Sunday 10 April 2011

Felsefe-Psikoloji-Eski Yazismalar-26/09/2008-04/07/2010


evrensel-insan
26-09-2008, 02:08
Saygideger arkadaslar;

Kavram kargasasinin hakim surdugu, dunyada ve Turkiye' de; laik-sekuler ikiliside nasibini almaktadir.

Gecenlerde, richarddawkins.com' da; Turkiye ile ilgili, yorumlari okuyordum. Genelde, bir sey dikkatimi cekti. Yabancilarin cogu, Turkiye' deki ordudan bahsederken, sekuler kavramini-laik degil-kullaniyorlar.

Bilindigi, gibu; bu iki kavramda, Fransa Ihtilali'nden sonra yayilmis ve toplumlarca, benimsenmis ve kullanilmistir. Iki terimin, kavram icerikli anlamlari farklidir.

Laiklik, genelde; din islerinin ve konularinin, devlet isleri ile karistirilmamasini, yani; devletin bir dini gorusu olmamasini ifade eden bir kavramdir.Laik, bir duzeni savunan kisi; pekala, dini inanci olan bir kisi olabilir. Dini inanc ve ibadet ve dini yasam ve iliski acisindan, laiklik, kisiye hic bir kisitlama getirmez.

Sekuler ise, tamamen dini temele yonelik bir kavram olup; dunyevi anlamini ifade etmektedir. Genelde, dini mentalitenin kokeni, yasam yerine; olume ve olum (olmek) sonrasina-ruh, cennet, cehennem, azrail, dirilis v.s.-dayandigindan; sekuler tamamen dini distalayan ve dini olmayan ve dini icermeyen bir yasam ifadesi, icerigi tasir. Hatta, gunumuzde, din disilik, dini icermeme, dini olmayan v.s. temelli ifadeleri de, en iyi ifade eden kavram sekulerdir. Ateistler, ancak sekuler olurlarsa ateist olurlar.

Turkiye' deki 1923 kurulusunu ve Ataturk'un getirdigi yenilikleri ve devrimleri hatirlarsak; burada; vurgulanan kavram laiklik, yani devlet yapisinin, dini bir taraf veya gorusu olamayacagi, ve dini kurumlarin, devletten ayri yapilanacagi vurgulanmaktadir. Iste "TC, laik bir devlettir" in ifadesi budur.

Bu temelde, ordu; laik olabilir, yani; dusunce ve davranis olarak; devletin, dini kuruluslarindan ayri yapilanmasi gerektigini savunabilir. Fakat, bu dusunce ve davranis; orduyu kurum olarak sekuler yapmaz.

Bugun, diyanet islerinin oldugu, istiklal marsinda, dini icerikli misralari bulunan ve genelde, %99' u musluman-ki tartisilir-oldugu soylenen toplumun; ve dogustan itibaren, sorulmadan TC vatandasliginin yanina, ve dini hanesi bulunan yerine; islam yazilan bir nufus kagidina sahip olan bir toplumun ve onun her turlu kurum ve kuruluslarinin; tum devlet ve egitim, saglik ve bilimum siyasal ve sosyal yapinin; ve osmanli gibi muslumanligi, her zaman one cikarmis bir imparatorlugunun varisi TC'nin; vatandaslarinin sekuler oldugunu kim soyleyebilir? Sekuler olmak, bir bilinc ve kendi degerlerini sorgulama-nedenleme gerektiren bir icerige sahiptir. Ustelik, sekulerlik; dini icermeyen, din disi ve dini olmayan bir kavram olarak; kisiseldir. Her turlu kurum ve kurulusun icinde, sekuler dunya gorusune sahip, kisiler olabilir. Bu kisiler, ordu yapisinda da bulunabilir. Ama bu orduyu ve ya herhangibir kurum ve kurulusu sekuler yapmaz. Ustelik ordu laikte olamaz. Ancak, ordunun ilkesi olarak laik bir duzenden yana taraf olabilir.

Dolayisiyle, bilhassa Turkiye'de bu iki kavram karismaktadir.

KISI VEYA HERHANGIBIR KURUM VEYA KURULUS LAIK OLAMAZ, ANCAK DUNYA
GORUSU OLARAK; LAIK BIR DUZENI SAVUNABILIR.

SEKULER DUNYA GORUSU ISE; TAMAMEN KISISELDIR VE KISININ HER TURLU DUSUNCE VE DAVRANIS OLARAK DININ DISINDA, DINI OLMAYAN VE DINI ICERMEYEN-YANI DUNYEVI- BIR YASAMI VARDIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

yucemanitu
26-09-2008, 02:58
Gerçi burada Laik ve seküler kavramlarının farklılığı üzerinde durmuşsun ama benim de kafama takılan bir şey var. Laik devlet düzeninden yanayım ama aynı zamanda Müslümanım olabilir mi? Mesela Kuran'da gayrımüslimlerle savaşıp Müslüman oluncaya kadar onlardan cizye tahsil etmek emrediliyor ama Laik bir devlette cizye alınmaz.

"Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü'nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın. (Tevbe/29)"

evrensel-insan
26-09-2008, 03:02
Saygideger titanas;

Cevabimi, yazimdan bir alintiyla iletiyorum.

Laiklik, genelde; din islerinin ve konularinin, devlet isleri ile karistirilmamasini, yani; devletin bir dini gorusu olmamasini ifade eden bir kavramdir. Laik, bir duzeni savunan kisi; pekala, dini inanci olan bir kisi olabilir. Dini inanc ve ibadet ve dini yasam ve iliski acisindan, laiklik, kisiye hic bir kisitlama getirmez.

Yani, kisinin musluman olmasi ile; laik duzeni savunmasi celismez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

-InVi-
26-09-2008, 06:35
sn. titanatlas....
......hem (örgütlü ) laik'im, hemde müslüman......

kafasikarisik
26-09-2008, 12:01
Dindar bir müslüman için laiklik ve sekülerlik söz konusu değildir. Müslümanlık bizzat devlet yönetimini hedefler, devlet işlerinde dini karıştırmamak bir yana en küçük devlet işinde dahi dine bakmadan (fetva) adım atmaz. Bunun aksi dahi düşünülemez. Yapabilecekleri en büyük esneme çok hukukluluktur. O da sadece tek tanrılı dinler için. Yoksa ben ateistim (sıkıysa bunu söyleyin) bizim görüşümüze göre miras şöyle olur ... anlatırsınız kadıya :)

Bu sebeple müslüman çoğunluğun olduğu bir ülkeye laiklik bol gelmektedir. Daha katı bir dine bakış anlayışı bu gidişle kaçınılmaz olacak. Eğer demokrasi devam edecekse tabii. Bu söylediklerim tüm dünya ve dinler için geçerli aslında.

evrensel-insan
26-09-2008, 13:17
Saygideger kafasikarisik;

Yazi, basliginiz "siz kimleri kandiriyorsunuz?". Bizim, sizi kandirdigimizi, hangi cumle ve yaziya dayanarak soylediniz. Aciklarsaniz sevinirim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

kafasikarisik
26-09-2008, 13:57
@evrensel-insan,

Laiklik ile müslümanlık gül gibi geçinir sözü koskoca bir yalandır. En azından müslümanlar açısından. Laikler kendi kendini kandırmasın. Müslümanlık dibine kadar tüm dünya işlerinde son kararı ben veririm diyen ve dünyayı yönetmek iddasında olan bir dindir. Aksi durum açık Kur'an hükümlerini inkar etmek olur. Zamanında kilisenin yaptığı gibi, bu iddadan vazgeçmedikleri sürece (bu da islami reform demektir) laiklik ile din bir arada olamaz. Sizce bu iddadan vazgeçilmesi yakın gelecekte olası görünüyor mu ?

Bu arada Klisenin dünya işlerini yönetme iddasından vaz geçmesi Kıta Avrupası'nda Britanya daki kadar kolay olmamıştır.

evrensel-insan
26-09-2008, 15:05
Saygideger kafasikarisik;

Laiklik, genelde; din islerinin ve konularinin, devlet isleri ile karistirilmamasini, yani; devletin bir dini gorusu olmamasini ifade eden bir kavramdir.-e.i.

Laiklik bir duzendir. Bu duzeni de herkes isteyebilir. Tabi ki, seriat duzenini isteyenler haric. Senin arzuladigin duzen, seriat duzeni mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

kafasikarisik
26-09-2008, 15:35
Hımm bir yanlış anlaşılma var. Önceleri kendimi laik-müslüman olarak tanımlıyordum. Ancak derine girip inceleyince bu iki terimin bir arada olmasının pek mümkün olmadığını gördüm. En azından şimdiki islam anlayışı ve uygulamasında. Laik-müslüman tanımlamasında sağ tarafta yer alan "müslüman" tanımını kaldırmış durumdayım Ancak özellikle son yıllarda tek başına laik olmanın bir anlam ifade etmeyeceğini gördüm. Bu sebeple laiklik anca üsteki mesajımda söylemiş olduğum gibi hakim dinin dünya meselelerinden elini çekmesi tahhahütünü verdiği an anlamlı olur. Laiklik bir nevi sen benim işime burnunu sokma, ben de senin işine burnumu sokmayayım antlaşmasıdır. Karşı taraf antlaşma yapmamakta direniyorsa kendi kendine ben antlaştım din ve devlet işleri birbirinden ayrılacak demenin anlamı yok.

örnek mi buyrun;


Turan Dursun Sitesi aydın ve cesur insan Turan Dursun anısına oluşturulmuş bağımsız bir internet sitesidir. Sitemiz, ateizm, deizm, panteizm, panenteizm ve agnostizm gibi din karşıtı felsefeleri benimsemiş olan bireyleri bir araya getirerek bireysel-toplumsal gelişime katkıda bulunma ve ortak amaçlar doğrultusunda dayanışma amacı gütmektedir.

Ancak sitenin bu amaçla kurulmuş olması dinsel inancını ve düşüncesini savunmak isteyen kişilerin üye olmalarına ve bu sayede düşüncelerini ilgili forumlarda serbestçe ifade etmelerine engel teşkil etmemektedir.



1-) İslamiForum kendine özgü kuralları olan, sınırsız özgürlük vaat etmeyen, akla her gelenin söylenmesinin ve isteyenin dilediği gibi davranmasının söz konusu olmadığı bir ortamdır. Üyeler buraya kendi özgür iradeleriyle geldiklerine göre site kurallarına uymak durumdadırlar. O yüzden bu çerçeve dahilinde hareket etmeyi kabul eden üyelerimize saygılarımızı, sevgilerimizi sunuyoruz. Aksini düşünenlere de elimizden yolunuz açık olsun demekten başka bir şey gelmemektedir. İslamiForum belirlenmiş olan kurallara uymayı reddeden kullanıcılara hizmet vermek zorunda değildir.
2-) İslami Forumda , kur'an-ı kerimin "Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın (3/103) " emrine ve "mü'minler ancak kardeştir (49/10) " ilkesine hassasiyetle bağlılık gözetilmekte olup, bu nass-ı kur'ana açıkça muhalefet anlamına gelen hizipçilik yasaklanmıştır.


2. alıntıdaki düşüncede olan bir zihniyet ile "laiklik antlaşması" yapabilirmisiniz? Her iki alıntıdaki fikir farkı yanında uslüp ve seviye farkınada bakınız lütfen.

yucemanitu
27-09-2008, 06:28
Elbette istiyorsan hem Laik hem de Müslüman'ım dersin Invi ben ille de olmaz demedim yanılıyor olabilirim olmayadabilirim. Dediğim gibi kafamda "olabilir mi" sorusu var. Sadece bir soru sordum ve üzerinde tartışılması fena da olmaz. İstersen ihtiyaçlarına Laikliğin neden daha uygun olduğunu Laik bir ortamı tercih edişinin nedenlerini de anlatıp konuyu zenginleştir. Mesela bir forum üyemiz de (yanılmıyorsam muslim nickinin yanında bir de rakam var) Laiklikten rahatsız olduğunu yazmıştı.
Kuran der ki:
Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz? (A'raf / 3)
Şu halde bu kitapta emredilene uyma yükümlülüğü var. Yani şunlara uyulacak:

Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah'tan, 'tekrarı önleyen kesin bir ceza' olmak üzere ellerini kesin. Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Maide/ 38)

Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun.(Nur/ 2)

Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikahlayamaz; zina eden kadını da zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır. (Nur/ 3)

Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan, sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır. (Nur / 4)

Laik bir ülkede hırsızlık yapanın eli kesilmez. İki bekar insanın (ikisi de reşitse)cinsel ilişkisi suç değildir. Laik bir ülkede evlilik öncesi cinsel iilişkiye giren birinin evleneceği kişinin de bunu yapmış ya da gayrımüslim olması şart koşulamaz. İftiranın cezası hapis ya da tazminattır değnek değildir. Ama Kuran "Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın." diyor. İşte anlatmaya çalıştığım bu. Buna rağmen kesin bir şekilde olmaz öyle şey demiyorum ama hem Laik düzen taraftarı hem de Müslüman olmak biraz zor gibi.

-InVi-
27-09-2008, 07:27
Degerli titanatlas
sahsen 16 yasindan beri siyasi tercihimi hep sosyal demokrat felsefenin sol'unda olan "mezhepler"den yana kullanmaktayim ve ne benim icinde nede icinde örgütlü oldugum siyasi parti icin benim bir YARATAN inancim olmasinda, nede kendimce gerekli gördügüm dini vecibelerimi yerine getirebilmem bir sorun teskil etmistir.
Bir müslüman ALLAHIN varligina zerre kadar süphe etmeyerek iman eder, Peygamberin Peygamberligini kabul eder, Peygamberin sadece ALLAHIN, Insanlarin degil, resulu oldugnu idrak etmesi gerekir.
yukaridaki bahsi gecen ayetlerin aslinda hepsinin birer aciklmasi vardir o ayetlere tabi olanlar icin, ama bunu ben neden size, hesap sorar gibi olmamis olsaniz bile , aciklamak mecburiyetim ? yani madem laik olan sadece sizlersiniz, o zaman cidden size düser mi "peki sen bu ayetlere neden uymuyorsun, uyman gerekmiyor" diye beni sorgulamak, yani bu mantiga sadik kalarak, ben dinimin hangi vecibelerini uygulayip uygulamamakta ve bunlarin nedenlerini ve sorumlulugnu laik birisine mi hesabini vermem lazim ?
evet laik insanlari bu yukaridaki ayetlerin nasil anlasilip uygulanmasi gerkliligi hakkinda baglayici bir beyanlari olmamali....

kaldiki simdi bende laik birisine dini gerekceli bir cevap vermek zorunda kalirim ki, iste o zaman laiklik cidden zedelenmis olur.....
madem ögütler kitabindan örnekler verdiniz buyurun bakin ayni kitap araciligi ile allah niye ögütlemis

Onlar ki sözü (kavl) dinlerler ve en güzeline uyarlar. Onlar, ALLAH'ın yol gösterdiği kimselerdir. Onlar akıl sahipleridir." 39:18

ama mutemmelen simdi bu ayetin "mekke/medine" ayeti olup o yüzden fazla bir önemi olmamasi gerektigini vurgulancaktir, bu kitapdaki ögütlere kendilerini tabi kilmayanlar tarafindan......
benim icin ise laik müslüman kisiligim bu ayet ile celismedigi gibi genelinde destekliyor.
kaldiki bir ögüdü hayatinda uygulamamak , ögüt vereni inkar etmek anlamia gelmez, eger babaniz size "oglum / kizim sigara icme , sagliga zararlidir" diye ögütlüyorsa ve sizde buna ragmen sigara icmeye basliyorsaniz / devam ediyorsaniz, bu sizin babanizi inkar ettiginiz anlamina gelmez / gelmemeli, sadece o ögüdü hayatiniza uygulamadigniz anlamina gelmeli......bunun sorumlulugnu ( hasta olup sigara icmenin cezasini cekme riskini ) bilincinde iseniz o zaman sorun yoktur demek, icmeye devam......

türkiydeki müslümanlarin ezici cogunlugu laik sistemden sikayetci degildir, benimseyip sahiplendigi icin seriatci akimlar sadece marjinal sekilde varligini südürebilmektedir, eger cidden teokrasi isteyen seriatci akimlarin önünü kesmek istiyorsak bu bes on bin dinsizin / ateistin cabalari ile degil, laik müslümanlarin bu is icin destegi ile mümkün olabilecegini düsünyorum.

yucemanitu
27-09-2008, 23:22
Invi istersen anlatabilirsin, demiştim. Ben de sen de dahil kimsenin kimseye hesap sormaya hakkı yok. Açıklamaya mecbur da değilsin. İstiyorsan konuşursun. Allah'ın öğüdüne uymamak da elbette inkar değil. Bunu da söyleyen yok.

yucemanitu
27-09-2008, 23:36
Kuran ayetlerini yazmaya gelince onun da hesap sormayla ilgisi yok bu konuyu tartışmak isteyen arkadaşlara bir öngörü olsun diye yazdım. Dediğim gibi benim bu konuda kesin ve net bir fikrim yok. Olursa da yine Kuran'ı referans alırım. Tartışma ve bilgi alışverişi için bunu yaparım doğru gördüğümü savunurum. Çünkü bu referans alınacak ilk kaynaktır.

zenith
10-12-2008, 00:57
İyi akşamlar,

Güzel bir konu kısır bir tartışmaya dönüşmüş gözükmekte. Öncelikle, islamiyette "ruhban" sınıfı yok! Tüm dini ilişkiler, bu sebeple, Tanrı ile kul arasında aracısız bir şekilde gidiyor ve her koyun da kendi bacağından asılıyor ise (ki çok makul ve mantıklı geliyor bana), dini getirip de neden "sistemin" içine koymakla, veya koymaya çalışmakla uğraşıyor, ve burada durumu karmaşıklaştırarak, sanki bir sorun varmışcasına, "bir sorun yaratıyoruz"?

Yarım asırlık bir insan olarak, gözlemlerim bana anlatmaktaki, bilhassa son dönemlerde, bu ülkede, olmayan sorunlar önce tartışmaya açılıyor, sonra da bir sorun olarak kabul ettiriliyor, sonra da, tabi, "sorun var ama, çözelim" moduna giriliyor.

Bu mantık / yaklaşım, Türkiye'de dini bir tür düzenin gelmesini amaçlayan ya da buna meyil / gönül verenleri de arkasından, doğal olarak, sürüklüyor. Bu bir komplo aslında. Tartışmaya gerek yok...

Camiler açık, herkes dilediği gibi inanıyor ve yaşıyor, orucunu tutan tutuyor, tutmayan tutmuyor, ve kısacası, girişte söylediğim üzere, herkes "kendi bacağından asılıyor"... Eeee, o zaman nedir derdi bu "müslümanların"?

İslamiyeti mi yasakladılar bizim haberimiz olmadı? Bu ülkede herkese özgürlük ancak LAİK sistem ile garanti edilebilir. Yoksa şeriat ile değil!!!

Saygılarımla

evrensel-insan
24-02-2010, 01:27
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
24-02-2010, 04:33
Saygideger arkadaslar;

Farklari maddeler halinde ortaya koyabiliriz.

Laiklik bir sistem/duzen seklidir.
Sekulerlik ise; kisinin hak ve ozgurlugudur.
Bir musluman, seriat duzenini arzu etmedigi surece, laik bir duzende yasayabilir ve hak ve ozgurlugunu koruyabilir. TC'nin 87 yillik tarihi bunun kanitidir.

Bir kisi hem sekuler, hem musluman olamaz.

Bir sistem hem laik hem seriatci olamaz.

Saygilarila;
evrensel-insan

ALKA
01-03-2010, 01:32
http://i.radikal.com.tr/RY12li510x340/2010/02/28/fft28_mf371922.Jpeg

TARIHIMIZIN SON KÖLELERI; COCUKLAR

COCUKLAR DINLERINI NEDEN ÖZGÜRCE SECEMEZ?

İngiltere’de, Cambridge yakınlarında bir köyde oturuyordum. Akşam vakti kapı çaldı. Bir kadın, yanında 8-9 yaşlarında kız. Kim bunlar, ne arıyorlar diye düşünmeme gerek kalmadan, kadının dürttüğü küçük kızın konuşmasıyla mesele anlaşıldı. Yehova Şahitleri beni müritleri arasına katmaya çalışıyordu.
Çocukların çalıştırılmalarını engelleyen kanunlar var. Dine alet edilmelerini önleyen kanun olup olmadığını araştırdım. Varmış.

Varmış ama bu durumda yapılabilecek bir şey yokmuş. Kanun çocukları pagan dinlerden koruyor. Anne babaları, alışılagelmiş dinler dışında inanç aşılamak isterse, devlet çocuklara el koyuyor. Yahudiysen sorun yok, mesela.

Yüzyıllarca Türklerde yaygın olan şamanizme inanıyorsan yandın. Çocuklarını devlete kaptırdın. Islah evlerinde psikologlara, sosyal hizmet uzmanlarına ya da evlat edinilmeye mahkum ettin.

İşte yüzyılımızın çifte standartlı seküler devlet anlayışına bir örnek daha. Devlet nezdinde falanca dinler mübah falancaları günah.
Mübah olanlara çocuklarımız kul köle.

devami... (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=982865&Yazar=G%DCND%DCZ&Date=01.03.2010&CategoryID=113)

evrensel-insan
01-03-2010, 01:36
Saygideger ALKA;

Britanya'daki devlet anlayisinin sekuler oldugunu da nerden cikardin?

Birincisi sekuler bilinc; sadece kisisel bir bilinctir, kurumsal ya da devletin boyle bir kisisel bilinci, her turlu farki barindiran vatandaslarina dayatacagi konusu hem mantiksal degil; hem de insan haklarina aykiridir.

Tabi bu ayni zamanda dindar dayatim icin de gecerlidir.

Birey devleti, bireyinin hak ve ozgurlugu icin vardir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
01-03-2010, 02:26
Saygideger ALKA;

Britanya'daki anlayis "her turlu dusunce ozgurlugu tanima" anlayisidir. Dogan bir bebek, 16 yasina kadar ailesine aittir. Dolayisiyle, ailesinin tabu ve degedrleri ne ise; bebegi de oyle yetistirir.

Devletin bu konudaki tek mudahelesi; ailenin cocuga uygulayacagi herhangibir bir fiziksel yaptirimdir. Bu ya cocugun sikayeti, ya da cocukla ilgisi olan bir kurum ya da kisinin sikayetiyle degerlendirilir.

16 yasindan sonra da; eger kisi kendisine bir dusunsel ya da fiziksel baski yapildigindan sikayetci olmazsa, ailesinin verdigi tabu ve degerleri zorla da olsa tasir. Cunku sikayet olmadan devletin yapacagi bir sey yoktur.

16 yasina kadar, her hangibir fiziksel su istismarda; devlet cocuga el koyar. 16 yasindan sonra da cocuga bir birey gozuyle bakar.

Bu konuda cocuklarina dini istismar uygulayanlar AILELERDIR.

Bir konuda bu dini ya da herhangibir tabusal ozgurlukleri; kisilerin sadece kendilerinin uygulamasi bunun ne propagandasini yapmasi, ne de zorla bir kisiyi bu uygulamalara maruz kilmasidir. Devlet buna da izin vermez.

Ustelik paganlik ta yaygindir. Yalniz hic bir aile, kendi tabu ve inancini cocuklari kullanarak bir toplumsal eylem uyguluyamaz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Ratiönalism
01-03-2010, 22:41
Saygideger ALKA;

Britanya'daki anlayis "her turlu dusunce ozgurlugu tanima" anlayisidir. Dogan bir bebek, 16 yasina kadar ailesine aittir. Dolayisiyle, ailesinin tabu ve degedrleri ne ise; bebegi de oyle yetistirir.

Devletin bu konudaki tek mudahelesi; ailenin cocuga uygulayacagi herhangibir bir fiziksel yaptirimdir. Bu ya cocugun sikayeti, ya da cocukla ilgisi olan bir kurum ya da kisinin sikayetiyle degerlendirilir.

16 yasindan sonra da; eger kisi kendisine bir dusunsel ya da fiziksel baski yapildigindan sikayetci olmazsa, ailesinin verdigi tabu ve degerleri zorla da olsa tasir. Cunku sikayet olmadan devletin yapacagi bir sey yoktur.

16 yasina kadar, her hangibir fiziksel su istismarda; devlet cocuga el koyar. 16 yasindan sonra da cocuga bir birey gozuyle bakar.

Bu konuda cocuklarina dini istismar uygulayanlar AILELERDIR.

Bir konuda bu dini ya da herhangibir tabusal ozgurlukleri; kisilerin sadece kendilerinin uygulamasi bunun ne propagandasini yapmasi, ne de zorla bir kisiyi bu uygulamalara maruz kilmasidir. Devlet buna da izin vermez.

Ustelik paganlik ta yaygindir. Yalniz hic bir aile, kendi tabu ve inancini cocuklari kullanarak bir toplumsal eylem uyguluyamaz.

Saygilarimla;
evrensel-insan


Konuyla alakası yok ama Britanya düşünce özgürlüğünü abartan bir ülke ve kendi özünü kaybedecek bu gidişle.Anglikan,Katolik Beyaz Britanyalılar yok olup yerine müslüman,pagan zenci esmer Hintliler dolup taşacak Hintanya olacak =) Kraliçe Hazretleri'ne duyurulur :)

evrensel-insan
18-04-2010, 03:51
Saygideger Sargon;

Guzel bir calisma, eline saglik. Yalniz merak ettigim bir konu; sekularite uzerine herhangi bir tarihi var mi, Anadolu'nun. Osmanli'da oldugunu pek sanmiyorum ama; TC doneminde , sence ve senin bildigin bir tarih akisi var mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
18-04-2010, 04:32
Saygideger sargon;

Bunu sormamin nedeni, gelismis olan bilinc ve dunya sartlarinda; Bilhassa "gelismis ulkelerin" bir laik sistemlesmesine ihtiyac duymamasina vurgu yapmam icindi.

Cunku bu ulkelerde, iktidar el degisimine, yani politik ideolojik inancsal dogruya bakmaksizin; devletin, bireysel hak ve ozgurlukler temelinde, sekularite konusunu "no-religion-dininin olmamasi" ve non-religious-dini olmama (dinsiz olma), iceriginde "cozmus" olmasidir.

TC tarihine bakarsak, benim bildigim kadariyla, ne gelen iktidarlar ne de onlarla iktidar mucadelesi vermis olan muhalefetler, ne de her turlu "sag/sol" hareketi, bu konu ile ilgili bir girisimde bulunmamislardir.

Bugun TC bunyesinde yasayan her turlu dini olmayan (hem bir dine mensup olmamak, hem de dini bir gorus tasimamak anlaminda), kisilerin bu konuda toplumsal ve kitlesel bir; dernegi, orgutu, kurulusu, kurumu v.s. oldugunu duymadim.

Eer bildiginiz, TC'in boyle bir tarihi varsa, onu sormustum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sargon
18-04-2010, 13:40
sevgili evrensel, sormak istedigin seyi dogru anlayip anlamadigima emin degilim. Soru su mudur? Türkiye'de laik/seküler bir devlet sisteminin olusmasi icin sivil toplumsal bir mücadele olmus mudur? Bu mücadeleyi yürütmek amaciyla cesitli sivil dernekler, örgütler, partiler tarih sahnesine cikmis midir. Yoksa devletin seküleslestirilmesi girisimi sadece devletin tepesindeki elit kesimlerin, yada devlet bürokrasisinin bir mücadelesi midir?

Eger soru bu ise, benim düsüncem Osmanli/Türkiye tarihinde toplumsal mücadelenin agirlikli olarak devlet adamlari, devlet bürokrasisinin üst düzeydeki temsilcileri vb. arasinda gecmis oldugu seklinde. Bu yüzden sivil kuruluslar zayiftir. Ittihat Terakki icinde devletten kismen bagimsiz sivil aydinlar vardi, ama kisa sürede kontrolün askeri elitin eline gectigini biliyoruz. Geleneksel Osmanli toplumundan gelen zaviyeler, tekkeler, tarikatlar vb. sivil kurumlar sayilabilirler. Ancak bu kesimler de yine bürokrasi icinde yer alana ulema ve diger devlet adamlari tarafindan yönlendirilmeye calisilmis. Bu kuruluslar arasinda laik/seküler bir devlet olusumuna destek verenler de olmustur mutlaka. Ancak devlet elitinin catismasindan ortalik toz duman iken sivil kurumlarin fazla bir esamesi kalmamis gibi.

evrensel-insan
18-04-2010, 20:18
Saygideger sargon;

Algiladigim kadariyla, senin alginda; bireysel hak ve ozgurluklere taninan sekulerite hakki ile, devletin din islerinden ayrilmisligini ortaya koyan laiklik arasinda, bir fark yok.

Eger ikisi arasindaki fark algilanmazsa, sorum da anlamsiz kalir, zaten.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sargon
18-04-2010, 22:34
sevgili evrensel, tartisamayacagim, cünkü ne sordugun soruyu ne de bana yaptigin elestiriyi anladigima emin degilim.

evrensel-insan
18-04-2010, 22:43
Saygideger sargon;

Sence sekularite ile laiklik arasinda bir fark var mi?, varsa bu fark nedir?

Mesela, Turkiye'deki muslumanlar, laik duzeni benimseyebilirler, ama; sekuler olamazlar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
18-04-2010, 23:12
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : Bir Garip Yaratık: İnsanoğlu

evrensel-insan
05-06-2008, 12:01
Saygideger arkadaslar;

Kendini insanoglu olarak tanitan, varlik; maalesef bir garip yaratiktir.

Genelde dusuncesini bildirirken; sanirsiniz, en adaletli, insancil, saygili, sevecen, yardimsever, esitlikten yana, demokratik, guvenilir v.s. gibi -gunesin altindaki olan -tum insani degerleri futursuzca sunar.

Ama! olay gercege, kisisel duzeye, karsilikli iliski ve iletisime, bu insani degerleri talebe veya-sozde degil de, ozde-sunmaya gelince; tamamen farkli bir manzara ortaya cikar.

Adalet yerini, yetkinin cikar icin kullanimina, egoizme ve otoriter yanasima v.s.; insancil yan, vatandassal duygu somurusu, korku felsefesi ve suru psikolojisine, satasma-atisma ve kisisel su istismare v.s.; saygi, saygisiz davranisa; sevecenlik- candanlik-ictenlik-, gurura, kibire, laf ebeligine, demogojiye, yalana, dolana hileye v.s.; yardimseverlik, engele, umursamazliga, tas koymaya, bahaneye v.s.; esitlik, egoizme, gosterise, ciddiyetsizlige, umursamazliga, ayrimciliga, etiketlemeye, otekilestirmeye v.s.; demokratik davranis, diktatorluge, guc gosterimine, yetki kullanimina, karsiya almaya, distalamaya ve guvenilirlik te gercek yuzunu gostermeye donusur.

Bu kadar kendiyle her temelde celisen insanoglundan; tabiki ne bir bireysel bilinc hak ve ozgurluk talebi, hukuk algisi, insani yasam ileti ve iliski beklemek, ne de bir insan olma ve insan gibi davranma beklemek, hayaldir.

Iste bu insanoglu-daha kendi celiskisini cozmekten, kendinin ne oldugunu ortaya koyabilmekten ve kendini taniyabilmekten, kendi cinsiyle bile gecinebilmekten acizken; kendini asan konularda- uzay, dunya, doga , varlik, varolus, ilk, baslangic, bilim, evrim, her turlu sezgisel soru meraki, doga ustuluk, olum, dogum, dunya otesi v.s. gibi "o varmi?, bu varmi?, o bu nerden geldi?,v.s. algilamasinin bile mumkun olamayacagi ve varsayimdan, spekulasyonlardan ote gidemeyecegi konularda ahkam keser.

Ben kimim, neyim? ben ne yapiyorum, yapmaliyim?, yasamin anlami nedir?, kardeslik, dostluk, birlik, beraberlik, butunluk v.s. nedir? nasil saglanir?, ben dunyaya, dogaya, cinsime, kendime neden durmadan zarar veriyorum, sorun yaratiyorum??? v.s. gibi sirf yasamini-ki elinde olan kontrol edebilecegi tek kavram-sorgulamaz-nedenlemez-irdelemez-etud etmez.

YASAMIN,DEGERININ,ILETISIM VE ILISKISININ NE OLDUGUNU ALGILAYAMAYAN INSANOGLUNUN; VARSAYIMLARLA DUSUN GUCUNU ASAN SEYLERI DEGIL ALGILAMASI, IFADE BILE EDEBILMESI MUMKUN DEGILDIR. Ancak varsayar, spekulasyon yapar, tartisir ve yasamini bosa harcar.

Bu neye benzer biliyormusunuz, ayaklarinin bile farkina varamayanin, kosarak ipi goguslemesini. Burnunun ucunu goremezken, uzayi tanimlama cabasini. Elinde olani algilamak yerine, hayalinde yarattigini tartismayi v.s.

Saygilarimla;
evrensel-insan

serüvenci
05-06-2008, 23:20
insan, yalan söyleyerek kendini sütten çıkmış ak kaşık olarak gösterebilir veya insan, o şekilde nitelendirilebilir ama insan bulunmaz sütten çıkmış ak kaşık değildir. klasik bir söz olacak; insan, ne tam siyah ne tam beyazdır.
insan dediğiniz yaratık iyi ve kötü ayrımı yaptığımız kavramlardan oluşan bir bütün değil midir? bu iyiler ve kötülerin maddi koşullar tarafından yönlendirdiği bir gerçek değil midir? maddi koşulların yönlendirmesiyle oluşan düşünce yapısıyla iyi ve kötü şeklinde nitelediğimiz kavramlardan bir kısmı ön plana çıkar bir kısmı geride kalır bir kısmı yok olur.

Matrixxx
06-06-2008, 08:04
Saygideger Evrensel-insan;

Açtığınız konuya hitaben, boşuna bulmamışlar aşağıdaki cümleleri diye düşünüyorum:

İNSANDIR, ne yapsa yeridir! :)

Saygilarimla;
- M A T R İ X -

evrensel-insan
06-06-2008, 08:12
Saygideger matrixxx;

O dedigin "delidir, ne yapsa yeridir!" degilmiydi?. Ayrica, yazilarimda-bilmem farkettinmi?-ben, insan la, insanOGLUnu ayiriyorum.

Insan"herkezin arzu ettigi ve olunmasi gereken" insanoglu ise; kendine, cinsine, dunyasina, dogasina ve yasamina, yasaminin getirdigi iliski ve iletisime; sorun, eziyet, zarar v.s. den baska birsey vermeyen.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Matrixxx
06-06-2008, 08:20
Saygideger Evrensel-İnsan;

Dediğiniz gibidir. Hiç yorulmayın, cümleyi değiştirelim :)

İNSANOĞLUDUR, ne yapsa yeridir! ya da

İNSANOĞLU -DURR!-, ne yapsa yeridir!

Saygilarimla;
- M A T R İ X -

evrensel-insan
21-01-2010, 03:42
Saygideger arkadaslar;

Velhasil, bir garip yaratiktir, su insanoglu. Tum tarihi boyu, biri ortaya bir kavram atar, bu kavrama inanir ve kendine gore dogrular, baska biri cikar bu ayrimci dogruyu, yine ayrimci sekilde yanlislamaya calisir. Ortaya atilan kavram bir kabule, bir redde donusur. Sonra biri cikar buna bir ideoloji uygular. Birisi bu ideolojiye tam karsit bir ideoloji ile cevap verir. Boylece ideolojik inancsal dogrular yaratilmis olur. Biri cikar bu yaratilan dogrulardan birini herkese kabul ettirmeye calisir, gonullu olmasi icin kitaplar yazar, olmadi mi, bunun uzerine zora basvurur, karsi konulmasin diye de kanunlar, yasalar, kurallar uretir. Sonra bu uretilen kurallara karsi gelenleri, suclar ve cezalandirir, butun bunlar icin; hapishaneler, mahkemeler, kurumlar, devletler, hukumetler kurar. Sonra bu dogrulugu kabul ettirme savasi, hukumetler arasi devletler arasina ve hatta dunya capina donusur, biribirini oldurur, iskence yapar,esir alir. Aslinda insanoglunun bu garipligi saymakla bitmez.

Ama herseyin de bir kavram sonucu boyle dallanip, budaklanmasi ilginctir. Bu arada bazi kavramlar oyle bir icerik alirki, ona tapilir, kurbanlar verilir, her turlu o kavram insanoglu kiligina burundurulur.

Kimse donupte, "yaw; bu kavrami zaten biz yaratmadik mi?" sorusunu sormaz. O kavramla ya dost olur, ya dusman. Biri dostlugunu savunur, digeri dusmanligini; ustelik o kavrama verdikleri icerikleri oturur tartisirlar.

Velhasili kelam, su insanoglu; kendi soyler, kendi dinler ve tum evreni de kendini dinler sanir. Birde kalkip, kendi turu disindakilerinin de kendi gibi oldugunu zannederek, ahkam keser.

Ondan sonra oturur, kendi turune ve herseye birseyler verdigini dusunur.

Neyse birgun belki uyanir da; kendisine bu insanoglunun yaptiklarini yakismadigini, bir insan oz ve algisiyla kavrar. Simdilik bu olasilik uzak gozukuyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
21-01-2010, 05:32
sevgili e.i.. olayı güzel gözlemlemişsin..

ama burda bir gariplik yok.. sadece bilinç evriminin bir arageçiş formundan sözedebiliriz sadece..

insanı diğer canlı türlerinden ayıran en büyük hatta tek farklılık bilinç sahibi olmasıdır.. bu bilinç ona varolduğunu ve bir gün öleceği farkındalığını getirir..

bir hayvan ya da bir bitki ne varolduğunun ne de bir gün öleceğinin farkındalığında değildir.. o yüzden insandışı canlılar bir kavram oluşturup ona inanma pozisyonuna giremezler..

peki insan niçin kendisi bir takım kavramlar oluşturup buna pozitif ya da negatif yönde bir duruş sergiler.. çünkü varolduğunun ve birgün öleceğinin farkındalığında olan insan; varlık/varoluş nedir, yaşam nedir, niçin varız ve niçin yaşıyoruz, bu yaşamın bir anlamı var mı? gibi soruları kendine sormak zorundadır.. bu varoluşun bir dayatmasıdır, bir zorunluluktur.. bunu sormak insan olmanın getirdiği bir yüktür, bundan kaçış yoktur..

işte bu sorulara bir takım aklıevveller değişik zamanlarda değişik coğrafyalarda değişik cevaplar vererek insanoğlunu bu yükten kurtarmaya çalışmıştır.. birazcık tembel olan insan da bu bilinç gelişimi yaşlarında (0-18) bu soruların cevaplarını kendi aramamış, dünyaya geldiği zaman ve coğrafyada hangi aklıevvelin(peygamber, mistik, filozof) öğretisi varsa onu kabullenmek zorunda kalmıştır..

çünkü sorular çok kazıktır ve cevap verilecek gibi değildir.. nasıl olsa birisi bu sorulara cavap bulmuş deyip önüne konanı yemiştir o garip insanoğlu..

insan; duygu düşünce karışımında bir ahenk yaratarak mutlu olarak yaşamak zorunda olan bir canlıdır.. bu mutluluğu yakalayabilmek adına düşünce(akıl) boyutunu sabitlemek zorundadır.. bunu sabitlemeden mutlu olamaz.. işte mutlu olmak adına düşünce/akılı sabitleyen insan varoluşu sorgulamaz.. sorgulamak demek düşünce boyutunu sabitlemekten kurtarmak demektir yani özgür bırakmak demektir...

ama akılı özgür bıraktığında duygulanım boyutunun dengeleri bozulur.. ve kişi mululuğunu kaybederek mutsuzluğua düşer.. ve bu mutsuzluk onu tekrar aklı/düşünce boyutunu sabitlmeye zorlar/iter..

çünkü insan denen canlı hayatta kalmak ve soyunu devam ettirmek üzere programlanmıştır.. bu asli görevini devam ettirebilmesi için yaşamı sevmesi ve anlamlandırması gerekmektedir, aksi halde acılarla sıkıntılarla dolu bu yaşamda hayatta kalıp soyunu devam ettiremez, bu yükü kaldıramaz ve kendi hayatına kendi elleriyle son verir.. ya da kıl melekeelerini kaybederek yaşamına devam etmek zorundadır(delilik/akıl hastalığı). bu delilik durumu da yaşamda kalmak için bir pansuman/süspansiyon görevi görür..


varoluştaki bu kazık soruları kendin arayıp sorgulayabilmen için duygu boyutunu(mutluluğu) sabitlemek zorundasın.. bunu sabitlemeden bu işi yapamazsın.. yapmaya kalkarsan ya mutsuz olup canına kıyarsın ya da delirirsin ya da sabahtan akşama kadar böyle sitelerde yazışıp, varolan öğretileri çürütmeye, kendi doğrunu diğer insanlara da kabul ettirmeye çalışarak kendini kandırmaktan başak birşey yapmazsın..

ve o sana belki de bir kez deneyimleme şansı sunulmuş olan o güzel yaşamını ıskalarsın.. ölürken gözlerinizin açık gitmemesi için şu an aldığınız nefeslerin kıymetni bilin.. çünkü yaşam dediğimiz şey doğduğumuz anda başlayan ölümcül bir hastalıktır ve tedavisi yoktur.. ve ölüm size sadece bir sonraki an kadar yakındır, bir sonraki nefesi alamayabilirsiniz...

evrensel-insan
21-01-2010, 05:50
Saygideger paslicivi;

Ne dogum, ne yasam ne de olum; tursel degil; birseldir. Sorunda burdan kaynaklanir. Dogan da, yasayan da, olen de birdir. Insanoglu tursel olarak; bu temelde dogmaz, yasamaz ve olmez. Sorun zaten insanoglunun ilk soyut yaratimi zaman ve zamansalliktadir. Cunku insanoglu zamani turu icin degil; biri icin yaratmistir ve turu adina kullanir olmustur. Butunun zamani olmaz, zaman birseldir ve soyuttur.

Yukarida da izah ettigim gibi; insanoglu birinin ortaya attigi, kitlesellesmis, birlerin ortaya attigi olmustur.

Dolayisiyle, insanoglu birinin ortaya attigi, insanoglu birlerinin kabullendigi, ya da red ettigi olmustur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
13-02-2010, 21:32
İnsan da tanımladıkça değişen bir varlıktır. İnsan kendini değiştirdikçe Alemini de değişirtirir ,alem değiştikçe insanda değişir ,İnsanı da bu alemde bir yapan farkındalığı değil ,birliğidir. Evren de birdir, İnsan da, bu bütünsellikte bilinebilir. Taşların, otların ,yaşadığı gibi yaşayan insan kendisini bu evrenle Bir düşündükçe Evreni de anlamlaşır.Yaşam başlar. Gerçek yaşam. Yaşamın öznelerinden insan ,Tüm Alemi &Evreni kendi vucudunda gösterebilir . Ayrı parçaları değil, bütünsel bir bakış açısıyla.

evrensel-insan
13-02-2010, 22:20
Saygideger atan;

Insanoglunun icinde bulundugu dogal dusunce bunyesindeki degisimi kisitlidir. Cunku dogal dusuncenin sinirlari insanoglunun evrensel/insansal/kavramsal/bilissel degisimine izin vermez. Olan degisimde, BIR GIT/GEL DEGISIMIDIR. Yani sabit bir temeldeki karsit uclar arasinda, birinden digerine degisimdir. Ayni baskul gibi. O yuzden DEGISIMIN DEGISMEZ DEGISKENLIGI soz konusudur. Taki insanoglu kendi ozu insan temelinin varliginin farkina ve bilincine varana kadar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
14-02-2010, 16:58
Haklısınız. "Doğal düşüncenin" sınırları dışına çıkarsak ,evren deki değişimi inançsal & fikirsel & maddesel değişim anlıyabiliriz. Eski filozofların &düşünürlerin söyledikleri aynı mı kaldı ? Bir telefondaki değişim mesela. Kendinimizi kendimizden ayrı düşünürsek , yerle gök arasında bir farkın da olmadığını ,insanında evreni & kendi alemini kendisinden ayrı gayrı olmadığını farkedeceğiz.Her an bir değişim sürecinde olanlarız aynı zamanda. Tüm alem birlikteliği Tek Bir değişim sisteminde değişiyor.Değişmesek sabit kalsak varolamazdık. Öyleyse değişmin değişmezliğinde ,stabil & sabite kalmak için direniyoruz.


Orijinalini görmek için tıklayınız : Siyasi Yontem;

evrensel-insan
01-02-2009, 04:05
Saygideger arkadaslar;

Hangi ideolojik dunya gorusune sahip olunursa olunsun; nasil bir yasam ve iliski yurutulurse yurutulsun; butun bunlarin yonunu cizmek icin, yontemler ve metodlar vardir.

Siyasi yontem-Policy of politics- de bunlardan biridir. Siyasi yontemin; en buyuk ozelligi; yontemi uygulayacak olanin; kendi dusundugu veya yapmak istediginden ziyade; kendi cikarina veya hizmet ettigi seyin cikarina-ki bu bir ideolojik gorus, bir orgut, bir parti v.s. olabilir.-dusunmesi ve davranmasi; yani kisaca, kendi adina degilde; inandigi bir sey adina, dusunup davranmasidir.

Her siyasi yontemin; hedefledigi bir amac-ki bu kisa ve uzun vadeli olabilir-ve bunun icinde kullandigi araclar vardir. Siyasi, yontem; elde edecegi amaci ugruna; hr turlu araci kullanmaktan cekinmez.

Siyasi yontemin, bir baska ozelligi de; cikarsiz olamiyacagidir. Dolayisiyle; siyasi yontemin, bu en buyuk ozelligi; bu yontemin, toplumlar arasi ayristirimini ve, bolunmuslugunu getirmektedir.

Oyuzden, siyasi yontemin dogrusu-yanlisi olmaz. Kendi inanci dogrultusunda; o an, karar verileni yapar ve uygular. Yada, yapip uygulayacaginin; planini hazirlar. Oyuzden; siyasi yontemi, uygulayanlarin uygulamalarina; toplumda, mutlaka karsi cikanlar ve elestirenler olacakken; savunanlar, destekleyenler ve alkis tutanlar da; olacaktir.

Yontemin basarili olup olmadigi; uygulamanin hangi cikar amacina yonelik olduguna, neyi hedefledigine ve hedefine ulasip ulasmadigina baglidir. Eger, yontemi uygulayanlar acisindan; hedefe ulasilmissa; istenen saglanmis demektir. Zaten, siyasi yontem amacina ulasmissa; ona karsi gelen her turlu karsi cikisin; bertaraf edilmesi de; saglanmistir.

Siyasi yontem, genelde iktidari ele gecirmek; guc sahibi olmak-ki buna herturlu ve her ortamda gerekli guc , silah, ekonomi, toplumsallik v.s.-belilrli bir kitleye hitap etmek; ve karsi cikislari da; ya uygulamalari, yada; dusunce ve davranislariyla; ya etkisiz-zararsiz- kilmak, ya da bertaraf etmek.

Siyasi yontemde; kendi hedef aldigi kitleleri icin, vadedilenlerin; yerine getirilip getirilmeyecegi konusu ise; tamamen, bu yerine getirilecek vaatlerin; kendi inancinin cikariyla ortusmesine baglidir.

Siyasi yontem; sadece siyasetcilerin uyguladigi bir yontem degildir. Her turlu meslekte, her turlu yasam ve iliskide de; kisiler tarafindan uygulanabilir.

Bir ornek verelim. Iki cocuk dusunun, bunlardan birinin elinde elma olsun. Diger cocugunda; bu elmayi kendine almasini dusunelim. Iste, burada; elmayi elde etmek isteyen cocugun; diger cocuk uzerinde uyguladigi yontem-bilincli ya da bilincsiz- siyasi yontemdir. Amac bellidir. Elmayi elde etmek. Gerisi artik, o elmanin nasil elde edilecegine ve bu elde etme yonteminin; elde etmek isteyen adina, basariya ulasip ulasmamasina baglidir. Burada, aslinda amac ve basarinin kesin zaferi, cizilen yontemin; ayni zamanda elmayi kaybedene bile; zarar vermemesi, hatta onu mutlu kilmasi ile doruga ulasir.

SIYASI YONTEM; HICBIR ZAMAN; NE TOPLUMUNUN, NE DE INSANLIGIN BUTUNUNE YONELIK OLMAMISTIR VE OLAMAZ. CUNKU, TEMELI; CIKARA,-ki buradaki cikar; maddi, manevi, ideolojik, zumresel, kitlesel, sosyal, bolgesel, is ortamsal, inancsal, kisisel v.s. olabilir- VE BU CIKARIN ELDE EDILMESINDE "HERSEYIN MUBAH" OLMASINA BAGLIDIR.

Siyasi yontem ile; siyasetin kendisi, karistirilmamalidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
17-10-2009, 16:08
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme.

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
17-10-2009, 18:55
Siyasi yontem, genelde iktidari ele gecirmek; guc sahibi olmak-ki buna herturlu ve her ortamda gerekli guc , silah, ekonomi, toplumsallik v.s.-belilrli bir kitleye hitap etmek; ve karsi cikislari da; ya uygulamalari, yada; dusunce ve davranislariyla; ya etkisiz-zararsiz- kilmak, ya da bertaraf etmek.
...
SIYASI YONTEM; HICBIR ZAMAN; NE TOPLUMUNUN, NE DE INSANLIGIN BUTUNUNE YONELIK OLMAMISTIR VE OLAMAZ. CUNKU, TEMELI; CIKARA,-ki buradaki cikar; maddi, manevi, ideolojik, zumresel, kitlesel, sosyal, bolgesel, is ortamsal, inancsal, kisisel v.s. olabilir- VE BU CIKARIN ELDE EDILMESINDE "HERSEYIN MUBAH" OLMASINA BAGLIDIR.

Siyasi yontem ile; siyasetin kendisi, karistirilmamalidir.



saygıdeğer Evrensel-insan;

Sürece oldukça uygun bir açıklama.
Ama başlığın felsefe ile psikoloji ile ilgisini çözemedim.
Neden politika forumunda değil bu başlık?
Bu tür siyasi yöntem içinde olanların psikolojik sorunu mu olduğu çıkarımındasın?
Yoksa siyasi yöntemler, psikolojik harekat kapsamında mıdır sence?
Son cümlenden anlaşılan bu.

evrensel-insan
17-10-2009, 19:43
Saygideger pante;

Ama başlığın felsefe ile psikoloji ile ilgisini çözemedim.
Neden politika forumunda değil bu başlık?

Yazinin tarihine bakarsan, "eski" bir yazi. Siyasetten degil, siyasi yontemden bahsediyor. Siyasi yontem de; felsefenin etik dalina girer. Yani, belirli bir siyasetin dogrusuna yonelik degil.

Bu tür siyasi yöntem içinde olanların psikolojik sorunu mu olduğu çıkarımındasın?

Bu sorunun cevabini; dusunce ve davranisinda, insan olamamayi kendisine bilincsizce secmis, insanoglunun eger; herhangibir konuda insan ozu one cikar ve bu celiskiyi algilayamaz ve cozemezse; evet.

Yoksa siyasi yöntemler, psikolojik harekat kapsamında mıdır sence?

Siyasi yontemlerin uygulanabilmesi icin; akilcilik gerekir. Eger bu akilcilik bilincli kullaniliyorsa ve tamamen bir tarafin cikarina yonelikse; ve de karsisindakine guc-otorite gosterimi iceriyorsa, psikolojiktir. Bunu en guzel, soguk savas psikolojisi aciklar. Korku felsefesi ve suru psikolojisi de buna dahildir. Ayrica, tabu ve degerler uzerinden yapilan duygu somurusunu de, unutmamak gerekir.

Son cümlenden anlaşılan bu.

Siyasette; ideolojik/inancsal/dogrularin; iktidar icin; birbirleriyle yaptigi dogruluk savasi vardir. Ama; siyasi yontem; iktidarda olanin, iktidarda kalmak icin kendi amaci dogrultusunda uyguladigi ve halkinin iyi niyetini, bu amaca alet ettigi durumlardir. Mesela, bunlara, vaadedilenleri ve sistemin kilit noktalarini kendi dogrusuyla paralel kisilerle kadrolastirmayi, toplumun belirli bir kesimine bilincli yonelmeyi ornek verebiliriz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-09-2010, 20:57
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
04-09-2010, 23:49
Siyasi yontemlerin, toplum psikolojisini yonlendirme ile birebir baglantili olusu, bugun dunya uzerindeki dinlerin meydana gelmesinde en buyuk etkendir.

Erk'in topluma yonelisi, toplum psikolojisi uzerinden sekillenir. Gunumuz siyasetinde dahi din veya dini unsurlarin bir arac olarak kullanilmasi bunun en guzel ornegidir.

Hitabet sanati, bu yontemlerin olmazsa olmaz en onemli unsuru diye dusunuyorum.


Orijinalini görmek için tıklayınız : Varlik nedir? ve Cesitleri Nelerdir?

evrensel-insan
30-12-2009, 22:41
Saygideger arkadaslar;

Varligin ne oldugu ve cesitlerinin ne oldugu konusu, hic bir zaman bilimsel bir icerik kazanamamis, evrensel bir ortaklik saglanamamis, ne dogrulayan ideolojiler, kendi ideolojik inanclari disinda dogrulayabilmis, ne de yanlislanabilmistir.

Dogal dusuncenin, varlik konusunu isleyen dali metafiziktir. Metafizigin getirdigi ideolojiler temelinde iki farkli varlik cesidi vardir. Birincisi, mustakil, yani kendi kendine olabilen varlik, ikincisi de gercek varlik, ya da evrenseller.

Mustakil var olan varlik ideolojileri, varliga bakis acisina gore;

Materyalizm-madde
Idealizm-dusunce
Pozitivizm yok. Yani pozitivizme gore mustakil var olan varlik, "yok" tur.

Gercek varlik ya da evrensellerin ideolojileri; bakis acisina gore,

Realizm-nesnel
Kavramcilik-oznel
Isimcilik-yok. Yani, nominalizm, isimcilige gore; gercek varlik yoktur.

Dogal dusuncenin; metafizik bazindaki bu sorunsal ve bilimsel olmayan, ideolojik inanclarini, kendi ideolojileri temelinde dogrulamalarini, diger okurlarin bilgi ve dusuncelerine birakalim.

Evrensel-insan dusuncesinde; insansal/evrensel/kavramsal (kavramcilik ile karismasin) Kavramsal, cognitive ve bilissel iceriktedir. Bakis acisina gore; insanoglunun, beyninin fonksiyonu olan dusuncesinin bir yaratimidir kavram. Kavramlar, insan icerikli ve evrenseldir. Bu aciklamadan bir uclem cikar. Madde/dusunce/kavram. Bir seyi ortaya koymak icin, bu ucunun mutlaka olmasi gerekir. Biri olmadan digerini ORTAYA KOYMAK mumkun degildir.

Bu temelde kavramlar, somut ve soyut, oznel ve nesnel, ozel ve genel, gorunussel ve ozsel ve de icsel ve dissal olabilir.

Bu temelde varlik; vari yansiyanin algisinin kavramlastirilarak yansitilmasidir. Bir bilgidir, bir turevdir, tamamen insanogluna endekslidir. VARLIK; INSANOGLUNUN ORTAYA KOYDUGU BIR KAVRAMDIR.

Simdi bu temelde; varin yansisinin algisi farklilik gosterir. Bu farklilik, insanoglu algisinin bes duyusu ile duyumu, sezgisi arasindadir. Eger insanoglu, vari yansiyani bes duyusu ile algilarsa; onu somutla, nesnellikle, gorunusle, ve dissallikla ve de genel olarak MADDE ILE KAVRAMLASTIRIR.

Eger insanoglu varin yansisini duyumu sezgisi ile algiliyorsa; onu soyuta, oznele, oze,ve icsele ozel olarak ta DUSUNCE ILE KAVRAMLASTIRIR.

Madde ile kavramlastirilanin bilimselligi, dusunce ile kavramlastirilanin ise inanci soz konusudur.

Dusuncenin bilimselligi ve inancsalligi arasindaki farki ve bagi ve bilimselligin soyut kismi ile; inancin somutuna su an deginmeyecegim.

Once, varlik hakkindaki, ideolojileri, inanclari, savunulari bilgi ve dusunceleri ortaya koyalim.

Evet varlik nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
01-01-2010, 05:40
sevgili e.i.. tam da benim terminolojime uygun kelimelerle açıklamışsın olayı:)

ben konuya dahil olabilmek adına varlık nedire cevap vererek giriş yapayım..

varlık: insanoğunun 5 duyusuna varı yansıyan ve yansımayan, ve sadece bize varı yansıyanları algılayalabilip yansıtabildiğimiz tüm/bütün oluşumdur..

diye açıklayabilirim varlığı...

biraz daha günlük dile çevirirsek; varolan evrenin bize gösterdiği ve göstermediği ya da bizim algılayabildiğimiz ve algılayamadığımız her kısmıyla olan bütündür varlık..

insanoğlu zaman mekanın birleşikliğinde bu varlığın sınırlarını henüz çizemediği için, varlık nedir sorusu canlılığını koruyacaktır..

kahvemi içiyorum, daha afyonum tam patlamadı:crutch: arap atı gibi sonradan açılırım..

evrensel-insan
01-01-2010, 05:43
Saygideger paslicivi;

Sana bir acilim vereyim. Farkinda olduysan, iki turlu varlik vardir. Mustakil var olan ve gercek olan, ya da evrenseller. Soyle bir soruylas basliyalim, soyutlar varlikmidir? Mesela, sevgi, varlik midir, var midir? ve var ile varligin farki nedir?

Neden varlik, var degil de; var OLANDIR. Buradaki "olmak" fiilinin var ile bagi nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
01-01-2010, 07:02
daha önceki eski yazılarımdan birinde bahsetmiştim..

yaptığım derin trans halindeki meditasyonlarda tüm evrenin her parçacıcığının biribiriyle bir bütünlük içinde işlediğini ifade etmiştim.. yani milyarlarca ışık yılı uzaklığında ki bir molekül ya da foton diyelim bizimle bir iletişim bağ içinde.. yani evren parçalara ayrılmış değil, aradaki mesafe ne olursa olsun tüm herşey birbiriyle bir bütünlük içinde varlığını sürdürüyor.. devasa canlı bir organizma gibi bir şey bu evren..

biz insan olarak sevgi diye bir şeyi kavramlaştırmışız evrensel olarak.. sevgi evet şimdilik soyut bir kavram, ele avuca gelen bir şey değil, bir duygulanım olarak yansıyor bize..

yukarıda bahsettiğim bu evrenin her enerji parçacığının birbiriyle olan bağlantısını işte bu sevgi dediğimiz şey sağlıyor gibi.. şimdilik bu söylediklerim bilimsel bir veri değil tabii, sadece kişisel meditasyonlarımda bana yansıyan algı/sezgiler, ve sadece beni bağlar..

sevgi denen şeyin daha çok üzerinde durulması gerekiyor sanırım.. sevgi sanki tüm evrenin bir bütünlük içinde çalışmasını sağlayan bir maya gibi birşey.. maddenin algılayabildiğimiz en küçük parçalarını birbirine bağlayan bir maya bir hamur bir yapıştırıcı gibi bir şey..

var ile varlığın farkına benim yaklaşımım şöyle..

varlık; insana yansıyan yansımayan ve yansıyanları algılayıp yansıtabildiğimiz herşey

var; varlıkta bize yansıyıp algılayıp yansıttığımız kavramlaştırdığımız şeyler..

diyebilirim kısaca..

Neden varlik, var degil de; var OLANDIR. Buradaki "olmak" fiilinin var ile bagi nedir?

ben burda olmayı bir fiil olarak algılamıyorum.. benim algılarımda var ve olmak eşdeğer sözcüklerdir.. yani ortada bir eylem yoktur..

evrensel-insan
01-01-2010, 08:12
Saygideger paslicivi;

Herseyden once, var ve varlik'in farkini ortaya koyalim.

Var, insanoglunun, SORUSUNUN, YA DA UNLEMININ ISARETIDIR. Varlik ta o isaretin kavramlasmis halidir.

Evren konusuna gelince; bir kap vardir bir de icerik; evren bir kap ise, dunyas iceriktir. KAP ICERIKLERDEN OLUSUR. Tabiki, icerikler, kap bunyesinde biribiriyle hem iliskidedir, hem de biribirine zincirin halkalari gibi baglidir.

Var ile ol kokeni ise gene farklidir. Var, isaretinin, oldurulani varliktir. Yani, var algisi, VARLIK OLUR.

Buradaki birinci tehlike, ol kokeninin yaratilissal icerigidir. Bilimin bil kokenine de tamamen zittir. Cunku ol kokeni insandisi bir koken iken; bil kokeni tamamen insan ozludur.

Sonucta benim bir tekerlemem var; insanoglu VARDI VE VAR SAYDI.

Oyuzden yansiyi veren varin algisinin kavramlastirilarak yansitilmasi ise varliktir.

Vari varliga donusturen yansinin algisi olmak, kavrami da varliktir.

yansi yoksa, onu vara cevirecek isarette yoktur, isaretlenmeyen kavramlastirilamaz ve yansitilamaz.

Oyuzden, yansiyanin isareti VAR, algisi OLMAK ve kavramlastirilarak yansitilmasi da VARLIKTIR.

Konu ilerlerse, soyut ve somut varliga gireriz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
02-01-2010, 05:57
Buradaki birinci tehlike, ol kokeninin yaratilissal icerigidir. Bilimin bil kokenine de tamamen zittir. Cunku ol kokeni insandisi bir koken iken; bil kokeni tamamen insan ozludur.

sevgili e.i..

söylediklerinin tümüne katılmakla beraber "ol" ifadesini bir yaratılışsal tehlike olarak görmüşsün.. sanırım bu göreceli bir kavram.. insanların kelimelere yüklediği anlamla ilgili.. daha önce de belirttiğim gibi benim için "ol" kelimesi yoktan varlığa geçiş gibi bir eylemi yüklemi ifade etmiyor.. yani yaratılışsal bir içeriği yok.. var ve ol benim zihnimde birebir aynı eşdeğer anlam taşıyor.. olmak ya da olmamak, işte bütün mesle burda, sözündeki "olmak" sanırım bir yaratılışsal anlamı ifade etmiyor..

aslında bu kelimeye ne anlam yüklendiği de çok önemli olmamalı bizim açımızdan.. çünkü ikimiz de olaya aynı pencereden bakıyoruz.. benim varoluş tabirini kullanırken ordaki oluş bir yaratılışsal anlam ifade etmiyor.. yani ol demeyiz var deriz olur biter.. bunlar mesele değil yani..

evrensel-insan
02-01-2010, 06:26
Saygideger paslicivi;

Konumuz zaten yaratici veya yaratilis degil; varlik. To be or not to be, olmak ya da olmamak, bir eylemi ve durusu ifade eder. Mesela, mutlu olmak ya da olmamak, veya doktor olmak, ya da olmamak gibi.

Bu diyalektik, sonucta bir em pozitifin, yani mutlu veya doktorun diyalektigidir. Sonucta olunanda, olunmayan da ayni em pozitifte, yani mutlu ve doktorda birlesir. Ayni tanrisal yanasim gibi, bu da doktorsal veya mutlusal yanasim demektir.

Her iki halukarde de, dogal dusunce olarak; doktor ve mutlu; ayni tanrisal yanasimdaki tanri gibi sabittir ve secim de karsitlardan tekidir.

Bu temelde, olum; zaten varsiz mumkun degildir. Ayrica, olum; yani doktor ve mutlu vari; secimden de bagimsizdir.

Kisaca, senden bagimsiz, bir doktor ve mutlu var, sende secim olarak ya olursun, ya olmazsin.

Iste olaya bu temelde bakilirsa, var olmanin birlesikliginin farkina varilir ve var ve olmak farki ortaya konabilir. Cunku var, bagimsiz; olmak veya olmamak varsal bir secim, yani eylemdir.

Ayni tanrisal yanasimdaki, tanri bagimsizi ve inanma inanmama secimi gibi.

Tum bu cercevede, umarim; dogal dusuncenin, sabit temelli degisim secenegini algilayabilirsin.

Cunku bu sabitlik ve sabitligin karsilikli uclarindan birinin seceneginin DEGISMEZLIGINI algilamak; en azindan, EPISTEMOLOJIK OLARAK VARLIK ILE OLUM ARASINDAKI BAGIN VE ISLEYISIN ALGILANMASIDIR.

Ayni tanri ile inancsalligin baginin ve isleyisinin algilanmasi gibi.

Iste varliga, geldigimizde; konu zaten soruna donusmustur. Tartisma da burdan baslar. Yani var sabitinin olumsal secimindeki karsitliklarin tekligi, tartismanin temelidir.

Oyuzden de; A varligi, ya var olacaktir, ya da var olmayacak. Celiski, zaten cumlenin ve onermenin kendisindedir. Hem A varligi deniyor, hem de var olup, olmayacagindan bahsediliyor. Bilmem buradaki mantiksal sorun ve hata aklina yatiyormu?

Eger yatiyorsa, kaldigimiz yerden devam ederiz, yok yatmiyorsa; bu kismin aciga kavusmasini saglariz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
02-01-2010, 06:58
Saygideger paslicivi;

Konu daha net algilansin diye, sana dogal dusuncenin; em cikmazina dusen, metafizigin, mustakil var olan varlik ideolojisi pozitivizmden bahsedeyim.

Pozitivizmin, mustakil var olan varligi "yok" saymasi, ancak diyalektik ustu bir mantik olan epistemolojik mantikla algilanir. Pozitivizmin, em pozitifi ortaya cikarmasi ve dogal dusuncenin noktasal mecburiyeti, onu; secenekleri gormemeye ve yok saymaya iter. Yani vari algilar, ama; olum secenegini algilayamaz ve vari da pozitif bir ifade olarak algiladigindan, var ile ozdeslesen varligida yok sayar. Baska ne yapsin, noktalama temelli dogal dusunce cikmazi yuzunden, ya var em pozitifinde, ya da var olumun, var olmak veya olmamasinda karar kilacak. Otomatikman, olum secenegini veren, var em pozitifinde karar kilar ve bu pozitif yuzunden de olumu yok sayar.

Ayni sorun isimcilik icinde gecerlidir. Gercegi bir isim olarak algilar ve ismin ozdeslestigi varligi ve olum secenegini yok sayar.

Bu ikiside, aslinda; nihilizmin; hem mustakil var olan varligi, hem de gercek varligi yok sayan ideolojileridir, felsefenin metafizik dalinin diger ideolojilerine (idealizm, materyalizm, realizm ve subjektivizm) rakiptirler.

Iste bu yuzden, ateizm de, tanriyi yok saymakla, pozitivist olmakta ve nihilist dusunmektedir. Ama; tanrisal yanasimdan, varsal ve inancsal olum secenegi yaptiginin farkinda ve bilincinde degildir.

Eger pozitivizmi ve isimciligi algilarsan; var sabiti, yani em pozitifi ile, olum secenegi karsitligini ve teke secim olarak indirgenmesini de algilarsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
03-01-2010, 07:47
sevgili e.i..

dediğim gibi klasik felsefi terimlere olan yabancılığım yüzünden seni anlamak adına balataları biraz zorlamam gerekiyor.. az çok bazı şeyleri anlıyorum ama tam kafama oturduğunu söyleyemem.. kullandığın bir çok terimin tam olarak neyi ifade ettiğini bilmiyorum, em ne demek, pozitivizm negativizm idealizm gibi kavramları kafamda tam olarak oturtamıyorum ama oturtamayacağım anlamda değil.. yontulabilir bir beyin yapım var..:suspicious:

ve bu terimleri okuyup anlamaya çalışmaya üşeniyorum, okumaya kalkınca da sıkılıp bırakıyorum, farklı bir beyin yapım var, felsefeye çok uygun değil sanırım..

sen devam et.. ben anladığım anlamadığım katıldığım katılmadığım yerlerde müdahele ederim..

evrensel-insan
03-01-2010, 17:07
Saygideger paslicivi;

em ne demek, pozitivizm negativizm idealizm gibi kavramları kafamda tam olarak oturtamıyorum -paslicivi-

Karsilikli dialogda, onemli olan dialogdaki kisilerin birbirini algilamak istemesidir. Ben bir yazi okurken algilamamda bir noksanlik hissettigimde, neyi algilamadigimi soru olarak sorarim. Sen de ayni seyi, bu mesajinda yaptigin gibi yaparsan, birbirimizi algilamamiz kolaylasir. Yeterki algilamak isteyelim.

Em pozitif; ingilizce de yerlesik olan, temelden gelir. En guzel aciklamasi; empati olabilir. Empati sabittir, empatinin kendisi, simpati; karsiti antipatidir. Yani hak bir em pozitiftir, simpatisi hakli, antipatisi haksizdir. Ayni inanc, inanma ve inanmama gibi, varlik var ve yok gibi.

Iste burada, insanoglu hakli haksiz, inan inanma, var yok aralarinda secim yaparken, sirasiyla; hak, inanc ve varligi sabit tutarlar.

Yani hak temelinde hakli veya haksiz
Inanc temelinde inan veya inanma
varlik temelinde var veya yok derler.

Oyuzden sirasiyla, haksal,inancsal ve varliksal yanasimdan kurtulamazlar.

Pozitifte; insanoglunun duyusundan gelmektedir. Duyu mutlaka pozitiftir. Yani gorme, duyma, koklama, dokunma ve tatma. Sadece ifade edilirken, ya olumlu, yani pozitif; ya da olumsuz yani negatif ifade edilir. Bu ifade secimi anlam yuklemektir.

Ornek; tanriyi varliksal temelde tartismak; pozitiftir. Bu tartismanin sabiti em pozitif olan varliktir. Secim olarak; bu pozitif anlami vermek isteyen, ya da hisseden; tanrisal yanasimdaki varliksal secimi vara tasir. Digeri de; yine tanrisal yanasimdaki varliksal secimi yoka tasir, yani tanrinin varligini hissetmez. Iste bu var yok tartismasi; tanrisal yanasimli ve varliksal sabitli tartismadir. Vara tasiyan, secim olarak pozitifi, yoka tasiyan da secim olarak negatifi secmistir. Negatifin, negatifligi, pozitife goredir.

Bunu yap veya bunu yapma; icerikli emirsel cumleler; bu emri verenler acisindan pozitiftir. Ama; cumlelerin ve ifadelerin anlam ve dilbilgisi icerigine baktigimizda; "bunu yap" olumlu/pozitif.

"Bunu yapma" olumsuz/negatiftir.

Idealizm; felsefenin varligi ortaya koyan dali metafizigin bir ideolojisidir. Mustakil var olan varlik olarak; dusunceyi kabul eder ve maddeyi kabul eden materyalizme ve yok sayan pozitivizme rakiptir.

Ayni idealizm; soyutun ve tanri ve de tanrisal dusuncelerin savunucusudur. Aksine, materyalizm; somutun ve madde ve maddesel dusuncelerin savunucusudur.

Umarim bu aciklamalar, algilaman acisindan yardimci olur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
02-09-2010, 05:51
Saygideger arkadaslar;

Maddeyi tartismadan once, varligin ne oldugu tartisilmalidir ve her ideolojik inancsal gorus, kendince varligin ne oldugunu ortaya koyarken de, bunun bir metafizik gorus oldugunun, bilimin konusu olmadiginin ve bilimsellik ile bir bagi olmadiginin farkinda olmalidir.

Bu konudaki en acik soru. Var ile varligin farkidir. Cunku seyin var mi si/yok mu su sorulmadan once, o sey ortaya kavram olarak konmalidir. Peki vari ortaya konan bir seyin, varliginin var mi/yok mu? tartismasinin, anlami nedir?, bu tartisma insanogluna ne "kazanc" saglar?

Insanogluna yansiyanin, algisi; soru/unlem olarak var isaretidir. Yani, ?! "soru/unlem var" demektir. Bu da "ne/kim var?" sorusunu ve "bu A var" cevabini getirir. Dolayisi ile, oldurulan A nin, varliginin, var/yok unu tartismanin, anlami nedir?, ne saglar?

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : İnsan Olmak ve İnsanlık Nedir?, Nasıl Olmalıdır?

evrensel-insan
30-04-2009, 15:13
Saygideger arkadaslar;

Herseyde oldugu gibi; fiziksel bir gorunus yapisi olsada; "insan olmak ve insanlik" soyut bir kavramdir. Yine her soyut kavramda oldugu gibi; bu kavramin insanoglu tarafindan bilinen ortak bir tanimi ve algisi yoktur.

Tarihte felsefi olarak, "overman" "super insan" "ustun insan" v.s. gibi kavram ve ifadeler ortaya atilmistir. Gorunen odurki; hic kimse dunyanin neresinde yasarsa yasasin; icinde bulundugu insan ve insanlik yapisindan "sikayet etmekte" ve memnun gorunmemektedir.

Yine ilginctir ki; tum felsefeler ve onun ideolojileri, hep insan ve insanliktan huzur ve rahattan dem vurarak; ideolojilerini yurutmektedirler. Madem hepimiz, sikayet ediyoruz, elestiriyoruz, begenmiyoruz, huzurlu ve mutlu degiliz v.s. peki o zaman; herkesin gonlunde nasil bir insan tanimi yatiyor?

INSAN DENINCE NE ALGILIYORUZ? INSANIN NASIL OLMASINI ARZU EDIYORUZ? OLAMIYORSAK, NEDEN OLAMIYORUZ?, BIZLERI INSAN OLMAKTAN ALIKOYAN ENGELLEYEN NEDENLER NE?

Kisaca insan olmak nedir? ve arzulanan, istenen tum dunyanin ortak olarak kabullenebilecegi insan nasil olmalidir?

Gorus, yorum ve onerilerinizi bekliyorum. Umarim en azindan; bu konuda ortak bir kac maddee birlesebiliriz. Ya da cok mu "iyimserim" acaba? Neyse, yazisalim gorelim, halep ordaysa, beyaz sayfa burda!

Saygilarimla;
evrensel-insan

parmis
08-05-2009, 14:48
Saygıdeğer Evrensel-İnsan,

İnsan olmak önce kişinin kendine saygı duymasıyla başlar ..Kendine saygısı olan kişi insan olmanın yada olabilmenin tüm değerlerini benliğinde toplayabilmek için kendine hizmet eder okur,araştırır,düşünür,öğrenir,öğretir..
Olayları algılarken çözümlerken başkalarına zarar vermeden, başkalarını ezmeden, yok etmeden, başkalarının da yarlanabileceği şekilde yapar..
İçindeki sevgi,merhamet,vicdan gibi duyguları algılar geliştirir çevrenin ve insanın yararına kullanır..
insanları; insan olmaktan alıkoyan en büyük neden sevgisizliktir.. Sevgiyi bilmeyen,tanımayan, öğrenemeyen kişi gerçekten eksiktir yarımdır doğar yaşar ve ölür...
Ben insanca yaşayabilmek için zararsız olmak gerektiğine, başkalarını düşünmek gerektiğine, doğayı, insanları, çocukları, yaşadığımız ülkeyi ,.toplumu, dÜnyayı sevmek gerektiğine inanıyorum ve böylede yaşamak istiyorum...
Belki eksik bir tanım belki bilimsel yada felsefi değil yazdıklarım ama inanın içten ve sevgiyle yazdım:)
saygılar...

parmis Güneşin_kızı

byspy
08-05-2009, 15:14
Sayın Evrensel,

Kabaca insan , dik durabilen,düşünebilen,gelişmiş bir beyine sahip alet kullanabilen canlı der bilim bana göre düşünebilen organizmadır sadece çünkü işin soyut kısmı ile ilgilendiğimizde insan veya insanlık kavramı kişiden kişiye değişebilen bir olgudur.

insan diyince sizin anladığınız,düşündüğünüz ve hissettiğiniz şey farklı olur benim düşündüklerim ayrı olur.Aranılan ortak yönlerden biri belki bir kaza olduğunda insanların yardım etmesi veya etmemesi de olabilir ki ordan bir kişi bağıracaktır "insanlık öldümü" diye ama kimisi içinde onu izlemek dahi bir zevke dönüşebilir.

insan olmak için gerekli yetilere sahip olmaz yeterli fakat işin insanlık-vicdan yönü sende başkadır bende bambaşka olurda bulursanız bir ortak nokta bu siz ve sizin gibi düşünenlerin ortak noktası olur birde sadist ve türevi hissiyat içindeki insanların insanlık anlayışı vardır ki buda çok ters gelebilir.

olmasını istediğimiz insan sorusunu çok farklı yerlere çekebilirim :) şöyleki benim olmasını istediğim insan benim düşünceme göre olucak ve hepsi benden bir parça olucak bir nevi klon gibi burdan da sanırım şu çıkıyor ben dünyanın etrafında kalabalık oluşturduğu merkeziyim :)

soru sizin ilk cevabı siz verin bizde ona göre insanlıktan nasibimizi almışmıyız almamışmıyız görelim..

saygılar

mehmetsalih
08-05-2009, 15:32
İnsan, Yeryüzünde bitkisel yaşam sürmeyendir. İtaat ve takliten uzak tamamıyla kendi sahi görüşüyle benliğiyle yaşayandır. Fiziksel, Bitkisel ve Arzusal yaşamdan Sezgisel ve Aktif hayata başlanmaktır. İnsan beşduyu organdan oluşmayıp, Metafizik bir varlıkla yaşamını sürmektir. Eğer insan değişebiliyorsa fiziksel olarak bu gerçek olmayandır demektir. İnsan, Bir yaşından son yaşına kadar aynı ruh, duygu, karaktere sahip olandır. İnsan, bilgiyi dışarıdan bazı varlıklar gibi dışarıdan değil içeride kapalı tutandır. İnsan Beşduyu organ önündeki yaşamı yoksayan ve beşduyu organ ötesi bir yaşama sahip olandır. İnsan, benliğiyle benliğini oluşturanla varolandır. Dışa dönük hercanlı bir bitkisel yaşamdan uzak değildir. Kısa İnsan şuan var olan ve Sezgisel bir yaşamla irade kabiliyetine geçendir. Bu tanımın dışında kalan Fizksel güzeliğe ve biskisel yaşama sahip olan canlılar Hayvan, Bitki ve buna benzer varlıklar.

Esenlikler Diler...

evrensel-insan
06-10-2009, 04:10
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme

Saygilarimla;
evrensel-insan

rakıbalık
13-11-2009, 10:34
vijdan kavramının içini doldurmakla başlayabiliriz insanlığın tarifi için. genel insanlık dışı davranışları devreden çıkartarak. mülkiyet kavramıyla yitirilen insanlık ve vijdan

evrensel-insan
13-11-2009, 18:42
Saygideger rakibalik;

Evrensel dusunce temelinde vicdan kavraminin anlami; hem kendine hem de baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemektir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

eylemsel
13-11-2009, 22:33
Vicdan kavramsal olarak insanın kendini muhakeme etmesi olarak tanımlanabilir. Burda önemli olan nokta vicdanın kaynağı nedir sorusudur. Bu soruya iki farklı yanıt verilmiştir. Vicdanın doguştan geldigi veya sonradan kazanıldığı şeklindedir.

Vicdanın doguştan geldiği kabul edilirse doğa üstü bir gücün varlığıda kabul edilmiş olur. diger görüşü ise tam tersini savunur. Çevresel koşulların etkili oldugunu ifade eder.

Sayın evrensel-insan sizin bu konudaki yaklaşımınızı ögrenmek istiyorum.

evrensel-insan
13-11-2009, 23:22
Saygideger eylemsel;

Ben, bireysel olarak; Tabulu rasayi savunuyorum. Tabulu rasa bir bebegin kavramsiz dogmasi demektir. Yani, insanoglu herseyi, yasam ve iliskilerinde, yine insanoglundan ogrenir. O yuzden, ahlak, kultur, anane, gelenek, tore v.s. ve tum kisinin kisilik ve kimligini olusturan verileri, degerleri ve tabulari; asirlar boyu, degiserek suregelmistir.

Vicdan konusu ise; benim izahimla, akil ile, zihin ile baglidir. Benim, izahimda vicdan akli yonlendirir, akil vicdani degil; cunku akil vicdani yonlendirirse; bati gibi insansal iliskiler, mantiksal temelde cok dusuk bir degere, ve inancsal bireyci akilciliga dogu gibi de insansal degerler duygusal temelde toplumsal /inancsal cikara tasinir.

Oyuzden, aklin vicdani yonlendirmesi, insanoglunun; vicdanin akli yonlendirmesi de insanin dusunce ve davranisidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
13-11-2009, 23:36
Saygideger eylemsel;

Yazilanlar, daha net algilansin diye, sunu da ekleyeyim.

Aklin yonlendirdigi vicdan, DUYGUSAL DUZEYDE OLDUGU KADAR, MANTIKSAL DUZEYDE DE hem kendine; hem de baskasina, hem fiziksel, hem de dusunsel her turlu zarari verir, buna intihar da, baskasinin canini almak da dahildir.
Iste bu, Toplumsal/kisisel ve ayrimci, degerleri/verileri/tabulari olan insanogludur.

Halbuki, vicdanin yonlendirdigi akil; duygusal temelde kendine zarar verse bile; mantiksal temelde, ne kendine, ne de baskasina zarar veremez. Iste, bu da evrensel/bireysel insandir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

eylemsel
14-11-2009, 02:52
Saygıdeğer evrensel-insan

(Vicdan konusu ise; benim izahimla, akil ile, zihin ile baglidir. Benim, izahimda vicdan akli yonlendirir, akil vicdani degil; cunku akil vicdani yonlendirirse; bati gibi insansal iliskiler, mantiksal temelde cok dusuk bir degere, ve inancsal bireyci akilciliga dogu gibi de insansal degerler duygusal temelde toplumsal /inancsal cikara tasinir.)demişsiniz

Bu noktada size katılıyorum.
İnsanın doguştan kavramsal nitelikler taşımadan varoldugunu belirtmişsiniz. O halde vicdan sonradan oluşturulmuş oluyor. Toplumsal yapılarda ki farklılıklardan dolayı vicdan degişebilirlik özelliği taşımış oluyor. İnsan bilinci doğrultusunda vicdanı şekillendiriyor.

Size şöyle bir soru yöneltmek istiyorum. Genel bir vicdan kavramından bahsedebilirmiyiz?

evrensel-insan
14-11-2009, 03:06
Saygideger eylemsel;

Genel bir vicdan kavramından bahsedebilirmiyiz?-eylemsel-

Su anda var olan epistemolojik gercekci bir vicdandan mi, yani insanoglyu vicdanindan mi, yoksa; olmasi gereken, insan vicdanindan mi bahsediyoruz?

Evrensel-insan dusuncesine gore dusunce ve davranista, insan olan ve insanlik sunan a gore; vicdan zaten belirtilmistir. Hem kendine, hem de baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemek.

Eger, epistemolojik gerceklikten bahsediyorsak; o zaman, vicdanin soyut bir kavram oldugunu evrensel bir ifadesi bulunmadigini dolayisiyle; her algilayanin algisina gore ifade edilecegini, genelde dini bir temelle olan bagintisini ve bireysel temeldeki "rahatlama" icerigini, mesela; vicdani red, Yeryuzundeki, cografi/tarihi toplumsal yapilanmanin getirdigi genel anlayisin bir tezahuru olacagini ama her halukarde INSANCIL, HUMANIST bir icerikte algilandigini ve maalesef; duym oldugundan dolayi da; vicdan somurusunu ve vicdan'in siyasetin iktidar amacina yonelik arac olarak kullanildigini, mesela; magdurluk, genelde soyleyebiliriz.

Ama; sonucta vicdan, bati da kalmamistir. Cunku bireyci akilciligin fendi, vicdani yenmistir. Doguda ise, din milliyet ve siyaset elinde, bir vicdan somurusu ve su istismari vardir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

eylemsel
14-11-2009, 03:36
Saygıdeğer evrensel-insan

Epistemolojik gerçeklik olarak vicdan, bahsettiginiz gibidir , batı ve dogu toplumlarında amaca ulaşmak için araç olarak kullanılmaktadır.

Olması gereken olarak vicdanı düşündügümüzde ise nasıl olabilecegi konusunda genelleme yapmak mümkün olmamaktadır. Ama sizin belirttiginiz şekilde düşünmek daha insani ve iyimser bir bakış açısı olarak görünmektedir. Yani kendine ve çevresine zarar vermemek.

Aklıma takılan nokta, insanın karanlık taraflarından dolayı belkide geneli kapsayan iyimser bir vicdandan bahsedemeyecegimiz sorunudur

evrensel-insan
14-11-2009, 04:16
Saygideger eylemsel;

Aklıma takılan nokta, insanın karanlık taraflarından dolayı belkide geneli kapsayan iyimser bir vicdandan bahsedemeyecegimiz sorunudur-eylemsel-

Bunun nedeni, dogal dusuncenin temelinin akil kokenli olmasidir. O yuzden de, dogal dusunce sorundur ve insanoglunun hayvani tabiatini ustelik; soyut degerler kavgasi yuzunden daha vahsi yaparak temsil eder.

Oyuzden de; insanoglu vicdani sadece bir arac olarak kullanir, AMAC EDINMEZ.
Dogal dusuncenin;evrensel yapilanisi, isleyisi ve islevi tum insansal duygular gibi, sevgi, saygi v.s. ancak istismar eder ve akil amacina, arac eder.

Konu vicdanin; iyimserligi/kotumserligi degildir; Dogal dusuncenin, vicdana bakis acisi arac bakisinin disina cikamaz ve iyi/kotu den ziyade; vicdanin bu halini tabi, kalitimsal, irsi, dogumdan once edinilen v.s. kabul eder.

Bu kabul edis, dogal dusuncenin; tum insansal/evrensel sorunlari icin de gecerlidir. Yani TESLIMIYET VE IFLAS.

Cunku nihilizm; dogal dusunce aklinin,bireyci akilcilik olarak gelebilecegi yerin son duragidir. Oyuzden tekrar, guce-otoriteye donus baslamistir. Hukuk, adalet, v.s. 20. yuzyilda kalmistir. "Gucum-otoritem varsa, herseyi yaparim" akilciligi hakimdir.

Buradaki hersey, her turlu vicdani yokeden insan ve insanlik disi dusunce ve davranislardir. Bu bati da ve gelismis ulkelerde cok yaygindir, ama; havuc politikasi ve bireylerin robotlastirilmasiyla saglanmaktadir.

Bizim gibi, ulkelere de; dikta/sekterlik/askeri/baskici/zorlama/ temelli toplumsallik ve onun korku felsefesi ve suru psikolojisi kalmaktadir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

rakıbalık
14-11-2009, 15:05
"Halbuki, vicdanin yonlendirdigi akil; duygusal temelde kendine zarar verse bile; mantiksal temelde, ne kendine, ne de baskasina zarar veremez. Iste, bu da evrensel/bireysel insandir"

mantıksal temelde nasıl zarar veremez?

evrensel-insan
14-11-2009, 18:46
Saygideger rakibalik;

mantıksal temelde nasıl zarar veremez?-rakibalik-

Aklin vicdani yonlendirmesi insanoglunun, vicdanin akli yonlendirmesi de insanin dusunce ve davranisidir.

Insanoglu akil yonlendirmesiyle, ya mantiksal dusunur/davranir ve vicdani sifirlar, ya da akil yonlendirmesiyle, duygusal dusunur ve davranir, ve akil/vicdan arasinda tikanir kalir ve devamli bir celiski yasar.

Eger vicdan akli yonlendirirse; ve duygusal dusunur ve davranirsa insanoglu olarak, akilci olamamasinin celiskisini yasar.

Ama, insanlik ve insan olma bilinci iste bu celiskiyi cozer. Cunku vicdanin yonlendirdigi akil; mantiksal olarak akilci degil; insan ozunun vicdani ile dusunur ve davranir. Iste ancak o zaman, aklini kendisine ve baskasina zarar vermemek icin, yonlendirebilir. Bu da sorunun cozumudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
14-11-2009, 19:25
Saygideger arkadaslar;

Konunun ilerlemesi, acilimi ve detayli incelenmesini saglayan once eylemsel arkadasa ve sonra da katilimini gerceklestiren rakibalik arkadasa, evrensel-insan adina tesekkurlerimi bildirmeyi bir insanlik borcu olarak bildiririm.

Madem konu buralara kadar geldi, o zaman; evrensel-insan dusuncesi ile epistemolojik gercekcilik arasindaki bagi da kurmak zorunlulugu dogdu.

evrensel-insan dusuncesinin vicdan yonlendirimli mantiksal akil ozu ile; epistemolojik gercekligin, akil yonlendirimli mantiksal vicdan yoklugu ve duygusal vicdan celiskisinin kokensel bag cozumu de sayginin gercekci algilanmasinda yatar.

Evrensel-insan dusuncesi, vicdan ozunu,bireysel saygi kokeniyle birlestirerek; insanoglunu epistemolojik temelde algilamakta ve onunla sorunsuz gecinebilmektedir.

Cunku saygi; farklarin farkina varmak, ne bir farki, diger farklara karsi one cikarmak, ne de farklari birbirinden ayirmak, ya da birini digerine ustun kilmak, ya da yok saymaktir.

Bu su demektir. Herkes, kendine gore; kendisine kendi kisilik ve kimligini olusturan, soyut/somut degerler vermistir. Bu degerler, kisinin; kendisini baskalarindan farkli kilar. Iste bu farklarin epistemolojik varligi, her farki kendi adina sahiplenen sabitleyen ve savunan icin degisiklik gosterir.

Bu farklari yasam ve iliskiye tasimak her kisinin hak ve ozgurlugudur. Bu kisinin farkli degerleri/verileri/tabulari, baska bir kisinin iradesinden ve isteminden bagimsiz olarak vardir.

Iste, birey bilinci ve bireysel saygi; her bir kisinin toplum icinde kendi farklariyla birlikte beraberce antiayrimci ve hak ve ozgurluklerin sivil hukuk temelinde yasam ve iliskisini saglar.

Iste evrensel-dusuncenin, vicdan ozu; epistemolojikgercekligin fark varligini ve butunlugunu bu bireysel saygi anlayisiyla saglar.

Konuya bir acilim daha getirip, konunun daha da ilerlemesini ve derinlesmesini, katilimci arkadaslarin katilimina birakalim.

Oda hak ve ozgurluklerdir. Yani, vicdan ve saygi kendi basina evrensel-insan dusuncesi icin yeterli degildir. Hak ve ozgurlukleri de soyle anlatalim.

Bir kisinin kisilik ve kimlik soyut/somut degerlerini olusturan veri/tabu/degerler; onun yasam ve iliskisindeki dusunce ve davranisinin temelini olusturur. Bunun DUSUNCESI KISININ HAKKI, BU DUSUNCEYI YASAM VE ILISKISINE TASIMAK TA ONUN OZGURLUGUDUR. Bunu vicdan ve saygi bilinciyle yaptigini varsayarsak; Buradaki her bir kisinin hak ve ozgurlugu nasil saglanir?

Iste bu sorununcevabida; bir kisinin hakkinin siniri, diger kisinin ozgurluguyle; bir kisinin ozgurlugunun siniri da, diger kisinin hakkiyla sinirlidir.

Yani; benim, hakkim; baskasinin ozgurlugune mudahele edemez. Benim ozgurlugum de, baskasinin hakkina mudahele edemez.

Yani, benim OZGURLUGUM, BASKASININ HAKKINI TANIMAK; BENIM HAKKIM DA BASKASININ OZGURLUGUNU TANIMAKTIR.

Simdilik, birey bilinci almis bir bireyin, evrensel-insan dusuncesinin; vicdan, saygi, hak ve ozgurluklerden temel olarak olustugunu soyleyip, konuyu noktalayalim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

rakıbalık
16-11-2009, 03:39
evrensel-insan,
Yani; benim, hakkim; baskasinin ozgurlugune mudahele edemez. Benim ozgurlugum de, baskasinin hakkina mudahele edemez."
------------
Başkasının özgürlüğü senin hakkına mudahele ederse peki, yine düşünmek ve onu anlamak yeterlimi vijdan için? hak ve özgürlüğünü aramak için suya sabuna dokunmak vijdanı rahatsız edermi, etmelimi yapacakları yüzünden? belki başkalarıda zarar görebilir yapılacak eylemden.

evrensel-insan
16-11-2009, 06:03
Saygideger rakibalik;

Soyle dusun; sen mi once gelirsin, baskasimi? Eger baskasi once gelirse, senin kendini feda etmen gerekir. Ama, sen once gelirsen, senin baskasini feda etmen gerekir.

Iki ornek verelim. Savastasin, ne yaparsin; olmemek icin oldurursun. Cocugun arabanin altinda kalacak, ne yaparsin, atlayip kurtarmaya calisirsin, belki sen olursun, o kurtulur.

Ama, onemli lan; senin birseyler yapabilmen icin, sag olman gerekir.

Konu eger dusunsel zararsa; burada da dusunsel zarar gormemen icin, dusunce olarak guclu olabilmen gerekir. O yuzden de kendini dusunsel olarak, egitmen, bilgilenmen ve bilinclenmen gerekir.

Ayriyeten bu sana dusunce guclulugu verir. Eger dusunce olarak guclu isen, zaten kimse sana dusunsel zarar veremez.

Fiziksellikte de, senin zarar gormenin icerigi, yukarida verdigim ornege baglidir.

Kendin acisindan ise; hakkini ve ozgurlugunu aramak sana zarar verecekse, o zaman belki aramak icin, zarar vermeyecek bir zamani secmen gerekir. Yoksa, gereksiz yerde yapilacak gercekci olmayan cikislar, fiziksel zarar gormeni saglayabilir.

Bu tabulardan arinirken de boyledir. Eger bir tabudan arinmaya hazir degisen ve arinmak sana zarar verecekse; ertelersin, taki bilinc, bilgi olarak hazir olana kadar.

Bu arada tecrubelerim bana; sen kimsenin hakkina tecavuz etmezsen ve ozgurlugune dokunmazsan, genelde baskalari da sana dokunmaz.

Herkes icin once kendisi gelir. Kendine verilecek zarari onlemek once gelir.
Bu zarari, hem kendin kendine, hem de baskasi sana verirken; onliyebilmen onemlidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

rostube
24-11-2009, 11:54
insan insanca davranışarı sergileyebiliyorsa otomatik olarak insan olmakta tersi davranış sergiliyorsa içi bol bir kutu oluyor.asilliği insan kendisi belirler insanca asilce erdemlice yaşamak her insana nasip olmaz erdemliysek en büyük hazinemiz budur.

evrensel-insan
27-11-2009, 02:03
Saygideger rostube;

insanca asilce erdemlice yaşamak her insana nasip olmaz-rostube-

Dusunce ve davranista, insan olmak ve insanlik sunmak; nasip isi degildir, bilinc, bilgi, sorgulama ve yasam ve de iliskide insan olamamadan duyulan rahatsizlik isidir. Aslinda, her insan, birey olarak kendine nasip kilmali ki, dunya da geneldeki, "yerlerde surunen" insan ve onun insanligi, ses getirsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

nümayiş
10-12-2009, 22:52
insan; kelime anlamı alışan demektir

kavramlar, terimler bütünü yansıtır, insanı ilk önce bir hayvan olarak değerlendirmeliyiz ki insanla hayvan arasındaki farkı anlayabilelim; hayvanda fayda ve zarar ilkesi vardır derinlemesine düşünemeyen hayvan fayda gördüğü şeye yönelir zarar veren şeyden sakınır. insan ise fayda veren şeye yanaştığı kadar zarar veren şeyide benimser derinlemesine düşünmesi onu alıştığı şeyden alıkoymaz.
düşünen insandır, insanla hayvanı ayırdeden aklın matematiksel ilkeleri bir domino taşı gibi konulduğu zaman estetik ve armoniyi meydana getirir bu doğaya aykırı olmayan yapıdır.
insanın düşünmesi değer kazandırır ona bu değerler bir kültürün meyvesini bir bütünü oluşturur. bu oluşturulan değerlere sanata estetiğe ve armoniye baktığımız zaman bunları hayvanlarda göremeyiz bir atomun yapısal ilkerinden meydana gelen armoniyle samanyolu gezegenin yapısal ilkelerinden meydana gelen armoni arasındaki farkı nasıl görebiliriz bu armoni neredeyse aynıdır estetik ve armoni insanlık kültüründen ayırdedilemez bir olgudur bu olgunun yok edilmesi insanın doğasına aykırıdır kainat bu olguyla bu armoniyle döner. bu olguyu kökünden yıkmak istemek ancak bunu inkarla olabileceğini sanmaktır aslında aldanmaktır bu olguyu inkar etmek bir binayı yıkmak gibidir yerine sadece moloz yığını kalır bu olguyu inkar etmek hiroşimaya atom bombası atmak gibidir bir daha bitki bitmez orada ne yaparsan yap.
Allahı inkar etmekte böyledir işte insan ilk önce kendini inkar edecek sonra Allahı ve böylece hayvani özlemini yerine getirebilsin bir hayvan için önemli olan tek şey vardır o da kendisidir kendisi için yer kendisi için yaşar kendisine zarar vereni ortadan kaldırmak ister hayvandaki bu içgüdüsel süregen hiç bir değer yargısını kale almaz çünkü algılayamaz..
insanı hayvandan ayıran değerler islamla doruk noktasına ulaşmış ahlaksal ilkeler insan doğasıyla bütünleşmiştir insanın sosyalliği birey oluşu özgürlüğü hayvani arzularının armoniye uyması sex yapmaktaki hukuksal ilkeler islamla bir bütünlük kazanmıştır ortaya konan bu sanat ve armonik yapıyı şimdi insan ateizmle inkar etmek istiyor çünkü tinsel doygunluğun yolunu şaşıran insan doygunluğu inkar etmekle ulaşabileceğine inanıyor tinsel doygunluğun illegal bir yapı almasıyla mutasyona uğrayan armoni yapısı bozuluyor binalar çöküyor değerler kökünden sökülüyor işte o zaman hiroşimaya atom bombası düşüyor... saygılarımla

evrensel-insan
10-12-2009, 23:00
Saygideger numayis;

Bir seyi, kabul etmek ve inkar etmek baskadir, bir seyin ne oldugunu kabul veya redde basvurmadan gercekci olarak algilamak ve onu kendi yorumunu (kabul/red) katmadan ortaya koymak baskadir. Bu ikisinin farkini anlayabiliyor ve gorebiliyormusun?

Eger anliyor ve gorebiliyorsan, izah dermisin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

nümayiş
11-12-2009, 02:37
sayın evrensel insan

nasıl ki bir söz söylerken yada bir şeyi yazılı olarak ifade ederken ya sesimizi dilimizi hançeremizi kullanırız yada yazıda işaretleri kullanırız böylece ifade ederiz anlatmak istediğimiz şeyi bu nasıl ki evrenseldir vazgeçilemezdir işte benim anlatmak istediğim şeyler ki inandığım şeylerdir bunları mesnetleriyle beraber yani belli dayanaklarıyla ortaya koyuyorum ifade ediyorum siz eğer bunu yanlı olarak algılamayıp eğer böyleyse şöyle olmalıdır deyip kendi fikrinizi ortaya atarsınız daha iyi anlaşırız diye düşünüyorum
çünkü hiçbir fikir yokturki bir dayanağı olmasın hiçbir fikir yoktur ki dayanağı yani delili olupta ona yaslanmasın saygılarımla...

fikir= ortaya konulan olgular; suyu ısıtırsan kaynar neden suyu ısıtıyorsun ve bir sürü neden çünkü...

evrensel-insan
11-12-2009, 02:49
Saygideger numayis;

Basligin konusu ve yazilan yazilar baslikta duruyor. Eger okuduysan ve herhangi bir ifade ile ilgili de gorus belirtmek istiyorsan, buyur.

Gerceklik; senin, ya da benim, ya da herkesin fikirlerinden bagimsiz olarak ortadadir. Bunun bilgisini ortaya koymak ve bu gerceklik temelinde kendi fikrini/yorumunu yapmak, o gercegi degistirmez. Ama, gercekler zaten degiskendir. Gerceklerin degisimi soz konusu oldugunda, bir gercegin nasil degisebilecegine getirilen oneriler tabiki olabilir.

Ama gercekleri gormeden ve algilamadan, kisilerin kendi fikri olarak ortaya konmasi, gercegin degil; ortaya koyan kisinin fikridir ve onun dogrusudur. Ama; gerekleri senin dogrun disinda da kendi dogrulariyla degerlendirenler olacaktir. Iste bu dogrularin biribirine ustunluk mucadelesidir ve gercegi algilamaya ve ortaya atmaya degil; gercegi tartisma ardina saklamaya ve sanki gercek, o iki dogrudan biri imis gibi gostermeye yoneliktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

nümayiş
11-12-2009, 12:18
Saygideger numayis;

Basligin konusu ve yazilan yazilar baslikta duruyor. Eger okuduysan ve herhangi bir ifade ile ilgili de gorus belirtmek istiyorsan, buyur.

Gerceklik; senin, ya da benim, ya da herkesin fikirlerinden bagimsiz olarak ortadadir. Bunun bilgisini ortaya koymak ve bu gerceklik temelinde kendi fikrini/yorumunu yapmak, o gercegi degistirmez. Ama, gercekler zaten degiskendir. Gerceklerin degisimi soz konusu oldugunda, bir gercegin nasil degisebilecegine getirilen oneriler tabiki olabilir.

Ama gercekleri gormeden ve algilamadan, kisilerin kendi fikri olarak ortaya konmasi, gercegin degil; ortaya koyan kisinin fikridir ve onun dogrusudur. Ama; gerekleri senin dogrun disinda da kendi dogrulariyla degerlendirenler olacaktir. Iste bu dogrularin biribirine ustunluk mucadelesidir ve gercegi algilamaya ve ortaya atmaya degil; gercegi tartisma ardina saklamaya ve sanki gercek, o iki dogrudan biri imis gibi gostermeye yoneliktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sayın evrensel insan

size katılıyorum zaten bundan farklı bir şey ifade edemem ve kimseye bu böyledir arkadaş diyerek baskı altına almaya çalışmak ahmaklıktan başka bir şey olamaz burada herkes nasıl ki görüşlerini özgürce paylaşıyor istediklerini rahatça söylüyor ki olması gereken budur buna benim söyleyeceğim hiç bir şey olamaz bu bağlamdadır ne söylersem, ben sözümü ortaya koyuyorum beğenen alır beğenmeyen bakar: :)

saygılarımla

evrensel-insan
11-12-2009, 19:39
Saygideger numayis;

ben sözümü ortaya koyuyorum beğenen alır beğenmeyen bakar:-numayis-

Oyleyse, bu baslikla ilgili konuda, koy sozunu ortaya.

Saygilarimla;
evrensel-insan

nümayiş
11-12-2009, 21:52
Saygideger numayis;

ben sözümü ortaya koyuyorum beğenen alır beğenmeyen bakar:-numayis-

Oyleyse, bu baslikla ilgili konuda, koy sozunu ortaya.

Saygilarimla;
evrensel-insan

insan; kelime anlamı alışan demektir

kavramlar, terimler bütünü yansıtır, insanı ilk önce bir hayvan olarak değerlendirmeliyiz ki insanla hayvan arasındaki farkı anlayabilelim; hayvanda fayda ve zarar ilkesi vardır derinlemesine düşünemeyen hayvan fayda gördüğü şeye yönelir zarar veren şeyden sakınır. insan ise fayda veren şeye yanaştığı kadar zarar veren şeyide benimser derinlemesine düşünmesi onu alıştığı şeyden alıkoymaz.
düşünen insandır, insanla hayvanı ayırdeden aklın matematiksel ilkeleri bir domino taşı gibi konulduğu zaman estetik ve armoniyi meydana getirir bu doğaya aykırı olmayan yapıdır.
insanın düşünmesi değer kazandırır ona bu değerler bir kültürün meyvesini bir bütünü oluşturur. bu oluşturulan değerlere sanata estetiğe ve armoniye baktığımız zaman bunları hayvanlarda göremeyiz bir atomun yapısal ilkerinden meydana gelen armoniyle samanyolu gezegenin yapısal ilkelerinden meydana gelen armoni arasındaki farkı nasıl görebiliriz bu armoni neredeyse aynıdır estetik ve armoni insanlık kültüründen ayırdedilemez bir olgudur bu olgunun yok edilmesi insanın doğasına aykırıdır kainat bu olguyla bu armoniyle döner. bu olguyu kökünden yıkmak istemek ancak bunu inkarla olabileceğini sanmaktır aslında aldanmaktır bu olguyu inkar etmek bir binayı yıkmak gibidir yerine sadece moloz yığını kalır bu olguyu inkar etmek hiroşimaya atom bombası atmak gibidir bir daha bitki bitmez orada ne yaparsan yap.
Allahı inkar etmekte böyledir işte insan ilk önce kendini inkar edecek sonra Allahı ve böylece hayvani özlemini yerine getirebilsin bir hayvan için önemli olan tek şey vardır o da kendisidir kendisi için yer kendisi için yaşar kendisine zarar vereni ortadan kaldırmak ister hayvandaki bu içgüdüsel süregen hiç bir değer yargısını kale almaz çünkü algılayamaz..
insanı hayvandan ayıran değerler islamla doruk noktasına ulaşmış ahlaksal ilkeler insan doğasıyla bütünleşmiştir insanın sosyalliği birey oluşu özgürlüğü hayvani arzularının armoniye uyması sex yapmaktaki hukuksal ilkeler islamla bir bütünlük kazanmıştır ortaya konan bu sanat ve armonik yapıyı şimdi insan ateizmle inkar etmek istiyor çünkü tinsel doygunluğun yolunu şaşıran insan doygunluğu inkar etmekle ulaşabileceğine inanıyor tinsel doygunluğun illegal bir yapı almasıyla mutasyona uğrayan armoni yapısı bozuluyor binalar çöküyor değerler kökünden sökülüyor işte o zaman hiroşimaya atom bombası düşüyor... saygılarımla

evrensel-insan
11-12-2009, 22:05
Saygideger numayis;

Ayni mesaji astigin oteki baslikta, ben yanitimi verdim.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=269119#post269119

Mesaj 212

Saygilarimla;
evrensel-insan

oldschool
13-12-2009, 13:08
gördüğüm kadarıyla herkes kendisine göre bir insan tanımı yapmış, bana göre-bence martavalı burada da işliyor.

evrensel-insan
13-12-2009, 18:04
Saygideger oldschool;

Sorun nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

oldschool
15-12-2009, 18:34
Saygideger oldschool;

Sorun nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

sorum yok. :)

sadece bana göre-bence gibi düşüncelerle bazı konularda kesin bir sonuca ulaşılamayacağını söylüyorum. (bence)

evrensel-insan
15-12-2009, 23:37
Saygideger oldschool;

Bir seyin sonucuna ulasmak icin, teoriyi paratige uygulamak gerekir. Ben bunu bireysel olarak yapiyorum ve sonuc veriyor. Sende basarabilirsen, sen de sonucunu alirsin. Eger tum basligi okuduysan, neyin ne oldugu ve yapilmasi gerekenler, acikca anlatilmis. Eger uygulamak istersen ve nasil uygulayacagin hakkinda bir tereddutun varsa, sorabilirsin. Ben de daha detayli izah ederim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

oldschool
21-12-2009, 18:36
olmazsa bundan sonra biz de oyle yaparız sevgili evrensel-insan...

evrensel-insan
06-01-2010, 23:18
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme

Saygilarimla;
evrensel-insan

durmuş
16-03-2010, 00:54
Saygideger eylemsel;

Yazilanlar, daha net algilansin diye, sunu da ekleyeyim.

Aklin yonlendirdigi vicdan, DUYGUSAL DUZEYDE OLDUGU KADAR, MANTIKSAL DUZEYDE DE hem kendine; hem de baskasina, hem fiziksel, hem de dusunsel her turlu zarari verir, buna intihar da, baskasinin canini almak da dahildir.
Iste bu, Toplumsal/kisisel ve ayrimci, degerleri/verileri/tabulari olan insanogludur.

Halbuki, vicdanin yonlendirdigi akil; duygusal temelde kendine zarar verse bile; mantiksal temelde, ne kendine, ne de baskasina zarar veremez. Iste, bu da evrensel/bireysel insandir.

Saygilarimla;
evrensel-insan merhaba evrensel . bir konu anlatılacaksa ilk tercihim felsefi bir tarzdır .her nekadar zorlansamda göndermiş olduğunuz linkle yorumları deyerlendirmeye çalıştım. son noktayı kendiniz koymuşunuz. vicdan nın ne olduğunu farkında olan kaç kişi var. bence başkasına zarar vermez ama kendine .kendine gelebilecek zararlarada göğüs gerebilecek kadar cesur olmayı gerektiren birfelsefe biçimidir.saygılar

durmuş
18-03-2010, 00:52
Saygideger rostube;

insanca asilce erdemlice yaşamak her insana nasip olmaz-rostube-

Dusunce ve davranista, insan olmak ve insanlik sunmak; nasip isi degildir, bilinc, bilgi, sorgulama ve yasam ve de iliskide insan olamamadan duyulan rahatsizlik isidir. Aslinda, her insan, birey olarak kendine nasip kilmali ki, dunya da geneldeki, "yerlerde surunen" insan ve onun insanligi, ses getirsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan sevgili evrensel bu cevabınıza itirazım olucak.insan olmak ve sunmak,rahatsızlık işidir diyorsunuz isterseniz biraz açıklama getirin . bizde insanlığı kimler öyretecek nereden öyreneceyiz. saygılar.

evrensel-insan
18-03-2010, 01:04
Saygideger durmus;

sevgili evrensel bu cevabınıza itirazım olucak.insan olmak ve sunmak,rahatsızlık işidir diyorsunuz isterseniz biraz açıklama getirin . bizde insanlığı kimler öyretecek nereden öyreneceyiz. saygılar.-durus-

"Insan olmak ve sunmak rahatsizlik isidir", demiyorum; aksine,

Dusunce ve davranista, insan olmak ve insanlik sunmak; nasip isi degildir, bilinc, bilgi, sorgulama ve yasam ve de iliskide insan olamamadan duyulan rahatsizlik isidir.-e.i diyorum.

Yani herhangi bir dusuncesinden veya davranisindan sonra; bir kisi, kendi kendini rahatsiz olmasindan dolayi sorgulamasi icin; bunu hissetmesi lazim.

Yani bir baskasina bir zarar verdigi zaman.

Insanligi ogrenmek icin; herkes kendisine "bende insan sevgisi/saygisi/vicdani, tum insanlik icin var mi?" diye soracak. Yani sadece kendi, ailesi, toplumu, inandigi, cevresi v.s. icin degil; tum insanlik icin.

"Insanlari oldugu gibi algilayip, oldugu gibi kabullenebiliyor muyum?" da bir baska soru.

Yani herhangibir, cins, irk, milliyet, inanc, ideoloji, cografi topluluk v.s. ayrimi yapmadan ve herkesin farki neyse; o farklari ile birlikte, algilayabilmek.

Basligi, bastan sona okursan; daha iyi algilarsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

durmuş
18-03-2010, 01:16
Saygideger durmus;

sevgili evrensel bu cevabınıza itirazım olucak.insan olmak ve sunmak,rahatsızlık işidir diyorsunuz isterseniz biraz açıklama getirin . bizde insanlığı kimler öyretecek nereden öyreneceyiz. saygılar.-durus-

"Insan olmak ve sunmak rahatsizlik isidir", demiyorum; aksine,

Dusunce ve davranista, insan olmak ve insanlik sunmak; nasip isi degildir, bilinc, bilgi, sorgulama ve yasam ve de iliskide insan olamamadan duyulan rahatsizlik isidir.-e.i diyorum.

Yani herhangi bir dusuncesinden veya davranisindan sonra; bir kisi, kendi kendini rahatsiz olmasindan dolayi sorgulamasi icin; bunu hissetmesi lazim.

Yani bir baskasina bir zarar verdigi zaman.

Insanligi ogrenmek icin; herkes kendisine "bende insan sevgisi/saygisi/vicdani, tum insanlik icin var mi?" diye soracak. Yani sadece kendi, ailesi, toplumu, inandigi, cevresi v.s. icin degil; tum insanlik icin.

"Insanlari oldugu gibi algilayip, oldugu gibi kabullenebiliyor muyum?" da bir baska soru.

Yani herhangibir, cins, irk, milliyet, inanc, ideoloji, cografi topluluk v.s. ayrimi yapmadan ve herkesin farki neyse; o farklari ile birlikte, algilayabilmek.

Basligi, bastan sona okursan; daha iyi algilarsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan ilişkide insan olamamadan duyulan rahatsızlık ön plana çıkıyor diyer vasıflar yoksa zaten konuşmaya gerek kalmaz. saygılar

evrensel-insan
18-03-2010, 01:52
Saygideger durmus;

diyer vasıflar yoksa -durmus-

"Diger vasiflar" dan kastin nedir?, siralayabilir misin, bu diger vasiflari.

Yalnis algilamadiysam, insanliktan baska vasiflardan bahsediyorsun, oyle degil mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
22-03-2010, 20:26
İnsan aklının yapısal parçaları sayılan bazı kavramları anlamak & kavrayabilmek için "dir"li cümlelerden "meli" cümlelere giden bir çıkarsama yapmalıyız ki insan aklının henuz çözümlenemediği ve bir yerde bilinmezliği ortada dururken.Fakat bu aşamada dahi konunun karanlık olması sebebiyle kavramları algılayışımız da bir eksiklik kalıyor,dolayısıyla insan olmak nedir gibi subjektif değer yansıtan sorunsallarla uğraşıp esas gerçeklikten uzaklaşabiliyoruz. Bu gerçeklik salt maddesel & teolojik & sanatsal & fikirsel temelde değil evrende "Bir" likle olabilir. Evrene uyum sağlayabilen yada evrenin bir parçası olduğu bilincine varıp & insani temelde durabilen, insandır diyorum ben.İnsani temelden uzaklanış insanlıktan da uzaklaşma anlamı taşıyor enim için.

evrensel-insan
22-03-2010, 21:43
Saygideger Natan;

Insanoglunun "dir/degildir" temelli, sabitlemesi, sahiplenmesi, degismez ve kalici kilmasinin sebebi, basta dogal dusuncenin yapilanis ve isleyisinden kaynaklanan determinizmin; dogrusal ve pozitifsel ikna olma, emin olma ve bunu ideolojik inancsallarla saglamasidir.

Bu zaten kendi bunyesinde bilimsel degildir. Cunku sabitlenen bir determinizm, sorgulanmaz ve dolayisiyle yanlislanmaya yonelinmez.

Zaten inancin mentalitesi de; bu determinizmin sorulan soruya tatminkar verilecek cevap temelinde yatmaktadir. Ta ki cevabi veren, verdigi cevaptan supheye dusene, cevabini acabalamaya ve sorgulamaya baslayana kadar.

Zaten insanoglunu da dusunce ve davranista insanlastiracak olan bu determinizmin, ta koken ve temelleri dogal dusunceye ulasincaya kadar surmesi ve tum sabitlenenlerin insan ve onun insanligi adina sorgulanmasi ve onlarin elimine edilmessi ve onlardan kurtulunmasidir. Iste bunlarda her kisinin kendi cografi ve tarihsel temelde kendi adina dogumundan itibaren aldigi ideolojik inancsal dogrusal degerler, tabular ve verilerdir.

Bunlarin; ayrimci, cikarci, bencil, parcasal, v.s. oldugunun bilincine ve farkina vardikca; birey olma ve turu insan olma adina ve insanligin tursel birligi, butunlugu ve beraberligi adina; bu tabu ve degerleri sorgulayacak ve onlari insan ve insanligi adina elimine edecektir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
22-03-2010, 22:33
Sorgu &şüphe &eleştiri temelinde düşünmekten kaçınıp sabit -durağan aklın ,uyuşturulduğunu böylece kendisine yabancılaştığını görüyorum.Çünkü kendisiyle tanışmaktan kaçınıyor. Ancak dediğiniz gibi "butunlugu ve beraberligi adina" şüphe etmeye başladıkça hayatı yada kendisini bulacaktır. Bütünselliği ;mutluluk ve mutsuzluğun ötesine geçip,var oluş ve var oluşun Birliği temelinde değerlendirirse bir yerlerden başlamış sayılır.İnsan evrende bir parcacıktır sonuçta ancak evrenle bütünselleği &beraberliği noktasında gerçekleştirdikçe her bir varlığa ona uygun şekilde davranır ve kimse bilmez onların benliklerinin derinliğini .Yedikleri basit olsa da , solukları derin olur !! :nod:

inancin mentalitesi noktasında tamamen aynı fikirde olup ,bir şey sormak isterim bunun dışında. irade fiziksel güç gösterdiği andan itibaren, güç iradeyi yok eder mi? Yani irade gücü, "güçlü olmanın iradesi" anlamına mı gelir ?

en içten sevgilerimle

evrensel-insan
22-03-2010, 22:48
Saygideger Natan;

inancin mentalitesi noktasında tamamen aynı fikirde olup ,bir şey sormak isterim bunun dışında. irade fiziksel güç gösterdiği andan itibaren, güç iradeyi yok eder mi? Yani irade gücü, "güçlü olmanın iradesi" anlamına mı gelir ? -Natan-

Iradenin de; tum soyut kavramlar gibi, ne oldugu; kisinin bilgi, bilinc, algi, egitim v.s. temelinde aldiklarina gore degisir. Yani anlaminin ne oldugu goreceli ve degiskendir.

Eger iradeden " bir seyi yapabilme kararliligi" ni algiliyorsak; bu da yine bilincle ve farkindilikla paraleldir.

Sigara/icki icen ve ictigi sigara/ickiyi birakmak isteyen bir kisi iki turlu irade gosterebilir. Biri kendi kendine gelen iradedir, digeri "zorunlu" iradedir. Yani, kisi kendi kendine icmemeye karar verebilir, ya da doktorun uyarisi ona, bu iradeyi gostermesini saglar.

Guc ve irade; her seyden once fiziksel olarak farklilasir. Yani irade dusunsel; guc ise fizikseldir. Sonucta fizik gucunu kullanirsin, ya da dusunce iradeni kullanirsin. Fizik gucu, bilinc ve farkindalik gerektirmezken, irade bilinc ve farkindalik gerektirir.

Bu temeldeki "iradenin gucu" anlam olarak; iradeyi kisinin uygulayabilip, uygulayamamasiyla paraleldir.

Oyuzden guclu olmak, irade gerektirmezken; iradeli olmak guc gerektirebilir.

Oyuzden "iradeli olmanin gucu" bilinc ve farkindaliktir, denebilir.

Ama; iradenin de somuta, yani vucuda yansimasini da unutmamak lazim. Yani dusuncenin davranisa yansimamasi, o dusuncenin vucut bulmamasi demektir.

Sigara ornegine donersek "ben sigara icmeyecegim"dusuncesi ve iradesi, eger vucuda ve davranisa yansimiyorsa; "o dusunce ve irade ortada yok" demektir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
22-03-2010, 23:17
Negatif kötülerden, tabu-sal geleneksel değerlerden kurtulmuş bir biçimde irade gücüne sahip olan insan ; olgusal &fikirsel anlamda yaratmak, vermek ister."zorunlu" iradenin sınırları içerisinde bu mümkün müdür? Pek sanmıyorum . Ancak dediğiniz birincil ,doğal iradeyle mümkün olabilir.Yoksa iradeyi gücü, güçlü olmanın göstergesi anlamında kullanırsak dar bakmış oluruz.Ancak özür iradeyi saf yaratıcılığa ve yüksek derecede vericiliğe doğru açılması biçiminde algılamalıyız .İradenin gücü yaratıcıdır. İrade gücü olan gerçek kahraman ve sanatkardır.Yoksa düşünmeden yapılan göreve itaat etmek esirliğimize neden olur .Deneyimlerle güçlenen ve zaman içinde yaratıcı bir iradenin ürünü...bunun dışında ,dikkatinizi ,vaktiniz olursa "İyi insan" nedir sorusuna yöneltmek isterim ama :)

teşekkürler

evrensel-insan
22-03-2010, 23:31
Saygideger Natan;

"iyi" ya da herhangibir sifat verimi; sadece kisinin kendi algisi temelindedir, goreeli vedegiskendir. Bunun aksi olan "kotu" icinde aynisi gecerlidir.

Neyin iyi neyin kotu oldugunu ortaya koymak, bir inancsaldir ve belirli etiksel degerlerin sabitligi ve sahipligi temelindedir.

Bana sorarsan, ben insanoglu varligini, "insanoglu kalan" ve "insanoglu olmaktan rahatsizlik duyan" olarak farklilastiririm.

Sonucta dogal dusunceye bagli yasam ve iliski zaten kendi basina sorundur. Oyuzden en azindan bu sorun temelinde; sorunu yasayanlarin yasadiklari sorunun bilincinde ve farkinda olmamalarini ve degerleriyle bu sorunu sabitleyip, sahiplendiklerini bilincli ve farkinda olarak ortaya koymak; en azindan sorunu ortaya koymaktir. Bu da notr algi ve disaridan bakis acisiyla mumkundur. Cunku kendi degerinden bakan kisi; ancak baskalarinin sorunlarini gorur, kendisininkini goremez.

Ustelik; insanoglu butunuyle bir somuttur ve somutun da; iyisi, kotusu, yani sifati olmaz. Sifat soyutta yani dusuncededir.

Sonucta sen; bir kisinin dusuncesinin yansisi temelinde ona iyi, kotu sifati verirsin, yani; sifati KISIYE DEGIL; DUSUNCE VE DAVRANISINA VERIRSIN.

Bu temelde belki "iyi/kotu" v.s. sifatlar, dusunce icin kullanilabilir. Ama; bu kullanim da sadece kullanani baglar ve onun kendi adina ideolojik inancsal dogrusudur.

Oyuzden de; birinin iyiledigini, baskasi kotuluyebilir. O yuzden de dusunce ve davranis degerlendirmeleri ne bilimsel, ne de evrenseldir. Sadece kisinin kendine oz bilgisi, bilinci, gozlemi ve algisinin ideolojik inancsal dogrusu temelindedir.

Bu temelde de degerlendirilecek dusunce kisiye ve kisiligine yonelik degil; dusuncenin kendine yonelik olmalidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
30-04-2010, 09:03
İnsan, kendisine ve çevresindeki nesnelere isim koyan bir hayvandır. Bu koyduğu isimlerle hızlı soyutlamalar yapabilen, alet yapıp kullanabilen bir canlıdır.
İnsan bu özelliği ile doğanın dışına düşmüştür bir kere dönüşüde mümkün değildir.
Artık insan içinden çıktığı doğayı manipüle edip yasalarını kendisinin koyduğu, söz sahibinin kendisi olduğu, patronluğunu ilan ettiği ikinci doğayı kurmuştur ve bu ikinci doğada yaşamaktadır.

Önceleri koynunda yaşadığı tabiat annesini artık kaybetmiştir(Birinci doğa) her annesini kaybeden çocuk gibi düşünen insanda başlangıçta korku ve kaygı yaşamıştır halen de yaşamaktadır.

İnsan nasıl olmalıdır; İnsanlığın yapabileceği en yüce eylem insanlığın acılarını yok etmek ortak bir mutluluk yaratarak büyük bir çoşkuyla halay çekmek hem de bu halay dünyayı bir uçtan bir uca insanların tek sıra halinde kuşattığı çemberde gerçekleşen bir halay.
İnsanların çektikleri acılar ortadan kalkmadan insanlığın duyacağı mutluluk sahte ve bencil bir mutluluk olur diye düşünüyorum. Çocuklar açlıktan ölürken gücü olduğu halde bu çocuklara yardım etmeyen ve mutlu olduğunu düşünen ya da mutlu olmaya gayret eden bütün dünya insanlığı net söylüyorum, hastadır derhal tedavi edilmelidir. Belki bu tedavi evrim/doğa eliyle yüzbinlerce yıl içinde yapılacak ya da bilinçli insanların eliyle bir şekilde yapılacak. Çünkü bu bir hastalıktır bir o kadarda bencil genlerin dayatmasıdır.

Tekrar ediyorum kendisini açlıktan ölen çocukların yerine koyup, empati kurup acı duymayan insanlar hastadır ve bir an önce ilaç ya da terapi ile tedavi edilmelidir.

İnsanlık şu anda, en azından herkesin temel fizyolojik ihtiyaçlarının sorunsuz karşılanabileceği bir toplum kuramamıştır bu güç ya da kaynak sorunu değil tamamen paylaşmama sorunudur. İnsan nasıl mı olmalı? Önce bu sorunu gidermeli.

Bu dediklerimin komünizm ile alakalı değildir bunlar kendi algım ve ortaya koyduğum sorundur. Zaten komünizmi, niye benim yok mantığından yola çıkarak toplanmış bir grup ezilenin benlik tatmini için, malı ele geçirme mücadelesi olarak görüyor bu geçici devrimlerin acılarımızı yok etmeyeceğini düşünüyorum.

Özetlersek insan nasıl olmalı?
İnsan sevgiyi ve varlığı paylaşmalı mutluluğa ortak olmalı hemde bir kişiyi bile dışarıda bırakmamak şartıyla. Bunun şu an olmayışının sebebi bana kızacaksınız ama gerçek bu, bencil genlerin böyle istemesidir.

Eğer yaşamın bir amacı var ise o da, yaşamı ortak kutlamaktır.

NOT=Dnyada bir tek insan yaşasaydı ve o tek başına yaşayan insan ben olsaydım yukarıda bahsettiklerimin hiç birisini dile getirmez tek başıma mutlu ve keyifli bir yaşam sürerdim. Bu yazılanlara sebeb yegane unsur, dünyada tek başıma yaşamıyor olmam, yoksa bunların bir anlamı yok.
Sevgiler.

Düşüngen
30-04-2010, 09:08
İnsanlığın ortak nokta bulamaması hep sorun olmuştur ancak, bahsettiğim temel fizyolojik ihtiyaçlarımız ortak noktamızdır. Sana göresi bana göresi yoktur bu bir biyolojik kökenli varoluşun hepimize dayattığı ihtiyaçlardır. Yoksunluğunda aynı acıyı duyduğumuz gibi, karşılanmasında da aynı mutluluğu duyarız. En azından fizyolojik ihtiyaçlarımızda ortak bir nokta bulmuş olduk.

UlulElbab
30-04-2010, 13:43
İnsanların çektikleri acılar ortadan kalkmadan insanlığın duyacağı mutluluk sahte ve bencil bir mutluluk olur diye düşünüyorum. Çocuklar açlıktan ölürken gücü olduğu halde bu çocuklara yardım etmeyen ve mutlu olduğunu düşünen ya da mutlu olmaya gayret eden bütün dünya insanlığı net söylüyorum, hastadır derhal tedavi edilmelidir. Belki bu tedavi evrim/doğa eliyle yüzbinlerce yıl içinde yapılacak ya da bilinçli insanların eliyle bir şekilde yapılacak. Çünkü bu bir hastalıktır bir o kadarda bencil genlerin dayatmasıdır.

Tekrar ediyorum kendisini açlıktan ölen çocukların yerine koyup, empati kurup acı duymayan insanlar hastadır ve bir an önce ilaç ya da terapi ile tedavi edilmelidir.

İnsanlık şu anda, en azından herkesin temel fizyolojik ihtiyaçlarının sorunsuz karşılanabileceği bir toplum kuramamıştır bu güç ya da kaynak sorunu değil tamamen paylaşmama sorunudur. İnsan nasıl mı olmalı? Önce bu sorunu gidermeli.

Bu dediklerimin komünizm ile alakalı değildir bunlar kendi algım ve ortaya koyduğum sorundur. Zaten komünizmi, niye benim yok mantığından yola çıkarak toplanmış bir grup ezilenin benlik tatmini için, malı ele geçirme mücadelesi olarak görüyor bu geçici devrimlerin acılarımızı yok etmeyeceğini düşünüyorum.

Özetlersek insan nasıl olmalı?
İnsan sevgiyi ve varlığı paylaşmalı mutluluğa ortak olmalı hemde bir kişiyi bile dışarıda bırakmamak şartıyla. Bunun şu an olmayışının sebebi bana kızacaksınız ama gerçek bu, bencil genlerin böyle istemesidir.

Eğer yaşamın bir amacı var ise o da, yaşamı ortak kutlamaktır.




Sayın Düşüngen Yukarıda ki tesbitlerinize katılıyorum.
Gün geçtikce Bencilleşen ve Duyarsızlaşan insanoğlu var.Cinayetler ve Vahşet kanıksanıyor...Bu uyarı eşiğinin yükselmesine neden oluyor...
Bir zaman sonra Sofrasında insan öldürülürken yemeğe devam eden duyarsız insan tiplemesine doğru hatta keyif alan Hayvandan aşağı seviyeye doğru gidebilir. Ancak "Genlerin böyle istemesi" sizce yeterli bir açıklamamıdır?
İnsan bencilliğinin önüne nasıl geçebilir sizce?
Bu hem bireysel hemde Toplumsal olarakolmak üzere iki farklı yönü olan bir soru...Mevcud Din anlayışı yetersiz ve aksine Ateşi körükleyen bir hal aldığına göre Alternatii nedir...yada bir alternatifi olmalı mı sizce?

Saygılarımla...

nihilist
30-04-2010, 14:10
insanlık soyut bir tanımlamamıdır.
öncelikle soyutu tanımlayalım.
soyut somutun etiketlenmesinden daha başka bir şey değildir.
soyut somuttan türetilir..bir işaretçidir sadece.

insanlık değerlerinin kişiden kişiye toplumdan topluma zamandan zamana değiştiği ise gerçekliğin çarpıtalarak yeniden üretimesine zemin hazırlayan bir burjuva yalanıdır.
insanlık değerleri ortaktır.
özgürlük , sömürüsüz toplum adalet barış sevgi bunlar hepimizin ortak değerleridir.
temiz bir akıl bu değerlerde uzlaşacaktır.

evrensel-insan
30-04-2010, 17:59
Saygideger anarchist;

öncelikle soyutu tanımlayalım.-Anarchist-

Insanoglunun soyutuyla ortaya koydugu ve sadece duyumuyla algilanan kavramlara soyut denir.

Insanoglunun soyutuyla ortaya koydugu, ve sadece bes duyu ile algilanan kavramlara da somut denir.

Insanoglunun soyutlamasi, algiladigini kavram ile ozdeslestirmesidir. Yani yansiyani, kavramla ozdeslestirerek yansitir, donusturur. O yuzden insanoglunun soyutlamasi, turevdir ve bilgi, yada ogretidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
25-05-2010, 23:50
İnsan kendi kavramını kendisi yaratmalıdır. Kendisine devredilen tabuları sorgulamaksızın alıp kendinin sanmak hatadır.

İnsan İnsani değerleri yansıtabildiği ölçüde insandır. Yani ben böyle düşünüyorum.

evrensel-insan
26-05-2010, 00:02
Saygideger Natan;

İnsan İnsani değerleri yansıtabildiği ölçüde insandır.-Natan-

Senin alginda, "insani degerler" nelerdir, aciklar misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
27-08-2010, 00:38
Saygideger arkadaslar;

Hepimizin "nasil olunur?" olarak, hem gerceklerimizi, hem de ruyalarimizi susleyen, bu basligi guncelliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
29-08-2010, 13:04
Pek bir pesimist dusunce olacak ama; paylasimsiz, duyarsiz, sevgisiz, acitan yiginlari gordukce, sadece insan kavraminin icinde, hapsolup kaldigimizi dusunuyorum.

Kendi kendimize verebildigimiz zarara dair, bunca kor cesaretine sahip olusumuz da cabasi...

evrensel-insan
29-08-2010, 19:07
Saygideger nova;

O senin bahsettigin ve gordugun, insan degil; insanoglu kavraminin icinde bulundugfu durumdur. Yani, dogal zihniyetin, dogal egosunun ayrimci, cikarci, bencil, guce otoriteye tapan, insandisi bir guce teslim olan ve insanlikdisi degerlerle dusunen ve de davranan, yine bu metafizik ve etik insandisi degerlerle sistemler kuran, yonlendirim ve yaptirimlar sunan, ve kendi turuicinde durmadan bir ayrimci, ustunluk yarisi surduren v.s. dir.

Bu zihniyet yapilanisi ve isleyisi, insanoglunun dogal soyutlamasidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : Emperyalist Zihniyet

evrensel-insan
01-02-2009, 07:17
Saygideger arkadaslar;

Emperyalist zihniyet; insanoglunun dogal dusuncesinin, en son; en karmasik ve en asamali zihniyetidir.

Tarihsel olarak; Ronesanstan sonra baslamis; insanoglunun, dunyadaki; hakimiyeti kendi ustune mal etme dusuncesinin bir urunudur. Tum, kendi disina verdigi degerleri, yetkileri v.ss-ki buna tanri dahil-kendi ustune almasinin baslangicidir.

Amaci cok basittir. Her turlu, kaotik ortami diri tutmak, yonetmek ve yonlendirerek; kendi cikari dogrultusunda, bundan beslenmek.

En son asamasi; nihilizmin, bireyci akilciligidir. Amacina ulasmak icin; yapmayacagi sey; yaratamayacagi orgut, kurum, kurulus yoktur. Artik; herbir kisiyi; biribirine dusurecek kadar da; kaosun yaraticisi olmustur.

Eskiden; dusunce sadece; kisileri ve toplumlari kontrol altinda tutmayla endeksliydi. Ama, emperyalist zihniyetle birlikte; buna bir de; toplumlari, duzene karsi cikmak icin kiskirtmak, orgutlemek, bu konuda gereken; kurum ve kuruluslari kurmak v.s. yasam ve iliskiye dahil edildi. Eskiden; toplumlari disiplin ve yonetim altinda tutanlar, rahatca gorunuyor, onlara karsi olanlar da dusunce ve davranislarindan algilanabiliyordu. Emperyalist zihniyet buna da care buldu; Hem, toplumlari kendi duzenine karsi ayaklandiracak; orgutlenmeleri uyarliyor, hemde-sanki bunlari kendi uyarlamamis gibi-bunlari karsisina alarak; onlarla mucadele eder gorunuyor ve boylece de halkin hem isyanini korukler, hemde onu kendi cikari ugruna ezerken; sanki onlari; bu duzene karsi ayaklanipta, halka zarar verenlere karsi koruyor, gorunuyor.

Bugun, emperyalist zihniyete sahip olmak; iki kutuplu gibi gorunen kutuplarindan birini savunarak, kargasaya, savasa, katliamlara, silaha, guce paye vermektir. Bugun, emperyalizmin yaratmis oldugu; antiemperyalist gorunuslu; ideolojiler, orgutlenmeler, kurumlar ve kuruluslari savunmak; emperyalizmin zihniyetini savunmaktir.

Bugun, anti emperyalist demek; hicbir ayrimciligi savunmadan; farklari koruyup kollayarak; insanoglunun; birligini, beraberligini ve butunlugunu savunmaktir.

Her turlu, erksel, cikarci, bencil, ayrimci, bolucu, kiskirtici, kutuplandirici v.s. savas ve kaos yanlisi dusunce ve davranis, emperyalist zihniyettir. O ilk, cikisli ekonomik cikarin yerini artik; insanlik disi cikar almistir.

Emperyalist zihniyetten, arinmak; onun bir parcasi olmak istemiyorsak; once kendimizi egitmeli; dusunce ve davranislarimizi; nedenleyip-sorgulamaliyiz.

Emperyalist zihniyet; insanlik disi bir zihniyettir. Ayni tanri gibi; cunku tanri da; insanlik disi bir zihniyettir. Burada, soru; insanoglu; neden insanlik disi bir zihniyete gerek duyar?, insan olmadigi, ya da insan olamadigi icinmi?

Buradaki insanlik disi; iki anlamdadir. Hem insana yakismayan, dusunce ve davranis; hem de insanoglunun disindaki bir guc hakkinda uretilen dusunce ve davranis.

EMPERYALIST ZIHNIYET, HER IKI ANLAMDA DA; INSANLIK DISI BIR ZIHNIYETTIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
01-02-2009, 08:01
Saygideger arkadaslar;

Tarihin bundan sonraki asamasinda; emperyalist zihniyetin; isleyememesinin tek bir korkusu kalmistir.

O DA, INSANOGLUNUN; EMPERYALIZMIN; IDEOLOJILERINE, INANCLARINA, TEORILERINE, ORGUTLENMELERINE, KURUM VE KURULUSLARINA, EGITIM-OGRETIMINE v.s.sahip cikip, savunup, onun icin savasip, ayrilip, kutuplasip her turlu kaosu korumasi yerine; kendine, insanligina insanlik dusunce ve davranisina, yasam ve iliskisine sahip cikmasidir.

Kisaca; emperyalist zihniyetin sona ermesine yol acacak olan; "ben insanim, insan gibi yasamak; iliski kurmak istiyorum. Kendi turum arasindaki; her turlu savasa son veriyorum. Bundan sonra; kendimi tum farklarimi da; koruyarak, insanligin, butunlugu, beraberligi, birlikteligi icin yasamaya adiyacagim; benim bireysel cikarim; insanligin, butunlugunun de cikaridir. Bu iki cikar birlestirilmeden surdurulen yasam; insanlik yasami degildir.Benim yasamim, bana ait; bu duzene ya da sisteme ait degildir.INSANLIK DISI YASAMA SON" TEMELINDEKI BILINCTIR.

Iste, bu bilinc, emperyalizmin; korkulu ruyasidir. Bu ruya gerceklesmesin diye de; elinden geleni ardina koymamaktadir. Iste, anti emperyalist olmak demek; bu ruyayi gerceklestirmek demektir. Bu da,ilk insanoglundan itibaren suregelen bu duzenin sistemin sonu; ve gelecegin ufku demektir.

Isteyenler, buna "KIYAMET" diyebilir. Insanoglundan, insana gecis kiyameti.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Saygideger arkadaslar;

Bilhassa, emperyalizm konusunda; bazi kavramlari algilamak ve farklarini ortaya koymak gerekir. Once emperyalizmi alalim. Dil anlatimi olarak; bir onerinin iki tane olumsuzu vardir. Bunlardan ilki; karsiti, yani ANTI-EMPERYALIST digeri de, icermiyeni, yani, emperyalist olmayani NON-EMPERYALIST tir.

Bugun emperyalizme karsi savas vermek; hemen hemen mumkun degildir. Nedeni cok aciktir. Tum bilinen siyasal-sosyal-toplumsal inanclar ve dogrulanan ideolojiler, HEM EMPERYALIST ZIHNIYETIN BIR URUNUDUR, HEMDE HEPSI SOYLE YA DA BOYLE EMPERYALIZME HIZMET EDER. O zaman, 21. yuzyilda, ANTI-EMPERYALIST OLMAK; INANC, IDEOLOJI OLARAK MUMKUN DEGILDIR.

Ozaman ne olacak? Emperyalizme teslim mi olacagiz? Eger, karsi olmak icin yola cikarsaniz, teslim olursunuz.

Demekki; oyle bir dusunce ureteceksinizki; bu dusunce; ne emperyalizmi, ne dini mentaliteyi, ne de onun her turlu uzantisini, bunyesinde barindirmayacak.

Iste daha once de belirttigim, bu dusunce sekli; NON-EMPERYALIST dusunce seklidir. Yani emperyalizm ile ilgili hicbir icerik icermeyen dusunce sekli.

Bunun icinde kilavuzumuz. Ne emperyalizme hizmet etmez? sorusudur.

Bir onceki yazimda acikladigim gibi;ayrimcilik emperyalizme hizmet ettiginden, siz birlestirici olacaksiniz.

Mikroayrimcilik emperyalizme hizmet ettiginden; siz antiayrimci olacaksiniz. Emperyalizm bireyci akilciligin cikari ile hareket ederken; sizin cikariniz insanlik olacak.

Emperyalizm, ayrimciligini farklarin ustunde uygularken; siz farklarin farkinda olarak onlarin esitligi temelinde birligini savunacaksiniz.

Emperyalizm; savastirip, kutuplastirip, birbirine dusman ederken; siz baristirmayi, butunlemeyi ve biribirine dost kilmayi one cikaracaksiniz.

Kisaca, emperyalizm; insandisi ve insanlikdisi, zihniyet tasirken; siz insan ozlu, insanlikdolu bir zihniyet tasiyacaksiniz.

Onlar, guc, otorite, baski, zorbalik, korku uygularken; siz, egitim, ogretim, birlik, beraberlik, anlayis, hosgoru,sevecenlik, saygi, esitlik, aydinlik, isik ,bilgi, bilinc, bilimsellik v.s. sunacaksiniz.

Insanin ve insanligin tek kurtulusu, refahi, insan gibi yasayip iliski kurmasi, bilimini, felsefesini ve her turlu dusuncesini, kendine, dogasina, cevresine ve evrenine ikircimsiz, cikarsiz, bencil olmayan, saklamasiz, acik ve net, hilesiz-hurdasiz, art dusuncesiz v.s. bir zihniyet asilamasiyla mumkundur.

BU ZIHNIYETTE, NON-EMPERYALIST ZIHNIYETTIR.

Yoksa, emperyalizme karsi gelecegim derken; bir bakarsiniz dusunce ve davranisinizla, kendinizi emperyalizmin kucaginda bulursunuz. Tabi farkina varabilirseniz. Yoksa, o kucak; bazan ideolojileriniz ve inanclarinizin dogruluk sabitligi acisindan aliskanlik yapar ve sizin "huzurlu ve rahat" hissetmenizi saglar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
01-02-2009, 14:55
Emperyalist zihniyet; insanoglunun dogal dusuncesinin, en son; en karmasik ve en asamali zihniyetidir.

Tarihsel olarak; Ronesanstan sonra baslamis; insanoglunun, dunyadaki; hakimiyeti kendi ustune mal etme dusuncesinin bir urunudur. Tum, kendi disina verdigi degerleri, yetkileri v.ss-ki buna tanri dahil-kendi ustune almasinin baslangicidir.


Iste, bu bilinc, emperyalizmin; korkulu ruyasidir. Bu ruya gerceklesmesin diye de; elinden geleni ardina koymamaktadir. Iste, anti emperyalist olmak demek; bu ruyayi gerceklestirmek demektir. Bu da,ilk insanoglundan itibaren suregelen bu duzenin sistemin sonu; ve gelecegin ufku demektir.



Saygıdeğer Evrensel-insan;
Meseleler ne derece doğru analiz edilebilirse o derece doğru değerlendirilebilir ve doğru konumda yer alınılabilir.

İlk alıntından emperyalist zihniyetin Rönesans sonrası başladığı, ikinci alıntında da ilk insanoğlundan itibaren geldiği çelişkisi ortaya çıkıyor.
Bir karar verelim emperyalist zihniyetin ne olduğuna ve tarihteki yerine.

evrensel-insan
01-02-2009, 16:27
Saygideger pante;

Eger farkindaysan; "emperyalist zihniyet; insanoglu dogal dusuncesinin,son asamasidir" dedim.

Ronesanstan once; insanoglu tanrisina dokunamiyor, ona bahsettikleryle ugrasmiyordu. Ronesansla birlikte insanoglu; bir ilke imza atti. yani; tanriya bahsettiklerini sorgulamaya basladi, bilime yoneldi. daha sonra sosyal ve siyasal yasam ve iliskisine yoneldi. ama zihniyet ayniydi.

Eskiden, tanri eliyle; ayiriyor, boluyor, yonetip yonlendiriyor v.s. cikarini bir zumreye, kesime v. tasiyor. Ronasansla beraber, bunu kendi insiyatifine aliyordu.

Insanoglu; bugunku zihniyete, tanriya verdiklerini; kendi ustune almadan varamazdi. Oyuzden, dogal dusuncenin; tanrili ve tanrisiz iki asamasi vardir.Tanrili asama devrine;Tanri eliyle zulum; insanoglu asamasi devrinede; insanoglu eliyle zulum donemi diyebiliriz. Ama, her ikisinin kokenide; evrensel dogal dusuncenin; ayrimci, bolucu, bencil, erksel, cikarci v.s. temelinde yatmaktadir.

EMPERYALIST DONEM; INSANOGLUNUN BU TEMELI KENDI UYGULADIGI DONEMDIR. Daha once bunu tanrilarina uygulatiyordu, kendini de; elci araci v.s. gosteriyordu. Artik, buna gerek kalmadi. Bu isi kendisi, kendine uygulayabiliyor. Elciler, aracilar da; devletleri, hukumetleri, orgutleri, kurum ve kuruluslari v.s.

Bu donemin, insanoglu adina tam aleni ve acik baslangicida, nihilizmin cikisidir. Tanriya karsilik, birey ve onun cikarlari soz konusudur. Bu cikarlari elde etmek icin de; sadece guc, herturlu guc yeterlidir, cunku TANRI KORKUSU ORTADAN KALKMISTIR.

Iste bu asamada, yani emperyalist zihniyetin; bireyci akilcilik asamasi; son asamadir. Bundan sonrasi geriye donustur. Ortacag karanligina, cemaat toplumlari icin din ve tanri kullanilarak; gelismin toplumlar icin; dusunce koreltilip; bireyler robot yapilarak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
01-02-2009, 17:00
Saygideger pante;

Kisaca, soyle aciklayabiliriz. Insanoglu dusuncesinin evrensel kokeni, ilkinsanoglunun dogal dusuncesinin; tanrisi ve tanrililigina; evrensel temelide; ronesans sonrasi; tanrisi ve tanrisizligina, yani emperyalist zihniyete aittir.

Korkusu ise; temel, yani tanrililik veya tanrisizlik degil; koken tanridir.

Yani, insanoglu dusuncesinin tanri korku ve kavramindan arinmasi ona yasam ve iliskisinin duzenlenisi ve sistemlenisinde ihtiyac duymamasi ve bu ozelligini de; ihtiyac duymadigi tanriyi; bir bolucu, ayirici, erksel ve cikarci bir arac olarak kullanmamasidir.

Sonucta; insanoglunun dogal dusuncesi tanrisal dusuncedir. Bu dusuncedirki; insanoglunu, erksel, ayrimci, bolucu, savasci, kutuplayici v.s. kilar.

Bu yapinin karakterininde Erkeksel oldugunu, soylemeliyim. Cunku, erkeksellik karakteride; tanriyi-tanrili veya tanrisiz- bir arac olarak kullanmaktan gecer. Tanri, dusuncesi; bir erkeksel karakter sonucudur.

Her iki konudada; insanlik icermeyen ve insanligi temel almayan-insanlik disi bakis acisi- bu erkeksel karakterin bir urunudur. Buna atasal veya babasal da; denebilir. Cunku, disi ayrimi; sadece fizikseldir. Dusuncenin yapilanisinda ve karakterinde disi icerigi yoktur.O sadece, karsitlik ve butunu tamamlayici bir oge olarak; erkekselligin karakterinin; olusumsal sekillenisidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
19-02-2009, 17:42
Bana dünyadan gerçek anlamda bir anti-emperyalist mücadele örneği verebilir misin?
Ülkesinde emperyalizme karşı mücadele vermiş ve emperyalistlerden ülkesini kurtarmışların güzel bir örneğini...

evrensel-insan
19-02-2009, 18:01
Saygideger pante;

Dusuncede, anti emperyalist olmak; dogal dusuncenin kokensel yapisina terstir. Cunku, kapitalist uretim iliskileri ve insanoglunun, ayrimci, erksel ve cikarci inancsal kokeni; onu" doyumsuz "kilar. Bugun, sen bana dunyada tek bir kisinin, verilecek bedava para teklifini geri cevirebilecegini soyleyebilirmisin?

Yalniz konu "emperyalist olamamak" tir. Yani "ati alanlar, Uskudari gectiginden" ortada, at kalmamistir alacak. Bence, Kuba ornegi iyi incelenmelidir. Sosyalizmin de, neden alt yapiyi ulasamadan, sona erdigini de; iyi incelemek gerekir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
19-02-2009, 18:04
Yani, örnek olarak Küba'yı mı veriyorsun?

evrensel-insan
19-02-2009, 18:23
Saygideger pante;

Orada da; ileride, emperyalist zihniyetin, yeserip yesermeyeceginden pek emin degilim. Cok, iyi incelemedim. Eger, yesermezse; bu zihniyeti; bilincli toplum olarak asmalari gerekir. Sence, Kuba da;" Fidel Diktatorlugu-proletarya anlaminda", var mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
19-02-2009, 18:42
Evrensel-insan;
Anlaşıldı.
Boşver Küba'nın proleterya diktatörlüğünü, senin problemin farklı.

Antiemperyalist olmak için sosyalist olunması ve bir mücadelenin antiemperyalist olarak tanınması için mücadele sonrasında sosyalizm kurulmasının şart olmasının, aksi takdirde antiemperyalist kabul edilemeyeceğinin kanıtlarını gösterir misin..
Varsa böyle bir şart ispatlayabilir misin?

aydoe
19-02-2009, 19:00
''Bugun, sen bana dunyada tek bir kisinin, verilecek bedava para teklifini geri cevirebilecegini soyleyebilirmisin?'' evrensel-insan

Ben söyleyebilirim,hemde bu sitede forumda tanıştığım bir üyemiz,birgün sıkıntıda olduğunu ve bir miktar para gerektiğini söylemişti.
Bende kendisine gerekli olan parayı yollayacağımı söylemiştim.
Çok sevindi hayret etti hala böyle insanlar varmı falan dedi.
Bir kaç gün sonra neden bana banka nosunu yollamadığını sorduğumda teşekkür ederim ama ben bu parayı kabul edemem demişti.
Bende hala böyle gençlerimizin var olmasından gurur duydum.

evrensel-insan
19-02-2009, 19:01
Saygideger pante;

Ben, yazilarimda, boyle bir sart kostugumu hatirlamiyorum. Yalniz diyorum ki; ctetolojik inanc temelinde, emperyalist zihniyet en son asamadir. Bu da evrimci bir surectir.

Eger, bir toplum veya kisi; bu zihniyeti yasamadiysa ve dusuncesini hala inancin degismeyen degerleriyle uretiyorsa; bu zihniyete ulasmasi evrimci gidisatin bir geregidir.

Lenin'in yapmis oldugunun; horoz ornegi acisindan veya Iran da ki sah sonrasi acisindan; zihniyet temelinde bir farki varmi? Lenin, ulkesinde; iktidar savasi verme di mi? Dolayisiyle, antiemperyalist olunmasi; tum koklesmis inanclarin sorgulanaraktan, onlardan arinilmasina baglidir. Bunu ben, "Emperyalizmin korkusu" yazimda dile getirdim.

Cunku, emperyalizm; ancak; kendisine zihinsel bir gercek rakip gorur veya hissetirse; korkuya kapilir. Bu da olmasin diye, hem felsefeyi, hemde bilimi; insan disi olgularla oyalamaktadir. Tanri ve madde, onun en temel kozudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-02-2009, 22:09
Saygideger aydoe;

Istisnalar, kaideyi bozmaz. Bu da bu konudaki yaygin ve genel zihniyeti degistirmez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
20-02-2009, 16:26
Ben, yazilarimda, boyle bir sart kostugumu hatirlamiyorum. Yalniz diyorum ki; ctetolojik inanc temelinde, emperyalist zihniyet en son asamadir. Bu da evrimci bir surectir.


"Ermenilerden özür diliyoruz" başlığından buraya sarkan ve "Dünyadan bir anti-emperyalist mücadele örneği verir misin?" sorumla başlayan konunun sebebi Kurtuluş Savaşının anti-emperyalist olmadığı iddianızla ilgiliydi.
Bunun nedenini de Savaştan sonra kurulan düzenin kapitalist olması olarak ortaya koymuştunuz.

Saygıdeğer Evrensel-insan;

Soruma karşılık örnek olarak Küba'yı telaffuz eder gibi oldun ama iyi incelenmesi gerektiğini yazdın ve sonrasındaki diktatörlüğü bir olumsuzluk olarak ima ettin.
Bu görüşlerinden dolayı ben de probleminin farklı olduğunu senin anti-emperyalist olunması için aynı zamanda sosyalist olunması gerektiğini düşündüğünü çıkardım.
Şimdi de benim böyle bir iddiam yok diyorsun. Mesajların geride duruyor.

Şimdi bir örnek vereyim:
Jose Martin, Küba'daki İspanyol emperyalizminin işgaline karşı savaşan bir direnişçiydi. Ve çatışmalardan birinde hayatını kaybetti.
Daha sonra neler olduğu, kurulan düzenin niteliği vs. bu insanın anti-emperyalist olmadığını gösterir mi?
Bugün Küba'nın düzeninin senin zihniyetine uygun olmaması, Che'nin anti-emperyalist olmadığını mı gösterir?
Jose Marti önderliğindeki direnişçilerin, Che komutasındaki devrimcilerin anti-emperyalist mücadele vermediğini mi gösterir?

Türkiye'nin anti-emperyalist bir ülke olup olmadığı farklı bir konudur, Kurtuluş Savaşının anti-emperyalist olup olmadığı farklı bir konu.
Emperyalizm yayılmacılıktır. Gizli ya da açık işgallerle başka ülkelerin bağımsızlığının zedelenmesi ya da tamamen elinden alınması karşısında verilen mücadele anti-emperyalisttir. Kuvayi Milliye hareketi dünyadaki antiemperyalist mücadelelere en iyi örneklerden biridir. Ve bildiğimiz en eünlü antiemperyalistler bu mücadeleyi örnek olarak gösterirler.
Evet, Küba da iyi bir örnektir. 100 yıllık bir mücadeleyi içerir. Ve Küba devriminin iki büyük önderi, antiemperyalistliğin iki büyük timsali, Mustafa Kemal'i ve Kurtuluş Savaşını kendilerine rehber almışlardır.

Yine Sovyet Devriminin önderleri, kaşı-gözü için değil, antiemperyalist mücadele verdikleri için Ankara'yı desteklemişlerdir. Üstelik, bu mücadelenin sonunda kurulacak olan düzenin sosyalizm olmadığını bilerek.

Türkiye'de 60'lı-70'li yıllarda devrimci mücadele veren sosyalistlerin de farklı bir görüşü yoktu. Deniz'ler, Mahir'ler, bütün sol örgütler Kurtuluş Savaşının anti-emperyalist mücadele olduğunda hemfikirdiler.
Kimler buna katılmıyordu?
Gerici-yobaz zihniyetin bazı uç kesimleri ile batıcı liberal takımının uç kesimleri.
Bunlar 80'den sonra müttefik oldular. Yeni İtilafçı dediğimiz liberal takımın teslimiyetçi-işbirlikçi olanları, o dönemin Ali Kemal'leri ile aynı dili kullanmaya başladılar. Kurtuluş Savaşı diye bir savaşın olmadığını dahi söyleyecek kadar küstahlaştılar. Bağımsızlık denen niteliğin hiçbir önemi ve yararı olmadığını iddia ettiler. Yurtseverliğin milliyetçilik olduğunu söyleyecek, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ittihatçı diye iftira edecek kadar alçaklaştılar.
Vatan, bağımsızlık, yurtseverlik, anti-emperyalizm kavramları onlara göre İttihatçılara özgü milliyetçi kavramlardı.
Bunları söylemeleri normal, çünkü besleme olmanın bir bedeli var.

evrensel-insan
20-02-2009, 17:29
Saygideger pante;

Herseyden once; ayni dili konusup konusmadigimiza bir karar verelim. Ben, emperyalist zihniyetin ve onun sorununun tahlilini ve tesbitini dile getiriyorum. Yani; bu benim zihniyetim veya senin zihniyetin degil; ikimizden de bagimsiz olarak gelisen durum.

Benim, zihniyetim ise; "emperyalizmin korkusu" basliginda. Ben anti emperyalist bir yanasimla degil; emperyalist bir zihniyetin ne oldugunu aciklayan bir yanasimla bunlari yazdim.

Benim anti emperyalist olarak nasil bir dusunceye sahip oldugum ise; "emperyalizmin korkusu" basligindadir.

Cunku, bana gore; emperyalizm; ancak; kendi zihniyetini tamamen kavramis ve bu kavradigi zihniyeti, tamamen yok edici bir zihniyetle karsilasirsa, "korkar"

Eger, bana sorarsan; tarihin onumuze koydugu kadariyla; sosyalist yanasim, ki ben bunu daha once de dile getirdim. Bugunku emperyalist zihniyetin kullandigi ve kendi cikar ve amaci dogrultusunda yonlendirdigi bir inanistir. Bence, bunun sorumlusu; diyalektik materyalizmi teori olarak ortaya atanlar degil, ki marx ve engels; o teoriyi hayata uygulayan; lenin, mao, tum gerilla hareketleri, anarsizm, terorizm ve bilimum "ben iktidara gelirsem, herseyi yaparim" zihniyeti ve bunun orgutlenisidir. Bu baglamda; Hitler'in ve Mussolini'nin, Hamas'in, el-Kaidenin, hatta PKK,nin yaptiklari hep emperyalist zihniyetin bir urunudur.

Sonucta, her turlu; erksel, ayrimci, savasci, bolucu, savastirici v.s. temelli tarihsel cikislar; sadece bu cikisi yapanlarin amaci ve cikari dogrultusunda olmustur.

Soyle soralim. Bir toplum yasam ve iliski temelinde; sosyal, siyasal, toplumsal, ekonomik v.s. yonetim ve yonlendiriminden rahat ve huzurlu, memnun degilse;
Bu sorunu yaratan; emperyalist zihniyettir. Bunu yaratan sorunun, temelinin; ve idare seklinin sosyalizm, cumhuriyet, krallik, demokrasi, milliyetcilik, isgal altinada olma, yabanci mandasi v.s. olmasi bir seyi degistirmez.

Soyle bakalim. Sen bir isyerinde calisirken, sana istedigin huzuru, rahatligi ve memnuniyeti veren yonetimin; senin icin Turk olmasimi gerekir, yabanci olsa ne olur?

Yada, sana bu huzuru, rahatligi, ve memnuniyeti yasatmayanin Turk veya yabanci olmasinin farki var mi?

Senin icin veya toplum icin; rahat, huzur ve mutluluk mu?, yoksa; bunlari saglayacak olanlarin; milliyeti, dini, ideolojisi v.s. mi onemlidir?

Iste ben diyorumki; kokeni, temeli hangi milliyet, din, gorus veya ideoloji olursa olsun; eger bu huzuru, rahati ve memnuniyeti sagliyamiyorsa; ve bunu da sirf kendi amacinin; erksel, ayrimci, bolucu v.s. temelinde yapiyorsa; iste bu zihniyet, emperyalist zihniyettir. Gorunumunun hangi ideoloji veya teori veya gorus oldugu sadece ayrintidir. Cunku ozu aynidir.

Simdi, denebilirki; sozde zaten her gorus, ideoloji; toplumuna, bu huzuru, rahatligi ve mutlulugu vermek icin, iktidar olmak ister. Peki, o zaman; tarih neden bunu kanitlamamistir? Sen, bana bunun kanitlandigini gosteren bir ulke gosterebilirmisin?

Varsayalim ki var. Iste o zaman zaten, bu kanit; o durumu saglayan zihniyetin; antiemperyalist oldugunu veya en azindan emperyalist olmadigini gosterir.

Oyuzden, tarihteki ideolojik oncu ve onderlerin, neye inandigi ve ne icin calistigi degil; neyi sagladigi ve neyi ortaya koydugudur. Bugun, ulkelerin toplumlarinin durumlari ortadadir.

Kurtulus savasi, diger her ulkede oldugu gibi; milliyetcilik temelinde orgutlenmis ve onculuk edilmis bir savastir. Savas kazanilmistir? Peki, kime ve neye karsidir bu kazanim? Bu kazanimda; toplumun; rahatina, huzuruna ve mutluluguna dusen pay varmidir? Yoksa; bunun nedeni nedir?

Surasi aciktirki; hangi ideolojik temelden gelirse gelsin; emperyalist zihniyet, ne bir huzur, ne bir rahatlik ne de bir mutluluk saglayamaz. Eger, ekonomik olarak; toplumda belirli bir yasam rahatligi varsa, ki bu gecici ve gostermeliktir, o zaman gorunurde bir sorun yoktur. Iste, ileri derecede gelismis ulkelerde de olan budur. Ama, bu sorunun gorunur olmasi zaten; o ulkeyi bu sinifa sokmaz.

Iste o yuzden, emperyalist zihniyet; ileri toplumlardaki bireyleri, bireysel olarak robotlastirmakta ve uyutmaktadir. Bizim gibi emir kulu ulkelere ise; cemaat toplumunun suru psikolojisi ve korku felsefesi kalir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
20-02-2009, 17:50
Saygideger pante;

Ben, bugun mevcut olan ve toplumsallasmis ve evrensellesmis; hicbir izmin, ideolojinin, teorinin, inancin ve hatta dilin, linquistik, yani linguel yapisinin, ki konusma-yazma dilinden degil; dilin koklesmis kural ve kaidelerinden bahsediyorum. Ctetolojik kokene dayanan, bilimin, felsefenin de dahil; anti emperyalist zihniyete sahip oldugunu zannetmiyor ve dusunmuyorum. Bu benim empirik gozlemim. Oyuzden de, serbest dusunurum. Dusuncede de yeniden dogusu, ve insan olan ve insanlik sunan bir bilinci savunuyorum.Oyle bir yeniden dogus ki; tum konulardaki, tum elde edilmis karakterlerin koken ve gelismesinden; hem koksel, hemde gelismisligin en son asamasindan tamamen arinmak.

Ben, bir birey olarak ve bireysel temelde; bunun icin mucadele veriyorum.

Eger, bu dediklerimin; aksini ispat edecek bir ideolojin, teorin v.s. gorusun veya bir inancin ve de pratik bir gozlemin, duyumun varsa; duymak isterim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
20-02-2009, 18:03
Saygideger arkadaslar;

Ben, bugun mevcut olan ve toplumsallasmis ve evrensellesmis; hicbir izmin, ideolojinin, teorinin, inancin ve hatta dilin, linquistik, yani linguel yapisinin, ki konusma-yazma dilinden degil; dilin koklesmis kural ve kaidelerinden bahsediyorum. Ctetolojik kokene dayanan, bilimin, felsefenin de dahil; anti emperyalist zihniyete sahip oldugunu zannetmiyor ve dusunmuyorum. Bu benim empirik gozlemim. Oyuzden de, serbest dusunurum-e.i.

Bu benim iddiam ve sundugum analizdir. Bu iddiama; karsi gorus ve yorumlariniz veya gozlemleriniz varsa; lutfen iletiniz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

KızıL
20-02-2009, 23:53
sevgili evrensel insan kubada bir fidel yada herhangi bir diktatörlük olduğunumu düşünmektesiniz?? eğer öyleyse bunu nerden çıkardınız?? yada hiç kubaya gittiniz mi?? açık açık kubayla ilgili okadar çok karalama kampanyası yapıldıki eğer birileri bunları duyup yazıyor veya anlatıyorsa önce kendi aklına hakaret etmektedir...

evrensel-insan
21-02-2009, 01:32
Saygideger kizilordu;

Simdi, denebilirki; sozde zaten her gorus, ideoloji; toplumuna, bu huzuru, rahatligi ve mutlulugu vermek icin, iktidar olmak ister. Peki, o zaman; tarih neden bunu kanitlamamistir? Sen, bana bunun kanitlandigini gosteren bir ulke gosterebilirmisin?

Varsayalim ki var. Iste o zaman zaten, bu kanit; o durumu saglayan zihniyetin; antiemperyalist oldugunu veya en azindan emperyalist olmadigini gosterir.-e.i.

Ben, zaten yukaridaki alintimda bunu aciklamisim. Kuba'da toplum; rahat, huzurlu, mutlu ve hicbir baski altinda degil ve zoraki bir dayatma, herhangibir konuda yoksa, sorun yok. Dedim ya, ben Kuba'ya gitmadim de, incelemedim de.

Saygilarimla;
evrensel-insan

-

mücerred
26-02-2009, 04:57
Emperyalimin son asama oldugunu söylemek ,bilimsellik adi altinda yapilan ideolojik palavralardandir.
Kurtulus savasimizin saldirgan emperyalist güclere karsi verilmis bir mücadele olmasindan anti emperyalist oldugu anlamini cikaramiyorum.
Anti emperyalist olmak icin sosyalist olmak sarttir.Yani emek sermaye celiskisine dur demek her türlü sömürüye karsi cikmaktir.Bunun adina sosyalizm veya hangi dilde ne dersen de önemli degildir.
Sovyet devriminin önderlerinin amaclari Türkiye sayesinde kendi sinirlarini güvence altina almaktir.O yardimlarda büyük ölcüde ordaki türk ve müslümanlardan gelen yardimlardir.
saygilarimla

evrensel-insan
26-02-2009, 05:18
Saygideger mevlut1;

Birincisi; sosyalizm, hicbir zaman dunyada, yasanmamistir. Sosyalizme giden; ust yapi devrimi ise; bir emperyalist zihniyettir. Cunku, emperyalist zihniyetin tum ogelerini tasimaktadir.

Konumuz, zihniyet; yani dusunce uretimi ve bu uretilen dusuncenin de davranisa yansisidir. Bugun uretilen tek bir dusunce sekli vardir. Oda emperyalist zihniyetin urunudur.

Herhangibir ideoloji, inanc, toplumu kendi ideolojisine, inancina cekme mucadelesi veriyorsa; bu emperyalist bir zihniyettir. Bunun emperyalist bir zihniyet olmamasi icin; toplumu, bireysellestirmek ve bireysel egitim ve ogretimle; hak ve ozgurluklerin kazanimi ve korunumu, kollanimi mucadelesi vererek; gereken kuruluslari ve kurumlari kurmak ve gelistirmek.

Emek-sermaye celiskisine ve bilimum insandisi ve insanlik disi isleyislere karsi duracak olan; dusuncenin insan temelli uretimi ve bilinclenmesidir. Siz, bir sistem kursaniz ve bu sistemde emek-sermaye celiskisini ust yapida devrimle gelerek cozmeye calissaniz bile; eger toplumda o bilinc yoksa; bu geri tepecektir. SSCB'nde de olan budur.

BILINCIN OLMAYISI bilincte, kisinin kendi kendini egitmesi; verilenleri sorgulayip, nedenlemesi ve insan temelli dusuncesini; insanligin birligi, butunlugu ve beraberligi icin kullanmasini algiladiktan sonra gelir.

BILINC OLMADAN GETIRILEN HICBIR "YENILIK" KALICI DEGILDIR ve YERINE GORE "ESKIYE DONUS" KACINILMAZDIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

mücerred
26-02-2009, 06:07
cok esasli yazmissiniz hepsine katiliyorum ilk cümlenizde dahil
kominal toplum,köleci toplum feodal toplum kapitalist toplum sosyalist toplum siralamasini Marks in bilimsel olarak degilde ideolojik olarak yazdigini düsünüyorum

evrensel-insan
26-02-2009, 19:22
Saygideger MEVLUT1;

Butun, ideolojiler; bilhassa sosyal konulara deginilen ideolojiler ve izmler; mutlaka, bir dogruluk ve gerceklikle kanitlanmak ister. Iste, bu ideolojileri ve izmleri, dogruluk ve gerceklikle kanitlamak demek, bir his ve duyumdur, yani inanctir. Cunku, bu hissi alamayan, inanamaz ve boylece de; o ideoloji veya izme, karsi olur. Ayrica bu hissedilen, dogruluk ve gerceklik; hem goreceli hem de degiskendir. Dogrulugu ve gercekligide sadece inanan icin vardir. Cunku bilimsel her one surulen, yanlislanabilirligi olcude bilimseldir.

INANCLAR YANLISLANAMAZ.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
14-10-2009, 01:47
Saygideger arkadaslar;

Daha onceleri, emperyalist zihniyetin; anti emperyalizmi de bunyesinde tasidigini izah etmistim.

Emperyalist zihniyet; diyalektigin ve mantiginin her iki birbirine karsit ucunu da kullanabilen, tek zihniyettir. O yuzden de zaten; dogal dusunce temelinde ve kokeninde rakipsizdir. Cunku tum antiemperyalist gorunumlu; ideolojiler, inanclar ve dogrular; bunlarin biribiriyle olan savaslari, tum tabulari ve verileri yaratan tam da bu zihniyettir.

Soyle ornek verelim. Emperyalist zihniyet;

Hem tanriya inanmaz; hem de inanilmasi icin calisir.
Hem demokrasiyi uygular, hem ihlal eder.
Hem hak ve ozgurluklerden yanadir; hem onlari ihlal eder.
Hem dine karsidir, hem dini korukler.
Hem baristan yanadir, hem savastan.
Hem emperyalisttir, hem antiemperyalist.
Hem emperyalizmi destekler; em antiemperyalizmi
Hem milliyetciligi korukler; hem enternasyonalizmi
Hem mikroayrimcidir, hem antiayrimci.
Hem yurtseverdir; hem yurtyikar.
Hem yenilikcidir, hem tutucu.
Bu liste uzar, gider. Akliniza diyalektik hangi karsitlik geliyorsa, onu emperyalist zihniyete uygulayabilirsiniz. Cunku, DIYALEKTIGIN YARATICISI EMPERYALIST ZIHNIYETTIR.

Terore; gecmeden once, emperyalist zihniyetin; hic bir dogal dusunce felsefesi veya bilimselligiyle algilanamayacagini, sadece epistemolojik mantigin gercekciliginin disaridan bakis acisi ve notr algisiyla algilanabilecegini de belirtelim. Cunku diyalektik, kendi bunyesindeki tarafinin disina cikamadigi icin; emperyalizmin; diyalektik yuzunu ve bu diyalektigin; hangi karsit ucu olursa olsun, icerdigini algilayamaz. Oyuzden de bugun tum ideolojiler ve inanclar dogru temelli bir yanasimla; kendi aralarindaki verdikleri dogru savaslariyla; tam da emperyalizmin istedigini yapmis olurlar. Cunku emperyalizmin amacinin cikari; bu karsit dogrulari desteklemek ve biri biriyle savastirmaktir. O yuzden hem fasizmi destekler, hem sosyalizmi.

Gelelim terore; Terorun yaraticisida; karsi cikanida destekleyeni de; emperyalist zihniyettir. Cunku hangi durumda olursa olsun, yaratilan teror CANLI TUTULMAKTA VE CIKARIN GETIRDIGI DUZEYDE; OYLE VEYA BOYLE KULLANILMAKTADIR.

Simdi; yukaridaki diyalektigin her iki karsit ucunu da destekleyen emperyalizmi daha iyi algilamak icin; teror ornegine deginecegim.

Once dunyayi "parmaginda oynatmak isteyen ve ortak hareket eden, uc ulke sayalim. ABD, Israil ve Buyuk Britanya. Bu uc ulkenin, teorisyeni Israil, uygulayicisi ABD destekleyici veya, teorik/uygulayici yardimcisi Buyuk Britanyadir.

Terorun yaratimini daha onceki yazilarimda deginmis ve tarih olarak 1960' lar oldugunu belirtmistim. ABD'yi ele alalim. Terorun ilk yaratilis amaci, SSCB icindir. Gorevini yapmistir.

Terore olan karsilik ise; kendi ulke sinirlari icinde ve kendi toplumsal birlikteligi icindir. Gerci teroru kullanmak icin; bu birlikteligi bozmaktan da cekinmez, bakiniz ikiz kuleler. Terorun ne oldugunun bilincinde oldugu icin; kendi ulke sinirlari icinde buna izin vermez. Sonucta; disarida yarattigi kaosu; kendi ulkesinde kozmoz olarak gostermek zorundadir. Iste tum bu kozmotik goruntuler antiemperyalizm olarak kendi ulkesinde yansir.

Ama; bilindigi gibi emperyalizmin ana amaci dis somuru ve ekonomidir. Iste bu temelde; teroru kullanir ve sanki kullanmiyormus gibi de, tavir alir. PKK'nin yaraticisi da; emperyalist zihniyettir. Kullanim ise; emperyalist zihniyetin epistemolojik amacinin cikari dogrultusunda kullanimdir.

Oyuzden; bugun ulkemizin elit kesimi, kendi icin dogruladigi, sabitledigi, sahiplendigi ve savunarak; toplumsal cekime yoneldigi ideolojik inancini yeniden sorgulasin. Bilhassa; dogruluguna inandigi ideolojisinin antiemperyalist oldugunu dusunenler.

Otursunlar, ideolojilerini tabudan cikararak; yeniden sorgulasinlar. Baksinlar, bu ideoloji gecmiste uygulandigi yerlerde, ne getirmis; ne goturmus. Ideolojilerinin, emperyalist zihniyet temelinde; nasil emperyalizme karsi oldugunu sorgulasinlar ve degerlendirsinler. Cunku sonucta; hem kendilerine, hem de hizmet etmek istedikleri amaca ihanet edebilirler. Ince eleyip; sik dokusunlar. Anti emperyalist olarak inandiklari ideolojik dogrularinin; acaba bir non emperyalist, yani emperyalizmi icermeyen bir icerigi varmi yokmu sorgulasinlar. Diyalektik mantik yerine; epistemolojik mantik kullanip; diyalektigi disaridan gormeye ve notr algilamaya yonelsinler. Savunduklari ideolojilerinin, hangi konu veya tabuyu; gundemde tuttuguna bir baksinlar ve neden gundemde tutmanin gerekliligini sorgulasinlar.

Kisaca, emperyalist zihniyetin diyalektik karsitliginin iki yonlu kullanimi algilanmazsa; ve tum resmiyle gorulemezse; emperyalist zihniyetin disina ciktigini dusunenler veya ideolojilerin disinda oldugunu dusunenler, sadece kendilerini ve ideolojilerine cekmek istedikleri toplumlarini kandirmis olurlar. Cunku onlar bu mucadeleyi verirken; emperyalist zihniyet, her turlu nemalanmakta ve herturlu parseyi toplamaktadir.

Zararin neresinden donulurse kardir. Daha fazla zarar gormeden ve is isten gecmeden; herkes ne yaptigini, neden yaptigini ve nasil yaptigini sorgulamalidir. Tabi eger; Turkiye'nin huzurunu ve selametini ve de uniter yapisini tum tarihsel Anadolu gerceginin her turlu tabusal farklariyle birlikte korumak istiyorlarsa!

Saygilarimla;
evrensel-insan

negri
17-10-2009, 16:58
davetini kabul ediyorum. geçrdiğim operasyonun etkisinden kurtulunca uzun uzun konuşacağız. aboneliklerime eklendi. : )

evrensel-insan
17-10-2009, 17:02
Saygideger negri;

geçrdiğim operasyonun etkisinden kurtulunca uzun uzun konuşacağız.-negri-

Tesekkurler. Gecmis olsun. Bekliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

negri
17-10-2009, 22:38
teşekkürler..

vartor
20-10-2009, 05:37
gecmis olsun negri. umarim beyin nakli basarili gecmistir:)
Gulesin diye soyledim, sakin alinma.

evrenselbarış
09-11-2009, 00:40
Sevgili Arkadaşlar ;

Emperyalizm, çok iyi incelenmesi ve çok iyi saptanması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.Ve kendi fikrimce evrensel-insan bu konuda < diger yazılarını da inceledim> çok iyi saptamalar yapmış.

Bende özellikle Anti emperyalist olunması konusunda kendi fikirlerimi ortaya koymak istedim.

Kurtuluş Savaşımız Emperyalist güçlere karşı verilen bir mücadeledir.
Fakat bu onları anti emperyalist yapmaz.
Karşımızda sosyalist bir ordu olsaydı ve sosyalizme karşı kurtuluş mücadelemizi kazanmış olsaydık istendiğinde sosyalist bir toplum kurulabilirdi.

Emperyalist zihniyet yarattığı kaosun içerisinde kendileriyle birlikte tüm insanlığı yok edecektir.
İnsanlar dinle , ırkla , cinsiyetle , renkle uğraşırken bilimi hep gözardı etmektedir. İnsan doğduğunda daha aklı <evrenselliğe , bilime vs...> ermeden bu reflekslere sahip oluyor ve bu yönde düşünmeye başlıyor.Emperyalizmin kullandığı bu psikolojik tahribin yok edilmesi bence mümkündür. Pavlov'un köpekleri üzerinde yaptığı deney bunun en güzel örneğidir.

Fakat dünya bir kez daha toplu savaşlarla sahneye çıkarsa zaten bunun pek önemi kalmayacak.

Herkese sevgi ve saygılarımla.

evrenselbarış
09-11-2009, 01:58
Yatağıma girip bedenimi dinlendirmeye başladığım sırada yukarıdaki yorum aklıma geldi ve orada örneklendirme yaparken <Karşımızda sosyalist bir ordu olsaydı ve sosyalizme karşı kurtuluş mücadelemizi kazanmış olsaydık istendiğinde sosyalist bir toplum kurulabilirdi.>diye istemeden yanlış bir kavram yazdığımı farkettim. Aşırı yogunluğun verdiği bir karışıklıktan kaynaklandığını belirtmek isterim . Sanırım uykuma geri dönebilirim :)

Herkese iyi paylaşımlar.

deli_cevat
12-11-2009, 10:37
güleyimmi ağlayayımmı karar veremiyorum sanki insanlar oturdukları yerde dururken çat diye emperyalist olmalıyız diye bir fikir attılar ortaya gerçi olayı sınıfsal boyutundan koparırsanız tarihi-toplumu ve onun diyalektiğini algılayamazsanız sonun böyle olması kaçınılmazdır

emperyalizm nedir gerçekten anlamak isteyen herkese
lenin'in "emperyalizm" isimli kitabını öneriyorum

evrensel-insan
12-11-2009, 15:08
Saygideger deli cevat;

Siz oneriden vazgecin. Kendi ifadelerinizle, bize emperyalizmin ne oldugunu anlatin yeter. Bakalim siz ne anliyormussunuz, emperyalizmden.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
29-03-2010, 00:59
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme

Saygilarimla;
evrensel-insan

Nopasaran
29-03-2010, 18:36
Açıkcası ''evrensel insan'nın'' yazısınıda pantenin yazsınıda gülerek okudum gayet komik çünkü (evrensel insanın) anti-emperyalizmle ilgili kendince yapmaya çalıştığı teorik çözümleler ve bunun karşısında pantenin ''kıt'' görüşü beni güldürdü..

Evrensel insanın sanırım Amerikayı yeni keşfetmiş olduğu belli "emperyalist zihniyet; insanoglu dogal dusuncesinin,son asamasidir'' demiş şimdi ilk önce ona Lenin'in Emperyalizm adlı kitabını öneriyorum ya okudun yada gerçekten böyle düşüyosun ama bunu zaten Lenin yazmıştı tam oalra kböyle demesede bu anlamda bahseder emperyalizmden.

Öyle yazmışsın ki seni bir yandan tebrik etmek istiyorum gayet iyi nişyetli insancıl bir şekilde düşünmüşsün anti-emperyalizmle ilgiliancak biraz ''anarşizme'' kayan sözlerin buraya oturmamış yani bir diğer adıyla ''olamya devlet cihanda'' mantığı pek geçerli bir görüş değildir tabi (anarşist) değilsen.
Yazının sosyalizan tarafları var tabi bilerek yada bilmeyerek, ben bilerek yazdığını varsayıyorum

ANTİ-EMPERYALİZM'in belirli tanımları vardır bu değişmez öncelikle evrensel insan demişki anti-emperyalistlik adı altında onlar tarafından kurulmuş örgütlenmelerden bahsetmiş emperyalizme hizmet eden kurumlar dan bahsetmişsin açarmısın biraz bunlar hangisi yani ortada anti emperyalist bir duruş sergileyen birileri kurum veya örgütlenmeler yokmudur?
Anti-Emperyalizm tanımı bellidir nettir ancak gerçek anti-emperyalizm hiçte net değildir.İki yüzlülük, çakma amerikancılık,veya hamburger milliyetçiliği oalrakta bilenen ve ülkemizde bolca bulunan versiyonları vardır.Emperyalizm lenininde dediği gibi vahşi kapitalizmin son aşamasıdır.Bu kuramı ilk lenin ortaya çıkarmamıştır tabiki de ancak lenin emperyalizm tarifine karşı bir argüman veya ver sentez geliştirilememiştir.Şimdi Evrensel-İnsan belli noktaya kadar anlaşılabilir ancak ''Pante'' yani şu meşhur ateistplatformun diktatörüne ne demeli bakın şimdi ne demiş ...

Bana dünyadan gerçek anlamda bir anti-emperyalist mücadele örneği verebilir misin?
Ülkesinde emperyalizme karşı mücadele vermiş ve emperyalistlerden ülkesini kurtarmışların güzel bir örneğini...

demiş. şimdi Kübayı anti-emperyalist mücadele anlamında bir yere koymayan hiç bir ilerici düşünce yada öyle zanneden kişi bu konuda ne yorum yapmalı nede kendine ben ilericiyim demeli.
Küba halkının verdiği mücadele sadece ve sadece anti-emperyalist mücadeledir eğer tarihte bir anti-emperyalist mücadele arıyorsan 'pante'cim bunu böyle bil.
Pante kıt teorilerini nerden aldın bilmiyorum ama anti-emperyalist olabilmen için önce anti-kapitalist te olman lazım ve gerçek bir anti-kapitalist ve anti-emperyalist ancak ve ancak sosyalist bir düşünceye sahip insanlar tarafından savunulabilir.

Sen öncelikle sitendeki ırkçı yazıları kaldırda ondan sonra burda insanlarla tartış şovenist bir kafatasçısın sen.

evrensel-insan
29-03-2010, 18:59
Saygideger nopasaran;

Simdi nerede pek hatirlamiyorum ama, bir mesajimda; Anti emperyalizm ile non emperyalizmin farkini ortaya koymustum.

Birincisi; anti emperyalizm, emperyalizm cesididir. Yani ayrimci, cikarci, bencil, bolucu, guce, otoriteye, iktidara, teslim almaya dayanan. Yani insanoglu butununu, birligini ve beraberligini onermez. Emperyalizmden tek farki; sadece politik, ideolojik inancsal farkidir. Fasizm ile komunizmin; insanoglu butunlugunde; yaptigi ayrimcilik, cikar boluculuk ve guce otoriteye iktidara ve de teslim almaya yonelik olmalarinda, birbirinden farkini gosterebilirmisin?

Sonucta emperyalist zihniyet diyalektiktir ve kendi emperyalizmini ve de karsi antiemperyalizmini kendi bunyesinde tasir. Sonucta emperyalist zihniyet, kendi zihniyetindeki karsitligiyla birlikte, dogal dusuncenin bir urunudur.

O yuzden non emperyalist zihniyet dendiginde, emperyalizmin her iki ucunu da kapsamayan zihniyet algilanir.

Bu temelde de; butun izm kokenli siyasi ideolojik inanclar, emperyalist zihniyetin bir dusuncesi ve orgutlenmesidir.

Umarim emperyalizm ile bunun zihniyeti farki iyi algilanir.

Yani anti emperyalist olmak veya dusunmek, emperyalist zihniyetin disinda degildir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Nopasaran
29-03-2010, 19:33
Düşünceleriniz çok yanlış kabul edilebilir somut bir tutacağı yok.Yani izm kökenli bütün ideolojileri siz emperyalizmin ürünü sayarsanız sizinle burda farklı bir tartışmaya gireriz.

Bakın çok bariz net Faşizm ile Komünizmin arasındaki fark nedir bilirmisin biri ufak bir zümrenin çıkarlarını savunur diğeri ise büyük toplulukların kalabalıkların ideolojilerin dünyasında tarihin tekerleklerinin eğer ileri doğru devamlı sürmesini istiyorsanız ve böyle olduğunu düşünüyorsanız bu ayrımı yapabilmeniz lazım ancak yazık çok üzüldüm bu düşüncelerinize halbuki farklı düşünmüştüm ben herneyse.

Emperyalizmin kökeni devletin ortaya çıkışı ve toplumlar tarihini dikkatli okumak ve anlamak lazım bu konuda daha iyi ve ileri bir tartışma için bu gerekli.Marksist bir bakışı açısı bu tartışmanın panzehiri olduğunu düşünüyorum toplum ve sınıf mücadeleleri, sınıf mücadeleleri demişken sanırım siz bununda emperyalizmin bir ürünü olduğunu söyleyip bu tartışmayı burda bana bitirteceksiniz galiba.. saygılarımla...

evrensel-insan
29-03-2010, 19:56
Saygideger Noparasan;

Neyi savunursa savunsun, sonucta ideolojik inancsal olarak dogruladigi, insanoglu ayrimini, kendi cikarsal dogrusu temelinde savunur.

Dolayisiyle, fasizm ile komunizm arasindaki tartismaya girmek; "Benim ayrimci ideolojik inancim, seninkinden ustundur" tartismasina girmektir.

Bir daha tekrarliyorum, ben zihniyetten bahsediyorum, sistem veya duzenden degil. Bak bir link buldum.

http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=171788&postcount=1522

Burayi algilarsan, non emperyalizm ile, anti emperyalizm farki uzerine konusabiliriz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

think
29-03-2010, 20:28
sayın evrensel anladığım kadarıyla sen bir insanın sadece kendi çıkarlarını değil tüm toplumun çıkarlarını düşünmesi gerektiğini söylüyorsun değilmi. peki sosyalizm yada komünizm de bunlar yokmudur. yani sosyalizm de insanlar hem ekonomik hemde siyasi olarak eşit haklara sahip oluyorlar bildiğim kadarıyla. bu arada sosyalizm ve komünizm hakkında çok bilgim yoktur genelde kısa yazılarla yada birilerinden bilgi alırım. yukarda yazdıklarım doğrudur herhalde :)

evrensel-insan
29-03-2010, 20:35
Saygideger think;

Sosyalizm, ya da komunizm de olan; bu duzeni getirecek olanlarin, ne kendilerinin insansal bilince sahip olduklari, ne de kisilere bilinc verdikleridir.

Yani toplum adina karar vermektedirler. SSCB' bu tip bir yanasimin sorunlarini ve tutarsizligini gostermistir. Yani kisiler, birey bilinci ve bunun evrensel/insansal duzeyini algilamadan, yapilacak bir oncu devrimin bir anlami yoktur. Cunku bu yanasim insanoglunu kominzmi savunan/savunmayan diye ayirmakta ve toplumun bilincini yukseltmeden, tepeden inme bir iktidar savasi vermektedir.

Oyuzden bilinc yukseltilmeden yapilacak herhangibir devrimin kaliciligi yoktur. O yuzden yapilmasi gereken devrim, birey bilinci ve insansal/evrensel icerikli SOYUT devrimdir. Bu devrim getirdigi bilincle zaten evrensel/insansal butunlugu saglar.

Bak bu konuda "bu devrim, baska bir devrim" icerikli bir grubumuz var, site de.

Saygilarimla;
evrensel-insan

think
29-03-2010, 20:53
evet bir konuda çok haklısın ki oda bilinçsiz insanlarla devrim yapılamayacağı yani birbirlerine değer vermeden sadece daha fazla maaş yada sadece bedava sağlık ve okul için yapılan bir hareketin sonucu pek bir yere varamazki ilk sayfalardaki yazılarında da belirtmişsin. mesela kurtuluş savaşının anti emp. olmadığı. dedğin gibi anti emp bir savaş olsaydı bugün türkiye çok daha farklı bir yerde olurdu bence. peki burda ciddi bir sorunumuz var. insanların bilinci dört bi yandan kuşatılmış durumdayken, nasıl insanlara bu bilinci aşılayacağız. onları nasıl hümanist bir hale getireceğiz. ancak şunuda eklemem gerek insanlar birbirine değer vermeye başladığı zaman ardından sosyalizm gelir. yani şunu demek istiyorum; ilk olarak aynı sizin de belirttiğiniz gibi bilinçlenmiş insanlar yetiştirmeliyiz. zaten birbirine değer veren ve paylaşmaya açık olan insanlar normal olarak sosyalizm e geçmeyi ister. Fakat benim takıldığım nokta insanları nasıl o bilinçli düzeye çıkartacağımızdır. Hele birde medya,şirketler ve hükümetler bize engel oluşturyorsa.

evrensel-insan
29-03-2010, 21:30
Saygideger think;

Once kendimizden baslayip, birey bilincini alacagiz ve aldigimiz bu bilinci, yasam ve iliskilerimizde dusunce ve davranisimizla ortaya koyacagiz ve almak isteyenlere de yol gosterip, yardimci olacagiz.

Benim butun mesajlarim bu bilinc ve bunun evrensel/insanlar duzeyi uzerine.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Nopasaran
29-03-2010, 21:41
bence sizin sorun başka ben bunu anladım evrensel insan...

Sizinle meseleye farklı yerlerden bakıyoruz sizin durduğunuz yerden bakan insan sayısı çok tabiki de sosyalizme yönelik söylediğiniz sözlerinde yanlış olduğunu söylemeliyim.Efendim şimdi toplum adına karar verme şu şekilde olur zatn devrim olmuş bir ülkede yani işçi sınıfının iktidarda olduğu bir düzence seçilmiş olan kişiler nasılki o seçkinler toplumun dilini anlatmaya dertlerini anlatmaya geliyorlarsa meclise buda aynı şekilde gerçekleşir.SSCB'nin her dönemi ni savunmayacağım ancak öenmli bir kısmında atılımlar ve bunun topluma yansıması çok büyük öneme sahiptir tabi bunun içinde yine okumak lazım sovyet tarihini.

Bakın ufak bir örnek Küba daha geçenlerde Ukraynada çernobil faciasından zarar görmüş insanları ülkesinde tedavi etme kararı aldı hiç bir ülke şu zamana kadar böyle bir şey yapmamışken Küba bunu yaptı.Sosyalizmin insana ve yaşama verdiği değeri sakın benimle tartışmayın.
Her konuda bir çok gelişmiş ülkesinden çok çok ilerde bunu tartışmayacağım bile sizinle, ancak çok büyük haksızlık var ortada.

Kuramlarınızın içi boş sizmi çıkarttınız bunu bir grubunuzmu var ama ben bu masala daha önceden duyduğumu biliyorum.Anti-sosyalist söylemlerde bu sözcüklerin geçmişti
Hatta biraz ağır olacak sanırım kusura bakma sizin bu düşüncelerinizde bir yerde düzene hizmet ediyor bunuda tartışın çünkü;

Egemen sınıflar veya dikta yönetimleri kendi çıkarları doğrultusunda olmayan hiç bir düşünceyi nasıl ki istemez ve ezerlerse bunun için ellerinden ne geliyorsa yapmaya hazır kitleler yaratmaya çalışıyorsa sizin yaptığınızıda aynı oranda onaylayacak ve topluma yayılmasında bir sakınca görmezler, çünkü zaten yapmak istedikleri emekçi sınıfların mücadeleden uzak farklı düşünce yapılarını benimseyen hümanist bir tavırlar, ' sivil toplumcu' farklı düzeneklerde kanalize etmek için kullanırlar sizde bu düşüncenizle bu işe alet oluyorsunuz hatta daha ilerisi;

Emperyalizm ya konu mesele işte tamda emperyalist odakların isteği bu işte... toplumlar ve sınıf tarihi dedim bir kere daha söylüyorum...çünkü yıllardan beri süregelen tarihsel bilince aykırı düşünceler ve dayanağı olmayan ayağı çukarda ve en önemliside yerine bişey koyamayan...

evrensel-insan
29-03-2010, 22:13
Saygideger Nopasaran;

bence sizin sorun başka ben bunu anladım evrensel insan...-Noparasan-

Tek bir yazi okuyarak onu anladim diyenlere, etiket veren denir. Neyi anladiniz, cok merak ettim.

Sizinle tartismayacagim. Cunku benim yaptigim seyi ORTAYA KOYMAK. Tartismam icin, benim de taraf olmam gerekir. Ama; ben evrensel insan olarak, sadece insandan tarafim. Onu bolup ayiran izm temelli ideolojik inancsal dogrulardan degil.

Siz kendi ideolojik inancsal dogrunuzu, ancak baska bir ideolojik inancsal dogru ile, "kimin dogru?" oldugu uzerine tartisirsiniz. Bu kimin dogru oldugu ispatlanamayan ve yanlislanamyan ve bilimsel olmayan tartisma da ben yokum. Cunku bu tartisma zaten emperyalist zihniyetin kendi ic tartismasidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Nopasaran
29-03-2010, 23:00
bu tartışma benim açımdan burda bitmiştir

aklınızı ve yolunuzu kaybetmemeniz dileğiyle kalın sağlıcakla...

evrensel-insan
29-03-2010, 23:03
Saygideger Nopasaran;

aklınızı ve yolunuzu kaybetmemeniz dileğiyle kalın sağlıcakla.-Nopasaran-

Bilmukabele.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
25-07-2010, 06:34
Saygideger arkadaslar;

Su anda Turkiye'nin icinde bulundugu duruma paralel olara, guncelleme.

Saygilarimla;
evrensel-insan

emperrordiablo
15-08-2010, 02:37
Şimdi Evrensel_insanın ilk başlığı açtığında ki durumu özetleyen iki yazısını gayet dikkatli okuduktan sonra şöyle bir tartışma yığınları içine de daldım,genelde Sosyalist insanlardan tepki gelmiş yazıya müslüman yada müminler pek değinmemiş,iki sebep geldi aklıma birincisi algılayamama,ikincisi iman dışı olması Sonuçta bunlar vahiy evrensel_insan da peygamber değil,neyse bu ilginç bir tespit olsun diye yazdığım bir şeydi çokda önemli değil konumuz da değil zaten.

Gelelim benim kendimce analiz ve nacizane fikirlerime,Sn.Evrensel_İnsan'ın sosyalizm üzerine konuşmaları fanatizmden ötürü bu kadar tepki çekiyor,lakin konuşmalarında anti sosyalist bir tavırdan daha çok,nötralist ve sanki kendini bunların hepsinin üzerinde ki bir analistmiş gibi empoze etmesi var sadece,benim anladığım bu arkadaşımızın genel tavrı her konuya bakışı hemen hemen budur zaten.İslam,ateizm dahil...

Sosyalizmle ilgili de madem bu kadar ahkamda bulunduk bende iki laf edeyim bakın sosyalist arkadaşlar bu işler literatür yada siyasi ideoloji bütünlüğü ile olmuyor,bende hayranım kızıl ordu ihtişamına sarı kırmızı orak çekiç bayrağı güçlü söylemler ve proleter aşkı devrimlere,lakin farkında mısınız bir çok müminle tartışırken aldığınız cevap hep şu oluyor islam doğru yaşanmıyor,eğer yaşansa şöyle mükemmel olurdu,aslında islamın her konuya eşitlikci insani ve hatta bilimsel bir açıklaması zaten bir hayli mevcut.Tanıdık gelmiyor mu bu söylemler size bu başlık altında yazdıklarınızda ki içeriğe bakınca,islamı sosyalizm yapıyorsunuz adeta...Şaşırıyorum.Stalini övenlere,Maoyu övenlere,bir teorinin nasıl katledildiğinin canlı örneğidir bu insanlar bana kalırsa,şaşırıyorum sosyalizmin zaafları söylenince tepki verenlere...Ne yazık sosyalizm büyük zaafları olan ve en başta üretim gücünü yüceltirken kaynak saptamayı zorlaştıran bir sistemdir.

Bana gelince hayatımın büyük bir bölümünde M.Kemal ve sisteminin ve hatta yapmak isteyip yapamadıklarının bir hayranı idim,kişisel olarak hala kendisine hayranım.Lakin bildiğiniz statükocu bir Atatürkçü değilim,şu an ise fikirlerim siyasal bazda gene yer değiştirmekte büyük ölçüde anarşizmi savunan biraz daha diyalektik felsefeleri ve önermeler ile ilgilenmekteyim.

emperrordiablo
15-08-2010, 02:50
Kendi meramımıda anlattıktan sonra döneyim konunun özüne Emperyalizm,anti emperyalizm ve non emperyalizm kavramları ile aklımızı bir hayli dağıtmakta sn.Evrensel lakin anladığım şudur ki belki gene hararete bindirecek onu bu söylem ama,bazı tanımlamaları içinde her izm'in emperyalizme bizzati hizmet ettiğini dile getirmiş,Marxizm'in mesela lakin Komünizmin ütopik boyutunda olaya yaklaşırsak ilkel ve en temel insan rejimidir,komünal yaşam dolayısı ile ordan ilham alan birilerinin sistematik ve bilimsel bir sosyalizm yaratma çabasına ben şahsen emperyalizmin yaratması diyemem,lakin emperyalizm bu kavramı yontmuştur bu doğrudur.

Gene bir başka başlıkta emperyalizmle mücadelenin aslında anarşizmin ilkelerini anlattığı , lakin kendisinin non emperyalizm kavramı olarak adlandırdığı mücadele şekli olmasıdır,bana göre demeyi unutmadan...

Bir savaşımın olmaması gerekliliği ile ne kast edilmiş birleştirici aydın vs...Kavramları sıralayarak bu titre sahip insanların emperyalizmin hakkından gelebileceği varsayılmış , lakin bunları Kemalizm'de yapmış,şimdi bana lütfen M.Kemal faşizm barındırmıştır fikirlerinde kimse demesin neden 80 sonrası ortaya çıkıyor peki bu faşizm ilginç değil mi?Ayrıca gene arkadaşın biri anti emperyalist savaş örneği ve kurtuluş mücadelesi istemiş Türkiye bunun en güzel örneği olmakla beraber bu savaş 1920lerin sonlarına kadar kazanılmış durumda iken 1930larda iç cephelerde kaybedilmiştir,dışarda değil...

Ve son olarak şuna değinmek istiyorum,Emperyalizmin herşeyi yaratıp kendine enforme ettiği bir virüs gibi dnasını değiştirdiği her hücreyi kendi metabolizmasının bir parçası yaptığı savunuluyor,tüm izmlerin?Ve bu kavramı bünye dışına itmekten bahsediliyor?Somutlaştırılabilir mi bu tez?İzah edilebilir mi ?Peki savaşım yok ama mücadele var ortada bu nasıl olacak,nötralist bir tutumla emperyalist bir sistem içinde sadece çocuklarınızın da bu tüketim toplumunun birer bireyi olmasından öte elinize bir şey geçmez yada Ergüder Yoldaş misali vuracaksın sistem dışına kendini?Bumudur çözüm , lakin tasvir edilen son yalnızlıktır.Bana kalırsa...

evrensel-insan
15-08-2010, 02:57
Saygideger emperrordiablo;

Eger tekil olarak verdigim, non emperyalizm ile ilgili yaziyi ve bu basliktaki, ikinci mesaj olan ve benim dusuncelerimin dile geldigi emperyalizmin korkusu, esajlarini okuduysaniz, zaten durum tum netligiyle ortaya cikiyor.

Yalniz uzulerek sunu soylemek zorundayim. Dini degerler gibi, milli degerlerde ulkemizde duygusal yanasilan, sabitlenilen ve sahiplenilen tabulardir. Bu temelde, bir kisinin bu konudaki duygu yuksekligi, onun Kurtulus Savasi ve Ataturk'u; ayni dini degerlerini inanci ugruna sorgulamayanlar gibi, sorgulatmaz.

Cunk, emperyalist zihniyet illetinin cografyamizla tanisimi taa, 1700 lere ve Karlofca Andlasmasi sonrasina rastlar. Yani bati/Avrupa hayranliginin, ozentisinin taklidinin basladigi tarihlere.Iste bu temelde, Osmanli'dan TC'ye gecisteki donem de bu tarihin disinda degildir ve Ataturk'e de Kurtulus Savasi'na da bu temelde bakilmalidir. Bu da milli degerlerin tabularini sorgulayabilme dusuncesi gerektirir.

Yoksa, ayni dini inanisi olanlara soylenen, algilanamazlik, milli inanc icin de gecerlidir.

Ben, senin acindan bu konuda "endiseliyim." Yani, bir milli Ataturk duygusalligi tasidigini dusunuyorum. Oyuzden de Ataturk'un neler yaptigi konusunda, ayni Muhammed'in neler yaptigina inanirlarin yanastigi gibi, senin de Ataturk'e oyle yanasacagin "endisesi icindeyim"

Nedir, bunun onemi?, bunun onemi herkesin "zayif karni" na dokununca cikan sestir. Inanirin, zayif karni, Kitabi, Allah'i ve Muhammed'idir. Milli tabularin zayif karni, antikapitalizm algisi, Ataturk ve Kurtulus Savasi'dir. Sosyalizm'in zayif karni, Stalin, proletarya diktatorlugu, ustten gelen ve bilinc tasimayan devrimdir.

Bunlar bir ornek, dolayisiyle her ideolojik inancsal dogrunun kendi ideolojik ayrimciligi temelinde bir zayif karni vardir.

Iste benim yazilarimda, kim kendinin dusunce olarak zayif karnina dokundugumu hissederse, orada bilgi alis verisi bitmekte ve kisir bir tartisma ve zayif karnin, aslinda yumruk kaldirabilecek kadar saglam ve sert oldugunu ispat baslar. Iste bu nokta, benim tartismayi kestigim noktadir. Cunku amacim, kimsenin hazir olmadigi bir konuda tabusuna dokunmak degildir. Cunku o noktadan sonra, kisisel satasma ve atisma baslar, alay baslar v.s. Iste bu nokta benim "tesekkurler" deyip, geri cekildigim noktadir.

Bunun da altinda, vicdanin; kimseye dusunsel ve fiziksel zarar vermemesi yatar.

Iste bu temelde de, seninle bir Ataturk'e yanasim ve onu degerlendiim de senin duygusalligina ve milli degerine bir "dokunma" soz konusu olabilir. Tabi konu, Ataturk ve Kurtulus Savasinin antikapitalist olup, olmadigina v.s. gelirse.

Saygilarimla;
evrensel-insan

emperrordiablo
15-08-2010, 03:25
Kurtuluş savaşı ve antiemperyalist mücadele oluşunu tartışmaya yatırmak herhalde düşündüğünüz bazda tepkiler ve zayıf karnın güçlü olduğunu ispat aşamasına gelecektir endişeniz normaldir,lakin ben fikirlerimi yada sizin zayıf karın olarak tanımladığınız noktayı tartışmazsam yada bununla ilgili fikir beyan etmezsem en temelde ve en başta tartışma bitmiş olacaktır,benim zayıf karnım M.Kemal değildir,bu tespitiniz yanlış,ama benim bir tespitim var ki yüzeyel bakıldığında sizin zayıf karnınız fikirleriniz sanırım,Sn.Evrensel_İnsan oysa bu fikirleri iyi analiz eden biri size karşı birden dönebilir,aynı şekilde,bunu yaptığımda ise ben sizden tepki alır oluyorum,hoş en sert tepkinizde dahil tartışılamaz bir konuma gelmiyoruz tabi ki ama ben duygusal dışavurumunuzu seziyorum,ucu açık söylemlerinizin bir çoğu da bu toplumun zayıf karınları üzerinde ama sonucu yok neden tespit aşamasında ki somut ve ele gelen verileri sonuç aşamasında göremiyoruz dolayısı ile ucu açık kalıyor gibi bir hava var,şimdi bir tespiti ucu açık bırakacaksam ben onlarca tartışmanın gurusu dahil olabilecek kadar polemik yeteneğine sahip olduğuma inanıyorum.Ama amaç bu olmamalıdır.Bilgi alışverişine gelince maksat elbet budur,belki sadece eğleniyor olsak bile kime ne zararı vardır...

Sn.Evrensel insan Emperyalizm bir kavram olarak size gelip merhaba ben emperyalizm tanıştığıma memnun oldum tüm izimleri ben yarattım dedikten sonra sizin non emperyalist tavrınızdan ürktü ve korktuda mı bu somut söylemi böyle hunharca ortaya savurabiliyorsunuz?Hararete bindirecek ikinci önermem de budur?Lakin kavramlarımın ucunu yumuşatabilmek gibi bir meziyetim size benzer polemik kurabilmek gibi bir yeteneğim ne yazık ki yok...

Geleyim Kemalizm'e benim yumuşak karnım yada körü körüne bir duygusallığım M.Kemal'e karşı asla yoktur,aslında benim savaş metodolojim biraz ondan alıntıdır sadece,hayat denen denklem içerisinde ki her kavramla(Savaştığım)ondan fikirler taşır.Kimdir M.Kemal?Bana göre?Aslında herkeze kızıyorum herkezin -e göre diye bir M.Kemal'i var diyerek oysa o Tek Adamdır.Ama tespitlerim somut algılar üzerinde oturuyor ve kendi yazdıklarını alıp okuduğum,analizini bizzat yaptığım bir sentezdir bu.Katılıp katılmama özgürlüğü herkezde vakii dir.

M.Kemal kusursuz bir devrimci değildir,muhteşem bir strateji uzmanı da değildir,lakin çevresel unsurları lehine çevirebilmekte son derece yetenekli bir insandır,salt komünisttir,yada salt sosyalisttir,yada liberaldir,müslümandır gibi kavramlara girmiyorum hepsi ucu açık tartışmalar yaratır sadece ortada duran ve gün gibi açık bir gerçek vardır,M.Kemal ülke ve devlet politikalarında ülkenin oportunist bir kimlikte olması gerekliliğini savunuyorken içerde liberal halkçı bir yapının destekcisidir,bunların samimi oluşumları içinse devlet teşvikini mevzu bahis etmiştir,bu açıdan kendi anti emperyalist savaşını vermiştir dersem çok yanlış olmayacaktır,ama dünya literatüründen bakıldığına anti emperyalist duruyor mu bu savaş yada evrensel bakıldığında bilemem,işte dünyanın sosyalizminden , batının hegomanyalarından aldığı kendince göre ve doğruları anadoluya sentezleyebilmiş yegane liderdir,ondan sonra gelenlerin yapamadığı budur.Ya halkın istediği iktidar olmaya çalışmış,ya da halkın istediği sözüm ona yaptırımlarda bulunmaya çalışmış,oysa henüz Türk halkı bir şey isteyecek düzeye bile gelememişken...Popülizm de böyle bir şey sanırsam...

Bu savaş 1930ların sonunda iç cephelerde kaybedilmeye başlandı dedim.Ne demek bu?Dış politikada belki Kemalist çizgi süre gelmiş olsa bile 30ların sonunda artık içerde ki devrimler yarım bırakılmış Atanın istediği topluma tam olarak gidilememiş ve bu gün zaten yaşanan onca sıkıntının temelinde bu yatıyor demektir...O'nun bile başaramadığını görünce ise , belki de olamıyor,insan oğlu sistem kurarken dahil önce yıkmanın ve iktidarın egosunun peşine hep düşüyor diyerek,sistemlere toptan muhalif olmaya başlıyorum,ama burada inancımın sarsılmadığı tek bir şey var,Atatürkün siyasi görüşü ne idi bilmiyorum lakin bundan öte O'nun samimi olduğunu ve egolarının büyük ölçüde halkı ve ülkesinden ibaret olduğunu düşünüyorum...

Ondan sonrakileri görünce buna inancım pekişiyor...

evrensel-insan
15-08-2010, 03:36
Saygideger emperrordiablo;

Zayif karin olabilmesi icin, kisinin savundugu, sahiplendigi ve sabitledigi bir ideolojik inancsal dogrusu olmasi gerekir. Ayriyeten de mantiksal degil; duygusal dusunce dile getirmesi gerekir.

Bu temelde, benim hic kimseye "bu dogrudur, bu boyledir, bunu boyle yap" v.s. temelli bir yazi dilim ve uslubum yoktur. Ustelik ben notr algilayan ve negatif, ters delalet icerikli dusunce ureten bir yazi dili ve uslubuna sahibim. Yani yazilarim, ispata, dogruya, kesinlige v.s. degil; curutmeye, resmi sorunsal olarak ortaya koymaya dayanir. Ustelik epistemolojik gercekci olarak, ta hic bir etik ve metafizik bir ideolojik inancsal dogru dusunce olarak tasimam. Hersey benim icin bilimsel gozlem, deney, arastirma, sorusturma v.s. dir ve bu en basta kendi birimden baslar.

Sizin acinizdan da "endiseliyim" dedim, "oylesiniz" demedim. Cuunku bu konuda site de cok tecrube yasadigim icin "yogurdu ufleyerek yiyorum"

Ben size, Ataturk konusunda, pragmatistti desem ve Kurtulus Savasini, kendisi kendi ulkesi adina, emperyalizme karsi degil; kendi emperyalizmini yesertmek icin kurdu desem ve kurtulus savasinin antikapitalist ve de anti emperyalist bir savas olmadigini soylesem ve burdan baslasak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

emperrordiablo
15-08-2010, 03:51
Saygideger emperrordiablo;

Zayif karin olabilmesi icin, kisinin savundugu, sahiplendigi ve sabitledigi bir ideolojik inancsal dogrusu olmasi gerekir. Ayriyeten de mantiksal degil; duygusal dusunce dile getirmesi gerekir.

Bu temelde, benim hic kimseye "bu dogrudur, bu boyledir, bunu boyle yap" v.s. temelli bir yazi dilim ve uslubum yoktur. Ustelik ben notr algilayan ve negatif, ters delalet icerikli dusunce ureten bir yazi dili ve uslubuna sahibim. Yani yazilarim, ispata, dogruya, kesinlige v.s. degil; curutmeye, resmi sorunsal olarak ortaya koymaya dayanir. Ustelik epistemolojik gercekci olarak, ta hic bir etik ve metafizik bir ideolojik inancsal dogru dusunce olarak tasimam. Hersey benim icin bilimsel gozlem, deney, arastirma, sorusturma v.s. dir ve bu en basta kendi birimden baslar.
İşte bende tam da bunu söyledim zaten Sn.Evrensel insan...epistemolojik bir gerçek daha var ki yukarda ki yazı bir savunma metnidir...

Sizin acinizdan da "endiseliyim" dedim, "oylesiniz" demedim. Cuunku bu konuda site de cok tecrube yasadigim icin "yogurdu ufleyerek yiyorum"

Ben size, Ataturk konusunda, pragmatistti desem ve Kurtulus Savasini, kendisi kendi ulkesi adina, emperyalizme karsi degil; kendi emperyalizmini yesertmek icin kurdu desem ve kurtulus savasinin antikapitalist ve de anti emperyalist bir savas olmadigini soylesem ve burdan baslasak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Benim açımdan endişeli oluşunuza karşın bende kendimle ilgili bir açıklama yaptım zaten,yoksa iddaanızı karşın kendimi savunmadım yazdıklarım daha çok benim M.Kemal'e bakış temelim üzerinde duruyordu ve son paragrafta yazdığınızı ben ülke ve devlet politikası üzerinde oportunist idi diyerek belirttim zaten , bireysel oportunist siyasetcilerden daha iyi bir yaklaşımdır...Kurtuluş savaşının amacı ise ortadoğunun mutlak süpergücü olmak bile olmuş olsa,sonucu değiştirmez antiemperyalist bir savaştır,tabii ki ülkeyi proleter iktidarına taşımak gayesinde değildi?Ülke de böyle bir zeminde yokdu ,neyse ...
peki siz söyleyin anti emperyalist savaş nasıl olurdu ne yapmalıydı yani Atatürk bunu yapmış diyebilmeniz için?

evrensel-insan
15-08-2010, 04:00
Saygideger emperrordiablo;

epistemolojik bir gerçek daha var ki yukarda ki yazı bir savunma metnidir.-emp-

Sizce neyin "savunusu" oluyor?

peki siz söyleyin anti emperyalist savaş nasıl olurdu ne yapmalıydı yani Atatürk bunu yapmış diyebilmeniz için? -emp-

Bence onemli olan, "soyle olsaydi, boyle olurdu" dan ziyade, tam olarak tarihte ne oldugunu herhangibir taraf gozuyle bakmadan, tum resmi ile ortaya koymak; hem bugun ulkenin icinde bulundugu durumun resmini algilamak, hem de bugunku duruma gelisteki nedenleri tum resmiyle ortaya koyabilmektir.

Hatirladigim, kadariyla; benim actigim baslikta sen; "toplumu ve halklarinin demokratik hak ve ozgurluklerinin ortaya kondugu bir donem var mi" soruma, "1923-35 donemi" demistin.

Bu donemi, yukaridaki baglamda acman, mumkun mu?, tabi 1923 te, nasil bir TC kuruldugunun, lozan ile bagini kurarak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

emperrordiablo
15-08-2010, 04:14
Saygideger emperrordiablo;

Anadolu mozayiginin halklar zenginliginden, tek bir milliyet yaratmak dusuncesi, neden dogmustur Ataturk te?, Bu dusunce ne kadar gercekcidir?

Ayrica, sizce Ataturk'un dusunce ve uygulamalarinda, antikapitalizm var midir?, varsa nasil?

Saygilarimla;
evrensel-insan
Sn.Arkadaşım Deniz Gezmiş savunmasında ilk anayasadan maddeler okur bir dinle istersen,dersim olaylarının kökenine baktığında gerçek kahramanın benimde başından beri şikayet ettiğim ismet paşa olduğunu göreceksin,vs...Tek bir milliyet yaratma düşüncesine gelince,kendi yarattığı milliyetin milliyetçisi bir Atatürk duruyor karşımızda ki bunu Türkçülük ile bağdaştırmak biraz zordur,ama içerde ki halkına milliyetçi tavrı güçlendiren söylemleri vardır,lakin başka bir halkı yok sayma pahasına değil,kendi burjuvazisini yaratırken bu unsuruda gözetmiştir,lakin bağnaz olmayan burjuvaziye de müsade eden gene kendisidir.Her milletten.

Ben M.Kemal'in tavrında faşizanlık göremiyorum,salt doğruları olduğunu iddaa etmiyorum ama etnik siyasetin ne kadar zararlı olabileceğini görüp kendince bunun önüne geçmek isteyişi katiidir.Bu gün sizin mozaik olarak adlandırdığınız şeyin dışardan ne kadar tehlikeli bir silaha çevrilebileceği ap açıktır bunun önüne geçmek istemiş ama tabii 12 eylül türkiyesi gibi baskı ve sindirme ile yapmamıştır , ondan sonra gelenden o meshul tutulamaz ki fikir ayrılığı olduğu net bir konudur,İsmet Paşa ile bu konu...

Kemalist düşünce özünde antikapitalist tavır var mıdır sorunu ise Mahir Çayan'dan alıntılayarak yapmak isterim,senin düşüncen nerde ben onu istiyorum dersen adam anlatmış işte altına imzamı atacak şekilde zaten...Direkt olarak alıntıladım o yüzden...

"Kemalizm, emperyalizmin işgali altındaki bir ülkenin devrimci-milliyetçilerinin bir milli kurtuluş bayrağıdır. Kemalizmin özü, emperyalizme karşı tavır alıştır. Kemalizmi bir burjuva ideolojisi, veya bütün küçük-burjuvazinin veyahut asker-sivil bütün aydın zümrenin ideolojisi saymak kesin olarak yanlıştır. Kemalizm, küçük-burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alışıdır. Bu yüzden, Kemalizm soldur; milli kurtuluşçuluktur. Kemalizm, devrimci-milliyetçilerin, emperyalizme karşı aldıkları radikal politik tutumdur. Ülkede, kendi solunda, emperyalizme karşı hiçbir devrimci, ulusal-radikal sınıf hareketi olmadığı, dünyada, bugünkü gibi milli kurtuluş savaşlarının destekçisi bir dünya sosyalist bloğunun olmadığı bir evrede, emperyalizme karşı, dünyada ilk muzaffer olmuş bir halk savaşını veren radikal-milliyetçiler, bu bakımdan, ülkemizin -kökeni Osmanlı alt bürokrasisinin ilericiliğine dayanan- bir orjinalitesidir. Kemalistler için ülkemizdeki, asker-sivil aydın zümrenin jakobenleri diyebiliriz."

Bu arada bu mesaj çok ilginç bir sıralamada yer aldı :D Mr.Anderson oldu gene...

emperrordiablo
15-08-2010, 04:18
Zayif karin olabilmesi icin, kisinin savundugu, sahiplendigi ve sabitledigi bir ideolojik inancsal dogrusu olmasi gerekir. Ayriyeten de mantiksal degil; duygusal dusunce dile getirmesi gerekir.
Savınız ideolojik ve inançsal bir doğrunuz olmadığı lakin bu da sizin savınız...Birincisi bunun savunusu...

Bu temelde, benim hic kimseye "bu dogrudur, bu boyledir, bunu boyle yap" v.s. temelli bir yazi dilim ve uslubum yoktur. Ustelik ben notr algilayan ve negatif, ters delalet icerikli dusunce ureten bir yazi dili ve uslubuna sahibim. Yani yazilarim, ispata, dogruya, kesinlige v.s. degil; curutmeye, resmi sorunsal olarak ortaya koymaya dayanir. Ustelik epistemolojik gercekci olarak, ta hic bir etik ve metafizik bir ideolojik inancsal dogru dusunce olarak tasimam. Hersey benim icin bilimsel gozlem, deney, arastirma, sorusturma v.s. dir ve bu en basta kendi birimden baslar.

ikincisi ise non emperyalizm tanımı ve emperyalizmle mücadelenin nasıl olduğunu anlattığınız doğrularınız ,size özgüdür...Buna rağmen doğru taşımıyor olmak gibi bir doğrunuz olduğu da sizin savınızdır...Çürütmek ve resmi sorunsalı en iyi şekilde ortaya koyabilmekte sizin egonuzdur.Metafizik ve ideolojik inancsal doğru düşünce taşımıyor oluşunuz size özgüdür,insanları böyle olmaya ikna edebilmek sistematikleşmeyi , örgütleme mantığını temelde kendi fikirlerinizi benimsetmeyi gerektirir,bunlara ihtiyacım yok derseniz sonunuz katii yalnızlıktır...Demiştim zaten gene dedim ve bunun savunusudur yukardaki paragraf...

bence önemli olan da şöyle olsaydı böyle olurdu cümlesi değil yani ne yaparsa ne tepki alırdı M.Kemal ve ülke bu gün nasıl olurdu demedim size.Anti emperyalist bir savaş diyebilmeniz için Kurtuluş savaşının nasıl olması gerektiğini sordum sadece,ve komutanının ...

Lozan ile kurulan Türkiyenin kurgusuna gelince dönemsel şartlar fiziki önem taşıdığından,kalkıpta sabanı ile tarla süren köylüye iktisadi ve ekonomik kalkınma planlarını anlatmamış,Mao gibi zora koymamış,Lenin gibi tüm öz kaynakları üretime ayırıp üreten de yiyende biz olacağız eşit dağılım gibi ütopik vaadlerde bulunulmamıştır asla,kendi burjuvazisini yaratmak istemiş kısmen başarmış,batıya entegre , ilime dayalı bir sisteme geçişi ön görmüş,ümmet ve bağnazlık kavramlarını eğitim ile yenebileceğini anlayıp buna yönelik çalışmış,SSCB'nin sosyal devlet kavramını biraz entegre ederek alırken ,kaynak ve ekonomik koşulları iyi süzüp , batının kapital ve ticari gücünü de ülkeye sokma çabasında ne öyle ne böyle bir duruş sergilemiş devlet oportunizmini sağlamıştır.

Ülke içi demokratik haklardan ne anlıyorsunuz bilmiyorum,ama köylü Türkiyesini Muasır Medeniyet seviyesi diyerek adlandırdığı modernizme ve sanayi toplumuna çevirmeye bunu yaparken de batıl değerleri atıp öz değerler ile hareket edilmesine çalışmış,dini entegrasyon dışına sistematik olarak iterken ,yerine daha fenni ve ilmi hadiselere yer açmıştır,ülkesinde.

Medeni kanun kadın hakları vs..Klişelere girmiyorum bilindiği üzre bir çok batı medeniyetinden önce görebilmiş bunları,aklınca bu alanda da reformlar yapmıştır,yani biraz sizin bireyci akıl dediğiniz şeyi ülke içinde gün yüzüne çıkarmaya çalışmıştır,buna kimin ne lafı olabilir ?

%100 başarılıdır,her el attığını altına çevirmiştir denemese de , ülkesi adına samimi kaygılar taşıdığı katii dir.Kendi burjuvasını yaratmak isterken dahil bu gün o burjuvanın yer değişiminin yarattığı sonuçlar ortadadır,artık kapalı devre bir yeşil sermaye bu ülkede en yüksek gökdelenleri inşaa edip,kendi bankalarını peydah etmiş,çok daha fazlası artık kendi eğitim sistemini kurgular ve ülkeyi sarar hale gelmiştir...

En büyük başardığı şey ise halkına kendi samimiyetini inandırmış ve bundan sonraki her yaptığı şeyde bu desteği aramış,yaptıklarının doğru olduğu düşüncesinden ödün vermemiştir...

En öz hali ile evrensel insanın kendi birinden olaya bakmayıp evrensel türkiyeyi bir bütün olarak inşa etmeye çalışmıştır,bu anlamda en azından samimidir...

evrensel-insan
15-08-2010, 04:32
Saygideger emperrordiablo;

Anadolu mozayiginin halklar zenginliginden, tek bir milliyet yaratmak dusuncesi, neden dogmustur Ataturk te?, Bu dusunce ne kadar gercekcidir?

Ayrica, sizce Ataturk'un dusunce ve uygulamalarinda, antikapitalizm var midir?, varsa nasil?

Saygilarimla;
evrensel-insan

emperrordiablo
15-08-2010, 04:48
Saygideger emperrordiablo;

Anadolu mozayiginin halklar zenginliginden, tek bir milliyet yaratmak dusuncesi, neden dogmustur Ataturk te?, Bu dusunce ne kadar gercekcidir?

Ayrica, sizce Ataturk'un dusunce ve uygulamalarinda, antikapitalizm var midir?, varsa nasil?

Saygilarimla;
evrensel-insan
Sn.Arkadaşım Deniz Gezmiş savunmasında ilk anayasadan maddeler okur bir dinle istersen,dersim olaylarının kökenine baktığında gerçek kahramanın benimde başından beri şikayet ettiğim ismet paşa olduğunu göreceksin,vs...Tek bir milliyet yaratma düşüncesine gelince,kendi yarattığı milliyetin milliyetçisi bir Atatürk duruyor karşımızda ki bunu Türkçülük ile bağdaştırmak biraz zordur,ama içerde ki halkına milliyetçi tavrı güçlendiren söylemleri vardır,lakin başka bir halkı yok sayma pahasına değil,kendi burjuvazisini yaratırken bu unsuruda gözetmiştir,lakin bağnaz olmayan burjuvaziye de müsade eden gene kendisidir.Her milletten.

Ben M.Kemal'in tavrında faşizanlık göremiyorum,salt doğruları olduğunu iddaa etmiyorum ama etnik siyasetin ne kadar zararlı olabileceğini görüp kendince bunun önüne geçmek isteyişi katiidir.Bu gün sizin mozaik olarak adlandırdığınız şeyin dışardan ne kadar tehlikeli bir silaha çevrilebileceği ap açıktır bunun önüne geçmek istemiş ama tabii 12 eylül türkiyesi gibi baskı ve sindirme ile yapmamıştır , ondan sonra gelenden o meshul tutulamaz ki fikir ayrılığı olduğu net bir konudur,İsmet Paşa ile bu konu...

Kemalist düşünce özünde antikapitalist tavır var mıdır sorunu ise Mahir Çayan'dan alıntılayarak yapmak isterim,senin düşüncen nerde ben onu istiyorum dersen adam anlatmış işte altına imzamı atacak şekilde zaten...Direkt olarak alıntıladım o yüzden...

"Kemalizm, emperyalizmin işgali altındaki bir ülkenin devrimci-milliyetçilerinin bir milli kurtuluş bayrağıdır. Kemalizmin özü, emperyalizme karşı tavır alıştır. Kemalizmi bir burjuva ideolojisi, veya bütün küçük-burjuvazinin veyahut asker-sivil bütün aydın zümrenin ideolojisi saymak kesin olarak yanlıştır. Kemalizm, küçük-burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alışıdır. Bu yüzden, Kemalizm soldur; milli kurtuluşçuluktur. Kemalizm, devrimci-milliyetçilerin, emperyalizme karşı aldıkları radikal politik tutumdur. Ülkede, kendi solunda, emperyalizme karşı hiçbir devrimci, ulusal-radikal sınıf hareketi olmadığı, dünyada, bugünkü gibi milli kurtuluş savaşlarının destekçisi bir dünya sosyalist bloğunun olmadığı bir evrede, emperyalizme karşı, dünyada ilk muzaffer olmuş bir halk savaşını veren radikal-milliyetçiler, bu bakımdan, ülkemizin -kökeni Osmanlı alt bürokrasisinin ilericiliğine dayanan- bir orjinalitesidir. Kemalistler için ülkemizdeki, asker-sivil aydın zümrenin jakobenleri diyebiliriz."

Bu arada bu mesaj çok ilginç bir sıralamada yer aldı :D Mr.Anderson oldu gene...
Bunu yazdım ama sitede zaman atlaması sorunu yaşandı gene tekrar yazayım aynı yere otursun istedim sanırım sorun düzeldi yukarda yanlış yerde duran mesajın moderatörler icabına bakarsa sevinirim...Buradaki alıntıya bir şey olmayacaksa tabii..

evrensel-insan
15-08-2010, 04:51
Saygideger emperrordiablo;

Kemalizm, Ataturk milliyetciligi ve Turk milliyetciligi arasinda, ne gibi bir iliski vardir ve farklari farmidir?

Ataturk ile Inonu arasindaki "sorun" sence, ne idi?, ayrica bildigin gibi, Inonu Kurd kokenli idi.

Senin milliyetcilik anlayisin nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

emperrordiablo
17-08-2010, 03:40
Kemalizmin Milliyetçiliği ve Atatürk Milliyetçiliği aynı kavramları ifade ediyorsa ikisi arasında fark yoktur elbette ama günümüz kavramlarını anlamakta güçlük çekiyorum bazen,Lakin benim anladığımı soruyorsanız farkı yok bu ikisinin , Türk Milliyetçiliğine gelince bir ara boduncu diye tabir edilen bir akım duymuştum sanırım doğru telafuz ettim ama emin değilim,İslamı Red edip Türk Irkının yüceliğini sadece ortaya koyan bir fikir akımı idi,başka bir adı var mı bilmiyorum, Sadece Türklükle ilgileniyorlar...Birde ülkücülük yada alperenlik var ki o tam bir oturmamışlık bir yandan Faşizan düzeyde Irkçılar bir yandan Ümmetciler,gibi Türk Milliyetçiliğinin fraksiyonları var Kemalizm Milliyetçiliği ya da yeni yetme bir kavram olan Ulusalcılığı da aynı cephe de ele alırsak o da bu fraksiyonlardan biri,Aralarında çok temel farklar var tabii...

Türk İslam Sentezi,İslamı red ediş gibi.

Benim Milliyetçilik anlayışıma gelince,

Kemalizm Milliyetçiliği içlerinden en beğendiğim olmasına rağmen , ümmetcilik unsurunu yeterince itmemiştir ki bu gün Türk islam sentezi Turan vs...Saçmalıkları savunanlarda Başbuğ M.Kemal diyebilmektedir,lakin bunun gerçekle ilgisi yoktur elbette,Kemalizm'in tamamen seküler bazda ele alınıp,Türk Tarihi ile gurur duymak ve bu kimliği taşıyor olmak genetik herhangi bir unsur olmaksızın,Ne mutlu Türküm diyebilmek yeterlidir,benim milliyetçilik anlayışıma göre,Ayrıca başka bir ırk , etnik köken,yada milleti hakir görmek yada aşağılamak manası taşımamalıdır,Sadece kendi taşıdığı değerleri benimseyip,diğerlerine temelde saygı duymak,dil , kültür ve folklörlerini beğenebilmek ve de eleştirebilmektir,aynı şekilde Türk olmak unsuru da zannımca eleştiriye açıktır.Bu benim gururumdur,kimse katılmak yada katılmamak zorunda değildir,yada şiddete meyil verecek bir unsur yapılmamalı , sosyal hayatın merkezine çekilmemelidir,Ben Türküm ve bu durumdan mutluyum...Atalarımı tanıyorum,örneğin demir dağ efsanesini seviyorum,kurdu bir sembol olarak ajite edilmediği sürece bende yakıştırıyorum,bu mitlere genel tarih algım içerisinde ki güzel fantaziler olarak bakıp , beğeniyorum,lakin bir coğrafyayı başka bir millet ile paylaşma fikri illaki önüme konu gidişatında gelecektir,Toprak bütünlüğüm ortadadır,toprak dünya tarihinde her zaman iki şekilde elde edilmiştir,talebi olan talepte bulunur,ya para ile satın alır rızam doğrultusunda,ya da kanla...Talepte bulunan bu bedelleri göz önünde bulunduruyorsa en az benim kadar mertce ve cesurca sorun yok,tarih tekerürden ibarettir...

Yada Toprak bütünlüğüme saygı duyarak kendi halksal zenginliklerini bu coğrafya üzerin yaşamasında bir abes göremiyorum,kendi sınırlarını çizmediği sürece...Ayrıca tarihinde benim ulusumun tarihinde olduğu gibi , devlet kurma ve yükseltme geleneği yoksa bu da onun soyu ve tarihsel problemidir,bunun çözüm yeri benim topraklarım değildir...Benim ulusum değildir...Benim milliyetcilik anlayışım gurur ve övünç kaynağı olmaktan ve aitlik egomu tatminden öte değildir,lakin hoşuma gidiyor...

evrensel-insan
17-08-2010, 04:07
Saygideger emperrordiablo;

Oncelikle kendi dusuncelerin ile ilgili, samimi aciklamalarin icin tesekkurler.

Bugun yeryuzunde, insanoglu birinin henuz "kurtulamadigi" bir veri, deger, tabu kalmistir, o da milliyettir. Yani, dunyanin hangi cografyasinda dogarsan dog, mutlaka sana bir milliyet verilir. Din bile artik, kisilerin "kurtulabildigi" bir olgudur.

Iste bu temelde, dunyada her yasayan kisinin, bulundugu cografi topumuna gore bir milliyeti vardir, bu onun ne secimidir, ne de kabuludur. Sadece ona insanoglu tarafindan eklenmis bir soyut eklentidir. Konunun buraya kadar bir sorunu yoktur. Sorun bu verilen milliyeti, bir de ideolojik inancsal milliyetcilige tasimaktir.

Bana gore, milliyet; ne ovunulecek, ne de yerinilecek, ne de savunulacak, ya da ugruna can feda edilecek bir deger degildir. Ama, kisinin verilerinden ve mecburiyetten tasimasi gereken bir bulgudur. Tabi kisi yasami boyunca, cifte vatandaslik edinebilir, ya da etnik kokeni, bulundugu ulkenin vatandasligindan farkli olabilir v.s.

Yeterki kimse bu milli kimligini, baska kimliklerle mukayeseye, ustunluk yarisina tasimasin, ve bulundugu ulkede, kimin ne milli kokeni varsa ve kisi bunu ortaya koyuyorsa, saygi duysun ve kendi milli hak ve ozgurluklerine sahip ciktigi gibi, baskasinin hak ve ozgurluklerine de sahip ciksin.

Bilhassa Anadolumuz, etnik koken acisindan (dini/milli) bir mozaiktir. Bu zenginligin kiymetini bilmek lazim, zenginligi yok saymak, teke indirgemek, kabul etmemeye yonelmek, gale almamak, ya da farkinin farkina varmamak yerine.

Cunku dinden sonra milliyetcilik, insanoglu turu birinin, en ana tabusudur ve kisi onu kisilik ve kimlik degeri yapar, onun icin savassir, mucadele eder ve hem kendi birinin hem de turunun yasaminin kontrolunu bu tabuya verir.

Ustelik emperyalist zihniyetin soros ideolojisinin de arac olarak en onde cikari ugruna kullandigi aractir (mikroayrimcilik)

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : Herseye Anlam/Icerik Veren, Insanoglu Turu ve Onun Biridir

evrensel-insan
04-07-2010, 18:49
Saygideger arkadaslar;

Kendi turu ve biri dahil, herseye ve her bir seye anlam, icerik, soyutlama, oznellik, ozellik, kavram veren; bu sitedeki her yazarin da dahil oldugu insanoglu turu ve onun bolunmez, butunu olan biridir.

Bu su demektir. Yine insanoglu eliyle ortaya atilan hic bir insandisi degerin, ogenin, olgunun,varligin, soyut/somut; nesnel/oznel, ozsel/gorunussel, ozel/genel boyle bir yetisi yoktur.

Buna, her turlu ve her bir yaratici, Tanri, her bir ve her tur tanrisal, inancsal, ideolojik, teorik v.s. algilamayla ozdeslestirilen somut veri, deger, tabu; ayrica; madde, evren, evrim, varolus, doga, dunya ve bilimum metafizik ve etik ideolojik inancsal veriler, tabular, degerler ve de bilimum bilim dallari ve bilimsel buluslar, deneyler, ve bildirilen, belirtilenler v.s. dahildir.

Kendi dahil herseyi soyutlamasiyla iceriklediren ve anlam/tanim/tarif v.s. katan tek tur insanoglu turu ve onun bolunmez butunu biridir.

Insanoglu yok ise; ortada bir anlam, icerik, soyutlama, ozellik, oznellik, nesne,madde, varlik, evren, evrim, dunya, doga ve bilimum dile gelen kavramlar ve isimler yoktur. Olsa bile bunlari ortaya koyacak herhangibir baska turun ortaya koyacagini algilayacak insanoglu turu ve biri yoktur.

Insanoglu yoksa, hersey ve herbirsey; anlamsiz, iceriksiz, ozelliksiz, soyutsuz, ve ortaya koyumsuzdur.

Bunun aksini dusunen arkadaslardan, bu islevi yapanin insanoglu turu ve onun biri degilde, baska bir guc, olgu, veri, varlik v.s. oldugunu ortaya koymak isteyen varsa, buyursun ve ortaya koydugu bu baska gucun, bu islevi ve ozellikleri nasil barindirdigini o guc adina, eger onunla bir dialogu varsa, dile getirsin.

Evet, bu teze karsi, olacak antitezleri ve teze destek mesajlarinizi bekliyorum.

Bu konuyu "hodri meydan" da acacaktim, ama; hem orada konu bir yazar ile kisitli kaliyor, hem de buna paralel olarak actigim hodri meydanlarda pek bir katilim olmadi.

Oyuzden bu baslik, tum site yazarlarina aciktir ve bir tez ortaya koymaktadir.

Bu teze karsi bir antitez ortaya koyabilen varsa, yorum, gorus ve fikirlerini beklerim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

fevziyapak
05-07-2010, 11:58
Bu başlığa bir iki kişisel düşüncemi ilave etmek isterim fakat yazdıklarınızı iyi anlamak adına bir iki açıklama rica edeceğim.

"Bu su demektir. Yine insanoglu eliyle ortaya atilan hic bir insandisi degerin, ogenin, olgunun,varligin, soyut/somut; nesnel/oznel, ozsel/gorunussel, ozel/genel boyle bir yetisi yoktur."

Yetisi olamamayı daha açarmısınız. Örnek otomların moleküler bağlar yapması bir yetimidir yoksa değilmidir.

"Insanoglu yok ise; ortada bir anlam, icerik, soyutlama, ozellik, oznellik, nesne,madde, varlik, evren, evrim, dunya, doga ve bilimum dile gelen kavramlar ve isimler yoktur. Olsa bile bunlari ortaya koyacak herhangibir baska turun ortaya koyacagini algilayacak insanoglu turu ve biri yoktur."

Madde den kastınız nedir? Boşlukta yer kaplayan hacim ve kütle sahibi olanmı?

Şu anda dünya üzerinde tek bilinçli varlık olarak insanı biliyoruz ve bu sebeple pek çok şeye bizim gibi bir varlığın anlam vereceği yada yükleyebileceği konusunda hem fikirim. Fakat ifadelerdeki "insan" kısıtlamasına karşıyım. Demek istediğim daha geniş düşünelim. Ben kainatta tek zeki sorgulayan ve etrafına isim ve anlamlar verebilen varlığın insan olmadığını düşünürüm. Bunu kanıtlayamam tabiki. Fakat bunu olasılığı hayli fazla.

evrensel-insan
05-07-2010, 19:07
Saygideger fevziyapak;

Örnek otomların moleküler bağlar yapması bir yetimidir yoksa değilmidir.-fevziyapak-

Bu cumleyi yazan, bunun boyle oldugunu ortaya koyan, insanoglu mudur/ yoksa atom mudur? Eger Atom ise, insanoglu hangi dialoguyla, atom ile iliskidedir? Atom "ben molekul baglar yaparim" diye bir insanoglu dili mi kullanmistir. Ayni kuran gibi.

Eger Atomun insanoglu ile onun algiladigi bir dil ile dialoga gectigini dusunuyorsaniz, o zaman Kuran'in da Allah tarafindan yazildigini kabul etmeniz gerekir. Cunku ikisi de ayni zihniyet.

Maddenin ne oldugunu ben, "madde nedir?" basliginda acikladim. Isterseniz oraya bakin, isterseniz; size gore ne ise onu yazin, konu uzerinde mesajlasiriz.

Bu basligin konusu sadece ve ozel olarak madde degil; insanoglu eliyle/adina/ait monolog olarak ortaya konan, her olgu, veri, deger, tabu, ki bu ortaya koyum da, insanoglunun kendi dahil, distalanan hic bir sey yoktur. Insanoglunun ortaya attigi herbir sey ve her seyi icerir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
06-07-2010, 04:40
Saygideger fevziyapak;

Madde den kastınız nedir? Boşlukta yer kaplayan hacim ve kütle sahibi olanmı?

Şu anda dünya üzerinde tek bilinçli varlık olarak insanı biliyoruz ve bu sebeple pek çok şeye bizim gibi bir varlığın anlam vereceği yada yükleyebileceği konusunda hem fikirim. Fakat ifadelerdeki "insan" kısıtlamasına karşıyım. Demek istediğim daha geniş düşünelim. Ben kainatta tek zeki sorgulayan ve etrafına isim ve anlamlar verebilen varlığın insan olmadığını düşünürüm. Bunu kanıtlayamam tabiki. Fakat bunu olasılığı hayli fazla.-fevziyapak-

Madde, insanoglunun yansisini bes duyusu ile algiladigini, kavram ile ozdeslestirerek yansitmasidir.

Bir turevdir, bir donusumdur. Yansi, alginin kavramlastirdigi yansitmaya donusmustur.

Dogal dusuncenin evrensel yapilanis ve isleyisi, zaten inanc ve insandisi insanlik disi uzerine kurulmustur ve dogal dusunce temel olarak, hic bir zaman insanoglunu ve onun birini almaz. Sizin dediginiz de budur. Yani insanoglu ile sinirlamamak demek; insanoglu disi baska yine insa noglunun ortaya koydugu verilere yonelmek demek. Bunu ben ilk mesajimda belirtim, zaten.

Onemli olan epistemolojik gercekliktir. Oyuzden sizin olasiligi fazla olan insanoglu disi herhangibir veri, spekuletiftir ve inancsaldir. Beni de spekulatif inancsallardan ziyade, epistemolojik gercekler ilgilendirir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
06-07-2010, 04:52
Saygideger fevziyapak;

Eger insanoglu disina cikarsaniz,ki insanoglunun hala devam etmekte olan tarihi dogal dusunce temelinde budur, yine insanoglunun ortaya attigi felsefi ve de etik ideolojik inancsallardan birini, birkacini savunur, sahiplenir, sabitler ve/veya yasaminiz boyunca da, birinden digerine gecer durursunuz.

Yani, ya materyalist, ya idealist, ya pozitivist, ya realist, ya subjektivist, ya da isimci olrsunuz. Ya herhangibir yaraticiyi, ya bir dine bagli olarak,, ya da bir dine bagli olmayarak savunursunuz.

Ya teist, ya antiteist, ateist, panenteist, panteist, deist v.s. olursunuz. Ya akilli tasarimci, ya da evrimci olursunuz.

Etigin, siyasal izmler kismina girmiyorum.

Goruldugu gibi, tum bunlar hem insanoglu turu arasi; ideolojik inancsal dogrular arasi "benimki dogru" mucadelesinin, ikna olma/etme savasidir, hem de sizin bir insanoglu biri olarak yasaminizin onune koydugunuz, degerler, tabular ve verilerdir. Tabi butun bunlarin yaninda, doga ustuluk, dunya otelik, mitolojik, mistik, efsanevi v.s. olgulari, degerleri de yabana atmamak gerekir. Bunlara bir de dogup buyudugunuz cografyanin tarihi ve kulturel her turlu yasam ve iliski temelli sosyal ve toplumsal degerleri de eklenir.

Isin acisi ise, tum bu insanoglu turunu ayrimci, cikarci, bencil v.s. kilan ve insanoglunu bu temelli mucadelesinden dolayi da, otoriter ve guce dayanan bir iktidar savasinina ve de bunun ugruna insanlikdisi dusunce ve davranisa surukleyen herseyi de, yine insanoglunun ortaya atmis olmasidir. Yani insanoglu turu, kendi yarattigi suda bogulur, kendi yarattigi ateste yanar, kendi yasamini kendi harcar, kendi kendine eziyet eder, kendi eder, kendi bulur ve kendi kendine gelin/guvey olur.

Cunku insanoglu kendi tur ve biri dahil; hic bir seyin kendisini ortaya koyamamistir. Zaten,m insanoglunun neyi yaptigi seyde, kendi kendisini kendi adina ortaya koyamaz. Sonucta hersey ve her bir sey, insanoglu eliyle/adina/icin/ait bir monologdur.

Iste bu monologun en belirgin sorunu da insanoglunun kendi turu arasindaki dialogunda cikar. Cnku ortada sadece monologlarin tartismasi vardir.

Kimin monologunun ustunlugu de, dogrularin guc ve yonlendirim/yaptirim temelli verisiyle ortaya konur. Iste bunlarda, degerler, veriler ve tabulardir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
06-07-2010, 07:11
Insanoglu yoksa, hersey ve herbirsey; anlamsiz, iceriksiz, ozelliksiz, soyutsuz, ve ortaya koyumsuzdur.


doğrudur..

şimdi, şu anda, günümüzde yukarıdaki ifade geçersizdir, çünkü insanoğlu vardır..

tüm bunları ortaya koyan insan bilinci ve beyini nasıl, ne zaman, niçin varolmuştur?..

biliyor musun, bilmiyor musun?

fevziyapak
06-07-2010, 14:36
Sayın Evrensel İnsan,
Şu an için her şeye anlam, sıfat, önem, içerik, özellik vs. veren tabiki insandır daha doğrusu bilinç sahibi olan olarak. Bu konuda hemfikiriz.
Takıldığım yer hala şurası;
" .......... ayrica; madde, evren, evrim, varolus, doga, dunya ........v.s. dahildir."
İnsanda, onun kavramlar, sıfatlar, özellikler oluşturan zihnide maddeye bağlıdır. Madde yoksa insanda yoktur. O halde önce madde vardı. Maddenin var olabildiği evrende vardı tabiki doğada ve dünyada. Tüm bunlara anlam veren insandan öncede vardılar.
Bu varlıkların anlamları olmaları ayrı bir konu fakat onlar hakkında(yada işaret ettiği) var yada yok demek ayrı bir konu.

Sizin başlığınız şuydu;
"Herseye Anlam/Icerik Veren, Insanoglu Turu ve Onun Biridir"
Buna itiraz edilemez zaten. Ben diyorumki varlık söz konusu ise asıl olan insan değildir.
Yine insan (bilinç) olmasada ki zaten yoktu, madde bir şekilde bir çok şeyi kotarıp bilinçli insanı ortaya koyabildi. Yani madde var oluştaki yada daha önce zaten var olan kurallar altında iş gördü.

Bu kurallara insan ortaya çıkınca fizik, kimya matematik vs. dendi fakat biz bir anlam yüklemedende bunlar vardı. Belki başka bir bilinç düzeyi başka şekilde ifade edebilirdi bununda önemi yok. Sonunça iki kütle başından beri bir birilerini aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı olarak çektiler. Ha biz buna kütlesel çekim yasası dedik formüle ettik. Fakat bu yasa ile ilgili ne varsa başlangıçta vardı.

Epistemolojik gerçeklik tabiki önemlidir fakat zaten gerçeklik dediğinizde de yine insan gerçekliğinden bahsederizki buda mutlak gerçektan farklı olabilir.

Bu sebeple epistemolojik gerçek yine bizim sınırlarımız içide kalacaktır. Fakat şu anda algı sınırlarımız içinde bilimin önümüze koyduklarına gerçek diyoruz sadece.
Ben insanoğlu dışına çıkmaya çalışmıyorum. Zaten insan dışında bir biliçten söz edildiği anda kendimizi çok farklı yerlerde ve inançlarda bulabiliriz. Ben şahsen metafizik neden şeyide kabul etmem. Metafizik bir palavradır yada şu an hala ortaya konamamış bir olgudur.
Siz bütün konuya kavramsal olarak bakıyorsanız tabiki bende madde yoktu diyebilirim. Yani insanın tanımladığı olarak.

Sizin yapmaya çalıştığınız anlıyorum. İnsan dışı bir bilinçin bizi çok farklı yerlere ve inançlara götürebileceği tehlikesine dikkat çekiyorsunuz. Bilmem doğrumu analiz ettim.

Farklı bakış açısı ile bu başlığı devam ettireceğim.

Sevgiler

evrensel-insan
06-07-2010, 17:40
Saygideger fevziyapak;

İnsan dışı bir bilinçin bizi çok farklı yerlere ve inançlara götürebileceği tehlikesine dikkat çekiyorsunuz.-fevziyapak-

Kusura bakmayin ama; "gunaydin" diyecegim. Zaten bu sizin dediginizi insanoglu tarih sahnesine ciktigindan beri yapiyor ve yapmakta.

Benim mesajimin amaci, insanoglunu bu insandisi ve insanlikdisindan, kendi turune ve birine geri dondurmek, kendi turu ve birinin varliginin bilincine ve farkina varmasini saglamak ve insanoglu turu ve birinin her seyin temeli oldugunu epistemolojik gerceklik olarak ortaya koymak. Tur butunlugu ve biri temelinde.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
06-07-2010, 17:44
Saygideger paslicivi;

tüm bunları ortaya koyan insan bilinci ve beyini nasıl, ne zaman, niçin varolmuştur?..

biliyor musun, bilmiyor musun? -paslicivi-

Bu yine insanoglunun ortaya koyumuyla surekli suregelen bir surectir. Bu temelde insanoglu bilimsel olarak epistemolojik temelde ve spekulatif olarak inancsal temelde bir suru bilgi ve ogretiler ortaya atmistir.

Ayrica bu ortaya atimlar, insanoglu varligini surdurdukce de, devam edecektir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
06-07-2010, 18:11
Saygideger fevziyapak;

buda mutlak gerçektan farklı olabilir.-fevziyapak-

Mutlaklik ve herhangibir seyin mutlakligi, insanoglunun duyumsal, sezgisel ve inancsal olarak algi temelinde ya kendine ideolojik, teorik v.s. ile dogruladigi, ya da pesinden kostugudur.

Hem bilimin konusu degildir, hem de bilimsel degildir. Epistemolojik olarak ta sadece bir algidir ve sadece algilayanin, algiladigi konuda kendini ikna ettigi, kendine dogruladigidir.
Hem bir evrensel onayi yoktur, hem de yanlislanamaz ve sadece pesinde kosani, kavusani kendi ideolojik inancsal dogrusu temelinde baglar.

Bu temelde de zaten, mutlaktan yola cikan, bir suru metafizik ve etik izm mevcuttur.

Oyuzden gercek mutlak degil; epistemolojiktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
07-07-2010, 06:36
Saygideger paslicivi;

tüm bunları ortaya koyan insan bilinci ve beyini nasıl, ne zaman, niçin varolmuştur?..

biliyor musun, bilmiyor musun? -paslicivi-

Bu yine insanoglunun ortaya koyumuyla surekli suregelen bir surectir. Bu temelde insanoglu bilimsel olarak epistemolojik temelde ve spekulatif olarak inancsal temelde bir suru bilgi ve ogretiler ortaya atmistir.

Ayrica bu ortaya atimlar, insanoglu varligini surdurdukce de, devam edecektir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

yani insanoğlu bu kaynağı/orjini merak edip öğrenmek/bilmek istemektedir, onu diğer varlıklardan ayıran bilinç sahibi olduğu için...

ama bir türlü öğrenip bilememektedir..

ne bilimsel çerçevede epistemolojik olarak, ne de inançsal spekülatif olarak..

ve insanoğlu bunu yani bilemediğini kendine itiraf edemeyip bunu bilimsel yada inançsal olarak bildiğini zannetme yanılgısında yaşamaktadır..

ve bilim ilerledikçe tüm dünya insanlığının bilmediği ama bilmediğini bile farketmediği bu çok merak ettiği sorunun arkasından ne tür bir cevap çıkacağı sonsuz ihtimaller içermektedir..

ama insanoğlu bu duvar gibi gerçekle henüz yaşamaya uygun bilinç evrimini tamamlamadığı için bilmiyorum diyemeyecek ve kendi nörokimyasal donanımının ona sağladığı benlik&bilinç kombinasyonuna uygun bir rüyada yaşamaya devam edecektir..


ve insanoğlu böyle bir donanıma erişmediği sürece bu durum eleştirilecek/suçlanacak bir durum değildir..

kanatları olmayan bir kaplumbağanın uçmadığı için suçlanamayacağı gibi..

insanoğlu varoluş karşısında bu kadar çaresizdir ama ego/benlik onun bu çaresizliğini çok güzel süspanse edip yaşamda kalıp soyunu devam ettirmesi için muazzam bir mekanizmayla çalışmaktadır..

evrensel-insan
07-07-2010, 18:35
Saygideger paslicivi;

Bence konu bilip, bilmemekten ziyade; ihtiyac duyup, duymamak ve bu duyulan ihtiyacin her insanoglu turu biri temelinde giderimine yonelmesidir. Ihtiyac yoksa, giderim de yoktur.

Her insanoglu turu birinin, ihtiyac algisi da; onun icinde bulundugu, bilgi, bilinc, birikim, v.s. temelinde farklilasir. Birinin ihtiyac gordugunu, digeri gormezse; zaten giderim gereksinimi de duymaz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

nihilist
07-07-2010, 20:03
sevgili evrensel

insanoğlu nedir.
somut sen ve ben üzerinden.
nedir insan.

evrensel-insan
07-07-2010, 21:14
Saygideger nihilist;

Insanoglu, epistemolojik olarak, yine insanoglu tarafindan bilinen, soyutlama yeti ve ozelligine sahip; fiziksel, kimyasal, dusunsel ve kavramsal olarak olusmus, algiladigi her seye, kendi dahil, kendi adina/ait/icin/eliyle ve soyutlama monologuyla, soyut/somut, isim, tanim, tarif anlam, icerik ve ozellik veren ve bu verdiklerini de, belirli bir disiplenlerde toplayan (dil, felsefe, bilim, inanc) ve kendisini diger turlerden farkli kilan bir olusumdur. En kucuk, bolunmez parcasi; kendi biridir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
08-07-2010, 06:46
Bence konu bilip, bilmemekten ziyade

sevgili e.i..

bu işin artık "sence"si "bence"si yok.. bilincimize yansıyan varlığı bilip bilmemek çok farklı, buna ihtiyaç duyup duymamak çok farklı konular..

ve bu konuda insanoğlunun bilim, inanç ve felsefe olgularını üretmesinin altında yatan yegane sebep de bu bilincimize yansıyan varlığı bil-me-menin verdiği sıkıntı ve rahatsızlıktır..

insanoğlu bilincine yansıyan varlığı/evreni bir bütün olarak ortaya koyup bil-seydi ne bilim ne inanç ne de felsefe ortaya çıkardı.. bu 3 kavramın asıl amacı işte bu varlığı bilme isteğidir.. ama insanoğlu varettiği ve geliştirdiği bu 3 olguya rağmen hala varlığı/evreni bil-ememektedir..

insanoğlunun varolan ruhsal aygıtı henüz bu bil-ememezlikle yaşamaya uygun evrimleşmemiştir.. çünkü insanın ruhsal aygıtının 2 ana öğesi duygulanma ve düşünmedir.. ve bu iki öğe bir insanda birbiriyle sinerjik(otokontrolle birlikte birbirlerini besleyen, denetleyen) bir uyum içinde olmak zorundadır.. yani duygu ve düşünce dediğimiz iki kompenent biribiriyle anahtar-kilit gibi uyumlu olmak zorundadır.. aksi takdirde kişinin ya duygulanması (duygudurum bozuklukları) ya da düşüncesi(psikozlar, şizofreni vs) bozulur.. bunlardan birinin bozulması diğerini de bozar.. bozuk bir anahtar kilidi, bozuk bir kilit de anahtarı bozar..

işte insanoğlu bir duvar gibi karşısında duran bu bilinemezlikle yaşamaya uygun olmadığı için benlik modülüyle süspanse edilmiştir.. benlik dediğimiz şey de bilinç dediğimiz olguyla yapışık kardeş gibi yaşamak zorundadır.. yazılarımda benlik&bilinç şeklinde yazmamın nedeni budur..


bilincin açıklık seviyesine göre benlik değişkendir.. bilinç ne kadar kapalıysa benlik o kadar kabarık ve sahte olmak, bilinç ne kadar açıksa benlik o kadar ince ve gerçekliğe yaklaşır.. daha önce bunu elektrik kablosunun içindeki metal kısımla dışındaki plastik kısıma benzeterek açıklamaya çalıştım..


ortada tek bir gerçek olgu vardır.. insanoğlu bilincine yansıyan evreni/varlığı bir bütün olarak bilmemektedir.. ama henüz bu bilmediğinin farkındalığına bile ulaşacak düzeye evrimleşmemiştir.. ve o yüzden değişik bilinçaçıklığına göre insanoğlu değişik kademelerde durup yaşamını idame ettirmek zorundadır..

nedir peki bu değişik kademeler..

teizm düzeyi bilinçaçıklığı:bilincin en kapalı/düşük ve benliğin en kalın/sahte olduğu düzeyde yaşayan insanlardır.. kimdir bu insanlar peki? doğdukları zaman ve coğrafyada "varlık/varoluş/evren nedir?" sorusuna cevap veren hazır paket programı olduğu gibi alıp bu programda yaşayan insanlardır.. bu insanlara sunulan hazır paket program, organize olmuş bir inançtır, "din" dediğimiz olgudur.. bunlara mensup birçok insan vardır..

günümüzden örnek vermek gerkirse hristiyanlık, islam budizm, hinduizm ve musevilik gibi 5 ana büyük hazır paket programda yaşayan insanlar bunlardır.. bu bilinçaçıklığında yaşayan insanların dinlerinde tanrının olup olmaması ve ya kaçtane olduğunun hiç bir önemi yoktur.. yani tüm kademeler batı zihinli filozofların oluşturduğu felsefedeki "tanrı temelli" değil "bilinçaçıklık temelli"dir..

tek tanrıya inanan bir müslüman, musevi hristiyanla, çoklu tanrıya inanan bir hindu ve tanrısızlığa inanan bir budist arasında bilinçaçıklık oranında hiçbir fark yoktur.. hepsinin ortak noktası doğdukları zaman ve coğrafyanın hazır paket programıyla yaşayabilecek bilinçaçıklığında olan insan toplulukları olmasıdır..

bu insanlar bir dine/organize inanca inanmak zorundadırlar.. bu insanlar kendi inandıkları dinle bir kaos/karmaşa/şüphe yaşadıklarında dinsiz(nonteizm düzey) kategoriye sıçrayamazlar.. gider kendi zaman ve coğrafyasına ve yaşamına uygun başka bir dinin çatısı altına girer.. günümüzde bunların örneklerini fazlasıyla yaşıyoruz, hristiyanlıktan islama, islamdan hristiyanlığa budizme, hinduizmden budizme islama hristyanlığa geçişler tamamen bu bilinçaçıklığında yaşayan insanların kendi inancıyla bütünleşiklerinin bozulması sebebiyle başak bir inanca geçişleridir.. kendi limanlarındaki güven bozulduğu için başka bir limana demirlerler..

ve bugün ateizm ağırlıklı nonteist kademelerindeki insanların bu teizm bilinçaçıklığında yaşamak zorunda olan insanların inançlarını yanlışlamaya çalışmaları ileri derecede insanlıkdışı bir tutum ve davranıştır..

ben nasıl bir nonteistle tartıştığımda kişi kendi deklarasyonunu benim karşımda savunmadığı için rahatsızlık duyup, kendi deklarasyonun da bir hayal/rüya olduğunu görüp huzursuzlanıyorsa aynı durum bu teizm düzeyi insanlar için de geçerlidir.. ama tüm bunların farkına varabilmek için bilincin mümkün olduğunca yükselmesi gerekmektedir.. ve bir kişinin bilinçaçıklığı yükselmediği sürece bu "insan temelli" görüşe ve bilince uygun davranamayacaktır.. o yine bildiğini okuyup kendi inançları dışındaki inançları yanlışlama yoluna gitmek zorundadır.. çünkü hala zihinde/benlikte yaşamaktadır ve o benlik tatmin olmak zorundadır.. kişi kendi inancını doğrulama diğer inançları yanlışladığı oranda mutlu/tatmin olmaktadır.. zihinden/benlikten arınmadığı sürece de tüm bu davranışlar bir dayatma bir zorunluluktur, çünkü hala benliğinin kölesidir, gerçek kendisini bulamamıştır kişi..

o yüzden her gnostik yaşayan insanın ne kendi inancının doğrulama ne de diğer inançları yanlışlama çabaları eleştirilicek/suçlanacak bir durum değildir.. çünkü bu durum onu benliğinin ona dayattığı bir dayatmadır bir zorunluluktur..

bugün bir müslüamn kendi inancının dışındaki tüm inançları yanlışlamak zorundadır.

bugün bir budist kendi inancının dışındaki tüm inançları yanlışlamak zorundadır

bugün bir hristiyan, bir hindu, bir musevi kendi inaçlarının dışındaki inançları yanlışlamak zorundadır..

bugün bir ataeist bir deist bir panteist kendi inaçlarının dışındakilerini yanlışlamak zorundadır..

bu yanlışlama kendi zihinlerinde bir zorunluluk/dayatma iken bunu dışarıya vurup konuşması böyle sitelerde mücadele vermesi yine kişinin kendi inancıyla barışık/bütünleşik olma oranında yine bir zorunluluk dayatmadır..

yani insanoğlu varoluşun ona layık gördüğü nörokimyasal donanım eşliğindeki benlik&bilinç kombinasyonununda yaşamak zorundadır.. aksi takdirde ya duygulanması ya düşünmesi ya da her ikisi birden bozulup kişi yaşamındaki anlamını yitirir ve "yaşamda kal ve soyunu devam ettir" emrini/güdüsünü yerini getiremez..

ama varoluşun asıl hedefi canlılığın devamıdır ve insan denen canlı türü için şimdilik uygun görülen arageçiş formu benlikli bilinçtir.. tüm bu olaylar insan denen canlının iradesi dışında gelişen olaylardır.. ama bunu ayarlayan düzenleyen bir irade kavram varmıdır, yokmudur ya da nedir bu? tüm bunlar insanoğlunun varolan donanımıyla bilebileceği şeyler değildir.. sonsuz sayıda ihtimalden bahsedebiliriz ancak.. yani 1/&

gnostik düzeyin nonteistik bilinçaçıklık düzeyi de yarına kalsın..

evrensel-insan
08-07-2010, 19:28
Saygideger paslicivi;

Yukaridaki mesajinda dile getirdiklerini, aramizda detayli bir sekilde mesajlasmistik.

Kisaca tekrar degineyim. Insanoglu yeryuzunde ve ileride belki, baska gezegenlerde; tur olarak yasam surdugu surece, kendi turu adina/icin/ait/eliyle bildigi, bildirdigi, bilecek oldugu ve o an henuz bilmedigi her zaman olacaktir.

Dolayisiyle bilim, epistemolojik olarak bilinen, bildirilen ve belirtilen demektir. Epistemoloji ustu ise, teorik/spekulatif/inancsaldir, taki pratikte, deney/gozlem/blus/arastirma ile evrensel onay temelinde ve yanlislanabilir iceriginde ortaya konana kadar.

Iste benim bahsettigim ihtiyac, bu epistemoloji ustu ihtiyacidir. Bu bir inancsaldir ve ben birey olarak, boyle bir inancsala ihtiyac duymuyorum. Benim yasam ve iliskilerimde, bilimin geldigi epistemolojik duzey ne ise o o an yeterlidir ve bu epistemolojik sinir, durmadan surekli suregelen bir surecle genislemektedir.

Ihtiyac konusuda, bilim, inancsal, felsefe v.s. ile degil; insanoglu turu ve birinin, insan gibi birlerin tur beraberligi ve butunlugu icinde yasayip, iliski kurabilmesi ve hem kendi birinin, hem de turunun bir ayrimci, cikarci, bencil v.s. icerige sokmayan dusunce ve davranisin saglanmasidir.

Iste ben; bu tur butunlugunu, bir bir olarak; herhangibir ayrimcilik, cikar, bencillik v.s. ile bozacak etik ve metafizik, epistemoloji ustu, evrensel onayi olmayan ve yanlislanma olanagi olmayan her turlu insandisi ve insanlik disi, hem de insanoglu eliyle/adina/ait/icin ortaya konmus degerlere/tabulara/verilere ihtiyac duymuyorum. Cunku bunlara ihtiyac duyanlar ve bunlari olumlu/olumsuz sahiplenip, sabitleyenler; insanoglu tur butunlugunu, beraberligini ve birlikteligini saglayamayanlardir. Bunun bilincli veya farkindalikli olup olmamasi, bu gercegi degistirmez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
09-07-2010, 07:28
ortada tek bir gerçek olgu vardır.. insanoğlu bilincine yansıyan evreni/varlığı bir bütün olarak bilmemektedir.. ama henüz bu bilmediğinin farkındalığına bile ulaşacak düzeye evrimleşmemiştir.. ve o yüzden değişik bilinçaçıklığına göre insanoğlu değişik kademelerde durup yaşamını idame ettirmek zorundadır..

nedir peki bu değişik kademeler..


deyip en düşük bilinç düzeyi olan "teizm düzeyi bilinçaçıklığı" kademesini açıkladık.. şimdi ikinci kademeye geçelim..

nonteizm düzeyi bilinaçıklığı: dünyada hemen hemen her insanoğlu teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insan topluluğunda dünyaya gelip gözlerini açar.. yani her insan mutlaka organize bir inanç/din olgusunun içinde doğar.. bu zaman ve coğrafyaya göre çok değişkenlik gösterir..

"evren/varlık/yaşam nedir?" sorusuna cevap veren bu hazır paket programın içinde doğan insan yavrusu ilk baştan bu zihin/öğretilere/dine ya ailesi ya toplum yada herikisi tarafından zihin bombardımına tutulup maruz kalır..

bu beyni(nörokimyasal donanım) henüz olgunlaşmamış insan yavrusu her nekadar değişkenlik gösterse de başlarda bu zihin bombardımına uyum sağlamaya çalışır.. ama her insanın nörokimyasal donanımı değişkenlik gösterdiği için bazı çocuklar bu zihin bombardımına ömür boyu uyum sağlarken bazı çocuklar daha çocukluğundan itibaren bu bombardımanla çatışmaya başlarlar..

daha çocukluk/gençlik yaşında nonteizme/dinsizliğe geçen insanlar bunlardır.. çünkü bu giydirilmeye çalışılan gömlek bir beden dar gelmektedir kişiyi sıkıp boğar.. o yüzden kişi daha yaşamının başlarında bu gömleği yırtıp atar ve nonteizm/dinsiz bir yaşama geçer..

bu nonteizm düzeyin "tanrı"yla hiç bir ilgisi yoktur.. çünkü dünyanın değişik zaman ve coğrafyalarında ortaya atılan bu din dediğimiz olgunun bazılarında "tek tanrı" bazılarında "çok tanrı" bazılarında da "tanrısızlık" vardır.. din; "tanrı" demek değildir..

din; her insanın bilincine yansıyan "varlık/evren/varoluş/yaşam nedir?" sorusuna cevap veren hazır paket programdır, içinde tanrı olur, olmaz bu çok değişkendir ve hiç bir önemi yoktur..

bu doğuştan nörokimyası teizm/din düzeyine uygun olmayan insan yavrularının bazıları daha çocukluktan bu gömleği reddederken bazıları yaşamlarını bu gömlekle idame ettirmeye devam ederler... ta ki beyin nörokimyaları bir şekilde değişip bilinç açılmaya başlayana kadar..

beyin nörokimyasını etkileyen/değiştiren bir çok endojen(içsel) ve eksojen(dışsal, çevresel) etken/faktör vardır..

endojen faktörlerin başında meditasyon, bir takım hastalıklar ve birtakım kimyasallları sayabiliriz..

eksojen faktörlerin başında da kişinin yaşam biçimi, eğitimi, psikolojik travmaları sayabiliriz..

beynimizin nörokimyası içsel ve dışsal uyaranlardan etkilenip yaşama uyup sağlamak üzere değişkenlik göstermeye hazır bir şekilde kurgulanmıştır.. değişik durumlarda değişik kimyasallar salgılayıp kişiyi yaşamda kalmaya adapte eder..

korku, sevgi, aşk, heyecan, tedirginlik, çoşku, kızgınlık, öfke, hoşgörü, zeka, bilinç, inanç vs tüm bunlar beyin nörokimyasının türevleridir.. burda kişinin gerçek kendisi yoktur, beyin nörokimyasının onda yarattığı "kişilik" dediğimiz nörokimyasal robot vardır..

yani kişi yaşamına yön verirken aldığı kararları gerçek kendisi alamaz, bu nörokimyasal donanımın emrettiği/müsaade ettiği kararları alıp yaşamına yön verebilir..

daha açık ifade etmek gerekirse;

kişi; ben korkmayacağım/korkacağım, aşık olacağım/olmayacağım, çoşku duyacağım/duymayacağım, öfkeleneceğim/öfkelenmeyeceğim, zeki/aptal olacağım, bilinçli/bilinçsiz olacağım, inanacağım/inanmayacağım gibi seçeneklerden birini seçme lüksüne, özgür irade/muhakemesine sahip değildir..

konumuz itibariyle; yaşamda ve bu sitede değişik düzeyde bilinç ve inanç sahibi insanların birbirlerini eleştirmeleri/suçlamaları çok büyük bir uyku ve farkındasızlık halidir.. bir şeye inanıp inanmamayı ya da neye inanıp inanmayacağınızı, ya da ne oranda inanacağınızı gerçek siz belirlemiyorsunuz..

çünkü en baştan inanç(gnostisizm) dediğimiz şey çok derin bir uyku ve farkındasızlık durumudur..

o yüzden tüm gnostikler(teizm ve nonteizm bilinç düzeyleri) kendi inançlarını(rüyalarını) doğrulama diğer tüm inançları(rüyaları) yanlışlama yoluna gitmek zorundadırlar.. çünkü farkındalıksızlık bunu gerektirir ve dayatır..

tüm bunlar bir zorunluluktur.. ben burda ne yazarsam yazayım, ne söylersem söyleyeyim, kişinin beyin nörokimyası bu bilince uygun değilse bu dediklerimi algılayamayacak ve hala kendi gnostik rüyasını doğrulamaya çalışıp bunun dışındaki dışındaki tüm gnostik rüyaları yanlışlamaya çalışarak yaşamını idame ettirmek zorundadır..

yani, dünyada varolan bu "gnostik kaos" bir zorunluluktur..

ve tüm bunlar insan bilincinin evriminde bir arageçiş formudur.. insanoğlu bu cehennemi yaşamak zorundadır, ta ki bilimin bulabileceği bir tedavi şekli ya da meditasyonun daha çocukluktan itibaren insanlara uygulanmasının gereği kavranana kadar..

neyse lafı uzatmayalım, noteizme geçelim..

bu "din gömleği" dar gelen bilinçler artık nonteizm bilinçaçıklığına geçip dinsizdirler..bu dinsizliğin tanrıyla hiç bir alakası yoktur..

ateizm: din olgusunu kabullenmeyen(orjinal ateist) ya da sonradan atan(çakma ateist) bilinçlerin açıklığı teizmden bir kademe yukarıda olduğu için kişi "varlık/evren/yaşam nedir?" sorusuna "işte bu gördüğümüz yaşadığımız somut herşeydir" diyerek tatmin olan bilinçlerdir.. bilinçaçıklıkları bu seviyede olduğu için tatmin olup daha üstünü sorgulama/öğrenme/bilme ihtiyacı hissetmezler.. çünkü ihtiyaç bilinçaçıklığıyla doğru orantılıdır.. ateistler tüm varlığın bir bütün olarak somut madde olarak algılanmasıyla tatmin olan bilinçaçıklık düzeyidir..

deizm, pantezim, panenteizm gibi bilinçaçıklar ise "tüm evreni/varlığı gördüğümüz dokunduğumuz somuttan ibarettir"le yetinmeyen/tatmin olmayan daha üst bilinçlerdir.. bilinç daha açık olduğu için sorgulama devam eder ve bu kişiler de nihai bir karara varırken, insanoğlunun üretebildiği tek soyut tanrıda tıkanıp kalan ve tatmin olan bilinçlerdir.. deistler aynı teistler gibi bir "birey tanrı"yı zihinlerinde somutlaştırırken, panteist panentesit gibi biraz daha üst bilinaçıklıkları tanrıyı bireylikten kurtarıp biraz daha evrenselleştiren/bütünleştiren bilinaçıklıklarıdır..

sonuç itibariyle; ateisti deisit panteisti evreni/varlığı/yaşamı bir bütün olarak bildiğini zannetme yanılgısı olan nihai kararı verip tatmin olmuş bilinçlerdir.. aslında hepsi kendilerine yansıyan evreni bir bütün olarak ortaya koyup bilememektedir ama insanoğlunun bilinçaçıklığı dolayısıyla ruhsal aygıtı henüz bu duvar gibi gerçekle yaşamaya uygun evrimleşmediği için şimdilik bu gnostik(inançlı/rüyada) yaşamak zorundadır..

yani herşey nörokimyasal donanımızın bize sunduğu bilinçaçıklığı ve bunun tatmin düzeyinde aklın kararverip bilincin/sorgulamanın uykuya geçme (stand-by) halidir..

tüm bu durumlar insanoğlu dediğimiz canlı türünü gnostik bir yaşama zorlayıp dayatmaktadır, şimdilik aksi mümkün değildir zaten.. ve bu gnostik yaşam varoluşun insana uygun gördüğü bir zorunluluk/dayatma olduğu için ne eleştirilebilir ne de suçlanabilir.. aynı şekilde gnostiklerin kendi içinde birbirleriyle olan kaosu yaşamaları gibi..

yani teizm/nonteizm ve ya diğer bir sınıflama ile materyalist/idealist bilinçli insanlar arasında olan çatışma/kaos şimdilik devam etmek zorundadır.. çünkü insanoğlu hali hazırda nörolojik bir robottur ve sahipolduğu bu donanım dahilinde davranmak ve bir yaşam biçimi sürmek zorundadır..

yukarıdaki açıklamalarda görüldüğü üzere gnostik düzeyde yaşayan insanoğlu eleştirilmemekte sadece durum tesbiti yapılıp yansıtılmaktadır..

agnostisizm ve farkındalık yarına kalsın..

paslıçivi
10-07-2010, 07:46
ortada tek bir gerçek olgu vardır.. insanoğlu bilincine yansıyan evreni/varlığı bir bütün olarak bilmemektedir.. ama henüz bu bilmediğinin farkındalığına bile ulaşacak düzeye evrimleşmemiştir.. ve o yüzden değişik bilinçaçıklığına göre insanoğlu değişik kademelerde durup yaşamını idame ettirmek zorundadır..

nedir peki bu değişik kademeler..

agnostisizm ve farkındalık yarına kalsın..

demiştik ama agnostisizm kelimesinin yerine "bilinemezlik" kelimesini kulanıcam. çünkü agnostisizm denilince batı felsefesi sadece tanrı soyutuna odaklandığı için agnostisizmi "tanrı bilinemezcilik" olarak algılıyor ve günümüze kadar talihsiz bir şekilde bu içerikle gelmiş..

ve hatta nonteistik(dinsiz) tanrıları vurgulamasına rağmen bilinci nonteistik tanrıları algılayamayan teist ve ateistler tarafından "dinli/teizm düzeyi tanrıların bilinemezliği" olarak algılanıyor.. yani semavi dinlerin inanırları teistler ile ateistler agnostisizm denince musanın isanın muhammedin bahsettiği tanrının bilinemezliği olarak algılıyorlar..

oysa klasik anlamda batı felsefesenin bahsettiği agnostisizm "dinsiz tanrıların bilinemezliğini" vurgular.. yani bir insan agnostisizm aşamasına gelmesi için ateizm devresinden geçmesi ya da bu bilinç kademesini onaylayıp algılamış olması şarttır.. ateizm devresini onaylayıp algılamayan biri agnostik olamaz zaten, "dinli tanrılara bilinemez" diyen bir bilinç sadece şüpheye düşmüş bir teisttir, agnostisizmle uzaktan yakından alakası yoktur..

neyse biz kendi bilinemezliğimize gelelim.. yukardaki alıntımdan bahsettiğim gibi bilincimize yansıyan varlığın/evrenin bir bütün olarak bilinmesi günümüz itibariyle(şimdi, şu anda) bilinmemektedir.. ve insanoğlunun varolan bilinç evrimi ve dolayısyla ruhsal aygıtı bu gerçekle yaşamaya henüz uygun olmadığı için bu duvar gibi gerçeği kabullenip deklare edemez demiştik..

ve bu gerçekle yaşamaya uygun olmayan insanoğlu kendi tarihinde gnostik bir yaşam içinde yaşamaya mahkum kalmıştır.. ne adına? yaşama uygun bir ruhsal aygıtta yaşamak adına..

o yüzdendir ki; her gnostik yaklaşım bir inançtır.. yani kısaca teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığı yada diğer başka bir sınıflamayla materyalizm/idealizm düzeyindeki insanlar gnostiktir.. kendi bilinçlerine yansıyan varlık/evreni bir bütün olarak bilmedikleri halde bildiğini zannetme yanılgısında yaşamaktadırlar ve bu durum onların bilinçaçıklıklarının o insanlara olan bir dayatımıdır.. bu durum yaşamda kalma adına bir süspansiyondur, bir motivasyondur..

yani kişi bir şekilde kendisine yansıyan varlığa/evrene bir anlam bir içerik vermek zorundadır, aksi takdirde büyük bir hiçliğe/boşluğa/kaosa düşer.. ya duygulanma ya düşünme ya da çoğunlukla herikisi birden dengelerini kaybedip kişinin ruhsal aygıtı arıza yapıp yaşamda kalma mücadelesi veremez.. ve insan olmaktan çıkar.. çünkü kişinin insan olması demek; yaşadığı toplumla bir şekilde düşünce ve duygulanma bazında uyumluluk içinde olması demektir..

işte bu materyalizm/idelaizm ya da teizm/nonteizm düzeyin üstüne çıkmış bilinçler artık bu gnostik/inançlı dünyadan çıkmış, uykudan uyanmış insanlardır.. evreni/varlığı bir bütün olarak ortaya koyup bilemeyeceklerinin farkına varmış insanlardır.. ve bu gnostik bilinç düzeyinde yaşayan insanların evren/varlık hakkında nihai karar verip tatmin olduğu düzeyde karar verip tatmin olmayan bilinçlerdir..

bir bilinemezciyi teizm ve nonteizm düzeyi bilinç deklarasyonlarının hiçbiri tatmin etmez, çünkü o kişi evren/varlık hakkında kat'i hüküm/yargı verilemeyeceğinin farkındalığına varmış kişidir.. ve bu bilinç düzeyine gelmiş bir insanın en büyük özelliği inanmakla bilmek arasındaki farkın farkındalığına erişmiş olmasıdır..

inancın bir öğreti, bilmenin bir bil-gi olduğunu farkettiği için bilimin ürettiği ve evrensel onay almış dataların(kanun/yasa) dışına çıkamaz.. bil-imin ürettiği bil-gi dışındaki herşey onun için sadece bir olasılıktır, hiçbirini sahiplenip sabitlemez.. hipotez ve teoriler dahil olmak üzere.. bilimin ürettiği inançlara(hipotez ve teoriler) sadece çok daha güçlü bir olasılık olarak bakar ama asla bilincinde bunu sahiplenip sabitlemez..

örneklemek gerekirse..

evrim, bigbang, bigcrunch gibi bilimin ürettiği teorileri sadece çok güçlü bir olasılık olarak görür.. ama bilirki her zaman yeni bir keşifle her teori/hipotez her an güme gidebilir.. bir teori/varsayım kanunlaşıp yasalaşmadığı yani bil-gi düzeyine indirgenmediği sürece bir olasılıktır ama bilim tarafından ortaya atıldığı için güçlü bir olasılıktır.. yani insan zihninin ürettiği soyutlar gibi 1/& değerinde değildir..


mutlak bir bilinemezci, bu bilimsel hipotez ve teoriler dışındaki evreni bir bütün olarak ortaya koymadaki insan zihnin ürettiği diğer tüm olasılıklara 1/& değer verir..

ama bu sitede yaptığım yazışmalarda gördüğüm kadarıyla bu 1/& henüz kavranamamıştır.. evreni/varlığı bir bütün olarak ortaya koymada insanlık şimdilik kadar sadece tanrı soyutunu üretebildiği için topu topu 4-5 olasılık içinde sıkışıp kalmıştır insanoğlu.. ateizm, deizm, panteizm, panenteizm gibi..

bir bilinemezci bunların hiçbirini yanlışlamaya çalışmaz, çünkü hiçbirinin bilimsel bir dayanağı/somutu yoktur.. hepsine sadece 1/& sonsuz olasılık değeri verir.. ve bunların hepsini toplarsak 4/& olasılık eder.. geriya daha &/&-4/&=X dersek daha X kadar olasılık vardır, bu da yine sonsuzluk demektir...

sonuç itibariyle; mutlak bilinemezci, bu 4 olasılıktan hiçbirini sahiplenip sabitlemeyen, daha doğrusu bunlardan hiçbiriyle tatmin olmayan bir bilinç düzeyidir.. yani bilincimize yansıyan evren/varlık hakkında kat'i hüküm verilemeyeceğini, taraf olunamayacağının farkındalığına varmış bilinçtir.. ve verilen her hükmün, taraf olunan her fikrin/felsefenin bir inanç olduğunu ve sadece insanları tartıştırıp böldüğünün farkına varıp artık insan odaklı/temelli bir dünya görüşü yakalamış bilinçtir...

bu bilinemezlik bilincine kadar olan tüm bilinç seviyeleri yani gnostikler(teizm ve nonteizm düzeyi) evren/varlık hakkında karar/hüküm vermiş bilinçler olduğu için bir tatmin içindedirler..

insanın ruhsal aygıtının düşünce ve duygulanma diye 2 unsurdan oluştuğundan bahsetmiştik.. bu 2 unsur birbiriyle simbiyotik(birbirinden beslenen) bir ilişki/uyum içinde çalışır.. bunu ilişkiyi/uyumu açıklamak için şöyle bir benzetme yapayım..

yerçekimsiz bir ortam mesela uzay boşluğunu düşünün.. burda bir cisim varolsun.. bu cisim belli bir düzende/rotada hareket edebilmesi için ona yön/güç veren bir sabite ihtiyaç duyar.. uzayda yakıtı bitmiş bir uzay aracı en son hangi ivmedeyse artık sonsuza kadar oraya doğru savrulur.. ta ki tekrar yakıt koyup ya da çekim gücü olan bir gezegenin çekim alanına girene ya da bir meteora çarpana kadar yeni bir sabit bulana değin bu savrulma devam eder..

işte insanın ruhsal aygıtı da böyle bir mekanızmayla çalışır.. yani duygulanma ve düşünme unsurunun her ikisi de özgür/bağımsız olamaz, mutlaka birinin sabitlenmesi gerekmektedir.. aksi takdirde kişi aynı uzaydaki yakıtsız mekik gibi serseri bir mayın gibi savrulur gider..

ve varoluşun tek bir amacı/dayatması vardır.. yaşamda kal ve soyunu devam ettir.. yani canlılığın devamı...


bu amacın/dayatmanın gerçekleşebilmesi için de insan denen canlının düşüncesinin değil, duygulanmasının dengelenmesi gerekmektedir.. ve duygulanmanın dengelenmesi için yani kişinin tatmin/mutlu olması için düşünce/akıl unsurunun sabitlemesi bir zorunluluktur..

o yüzdendir ki insanoğlu binlerce yıldır gnostik bir bilinçaçıklığında yaşamak zorundadır.. yani düşünce/akıl boyutunu sabitleyip kendine yansıyan evren/varlık hakkında bir karar/hüküm verip yaşamını anlamlandırmak zorundadır.. bu teizm olur, nonteizm olur farketmez ve hiç önemli değildir..

önemli olan; kişinin karar verip artık düşünce/aklı sabitlemesi ve dolasıyla duygulanmayı dengeleyip tatmin/mutlu olması demektir..


ve bu yüzdendir ki; her gnostik kendi karar kıldığı hükmü/inancı/rüyasını doğrulamak diğer tüm hükümleri yanlışlama yoluna gitmek zorundadır.. çünkü diğer her hüküm/inanç/rüya onun rüyasını ciddi oranda tehdit etmektedir.. rüyada yaşamak güzeldir, huzur vericidir, rüyayı bozmaya yeltenecek her türlü tehdit şiddetli bir şekilde dışlanmak, yokedilmek, yanlışlanmak zorundadır..

insanoğlunun binlerce yıldır yaptığı ve hala yapmakata olduğu din savaşları ve bu tarz felsefe sitelerinde insanların birbirilerini yemelerinin altında yatan asıl sebep budur.. gnostik kişi kendi rüyasıyla mutludur ve onun haricindeki her rüyayı şiddetle, insanlıkdışı bir tutum ve davranışla yanlışlamak ve yoketmeye çalışmak zorundadır.. ve çoğu kez bu işi insanlık adına yaptığını ifade etmek zorundadır.. ister teizm düzeyi olsun ister nonteizm hiçbiri insanlıkdışı bir tutum içinde olduğunu itiraf edemez..


tüm bu sebeplerden dolayı bilinemezllik; varolan dünya insanına uygun bir bir bilinç seviyesi değildir.. varolan ruhsal aygıt bu bilinç düzeyinde düşünceyi/aklı sabitleyemediği için duygulanmayı dengeleyip tatmin/mutlu olamaz.. ve kişi savrulur gider.. önce duygulanma ardından düşünce ve daha sonra her iksinin de bozulduğu çok değişik psikolojik/duygudurum/psikotik problemler yaşamaya mahkumdur bilinemezci kişi..

bu bilinç seviyesine gelmiş bir insanın 3 seçeneği/olasılığı vardır..

1- delirerek "hergün bayram vaziyetlerine geçiş"
2- nonteizm veya teizme gerisin geriye çakılmak..
3- farkındalık/aydınlanma/tam uyanıklık seviyesine quantal sıçrayış, aşkınlık.. yani safbilinç ve mutlak mutluluk..

farkındalık, safbilinç, mutlak mutluluk(mokşa, nirvana) yarına kalsın..

paslıçivi
11-07-2010, 08:53
bir bilinç bilinemezlik düzeyine kadar yükselmişse mutluluğu/tatmini yakalayamaz ve savrulur gider demiştik..

günümüzde ve insanlık tarihinde bu bilinç düzeyine bir şekilde çıkmış birçok insan vardır.. bu kişilerde bu mutsuzluğu/tatminsizliği sağlayan şey hala sahip olduğu ego(benlik) veya onun kırıntılarıdır.. çünkü ego tatminsizlik üzerine kurgulanmıştır, bir insanda ego veya kırıntıları hala varsa kişi tatminsizliğe mahkumdur.. bilinemezlik düzeyine kadar olan diğer tüm gnostik bilinçler akıl/düşünceyi sabitlediği için tatmin olmuş bilinçlerdir..


işte bu bilinemzlik düzeyine gelmiş bir bilinç kendisindeki bu tatminsizliği yaratan egoyu beslemek zorunda kalarak yaşamla uyum içinde kalmaya çalışır.. yani kişide varolan tatminsizliğin/boşluğun/kaosun nedeni tatminsiz kalmış egodur.. kişi ya bu egoyu beslemek ya da kökten çözüm için bu egodan tamamen kurtulması gerekmektedir..

ama insanoğlu ne egonun ne de onun nasıl bir mekanızmayla çalıştığından bihaber olduğu için egoyu yoketmeyi aklına bile getiremez, zaten ego da buna izin vermez.. yani ego bindiği dalı kesmez..

bilinemezlik düzeyine gelmiş bir ego tatmin olmak için yan yollara başvurmak zorunda kalır..

peki nedir bu yan yollar?

bilincine yansıyan evreni bir bütün olarak ortaya koyma(gnostisizm/inanç) dışındaki her türlü somut ve soyut değerlere sahiplenip sabitlemek yani yapışmak zorundadır.. bunlar; her türlü dünya zenginliği, milliyetçilik, ahlaki değerler, politik görüş, karşı cinse sığınma, iktidar, güç, narkotik ve narkotik omayan her türlü uyuşturucu, kendi dünyasında yarattığı bir soyut vs, aklınıza gelebilecek inanç dışındaki her olguya tutunmak zorunda kalır kişi..

yani "bilinemezlik" bilinçaçıklığına gelmiş bir insan ego veya onun kırıntıları beslemek zorundadır, beslemediği zaman çok ciddi bir hiçliğe/boşluğa/kaosa/tatminsizliğe düşer.. ve dünya insanlığı ister gnostik olsun ister bilinemezci olsun, farkında olmadan bu yolu(egoyu beslemek) seçmek zorunda kalmıştır..

oysa çok daha kesin ve temiz bir çözüm vardır... ortada bir yorgan olduğu sürece kavga bitmeyecektir.. yorgan gittiği zaman kavga da bitecektir.. işte o yorgan egodur, benliktir.. yani kesin çözüm bu benlik denen illetten kurtulmaktır..

yani bilinemezlik düzeyine gelmiş biri ya bu benliği bir şekilde besleyerek ayakta kalmaya çalışacak ya da bundan tamamen kurtulup benlik&bilinç birlikteliğinden bilinç sadeleğine(safbilinç) geçecektir..

egodan/benlikten mümkün olduğunca arınmak kişiyi egonun getirdiği tatminsizliklerden kurtaracaktır.. yani insan doğasında/özünde aynı bir hayvan gibi bir bitki gibi zaten tatmin ve mutludur.. küçük bir çocuğu düşünün, temel/primer ihtiyaçları karşılandığı sürece mutlu ve çoşkuludur, çünkü henüz benlik/ego modülü oluşmamaıştır..

insanoğlunun tatminsiz/mutsuz kılan şey doğduktan sonra ona eklenen bu benlik/ego modülüdür.. bu benlik modülünden kurtulan kişi artık aynı bir hayvan/bitki gibi, küçük bir çocuk gibi evrenle/varoluşla bir uyum/bütünlük içine girip özündeki mutlak mutluluğa/tatmine ulaşır.. artık mutlu/tatmin olması için primer/birincil ihtiyaçlarından başka bir şeye ihtiyaç duymaz.. o birincil/primer ihtiyaçlar da her canlının yaşamda kalıp soyunu devam ettirecek kadarolarak ihtiyaç duyduğu beslenme ve barınma gibi basit şeylerdir..

işte benlik modülünden arınan insan ne bir inanca ne de ihitiyacından fazla dünyevi şeylere ihtiyaç duymayacaktır, aynı küçük bir çocuk gibi.. o zaman ne inanç yüzünden kavgalar kalır, ne de dünyevi her türlü somut/soyut zenginlik kavgası..


bir bitki, bir hayvan, küçük bir çocuk doğayla/evrenle bütünleşik yaşadığı için ihtiyacı kadar olanı alır, daha fazlasını değil.. ihtiyacından fazlasına gözdiken bir tek canlı türü vardır, benlikli yaşamak zorunda kalan bilinç sahibi yetişkin insanoğlu..

işte dünya insanlık tarihinin tek ve en büyük sorunu bu benlikli bilinç düzeyinde yaşamak zorunda kalan insanoğlunun kendisidir.. insanoğlu bu benlik denen illetten kurtulup arınmadığı sürece getirilecek hiçbir sistem/düzen/soyut insanlığa barışı ve huzuru getirmez ve getirmeyecektir.. ne materyalizm ne de idealizmin ne de başka bir sistem/soyutun sunduğu insanlık toplum düzeni tutmaz ve tutması da imkansızdır zaten.. insanlık tarihi tüm bunların başarısızlıkları ve kaosunun en güzel tanığıdır..

ve tüm bunlar varoluşta olması gereken sürecin gerçekleşiyor olmasından başka bir şey değildir.. yüzme bilmeyen insanoğlu denize atılmıştır, su üzerinde kalmaya çalışıp mücadele ettikçe daha da çok batacaktır..

insanoğlunu bu çıkmaz kaostan şimdiye kadar olduğu gibi yine bilim kurtatarabilecektir.. insan eliyle insanoğlu adına getirilecek, kurulacak her türlü düzen, soyut, sistem sadece ve sadece insan olma yolunda bir arageçiş formu olmaktan ileri gidemez ve sadece bu sistemi kuranları besler, sistemin uygulandığı insanları değil..

insanoğlu bu konuda çok uyanık olmak zorundadır, kendisine mükemmel düzeni vaadeden her sistemin altında bu sistemi yaratan benlikli bilinçlerin benlik tatmini yatar, yoksa insanoğlunun refahı değil..

benlik modülü kanser hücresi gibidir, onu kesip almadığınız sürece dışardan uygulayacağınız her tedavi sadece bir geçici bir merhemden öteye gitmez..

günümüzde varolan tecrübelerimiz ışığında egodan kurtulanacak bilimsel bir ürün/çözüm henüz bulunmamıştır ama ileriki zamanlarda bulunmayacak diye birşey yoktur.. sadece doğu dünyasının bulduğu meditasyon dediğimiz olgu vardır.. bu da tüm dünya insanlığına uygulanabilecek bir şey olmadığı için sadece kişisel kurtuluşa/huzura/mutluluğa hizmet etmektedir..

insanoğlunu benlikli bilinçler değil benliksiz bir bilinç olan bilim kurtaracaktır..

evrensel-insan
11-07-2010, 20:01
Saygideger paslicivi;

Senin ile bu konulara, birebir basliginda detayli degindigimiz icin, senin bu aciklamalarini, basliga katki olarak algiliyorum.

Yalniz, basligin sorusuna acik bir cevap gerekiyor.

Herseye anlam ve icerik veren, insanoglu turu ve onun biridir. Yani, insanoglu disinda, insanoglunun ortaya koydugu herhangibir nesnel varligin boyle bir ozelligi yoktur.

Yani, insanoglunun ortaya attigi her turlu insandisi varlik, eger bir icerik ve anlama sahip ise, bu icerik ve anlami ona, insanoglu oznelligi olarak veren, sadece ve sadece insanogludur. Bu da bir monologdur ve uzerine verilen her ne ise, onun kendini kendi adina ortaya koyup, bu verileni algilama, kabul etme/karsi cikma v.s. temelli insanoglu ozellikleri yoktur.

Bu her turlu, insanoglu eliyle/adina/ait/icin nesnellesen, madde,dunya, doga, evren, evrim, varolus v.s. icin istisnasiz, gecerlidir.

Seyin kendini kendi adina ortaya koyamamasina, insanoglunun kendi ve biri de dahildir. Iste asil amac, herseyi ortaya koyan insanoglunun, en azindan kendi olmak vasfiyla, kendi kendini kendi turu ve biri adina, ortaya koyabilmeyi basaracak, bilinc ve farkindaliga ulasmasi ve tur ici her turlu ve her konudaki savasimini sonlandirmasidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
12-07-2010, 05:04
Saygideger paslicivi;

Senin ile bu konulara, birebir basliginda detayli degindigimiz icin, senin bu aciklamalarini, basliga katki olarak algiliyorum.

Yalniz, basligin sorusuna acik bir cevap gerekiyor.

Herseye anlam ve icerik veren, insanoglu turu ve onun biridir. Yani, insanoglu disinda, insanoglunun ortaya koydugu herhangibir nesnel varligin boyle bir ozelligi yoktur.

Yani, insanoglunun ortaya attigi her turlu insandisi varlik, eger bir icerik ve anlama sahip ise, bu icerik ve anlami ona, insanoglu oznelligi olarak veren, sadece ve sadece insanogludur. Bu da bir monologdur ve uzerine verilen her ne ise, onun kendini kendi adina ortaya koyup, bu verileni algilama, kabul etme/karsi cikma v.s. temelli insanoglu ozellikleri yoktur.

Bu her turlu, insanoglu eliyle/adina/ait/icin nesnellesen, madde,dunya, doga, evren, evrim, varolus v.s. icin istisnasiz, gecerlidir.

Seyin kendini kendi adina ortaya koyamamasina, insanoglunun kendi ve biri de dahildir. Iste asil amac, herseyi ortaya koyan insanoglunun, en azindan kendi olmak vasfiyla, kendi kendini kendi turu ve biri adina, ortaya koyabilmeyi basaracak, bilinc ve farkindaliga ulasmasi ve tur ici her turlu ve her konudaki savasimini sonlandirmasidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili e.i.. şu an online sın sanırım.. sık sık dile getirdiğin bu yukarıdaki ifadeler bize nasıl bir farkındalık kazandırmalı, yani bu ifaden şimdiye kadar bildiğimiz neyi değiştirir.. ?

bunu daha önce de sormuştum ama sanırım bu konuda uzlamamıştık..

senden ricam tekrar olarak bu konu üzerinde bir açıklaman getirmen..

evrensel-insan
12-07-2010, 05:15
Saygideger paslicivi;

Ilginctir. Iki gundur, sistem kayittan cikmama izin vermiyor. Tam kapatiyordum ki, senin mesajini gordum.

Farkindalik cok kisaca, eger insanoglu turu ve biri yok ise, mevcut degilse, epistemolojik gerceklik olarak, seyin, hem hic birsey, hem de hersey olarak bir ismi, anlami, icerigi ve ayrimi yoktur.

Ben buna insanoglu acisindan aynilik diyorum. Yani insanoglu yoksa, ayniligin farkliligi ve ayrimi yoktur. Cunku yansinin varlanmasi ve algilanmasi sadece bizlerinde dahil oldugu insanoglu turu ve birinin algilanani kavramla ozdeslestirerek yansitmasi ile mumkundur. Oyuzden neyin ne oldugunu sey olarak ortaya koyan insanogludur.

Daha once de belirttigim gibi, benim kulvarim; neyin sey olarak ortaya koyumu degil; neyin sey olarak nasil ortaya kondugunun ortaya konmasidir.

Bunu bilmek; isandisi ve insanlikdisi bir ortaya konan olguya, degere, tabuya oznel icerik vermemeyi ve bu oznel icerik yuzunden tanrisal soyut/somut bir deger yaratmamayi, kendi tur ve birimizin varliginin farkina varmayi ve algilamayi, turumuz arasindaki her turlu cekismenin sona ermesini, tek degerimiz olan yasamin onemini ve onun onune gececek baska bir deger olmadigini, ve insanoglu disinda insanoglundan guclu bir degeri ne/kim olarak aramamayi v.s. getirir.
Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
12-07-2010, 05:30
sevgili e.i..

bu ifadelerin gnostik yaşayan insanlara bir farkındalık kazandırabilir ve birbirlerini yemelerine belki bir parça faydası olur.. belki diyorum çünkü onların bu ifadelerin neyi anlatmaya çalıştığını algılayabilecek bilinaçıkları olduğunu zannetmiyorum ama..

benim açımdan nasıl bir farkındalık kazandırır senin bu ifadelerin..

evet herşeyi ortaya atan, ona bir anlam ve içerik veren insanoğludur ve insanoğlu yoksa bu herşey "aynılığını" sürdürmeye devam eder.. insanoğlu varolduğu için bu aynılık ortadan kalkmıştır, çünkü insanoğlu şeye nesnel değil öznel bakmaktadır..

ama tüm bunlar benim için bir şey ifade etmiyor, çünkü ben bilmek(bilgi/nesnel) ve inanmak(öğreti/öznel) arasındaki farkın farkındalığa eriştiğim için insan temelli/odaklı bir dünya görüşüne/bilinçaçıklığına ulaşmışım zaten..

benim adıma nasıl bir farkındalık kazandırır senin bu ifadelerin?

evrensel-insan
12-07-2010, 05:39
Saygideger paslicivi;

Sen ile, kendince oznel icerik vererek bir bag/iliski kurdugun varolus arasinda, ki iliskide nasil bir dialog var? Sen varolustan, bir mesaj aliyor musun? Ya da varolus, senin yasam ve iliskilerini yasamanda, nasil bir rol oynuyor?

Varolusun, senin ona verdigin nesnel ortaya konumu disinda, bilhassa insanogluna mahsus olan ve senin ona verdigin oznel icerik var mi?, ya da bu oznel icerigin varligini, varolus mu sana iletiyor?, hangi dialog ile?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
12-07-2010, 06:13
Saygideger paslicivi;

Sen ile, kendince oznel icerik vererek bir bag/iliski kurdugun varolus arasinda, ki iliskide nasil bir dialog var? Sen varolustan, bir mesaj aliyor musun? Ya da varolus, senin yasam ve iliskilerini yasamanda, nasil bir rol oynuyor?

Varolusun, senin ona verdigin nesnel ortaya konumu disinda, bilhassa insanogluna mahsus olan ve senin ona verdigin oznel icerik var mi?, ya da bu oznel icerigin varligini, varolus mu sana iletiyor?, hangi dialog ile?

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili e.i..

sık sık "algı/sezgi dünyasına girmek"ten bahsederim bilirsin.. bunu düşüngen ve kısmen ululelbab isimli arkadaşlarımız da yapıyor.. ben ve bu bahsettiğim iki arkadaş insanoğlunun şimdiye kadar varolan ve nesilden nesile aktarılan öznel/öğretilerin kölesi değiliz gördüğün gibi..

yani biz, bize yansıyan evreni/varlığı öğretiler eşiliğinde değil, bilim ve insan bilincinin algı ve yansıtması eşliğinde yapıyoruz.. o yüzdendir ki bu 3 kişi insan temelli bir dünya görüşüne sahipler.. öğretilerin/öznelliğin kölesi olmaktan kurtulmuş insanlardır..

ve bu durumdan dolayı bize yansıyan evreni/varlığı okumaya çalışıyoruz..çünkü bilincimiz yansıyan evren/varlık bizde "?" işareti oluşturuyor ve "?" cevaplanmadığı sürece bilinç tatminsiz kalıyor.. ve bu işi yaparken insandışı hiç bir nesneyi sahiplenip sabitlemiyoruz ve o yüzdendir ki bir inancımız, gnostik bilincimiz yok.. ve diğer insanlarla bu öğreti/zihin/öznellik konusunda ayırımcı/bölücü bir tutum içinde değiliz..

varoluş; benim/insanoğlu dilinde konuşan bir varlık olmadığı için tabii ki ondan mesaj alıp bir diyalog içine giremem.. ve yaşam ilişkilerimi gerçekleştirmemde de sadece bana verdiği nörokimyasal donanım eşliğinde bir etkisi oluyor.. bana verdiği nörokimyasal donanım eşliğinde bana ne arzulatıyorsa ben onu yapıyor ve yaşıyorum.. beni acıktırıyor, yemek yiyorum.. bana sevgi üretecek hormanlar vermiş seviyorum.. cinsellik üretecek hormanlar vermiş cinsellik yaşıyorum.. öfkelenmem için hormom vermiş öfkeleniyorum.. heyecan duymam için adrenalin vermiş heyecanlanıyorum vs..

ve tüm bunları yaşarken ateşten geçmek/meditasyon/aileden gelen aktarım "vicdan öğesi" sahip olduğum için diğer insanlarla empati kurabilip onlarla bir uyum/barış içinde yaşıyorum.. bunun dışında yaşamımda varoluşun bana hiçbir katkısı/etkisi yok..

evrensel-insan
12-07-2010, 06:25
Saygideger paslicivi;

varoluş; benim/insanoğlu dilinde konuşan bir varlık olmadığı için tabii ki ondan mesaj alıp bir diyalog içine giremem.. ve yaşam ilişkilerimi gerçekleştirmemde de sadece bana verdiği nörokimyasal donanım eşliğinde bir etkisi oluyor.. bana verdiği nörokimyasal donanım eşliğinde bana ne arzulatıyorsa ben onu yapıyor ve yaşıyorum.. beni acıktırıyor, yemek yiyorum.. bana sevgi üretecek hormanlar vermiş seviyorum.. cinsellik üretecek hormanlar vermiş cinsellik yaşıyorum.. öfkelenmem için hormom vermiş öfkeleniyorum.. heyecan duymam için adrenalin vermiş heyecanlanıyorum vs..-paslicivi-

Yukarida saydiklarini, varolus mu sana vermis?, yoksa senin varolusa verdigin oznel icerikler mi, bu dile getirdiklerin?

Yani, varolusta insanoglu turu gibi, bir soyutlama ve oznel icerige mi sahip?, yoksa bunlari ona, epistemolojik olarak yine sadece insanoglu turu tarafindan bilinen, tek soyutlama, yani oznel icerik verme yetisine sahip olan, insanoglu turunun biri olarak sen mi varolusa veriyorsun?

Insanoglu disinda, insanogluna yon, yontem veren onun yasam ve iliskisine mudahele eden, baska bir oznel icerikli varlik var mi?, ki bu varolus dahil, hersey olabilir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
12-07-2010, 06:53
varoluş; benim/insanoğlu dilinde konuşan bir varlık olmadığı için tabii ki ondan mesaj alıp bir diyalog içine giremem.. ve yaşam ilişkilerimi gerçekleştirmemde de sadece bana verdiği nörokimyasal donanım eşliğinde bir etkisi oluyor.. bana verdiği nörokimyasal donanım eşliğinde bana ne arzulatıyorsa ben onu yapıyor ve yaşıyorum.. beni acıktırıyor, yemek yiyorum.. bana sevgi üretecek hormanlar vermiş seviyorum.. cinsellik üretecek hormanlar vermiş cinsellik yaşıyorum.. öfkelenmem için hormom vermiş öfkeleniyorum.. heyecan duymam için adrenalin vermiş heyecanlanıyorum vs..-paslicivi-

Yukarida saydiklarini, varolus mu sana vermis?, yoksa senin varolusa verdigin oznel icerikler mi, bu dile getirdiklerin?


bunlar öznel değil nesnel içerikler.. yukarıda saydığım örnekler bilimsel gerçeklerdir, bu verdiğim örnekler konusunda tüm dünya insanlığı hemfikirdir ve epistemolojiktir.. yani nörokimyasal donanım eşliğinde bir davranış içinde olduğumuz.. aksini iddia edecek olursa bunu tüm dünya insanlığı gözüönünde sınanabilinir, tekrarlanabilir bir şekilde kanıtlarız..

Insanoglu disinda, insanogluna yon, yontem veren onun yasam ve iliskisine mudahele eden, baska bir oznel icerikli varlik var mi?, ki bu varolus dahil, hersey olabilir.


bu soruna bir kaç gün önce bir yerde değinmiştim ama şimdi bulamadım.. insanoğlu dışında, insanoğluna yön, yöntem veren, onun yaşam ilişkisine müdahele eden sadece bize yansıyan varoluştur.. varoluş bütündür, biz insanoğlu bu bütünün bir parçasıyız.. çünkü bu bahsettiğim nörokimyasal donanımı insanoğlu kendi isteğiyle/iradesiyle edinmemiş, seçenek sunulmamış, bu nörokimysal donanım kendisine dayatılmıştır..

ama tüm bunları insanoğluna dayatan varoluş dediğim bütün; öznel içerikli bir varlıkmıdır, başka bir şeymidir? biz insanoğlu olarak varolan yetilerimiz dahilinde bunu bilemeyiz.. sadece tahmin edebiliriz.. peki kaç tane tahmin üretebiliriz, sonsuz sayıda..

ama insanoğlu şimdiye kadar sadece "tanrı" tahminini üretebildiği için bunun etrafında dolanıp, kıvranıp büyük zihinsel sancı çekmektedir.. ya bunu dinli ya da dinsiz bir şekilde sahiplenip sabitlemiştir(idealizm) ya da bunun karşı tarafında pozisyon alıp(materyalizm) tanrıyla yatıp tanrıyla kalkmaktadır.. insanoğlu üretebildiği tek tahmin tanrının kölesi olmuştur.. hem teizm düzeyindekiler hem nonteizm düzeyindekiler, hem materyalistler hem ideaistler..

evrensel-insan
12-07-2010, 07:08
Saygideger paslicivi;

Insanoglu turu algiladigi herseyi, kendi dahil bilimsel olarak biliminin dallari ile ortaya koyuyor. Bu algilamaya kendi turu de dahil. Kendi turu ile ilgili algilamayi da, antropolojik, tipbi ve biyolojik olarak acikliyor.

Yani bilimsel olarak insanoglunun kendi yapisini ve canlilik gerekcelerini aciklamasi ile, kendi disindaki baska bir canliyi aciklamasi arasinda fark yok. Tek fark ortaya koydugu bilim dallari farki. Hastalaninca, sen doktora gidersin, bir hayvani da veterinere goturursun. Cunku birinin bilgisi hayvan, digerinin insanoglu uzerinedir.

Eger bir kisi doktora "ben neden acikiyorum?" diye sorarsa, doktor ona "seni Tanri/yaratici/evren/evrim/doga/dunya/varolus v.s. aciktiriyor" demez. Bilimsel olarak ve biyolojik temelde, neden aciktigini anlatir. Kimsede "beni ..... aciktiriyor" demez. "ben aciktim" der.

Sana bir kisi "ben neden acikiyorum?" diye sorsa, sen ona "seni varolus aciktiriyor" mu dersin?

Insanoglunun algisi hem kendi turu ve biri hem de diger hersey icin olarak farkli degildir. Insanoglu, bilimsel olarak her turlu nesneyi, deneyledigi, gozlemledigi, uzerinde arastirma, calisma yaptigi gibi, kendi fiziksel gorunumu uzerinde de ayni bilimsel calismayi yapmaktadir.

Yani epistemolojik olarak algiladigi herseyi bilimsel temelde ortaya koymasina kendi turu ve biri de dahildir.

Dolayisiyle, ben eger senden yaptigim alintida varolus yerine, evren, evrim, doga, dunya, tanri, allah, ya da baska isimlerdeki tanrilari koysam, ne fark eder?

Senin vucut yapin oyle oldugu icin acikiyorsun v.s., kimse seni aciktirmiyor v.s.

Simdi, butun bu aciklamalardan sonra tekrar soruyorum. Insanoglu turu disinda, insanoglu gibi soyutlama ve oznel icerik verme yetisine sahip, baska bir yine insanoglunun algilayarak ortaya koydugu, nesne, olgu, olusum v.s. var mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
12-07-2010, 07:33
Sana bir kisi "ben neden acikiyorum?" diye sorsa, sen ona "seni varolus aciktiriyor" mu dersin?


sevgili e.i..

burda günlük yaşamdaki insan iletişimimizden bahsetmiyoruz.. tabii ki bana böyle bir soru gelirse tıbbi olarak açıklarım.. ama biz burda şimdi felsefe yapıyoruz.. ben hastama seni varoluş acıktırıyor dersem, herhalde ağzıyla değil başka bir yeriyle güler bana..

Simdi, butun bu aciklamalardan sonra tekrar soruyorum. Insanoglu turu disinda, insanoglu gibi soyutlama ve oznel icerik verme yetisine sahip, baska bir yine insanoglunun algilayarak ortaya koydugu, nesne, olgu, olusum v.s. var mi?


sevgili e.i.

bu sorunun cevabını ancak gnostik bilinçaçıklığına sahip insanlar cevap verebilir.. evet ya da hayır diyerek.. böyle bir olgu, nesne, oluşum olup olmadığını bilmediği halde, bildiğini zannederek.. kat'i/kesin bir hüküm verir ama verdiği bu hüküm bil-gi değil inançtır.. çünkü bu verdiği hüküm tüm dünya insanlığı önünde tekrarlanabilir, sınanbilinir, tartışılmaz bir data olamaz hiçbir zaman.. öyle olsaydı şimdi biz burda seninle bunu konuşuyor olmazdık zaten..

çünkü her zaman bahsettiğim gibi insanoğlunun varolan halihazırdaki nörokimyasal yapısı ve onun türevleri olan ruhsal aygıt ve bilinç henüz buna uygun evrimleşmemiştir.. yani insanoğlu böyle bir soru karşısında tarafsız kalamaz, mutlaka bir taraf tutmak zorundadır, yani aklını/düşünce boyutunu bir yere teslim etmek zorundadır, aksi takdirde duygulanım boyutunu dengeleyemeyip savrulup gider..

o yüzden diyorum ya "bilinemezlik" henüz insanoğluna uygun bir bilinç durumu değildir diye.. bu bilinçaçıklığına gelmiş bir insanın 3-4 seçeneği vardır..

1. hiçliğe/kaosa/bunalıma düşmek..

2. teizm ya da nonteizme gerisi geriye çakılmak..

3. ya da kendine başka bir somut ya da soyut tutanacak dal arayıp onu sabitleyip sahiplenmek

4. bilinemezliğin bir üst kademesi olan duygulanmanın sabitlendiği(mutlak mutluluk, safbilinç) ve düşünce/akıl boyutunun özgür kaldığı aydınlanma/farkındalık/tam uyanıklık düzeyine bir sıçrayış, aşkınlık..

evrensel-insan
12-07-2010, 07:57
Saygideger paslicivi;

Insanoglu turu ve birinin, kendi disindaki algiladigi herseyden farki zaten soyutlamasi, yani !? isaretidir. Bu !? isareti, epistemolojik olara baska insanoglu turunun algiladigi ve ortaya koydugu hic bir seyde yoktur.

Butun canli turleri aynidir, dogar, yasar ve olurler, beslenirler, urerler v.s. tum bunlar canliligin bir geregidir.

Insanoglu turu disindaki hic bir canli turu, "ben neden aciktim" diye sormaz. Aciktigini hisseder ve aclik ihtiyacini giderir.

Zaten insanoglu sordugu icin, bilim, bilimsellik ve dallari vardir. Eger bilimsel icerikte insanoglu, boyle bir soru sormasaydi, cevabini da aramazdi.

Iste bir yerde senin yaptigin budur. Yani nedeni, insanoglu disinda baska bir nedene baglayip, kestirip atmak. Bilim senin gibi dusunseydi, bilim degil inanc olurdu zaten. Neden mi?, sorardi "ben neden aciktim?" diye, sonrada hic bir arastirma, inceleme, gozlem, deney v.s. yapmadan, cogu kisinin yaptigi gibi, oznel icerik verdigi kendi turu disindaki bir olguya, olusuma v.s. "beni .... aciktiriyor" derdi, iste tanrisal zihniyet ve yanasim da, budur zaten.

Buradaki tek fark; bilimin epistemolojik aciklamasiyla yetinmektir. Bugun bilim insanoglunun neden aciktigini, bu duzeyde aciklar, yarin aciklamasi; inceleme, gozlem, bulus, deney v.s. temelinde gelisir. Iste o yuzden BIL KOKENLI HERSEY EPISTEMOLOJIK GERCEKLIKTIR.

Ama, biri cikipta "kusura bakma, ben neden aciktigima karsi aldigim cevap beni tatmin etmedi, o yuzden ben kendimi tatmin edecek (kendimi inandiracak) baska bir cevap bulayim" dusuncesi ile, insanoglu epistemoloji ustune ve inanca ve de kendini inandirdigi ile ona verdigi oznel icerik temelinde, ve de kendini ona teslim eden, bir bag ve iliskiye girer.

Ama bilim "kusura bakma, benim su an sana epistemolojik olarak verecegim cevap bukadar" der ve calismasina, deneyine, gozlemine v.s. devam eder.

Iste zaten fark da budur, ya bilimin epistemolojik cevabiyla ve bilimin devamli gelistiginin bilincinde ve farkinda olarak tatmin olmak, ya da tatmin olayip, bilim ve bilimsellik disina cikip, kendini tatmin edecegine inandigin insanoglu disi bir olguya, olusuma v.s. verdigin oznel icerikle tatmin olmak.

GORDUGUN GIBI, IKISIDE TATMIN OLMAKTIR. AMA, BIRI BILIMSEL, DIGERI INANCSALDIR ve fark ta budur.

Iste bu farkin farkindaligi ve bilinci, insanoglunu insanlastiracaktir. Bu farki fark edemeyenler ve bilincine varamayanlar da, ya kendilerini gelistirecekler, ya da kendilerini tatmin ettiklerini dusundukleri, insandisi oznel icerik verdikleri bir olgu, olusuma kendilerini teslim edeceklerdir. Bu da zaten inanc temelli tanrisal zihniyettir.

Ya epistemolojik bilginin tatmini, ya da inancsal ogretinin tatmini. Tatmin olma secimi senin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
12-07-2010, 08:11
Insanoglu turu ve birinin, kendi disindaki algiladigi herseyden farki zaten soyutlamasi, yani !? isaretidir. Bu !? isareti, epistemolojik olara baska insanoglu turunun algiladigi ve ortaya koydugu hic bir seyde yoktur.



sevgili e.i..

bu yukardaki kırmızı puntoladığım yer senin kişisel bilinçaçıklığı oranında aklının/düşüncenin teslim olduğu yer..

şayet bu hükmün bir inanç değil de bil-gi olsaydı şimdi tüm dünya insanlığı seninle hemfikir olurdu.. ve biz burda şimdi tüm bunları konuşuyor/tartışıyor olmazdık..

tartışmada çok kritik bir noktaya geldik, şu andan itibaren benlik(ego) modülün ve onun savunma mekanızmaları tehlikeyi sezip savunmaya geçtiler bile..

tartışmanın bundan sonraki bölümlerinde senin bilincin değil benliğin savunma mekanızmaları devreye girecektir..

1. beni alaya alabilirsin..

2. bana hakaret edebilirsin..

3. benlik modülünün savunma mekanızmaları bunlarla başa çıkmayacağını algılarsa tartışmadan bir bahane bulup seni kaçıracaktır..

ben çıkmak zorundayım.. yarın devam ederiz..

evrensel-insan
12-07-2010, 08:18
Saygideger paslicivi;

Benim cevabim, bilimsel ve epistemolojik gercekliktir. Yani su an gecerlidir. Yarin, bakarsin, insanogluna en yakin babun maymun turu de soyutlama ozelligi kazanir. Beyninde !? belirir ve onu varlar ve ortaya koyar. Benim o zamanki cevabim da ona gore olur. Benim cevabim, bugun icindir. Bu bugun beni tatmin eder ve senin yaptigin gibi, varolus ya da baska bir nesneye, oznel icerik verip, onunla inancsal/tanrisal bir bag kurmam. Zaten buna da, epistemolojik olarak, su an ihtiyacim yoktur.

BILIM EPISTEMOLOJIK GERCEKLIK, INANC TANRISAL SONSUZLUKTUR. Senin varolusun da, inanc temelli tanrisal zihniyetli 1/sonsuzdur. Secim senin ve herkesin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
12-07-2010, 13:18
Secim senin ve herkesin.


güzel..

sence bu bir seçim mi? yoksa zorunluluk ve dayatma mı?

etobor olan bir aslanla otobur olan bir kuzu, yiyecekleri besinin miktarını ve içeriğini kendileri mi seçmiştir, yoksa bu beslenme onlara dayatılmış mıdır?

bir insan teist, nonteist, materyalist, idealist, farkındalık düzeylerinde olması bir seçenek mi bir zorunluluk mu?

bilinci yükselmiş bir insan kendi isteğiyle/öziradesiyle ben bu kadarıyla tatmin olabilirim diyebilir mi?

sen mesela teist bir ailenin evladı olduğun halde niçin teizmle yetinmeyip bu bilince geldin?

bir insan cehennemde yanma tehlikesi olduğu halde niçin böyle garip bir inanıştan kopup nonteizme geçip keyif süremez?

ya da bir budist onca bilim ve teknolojiden ilerlemesine rağmen öldükten sonra defalarca tekrar doğacağı inancından çıkamaz?

niçin gelmiş geçmiş milyarlarca insanların parmak izleri ve yüzleri genel bakışta aynı görünmekle beraber hepsinin farklıdır?

her insanın bilinaçıklığının ve bu açıklığı oranında tatminin nasıl aynı düzeyde olmasını bekleyip de evrensel insan düşünce paketini insanlığın kurtuluşu olarak sunabilirsin?

sevgili e.i.. sen gerçekten farkındalıklı bir insanmısın ya da gnostisizm seviyesini aşıp yan yollara sapan ve dolayısıyla evrensel insan düşüncesini sahiplenip sabitleyerek yaşama tutunan biri misin?

paslıçivi
12-07-2010, 17:27
Bu bugun beni tatmin eder ve senin yaptigin gibi, varolus ya da baska bir nesneye, oznel icerik verip, onunla inancsal/tanrisal bir bag kurmam. Zaten buna da, epistemolojik olarak, su an ihtiyacim yoktur.


seni bunun tatmin etmesi senin varolan bilinçaçıklığın oranındadır.. bir başkasınınki farklı düzeyde bilinçaçıklığındadır, onunla yetinmez, daha ötesini algılamaya çalışır.. bir başkasınınki çok düşük düzeydedir, çok daha azıyla yetinir..

bilincimize yansıyan evren/varlık bir bütün olarak ortaya konup bilinmediği sürece herkes bilinçaçıklık oranında tatmin peşinde koşar.. kimisi dinli bir tanrıyla, kimisi tanrısız bir dinle, kimisi dinsiz bir tanrıyla kimisi evrensel bir tanrıyla, kimisi sadece maddeyle tatmin olabilir, kimisi de hiçbiriyle tatmin olamaz ve bilmiyorum der ve bu bilinaçıklık ve dolayısıyla bunu tatmin düzeyi kişinin kendi öziradesinde değildir..

tüm bu bilinçaçıklığı ve tatmini aynı her insanın parmak izi gibi farklıdır.. o yüzdendir ki, insan eliyle insan adına üretilen hiçbir soyut/sistem/düzen tutmamıştır ve tutmayacaktır..

çünkü her insanoğlu diğer insanları kendi gibi bilir.. her insanın ayrı bir dünya olduğunun farkındalığına erişemez.. bugün bırak teist nonteist arasındaki devasa bilinç farkını teist ve nonteistler kendi aralarında bile o kadar zengin değişik bir bilinçaçıklık yelpazesi vardır ki..

bu dünyada aynı tanrıya inanan iki insan/bilinçaçkılık düzeyi bile bulamazsın..

tüm bunlar gözönündeyken; bilinemezlik kapısından girecek bilinçaçıklığın olmadığın için yan yola sapmışsın.. çünkü düşünerek aydınlanmış bir insansın ve düşündüğün zaman benliğini yokedemezsin.. benlik seni o bilinemezlik kapısından içeri sokmaz çünkü tehlikeyi sezip önlemini alır..

peki aydınlanmış ama benliği olan bir bilinç ne yapacaktır? nasıl tatmin olacaktır..? kendi ürettiği soyutu sahiplenip sabitleyerek böyle bir siteye sabahtan akşama kadar yazı gönderip, tüm dünya insanlığına kurtuluş vaadederek ve ilgi odağı olmaya çalışarak tabii..

paslıçivi
12-07-2010, 18:31
sevgili e.i..

senin sorun olarak gördüğün "doğal düşünce" bir "düşünce çeşidi" değildir.. kişi varolan yapıya düşünerek gelmemiştir çünkü.. kişi sadece kendine ataları tarafından giydirilen/dayatılan/şartlandırılan zihinde yaşamaktadır.. teisti de nonteisti de zihinde yaşamaktadır..

çünkü hepsi insanoğlunun üretebildiği tek soyut tanrının altından girip üstünden çıkmaktadırlar.. oysa ortada tanrı falan hiç varolmamıştır, yani tanrı ortaya çıkıp ben varım dememiştir.. tüm bunlara rağmen hadi idealistleri geçtim materyalistler niçin bu kadar tanrıyla uğraşmaktadır biliyor musun..

zihinde yaşadıkları için.. oysa varolan zihinden arındıklarında küçük bir çocuk gibi, tanrı insanoğlu için hiçbir şey ifade etmeyecektir.. bana hiçbir şey ifade etmeyip sadece sonsuz hayalden biri olması gibi..

insanoğlu binlerce yılın mirası olan tanrıyla başı çok ciddi derttedir..

doğal düşünce sorun değil, varoluşun insanlığa dayattığı bir bilinaçıklık düzeyi oranında bir tatmin olayıdır.. varlığın olmazsa olmaz şartı kaos için bir zorunluluktur..

bir insan elmayı, armutu, masayı, dağı, denizi, ağacı, otu, boku, böceği sorduğunda "evet biliyorum" derken peki bilincimize yansıyan evren/varlık nedir? diye sorduğunda "bilmiyorum" diyemez.. hemde bilmediği halde..

işte burda benlik dediğimiz mekanızma devreye girer, çünkü insanoğlu henüz kendine yansıyan varlığı bir bütün olarak ortaya koyamadığı halde bunu bilincine taşıyamaz, çünkü bu durum benlikli insanoğlunun kabuledebileceği bir şey değildir.. o yüzden bilmiyorum diyemez.. ya bildiğini zannederek yaşamak zorundadır ya da yan yollara sapıp başka somut soyutlara kene gibi yapışmak zorundadır..

ve tüm bunlar eleştirilecek/suçlanacak bir durum değildir.. çünkü insanoğlu henüz bütünün çok çaresiz/aciz bir parçasıdır ama bunun farkındalığına erişmesi için o benlik denen süspansiyondan kurtulması, arageçiş formundan geçmesi gerekmektedir..

evrensel-insan
12-07-2010, 22:08
Saygideger paslicivi;

sence bu bir seçim mi? yoksa zorunluluk ve dayatma mı?

Eger dogal dusuncenin her turlu bilinc duzeyi farkinin ve bilincinin algisindaysan, secim olabilir. Aksi, Inancsal duzeyde kalip, diger bilinc duzeyine cikamazsan, bu ilk asamadir. Sorun bu duzeyden daha ileri gitmek icin, dusunce uretmemektir.

etobor olan bir aslanla otobur olan bir kuzu, yiyecekleri besinin miktarını ve içeriğini kendileri mi seçmiştir, yoksa bu beslenme onlara dayatılmış mıdır?

Konu yaratilma mantikli dayatilma degildir, bu aslan ve kuzunun evrimsel olan sureclerinde geldikleri bu gunku durumlaridir. Bir canlinin ve atomik yapinin, kendi ic dinamigi vardir. Bu seyin, hareket dinamigidir.

bir insan teist, nonteist, materyalist, idealist, farkındalık düzeylerinde olması bir seçenek mi bir zorunluluk mu?

Eger hepsinin kendine gore farkinda ve bilincinde ise, kendine en uygununu yine kendi secer. Yok degilse, zaten ya ne oldugunun bilincinde ve farkinda degildir, ya da digerlerine karsi birini secmistir. Bir kisi, bu saydiklarinin hepsini, bir kacini, ya da birini one cikarabilir. Cunku bunlar birbirinden keskin cizgilerle ayrilmaz ve hepsinin de ne oldugu bir algi meselesidir. Bir kisi kendisini materyalist olarak ilan edebilir, ama dusunup ve de davrandiklari, idealizm olabilir. Benim algimda mesela idealizmin tanimi; inancsal ve/veya tanrisal zihniyet ve yanasimdir. Bu tanim isiginda, yukarida farkli olarak gosterdigin diger izmler, yasam ve iliskilerindeki benim algimdaki tanim temelinde dusunce ve davranista hala idealist olabilirler ve kendileri idealizme benim algimdaki tanimi vermedikleri icinde, kendilei kendilerinin idealist olduklarinin farkinda vebilincinde olmayabilirler. Sonucta tum varlik ideolojileri bir inancsaldir ve tanrisal zihniyet tasir..

bilinci yükselmiş bir insan kendi isteğiyle/öziradesiyle ben bu kadarıyla tatmin olabilirim diyebilir mi?

Demesine gerek yoktur, kendi algisinca icinde bulundugu duzey onu rahatsiz etmedikce ve zarar gormedikce ve de "acaba" supheciligine dusmedikce, zaten tatmin olmus, sorgulamiyor ve duzeyini sabitlemis ve sahiplenmistir.


sen mesela teist bir ailenin evladı olduğun halde niçin teizmle yetinmeyip bu bilince geldin?

Cunku beni teist dusunce yasam ve iliskilerimde rahatsiz etti. Bende sorguladim, bu sorgulama ta dogal dusunce temellerini ve kokenini ortaya koyana kadar surdu. Cunku benim rahatsizligim, dogal dusuncenin her hangibir bilinc duzeyinin, tartisma, sahiplenme, sabitleme, sadece ikna olma/etme, mudaheleye, karismaya, ustunluk ve otoriteye v.s. gereksinim duygdugunun farkina ve bilincine varmamdi. Bu gereksinimlerin nereden geldigini, temel ve koken kaynagi olarak sorguladim ve ortaya koydum.

bir insan cehennemde yanma tehlikesi olduğu halde niçin böyle garip bir inanıştan kopup nonteizme geçip keyif süremez?

Etik yonlendirim ve yaptirimlara boyun egme, babadan/aileden gelen yanasimin kopyalanmasi, korku, bilgisizlik, alisilagelmislik, kabullenmislik, gordugunu uygulamalik, dusunmemezlik, kulluk, emir kululuk, kendi varliginin farkina varamama, kendi yasamini yasamama, suru psikolojisi v.s. kisaca inanc/ogreti, yani bilimin/bilginin tam tersi.

ya da bir budist onca bilim ve teknolojiden ilerlemesine rağmen öldükten sonra defalarca tekrar doğacağı inancından çıkamaz?

Olumu algilayamama, olumu yasayamamanin bilincide ve farkinda olmama, bencillik, olumsuzluk, oyle rahat etme, kendini inandirma ve bundan rahatsiz olmama, sorgulamama v.s.

niçin gelmiş geçmiş milyarlarca insanların parmak izleri ve yüzleri genel bakışta aynı görünmekle beraber hepsinin farklıdır?

Cunku her canli bir butun olarak turseldir, ama bir bir olarak gozle gorulemiyecek farklara sahiptir. Buna birin essizligi denir. Bu bilhassa, insanoglunda dusunce ve davranis farkinda ortaya cikar. Her insanoglunun tirnagi vardir, tibbi olarak ta tirnak ile ilgili herhangibir hastaligin giderim yontemi aynidir. Ama, her birin tirnak gozle gorulemeyen detay farklari vardir. Ama; bu detaylar, o seyi tirnak disina cikarip, baska bir sey yapmaz. AYNILIGI FARKLARIN CESITLILIGININ BUTUNLUGU VE HER BIR FARKININ FARKLILIGI OLUSTURUR. Burada tirnak verilmis bir ornektir. Bu fark yasam ve iliskide, ayni olayda, her bir birin, farkli dusunup davrandigini da icerir.

her insanın bilinaçıklığının ve bu açıklığı oranında tatminin nasıl aynı düzeyde olmasını bekleyip de evrensel insan düşünce paketini insanlığın kurtuluşu olarak sunabilirsin?

Benim sundugum, yukaridaki tirnak ornegidir, her bir kisi, kendi tirnaginin detaylarini kendisi olusturacaktir. Ama, olusacak olan tirnaktir, yani evrensel insan duzeyli birey bilinci. Ustelik, isteyen bu tirnagin, cesidini de olusturabilir. Ama, tirnak olmak vasfiyla. Cunku insanoglunun ihtiyaci bu tirnaktir. Su an onun yerinde olan dogal dusunce, tirnak degildir, tirnakimsidir. Burada tirnak, yine bir ornektir. Tirnaklar, cesitlidir, farklidir ve her bir tirnak ta essizdir, ama tirnak oarak ayniligi icerir. Cesidi de, insan tirnagidir.

sevgili e.i.. sen gerçekten farkındalıklı bir insanmısın ya da gnostisizm seviyesini aşıp yan yollara sapan ve dolayısıyla evrensel insan düşüncesini sahiplenip sabitleyerek yaşama tutunan biri misin?

Benim ne oldugumu ben dusuncelerimi dile getirerek ortaya koyuyorum. Bu dusunceleri okuyupta onu algilayan herkes kendi algisiyla beni degerlendirir. Oyuzden benim dusuncelerimin ne oldugu degil; neyi dile getirmek istedigi onemlidir. Bir onemli olan da, dusuncelerin dile geldigi gibi algilanabilmesidir. Boyle olup olmadigi da, dusuncelere gelen yanittan algilanir. Oyuzden benim sahiplenip, sabitledigim bir dusunce yoktur, kullanip paylastigim ve epistemolojik gercekci, notr algili, disaridan bakis acili, dile getirim, konuyu ya da geneli sorunsal temelde resim olarak ortaya koyum vardir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
12-07-2010, 22:32
Saygideger paslicivi;

peki aydınlanmış ama benliği olan bir bilinç ne yapacaktır? nasıl tatmin olacaktır..? kendi ürettiği soyutu sahiplenip sabitleyerek böyle bir siteye sabahtan akşama kadar yazı gönderip, tüm dünya insanlığına kurtuluş vaadederek ve ilgi odağı olmaya çalışarak tabii.-paslicivi-

Ben sana daha oncede izah ettim, bana gore ve benim tatminim epistemolojik gerceklik ve epistemolojinin surekli suregelen surec temelindeki bilimsel sinir degistirimidir. Cunku hersey, degisim, donusum, baskalasim ve olusumdur.

Dusuncede her epistemolojik olusumu gercekci olarak saglamak demek, bilimin su an icinde bulundugu evrensel onay temelli ve yanlislanabilir ilkeli bilimselligi yasam ve iliskilerde dusunce ve davranis olarak uygulamak demektir. Bu olusumun farkina ve bilincine varamamak, geri kalmislik, bu olusumun epistemolojik sinirlari ustune cikmak ise, inancsal sonsuzluktur. Epistemolojik gerceklik ise, tam da tatmin eden olusumun sinirlari ve icerigidir. Bu sinirlar degistikce de, epistemolojik gerceklik olusan yeni sinira gore kendini adapte eder, farkina varir ve bilincine tasir.


Koyulastirdigim yer, sana ait olan ve senin inancini senin adina dogrulayan bir dile getirimdir. Ama, inan bunu bir satasma olarak almiyorum.:director:

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
12-07-2010, 22:58
Saygideger paslicivi;

kendi ürettiği soyutu sahiplenip sabitleyerek böyle bir siteye sabahtan akşama kadar yazı gönderip, tüm dünya insanlığına kurtuluş vaadederek ve ilgi odağı olmaya çalışarak tabii.. -paslicivi;

Ben, senin gibi; kimin, siteye ne zaman girdigini, her giriste ne kadar kaldigini, ne kadar s1kl1kla girdigini ve nerelere ne mesajlar attigini v.s. takip etmiyorum ve site adina boyle bir gorevim olmadigi icinde, beni ilgilendirmiyor.

Her yazar, site ile olan iliskisini, suresini v.s. kendi ayarlayacak insiyatife sahiptir.

Ben sitede oldugumda, gerekli gordugum yerlere mesajimi yaziyor, gerekli gordugum basliklari konusuna gore asiyor ve her yazilan mesaji ve acilan basligi okumaya gayret ediyorum.

Cunku bu okuma bana, mesajlarini hangi konuda olursa olsun, dile getiren, yazar arkadaslarin, ne gibi ve ne konuda bir dusunce dile getirdiklerini gozlemlememe ve o yazari kendi ifadesiyle dusunce olarak yakindan tanimama ve onunla ona gore bir bilgi, birikim, v.s. alis verisi yapmama yariyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
12-07-2010, 23:19
Saygideger paslicivi;

tüm bunlara rağmen hadi idealistleri geçtim materyalistler niçin bu kadar tanrıyla uğraşmaktadır biliyor musun..-paslicivi-

Son gunlerde, gerek baska basliklarda, gerekse evrensel'in kosesi'ne yazdigim mesajlarda bende bunu dile getirdim zaten.

Tanri baskadir, tanrisal zihniyet baskadir. Insanoglu eger tanrisal zihniyete sahip ve ondan arinamamissa, zaten hangi izmi sahiplenip, sabitledigi fark etmez.

Cunku, insanoglu temelini, temel alamayan her zihniyet, baska bir kaynaga, olusuma, guce yonelecektir. Bu ya dinli teistler gibi, soyuttan (Tanridan), somuta (kitaba/rehbere vs.), ya da dinsiz teistler gibi, soyuttan (Tanridan) /soyuta/somuta (bilinmeze, kararsizliga,belirsizlige, inanca veya nesneye/maddesel olusuma), ya da non teistler, ateistler ve anti teistler gibi, somuttan (madde, evren, doga, evrim, dunya v.s.), soyuta (somuta oznel ve insanoglu ozellik icerigi vermek), olarak yasam ve iliskide ve dusunce ve davranista yansir.

Onemli olan bu farkli tanrisal/inancsal zihniyetteki ortak nokta; kendi turunun ve birinin disinda bir kaynak aramak ve aradigi kaynaga, oznel ve insanoglu ozellik icerigi ve anlami vererek, onunla bir bag/iliski kurmak, gerektiginde onu tek ve ilkve de ana kaynak gorerek, onu sahiplenip, sabitlemekve en nihayetinde ona teslim olmak ve idee fixe olarak ta, bu fikri sorgulamamak ve ondan rahatsizlik duymamak, zarar gormemek ya da rahatsizligini ve zararini algilayamayacak bilinc ve farkindalikta olmak.

Oyuzden benim algimda, izmin tanrisal/inancsal duzey farklari degil; bu farklarin ayni bilinc duzeyindeki ortak noktalari olan tanrisal zihniyet ve yanasim ihtiyac ve giderimidir.

Iste bunun bir ust bilinci, birey bilincidir. Yani kendi birinin varliginin farkinda ve bilincinde olmak ve kendi biri ustu baska bir insandisi olgu, olusum, veri v.s. ye oznel bir insanoglu icerigi vermeyerek Tanrisini oldurmek.

Iste bunu da bir ust duzeyi, evrensel/insansal/kavramsal/bilissel ve epistemolojik duzeydir. Bu duzey, bireyin insanoglu turunun bolunmez bir parcasi oldugunun farkinda ve bilincinde olarak, temeli bir olarak degil; tur olarak alir ve bu turun uzerinde baska bir guce, olguya, olusuma, veriye oznel icerik vermeden ve onu tanrilastirmadan tanrisal zihniyet ve yanasimdan arinir ve kurtulur. Cunku kendi birinin ve turunun varlik temeli, ona baska bir hem de insandisi bir kaynak aramaya ihtiyac duydurtmaz. Bu da tanrinin olmesi degil; tanrisal zihniyet ve yanasimin dusunce ve davranisolarak son bulmasi ve o birey adina tarihe karismasidir.

Sen gerci, gene son mesajinda, genellemelere deginmissin. Ben kendimden ve evrensel insan tezinin bana verdigi bilinc ve farkindaliktan bahsediyorum.

Yoksa, herkesin bu bilinc ve farkindalikta oldugundan degil. Ama, bu bilinc ve farkindalik, insanoglu olarak dogan her bire aciktir. Yeterki ihtiyac ve giderimini bu duzeyde bir bilinc ve farkindaliga eristirebilsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
13-07-2010, 07:14
Eger dogal dusuncenin her turlu bilinc duzeyi farkinin ve bilincinin algisindaysan, secim olabilir. Aksi, Inancsal duzeyde kalip, diger bilinc duzeyine cikamazsan, bu ilk asamadir. Sorun bu duzeyden daha ileri gitmek icin, dusunce uretmemektir.




sevgili e.i.. aynı şeyleri söylüyoruz ama farklı algılayıp yorumluyoruz..

sen de aynı benim gibi, bir insanın bilinci ve farkındalığı yükselmeden varolan inançsal(gnostik) yapıdan kurtulamayacağını ve bu duruma mahkum olduğunu ifade ediyorsun..

ama sen bu durumu bir sorun olarak algılayıp yorumluyorsun ve "bu düzeyden daha ileri gitmek için, düşünce üretmemektir" diyerek sorunun kaynağını gösteriyorsun..


oysa burda kullanman gereken kelime üret-memek değil üret-e-memek olmalıydı.. yani bu kişi kendi keyfinden "düşünce üretmiyor" değildir, düşünce üret-e-miyordur.. çünkü düşünce üretmek dediğin şeyin kaynağı bilinç ve farkındalıktır, bu donanıma sahip olmayan bir insan düşünce üret-e-mez.. ve o yüzdendir ki bu bir sorun değildir.. nasıl bir hayvanın bilinçsiz olması sorun değilse bazı insanların bilinç ve farkındalıklarının düşük ve çok değişik olması bir sorun değildir.. bu varoluşun varolmasının gereği olan kaosun bir zorunluluğu ve dayatımıdır..

ama sen de dahil insanoğlu henüz bunun farkındalığına erişmemiştir ve o yüzden insanlık tarihi varolan bu insanlararası kaosu düzene sokmak için insan eliyle insan adına soyut/düzen/sistem üretip diğer insanları da "kendi gibi bilip" bu sistemi/soyutu/düzeni onlara uygulamaya çalışmıştır.. ama hiçbiri tutmamıştır ve tutmayacaktır da.. yeri ve zamanı geldiğinde kurulan her düzen/sistem yıkılmaya ve kaos devam etmeye mecburdur.. bu kaos varlığın/varoluşun yegane şartıdır..

"kendi gibi bilip" diyorum bak.. sen mesela; kendindeki bilinç yükselmesini diğer insanların da başarabileceğini umarak insanlık yaraına/adına insan eliyle bir soyut/düzen geliştirmişsin.. ve zannediyorsun ki her insan isterse senin gibi kendinle kavga ederek bu düzeye çıkabilir, sen çıktın ya! diğer insanlar da çıkabilir senin zihninde..

o yüzden sana sık sık senden bana senin bilinç düzeyine çıkarabildiğin başka bir tane örnek göster diyorum , .. ama yok değil mi ve olmayacak da..

ne senin devrimci yaklaşımın ne benim yansıtma yaklaşımım diğer insanların bilinç düzeylerini bizim sahip olduğumuz seviyeye çıkarmayacaktır.. çünkü bilinç ve farkındalık bir nörokimyasal donanım türevidir, ikincilidir..

nasıl bir hayvanın nörokimyasal donanımını değiştiremediğin sürece onu bilinçli bir canlı haline getiremezsen aynı şekilde gnostik(mateyalist+idealist) düzeyde bir insanı bu düzeyden yukarı taşıyamazsın.. onu bir üst bilince sen taşıyamayacağın gibi kişi kendisi de bir üst bilince kendi özgür iradesi ile çıkamaz.. çünkü beyin nörokimyası buna kesinlikle müsaade etmez..

biz seninle, ululelbabla, düşüngenle burda bu kadar önemli konuları irdeleyip konuşurken diğer üyelerin bir durumuna bak.. onların işi gücü islam topiğinde islamı, islamın tanrısı allahı, muhammedi yanlışlamak ve doğrulamakla geçiyor.. çünkü hala zihinde yaşıyorlar, teisti de non teisti de.. şurdan 100 km batıya geçip yunanistana gitsek ordaki bir sitede islam kimsenin umrunda değildir, ordaki zihinde yaşayan gnostikler de isayla, onun babasıyla, incille uğraşıp durmaktadırlar.. hindistana git, ordaki bir felsefe sitesine gir ne islam ne hristiyanlık umurunlarında bile değildir, ordaki zihinde yaşayan gnostikler de hinduizm ve onun tanrılarıyla uğraşıp dururlar.. budizmin hakim olduğu çine japonya git, ordaki felsefe sitelerinde tanrı, cennet, cehhenem peygamber kimsenin umrunda değildir, ordakiler de budhayla, budizmle, reenkarnasyonu tartışıp durmaktadırlar.. işte tüm dünya insanlığı teisityle nonteistiyle "zihinde yaşıyor/uyuyor" dediğim şey budur..

senin daha çocukluğunda teizm düzeyinin senin yaşamını ve insan ilişkilerinden rahatsız olmanı ve düşünerek daha üst bilinçlere taşıyan, seni tetikleyen şey senin beyin nörokimyandır.. senin beyin nörokimyasal donanımın daha doğuştan böyle farklı olmasaydı şu an sen 5 vakit namazında bir müslüman olarak karşımızda bulunacaktın.. yani dünyaya geldiğin zaman ve coğrafyada önüne konan otu yemek zorunda kalmış tüm dünya insanlığı gibi bir koyundan(bu bir benzetme olup hakaret içerikli değildir) farkın olmayacaktı..

ben teizmle başladığım hayatımda şanseseri bir oyun olarak oynadığım meditasyonu yapmasaydım şimdi belki de 3 defa hacca 5 defa umreye gitmiş kafasında takkesi elinde tespihiyle dolaşan biri olacaktım.. ve bu sitede farkındalık anlatacağım yerde burdaki tüm gayrimüslimlere "bre kafir zındıklar" diye hitap ediyor olacaktım..

"insan nörokimyasal bir robottur" dediğimde neyi ifade ettiğimi algılayabiliyor musun..

tüm bunların eşliğinde sana diyorum ki;

evet ürettiğin "evrensel insan düşünce paketi" insanlık adına mükemmeldir ama insanlığa uygulanabilirliğini ummak güzel bir hayalden başka bir şey değildir ve aslında senin adına bir "farkındalıksızlık" durumudur..

ve senin bu farkındasızlığının tek nedeni de bu duruma "düşünerek" gelmiş olmandır.. yani benlik modülün olduğu yerde durmaktadır.. ve benlik tatmin edilmesi zorunlu olan bir nörokimysal türevdir.. benlik ve farkındalık ikisi bir arada olamaz.. benliğin olduğu sürece bilinaçıklığını yükseltebilirsin ama farkındalık/aydınlanma düzeyine çıkabilmek için benliğin yokedilmesi/zayıflatılması olmazsa olmazlardandır..

senin bu sitede bu kadar çok zaman geçirmen, bu kadar çok yazı göndermenin sebebi de tatmin olmayı bekleyen bu benliğinin hali hazırda olduğu gibi durmasıdır..

ve artık tüm bu yansıtmalarımı senin de bahsettiğin gibi bir sataşma olarak algılamaman güzel.. çünkü amacım sana sataşmak değil, insanoğlunu bir insanı örneklendirerek anlatmaya çalışmamdan başka bir şey değildir..

paslıçivi
13-07-2010, 07:50
etobor olan bir aslanla otobur olan bir kuzu, yiyecekleri besinin miktarını ve içeriğini kendileri mi seçmiştir, yoksa bu beslenme onlara dayatılmış mıdır?

Konu yaratilma mantikli dayatilma degildir, bu aslan ve kuzunun evrimsel olan sureclerinde geldikleri bu gunku durumlaridir. Bir canlinin ve atomik yapinin, kendi ic dinamigi vardir. Bu seyin, hareket dinamigidir.


burda asıl vurgulamak istediğim şeyi sanırım tam ifade edememişim.. etobur aslanla, otobur kuzunun yiyeceği miktar(az-çok) ve içerik(et-ot) bu hayvanların nasıl bir tercihi değilse, insanlardaki varolan bilinçaçıklık oranlarındaki tatmin düzeyi de yani inancı kişinin gerçek kendisinin tercihi değildir.. vurgulamak istediğim buydu..

beyin nörokimyasının müsaade ettiği bilinaçıklık neyse kişi ancak o oranda bir tatmin/inanç düzeyiyle yaşayabilir, ne bir aşağı ne bir yukarı.. bu aşağı yukarı kaymalar kişide huzursuzluk/şüphe/sıkıntı yaratır ve kişinin tatmin edilme düzeyini zorlar.. ve kişi arayışa girer.. bu teizm düzeyi bir dinden başka bir dine geçmek olabileceği gibi, şayet beyin nörokimyası müsaitse nonteist aşamaya geçebilir.. kişi beyin nörokimyasının ona sunduğu bilinçaçıklığı oranında tatmini nerde bulursa orda kalır ve dengeyi bulup huzura kavuşur..

bugün bilinçaçıklığı oranında tatmini yakalamış bir müslüman bir hristiyan bir budist bir ateist bir deist bir panteist aynı oranda tatmin ve keyiflidir.. ve o yüzdendir ki kimse sahip olduğu bu tatmin ve keyfin tehdidi olan diğer tüm bilinç/inanç deklarasyonları yanlışlamak zorundadır..

bu tarz felsefi sitelerde yaşanan bu tür mücadelelerin/tartışmaların tek nedeni budur.. yoksa mesele görüldüğü/tartışıldığı üzere bir tanrının varlığı/yokluğu/bilinemezliği falan değildir.. tüm mesele gnostik bilinçte yaşamaya zorlanılmış/dayatılmış zavallı/aciz insanoğlunun amansız/çaresiz tatmin olma mücadelesinden başka bir şey değildir.. kişi yaptığı tartışmalarda üstünlük sağladığı oranda tatminini pekiştirmektedir.. bu insanların tartışmasıyla ne tanrının varolması ne yokolması değişecek bir durum/bilgi değildir..

tanrı varsa vardır, yoksa yoktur, bu insanoğlunun bilebileceği bir şey değildir, sadece inanıp/inanamayacağı bir şeydir.. ama varlığına inanlarla inanamayanlar arasındaki bu tartışma/çekişme/kaos tamamen kişinin sahip olduğu tatmini koruma çabası diğer tüm olasıkları tatminin bir tehdidi olarak görmesi dolayısıyla yanlışlama çabasına girmesinden başka bir şey değildir..

oysa insanoğlu kendine yansıyan varlığı/evreni bir bütün olarak koyma/yaşamı anlamdırma adına üretebildiği tek soyut tanrı soyutundan/zihninden arınabilseydi ya da bu hastalık/zihin/soyut kendisine hiç bulaşmasaydı ne doğrulamaya ne de yanlışlamaya çalışmayacaktı..

bütün mesele insanoğlunun zihinde/rüyada yaşamasıdır,daha doğrusu yaşadığını zannetmesidir.. kendisine yüklenen zihinden bir arınabilseydi ne demek istediğim çok daha iyi kavranabilirdi.. dinli tanrıların hiç bir anlamının olmadığı, dinsiz(nonteist) tanrı kavramlarının da varlığı/evreni bir bütün olarak ortaya koymada/yaşamı anlamlandırmada sonsuz sayıda ihtimalden sadece 1 değerinde bir olasılık olduğunu farkedip yegane değeri olan yaşamını bu kısırdöngü tartışmalarla ıskalamayıp gerçek yaşamın tadına varabilecekti..


ama niçin tüm dünya insalık tarihi bu kadar farklı bilinç düzeyiyle bir kaosa zorlanmaktadır, orası da apayrı konuşulacak/irdelenecek bir konu..

evrensel-insan
13-07-2010, 19:44
Saygideger paslicivi;

Ifade etmek istediklerini gayet net ve acik olarak algiliyorum. Ustume de alinmiyorum.

Senin ile ayrildigimiz tek farkli nokta (sen bunu tam olmasa da, dile getirmissin), benim bu konuda, active, pozitive ve olabilirlik olanagini yuksek bir olasilik olarak, tutmam. Senin ise bunu benim bakis acim ile gorememen. Bu da belki,m ikimizinde geldigi duzeye, gelisimizdeki farkliliklarla aciklayabilirim.

Fakat ben bu site dahil, yasamda kisilerin bilinc duzey degisimine sahit olmus biri olarak, bunun IMKAN DAHILINDE OLDUGU, yani IMKANSIZ OLMADIGINI dusunenlerdenim.

Bir de bana gore, benim acimdan senin net algilayamadigin bir konu da; benim sadece kendimi, evrensel insan antitezinin dogal dusunce resmini verisini, ortaya koymam.

O yuzden de bu olanaktan, kimin nasil, niye, neden yararlanabilecegi, ne kadar yararlanabilecegi, nasil yararlanabilecegi yararlanip isteyip, istemedigi, ya da tam tersi olarak, ilgilenmedigi, okumadigi, onemsemedigi, bos ve anlamsiz buldugu, hatta fobisi haline geldigi, s1k1ld1g1, alaya, satasmaya,sakaya almaya calistigi, yazmamam uzerine mesajlar yazdigi, ekrana oynadigi, karsisina aldigi, yanlis algiladigi, kendi yorumunu, sanki benim yorumummus gibi benim azimdan kullandigi, benim dusuncelerim adina, kendi duzeyiyle ben oyle diyormusum gibi ifade edisi, beni dusuncelerimden vaz gecirme cabalarini v.s. gozlemlerim, kendi adima, ortaya koyuyar zaten.

Iste butun bu yukaridaki paragraf, benim dile getirdigim dusuncelerin baskalari tarafindan tuzu/biberidir. Yoksa benim "simdiye kadar kac kisi, ne oldu, nerelere geldi?" v.s. temelli ne bir dusuncem, ne de bir amacim yoktur.

Iste bu temelde de, bende herkes gibi, ustelik hic bir beklenti ve karsilik beklemeden, dusuncelerini dile getiren bir yazarim. Gerisi okurun insiyatifindedir.

Iste bu yuzden, senin konuya bakis acin, benim bakis acima gore pasifdir. Iste o yuzden, bana gore URETMEZ, sana gore URETEMEZ. Ama; uretim ortadadir ve mumkundur, olasilik dahilindedir. Ne imkansiz ne de olanaksiz degildir.

Ustune ustluk, konuya senin bakis acindan yanasirsakta, en azindan mesajlarim, alinabilirlik ve algilanabilirlik olcusunde kisinin norokimyasal yapisinin kapasitesini ve yapabilirligini de ortaya cikarmaya yardimci olur.

Yani senin bakis acinla, norokimyasal yapisi musait olupta, bu yapiyi kullanmayanlara da, bir dusunce kapisidir. Yine senin bakis acinla, olaya bakarsak; bu sitede de, duzey degistirenler, oyle bir norokimyasal yapiya sahip olduklari icin degistirdiler, ama; bu degisimi yasayabilmeleri icin, kendilerini degistirecek dusuncelerin dile gelmesi gerekti ve onlarin da bu dile gelen dusunceleri okumalari, iste olan da budur.

Her iki halukarda da, yani ya dusunce ureterek, ya da norokimyasal yapi yeterliligi temelinde, bilinc asamasi ancak bilincin asamasini saglayacak yazilarin dile gelmesi ve bunlarin okunmasi ve algilanmasi ile mumkundur, iste olan da budur.

Zaten ben, kimseden "kendimin aynisini" beklemeyecek kadar bilinci ve farkindayim. Ama, herkesin en azindan bilinc duzeyi yukseltme olanagi varsa (senin acinla, norokimyasal yapi) bu olanaga da ulasabilmesi icin, o duzeyde dile gelen dusuncelerin olmasi gerekir. Ben bir yerde, benim dile getirdiklerime bu acidan, bakiyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
14-07-2010, 07:11
Fakat ben bu site dahil, yasamda kisilerin bilinc duzey degisimine sahit olmus biri olarak, bunun IMKAN DAHILINDE OLDUGU, yani IMKANSIZ OLMADIGINI dusunenlerdenim.


sevgili e.i..

"bilinç düzey değişimi imkansızdır" demiyorum..

imkansız olan şey; beyin nörokimyası endojen ve/veya eksojen değişip uygun duruma gelmediği sürece kişinin, okuması, araştırması, eğitimi, bizimle konuşması, bizim yazdıklarımızı okuması vs tüm bunlar kişinin bilinçaçıklık düzeyini bir gram yukarı taşımaz, taşıyamaz, imkansız olan budur..

çünkü primer/birincil olan, somut beyin nörokimyasıdır..

bunun haricindeki bilinç, benlik ve bu ikisinin kombinasyonundan oluşan inanç seviyeleri gibi soyutlar sekonder/türev/ikincildir..

yani temel, aslolan şey; somut olan beyin nörokimyamızdır..

bu somut beyin nörokimyamız eşliğinde/izin verdiği oranda insanoğlunda benlik, bilinçaçıklık, inanç gibi ikincil soyutlar oluşabilir..

işte tüm dünya insanlığı henüz bunun farkındalığına ulaşamadığı için biribirini yemektedir..

tüm dünya insanlığı zannetmektedir ki; bu kadar farklı düzeyde bilinçaçıklığı ve inanç zenginliklerinin nedeni; insanoğlunun kendi özgür iradesiyle bunları seçip inanması..

oysa insanoğlunun bu kadar farklı bilinç ve inanç çeşidi/farklılığı olması insanoğlunun özgüriradesi değil, onun beyin nörokimyasının müsaade ettiği seviyedir sadece..

ve tüm bu farklılık/çeşitlilik sadece varoluşun bir zenginliğidir ve varolmanın olmazsa olmaz şartı olan kaos için bir zorunluluktur..

varlık ancak kaosla mümkündür..

kaos yoksa yani düzen varsa, varlık sona erer ve yokluğa/hiçliğe geçeriz..

ve varlığın/evrenin milyarlarca yıldır yaşadığı bu süreç kaostan düzene geçiş sürecidir..

paslıçivi
14-07-2010, 08:05
kisilerin bilinc duzey degisimine sahit olmus biri olarak

buna sadece sen tüm dünya insanlığı şahittir..

insanoğlu;

islamdan hristiyanlığa,
hinduizmden budizme,
musevilikten hristiyanlığa,
hristiyanlıktan islama,

vs, her türlü geçişi yaşamıştır, yaşamaktadır ve yaşayacaktır.. bu kategorideki insanlar teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşamak zorunda kalan insanoğludur..

dikkat edersen teizm düzeyi diyorum teist değil.. çünkü teist tanrıcıdır.. oysa yukarıda verdiğim örneklerdeki dinlerde belirleyici olan şey bir tanrı değildir.. bu dinlerde tek tanrı, çok tanrı ve tanrısızlık vardır..

tek tanrıya inanan biri; çok tanrıya ve tanrısız bir dine geçiş yapabilir..

çok tanrıya inanan biri; tanrısız veya tek tanrılı bir dine geçiş yapabilir..

tanrısız dine inanan biri; tek veya çok tanrılı bir dine geçiş yapabilir..

ve tüm bu geçişler geşmişte de yaşanmıştır, günümüzde de yaşanmaktadır, gelecekte de yaşanacaktır..

peki niçin bu insanlar bu geçişi yaşamaktadır ve bu geçişi kendi özgür iradeleriyle mi yapmaktadır?

bu insanlar kendi beyin nörokimyalarının müsaade ettiği oranda başta kendi inançlarıyla bütünleşik/barışık iken, bir şekilde beyin nörokimyaları değişir.. bu değişim sebeplerinden daha önce bahsetmiştim, bunlar dışsal ve içsel bir çok neden olabilir..

işte bu değişim aşamasından sonra kişide varolan bu bütünleşik/barışık düzen, uyum, huzur bozulur, kişi tatmin ve huzurunu kaybetmiştir.. ve arayışa girer, tekrar eski huzuru bulmak için.. bu huzur arayış aşamasında okur, araştırır, değişik dinleri inceler, değişik insanlarla bu konuları hem gerçek yaşamda hem böyle felsefe sitelerinde konuşur,tartışır vs..

ve yaşadığı tatminsizlık/huzursuluk onu yeni bir limana demirlemeye, teslim olmaya iter.. işte tüm bu şartlar altındaki kişi tatmini/huzuru bulduğu limanda/dinde demirleyip aklını/düşüncesini teslim eder.. ve teslim olmuş akıl/düşünce boyutu sabitlendiği için duygulanma boyutu dengelenmeye ve tatmini/huzuru bulmaya başlar.. ve kişi artık yeni huzur bulduğu bu limanı sahiplenip sabitleyerek, mutlululuğunu huzuru bozacak diğer tüm dinleri/limanları yanlışlamak, dışlamak zorundadır artık.. çünkü o diğer tüm limanlar onun bu huzuru/mutluluğu için çok ciddi bir tehdittir..

işte tüm bu kaosu, huzurszuluğu, arayışı, yeni bir liman seçimini, diğer limanları yanlışatan/dışlatan ve yeni huzuru/tatmini yaşatan, ayarlayan şey kişinin özkendisi değil, somut beyin nörokimyasının oluşturduğu türev olan soyut benlik/ego ve onun amansız açlışan savunma mekanızmalarıdır..

ama insanoğlu ne bu benlik denen modülden ne de onun nasıl çalıştığından bihaber yaşayan bir canlı türüdür.. ve zaten tüm bunları farketmesi imkansızdır, çünkü benlik kendi kendini göremez, farkedemez..

benlik/ego modülünü ve onun nasıl çalıştığını görüp farkedebilmek için ondan ayrılıp onun arkasına geçmek gerekmektedir, yani benlik&bilinç kombinasyonundan sade/saf bilinç durumuna geçmekten bahsediyorum..

ve bu duruma "düşünerek" geçemez insanoğlu, çünkü "düşünme" dediğimiz olayı ayarlayan, denetleyen, yöneten zaten benlik modülünün kendisidir.. benlik kendi bindiği dalı kesmez, kesemez..

benlik/ego modülünü bizim kontrolümüz/isteğimiz dışında bir çok şey değiştirebilir.. ama bizim kendi kontrolümüz/isteğimiz dahilinde bu benliği değiştiren, törpüleyen, yokeden tek şey şimdilik bildiğimiz tek bir uygulama vardır.. o da meditasyon dediğimiz işlemdir..

ve bu yukarda örneğini verdiğim bu teizm düzeyi bilinaçıklığında yaşamak zorunda kalan insanlarda benlik/ego çok güçlüdür ve öyle olmak zorundadır zaten.. o yüzden bu kişiler egosentrik/egomerkezli yaşamak zorundadırlar.. çünkü ego dediğimiz şey bilinci kapatan yegane kavramdır.. ego güçlendikçe bilinç kapanır, ego zayıfladıkça bilinç açılır.. aralarında ters bir oarntı vardır..

ve bu düzeyde yaşayan insanlar nonteizm/dinsiz düzeye geçemezler.. bakın tanrısız düzeye demiyorum, dinsiz düzeye diyorum..

tanrısızlığın bilinaçıklığıyla uzaktan yakından alakası yoktur.. o yüzdendir ki bir müslüman bir budizme bir hinduizme çok rahat geçebilir..

tanrısız bir budistle tek tanrıya inanan bir müslüman, hrisityan ya da çoklu tanrıya inanan bir hindu bilinçaçıklığı açısından aynı düzeydedir, hepsi teizm düzeyi bilinçaçıklığındadır..

ve bu insanlar nonteizm düzeyi insanlarla kesinlikle empati kuramazlar.. nasıl olur da bir dine inanmadan huzurlu yaşadıklarını algılayamazlar.. ama burda hepsinin vurguladığı din kendi inandığı dindir ve bu dinin tek tanrılı, çok tanrılı ya da tanrısız olmasının hiç bir önemi yoktur.. bir budistin bir hindunun bir müslümanın bir hristiyanın nonteizm düzeyindeki insanlara yaklaşımları/empatisizliği aynı düzeydedir, onları algılayamazlar.. tüm gnostiklerin bilinemezcileri algılayamayıp empati kuramadıkları gibi..

paslıçivi
14-07-2010, 08:16
beyin nörokimyasının değişimi ve egonun çatlayıp zayıflamasıyla egosentrizmden, ego egemenliğine yani nonteizm bilinçaçıklığına geçiş ve bu düzeyin özellikler de yarına kalsın..

paslıçivi
15-07-2010, 07:49
teizm düzeyi bilinçaçıklığındaki değişimlerden ve geçişlerden bahsettik..

bu nörokimyasl yapı egoyu çok ciddi zedelemedikçe ego bütünlüğünü koruyarak ve dolayısıyla bilinci kapatarak kişinin teizm düzeyinden nonteizm düzeyine sıçramasına izin vermez.. ego bütünlüğünü koruduğu sürece kişinin yapabileceği en fazla değişim başka bir teizm düzeyi inanca/dine geçmesidir..

egoda çok ciddi zedelenme yapacak bir gelişme kişiyi egosentrik/ego merkezli bilinçaçıklığından kurtarır.. egonun bu ciddi hasarı dolayısıyla bilinç bir parça daha açılır ve kişi uyuduğu o derin uykudan uyanmaya başlamıştır.. ve bilinç daha fazla açıldığı için artık organize olmuş bir inanç olan din kavramı kişiyi tatmin etmez, daha doğrusu uyutmaya yetmez.. bu aşamada kişi sadece kendi zaman ve coğrafyasındaki kendisine yüklenen dini değil dünyadaki hiçbir zaman ve coğrafyanın dinini kabul edemez, tatmin olamaz..

evreni/varlığı herşeyiyle bir bütün olarak ortaya koyan bu hazır paket programlar/dinler kişideki bilinaçıklığını doldurmaya yetmez, bilincin bir parçası açıkta/boşlukta kalır.. bilinç en küçük bir açıklığa/boşluğa müsaade etmez, edemez.. çünkü o boşlukta/açıklıkta "?" olduğu gibi durup kişiyi evreni sorgulamaya ve tatmin etmeye zorlar.. çünkü "?" durduğu sürece bilinemezlik vardır ve halihazırda varolan insanoğlu henüz bu "?/bilinemezlik" le yaşamaya uygun evrimleşmemiştir.. ve kişi bu "?/bilinemezlik" liği doldurmak zorundadır..


işte bu hazır paket programı/dini bilincinden atan insanoğlunda koskocaman bir "?" kalır ve kişi bir an önce bu "?" boşluğu/bilinemezliği doldurmak zorundadır, hiç zaman kaybetmeden.. işte tam bu aşama kırılma noktasıdır ve kişi teizm düzeyinden nonteizme sıçrama/geçiş yaşar..

o artık dinsizdir.. ama terkettiği dinin ne olduğu hiç önemli değildir, bu tek tanrılı, çok tanrılı ve tanrısız bir din olabilir.. yani "tanrı" kavramının varolan "?" boşluğu doldurmada hiç bir önemi yoktur.. yani bu kişi semavi dinlere inanan biri olabileceği gibi hinduizm, budizm, jainizm vs gibi herhangi bir dine inanan biri olabilir..

teizm düzeyindeki bilinaçıklığını bir din doldurmaya ve hiçbir boşluk/? bırakmamaya yeter.. ama nonteizm düzeyindeki kişideki boşluğu/? doldurmaya yetmez..


kişi artık atalarının binlerce yıldır nesilden nesile aktardığı bu hazır paket programdan kurtulmuş ve koskocaman bir "?" yle başabaşa kalmıştır.. ve dediğim gibi biran önce, hiç zaman kaybetmeden bu "?/bilinemezlik/boşluk" doldurulmak zorundadır..

bu "?" doldurma işleminde ilk aşama materyalizm/ateizmdir.. bu insanların bilinçaçıklıkları teizm düzeyine çok yakın olduğu için dinden özgürleşmesiyle birlikte boşalan yere hemen "herşey maddedir, evren maddeden ibarettir" otmatikman oturuverir/dolduruverir.. o yüzdendir ki bu dünyada teizm düzeyi bilinçaçıklığından kurtulmuş ve nonteizm düzeyine geçmiş insanlardan en fazla olan ateistlerdir.. yani bu dünyada en fazla teizm düzeyi, ve sonra ateistler vardır.. hatta bu olgu "az felsefe kişiyi tanrısızlığa, çok felsefe tanrıya götürür" olarak tarihteki yerini almıştır..

burdaki "az felsefe tanrısızlığa götürür" ifeadesindeki tanrı dinli tanrıdır, yani teizm düzeyindeki insanların inandığı tanrıdır.. ateistlerin "yok"ladığı tanrı budur.. ve ben bunu "ateistler dinli tanrıları bilinçli dinsiz tanrıları bilinçsiz yoklar" olarak daha önce ifade etmiştim.. ateistler deistlerin panteistlerin tanrı kavramlarını algılayamadıklarını onlarla empati kuramazlar ve onların inandığı tanrıyı da "yok"lamaya çalışırlar ve bu "dinsiz tanrı" onlar için çok anlamsız gelir..

"çok felsefe tanrıya götürür" ifadesindeki tanrı da dinsiz tanrılardır, yani deizm, panteizm, panenetiizm dir..


dinlerden özgürleşen bir bilinçte, açıklık ateizmden biraz daha fazlaysa "?" inin yarattığı boşluk "herşey maddedir" le tatmin olmaz.. kendisine yansıyan evreni/varlığa sorgulamaya/felsefeye devam eder kişi.. ve insanoğlu şimdiye kadar evreni/varlığı anlamlandırmada bir tek "tanrı soyutunu" üretebildiği için ateistlerden daha fazla bilinçaçıklığı olanlar deizm, panteizm panenteizm gibi sadece "tanrısal bir soyutta" nihai kararı verip taraf olurlar.. ve kişinin aklı/düşüncesi artık bu aşamada teslim olup duygulanma boyutunu dengelemeye ve tatmini/huzuru bulmaya başlar..

insanoğlundaki bu bilinaçıklık skalası daha önce de bahsettiğim gibi bir piramite benzer.. piramitin tabanı en geniş yerdir ve teizm düzeyi insanlarla başlar, daha sonra ençok ateist, deist ve en az panteist/panenteist vardır.. bilinçaçıklığı arttıkça kişi sayısı azalır.. tabanda devasa kalabalıklar varken zirveye çıkıldıkça kişi sayısı azalmaya başlar.. tabandaki bilinç kendi adıyla anılırken, zirveye çıkıldıkça varolan bilinç kişiye özelleşmeye ve kişi ön plana çıkmaya başlar.. çünkü az olan değerlidir, kör eşek de azdır, o zaman kör eşek değerlidir:twitch:

yukarda bahsettiğim tüm bu bilinçaçıklıkları ve onların ulaştığı nihai kararlar tamamen kişinin nörokimyasal birincilinin/primerinin türevleridir.. yani aslolan beyin nörokimyası iken bilinaçıklığı onun türevidir.. ve bir insan beyin nörokimyasına hükmedemediği için ulaştığı nihai karar onun özbilincinin/iradesinin kararı olmayıp beyin nörokimyasının müsaade ettiği benlik&bilinç deklarasyonunda yaşamak zorundadır..

ve bu durum kesinlikle onun suçu/hatası/kusuru olmayıp basitçe bir nörokimyasal robot olmanın getirdiği zorunluluk/dayatmadan başka bir şey değildir.. o yüzdendir ki bu dünyada hangi bilinçaçıklığında hangi dine hangi felsefeye inanacağını kişinin safbilinci/öziradesi değil varolan nörokimysal donanımı belirler..

ama insanoğlu henüz bu nörokimyasal bir robot olduğunun farkındalığına varamadığı için değişik düzeydeki bilinçaçıklığındaki insanlar birbirlerini eleştirip/suçlayarak, kendi bilinçaçıklığını doğrulayıp diğer tüm bilinçaçıklarını yanlışlayarak düşmanca/hayvanca bir kaos içinde yaşamak zorundadırlar..

uzun lafın kısası.. dünyada yaşanan bu insanlıkdışı yaşam biçimi ve kaos insanoğlunun tercihi değildir... varoluşun; varolmanın olmazsa olmazı kaos için bir zorunluluktur..


kaos sürdüğü sürece varız, kaos bittiğinde yokluğa/hiçliğe geçeriz..

ve milyarlarca yıldır yaşanan süreç bu "kaostan düzene geçişin" aşamalarından başka bir şey değildir..

ve tüm bunların farkındalığına varabilmesi için kişinin kendi beyin nörokimyasını değiştirme, hükmedebilme becerisi olmalıdır, bunu sağlayan bildiğimiz şimdilik tek şey de meditasyondur..

evrensel-insan
15-07-2010, 16:33
Saygideger paslicivi;

ve tüm bunların farkındalığına varabilmesi için kişinin kendi beyin nörokimyasını değiştirme, hükmedebilme becerisi olmalıdır, bunu sağlayan bildiğimiz şimdilik tek şey de meditasyondur.-paslicivi;

Artik, su sorgulamayi ve dusuncenin gelistirimini de, bireyin kendi bilincini kendinin yukseltebilcegini de, kendi kendini dusunce ve davranis olarak evrensel ve insansal duzeye getirebileegini de, epistemolojik gerceklik olarak algila, olur mu?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
16-07-2010, 08:01
Artik, su sorgulamayi ve dusuncenin gelistirimini de, bireyin kendi bilincini kendinin yukseltebilcegini de, kendi kendini dusunce ve davranis olarak evrensel ve insansal duzeye getirebileegini de, epistemolojik gerceklik olarak algila, olur mu?


sevgili e.i.. sen bir ol demenle herşey yoluna girecekse niye olmasın.. tabii ki olur..:kiss:

paslıçivi
17-07-2010, 09:01
Ustune ustluk, konuya senin bakis acindan yanasirsakta, en azindan mesajlarim, alinabilirlik ve algilanabilirlik olcusunde kisinin norokimyasal yapisinin kapasitesini ve yapabilirligini de ortaya cikarmaya yardimci olur.

Yani senin bakis acinla, norokimyasal yapisi musait olupta, bu yapiyi kullanmayanlara da, bir dusunce kapisidir. Yine senin bakis acinla, olaya bakarsak; bu sitede de, duzey degistirenler, oyle bir norokimyasal yapiya sahip olduklari icin degistirdiler, ama; bu degisimi yasayabilmeleri icin, kendilerini degistirecek dusuncelerin dile gelmesi gerekti ve onlarin da bu dile gelen dusunceleri okumalari, iste olan da budur.

Her iki halukarda da, yani ya dusunce ureterek, ya da norokimyasal yapi yeterliligi temelinde, bilinc asamasi ancak bilincin asamasini saglayacak yazilarin dile gelmesi ve bunlarin okunmasi ve algilanmasi ile mumkundur, iste olan da budur.

Zaten ben, kimseden "kendimin aynisini" beklemeyecek kadar bilinci ve farkindayim



sevgili e.i..

yukarda yazdıklarında haklısın ama çok önemli bir noktayı ıskalıyorsun.. evet bizim yazdıklarımızdan bazı insanlar etkilenip bilinç sıçraması yapabiliyorlar, nörokimyasal yapısının müsaade ettiği oranda.. zaten bunun bilincinde olmasam ben bu sitede yazmazdım.. kimsenin bilincini yükseltmeyeceksem burda ne işim var o zaman, kendi kendimimi tatmin ediyorum.. bu durum zaten böyle çelişki doğurur..


ama işte bu "aydınlatma" işini yaparken senin de bahsettiğin gibi "kendinin aynısı" olamayacaktır bu kişi ve kişiler.. yani senin ulaştığın bireysel bilince ve özgürlüğe birebir ulaşamayacaktır..

işte bu aşamada, aydınlanmasına yardım ettiğin insan senin soyutunla birlikte seni de sahiplenecektir.. çünkü senden benden faydalanacak insan zaten varolan bilinçaçıklığı&benlik kombinasyonunda mutsuz/huzursuz kişidir.. ve böyle bir insan tutunacak bir dal, bir ışık, güvenli bir liman aramaktadır.. senin bireysel bilincin ve özgürlüğne ulaşmadığı sürece seni de sahiplenecek yani senin "takipçin" olacaktır..

işte tüm dünya insanlık tarihindeki üstbilince ulaşıp kendi zaman ve coğrafyasına yeni bir bilinç, düzen, yaşam biçimi, görüşü getiren üstbilinçler bu paradoksu algılayamayarak dünya insanlığını bu hale getirmişlerdir..

bu dünya isacıların, budhacıların, muhammedçilerin, taocuların, konfisyuçcuların, sokratesçilerin, musacıların, mahaviracıların vs yarattığı bir dünyadır.. bu insanların peşinden giden hiçbiri o insanın yegane bilincine ve özgürlüğüne ulaşamamıştır.. ve bu insanların ürettiği soyutun hiç bir önemi yoktur.. istediği kadar insani ve insan temelli olursa olsun, arkasından gelenler bu bilince çıkamadığı için bu soyutun dışındakileri yanlışlamak ve dışlamak zorundadırlar..

aydınlanma yolunda oldukça üst bilince ulaşmış isa ve budha, bugün yaşamış olup kendi takipçilerinin diğer insanlarla olan durumunu görselerdi emin olki bu işe hiç kalkışmazlardı bile.. ne isa ne budha kötü bir şeyden, insanları savaştırmaktan bahsetmemiştir.. ama bu üstbilinçleri takip eden insanların durumu bugün ortadadır..

bu insanlar her nekadar insan temelli sevgi ve yaşamın önemini vurgulasalar da kendi zamanlarında bu soyutun tepesine oturup, sahiplenip, liderlik işini yapmışlardır..

göle maya çalmakla, göle taş atmak arasındaki fark burdadır işte..

bu insanlar göle maya çalmaya çalışıp bu işi başarmışlar ve bugünkü birbirine düşman dünya insanlığının oluşmasında farkında olmadan hizmet etmişlerdir..

bugün bir budist budhanın bireysel bilincinde ve özgürlüğünde değildir..

bir hristiyanın/isevinin isa bilincinde, bir müslümanın muhammed, bir alevinin ali, bir mevlanacının mevlana vs bireysel bilinç ve özgürlüğünde olmadığı gibi..

bu insanlar sadece kaostan düzene geçişte bir rol almışlardır ve bunun farkındalığına ve paradoksuna ulaşamayıp bu varoluşun dayatmasına çok güzel hizmet etmekten başka bir şey yapmamışlardır..

evrensel-insan
17-07-2010, 20:45
Saygideger paslicivi;

Baskalarinin ne yaptigi beni hic ilgilendirmiyor. Onlar benim icin tarihsel bir ornek ve gozlem. Oyuzden de, ben kendi adima; bu tarihi orneklerin gozlemimden, neyin insanoglunu birbirine dusurucu oldugunu algilayacak kadar, bilinc ve farkindalik sahibiyim.

Yoksa, bu olayi kitlesel, toplumsl olarak degerlendirsem, bir ideolojim,bir dogrum ve insanlari o ideolojiye ve dogruya cekme cabam olurdu. Hatta bir orgutum/dernegim/partim v.s. olurdu. Ben uzay boslugunda bir sesim ve ancak sesimi duyururum. Ne o sese kimseyi cekerim, ne de ayni sesi siz cikarin derim, sesi de isteyen, duyar/duymaz; dinler/dinlemez, anlar/anlamaz, algilar/algilamaz. Bu da zaten duyulan sese gelen, yanitlardan algilanir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
18-07-2010, 07:05
Baskalarinin ne yaptigi beni hic ilgilendirmiyor.

doğrudur.. işte benim de anlatmaya çalıştığım bu.. sen de bu paradoxun farkında değilsin.. sen de varoluşun kaostan düzene geçişteki sürecine hizmet eden biri olduğunun farkında değilsin.. çünkü hala bir benlik sahibisin ve bu senin bir hatan değil..

neden mi?.. anlatayım..

insanoğlunu diğer varlıklardan ayıran ve onu dünya adlı gezegende hakim canlı türü olmasını sağlayan tek özelliği bilinç sahibi olmasıdır.. insandışı varlıkların bilinçsiz olduğunu söyleriz, oysa bu biz insanoğlunun öznel bir yaklaşımıdır.. yani insandışı varlıklar bilinçsiz değil sadece bizim bilinaçıklığımıza ulaşamamış bilinçli varlıklar olabilir..

çünkü bilinç kavramını da, insanoğlunun bilinçli, insandışı varlıkların bilinçsiz olduğunu da diğer varlıklarla bir iletişime/diyaloga girmeden ortaya koyup sahiplenen biz insanoğludur.. mutlak manada bilinç nedir bunu bilemeyiz.. biz sadece bilinç diye bir kavramdan bahsedip buna sahip olan ve olmayan diye ayırabiliriz..

oysa bilinç dediğimiz kavram görüldüğü üzere insanoğlunda olan bir özellik olmakla beraber aslolan onun açıklık düzeyidir.. teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanlar nonteizmi algılayıp empati kuramazlar, nonteizm düzeyinde yaşayanlar ise farkındalık/uyanıklık düzeyini algılayıp empati kuramazlar..

o yüzdendir ki; aslolan bilinçasahibi olmak değil bu bilincin açıklık düzeyidir..

tüm bunlardan yola çıkarak insandışı varlıkları bilinçsiz değil de farklı bilinçdüzeyi açıklığında varlığını sürdüren olası varlıklar olarak görmemiz çok daha akılcı ve çok yeni ufuklara açılmamızı sağlayacaktır.. çünkü hayvanlar bilinçsizdir, onlar doğanın verdiği içgüdüyle hareket ederler diyoruz ama bu içgüdü kavramını açıklayamıyoruz, yani bilmiyoruz.. yani hayvanların yaşam ve davranış biçimindeki kendi arasındaki düzenini, hiyerarşisini vs hiçbirini açıklayamıyoruz, içgüdü deyip kestirip atıyoruz.. sanki insanoğlu içgüdüyle değil de tamamen bir bilinç gibi hareket eden canlıymış gibi.. dünya insanlığının binlerce yıllık tarihi ve günümüzde geldiğimiz duruma baktığımızda aslında insanın da bir bilinç değil bir içgüdüsel davranış içinde olduğunu söylememiz hiç de yanlış olmaz..


bugün insanla hayvan arasındaki en önemli ayırıcı özellik, onların hala doğayla barışık/bütünleşik yaşarken bizim doğadan kopup refahımızı ve konforumuz arttıracak şeyler peşinden koşmamızdan başka bir şey değildir..

bunun haricinde iki insan karşı karşıya gelip beslenme ve barınma, hayatta kalma gibi temel/primer ihtiyaçlar temininde hayvandan çok da farklı bir tutum izlememektedir.. hatta çok daha vahşi ve bilinçsiz bir tutum ve davranış içinde olduğunu çok rahat söyleyebiliriz.. bir hayvan ihtiyacı olmadığı ve bir tehdit hissetmediği sürece ne diğer bir canlıyı öldürür ne de onun elindeki besin ya da barınma yerini alır.. ama insan öyle değildir, insan bu temel ihtiyaçlarının çok üstünde bir yaşam sürmektedir.. işte tüm bunları insana yaptıran bilinç değil varoluşun şimdilik ona uygun gördüğü benlikli(ego) bir canlı türü olmasındandır..

insandışı varlıkların yaşam dünyası ve varlığı aslında çok daha insani! ve adaletlidir.. çünkü hepsi varlıklarını sürdürebilecek kadar olanını alırlar, daha fazlasını değil.. ihtiyacından fazlasını alan, almak isteyen, biriktiren, diğer varlıkların/canlıların hakkını çalan yegane varlık insanoğludur.. ve bunun adına da zenginlik demektedir.. oysa zenginlik dediğimiz şey varoluşta diğer insanoğlunun da hakkı olan şeylere gereğinden fazla sahip olmak ve diğer insanların hakkını çalmaktan/sömürmekten başka bir şey değildir..

ve tüm bunları insanoğluna yaptıran bilinci değil benliğidir(egosudur)

belki de biz insanlar hayvanların bilinçaçıkığından daha düşük düzeyde yaşayan canlı türüyüz.. belkide biz hayvandan evrimleşmedik, hayvanlar bizden evrimleşti.. çünkü onlar yaşadığı gezegeni yokedecek bir tutum ve davranış içinde değiller, yani bindikleri dalı kesmiyorlar..

neyse ne anlatacaktım nerelere girdim..:doh: bu fantastic yaklaşımdan çıkıp asıl konuyu ifade etmeye çalışayım..

paslıçivi
18-07-2010, 08:15
insanoğlunun bilincine yansıyan varlık "?" oluşturuyor.. ve insanlık bu "?" işaretinin cevaplanmasıyla/doldurulmasıyla uğraşan bir canlı türü.. bu soru işareti cevaplanmak zorunda, yani bu bir dayatım.. aksi takdirde insanoğlu bir bütünlük/uyum sağlayamıyor..

insanoğlu kendini 1/1=1 gibi hissetmek istiyor, asla kesirdeki paydanın 1 den büyük olmasıyla birlikte kesrin değerinin 1 den küçük olması durumunu kabullenemiyor.. çünkü kesrin değeri 1'den küçük olması demek "?" soru işaretini tam cevaplamış ve tatmin etmiş olmuyor.. bir bilinemezlik ve tatminsizlik durumu ortaya çıkıyor, yani bir boşluk.. varoluş şimdilik bu boşluğu kabuletmiyor, daha doğrusu insanoğlu kabuletmiyor, kabuledemiyor.. ve bu boşluğu bir şekilde doldurup kendini 1/1=1 olmadığı halde 1/1=1 miş gibi yaşıyor(uykuda rüya görüyor)..

insanlık aslında 1/X te yaşıyor ve bu X değeri 1 den büyük (X>1)olduğu için kesrin değeri de 1 den küçük oluyor..

yani 1/X=A dersek A<1 durumu ortaya çıkıyor ki; 1 den küçük olma durumu henüz insanoğlunun yaşamaya uygun bir durumu değil.. çünkü kişide bir bilinemezlik, bir boşluk ve bir bütün olamama durumu yaratıyor..


işte insanoğlu 1/1=1 olamadığı halde 1/1=1 miş gibi yaşaması için bu boşluğu bir şekilde doldurmak zorunda..

işte bu boşluk..

1/1-1/X=B dir.. burdaki (-) işareti eksi anlamına geliyor..

formülü açalım.. 1/1=1 ve 1/X=A olduğuna göre

insanoğlu 1-A=B denen boşluğu doldurmak zorunda kalıyor.. A yı eşitliğin diğer tarafına taşıdığımızda 1=A+B oluyor..

işte kişi A da yaşarken B nin de yanına gelmesiyle kendini 1'e tamamlıyor..

1; gerçek bir bütünlüktür..

A+B ise yalancı bir bütünlüktür..

yani bir uyku durumudur, bir rüya görme durumudur..

insanoğlu o yüzden bir rüyada yaşamaktadır..


A ya bu bütünlüğü hissettiren şey B nin takviyesi, süspansiyonudur..

B dünya insanlığında teizm ve nonteizm inançlarla doldurulurken sende "evrensel-insan düşünce paketi"yle dolduruluyor.. çünkü benliğinle o bilinemezlik kapısından içeri giremezsin, benlik ve savunma mekanızmaları buna kesinlikle müsaade etmez, çünkü orası gerçekten çok karanlık ve muazzam bir boşluktur.. tutanacak hiç bir şey yoktur, bir parça ışık yoktur, bir insanın orda kalması imkansızdır..

benliğin olduğu için bilinemezlik kapısından giremiyorsun ama düşünerek aydınlamnmış biri olduğu için teizm ve nonteizme de geri dönüp tatmin olamıyorsun.. işte burda bahsettiğim yan yola sapmak zorunda kalmışsın..

bu yan yola sapmak kendinle kavga etmeni gerektirmiş, çünkü benlik ve onun savunma mekanızmalarıyla amansız mücadele vermek zorunda kalmışsın.. uzun lafın kısası iki ateş arasında kalıp yaşamda kalmak uğruna "zor oyunu bozar" dercesine evrensel-insan düşünce paketine ulaşmışsın..

çünkü benliğinden arınmadan aydınlanmışsın.. benlik ve farkındalık(tam uyanıklık) ikisi bir arada olmaz.. çünkü benlik tatmin olmak zorundadır.. benlik tatminsiz yaşayamaz, varolamaz..

o yüzden insanoğlu bilincine yansıyan varlığı/evreni bilmiyorum diyemez.. hem de bilmediği halde..

çünkü bu durum muazzam bir kaostur, boşluktur, hiçliktir ve kişi duygulanma boyutunu dengeleyemez ve savrulur gider.. ne duygulanması kalır ne düşünce boyutu, yani insan olmaktan çıkar..

evrensel-insan
18-07-2010, 18:28
Saygideger paslicivi;

Mesajlarinda, evrensel-insan adina yapmis oldugun ve sirf senin dusuncenin (norokimyasal yapilanisinin) senin elinle? (varolus da olabilir?) dile getirdigi aciklamalarin icin, tesekkurler. Bu da senin (varolusun izin verdigi bilinc duzeyi temelinde), evrensel-insan'in kendi adina dile getirdiklerinden, ne anladigindir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

buddhanin_gazabi
24-07-2010, 13:54
kaos sürdüğü sürece varız, kaos bittiğinde yokluğa/hiçliğe geçeriz..

ve milyarlarca yıldır yaşanan süreç bu "kaostan düzene geçişin" aşamalarından başka bir şey değildir..

ve tüm bunların farkındalığına varabilmesi için kişinin kendi beyin nörokimyasını değiştirme, hükmedebilme becerisi olmalıdır, bunu sağlayan bildiğimiz şimdilik tek şey de meditasyondur..

selam paslicivi,

felaket bir noktaya parmak bastin. yokluk/hiclik dedigin olgu son seneler

bilim dünyasini mesgul eden önemli bir konudur. (belli teorilere göre kesin olmamakla beraber) kara enerji dedigimiz yani hicligi olusturan ve bütünü kontrol eden cok önemli bir fonksiyona sahip bir enerji cesidi var ortada. vücudumuzun bile + - %70ini kontrol eden kara enerji.
yokluk da birseydir. bizim tabirimizle yokluk diye birsey olmasaydi varlik da olmazdi. varlik - yokluk..
bence bu hayatta hicbirseyin anlami yoktur. "anlam" diye bir kavrami kazandiran sizin de belirtmis oldugunuz gibi biziz. o sebepten dolayi cogu zaman ölsem de yasasam da farketmez diye düsünürüm.

"hayatta hicbirseyin anlami olmasa bile yasamaya calismak bir erdemlik
göstergesidir". bu sözü bana söyleyen psikologum belki de yasamam icin bir sebep göstermistir.

saygilarimla

evrensel-insan
24-07-2010, 21:20
Saygideger budhanin gazabi;

"hayatta hicbirseyin anlami olmasa bile yasamaya calismak bir erdemlik-bg-

Hayatin eger bir anlami olasi gerekecekse, bu anlami da, zaten; insanoglu turunun biri kendi adina verir.

Hayatin anlamindan ziyade, algilanmasi gereken; insanoglu turu birinin elinde tek yasami oldugu. Iste onemli olan bu yasami, kisinin kendisinin bilincli ve farkinda olarak yasamasi ve yasamini, kendisine insanoglunun verdigi her turlu tabuya degismemesi.

Unlu bir dusunur, soyle demis;

"Aciklanmamis bir hayat, yasamaya degmez."

Yasam, insanoglu turunun biri dahil; hercanli turu birinin, mustakil var olan varlik olarak dogan yapisinin yasamasidir. Cunku mustakil var olan varlik, yasamak icin dogar. Yasaminin ustunde de, yasamini ugruna feda edecegi, teslim edecegi, baska hic bir deger, veri, tabu yoktur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

buddhanin_gazabi
24-07-2010, 22:01
Saygideger budhanin gazabi;

"hayatta hicbirseyin anlami olmasa bile yasamaya calismak bir erdemlik-bg-

Hayatin eger bir anlami olasi gerekecekse, bu anlami da, zaten; insanoglu turunun biri kendi adina verir.

Hayatin anlamindan ziyade, algilanmasi gereken; insanoglu turu birinin elinde tek yasami oldugu. Iste onemli olan bu yasami, kisinin kendisinin bilincli ve farkinda olarak yasamasi ve yasamini, kendisine insanoglunun verdigi her turlu tabuya degismemesi.

Unlu bir dusunur, soyle demis;

"Aciklanmamis bir hayat, yasamaya degmez."

Yasam, insanoglu turunun biri dahil; hercanli turu birinin, mustakil var olan varlik olarak dogan yapisinin yasamasidir. Cunku mustakil var olan varlik, yasamak icin dogar. Yasaminin ustunde de, yasamini ugruna feda edecegi, teslim edecegi, baska hic bir deger, veri, tabu yoktur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili evrensel-insan,

hayati anlamlandirmak bize ait olan bir düsünce bicimidir. bu konu 1000lerce senedir ünlü filozoflari mesgul eden bir konudur.

bizim türümüz milyarlarca sene evvelinden denizdeki kimyasal reaksiyonlar sonucu olusmus tek hücrelilere dayanir. herseyin sonucta bir sebebi vardir.
biz homosapiensler olarak hala bir ara gecis formundayiz.atalarimiz olan neanderthal türüne ait ilk fosiller yaklasik 85000 sene öncesinin afrika kitasinda bulunmustur. gelmek istedigim nokta (eger yasarsak) sonraki nesillerin 50000 sene sonra cok farkli görünmesi ve su an cevaplayamadigimiz sorularin cogunun cevaplanmasi kacinilmazdir.

hayatin tek anlami türünü devam ettirmek ve günes dünyaya cok fazla yaklasmadan baska gezegenlerde yasama olanaklari aramak olabilir. o zamana kadar bu teknolojiye sahip olunacagi tartisilmaz bir gercektir. tabi ki
doga sartlarinin hangi yönde degisecegi ve canliligin üzerinde ne gibi negatif
etkiler yaratacagi varsayilmasi gereken faktörlerden biridir.

saygilar

evrensel-insan
24-07-2010, 22:08
Saygideger budhanin gazabi;

hayati anlamlandirmak bize ait olan bir düsünce bicimidir.-bg-

Konunun basliginda da belirtildigi gibi, insanoglu turu ve birinden baska, bilinen bir tur bir var mi, anlam/icerik, tanim, tarif, isim v.s. veren? seyi ( hersey, hic birsey/bir sey, herhangibirsey), ortaya kendi monologu ile koyan tek tur ve bir, insanogludur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
25-07-2010, 00:41
Unlu bir dusunur, soyle demis;

"Aciklanmamis bir hayat, yasamaya degmez."



bence çok doğru söylemiş.. açıklanmamış hayat bilinemezliktir ve insanı kasoa sonsuz bir boşluğa atar, tutanacak hiçbir dal kalmaz ve kişi duygulanamasını dengeleyemeyip savrulur gider.. o yüzden insanoğlu yaşamı mutlaka açıklamak ve bildiğiniz zannetmek zorundadır.. bu ister materyalizm olur, ister idealizm ister kişisel bir sonuç.. herkes yaşama bir anlam vermek zorundadır..

evrensel-insan
25-07-2010, 00:48
Saygideger paslicivi;

Benim adima aciklanmis hayat; epistemolojik ( bilimin ve bilimselliginin su ana kadar evrensel onay olarak ve yanlislanabilirliginin bakiliginde, belirttigi, bildirdigi bilginin surekli suregelen surec olarak degisime ugramasi) gercekliktir.

Benim yasadigim hayatta; olumu icermeyen ve kendi dusunce ve davranislarim ve iliskilerim ile surdurdugum birliktelik, bilgilenme, bilinc, birikim, gozlem v.s. alis verisi ve kendini evrensellestirmek ve insanlastirmak adina, surekli suregelen bir surec temelinde, beni yonlendiren her turlu olguyu (nesnel gerceklik), kurguyu-kural/kuram, (oznel gerceklik), epistemolojik gerceklik temelinde, sorgulamak, degerlendirmek ve etud etmektir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
25-07-2010, 01:02
sevgili e.i..

her insan ayrı bir dünyadır, bu varoluşun zenginliğidir.. senin yaşamının açıklaması yukarda bahsettiğin olurken bir başkasının ki teizm düzeyi dinidir, bir başkasının ki nonteizm düzeyi inancıdır.. daha önce de dediğim gibi bu iş parmak izi farklılığından doğan bir zenginlilk, çeşni gibidir.. kimse birebir aynı anlamı vermez yaşama, herkesin verdiği anlam içerik değişiktir ve ne kadar insanoğlu varsa o kadar anlam ve içerikli yaşam vardır..

yaşama ne anlam verdiğimiz önemli değildir, önemli olan yaşama bir anlam verip vermediğimizdir..

yaşama anlam verilemediği zaman yaşamanın bir anlamı kalmaz, insanoğlunun tüm motivasyonu gider.. o yüzden yaşama anlam vermek insanoğlu adına bir zorunluluktur.. aksi düşünülemez bile..

evrensel-insan
25-07-2010, 01:16
Saygideger paslicivi;

Tabi ki!

Peki senin, yasama ve de kendi?! yasamina verdigin anlam nedir?, bilinemezlik demeyeceksin, herhalde!:doh::p

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
25-07-2010, 02:11
sevgili e.i..

insanoğlu beyin, bilinç ve bunu türevleri olan duygu&düşünce kombinasyonunda yaşıyor diyorum her zaman.. ve ikili kombinasyon birbirini kontrol eden, dengeleyen birbirinden bağımsız çalışamayan iki unsur..

bu iki unsuru biribirinden bağımsız özgür çalıştıramadığın sürece yaşama bir anlam vermek zorundasın.. "yaşama anlam vermek" demek bu düşünce kompenentini sabitlemek demektir.. düşünce kompenentini sabitlemeden duygulanma kompenentini dengeleyemezsin çünkü..

ben bu bilinemzlik denen devasa karanlığı/boşluğu meditasyonla aştığım için ben yaşama bir anlam vermek yani düşünce boyutumu sabitleme zorunda değilim..

çünkü bu ego/sahtebenlikten arınınca safbilince, özbenliğe ve mutlak mutluğa ulaşıyorsun.. yani duygulanma boyutu otomatikman dengelenip sabitleniyor.. sadece varolduğun için mutlusun/tatminsin, yaşamın bir anlamı olması gerekmiyor.. o yüzden yaşamı anlamlandıran hiçbir teizm, nonteizm ya da yan yollardan birine saparak sahiplenip sabitlemene gerek kalmıyor.. çünkü artık zamanda değil anda yaşıyorsun, anda ne geçmişin kederleri ne geleceğin kaygıları var.. şimdi, şuanda büyük bir çoşku ve mutluluk içinde yaşadığın için duygulanma kompenenti sabitleniyor..

ve işte o zaman düşünce özgür kalıyor.. artık duygulanmaya bağımlı/köle değil.. her türlü şeyi her türlü olasılığı hiç bir tedirginlik duymadan büyük bir zevkle sorguluyor..

o senin sorun, çözümsüzlük olarak gördüğün ve doğal düşünce dediğin bilinemezlik/sır kapısından girip içerde özgürce devasa zihinsel sörfünü yapıyorsun.. hiç bir dalga seni hiç bir yere sürükleyemiyor, artık sen sonsuzluk içindesin ve bu durumdan en ufak bir şikayetin yok.. hiç bir limana demirlemiyorsun, bir bu limanda diğer gün başka bir limanda öbürgün başka bir limanda kendini değişik sevgililer buluyorsun.. bir gemici tayfası gibisin.. her lezzetten tadıyorsun ama biliyorsun ki tadabileceğin lezzetler sonsuz olduğu için hiç bir limanda demirlemeye gönlün razı olmuyor..

benim yaşamımı anlamlandırmam düşünceyi sabitlemek değil duygulanmayı sabitlemenin getirdiği düşünce/zihin/sorgulama özgürlüğüdür..

ama bu bahsettiğim durumu deneyimlemeden algılamak imkansız gibi bir şey..

evrensel-insan
25-07-2010, 02:31
Saygideger paslicivi;

Her seferinde, dile getirdiklerin olarak, karsitligi belirtebiliyorsun ve diyalektik olarak ta, teke indirgemiyorsun. Ama bu yeterli degil; cunku epistemolojik mantigin, karsitlari veren ogesini, yakalayamamis oluyorsun, bunu ben senden cevap bekleyen, "Ayrimciliktir" basliginda isledim.

Oyuzden ortaya koyum, oz, karakter olarak ikilem ve karsitlik oldugu halde (ki sen burada ikilemi de ortaya koymuyorsun/koyamiyorsun), gorunus, tabiat olarak, bir uclemdir.

Yani ortaya koyum, MADDESININ DUSUNCESININ KAVRAMIDIR. Iste buradan, "ortaya konan ne?" sorusunun tartismasi ve kokun olusturdugu temellerden biri, noktalama olarak one surulur. Bu da hangi temel one surulurse surulsun, diger temellerin goz ardi edildiginin ve resmin tum goruntusunu ortaya koyamamanin sonucudur.

Oyuzden sorun, seyin ne oldugunu ortaya koymakla degil; seyin nasil ortaya konulacaginin yapilanis ve isleyisini, aynen uygulamakla baslar.

Bu uclemi soyle de verebiliriz. OLGUSAL GERCEKLIK, KURGUSAL GERCEKLIK, BULGUSAL GERCEKLIK.

Burada kurgu, tamamen, kural, yasa, kanun, kuram, ideoloji, inanc ve dogru temelli oznel iceriktir.

Olgu ise, nesnel, maddesel yani bilimin uzerinde calistigidir.

Bulgu da, bil kokenli, bulus, deney, gozlem, arastirma v.s. sonucu ortaya konan, bilgi, birikim, bilmek, bildirmek ve belirtmektir.

Eger, kurgudan, olguya gecis varsa; inancsal, varliksal, ideolojik, dogrusal
Olgudan kurguya gecis varsa, bilimsel algi soz konusudur.

Mesela, demokrasi, kurgudan olguya, ordanda sistemleserek bulguya gecer.
Tanri da, aynen kurgudan olguya (din, Kuran ve islam/imanin sartlari), ordan da bulguya, yani sistemlesmeye gecer.

Olgudan kurguya gecis ise bilimsel olandir. Burada ilginc bir fark ve algi dogar. Eger bir musluman olgudan (kuran), kurguya gecerse (Allah), kurgudan (Allah), olguya gecen (Kuran), Muhammed'den farkli bakis acisina sahip olur.

Bu bir panteist icin de farklidir. Kurgudan (Tanri), olguya mi (evren), yoksa; olgudan (evren), kurguya mi (Tanri), gecis?

Mesela sen kurgudan (bilinemezlik), olguya mi (varolus), yoksa olgudan (varolus/norokimyasalyapi), kurguya mi (bilinemezlik), gectin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
25-07-2010, 02:33
bende pire uçuşma harekatı başladığı için zıbarma moduna giriyorum.. herkese iyi geceler..

Varta
25-07-2010, 03:23
Sadece yorum ve tartışma ile yaşamımıza anlam vermeye çalışmak çok yorucu ve hatta bence çıkmaz bir sokak...Artık biryerden sonra 'İnsan' bilmek istiyor...Araştımaya başlanılıyor ,bilgi doğru yada yanlış olsada düşüncelerimizi şekillendiriyor...Şu 'zaman' denen ve benim bir türlü kavrayamadığım yada kavramak istemediğim bu olgu aleyhimize bu kadar çalışırken...Bu kadar çaresizlik müthiş biçimde canımı sıkıyor...Ne yapmalı anlamayamı çalışılmalı yada sadece yaşamalımı?...

evrensel-insan
25-07-2010, 03:31
Saygideger varta;

Ne yapmalı anlamayamı çalışılmalı yada sadece yaşamalımı?... -varta-

Hersey bir ihtiyac duyma ve o ihtiyaci giderecek sekilde tatmin olmada yatar. Bu da, iki duzeydedir, ya bilimselligin epistemolojik siniri ve degiskenligi ile, bu doyuma ulasmak, ya da seni tatmin edecek ve yeterli olmayan epistemolojik sinirin ustune cikip, inancsal bir ideolojik dogruya tutunmak.

Butun bu ihtiyaclarin, bir de zihniyeti vardir. Tanrisal/inancsal zihniyet, zaten dusunce olarak, ne dusunurse dusunsun, bilimselligin disindadir ve ister istemez inancsaldir. Bu temeldeki ihtiyac giderim tehlikesi, kisi acisindan, oznel icerik vererek sekillendirdigi bir tanrisi ile arasinda kuracagi ve kendi tur ve varligini yoklayacagi, teslimiyetci bir dusunce ve davranistir.

Bunu yapma da, seni rahatsiz etmeden, sana zarar vermeden, ihtiyacin ne ise, onu ya bilimselligin epistemolojik gercekligi, ya da inanbcsalligin, sonsuzluktaki 1/sonsuz, ideolojik dogrusu ile tatmin ol. Yeterki, kendin gibi, baskasina da zarar verme ve rahatsiz etme. Yani, herkesi kendini ortaya koydugu gibi algila vekendi ideolojik inancsal dogrularina ikna etmek, cekmek icin, bir mucadele verme.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Varta
25-07-2010, 04:03
Saygideger varta;

Ne yapmalı anlamayamı çalışılmalı yada sadece yaşamalımı?... -varta-

Hersey bir ihtiyac duyma ve o ihtiyaci giderecek sekilde tatmin olmada yatar. Bu da, iki duzeydedir, ya bilimselligin epistemolojik siniri ve degiskenligi ile, bu doyuma ulasmak, ya da seni tatmin edecek ve yeterli olmayan epistemolojik sinirin ustune cikip, inancsal bir ideolojik dogruya tutunmak.

Butun bu ihtiyaclarin, bir de zihniyeti vardir. Tanrisal/inancsal zihniyet, zaten dusunce olarak, ne dusunurse dusunsun, bilimselligin disindadir ve ister istemez inancsaldir. Bu temeldeki ihtiyac giderim tehlikesi, kisi acisindan, oznel icerik vererek sekillendirdigi bir tanrisi ile arasinda kuracagi ve kendi tur ve varligini yoklayacagi, teslimiyetci bir dusunce ve davranistir.

Bunu yapma da, seni rahatsiz etmeden, sana zarar vermeden, ihtiyacin ne ise, onu ya bilimselligin epistemolojik gercekligi, ya da inanbcsalligin, sonsuzluktaki 1/sonsuz, ideolojik dogrusu ile tatmin ol. Yeterki, kendin gibi, baskasina da zarar verme ve rahatsiz etme. Yani, herkesi kendini ortaya koydugu gibi algila vekendi ideolojik inancsal dogrularina ikna etmek, cekmek icin, bir mucadele verme.

Saygilarimla;
evrensel-insan
Sayın evrensel-insan sizin yorumlarınızı okurken sizin düşüncelerinizin benimkinden bariz şekilde daha umutlu olduğunu görüyorum ve kendimi şunu düşünmekden geri alamıyorum...Çevrenin düşünceye pozitif yada negatif etkisi...Ki siz londra'da yaşıyorsunuz...Daha medeni olduğunu düşündüğüm sizin ortamınızın sizi daha umutlu kılması mümkün mü?...Çünki ben Tr'de yaşamakdan müthiş şekilde yorgunum...Yolda yürürken bile bir şey düşünürken kaldırımın ortasına atılmış boş pet şişesine basıp düşmekden...Aracımı servise götürüp bile bile kazıklanmakdan...Bir yılda maaşların % 5 artıp elektirik kullanım bedelinin % 80 artmasından....Vs vs...Çok yorgunum...Bu ortamda nasıl bir beyin sağlıklı ve iyimser düşünür?...

evrensel-insan
25-07-2010, 04:25
Saygidegedr varta;

Daha medeni olduğunu düşündüğüm sizin ortamınızın sizi daha umutlu kılması mümkün mü?...-varta-

Hersey biribiriyle, zincirleme etkilesim icindedir. Bu yadsinamaz. Yalniz onemli olan, gercekci olabilip, ona gore dusunup, davranmaktir.

Ben Turkiye'ye tatile geldigimde, bu mantikli, sakin, sivil, normal haleti ruhiyemin, bilhassa hak ve ozgurlukler konusunda, "sarsildigina" ve duygusal bir dusunce ve davranis sergiledigime, kendim sahit oldum.

Evet, cok farkli iki, toplum ve sartlar ve de kosullar. Konu bir yerde, bulundugun ortama, adapte olabilmekle de bagli. Ama, bu adaptasyonda, hak ve ozgurluklerden de taviz vermemek gerekir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
25-07-2010, 07:31
Sadece yorum ve tartışma ile yaşamımıza anlam vermeye çalışmak çok yorucu ve hatta bence çıkmaz bir sokak...Artık biryerden sonra 'İnsan' bilmek istiyor...Araştımaya başlanılıyor ,bilgi doğru yada yanlış olsada düşüncelerimizi şekillendiriyor...Şu 'zaman' denen ve benim bir türlü kavrayamadığım yada kavramak istemediğim bu olgu aleyhimize bu kadar çalışırken...Bu kadar çaresizlik müthiş biçimde canımı sıkıyor...Ne yapmalı anlamayamı çalışılmalı yada sadece yaşamalımı?...

Sayın evrensel-insan sizin yorumlarınızı okurken sizin düşüncelerinizin benimkinden bariz şekilde daha umutlu olduğunu görüyorum ve kendimi şunu düşünmekden geri alamıyorum...Çevrenin düşünceye pozitif yada negatif etkisi...Ki siz londra'da yaşıyorsunuz...Daha medeni olduğunu düşündüğüm sizin ortamınızın sizi daha umutlu kılması mümkün mü?...Çünki ben Tr'de yaşamakdan müthiş şekilde yorgunum...Yolda yürürken bile bir şey düşünürken kaldırımın ortasına atılmış boş pet şişesine basıp düşmekden...Aracımı servise götürüp bile bile kazıklanmakdan...Bir yılda maaşların % 5 artıp elektirik kullanım bedelinin % 80 artmasından....Vs vs...Çok yorgunum...Bu ortamda nasıl bir beyin sağlıklı ve iyimser düşünür?...

sevgili varta..

anladığım ve gördüğüm kadarıyla bilinciniz teizm ve nonteizm düzeylerle tatmin olmayacak düzeyde yükselmiş/açılmış ve mecburen bilinemezlik kapısına dayanmışsınız.. bir insan için bu durum tam bir cehennem gibidir.. yani artık sizi ne materyalizm ne de idealizm tatmin etmez.. çünkü bilinaçıklığınız bunlarla doldrulmayacak kadar geniş ve açık..

ve siz kendi öziradenizle bu durumdan kurtulamazsınız.. yani "ben de diğer insanlar gibi bir şeye inanayım ve huzuru bulayım" demenizle bu iş olmaz artık.. açılmış ve yükselmiş olan bilinç mutlaka tatmin olmak ister, dolmak ister, bir bütünlük ister..

insanoğlu duygu&düşünce bileşkesinde yaşadığı için duygulanmayı dengeleyebilmesi için düşünceyi sabitlemesi lazımdır.. düşünceyi sabitlemek dediğim şey bilincimize yansıyan varlık/evren hakkında bir sabitleme ve sahiplenme durumudur.. yani aklınız bir noktada teslim olmak ister ve bu bir zorunluluktur.. aklınızı/düşüncenizi bir noktada teslim etmediğiniz sürece duygulanmayı dengeleyip mutlu/huzurlu olamazsınız..


ama şu an bulunduğunuz durum öyle kritik bir noktada ki aklınızı teslim edecek bir soyut yok karşınızda.. işte bu bilinemzliğin büyük kaosu ve boşluğudur, hiçliğidir.. duygulanmayı bir türlü dengeleyip huzura ve mutluluğa kavuşamazsınız.. bu durumda çok fazla kalamazsınız ve beyin nörokimyanız sizi pozitif veya negatif bir davranış ve yaşam biçimine itecektir..

ve o bahsettiğiniz tr'deki dış/ekonomik şartlarla hiçbir ilgisi yoktur bu işin..nereye giderseniz gidin bilincinizdeki bu boşluk sizi rahatsız ve mutsuz etmek için bir bahane bulacaktır.. isterseniz londraya gidin, ordaki ufak tefek şeyler size mutsuzluk kaynağı olarak yansıyacaktır.. aslında sizi mutsuz eden onlar değil, siz mutsuz olduğunuz için herşey sizi irrite etmeye, mutsuz kılamaya itecektir..

işte insanoğlu bu boşluğu hiçliği yaşamamsı için ego denen modülle beslenir, desteklenir.. ego hem bilincin fazla açılmasını engeller, hem de gelebilecek dışsal/çevresel tehditleri savunma mekanızmaları sayesinde bertaraf ederek kişinin mutluluğunu korur..

sizde ego ya hiç olurşturulmamış ya da sonradan yaşadığınız bazı şeyler bu egoyu zayıflatmış ve yoketmiş ki bu bilinçaçıklığına ulaşmışsınız.. aksi takdirde egonuz olsaydı bu duruma, bu bilinçaçıklığına gelmenize müsaade etmezdi.. sizi teizm ve ya nonteizm düzeyindeki bir inanç seviyesinde tutup mutluluğunuzu sağlardı..


bu aşamada yapabilecğiniz tek şey var.. sizi mutsuz kılan beyin nörokimyanızı değiştirmek.. bunun da iki yolu var birisi meditasyon ki şimdilik size bunu önermiyorum çünkü gördüğüm kadarıla yetişkin bir insansınız ve bu yaştan sonra yapılacak meditasyon bir takım sıkıntılara sebebiyet verebilir..

diğer yol ise bilime başvurmak.. yani bilimin bir dalı olan tıptan profesyonel yardım almak.. nasıl troid beziniz troid hormonları salgılamadığı zaman (hipotiroidi)guatr hastası oluyorsanız, nasıl pankreas organınız yeterli insülin salgılamadığı zaman şeker hastası oluyorsanız vs. şu an beyniniz de mutluluk hormonları(endojen morfinler, seretonin vs) salgılamıyor.. çünkü bu dengeyi sağlayacak ego denen modül ya yok ya da büyük hasar görmüş..


uzman bir hekim tarafından size verilecek bir antidepresanı uygun dozda ve uygun sürede kullanırsanız sizde 2-3 hafta içinde mutluluk hormonları salgılanmaya başlanacaktır.. ve sizi şu an mutsuz ve huzursuz eden o çevresel faktörlere gülüp geçeceksiniz.. çünkü o bahsettiğiniz çevresel faktörler her insan için geçerli ama herkesi mutsuz etmiyor değil mi? bir çok insan için yaşamın bir parçasından başka bir şey değil.. yani tüm bunlar bir sorun değil.. sorun; bunları dert olarak gören sizin beyin nörokimyanız..

Varta
25-07-2010, 16:38
sevgili varta..

anladığım ve gördüğüm kadarıyla bilinciniz teizm ve nonteizm düzeylerle tatmin olmayacak düzeyde yükselmiş/açılmış ve mecburen bilinemezlik kapısına dayanmışsınız.. bir insan için bu durum tam bir cehennem gibidir.. yani artık sizi ne materyalizm ne de idealizm tatmin etmez.. çünkü bilinaçıklığınız bunlarla doldrulmayacak kadar geniş ve açık..

ve siz kendi öziradenizle bu durumdan kurtulamazsınız.. yani "ben de diğer insanlar gibi bir şeye inanayım ve huzuru bulayım" demenizle bu iş olmaz artık.. açılmış ve yükselmiş olan bilinç mutlaka tatmin olmak ister, dolmak ister, bir bütünlük ister..

insanoğlu duygu&düşünce bileşkesinde yaşadığı için duygulanmayı dengeleyebilmesi için düşünceyi sabitlemesi lazımdır.. düşünceyi sabitlemek dediğim şey bilincimize yansıyan varlık/evren hakkında bir sabitleme ve sahiplenme durumudur.. yani aklınız bir noktada teslim olmak ister ve bu bir zorunluluktur.. aklınızı/düşüncenizi bir noktada teslim etmediğiniz sürece duygulanmayı dengeleyip mutlu/huzurlu olamazsınız..


ama şu an bulunduğunuz durum öyle kritik bir noktada ki aklınızı teslim edecek bir soyut yok karşınızda.. işte bu bilinemzliğin büyük kaosu ve boşluğudur, hiçliğidir.. duygulanmayı bir türlü dengeleyip huzura ve mutluluğa kavuşamazsınız.. bu durumda çok fazla kalamazsınız ve beyin nörokimyanız sizi pozitif veya negatif bir davranış ve yaşam biçimine itecektir..

ve o bahsettiğiniz tr'deki dış/ekonomik şartlarla hiçbir ilgisi yoktur bu işin..nereye giderseniz gidin bilincinizdeki bu boşluk sizi rahatsız ve mutsuz etmek için bir bahane bulacaktır.. isterseniz londraya gidin, ordaki ufak tefek şeyler size mutsuzluk kaynağı olarak yansıyacaktır.. aslında sizi mutsuz eden onlar değil, siz mutsuz olduğunuz için herşey sizi irrite etmeye, mutsuz kılamaya itecektir..

işte insanoğlu bu boşluğu hiçliği yaşamamsı için ego denen modülle beslenir, desteklenir.. ego hem bilincin fazla açılmasını engeller, hem de gelebilecek dışsal/çevresel tehditleri savunma mekanızmaları sayesinde bertaraf ederek kişinin mutluluğunu korur..

sizde ego ya hiç olurşturulmamış ya da sonradan yaşadığınız bazı şeyler bu egoyu zayıflatmış ve yoketmiş ki bu bilinçaçıklığına ulaşmışsınız.. aksi takdirde egonuz olsaydı bu duruma, bu bilinçaçıklığına gelmenize müsaade etmezdi.. sizi teizm ve ya nonteizm düzeyindeki bir inanç seviyesinde tutup mutluluğunuzu sağlardı..


bu aşamada yapabilecğiniz tek şey var.. sizi mutsuz kılan beyin nörokimyanızı değiştirmek.. bunun da iki yolu var birisi meditasyon ki şimdilik size bunu önermiyorum çünkü gördüğüm kadarıla yetişkin bir insansınız ve bu yaştan sonra yapılacak meditasyon bir takım sıkıntılara sebebiyet verebilir..

diğer yol ise bilime başvurmak.. yani bilimin bir dalı olan tıptan profesyonel yardım almak.. nasıl troid beziniz troid hormonları salgılamadığı zaman (hipotiroidi)guatr hastası oluyorsanız, nasıl pankreas organınız yeterli insülin salgılamadığı zaman şeker hastası oluyorsanız vs. şu an beyniniz de mutluluk hormonları(endojen morfinler, seretonin vs) salgılamıyor.. çünkü bu dengeyi sağlayacak ego denen modül ya yok ya da büyük hasar görmüş..


uzman bir hekim tarafından size verilecek bir antidepresanı uygun dozda ve uygun sürede kullanırsanız sizde 2-3 hafta içinde mutluluk hormonları salgılanmaya başlanacaktır.. ve sizi şu an mutsuz ve huzursuz eden o çevresel faktörlere gülüp geçeceksiniz.. çünkü o bahsettiğiniz çevresel faktörler her insan için geçerli ama herkesi mutsuz etmiyor değil mi? bir çok insan için yaşamın bir parçasından başka bir şey değil.. yani tüm bunlar bir sorun değil.. sorun; bunları dert olarak gören sizin beyin nörokimyanız..
Yani diyorsunuz ki...Uyandınız bir şekilde...Uyumanın bir yolunu bulun...Önerinize saygı duyuyorum...Fakat o kadar basit değil...Yaşadığımız ülkenin sorunları maalesef gülünüp geçilecek gibi değil...Bu ülkede yaşayan herkesin beyin kimyasını bozar bu sorunlar...Benim kendimi iyi hissetmem ne yazar...!Gelelim ego mevzusuna benimde halen egolarım var fakat kendimi bunlarla tatmin ederken veya etmeye çalışırken,dışarıda geometrik olarak üreyen ve göz göre göre bilinçsizlik denizinde yüzmeye çalışan,boğulan,kör olanları görüp,bende kendimde bir anormaliik var yahu ben bir uzmanına gideyimde kendimi mutllu hissedeyim...! Enterasan gerçekten...

Varta
25-07-2010, 16:40
Ama, bu adaptasyonda, hak ve ozgurluklerden de taviz vermemek gerekir.

Saygilarimla;
evrensel-insan[/QUOTE]
Sizce bizim ülkede bu mümkün mü?İşte bu yüzden beynimizin özgür kalması gerekiyor hem çevre şartlarından hemde bu sağlıksız koşulların sağlıksızlaştırdığı bedenimizden...O zamanda 'İnsan' mı oluyoruz..?Yani sözün özü bence 'İnsan' olarak yada olmaya çalışarak yaşama vereceğimiz anlam hiç bir zaman gerçek olmayacak olsa olsa 'Felsefe' olacak...

evrensel-insan
25-07-2010, 18:17
Saygideger varta;

Insanoglu olarak, birbirinden ayrilmayan ama farkli iki yasam algimiz var. Bunlardan, ilki kendi yasamimiz, digeri de kendimiz gibi olanlarla birlikte yasamimiz. Iste bu ikisi arasindaki DENGE cok onemlidir. Kendini one cikarirsan, bencil, egoist, bananeci, yalniz, asi, dik basli v.s. temelli bir icerge; kendini one cikarmazsan da, samar oglani, herkesin kendine gore kullandigi, ezilen, saga/sola savrulan, psikolojik bunalimli, kaybolmus, icine kapanik v.s. olabilirsin.

Iste bu denge oyle uyumlu bir dengedir ki; NE KENDINI ONE CIKARACAKSIN, NE DE YOK OLACAKSIN.

Bunun anlami sudur. Bir bir olarak, nasil kendi hak ve ozgurluklerine sahip cikip, onlari koruyup, kendi dusunce ve davranisinda, toplum icinde bir yere sahip olman "ben buyum" demen ve toplumun seni hissetmesini sagliyorsan, senin disinda olanlarinda, "ben buyum" demelerini, nasil kendi adina sagliyorsan, onlarin adina da saglayacaksin. Yani kendi hak ve ozgurluklerini, toplumdaki yerini, her senin gibi birin saglama mucadelesine destek vereceksin.

Iste boyle bir durumda, her bir kendi hak ve ozgurlugunun bunyesinde, birlikte ve beraber yasayacak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Varta
25-07-2010, 19:12
Saygideger varta;

Insanoglu olarak, birbirinden ayrilmayan ama farkli iki yasam algimiz var. Bunlardan, ilki kendi yasamimiz, digeri de kendimiz gibi olanlarla birlikte yasamimiz. Iste bu ikisi arasindaki DENGE cok onemlidir. Kendini one cikarirsan, bencil, egoist, bananeci, yalniz, asi, dik basli v.s. temelli bir icerge; kendini one cikarmazsan da, samar oglani, herkesin kendine gore kullandigi, ezilen, saga/sola savrulan, psikolojik bunalimli, kaybolmus, icine kapanik v.s. olabilirsin.

Iste bu denge oyle uyumlu bir dengedir ki; NE KENDINI ONE CIKARACAKSIN, NE DE YOK OLACAKSIN.

Bunun anlami sudur. Bir bir olarak, nasil kendi hak ve ozgurluklerine sahip cikip, onlari koruyup, kendi dusunce ve davranisinda, toplum icinde bir yere sahip olman "ben buyum" demen ve toplumun seni hissetmesini sagliyorsan, senin disinda olanlarinda, "ben buyum" demelerini, nasil kendi adina sagliyorsan, onlarin adina da saglayacaksin. Yani kendi hak ve ozgurluklerini, toplumdaki yerini, her senin gibi birin saglama mucadelesine destek vereceksin.

Iste boyle bir durumda, her bir kendi hak ve ozgurlugunun bunyesinde, birlikte ve beraber yasayacak.

Saygilarimla;
evrensel-insan
Dediğim gibi pozitif düşüncelerinize saygı duyuyorum...Maalesefki yaşam koşullarımız standart değil...Belki başda koşulların farklı olması düşünce çeşitliliği sağlasada...Zamanla beynimizi ve bedenimizi negatif yönde etkileyecek çevre koşulları bizi nereye götürür bilemeyiz...Düşünüyoruz ruhani varlığız fakat kimyasal-biyolojikde varlığız aynı zamanda...Bu koşullarda denge diye bir şey olduğuna ben inanmıyorum...Sadece 'Kaos' var halen...

Varta
25-07-2010, 19:23
Yani diyorsunuz ki...Uyandınız bir şekilde...Uyumanın bir yolunu bulun...Önerinize saygı duyuyorum...Fakat o kadar basit değil...Yaşadığımız ülkenin sorunları maalesef gülünüp geçilecek gibi değil...Bu ülkede yaşayan herkesin beyin kimyasını bozar bu sorunlar...Benim kendimi iyi hissetmem ne yazar...!Gelelim ego mevzusuna benimde halen egolarım var fakat kendimi bunlarla tatmin ederken veya etmeye çalışırken,dışarıda geometrik olarak üreyen ve göz göre göre bilinçsizlik denizinde yüzmeye çalışan,boğulan,kör olanları görüp,bende kendimde bir anormaliik var yahu ben bir uzmanına gideyimde kendimi mutllu hissedeyim...! Enterasan gerçekten...
Gelelim bilinç açıklığına...Şimdide çok öncede yaşadığımız 'Kaos' enteresan biçimde bazılarımızın bilinç sıçramasına sebep olabilir...Tabii anlıyorum bu durum size henüz erken gelmiş olabilir...Sizde bu geldiğiniz durumda belkide delirmemek için meditasyon yapıyorsunuz...Olabilir ben sizin durumunuzuda beyhude görüyorum...Önceki yorumlarda anlatmaya çalışdım...Bu uzun yolda 'insan' lık duraklardan biridir...Ben devamınında olduğunu düşünüyorum...Yeterki yolun sonuna geldiğimizi düşünüp algılarımızı kapatmaya çalışmayalım...

evrensel-insan
25-07-2010, 19:30
Saygideger varta;

Sizin anladiginiz gibi, olay pozitiflik/negatiflik degil; aksine, notrluk, disaridan bakis acisi ve tum resmi icinde yer almadan gorebilmek ve icinde bulundugun yerin de bilincinde ve farkinda olmak ve de en onemlisi resmin disini gosteren ve resmin tum sorunsal yapisini ortaya koyan, altenatifin vakfina erebilmektir.

Iste bu anlamda, evrensel insan, dogal dusunceyi ortaya koyan ve dogal dusunce disi bir insanlasma ve evrensellesme alternatifidir.

Butun mesele, dogal dusuncenin hangi duzey bilincinde tatmin olma ve teslim olma meselesidir. Ama, evrensel insan, dusunce ve zihniyet olarak, dogal dusunce tekligine teslim olmak yerine, ona hukmeder ve onu curutebilecek bir bilinc ve farkindaligin urunudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
26-07-2010, 08:15
Sadece yorum ve tartışma ile yaşamımıza anlam vermeye çalışmak çok yorucu ve hatta bence çıkmaz bir sokak...Artık biryerden sonra 'İnsan' bilmek istiyor...Araştımaya başlanılıyor ,bilgi doğru yada yanlış olsada düşüncelerimizi şekillendiriyor...Şu 'zaman' denen ve benim bir türlü kavrayamadığım yada kavramak istemediğim bu olgu aleyhimize bu kadar çalışırken...Bu kadar çaresizlik müthiş biçimde canımı sıkıyor...Ne yapmalı anlamayamı çalışılmalı yada sadece yaşamalımı?...

Yani diyorsunuz ki...Uyandınız bir şekilde...Uyumanın bir yolunu bulun...Önerinize saygı duyuyorum...Fakat o kadar basit değil...Yaşadığımız ülkenin sorunları maalesef gülünüp geçilecek gibi değil...Bu ülkede yaşayan herkesin beyin kimyasını bozar bu sorunlar...Benim kendimi iyi hissetmem ne yazar...!Gelelim ego mevzusuna benimde halen egolarım var fakat kendimi bunlarla tatmin ederken veya etmeye çalışırken,dışarıda geometrik olarak üreyen ve göz göre göre bilinçsizlik denizinde yüzmeye çalışan,boğulan,kör olanları görüp,bende kendimde bir anormaliik var yahu ben bir uzmanına gideyimde kendimi mutllu hissedeyim...! Enterasan gerçekten...

sevgili varta.. insanlar arasında günlük konuşmada bahsedilen gurur/kibir gibi anlamlara gelen egodan bahsetmiyorum ben..

size yansıyan varlığı/evreni bilmek istemenizle ego arasındaki bağı göstermeye çalışmıştım.. neyse zaman içerisnde ne demek istediğimi daha iyi kavrarsınız..

artı ülkemizin durumu gülünecek bir durumdur demek istemedim.. bütün olay sizin beyin nörokimyanızda dedim.. bugün dünyanın en zengin en ferah ülkesinde yaşayan insanların beyin kimyası çok düzgünde herkes büyük bir mutluluk içinde mi yaşıyor zannediyorsunuz.. o ülkelerden herşey güllük gülistanlı bir cennettemi yaşıyorlar zannediyorsunuz.. herşey insanda başlıyor ve insanda bitiyor.. anlatmak istediğim buydu..

siz objektifliğinizi kaybettiğinizde evrenin neresine giderse gidin sizi mutsuz kılacak bir şey mutlaka vardır.. ama objektifliğinizi koruduğunuz sürece yani beyin nörokimyanız buna uygunsa kenyada açlık çekerken bile dünyanın en mutlu insanı olabilirsiniz..

Varta
26-07-2010, 11:54
sevgili varta.. insanlar arasında günlük konuşmada bahsedilen gurur/kibir gibi anlamlara gelen egodan bahsetmiyorum ben..

size yansıyan varlığı/evreni bilmek istemenizle ego arasındaki bağı göstermeye çalışmıştım.. neyse zaman içerisnde ne demek istediğimi daha iyi kavrarsınız..

artı ülkemizin durumu gülünecek bir durumdur demek istemedim.. bütün olay sizin beyin nörokimyanızda dedim.. bugün dünyanın en zengin en ferah ülkesinde yaşayan insanların beyin kimyası çok düzgünde herkes büyük bir mutluluk içinde mi yaşıyor zannediyorsunuz.. o ülkelerden herşey güllük gülistanlı bir cennettemi yaşıyorlar zannediyorsunuz.. herşey insanda başlıyor ve insanda bitiyor.. anlatmak istediğim buydu..

siz objektifliğinizi kaybettiğinizde evrenin neresine giderse gidin sizi mutsuz kılacak bir şey mutlaka vardır.. ama objektifliğinizi koruduğunuz sürece yani beyin nörokimyanız buna uygunsa kenyada açlık çekerken bile dünyanın en mutlu insanı olabilirsiniz..
Mesele mutlu olmaya çalışmak değil...'İnsan' olmaya çalışmak oda şimdilik...Bu yolun sonunda mutlu olacağımızı kim bilir...Enterasan siz gördüğüm kadar mutlu olmak için çaba sarfediyorsunuz...Ben sadece bilmek isterdim...Fakat bunun şimdilik mümkün olmadığının farkındayım...

evrensel-insan
26-07-2010, 17:30
Saygideger varta;

Ben sadece bilmek isterdim...Fakat bunun şimdilik mümkün olmadığının farkındayım.-varta-

Bilmek vemumkunluk baginin iki farkli algisi vardir. Birincisi epistemolojik gercekliktir, yani, bilimin her turlu dalinin bilimsel olarak ve olgusal temelli evrensel kabul ve yanlislanabilir ilkesine bagimli olarak, su ana kadar bildirdikleridir. Mumkun olmayan ise, sadece su andir. Yani, bilimsel olarak, su an bilinmemekte olan herhangiir seyin, gelecekte ve su an sonrasinda bilinebilirligi olasilik dahilindedir.

Diger algi ise, bilmek istenen seyin; epistemolojik gerceklik ustu olmasi ve bunun bilinmesinde israr edilmesidir. Bunun da yolu, inancsal zihniyet olarak; herhangibir ideolojik dogrunun getirdigi ve henuz evrensel onay kazanmamis bir olgu haline gelmeyen, kurguyu, yani teoriyi, ideolojiyi, sirf bilmek tatminligi ve merak giderimi temelinde kabullenmek, sahiplenmek ve sabitlemektir.

Burada algilanmasi gereken, kisinin bu inancsal dogrusunun, dogrulugunu sadece kendisini bagladigini ve ayni konudaki dogrularla bir tartisma, ikna olma/etme mucadelei icinde olunacaginin bilincinde ve farkinda olunmasidir.

Iste bu iki farkli secenekten hangisinin secilecegi;hem kisinin her turlu konuya bilimsel mi/inancsal mi yakastigiyla paraleldir, hem de kendi kedini dusunce/inanc olarak tatmin etmekle.

Iste bu anlamda, seni hangisi rahatsiz etmeyecek ve sana hangisi zarar vermeyecek ise, secim senin.

Bu secimde, ya alisilagelmis, otomatiklesmis bir yanasim, ya da yenilik,degisim v.s. icerir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Varta
26-07-2010, 17:53
Saygideger varta;

Ben sadece bilmek isterdim...Fakat bunun şimdilik mümkün olmadığının farkındayım.-varta-

Bilmek vemumkunluk baginin iki farkli algisi vardir. Birincisi epistemolojik gercekliktir, yani, bilimin her turlu dalinin bilimsel olarak ve olgusal temelli evrensel kabul ve yanlislanabilir ilkesine bagimli olarak, su ana kadar bildirdikleridir. Mumkun olmayan ise, sadece su andir. Yani, bilimsel olarak, su an bilinmemekte olan herhangiir seyin, gelecekte ve su an sonrasinda bilinebilirligi olasilik dahilindedir.

Diger algi ise, bilmek istenen seyin; epistemolojik gerceklik ustu olmasi ve bunun bilinmesinde israr edilmesidir. Bunun da yolu, inancsal zihniyet olarak; herhangibir ideolojik dogrunun getirdigi ve henuz evrensel onay kazanmamis bir olgu haline gelmeyen, kurguyu, yani teoriyi, ideolojiyi, sirf bilmek tatminligi ve merak giderimi temelinde kabullenmek, sahiplenmek ve sabitlemektir.

Burada algilanmasi gereken, kisinin bu inancsal dogrusunun, dogrulugunu sadece kendisini bagladigini ve ayni konudaki dogrularla bir tartisma, ikna olma/etme mucadelei icinde olunacaginin bilincinde ve farkinda olunmasidir.

Iste bu iki farkli secenekten hangisinin secilecegi;hem kisinin her turlu konuya bilimsel mi/inancsal mi yakastigiyla paraleldir, hem de kendi kedini dusunce/inanc olarak tatmin etmekle.

Iste bu anlamda, seni hangisi rahatsiz etmeyecek ve sana hangisi zarar vermeyecek ise, secim senin.

Bu secimde, ya alisilagelmis, otomatiklesmis bir yanasim, ya da yenilik,degisim v.s. icerir.

Saygilarimla;
evrensel-insan
Aslında hep başa dönüyoruz...Anlatmak istediklerimi geçmiş sayfalarda yazmışdım...Beynimizin geçirdiği evrimle bedenimizin geçirdiği evrim eşit değil bence beyin evrim olarak çok ilerde...Ve söylemeye çalıştığım beynin özgür olması için onu taşıyan bedenden bağımsız kılınması gerekiyor diyorum...Sizde kendi düşüncenizde haklı olarak o zaman 'insan' olamayız diyorsunuz...Bu duruma katılıyorum ve yine tekrarlıyorum bizim algımızda bu uzun yolda 'İnsanlık' duraklardan biridir... Ki evrim teorisi bunun kanıtıdır...Başlıngıçta 'İnsan' mıydık...Evrim geçirerek bu duruma geldik...Evrimin durduğunu kim söylüyorki bilemiyorum...Evrime inanmaya bilirsiniz onada saygı duyarım...Bence evrim durmadığına göre 'İnsan'lıkda şimdilik yaşadığımız bir süreçtir 'İnsan'lık bence bu işin sonu değildir o yüzden bu kadar kutsamaya gerekde yoktur...Şu koca 'Evren' de 'İnsan'lık nedir ki...Fakat siz dersenizki 'İnsan'lığımızdan başka neyimiz var...Sizde haklısınız ama şimdilik...

evrensel-insan
26-07-2010, 17:59
Saygideger varta;

Ve söylemeye çalıştığım beynin özgür olması için onu taşıyan bedenden bağımsız kılınması gerekiyor diyorum...Sizde kendi düşüncenizde haklı olarak o zaman 'insan' olamayız diyorsunuz.-varta-

Zannedersem burada bir yanlis algilama soz konusu. Birincisi, dusunce zaten oznel olarak, vucuttan bagimsizdir ve bir nesnesi yoktur. Yani, aynen burada oldugu gibi, bir vucut onu dile getirdiginde, baska vucutlarin o dile gelen dusunceyi gormesine, algilamasina acilir.

Insan olunamamasinin sebebi ise, dogal zihniyet ve onun alisilagelmis, otomatiklesmis ve yerlesmis evrensel yapilanisinin ve isleyisinin dusuncelere ve davranislara getirdigi sinirlamadir.

Bak bu konuda, ben evrensel'in kosesi'ne son bir mesaj yazdim, istersen once onu oku. Ne dedigimi daha iyi algilayabilirsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Varta
26-07-2010, 18:06
' dusunce zaten oznel olarak, vucuttan bagimsizdir'...Ben bunun şimdilik 'İnsan' lık için çok uzakda görüyorum...Bu seviyeye gelmeye daha çok zaman var...

evrensel-insan
26-07-2010, 18:20
Saygideger varta;

Bunun uzakta olmasi, ufugun disina cikarmaz, insansal zihniyetin (dogal degil), ufku dahilindedir. Zaten notr algi ve disaridan bakis acisinin konunun ozeline veya genele gore, konunun icinde yer almadan tum resmi verebilmesi, dusunceyi dile getiren bedenin, o resmin bir yerinde yer almamasi ve kendi bedeninin de disinacikarak, kendini de her yonuyle degerlendirebilmesini saglar.

Iste bu temelde evrensel-insan'in dile getirdikleri ile, benim bir birey olarak dile getirdiklerim farklilasir.

Cunku, birisi nesnesiz dile getiris, digeri nesneli dile getiristir. Bu konuda da, bireyin uclemini evrensel'in kosesi'nden okuyabilirsin. Evrensel'in Kosesi

Sayfa 84
836- Birin Y-Uclem Bilinci/Farkindaligi

Sayfa 85
843- Ben/Birey/Bencillik, Bagi-Farki ve Fark Algisi

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
27-07-2010, 08:26
Mesele mutlu olmaya çalışmak değil...'İnsan' olmaya çalışmak oda şimdilik...Bu yolun sonunda mutlu olacağımızı kim bilir...Enterasan siz gördüğüm kadar mutlu olmak için çaba sarfediyorsunuz...Ben sadece bilmek isterdim...Fakat bunun şimdilik mümkün olmadığının farkındayım...


sevgili varta.. dediğim gibi yazışmlar ilerleikçe ya da benim yazılarımı okudukça ne dediğimi algılayabileceksiniz.. şimdilik çok ayrı tellerden çalıyoruz..:p

mutlu olmayı sadece günlük konuşmadaki basit içerikte algılamayın.. sürekli bilincin tatmininden bahsederim..

yukarda kalın puntoladığım alıntınızın altında yatan nedeni hiç sorguladınız mı?

niçin bilmek istiyorsunuz? bilmeden yaşayamaz mısınız? sizi bu bilmeye iten şeyin ne olduğunu bir düşünün bakalım..

Varta
28-07-2010, 16:57
sevgili varta.. dediğim gibi yazışmlar ilerleikçe ya da benim yazılarımı okudukça ne dediğimi algılayabileceksiniz.. şimdilik çok ayrı tellerden çalıyoruz..:p

mutlu olmayı sadece günlük konuşmadaki basit içerikte algılamayın.. sürekli bilincin tatmininden bahsederim..

yukarda kalın puntoladığım alıntınızın altında yatan nedeni hiç sorguladınız mı?

niçin bilmek istiyorsunuz? bilmeden yaşayamaz mısınız? sizi bu bilmeye iten şeyin ne olduğunu bir düşünün bakalım..
Yaşam sadece nefes almaksa yaşarım...Yaşamıma anlam vermek için bilmek isterim...Kendimizi avutarak yaşamakda şu andaki tek seçeneğimiz maalesef...

evrensel-insan
01-08-2010, 16:33
Saygideger varta;

Kendimizi avutarak yaşamakda -varta-

Sizce "kendimizi avutarak yasamak" tamlamasinin, anlam ve icerigi nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Varta
02-08-2010, 06:04
Saygideger varta;

Kendimizi avutarak yaşamakda -varta-

Sizce "kendimizi avutarak yasamak" tamlamasinin, anlam ve icerigi nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan
'Bilmeden' yaşamak kendini avutmakdır...

evrensel-insan
02-08-2010, 17:34
Saygideger varta;

'Bilmeden' yaşamak kendini avutmakdır-varta-

Ozaman "bilerek/bilincli" yasamak nasil olmalidir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Varta
04-08-2010, 06:28
Saygideger varta;

'Bilmeden' yaşamak kendini avutmakdır-varta-

Ozaman "bilerek/bilincli" yasamak nasil olmalidir?

Saygilarimla;
evrensel-insan
Kim bilir...?

evrensel-insan
04-08-2010, 21:09
Saygideger varta;

Su an sen, kendini "avutarak mi" yasiyorsun?, Eger oyleyse, kendini nasil ve ne ile "avuttugunu" aciklayabilir misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Varta
07-08-2010, 07:41
Saygideger varta;

Su an sen, kendini "avutarak mi" yasiyorsun?, Eger oyleyse, kendini nasil ve ne ile "avuttugunu" aciklayabilir misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan
Bu forumda bu seviyede yorum yapan herkes kendini avutuyor...Bu bilince henüz sahip olmayanlar ise 'Yaşıyor' lar umurlarında olmadan(Şimdilik)...Hepimizin 'Gerçek'i farklı ise zaten bu tartışmalara hiç gerek yok herkes kendi dalgasına baksın...Bizler burada bir şeyler paylaşmaya çalışıyorsak vardır bir sebebi... Demekki bizce evrensel bir hareket var diye düşünüyoruz...Da elde ne var?...Bence halen hiçbirşey yok...Bilmiyoruz fakat hissediyoruz ve bu hissetdiğimiz 'Şey' leri evrensel anlamda anlamlandıramıyoruz...Çünkü 'Bilinç' denen algı ile büyük bir savaştayız...Elimizden hiçbir şey gelmiyor o kadar aciziski...İşte burda felsefe yaparak hemde paylaşmaya çalışıp kendimizi avutuyoruz...Şu 'Zaman' var ya şu zaman tik tak tik tak...Elimizden hiç bir şeyde gelmiyor...

evrensel-insan
07-08-2010, 17:28
Saygideger varta;

Eger "elimizden bir sey gelecekse" bu once herbirimzin kendi icin gecerlidir. Yani ilk basta yapilmasi gereken, insanlasma yolunda bir kisinin kendi ile olan mucadelesi, sorgulamasidir. Cunku kisi kendisini ne kadar gelistirirse, sadece kendine degil; etrafindakilere de bu gelismisligi dusunce ve davranis olarak, dile getirir.

Yani, asil mucadele, disariyla degil; iceriyledir. Herkesin kendi kendine verilen degerlerini sorgulamasi, ogrendiklerini bilmeye tasimasi ve en azindan bilincli ve farkindalikli olarak dusunebilmesi ve davranmasi anlaminda.

Saygilarimla;
evrensel-insan



evrensel-insan
18-07-2010, 19:31
Saygideger arkadaslar;

Ben daha onceleri, insanoglunu dusunceve davranista insanlastirmayan engeller arasinda; ozaleyhtecilige deginmis, bunun inancsal yonu oldugu kadar, bilimsel icerigini de aciklamistim.

Eger hatirlanirsa, nesneye verilen oznel icerik ile, insanoglunu belirli dogalliklara mahkum etmek, teslim etmek ve ilerleyemeyecegini, gelisemeyecegini v.s. soylemek ve bunu ustelik te kisinin kendi adina ve kendisi icin, olamayacagini soylemek, insanoglunun tur butunlugunun, birliginin ve beraberliginin, bu gelisememe yuzunden, saglanamayacagini soylemekle ve insanoglunu "dogal" olarak, ayrimci, bencil, cikarci, savasan, ve birbirine her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisla yanasan ve bu yanasim zihniyeti temelinde de, insanolunu bu "dogalliga" mahkum kilan zihniyet, insandisi zihniyettir.

Ornegin, teist olarak yetisen bir kisinin teist kalmasini, ateizme veya non teizme gecebilecek bir "dogalliga" sahip degilse, mumkun olmayacagini savunmak, ayrimciliktir.

Bu ayrimcilik "dogalliginin" kisiyi "boyle dogmus" temelli bir sabitlemeye mahkum etmekle, kadercilikle, teslinmiyetle, caresizlikle ayni iceriktedir.

Kanin, asilligi, deri renginin siyahligi, kafatasinin, farki, IQ olcumleri, Genin bencilligi, Guclunun ayakta kalacagi v.s. temelli insanoglunu, oznel iceriklerle "dogallik" adina, ayrimciliga, savasima v.s. yonlendirmek, ayrimciliktir.

Insanoglu, tabulu rasa olarak, yani DUSUNME YETILI, FAKAT 0 DUSUNCE ILE DOGAR. Insanoglunun yasam ve iliskileri de, dusuncesinin ona yon ve yontem veren icerigidir.

Iste bu temelde "Dogallik", evren, evrim, madde, varolus, her turlu nesne v.s. her hangibir insanoglu ozelligine sahip degildir ve onlara verilen ve "dogal" olarak atfedilen tum sifatlar, degerler, veriler; insanoglu eliyle/adina/icin/ait ve insanoglu monologuyla ortaya koyanlardir. Dolayisiyle, maddenin ve nesnenin dogalliginin ne oldugunu soylemek, ona atfedilen oznel icerikten baska bir sey degildir ve bu oznel icerik, insanoglu urunudur.

Iste insanoglunun, dogal dusuncesinin koken ve temelleri, bu oznel icerigi, insanoglu monologu oldugu halde, insandisive insanlikdisidir. Oyuzden de ayrimci, cikarci, bencil, guce, otoriteye, yonelik, teslim olma/alma, ikna olma/etmelidir.

Dusunce ve davranista insanlasamamis, insanoglunun dogal dusuncesinin, oznel icerikli "dogalligi" dusunsel, soyut bir AYRIMCILIKTIR. Kisileri, mahkum eder, teslim alir, caresizlige, bilgisizlige, inancsalliga ve tanrisalliga yonlendirir.

Iste bu temelde, ne bilgi, ne bilinc, ne de bil kokenli hersey, SABIT, DOGAL, KALICI, INSANOGLU DISI BIR GUCUN, KAYNAGIN VERISI, KADER, ALINYAZISI v.s DEGILDIR.

Her insanoglu biri, kendi beceri ve yetisi temelinde, kendi kendine ve kendi kendini bilinclendirebilir, teizmden, non teizme, milliyetcilikten, enternasyonellige, gecebilir. Etik ve metafizik yonlendirim ve yaptirimlarini degistirebilir. Bunun aksini savunan dusunce ve zihniyet AYRIMCIDIR. Savunusu, tek bir ise yarar, o da insanoglu turunu biribirine dusman kilmak, etiketlemek ve savastirmak. Iste bu zihniyetin de kokeninin temelleri, emperyalist, inancsal, tanrisal v.s. temelli insanoglu disi her turlu soyut/somut degere, veriye ve tabuya dayanir.

Kimse anasindan, oyle/boyle dogmaz, kimse sadece oyle boyle kalici bir yasam surmez, kimsenin dogalliga bir teslimiyeti, caresizligi v.s. mumkun degildir. Cunku, DOGALIN NE OLDUGUNU ORTAYA KOYAN INSANOGLUNUN OZNEL ICERIGIDIR. DOGALLIK, HER KONUSUYLA, BIR INSANOGLU OZELLIGIYLE BEZENMISTIR. Insanoglunun disinda ve ustunde, yine insanoglunun ortaya koydugu, bir guc, kaynak ve insanoglunun bu guc ve kaynaga oznel icerik vererek kendini teslim etmesi, onu tanrilastirmasi ve onun karsisinda kendini caresiz, aciz, gucsuz kilmasi, yine insanoglunun bir dusunce ve zihniyetidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-07-2010, 07:21
Ornegin, teist olarak yetisen bir kisinin teist kalmasini, ateizme veya non teizme gecebilecek bir "dogalliga" sahip degilse, mumkun olmayacagini savunmak, ayrimciliktir.



sevgili e.i.. taş kafama geldi merak etme..:)

bu ifadeleri bu sitede benden başka biri kullanmıyor bildiğim kadarıyla..

bu konuyu seninle konuşuruz ama en baştan söyleyeyim olacakları..

yine her zamanki gibi sen bana "sen varoluşunla başbaşa kal" deyip teşekkür edecek ve konuşmayı sonlandıracaksın.. çünkü benliğin her zamanki gibi tehlikeyi sezecek ve seni tartışmadan kaçıracaktır..

şayet yukarıdaki ifadelerimde yanılıyorsam belirt ki hiç konuşmaya/yazmaya başlamayayım.. çünkü bu siteye her gönderdiğim yazının arkasında çok ciddi bir zihinsel emek/zorluk var..

çünkü uçtuğum uçağı bir başka pilot ya da otomatik pilot uçurmuyor, ben uçuruyorum..

mitch
19-07-2010, 10:15
Saygideger arkadaslar;

Ben daha onceleri, insanoglunu dusunceve davranista insanlastirmayan engeller arasinda; ozaleyhtecilige deginmis, bunun inancsal yonu oldugu kadar, bilimsel icerigini de aciklamistim.

Eger hatirlanirsa, nesneye verilen oznel icerik ile, insanoglunu belirli dogalliklara mahkum etmek, teslim etmek ve ilerleyemeyecegini, gelisemeyecegini v.s. soylemek ve bunu ustelik te kisinin kendi adina ve kendisi icin, olamayacagini soylemek, insanoglunun tur butunlugunun, birliginin ve beraberliginin, bu gelisememe yuzunden, saglanamayacagini soylemekle ve insanoglunu "dogal" olarak, ayrimci, bencil, cikarci, savasan, ve birbirine her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisla yanasan ve bu yanasim zihniyeti temelinde de, insanolunu bu "dogalliga" mahkum kilan zihniyet, insandisi zihniyettir.

Ornegin, teist olarak yetisen bir kisinin teist kalmasini, ateizme veya non teizme gecebilecek bir "dogalliga" sahip degilse, mumkun olmayacagini savunmak, ayrimciliktir.

Bu ayrimcilik "dogalliginin" kisiyi "boyle dogmus" temelli bir sabitlemeye mahkum etmekle, kadercilikle, teslinmiyetle, caresizlikle ayni iceriktedir.

Kanin, asilligi, deri renginin siyahligi, kafatasinin, farki, IQ olcumleri, Genin bencilligi, Guclunun ayakta kalacagi v.s. temelli insanoglunu, oznel iceriklerle "dogallik" adina, ayrimciliga, savasima v.s. yonlendirmek, ayrimciliktir.

Insanoglu, tabulu rasa olarak, yani DUSUNME YETILI, FAKAT 0 DUSUNCE ILE DOGAR. Insanoglunun yasam ve iliskileri de, dusuncesinin ona yon ve yontem veren icerigidir.

Iste bu temelde "Dogallik", evren, evrim, madde, varolus, her turlu nesne v.s. her hangibir insanoglu ozelligine sahip degildir ve onlara verilen ve "dogal" olarak atfedilen tum sifatlar, degerler, veriler; insanoglu eliyle/adina/icin/ait ve insanoglu monologuyla ortaya koyanlardir. Dolayisiyle, maddenin ve nesnenin dogalliginin ne oldugunu soylemek, ona atfedilen oznel icerikten baska bir sey degildir ve bu oznel icerik, insanoglu urunudur.

Iste insanoglunun, dogal dusuncesinin koken ve temelleri, bu oznel icerigi, insanoglu monologu oldugu halde, insandisive insanlikdisidir. Oyuzden de ayrimci, cikarci, bencil, guce, otoriteye, yonelik, teslim olma/alma, ikna olma/etmelidir.

Dusunce ve davranista insanlasamamis, insanoglunun dogal dusuncesinin, oznel icerikli "dogalligi" dusunsel, soyut bir AYRIMCILIKTIR. Kisileri, mahkum eder, teslim alir, caresizlige, bilgisizlige, inancsalliga ve tanrisalliga yonlendirir.

Iste bu temelde, ne bilgi, ne bilinc, ne de bil kokenli hersey, SABIT, DOGAL, KALICI, INSANOGLU DISI BIR GUCUN, KAYNAGIN VERISI, KADER, ALINYAZISI v.s DEGILDIR.

Her insanoglu biri, kendi beceri ve yetisi temelinde, kendi kendine ve kendi kendini bilinclendirebilir, teizmden, non teizme, milliyetcilikten, enternasyonellige, gecebilir. Etik ve metafizik yonlendirim ve yaptirimlarini degistirebilir. Bunun aksini savunan dusunce ve zihniyet AYRIMCIDIR. Savunusu, tek bir ise yarar, o da insanoglu turunu biribirine dusman kilmak, etiketlemek ve savastirmak. Iste bu zihniyetin de kokeninin temelleri, emperyalist, inancsal, tanrisal v.s. temelli insanoglu disi her turlu soyut/somut degere, veriye ve tabuya dayanir.

Kimse anasindan, oyle/boyle dogmaz, kimse sadece oyle boyle kalici bir yasam surmez, kimsenin dogalliga bir teslimiyeti, caresizligi v.s. mumkun degildir. Cunku, DOGALIN NE OLDUGUNU ORTAYA KOYAN INSANOGLUNUN OZNEL ICERIGIDIR. DOGALLIK, HER KONUSUYLA, BIR INSANOGLU OZELLIGIYLE BEZENMISTIR. Insanoglunun disinda ve ustunde, yine insanoglunun ortaya koydugu, bir guc, kaynak ve insanoglunun bu guc ve kaynaga oznel icerik vererek kendini teslim etmesi, onu tanrilastirmasi ve onun karsisinda kendini caresiz, aciz, gucsuz kilmasi, yine insanoglunun bir dusunce ve zihniyetidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Kanin, asilligi, deri renginin siyahligi, kafatasinin, farki, IQ olcumleri, Genin bencilligi, Guclunun ayakta kalacagi v.s. temelli insanoglunu, oznel iceriklerle "dogallik" adina, ayrimciliga, savasima v.s. yonlendirmek, ayrimciliktir.

Öncelikle, konu için teşekkür ederim.
Gerçekten düşündürücü!
Konunun son geliş noktasını dikkate almayarak baştan alıntıladığım esas öz unsurlardan girmek ve soruşturmak istiyorum.
Bence ele alınış biçimi iyi olmuş; fakat "Gen'in bencilliği" cümlesi dikkatimi çekti.

Buna müdahale edebilmemiz söz konusu değilken, aynı katagoride ele alınabilmiş olması benim için açıklama gerektiren bir mesele dir diye düşünüyorum.

Yani: Bence Gen'in bencilliği irademizin dışında bir meseledir. Daha sonraları bu sorun (eğer sorun sayılabilirse tabi) tıp alanındaki gelişmeler sonucu çözülebilir. Zaten "Doğal selexiyon" da bunu düzeltebilir.

IQ ölçümleri'ne geldiğimiz zaman ise: Yine bu katagorinin içinde olmaması gterektiği kanaatindeyim.
Şöyle ki: "Yaratıcı dehanın sırları" IQ ölçümlemelerine tümüyle zıt anlamdadır. Bunun tersini iddia edenler varsa, bana önce einstein'in IQ seviyesini izah etmeleri geregecektir.

Bakın, insan tüm sorumluluklarına nasıl öğreneceğini bilererk başlar.
Bu da baştan kültür'e dayalı eğitimle oluşur.
Kültürlerin dinlerden hiç bir farkı yoktur; çünkü içine çektiği insanları dogmatik yönlendirir.
Her zaman bir sınırlama ve bir son nokta vardır. Halbu ki insan oğlunun tüm hayatı sonsuzluklarla örülüdür.

İnsan üretken düşünme yöntemini kullanarak en yüksek ve en düşük olasılıklarda istediği kadar alternatif yaklaşım elde edebilir. Parlak bir yaklaşım bulduktan sonra bile, tüm yaklaşımları keşfetme isteği önemlidir. Einstein'a kendisi ile ortalama bir bir insan arasındaki fark sorulduğunda, ortalama bir insandan zaman içinde bir iğne aramasını isterseniz iğneyi bulduktan sonra aramaktan vaz geçer, cevabını vermiştir. Ama kendisi samanlığı baştan sona tarayarak tüm olası iğneleri bulmaya çalışırım demiştir.

Bu, şunu anlayabilmemizi açıklamaya yetti sanırım: Einstein'in ufku dar değildi. Çünkü; hayatı boyunca hiç bir dogmanın etkisi altında kalmamıştı. Keza en büyük dogmaları yaratan onun ataları olduğu halde.

Bu da, sevgili evrensel - insan'ın iddialarını kanıtlayacak güçte.

Feynman der ki: Tekrarlayıcı düşünme, düşüncenin kesinliğini onaylatır.
Bence mantığını da buldurur.
Konu başlığında bahsedilen bu kişilerde mantık dışılık ta göze çarpar. Demekki fazla düşünmeden yapılan, veya düşünmeye gerek duyulmadan yapılan işler her zaman zararlı oluyor.

Ve en önemlisi de ne biliyormusunuz?
1880 lerde Amerikalı filozof Willian james, "Büyük insanlar, Büyük düşünceler ve Çevre" adlı makalesinde Darwinci fikirler ve deha arasında bir bağlantı olduğunu öne sürmüş.
İşte bu da dogmalardan arınmış bir beyin/zeka gerektiriyor demektir.

İnsanları standart düşünme alışkanlıklarından arındırmanın tek yolu: Kültürleri, saygı, sevgi ve ahlak bilinci aşılamanın dışında kullanmamaktır. İnsanları bilinçlendirirken, başka hiç kimsenin düşünmediği gibi düşünmek, ve başka hiç kimsenin göremediğini görmek öğretilmelidir...

Sevgiler.

evrensel-insan
19-07-2010, 17:16
Saygideger paslicvi;

Ben zaten biribirimizi bu konuda algiladigimiz icin, artik senin bu konudaki mesajlarina cevap yazmiyorum. Cunku sonucta, ben dusuncenin ve zihniyetin belirleyici faktor oldugunu dile getirirken, sen nesnenin (varolus/norokimyasalyapi) belirleyici faktor oldugunu soyluyorsun.

Burasi tikandigimiz nokta. O YUZDEN, BEN BIRIBIRIMIZIN GORUSUNE SAYGI CERCEVESINDE, senin ile olan mesajlasmalarimda, bu konuyu getirmeyi dusunmuyorum.

Ikimizin de bu konudaki dile getirdiklei, sitede. Okurlar, iki farkli gorusu okuyarak, kendileri karar verirler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-07-2010, 17:43
Saygideger mitch;

Iki konuya deginmek istiyorum. Birincisi genin bencilligi, ben, birey, bireycilik, bireysellik, bencillik kavramlarini daha iyi algilayacagini dusundugum, bir link veriyorum. Olinki okuduktan, sonra tekrar bencillik uzerie mesajlasiriz.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=85

Mesaj 843

Ikinci konu, nesnenin hic bir sekilde, kendine has bir oznel icerigi olamayacagidir. Cunku, o nesneyi algilayarak, kavramlastiran insanoglu, yine nesneye verdigi oznel icerikle, onunla bag/iliski kurmakta ve ona yerine gore teslim olmakta ve onu tanrilastirmaktadir. (Kuran, Incil, her turlu put, ilah pitoresk, heykel v.s.) Bu da ayrica, evrensel'inKosesi'nde acikladigim, tanrisal zihniyet ve tanrilastirma konusu ile ilgilidir. O yaziyi da, evrensel'in kosesi' nden son iki mesaj olarak bulabilirsin. Hatta orda, insanoglunun, her turlu nesneyi verdigi oznel icerikle tanrilastirdiginin, en belirgin ornegi olan panenteizm (evren=tanri) var. Ki bu nesnelere, insanoglunun kendi birini de tanrilastirmasi (ben=tanri), dahildir.

Simdi gelelim, insanoglunun nesneye verdigi sifatlara; kana-asillik, deriye-renk (siyah/beyaz irkciligi), IQ'ye zeka, gerizeka,kafatasina, sekilsel irkcilik, gene bencillik v.s.

Buranin cok iyi algilanmasi gerekiyor. Darwin'den ornek verelim. Onun "guclu olan ayakta kalir" ifadesinin carptirilmasi, sosyal darwinizmi, fasizmi ve her turlu iktidar duskunu ideolojik inanci yaratmadi mi? Onemli olan, ne dendigi degil; ne olarak algilandigidir. Tabi ki ben burada Darwin'e bir "suc" eklemiyorum, ama sonucta acik ve iyi niyetli bir cumle, dunyayi ne hale koyuyor, goruyoruz.

Ayni sey, Dawkin's icin de gecerli. Cunku gunumuzde, nihilizmin felsefesi, emperyalist zihniyet, soros ideolojisi ve evangalist orgutlenme, ve de her turlu, insanoglu turu birinin serbestligi, onun insanlikdisi dusunce ve davranisla, sirf kendi bencil cikari icin, baskalarina her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisi uygulamaktadir. Yani "Ben ne yapayim, madenm gen bencil, o zaman bende sadece kendimi, kendi rahatimi, kendi cikarimi dusunerek, baskalarini takmam, kullanirim, harcarim" dusuncesi, insonoglu birini, bugunku amerikan idealizminin durumuna sokmus ve hak, hukuk, adalet, v.s. yerini guc, otorite ve "erkeksen karsi koy" a donusturmustur.

Aslinda, ben yine evrensel'in kosesinde, insanoglu dogal dusuncesi ile "dogal" mis gibi gosterilmeye calisilan genin bencilliginin, 20. ve 21. yuzyilda, nasil bunalimlara ittigini (hiclik), nasil yeni tanrilaryarattigini, nasil bananeci, ya da canavar kesildiklerini acikladim.

Oyuzden kisaca, gen bir nesne adidir ve bencillik te, insanoglunun ona verdigi ve "dogal" gostermeye calistigi, oznel ve insanoglu ozelligi tasiyan bir iceriktir ve de AYRIMCI ZIHNIYETIN DOGAL DUSUNCESIDIR.

Ben sana verdigim linkte, insanoglu ve diger canli turlerinin, dogup, yasayip, olmelerini ve breslenme, ureme konusunun bencillik olmadigini ve sadece DOGAN BIR CANLININ, YASAMASININ BIR GERKLILIGI oldugunu da izah ettim.

Oyuzden, bilimin bilimsellik yolundaki inancsal "bilimselligini" ve "bilimsel" inancsalligini ve de epistemolojinin epistemolojik sinir ve gercekligini cok iyi algilamak gerekiyor.

Cevap verecegin zaman, ister bu basligi, ister, evrensel'in Kosesi basligini secebilirsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
20-07-2010, 07:18
Simdi gelelim, insanoglunun nesneye verdigi sifatlara; kana-asillik, deriye-renk (siyah/beyaz irkciligi), IQ'ye zeka, gerizeka,kafatasina, sekilsel irkcilik, gene bencillik v.s.

Buranin cok iyi algilanmasi gerekiyor. Darwin'den ornek verelim. Onun "guclu olan ayakta kalir" ifadesinin carptirilmasi, sosyal darwinizmi, fasizmi ve her turlu iktidar duskunu ideolojik inanci yaratmadi mi? Onemli olan, ne dendigi degil; ne olarak algilandigidir. Tabi ki ben burada Darwin'e bir "suc" eklemiyorum, ama sonucta acik ve iyi niyetli bir cumle, dunyayi ne hale koyuyor, goruyoruz.

Ayni sey, Dawkin's icin de gecerli. Cunku gunumuzde, nihilizmin felsefesi, emperyalist zihniyet, soros ideolojisi ve evangalist orgutlenme, ve de her turlu, insanoglu turu birinin serbestligi, onun insanlikdisi dusunce ve davranisla, sirf kendi bencil cikari icin, baskalarina her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisi uygulamaktadir. Yani "Ben ne yapayim, madenm gen bencil, o zaman bende sadece kendimi, kendi rahatimi, kendi cikarimi dusunerek, baskalarini takmam, kullanirim, harcarim" dusuncesi, insonoglu birini, bugunku amerikan idealizminin durumuna sokmus ve hak, hukuk, adalet, v.s. yerini guc, otorite ve "erkeksen karsi koy" a donusturmustur.


sevgili e.i..

insanoğlu bu iki kişinin "güçlü olan ayakta kalır" ya da "gen bencildir" dediği için bu duruma gelmedi.. bu iki biliminsanı doğayı evreni ve canlılar arasındaki ilişkiyi inceledi gözlemledi ve böyle bir ifadeyi sundular..

yani senin dediğin gibi tavuk yumurtadan değil değil yumurta tavuktan çıktı..

insanoğlu yaşadığı gezegende her nesneye ve kavrama bir sıfat eklemek zorundadır, çünkü insanoğlu birbiriyle iletişim kurabilmek adına şimdilik sadece konuşma dediğimiz iletişimi bulabilmiştir.. ve insanoğlu nesnel değil öznel bir canlı türü olduğu için çok değişik sıfatlar üretmiştir, kendini ve karşısındaki nesneyi ya da kavramı değerlendirip, diğer kişiye aktarıp ifade edebilmek adına.. bunun şimdilik başka bir yolu yoktur..

ve bu ilkel iletişim aracımız olan konuşma/lisan, insanlığın aslında çok ciddi bir problemidir.. herşeyden önce tüm dünya insanlığı kapsaması yani evrenselliği yoktur.. değişik zaman ve coğrafyalarda yetişen insanların lisanı farklı olduğu gibi aynı lisanı konuşan insanlar arasında bile bir kelimeye çok farklı içerik ve anlam yüklendiği için insanlar aslında birbirleriyle konuşma adı altında sadece birbirlerini anlamaya/anlatmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyorlar..

yani insanoğlu konuşarak anlaşamamaktadır, sadece bu konuda gayret gösterip anlaştığını zannetmektedir..

yani anlatmaya çalıştığım şey şu.. canlılarda tesbit edilen genlerin bencilliği ya da güçlü olan ayakta kalır ifadesi insanoğlunun üretimi değil, doğanın üretiğinin insanoğlu tarafından dile getirilmesi zorunluluğudur..

bu kelimeler/sıfatlar insanoğlu dile getirilimediği zamanlarda da insanoğlu aynı şekilde benzer iktidar düşkünü, bencil bir yaşam sürüyordu.. çünkü varolup yaşamda kalmak için diğer canlılarla bir mücadele içinde olma zorunluluğu vardı..

her canlı türü yaşamla ölüm kalım mücadelesinde önce genlerinin devamını düşünmek ve bunu sağlamak üzere bir davranışta bulunuyor.. bu geçmişte de böyleydi şimdi de böyle..

yaşamda kalmak için yeterli besin ve başka bir paylaşımcı olmadığı sürece hiçbir canlının bencilliğinden bahsedemeyiz.. ama varoluşta çok çeşitli canlı türü ve bu her canlı türünden de çok sayıda vardır.. ve yaşamda kalıp soyunu devam ettirmek adına her canlı türü diğer canlı türünü ve sayısını otomatikman rakip olarak görür.. çünkü birlikte yaşadıkları o anda ve o mekanda hem beslenme hem barınma ihtiyaçları sınırsız değildir.. ve bu sınırsız olmayan bu primer ihtiyaçlara da ulaşmada her türlü canlı çeşidi önce ben der ve bunu demek zorundadır zaten.. aksi takdirde bu mücadeleye girmezse kendisine besin ve barınma yeri bulamayarak canlılığını devam ettiremez ve ölür gider..

canlı varlıklar canlılıklarını devam ettirmek üzere kurgulanmıştır, ölmek üzere değil.. bu bir zorunluluk ve dayatımdır.. o yüzden her canlı türü doğduğu andan itibaren bu kaçınılmaz mücadelenin içinde bulur kendini.. işte bunun insanoğlu ağzıyla ifade edilmesi de "güçlü olan ayakta kalır ve gen bencildir" ifadeleridir..

evrensel-insan
20-07-2010, 20:17
Saygideger paslicivi;

Birincisi, istersen once sosyal darwinizm ve fasizmin ne oldukarini ve nereden ideolojik inanc olarak dogduklarini acikla.

Ikincisi, nihilizmi ve bireyci akilciligi acikla.

Ucuncusude, mesajimda belirttigim gibi, canli turlerinin, yasam, ureme, beslenme, konusu genin bencilligi degil; sadece CANLININ YASAMININ GEREKTIRDIKLERIDIR. Bugun insanoglu, bunlardan bilhassa uretimi de artik uygulamiyor, cunku bir suru kisi, bu dunyaya baska bir insanoglu getirmenin, kendine gore dogru olmayacagini saniyor.

Oyuzden herhangi bir canli turunun, mustakil var olan varliginin, dogmasi, yasamasi ve olmesi, yasami boyunca da beslenmesi ve uremesi, mustakil var olarak dogan her canli birinin, yasam gerekliligidir. Bunun bencillikle ilgisi yoktur.

Bencuilligin ne oldugunu, ben yukarida verdigim linkte acikladim.

Evet, insanoglu isme (soyut/somut) sifat verebilir. Ama, onemli olan oznel icerik olarak verilen bu sifatlarin, bir "dogallik" ortulu, caresizlik, teslimiyet, eli kolu baglilik, kader ve hatta kurulan bag ve iliski temelinde, tanrilastirilmamasidir.

Oyuzden konu verilen sifat degil; o sifatin insanoglunu nasil caresiz, eli kolu bagli, teslim alan v.s. icerikli "dogallik" dusuncesidir. HIC BIR SEYIN KENDINE HAS DOGAL YAPISINI, SEY KENDI KENDINE ORTAYA KOYAMAZ. INSANOGLU KENDI OZEL ICERIGIYLE DOGALLIGI DUSUNCE ILE ORTAYA KOYARAK, BUNU KALICILASTIRMAK ZIHNIYETINE SAHIPTIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
20-07-2010, 20:50
Saygideger arkadaslar;

Hangi tur olursa olsun, her turun birinin, yani dogan mustakil var olan varliginin, gensel ozelligi; dogan varligi yasatmaktir. dogan varlik, yasamak icin beslenmek ve uremek zorundadir. BU DOGAN VARLIGIN YASAM GEREKLILIGIDIR.

Bencillik ise, tamamen bilinc ve farkindalik gerektiren bir dusunce ve davranis seklidir. Bu da sadece insanoglu turu ve onun birinde vardir.

Ustelik bencilligin tarihi de, nihilizm sonrasi baslamistir. Bencillik demek, insanoglu birinin sadece kendi birine yonelik cikar, yarar, rahatlik, menfaat v.s. temelinde, turunun diger birlerini gale almamak ve bu cikar adina, hem kendi turunun birlerini, hem de baska canli/cansiz turleri "bana hersey mubah" mentalitesinde, kullanmak, harcamak ve hatta onlarin uzerine insanlikdisi dusunce ve davranis uygulamaktir.

Insanoglu nihilizme, kadar; bencilligin ne bilincinde ne de farkindaydi. Tum yaptigi, kendisine verilen temelinde siradan bir beyin sahibi olmak ve dogal dusunce temelinde, ustelik bencilligin en onemli ogesi olan "kendini dusunek" yerine, aldigi etik ve metafizik ideolojik inancsallarin yonlendirim ve yaptirimiyla, bu degerleri yasam ve iliskilerinin, yani kendi birinin onune koydu. Kendi icin degil; ailesi, cevresi, toplumu, ulkesi, milliyeti, dini, ist degerleri, ahlaki, toresi, gelenegi v.s. icin yasadi ve yasamakta. Ya da, yasamini degil; olumunu (olmek) onecikararak, mistik, mitolojik, doga ustu, dunya otesi, efsanevi degerlere sahip cikti. Bunun anlami ve icerigi, BIREYSEL KISILIK DEGIL; TOPLUMSAL KISILIKTIR. Yani, tum degerleri kendi icin degil; etigin, sosyal, siyasal, toplumsal v.s. yasam ve iliskileri icindi.

Bu hala, bugun bireyi icin var olan devlet sistem ve duzenini kuramamis, bilhassa ulusal ve dini ulkeler ve toplumlar icin gecerlidir. Cunku bu toplumlarda, birey yoktur, sadece vatani, milleti, dini degerleri, ist degerleri icin yasayan toplumsal kisilikler vardir. Bu da zaten bu tur ulkelerdeki kutuplasmayi, biz/oteki cekismesini, duzen/sistem degistirimindeki izmlerin ideolojik inanclarini, ahlaki, toresel ve geleneksel degerleri ve bunlarin, cografyasina ve o cografyanin tarihi toplumsal temelinde etigin yonlendirip, yaptirama tasidigi sekilde surulen yasam ve iliskidir. BEN, BIZIN/OTEKININ BIR PARCASIDIR. Yani, BEN NE INSANOGLU TUR BUTUNLUGUNU,NE DE INSANOGLU BIRINI OLUSTURACAK BILINC VE FARKINDALIGA SAHIP DEGILDIR.

Oyuzden MUCADELESI DE, COGRAFYASI VE O COGRAFYANIN TOPLUMUNUN DEGERLERINE YONELIK OLARAK, PARCASALDIR.

Bu da, ne kendi birine yarar, ne de insanoglu turunun butunune.

Oyuzden, bencilligin iyi algilanmasi gerekir. Hem gen, hem de insanoglunun bilinc ve farkindaligi acisindan.

Cunku, bencilligi gene yuklemek; insanoglu birini dogallik kisvesi altinda teslim almak, bencilligi insanoglu turu ve birine yuklemek, tursel; butunlugu, birligi, beraberligi ve benin birey, bireyci, bireysel, bencil dusunce ve davranis farklarini algilayamamis olmak demektir.

Nihilizm sonrasi oznel icerik ve anlam kazanan ve genelde de psikolojinin konusu olan benin; gene yuklenen ve bilinc ve de farkindalik gerektiren bencilligini de, hem her turlu canli turunde, hem de insanoglu turunde, farklariyla birlikte iyi algilamak gerekir.

Oyuzden de, BENCILLIK, BILINCLI VE FARKINDA OLARAK DUNUNCE VE DAVRANIS ICEREN, AYRIMCI BIR ZIHNIYETTIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
21-07-2010, 06:57
sevgili e.i..

darwin, dawkins, nitchze vs gibi yarı aydın yani henüz "insan merkezli/bazlı" bilince çıkamamış insanlar bir şeye tutunmak zorundadırlar..

insanoğlu bilinçli bir canlı türü olduğu için yaşamında tarafsız kalamaz, yaşamını mutlaka bir şekilde "anlamlandırmak bir öznellik katmak" zorundadır.. aksi halde çok ciddi bir boşluğa düşer..

o yüzden yaşamı anlamlandırmada birinci derecede önemli olan teizm düzeyi inançtan kurtulan insanın çoğu ikinci derecede önemli soyut olan milliyetçilik/ırkçılık gibi değerlere tutunur..

sitemizdeki nonteistlerin yakın zamanda kürtçülük/türkçülük ayrımını hep beraber gördük.. nasıl savrulup dağıldılar, birbirleriyle yollarını ayırmak zorunda kaldılar.. o yüzden ben nonteizm düzeyindeki insanları yarı-aydın olarak nitelerim.. çünkü henüz insan temelli bir bilince çıkamamışlardır.. hem kendi etnik/milli değerlerini savunmak, ya da savunmak olmasa bile bu değerlere gelecek saldırı ve tehditlere karşı tepki göstermek zorundadırlar, bu onların "yaşamlarını anlamlandırma"da en önemli kriterdir çünkü..

o yüzdendir ki; sosyal darwinizm, faşizm gibi insanlıkdışı düşünce ve davranışlar bu insanların yaratımı değildir, sadece bazı insanların doğasında varolan bu zemini ortaya çıkarmasına ve önayak olmasına sebep olmuştur..

çünkü insanlık tarihine baktığımızda her zaman bu faşizm ırkçılık gibi değerler değişik adlar altında sahnelenip insanlığı insanlıkdışı bir yaşama sürükleyip itmiştir..

ben de "gen bencildir" "güçlü olan ayakta kalır" " büyük balık küçük balığı yutar" diyorum ama bunları söyleyip savunurken evreni inceleyip gözlemleyip algıma yansıyanları yansıtıyorum.. ama diğer insanlarda bu zemin müsaitse bunu ırkçılığa faşizme taşıyabileceği gibi "evreni okuma" olarak da algılayanlar olacaktır..

benim ne söylediğimden çok karşı tarafın bilinç düzeyiyle ilgilidir bu..

ben derim -taka tuka..

adam anlar -gel kıçıma mantar tıka..

o yüzden diyorum ya insanoğlun halihazırda kullandığı iletişim aracı "konuşma" artık çok ilkel kalmaktadır.. konuşarak iletişim kurma dediğimiz olay ağız ve kulak organlarımızın kombine karşılıklı kullanılmasıyla bir iletişim şeklidir..

bu dilsiz ve sağırlarda veya inernet ortamına da göz-el organlarımız olarak yansıyor..

oysa düşüncenin/duygunun orjini/birincili bilinçtir.. ama biz bu bilinç türevi olan duygu düşüncelerimizi bilinçten bilince henüz direk aktaramadığımız için ağız, kulak göz ve el gibi organlarımızı kullanarak ve bilincimizde oluşan duygu ve düşünceleri bu organlarla ifade edebilecek şekle dönüştürdükten sonra yani bir türev/ikincil hale getirdikten sonra karşımızdaki insana aktarabiliyoruz..

ve bu kez karşımızdaki insanın göz, kulak, ağız, el hareketleri ve bilinçaçıklığı neyse o oranda ancak bizim ilettiklerimizi algılayıp anlayabiliyor..

yani uzun lafın kısası..

bilinçli canlı türü olan iki insanın bilinçlerinin ürettiği duygu ve düşünceleri birebir karşı tarafa aktarması nerdeyse imkansız gibi..çünkü aktarılan şey birinciller değil onların türevleri..

ta ki insanoğlu konuşma/yazma dışında başka bir iletişim sistemi buluncaya kadar diyelim, fantastic olarak:baby:..

paslıçivi
21-07-2010, 07:49
insan denen canlı türü "nörokimyasal bir robottur" diyorum..

insan bir maddedir, bir nesnedir.. ama bu madde olan insan madde olmayan bilinç, duygu düşünce gibi unsurlara sahiptir.. peki madde olmayan bu olguların kaynağı nedir? bu madde olmayanlar madde olan insandan bağımsız mıdır, ayrık mıdır, özgür müdür?

yani madde olan insanla, madde olmayan bilinç, duygu, düşünce dediğimiz şeyler birbirinden bağımsız mı çalışmaktadır? ikisi birbirinden ayrı varlıklar mıdır?

madde olan insanın yine madde olan ve beyin denen bir organı vardır.. bilinç, duygu, düşünce gibi madde olmayan şeyleri bu madde olan beyin üretir.. yani beyin birincil, bilinç/duygu/düşünce ikincildir, türevdir..

beyin ortada varsa bilinç duygu düşünce vardır.. beynin varlığı sona erdiğinde bilinç duygu düşünce de otomatikman yokluğa geçer ve dışarı yansıyamaz..

tüm dünya insanlığı doğduğunda "sıfır km", "sıfır düşünce" "tabula rasa" "temiz bir harddisk" olarak dünyaya gelir.. ama dünyaya "sıfır düşünce"yle gelen bu insan yavrusu "sıfır bilinç ve sıfır duygulanma" sahibi değildir.. bilinç sahibidir ama beyin hücreleri ve kimyasal yapısı henüz olgunlaşmdığı için bilinçaçıklığı çok düşük olmasına rağmen duygulanması o kadar da düşük değildir.. daha doğduğu andan itibaren korkar, sevinir, mutlu, huzursuz vs olur..

çünkü yaşamda kalabilmesi için düşünce ve yüksek açık bir bilinç gerekmemekle beraber duygulanma bir zorunluluktur.. ve bu duygulanma sayesinde ebeveynleriyle/atalarıyla iletişim kurabilir ve yaşamda kalması için temel ihiyaçlarını iletebilir ancak..

yüksekten düşmenin ona zarar verdiğini deneyimlemediği ve bilmediği halde yukardan aşağı hızlı bir şekilde indirirseniz kendini kasar ve korkup ağlamaya başlar.. aç ve susuz kaldığında ölüm tehlikesinden bihaber olduğu halde yine mutsuzlaşır huzurlanır ve ağlamaya başlar.. tüm bu soyutlar ve davranış şekilleri çocuğa öğretilmediği halde biliyormuş gibi davranır.. çünkü nörokimyasal yapısı daha anne karnındayken "yaşamda kalabilmesi" için hiç olmazsa bu primer ihtiyaçlarını iletebilecek düzeyde gelişir, olgunlaşır.. bu değişik organların yaşamı idame ettirecek düzeye erişip olgunlaşmadığı sürece doğum gerçekleşemez zaten.. oluşan erken doğumlarda da bebek ya ölür ya da doğal desteğin (anne beslenmesi) dışında extra desteğe( hastane şartlarında beslenme ve soluma) ihtiyacı vardır..

beyinsel gelişimi değişik düzeyde sorunlu olan bebeklerin bir kısmı bu primer ihtiyaçlarını giderecek tepkileri ya çok az veriler ya da hiç vermezler..
bu bebeklerin insan olma ve hayatta kalma şansları diğer sağlıklı bebeklere oranla çok çok düşüktür.. bunlar genellikle doğal seleksiyonla elenirler ve insanlık toplumunda fazla bir etkileri, yerleri olamaz..

yani bir insanın insan olma ve hayatta kalma açısından en belirleyici birincil/primer faktör beyin nörokimyasıdır..

bilinçaçıklığı, düşünce, zihin gibi soyut görünen ama aslında somut beynin türevleri olan diğer kavramlar da yarına kalsın..

evrensel-insan
21-07-2010, 20:21
Saygidegerpaslicivi;

insan bir maddedir, bir nesnedir.. ama bu madde olan insan madde olmayan bilinç, duygu düşünce gibi unsurlara sahiptir.. peki madde olmayan bu olguların kaynağı nedir? bu madde olmayanlar madde olan insandan bağımsız mıdır, ayrık mıdır, özgür müdür?

Insanoglunun en buyuk sorun u, dogal dusuncenin yapilanis ve isleyisinden dolayi ve dilinin, noktasal, teke indirgeme temelli kulaga ses olarak hitabindan dolayi; illaki, zamansal bir ilk ve oncelik arama siradanligi ve otomatik aliskanligi bu sorunu dogurmaktadir. O yuzden insanoglu TEKE MADDE/NESNE OLARAK INDIRGENEMEZ. Insanoglu, madde, dusunce ve kavram ucleminin; fiziksel, kimyasal, dusunsel ve kavramsal dortlemidir. Dolayisiyle, kendi adina, eliyle, icin, ait, soyutlama ile ortaya koydugu, her turlu soyut/somut monologda, ayni iceriktedir. Bu uclemin, biri olmadan, diger ikisi olmaz. Ancak, ucunun bir arada varligi mumkundur. Bu temelde felsefenin, metafizik varlik tartismasinin, tartismayi iceren her kolu; zaten insanoglunun ozelliklerinin her bir farkinin toplamidir.

yani madde olan insanla, madde olmayan bilinç, duygu, düşünce dediğimiz şeyler birbirinden bağımsız mı çalışmaktadır? ikisi birbirinden ayrı varlıklar mıdır?

Iste, yukarida izah ettigim gibi, KONU AYRILIK VE BIRIBIRINDEN BAGIMSIZLIK VE TEKE INDIRGEME SIRADANLIGI DEGIL; MADDE/DUSUNCE/KAVRAMIN INSANOGLU MONOLOGU OLARAK KENDI DAHIL, HERSEYI ORTAYA KOYMAK ICIN, KULLANDIGI BIR UCLEM VE BU UCLEMIN UC FARKLI AMA BIRBIRINDEN AYRILAMAZ OGEDEN OLUSMASIDIR.

Iste ayrimciligin da temeli, bu uclu birlikteligi farklari ile birlikte algilamak ve farkina varmak, bilince cikarmak yerine; illa birini zamansal olarak ilklemek, oncelemek aliskanligi, otomatik siradanligidir. Cunku HANGISINI TEK OLARAK ALIRSAN, AL; DIGER IKISINI ALMADIGINDAN, AYRIMCILIKTAN KURTULUS YOKTUR. Taki uclu birlikteligi, farklari ile birlikte ve biribirinden ayirmadan algilayana kadar.

Bu da sadece ve sadece insanoglu faktorunu herseyin temeli olarak alirsan, mumkundur. Yoksa, insandisi herhangibir faktoru (madde/dusunce, nesne/ozne) metafizigin varlik ideolojik inancsallarindan biri ile ortaya koymaya calisirsan, iste bu ayrimciliga, bilincsiz ve farkindaolmadan ortak olursun.

Not: Buradaki "sen" icerikli dil ve uslup, senin sahsina yonelik degil; sadece bir ifade kullaniminin dil ve uslubudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
22-07-2010, 08:31
sevgili e.i..

ben de işte onu vurgulamaya çalışıyorum.. yani insanı teke indirgeyemeyeceğimizi.. insan bedeniyle, bilinciyle, düşünce duygusuyla ayrılmaz, vazgeçilmez, ayrıştırılamaz bir bütündür/bütünlüktür..

insan dediğimiz şey ortada varsa bu saydığımız tüm donanımlarıyla vardır, bunlardan birini ayrıştırdığımızda ortada bir insandan bahsetmek olanak dışıdır.. bu bahsettiğimiz kavramlar biribirinden bağımsız, ayrık değildir, ve bir bütünün vazgeçilmez, biribirini tamamlayan, olmazsa olmaz bütünün (insanın kendi kendini soyutlamasıyla)parçalarıdır sadece..

ama bir insanı bilinç ve bilimsel olarak dışardan gözlemlediğimizde;

beyin denen somut organın primer/birincil olduğunu tesbit ediyoruz.. beyin ortada yoksa ne bilinç ne de bilincin türevleri düşünce ve duygu dışarı yansımıyor.. yani bir insan öldüğünde ya da beynini bedenden ayırıp yokettiğimizde dışarıya ne bilinç ne de duygu düşünce yansıyor.. o yüzden beyin primer/birincildir diyorum..

beyin olup da kişinin kendi varlığının farkındalık oranı ise bilinçaçıklığı olarak dışarı yansıyor..

bilinaçıklığının tamamen kapalı olması durumu genel anestezi(narkoz) dediğimiz şeyle mümkün.. bu durumda bir insanın somut beyni vardır ama ne bilinci ne duygu ve düşüncesi yoktur.. ortada bir rüya bile yoktur.. kişi ne sesli ne ağrılı uyaranlara hiç bir cevap/tepki vermez.. kişi yapay ve geriyedöndürülebilir bir ölüdür.. yanında bağırın çağırın, her tarafını kesin, biçin, istediğiniz işkenceyi uygulayın hiç bir tepki vermez, banamısın demez, bu kadar kalender ve cool takılır..:rip:


kişinin genel anestezi dediğimiz derin koma düzeyinden çıkmaya başlamasıyla yavaş yavaş bilinç yerine gelmeye başlar.. ve ilk başlarda kendi varlığının farkındalığına ancak önce ağrılı ve sonra sesli uyaranlarla cevap verebilir.. ağrılı ve sesli bir uyaran göndermediğiniz sürece hala derin koma ve derin uyku arasındaki bir bilinçaçıklıkta yaşar kişi ve kendi varlığının farkındalığında değildir..

o yüzden primer somut beyinden sonra bilinç dediğimiz soyut kavram somut beynin türevi/ikincilidir..

bilinç belli bir açıklığa ulaşmadığı sürece kişi sadece ağrılı ve sesli uyaranlara cevap verebilir dedik.. kişi bu aşamada bilincin türevi olan duygulanma ve düşünce üretemez.. sadece ağrılı ve sesli uyaranlara bedensel bir tepki verir..

bilinç açılmaya başaldıkça önce duygulanma ortaya çıkar.. ve bu durum genellikle bilinçaltı dediğimiz kişinin tam bilinçliyken dile getirmediği, duygulanmada bulunmadığı şeyleri ortaya çıkarır.. çünkü ortada henüz bunları baskılayacak filtreleyecek bir ego/benlik yoktur.. kişi mutlu olabilmek adına ego tarafından bilinçaltına ittiği tüm duygulanamaları yaşayabilir.. tıp sektöründe olanlar ya da daha önce genel anestezi alıp ameliyat olanlar ne demek istediğimi çok iyi anlar ve deneyimlemişlerdir..

kişinin bilinci biraz daha açılmaya devam ettikçe ego/benlik ortaya çıkar ve düşünce üretip tüm düşünce ve duygulanmayı kontrol edip filtrelemeye başlar.. kişi artık bilinçlidir, yani uyanıktır, çevresindeki herşeyi algılar, kendi varlığının farkındadır(hiç bir uyaran olmadan), ve birlikte olduğu ortam ve insanlara uygun duygulanma ve düşünce üretmeye başlar..

ve bilinci açık bir insan işte bu somut beynin ürettiği bilinç ve bilincin ürettiği duygu&düşünce kombinasyonunda yaşayan bir nörokimyasal robottur..

primer/birincil olan somut beyindir..

sekonder/ikincil olan soyut bilinçtir.

tersiyer/üçüncül olan soyut duygu ve düşüncedir..

primer organ olan somut beyine yapılacak fiziksel, fizyolojik ve kimyasal her müdahele ile bir insanı çok değişik formlarda, bilinçaçıklığında, duygu&düşünce kombinasyonunda yaşatabilirisiniz..

beyin fiziği/fizyolojisi ve nörokimyası değişmediği sürece bunun türevleri olan bilinç ve duygulanım/düşünce kombinasyonu(ego/benlik) değişmez..

işte insanoğlu böyle bir nörokimyasal robottur ama bunun fakındalığında değildir, çünkü henüz beyin kimyasına dışardan bir madde vermeden müdahele etmeyi keşfetmemiştir.. maddeyle müdaheliyi de genellikle kötü amaçlı olarak kullanmaktadır..

oysa beyin kimyasına dışardan madde vermeden müdahele edip değiştirmek mümkündür.. onun adı da meditasyondur..

meditasyon tertemiz doğan bir çocuk beynini aynı temizlikte tutan bir temizleme arındırma işlemidir, ilacıdır.. çünkü tertemiz doğan bir beyin dünyaya geldiği zaman ve coğrafyanın öğretileriyle öyle bir kirlenmektedir ki yetişkin hale gelen bir insan tam uyanık değil bu öğreti zırhının altında stand-by durumunda, bilinçaçıklığında yaşamaktadır..

o yüzden bu dünyada neye kime ne kadar inanıyorsanız inanın bu gerçek uyanıklıktaki bir insanın seçimi değildir.. çünkü gerçekten tam uyanık bir insan aynı küçük bir çocuk gibi hiç bir şeyi bilmiyordur ve hiç bir inancı yoktur.. sadece zihninde cevaplanamamış bir çok soru işareti ve özünden gelen mutlak mutluluğu vardır..

bu durumda farkındalık/tam uyanıklık dediğim bir bilinaçıklığıdır..

evrensel-insan
22-07-2010, 17:58
Saygideger paslicivi;

nörokimyasal robottur.-paslicivi-

Senin ile dusunce olarak farklilastigimiz nokta, yukarida koyulastirdigim, "robot" tanimlamasi. Cunku, robot; baskasinin emri ve ayarlamasiyla calisan, KENDINE AIT BIR DUSUNCE VE DAVRANIS URETEMEYENDIR. Dolayisiyle, duygu ve dusuncesi yoktur ve olsa bile, onun kontrolu robotta degildir. Ustelik, ROBOTU DA YAPAN INSANOGLU BEYNININ DUSUNCESIDIR.

Iste fark burda, sana gore, insanoglu, varolusun norokimyasal robotu.

Bana gore, varolusu da ortaya atan, tek soyutlama yetisine sahip, KENDI KENDINI KENDI ADINA/ELIYLE/ICIN/AIT TEK ORTAYA KOYABILECEK canli turu ve biri.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
23-07-2010, 08:52
sevgili e.i..

herşeyi (kendisi de dahil)ortaya atan/koyan, ona bir anlam, içerik veren, soyutlayan insanoğlu türü ve biridir.. evet bu konuda hemfikirim...

ama burda biraz daha ayrıntıya girmemiz gerekiyor.. burda herşey kelimesi çok önemli.. çünkü burdaki herşeyin içeriğinde olan bazıları tartışma yaratıp insanlığı bölerken bazıları hemfikirlik yaratıp tartışma yaratmayıp bölücülük yapmadığı gibi birleştirici unsurlardan oluşuyor..

işte burda bölücülük yapmayan, hemfikirlik ve birleştirici özelliği olan herşeyin kapsamındaki bu öğelere ben bilgi diyorum..

bu özellikleri taşımayan herşeyin kapsamındaki diğer öğelere de non-bilgi yani inanç diyorum..


bilginin özelliği insanoğlunu kendi türü arasında birleştirici yapması..

inancın özelliği de insanoğlunu kendi türü arasında bölücü yapması..

peki bu niçin böyle oluyor..???

çünkü herşey dediğimiz şeyin içinde mutlak herşey yok da o yüzden..

bilincimize yansıyan ve bizim yansıtıp ortaya koyduğumuz varlık/evren bir bütündür.. yani 1 dir..

ama biz bu bütünün bir parçasıyız ve bu bütünlük olduğu için biz ortaya koyabilip anlam ve içerik yükleyebiliyoruz..

kimse ortaya "uçan bir balina" ya da "konuşup bizimle iletişime geçen bir keçi" koymuyor.. çünkü mutlak manada bize yansıyan böyle bir varlık mevcut değil..


yani bir şeyin ortaya konup anlam ve içerik verilebilmesi için mutlak manada olması ya da beş duyumuza yansıması gerekiyor.. yani bu durum bir zorunluluk, bir birincillik/primerlik içeriyor.. yani biz insanoğlundan ayrık müstakil bir olgu/varlık olmalı ki o bizim bilincimize yansısın ve biz onu ortaya koyabilelim..

şimdi gelelim şu 1 olayına..

varlık/evren bir bütündür ve sayısal ifadesi 1 dir..

ama biz insanoğlu bu 1'i tam olarak ortaya koyamıyoruz.. çünkü varolan 5 duyu, bilinç ve bilim donanımımız henüz bu bütünlüğü yani gerçek 1'i ortaya koyamıyor..

ve senin de dediğin gibi insanoğlunun bilincine çarpan varlık "!?" oluşturuyor..

ve bundan sonra insanoğlu "!" işaretine cevap olarak "var" diyor..

"?" işaretine cevap olarak da ona "bir isim, bir içerik, anlam, öznellik" yüklüyor..

ve dediğin gibi bunu kendi eliyle/adına/için bir monolog tarzıyla belirliyor.. bu nesneyle bir diyalog kurup da "bu var" ve "öznellik" konusunda onun fikrini sormuyor.. dediğin gibi kendi kendine gelin/güvey oluyor..

ama burda dananın kuyruğu bu herşey ifadesinde kopuyor.. bu herşey bir bütünlük, sayısal ifadeyle 1 olduğu halde insanoğlu bu mutlak/gerçek 1'i görüp algılayıp ortaya koyamıyor..

yani insanoğlunun bilincinde oluşanve cevap/tatmin olmayı bekleyen "!?" işaretinde boşluklar oluşuyor, çünkü ortada bunu karşılayacak mutlak 1 yok..

ama insanoğlu "!?"=1 olsun istiyor.. çünkü bilinç/akıl nihai karar vermek ve taraf olmak istiyor.. yani mutlak 1 kendisine yansımadığı halde yansımış gibi davranmak istiyor.. bu durum bir bütün olan varoluşun kendisinin müstakil bir parçası olan insanoğluna dayatımı..

bizim 5 duyumuza ve bilincimize yansıyan ve bilim sayesinde elde ettiğimiz herşey 1 dir ve ben buna bilgi diyorum..

bilincimize yansıyan varlık/evren ise sonsuzdur, çünkü henüz bir bütün olarak sınırlarını çizip ortaya koyamıyoruz, yani elimizdeki 1 den büyüktür..

ve insanoğlunun halihazırda varolan durumu işte bu 1/sonsuzdur..

ve 1/sonsuzun değeri 1 den küçüktür..

"!?"= 1/sonsuz iken..

biz insanoğlu olarak bunu zihnimizde "!?"=1 yapıyoruz..

yani 1/sonsuz=1 yapıyoruz..

yani 1 den küçük bir değeri 1'e eşitliyoruz..

peki bunu nasıl yapıyoruz..?

1 den küçük olan bu 1/sonsuza artı bir değer ekliyoruz.. buna A diyelim..

1/sonsuz+A=1 oluyor..


peki burdaki A nedir? işte yukarda tanımını verdiğim bilgi dışında olan non-bilgidir, yani A=inançtır..

gerçekte 1/sonsuzda yaşayan ama henüz bununla yaşamaya uygun evrimleşmemiş insanoğlu bu 1/sonsuza A yı ekleyerek 1 e tamamlıyor..

yani bilmediği evreni/varlığı, bildiğini zannederek yaşıyor.. yani insanoğlu aslında yaşamıyor ya da zannettiği gibi uyanık değil..

insanoğlu uyanık yaşadığını zanneden ama aslında uykuda rüya gören bir canlı türünden başka bir şey değildir.. ve bu bulunduğu durum insanoğlunun evriminde aşılması gereken arageçiş formudur..

A ya gelirsek.. bu inançtır, bu inancın ne olduğunun hiç bir önemi yoktur.. yeter ki insanoğlu bilincine yansıyan evreni/varlığı bildiğini zannetsin.. çünkü bu A bir uyuşturucu gibidir.. bu A dünya insanlık tarihinde zaman ve coğrafyaya göre o bölgenin üstbilinçleri neyi hangi soyutu yarattılarsa odur.. bu tek tanrı olabilir, çok tanrı olabilir, tanrısızlık olabilir, putlar, inekler maymunlar, satanizm aklına gelebilecek ne kadar inanç varsa hepsi olabilir.. arkadan gelen altbilinçler evreni/varlığı bir bütün olarak ortaya koyulamayacığının verdiği rahatsızlıkla zaten nesilden nesile bunu kabuledip aktarıp bugünkü dünya insanlığı oluşturmuşlardır..

teizm düzeyi(dinler) inançlar bu üstbilinçerin yarattıkları paket programlar olurken, nonteizm düzeyi(dinsiz) inançlar ise bu paketi kırıp kişisel bilinçaçıklığının müsaade etttiği oranda aklın teslim olduğu noktadaki inançlardır..

işte tüm bunları ayarlayan, düzenleyen şey insanın beyin nörokimyasıdır.. beyin nörokimyası da bir bütün olan varoluşun ayrılmaz vazgeçilmez bir parçasıdır sadece..

insanoğlu varoluşun layık gördüğü beyin nörokimyasında yaşayan bir robottur..

evrensel-insan
23-07-2010, 17:34
Saygideger paslicivi;

"!?"=1 olsun istiyor-paslicivi-

Olmasini istemesine gerek yok. Cunku dogal dusunce de, "!" isaretinin karsiligi olan var, "?" nun cevabi verilmeden once, ikilem (xx) ve karsitlik(xy) karakterine sahiptir. O yuzden "?"nun cevabi, da; Ikilemin, teke, yani karsita (xx-Y) ve karsitligin, kendisine, yani pozitife (xy-X) indirgenmis hali ve bunlarin noktalanmasidir. Yani, BIR POZITIF NOKTA'dir.

Iste bu temelde "!" seyin karakterini (ikilem-xx ve karsitlik-xy) "?" ya verilen cevapta, uclemi (xxx, xyx, xxy) bir pozitif nokta olarak verir. Buradaki bir ikilemin teke, yani karsita indirgenmesi (xxy) ve karsitligin da, kendine, yani pozitife indirgenmesidir (xyx) iste bu temelde, bir pozitif nokta uclemi (xxx-y cizimiyle), ya y karsiti olarak ikilemin, tekini (birini) (xxy), ya da x kendisi olarak, karsitligin, pozitifini (xyx) ve nokta olarak ta pozitifin ve birin indirgenmesini verir.

Iste bu temelde, ! ve ? ile NOKTALANAN NE OLURSA OLSUN, DORTLU KARAKTERE (X) VE UCLU GORUNUSE (Y) SAHIPTIR.

Bu uclu gorunus (tabiat) ve dortlu oz (karakter) ile NOKTALANANIN INANCSAL YA DA BILIMSEL, BILGI, YA DA OGRETI OLDUGU ONEMLI DEGILDIR.

Bunlar NOKTALAMADAN SONRA ORTAYA KONUR (BIL KOKENLI, BILGI/BILIM/BILIMSELLIK), YA DA SONSUZCA, YANLISLANAMADAN, EVRENSEL ONAYI OLMADAN HER ORTAYA KONANIN (INANCSAL) DOGRULUGU, METAFIZIK VE ETIK IDEOLOJILERCE TARTISILIR.

Oyuzden de, bil kokenli, bilgi, bilim ve bilimsellik epistemolojik (su anki sinir ve gercegin degiskenligi), var ve ol kokenli, varlik, inanc ideolojik (dogrusal, sabit, sahipli, mutlak, kesin v.s.)

Iste butun bu temelde, var ve ol kokenli, varlik ister soyut (tanri, mitoloji, mistisizm, doga ustu, dunya otesi, bilim kurgu v.s.), ister somut (evren, evrim, madde, varolus, nesne, doga, dunya v.s.) ortaya konsun; her ortaya konanin, kendi ideolojik inancsal dogrulugunun sabitligi ve sahipligi 1/sonsuzdur.

Bu temelde, ateizm, teizm, nonteizm, monoteizm, panteizm, deizm, panenteizm, materyalizm, idealizm, realizm, subjektivizm, nominalizm, pozitivizm, varolusculuk ve daha bilimum etik yonlendirim ve yaptirim ile, metafizik varlik ideolojik inancsallarinin HERBIRI KENDI IDEOLOJIK INANCSAL, MUTLAK, SABITLI, SAHIPLI, KESIN V.S. DOGRULARI TEMELINDE, HEM BIRIBIRI ILE SONUCSUZ, COZUMSUZ TARTISIR, HEM DE HERBIRI KENDINE GORE SONSUZUN 1'INI TEMSIL EDER. Iste 1/sonsuzluk taki, 1 bunlarin her bir kendi bunyesindeki mutlak disiplinidir.

Iste hersey, ! ve ? dan ve de dortlu karakter ve uclu tabiattan sonra, ortaya konanin bilimsel mi, yoksa 1/sonsuzun 1 inancsal, ideolojik dogrusu mu, bilgi mi/ogreti mi o zaman farklilasir. Yani hersey, NOKTALANANA KADAR, UCLU GORUNUM VE DORTLU OZE SAHIPTIR. Sonrada, var ve ol kokenli tartisma, bu 7'li kokeni veren temellerden, hangisinin zamansal ilk, once, tek v.s. oldugu tartismasidir. Halbuki bu temeller, SEY NOKTALANADAN ONCE TABIAT VE KARAKTERDE VERILMISTIR. HERSEYIN HEM TABIATI HEM KARAKTERI AYNI OLARAK, ANTROPOCENNRIC, YANI INSANOGLUMERKEZCIDIR. FARKLILIK NOKTALAMADAN SONRA BASLAR, YANI, SEY ORTAYA KONDUKTAN SONRA.

Dogal dusuncenin yapilanis ve isleyisi, NOKTALAMA SONRASI DEGIL; NOKTALAMA ONCESIDIR. O YUZDEN Noktalama ister, var ve ol kokenli, ister bil kokenli olsun, bu onun dogal dusunce olarak evrensel ve ctetolojik AYNILIGINI DEGISTIRMEZ. Fark, DOGAL DUSUNCENIN NOKTALAMASIYLA BASLAR.
Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
25-07-2010, 02:30
1/sonsuz+A=1 oluyor..



demiştik..

1/sonsuzdaki 1 bizim 5 duyu, bilinç ve bilim sayesinde ulaştığımız bilgilerdir yani gerçeklerdir.. ama bize yansıayn evrende bilgi, gerçek sonsuzluktur..

yani 1/sonsuzun değeri neredeyse 0 (sıfır)a yakındır..

1/sonsuz<=0 dır

yukardaki denklemimizde 1/sonsuz değeri yerine 0(sıfır) koyduğumuzda

0+A=1 oluyor..

yani kısaca A=1 de yaşıyoruz..

A=inanç olduğunu açıklamıştım..

inanç=1

1 bilmektir, gerçektir..

ama burda bilmek=inanç oluyor..

o yüzden diyorum inanç=bildiğini zannetme yanılgısısdır

işte dünya insanlığı böyle yaşıyor..


yani insanoğlu bilmediği bir evrende bildiğini zannederek inançta yani bir rüyada yaşıyor.. kimse uyanık değil, ya derin uykuda güzel bir rüya görüyor ya da uyku mahmurluğunda..

evrensel-insan
25-07-2010, 02:43
Saygideger paslicivi;

Inancin ne odugunun ideolojik dogru olarak ortaya konmasi, 1/sonsuzdur. BELIRLI BIR INANCTAN BAHSEDILMIYORSA, INANC SONSUZDUR.

Bilimsellik ise, epistemolojik gerceklidir. Sinirlidir ve degiskendir. Sinirinin degiskenligi anlik ve suregelen surekli surectir.

Zaten bilimsellikten, inancsalliga geciste, BU SUREKLI SUREGELEN SUREC TEMELLI ANLIK SINIRA UYGUNLUK SAGLAYAMAMAK VE SINIR OTESINI HER ZAMAN ALTERNATIF OLARAK SUNMAKTIR.

Bu sinir otesi de, insanoglunun bilimsel gelismesi temelinde, gitgide daralmaktadir. Cunku, INANCSALLIK; IDEOLOJIK DOGRU OLARAK, SABITTIR, MUTLAKTIR, KESINLIKTIR. Bilimsellik ise, yanlislanabilene kadar, evrensel onayi olan olgu, bilgi, bildirim, belirtimdir.

Butun mesela, epistemolojik gerceklik, bunyesi (bilimsellik) ve epistemolojik gerceklik ustu (inancsallik), farkidir.

Iste bu temelde, ayrimciligin zihniyet kokeni, bilimselligin, epistemolojik gerceklikte degil; Inancsalligin, sonsuzlugundaki AYRILAN HER 1/SONSUZ VE BIRLERIN, KENDI ARASINDAKI IDEOLOJIK INANCSAL DOGRU SAVASINDA YATAR.
Bunlarin hicbiri, insanoglu tur butunlugunu ve birin bu butunlugu saglayacak bilinc duzeyini veremez ve saglayamaz.

Buradaki aynilik, inancsal/tanrisal zihniyet, ayrim ise, her inancsal/tanrisal zihniyetin, kendi ideolojik dogrusu ayrimidir. Iste bu ayrimci dogrular, iktidar savasimi verirler ve guce/otoriteye ve her turlu mudaheleye "mubah" olarak bakarlar.

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : Tanri Kavrami ve Ifadesi

evrensel-insan
25-01-2009, 23:42
Saygideger arkadaslar;

Tanri kavrami nedir? Izah edermisiniz? Izah ettiginiz tanri kavramini ifade edermisiniz? Yani, izah ettiginiz tanri kavrami; sizin icin ne ifade ediyor?

Tanri kavrami; evrenseldir. Evrensel olarak ifade edilisi ise; her ifade edenin; tanri kavramindan-ki varligi ve inanci-varlik ve inanc olarak; ne algiladigidir.Tanri varliginin ifadesi-var-yok; tanri inancinin ifadesi-inanma-inanmamadir.

Tanri kavrami, benim ifademe gore; kavram olarak; insanoglunun dusuncesinde ortaya atilmis; soyut bir olgudur. Neden ve nasil ortaya atildigini, ben daha once aciklamistim.

Bu kavram; benim yasam ve iliskimde; bir yer tutmaz. Cunku, bu kavram; benim icin herhangibirsey ifade etmez. Tanri kavrami; benim icin hicbirsey ifade etmedigine gore; onun varliginida inancinida bir yere oturtmama ihtiyac yoktur. Benim icin tanri; insanoglu sozlugunde yer alan, bir kelimeden baska birsey degildir. Dolayisiyle, benim icin; herhangibirsey ifade etmeyen kavramin; ne pozitif ne de negatif ifadesi bir anlam tasimaz. Ne ben tanri kavramindan; ne de tanri kavrami benden; sorumlu degil. Ne tanri kavraminin bana; ne de benim o kavrama karsi bir yukumlulugum yok.Tanri, kavrami sozluklerde; uslu uslu oturuyor. Sozluklerdeki diger, kelimeler gibi. Ifadesi, benim icin; soz konusu degil. Tanri kavraminin ifadesi, bana uygulanamaz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Özne
03-02-2009, 19:23
Genel çerceve itibariyle Tanrı'nın hayatımdaki yerine sizinle hemen hemen aynı görüşlere sahibim.

Aynı şeyleri yazmakta istemiyorum ancak kısaca deistlerin bakış açısıyla Tanrı kavramı (http://www.turandursun.com/index.php?categoryid=32&p2014_articleid=2) zaten bilinmekte. Kavram kargaşası deistler açısından pek yok denilebilir.

Günlük yaşamda ateistlerle deistlerin bu konuda farkı olmadığı zaten bilinmekte. Deistler için Tanrı sadece evrenin ilk yaratılışında vardı Tanrı'nın tek rolü buydu. Benim için bu yüzden bir Tanrı kavramı söz konusudur.

Tanrı'nın soyut yada somut olduğunuda bilemeyiz. Çünkü sadece zihnimizde bunu ifade edebiliriz. ve sadece onu zihnimizde soyutlaştırabilir yada somutlaştırabiliriz. Dindar birisine göre bu muhakkak somuttur. Bunun ispatıda kutsal olarak nitelendirlen kitaplarda bolca kişileştirmelerin olmasıdır. Deistler için düşünürsek bu göreceli.

Kavramsal yada adlandırma olarak düşünürsek deistler genellikle Tanrı kelimesini tercih ederler. bunun nedeni arap egomanyasından çıkmış olduğunu düşündükleri islam dinine olan sitemlerindendir. Arapçasını değil Türkçe kelimeyi tercih ederler. Tabi Allah diyenlerde var orası ayrı.

Tek satırla: Tanrı var ama buralarda değil sadece yazdığımız satırlarda.

evrensel-insan
03-02-2009, 19:54
Saygideger ozne;

Davetimi kabul edip; goruslerini belirttigin icin, tesekkurler. Benim bu konuda yazdigim baska yazilarda var. Bilhassa "evrensel'in kosesi" nde. Zamanin olursa, onlarida okumani oneririm.

Saygilarimla;
evrensel-insan

karadenizli
04-02-2009, 21:02
Sayın evrensel insan

Düşüncede olmayan şey gerçektede yoktur değilmi yoksa yanılıyormuyum örneğin bundan 5000 yıl önce televizyon insan zihninde,düşüncesinde yoktu dolayısıyla gerçektede yoktu ne zamanki televizyon kavramı düşüncede var oldu işte o zaman televizyon somut olarak icat edildi.Buraya kadar bir sıkıntı yok değilmi

İşte insanlık tarihi boyunca insanların zihninde,düşüncesinde tanrı kavramının-nasıl olursa olsun- olduğunu görüyoruz.Bu sonradan çıkan birşey değil

Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değilmi.

evrensel-insan
04-02-2009, 22:28
Saygideger karadenizli;

Dusuncenin; kavram uretimi, iki cesittir. Eger yansisini aldiginin uzerine kavram uretirse; bu madde, yani bes duyuya hitabedendir. Eger, sezgisini veya duyumunu kavramlastiriyorsa; bu da inanctir. Tanri inanci bir sezgidir ve duyumdur. Madde gibi duyusal degildir. Oyuzden tartisma inanc tartismasidir. Teori veya varlik degil. Inancin gercekligide; tamamen seezgiyi alanin ifadelemesidir. Buradaki; gerceklik-eger inaniliyorsa-nesnel degil; ozneldir ve ozneseldir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
01-10-2009, 17:12
Saygideger arkadaslar;

Tanri kavramini; sadece "Tanri yok" ile ifade eden, ateizmin; bu ifadesini felsefi olarak inceleyelim.

Tanriyi mustakil var olan varlik temelinde ele alirsak; Ateizmi; pozitivizmin;"mustakil var olan varlik yoktur" sinifina sokabiliriz. Cunku; materyalizm; mustakil var olan varligi, dissal, maddesel olarak kabul eder.
idealizm ise; mustakil var olan varligi, icsel, dusunsel olarak kabul eder.

Tanri kavramini, muhakemenin kritigi konusunu ele aldigimizda;

Nihilizm; yukumsuzlugu onerir. Yani her hangibir yukumlulugu sifirlar. Ateizm'de tanriyi yok kabul ettigine gore; yukumlulugu sifirlamakta ve nihilizmi savunmaktadir.
Otoritecilik; Yukumlulugu baskasina verir.
Egoistlik te yukumlulugu kendine alir.

Tanri kavramini gercek-hakiki-evrenseller temelinde ele alirsak;
Burada da; Ateizm; tanri kavramini yok sayarak; isimcilikle ozdeslesmektedir. Cunku isimcilik;" Evrenseller, yoktur ve mevcut degildir" der.
Realizm, yani gercekcilik; evrenselleri, sadece nesnel olarak kabul eder.
Conceptualizm, yani kavramcilik ta (Kavramsallik, yani cognitivity, degil) evrenselleri, sadece oznel olarak kabul eder.

Dolayisiyle; Ateizmi; felsefi kaynaga oturttugumuzda; Ateizmin; pozitivist, Nihilist ve nominalist bir yaklasim gosterdigini goruruz.

Burada kendisini ateist gorenin; realistligi, materyalistligi ile "celiskisi" onun gormesi gereken olgulardir.

Bu arada Tanriyi "yok" olarak; reddetmek istemeyen akimlarda; teizmden farkli olarak; kendilerine bir tanri ozdesligi bulmuslardir. Bu ozdeslik temelinde; panteizm, panenteizm, deizm ve agnostizm olarak siniflanirlar.

Teistler ise; tanri kavramini; kendi mustakil var olan varliklari da dahil; herseyin basina, onune koymaktadirlar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

nh+
01-07-2010, 01:56
Konu:
Tek tanrılı dinler kendilerini Allah'ın kelamı olarak sunarlar ve dünyadaki bütün kavimlere en az bir nebi yollandığını iddia ederler. Yani Tanrı'nın eli, yarattığı evrene bir şekilde değmekte, onu kontrol etmektedir.
Aslında Sümerler, Asurlular, Çinliler ve Kızılderililer de tanrılarının bir şekilde dünyaya ilahi hukuğu empoze ettiğini kabul ediyorlardı.
İnsanlar bir şekilde yaratıcının dünya üzerine bir hukuk kurduğuna inanmış. Kanıt olarak da nebi'lerin birtakım mucizelerini vs. göstermişler. Hatta asırlar boyunca rahip-krallar, din adamları bu temellerde siyasi irade olarak hüküm sürmüşler. Sorum şudur: Bizler bu yaklaşıma-sisteme karşı hangi söylemlerle mücadele edebiliriz? Mesela bir Yaratıcı'nın varlığını kabul edersek, onun dünya gezegeni üzerinde ilahi hukuk kurduğunu nasıl ispatlarız/yanlışlarız ?

evrensel-insan
01-07-2010, 02:08
Saygideger nh+;

Konunun icerigi, felsefe, etik ve metafizigin konusudur.

Dogal dusunce yapilanisi ve isleyisi temelinde, insanoglu hic bir zaman kendi varligini onemsememis, ortaya koyamamis; hep soyutlamasi temelinde ortaya attigi insandisi olgulara kendini teslim etmistir. Bu ayrimci, cikarci teslim alma/olma; insanoglunu siniflandirmis ve yoneten/yonetilen, yonlendiren/yonlendirilen v.s. temelli iktidarlar, otoriteler ve her turlu guc odakli sistemler kurulmustur.

Kisacasi, insanoglu kendi tur butunlugu bunyesinde, her zaman dogal dusuncesinin, ayrimci, cikarci, bencil v.s. icerikli boluculugune, kutuplasmasina ve kendi turu icindeki insanlikdisi zorlamalarina v.s. sahit olmustur.

Sonucta insanoglu, bu tip dogal dusuncenin, insandisi ogelerini felsefe, metafizik ve etik temelde yonlendirip, yapilandirdikca ve var/yok ve inancsal temelli tartistikca, bu kavramlar yasamini surdurecek ve nesillerden nesillere aktarilacaktir.

Bunun tek bir cozumu vardir. Insanoglunun dusunce ve davranis olarak kendi tur butunlugu, birligi, beraberligine yonelmesi ve odaklanmasi ve de kendi ortaya attigi insandisi degerlerden, tabulardan arinmasi, kurtulmasi ve kendinin tur butunlugunu bolucu, ayirici her turlu soyut deger ve veriden arinmasi, kurtulmasi; bu soyut verilere kendisini teslim etmek yerine, onlarin kendi urunu oldugunu algilamasi.

Kisaca tartisma yerine, kavramlar ortadan kaldiracak ve onlara insanoglunun ihtiyaci olmadigini algilatacak bilinc, bilgi, birikim ve farkindalik gereklidir.

Bu olmadikca, tanri ya da her turlu insandisi kavram, yasamini insanoglu yasam ve iliskilerinde sabitlik, sahiplik ve tartisma olarak devam ettirecektir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

nh+
03-07-2010, 01:00
Insanoglunun dusunce ve davranis olarak kendi tur butunlugu, birligi, beraberligine yonelmesi ve odaklanmasi ve de kendi ortaya attigi insandisi degerlerden, tabulardan arinmasi, kurtulmasi

evrensel-insan dost,
söylediklerini kayda değer buluyorum. zira tüm bu tarihsel bilinç ve gerçekliklerin bilgisini barındırıyor olsak bile, bu gerçeklikler geri bıraktırılmış insan zihinlerinden bağımsız var olacak. yani "yapılmalı, edilmeli" şeklindeki sözlerin doğru ama kimin için? mühim olan gerçekliği körelmiş-inanmış zihinlere nakletmek değil mi? ben de sorumu o yüzden sormuştum. yani günlük hayatta birçok insanla bu konuları konuşuyoruz ve sohbet amaçlı yapmıyoruz bunu. en azından ben yapmıyorum. karanlığa ışık serpmek için, sorgulatmak için... işte bu olguyu açmak istiyorum, yani toplumlar neden ortaya çıkıp kendisini bir peygamber-nebi olarak gösteren insana inanabildi? o sözde peygamber hangi kanıt-delilleri gösterdiler? esasında meselem tanrı'nın varlığı-yokluğu değil, (o tanrı'nın önkabulünde) hukuk'unu insanlığa nasıl dayattığıydı.

tartışmaya devam edelim, cevap bekliyorum, selamlar.

evrensel-insan
03-07-2010, 01:48
Saygideger nh+;

Benim, mantiksal/notr ve disaridan bakan algima gore; nsanoglu, iki donem yasamistir. Birinci donem gercegin, yucelestirilmesi/abartilmasi/soyuta tasinmasi

Ikinci donem; bugude devam eden; insanoglunun; her turu insandisi ve insanlikdisi donemi.

Birinci donem; insanoglunun, kendi geldigi yere sahit olma donemidir (Disi rahmi), iste bu donemde, insanoglu fizik farkinin disisi, on plandadir ve maalesef, tanricalastirilmistir.

Ikinci donem ise; insanoglunun, geldigi yeri, hem disinin, erkege gore "gucsuzlugunden, hem de erkegin, kadindan "iktidari" geri almasiyla baslar. Iste bu donem, ilk kolelik donemidir. Yani disinin, kadinin erkegin kolesi olmasi, yalniz,burada disinin annesini farkli algilamak gerekir.

Iste bu donemde, insanoglu; bilhassa erkegi eliyle, dunyayi ve kendini ortaya koymaya calismistir. Once, insanoglu adina, yararli ve "erisilmez olanlar, tanrilasmistir Gunes, ay, yildizlar, agac, toprak v.s. Iste bu tanricanin, insandisi olarak baslayan tanrilasmasi, insanoglunu hem kendinden koparmis, hem de kendi eliyle kendi disindaki guclere teslim etmistir. Daha sonra, bu cok tanrilar; cizimsel/sekilsel putlara, pitoresklere donusmus ve tanrilara da, insanogluna paralel yasam ve iliski, ozellikler verilmeye baslamistir. Gunesin yerini, gunesi temsil eden, putlar pitoreskler almistir. Bu diger, maddesel tanrilar icin de gecerlidir.

Insanoglu, boylece; kendine paralel bir tanrilar dunyasi yaratmis ve bunu mitolojiye, mistisizme, destanlara, efsanelere tasimistir. Belki de buradaki en onemli faktor, bu tanrilara insanoglunun erisememesi ve karsi koyamayip, boyun egmesi ve bu tanrilarin olumsuzlugu ve insanoglunu bir kukla haline getirmesidir.

Iste bu zihniyet, zamanla bilimin de ilerlemesi temelinde, MADDESEL TANRIDAN, SOYUT/DUSUNSEL TANRIYA donusmustur. Iste bu donem de hem tek tanricilik, hem de insanoglu olan bu tanrinin elcileri veya tanri ile bag kuranlari, yani peygamberler ortaya cikmistir. Tabi, kitaplari, emirleri, mucizeleri v.s. temelli; INSANOGLU ILE TANRI ARASINDA BIR YERE GETIRILEN, KAH YASAMIS, KAH EFSANE, TANRININ BUYRUKLARINI INSANOGLUNA ILETEN ELCILER ortaya cikmistir. Bunlarin, hepsi, insanoglunda olmayan ozelliklere sahip kilinmistir. Tarihsel olarak bile, tam yasayip yasamadigi bilinen bu binlercesi ve en son uc tanesi.

Konunun diger tarafina donersek; insanoglu kendi turu arasidaki birbirine ustunluk gelme yarisinda, ki bu bilhassa ve ilk defa, disi turunden baslamistir, kendi kendini idare etmek adina, hem yoneteni, hem yoneltileni, v.s. kisaca, hem teslim alani, hem de teslim olani duzen ve sistem eliyle kurmustur.

Bir yerde, bu sistemin her turlu cikarina sahip olanlar, yani yonetenler, otorite, guc sahibi olanlar, ayni zamanda bu tanrilari ve onlarin toplumsal, sosyal, siyasal uzantisi ve sistemlesen dini ideolojileri ve yoneltim yaptirimlari getirmislerdir. Boylece, tanrinin her turlu gazabi, bu din eliyle kanunlasmis, kitaplasmis ve karsi cikilmaz bir icerik almistir.

Bugun gelinen durum, bu raddededir. Zaten, dini inanislarin farkliligi da, insanoglunun bulundugu cografi ve tarihsel temelde, tanri adi altinda farkli dini uygulamalari getirmislerdir. Bugun dunyada, bir suru, farkli dini uygulama ve inanis ve de orgutlenme vardir.

Insanoglunun uyutulmasi, nesilden nesile aktarilan tabular, degerler veriler ve bunlarin kayitsiz sartsiz, uygulanir olusu, INSANOGLUNUN NE KENDI TURUNUN, NE DE BIRININ ORTADAOLMAYISI, insanoglunu bu her turlu tabu, deger veri temelinde teslim almis ve yasamini bu degerlere harcamaya itmistir.

Bura da, bence en onemli konu, soyutlama yetisi olan insanoglunun, her seyi bir an evvel bilme sabirsizligidir. Cunku, bu oznel icerikli tanrilar ve onlarin dunyevi baglantisi dinin inanc yaptirimlari, bir yerde tum sorulara cevap verir durumdadir.

Iste burada bilium ve bilimsellik devreye girer. Sinir tanimayan insanoglunun bu yonu, bilgilenir hale geldikce, dini ve tanri inanc yonu, buna karsi koymaya, yalanlamaya ugrasmaktadir ve bu surec devam etmektedir.

Konunun, insanoglunun dusunce ve davranista kendi turunun ve birinin farkina varis ve bilinclenis ve de icinde bulundugu, her turlu insandisi soyut/somut tabular ve bunlara teslimiyet ve bu teslim olma/alma savasinin getirdigi insanlikdisi savasim ve sorunlari v.s. ise farkli bir konudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

nh+
03-07-2010, 02:23
anlaşıldı. tarihsel gelişimi ortaya koydunuz. ama konuya oradan giremeyeceğim .)) peki şöyle söyleyim. 6ncı yüzyılda güney yemen civarlarında yaşayan bir çömlek ustasısınız. sabah uyanıp işe gittiğinizde kasabanıza birilerinin geldiğini, birtakım konuşmalar yaptığını, uzun yıllar inandığınız tanrıların aslında "bir" olduğunu falan anlatıyorlar. ne derdiniz? inanır mıydınız?

evrensel-insan
03-07-2010, 02:50
Saygideger nh+

6ncı yüzyılda güney yemen civarlarında yaşayan bir çömlek ustasısınız. sabah uyanıp işe gittiğinizde kasabanıza birilerinin geldiğini, birtakım konuşmalar yaptığını, uzun yıllar inandığınız tanrıların aslında "bir" olduğunu falan anlatıyorlar. ne derdiniz? inanır mıydınız? -nh+-

Benim, yasam iliski, dusunce ve davranis tarzim; halihazirda;

Inancsal (inan/inanma), tanrisal (soyut/somut insandisi kavram), varliksal (var/yok), ideolojik (herhangibir etik veya metafizik -izm) ve etik (dini, milli, sosyal, toplumsal, siyasal, toresel, ahlaki v.s.) degil;

Insansal (insanin temel alinisi), evrensel (bilinen en genis mekan), kavramsal (insanoglu soyutlamasi, dusuncenin yaratimi), bilissel (bilincli, farkin, farkinda olarak, algilayarak, gozlemleyerek, deneyleyerek, yani pratik yasam veiliski), epistemolojik (bilimsel ve bilimin su anki geldigi yer temelli, yani spekulatif degil), dir. Bunlari mesajlarimdan, algilayabiliriniz.

Sorunuza gelince, verebilecegim cevap ancak spekulatif olacaktir. Ama, eger o ben hala bu bensem, konuyu inancsal degil; bilimsel degerlendirirdim. Tabi bu temelde, uzun yillardir, anlatilan tanrilarin da, bilimsel olmadigini bildigimi soylemem gerekir.

Ama; genelde dusunce uretmeyen ve dusundurmeye yonelmeyen/yoneltilmeyen, insanoglunun "hazirlopcu/kolaya kacan" oldugunu dusunursek ve hele hele etrafindakilerin buna inandigini ve de o kisinin onlarin her dedigini sorgulamadan kabul ettigini dusunursek, hele hele bir de bu inanis, babadan, amcadan v.s. geliyorsa; inanmamak icin hic bir neden yoktur.

Cunku insanoglunun dogal dusuncesinin evrensel yapilanis ve isleyisi zaten inancsaldir, temel budur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

nihilist
03-07-2010, 13:19
Saygideger arkadaslar;


Tanri kavrami, benim ifademe gore; kavram olarak; insanoglunun dusuncesinde ortaya atilmis; soyut bir olgudur. Neden ve nasil ortaya atildigini, ben daha once aciklamistim.



tanrı kavramı soyut değildir.
kurgusaldır.
soyut, somut olandan soyutlanarak oluşur.
soyut; soyutlama denen işlemin ürününe denir.

masa kavramı soyuttur.
somut masadan soyutlanır.
kanatlı at ise soyut değildir.
kurgudur.
at vardır.kanat da vardır.
at ve kanat somuttan soyutlanabilir.
ancak kanatlı at soyutlama değil kurgulamadır.
çünkü kanatlı atın soyutlanabileceği somut bir kanatlı at yoktur.

tanrı da soyutlama değildir.
kurgulama sonucunda oluşan bir kavramdır.
çünkü somut bir tanrı yoktur.
hayalürünü olana soyut denmez.
soyut bu kadar hafife alınmaz.
soyutlama düşünebilmenin en gerekli araçlarından biridir.
ve biz somutun soyutlanması ile düşünebiliriz.
o nedenle hayalürünü olan şeylere soyut denmesini redediyorum.

evrensel-insan
03-07-2010, 16:56
Saygideger nihilist;

Sizce, insanoglu kurgulamasinin, kaynagi ve temelleri nelerdir?

Insanoglu, neden kurgular ve neye gore kurgular?

Soyutlamanin, somut ve soyut farki nedir?, neden biri somut, digeri soyuttur?

Bilim-kurgu, sizce nedir?, ve kaynagi, temeli neye dayanir?

Kuram ile, kurgunun bagi nedir?, Kuram ne demektir? Hatta buna kuralida katabiliriz.

Bu temelde; kuram/kurgu/kural iliskisini aciklar misin?

Simdilik bu sorulara, her soruya cevap vermek kaydiyla yanit verirsen, o zaman soyut/kurgu bag ve ilskisine girebiliriz.

Tanrinin, soyut olarak ejderha'dan veya iyi den ya da mesela kiskancliktan farki nedir?, bulduklari somut temeller, bulanin kendisini inandirmasi acisindan, farklimidir?, farkli ise neden farklidir?

Masa, hangisidir? M-a-s-a ile ifade edis mi?, uzerine isaret edilen mi?, isaret eden mi? masa kendi kendisini ortaya koyabilir mi? Masa soyutlamasi bir kavram ise, masanin somutlugunu nasil aciklarsin? masayi masa yapan, etkenler, ogeler v.s. nedir?, bu etkenlerden, ogelerden hangisi/leri olmazsa masa ortaya konamaz ve neden?

Saygilarimla;
evrensel-insan

nihilist
03-07-2010, 17:04
kurgulama da tıpkı soyutlama gibi somuta bakılarak yapılır.

eğer soyutlama sonunda çıkan ürün somuta uyuyorsa buna soyut,
yok eğer uymuyorsa gerçeği karşılamıyorsa buna kurgu denir.
masa soyuttur.
at soyuttur.
kanat soyuttur.
çünkü somuttan soyutlanmakla kalmamış somutu birebir ifade etmektedir.
ancak kanatlı-at kurgulamadır.
çünkü somutu birebir karşiılamaz.

evet tanrı somut şeylerden soyutlanmış fakat gerçeği yanlış karşılayacak biçimde kurgulanmıştır.

insan kendi iradesini soyutlamıştır ilkin.
bir eylemin arkasında bir irade olduğunu soyutlamıştır.

sonra da büyük eylemlerin arkasında büyük enerjilerin olduğunu soyutlamıştır.
ancak bu enerjilere tanrı derken yaptığı kurgulamada yanılmıştır.

bu yanılgının kökenleri de zaten bliniyor.

evrensel-insan
03-07-2010, 17:32
Saygideger nihilist;

Soyutlamanin, somut/soyut ve senin kurgu diye ayirdigin her birini tam ve detayli ortaya koyabilmek icin, senden her bir soruma ayri ayri cevap istemistim. Bu istemimi yeniliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
04-07-2010, 04:11
Bu kavram; benim yasam ve iliskimde; bir yer tutmaz. Cunku, bu kavram; benim icin herhangibirsey ifade etmez. Tanri kavrami; benim icin hicbirsey ifade etmedigine gore; onun varliginida inancinida bir yere oturtmama ihtiyac yoktur. Benim icin tanri; insanoglu sozlugunde yer alan, bir kelimeden baska birsey degildir. Dolayisiyle, benim icin; herhangibirsey ifade etmeyen kavramin; ne pozitif ne de negatif ifadesi bir anlam tasimaz. -evrensel


İşin özü bu aslında. Benim yaklaşımım ise şöyle ; İnsanlar doğa yasalarını ve doğa olaylarını, bilmemekten doğan korkuları sonucunda özellikle ölüm korkusunu yenmek için, baş edemediği, yenilgiye uğratamadığı olay ya da varlıklar karşısında kendisinin sığınma ihtiyacı duyduğu, kendisinden çok yüce varlıklar yaratmışlar.Bu yaratılan düşüncenin ilahlaşması sosyal topluluk ve sosyokültürel etkilere göre çeşitlilik gösterse de özünde ruhsal,tinsel,sihir,büyü gibi mistik öğeler barındırırve hemen hemen aynıdır. Gerçeklerle bir bağlantısı olmadığından, soyal olay ve endişelere göğüs yerebileceği (!) hayali yaratıkların çeşitli yanasımlarını ifade etmiştir.

Bu eski toplumlardan devredilen tabular sorgulanmadığı yada genel olarak inanıldığı için gücünü korumuş ,toplumlarda ve coğrafyalarda iz bırakabilmiştir. Bunun silinmesi , bilincin gerçekleştirmesi gereken adımları atmasıyla mümkün olabilir. Bu adımları atmak cesaret ister tabiki.

Bilimsel ve ideoojik,felsefi yanasımlar bu konudan bağımsız değildir, aksine konuyu,içeriğini ve yapı taşlarını anlamamız için yönlendirici ,aydınlatıcı, rasyonel rehber olarak ortaya çıkabilir. İdeolojinin de bir inanç olduğu kimi forum yazarlarımız tarafından ifade edilse de , sormanın temelinde bulunan ; cevaptan cok sormak ve araştırmak düzleminde yer alan felsefe ; kişinin olgu ve olaylara bilimsel yanasımında destek olmalıdır.

Tanrı kavramına ilişkin tekrar ve özet niteliğinde ifade edeceksek ; Bu kavram hayatı anlamlandırma cabasında, insan beyni tarafından oluşturulmuş yada kurgulanmıştır. Bu sosyolojide de çok net görülebilir. Dinler yada ruhsal mistik ifade yığınları Tanrı'dan değil, doğa yasalarına karşı kayıtsız ve bilgisiz olan ilkel insanın düşünce sisteminden türemiştir.

Bu gün ışığı kadar gerçek olmasına gerçektir de kabulenmek epey zordur.

saygılarımla

evrensel-insan
04-07-2010, 04:17
Saygideger natan;

Sorun zaten kavram da degil; bu kavrama ihtiyac duyumundadir. Cunku eger bir kisi ister olumlu, ister olumsuz; Tanrisal bir yanasim gosteriyorsa; bu kavrama yasam ve iliskisinde ihtiyac duyuyor demektir.

Iste burada temel olan bu ihtiyac ve onun karsilanmasidir. Burada da, her tanrisal yanasima ihtiyac duyanin, ya bilinen bir temeldeki bir inanc butunune sarilmasi, sabitlemesi, sahiplenmesi (tum dinler ve uygulamalari), ya da dini icerik vermeden, kendi verdigi oznel icerikte bir tanriyi, sahiplenmesi, sabitlemesi (deizm, panteizm, panenteizm), ya da tanriya verdigi oznel icerik temelinde onun bilinemeyecegine kanaat getirmek (agnostisizm), ya da; kendi oznel icerigi yerine, verilen oznel icerigi (burada cografi ve toplumsal bir gerceklik soz konusudur. Bu kisinin, hangi verilen ozelligi algiladigi ile paraleldir, genelde genel bir dini anlayis degil; ozel bir dini anlayis oznel icerigi soz konusudur), kendi algisi temelinde red etmek, karsi cikmak ve "boyle bir oznel icerikte bir tanri olamaz" temelli yanasim ile, tanriyi yoklayan ateizm ve antiteizmdir. Antiteizm, tanrinin yoklugunun, var diyenlerle mucadelesini verir.

Ateizm ise; ya non teist bilinc duzeyindedir, ya da anti teist bilinc duzeyindedir. Non teist duzeyinde ise, kisi olarak tanriyi karsisina almak yerine, tanriya yasam ve iliskilerinde yer vermez ve verenlere de karismaz.

Iste, tanrisal/inancsal/ideolojik/dogrusal yanasimlar, yukaridaki siklardan birine girer.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
04-07-2010, 04:28
Kendi algisi temelinde red etmek, karsi cikmak ve "boyle bir oznel icerikte bir tanri olamaz" temelli yanasim ile, tanriyi yoklayan ateizm ve antiteizmdir. Antiteizm, tanrinin yoklugunun, var diyenlerle mucadelesini verir. Evrensel

Tanrı ifadesinin yoklanması diye bir şey olamaz diye düşünüyorum . Yani olr da olmaması gerekir. Çünkü bu ifade değişik toplum ve inanışlarda mevcuttur. Tanrı,din,ruh gibi mistik alemin sınırları içerisinde kalan kavramların yoklanması değil de bilimsel /nesnel/kavramsal temelinde değerlendirilmesi ve en nihayetinde nesnel gerçeklikten uzak olduğu ifade edilebilir. Bunların İnsan tarafından üretildiğini ve ortaya koyulduğunu düşünmekteyim. Sosyal olay yada olgulardan, toplumsal yada bireysel inanışlardan izlenimim bu.

Özet olarak ; ifadenin yoklanması doğru olmamakla birlikte gerçekliğinin olmadığını söylemek gerekir.

evrensel-insan
04-07-2010, 04:43
Saygideger Natan;

Eger tanrisal yanasima ihtiyac duyuluyorsa, ben sana sanki ihtiyac duyuyormusum gibi, dusundugum cevabi vereyim.

Tanri konusu, ya varlik ile, ya da inancsal ile ortaya konan bir kavramdir. Bu iki temelde ne bilimin konusudur, ne de bilimseldir. Ancak felsfi temelde ortaya konabilir. Bilimin konusu ve bilimsel olmadigina gore; ya metafizik ile, ya da etik ile ifade edilebilir. Her halukarda, evrensel onay kazanamaz, yanlislanamaz ve varliginin var/yok; inancsalinin inan/inanma karsitlarindan, biri otekine kendi ifadesini algilatamaz. Ancak, varlayan/inanan kendi ideolojik inancsal oznel icerikli dogrusuyla, yoklayan ve inanmayan da; varlayan ve inananin inancsal dogrusuyla hareket eder. Ne bu dogruyu, dogrulayan, ne de yanlislayan (yoklayan, inanmayan), biri birine kendi ifadesini kabul ettiremez ve tartisma ikna olmas/etme tartismasidir ve kisir dongudur.

Iste bu temelde ve tanri kavraminin varligi ve evrenselligi temelinde(yani, isim ve kavram olarak yoklanamayacagi temelde) ve felsefi olarak; ingilizce de, "non effable" terimi gecerlidir. Yani tanri kavrami, soylenemez, aciklanamaz v.s. Cunku her aciklayan kendi ideolojik inancsal dogrusunun icerigi ile aciklar. Aciklamalar da biri biriyle tartisma halindedir.

Diger bir izahim ise, benim serbest dusunur, oldugumdur. Yani, ben sadece tanri kavraminin, insanoglunun bir yaratimi olarak, insanligin onunde nasil bir engel oldugunu ve bu kavramin, yeni nesillere kavram olarak bile tanistirilmamasini dusunurum. Cunku kavram kaldikca ve tartisma ile gundemde tutuldukca, ortadan kalkmayacaktir.

Bu temelde de; bu kavrama ihtiyac duyanlari ve kendi algilarinca ve verdikleri icerikle, sahipleneleri ve sabitleyenleri de; bu sahiplenmenin ve sabitlemenin onlarin bir kisilik kimlik degerleri oldugunun bilincinde ve farkinda olarak, saygi ile karsilar notr algilar ve disaridan bakarim.

Iste benim, sana izahim, yaptigim ve onerim budur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
04-07-2010, 04:52
Bu uygulanabiliyor mu ? İşe yarıyor mu ? :)

Aslında yarın özellikle bunun üzerinde duracağım. Sabah olmak üzere .Vaktinizi ayırıp yanıtladığınız içinse , teşekkür ederim.

evrensel-insan
04-07-2010, 04:55
Saygideger natan;

Bu uygulanabiliyor mu ? İşe yarıyor mu ?-natan-

Eger "bu" yu yeteri kadar acabilirsen, sana ona gore bir yanit verebilirim. Hem "bu" nun ne oldugunu, hem de "bu" dan ne algiladigini.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
04-07-2010, 05:02
Bu kavramın inanç mentalitesi temelinde ele alındığını biliyoruz. Bilimin konusu içerisinde de yer almaz. Burada hemfikiriz. Fakat başka nesillere örneğin, kavramı yada ifadeyi,inançsal yanasımı tanıtmadığımız zaman gerçekten de kavramın bağımlılığından kurtulabilinir mi ?

Kendim için söylemiyorum elbette. Uygulanabilirliğini sorgulamak için soruyorum. Tanrı üzerine konuşmazsak o halde Tanrı üzerine konuşmadığımız için kavram ileride ortadan kalkacak mıdır ??

sayıglarımla

evrensel-insan
04-07-2010, 05:07
Saygideger natan;

Ben cocuklarimi, birer serbest dusunur olarak egitiyor ve yetistiriyorum. Ama bunun icin once birey bilinci ve insanoglunun kendi turunun ve kendi birinin bilincine ve farkina varmasi gerekli. Cunku, eger kisinin kendi yoksa, o zaman tanri arar ( oznel icerikle besledigi; nesnel, madde, varolus, evren, evrim,her turlu yaratici v.s.) veya tanrisal tartismaya girer. Cunku kendine degil; teslim olacagi bir kaynaga ihtiyaci vardir ve guvenir. Tartismanin sebebi de; etik ve metafizik ideolojik inancsal dogrulardan birini sahiplenme ve sabitlenme, ihtiyac temelinde de bir cesit kendini o dogruya teslim etmendir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-07-2010, 05:23
Saygideger natan;

Acik ve oz. Eger oznel icerik verdigin, bir oznel/nesnel; soyut/somut deger, tabu veri varsa veya; baskasinin verdigi icerigi (kuran, tevrat, incil v.s.) elestirme/yanlislama/yalanlama/yok saymayi v.s. metafizik veya etik ideolojik inancsal bir dogru temelinde ihtiyac duyuyorsan, SEN BIR BIREY OLARAK YOKSUN, SADECE O OZNEL ICERIK VEREREK VARLADIGIN, YA DA BASKA OZNEL ICERIGI YOKLADIGIN IDEOLOJIK INANCSAL DOGRUNA IHTIYACIN VE ONA TESLIMIYETIN VAR demektir.

Konu tanri degil; tanrilastirma ve olumlu/olumsuz tanrisal yanasim (sahiplenip, sabitleme, putlama v.s.) mentalitesi ve aliskanligidir.

Not: Buradaki sen, sana yonelik degil; bir yazi dili ve uslubudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

nihilist
04-07-2010, 13:27
sayın evrensel

insan düşüncesinin sürecine ilişkin ortaya koymaya çalıştığım;
somut, soyutlama, soyut ve kurgu formülasyonunda sizin tarafınızdan kabul edilebilir olmayan nedir.

soyutlama ve kurgulama tamamen aynı temelden yapılır.
somuttan.
ancak soyutlama somutu birebir karşılamaya yöneliktir.
eğer bu yeteneğini ortaya koyamıyorsa soyutlamadan değil kurgulamadan bahsederiz.
kafamızdaki soyut masa imgesi , evimizdeki somut masa nesnesiyle birebir örtüşür.
ancak kafamızdaki kurgusal kanatlı at imgesi, atla ve kanatla örtüşmez.
çünkü somutta at ve kanat aynı canlıda bulunmaz.

kurgu,somuttan kurgulanmıştır ancak somutla örtüşmediği için anlamlı değildir.

bunu biraraya getiren insandır.ancak bu işleme soyutlama denemez.bu kurgulamadır.
soyutlama gerçeğin uyumlu bir zihinsel yansımasını elde edebilmek için yapılır.
kurgulamada ise amaç gerçeğin yansımasına ulaşmak değildir.
farklı yansımaları bir araya getirerek gerçekte karşılığı olmayanın zihinde yaratılmasına kurgu diyorum.

fevziyapak
04-07-2010, 15:04
Selamlar başlık hakkında bende bir iki şey yazmak isterim.

Ben Tanrının yada kavramının insanın nihai ilgisi olduğunu düşünüyorum. Bu şartsıza olana ilgidir. Bu sonsuza, sonsuz olana tutkudur. Tabi bu bir iç gerilimide beraberinde getirir. Nihai ilgi, nihai olarak tecrübe edilen şey hakkında ilgidir.

Somut olarak karşılaşılamayan bir şey hakkındaki nihai ilginin her sonlu ve somut ilişkiyi de aşması gerekir. Bu insan tecrübelerinde paradoksal bir durum yaratır. Çünkü sonlu sınırlı tecrübelerimiz içinde ima edilen sorulara cevap olaması için nihai ilginin bütün sonluluk sahasının ötesinde olması gerekir.

Nihai ilgiden söz edince dinden söz etmemek imkansız gibi. Bence din zihninin özgün bir aktivitesi. Bir çok kişi bu aktiviteyi bilincin ilkel bir boyutu olarak düşünür. Bunu daha geniş tartışmalıyız daha sonra.
Kanımca ilkel yada değil bu hala çağın fenomenlerinden biridir.

Başlarken insanın nihai olana, bizzat varlığa olan ilgisinden bahsetmiştim. Bence bu insanı benzersiz kılan ona asıl derinliği kazandıran özelliğidir. Tam burada "din" zihnin şartsıza yönelmesidir tanımını yapabilirim. Tabi sakın akıllara klasik din gelmesin.
Burada "din" kelimesini şu anda yerine ikame edecek bir kelime bulamadığım için kullanıyorum. Tabiki bunun tarih ve kültür içinde evrimi ile klasik din doğmuştur, bu konumuz dışı.

Ben insanın dini yönüne zihnin derinlik boyutuda diyebilirim. Dolayısıyla dinar kişide varoluş hakkında tutkulu sorular soran ve sorulara cevap arayan yada bulan kimse olarak tanımlanabilir. Bu dini evrensel bir olgu olarak sunmaktır.

Fakat bu din tanımı dar anlamda klasik din tanımlamasından çok farklıdır. Çünkü tarihi kültürel din yada dinler insan zihninin eşsiz aktivitesi olan nihaiye olan ilgiyi tamin edemediği için bir çok kişi klasik dinleri terketsede burada nihahi olana duyulan özlem ve ilgi anlamında dindardırlar. Bu kötümüdür? bence fevkalade bir şeydir. Çünkü bu insanın derinlik duygusuna dinamizm katar.

Belki Darwin tatmin olamadığı için teorilerini geliştirmeye soyundu, Einstein, tatmin olamadığı için müthiş bir dinamizmle çağının bile ötesinde düşünce üretebildi. Bence hepsinin kaynağı zihnin ilgisi ile ilintili.

Önemli olan zihnimizin bu eşsiz dinamizmini doğru yönlendirmek ve tatmin olmamak. Belki hepimiz burada bunu yapıyoruz.
Sevgiler
 
 
 

evrensel-insan
04-07-2010, 18:00
Saygideger nihilist;

Bence ve ilk once, ortaya konan soyut/somut/kurgu v.s. nin, bir insanoglu soyutlamasi oldugunu, bir algilanan oldugunu ve bu algilananin da kavram ile ozdeslestigini algilamak lazim.

Alginin da yansi olarak, iki cesidi oldugunu bes duyuya yansiyanin somut olarak, duyum, his, sezgiye yansiyanin da soyut olarak yansitildigini algila.

Sonra istersen, insanoglunun yansittigi sezgi, duygu, his, v.s. temelli inancsal yansimayi; ister kurgu, soyut v.s. diye ayir, istersen ayirma. Cunku soyutun/kurgunun algisi inancsaldir. Algilanan yansi, hayal urununden tutta, dusuncede sekillendirilen herhangibir sey olabilir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

No comments:

Post a Comment