Sunday 10 April 2011

Karsilikli Yazisma--19/10/2010-09/02/2011


Sayfa : 1 2 [3]

evrensel-insan
19-10-2010, 20:55
Saygideger spartacus;

Ozaman isterseniz, Karl Popper ve empiric falsification yontemini bir okuyun.

O zaman bilimin ve bilimsel felsefenin (felsefi bilim, ya da bilimin felsefesi degil), nasil bir gelisme gosterdigini algilamis olursunuz.

Ondan sonra tekrar yazisiriz. Yalniz biliniz ki birisi mesaj olarak 18. ve 19. yuzyilin dunyasini dile getirdikce, ben de bunlari dile getirecegim. En azindan cagi yakalamak lazim

Bu arada akilcilik (Rationalizm) ve deneycilik (emprisizm) farkini da okuyun.

http://en.wikipedia.org/wiki/Scientific_method

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
20-10-2010, 00:24
Sevgili Evrensel

Böyle kaynak olur mu diyecem? bakın, soruya soru ile, eleştiriye eleştiri ile cevap verilmemeli. Bu boğucu bir davranış olur ki ben hiç doğru bulmuyorum, tartışma etiğinde de bir yere sığdıramam bunları. Konu 18-17 yüzyıl değil insanlığın binlerce yıllık tarihinin ortaya koyduklarıdır, kimsenin keyfiyeti ile değiştirilemeyecek şeyler. Başlığa bakın ve şu ana kadar söylediklerinizi lütfen kaynaklandırın.

Dayanaklarınız nedir? Ben size dayanak diyorum siz ise bana bir metodu gösterip çağı yakalamak diyorsunuz. Ne alaka? ben zaten ne demişim, felsefe bilgiyi aramaktır, bilim ise nasılı(metodu)...

O halde kaynaklarınızı ortaya koyun, irdeleyebilelim, gözlemleyebilelim, sınayabilelim, değil mi?

Kısaca sorun benim bilip bilmemem değil, sizin kaynaksız, dayanaksız yazıp çiziyor olmanız... ben kaynakları bekliyorum ve mümkünse kaynaklarınız, soğuk savaş döneminden kalmış klişe, politik ve hatta yanıltma üzerine kurulu ve hatta yeşil kuşak dönemlerinden kalma söylemler değil, bizzat kaynağından olsun...

Felsefe bilgiyi aramaktır ve onun nasılı ise bilimdir(metod). Bu genel tanımdır ve çağı yakalamak istiyorsanız önce kargaşadan arınmanız gerekir. Öyle yada böyle idealizm ve materyalizm bir çatı gibidir, altında kaç farklı dairenin, kaç farklı ve türden ailenin yaşadığına bakmaz, genel kategoride üst başlıktır. Alt başlıklar ise çeşitlidir ve olması da gayet doğaldır...

Şimdi en azından bunca sayfanın sonunda kaynak istemek benim hakkım diyorum ve sevgili Paslıçivi kaynakları bekliyorum... Sizede aynı şeyi söylüyorum, mümkünse kaynaklarınız, soğuk savaş döneminden kalmış klişe, politik ve hatta yanıltma üzerine kurulu ve hatta yeşil kuşak dönemlerinden kalma söylemler değil, bizzat kaynağından olsun...

evrensel-insan
20-10-2010, 03:47
Saygideger spartacus;

Benim dile getirdiklerim; kanit ispattan ziyade, sorunun temelini ortaya koyma. Yani, curutme, cikarsama, negativity, Dolayisiyle, benim dile getirdiklerim; ispata degil; olani cikarsamaya, yanlislamaya ve curutmeye dayaniyor. Bu da gozlem ile dile geliyor.

Cunku ispat ancak bilimsel olarak mumkundur. Siz once isterseniz, materyalizmin bilimsel bir method oldugunu ispat edin.

Bundan sonra oyle yapalim, siz isbat edin ben curuteyim, yani bilimsel olarak yanlislayayim.

Ayrica daha once de soyledigim gibi, hangi konuda ne kaynagi istiyorsunuz?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
20-10-2010, 05:53
sıkıntı/problem dediğim şey de; evrensel insanın "sorun" benim "hastalık" dediğim varolan dünya insanlığı arasındaki insani olmayan yaşam biçimi..

Evet insani olmayan yaşam biçimi dediğimiz, düşünsel bir biçim midir yoksa dünya insanlığının birer birer iradelerinden bağımsız bir parçası haline geldiği düzeni midir? Nerede durduğumuzu belirleyebilir isek, yaşam biçiminin kime neye göre insani olup, olmadığını hem görmüş olur ama hemde insani olanın ne olduğu, nasıl olacağı konusunda bir fikir birliğine varabiliriz.



sevgili spartacus..

haklısınız, önce kullandığımız terminolojilere nasıl bir anlam verdiğimiz konusunda ortak payda belirlemeliyiz ki, birbirimiz anlayıp iletişimde olmaya çalışalım..

insani olmak yada insani olmamak derken neyi ifade ediyoruz..?

ben kendi ulaştığım dünya görüşü ve bilincinde bunları kısaca açıklamaya çalışayım..

insani olmak: insanoğlu denen canlı türünün kendi türdeşleri arasında her türlü zamansal ve coğrafi yüklenen soyutlardan özgür/bağımsız birbirini sevmesi, sayması, değer vermesi.. ve bu soyutlar uğruna kendi türdeşlerine ne somut(bedensel, mal, mülk) ne de soyut(psikolojik) zarar vermemesi olayıdır..

daha önce de bunun örneğini verdim.. henüz insan olan ataları tarafından bir soyut yüklenmemiş küçük çocukların biraraya geldiğinde hemen kaynaşması, birbirileriyle insan olmanın ortak paydası ve özüyle hemen iletişime geçip dostça, arkadaşça keyifli anlar geçirmesi..

yani birbirlerini inanç, milliyet, ırk, soy, sop, ahlaki yapı, politik görüş vs gibi soyutlar yüzünden kırmaması, eleştirmemesi, dışlamaması, düşman görmemesi, birbirilerine bu soyut konular yüzünden zarar vermemeleri vs olarak ifade edebilirim.. ve bu genellikle ortalama 5-6 yaşlarına kadar ki döneme denk gelir..

çünkü bu yaştan sonra çocuk özünden/doğasından koparılmaya başlanır.. elinde büyümek zorunda olduğu anne babası ve toplum tarafından bu çocuk eğitim&öğretim adı altında hem bilgi hem nonbilgi bombardımına maruz kalır..

ve bu savunmasız insan yavrusu neyin bilgi neyin nonbilgi olduğunu henüz kavrayacak bilinçte değildir.. kendisine verilen her türlü datayı olduğu gibi alır, çünkü sorgulama ve reddetme şansı/bilinci yoktur.. ve büyüme/gelişme aşamasında bu kendisine verilen datalar/veriler bu çocukta bir veritabanı/zihin oluşturup, çocuk yetişkin yaşa gelene kadar adeta bir robot/bilgisayar gibi programlanır..

o savunmasız, her türlü dünya insanıyla hemen kaynaşan insan yavrusu yetişkin yaşa geldiğinde artık bir ingiliz ve hristiyandır, bir yahudi ve musevidir, bir çinli ve budisttir, bir hintli ve hindudur, bir türk, arap ve müslümandır vs..

bu yukarda saydığım dini inanç ve milli kimlik yanında bir de binlerce alt birim mezhep, etnik yapıyla ve ahlaki değerler ve çok değişik politik görüşler vs ile o masum insancıl insan yavrusu gider, yerine kendi değerleri dışındaki tüm değerleri dışlayan, ötekileştiren, horgören bu uğurda her türlü soyut ve somut savaşa hazır, hatta bu uğurda kendi türdeşine işkence yapıp öldürmeye gidecek düzeyde programlanmış bir robota dönüşür..

işte binlerce yıldır insanoğlu özünden koparılmış, yabancılaştırılmış böyle programlanmış robot gibi yaşamakta ve kendi türdeşini bu soyutlar uğruna düşman görmektedir..

bazı insanlar bir şekilde bu soyutların bir veya birkaçının köleliğinden kurtulup daha bir insani tutum ve davranış gösterebilirler.. ama bir insanın gerçek anlamda insani bir tutum ve davranışa girebilmesi için tekrar o 0-6 yaş dönemi kadar temiz yani soyutsuz olması gerekmektedir..

işte o duruma gelebilmiş bir insan, benim dünya görüşüm ve bilincimde "insani bir tutum ve davranış" içindedir artık..

paslıçivi
20-10-2010, 06:17
Sevgili Paslıçivi, düşünmek felsefe, felsefenin işi ise bilgiye erişmektir, zaten anlamı dahi budur. Eğer siz felsefeyi salt bir idea-lizm olarak görür iseniz, yani bilim ile felsefeyi ayrıştırıp araya duvar çeker iseniz, sadece bu yöntemle düşünmüş olursunuz. Oysa felsefe her alandadır ve insan felsefesi bilgi bilimini de kapsar. Bilim felsefenin eli, gözü, dili ve kulağıdır. Benim gördüğüm ya hali hazır egemen görüşün idealist felsefe olmasından yada politik unsurlardan kaynaklı felsefe dendi mi, sadece ama sadece metafizik(düşünsel olan türetim, salt düşünce alanı) bir dünyada fikir üretmek olarak görülmektedir. Felsefe sadece ama sadece bilimin dışında görülen unsurları amaç edinmiş bir şeye indirgenmektedir. O hale geliyor ki, artık felsefe, bilmek terimini içermeyen, idealist tanımla salt inanç düzeyine indirgenen bir şeye dönüşüyor. Sizin yazdıklarınızda ise ben bunu görebiliyorum ki, bu aslını yansıtmayan bir düşüncedir. Örneğin idealizm ancak tanrıyı bilerek mutlak bilgiye erişileceğini savunurken, idealizme göre bilgi, her şey düşünen tanrının bilinci(inancı!) olarak görülmektedir. Yani felsefe bilgiyi aramaktır ve ararken kendisine yol ve yöntemler tayin etmektedir. İşte bu yolun adı BİLİM dir.

O yüzden sizden hastanızı neye dayanarak tahlil ettiğinizi öğrenmek istiyorum. Siz idealizme dayalı felsefik açılımlar ile ilerliyorsunuz, eleştirirken de bilimi ayrı farklı bir yere yerleştirip eleştiri yapıyorsunuz. Kullandığınız bilim ise materyalizmin yolu oluyor, garip değil mi? oysa dediğim gibi, felsefe bilgiyi aramaktır, bilim bunun yoludur. felsefe bilimden, bilim de felsefeden ayrı, iki uçlu bir şey değildir. Bu idealist görüşe göre öyledir çünkü idealizmin bilimi tanrıbilimdir(tüm detayları ile isterseniz bir sonraki yazılarımda açıklayabilirim, kendi içinde(inançsallığında) bir tutarlılığı vardır). Tanrıyı bilmek, anlamak bilgiye erişmektir ve bu idealist görüştür. Çünkü der tanrı düşünen aklın bilinci, çünkü der tanrı her şeyin bilinci, çünkü der Tanrı evrenin bilincidir... Benim amacım bilgiye ulaşmaktır(felsefe), bilgi tanrı, tanrıda bilgi ise benim yolum(bilim), yöntemim(bilim!) onu anlamaktır!... Materyalist felsefe ise insanın ancak doğayı, kendisini, çevresini(her şey girer, insandan, karıncaya, karıncadan yıldızlara kadar) inceleyerek, gözlemleyerek, deneyleyerek, sınayarak ancak bilgiye erişeceğini savunur, bu düşünceye bağlı çabanın doğal adıda bilim olmaktadır. Bu paragrafı detaylandırabilirim...

İnsanlığın antik çağına bakarsanız düşünürleri görürsünüz(idealist ve materyalist, atomdan bahseden demokritos bu bahsini felsefesi(materyal) ile yapıyordu, yani O'nun yöntemi sizin genel anlamla bilim dediğiniz materyalist yöntemdi, aynen bilim dediğinizin yöntemininde materyalist olduğu gibi. geriye ise tek bir seçenek kalır, tanrıbilimi, salt düşünce). yani bilgiye erişmenin iki biçimi vardır ve siz bu biçimi düşünürken ideolojileri, politikaları karıştırmayın. materyalizm dendi mi, idealizm dendi mi kaynağına inebilin, gündelik poltikalara değil. Bir üçüncüsü olabilir mi? Elbette ama gel gitlerle yol alır, bir eli diğerine yapışır(mani olur). Kısaca felsefik kategorilerin iki ana başlığıdır, idealizm ve materyalizm. ( Mesala siz sadece meditasyon ile veya salt kendi düşüncenizle ve kendinize dayanarak bir şeylerin farkına vardığınızı iddia ediyorsanız bu idealist bir düşünce biçimidir.)
İnsanların bilmek yolunda bu günki gibi lokal düzeyi aşmayan ama her önüne gelenin adına felsefe dediği gibi bir karmaşa yoktur. Bilime iki yoldan gidebilirsiniz ya idealist yoldan yada materyalist. Gündelik politik konumlarımız ile felsefeyi, birbirine karıştırmamamız gerekir. Sürekli yaptığımız bir hatadır ve ben bunu felsefeyi yeterince bilmemek olarak görüyorum.

Bilim felsefenin yoludur.

Şimdi eğer idealistçe düşünmem istenmiyorsa, ben tahlillerinizin dayanağını görmek isterim. Bilgi isterim çünkü başkalarının(idealizm) ruhani ve salt düşünsel felsefeleri daha doğrusu tanımları benim anlamamı sağlamıyor, benim felsefem bu, bilmek.

Kısaca Bilim(materyalist bilim)ile felsefeyi ayırmak idealizmdir... Birisi felsefedir diğeri ise yolu. benim yolum bilimdir ve haliyle materyalistim. Hiç bir ist ekini almak istemem ancak benim aldığım ist ekleri sadece ama sadece bu kargaşa ve yapaylıklar içinde konum belirtmekden öte bir anlam taşımaz.

bilim ve felsefenin yollarını kesişmesi, ayrışması konusunda yazdıklarınızda haklı olabilirsiniz.. çünkü ben pozitif bilimle uğraşan biriyim, felsefeyle ilgili bir eğitimim olmadı, bu konudaki bir çok temel terminolojiyi bilmem.. çoğunu bu sitede öğrendim desem yalan olmaz..

bana "felsefe nedir" diye sorarsanız size bunu tanımını yapamam, sınırlarını çizemem ..

ama felsefe deyince ne anlıyorsun diye sorarsanız; dünya insanlığında ve bu sitede gördüğüm kadarıyla felsefe denen şey; insanoğlunun soyut kavramlar(özellikle inanç/tanrı) yüzünden biribirini yemesi, üzmesi, kırması, biribirlerinin inançlarını, yaşama verdikleri anlam ve içeriklerini karşılıklı yanlışlama üzerine kurulmuş ve hiç kimseye bir faydası olmayan bir kördüğüşü diyebilirim..

bir de "materyalizm" ve "materyalist" farkını ortaya koymaya çalışayım.. ben dünyaya materyalist bakan bir insanım, herşeyin bilimle ilerleyiciğini, herşeyin sorgulanması gerektiğini savunan biriyim.. her türlü dini inancı reddetmiş biriyim..

ama benim bu sitede gözlemlediğim ve kendi ateizm dönemimde yaşadığım şey; materyalizm değil idealizmi savunan insanlarla olan çekişmelerden başka bir şey değil.. yani kısaca anti-teizm bilinç düzeyi..

bir insanın tüm dini inançları/tanrıyı kendi bilincinde reddetmesi başka bir şeydir..

bu inanca sahip insanlarla tartışıp, onların inançlarını yanlışlamaya çalışmak çok farklı bir şeydir..

bir idealist insanın materyalist birini yanlışlamaya çalışıp öldürmesiyle, mateyalist birinin idelaist bir insanı yanlışlamaya çalışması aynı şeydir..

sonuçta ortada "insani olmayan" bir tutum ve davranış sözkonusudur..

sevgili spartacus, bu konularda yazacağınız bir şeyler varsa yazın sonra o istediğiniz kaynak veya gözlemlere geçip konuşalım..

spartacus
20-10-2010, 09:09
Saygideger spartacus;

Benim dile getirdiklerim; kanit ispattan ziyade, sorunun temelini ortaya koyma. Yani, curutme, cikarsama, negativity, Dolayisiyle, benim dile getirdiklerim; ispata degil; olani cikarsamaya, yanlislamaya ve curutmeye dayaniyor. Bu da gozlem ile dile geliyor.

Cunku ispat ancak bilimsel olarak mumkundur. Siz once isterseniz, materyalizmin bilimsel bir method oldugunu ispat edin.

Bundan sonra oyle yapalim, siz isbat edin ben curuteyim, yani bilimsel olarak yanlislayayim.

Ayrica daha once de soyledigim gibi, hangi konuda ne kaynagi istiyorsunuz?

Saygilarimla;
evrensel-insan

:)
Sevgili Evrensel

Benim kanıtım sizsiniz. Sorun sizin kanıtınızın ne olduğu?

Ben iddialarda bulunmuyorum, siz iddia ediyorsunuz ben ise iddia ettiklerinizin kaynağının ne olduğunu görmek istiyorum.. Sizden yaptığım alıntıda, size düşen kısmın altını çizdim... İspat konusuna hiç girmedim, sadece dayanaklarınızı, kaynaklarınızı görmek istiyorum, neye dayanarak A, B dir, C, D dir diyorsunuz.

spartacus
20-10-2010, 11:17
Sevgili Paslıçivi, öncelikle kısa tutamadığım için alacağım vakit için özür dilerim.

Eğer düşüncelerinizi, herhangi bir konuda salt görüş bildiriminde bulunmak adına söyleyip geçiştirmiş olsa idiniz, bu sadece sizin görüşünüzü açıklamak olurdu. Oysa öyle değilde, bunu böyle bir başlık açarak yaptı iseniz haliyle tezinizi ortaya koymanız gerekecektir. Yani Paslıçivi böyle düşünüyor denmesinden ziyade bu başlık neden böyle düşünüyor olduğunun başlığı değil mi? Zaten Paslıçivi böyle düşünüyor denmesinden, basit bir söylemden daha anlamlı ama zor ve fedakarlık isteyen ve fedakarlıkla sürdürdüğü yolu, yani başlık açarak ele alma yolunu seçmedi mi? O halde elbette örneğin ateizm neden insana yabancıdır? Örneğin neden uyku mahmurluğu veya hastalıktır.

Konu ise neredeyse bir şey hastalık mıdır değilmidir, hastalık ise hastalık nedir, neye denir noktasında düğümlendi ve ileri gidemedi. Çünkü odaklanma malesef buraya oldu... oysa hastalık değil başka bir şey de diyecek olsanız bu neden? sorusunun cevabı olmayacaktır, tabir ile uğraşmak veya düşünceleri tabir merkezli değerlendirmek tersden gitmek olurdu, gereken ise hastalıkdan ziyade nedenleri, nasılları ile ilgilenmek...

Eğer bir düşünce, farklı düşünenleri ötekileştiriyor, sırf düşüncelerinden dolayı sosyal ve politik yaşamın birer argümanı haline dönüştürüyor ise, baskı uyguluyor demektir. Baskı gören her düşünce, fikir kendini savunmak zorunda kalır, çünkü baskıyı gören düşünce değil, maruz kalan insandır. Aslında gelmek istediğim burasıda değil, konu felsefe olunca insanların baskıya maruz kalması ve ya baskı uygulamasının altında ki düşünce, kaynak, öğreti nedir? Ben bunu görmek istiyorum ve dünya bu gün de dahil 10.000 yıllık bir zaman diliminde tek kutuplu bir hakimiyet dünyası olmuştur. Haliyle bu kutup kimdir, dünya görüşü nedir buna bakmak gerekir. Eğer insanlar düşüncelerinden dolayı tek kutuplu egemenliğe ters düşecek ise, burada çatışma kaçınılmazdır. Bizler iradelerimizle malesef bunu belirleyemiyoruz, hakim olan her zaman kuralları da belirliyor.

bana sorarsanız insanlığa yapılan baskıda ki, hakim görüş ve hakim düzenin ne olduğunu, baskı konusunda size buraya yüzlerce kaynak koyabilirim. Köleci toplumlardan, feodal toplumlardan, kapitalist toplumlardan ve bu toplumların sözde sosyal örgüsünü oluşturan dinsel yasalardan ve tabiki onların kutsal kitaplarından, öldürün den tutunda hapsedine kadar yüzlerce örnek, binlerce olay aktarabilirim. İnsanların üzerinde öyle bir baskı vardır ki, eğer sizin dediğiniz gibi bunu hastalık olarak görecek isek pekala sağlam kalmış hücrelerin bozunuma karşı mücadeleside sözkonusu olabilir...

işte binlerce yıldır insanoğlu özünden koparılmış, yabancılaştırılmış böyle programlanmış robot gibi yaşamakta ve kendi türdeşini bu soyutlar uğruna düşman görmektedir..

Siz böyle düşündüğünüzde bir kişisiniz, ben de düşündüğümde iki, yirmi, elli olduğumuzda ise ne yapabiliriz diye sormayacakmıyız? İşte bunu sorduğumuz an çatışmaya başlamışızdır bile.. Demek ki çatışmayı biz irademizle belirlemiyoruz, içinde bulunduğumuz koşullar bunu kaçınılmaz kılıyor. Yani bu bizim arzu ettiğimiz bir şey değil ama maruz kalacağımız bir şey olacaktır. Ortaçağda aydınlanma isteyenler eline silah alıp çatışmayı düşünmüyorlardı, ama kendilerine dayatılan ve insanı , insana kul eden öğretilere karşı düşünce ve bir çıkış yolu geliştiriyorlardı. Hakim iktidar ise elit bir kesimin dünya üzerindeki hakimiyeti olarak örgütlenmiş(oligarşi) olduğu içindir ki, konumunu zedeleyecek en ufak bir girişimi, insandan bahseden en ufak bir düşünceyi, insanın kendi kurallarını kendisinin koyabilirliğine varana değin tehlike olarak görüyor ve elindeki en önemli silahı din ve büyük buyurucu tanrısı adına her şeyi yapmakda, davranışlarını meşru görüyordu. Bu koşulda siz farklı düşünüyorsunuz diye baskıya maruz kalırsanız, savunma durumunda kalmayacak mısınız? Çatışmamak için tek seçiminiz vardır o'da düşünmemek...

ama felsefe deyince ne anlıyorsun diye sorarsanız; dünya insanlığında ve bu sitede gördüğüm kadarıyla felsefe denen şey; insanoğlunun soyut kavramlar(özellikle inanç/tanrı) yüzünden biribirini yemesi, üzmesi, kırması, biribirlerinin inançlarını, yaşama verdikleri anlam ve içeriklerini karşılıklı yanlışlama üzerine kurulmuş ve hiç kimseye bir faydası olmayan bir kördüğüşü diyebilirim..

Felsefeyi eğer biz bu gün, insanın salt ne oldum, ne olacağım, nereden geldim, nereye gideceğim sorularının 2 metodu ile düşünür ve birincisi tanrı bilimi dediğimiz teoloji diğeri ise materyal bilimi dediğimiz materyalizm olarak değerlendirir isek, ve binlerce yıldır hakim olanın birincisi yani teoloji(tanrı bilimi) dolayısıyla idealizm olduğunu ve hali hazır tanımların bu merkezle yapıldığını görürsek, bize felsefe demek tasavvuf demekmiş demek kalır.

Eğer hali hazır tanımlar felsefeyi tasavvuf derecesine indirgemiş ve bizde felsefe dendiğinde inancın ağır bastığı bir düşünce geliştirmiş ise bunun sebebi yine hakim düşünce yapısından kaynaklanmaktadır. Ben o yüzden ısrarla her öğretiyi kaynağından öğrenmek gerekir diyorum, herhangi kişisel bir yaklaşıma sahip değilim... tasavvuf yapmak felsefe yapmaktır dendiği an hem felsefe ulaşılması çok güç bir şeye dönüştürülmüş olur hemde farklı düşüncelerin çatıştığı politik bir kimlikmiş gibi görülür... Oysa tasavvuf idealist felsefenin metodu ile, yani teoloji ile düşünmektir ki, zaten idealizm in bilimi budur. Buda eğer karşı görüş temelinden değil, idealizmin ve filozofların kendi iç tutarlılığı temelinden yaklaşırsak bilimdir. Bilimi teolojik düşünmeyenler için ise bilimin tanımı farklı olur ve felsefeler biribirinden ismi ile ayrışmazlar onları ayıran bilgiye giden yolda seçtikleri metoddur(bilimdir)... Ayraç sadece bilimdir ve biz bilimi felsefeden ayıramayız, felsefe bilgiyi aramak ve ona erişmek olarak zaten farklı isimler almaz, idealizmde, materyalizmde felsefedir, felsefe onları ayrıştırmaz, belirler onları ayıran bilgiye giden yoldur.

Ben düşüncelerinizi dile getirdiğiniz şeylerde kaynak istemedim, yanlış anlaşılmasın, ben iddia ve itham ettiğiniz şeyler adına kaynak istiyorum.

Sevgili Paslıçivi, felsefe neden bu gün hepimize garip ve yabancı bir kavram gelmektedir? Bunu kavrabilmemiz için ortaçağa kadar gitmemiz gerekir. Ben sokrates lerin öldürüldüğü antik çağa değil, daha yakın bir döneme ortaçağa gitmek gerekir diyorum. Haliyle sokratesi öldürenlere alkış tutmamak, ortaçağda kazıklarda yakılan binlerce insana bu zulmü yapanları alkışlamamak için çatışmayı göze alıyorum. Çatışmanın insani olup-olmadığını ise çatışıp çatışmamam ile belirleyemeyiz, aksine çatışmak da en insani yol olabilir, bunu ne değiştirebilir ki?

Sokrates, "seni haksız yere öldürüyorlar" dendiğinde, "ya haklı yere öldürselerdi dahamı iyi olurdu" diyebilmesinin özünü yakalayabilmek gerekir diye düşünüyorum...

Çünkü der hakim iktidar, din iktidarı, felsefeyi sadece ama sadece saraylarda ve kiliselerde iyi öğrenim görmüş filozoflar yapar, toplumsal aydınlanma(felsefe, bilgiyi arama erişme) istenmemek de ve tehlike olarak görülmektedir, felsefe bir tehdittir. Ortaçağ da filozoflar böyle yetişir ve toplumda az biraz aydınlanma bilinci baş gösterse, felsefe sizin işiniz değil, bırakın felsefeyi filozoflar(yeminli memurlarım) yapsın denirdi(idealist felfeciler kiliseden etişmiştir).... Evet bırakıldı felsefeyi, kilise papazları ve filozoflar yaptı, felsefe ilahiyat(teoloji) ve tasavvuf oldu.... Peki öyle mi?

Oysa felsefe hiç bir zaman bu kadar abartılmış, çok özel teknikleri ve ancak çok uzun yıllar dini merkezlerde eğitim görülerek elde edilecek göklerde! ve uzak bir öğreti değildir, aydınlanma bulutların üzerine kaçırılan felsefeyi, yani bilgiyi arayan insana(felsefe) bilgiye giden(felsefe) yolu(bilim) açmıştır. Felsefe insanın, iradesinden bağımsız(yani felsefe bilerek yapıyorum demeden) bilgiyi arayışının adıdır. Felsefe budur, herhangi bir şeyin nasılına, herhangi bir olayın nedenine ve bunları bilmeye girdiğiniz an bu felsefe olur, bilginin nasılına erişme yolu, yöntemi ise bilimi... felsefe bilimleşmek zorunda idi çünkü salt bireye indirgenemezdi. Eğer insanlar bildiklerini nesilden nesile aktaracak ise, yolunun, yönteminin, öğretisinin, bilgiye nasıl(bilim) ulaşılırlığın da elbetde belirlenmesi ve bir düzene alınması gerekir. İşte ilahiyat bilimi veya materyalist bilim ayrışma başka türlü ifade edilmedi... İki yolda farklıdır ve farklı felsefi tanımla adlandırılırlar çünkü fedlsefeyi vareden soru, ne öğrenmek istiyorsunuz, aradığınız nedir sorusuna düğümlenmiştir, seçim ise bu sorulardan sonra gelir... Tanrıbilimi veya doğa(insan)bilimi...

İnsan maddedir gibi söylemler bu gün klişedir, hiç bir materyalist çıkıpda insan maddedir diye tez sunmamıştır, idealist görüşlerin bilhassa ortaçağda madde yoktur her şey benim bilincimin ürünü dediğinde, materyalistler madde yok ise bu gördüklerim nedir, madde yok ise gözlemlediğim, incelediğim, deneylediğim, sınadığım, dokunduğum vs nedir? diye sormakta karşı düşünce ise ilahiyat üzerine kurulu olduğu için kolayca hem sıyrılmakda hemde düşüncesini mükemmelleştirmek de idi. nedeni neydi biliyormusunuz? Tabiki bilimi ortadan kaldırmak yani materyalist bilimi, yerine ilahiyatı-tslimiyeti geçirmek... madde yok ise bilimide yoktur. O zaman dedi materyalistler, senin madden de mi yok, beyin madde değil mi diye sordu.... yani eğer materyalist yol insan bir maddedir diye klişeleşmiş soğuk savaş, yeşil kuşak dönemlerinden kalma emperyalist bir iki söyleme indirgenecekse hem bilgi içermez hemde gerçekçi bir yaklaşım olmaz diye düşünüyorum, oysa bu gün ilahiyat dışındaki bilimlerimiz materyalisttir. Siz bir doktor olarak neyi inceliyorsunuz, alanınızı bilmiyorum ama istediğiniz tek bir kan tahlili dahi materyalist bir yöntemdir... kan maddedir çünkü, şimdi spartacus kana madde dedi diye suçlanacak mı? Böyle bir çatışmayı arzuladığımı kim iddia edebilir? Bu cadı kılma yöntemleri Ortaçağda kaldı... maddenin varı, yoku, insan madde mi değil mi gibi şeyler materyalist görüşün temel sorunu veya tezi değildir, o bunları anti-tez olarak sunmuştur....

A-teizm, teizm, zaten ikisinin de tanımı net. Te(tanrı)izm(insan), tao(tanrı)izm(insan), teo(tanrı)izm, the(tanrı)ism dir, tanrıcılık dır, ateizm ise tanrıcı olmamaktır, karşıtlık insanidir, tanrısal değil. Biz toplum olarakda verili enjeksiyon olarakda her şeyi kendi konumumuza göre tanımlamayı seven insanlarız. mesala a-teizm, tanrı tanımaz olarak söylenir, zaten böyle bir tanımla a-teist kişiyi hem sanki var olan bir tanrı varda tanımıyor hem de suçlu konuma düşürür(örneğin bir zamanların teistleri gözünde İsa bile ateisttir). Ben ısrarla diyorum ki, tanımları gündelik konumlarımıza göre çarpıtmayalım, olaki egemen düşünceler bize bir tanım vermiş al reçete demişse de onları sorgulayalım. Ateizm için tanrı ayrıntı değildir, ayrıntı onun işte bu paragraf da ifade ettiğim tanıma bağlı suçluluğundadır ve haliyle o da neden teistler gibi düşünmediğini dayatılan tanrı konusunda düşüncelerini açıklayacaktır... Bu suçla ateizm çatışmadan var olamayacak ise bunu siz seçmediniz ama size yapılan baskıya, farklı düşünüyor olmanızdan dolayı çekildiğiniz çatışma ortamına bakarak, düşüncelerinizin insani olmadığını söyleyemezsiniz, insani olmayan ne düşünüyor(teizm öyle de), o halde bunu ortaya koymak gerekir. İnsani olmayan teizmdir, kaynağıda böyledir ve kendisi de zaten bunu, kötü anlamda söylemiyorum yine kendi iç tutarlılığı ile söyler ben insani değil tanrısalım der, oysa ateizm insani olabilmenin temelinde yatar....

Yazı çok uzun oldu, paragrafları ve insani olan yönleri tam detaylandıramadım, sonra detaylandırabiliriz diye düşünüyorum...

evrensel-insan
20-10-2010, 19:37
Saygideger spartacus;

Benim dile getirisim, dile getirdigim konu ne ise, onun sorunsal resminin gozlemsel dile gelisidir.

Birincisi, dile gelen sorunun, dile geldigi gibi algilanmasi; onu algilayacak olanin, kendi bilgi, bilinc, birikim, gozlem ve farkindalik duzeyidir.

Bu temelde dile gelen sorun, sorun olarak algilanabilirde, algilanmayabilirde; eger algilanirsa, o sorunun algiulanabilme, bilgi, birikim, gozlem,bilinc v.s. duzeyine algilayacak olan erismis, demektir.

Eger algilanmazsa da, kisinin her turlu duzeyi onu algilamaya musait degildir. Ayni bir inanirin, ateizmi algilayamamasi gibi. Cunku ateizm bilinc duzeyi, teizm bilinc duzeyine algilayacak icerikte olmasina ragmen, teizm bilinc duzeyi, ateizmi algilayacak duzeyde degildir.

Benim dile getidiklerimde, hem ateizm, hem de teizm disi bir bilinc ve farkindalik duzeyi getirir. Yani, din felsefesinin teolojik bir disaridan bakis acisi ve notr algisidir, teizm de, ateizm de.

Simdi bu temelde, sorun olarak dile getirdigim herhangibir konudaki herhangi bir cumleyi, ele al ve sence bunun neden sorun olmadigini ortaya koy. Ya da dile gelen sorunun, sence neden sorun olmadigini ortaya koy.

Istedigin konuyu veya izmi secebilirsin. Konu ister metafizik, ister etik olabilir. Sen izmini ortaya koy, ben se onun neden ve neye/kime gore sorun oldugunu dile getireyim.

Evet, konunu, cumlemi, ya da izmini bekliyorum.

Siteyi tararsan, hodri meydan dahil; benim dile getirim olarak neleri ve neye/kime gore sorun olarak dile getirdigimi bulabilirsin.

Sorunun temeli iki yonludur. Konunun bilim, bilimsel method ve bilimsellik bunyesinde olup, olmamasi, dogal zihniyetin dogal egosunun ayrimci, cikarci, guce, otoriteye tapan bir ideolojik inancsal dogru ve dogrular arasi savasim olup olmamasi, insansal zihniyet ve insanoglu turunun birinin tursel selfi olup, olmamasi. Temelinin insanoglu turu ve biri olup, olmamasi. Epistemolojinin bunyesinde, onun ustu, spekulatif olup olmamasi, sadece resmin bir penceresinin ideolojik inancsal dogru ayrimciliginin temelinde bir ayristirma ve resmin butununun gercek resmi olup olmamasi. Ideolojik inancsal dogrulardan biri ve kendi penceresinin diger dogru pencerelerle tartismasal, mi yoksa Yanlislanabilir ve evrensel onay icerigine sahip, olup olmamasi mi? v.s.

Iste ana hatlariyla sorunun icerigi; Insanoglu turu ve biri temellilik, bilim, bilimsel method ve bilimsellik icerirlik, dogal zihniyet ve dogal egonun, ayrimci, cikarci v.s. yonlendirimli etik ve metafizik degerleri olmalik. Yanlislanabilir olamamalik, kesinlik, sabitlik, sahiplik , teslimiyet, v.s. icerirlik v.s.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
20-10-2010, 23:39
Sevgili Evrensel

Benim dile getirisim, dile getirdigim konu ne ise, onun sorunsal resminin gozlemsel dile gelisidir.

Birincisi, dile gelen sorunun, dile geldigi gibi algilanmasi; onu algilayacak olanin, kendi bilgi, bilinc, birikim, gozlem ve farkindalik duzeyidir.

Bu sizin sorununuz ve sizi bağlar... Gözlemlerinizi yazın o halde siz neyi gözlemlediniz yada bu şekilde devam edecek iseniz, sorumluluk bilinci taşımadan iddialarda bulunmak ve sizden beklenenlerin tersine karşınızdaki kişiyi hedef alıp çeşitli söylemlerde bulunmak ise, ben sizle olan diyalogumu bu konu başlığında sonlandırmak isterim. Beni sizin dile getirişiniz değil, neye dayandığınız ilgilendiriyor... Ben size dayanağınız nedir, kaynağınız nedir diyorum, siz bana sen çok cahil kalmışsın al sana link oku diye hiç de sizin kaynaksız yazıyor olmanıza dayanak olamayacak bir metodu, üstelikde bir yöntemi ne alaka ise, yol veriyorsunuz yada ben söyledim oldu gerisini de sen bul diyorsunuz?

Soruya soru ile, eleştiriye eleştiri ile, yada konuyu başka yönlere çekme üzerine kurulu bir paylaşım beni aşıyor... her söz sahibinin sorumluluğundadır ve sorumluluk bilinci yoksa benim açımdan diyalogda yoktur, kısa ve öz...

Simdi bu temelde, sorun olarak dile getirdigim herhangibir konudaki herhangi bir cumleyi, ele al ve sence bunun neden sorun olmadigini ortaya koy.

Daha ne diyebirim ki? Bir tane kaynağınız yok, bir tane dayanağınız yok, A, B dir, C, D dir diyorsunuz sonra da kaynak istedim mi, bin dereden bin su getiriyorsunuz.. Sanki konu anket?
Madem ortada sorun yok ne demeye yazıyorsunuz madem ortada sorun var neden ortaya koymuyorsunuz? Yani siz A, B dir, C, D dir diyecek, salt söylemlerde bulunacaksınız ve klişeyi aşmayacaklar, ama sorun varsa da bunu başkaları ortaya koyacak? Öyle mi?

Şimdi eğer bir adım ileri gitmeyeceksek ben diyalaoğuma son veriyorum, dayanaksız ve mesnetsiz hiç bir söylemi de bilgi olarak ne görebiliyor nede kabul edebiliyorum. Ele gelmiyor ve hiç bir yere koyamıyorum, ben söyledim oldu anlayışını ve söz sorumluluğu taşımayan bir yöntemi de hiç olumlu bir yaklaşım olarak görmüyorum. kaynak istediğim için girdiğiniz bir o yana bir bu yana evrilen yöntem ve cevaplar, zaten bana yeterince bilgi vermiştir...

Ben dayanak, kaynak nedir bunu istiyorum, sorun mu var ortaya konsun istiyorum. Eğer sorun ortaya konamıyor ise ya ortada sorun yoktur yada sorun var diyen kişi subjektif kasıtlı, yanlı ve taraflıdır. Başka sonuç çıkartmak mümkün değil...

Tüm belirlemeleriniz de, yargılarınızda, vargılarınız da her ne ise, lütfen kaynağınızı ve vargılarınızın sebeplerini, çıkış noktalarını, neye dayandığını(dayanak) ortaya koyunuz..

evrensel-insan
21-10-2010, 00:08
Saygideger spartacus;

Gordugum kadariyle, ortada bir algilama yanilgisi var. Bu datemel olarak, benim dile getirdiklerimin, hic bir kisiyi ve onun kendisi icin yapmis oldugu kisilik ve kimlik degerlerini, tabularini icermediginin ve sadece bu tabu ve degerleri veren dusunceye yonelik olarak,o dusuncenin bilimsel ve insansal sorununu dile getirmenin algilanamamis olmasidir.

Benim dile getirdiklerim, seyin ne oldugu felsefesi degil; ne olarak ortaya konan seylerin, seysel felsefesinin ne oldugu, neden o oldugu ve nasil o olarak olduruldugudur. Neden bilimsel olmadigi, neden yanlislanabilir olmadigidir.

Ornek olarak ben; din felsefesini, dini inanclar ve teolojik teizmlerden biri olarak degil; dini felsefenin ortaya attigi tum din felsefelerinin ve teolojik izmlerin (ateizm de buna dahil), neden ve nasil bilimsel olmadigi ve insanoglu turu ve birinin temeline dayandigi ve neden insanoglu turunu ayiran bir icerikte oldugunu ortaya koymaktir.

Sana o yuzden daha onceki baslikta linkler verdim. O yuzden once sey felsefesi ile seysel felsefe farkini algilayabilmek gerekiyor. Cunku sorun, sey felsefesinden ziyade, seysel felsefenin yapilanis ve isleyisi, temelleri ve kokenidir. Dolayisiyle, bir kisinin teistligi, ya da ateistligi degildir konu; konu teistlik ve ateistligin ne oldugu, nasil olusturuldugu, bilimsel olmadigi ve insanoglu turu ve birinin dogal zihniyet ve dogal egosunun sorunu oldugunun dile gelisidir.

Taabi ki bu dile gelis te, mesela kendisinin ateist/teist oldugunu algilama ile degil; kendisini teizm/ateizme teslim etmemeyle, ideolojik inancsal dogrusunu iman duzeyine cikarmamakla, sahiplenip sabitledigi bu degeri, sorgulayabilecek, en azindan ne oldugunu gorebilecek duzeyde olmakla paraleldir.

Sonucta, kendini mesala dine veya milliyetine can olarak adamis bir beyinden, din ve milliyetciligin sorun oldugunu algilamasi beklenemez. Cunku onun iman duzeyinde kendini teslim ettigi bu degere sorun olarak bakmasi icin, bir sebep yoktur. Cunku kendi penceresinden bakan, baktigi pencereyi goremez.

Aksi taktirde, en gozlemci sekilde sitemizde surekli suregelen surec temelinde islam inanci ve islama inancsizlik, basliklarda carsaf carsaf tartisilmaz, her tartisma tarafi kendi dogrusunda israr etmezdi.

O yuzden somut olarak bir yerlere gelmek istiyorsak, ya benim sorun olarak dile getirdigim bir konu uzerine konusalim. Ya sana sorun gelmeyen bir konuyu getir, ben onun sorununu dile getireyim.

Ayrica daha once de soyledigim gibi, dile gelen sorun algilayan icindir, zaten dile gelen konuda bir ideolojik inancsal dogru teslimiyeti varsa, bu sorun olarak o beyin tarafindan algilanmaz.

Bir ornek verirsek, kan davasina kendini adamis bir beyine, kan davasinin bir insansal sorun oldugunu nasil izah edersin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
21-10-2010, 00:40
Saygideger spartacus;

Bak, seninle somut bir ideolojik inancsal dogru uzerinde yazisalim. Ateizm hakkindaki, benim; notr algi ve disaridan bakis acisi olarak, yani ateizmi savunmayan ve sahiplenmeyen ve de ayni zamanda sahiplenen ve savunanin kisiligine ve onu ateizmi kendine bir ideoloji olarak almasina saygi gostererek, Ateizm deki gozlemimi ve benim acimdan, yansiyan epistemolojik gercekligini dile getiriyorum.

Ateizm, tanrisal zihniyetin, algilandigi temel iceriginde algilayan sahis olarak tanri ve onun varligini ve de inancini negatife yani yoka tasimasidir. Bilimsel degildir, bilimsel method uygulanamaz, evrensel bir onayi yoktur ve yanlislanamaz. Cunku felsefenin din felsefesi temelinin teolojik bir ideolojik inancsal dogrusudur, akilcidir ve sadece dogrulayanin inanci ve ideolojisidir.

Bu, yukaridaki paragraf benim gozlemim ve dile getirimim. Once bunun uzerine mesajlasalim. Insanlasmak adina da neden sorun oldugunu ayrica mesajlasiriz.

Buyur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
21-10-2010, 05:15
O halde elbette örneğin ateizm neden insana yabancıdır? Örneğin neden uyku mahmurluğu veya hastalıktır.



sevgili spartacus. herşeyden önce bu aşamaya gelebildiğimiz için teşekkür etmek istiyorum..

benim tezim bildiğiniz gibi sadece ateizm değil, hem teizm hem antiteizmin tüm grupları(ateizm, panteizm, agnostizm, deizm vs)nın dünya insanlığı adına bir sıkıntı/problem (tıbbi hastalık) olduğu üzerinedir..

ve şimdiye kadar bu tezime karşılık her kesimden(evrensel insan dahil) sadece negatif eleştiri aldım, suçlandım, saldırıldım, hakarete uğradım vs.. bunun böyle olacağını bildiğim halde..

siz en azından bunu bir parça olsun sükunutle dinleyip sorgulama aşamasında olan birisiniz.. bu bile sizin çoğunluk olan klasik ateist bilinçdüzeyinden daha üst(şifalı) bir bilinçaçıklığı durumunuzu gösteriyor.. sevgili neva'yla olan konuşmalarımızın niteliğini hatırlayacaksınız, kendisi bir beyin cerrahı olmasına rağmen bu tıbbi tezimi sükunutle dinleye-me-yip sürekli bana "saldırma" durumundaydı..

çünkü böyle olması gerekiyordu.. tüm dünya insanlığı uyutmak üzere programlanmış "sahtebenlik" dediğim modül bu savunma mekanızmaları eşliğinde arka planda çalışıp kişiyi bana karşı sürekli bir "savunma", "saldırı", "hakaret" ve nihayetinde "kaçma" olarak kendini göstermek zorundaydı..

benim bu tezimin belki de tartışılma yeri bu felsefi platform olmamalı, bilimsel bir platformda olmalı.. ama farkındayım ki bu tezimi ben hangi platforma taşısam her yerde aynı tepkiyi görücem..

ben bu tezimi uluslararası bir tıbbi kongrede dile getirsem ordaki tüm teizm ve anti-teizm bilinçaçıklığındaki tıp profesörleri beni topa tutacaklardır.. Meşhur ateist Dawkins ile benim karşılaştığımı düşünsenize.. beni hemen gerizekalı bir maymundan gelme orangutan olduğumu dile getirecektir.. diğerleri de,

-sen ne diyorsun len dümbelek, ne yani biz şimdi koskoca tıp profesörleri olarak "bilinçyetmezliği hastası"mıyız diye..

konu daha masaya gelmeden dışlanacaktır..

paslıçivi
21-10-2010, 05:55
O halde elbette örneğin ateizm neden insana yabancıdır? Örneğin neden uyku mahmurluğu veya hastalıktır.



bunu bu topic boyunca zaman zaman açıklamaya çalıştım ama konuşmalar bu konuyu "irdelemekten" çok sürekli "saldırı" niteliğinde olduğu için (ki böyle olması gerekiyor zaten) sağlıklı bir ortamda dile getiremedim..

bir çok yeri tekrar olacak ama daha düzenli bir şekilde dile getirmeye çalışayım..

"sağlıklı olma"nın tanımını takdir edeceğiniz üzere sağlık camiası(tıp bilimi) yapmıştır.. ve bu tanıma göre bir insanın "bedensel ve psikolojik tam iyilik hali" olarak geçer..

peki buna kimler nasıl karar veriyor, kriterlerimiz neler..?

"kendi" halinde "kendi" dünyasında "kendine göre" bedensel ve psikolojik iyilik hali içinde olan bir şizofreniye niçin "hasta" diyoruz.. çünkü kendisine sorduğumuzda hasta olduğunu kabul etmiyor ve ben gayet iyiyim diyor..

evet o kendisine göre hasta değil ama diğer çoğunluk insanlara göre hasta.. yani burda bir "çoğunluk" (ki buna "normal" diyoruz) söz konusu..

yani bu dünyada bu şizofreni olan insanlar çoğunluk olsa idi ya da bu insanın bu durumunu değerlendirecek diğer "normal" insanlar olmasaydı bu şizofren insan anormal(hasta) olarak nitelendirilmeyecekti..


bugün insandışı varlıklara "sende bilinç varmı?" diye sorduğunuzda hiç bir cevap gelmeyecektir.. çünkü insadışı varlıklara göre bir bilinç kavramı dahi söz konusu değildir.. bu varlıkların "bilinçsiz olduğunu" deklare edecek bir bilince ihtiyaç vardır yani "insan"a..


insan denen canlı bugün olmasaydı/evrimleşmeseydi insandışı varlıkların "bilinçsiz olduğunu" deklare edecek bir makam olmayacaktı..


ve varoluşu/evreni çok dikkatli gözlerseniz "yaşamda kalıp soyunu devam ettirme"nin temeli olan besin bulma zincirinde hakim varlık bilinç sahibi insan olduğunu görürsünüz.. yani hakim varlık türü insandır.. bunun tek sebebi de ne gücü, kasıdır, ne eli, ayağıdır, sadece "bilinçli olmasıdır" en temel faktör..

bugün dünyanın her coğrafyasında non/anti-teizm düzeyi bilinç "azınlık" olduğu için dışlanıyor, öteleniyor, sıkıntı yaşıyor, sadece bugün değil insanlık geçmiş tarihi hep böyle oldu.. çünkü hakim/çoğunluk olan bilinç her daim teizm düzeyi bilinçti..

konu biraz derin, dağıtmadan gitmeye çalışayım..

spartacus
21-10-2010, 10:50
Sevgili Evrensel, okumadan yazdığınız kanaatine varıyorum... Yine yazacaklarım basit ve anlaşılır olacak.

Materyalizm de veya ateizm de inançsal doğruya yer yoktur. Materyalist felsefede baz doğru veya yanlış değil sadece gerçektir, somut gerçek, nesnel gerçektir...

Ateist demek tanrıcı tanrısal, inançsal olmayan demektir. Tabi ki, her insanın yaptığı gibi ateizm de alternatifi olduğu inaçları eleştirecek veya çürütecektir. Bu kaçınılmazdır ama ateizmin tanrı ile işi kendi özgülünde değil, dayatılmış tanrıcılığa bir itiraz düzeyindedir ve itirazının altını doldurur yoksa tanrı ile işi yoktur, özgülünde de tanrıya var-yok düzleminde yer yoktur tüm tanrı söylemleri anti-tezdir.. Ateizm bir felsefe değildir, ateizm bir duruşdur, alternatif konumdur kişi her türlü politik veya düşünce ve görüşe sahip olabilir ve farklı ve hatta zıt düşüncede olanlar da ateist olabilir, yalnız bilgiye giden 2 yol vardır, birisi ilahiyat bilimi, ikincisi ise materyalist bilim, ateist ikincisinin konumunda hayat bulabilir teist de birincisinde. Bu iki bilimin de okulları vardır, ikisi de nesillere aktarılır ve geliştirilir.

Tanımlarınız da müslümanlardan bir adım öndesiniz bir adım fazla değil.

1. İdealizm. Bilimi Teoloji(Tanrı Bilimi)
2. Materyalizm. Bilimi sizin de sürekli söylediğiniz Bilim, ayrım olarak materyalist bilim olarak ifade edilir.

Bu gün sizin bilim lafzı ile materyalizmi eleştiriyor olmanız dahi çelişkidir. Bu gün bilim'in bilgi temelindeki tüm metodları materyalizmin de metodlarıdır. Çünkü siz felsefenin dahi tanımını tasavvufdan veya politik aidatlardan öte götüremiyorsunuz.

Felsefe bilgi arayışına denir, bilim ise onun eli, kolu, gözü, ayağı demiştim... Şimdi materyalizm+bilim, bunlar ayrışmazlar, bir felsefenin bilimini eleştirmeden kendisini eleştiremezsiniz.

İki bilimde gözlem, inceleme vs üzerine kuruludur, ilahiyat tanrının niteliklerinden tutunda bilincine kadar görmeyi amaçlar. yani ilahiyat da bilgiye erişmenin yolu olarak görülür, kaynağı inançsaldır ve temel metodu inancın doğrulanması üzerine kuruludur.

Doğru veya yanlış düzlemi mantıklı bir yol değildir, doğrular ve yanlışlar hem göreceli hemde, hem nesnel koşullar hemde öznel koşullar(insan bilinci, birikimi, teknolojik ilerleme, veri gözlemle, kaynak, yeteneği vs) dahilindedir. değişkendir, materyalist görüş açısından inançsallık veya mutlaklık taşımazlar, esas alınamazlar, doğrular veya yanlışlar dolaysız değil dolaylı söylemlerdir bu söylemler üzerine ister yakın tarihimizde isterse daha uzak dönemlerde materyalist filozofların açıklamalarını bulabilirsiniz. Materyalist kıstas gerçektir, somut gerçektir ve bilgi somuttur, soyut olan ise inançlar ve düşünceler, edebiyat manzumeleri vs.dir.

İdealizm ve Materyalizm kaynak felsefelerdir, bu iki felsefe de temelde yatar, yüzeyde ve sığlıkla ele alınamazlar.

Hiç bir konuda kaynak ve veri sorumluluğu taşımayan bir başlığın muhatabı olmak istemem, heleki indirgemeci bir mantıkla öne sürülen hiç bir söylemin de muhatabı olmak istemem, Dayanaksız verisiz, kaynaksız yazılacak ve ifade edilecek her düşünce-sorun düzlemi, her indirgeme bilgisel özellik taşımaz ya bir inanç olabilir ya da bir düşünce şekli yada sizin doğrunuz Aynen sırf kaynaksız ve dayanaksız yazıyor olmanızı geçiştirmek için kaç sayfadır verdiğiniz cevaplar gibi, söylediğiniz ve biraz da inançsal doğrularınız gibi aşağıda cevabınızı yazıyorum, parantezler bana ait;

Benim dile getirisim, dile getirdigim konu ne ise, onun sorunsal resminin(?) gozlemsel dile gelisidir.

Birincisi, dile gelen sorunun(?), dile geldigi gibi algilanmasi; onu algilayacak olanin, kendi bilgi, bilinc, birikim, gozlem ve farkindalik duzeyidir. (beni ancak Allah anlar diyorsunuz)

Bu temelde dile gelen sorun(nerde dile geldi ki, hani kaynak nerede, dayanak nerede?), sorun(?) olarak algilanabilirde, algilanmayabilirde; eger algilanirsa, o sorunun(hangi sorun?) algiulanabilme, bilgi, birikim, gozlem,bilinc v.s. duzeyine algilayacak olan erismis(?), demektir. (mistik bir söylem)

Eger algilanmazsa(kaynaksız kimse algılayamaz) da, kisinin her turlu duzeyi(yani cahiliz, cahil olmamak için cebrail'den vahy almak gerekiyor) onu algilamaya musait degildir. Ayni bir inanirin, ateizmi algilayamamasi gibi. Cunku ateizm bilinc duzeyi, teizm bilinc duzeyine algilayacak icerikte olmasina ragmen, teizm bilinc duzeyi, ateizmi algilayacak duzeyde degildir.

İşte sizin gibi, sizin metodunuzla yazacam, sizde neye dayanarak söylediğimi sorarsanız(?) yukarıda sizden yaptığım alıntıyı -ki bu bir cevap oluyorsa- kendinize cevap olarak sunabilirsiniz. Evrensel-İnsanın felsefesi, inançsal doğruculuk felsefesidir. Bu dediğimi kavrayabilmeniz için düzeyinizin müsait olması gerekir, işte savunmam... Bu kadar.

spartacus
21-10-2010, 12:19
bana "felsefe nedir" diye sorarsanız size bunu tanımını yapamam, sınırlarını çizemem ..

bir de "materyalizm" ve "materyalist" farkını ortaya koymaya çalışayım.. ben dünyaya materyalist bakan bir insanım, herşeyin bilimle ilerleyiciğini, herşeyin sorgulanması gerektiğini savunan biriyim.. her türlü dini inancı reddetmiş biriyim..


Sevgili Paslıçivi, felsefe bilgiyi aramaktır ve ayrımı o nun biliminde yatar derken demek istediğim bu idi. Felsefenin kelime anlamı dahi aslında bilgi sevgisisidr, aşkıdır, ona ulaşma çabasıdır. Materyalizm dendi mi, felsefik yaklaşımlar, tanımlar bir tarafa bırakılıp, konu politik alanlara kaydırılıyor, ama nedense idealizm dendi mi bin yıllardır hakim olan oligarşinin kaynağında idealizm vardır denmiyor, ben böyle demiyorum ama bu yöntemle bunu ifade etmek gerekir, amaç bağcıyı dövmek ise?.
Bir felsefeyi herhangi bir ideoloji yada politik yada kişilerin düşünceleri temelinde değerlendiremeyiz. Gündelik hayatımızda iki yol var, ilahiyat ve bilim. nasıl ki, şunu diyorum, materyalizm ve idealizm, kategorilerin üst başlığıdır elbette her üst kategorinin alt başlıkları olacaktır. Bu alt başlıklar konusunda size katılabilirim ama materyalizmi veya idealizmi yani 2 genel kapsayıcıyı herhangi bir alt başlığın özeline indirgeyemem... Aslında ifade etmeye çalışıyorum, nasıl ki siz dünyaya materyalist açıdan(işte bilim işte yol) bakıyorsunuz zaten materyalizm felsefeside bu bakışınızdan edindiğiniz bilgi toplamıdır. Kati suretde materyalistdeki ist, bir aidiyet durumu, bir tartaftarlık durumu değildir yöntemsellik vurgusudur, bilimsellik vurgusudur...


ama benim bu sitede gözlemlediğim ve kendi ateizm dönemimde yaşadığım şey; materyalizm değil idealizmi savunan insanlarla olan çekişmelerden başka bir şey değil.. yani kısaca anti-teizm bilinç düzeyi..



Sevgili paslıçivi bir çoğumuz bazı istisnalarımız dışında zeten teist olarak şartlanmışlıktan, teist olmamaya yöneldik. Önceki uzun yazımda görüşümü açıklarken, hakim olanın ne olduğunun önemli olduğunu ve kuralları da hakim olanın koyduğunu ifade etmiştim. Bir tane ateist kaynak görmedim ki, inanmayanları öldürün, hapsedin, yakın, inanmak zorundasınız yönlü tezleri olsun. Haliyle hakimiyet sürdüğü sürece siz düşüncelerinizden dolayı baskıya maruz kalacak ve savunma geliştireceksiniz, bu çatışma kaçınılmazdır ve bu sizin iradenizle belirleyebileceğiniz bir şey değildir. Değildir çünkü birde karşı irade vardır ve kuralları koyuyor... İnsanların kişisel düzeyde veya sosyal düzeyde çatışmaları ateizm bilinç açıklığından değil, verili koşulun dayatımından kaynaklıdır ve her görüş hem kendi tezine hemde başka görüşlerin anti-tezine sahiptir. Bunu iki biçimde değerlendirebiliriz, tez ve anti-tez. Üstelik ateistlerin bir çoğu emin olun dinlerle ilgilenmez, dilediğiniz istatistiği yapabilirsiniz, şu an Türkiye de binlerce ateist vardır ama site ye bunların binde biri dahi uğramaz. Biz ise dinlerden özgürlük temelinde yaklaşıyoruz, yani insan olarak özgürlüğümüzü istiyoruz, bu temelde yazıp çizmemiz, çatışmalarımız özneldir, yani bize ve verili koşula hastır ve materyalizm veya ateizm konu felsefe gibi çok geniş bir kapsayıcı olunca, bu özel duruma indirgenemez.



bir insanın tüm dini inançları/tanrıyı kendi bilincinde reddetmesi başka bir şeydir..

bu inanca sahip insanlarla tartışıp, onların inançlarını yanlışlamaya çalışmak çok farklı bir şeydir..

bir idealist insanın materyalist birini yanlışlamaya çalışıp öldürmesiyle, mateyalist birinin idelaist bir insanı yanlışlamaya çalışması aynı şeydir..

sonuçta ortada "insani olmayan" bir tutum ve davranış sözkonusudur..

sevgili spartacus, bu konularda yazacağınız bir şeyler varsa yazın sonra o istediğiniz kaynak veya gözlemlere geçip konuşalım..


Sevgili Paslıçivi, inancı salt kendi ve inanırı özgülünde ele alırsak yanlışlanamaz. Doğrulanamaz da, ikisinden birisi gerçekleştiği an inanı yok olur. örneğin ben bu dediklerimi yaklaşık 5 yıldır sitedeyim ve bir çok yerde örneklerle ifade etmişimdir. İnancı kendi özgülüyle yanlışlamak ateizmin işi değildir zaten ateizmin kendi özü ile ters düşer. Aslında daha doğrusu materyalizmin demem gerekirdi, ateist kaynağı yani bilgisini yanlışlar, çünkü materyalist bilgi doğrulanabilir ve yanlışlanabilirdir haliyle anti-tezini bilgiye dönük sunacaktır, kişilerin inancı değil.

İnanç ise, neden doğrusallık ve yanlışsallık düzeyinde ilerler. Çünkü dinler aidiyet beklerler ve haliyle her aidiyet etraflarınca kendisini doğru yol olarak dayatır, yani bu bölüm düşünsel değil politiktir, bir çıkarımdır, ötekilerle farklılaşma bir taraf ve taraftarlık durumudur, pragmatizmdir(faydacılık). Haliyle siz inanca dönük bir tez veya antitez sunacak iseniz, anti-teziniz yanlışlama-doğrulama temelinde olmalıdır ve bu bilgi ile yapılabilinmelidir. Kısaca doğrulanan veya yanlışlanan inanç değil, o inanca sahip olan kişinin sunduğu bilgidir. Dediğim gibi idealizm de bilgiye dayanır ve kendi bilgi tanımını soyut(inançsal) doğrultuda yapar...

İdealizme göre bilgi ile materyalizme göre bilginin kıstaslarıda, tanımlarıda farklıdır. Yanlışlanabilir, doğrulanabilir, deneylenebilir gibi bilgi özellikleri, teoloji için geçerlilik arzetmezler, o yüzden biz inancı değil bilgisini(örneğin ilahiyat, külliyat vs) eleştiriyoruz veya anti-tezini sunuyoruz...

Kişisel düzeyde oluşan politik rahatsızlıklar elbetde vardır ve olacaktır, kişilerin üzerilerindeki politik baskıya karşı aldıkları konum yine politiktir. yani sizin de örnek verdiğiniz davranışlar, insanın politik davranışıdır, felsefik öğreti değil. zaten materyalizm de inanca ve bilgide(düşüncede değil asla) soyuta yer yoktur, inanan insan gerçeğe ulaşamaz. Peki neden teistlerde bu tür ayrımlar görülüyor, sebebini dinde aramak gerekir ve dinin neyin aracı, küçüçük bir oligarkhia(oligarkın), tüm insanları koyun gibi evcilleştirdiği, ekonomi-politikde aramak lazım. Dilerseniz akşam Oligarşi ve Oligark hakkında, üstelikde teist temelin nasılda politik argümanlar için kullanıldığını ve insanların nasıl tanrı adına, ölülerinin dahi mezarlardan çıkartılıp sürüldüğünün, öldürülüp ölülerinin dahi uzaklara atıldığının bir kaynağını, Aristoteles'in Atinalılar Devleti adlı gözlem ve yazın kitabından küçük bir kaç paragraf olarak sunabilirim. Yani dinleri anlamak istiyor isek dünya düzenine, dünya düzenini anlamak istiyorsak hakimiyete ve dünya görüşüne(ideoloji), felsefeyi anlamak istiyorsak da bilimine eğilmemiz gerekir...

İnsanların çeşitli inançlar yada düşünceler temelinde, soyut sembolleri veya tabuları temelinde vs, birbiri ile olan savaşının kabul edilmezliğini, insani olamayacağı(çünkü insan düşünen ve bilgi sahibi olan ve tabi tahlil edip tesbit yapabilen bir canlı) ortaya koymaya çalıştığınızın farkındayım. Baştan beridir ben konuyu doğru anladığımı düşünüyorum ve bu paragraf da sizinle aynı düşüncede olduğumu ifade ederken, ayrımın sonuç da değil dayanaklarınız da olduğu noktasını da belirtmek istiyorum. Ayrıştığımız muhataplar ve kaynaktır, elbette sonuçlar konusunda sizle hemfikirim, örneğin dinlerden özgürlük temelindeki muhataplığı bir kaç paragraf önce örnekledim.

Diğer yazılarınıza, bu yazınızla ilgili görüş paylaşımına girdiğimiz için sonra değinebileceğim.

evrensel-insan
21-10-2010, 17:06
Saygideger spartacus;

Materyalizm de veya ateizm de inançsal doğruya yer yoktur. Materyalist felsefede baz doğru veya yanlış değil sadece gerçektir, somut gerçek, nesnel gerçektir... -spartacus-

Bir ornek verirsek, kan davasina kendini adamis bir beyine, kan davasinin bir insansal sorun oldugunu nasil izah edersin?-e.i.-

Ayrica diger aciklamalarin icin, tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
21-10-2010, 17:23
Saygideger paslicivi;

ve şimdiye kadar bu tezime karşılık her kesimden(evrensel insan dahil) sadece negatif eleştiri aldım, suçlandım, saldırıldım, hakarete uğradım vs.. bunun böyle olacağını bildiğim halde.. -paslicivi-

Vay canina, dile getirdiklerim ile, neler neler algilatmisim, neyse saglik olsun; sen uzme tatli canini.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
22-10-2010, 00:23
Sayideger spartacus;

Bana disbelief-inancsizlik ile, non-belief-inanc tasimamak, farkini aciklarmisin?


Rationality of belief-INANCIN AKILCILIGI

3.Atheism - the disbelief in the existence of one or more divinities or deities.

The philosophy of religion differs from religious philosophy in that it seeks to discuss questions regarding the nature of religion as a whole, rather than examining the problems brought forth by a particular belief system. It is designed such that it can be carried out dispassionately by those who identify as believers or non-believers

http://en.wikipedia.org/wiki/Philosophy_of_religion

Birde ayni aciklamayi, madde ile materyalizm acisindan, rica edeyim.

Metaphysical theories Anti-realism · Cartesian dualism · Free will · Liberty · Materialism · Meaning of life · Idealism · Existentialism · Essentialism · Libertarianism · Determinism · Naturalism · Monism · Platonic idealism · Hindu idealism · Phenomenalism · Nihilism · Realism · Physicalism · MOQ · Relativism · Scientific realism · Solipsism · Subjectivism · Substance theory · Type theory

http://en.wikipedia.org/wiki/Category:Metaphysical_theories


Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
22-10-2010, 04:02
madde olmayan bir varlık keşfedilmiş, duydunuz mu.
bu durumda materyalizmin bir uyku mahmurluğu olduğu tezi doğrulanmış oldu.

paslıçivi
22-10-2010, 06:38
Saygideger paslicivi;

ve şimdiye kadar bu tezime karşılık her kesimden(evrensel insan dahil) sadece negatif eleştiri aldım, suçlandım, saldırıldım, hakarete uğradım vs.. bunun böyle olacağını bildiğim halde.. -paslicivi-

Vay canina, dile getirdiklerim ile, neler neler algilatmisim, neyse saglik olsun; sen uzme tatli canini.

Saygilarimla;
evrensel-insan


evrensel insan..

benim tatlı canım üzülmez.. çünkü ben ulaştığım seviye/konum/bilinç itibariyle benim şahsıma gelebilecek her türlü saldırı, hakaret beni etkilemez.. daha önce söylediğim gibi bana anaavrat küfretseniz bile ben kahkahayı basarım.. ama bu kahkahayı basarken karşımdaki insanı kale almadığımdan, ötekileştirdiğimden, küçük gördüğümden dolayı değildir.. özümde ulaştığım, mutlak mutluluk, cesaret, öçzgüven çelik bir kafes gibidir, onun bozulması diğer insanların saldırılarıyla olmaz.. çünkü ortada bu hakaretlere maruz kalacak ve tepki verecek bir sahtebenlik yoktur..

ben şayet üzüleceksem; anlatmaya/algılatmaya çalıştığım şeylerin insanların kalplerini kırmasından dolayıdır.. ama bunu sizlerden başka kime anlatabilirim, ya sizlerle paylaşıcam ya da kıçımın üstüne oturup sesimi çıkarmıcam..

bana antisosyal kişilik bozukluğu, depresyon, anksiyete, şizofreni, demans, bunama hastası geldiğinde nasıl bana karşı bilinçsizce bazen saldırıp küfrettiğinde ben bunları o kişinin rahatsızlığına/hastalığına bağlayıp irrite olmuyorsam burdaki her insanın bana karşı bu tavırlarana da aynı şekilde yaklaşıyorum..

bir alzheimer(demans, bunama) hastasının beyin nörokimyası ciddi düzeyde bozulmuştur.. ve bu kişi eskiden çok değer verdiği eşine çocuklarına yakınlarına sevdiklerine sırf bu hastalık yüzünden eski değeri veremez, onları tanıyıp algılayamaz ve zamanı geldiğinde anaavrat küfürü basar, ki bu kişi sağlıklı olduğu dönemde çok efendi, saygılı, eğitimli kültürlü biri olduğu halde..

bir insanı insan yapan beyin nörokimyasıdır.. bu nörokimya standartların/normalin dışına çıktığında o eski kişi/benlik artık yerinde değildir, yoktur.. bambaşka bir kişi/benlik ortaya çıkar.. ve ortaya çıkan o yeni benlik/kişi ne emrediyorsa artık kişi o programın kölesidir..

bugün dünya insanlığının sahip olduğu beyin nörokimyası(konektom) da doğduğundaki sağlığında değildir.. insan olan ataları tarafından binlerce bilgi/öğreti bombardımına maruz bırakılarak yeni bir beyin nörokimyası(konektom) oluşturulur..

insanoğlu "tanrı" denen virusla hastalandırılmıştır.. çünkü şimdiye kadar insanüstü/dışı bir güç/irade olarak bir tek tanrı soyutunu bulabilmiş ve ulaşabilmiştir..

bu tanrı soyutunu bulup onun yanında/tarafında yeralanlar(idealistler) ve bu tanrı soyutu karşıtında olanlar(materyalistler) diye insanoğlu bölünmüş ve biribirini yemektedir..

oysa ortadaki yorgan sanaldir, zahiridir.. bu sanal yorgan yüzünden insanoğlu, insani olmayan bir tutum ve davranış içinde yaşamaktadır..

bu kavganın bitmesi için bu yorganın zihinlerden gitmesi, daha doğrusu bu yorganın yanında, önünde, karşısında taraf olmamakla mümkün olacaktır.. yani zihinsizlik dediğim olay..

paslıçivi
22-10-2010, 07:23
şimdi anlatımlarıma devam etmek için bazı kavramları tekrar açıklamam gerekiyor..

teizm düzeyi bilinaçıklığı: bu insanlar sizin algıladığınız anlamda "tanrıcı" olanlar değildir.. tanrıcı olabilir ya da olmayabilir, bunu belirleyen tamamen dünyaya geldiği zaman ve coğrafyadır..

teizm düzeyi bilinççaçıklığında yaşayanlar dünyaya geldikleri zaman ve coğrafyada başta dogma din ve sonra milli/etnik kimlik olmak üzere bu 2 ana kavramdan oluşan kendilerine yüklenen bu soyut zihin programının tam bir kölesi olarak yaşayan insanlardır..

uzak doğuda (japonyada çinde) doğan bir insan "tanrıcı" değildir, çünkü orda hakim olan dogma din budizmdir ve budizmde "yaratıcı tanrı" kavramı algılanamaz, ateist tabanlı bir dindir..

ama "tanrıcı olan" müslümanla hristiyanla "tanrıcı olmayan" bir budist arasında bilinçaçıklık düzeyi açısından hiç bir fark yoktur.. ikisinin de ortak noktası dünyaya geldikleri zaman ve coğrafyada hakim olan öğretiyi/zihni olduğu gibi yutup bu öğretinin köleliğinde sanal bir dünyada yaşıyor olmalırıdır..

nasıl bir müslüman hristiyan tek tanrıyı, cenneti, cehennemi gerçeklik olarak algılıyor ve buna göre yaşamını düzenliyorsa, bir budist de ölüm sonrası yeniden doğumları(reenkarnasyonu) gerçeklik olarak algılayıp yaşamını ona göre düzenler..

ve dediğim gibi bu teizm düzeyi bilinçaçıklığı sadece dini inanç unsurunu içermez.. bunun yanında bir de milli/etnik kimlik unsuru da vardır.. kişi kendi kendi milli/etnik kimliğinin çok soylu, asil, dünya üzerindeki en kral milliyet, etnisite, ırk vs olduğu düşüncesiyle yaşar..

o yüzden bu bilinçaçıklığında yaşayan insanlar kendi dini inançları yanında bir de kendi milli/etnik kimliklerine sıkı sıkıya yapışıp, bu değerleri her türlü somut soyut tehditden saldırıdan korumaya ve yüceltmeye çalışır..

ve bu teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanlar için kendi sahip olup tutundukları bu dini inanç ve milli/etnik kimlik dışındaki tüm dini inançlar ve milliyetler bir tehdittir, onları bir tehdit bir düşman olarak görür ve algılar, he zaman dini inancını ve milliyetini ölümüne savunmaya hazırdır..

oysa farkında değildir ki; kendisi kendi dini inancına ve milliyetine ne kadar sahip çıkıyorsa, diğer tüm dünya insanları için de aynı şey geçerlidir..

senin için türklük ve islamiyet ne kadar kutsal ve değerli ise, bir japon için japonluk ve budizm, bir hintli için hintlilik ve hinduizm, bir isarilli için yahudilik ve musevilik, bir alman için almanlık ve hrisityanlık aynı değerde ve kutsallıktadır..

çünkü onların beyin nörokimyasının gelişimi aşamasında konektomu o dereyatağında akmaya yönlendirilmiştir.. aynı seninkinin yönlendirildiği gibi.. sen bu yönlendirilmiş dereyatağından giden beyin nörokimyandan(konektumundan) başka bir şey değilsin, yani ataların tarafından programlanmış canlı bir robotsun sadece.. senin düşündüğüm dediğin şey o dereyatağında yol alan konektomundur sadece.. ve bu dereyatağının dışına çıkamazsın..

ve geçmişten günümüze varolan dünya insanlığının çok büyük bir kısmı bu teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşadığı için kendinden olmayanlar ile sürekli bir "insani olmayan" tutum ve davranış içinde olmak zorundadırlar.. dünya insanlığındaki asıl kaosun, çatışmanın, insani olmayan yaşam biçiminin temel faktörü budur..

paslıçivi
22-10-2010, 08:15
non/anti-teizm bilinçaçıklık düzeyi: her insan hemen hemen teizm düzeyi bilinçaçıklığına yatkın bir coğrafyada doğar.. çünkü dünya tarihinde/geçmişinde hiç bir yer ve zaman yoktur ki bir dogma din ve milli/etnik/ırkla ilgili bir öğreti olmasın.. o yüzden dünya insanlığının geçmişi devasa bir çoğunlukla bu teizm düzeyi bilinçaçıklığının kurbanı olarak çok derin bir uykuda yaşamlarını idame ettirip ölüm gelip kapıyı çaldığında bu dünyadan göçüp giderler..

ama bazı insanlar vardır ki; bu zamansal ve coğrafi öğretilerin hiç olmazsa dini inanç unsurundan bir şekilde kurtulurlar.. bunu etkileyen bir çok faktör olabilir, kişinin doğuştan varolan nörokimysal yapısı, ailesinin ve çevresinin bu konudaki daha az baskıcı tutumu, kişinin yaşamda yaşadığı psikolojik travmlar, meditasyon, eğitimi, zekası vs gibi binlerce endojen eksojen faktörün etkisiyle kişi bu hiç olmazsa bu dini inanç öğretisinin derin uykusundan uyanmaya başlar..

bu batı dünyasının tek tanrılı dinlerinden uyanma olabileceği gibi uzak doğunun çok tanrılı(hinduizm) ve tanrısız(budizm) dinlerinden de kurtulma olabilir.. kişi artık o dogmayı bir şekilde reddetmiş ve o derin uykudan uyanmaya başlmıştır..

batının non/anti-teizmdekileri tek tanrıyla(semavi dinler) uğraşırken doğunun non/anti teizm düzeyindeki insanlar da budahanın öğretileri, reenkarnasyon, vedalar denen kutsal kitapla, ölüm sonrası karma yaşamla uğraşamaya başlarlar..

bu insanlar artık dinsizdir.. ama sadece bulundukları zaman ve coğrafyanın sadece dini inanç unsurundan/öğretisinden/zihninden kurtulmuşlardır.. diğer öğretiler(milli, etnik, ahlaki, politik) genelde yerli yerinde durmaktadır.. hala o öğretilerin/zihnin kölesi durumda bir yaşam biçimi yaşarlar..

kişi non/anti-teizm bilinçaçıklığına geçmiştir ama; hala türk, kürt, alman, japon, çin, fransız, ingiliz, hintl milliyetçisidir.. ya da aldığı ahlaki politik sisyasi görüşün etkisi altında diğer kendinden olmayanlarla hala bir çatışma içindedir.. milliyetine/etniğine/ahlaki değerlerine karşı gelebilecek her türlü soyut somut tehdit ve saldırıda tayakkuz durumuna geçerek kendi türdeşleriyle ölümüne mücadele etmeye yani insani olmayan bir tutum ve davranış içine girmeye hazırdır ve girer de zaten..

bir ateist kürtçüdür, diğer ateist türkçüdür.. aynı israil filistin savaşındaki gibi, bir müslümanla bir yahudinin çatışmasına benzer insani olmayan bir tutum ve davranış sergilerler..

henüz dini inançla, milli/etnik kimliğin her ikisinin de insan eliyle insan adına üretilmiş bir soyut olduğunun farkındalığına erişmemiştir..

çünkü henüz uykudan tam uyanılmamıştır, uyku mahmurluğu devam etmektedir..

ve bu durum onların öziradesinin, özbenliğinin(doğduğumuzda sahip olduğumuz konektom) kontrolünde olan bir şey olmadığı için ne teizm ne de non/anti teizm bilinçaçıklığında yaşayan insanlar, suçlanamazlar, eleştiremezler, ötekileştiremezler..

çünkü aktıkları dereyatağını özkendileri değil ataları belirleyip onlara yüklemiştir.. yani uykudan uyanma başlamış ama henüz tam bir uyanıklık/farkındalık düzeyine gelinmemiştir..

evrensel-insan
22-10-2010, 17:51
Saygideger paslicivi;

Tanri nedir?

Tanrisal zihniyet nedir?

Tanrilasma/tanrilastirma ne demektir?

Sorular tanrinin varligi/yoklugu veya inanip/inanmamasi uzerine degildir. Ne olduklari uzerinedir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
22-10-2010, 21:02
sevgili nevanın bu son yazısından sonra bu sitede yazmama kararı almıştım.. bunun sebeplerini dilim döndüğünce açıklamaya çalışayım..

-birincisi son dönemlerde TD sitesine ve felsefeye olan ilgimde azalma başlamıştı, zaten sadece günün belli saatinde 2-3 saatlik bir zaman ayırabiliyordum..

-ikincisi, konuşarak bazı şeyleri bazı bilinç seviyelerine aktarmanın ne kadar zor ve imkansız olduğunu bizzat gördüğümden artık umudumu yitirmiştim.. sevgili neva bu toplumda tıp eğitimi almış ve kalburüstü bir bilince zekaya birikime sahip olmasına rağmen benim ifadelerimle beni ve bir şizofeni hastasını özdeşleşdirecek düzeyde..

evet tanımlamaya göre ben de bir şizofren gibi görünüyorum ama

bir şizofreni hastası toplum içinde hem kendine hem çevresine bedensel ve psikolojik zarar verebilecek tutum ve davranışlarda bulunurken ve birlikte yaşadığı topluma zarar vermeden, uyumlu barış içinde yaşaması için mutlaka yardıma muhtaç iken..

ben günlük yaşantısını dostalarıyla arkadaşlarıyla büyük bir uyum ve dostluk içinde yaşarken, insan sağlığına hizmet olan hekimlik mesleğimi kimsenin inancını milliyetini dilini rengini ırkını siyasi görüşünü ayırt etmeden sadece insan oldukları için hizmet vermeye gayret eden bir insanım..

ve hekim olmuş bir insan bu aradaki devasa farkı görüp algılayamayacak düzeyde sahtebenliğin kurbanı olarak benim tüm insanlık adına iyi/güzel düşünce ve temennilerimi görmeyip sadece bana olan saldırılarını devam ettiriyorsa..

ben de sevgili nevanın bir meslektaşı olarak insanlara bilinç aktarımının konuşarak ne kadar zor olduğu konusunda umutlarımı iyice yitirmiştim..



çünkü piyasada bunların tıbbi bir hastalık olmayıp elindeki soyutla/muskayla/okumayla/üflemeyle/programla sizi "iyi" edebileceğini söyleyen üçkağıtçı dalkavuklar her zaman olacaktır..


bunlar tarihte peygamber, mistik, usta, hacı hoca efendi, bilge insan gibi çok değişik adlar altında sizi bilimden uzak " sadece kendi ellerindeki ilaçla" iyileştirebileceğini söyleyen, size bu vaadi verip kendi doyumsuz benlikleri için sizi ve tüm soyunuzu iliğinize kadar sömüren insanlık vampirleridir..

bilimden başka hiçbir şeye hele hele bir insana, elindeki soyuta/programa sakın bel bağlamayın..

insan eliyle, insan adına üretilmiş her soyut(bunun ne olduğu hiç önemli değil, bu bir din de olabilir, bir ideoloji, bir düşünce şekli de) sadece sizi sömürmek için vardır..


ama bu sömürü çok kurnazca yapılır ve size "insanlık" adı altında, altın tepside sunulur.. üzeri güzel kelimeler ve soyutlarla süslenmiş o zehiri içtiğinizde artık iş işten geçmiştir..

teizm ve nonteizm(anti-teizm) bilinçaçıklığındaki insanların faydası da zararı da cürmü kadardır, ama bu bilinç düzeylerini aşmış insan, insanlığın asıl tehlikesidir..

tam uyanık olun, uyanık kalın ..



Sayin paslicivi;

Lutfen su mesajimi okurken alintinizda koyulastirdigim yerleri dikkate alarak okuyun mumkunse..


Yazdiklarimi bu denli evirip cevirip, saldiri vs. turevi olarak algilamaniz gercekten ilginc.

Sizin bir baska insana bilinc aktarabilmeniz icin, oncelikle sahip oldugunuz bilincin niteligini(hic degilse sahip oldugunuz bilimsel bilgiyle) cozmus olmaniz gerekir. Bu bir.

Karsinizdaki insanin bilinc duzeyini bilmeniz gerekir. Bu iki.

Siz henuz benim bilinc duzeyimi bilmeden, bana ne aktarmaya calisiyorsunuz?
Sizin en buyuk yanilginiz, onunuze gelen her insani teist/nonteist sinifina sokmak bilincsizce.. Cunku hayali olarak edinmis oldugunuz bir "ustbilinc" hikayesi var.

Dediginiz acikca sudur;

Ben doktor paslicivi olarak, meditasyonsuz bir hicim ve siradanim. Meditasyon sayesinde bu norokimyasal olarak degistim ve bu bilince eristim ve diger insanlari teist/nonteist hasta kisiler olarak goruyorum.

Ben de diyorum ki; Siz de o hasta insanlardan farksizsiniz. Siz de aynisiniz.

Yoksa benim kendi halinde meditasyon yapan insanlara bir antipatim filan yok. Cunku onlar insanlari siniflamiyorlar.

Bir meditasyon yapan;"Bu insanlar toptan hasta" demez.

Bir ashtanga yoga yapan da ;" Bu insanlar toptan tibbi fiziksel olarak sakat, vucutlarini esnetemiyorlar" demez.

Ornekleri cogaltmak mumkun.

O halde ya insanlari bu sekilde siniflamayacaksiniz veya kendinizi ustbilinc olarak tanimlamayacaksiniz. Ikisi bir arada celisiyor ciddi sekilde.

Bu sebeple diger insanlari ne sekilde tanimliyorsaniz(sizofren vs.) siz de onlarla ayni siniftasiniz bir farkiniz yok yani.

Hekimlik mesleginizi bu kadar abartmayin bence. Mesleginizi icra ederken sergilediginiz davranis bicimi, mesleginizin insana ve etige saygisini icerir.

Benim kalburustu bir bilincim ve kalburustu zekam yok. Siz, siniflama takintiniz yuzunden bu sekilde aciklamissiniz.
Ben anlattiginiz aradaki devasa farki goren biriyim basindan beri. Sizin empozelerinize olumlu cevap vermedigim icin, gormedigimi saniyorsunuz.

Siz, akademik egitim almis hekim olarak, imgeleme ve meditasyon ile bilinc degistirdim ustbilince firladim, mutlak degerleri yakaladim gibi alakasiz ifadelerde bulunursaniz, benim de size, "bunlar sizofrenik gostergelerdir " demem olmasi gerekendir.

Baskalarini komadaki bilinci kapali hasta seklinde addetmeniz rahatsizlik vermedi de, benim size "siz de sizofrensiniz" demem niye bu kadar rahatsiz etti, ve "ben bir hekim olarak toplumla uyumlu yasiyorum" aciklamasini yaptirdi size anlamadim dogrusu..????

Her sizofren vs. bulgular gosteren kisi saldiracak, zarar verecek diye bir kural yoktur.


Benim adima umutsuzluga kapilmaniz normal, zira konuya bir inanc, iman turevi empozesinden giriyor, bir bilimsel meslekten dem vurararak cikiyorsunuz.

Size anatomi,beynin isleyisi, solunum diyorum, siz bana meditasyonlu norokimyasal bilinc degisimi hikayesi anlatiyorsunuz. Olaylari, doktor kimliginizi cikarip, sonuclari ile degil sebepleri ile degerlendirirseniz daha olumlu olacagina inaniyorum.


Iste bu sebeple yukaridaki alintinizda koyulastirdigim yerleri dikkate alirsaniz, sizin de bu baslikta yaptiginiz meditasyon somurusunden baska birsey degildir. Karsiliginda vaadiniz de, "ustbilinc insan" modelidir.

Sizin de sundugunuz ilac meditasyon degil mi? Meditasyon bir ilactir, medicine'dan turemistir diyen ben degilim sanirim.

Siz de bunu "insanlik" adi altinda sunuyorsunuz topik basindan beri... Ne frakiniz kaldi digerlerinden?


Bilim baska seydir, inanc baska seydir.
Inanca bilimsellik, bilimsellige de inanc giydirmeye kalkarsaniz umutsuzluga kapilmaniz cok normal.

Sizin deyiminizle hekim olmus bir insan bunu yaparsa, hekim olmayan bir insanin, kutsal kitapta filanca filanca mucize var demesi gayet olagandir.

evrensel-insan
23-10-2010, 02:05
Saygideger paslicivi;

benim tatlı canım üzülmez.. çünkü ben ulaştığım seviye/konum/bilinç itibariyle benim şahsıma gelebilecek her türlü saldırı, hakaret beni etkilemez.-paslicivi-

Denilen ile uygulanani biribirinden ayirmak ve en azindan "agzindan cikani kulagin duyuyor mu?" yu hatirlatmak icin.

Aciklamak durumunda hissettigim iki gercek.

Her zaman "sevgili e.i.-" ile basliyan mesajin olmamasi.

Evrensel-insan'in daha once "bu devrim, baska devrim" grubundan ciktigin, gibi; son olarak ta "arkadas listesi" nden cikmasi.

Ustelik hic bir saldiri, hakaret v.s. gelmedigi halde ve gelse bile etkilenilmeyecegi soylendigi halde.

Bence once paslicivi,kendi kendisini tanimasi, bilincine ve farkina varmasi gerekiyor.

Materyalizme "bir uyku mahmurlugu" diyen, paslicivi, varolusun (existentializm) bir ideolojik inancsal dogru oldugunu algilayamiyor.

Tanri konusuna, bundan onceki sordugum sorulara verilecek cevaplar temelinde deginecegim.

Paslicivi baskalarini hastaliga "mahkum ederken" kendi meditasyon, varolus ve norokimyasalyapi "mahkumiyetini algilayamiyor.

Baskalarini hem "hasta ilan ediyor", hem "iyilesemeyeceklerini" soyluyor, hem de "iyilessinler" diye 2-3 saatte olsa bu sitede yazi yaziyor.

Baskalari, sorunlarini algilayamama acisindan bulunduklari duzeyde "mutlu/huzurlu" olurken, onlarin mutlulugunu "iyilesemeyen kader hastaligi" olarak degerlendiriyor, ama; kendi mutlak mutlulugunu bunun disinda tutuyor!?

Teizmin, teist mutlulugu, ateizmin ateist mutlulugu, materyalizmin materyalist mutlulugu ile, paslicivinin, varolus/norokimyasal yapili meditasyon mutlulugu arasinda ben bir fark goremiyorum, pardon; paslicivi'nin ki mutlak mutluluk?!

Evet "etkilenmeyen" paslicivi'ye, bazi hatirlatmalar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
23-10-2010, 07:31
teizm ve non/anti-teizm bilinçaçıklığında bulunan insanların en büyük ve temel özelliği hala "bilinçlerine yansıyan varlığa/evrene bir anlam ve içerik verme temelli" yaklaşmalarıdır..

ya da sevgili spartacusun dediği gibi temel başlıklarını "bilgiye ulaşma" olarak alırlar..

teizmdekiler bu bilgiye ulaşma işini "ilahiyat" (daha doğru bir tabirle hazır paket proram/veritabanı/din) ile yaparken..

non/anti-teizmdekiler ise bu hazır paket programın köleliğinden çıkarak "kişisel bilinçsel" olarak yaparlar..


"kişisel bilinçsel" yolla bilgiye ulaşmaya çalışanlar da insanoğlunun üretebildiği tek soyut "tanrı virusu" etrafında dolanıp durmaktadırlar..

deizm, panteizm, paneneteizm, agnostisizm gibi tanrı odaklı bir bilinçsel noktada akılları(düşünceleri, sorgulamaları) duran insanlardır..

ateizm/materyalizm ise hem teizm düzeyindeki hem non/anti-teizm düzeyindeki tüm "tanrısal yaklaşımlara karşı çıkarak" salt bilimi kullanan insanlardır..

peki tüm bu insan gruplarının istisnasız bir biçimde "benim yolum doğru yoldur, benim yolum dışındaki tüm yollar yanlıştır" diye diretmesinin ve biribirleriyle ayrılığa, bölücülüğe, kısaca insani olmayan bir tutum ve davranışa girmelerinin, düşmesinin sebebi nedir?

niçin bir deist hinduizme şans tanımaz, niçin bir müslüman ateizme, bir hristiyan budizme, bir panteist museviliğe, bir ateist deizme vs, şans tanımaz ve kendi yolu dışındaki tüm yolları dışlar, yanlışlamaya çalışır, onlarla hem bilinçsel, hem bedensel bir mücadele içine girer?


insanoğlu bir şekilde bilinç sahibi olmuş bir canlı türüdür.. ve bu bilincine yansıyan evrene/varlığa/yaşama bir anlam ve içerik vermek zorundadır.. yani bilincine yansıyan bu varlığı/evreni kendi verdiği anlam ve içerik açısından "bilmek" istemektedir..

çünkü sahip olduğumuz bilincin "tatminsiz kalması" gibi bir durum mümkün değildir, bu eşyanın tabiatına aykırıdır..

yani bir insan, kendinden farklı diğer hayvan, bitki ve cansız varlıklar gibi kendine yansıyan evrene/varlığa bir "anlam içerik vermeden" yaşayamaz.. insandışı tüm varlıklar bu şekilde yaşayabilir ve/veya varlıklarını sürdürebilirler.. ama insan denen canlı türü için bu durum imkansızdır.. bu durum da varoluşun insanoğluna bir dayatımıdır, bir zorunluluktur..

nasıl yaşamınızı idame ettirebilmek adına yemek yemek, su içmek, nefes almak zorundaysanız..

aynı şekilde yaşamınızı idame ettirebilmek adına bilincinize yansıyan bu varlığa/evrene bir anlam ve içerik verip bu bilinçte oluşan "!?" boşluğu, tatminsizliği gidermek, doldurmak zorundasınızdır..


işte her insan yavrusu bu "!?" genetik/varoluşsal mirasla dünyaya gelir.. bu mirası reddetmek gibi bir lüksü/seçeneği yoktur.. varoluş insanoğluna böyle bir şans/seçenek tanımamıştır ve bunu dayatmıştır, insanoğlunu buna zorlamıştır ve hala zorlayıp dayatmaktadır..


bu genetik/varoluşsal mirasla/donanımla dünyaya gelen insan yavrusu da doğduğa andan itibaren "!?" denen boşluğu doldurup tatmin olmak zorundadır..

insanoğlunun bu işlemi yaparken kullanabileceği tek şey 5 duyusu ve 5 duyunun algıladığı şeyleri analiz sentez yapan bilincidir.. insanoğlunun bundan başka bir donanımı yoktur, elindeki bu donanımla karşısındaki bu devasa bilmeceyi(varlığı/evreni) çözmek zorundadır..


peki insanoğlu sahip olduğu bu donanım(5 duyu ve bilinç) sayesinde kendisine yansıyan varlığı/evreni bir bütün(mutlak 1) olarak çözüp ortaya koyabilmekte midir?

tabii ki hayır...

peki insanoğlu bilincine yansıyan bu boşluğu bir bütün(mutlak 1) olarak ortaya koyama-ma-nın verdiği farkındalıkla yaşayabilir mi?

şimdilik hayır...

çünkü insanoğlu bilincine yansıyan bu varlık/evren hakkında karar vermemiş, taraf olmamış bir düşünceyle/akılla/bilinçle henüz/şimdilik yaşamaya uygun evrilmemiştir..

insanoğlunun soyut/ruhsal donanımı sadece "düşünce"den oluşmaz.. bir de "duygulanma" boyutu vardır..

ve insanoğlunun "yaşamda kalıp soyunu devam ettirecek" temel öğe "düşünmesi" değil dengeli duygulanımıdır, yani tatmin/mutlu olmasıdır..

işte düşünce&duygulanım birlikteliğinde yaşamak zorunda olan insanoğlu bu dengeli duygulanımı yakalayabilmek için düşünce öğesini sabitlemek zorundadır, yani akıl bir şekilde "karar vermek" zorundadır..


bilincine yansıyan varlık/evren hakkında karar vermemiş, aklını/düşüncesini sabitlememiş insan dengeli duygulanımı yakalayamayıp mutlu/tatmin olamaz ve "yaşamda kalıp soyunu devam ettirme" iişlevini sağlıklı bir şekilde yerine getiremez.. ya akli ya da hem akli hem psikolojik dengelerini yitirip yaşamda kalma gücü, motivasyonu sağlayamayıp savrulur gider.. ya delirir, ya çok ciddi depresyona girer ve yaşamına kendi elleriyle son verir..



işte bu zorunluluklar/dayatmalar altında yaşam/varoluş mücadelesi vermek zorunda olan insanoğlu denen canlı türü varolan bilinçaçıklığı oranında bir noktada aklını/düşüncesini teslim etmek ve karar verip, taraf olmak zorundadır..


insanoğlu dünyaya "!?" boşlukla geldiğinde henüz bu boşluğu doldurmamıştır.. ve bu boşluğun dayattığı tatminsizlik/merak dürtüsüyle sürekli 5 duyusuna yansıyan şeylerle/çevresiyle/varlıkla ilgilenmekte ve bunları hem kendi çözmeye çalışıp hem de yegane yardım alacağı ve iletişimde olduğu insanoğlu olan ebeveynlerine/atalarına başvurmaktadır..


işte dananın kuyruğu; bilgilenmek, bu boşluğu doldurmak ve tatmin olmak adına bu ebeveynlerine/atalarına başvurduğu anda kopmaktadır..


sonra devam ederim..

paslıçivi
23-10-2010, 08:21
insan eliyle, insan adına üretilmiş her soyut(bunun ne olduğu hiç önemli değil, bu bir din de olabilir, bir ideoloji, bir düşünce şekli de) sadece sizi sömürmek için vardır..


Sizin de sundugunuz ilac meditasyon degil mi? Meditasyon bir ilactir, medicine'dan turemistir diyen ben degilim sanirim.





sevgili neva, aramıza tekrar hoşgeldin..

yukarıdaki varsayımımda hala ısrarla diretiyorum..

ve benim sunduğum ilaç meditasyon değil.. ben ne meditasyonu ilk bulan kişiyim ne de bunu deneyimlemiş tek kişiyim.. bu zaten doğu dünyası tarafından binlerce yıl önce keşfedilmiş bir tedavi şekli, seçeneği.. ve bu tedavi/ilaç herkese iyi gelecek diye bir kaide yok, öyle olsaydı her meditasyon yapan uykudan uyanır ve aydınlanırdı..

benim elimde bana ait bir ilaç, bir reçete, bir kutsal metin, bir düşünce paketi yok..

ben diyorum ki..

herşey bir zaman ve süreç/evrim meselesidir..

o zaman ve süreç gelmediği sürece insanoğlu bu "insani olmayan" tutum ve davranışlarını zaten sürdürmek zorundadır.. yani insanoğlu arasında olan bu bilinçsel, psikolojik, bedensel kaos bir zorunluluktur, insanoğlu bunu yaşamak ve deneyimlemek zorundadır..

ve bunu yine çözecek olan, şifa bulacak olan ben değil, "bilimdir" diyorum..


ihtiyacımız olan sadece biraz zaman ve işlemesi gereken süreç..

başka bir şey değil..

paslıçivi
23-10-2010, 08:59
Her zaman "sevgili e.i.-" ile basliyan mesajin olmamasi.



evrensel insan..

bu sitede ve özel yaşantımda bana senden çok daha fazla saldıran, acımasızca eleştiren çok insan oldu.. ben bu sitedeki tüm teizm ve non/anti-teizm düzeyindekilere nevaya, diamata, spartacusa hala "sevgili" ifadesini kullanmaya devam ediyorum ve edicem..

çünkü bu insanlar henüz ya derin uykuda ya da uyku mahmurluğunda.. ve bulundukları bu bilinçaçıklığı dolasıyla bu tutum ve davranışları zaten benim beklediğim ve tezini savunduğum bir olay.. sahtebenlik dediğim modül onları bu şekilde bir tutum ve davranışa itecektir zaten..

her zaman söylediğim gibi bu sahtebenlik denen modül; kendi deklarasyonu dışındaki tüm deklarasayonları dışlamak, onları yanlışlamak adına, önce alaya alcaktır, dalga geçecektir, sonra bununla başa çıkmazsa saldıracaktır, acımasızca eleştirecektir, hakaret ettirecektir..

ve bununla da başa çıkamazsa en nihayetinde kaçmak zorunda kalacaktır..

çünkü sahtebenlik dediğim modül insanoğlunu bu dünyada/yaşamda uyuturak sahte bir mutlulukta yaşatmak için vardır.. kişi bu uykuyu/mutluluğu tehdit eden her türlü karşıt deklarasyonla bu bahsettiğim savunma mekanızmalarıyla mücadele etmek zorundadır..

o yüzden dünya insanlığının gelmiş geçmiş en büyük sıkıntısı/hastalığı sahtebenliktir, egodur deyip duruyorum ya..

sana gelince..

sen bu bilinçdüzeylerini aşmış birisin.. ama henüz dönüşmediğin için yani özündeki o safbilince ve mutlak mutluluğa erişemediğin için sende kocaman devasa bir bilinçaçıklığı var ve tatmin edilmesi gerekiyor..

bilimin bazı deklarasyonunu dışlayıp elindeki senin ürettiğin ve doğal olarak liderliğe soyunduğun ve bunu da dile getirdiğin bir reçeten var..

evrensel insan düşünce paketi...

bunu sahipleniyorsun, ben buldum diyorsun, bu bir doktrindir diyorsun.. ve insanoğlunu kurtaracak bir paket program olarak sunuyorsun, alternatif sunuyorsun..

yani insanoğlu tarihinde insanlığa yön vermiş üstbilinçler(peygamberler, mistikler, filozoflar, ustalar, ermişler, hacı hoca efendiler) gibi davranıyorsun..

ve bu insanların dünya insanlığını ne hale getirdiğini görmemekte ısrar ediyorsun..

çözüm/şifa bilimde değil, benim elimde bulunan soyutta/pakette diyorsun..

tanrıyı oynuyorsun kısaca..

o yüzden diğer tüm insanlara "sevgili" sıfatını kullanırken sana karşı artık riyakar davranıp "sevgili" sıfatını kullanamam..

kusura bakma..

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=21775

şu açtığın başlığa ve bu başlık altında yerverdiğin ikinci gönderiyi tekrar bir okurmusun..

evrensel insan hakkında bir tek şimdiye kadar sevgili neva mı yorum yaptı..

senin istediğin/arzuladığın kendi hakkındaki her türlü görüş mü yoksa sadece nevanın söyledikleri gibi olanlar mı?

biraz da sevgili dilaver'in görüşlerinden niye örnek koymayı düşünmüyorsun..?

senin bahsettiğin üyelikler sanal arkadaşlıklar henüz seni tam çözemediğim döneme geldiği için bir hataydı..

ben etkilenmem derken kastettiğim şey; bu saldıralara karşı merkezimden/özümden savrulup insani olmayan bir tutum ve davranış içine girmem..

bana karşı ne kadar acımasızca eleştiri yaparsanız yapın ben hala insani bir tutum ve davranışımından vazgeçmem, vazgeçemem..

ben bundan vazgeçtiğim an zaten artık ben "gerçek ben" değilimdir..

perifere/çepere savrulmuş "yalancı ben"deyimdir artık..

spartacus
23-10-2010, 11:27
Sevgili Paslıçivi

Bir konu, 50 küsür sayfa sonunda hala başladığı yerde ve konuyu açan kişi bir türlü ortaya bir tez sunamamış ve sürekli düşünsel ve durum belirtir bir tekrarı aşamamış ise, burada geliştirilebilecek dayanakların yoksunluğu söz konusu olabilir mi? Sizin yazmaya ayırdığınız vakit kadar okumaya da vakit ayıracağınız umuyor ve elinizde mahmurluk olarak öngördüğünüz felsefeler için kitap, kaynak, veri olmayabilir ama örneğin her şeyi geçtim, size verdiğim yanıtlar da bu mahmurluğunuza örnek verebilir misiniz, örneğin Spartacus'un epey bir yazısı var sitede, madem mahmurluk içinde o halde alıntılarınızı yapın, kaynağını gösterin. Ben sitede bir kaç yıl önce ve fırsat buldukça hiç bir ist taşımıyorum, hiç bir ist beni açıklayamaz, hiç bir aidiyet duygusu veya hiç bir tabu hiç bir araç veya düşünce beni ifade edemez, çünkü ben her şeyden önce insanım derim.

Pratik farklıdır kabul ama önce kafamızdaki bizi(insan) bizden(insan) ayıran duvarları kıralım ki, bu anlayışa kadar evrimleşebilelim. Ellerimizi tutmak için aynı dili konuşmamız yada aynı milletten, dinden olmamız gerekmiyor, insan olmamız yetiyor.

Kısaca ben insanım arkadaş, beni bundan başka hiç bir şey tanımlamıyor. Tahta kaşık bile.

Ben Müslüman değilim;
Çünkü öncelikle ben İNSANIM.

Müslümanlık insanı tanımlayamaz, olsa olsa bu O'nun hangi dine inandığını gösterir, demek ki, insanı insan olmak karşılar...

Müslümanlığın yerine canın ne istiyorsa O'nu koyabilirisn sevgili Paslıçivi... Aklına soyut ne gelirse ne ist gelirse o nu ekle, sözüm değişmeyecektir, politka başlığına en az yazanlardanımdır ama orada en çok söylediğim ve uyardığım insanın önceliğidir politkacıların sloganları değil...


Tabi ülkemizde siyaset öteden beri manevi doygunluklar üzerine kurulmuştur. Abi açsın, çocuğun hasta, ev kiran maaşından fazla, hastasın, yoksulsun, yoksunsun ne gam, mücahit erbakan, lan fenerbahçe destan yazdı oğlum konuşturmam seni, bayrak inmez ezan susmaz, vatan dan öte vatan yok lan, vatan tehlikede, bayrak inmez vatan bölünmez, iç düşmanlar, dış düşmanlar, her şey her yan düşman, herkes düşman, zerre kadar dost olan yok, evetçimisin, hayırcımısın, onlar öyle bunlar böyle, onlar ve bizler, şu, bu, o, biz buyuz siz şusunuz, ötekiler, ötekiler, ötekiler katli vacipler kültürü(alayında bu kültür), vatan hainleri, vatan diye diye vatan satılmış haberi olmayan vatan kuşları, herkes her an öteki ve senin en güzel yerin kahverengi gözlerin......... İşte türkiye deki siyasetin en güzel yeri kahverengi gözleri ve birde bizler, ebabil kuşları...

Alıntıya dilediğin sloganı yaz, düşüncelerim değişmeyecek...

Peki konuda hala, şimdi, şu an söyleyip devam ettikleriniz zaten daha evvel söyledikleriniz değil mi?

http://turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=346731&postcount=515

Bu yazı mı atlamış olduğunuzu düşünüyorum...

Şablonculuk bilginin kurdudur, kemirir. Yaklaşık 3 yıl önce bir konu başlığında bir örnek vermiştim. Demiştim ki, 5 kişisiniz ve herkes sağ elini kaldırsın. Şimdi hava da kaç el var? Eminim sözüm meclisden dışarı neredeyse insanların %99 u şu cevabı veriyor, hava da 5 el var diyor.... Oysa bir insanın iki elini kaldırması için illa diğerini kaldırması gerekmiyor, ele ele tutuşan 5 insan 1 elini kaldırarak hava da 10 eli meydana getirirler, demek ki öznemiz insan ise yapmamız gereken el ele tutuşabilmektir. Bunun için her şeyden evvel tüm soyut aidiyetlerden ve onların insanı tanımlayamaz hükmünden sıyrılmamız gerekir. Binlerce yıldır insanlık sürekli kendisine, kendi esaretini şırınga ediyor ise, çözümü aydınlanmaktır ve sizin bir yargı oluşturmak(mahmurluk) için ifade ettiğiniz kayıtsızlıkla ifade edilemez...

Şimdi söylemlerinizi tekrar ediyor olmanızın altında dayanaklarınızın eksikliği söz konusu olabilir mi?

Örneğin bu gün insanlar takım için birbirisi ile kavga ediyorlar, takım tutmak sadece taraftarlık şeklinde değil ama bir ego temsili olarak da pratiğe yansımıyor mu?

Şimdi bu halde eğer dünyada takım tutanlar var ise, ve eğer bu takım tutanlarda holiganlar çıkabiliyor ise, kişilerin beğenilerine kadar(örneğin renk beğenisi) etkileyebiliyor ise, bu da demektir ki Paslıçivi derin bir uyku mahmurluğundadır.

Eminim ben bunları söylediğim de paslıçivi'nin neden? derin bir mahmurlukda olduğunu soracaksındır. Peki sen bunu sorduktan sonra ben hala bu örneği vermeye devam edersem sence ne anlamı olabilir? Şimdi ben bunca sayfa dan sonra senin soracağın "neden" sorusunu soruyorum, hala da soruyorum...

Çünkü genellemeler ve indirgemeler üzerinden geliştireceğiniz her bir düşünce, sizin sabitfikirliliğiniz ve inancınız olarak size geri dönecektir.

Tüm yargılarınızı hani şu maddeleyebileceğimiz bir kaç söylemi geçmeyen sözlerinizi netleştirseniz de değerlendirebilsek nasıl olur?

Bakın önceki bir yazım da ben bir örnek verdim, sizin soyut maddelerinizden birisi olan çatışma üzerine.


Sevgili Paslıçivi, felsefe neden bu gün hepimize garip ve yabancı bir kavram gelmektedir? Bunu kavrabilmemiz için ortaçağa kadar gitmemiz gerekir. Ben sokrates lerin öldürüldüğü antik çağa değil, daha yakın bir döneme ortaçağa gitmek gerekir diyorum. Haliyle sokratesi öldürenlere alkış tutmamak, ortaçağda kazıklarda yakılan binlerce insana bu zulmü yapanları alkışlamamak için çatışmayı göze alıyorum. Çatışmanın insani olup-olmadığını ise çatışıp çatışmamam ile belirleyemeyiz, aksine çatışmak da en insani yol olabilir, bunu ne değiştirebilir ki?

Sokrates, "seni haksız yere öldürüyorlar" dendiğinde, "ya haklı yere öldürselerdi dahamı iyi olurdu" diyebilmesinin özünü yakalayabilmek gerekir diye düşünüyorum...


bunu ne değiştirebilir ki? Siz ise diyorsunuz ki, Sokrates uyku mahmurudur çünkü diyorsunuz düşünceleri heleki açığa vurduğu biligler! statüko ile çeliştiği an onlardan vazgeçmeliydi, düşünmemeliydi!, çünkü vazgeçmez ise statüko ile çatışmaya girecekti, vazgeçmedi çatışmaya girdi, uykuya daldı diyorsunuz. İyi de tam tersine uyku hali sizin söyledikleriniz değil mi? Ne adına çatışmamak adına!


Ateizm demişsiniz tanımladım, materyalizm dediniz tanımladım, idealizm dediniz tanımladım, felsefe dediniz tanımladım, ve sizin kendinizce oluşturduğunuz ve yargılamaya geçtiğiniz tanımlarla örtüşmediklerini gördük, peki hala kendini tekrar eden inadınızın kaynağı nedir? İnsanlarıın bilinçsizliği ayrı, flesefenin ne olduğu ayrı şeyler değil mi?

Peki sevgili Paslıçivi, siz bunca sayfadır ifade ettiğim gibi, düşünce ve inanç temelini aşamıyor iken, yani somut dayanaklarınız yok, hala da ben size somut dayanak, kaynak nedir diye ısrarla soruyor iken siz felsefeyi politik veya ideolojik argüman-şablonlara dayanarak eleştirirken siz bana hala takım tutan insan psikolojisinden örnek veriyorsanız sizin yaptığınız da bir Taraftarlık değil mi? Mahmurluk olabilir mi?

Hem bilinç açıklığından bahsediyorsunuz hemde dayanak yerine soyut düşünceler ve inançlarınız var? Bu çelişki değil mi?

Örneğin dayanağınıza verilen cevapları es geçiyor ve duyarsız kalıyorsunuz. İşte verdiğiniz site örneğine verdiğim bir cevap;


Sevgili paslıçivi bir çoğumuz bazı istisnalarımız dışında zeten teist olarak şartlanmışlıktan, teist olmamaya yöneldik. Önceki uzun yazımda görüşümü açıklarken, hakim olanın ne olduğunun önemli olduğunu ve kuralları da hakim olanın koyduğunu ifade etmiştim. Bir tane ateist kaynak görmedim ki, inanmayanları öldürün, hapsedin, yakın, inanmak zorundasınız yönlü tezleri olsun. Haliyle hakimiyet sürdüğü sürece siz düşüncelerinizden dolayı baskıya maruz kalacak ve savunma geliştireceksiniz, bu çatışma kaçınılmazdır ve bu sizin iradenizle belirleyebileceğiniz bir şey değildir. Değildir çünkü birde karşı irade vardır ve kuralları koyuyor... İnsanların kişisel düzeyde veya sosyal düzeyde çatışmaları ateizm bilinç açıklığından değil, verili koşulun dayatımından kaynaklıdır ve her görüş hem kendi tezine hemde başka görüşlerin anti-tezine sahiptir. Bunu iki biçimde değerlendirebiliriz, tez ve anti-tez. Üstelik ateistlerin bir çoğu emin olun dinlerle ilgilenmez, dilediğiniz istatistiği yapabilirsiniz, şu an Türkiye de binlerce ateist vardır ama site ye bunların binde biri dahi uğramaz. Biz ise dinlerden özgürlük temelinde yaklaşıyoruz, yani insan olarak özgürlüğümüzü istiyoruz, bu temelde yazıp çizmemiz, çatışmalarımız özneldir, yani bize ve verili koşula hastır ve materyalizm veya ateizm konu felsefe gibi çok geniş bir kapsayıcı olunca, bu özel duruma indirgenemez.


Dayanaklarınız nedir?
Nedenleriniz nedir?
Söylemlerinizin başlık ile dolaysız ilişkisi nedir?

evrensel-insan
23-10-2010, 20:07
Saygideger paslicivi;

çözüm/şifa bilimde değil, benim elimde bulunan soyutta/pakette diyorsun..-paslicivi-

Boyle bir alginin ustune artik yazacak bir sey yok, sana buldugun mutlak mutlulukla iyi kahkahalar dilerim.

Aslinda var "kedi ulasamadigi cigere 'mundar' dermis."

Ayrica "kiskanmaya da" gerek yok. Ben dile gelenlerin algianma temelinde, o basliktaki adi gecen arkadasi ornek verdim.

Buradaki buyuk farkta, bir seyi karsi cikmak icin okumak baskadir, algilamak icin okumak baskadir. Ama, sen algilama zaten, bakarsin mutlak mutlulugun bozulur ve o guzel kahkahalarini atamazsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
24-10-2010, 01:03
Saygideger spartacus;

518 nolu mesaja devamla; Philisophy of religion, yani din felsefesi; dunyadaki mevcut olan din felsefelerinin kendi aralarindaki din felsefesi savasinda, her felsefe; kendi inancinin dogrusunu savunur ve diger inanclara karsi cikar.

Halbuki, religious philosophy, yani dini felsefe; dunyadaki mevcut olan din felsefelerinden, hic birini savunmaz ve mevcut dini felsefelerin gozlemi ile, onlarin nasil insanlik ve insanin onunde ayrimci, cikarci v.s. bir felsefe olduklarini tek tek ya da genel olarak notr algi ve disaridan bakis acisi ile ortaya koyar.

Yani, "ben herhangibir/herturlu bir dini felsefe, uygulama ve inanc tasimam, beslemem. Ama; dunyada dini felsefeler ve bunlarin birbiriyle yarisi vardir ve yaristaki her dini felsefe, kendi ozel felsefesinin akilci ve ideolojik dogruluguna inanmistir", der.

Bunun bir yonu de, teolojidir. Tum "Tanrinin varligi" konusunda kendi ideolojik inancsal dogrusunu savunan izmler, kendi arasinda kendi ozel izmlerinin dogrulugunu ortaya koymak isterler. Halbuki, teolojik felsefe, tum mevcut felsefeleri, ozel veya genelde insanligin ve insanin onunde nasil bir ayrimci, cikarci oldugunu ortaya koyar.

Ateizm de, teolojik temelde, yani "tanrinin varligi" temelinde, ya ozel bir tanri algisini, ya da anlamlandiramadigi bir tanri algisini REDDEDER, KARSI CIKAR,

Halbuki, serbest dusunurluk, birincisi bu teleojik izmlerin varligini algilar, ikincisi tanrinin varligini kavram olarak ortaya koyar ve "ben herhangibir/herturlu tanriya bir inanc beslemiyorum, herhangibir/herturlu bir tanri inanci tasimiyorum", der. Ayrica, tum teleojik izmlerin nasil ayrimci ve cikarci oldugunu ve insanin ve insanligin onunde bir engel oldugunu ortaya koyar.

Yani serbest dusunur, ne bir din felsefesine inanc besler, tasir; ne de teolojik olarak ortaya konan tanrilara, tanrisal zihniyete ve tanrilasma/tanrilastirmaya inanc besler, tasir. RED ETMEZ, KARSI CIKMAZ, cunku teoloji olarak bir suru izm, kendi ideolojik inancsal dogrusu ile ve her biri kendi anlamlandimasi ve iceriklendirmesiyle bir tanriyi ortaya atmistir, ayrica tanri zaten kavramsal olarak ta vardir.

Ayni konu metafizik felsefenin, her turlu varlik icerikli (gercek ve mustakil) ideolojilerinin kendi aralarinda dogruluk tartismasi yaptigini ve biribirlerine kendi dogrularini kabul ettirmeye calisirken, metafiziki (methaphysical) felsefe, tum bu ideolojileri ortaya koyar ve "ben, epistemolojik gercekci olarak, varligin her turulusunu ortaya koyan herhangibir ideolojiyi savunmuyorum, onlara bir inanc beslemiyorum. Cunku hicbiri bilimsel degildir, bilimsel metoda uygulanamaz", der. Ayrica, metafizik felsefenin tum varlik ile ilgili ideolojilerinin, hepsinin ve her birinin temelinin, insanoglu turu ve biri olmadigini, ayrimci, cikarci oldugunu ortaya koyar.

Simdi bu mesaj cercevesinde, yapilan din ve teolojik ve de metafizik felsefe temelli, izmlerin herbirinin ve bilinen hepsinin, insaoglu turu temelli olmadigi, bilimsel olmadigi ve tartismasal,cikarci ve ayrimci oldugunun ortaya konmasi, insan ve insanligi ve de onun tur butunlugu, birligi adina, ortaya konan, sorunu, olumsuzlugu, curutulmesi v.s. dir.

Yani ortaya konan bir ispat, kanit v.s. degil; ortada olanin dokumani ve bu dokumanin insan ve insanlik adina olumsuzlugu ve sorun oldugudur.

Iste serbest dusunurluk ve epistemolojim gerceklik, sorunun notr algi ve disaridan bakis acisi ile ortaya konmasi, metafizik, dini ve teolojik bir ideolojik inancsal dogruyu; dine, tanriya ve varliga beslememenin ve tasimamanin algisi budur. Bu algi, sosyal, siyasal ve toplumsal ideolojiler icin de gecerlidir.

Bu temelde,mesela bir materyalistin, ateistin, teistin v.s. materyalizmin,ateizmin ve teizmin v.s. bilimselligini, ayrimci, cikarci, tartismasal olmadigii, ideolojik inancsal dogru olmadigini v.s. KANITLAMASI gerekir. Aksi, sorunun algilanmasidir.

Mesela bir materyalist, fenomen konusunda ne dusunur? Fenomen, bes duyu ile algilanabilen, fakat NE OLDUGU ORTAYA KONAMAYAN bir olgu, olay, durum v.s. dir.

Ya da maddenin, en ust ve en alt siniri nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
24-10-2010, 01:28
Saygideger spartacus;

Yukaridaki mesaji genel ve ozelde somuta indirgeyelim.

Tanriya var demek/inanmak (believer) baskadir. "Ben teistim."
Tanriya yok demek/inanmamak, ya da inanilan inanca karsi cikmak, inanilan inanci red etmek (disbeliever) baskadir. "Ben ateistim."

Bahsedilen tanriya, ya da herhangibir tanriya, tanrisal olumlu/olumsuz dusunceye ve tanrilasma/tanrilastirmaya inan beslememek, bu icerikte bir inanc tasimamak (non believer) baskadir. "Ben adi gecen, ya da herhangibir/herturlu tanriya karsi/yonelik bir inanc tasimiyorum/beslemiyorum."

Metafizigin varlik ideolojilerinden birini dogru kabul edip, inanmak baskadir.
Metafizigin varlik ideolojilerinden birini dogru kabul edip, inanmak ve digerlerini red etmek, onlara karsi cikmak baskadir.

Metafizigin varlik ideolojilerinden hic birine inanc beslememek, herhangibirini savunmamak ve sadece birini degil, mevcut olan hepsini insan ve insanligin sorunu temelinde ortaya koymak baskadir.

Koyulastirdiklarim, serbest dusunurluk ve sorunun ortaya GOZLEM, ARASTIRMA, SORGULAMA v.s. temelinde tum resmi ile ortaya konmasi, epistemolojik gercekliktir.

Epistemolojik gerceklik te, notr algi ve disaridan bakis acisi ile mumkundur. Aksi zaten, ya savunu, ya da savunu temelli karsi cikistir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
24-10-2010, 02:16
Saygideger paslicivi;

bu sitede ve özel yaşantımda bana senden çok daha fazla saldıran, acımasızca eleştiren çok insan oldu.. ben bu sitedeki tüm teizm ve non/anti-teizm düzeyindekilere nevaya, diamata, spartacusa hala "sevgili" ifadesini kullanmaya devam ediyorum ve edicem..

çünkü bu insanlar henüz ya derin uykuda ya da uyku mahmurluğunda.. ve bulundukları bu bilinçaçıklığı dolasıyla bu tutum ve davranışları zaten benim beklediğim ve tezini savunduğum bir olay.. sahtebenlik dediğim modül onları bu şekilde bir tutum ve davranışa itecektir zaten..-paslicivi-

Aslinda dusunce dile getirirken, aramizdaki en belirgin farklardan biri de bu. Senin yukarida, hem de ozel olarak yapmis oldugun etiketlemeleri, saptamalari v.s. ben dusunce olarak dile getiremem.

Cunku benim amacim, sen, bu saydigin arkadaslar ve iliskide oldugum herkes (sitede veya yasamda) ile bilgi, birikim, bilinc, farkindalik v.s. alis verisi yapmak ve herkesi tek tek SADECE KENDI DILE GETIRDIKLERI TEMELINDE algilamak.

Yine, herkesin ayri ayri dile getirdigi dusuncelere, dusunce olarak insanoglu turu ve biri temelli ve insansal bireysel ozlu dusunce ile yanitlamak. Dile gelen dusuncelerin, olan insandisilik, insanlikdisilik, ayrimcilik, iceriginin tum resmini ya konusuna gore ozel de; ya da genelde sorunsal olarak ortaya koymak.

Bu yuzden de, birincisi; mesaji yazan arkadasin dusuncesini algilamak acisindan, onun ile her turlu alis veris acisindan ve de dusuncelerin dile gelimi acisindan, herbiri kendine ozel; bilgi, bilinc, birikim, farkindalik v.s. ye sahiptir. Bu sahiplik, epistemolojik gercekliktir ve degisip, degismeyecegi de kisinin kendisine baglidir. Bu degisim de eger varsa, oluyorsa (ki bunun varligi ve olduguna en guzel kanit, sitedeki yazarlarin, dusunce degisimleri ve bunu dile getirmeleridir) zaten mesajlarda dile gemektedir.

Oyuzden de hic kimseye, bir onyargi ile yanasmak, bir etiket takmak, onlar adina fikir yurutmek, kisisel ve kimlik kisilik degerlerine yonelmek, benim dusunce dile getirimim de mevcut degildir. Cunku amac, her dile gelen dusunce ile, dusuncenin tanimi ve karsilikli dusunce kullanim ve paylasimidir.

Hem dile gelen dusuncelerin, aciklik, netlik kazanmasi ve detaylanmasi, hem de dile gelen dusunceden, yazarin kendini dile getirdigi gibi algilanmasi acisindan.

Aramizdaki bunca mesajlasma sonucu, bunun hala tarafinca algilanamamasi da, ayri bir konudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
24-10-2010, 09:19
Bir konu, 50 küsür sayfa sonunda hala başladığı yerde ve konuyu açan kişi bir türlü ortaya bir tez sunamamış ve sürekli düşünsel ve durum belirtir bir tekrarı aşamamış ise, burada geliştirilebilecek dayanakların yoksunluğu söz konusu olabilir mi? Sizin yazmaya ayırdığınız vakit kadar okumaya da vakit ayıracağınız umuyor ve elinizde mahmurluk olarak öngördüğünüz felsefeler için kitap, kaynak, veri olmayabilir ama örneğin her şeyi geçtim, size verdiğim yanıtlar da bu mahmurluğunuza örnek verebilir misiniz, örneğin Spartacus'un epey bir yazısı var sitede, madem mahmurluk içinde o halde alıntılarınızı yapın, kaynağını gösterin. Ben sitede bir kaç yıl önce ve fırsat buldukça hiç bir ist taşımıyorum, hiç bir ist beni açıklayamaz, hiç bir aidiyet duygusu veya hiç bir tabu hiç bir araç veya düşünce beni ifade edemez, çünkü ben her şeyden önce insanım derim.



sevgili spartacus..
benim tezim kişilere değil genel dünya insanlığı üzerine yönelik yazılardır.. burdaki her üyenin birebir durumunu bilemem.. lütfen olayı kişisel olarak algılamayın..

ama sizin yaklaşım tarzınızdan dolayı en azından klasik ateizm bilinçaçıklığından daha yukarı bir seviyede(şifalı) olduğunuzu daha önce belirtmiştim..

önce insan olmakla ilgili alıntılarınıza yürekten katılıyor ve bu yazılarınız için teşekkür ediyorum..

bir de benim ifade etmeye çalıştığım tezi bir iki cümleyle ya da paragrafla dile getirmek kolay bir şey değil.. dilim döndüğünce yeri geldikçe ifade etmeye çalışıyorum.. bir bütün olarak ele alındığında bir anlam/algı ortaya çıkabilir ancak.. aslında o yüzden diyorum ya belki bunu tartışmanın, ortaya koymanın yeri böyle felsefi bir platform değil bilimsel/tıbbi bir platform olmalı..

benim amacım burda kişilerle dalaşmak, onları dışlamak, onlara hakaret etmek değil.. sadece bir hekim olmanın bilinciyle ulaştığım bir tez var ve burda onu paylaşıyorum..

bildiğiniz gibi teizm düzeyi bilinçaçıklığına "derin uyku", anti-teizm bilinçaçıklığına da "uyku mahmurluğu" benzetmesi yapıyorum..

şimdi burda kullandığım terminolojinin tıbbi bir alt tabanı olduğunu dile getirmek istiyorum.. bunu zaten dile getirdim ama olay sanki bir aşağılama, eleştirme, küçük görme, alaya alma olarak algılanıyor.. öncelikle bunun böyle olmadığını altını çizerek belirtmek istiyorum.. aksini dile getirmem zaten mümkün değildir, kendimle çelişirim o zaman..


"derin uyku ve uyku mahmurluğu" gibi ifadeler tıp mesleğinde olanların çok iyi bileceği üzere bize gelen hastaların şuur/bilinç durmunu ifade etmek için kullandığımız kelimeledir..

özellikle kendisiyle iletişim kuramadığımız bilinci değişik derecelerde kapalı (baygın) gelen bir hastanın durmunu değerlendirmek için kullandığımız ifadelerdir.. ve bu durum özellikle/sıklıkla kafa travması dediğimiz beynimizi direk ilgilendiren olayla ortaya çıkan bir durumdur..

ve şuuru/bilinci kapalı bir hasta geldiğinde "glasgow koma skalası" denen bir değerlenderme paketi kullanılır.. kişinin o anki durumunu acilen değerlendirip bir an önce hayati fonksiyonları belirleyip yapılması gerekenleri belirlemek için..

bu bahsettiğim skala hekimlerini ilgilendiren bir konudur ve size biraz karmaşık gelebilir.. ama kısaca anlayabileceğiniz şekilde basitçe dile getirmek gerekirse


A bilinci açık, uyanık (alert)

V sözlü uyarana cevap var (verbal)

P ağrılı uyarana cevap var (pain)

U uyarana yanıt yok (unresponsive)

"AVPU nörolojik değerlendirme"yi ifade edebilirim.. konu hakkında daha ayrıntılı bilgiyi internetten bulabilirisiniz..

işte dünya sağlık teşkilatının kabul ettiği ve günümüz hekimlerinin kullandığı bu skalayı ben biraz daha genişletmek istiyorum..

kendisiyle sözlü iletişime geçtiğimiz, uyanık, kendi işini görebilen, konuşan, yürüyen bir insanı bilim/tıp "bilinci tam açık/sağlıklı" olarak nitelendiriyor..

yani günümüz bilim/tıbbına göre hastaneden şifayla taburcu olup saldığımız bir müslüman, bir hrisityan, bir deist, bir hindu, bir budist, bir ateist "bilinci tam açık/ruhsal bedensel olarak tam bir iyilik hali" içinde kabul ediliyor..


ama bu insanlar bilinçlerine yansıyan evreni/varlığı "bir bütün, (mutlak 1)" olarak ortaya koyup bilemediği halde "bildiğini zannederek" yaşayan insanlar..

ve bu insanlar insan olmanın getirdiği "konuşarak anlaşma" işini yapamıyorlar.. bu insanlar bir araya gelip bu konu açıldığında hiç biri diğerinin deklarasyonunu kabul etmeyip hepsi "benim deklarasyonum doğru diğer hepsi yanlış" deyip biribirleriyle bir bölücülük, ayrımcılık, düşmanlık yaşıyorlar..


yani hepsi birer insan olarak "yaşama/evrene verdikleri anlam ve içerikler" olarak kendilerinin doğru/haklı olduğunu ileri sürüp bir türlü dostluk, kardeşlik, sevgi, saygı içinde insani bir tutum ve davranış gösteremiyorlar..

hepsi birbirini hem bilinçsel, hem psikolojik hem bedensel bir mücadeleye, tartışmaya, kavgaya, zarar vermeye hazırlar..


bilincimiz yansıyan varlık/evren/yaşam "mutlak 1" olarak ortaya konmadığı sürece yolumuz ne olursa olsun (ister bilim ister ilahiyet/din) her zaman bir tartışma yaratacaktır ve bu tartışmanın hiç bir zaman mutlak galibi olamaz..

ve insanoğlu denen canlı türübu devasa zaman ve mekan boyutunda büyük olasılıkla bir kez denenyimleme şansı bulduğu yaşam denen şeyi ıskalayarak geçirmektedir..

aslolan insanın yaşamıdır, hayatıdır.. ve insanoğlu bunun farkındalığına erişemeyip kendi eliyle kendi adına ürettiği soyutların kavgasını vererek bu güzel çoşkuyla kutlanması gereken yaşamını çok geri planlara atarak yaşamını heba etmektedir..

ve bu durumu bir insanlık bilinç yetmezliği vakası/hastalığı olarak görüyorum ben..

çünkü "bilinci tam açık" bir insanla "konuşarak iletişime" geçebilirsiniz.. ama bu insanlar konuşarak iletişime geçip "yaşam" denen ortak paydayı bulup ön plana çıkaramıyorlar..

tüm dünya insanlığı kendi ataları tarafından yedirilmiş soyutun ya yanında(teizm düzeyi bilinç) ya karşısında(anti-teizm bilinç) bir ömür harcıyorlar..

oysa yenidoğan bir insan yavrusunun yaptığı şey varoluşsal/genetik mirası olan safbilinç olarak yaşamı doyasıya kutlamaktır, yaşamaktır.. insanın özü/doğası budur..

ama insan yavrusu hiç bir zaman bu doğasında/özünde safbilincinde bırakılmamaktadır..

ve bunun sebebi de insan olan ataları tarafından 6 yaşından itibaren zihin/öğreti dediğim bu hastalığın bulaştırılmasıyla başlıyor..

ve yetişkin yaşa gelen insan bu çemberin/kısırdöngünün/kaosun içinden çıkamayaıp yaşamın normal halinin böyle olduğunu zannediyor..

zannediyor ki; bir insanın bir inancının olması normal bir şey, bir insanın materyalist ya da idealist olması, bu mücadeleyi vererek yaşamını ıskalaması normal yaşamın getirdiği bir şey..

hayır bunların hiç biri bizim doğamızda/özümüzde yok.. bizler sadece insan denen canlılarız ve yaşamayı seviyoruz, yaşamı kutluyoruz, bize sunulan hayatı yaşıyoruz basitçe..


ve benim bu tezimi; benim gibi hayatı anda yaşayan, yaşamı temel alan ve hekimliği sadece primer ihtiyaçlarını karşılamak için para kazanma aracı gören tembel bir doktor değil de

hekimliği araç değil bir amaç olarak gören, hırslı bir hekimin(özellikle bir nörolog, nöroşirurjist, psikayatr) üstüne gitmesi gerekiyor..

bu günlük bu kadar..

paslıçivi
25-10-2010, 05:32
Sevgili paslıçivi bir çoğumuz bazı istisnalarımız dışında zeten teist olarak şartlanmışlıktan, teist olmamaya yöneldik. Önceki uzun yazımda görüşümü açıklarken, hakim olanın ne olduğunun önemli olduğunu ve kuralları da hakim olanın koyduğunu ifade etmiştim. Bir tane ateist kaynak görmedim ki, inanmayanları öldürün, hapsedin, yakın, inanmak zorundasınız yönlü tezleri olsun.

Haliyle hakimiyet sürdüğü sürece siz düşüncelerinizden dolayı baskıya maruz kalacak ve savunma geliştireceksiniz, bu çatışma kaçınılmazdır ve bu sizin iradenizle belirleyebileceğiniz bir şey değildir.

Değildir çünkü birde karşı irade vardır ve kuralları koyuyor... İnsanların kişisel düzeyde veya sosyal düzeyde çatışmaları ateizm bilinç açıklığından değil, verili koşulun dayatımından kaynaklıdır ve her görüş hem kendi tezine hemde başka görüşlerin anti-tezine sahiptir.

sevgili spartacus.. söylediklerinize tamamen katılıyorum.. hakılsınız..

ama alıntı yaptığım yerleri biraz irdeliyelim..

siz düşüncelerinizden dolayı baskıya maruz kalmıyorsunuz..

evrene/varlığa/yaşama bir anlam ve içerik verme temelli bakış açısı/deklarasyonu salt düşünce değildir..

ne idaelizm ne materyalizm, ne teizm ne antiteizm; salt düşünce değildir.. çünkü salt düşünce olan bir şeyi, o insanla konuşarak, anlatarak, tartışarak ya da kişi okuyarak, araştırarak değiştirebilir.. düşünce değişebilir.. kişinin bir konu/kavram hakkında düşüncesi değişebilir..


ama idealizm, materyalizm gibi kavramlar kişide değişmez.. kişi bu düşünce gibi görünen şeyi sahiplenmiştir, yaşamıyla özdeşleştirmiştir..

"hayata/evrene bir anlam ve içerik verme" olayı dışında bir kişinin bir olay/olgu/kavram hakkındaki sahip olduğu düşüncesini değiştirebilirsiniz.. kişi bu tarz şeylerde öğrenmeye, değişime açıktır.. olayı anlatırsınız, bilgilendirirsiniz, gözletirsiniz, deneylersiniz ve kişinin düşüncesi değişir..

ve her insan yaşamı boyunca bu konularda öğrenmeye ve değişime açıktır.. yaşadıklarıyla, eğitimiyle, okuduklarıyla, gördükleriyle, gözlemledikleriyle, deneyimledikleriyle bir çok şey öğrenir ve değişir.. çünkü bu tarz şeyler salt düşünce içermektedir..


ama insanoğlu için bazı kavramlar vardır ki bunlar salt düşünce değildir ve başka bir şeyi değiştirmediğiniz sürece o salt düşünce gibi görünen şeyi değiştirmeniz imkansızıdır..

ne midir bunlar?

inanç, milli/etnik kimlik, takım taraftarlığı vs..

bu yukarda saydığım şeyler salt düşünce değildir.. o yüzden bu yukarda saydığım kavramları bir insanda konuşarak, tartışarak, gözleterek, deneyimlendirerek değiştiremezsiniz, bu imkansızdır..

bir inanç; ne kadar çağdışı, insani olmayan, bilime ters olsa da kişide bunu değiştiremezsiniz..

bir milli/etnik grup; ne kadar geçmişinde kötü, başarısız bir yapılanmaya sahip olsa da kişide bu aidiyet durumunu değiştiremezsiniz..

bir cimbomlu; her nekadar sürekli fenere yenilse de cimbomu bırakıp fenere geçemez.. (eşeğe köyde, aslana kadıköyde binilir) :)


insanoğlu duygu&düşünce simbiyotik birlikteliğinde yaşayan bir canlı türüdür.. ve yaşamda kalıp soyunu devam ettirmesi için tatmin/mutlu olması gerekmektedir..

o yüzden ona mutluluk/tatmin veren aidiyet duygusunu veren şeylerden çıkamaz, kaçamaz.. kişi o salt düşünce gibi görünen şeyi ölümüne savunmak zorundadır.. çünkü kişinin mutluluğu/tatmini ona sahip olduğu oranda sabit kalacaktır..


o yüzdendir ki; bir insan sahiplendiği, tatmin olduğu, inancını, milliyetini, takım taraftarlığını her zaman en üste çıkarıp diğerlerini yanlışlamak, aşağılamak, dışlamak, ötekileştirmek zorundadır.. çünkü diğer tüm inançların doğruluğu, milliyetlerin, takımların üstünlüğü onun tatmini/mutluluğu için bir tehdit içermektedir..


ve yukarda saydığım tüm bu kavramlar insan yavrusu dünyaya geldiğinde yoktur.. insan yavrusu doğasında/özünde mutludur, tatmindir.. ama 6 yaşından itibaren bu özünde/doğasında yaşayan insan yavrusunun mutluluğu/tatmini elinden çalınmaya başlanır.. bu mutlak mutluluğun üstü binlerce öğretilerle kapatılıp kişi adeta denize itilir..


sonra da denizden kurtarmak için bu insan yavrusuna din, milli kimlik, ahlaki yapı, zenginlik, otorite, güç vs gibi sahte mutluluklardan oluşan bir can simidi uzatılır..

tüm bu olaylar savunmasız insan yavrusunun beyin dolayısıyla bilinç gelişimi aşamasında olduğu için insanoğlu ne denize itildiğinin ne de kendisine uzatılan bu sahte mutluluğun(can simidi) farkına varamamaktadır..

ve ömrünü bu sahte can simidinin peşinden koşturmakla heba edip ıskalamaktadır.. ama bu can simidi sahte olduğu için ne kadar soylu bir milletten olursa olsun, ne kadar medeni bir inanca sahip olursa olsun, ne kadar zenginlik güç otorite sahibi olursa olsun bir türlü tatmin olamaz..

hep daha fazlasını ister, bu olay eşeğin kafasından uzatılan ota ulaşmak için bir ömür yürümesi gibi birşeydir.. eşeğin ömrü yürümekle geçer ama o ota ulaşamaz.. eşek sadece o ota ulaşabilme hayaliyle ömür boyu yürüyüp sahibinin yükünü taşımaktan öte gidemez..

insanoğlunun hayatı da böyledir, bir tutam yeşillik hayaliyle bir ömrü ıskalamakla geçer..


sadece bu saydığım kavramların salt düşünce olmadığını kavrayıp, bu kavramları değiştirmenin imkansız olduğunu farkettiğiniz de zaten aydınlanıp bu anlamsız kördöğüşü kaosun içinden çıkarsınız..

peki tüm bunlar benim yazdıklarımı okumakla ya da düşünmekle değişir mi?

maalesef hayır..

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=21963

çünkü tüm bunları size yaptıran o konektom hala yerli yerinde beyninizde durmaktadır..

spartacus
25-10-2010, 11:15
Sevgili Paslıçivi

Konuyu başından beridir anlıyorum, ama söylediklerinize katılıyor olmam ile birlikde ben dayanaklarınıza katılmadığımı dile getiriyorum. o yüzden sizden dayanak, kaynak istedim ama ne demek istediğime ben örnekler ve dayanak oluşturayım...

Materyalizm, ateizm vs kelimesi üzerinden gittiğiniz için, kaynağımız hem sapıyor hem de darlaşıyor. Yani çıkış noktanız insan olması gerekirken, bir kaç düşünce biçimi halini alıyor ve haliyle vardığınız sonucun nedenlerinde, ateizmi, materyalizmi, idealizmi görüyorsunuz. Demek istedikelrimi anlaşılır kılmak için bir iki örnek vereyim...

Bu gün pazar piyasasında insanlarda tutku dediğimiz faktörler vardır. örneğin marka seviciliği, örneğin renk, sayı vs. Bu gün herhangi bir kişi aldığı bir otomobili sevebiliyor ve hatta fanatikleşebiliyor. O düzeye geliyor ki, kişiler bireysel olarak marka forumları dahi kurup konuşabiliyorlar. Bir sürü marka, eşya için örnekler verebilirim, mesala oto marka klüpleri..

İnsanlar farklı olmak farklı görünmek, farklılaşmak için hem görsel hem de içsel bir çok yola giriyorlar. Bunların sebepleri pekala araştırılabilir ancak kaynağı felsefik veya bilimsel veriler olarak görmemek gerekir. Örneğin oto seviciliğinden yola çıkarak biz, üretimdeki bilimi(bilgiyi) mahmurluk olarak göremeyiz.

hadi tüm bunlar bir yana insanın doğal psikilojisine girer isek, herhangi bir anneye kendi çocuğu ile başkasının çocuğu nasıl görülür sizce? Bence farklı sonuçlar doğuracaktır, çünkü birincisinde benim duygusu diğerinde ise ötekinin duygusu söz konusu olacaktır. Dilediğiniz kadar bilgi ile gidin, düşünce ile gidin, hissiyatı değiştirmeniz hiç de kolay değil belkide mümkün değildir.

Kısaca mahmurluk dediğiniz sonuçları herhangi bir düşünceye yaslamazdan önce, kaynağınızın malesef yine insan olması gerekir. Söyledikleriniz de özne ne materyalizm, ne idealizm değil insandır. Haliyle mahmurluk dediğiniz şeyler herhangi bir şeye indirgenecek veya indirgenmesi gereken bir şey değil, bizzat öznesi insan olarak ele alınabilecek ve açının da 360 derece geniş bir açı olabileceği bir şeydir.

Sosyoloji ve arkeoloji, tarihsel verilerinde insanlığın değişimi üzerine veriler sunmaktadır. Politik sonuçlar çıkartılabileceği gibi bilgi temelli sonuçlar da elde edilebilir. Örneğin insanı bu düzeyde bağımlı ve körleştiren en önemli unsur egosu gibi görülürken, egonun gelişiminde ki benim(mülkiyet) özelliği de iyi irdelenmelidir. İnsan hayatına mülkiyet ne zaman girmiştir çatışma da o zaman başlamıştır. Bu herhangi bir düşünceye indirgenebilecek bir şey değildir, kaynağı görmek durumundayız. Çünkü mülkiyet insanlarda hem bir aidiyet duygusu geliştirmiş ama hem de bir sahiplik duygusu oluşturmuştur. Bu halde benim olan, senin olan, onun olan ayrımı körüklenirken diğer taraftan da benim olanla olan, o nun olanla olan diyeceğimiz aidiyet duyguları gelişmiştir. Artık ve en ilkel ifade ile, bizler, sizler, ötekiler oluşmuş ve yansıması sınırlar şeklinde ortaya çıkmaya başlamıştır. En basitinden bu gün tarla sınırları daha anlamlısından ise ülke sınırları ve binlerce yıldır toprak için yapılan savaşlar! Kökeninde ne var peki? Tabi ki benim olsun, bizim olsun amacı var, çıkar var. Tabi bu amaçlara insanları adapde edip, onları birbiri ile çatıştıracak politik unsurların dayanakların oluşturulması var ki, din dediğimiz olgu bunlardan bir tanesi ve en başlıcalarıdır. Haliyle benim olsuncu anlayış hakim olabilmek ve ihtiyaç duyduğu gücü elde edebilmek için, aidiyet duyguları geliştireceği gibi, biat kültürüde oluşturacaktır. Bu kısımı detaylandırmaya gerek yok diye düşünüyorum...

Siz sanıyormusunuz ki, yıllardır ve yıllar önce en küçük bir aydınlanma hareketinin bastırılmasının özünde inanç yatıyor? İnanç ancak ve ancak safları, uyuyanları harekete geçirir, zombileştirebilir oysa kaynağında benim olsuncu hakim zihniyetin politik yönlendirmesi vardır ve siz aydınlanma oluşturduğunuz an, farkındalık yaratacaksınızdır, haliyle susturulmanız gerekir. Tabi yine bu örneğin din eliyle yapılırken, en küçük bir aydınlanma hareketi kafir bir duruş, kafir bir davranış, tanrıyı inkar etmek, buyruklarına karşı gelmek gibi politik argümanlar ile yapılacaktır ve saptırılacaktırda(örneğin ateistler tanrı var mı yokmu bunla uğraşılıoyr tespitleri gibi). Çünkü siz uyuyan devi uyandıracak kıvılcım olabilirsiniz. Haliyle üzerinize baskı oluşturulduğu gibi her türlü bilgi ve düşünceleriniz acımasız bir çarpıtmaya maruz kalabilir(örneğin materyalizm bu tür çarpıtmaya ve baskıya maruz kalan bir felsefedir, neredeyse bu felsefe bu çarpıtmalar olarak öğrenilmekde öyle sanılmaktadır.)

Önceki yazımda özellikle belirtmiştim, sitedeki tartışma ortamını örnek verseniz dahi, bir yerde çatışma olup olmadığına göre insanilik belirleyemezsiniz demiştim. Pekala çatışma en insani yol olabilir? O yüzden yansımalarla değil kaynak ile gidebilriiz ve kaynağında insan vardır. Kaynağı olmayan hiç bir düşünce yoktur ki objektif olabilsin.

Ben daha fazla uzatmadan, başlıkdaki 30 derece açınızı 360 derece yapın, ve merkeze insanı koyun, öyle değerlendirin, ne çıkacak.... Örneğin eşya seviciliği, marka seviciliği, bir sürü klupler, gruplar, sizciler, bizciler, ötekiciler, ekonomi-politiğe dayalı rekabetler, bir sürü partiler, sürüyle inançlar, sürüyle tabular, kutsallıklar..... Alan çok geniş ve ilk yapmanız gereken dünyaya uzaydan bakmaktır. Sınır görebildiniz mi? Şimdide içinden bakacaksınız dünyaya, sizce çatışanlar ne için çatışıyor? Kendileri için mi yoksa uyutulan dev olduklarından dolayı ve ancak çatıştırıldıklarında birer zombiye dönüyor olmalırının bile ayırdımında değiller mi?

Ateizm kutsallık tanımaz, kısa ve öz şu kadarını söylüyorum, zerre kadar bile olsa kutsallığı ve tabusu olan kişi ateist değildir. kendisine ne derse desin, hangi ilahi argümanı yüklemiş olursa olsun, o kişi ateist değildir. Çünkü ateizm bir tanrıya inanıp, inanmamaya indirgenemez. Kaldı ki, ateist durum dünyaya farklı bakmak durumudur, iş tanrı değil ve tanrı iğne ucu kadar bile yer kaplamaz, yeri yoktur. Kısaca ben antik çağa o yüzden gidiyorum, dünyayı iki biçimde yorumlayabilirdiniz, birincisi idealizm-teoloji(metafizik alan)-teizm, ikincisi ise materyalizm-bilim-ateizmdir. Bunların karşıtlığı ayrı bir olgudur, alternatif bilim olmaları ayrı...

Dinler ise politik oluşumlardır ve dinler ile mücadele herhangi bir düşünceye indirgenemez, teist olmayan herkes politik bir baskı ve hakimiyet alanı ve aracı olan dinlere karşı mücadele edebilir. Bu durum politiktir ve politik olarak ele alınabilir. Önceki paragraflarda örnek verdiğim gibi, insanın insana köleliğine, insanın insana kulluğuna dokunan her türlü bilgi, fikir, görüş bastırılacaktır, çünkü bu tür görüşler uyuyan devi uyandıracağı, stataükoya dokunacağı için fırsat verilmeyecektir, çatışmaya girmek yada girmemek sizin iradenizde değildir ve çatışılıp çatışılmadığına bakarak insani olup olunmadığı yönünde yargı üretemezsiniz. Öyleki istemediğiniz halde hali hazır statüko bastıracağı için çatışmak en insani yol olabilir, çatışmamak için düşünce ve fikirlerden vazgeçilmesi ise hiç de insani bir yol olmasa gerek...

diamat
26-10-2010, 01:22
maddeden başka neyin bilgisine sahipsiniz.

bir tek şey gösterebiliyormusunuz.

madde olmayan bir tek şey.

54 sayfa olmuş bu başlık.

hala daha başaramadınız mı.

40 sayfa önce başaramayacağınızı söylemiştim.

varoluş ve bilgi birbirinden kopmaz.

çünkü bunlar gerçekliğin soyutlamalarıdır.

gerçek olan ise sadece maddedir.

maddeden başka ne bir varlık, ne de maddeden başka bir şeyin bilgisini gösteremeyenler hala daha kelimelerle oynaşmaya çalışıyor.

evrensel-insan
26-10-2010, 01:24
Saygideger diamat;

Fenomen nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
26-10-2010, 01:47
boşversene sevgili evrensel

bu başlığın ilk 15 sayfasına bak, fenomeni orda görürsün.

evrensel-insan
26-10-2010, 01:54
Saygideger diamat;

Senin dusunce dile getirimin adina, bilimin ve aklin ufukunun bittigi noktaya geldik, anlasilan.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
26-10-2010, 02:09
sevgili evrensel

biz o noktayı çoktan geçtik.

hala daha varoluşu ontolojik ve epistemolojik diye brbirinden bağımsızlaştırılmış iki alana hangi hakla indirgeyebildiğinizin açıklamasını yapamadınız.

bu eleştiriyi bu başlığın daha ilk sayfalarında dile getirmiştim.

siz işinize geleni yoksayın sonra hiç bir şey olmamış gibi devam edin öylemi.

o kadar da değil.

evrensel-insan
26-10-2010, 02:24
Saygideger diamat;

hala daha varoluşu ontolojik ve epistemolojik diye brbirinden bağımsızlaştırılmış iki alana hangi hakla indirgeyebildiğinizin açıklamasını yapamadınız.-diamat-

Benim algim acisindan, ontolojik temel de epistemolojik temelde, insanoglu turu ve biridir.

Asagidaki linkte, neden madde yerine fenomeni kullanmis, ve ne ne imis, belki algilayabilirsin.

http://en.wikipedia.org/wiki/Scientific_method

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
26-10-2010, 06:23
Dinler ise politik oluşumlardır ve dinler ile mücadele herhangi bir düşünceye indirgenemez, teist olmayan herkes politik bir baskı ve hakimiyet alanı ve aracı olan dinlere karşı mücadele edebilir. Bu durum politiktir ve politik olarak ele alınabilir. Önceki paragraflarda örnek verdiğim gibi, insanın insana köleliğine, insanın insana kulluğuna dokunan her türlü bilgi, fikir, görüş bastırılacaktır, çünkü bu tür görüşler uyuyan devi uyandıracağı, stataükoya dokunacağı için fırsat verilmeyecektir, çatışmaya girmek yada girmemek sizin iradenizde değildir ve çatışılıp çatışılmadığına bakarak insani olup olunmadığı yönünde yargı üretemezsiniz. Öyleki istemediğiniz halde hali hazır statüko bastıracağı için çatışmak en insani yol olabilir, çatışmamak için düşünce ve fikirlerden vazgeçilmesi ise hiç de insani bir yol olmasa gerek...

sevgili sparatcus..

sizin ve benim eleştirdiğimiz, sizin hala aleni eleştirmeye devam edip benim eleştirmek vazgeçtiğim bu din dediğimiz olgu niçin varolmuştur?

ve niçin bu devasa dünya insanlığını binlerce yıldır peşinden sürüklemiştir ve hala sürüklemektedir..?

niçin insanoğlu materyalist değil de çoğunlukla idelaist(özellikle dinli/teizm) bir bilinç düzeyindedir?

niçin dünya insanlığının büyük çoğunluğu bilimin bu kadar faydasına rağmen sadece bilimle(materyalizm) yetinmeyip bu dinlerin peşinden sürüklenmektedir?

dinlerin bunca zararına rağmen niçin dünya insanlığı tanrısından, dininden vazgeçememektedir?

dinler ve/veya tanrı insanlığa sadece zarar mı vermektedir?



şayet dinlerin/tanrının karşısında durup, onları kıyasıya eleştirmekten vazgeçip bu insanları anlamaya/algılamaya çalışmadığınız sürece siz de bir teizmdeki insan gibi yaşamınızı ıskalamaya devam edeceksiniz..

ve şu an varolan yani sahip olduğunuz bilinçaçıklığı dolayısıyla zaten sizden bunu bekleyemem.. sizin bilinciniz yükselmediği sürece materyalizmin yanında durup idealizmin karşısında pozisyonunuzu korumak zorundasınız zaten..

yani tüm dünya insanlığının dediği gibi "insanın bir duruşu olmalı"


işte bu duruş ister mateyalizm olsun ister idealizm, ister müslümanlık ister hinduizm ister deizm, ister panteizm, ister ateizm hiç farketmez ;

sizi insanı ve yaşamını temel almayan bir duruş ve pozisyona sokacaktır..

ve sizi diğer insanlarla bir çatışmaya, bölünmeye itecektir..

materyalizm uyku mahmurluğudur.. çünkü hala her insanın sadece bilimle yetinemeyeceğini kavrayamamış, algılayamamış bir bilinç düzeyidir..


insan olarak bilinç sahibi bir canlı türüyüz.. ve bilincimize yansıyan bu varlığa bir anlam vermek zorundayız.. yani kendi dilimizce "bilgiye ulaşıp bu bilinci tatmin etmek" zorundayız..


materyalizm;

bize evren hakkında sadece "şu an/şimdi"yi verir..

"şu an/şimdi"nin içeriğinde..

1- evrenin kısmen geçmiş bilgileri vardır ama gelecek bilgileri yoktur..

2- evrenin mekan olarak sınırları çizilememektedir..

3- evren "bir bütün/ mutlak 1" olarak ortaya kona-ma-maktadır..

dinler/ilahiyat;

1-tüm zamanlar vardır, sadece şimdi değil, geçmiş ve geleceğin verilerini içerir..

2- evren "bir bütün/mutlak 1" olarak sanal bir şekilde ortaya konur..


materyalizm; evreni bir bütün olarak ortaya koyamadığı için insan bilincini tatmin etmez ve insanoğlunda bir "bütünlük hissi" yaratmaz..

o yüzden materyalistler teorilere(bilimsel inanç) bir teistin dinine yapışıp sahiplendiği gibi yapışıp sahiplenmek zorunda kalır.. çünkü materyalist dediğimiz kişi de bir insandır ve tatmin edilip doyurulması beklenen bir bilinç açıklığına/boşluğuna sahiptir..

bir teist bilincindeki bu boşluğu diniyle doldurup tatmin ederken..

bir materyalist de bu boşluğu teorilere tutunup ve teizmi yanlışlayarak doldurmaya çalışır..

sonuç itibariyle hepimiz insanız ve hepimizin doyurulması/doldurulması/tatmin edilmesi zorunlu olan bir bilinç açıklığı/boşluğumuz (!?) var..


işte tüm dünya insanlığı bu boşluğu dolduruken kendi bilinçaçıklık düzeyinde bir yol/yöntem izlemek zorundadır..

bu yol/yöntemin ne olduğu hiç önemli değildir.. ister sadece bilimi kullanın, ister sadece dini kullanın ister her ikisini kullanın..

yolunuz ne olurs olsun diğer insanların yol/yöntemlerini dışlamak, ötekileştirmek zorunda kalırsınız..

ve anlamsız bir kaosun içinde bir çatışmanın içinde önceliğiniz/temeliniz insan yaşamı değil bu yolun önceliği/temeli kurbanı olarak yaşamı ıskalarsınız..

yaşanması gereken bir yaşam vardır ama siz bunu bir yana bırakıp bu yol/yöntem uğrunda bir yaşam yaşarsınız..

ve diğer insanlarla bir çatışmaya/kaosa girmeniz kaçınılmazdır..

ister materyalist olun, ister budist, ister müslüman ister deist..

ya bu çemberin içindesinizdir( teizm ve anti-teizm bilinçaçıklığı)

ya da bu çemberin dışında.. (aydınlanma, farkındalık, tam uyanıklık)


çemberin dışına çıktığınızda artık sizin için yol/yöntem önemli değildir.. önemli olan insandır..

artık bilgiye ulaşma yolunu değil..

insanı ve yaşamını temel almanız gerektiğini algılamaya başlarsınız..

diamat
26-10-2010, 09:51
Saygideger diamat;

hala daha varoluşu ontolojik ve epistemolojik diye brbirinden bağımsızlaştırılmış iki alana hangi hakla indirgeyebildiğinizin açıklamasını yapamadınız.-diamat-

Benim algim acisindan, ontolojik temel de epistemolojik temelde, insanoglu turu ve biridir.

Asagidaki linkte, neden madde yerine fenomeni kullanmis, ve ne ne imis, belki algilayabilirsin.

http://en.wikipedia.org/wiki/Scientific_method

Saygilarimla;
evrensel-insan

bizim bu başlıkta tartıştığımız şey belli.
sıkıştıkça o kavramdan bu kavrama zıplamayın.

insan maddenin kendisini değil ancak bilgisini ortaya koyabilir.

bu bilginin ortaya konulabilmesi için maddenin kendi varoluşunu ortaya koymuş olması gerekir.

varoluşunu ortaya koyan madde, o varoluşun bilgisini ortaya koyan insan (madde), ortaya konulan bilgi maddeye ait, ortaya koyma biçimi maddi.

hala daha ne anlatıyosunuz.
bırakın kelime seviciliği yapmayı,
madde olmayan bir tek şey ortaya koyun.

spartacus
26-10-2010, 10:53
ve niçin bu devasa dünya insanlığını binlerce yıldır peşinden sürüklemiştir ve hala sürüklemektedir..?

niçin insanoğlu materyalist değil de çoğunlukla idelaist(özellikle dinli/teizm) bir bilinç düzeyindedir?

niçin dünya insanlığının büyük çoğunluğu bilimin bu kadar faydasına rağmen sadece bilimle(materyalizm) yetinmeyip bu dinlerin peşinden sürüklenmektedir?

dinlerin bunca zararına rağmen niçin dünya insanlığı tanrısından, dininden vazgeçememektedir?

dinler ve/veya tanrı insanlığa sadece zarar mı vermektedir?


Sevgili Paslıçivi

Bu sorularınızı cevapladığımda ateizm veya materyalizm veya idealizm uyku mahmurluğu mu olacak?

İnsanlık tarihi çok kısa vadeli yaklaşılabilecek ve kişilerin kendi düşüncelerine göre bir oldu bittiye indirgenecek bir süreç değildir. Ortaçağı incelediğimizde, insanlıkdan değil bahsetmek, sözünü anmak dahi suçtur. Taki 19. Yüzyıla kadar bunu yapamayız. İşte asıl mahmurluk sizin salık verdiğiniz eylemsizlik, statükoya dokunduğun anda düşüncelerinden vageçmek, bildiğini unutmak yönlüdür. Bu neden mahmurluk değilde uyanıklık oluyor, ben uyanmadım demek mi uyanıklık? Siz statükoyu onunla ters düşmemek adına kutsuyorsunuz ve bu kutsayışınızıda inanç temelli, insanı anlamak temelli meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz, bunu anlayabilirim ama bu meşruiyeti benim üzerimden sağlamaya çalışırsanız yine düşüncelerinize saygı duyarım, ama benden kabul etmemi ne bekleyebilir nede dayatabilirsiniz. Görece refah içinde yaşayan birileri, eminim ki söylediklerinize uygun olabilir, dünya derdinden elini eteğini çekebilir ki istisnadır.

İnsanlık tarihi sizin şu istatistik yaptığınız dilimden binlerce kez daha geniş bir tarihtir. Statüko, egemenlik, devlet, din, hakimiyet, çıkar ilişkileri vb argümanlar, insanlığın yanında dünki çocuktur. Kısaca insanlık tarihinin küçücük bir diliminde karanlık çağını yaşamıştır ve aydınlanma çağı başlamıştır. Aydınlanmaya karşı direnç, insanların şartlanmışlıkları, toplumların bağımlılıkları öyle düşünce ile bir kalemde ne ifade edilebilir nede bir oldu bittiye getirilebilir. Aydınlanma çağı ise salt felsefe ve bilgi değildir, insan her şeyi ile duygularından, düşüncelerine kadar, iğneden, ipliğe kadar insandır, bu sanat da, edebiyat da, müzik de, bilim de, sevgide, aşkta...., insanlığın ben insanım demesinin sürecidir. Siz bu süreci salt bir kaç tane söyleme indirgeyemezsiniz...

İnsanlar neden dinlerinden vazgeçmemektedir? Bu soruyu bence sizin yanıtlamış olmanız gerekir.

şayet dinlerin/tanrının karşısında durup, onları kıyasıya eleştirmekten vazgeçip bu insanları anlamaya/algılamaya çalışmadığınız sürece siz de bir teizmdeki insan gibi yaşamınızı ıskalamaya devam edeceksiniz..


İnsan inancını dine, dini de inanca indirgeyebildiğiniz sürece, asıl ıskalamayı yapmış oluyorsunuz. İnancın kullanımı ayrı, inanç ayrı şeylerdir. Sana örnek vereyim, Paslıçivi bir tanrıya inanıyor ve ben de gelip, madem bu tanrıya inanıyorsun o halde şöyle buyurdu, madem bu tanrıya inanıyorsun sana savaşmayı emretti, madem inandın dediğimi yapacaksın yoksa cehennem de yanarsın, madem inandın, dın, dın, dın, dın dın,,,.... işte din buna denir. Siz kutsayabilirsiniz sizin adınıza anlayışla karşılarım, ama benim bu insanlık dışı durumu kutsamıyor olmamdan ve ulaştığım bilgiyi, gözlemlediğim bulguları paylaşmamdan hareketle, sırf bundan dolayı ve bunu örnek vererek mahmurluk içinde olduğumu iddia edemezsiniz.


ve şu an varolan yani sahip olduğunuz bilinçaçıklığı dolayısıyla zaten sizden bunu bekleyemem.. sizin bilinciniz yükselmediği sürece materyalizmin yanında durup idealizmin karşısında pozisyonunuzu korumak zorundasınız zaten..

yani tüm dünya insanlığının dediği gibi "insanın bir duruşu olmalı"


Sevgili Paslıçivi, hangi indirgemenizi açıklasam, hangi dayanağı olmayan felsefik yargılarınızı(nasıl oluyorsa) genellemelerinizin eksikliğini dile getirsem ben de şaşırıp kalıyorum. Dayanaklarınız diyorum, yok diyorsunuz, kaynağınız nedir diyorum yok diyorsunuz, eğer bu bir bilmece ise lütfen bir, iki ipucu verin. İnsanlık diyorsunuz ama daha din ile inancın farkını ayırt edememişsiniz, insanlık diyorsunuz ama daha kutsayıcı yaklaşımınızın insanlığın en büyük engeli olduğunu görmüyorsunuz, insanlık diyorsunuz, bu sözün denebilmesi için dahi insanların katledilmiş olduğunu ve insanlığın kazanımının bir ürünü olduğunu hem görmüyor, hemde hıh işte uyuyorlardı çatıştılar diye dile getirebiliyorsunuz, siz hangi insanlıkdan bahsediyorsunuz?

Eğer insanlık insanların inancından tutun da, tüm duygu ve düşüncelerine, korku ve arzularına kadar birilerinin eline alet edilmesi ise, bir çok yapay argüman ve aidiyetler eli ile birbirine hasım edilmesi ise yada hali hazır bu durumu(satatüko yani statüko ile söylediğim bu, hali hazır durum) üstü kalsın...


işte bu duruş ister mateyalizm olsun ister idealizm, ister müslümanlık ister hinduizm ister deizm, ister panteizm, ister ateizm hiç farketmez ;

sizi insanı ve yaşamını temel almayan bir duruş ve pozisyona sokacaktır..
ve sizi diğer insanlarla bir çatışmaya, bölünmeye itecektir..
materyalizm uyku mahmurluğudur.. çünkü hala her insanın sadece bilimle yetinemeyeceğini kavrayamamış, algılayamamış bir bilinç düzeyidir..

.....

artık bilgiye ulaşma yolunu değil..

insanı ve yaşamını temel almanız gerektiğini algılamaya başlarsınız..

İşte bu indirgemeleri kendiniz yapıyorsunuz, ben ise kendi indirgemelerinizin dayanaklarını soruyorum yok diyorsunuz? yani siz indirgediniz diye, neden ben sizin dar tanımlarınıza ve kalıplarınıza göre olayım?! Birde söylediklerinize gerçekten inaniyorsunuz. Çizdiğiniz bu şablon, sizin hayal gücünüzün ürünü değilse dayanak koyun, kaynak koyun, emin olun bana uymuyor, ben bilgi ile duyguyu sizin gibi ne boca ediyor nede birbirlerine indirgiyorum.

Felsefe nin bildiğimiz statükonun tanımıyla değil, insanın bilgiyi araması olduğundan bahsediyorum, siz bana şimdi insanı ve yaşamı temel almaktan bahsediyorsunuz, sanki felsefe insana ait değil.

İnsanı ve yaşamı temel almadığımızın dayanağı nedir? Dök bin yılın eserlerini, sanat, edebiyat, bilim, müzik, sevgi, aşk ve bak savunduğunuz statükomudur bunu sağlayan yoksa satatükoya rağmen, insanın alınteri ile ürettiği meta(ticaret malı) ve birde dinsel yasalara uyumdan(güncel örnek var Afganistan) gayrısına yasak koyan zihniyetlere karşı, insanın BEN İNSANIM mücadelesinde, önce diyebilmenin bilincinde nelere maruz kaldığını, nasıl heder edildiğini gör. Sonra da bana gel ve deki, bırak cahil, sanane insanlıktan, sanane insanlığın insanca yaşamadığından, boş ver aldırma, sen he de geç, de. peki ya kendi insanlığım, o na he diyip geçebilirmiyim? Size kaç yazıdır ısrarla soruyorum, sorulara cevap vermeden sorular sorabiliyorsunuz, bunu anlayabilirim, ama hala aynı şeyleri söylüyor olmanızı açıkda bıraktığınız sorular ve çatışma varsa orada insanlık yoktur deyişinizin dayanağını hem görmek isterim ama hemde somut örnekle dile getirdiğim çatışmanın en insani yol olmadığını kim söyleyebilir ki? sorusunun yanıtını bekliyorum!

İnsanların inançlarının, çıkarlar temeli kullanılımına, insan emeğinin sömürülmesine, insana çizilmiş yapay, çizerlerce-pespaye aidiyetlerin birbirini kırıp dökmesine, insanın insana kul olmasına, insanın insana köle olmasına, insanın inancına(inancın dayanak-kaynak yapılmasına) köle kılınmasına, insanın insan gibi yaşamıyor olmasına, sadece gülüp geçmek, suya sabuna dokunmamak mı? Bu mudur insana ve yaşama eğilim! ha siz din deyince inanç, inanç deyince din anlıyor olablirsiniz ama inanç bu kadar basit değildir, sorun inançların insanlık dışı ve insan zararına, insana karşı kullanılıyor olmasıdır. İnanç başka onun kullanımı başka şeydir, bocayıp, indirgeyip, genellediğiniz budur.

Lütfen yazın şimdi, tüm söylediklerimi unutacağım, insan olmak ve insanca yaşamak dediğiniz nedir? Lütfen dünya, insanlar, insanlık, toplumsal yaşam tahlilinizi ortaya koyun. Ne yapmalı? Soru bu.

evrensel-insan
26-10-2010, 15:40
Saaygideger diamat;

madde olmayan bir tek şey ortaya koyun. -diamat-

Fenomenin ne oldugunu algilarsan, madde olmayan ve algilanan baska seylerinde ne oldugunu algilarsin. Turkce de gorungu olarak ta geciyor.

http://en.wikipedia.org/wiki/Phenomenon

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
27-10-2010, 05:19
Siz statükoyu onunla ters düşmemek adına kutsuyorsunuz ve bu kutsayışınızıda inanç temelli, insanı anlamak temelli meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz, bunu anlayabilirim ama bu meşruiyeti benim üzerimden sağlamaya çalışırsanız yine düşüncelerinize saygı duyarım, Görece refah içinde yaşayan birileri, eminim ki söylediklerinize uygun olabilir, dünya derdinden elini eteğini çekebilir ki istisnadır.


sevgili spartacus..

ben insan dışında hiç bir şeyi kutsamıyorum.. ne dinleri ne bilimi..

ben ne materyalistlerin yanındayım ne idealistlerin, ben hepsinin yanındayım..

ben onların sahiplenip savundukları şeylerle/kavramlarla ilgilenmiyorum,

o kavramların yanında değilim, insanların direk kendisiyle ilgileniyorum, insanların yanındayım, tarafındayım..

benim temelim insanların tutundukları kavramlar değil.. insanların direk kendileri ve yaşamları..

çünkü farkındılağına eriştiğim şey şu..

1-dünya üzerinde insanoğlu varolduğu sürece ve..

2- bilincimiz yansıyan evren "mutlak 1" olarak masaya konmadığı sürece

insanlar arası bu kaos/çatışma/bölücülük yani kısaca insanı ve yaşamını temel almayan bu insani olmayan tutum ve davranışlar kaçınılmaz olacaktır..

çünkü insan denen canlı türünde nasıl her parmak izi farklı ise..

yine aynı şekilde her insanın bilinci, zekası, yaşadıkları, karşılaştıkları, deneyimledikleri de bir o kadar farklıdır ve bu olay varoluşun bir zenginlik, çeşitlilik dayatmasıdır..

ve insanoğlunun her bireyi kendi sahip olduğu hem genetik hem çevresel etkilerden dolayı bu dünyaya, yaşama, evrene çok ama çok farklı anlam ve içerikler yükleyecek ve çok farklı bilgiye ulaşma yollarını deneyecektir..


çünkü hem ortada mutlak 1 yoktur, hem de her insanoğlu içsel/dışsal çok büyük bir farklılıklar altında varlığını sürdürmeye çalışmaktadır..

böyle bir çeşit/fark zenginliğinde; hiç bir zaman tüm insanoğlu ne mateyalist olacaktır ne idelaist, ne müslüman, ne deist, ne hristiyan, ne satanist..

yani yukarda saydığım 2 madde değişmediği sürece tüm dünya insanlığının tek çatı altında toplanması imkansızdır..

bırakın tek çatıyı, ana başlık gibi görünen idealizm ve materyalizm çatıları altındakiler bile birbirleriyle kıyasıya bir mücadele ve kaos içindedir..

tanrıcılar arasındaki yoktur ki; 2 kişi aynı tanrıya inansın..

materyalistler arasında yoktur ki; 2 kişi materyalizmden aynı şeyi algılasın..

yani söylemeye çalıştığım şey şu.. hepimiz ayrı bir insanız ve ortaya koyduklarımızla hepimiz birer dünyayız..

bu varlığın bir vazgeçilmezidir, varlık varsa kaos vardır ve kaçınılmazdır..

işte bu tüm müstakil varlıklara dayatılan vazgeçilmez kaosu algılayıp dışına çıkamadığınız sürece mutlaka bu çemberin/kaosun içinde bir yerde sizde rölünüzü/duruşunuzu oynarsınız.. duruşunuzun/rolünüzün ne olduğunun hiç bir önemi yoktur.. çünkü neyin yanında durursanız durun, mutlaka sizin karşınızda çok farklı duruşlar olacak ve onlar da en az sizin kadar kendi duruşlarını/pozisyonlarını muhafaza ve müdafa edecekleridr..


çünkü varoluş bu kaos üzerine kurgulanmıştır..

ama benden kabul etmemi ne bekleyebilir nede dayatabilirsiniz.

sevgili spartacus..

kabul etmenizi, dayatamayı bir yana bırakın..

ben sizinle bu konuları tartışma konuşma taraftarı bile değilim..

o yüzden sizinle ve diğer bu düzeyde arakadaşlarla mümkün olduğunca bu konuları artık konuşmaktan/tartışmaktan kaçınıyorum..

zaten benim tezim bu bilinçdüzeylerinin konuşarak/tartışarak değiştirlmeyeceği üzerine..

siz nasıl inancıyla bütünleşik bir teistle konuşarak/tartışarak onu ateizme çekemezseniz, ben de sizi bu düzeye çekemeyeceğimin zaten farkındayım..

değil 50 sayfa 5000 sayfa konuşsak tartışsak hiç bir değişmeyecektir..

MS. 2010 yılındayız, geldiğimiz bilim ve teknolojiye bir bakın, bir de mağara adamının dönemine bir bakın..

bir arpa boyu yol aldık mı bu konuda?

ve konuşmalarımız tartışmalarımız sürdükçe sadece kızıp üzüleceğiz, başka bir şey olmayacak.. ve ben artık bu durumdan rahatsızlık duyuyor ve son zamanlarda bu sitede yazıp yazmama konusunda karasızlık yaşıyorum..


ben bu konuları bu sitede bir tek evrensel insanla konuşup tartışabilirim.. çünkü biribirimizin bilinç düzeyleri çok yakın.. onunla da ayrıştığımız tek nokta bu kaosun bir sorun mu bir hastalık mı olduğu konusunda..

şayet anlayış gösteririseniz ve saygısızlık olarak algılamazsanız bu konuyu sizinle tartışmayı burda tek taraflı sonlandırmak istiyorum..

şimdilik sevgiyle kalın, bugünlük bu kadar..

diamat
27-10-2010, 11:01
Saaygideger diamat;

madde olmayan bir tek şey ortaya koyun. -diamat-

Fenomenin ne oldugunu algilarsan, madde olmayan ve algilanan baska seylerinde ne oldugunu algilarsin. Turkce de gorungu olarak ta geciyor.

http://en.wikipedia.org/wiki/Phenomenon

Saygilarimla;
evrensel-insan

sen verecek cevabı olmadığında, yeni soyutlamaların arkasına sığınmayı alışkanlık haline getirmiş birisi olmaktan başka özellik göstermeyecekmisin.

fenomenmiş.

hala ısrarla kelime seviciliği yapmaya çalışıyorsun.

bana madde olmayan bir şey göstersene.

hadi bir denesene.

ne oldu beceremedin mi.

retoriklerinin bittiği yerde jargona sığın şimdi.
feşlsefe ortaya koymaktan aciz olanların yaptığı hep budur.
önce retorik, sonra jargon, sonra görmezden gelme, inkar ve derken de karşı tarafı kategorize etme çabaları.
sen bundan ibaretsin.

bundan ibaret olmadığını ortaya koymayı bir dene ve bana madde olmayan bir tek şey göster.

daha algıyla sanrı arasındaki farkı bilmeyen çakma filozof.

spartacus
27-10-2010, 12:50
Sevgili Paslıçivi

Fikir alışverişinde, konu kişiyi tartışmak değilse, hiç bir şey benim için üzücü olmaz, her türlü düşünce ve görüşü hem anlamak isterim hemde paylaşmak.

İnsanın yanında olmanız hem çok genel hemde edilgen bir şey değil mi?

Örneğin erkeği olmadığı için dışarıya çıkamayacak olan bir Afgan kadının açlıkdan kötürüm hale gelmesinde, yanında olabiliyor musunuz?

Ramazan da pirinç sattı diye Endenozya'da kırbaç vurulan kadının yanında olabiliyor musunuz? Yoksa bu tür buyrukları veren statükonun onlarda insan diyerek hiçde bu eylemi yaptıran fikir yada düşünceleri görmeden, yada görmezden gelerek yanında olabilir misiniz?

Kendileri onlarca cariye edinip zevk ve sefa içinde yaşarken, tanrı böyle buyurdu deyip, diğer insanların(kullari köleler) emekleri, canları, inançları, kas güçleri üzerinden dünya hayatını kendisine cennet edenler bu sefayı sürerken, o kullaştırılmış insanlardan ikisi birbirine aşık oldu, sevdi, gönül koydu diye neden cezalandırılır hiç düşündük mü? Kendileri zevk, sefa içinde iken, diğer sömürdüklerine, boşverin tek gerçek var ahiret, bunları düşünmeyin demesi ne kadar kabul edilebilir ve gerçekçidir, buram buram çıkar kokan bu söylemi hak kabul etmek mantıklı mıdır?

İnsana karşı inançlarının her türlü insanlık dışı diyebileceğim kullanımında(ki bu politik bir konu) insanın yanında olabiyor musunuz? İnsanın yanında olmak inancının başkalarına alet edilmesine karşı olabilmek mi, Yoksa dine dokunmamak adına, inanan da insan, o inancı kullanan da insan benim için fark teşkil etmez mi diyorsunuz?

Dünya dönüyor ve yuvarlaktır dediğinde Galileo nun hücresine(ev hapsi) girip yanında olabiliyormusunuz? Neden ev hapsine alındı Galileo(mikroskobu geliştirdi, bilimsel çalışmalar yaptı ilahiyata dokundu işte suçu, Hasta ve Mahmur).

Sizin insan taraflılığınız, insanlık dışı uygulamalara da sizi taraf etmiyor mu? Yoksa ayracınız yine insan mı? Hangi insan?

Tepesinde akbabaların döndüğü her tarafına sinekeler nüfuz etmiş çöl ortasında bir çocuğun gözlerine bakabiliyor musunuz? O'nunda yanında olabiliyor musunuz? Nasıl?

Yoksa dinler gibi mesut ol, bahtiyar ol, tanrı böyle olsun istedi ve böyle oldu diyecek miyiz? Oysa aynı tanrı günah çıkartmak için kiliseye money getirin, para para diye bağırırken neden hiç soru sormuyoruz? İnsanların günahının bedeli, cennetden alınan bencilliğin tapusu arsa bedelleri hangi çocuğunda insan olduğu ve insan gibi yaşaması gerektiği gerçeğini hayata geçiremez! Peki ya tanrının sevgili kulu iseniz vebadan ölmezsiniz diyen din bezirganlığının, insanların delik ceplerindeki son kuruşuda altın taslarına şarap olarak döken bir egemenliği, bu egemenliği yaşayanlar da insandı diye kutsayabilir miyiz? İnsanı kutsayalım kabul, ama asla insana yabancı(materyalist terim)ve insanlıktan çıkartan düşünceleri kutsamayalım, bunu yaptığımız an da kendi insanlığımız da tartışmalı hal alır değil mi? İnsanın kendisine yabancılaşması yine insanlık geneli üzerinden değerlendirilemez. Her şeyi insanın yapması ayrı, yaptıklarının ne olduğu ayrı şeyler değil mi?

Ben felsefe nin tanımını yapıyorum. Ve diyorum ki, hali hazır statükonun yaptığı tanım bizi-sizi- yanıltıyor, felsefe nedir derseniz, ben en doğal ve katışıksız anlamı ile, herhangi bir şeyi, bir iş, bir düşünceyi, bir oyunu, en basit bir çocuk oyununda dahi, nasıl yaparım, ne yapmalıyım, nasıl öğrenirim gibi soruları sorduğunuzda aradığınız her şey felsefedir. Yani ortaçağdan kalmış statükonun alıp bulutların üzerine taşıdığı ve sadece kilise imamlarının(feylozof papazlar) yaptığı bir felsefe yok. her ne kadar asıl filozoflar bin bir türlü işkenceye maruz kalmış her ne kadar aydınlanmacılar ben insanım! dediği için cezalara maruz kalmışsa, bunu yapanın yine insan olduğunu bilsem de, bu gün bazı şeyleri ben geçmişde canları pahasına ben insanım!, insan olacağım diyenlere borçlu olduğumu biliyor ve hiç unutmuyorum. Örneğin Din, veya hayali bir tanrı insana legodan ev yapmayı öğretemez, ama öldüğünde cennetde sınırsız bir hayat süreceği masalını salık verebilir, insan ise legodan evi felsefe ile başarır işte bu yüzden felsefenin yüzü sizlere soğuk ve karmaşıklaştırılarak sunulur, çünkü din böyle olsun ister, insan bir şey başarmamalıdır, başarmak hayali bir masal kahamanı olan tanrıya mahsustur ve o nun başarısı ancak cennetde sizlere nail olacaktır, siz bu dünyada sadece cenneti başarmak için çalışın, düşünmeyin boyun eğin ve sadece söyleneni yapın..........

Felsefenin anlaşılması için hep şu örneği veririm, elinizde legolarınız var. Hepsi çubuklardan ibaret, siz bu çubuklarla bir ev yapabilirsiniz, işte felsefe çubukları nereye koymalıyım, şu çubuğu nereye koymalıyım, nasıl yerleştirmeliyim, şu çubukda baca olsun dediğiniz anda işte bu yaptığınız felsefe olur, neyi nasıl yaptığını bilmek bilgisi için, bilgi için girdiğiniz çaba. Ne insana yabancıdır nede sizlerin veya bizlerin materyalizm şudur idealizm budur yönlü kalıplarına sığar. yani materyalizm bilgiye giden ne bilimine ve metoduna indirgenebilir ama nede bilim materyalizmden ayrıştırılabilir. felsefe her şeyin kapsayıcısıdır ve temelinde insan yatar. Bakın dünyaya, tarihe, ilahiyat ve külliyatlarını şöyle bir kenara bıraktığımız da, sevgiyi, duyguyu, şairi, şiiri, öyküyü, masalı, resimi, müziği, insanı görebilirsiniz materyalist felsefede, egemen dinlerde ise bunların yasaklı olduğunu görürsünüz, şimdi insani olan nedir kendiniz cevaplayın.

Sizin mağara dönemi ile bu gün 1 arpa boyu yol gitmedik deyişiniz de politiktir, yanlıdır. Örneğin biz ileri gittik, bakın fikirlerimizi yazışıyor ve paylaşıyor ve dahi insan dan bahsedebiliyoruz! sevebiliyor, çizebiliyor, deneyleyebiliyor, yasalarımızı yapabilyoruz. İlerleyişmizin görülmemesi mümkün değilse bile insanlık açısından mağara döneminden daha gerideyiz, karanlık çağdan ise ilerideyiz. Burada kriteriniz önemlidir, neye göreliğiniz dir demek ki yanlılığı da belirleyen bir şey var, söylemim kişisel değil.

siz nasıl inancıyla bütünleşik bir teistle konuşarak/tartışarak onu ateizme çekemezseniz, ben de sizi bu düzeye çekemeyeceğimin zaten farkındayım..

Eğer ben insanları bir yerlere çekmek için tartışıyor olsa idim dediklerinizde haklı olursunuz, fakat benim özelde de genelde de hiç bir şekilde böyle bir amacım yok, olmadı, olmayacakda, öncelikle insanları her halleri ile kabullenmişim, paylaşmamın önünde engel gördüğüm hiç bir şey yok. Ama emin olun konuşarak ve tartışarak fikir birliğine vardığımız onlarca teist arkadaşım olmuştur, çok insana ben ateist mi olayım böyle tanrı mı olur yav! dediğinde, bu şekilde olmaz, olayım demekle olmaz, bir şeyin bilincine varmadan o şeyi kavramadan ve kendin için olması gerekenin ne olduğuna yine kendin karar kılmadan olmaz demişimdir, eğer bu karar seni üzecek ise alma demişimdir, hatta bu bilinçle yapma demişimdir.
Kısaca görülmesi için çabalarım, ama sizin gibi, karşımdakini ötekileştirip(hasta demeniz mesala) karşıma alarak yapmıyorum, insan olarak ona yüklenmiyor ve yönelmiyorum, ben elimizde neyimiz var ortaya seriyorum tartışma amacı gütmüyorum, üzüm yemeyi amaçlıyorum, insanların başkalarınca bir şey yapıldığı görüşüne bile katılmıyorum, ne yaparsa insan kendisi yapar ve kendisi karar verir, örneğin ben kimseyi ateist yapamam, kişi olsa dahi kendisi olabilir ve ben sadece bir kaynak olabilirim, iradi karar ve asla amaç olamam!, dinler gibi amentülerim ve şartlarım yoktur, bilgi birkimimi paylaşırım, bilgi birikimlerini alır veririm, eksiklerimi görür ve paylaşmaktan, dile getirmekten çekinmem hiç bir eleştiriye karşı sorularla yüklenmeye geçmem, anlamaya ve almaya önem veririm...
Ben -ist'im, şu ist im, bu ist im diyen herkese net bir sorum vardır, o ...ist nedir? Aldığım cevap %90 bilmiyorum dur, kısaca siz değil tüm ve kendim dahil şablonlara ve şablonculuğa ve dair kullanımına nereden ve kimden gelirse gelsin hem olumlu bakmam hemde mantıklı bulmam, aidiyet, tabu, kutsallık atfedilerek dikilen hiç bir granitleşmiş düşünce heykeli önünde secde etmem, bilincimle giderim, saygımla giderim ama asla kul olmayı kabul etmem...İnsan sürekli sondajı kendi iç dünyasına atarsa çevresini göremeyebilir sevgili Paslıçivi.

Bir tane ateist kural, yasa koyabilir misiniz, şöyle olacaksın böyle yapacaksın, şuna inanacak, buna inanmyacaksın vs? Sizin dediğiniz gibi olsa, hadi bir tane örnek verin, bir amentü bildirimi var mı gösterin?

o yüzden sizinle ve diğer bu düzeyde arakadaşlarla mümkün olduğunca bu konuları artık konuşmaktan/tartışmaktan kaçınıyorum..

zaten benim tezim bu bilinçdüzeylerinin konuşarak/tartışarak değiştirlmeyeceği üzerine..

Eğer benimle yazışmayı sürdürmeme kararınız benim saygısızlığım ise bilmek isterim, ama değil oluşturduğunuz şablona ben uymuyor ve yaptığım tanımlar yine formüllediğiniz şablonlara uymuyor ise yine sürdürme taraftarıyım. Çünkü sabitfikirlilik insanı mahmurlaştırır ve bu sizin için de geçerli ve bence sabit fikirlisiniz, gerçekler düşüncelerinize uymadığında iletişime kapanıyorsunuz ki buda bir savunma biçimidir, ama sizin, düzeyiniz tarzında yaklaşımlarınızı bence tekrar, tekrar düşünün derim... Sizin hatalı teşhisler yapıyor olmanızın, eksik biliyor olmanızın, yanlış biliyor olmanızın ya da yazdığınız bunca şeydeki eksiklerinizin demi günahı bana ait? Resti görüyorum...

Her düşünce her bilgi insana anlatılabilir yeterki yanlı-sabit olmasın ve itham üzerine kurulmasın! Kurgunuz dahi kendi düşüncelerinizle çelişiyor sevgili Paslıçivi, anlattıklarınız kendi başlığınızla çatışıyor, ithama karşısınız ama itham ederek ancak bunu yapıyorsunuz ve daha detaylı izah etmemi gerektirmiyor.

Oysa yazdıklarımın düzey ile alakası yok, tanımlarınız yerli yerinde değildi, örneğin kaynağınız yoktu, örneğin dayanaklarınız yoktu peki tüm bunların olmayışına bakarak nasıl tez sunabildiniz ve nasıl örneğin beni hasta yaptınız, hiç bir bulgunuz yok sadece ismim var ve siz vahy uslulü isme göre teşhisler koydunuz? Ama bana neden hasta olduğumu anlatmaya gelince işte öylesinde ondan diyorsunuz, pekala aynı şekilde sizde hasta olabilrisniz, öylesinde ondan dersem bir şey anlatır mı? Ya yanlış teşhis yapıyorsunuz yada yanlısınız. Peki böyle olması mı gerekir, şart(!) mı? Ama istiyorsanız din konusunda dilediğinizce hatta yüzlerce sayfa kaynak koyabilirim..

Mahmur olan insanlıktır ve bu mahmurluğun afyonu(kaynağı) biraz fazla kaçık.

Sevgili Paslıçivi insanlık sadece görece refah düzeyi iyi olan insanlardan oluşmuyor, ama sorun bu sitede yazıyor olmanız değil de, acab 2 başlıkdan öte ilgi alanınızın olmayışı olabilir mi? Diye düşünüyorum.

vartor
27-10-2010, 15:55
Cok hos ve egitici olmaya basladi bu tartismalar. Hem kendimizi hem de etrafimizi tanimamiza neden olacak bir seri olma yolunda; onun icin, kendiniz icin olmasa da, bizler icin devam edin. Sevgiler...

evrensel-insan
27-10-2010, 16:29
Saygideger vartor;

Eger okur ve arastirirsan, bunun gibi nice basliklar var sitede.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
27-10-2010, 16:32
Saygideger diamat;

Sana bir ornek, zaman madde degildir, ama; fenomendir. Verdigim linkleri okuma zahmetine katlanirsan, kendinde bulursun madde olmayan fenomenleri. Cunku, bilim ve bilimselligin uzerinde gozlem yaptigi madde degil; fenomendir.

Aslinda algilamak istesen bazi seyleri, imanin ve ezberin bozulacak ama, tabi bu da yeniliklere acik olabilme kapasitesiyle ilgili bir konu.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
27-10-2010, 17:05
sayın evrensel

o mesajın cevaplandı.
sen de zahmet et de bir bak bakalım okumuşmuyum , cevaplamışmıyım diye.
aynı mesajı iki başlığa birden atıp her ikisine birden ayrı ayrı cevap beklemek de nerden çıktı.

aslında kendi elinle kendini iyice köşeye sıkıştırıyorsun.
felsefi düzeyini iyice ortaya dökmemi engelleyen şey sadece geçmiş günlerin hatırına olan saygımdır.

bir daha maddeye iman edenler falan filan gibi ülkücü ağzıyla konuşursan;
daha soyutla somutu bile ayırd etmesini beceremeden felsefe yapmaya kalktığını , aslında tek yaptığın şeyin felsefi bir dil kullanmak olduğunu , içeriğinin ise bomboş olduğunu hem de herkesin anlayacağı dilden üstelik bizzat senin mesajlarından alıntılayarak gösteririm.

evrensel-insan
27-10-2010, 17:08
Saygideger diamat;

Sen bir maddesin, ben bir insanoglu turunun biriyim. O yuzden aramizda bir dialog yok, kusura bakma.

Saygilarimla;
evrensel-insan

vartor
27-10-2010, 17:09
Lutfen sahsiyete dokmeyelim, , son yazilanlar ozel mesajlasma gorunumunde.

paslıçivi
28-10-2010, 06:51
Fikir alışverişinde, konu kişiyi tartışmak değilse, hiç bir şey benim için üzücü olmaz, her türlü düşünce ve görüşü hem anlamak isterim hemde paylaşmak.



sevgili spartacus..

olayı böyle algıladığınız sürece tabii ki her şeyi konuşabiliriz, zaten benim de vurguladığım burdaki kişiler değil tüm dünya insanlığı..

ama konuşmamız ilerledikçe varolan materyalist bilincinizden dolayı bazı söylemlerimin sizi rahatsız edebileceğini düşünüyorum, neyse yeri geldikçe bunları da konuşuruz..

İnsanın yanında olmanız hem çok genel hemde edilgen bir şey değil mi

Örneğin erkeği olmadığı için dışarıya çıkamayacak olan bir Afgan kadının açlıkdan kötürüm hale gelmesinde, yanında olabiliyor musunuz?

Ramazan da pirinç sattı diye Endenozya'da kırbaç vurulan kadının yanında olabiliyor musunuz? Yoksa bu tür buyrukları veren statükonun onlarda insan diyerek hiçde bu eylemi yaptıran fikir yada düşünceleri görmeden, yada görmezden gelerek yanında olabilir misiniz?

Kendileri onlarca cariye edinip zevk ve sefa içinde yaşarken, tanrı böyle buyurdu deyip, diğer insanların(kullari köleler) emekleri, canları, inançları, kas güçleri üzerinden dünya hayatını kendisine cennet edenler bu sefayı sürerken, o kullaştırılmış insanlardan ikisi birbirine aşık oldu, sevdi, gönül koydu diye neden cezalandırılır hiç düşündük mü? Kendileri zevk, sefa içinde iken, diğer sömürdüklerine, boşverin tek gerçek var ahiret, bunları düşünmeyin demesi ne kadar kabul edilebilir ve gerçekçidir, buram buram çıkar kokan bu söylemi hak kabul etmek mantıklı mıdır?

İnsana karşı inançlarının her türlü insanlık dışı diyebileceğim kullanımında(ki bu politik bir konu) insanın yanında olabiyor musunuz? İnsanın yanında olmak inancının başkalarına alet edilmesine karşı olabilmek mi, Yoksa dine dokunmamak adına, inanan da insan, o inancı kullanan da insan benim için fark teşkil etmez mi diyorsunuz?



sevgili spartacus, bana dinlerin zararlarını anlatmayın :) bunu çok iyi yaşamış, deneyimlemiş ve algılamış biriyim.. belki ben sizin nefret ettiğinizden çok daha fazla bu dinlerden nefret ediyordum ve karşısında duruş almıştım zamanında.. dünyadaki varolan tüm dinlerle mücadele edilmesini ve ortadan kaldırılmasını savunuyordum..

o örneklerini verdiğiniz ve din yüzünden insani olmayan bir duruma düşmüş insanları gördükçe emin olun ki sizden çok daha fazla irrite oluyorum ve "tüm dinlerin ve tanrı/tanrılarının, ölüm sonrası yaşamlarının canı cehenneme" diyorum zaten..

şimdi olayları daha farklı algılayor ve farklı bakıyorum.. ve sizin kabuledemeyeceğiniz ve büyük olasılıkla eşetireceğiniz bir pencereden bakıyorum..

kader...

evet, bu kelime ve kavram sizi rahatsız edebilir, kabul etmeyebilirsiniz.. siz sadece zihninizdeki dinden örnek veriyorsunuz yani islamdan.. oysa insanlık tarihinde binlerce dini inanç gelip geçmiştir ve günümüzde hala çok değişik alt fraksiyonlarda daha yüzlerce binlerce dini inanç çeşidi vardır..

ve tüm gelmiş geçmiş ve günümüzde varolan bu dinlerin hiç biri insanı ve yaşamını ön plana çıkaramamış, çıkaramadığı gibi diğer dünya dinleriyle büyük bir çatışmaya sokarak varolan kaosa hizmet etmiştir sadece..


evren/varlık kaosla mümkündür.. kaos varsa varlıktan sözedebiliriz.. kaos ortadan kalktığından "varlık"tan sözedemeyiz.. ve hiçliğe/yokluğa geçeriz..

bu bahsettiğim kaos; her alanda, her noktada, her düzeyde bir zorunluluk ve dayatmadır.. atomun elektronlarından tutun da, insanlararası bilinç ve farklılıklara kadar ve algılayabildiğimiz evrendeki tüm galaksiler ve gezgenler, yıldızlar arasında bir kaos/çatışma vardır..

bu kaos insan bilincinin/algısının dışında çok uzun soluklu bir evrim ve süreçtir.. biz insanoğlu olarak müstakil varlığımızı algıldığımız ve sınırlarını; ne mekan, ne zaman, ne de içerik/nitelik vs, olarak çizemediğimiz bir bütünün belki de önemsenmeyecek derecede yer kaplayan birer parçalırıyız..

yani bu sınırlarını çizemediğimiz ve adına evren dediğimiz bütünde varlık/yaşama mücadelesi veren bir canlı türüyüz..

ve sınırlarını çizemediğimiz bu evrende henüz daha hiç bir şey bilmiyoruz.. daha sadece ay denen uydumuza gidebilmişiz, diğer gezegenleri ve bize milyarlarca ışıkyılı uzaktaki galaksilerden ve varsa bir son/sınırdan sonra neler olabileceğinden bahsetmiyorum bile..

ve bu devasa bütünlüğün/evrenin içinde insan olarak kendimizi gereğinden fazla önemsiyoruz.. hani bazı horozlar vardır, sırf öttükleri için güneş doğuyor zannederler.. biz de insanoğlu olarak biraz öyleyiz..

bu devasa bütünlük/evrenin kendi iç dinamikleri var ve bu içdinamikler her koşulda bildiğini okuyup, olması gereken şeyler oluyor..

insanoğlunun varolan süreç pozisyonu da bu içdinamikler eşliğinde olması gereken şeylerin oluyor olmasından yani gerçekleşiyor olmasından başka bir şey değil..

nasıl vahşi doğada etoburlar, otoburları öldürüp yiyerek beslenmek ve yaşamda kalmak zorundaysa, biz insanoğlu türü de şu an şikayet ettiğiniz süreci yaşamak zorunda..

nasıl ceylanlar bir yırtıcı kediden kaçmak için ne tür oyun, bedensel gelişim, hız vs geliştirirlerse geliştirsinler sonunda bu yırtıcılara yem olmak zorundaysalar ve bu doğanın/düzenin bir iç dinamiği ise..

insanoğlu denen canlının da bu dinli/inançlı ve diğer tüm din ve inançlarla bir çatışma/kaos içinde olması evrenin/varlığın bir iç dinamiğidir ve bir zorunluluk/dayatmadır..

şimdiki varolan dünya insanlığının bu din/inanç/millet gibi kavramlar yüzünden çatışması sadece bu devasa sürecin çok küçük bir ayağıdır.. varlığın zaman olarak ne başını ne sonunu biliyoruz ama bizler ortalama 70 yıl yaşayan bir canlı türüyüz..

ve bu 70 yılık sürecin ancak 3-4 binyıllık bir geçmişi hakkında kısmi bilgiye sahibiz.. milyarlarca yıl öncesinden ve gelecek milyarlarca yıl sonrasından bi haberiz..

bu bihaberlik sadece zaman değil mekan olarak da geçerli.. bundan 10bin yıl önce yaşamış bir insan belki de sadece yaşadığı mekanı bir bütünden ibaret sanıyordu.. insanoğlu zaman içerisnde küresel şekli olan ve uzay boşluğunda dönen bir gezegende yaşadığını farkketti..

şimdi geldiğimiz düzeyde ise elimizde bir iki teori var, evrenin çapını tahmini bildiğimizi zannediyoruz falan..

nasıl 10bin yıl önce yaşamış bir insan bugünü bilincinde canlandıramaz ve algılayamazsa, biz de bir milyar yıl sonra nasıl bir evrenle karşı karşıya olabileceğmizi algılayamayız..


işte bu sınırsız/sonsuz diye ifade ettiğimiz varlığın/evrenin içinde "yaşamda kalıp soyumuzu devam ettirme" içgüdüsüyle bu varlığı/evreni/yaşamı bilme arzusu içindeyiz ama bir türlü bilemiyoruz, çünkü "mutlak 1" i masaya koyamıyoruz..

ama bilemediğimiz bu varlığı/evreni "bilmiyoruz" demek de henüz kabuledeceğimiz bir bilinç düzeyi değil.. çünkü henüz o kadar evrimleşmedik..

bilmiyoruz diyemediğimiz için "bildiğimizi zannetme yanılgısı/inanç" içinde şimdilik yaşamımızı idame ettirmek zorundayız.. yani bilinçaçısından bir "arageçiş formunda" yaşıyoruz şimdilik..

işte bu "bildiğini zannetme yanılgısı" içinde yaşayan insanlar çok değişik bilinçaçıklık düzeyine sahipler.. ben bunlara teizm ve non/anti-teizm bilinçaçıklığında yaşayan insanlar diyorum..

ve bu insanların hepsi kendi bildiğini zannettiği şeyi doğrulamak ve diğer tüm bildiğini zanneden insanlarla bir çatışma/yanlışlama/kaos içinde olmak zorundalar zaten..

ve bu teizm ve non/anti teizm düzeyindeki insanlar kesinlikle suçlanamazlar, dışlanamazlar ve bulundukları bu durumdan dolayı sorumlu tutulamazlar..

çünkü henüz "tam uyanık" bir bilinçte değildirler.. ve tam uyanık olmayan bir bilincin cezai müeyiddesi olamaz.. önce kişiyi tam uyanık bilince getirip ancak ondan sonra sorumlu tutup, ceza verebilriz, dışlayabiliriz, ötekileştirebiliriz..

bu durumda insanlık tarihinde "kısmen tam uyanık" duruma gelmiş insanlar vardır.. işte bunlar batının peygamberleri, doğunun mistikleri dediğimiz insanlardır..

ortada bir suçlu aranacaksa asıl suçlu bu insanlardır, bunları takip etmek zorunda kalanlarla ya da karşısında durup bunlarla mücadele etmek zorunda kalıp yaşamını ıskalayanlar değil..

bugünlük bu kadar yeter..

diamat
28-10-2010, 20:57
Saygideger diamat;

Sen bir maddesin, ben bir insanoglu turunun biriyim. O yuzden aramizda bir dialog yok, kusura bakma.

Saygilarimla;
evrensel-insan

aramızda bir dialog olduğunu kim söyledi ki.

soyutla somutu bile ayırd etmesini beceremeden, haddini aşıp materyalizmin bir inanç olduğu retoriğini papağan gibi tekraralayan, bir adamın deşifresi dialog değildir.

bunu yaparken de kimseden izin alınmaz.

paslıçivi
29-10-2010, 05:42
Lütfen yazın şimdi, tüm söylediklerimi unutacağım, insan olmak ve insanca yaşamak dediğiniz nedir? Lütfen dünya, insanlar, insanlık, toplumsal yaşam tahlilinizi ortaya koyun. Ne yapmalı? Soru bu.

sevgili spartacaus..

bugün çok havamda değilim, akşam biraz rakı yaptım, kafa ve bilinç biraz dumanlı olabilir..

ne yapmalı diye soruyorsunuz?

yapacak bir şey yok, yani insanoğlunun bireysel bir çabası bu konuda bize bir şey getirmeyecektir..

sadece kişi yaşamı boyunca bu insani olmayan kavramları eleştirerek, onlarla mücadele ederek kendini tatmin/mutlu hissedecektir, hepsi bu..

varolan içdinamikler/süreç işlemeye devam edecektir..

bir taraftan bilimde inanılmaz bir ilerlemeye rağmen bu konularda insanoğlu biribirini yemek zorunda kalacaktır.. çünkü kurgu bu şekildedir.. tüm müstakil varlıkların/canlıların biribirini her alanda/anlamda yemesi, mücadelesi, savaşı, kısaca kaosu üzerine kurgulanmıştır her şey..

size sadece basit bir örnek vereyim.. siz bir insan/canlı türü olarak temel içgüdünüz "yaşamda kalmak"tır.. ve yaşamda kalmanız tamamen beslenmenize bağımlıdır.. ve beslenmeniz de organik(canlı) maddeleri yemekle ancak mümkündür..

varoluştaki tüm canlılar yaşamda kalmak için diğer canlı türlerini yemek zorundadırlar..

bu beslenme zincirinin en tepesinde insan, daha sonra hayvanlar ve aşağıda bitkiler vardır.. bir tek bitkiler inorganik(cansız) maddelerle beslenerek hayatta kalabilirler..

bu basit örnek bile varolan canlıların nasıl bir kaosa itildiğinin, dayatıldığının, zorlandığının en dramatik göstergesidir..

peki ne yapmalı?

varolan süreç işliyor, bu süreç işlerken insanoğlu denen canlı türü acı çeke çeke, yontula yontula "insanlaşma" sürecine girmek zorunda kalacaktır..

ya da her zaman olduğu gibi yine bilim(büyük olasılıkla tıp) sayesinde bu sürece bir neşter vurulabilecektir..

benim yakaladığım/ualaştığım kişisel farkındalığım bunu gösteriyor..

ama insanlık tarihinde olduğu gibi yine bu sürece; insan eliyle insan için üretilmiş soyut paketlerle çözüm önerileri sunanlar olacaktır.. dinler, izmler, düşünce paketleri vs.. ve bu paketi sunanlar sadece ve sadece insanoğlunu her anlamda sömürmek için vardır, her türlü din ve izm bunu kuranlar, sahiplenenler tarafından insanlığı sömürmek için kullanılacaktır, bu hep böyle olmuştur ve zaten böyle de olmak zorundadır..

tüm çabaların hepsi beyhudedir..

olması gerekenler oluyor..

insanoğlunun her bireyi de bu senaryoda/süreçte kendisine biçilen rolü oynuyor sadece..

spartacus
29-10-2010, 11:33
Sevgili Paslıçivi
Şerefe! :)

Garip gelecek belki dinlerden hiç nefret etmedim. Etmiyorum da, benim ifadelerim din gerçeği üzerinedir. Gözlemlerimi, bulgularımı dile getirmeye çalışıyorum, ki söylemlerim karşı içerik taşıyorsa da bu kişisel değil, düşünsel bir karşıtlıktır, benim karşıtlığım olarak bakarsanız YANILIRSINIZ.

Mesala verdiğim örnekde sadece din yok ve dini tanımlarken dikkat ederseniz dinin politik olduğu yönüne vurgu yapıyorum. Yani dini inançlar temelinde değil, her şeyden evvel onun politik kimliği ve politik temelde ele almak gerekir diye düşünüyorum. O yüzden hep ayırırım, inanç başka, inançların kullanımı üzerinden şekillenen din başka bir olgudur.. DİN insan inancının istismarı üzerine kuruludur, temelinde inanç değil kullanım amacı yatar. Eğer detaylandırmalarım buraya kadar anlaşılır ise, din konusunda düşüncelerimi ve nasıl yaklaştığımı izah edebildiğimi düşünüyorum...

Peki ben inançların kullanımını, ister politik isterse ekonomik çıkar hedefli olsun, sadece din olarak mı görüyorum? Elbette hayır, ama ister politik isterse ruhani-düşünsel olsun tüm inanç kullanımları ve istismarı tanımım gereği dindir. Bir şeyin din olması için illa tanrısal bir inanç taşıması gerekmiyor, kutsallık ve ilahi bir yücelik, insan hayatının belirgin bir dönemine tekabül edecek her türlü mutlaklık veya bağlaşık biat kültürü(tabuculuk), inak, sabitçilik vs dini doğurur, dindir.

Eğer bu paragrafıda yeterince detaylandırabildi isem ve bakış açımı kaynaklayabildi isem, din dediğimde nasıl geniş bir açı ile yaklaştığımı da izah edebildiğimi düşünüyorum..

Nasıl ki inançların ister politik isterse ekonomik kullanımını din olarak tanımladım, aynı partizanlığı ben ne bilimde, ne felsefe de nede sosyal bilimlerde olumlu bulmayan birisiyim. Yani ister materyalizm, ister idealizm, ister ateizm ister teizm bu duruş benim açımdan fark oluşturmaz ve anlamlı bulmam.

Örneğin insandan üstün gördüğümüz ve insandan üstün ve insan ötesi gördüğümüz her ama her şey benim için birer tabudur ve kaynağında kişilerin putlaştırdığı olgular yatar. Bu tanrı olur, millet olur, sistem olur(kapitalizm, sosyalizm vs), felsefe olur(idealizm, materyalizm), cinsiyet olur, hemşeri olur, mezhep olur, tekke olur, tarikat olur, şeyh olur, padişah olur kişinin kendi düşüncesi-inakları olur vs..... Tüm düşünceler, aitlikler adına ne dersek dinler, tanrılar.......... hiç birisi ne insanı tanımlar ama nede temsil eder, olumlu veya olumsuz sonuçlar doğrurabilirler. örneğin bir aracı kullanmanın olumlu, olumsuz iki sonucu vardır, düşünceler de, inançlarda, sanrılarda, biatlarda, aidiyetlerde.... insan için bu özellikleri taşır. İnsan inandığı şeyler adına değil, inandığı şeyler insan adına ancak ifade edilebiliyorsa anlamlıdır.... Ben tanrıya neden inanıyorum? İşte dinlerin cevabı, çünkü tanrı bana bunu emretti, çünkü ben ona gebeyim! borçluyum der(çıkar ilişkisi temellidir)! Oysa ben tanrıya neden inanıyorum diye kendisine sorunca, zaten inandığı bir şey nasıl olurda inanarak var ettiği bir şey ona emredebilir!? Önce bunu düşünmesi, anlayabilmesi gerekir değil mi, yoksa amuda kalk da dedirtilir? O yüzden dediğim gibi araçların iki biçimi olur, olumlu veya olumsuz sonuçlar doğrurur ve bu sonuçlar insan içindir, ama aracın tanımı(örneğin din) asla insanı tanımlamaz! neden çünkü onlar kaynak değildir, kaynak insandır ve bu kaynağın sonuçlarıdırlar... Mesala müslümanım demekle de, hıristiyanım demekle de, dinsizim demekle de kişi insaniyeti üzerine bir ifade vermiş olamaz...

Sürekli soğuk savaş döneminden kalmış 2 tane argüman ve çarpıtılmış 2 tane söz ile materyalizme yaklaşmak veya idealizme yaklaşmak benim açımdan ve gördüğüm kadarıyla sığ bir yaklaşımdır, aşırı yüzeysel olur ve her şeyi biribirne karıştırmaya döner. Buda tersinden bir tabulaştırma olur ki, bilince edilemez ancak bir yanlılık haline dönüşür, geriye sadece inatla bir savunu kalır.

Eğer insanilik boyutunda soracağınız sorular var ise, ben cevaplayabilirim, ama ben cevaplamadan benim adıma beni konuşturur iseniz bu olumlu bir yaklaşım olmaz. Materyalist demek ROBOT demekdir söylemi benim en çok güldüğüm ama gülerken de çok üzüldüğüm bilinçsiz bir yaklaşımdır...

Felsefeyi neden sürekli tanımlıyorum, çünkü diyorum üstüne basa basa statüko'nun felsefe tanımı ile insanlığın felsefesi aynı şeyler değildir. Statüko her şeyi politik bir kimlikle tanımlar, temelde insanilik aramaz. Felsefenin bilgiyi aramak, kaynağında ise insanın, nasıl, neden, niçin, ne zaman gibi sorduğu soruların yattığını dile getiririm. Öncelikle bir yanlış bilgiyi de düzelteyim, insanın bu soruları sormasında felsefeler ayrışmaz, ayrıştıran ise bilgiye erişilen yoldur metoddur. Sanılır ki idealizm, KİM sorusunu sorarak felsefeye başlar, hayır bu bir yanılgıdır, idealizm de ki kim sorusu insan felsefesinden sonra yani metod ve yolda ortaya çıkar, felsefe ise neden, nasıl, niçin, ne zaman, ne şekilde.... gibi soruları zaten sormuştur bile.

materyalizm ile idealizmin ayrışması yolda ve metodda ortaya çıkar. İnsanın bilmek için girdiği her çaba felsefedir, ama neyi, nasıl bilmesi gerketiği ve neye göre edineceği ise felsefeleri ayrıştırır. İnsanın algılarını bir nevi yorumlayışından-yorumlayamayışından doğan İnançları bir yana bırakır yaklaşır isek, insan içinde tüm diğer canlılar içinde ALGI varlık koşullarının olmaz ise olmaz kıstasıdır. Duyu organlarımız herhangi bir inanca göre değil, aksine bilgi temelli felsefik bir çalışmaya dayanırlar. Algılamak, bilmek en önemli şeydir ve bu insan için olmaz ise olmaz bir süreçtir. Hava karanlık mı, aydınlık mı, yürürken önümüzü görecek miyiz, görmeyecek miyiz, ıssız bir bölgede çakal sesleri duyacak mıyız duymayacak mıyız, kullandığımız çamaşır makinasının sesi normal mi yoksa anormal bağırtıları var mı(bozulma), ihtiyacımız olan gıdayı(açlık-tokluk) aldık mı, almadık mı, dokunduğumuz şey sıcak mı, soğuk mu, karanlıkda el yordamı ile yürürken ellerimizi kullanmamızın amacı nedir(bilmek)dokunmak mı, dokunmamak mı ............... bu örneklerin sonunu getiremeyiz ama insan hayatının doğal işleyişinde bilgi nin ne kadar önemli olduğunu hatta hayvanlar için dahi ne kadar önemli ve olmaz ise olmaz bir şey olduğunu, üstelik duyu organlarının dahi bilmek temelli çalıştığını(sistematik anlamda iradi değil) görürüz. Demek ki bilgi, bilmek salt zihinsel teoriler üretmek değil, aksine doğal, materyal bir süreçmiş, yapay argümanlar yükleyerek ve yine statükonun bulutlar üzerine çıkarttığı gibi bir naylon bilgi yokmuş. Bilgi genel bir söylemdir ve bilginin derecesini, düzeyini ancak ve ancak görelik belirler. Bilgide kıstas neye göreliktir, haliyle bu görelikde temel nedir? Kaynaktır dayanaktır, dayanaksız olmayacak tek şey bilgidir, dayanaksız olabilecek şey ise düşünce veya inanç olabilir ve buda insanidir, dışımızda değildir ve öteleyemeyiz ve tabi dayatamaz, ürettiğimiz yargıları sabit görüp, insani! kategorilendirmeler yapamayız, örneğin hasta diyemeyiz, çünkü bu bilgisiz, bilgide kaynak ve dayanaksız olmaz.

İdealizm ile materyalizm işte nasılki ben yukarıda örnekledim, bir yığın en doğal işleyişde ki duyu organlarının felsefik çalışmasına değindim, bu algıların yorumlama sebeplerinde ayrışırlar. Örneğin bir yağmurun yağması 2 biçimde ele alınaiblir.
1. Kim sorusu ile ben yağmuru anlayabilirim der bu İdealizmin sorusunudur, çünkü idealizm düşünce alanında İRADİ çözümler arar.
2. Nasıl, neden, ne şekilde gibi soruları sorup, doğayı(materyali-örneğin yağmur, bulut, su) incelemeye başlarım, bunun arkasında illa bir irade olmak zorunda değildir demem buda materyalizm dir.

Soğuk savaş politik argümanları bırakalım, önceki yazılarımda zaten epey bir detaylandırmada bulundum, İdealizm KİM'i arar, Materyalizm ise NASIL'ı. Bunda karşı çıkılacak, partizanlık yapılacak hiç bir şey göremiyorum....

İdealizm de materyalizm de ikiside kapsayıcı, genel felsefelerdir. Yani şemsiyedirler ve özelde bir çok metodla, değişik düşüncelerle, çeşitli özelliklerle, çok çeşitli düşünceler geliştirilebilir. Örneğin Dinlerle İlgili Forumlar bir üst kategoridir, altında ise İslamiyet, Hıristiyanlık gibi farklı alt başlıklarla dinler ele alınabilir, islamiyete islamiyet demek, bunun bir DİN olmadığı anlamına nasıl ki gelmez, bir kaç politik ve soğuk savaş argümanıylada ne materyalizm ne idealizm nede felsefe anlaşılabilir nede görülebilir, kavranabilirdir...

tek bir soru soracam, yağmur niye yağıyor? İşte bu soru zihnimizden çıkış olarak yanlılık arzeder! Çünkü niye diye sormuşuzdur, oysa aynı soru Yağmur neden-nasıl yağıyor diye de sorulabilir. Birinci şekilde niye diye sorarsak bu bizim irademizi kattığımız bir irade aradığımız bir soru, ikincisi ise irademizden öte yağmuru baz aldığımız bir sorudur. Biraz daha anlamlı örneklersem, bir insana NİYE bunu yaptın diye soruyorsak farklı, NEDEN yaptın diye soruyorsak farklı amaç taşırız. NİYE diye sormuşsak bir niyet unsuruna dayanır, KİM faktörünü ararız(idealist), neden diye sormuşsak öğrenme(bilme!, materyalist) amacına dönük sormuş oluruz. Örneğin ben, NİYE sorusunu sormuyorum, kendiliğinden (materyalist olmamdan kaynaklıdır) ağzımdan neden sorusu çıkar hep. İşte idealist düşünce ile materyalist düşünce arasında basit bir insan ilişkisi üzerine hem örnek veriyorum hemde dikkatinizi çekme şansına nail olamayan bu ayrıntıda, kavrayışınızın uyumsuzluğunuda dile getirmiş oluyorum. Bakın verdiğim örnek nasılda felsefelerin dünyaya bakışına temel olacak.

Nasıl ki ben niye diye sormak yerine nasıl, neden diye soruyorum, idealizm de niye-kim diye sorar ve yağan basit bir yağmurda siz, niye yağıyor der ve ardında iradi bir etmen arar iseniz girdiğiniz yol idealist yoldur... Yıldırımlar neden çakıyor diye insan sorduğunda, idealist yola dayalı görüş der ki, bunun nedeni ilahi ruh'un hiddetlenmesidir, nasılı ise bir cezalandırma biçimidir der. Yani der, yıldırımlar doğaüstü ve metafizik(zihinsel, ruhani) bir iradenin yaptığı bir şeydir-zihnidir, nedeni-nasılı ise hiddetlenmiş bir tanrının bu eylemi yapması olabilir der. Gördüğünüz gibi KİM sorusundan sonra, neden, nasıllar geldi ve nasılın cevabı yine kim sorusunun muhatabı oldu. Çok örnek verebilirim taaki paratoner bulunana kadar. Kısaca idealist nasıl, neden sorusu ile materyalist neden, nasıl sorusu aynı şeyler değildir ve aynı şeye doğrultulamazlar.

Şimdi Sevgili Paslıçivi dünyaya idealist değilde materyalist yol ile bakıyor isem, bu benim idealizmle olan çatışmam mıdır yoksa felsefenin ayrı bir alanı mı? Sürekli üstüne basa basa diyorum ki, politik ayrıştırma ve çatıştırma yanlıdır, materyalizm, idealizmin dışa vurulmuş bir biçimi değil aksine bir yol ve metod olarak Materyalizmin varlığı idealizme, idealizmin varlığıda materyalizme bağlı-mecbur değildir, aralarındaki karşıtlık düşünsel değil YAPISALDIR, bir şekilde de yansır!. Ve ben bunu sürekli tekrar etmek zorunda kalıyorum neden? Hala YAPISAL fark ile, politik karşıtlığın çözülmemiş olmasından! Peki sevgili Paslıçivi sizin tezinizin dayanağı nedir? yapısalmısınız, yoksa yanlı mı? Ben yanlı olduğunuzu-ki asla iradi, kişisel değil ifadem- söyledim ve hatta örneklerle ifade ettim, kaldı ki kullandığınız tabirler ve ithamlar yine yanlılığınızın kuvvetli dayanklarıdır. yanlılığınız nasılki ben 3 paragraf önce NEDEN, NASIL sorularının düşünce biçimlerinde farklı özellik arzettiğini gösterdim, sizin de bakış açınız hem soğuk savaş politik argümanlarına hemde öznel-idealist bir irade etmenine dayanıyor. Söylemim altını çizerek tekrar ediyorum ki, kişisel değil, veriseldir..

Bir not: Nasılki felsefe dedim insanlara bulutların üzerinde ve insani olmayan-kaba mesleki diyeyim- bir şey gibi gösterildi, bilgide insanın çok uzakda ama öyle herkesin bilmeyeceği mistik bir havaya büründürülerek, insandan ötelenmiş, soğuk bir biçim verilmiştir, tüm bu özelliklerimiz, ortaçağdan devraldığımız mirasımızdır ve eğer ortada bir hastalık var ise bu bizim hastalığımızdır.

İnanç seviciliği bir numara bilgi düşmanlığıda 1 numaradır. ikisinde de birinci isek, yine devraldığımız mirasdan kaynaklıdır ve toplumlarda dahi iyi dikkat edin, BİLMEK 2010 dünyasında dahi kişinin başına zarar getirecek bir unsur olarak görülür.

İnnaç için sayfalarca dökmeye gerk yok, zaten hayatımızın egemen alanıdır inanç, sayfaları eskiteceksek, yasaklanmış, sürülmüş, mutantlaştırılmış bilgi için dökelim, gerçekten insanlık olarak bu gün en çok ihitiya duyduğumuz şey bulutların üstündeki bilgiyi indirmek ve bilgidir.

Bilgi mi, ışığı söndürün, yürüyün el yordamında -bu halde tayin etmek bilmektir- ellerinizle dokunacak mıyım, dokunmayacak mıyım, bir şeye değecek miyim, değmeyecek miyim, işte bilgi oradadır, size Şah damarınızdan bile daha yakındır, insanlığımızla ayrıştırılamaz, abartılası olmayan bir bütündür.

evrensel-insan
29-10-2010, 19:43
Saygideger spartacus;

54. sayfadaki, 531 ve 532 nolu mesajlar, paslicivi trafiginde gozunden kacti, herhalde. :mod::rain:

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
29-10-2010, 22:13
Sevgili Evrensel

Gözümden bir şey kaçmıyor, öncesinde zaten cevapladığım şeyleri tekrar öne sürmenize artık verebilecek bir cevabım yok, buna gereksinimim de yok,düşüncelerinizle sizi başbaşa bırakmaktan başka bir yol görünmüyor bana, yani artık kabullendim, kendine hastır diyorum ve geçiyorum. Yönteminiz yanlış, gidişatınız kimseyi ciddiye almaz biçim de. Söylemleriniz yüzeysel ve formüllemeci(şablonlaştırmacı-indirgemeci) A yı B ye göre B yi A ya göre tanımlayabiliyorsunuz, ateizmi bir yerlere koymak için teizmi dillendiriyorsunuz. Yani her şeyden önce bir terslik var ise bu sizin yönteminizde haliyle algınızdadır. bu tersliği aşmadan yazacaklarımı ciddiye almayacağınızı düşünüyorum, tekrar tekrar yazmamın ne anlamı var?

üstteki yazımda yapısal olarak ifade ettiğim paragrafı okuyabilirseniz, eminimki A yı B ye, B yi A ya göre olan tanımlarınızın ve bu şekilde kurguladığınız formüllerinizin hem çarpık ve yanıltıcı hemde ve en kötüsü ayrı ve farklı kaynaklı olan şeyleri, aynılaştırıcı bir rol içereceği için de aşırı yanıltıcı ve en kötüsü de genellemeci olduğudur-ki insanlık genellemeciliği aşalı yüzyıllar oldu sevgili Evrensel-. teizm doğrucudur dersiniz, ardından teizm doğrucu ise ateizm de doğrucudur dersiniz, bizde inanırız yada kendinizi inandırırsınız buna. çünkü yönteminiz formülleriniz baştan terstir, ama o kadar öznelcisiniz ki (kendine dayanırcı, salt düşünceye dayanırcı, idealist)farkında olamıyorsunuz. Oysa ateizm farklı farklı inançlar, düşünceler içermez, teistler gibi biribirleri ile savaşacak çeşitli istismar kurumları(din) yoktur, ideoloji değil bir yaşam biçimidir, yoksa ateizm bir felsefe değildir, kanunları ,uyulması zorunlu yasaları veya inançları yoktur(doğrucu olamazlar), daha bunu algılamaktan çok uzaksınız, götürüp götürüp teizm içinde ateizmler türetip evirip çeviriyorsunuz ve kendinizde buna inandırmışsınız, bizleride inandırma gayreti içinde sürekli aynı şeyleri tekrar edip duruyorsunuz, kabul ettirmek için cevapları dahi görmezden gelir tekrarlara düşüyorsunuz. oysa ne diyoruz, kaynağında türdeş olmayan şeyler birbirine göre tanımlanamaz ve terazi edilemezler, (örneğin müslümanlık, hıristiyanlık türdeş görülebilir terazi edilebilir) ateizm ayrı ve farklıdır ve bu ayrışma ise türdeş değil Yapısaldır... yani siz hala elinizde bir metre(teizm) ağırlık ölçecem deyip duruyorsunuz, ne yapabilirim?

Üstteki yazımda idealizm ile materyalizm ayrışmasının kaynağını ve en önemlisi karşıtlığın! yapısallığını ifade ettim, şimdi aynı paragrafı ateizm-teizm için tekrar okuyabilirsiniz. yani birini diğerine göre açıklayamayız, ikiside kendisinde-birbirlerinden bağımsızdırlar(en önemlisi bu zaten, türdeşliği aşan, yapısal fark), terazi edemeyiz, vazgeçin artık bu yanılgılı-yanıltıcı yöntemlerinizden.

Umarım yazdıklarımı kişisel algılamazsın, fikrimi ve görüşümü paylaşmak istedim...

Din ise politik bir şeydir ve araçlarıda, tanrılarıda politik argümanlardır. Din politik bir olgu ise insanların elbette politik tarafları olacaktır ve bu kaçınılmazdır, eleştirecekde, hatta bunlarla sınırlanacak bile: Sınırlandınız ne yaparsınız sevgili Evrensel? örneğin sitede sınırlansanız ne yapıyorsunuz sevgili Evrensel? tepki vermiyor musunuz? E şimdi politik anlamda detay giremeyecem ama, insanların her türlü sınırlarla üstelik din gibi insanların değerleri üzerinden çıkar elde etme üzerine kurulu istismar(istismar edilen insandır) araçlarının hakimiyetine, sınırlarına neden amenna deyip, amin diyelim, sevgili Evrensel? dayanaksız şablon ve formülasyonlarınızda bari tek dayanağınız bu politik tercihler olmasın, bunlar üzerinden felsefe yaptığınızı sanacak kadar sığlaşmayın...

Zaten elinizde başka bir cephane de yok. Ne garip değil mi?

evrensel-insan
29-10-2010, 22:32
Saygideger spartacus;

Anlasildi, yalniz boyle genel gecer cevaplarla, benim dile getirdiklerimden neyin algilanmadigi anlasilmiyor. Ustelik hala benim adima yorum yapiyor ve sahsima yonelik dile getiriyorsunuz. Neyse saglik olsun, ne zaman dusunce dile getirirseniz, o zaman belki katilabilirim. aciklamalarin icin tesekkurler.

Yanildiginiz en buyuk nokta, ise benim felsefe yaptigimi sanmaniz, olan bir seyin dokumanini vermek felsefe yapmak degil; olani ortaya koymaktir.

Oyuzden demekki okunan da algilanmiyor. Algilanmis olsa idi, din felsefesi ile, dini felsefenin tum resminin ne oldugunun gozleminin dile gelmesinin farki algilanirdi.

Dedigim gibi, algilama herkesin kendi ideolojisi temelindedir. Oyuzden de gozlem, sanki ya adi gecen ideolojiye paralel ya da karsi imis gibi algilanir. Halbuki gozlem, olani ortaya koymaktir. En azindan bunu size adi gecen ikinci mesaj da dile getirmistim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
29-10-2010, 23:02
Saygideger spartacus;

Mesela, google arama motorundan, ateizm, ya da materyalizm ile ilgili bir aciklama buldunuz. Sizce bu aciklama, ateizm, ya da materyalizmin leyhinde ya da aleyhinde midir?, ya da buldugunuz aciklayan linkin, bu aciklamalari yaparken, ideolojileri nedir?

Eger bunu algilayabilirseniz, gozlemi ve gozlemin notr algisini ve disaridan bakis acisini algilarsiniz.

Eger algilayamazsaniz o zaman da, bir spekulasyon yaparak ve bu spekulasyonu kendi dogrunuzla yaparak, bir ideoloji verirsiniz?

Zaten bu farki algilayamazsaniz, benim dile getirdiklerimin algilanmasi verilen degil; sadece okuyanin dogrusu temelindeki bir anlamadir. Dogrusuna uyarsa, sorun yoktur, uymazsa da o dogruya gore yanlis anlanip, karsi cikilir.

Ya da TDK sozlugu, hagi ideoloji temelinde ateizmi, ya da materyalizmi tanimlar, tarif eder?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
30-10-2010, 04:57
sevgili spartacus..

bugün kuran, incil, budhanın öğretileri, hinduizmin kitabı vedalar vs gibi kutsal metinler bir kütüphanenin rafında durup bu kutsalları savunup sahiplenen insanlar olmasaydı, biz bu dinleri tanımayacak ve karşısında yer almayacaktık.. yani islamla müslüman, budizmle budist, incille hristiyan vs özdeşleşip günlük yaşamımıza yansıttıkları için bunlar hakkında bir taraf/antitaraf tutum ve davranış içine girmemiz gerekiyor..

yine aynı şekilde materyalizm/ateizm de öyle bir şeydir.. bilgiye sadece bilimle ulaşma yoludur, her türlü dogmadan, hurafeden, önyargıdan uzak, tarafsız gerçek bilgiye ulaşma yoludur.. materyalizmin bu tanımı bir kütüphanenin rafında dursaydı ve bir takım insanlar bunu sahiplenip savunmasaydı, biz yine bu akıma karşı bir taraf/antitaraf durum sergilemiyor olacaktık..

aynası iştir kişinin lafa bakılmaz..

ben sokakta kendi halinde; varolan dinleri kendi bilincinde yanlışlayıp, bunu dışarı vurmadan, insanlarla bu konuda dalaşmaya girmeden bilgiye önyargısız ulşamaya çalışan insana mateyalist derim.. ama bu insanlar kendilerini deşifre etmedikleri için biz matryalizmi/ateizmi ancak dile getiren deşifre eden insanlardan görüp öğreniyoruz..

evet materyalizm sizin dediğiniz tarzda bir yaklaşım ise en başta ben paslıçivi olarak sıkı bir materyalistim.. çünkü bilgiye ulaşamak için sadece bilimi ve kendi bilincimdeki sorgularımı baz alıyorum..

ama bizler mateyalist/ateist denen insanları gerçek yaşamımızda değil bu tarz sitelerdeki eylem ve söylemlerinden tanıyoruz.. materyalist/ateist denen insan en başta her türlü tanrı varlığından(dinli ya da dinsiz) ileri derece rahatsız olup tahammül edemeyen, asıl işi bilgiye ulaşıp evreni okumak olması gerekirken, sabahtan akşama kadar kendi zihnindeki dini yanlışlamaya uğraşan ve bu işi yaparken karşısında bu dine gönül vermiş insanın değerlerini hiçe sayan bir portre çiziyorsunuz..

gözlemlediğim kadarıyla; sizin din karşıtlığı ile de pek işiniz yok, yeterki size insanüstü bir güçten/iradenen ya da kısaca insanoğlunun ürettiği tek soyut tanrıdan bahsedilmesin.. tanrı kavramına karşı bir tahammülsüzlüğünüz var.. ve o yüzden haklı olarak ateistler toplum nazarında "tanrıtanımaz" olarak görülüyorlar..

ya da bir ateist pekala sımsıkı bir milli/etniğin fanatik taraftarı olabiliyor..bu sitede yaşananları biliyorsunuz, kütçü ve türkçü ateistleri..

insandışı bir soyut olan tanrıyla, yine insandışı bir soyut olan milli/etnik kimlik arasında ne fark var? tanrıcıyı eleştiren bir zihniyet, kendisi milliyetçi bir zihniyete sahipse benim söyleyebileceğim tek şey var..

dinime küfreden müslüman olsa..

peki ben tüm bunları yapan ateistleri eleştirip dışlıyormuyum..

kesinlikle hayır..

çünkü bu insanların beyin nörokimyası(konektomu) sadece buna müsait, daha fazlasına müsaade etmez.. ve bu insanın bu konektomu zaman içinde değişmediği sürece bu insan mezara kadar bu tutumundan vazgeçemeyecektir.. can çıkmadan huy çıkmaz.. burdaki çıkan can bedensel canımız olabileceği gibi sahtebenlik dediğim modül de olabilir..

yani kişi "ölmeden önce ölme"diği sürece "dediğim dedik çaldığım zurnanın son deliği" demeye devam edecektir..

insanoğlu nörokimyasal (sahip olduğumuz konektom) bir robot olduğunun farkındalığına erişmediği sürece de bu insani olmayan tutum ve davranışını sürdürmek zorunda kalacaktır.. ve aldığı kararları, düşünceleri kendi öziradesinde/benliğinde aldığını zannetmeye ve o derin uyku ve mahmurlukta yaşamaya devam edecektir..

sizi yöneten şey gerçek siz değilde sahtebenliğiniz(konektomunuz) olduğunu algıladığınızda zaten tam bir uyanıklık seviyesine geçersiniz.. ve sahtebenlik geçilmediği sürece onu görüp algılamanız imkansızdır..

göz kendi haricinde herşeyi görür, bir tek kendini göremez..

paslıçivi
30-10-2010, 06:45
İnsanı ve yaşamı temel almadığımızın dayanağı nedir? Dök bin yılın eserlerini, sanat, edebiyat, bilim, müzik, sevgi, aşk ve bak savunduğunuz statükomudur bunu sağlayan yoksa satatükoya rağmen, insanın alınteri ile ürettiği meta(ticaret malı) ve birde dinsel yasalara uyumdan(güncel örnek var Afganistan) gayrısına yasak koyan zihniyetlere karşı, insanın BEN İNSANIM mücadelesinde, önce diyebilmenin bilincinde nelere maruz kaldığını, nasıl heder edildiğini gör. Sonra da bana gel ve deki, bırak cahil, sanane insanlıktan, sanane insanlığın insanca yaşamadığından, boş ver aldırma, sen he de geç, de. peki ya kendi insanlığım, o na he diyip geçebilirmiyim? Size kaç yazıdır ısrarla soruyorum, sorulara cevap vermeden sorular sorabiliyorsunuz, bunu anlayabilirim, ama hala aynı şeyleri söylüyor olmanızı açıkda bıraktığınız sorular ve çatışma varsa orada insanlık yoktur deyişinizin dayanağını hem görmek isterim ama hemde somut örnekle dile getirdiğim çatışmanın en insani yol olmadığını kim söyleyebilir ki? sorusunun yanıtını bekliyorum!


materyalist/ateist diye tanımladığımız insanlar ne zaman ki; insanı insani olmayan bir yaşam biçimine iten her türlü soyutun karşısında duracak..

işte o zaman ben de diyeceğim ki; evet materyalizm/ateizmin temeli insan ve yaşamıdır..

biz bu siteden görüyoruz ki;

materyalistlerin tek derdi dinler ve tanrı gibi soyutlar.. onun haricinde milli/etnik kimlik, ahlaki yapı, politik siyasi görüş gibi yine insanlık arasında bölücülük kaos yaratan soyutkavramlar karşısında bir tanrı soyutunun karşısında durdukları gibi duramuyorlar..

bırakın durmayı yeri ve zamanı geldiğinde kendi mili/etnik kimliğine gelebilecek saldırılarda aynı bir teist gibi "tü kaka" deyip siteden şutlayabiliyorlar..

bu sitede kürtelere ve kürtçülüğe karşı proapaganda yapıp karşı duruş sergileyenle, bu insanları bu siteden şutlayan aynı bilinçaçıklığında olan insanlardır..

yani temelde insan ve yaşamı yok.. hala ben ve benim gibi olanların muhafazası ve diğelerin dışlanması olayı var..

siz spartacus olarak bunları da kişisel aşmış biri olabilirsiniz(sizin de sanırım beyin nörokimyanız bir şekilde değişmş ya da doğuştan buna yatkınsızınız) ama ateizm/materyalizmi siz temsil etmiyorsunuz..

peki tüm bu milli/etnik çatışmalardan sonra ben paslıçivi olarak bu tutum ve davranış sergileyen ateist/materyalistleri dışlayıp ötekileştiriyorum..

kesinlikle hayır..

yine aynı şekilde diyorum ki; beyninizdeki konektom size böyle bir tutum ve davranış sergiletiyor.. bu konektomu çocukluğunuzdaki (6 yaş öncesine) dönüştürüp iyileştirmediğimiz sürece siz bu şekilde davranmak zorundasınızdır.. aksi halde kendinizi tatmin/mutlu hissedemezsiniz..

spartacus
30-10-2010, 09:30
Sevgili Evrensel İnsan

İnternetde arama pek yapmam, bir örnek getirmeyi düşünürseniz yada ne demek istediğinizi kaynağı ile yazın. Ben kaynağımı internetdeki yazılarla değil çok uzun yıllar -internetin olmadığı- kaynakları okuyarak edindim, hala da okumaya devam ederim. Felsefe, Ekonomi-Politik, Sosyal Bilimler, Arkeoloji, Psikoloji, Teoloji, Edebiyat bu alanlarda uzun süre dizimi kırıp okudum ve hiçde basit olmayan şeyleri öyle bir iki basit söylemle sanki! faktörünü hem aşamamış hemde gibi! faktörüne muhtaç(A yı B ye, B yi A ya göre izah etmeniz örneğin) söylemleri olumlayamıyorum ve tabi yine anşlamaya çalışıyorum.

Sevgili Evrensel siz soyut düşünceyi, somut düşünceyi ya bilmiyor yada hiç çözememişsiniz. Öznel ile Nesneli de anlayamamışsınız. öyle şeyler yazıyorsunuz ki, anlamsız hale geliyor, neresinden tutup cevap verilebilir? Örnekleyim mi? Seve seve;

Örneğin diyorsunuz ki Ateizm Tanrı ile uğraşır, birisi var der diğeri yok. Oysa siz bu sözü söylemeniz dahi bir iç çelişki barındırı, sizde Tanrıya göre formül türetmiş olursunuzr. Neyin varı-yokundan bahsettiniz? Tanrı değil mi, demek ki size görede Tanrı var-yok tur. Var da olmayan yok da olmayan bir şeyden nasıl bahsedebildiniz? Demek ki buradaki Tanrı ateist için de teist içinde öznel bir tanrıdır. Daha basit Anlamam için örnek ver derseniz vereyim, Süperman, Pinokyo, He-man, Kırmızı Başlıklı Kız, Hansel ve Gratel, Don Kişot, Tepegöz, Gulyabani............................ Gördünüz mü bunları?

Şimdi bu örneklediklerim özneldir, yani insana ve salt insan düşüncesine aittir, gözlemlenip algılanamazlar haliyle nesnel gerçeklikleri yoktur. Peki materyalizm haliyle ateizm için aslolan nedir? Nesnel gerçektir ve bu gerçeklikde tanrı hiç bir anlam taşımaz, ateizmin katışıksız öznesi budur. Tanrının varlığı-yokluğu ise fikridir, düşünseldir ve bir taraf Süperman size bunu emretti, süperman a inancaksınız, o VAR dır ve her yerdedir, yağmur için süpermana dua edecez, kurban kesecez........... gibi bir tez, söylemler, edinimler, uygulamalar, kurallar ve dinden kaynaklıda bir baskıya dönüşen bir aitlik(aidiyet), bir biat dayatırsa, Süperman yani kendi öznel merkezli bir ötekileştirme haline girer ise, ve eğitim de, yönetimde yine bunu diyenler egemen* olursa,tabi ki insanın en doğal davranışı öznel olarak sunulan bu şeylere karşı çıkmak olacaktır. Bir tanrının varlığı-yokluğu meselesi Özneldir ve fikridir. Bir şeyleri formüle etmezden ve şablonlaştırmadan önce bunu kavramanız gerekir, oysa ateizm kendi özgülünde tanrı veya süperman gibi ve ona, bir soyuta yüklemlenmiş somut hiç bir şeyi taşımaz, haliyle tanrının varlığı veya yokluğu, var iddiası olmadığı sürece karşı iddia da barındırmaz. Birisi iddia diğeri ise karşı iddiadır ve bu durum özneldir, düşünseldir. Sadece tanrı değil her an her konuda düşünsel alan yani insanın iç dünyası ya kabul ederdir yada ret eder. İşte örnek mi vereyim, kendinize bakın, kabul ettikleriniz gibi ret ettiğiniz iddilar, varsayımlar tonladır, demek ki konu tanrı olunca da özel ayrı bir yeri yok, oda aynen bu kadar doğaldır ve temelde insan öznesi ve o nun düşünebilirliği(zihni) yatar. Abartmayın ve sizin abartımınızın kaynağı tezmdir. Ona bağlı bir abartı içindesiniz... Somut ile soyut, öznel ile nesnel bunları netleştirmeden yapacağınız her formül sizi yanıltır.

spartacus
30-10-2010, 11:45
Sevgili paslıçivi

Yukarıda yazığım yazıdaki paragrafı tekrar etmemek adına sizede verdiğim bir cevaptır deyip oradan devam edecem..

materyalist/ateist diye tanımladığımız insanlar ne zaman ki; insanı insani olmayan bir yaşam biçimine iten her türlü soyutun karşısında duracak..

işte o zaman ben de diyeceğim ki; evet materyalizm/ateizmin temeli insan ve yaşamıdır..

Genelleme üzerinden soyutlara karşılık değilde bunu detaylandırma üzerinden yapmak gerekir. Birisinin soyutu beni ötekileştiriyor ve dahi dışlıyor ise, 2 yol vardır.
1. ya kabullenirsiniz
2. Ya da kabullenmezsiniz.

İnsanın değeri, varlığının anlamıyla anlamlıdır. Değerin olmadığı yerde insanın varlığının da anlamı yoktur ve bu değerler soyuttur. Örneğin düşüncelerinizi ifade ediyorsunuz, sitede değil mi, bunu ülke, dünya gibi düşünün, şu yazdıklarınız için size baskı uygulanır ve dahi sürülürseniz, şiddete maruz kalırsanız, düşüncelerinizi değiştirmeniz ve inanmadığınız gibi yaşamanız dayatılırsa ne yaparsınız paslıçivi, insani değerlerinizi terk mi edeceksiniz?. Ama hayır benim düşüncelerim sitede egemen olacak derseniz, emin olun özel olarak değil, doğal olarak dışlanacaksınız, altında bir irade özel bir çaba aramak anlamsız, insani tabiatımıza ters düşmüş olacaksınız çünkü....

Sizin sayfalardır yazdığınız ve oluşturduğunuz temsili soyutunuz gibi, bu durum da sizde kendi söylediğiniz ve yukarıda alıntıladığım sözünüzün birinci dereceden muhatabı olmuş durumdasınız. Bu halde kendinizle çelişir söylemleriniz anlam taşımazlar ve ardınca yargıya varamayız. Oluşturduğunuz yargı, ama dönüp eleştirdiğiniz şeyleri kendiniz yapmış oluyorsunuz, bu halde demek ki sizde insani olmayan bir yaşam biçimine itiyorsunuz.

Sürekli tekrar ediyorum, insanların davranışlarını belirleyen koşullardır ve bu koşullar (1) Nesnel Koşullar (2) Öznel Koşullar. Politika da insan edinimidir, haliyle iyi-kötü, insanca-insanca değil, tüm bunlar yine insan kaynaklıdır. Bir soyutun koşullara ve koşulların ona olan etkisi çözülmeden ve o soyutun dayanak ve kaynakları ortaya konup, insaniliğin kriteri belirlenerek, baz alınıp düşünceler çürütülmeden aksi ifade edilemezler. çatışma kaçınılmazdır ve çatışmanın varlığı, insani mi değil mi gibi bir ayrım taşımaz. Yerine göre ve aksine çatışmamak insani olmamak anlamı taşır çünkü belirleyici olan nesnel-öznel koşullardır, insanın keyfi(öznel-idealist) iradesi değil.

Madem insanilikden bahsediyorsunuz o halde bunlar bizlerin soyut-somut değerleridir, insanı insan yapan ve adına insani dediğimiz değerlerimiz! Bu değerlerle birlikde var olmak eğer bir çatışma gereksinimi doğuruyor ise çatışacaksınız efendim, çatışırsam insani olmam demeyeceksiniz, buda sizin soyutnunuzdur(insani soyut). Çok önceki yazımda dediğim gibi, çatışmaya bakarak hastalık tayin edemezsiniz, pekala çatışmak insan için, insanım diyebilmek için en sağlıklı yol olabilir, bir bağışıklık sistemi gibi. Tabi insanlık salt sizinle başlayıp bitmiyor ise...

Düşünceler soyut olabilirler ama bilgi somut(öznel-nesnel somut) olmak durumundadır ve ateist kişi bilgi ile hareket etmeyi tercih eder, düşünce ve inançlar ise farklıdır insanidir ve yine insana hastır, her insan gibi herkes gibi onlarında inandığı, inanmadığı birbiriyle ters düştüğü şeyler olabilir(ilahi anlamda değil) ve bu özneldir, örneğin bir insanın dürüstlüğüne inanmayabilirler, örneğin bir politkacının doğru söylediğine inanmayabilirler vs. yani ateist bilgi ediniminde bilgiyi, diğer bir çok dalda ise düşüncelerle yol alır. Her konuda aynı düşünmezler ve dinler gibi kural, yasa ve amentüleri yoktur, ideoloji değildir, bilimin yönteminden ileri gelir ve ateizm insanlığın bütünü olarak görülmez, doğa ötesi varlıklara göre uydurulmuş kurgu ve senaryolara göre bilgi edinimini benimsemezler buda onları ateist yapar(bu kadar basittir karmaşıklaştırmanıza hiç gerek yok) kaynağında ise materyalist felsefe(bilgiye erişim çabası) vardır, ama bu her şeyleri demek değildir. örneğin ben A diğeri B partisini destekleyebilir, örneğin ben binbir farklı düşüncelere sahip olabilirim örneğin bir başkası farklı, örneğin ben türküyü severim, o popu, örneğin ben dine politik olarak farklı yaklaşıyorumdur bir başkası farklı.... Felsefe olarak da doğruya ulaşım gibi bir yol, yöntemi yoktur, bu idealizmin yoludur ve materyalizm yapısal olarak bunu taşımaz, taşıyamaz, önemli olan bilgiye, nesnel gerçeğe erişmektir..

Yüzyıllarca süren aydınlanma çağına bakarsanız verilen mücadelenin ben insanım olgusuna dayandığını görebilirsiniz ve ben insanım dendiği için hakim olanın(statüko) nasıl kanlı bir tepki verdiğini görebilirsiniz. Etkiye tepki verdiği için hiç bir insanı, hali hazır dayatımları kabul etmiyor diye ne suçlu nede hasta göremezsiniz.

Bu gün ben insanım mücadelesi hala devam etmektedir ve hala dünya da egemen olan teizmdir. Bu egemenlik nasıl bir şeydir? Söyleyeyim, eğitimden, sağlığa, hayat standartlarından sosyal ve toplumsal yaşama, ne yapacağız ne yapmayacaz, neyi doğru kabul edecez neyi etmeyeceze varana değin bir bütündür, politik temelini ise(din) bir bütün olarak insanı kullaştırma görevinden alır. Eğitim teisttir ve her insan hayatının belirli bir döneminde yada sonuna kadar teist yaşar! Bu bir seçim değildir, tercih meseleside değildir, bir çeperdir ve insan bu çarpık ve yanlı eğitimle hayatının tüm tanımlarını(!) yapar,isterse konum gereği ateist(!) olsun uzun bir dönem aldığı deformasyondan ve edindiği şablonlar ve tanımlardan kurtulamaz(örneğin bir çok tanımlarım sizlerle neden bağdaşmıyor dersiniz?). Haliyle ister felsefe, ister tarih ister sosyoloji isterse toplumsal inançlar olsun, bunlar insanın edinimi olarak değil bir belirleme olarak aşılanır enjekte edilir. Çatışmamak adına, Statüko ile çatışmamak adına benimle çatışmaya girmeniz yine kendi söylediklerinizi kendinizin çürütmesi değil mi sevgili Paslıçivi? Şimdi tezinizden geriye bir şey kaldı mı?

En önemlisi Din politik bir şeydir sevgili Paslıçivi, bunu gereği böyle sürdüğü sürece defalarca daha tekrar edebilirim... Bu siteyi baz alırsanız zaten bir şey ifade edemezsiniz, sitenin adı net, şiarı net, dinlerden özgürlük diyen bir sitede dinler tartışılıyor derseniz, ve insanlarıda salt buna endekslerseniz-ki sürekli buna dayanıyorsunuz ve bu kendi yaptığınız bir şey- teziniz çürük tahtaya basar.. Dinlerle mücade* etmek insanidir, üstelik hayatın her alanına nüfuz etmiştir ki herkesi potasına almakta ve bunu şart koşmaktadır, kabul edilemezlik gibi bir alternatif sunmazken bilinç açıklığı bunu* gerektiriyor, neye dayandığınızın belirsiz olduğu koşulsuz kabullenmeyi değil... Çünkü ötekileştirme illa çift taraflı değildir, ötekileştirme için tek bir taraf yeterlidir ve din insanlığı benzeştiren-tektipleştiren-ötekileştiren ve hakim kılınmış tek bir taraftır ve insan bu ötekileştirmeye karşı direnmeden gündem etmeden kendisini ifade edemez. Sizin bir şeylere olan inancınız veya kendi doğrularınız gerçeği değiştirmez.

bırakın durmayı yeri ve zamanı geldiğinde kendi mili/etnik kimliğine gelebilecek saldırılarda aynı bir teist gibi "tü kaka" deyip siteden şutlayabiliyorlar..

bu sitede kürtelere ve kürtçülüğe karşı proapaganda yapıp karşı duruş sergileyenle, bu insanları bu siteden şutlayan aynı bilinçaçıklığında olan insanlardır..

Gördünüz mü yine örneğiniz site oldu, dayanaksızlık nelere kadir değil mi? Sırf söylediklerinize geliştirdiğiniz inanç sizi söylemlerinize dahi yabancılaşmaya itiyor, pragmatizme düşüyorsunuz, yani sonuçalrdan kendinize göre faydalar edinmeye ve ardına "yani temelde insan ve yaşamı yok" bunu diyorsunuz.

Kimse kimseyi fikirlerinden dolayı şutlamadı, aksine milli-etnik kimlik değil, kim ki herhangi bir statükoyu egemen kılmaya çalışır, AYRICALIK oluşturmaya çalışır, diğerlerini ötekileştirmeye çalışır bizden olumlanma görmez! Sırf söyleminize uydu diye verdiğiniz örnek dahi düşünceleriniz için malesef talihsizdir, kendinizi çürütür, böyle bir konuda baştan beridir sırf siteden başka örnek veremeyişiniz de, dinlerin politik olduğunu hala göremeyişinizde üzücüdür..

Bir ortamda, ortak paylaşım alanında herhangi bir görüşün ayrıcalıklı olmasını yada statükolaşmasını uygun bulmuyoruz. Kısaca ötekileştirme, bu temelde ayrıcalıklaşma ve dokunulmaz granit bir duruş sergileme baştan belirlenmiş aidiyete bağlı politik forumların konusu olabilir ve bizide bağlamaz, burada herkes, her düşünceyi paylaşabilir, tek bir şey yapılamaz ırkçılık ve ırkçı söylemler çünkü biz bunu bir insanlık-suçu olarak gördük, bunlar dışında forumun ve insanlığımızın etik çerçevesi içinde, herkes, her fikrini, inancını, düşüncesini, bilgisini paylaşabilir. Buradaki açıklamaların bundan sonrası özel olur ki dile getirmem -rencide edici olacağı için- doğru olmaz, merak ederseniz pm atın, insanın değerleirne, annesine, doğmamış kızına, oğluna, çocuğuna, eşine vs düpedüz küfür-tecavüz etmenin ve başka düşüncelere katli-vaciptir fermanları yazmanın nasıl böyle bir bedeli olduğunu ve söylediğinizin aksine bu bedelin insanı temel almak olduğunu size anlatayım. konu şutlama olarak heleki temelde insanlığın yatmadığı gibi bir faydacılıkla asla ifade edilemez, siz ediyorsanız da ya bilmeden dir yada görüşlerinize manivela olduğu için yanlı yaklaşımınız sözkonusudur... Şu an sitenin resmi görüşünün ne olduğunu öğrenmek isterseniz, duyurular bölümünde yeni yayınlandı, okuyabilir ve fikrinizide dile getirebilirsiniz...

Her insan, insan doğar, her ölümde insanlığıyla ölür. Bu kadar basittir ve bu ikisi arasındaki her şey insanın edinimleriyle, verili koşullarla ilgilidir ve insan edinimlerinde belirleyici unsurlardan bir taneside politik unsurdur, statükodur. Din gibi aidiyetlere dayanan her politik egemenlik insana yabancıdır, ister millet demişsiniz ister din, ister cinsiyet vs ne fark eder? Böyle düşündüm diye ben suçlu mu oldum şimdi? Yok hayır benim bu düşüncelerime yaşam şansı ve kendimi ifade etmeme karşı birileri çıkarda dayatımlarda bulunursa, ifade özgürlüğümü kısıtlamak için elinden geleni yaparsa, beni susturmayı, çarpıtmayı tercih ederse, kişi olarak bana yüklenip, hedef teşkili oluşturup saldırır, dahi katli-vacip fermanları yazıp, çarpık, çurpuk kendi insani olmayan görüşlerine alet eder, dayatırsa, kimse bunu yapanın insani, benim ise insani olmadığımı söyleyemez... Örnek mi vereyim, DİN...

Oruç tutmayanları dövdüler. (http://www.alevileriz.biz/archive/index.php/t-810.html)
oruç tutmayan genç nehre atıldı. (http://www.kenthaber.com/Haber/Genel/Normal/ulkuculer-oruc-tutmayan-genci-nehre-atti/d30dd65f-3b4c-4e44-a38b-0bfe4f5c1f6b)
Oruç tutmayan savcıyı evire çevire dövdü (http://www.camfrogmedya.com/haber_detay.asp?haberID=289)

Bunlar en basit ve sıradan şeyler, siz bunları salt bir haber ve inanç olarak görürseniz, dinin politikliğini kavrayamaz iseniz çok dar bir çerçeve, ama ifade ettiklerim açısından, insanlık olarak ve yaşam, yüzyıllar ve bilgi, bilinç, politik kurum olarak çok geniş bir ölçekde düşünürseniz başka sonuçlar çıkartabileceksiniz. İşte orada görülecek bilinç açıklığı veya kapalılığınız. Bilinç kapalılığında olduğunuz sürece kayıtsız kalacak ve kayıtlı olmayı mahmurluk, kayıtsız kalmayıda uyanıklık olarak ifade etmeye devam edeceksiniz......

evrensel-insan
30-10-2010, 18:56
Saygideger spartacus;

Benim mesajlarimin icerigini aciklamakta yarar var.

Birincisi benim mesajlarim rehber icerigini gorur. Mesela biri gelip te "Tanrinin varligi konusunda hangi olumsuz/olumlu ideolojiler var, bana bir dokumanini verir misiniz? dediginde benden bu dokumani alir.

Ikincisi mesajlarda konunun ne oldugu degil; o konunun insanoglu turu ve biri temelindeki degerlendirmesi vardir.

Ucuncusu de, sorun temelinde bu degerlendimenin neden insanoglu turu ve birini insanlastirmasmasi yer alir.

Bu temelde de, ateizm; dinfelsefesinin, teolojisinin "tanrinin varligi" konusundaki, olan ideolojilerinden biri ve olumsuz olanidir.

Istersen once burdan ateizmin metafizik ideoloji olarak ne oldugundan ve nasil ortaya kondugundan basliyalim. Sonra da bu ideolojinin insanoglu turu ve biri temeli ve de insanlasamamanin temeli olarak nasil bir sorun oldugunu dile getirelim.

Burada dogal olacak olan tek nokta, taraflilik olacaktir. Bu da ateizmi savunanin, benim dile getirdiklerimi bir rehber degil; eger kendi dogrularina uygun dusmezse bir karsilik olarak algilayacaktir.

Ustelik ben sana daha once linkler de verdim. Eger bir rehber olarak bir dile gelimde bir link istersen seve seve veririm. Cunku dile gelen zaten felsefenin dile getirdigidir, benm degil.

Benim dile getirdigim sadece insanoglu turu ve biri temellilik resim ve insansal zihniyet olmayan sorunun resmidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
30-10-2010, 19:58
Sevgili Evrensel-insan

yalnız rehber kişinin düşüncesi ile sabit netekim, nasıl bilirsen öyle yazarsın, dedim ya kişiler doğar, ölür ikisinin arasında ya bir şeyler edinir yada bir şeyler edindirilir, aşılanır haliyle hali hazır statükonun verilerini, tanımlarını alması için özel bir çaba gerekmez, hazır verilir...

her şey bir yana sırf bu yüzden bile hakkında görüş bildirdiğiniz konular, görüş bildirdiklerinizle bağdaşmıyor, uyuşmuyor, kaynaksız-bilinçsiz rehber yada klişeleşme, söylev haline geliyor. Uyuşmazlığı kendi eksiğiniz olarak değil de, hakkında yanlış görüşler ve formüller edindiğiniz rehberinizde görmediğiniz sürece ne desen haklısın, zihni alandasınız, hayal dünyamız ucsuz bucaksız, sınırsız, yerçekimide yok hem ve nasılsa, bilgi, somut ve kaynak, dayanak gibi şeylerden de kendinizi soyutladığınız, ben söylerim olur dediğiniz için, örneğin elma köşelidir derseniz dahi amin diyorum, kesinlikle öyle olduğunu söylemişseniz öyledir, elma da hayırrr lütfen, nolurr, nolurrr değilim diyemeyeciğine göre, zaten derse kendi doğrusunu savunmuş olur o zaman da elma doğrucu olur, oysa evrensel İnsan ne derse kabul etmeliydi ki gerçekçi olsun... Gördünüz mü mükemmel bir teoriniz, öznel-idealist bir felsefeniz var, mesala ben Spartacus değil Neron'um ve Romayı yaktım, öyle derseniz itiraz edebilirmiyim? Edemem edersem ben doğrumu savunmuş ve doğrucu olurum, oysa Evrensel ne demişse ben oyum dersem, insanoğlunun biri ve teki, müstakil varlığın varlığının algısının yansısının karşı algısının yatay yansısının dikey aksinin, dikey açısının kenar çerçevesini çözmüş olurum, üstelikde doğrusal-inançsal olmaktan da kurtulurum, Allah'dan Neron dediğinizi varsaydım ya Rucio* olduğumu söyleseniz hem siz söylediniz diye amin deme zorunluluğu hem de ardınca eşekliğime itiraz etmem gereği benim için gerçekten çok zor olacaktı :).....

Yine de, tamam öyle olsun diyorum, ne diyorsan öyle olsun.... Öyleya en az 100 kez yazmışım ateizm ideoloji, felsefe değildir diye diyorum ya ben artık tamam öyle olsun diyorum :)

* Rucio: Sanço panço'nun kendisini beygir sanan eşeği :)

evrensel-insan
30-10-2010, 20:09
Saygideger spartacus;

Birincisi, genel gecer bir mesay yazarak bir dile getirim yapmayin. Somut hangi dilegelim nasil celisiyorsa, alintiliyarak gosterin.

Gostereceginiz celiski de ...e gore olarak bir metafizik etik ideoloji temel ve taban degil; insanoglu turu ve birini temel amayan bir taban ve temel ve de insansal zihniyet temelinde dile gelen sorunun ayni temelde bir sorun olmadigi olsun, dile getirdiginiz celiski sizin ideolojik bir tabaniniz ise, ya bunu belirtin ve bu tabanin ayrimci olmadiginin tartismasiz oldugunun izahini yapin, ya da benim ile ayni temel ve tabanlari dile getirim olarak paylasiyorsaniz, o temel ve tabanda celiskiyi gosterin.

Buyrun, gostereceginiz somut celiskileri bekliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
30-10-2010, 20:29
Sevgili Evrensel

Neden sıkışınca somut, kaynak, dayanak gibi şeyler aklınıza geliverdi..

Kaynak ve dayanağınız yok ki. neresinden tutsam da örnek versem, imkansız oluyor? Siz uçsuz bucaksız, zihin dünyasında, tek kaynağınız kendiniz olmakla sabit, sürekli formüller, şablonlar üretip, alın siz busunuz, bunlar budur, şunlar odur, elma köşelidir gibi söyleyip duruyorsunuz... Dedimya yerçekiminiz yok, düşün dünyanız ve hayal gücünüz sınırsız... hadi bunlar bir yana sizin mantığınız malesef saplantılı, kendinizi aşamıyor ve kendinizi yerçekimsiz(ben ne dersem öyledir, dayanağım da ben demişsem yeterlidir, sroumluluğunuda almam şeklinde) ilan etmiş durumdasınız... zaten verilen cevapları dahi okumuyorsunuz(detaylıca yazılan cevapları(önce okuyun) tekrar okuyun sonra gelin bu saatden sonra hala ateizm bir ideolojidir deme bilinçsizliği ile bana yazmaya kalkın)...

Cevap yazdığım yazımdan bir önceki yazınızı tekrar okuyun ve mantığınızı görün, Her halükarda benim dediğim geçerlidir, yanlış bile bilsem-ki buna asla ihitmal vermiyorsun, zaten verilemez de kaynağınız kendiniz olduğu için- diyorsunuz, örneğin kaynağınız ve dayanağınız nedir? diye size sorulduğunda siz kendimim diyorsunuz, ne söylenebilir artık?... Yazdıklarımın, kaynağa gereksinimi var mı? Hiç gerek yok, tüm formülleriniz ve kendi söylemleriniz zaten yazımdaki izahımla yeterince kaynaktır...

Siz ne derseniz öyledir, bende artık taam diyorum...

evrensel-insan
30-10-2010, 20:29
Saygideger spartacus;

ateizm ideoloji, felsefe değildir diye diyorum -spartacus-

Nedir peki?

Tabani nedir?

Hangi temele dayanir?

Konusu ne uzerinedir?

Ortaya koydugu sey nedir ve neye/kime goredir?

Bu sorular cogaltilabilir. Ama once sizin bir deklerasyonunuzu alalim ve bakalim sice ateizm kavrami neymis, nerden gelmis, nasil ortaya cikmis, neyi iceriyormus?

Ondan sonrada insanoglu turu ve kokeninin insansal zihniyet temelindeki sorunsal resmini, senin dile getirim temelinde ICINDE YER ALMADAN ortaya koyariz.

Buyrun. Ateizmin ne oldugu hakkinda bizi bilgilendirin.

Yalniz unutmayin ki, ateizme baktiginiz pencerenizi goremeyecek ve kendi dile getiriminizi sorgulamayacaksiniz. Olsun, en azindan neden ateist oldugunuzu belki kendi dile getiriminizle aciklarsiniz. Bu da sizin, ateizme nasil baktiginizin,bir algilanmasi olacaktir.

Unutmayin, konumuz sadece ateizm ve benim dile getirimim de, kokeninin insanoglu turu ve biri oldugu ve sorunsal resminin de insansal zihniyetin bir butununu saglayan, bilimsel olmayan, tartismasiz, ayrimsiz, olmadiginin resminin verimi olacak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
30-10-2010, 20:48
Sevgili Evrensel tabanı temeli nedir diye yaklaşıp, gidemeyiz. Zaten size ne diyorum baştan beri, söylevleriniz indirgemeci ve genellemecidir, durduk yere ve asla kişisel bir şey demiyorum ki, kaynak bile sormanıza gerek yok, işte üsteki yazınız bir daha kaynak... üstelik yazıları okumadan cevaplar veriyorsunuz, tekrar sormayın dönün geri, yazılarımı okuyun...

örnek vereyim, islamiyet bir ideolojidir(ideolojik bir üst başlığa konu olabilir), müslümanlık değil... Eminim yeterli olmamıştır...

o yüzden ben olduğu gibi kabul ediyorum, siz ne derseniz kabulümdür, başka şansım var mı? Yok.

evrensel-insan
30-10-2010, 20:58
Saygideger spartacus;

Tamam tum insiyatif sizde. Ben ateizm kavramini hic duymadim ve bilgilenmek istiyorum. Ayrica isterseniz, beni ateist yapmak icin de bir dile getirim uygulayin.

Unutmayin ki, ortada sadece karsilikli goruslerin dile gelimi var. Ben size sorucagim sorularimla ateizmin sorunsal resmini verecegim. Sizde b sorunlari bir bir ortadan kaldirarak, bana ateizmi benimseteceksiniz.

Ayrica unutmayin ki, benim dusunce dile getirimim de, kimsenin benim dusuncemi benimsemesini de zaten talep etmem. Cunku herkes kendi icin en dogrusunu kendi secmelidir.

Ateizm nedir ve neden ateistsiniz?, benim ateist olmami istiyor musunuz?, istiyorsaniz neden?

Buyrun.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
31-10-2010, 01:26
Sevgili Evrensel,

O halde okumadığınız yazılarımı okuyun zaten bu konudalar :) örneğin benim ateist olmamı, istiyor musunuz, istemiyor musunuz sorunun cevabı 2-3 gün öncesinden zaten hem de bu konuda yazdım, siz daha sormadan....

Benim kimseyi bir şeyler yapmak gibi bir derdim olamaz, tabi bunuda yine bu konuda detaylıca izah ettim, yine okumadığınız yazılarım da var bunlar... Kimse kimseyi bir şey yapamaz, normal koşullarda ve deformasyona uğramamış insan davranışında, bilincinde veya düşüncesinde, insan bir şey yapılamaz, bir şeyleri kendi tercih eder. Tabi bu günki gibi beşikten mezara, şırınga usulü sözde bilgi, inanç aşılayan bir dünya da, her ne kadar zor olsa da, insan ancak kaynak edinebilir, kaynak olabilir, paylaşabilir önemli olan da birilerini bir şey yapmak değil, bilgi ve nesnel gerçek temelinde kaynak olabilmektir.

İdealizm ile materyalizm arasındaki farkın ve karşıtlığın biçimsel ve fiziki değil yapısal olduğunu detayladığım yazımda zaten bir çok şeyi yine devamın da ifade ettim, ateist olup olmamanız değil, beni görebildiğim, göremediğim gerçekleri insanların da görmesi paylaşmam, ilgilendiriyor, benim isteğim bu,kimsenin bir şey olup olmaması gibi takıntılara sahip değilim...

Yine de siz herkesin sizin gibi düşünmesini istiyor olmalısınız ki, forumda salt kendi gündeminizle başlık açıp, sürekli ve neredeyse her konuda aynı şeyleri yazıyorsunuz, neden? Hiç düşündünüz mü? bence bir soruyu sormazdan evvel insanın ilk yapması gereken şey, soruyu ilk kendisine sormaktır yanılıyor muyum?

evrensel-insan
31-10-2010, 03:10
Saygideger spartacus;

Anlasildi tesekkurler. Bir daha sefere birisine "ben ateistim" dediginizde, umarim "ateizm nedir?" sorusu ile karsilasmazsiniz. Bir sey olmak baskadir, oldugun seyin ne oldugunu bilmek, bilincinde ve farkinda olmak ve bu bilinclilik ve farkindaligi aciklayabilmek baskadir.

Bilirsin, Turkiye de cok olan durumdur. Birisi sana birsey soyler, sen ona soylediginin ne oldugunu sorarsin, BILMEDIGI icin de cevap veremez.

Bir seyi ogrenmek ve kullanmak baskadir, o ogrenilenin ne oldugunu bilmek baskadir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
31-10-2010, 03:32
Saygideger spartacus;

soruyu ilk kendisine sormaktır yanılıyor muyum? -spartacus-

Ben sana sordugum sorulari, daha once kendime sordugum icin, zaten ateist degilim.

Ben kime ne soruyorsam, iki nedeni var. Birincisi, soruyu sordugum yazar arkadasin, o konudaki dusuncesini ogrenmek icin. Ikincisi verilen cevap paralelinde onu daha yakindan tanimak icin.

Ayrica, ben sordugum her soruyu kendime sordum ve sorulari kendime sormasya da devam ediyorum. Yalniz sorularin cevaplarini alabilmek icin, bilgi, birikim, bilinc, farkindalik gerekiyor. Sorular arttikca da, bilgiye, ve de bilince olan gereksinim de artiyor.

Ayrica bu sorular, kisiye kendini tanitiyor ve dusunceler daha tutarli, bilgi icerikli vegerekirse de, savunulabilir oluyor.

Bir seyin olup olmadigini tartismadan once, o seyden ne algilandiginin ortaya konmasi gerekir.

Tanriya yok demeden once, tanrinin ne oldugunu dile getirmek gibi. Materyalizmi dile getirmeden once, felsefeyi, metafizigi, ideolojiyi, mustakil var olan varligi ve aralarinda olan bagi dile getirmek gibi.

Ateizmin bir ideoloji ve felsefe olmadigini dile getirmeden once, ideoloji ve felsefenin ne oldugunu dile getirmek gibi.

Yani ogrenileni tekrarlamak yerine, ogrenilenin ne oldugunu bilmeye tasimak gibi.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
31-10-2010, 05:54
Genelleme üzerinden soyutlara karşılık değilde bunu detaylandırma üzerinden yapmak gerekir. Birisinin soyutu beni ötekileştiriyor ve dahi dışlıyor ise, 2 yol vardır.
1. ya kabullenirsiniz
2. Ya da kabullenmezsiniz.

İnsanın değeri, varlığının anlamıyla anlamlıdır. Değerin olmadığı yerde insanın varlığının da anlamı yoktur ve bu değerler soyuttur.

sevgili spartacus..

bunca sayfadır konuştuğumuz, tartıştığımız şeyin asıl özü/esprisi burdaki ifadelerinizde yatıyor işte..

şayet siz sadece "insan olmak" dışında sizin yaşamınıza/varlığınıza değer/anlam katan bir soyutunuz varsa; işte siz ömrünüz boyunca o soyutu koruyup, kollamak ve yüceltmek zorundasınızdır..

ve bu soyutun ne olduğunun hiç bir önemi yoktur.. bu bir din olabilir, bir izm, bir mili/etnik kimlik, bir takım taraftarlığı, politik siyasi bir görüş vs binlerce soyuttan biri veya birkaçı olabilir..

ama bunların hiç biri gerçek sizi ifade etmez, yansıtmaz.. çünkü siz annenizden doğduğunuzda bunların hiç birine sahip değildiniz, hiçbiri sizin için önemli değildi, hiç biri sizin yaşamınıza bir anlam katmıyordu..

siz annenizden doğduğunuzda sadece varolduğunuz için, nefes aldığınız için, mutlu/tatminkar bir canlı türüydünüz ve yaşamı kutluyordunuz sadece.. belki kaba bir tabir olacak ama "hayvan gibi" soyutsuz yaşıyorduk.. ama hayvandan çok önemli bir farkımız vardı.. bilinç.. ve beraberinde getirdiği bu bilincin doldurulması yani merak.. işte sizin insan olarak özünüz/doğanız bu..

ama siz öyle bir dünyada yaşama gözlerinizi açıyorsunuz ki; sizi bu bilinçli, meraklı, mutlu, çoşkulu, hayvan olan özünüzü/doğanızı 5-6 yaşlarından itibaren elinizden almaya başlıyorlar.. ve bunun adına tüm dünyada eğitim/öğretim deniyor.. ve dünya insanlığı akıllarınca sizi yontmaya eğitmeye başlıyorlar..

bu yontma/eğitme işi standart değil.. yani dünya insanlığının elinde bu konuda tüm dünya insanlığına uygulanacak standart bir paket yok..

peki ne var?

dünyaya geldiğin zaman ve coğrafyaya göre şekillenmiş olan bir paket var.. ve değişik zaman ve coğrafyadaki bu paketler arasında muazzam farklılıklar var.. sen bu pakete maruz kalıyorsun ve bu paketi reddetmek gibi bir şansın yok.. çünkü hem henüz 5-6 yaşlarındasın, beynin ve bilincin olgunlaşamamış, hem de yaşamda kalmak için ebeveynlerine mahkumsun..

işte insanoğlu 5-6 yaşlarından itibaren bu bu paketle yoğrulmaya/mayalanmaya başlanıyor.. ve bu süreçte aynı zamanda beynimizdeki nöronlar(sinir hücresi) şekillenme, olgunlaşma sürecindeler.. yani "konektom" dediğimiz şey oluşuyor.. bu konektomun maddesel oluşumu, şekilenmesi aşamasında hem genetik(içsel) hem de çevresel(eğitim öğretim) faktörler yer alıyor..


ve yetişkin yaşa gelmiş bir insanın konektomu artık bir biçim/şekil/nitelik almış oluyor.. yani özünde/doğasında bilinçli bir hayvan olan insanoğlu türünü "insanlaştırma" adı altında doğasından özünden koparıyoruz.. kişide ne safbilinç kalıyor, ne çoşku, ne mutluluk/tatmin, ne de merak..


kişi bizim(ataların) oluşturduğu o konektomda yaşamaya başlıyor.. artık mutlu ve tatmin olması için o kenektom eşliğinde bir yaşam biçimi sürmek zorunda..

peki o konektomun yapısında neler mi var?

dini inançlar, milli/etnik kimlikler, ahlaki yapı, politik görüş vs yüzlerce binlerce öğreti.. ve kişi işte özünde değil artık bu sahte kimlikte yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor..

yaşamının bir anlamı olması için artık sadece varolması ve insan olması yetmiyor.. işte bu konektomda oluşturulmuş öğretiler/soyutlara tutunmak, onları sahiplenmek, savunmak ve yüceltmek zorunda kalıyor..

kendimden örnek vereyim.. insan olmak ve varolmak dışında benim yaşamıma hiç bir soyut, değer ve anlam katmıyor.. ne bir inancım var, ne bir milliyete tabiyim, ne tututğum bir takım var, ne bir siyasi görüşüm var, ne bir ahlaki yapım var.. bunların hiç biri bende yok.. annemde doğduğumda nasıl bilinçli meraklı bir hayvansam şimdi de aynı şekildeyim..

tutunduğum, yaşamıma anlam ve değer katan bir soyutum olmadığı için bu soyutların kavgasının olduğu yerde ben sadece uzaktan kahkahayı basıyorum..

zamanında teizmi(müslümanlık), ateizmi, deizmi, panteizmi, milliyetçiliği, siyasi görüş sahipliğini, takım taraftarlığını, türk gelenek görenek ahlaki yapısını vs birebir yaşamış ve deneyimlemiş biriyim.. ben bu değerlere/soyutlara tutunduğum sürece nutlu/tatmin olmam bu soyutların korunup kollanmasına bağlıydı..

müslümanken islama gelen en ufak bir eleştiri, şüphe beni zıvanadan çıkarıyordu.. aynı şekilde ateistken, deistken, türk milliyetçisi iken, fenerbahçe fanatiği iken, sosyal demokratken vs.. tüm bu değerlerimin karşısında her zaman karşıt değerlere/soyutlara tutunmuş insanlar vardı ve bu insanlarla her türlü mücadleyi yapıyordum.. zannediyordum ki yaşam bu, böyle bir şey.. oysa ne kadar derin bir uykudaymışım..

ve dediğim gibi meditasyonla tanışıp da bu işi ciddi/disiplinli bir şekilde yapmaya başlayınca, annemden doğduğumdaki konektomum neyse ona ulaştım.. ben artık meraklı, çoşkulu, sevecen, herşeyi öğrenmeye çalışan, hiç bir soyutu olmayan, nörokimyasal donanımın emrettiği şekilde yaşayan bilinçli bir hayvanım sadece..

sadece varolduğum ve insan olduğum için mutlu ve tatminkarım ve bu yüzden ölümün farkındalığıyla "an"da yaşıyorum.. çünkü farkındayım ki ölüm sadece bir sonraki nefes kadar yakın bana.. ve ölüm geldiğinde geriye ne somut bedenim ne tutunduğum soyutların hiç biri kalmayacak..

paslıçivi
31-10-2010, 07:10
evet meditasyon denen ilacı(tedaviyi) uzak doğu insanı yıllar önce bulmuş.. ama nedense herkese ilaç/şifa olmuyor..

peki bu neden?

beyin hücrelerimizin olgunlaşma sürecinde(konektom oluşumu) çok farklı bilgi ve öğreti bombardımına maruz kalıyoruz demiştim.. işte bunlar konektom oluşumu sürecinde konektomun oluşmasına etki eden çevresel(dışsal) faktörlerdir..

şayet kişi daha çocukluk çağından itibaren meditasyon yapmayıp da yetişkin yaşa geldikten sonra bu işi yapmaya başlarsa genellikle başarısızlıkla sonuçlanıyor.. hatta daha kötü sonuçlar bile doğurabilir, çünkü algıladığım kadarıyla meditasyon dediğimiz olay bu konektomun maddesel/niteliksel yapısına müdahele edip değiştirmeye çalışıyor..

ve kişinin "ben" dediği sahte beni(ego) parçalamaya başlıyor.. o yüzden yetişkin insanların meditasyonunda genellikle başlangıçta bir kaos yaşanıyor, kişi benliğini kaybettiğini zannediyor.. tasavvufta bunun örnekleri vardır.. o yüzden bu tür insanlar genellikle bir usta/ermiş eşliğinde bu işi yapmaya çalışıyorlar.. çünkü ilk zamanlarda düştüğü bu kaostan tek başına çıkması çok zor, mutlaka bir destek gerekiyor.. bu iş uzakdoğuda gurular, ustalar eşliğinde yapılıyor..

çocukluk çağından itibaren öğretilere(bilgi değil) maruz kalan insan yavrusu bu konektom gelişiminde bu öğretiler bir duvarın örülmesindeki harç görevi görüyor.. ya da bir ekmeğin yapılmasındaki maya benzetmesi de olabilir..

işte yapılmış bir duvar veya ekmek nasıl yıkılmadan tekrar eski özündeki maddelere/niteliğe dönemezse insanın konektomu da yıkılmadan eskiye/öze dönemiyor..

şöyle ifade etmeye çalışayım..

yani bir insanın doğduğu andaki özünde kalabilmesi için

1- insan olmayan bir ortamda yetişip büyümesi lazımdır, mesela vahşi doğada kaybolup yaşamda kalma şansı yakalayan bir çocuk..

2- çocukluğundan itibaren bu meditasyon denen ilacı almalı ki; konektom oluşumunda bu harç/maya(öğreti)ler tuğlalara/unlara yapışmasın..

3-ya da çok ciddi bir psikolojik travma yaşayıp varolan konektom ciddi bir hasar görüp tekrar yapılanmaya girebilsin..

işte tüm bunlar ışığı altında uzakdoğu insanın binlerce yıl önce bulduğu bu ilacı ben 21. yüzyıl tıbbın bir hekimi olarak günümüz modern tıbbına uygulanabilirliği tezini ortaya koyuyorum..

meditasyonun yaptığı bu konektomdaki yapısal/niteliksel değişikliği bulunabilecek bir ilaç/medikal ya da bir yöntem ile başarabiliriz diyorum..

o yüzden teizm ve nonteizm bilinaçıklığını bir bilinç.yetmezliği vakası olarak görüyor ve bunun ileride tedavi edilebileceğini dile getiriyorum..


ben bu insanlara olası bir hastalık teşhisi koyarken amacım bu insanları aşağılamak, ötekileştirmek, hakaret etmek ya da dışlamak kesinlikle değil.. aksine bu insanların bugün yaşadığı tüm bu soyut kavgalar yüzünden ıskaladıkları yaşamlarının tekrar kendilerine kazandırılabileceği umudunu taşıyorum..

ben nasıl bana gelmiş bir kişiye

-"sizde şu hastalık var, buyrun reçetesi de bu" diye bir davranış sergilerken amacım o insanın "psikolojik ve bedensel tam bir iyilik hali"ni tekrar kazandırmak ise

-"teizm ve nonteizm bilinçdüzeyi bir bilinçyetmezliği vakasıdır" derken amacım da;

o kişilerin "psikolojik, bedensel ve bilinçsel tam bir iyilik hali"ne tekrar ulaşmalarını sağlamak içindir..

ve bu söylemlerim bir bilgi olmayıp tamamen tez niteliğinde bir kişisel veridir, bilinç deklarasyonudur..

paslıçivi
01-11-2010, 07:05
vücudumuzda beyin(sinir/nöron) hücrelerinin dışındaki hiç bir doku ve organımız şekillenirken, olgunlaşırken soyutlardan(öğretilerden) etkilenmez..

yani bir karaciğer, böbrek, kalp, deri, akciğer, pankreas, kemik, kas vs gibi beyindışı hiçbir doku/organımız gelişme/olgunlaşma sürecinde bu nonbilgilerin(öğretilerin) etkisinde değildir.. tamamen genetik(içsel) ve çevresel somut faktörler eşliğinde şekillenip olgunlaşır..

yani bir insanın karaciğeri, kası, kemiği olgunlaşırken o insana çocukluğundan itibaren verilen öğretilerin hiç bir etkisi yoktur.. müslümanın da, budistin de, ateistin de, arap'ın da zencinin de, çinlinin de, ingiliz milliyetçisinin de türk milliyetçisinin de, hindunun da, komünistin de, faşistin de vs karaciğeri, kası, kemiği, eli, kolu, tamamen bu soyutlardan/öğretilerden bağımsız bir şekilde gelişip/olgunlaşıp bir şekil/biçim ve nitelik kazanır..

ama beyin dediğimiz organımız öyle midir? tüm bu soyutlardan/öğretilerden bağımsız şekillenip biçim alıp fonksiyon görebilir mi?

tabii ki hayır..

konektom dediğimiz sinir hücreler ağı(nöronlar ve sinapslar) yani kısaca beyin dediğimiz organımız yetişme çağımızda bu çevresel soyut/öğretilerin eşliğinde bir yapılanmaya gider.. daha önce de söylediğim gibi bu öğretiler/soyutlar/nonbilgiler bu konektomun yapısal oluşumuna direk etki etki ederek adeta bir duvarın örülmesindeki tuğlalar arasındaki harç görevi görür..

siz duvarı örerken hangi harcı/harçları kullanırsanız o duvar bittiğinde artık bu harcın niteliğinde fonksiyon ve görev yapabilecektir.. harcınız islamiyet ise kişi müslüman, budizm ise kişi budist, alman ırkçısı ise nazi, hinduizm ise kişi hindu, galatasaray fanatikliği ise kişi cimbomlu olacaktır..

ve bu duvar örme işi bitip duvarı bitirdiğinizde karşınızda artık bu harçla kemikleşmiş bir yapı bulacaksınız.. işte beyindeki konektom da böyle bir şeydir.. artık bu öğretiler eşliğinde olgunlaşmış ve kemikleşmiş bir sinir ağıyla(beyinle) karşı karşıya kalırsınız..

ve yetişkinliğe erişmiş bir kişinin konektomu neyse o kişi artık o konektomudur..

konektomum neyse ben oyum..

ve bu kişinin duygulanma ve düşünme gibi fonksiyonları artık bu konektomun niteliğinin sınırları dahilindedir.. kişi bu sınırların dışına çıkamaz.. kişi mantık kurarken bu konektom sayesinde mantık kurar..

o yüzdendir ki; bir deist, bir müslüman, bir hindu, bir budist, bir ateist bir hristiyan bilincine yansıyan varlığı/evreni sorguladığında her zaman kendi inancına varır ve zanneder ki mantıklı olan budur..

oysa varlığı/evreni sorgularken kullandığı mantık kendisine yüklenen soyutlar harcında şekillenmiş konektomundan başka bir şey değildir..

batı dünyasının insanını perişan eden, yaşamını adeta bir cehenneme çeviren semavi dinlerin cezalandırıcısı tek tanrısı batı dünyası insanın gelişimi aşamasında konektoma eklenir.. ve kişi yaşamı boyunca bu cezalandırıcı tek tanrının yanında(teizm) ya da karşısında(non/anti teizm) bir yaşam sürmek zorunda kalır..

oysa uzakdoğu dünyasına gidin, ordaki budist ve hindularla konuşun(ki bunların toplamı neredeyse dünya nüfusunun yarısı kadardır) onların konektomunda yaratıcı, cezalandırıcı bir tek tanrı mayası/harcı yoktur.. bu tek tanrı hastalığı batı dünyasının hastalığıdır ve nesilden nesile konektomlara aktarılmaktadır.. hatta bu felsefe denen illleti yaratan bile bu cezalandırıcı tanrı diyebilirim..

bir budistle oturup konuşun; ona bu yaratıcı, cezalandırıcı tek tanrıdan bahsedin ve bu adam üst düzey eğitimli biri olsun ama aynı zamanda bir budizm inancı olan biri olsun.. sizin bahsettiğiniz cezalandırıcı tanrı modelini algılayamayacaktır, sizi anlamakta çok zorlanacaktır ve nihayetinde size gülüp geçecektir..

çünkü bu budist insanın beyin gelişimi sırasında harç olarak cezalandırıcı bir tanrı modeli kullanılmamıştır.. onun harcı/mayası budizmdir.. o budist istediği kadar yaşamı/evreni varlığı sorgulasın, mantığını kullansın, bir yaratıcı, cezalandırıcı tanrıya ulaşamaz.. olasılık dahilinde bile değildir.. çünkü budizm harcında/mayasında evren sonradan yaratılmamıştır, her zaman vardır, ezelidir, ebedidir, kadimdir ve dolasılıyla yaratıcı tanrı modeli zihinlerine düşmez bile..

batı dünyasının yaratıcılı/cezalandırıcılı tek tanrılı konektomuna sahip insanı doğu dünyasının insanı algılayamadığı gibi, doğu dünyasının tanrısız, çoklu yaşama (reenkarnayon) inanan ve bu konektoma sahip insanı da batı dünyasının insanını algılayamaz.. ve bu kişiler istediği kadar eğitimli, zeki olurlarsa olsun farketmez..

çünkü her iki kesim de çok derin bir uyku ve uyku mahmurluğunda yani bilinçyetmezliği sendromunda yaşayan insanlardır..

peki bu kadar farklı konektomlara sahip insanların biribirileriyle dalaşması, biribirlerini kendi taraflarına çekme çabaları, diğer tarafları yanlışlama çabaları ne işe yarar?

tabii ki hiç bir işe yaramaz.. sadece insan olmaktan uzak, insani olmayan bir tutum ve davranışta bulunmalarına neden olur..

peki bu insanları bu davranışlarından dolayı suçlayıp eleştirebilir miyiz?

uykuda uyurken ya da bilinci kapalı bir şekilde masada yatan hasta; yaptığı horlamalar, yellenmeler, el kollarını sallamalar, sayıklamalar, tepinmelerden ne kadar sorumluysa bu insanlar da bu tutum ve davranışlarından o kadar sorumludur..

bugünlük bu kadar..

spartacus
01-11-2010, 11:31
sevgili spartacus..

bunca sayfadır konuştuğumuz, tartıştığımız şeyin asıl özü/esprisi burdaki ifadelerinizde yatıyor işte..

şayet siz sadece "insan olmak" dışında sizin yaşamınıza/varlığınıza değer/anlam katan bir soyutunuz varsa; işte siz ömrünüz boyunca o soyutu koruyup, kollamak ve yüceltmek zorundasınızdır..

ve bu soyutun ne olduğunun hiç bir önemi yoktur.. bu bir din olabilir, bir izm, bir mili/etnik kimlik, bir takım taraftarlığı, politik siyasi bir görüş vs binlerce soyuttan biri veya birkaçı olabilir..

ama bunların hiç biri gerçek sizi ifade etmez, yansıtmaz.. çünkü siz annenizden doğduğunuzda bunların hiç birine sahip değildiniz, hiçbiri sizin için önemli değildi, hiç biri sizin yaşamınıza bir anlam katmıyordu..


Sevgili Paslıçivi

İşte birde insanlığın somut değerleri vardır. Tüm soyut değerler, bu somut değer merkezli ayrışır, çatışır veya aşılanır. Nedir?
1. İnsanın alet kullanabilir olması ve ellerini kullanarak maddeyi işleyebilmesi, insan yararına kullanıabilmesi.
2. Emek faktörü
3. Üreticilik ve işleyip dönüştürebilirlik
4. Algıları yorumlayaibilme ve üzerinde düşünce geliştirebilme...
5. Duyguları, istenç ve arzuları.............

Bu ve buna benzer edinimler ise insanın somut değerlerini teşkil eder. Tüm soyut değerler dedikleriniz bu somut değer etrafında dönedurur. İnsanlık koyunu evcilleştirdiğinde, ilkel bilinçten, üretilen ve yeniden üretilebilen bir bilince geçiş yapmıştır. Bu insanın canlıları kendi yararına kullanımı olarak da oluşurken peşinden insanın diğer canlı, cansızlar gibi insanı da kullanması bilincini, menfaati ve sonucunu doğurmuştur. Ben bu paragrafı kabaca yazıyorum, işte canlıların veya insanların, insan yararına kullanımı soyut bir edinimden ileri gelir. Dayanağı yine insanın somut değeri olmakla birlikde, bu değerlerin fikren veya sistematikleştirilmiş kurumsal olarak kullanımıda soyut değerleri oluşturur. Örneğin din insanları ehlileştirmenin, evcilleştirmenin en önemli aracı haline dönüşmekle birlikde, altında yatan temel ise insan yararıdır-çıkarıdır. Yani insanın diğer canlıları kendi çıkarına kullanımı ne ise bu ve buna benzer soyut edinimler veya edindirmeler de aynı amacı taşır.

Hititler de, örneğin Mısır uygarlığın da Krallar birer Tanrı ve Tanrı oğullarıdır(otoritenin merkezi). Yani insanlığın merkezinde duran ve yine insanlığın somut değerleri üzerinden kendi adlarına tasarruf sağlayanlar, yine bunu oluşturdukları soyut değerler üzerinden sistematik olarak yapmıştır. İnsanın somut değerleri ancak soyutlanarak dile gelebilirler. Ben nasıl ki kısaca ve en ideal anlaşılır dili kullanıyorum ve dinler insanın evcilleştirilmesinde en önemli yapı taşıdırlar diyorum, insanın evcilleştirilmesi sözümün anlamını kavrayabilmek için özel bir çabaya girmemiz gerekmiyor. Bu süreçde dinlerin görevi insanları kullaştırmak, irade dediğimiz etmeni köreltmek, insanların inançlarına merkezi otoriter yerleştirmek ve inançları bu merkezi otoriteye bağıl kılmak, evcilleştirmek ve insanın emeğinden, kas gücünden, üretkenliğinden vs gibi kullanımlar yatar. Din insan için amaç değil(!), araç iken, bağıl kılınmış insan toplulukları(kitle) için ise birer amaca dönüştürülür. Kullananlar için araç, kullanılanlar için ise, amaçlaştırılmış birer soyuttur. örneğin cennet, cehennem için çalışmak bir amaçtır...

Herneyse benim gelmek istediğim bu değil, -yukarıda ki bölümleri etraflıca detaylandırabilirim- gelmek istediğim insanın değerleri üzerinden fayda sağlamak, insanlara kendisini çoban tayin etmek ve gütmek, ortaya bir tarafta insanlığı kullaştıranlar(köleleştirme) ile diğer tarafta kullaştırılmış çok geniş bir insan topluluğu gerçeği çıkar. Bu halde eğer insanlıkdan bahsedeceksek ve dahi insanlığımız adına direnç oluşturacak isek, dinlere ve dinler gibi sistematik olarak oluşturulmuş tüm uygulamalara, kurumlaştırılmış tüm insana yabancı yapılara karşı hem insanım diyebilmek hem de evcilleştirilmiş sürü olma durumundan kurtulmak için direnç göstermek, bilinçlenmek ve bu bilinçlenme-aydınlanmanın ise statükoya dokunduğu için çatışmanın kaçınılmazlığını bilmek gerekir. Dinler tarihini incelersek örneğin günümüzden 6000 yıl geriye gidersek, kral-tanrıların çoban olarak adlandırıldığını görürüz -ki bu görme durumu- somut verilere, arkeolojik anıt, taş yazıtlarına dayanır... Büyük çoban, yüce çoban dedikleri daha sonraki süreçde ise kendilerine peygamberim diyenlerce anlam kazanmıştır... Bu kısımın da detaylandırılması ayrı bir konu olabilir -ki geçiyorum.



ama siz öyle bir dünyada yaşama gözlerinizi açıyorsunuz ki; sizi bu bilinçli, meraklı, mutlu, çoşkulu, hayvan olan özünüzü/doğanızı 5-6 yaşlarından itibaren elinizden almaya başlıyorlar.. ve bunun adına tüm dünyada eğitim/öğretim deniyor.. ve dünya insanlığı akıllarınca sizi yontmaya eğitmeye başlıyorlar..

bu yontma/eğitme işi standart değil.. yani dünya insanlığının elinde bu konuda tüm dünya insanlığına uygulanacak standart bir paket yok..

peki ne var?

dünyaya geldiğin zaman ve coğrafyaya göre şekillenmiş olan bir paket var.. ve değişik zaman ve coğrafyadaki bu paketler arasında muazzam farklılıklar var.. sen bu pakete maruz kalıyorsun ve bu paketi reddetmek gibi bir şansın yok.. çünkü hem henüz 5-6 yaşlarındasın, beynin ve bilincin olgunlaşamamış, hem de yaşamda kalmak için ebeveynlerine mahkumsun..


Evet, aynen katılıyorum. Ancak sizin verdiğiniz bir örnek var, göz kendisini görmez örneği. Fakat göz tek düze, doğrusal çalışan bir organ iken, insan, dışa da içede dönüp bakabilen, bu anlamda yetenekleri olan, tartabilen.... bir canlıdır. Göz çok mekanik bir örnek olmakla birlikde, insan mekanik değildir. Soyutlarını masaya yatırabilir ve değerlendirebilir. Bir soyuta karşı olmanın yolu malesef yine soyuttur. yani insanın kendisini, çevresini, nesnel gerçeği görmesi değil, onu yorumlaması, tespit edip tahlil etmesi, ifade etmesi ve bu doğrultuda harekete geçebilmesi gerçeğide vardır ki, hayvan ile insan bilgi temelinde değil, düşünce ve fiiliyatda ayrışırlar.

Bilgi salt insana ait değil, tüm canlılara ait bir olgudur. Sadece insan değil hayvanların da fiilayatı bilgiye dayanır. İçinde bulunduğu koşulları algılamak, yorumlamak içgüdüsel değil, gözlemseldir. örneğin yağmur yağarken, bir saçak altına giren bir köpeğin yaptığı bu davranış bilgiye dayanır... Daha önceki yazımda felsefenin anlaşılabilir biçimde basitlediğim söylemimde dile getirdiğim gibi, canlılar bilgi odaklı hareket ederler, hareketin temelinde bilgi, bilginin temelinde ise algı yatar. Bilgiyi ne canlılardan ama nede en ileri düzeyde bunu yorumlayıp, düşünce geliştirebilen insandan soyutlamak ve dahi bilgiyi mistik(!), ulaşılması güç bulutlar ötesine taşıyıp, örselemek mümkün değildir. hep dediğim gibi statüko felsefeye ne yapmış ise bilgiye de bunu yapmıştır, bilgiyi insana ne kadar ötelersiniz, algıyıda o kadar deformasyona(dumura) uğratırsınız, bu durum da örselenmiş, körleştirilmiş yada önceden köreltilmiş algı, sağlıklı işleyemeyeceği için bilgi de sağlıklı olmayacak veya da hiç olmayacaktır. İşte dinleri bilhassa dinsel metodları bu konuda nasılda işlevsel olduğunu görebilmek gerekir.

Statüko insanlara bilgiyi değil düşünceleri veya onları bağıl kılacak, saplayacak inançları aşılar ve öncelikli hedef algı köreltimidir, farkındalığı yok etmek, köreltmektir. Bilgi ile düşünce aynı şeyler değildirler. İnsandan asla ve asla yalıtamayacağımız şey bilgidir. Bilgi ile hareket etmek eğer, soyut ve kastlaşmış düşüncelerle ters düşmeyi konumluyor ise, ve nasılki sizinde ifade ettiğiniz ve benimde daha önce insanların 2 koşulu vardır öznel ve nesnel koşullar dediğim söylemimde, insanlarda -her şeyde- belirleyici unsurun yine bu koşullar olduğunu dile getirmiş isem, inançlar, düşünceler ve dahi bilgiye erişim yol ve tanımları da yine bu koşullarabağlıdır. Öznel koşul, insnaların eğitim seviyesi, bilinç düzeyi, hali hazır verili kalıpların ne olduğu neye göre aşılandığı ve alındığı gibi faktörler iken, nesnel koşullarda coğrafik alanı, kaynak ve dayanakları ve bağıl olanakları kapsar. Örneğin bir bölgede okulların eksikliği, okur yazarlık diyeceğimiz ÖZNEL durumu, koşulu belirlerken diğer taraftan da okulun yokluğu bir nesnel koşul halini alır ve öznel ile nesnel koşullar arasında duvar değil kopmaz bir bağ vardır ve içiçedirler.

Yazı daha fazla uzamasın diğer bölümleri de ayrıca ele alırız, ancak benim anlatımlarım insan beyninin parçacıkları temelinde değil, soyut olarak kurgulanmış ve hakim kılınmış mekanizmalar temelinde olduğu için yine ifade etmenin ve aydınlanmanın öncelikle dumura uğramış algının nasıl uğratıldığı, bilgi dediğimiz faktörün insana nasıl yabancılaştırıldığı, hangi amaçlar uğruna bunların yapıldığı ve bilginin yerine nasıl ve ne adına(menfaat), düşünce ve inançların egemen kılındığı temelindedir. İnsan salt içseline dönerek bir şeyleri çözemez, nasıl ki bilginin temelinde algı var demiştim, insanın gözlemleyeceği ve çözümleyeceği öznel ve nesnel koşullardır yani çevresi, doğa, insan ve yaşam biçimleri, hali hazır verilerin irdelenmesi ve dahi kendine dönebilmesi, algılarını körleştiren ve farkındalıkları yok eden kalıpları ve enjekte edilen tüm kalıpsal soyut ve tanımları, yani genel anlamıyla koşulu(statükoyu) görmesi gerekir. Öznel(içe), nesnel(dışa, içe) dair gözlemler ve bulgular geliştirmesi, bu temelde bilgi edinmesi ancak sağlıklı bilgi edinmesinin yolunu açacaktır.

Bir insanın salt içe dönük düşünme faaliyetleri, bilgiyi değil peşinden ya bir düşünceyi yada bir inancı doğurur, ben o yüzden başındna beri bu yazımda hem felsefeden bahsediyor, hem en doğal tanımlarını yapıyorum hem de bilgiden. Tüm çabam düşünceler, inançlar ile bilgi arasında ki bağı göstermek kadar farkıda dile getirmektr, bilgiyi deforme ederek geliştirilecek her düşünce sakattır, inançtır. örneğin neden felsefeye giriyorum ve neden idealizm ile materyalizm arasındaki karşıtlık yapısaldır diyorum, en önemli nedeni işte budur, birisinin algıyı dışlayan, salt zihni olması diğerinin ise algıyı dışlamayan, hatta bilginin temeline algıyı koyuyor olmasıdır. Kim ki bana bilgi algısızdır der, buyursun ispatlasın ama konu inanç-düşünce olunca algının köreldiği veya yetersiz kaldığı veya gereksizleştiği(!), bilginin yokluğun da ortaya çıktığını ben ispatlayabilirim...

paslıçivi
02-11-2010, 05:30
gelmek istediğim insanın değerleri üzerinden fayda sağlamak, insanlara kendisini çoban tayin etmek ve gütmek, ortaya bir tarafta insanlığı kullaştıranlar(köleleştirme) ile diğer tarafta kullaştırılmış çok geniş bir insan topluluğu gerçeği çıkar. Bu halde eğer insanlıkdan bahsedeceksek ve dahi insanlığımız adına direnç oluşturacak isek, dinlere ve dinler gibi sistematik olarak oluşturulmuş tüm uygulamalara,

sevgili spartacus..

yukarda kalın puntoladığım ifadelerinize katılmamam mümkün değil, yani sizinle hemfikirim.. ama şimdi bu ifadenizden sonra ben materyalistim/ateistim diyen kaç kişi sizin bu düşünce/bilinç yapısına sahip acaba? bunu sorgulamak gerekiyor..

sitemizden ayrılmak zorunda kalan türkçü/ulusalcı ve kendini ateist diye tanımlayan insanlar ateist değil miydi? biz kimlere materyalist/ateist diyeceğiz kimlere demeyeceğiz.. Buna kim karar verecek ?

materyalizm/ateizmin evrensel kabul görmüş bir tanımı var mı?

türk ya da kürt milliyetçisi ya da nazi bir "ateist" sizin nazarınızda materyalist midir değil midir?

materyalizm nedir? materyalist nedir? ikisi farklı şeyler mi?

materyalist; sadece "dogmaların/dinin/tanrının" karşısında duran mı?

yoksa yukarıda sizin vurguladığınız gibi "din ve dinler gibi sistematik oluşturulmuş tüm uygulamaların" karşısında duran mı?

kurumlaştırılmış tüm insana yabancı yapılara karşı hem insanım diyebilmek hem de evcilleştirilmiş sürü olma durumundan kurtulmak için direnç göstermek, bilinçlenmek ve bu bilinçlenme-aydınlanmanın ise statükoya dokunduğu için çatışmanın kaçınılmazlığını bilmek gerekir.

sevgili spartacus.. size bir kaç soru sormak istiyorum..

sparatcusun bu duruşu ve tutumunun arkasında nasıl bir dünya ve dünya insanlığı ideali/özlemi yatıyor?

ve bu ideala/özleme ulaşmak için nasıl bir duruş/mücadele gösterilmesi gerekiyor?

sparatcus bir realitenin peşinden mi koşuyor?

yoksa "keçiyi yardan uçuran bir tutam ot misali" bir ütopyanın/rüyanın peşinden mi gidiyor..?

yani kısaca evrensel insanla fikir ayrılığına düştüğümüz noktaya geldik..

bu bahsettiğiniz statukoyla çatışma işini nasıl halledebiliriz?

sivrisineklerle uğraşıp bataklığı görmediğinizin farkında mısınız?

sizce bataklık/sıkıntı/problem nedir ve çözümü nedir?

asıl mesele burda yatıyor.. bu konuyu derinlemesine irdelersek çok daha faydalı tesbitlere ulaşacağımızı düşünüyorum..

daha önceden de vurguladığım gibi siz klasik bir ateizm bilincinden daha üst seviyede bir bilinçaçıklığına sahipsiniz.. buraya kadar biribirimizi yemeden, dalaşmadan gelebilmemiz bunu en güzel kanıtı zaten..

evrensel-insan
02-11-2010, 05:51
Saygideger paslicivi;

yani kısaca evrensel insanla fikir ayrılığına düştüğümüz noktaya geldik.-paslicivi-

Su bahsettigin "fikir ayriligi noktasini" aciklar misin?

Bakalim, benim algima gore; senin dusuncen ile benim dusuncem arasindaki farklilik, senin algina gore "aynimi imis?"

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
02-11-2010, 13:07
sevgili spartacus..

yukarda kalın puntoladığım ifadelerinize katılmamam mümkün değil, yani sizinle hemfikirim.. ama şimdi bu ifadenizden sonra ben materyalistim/ateistim diyen kaç kişi sizin bu düşünce/bilinç yapısına sahip acaba? bunu sorgulamak gerekiyor..

sitemizden ayrılmak zorunda kalan türkçü/ulusalcı ve kendini ateist diye tanımlayan insanlar ateist değil miydi? biz kimlere materyalist/ateist diyeceğiz kimlere demeyeceğiz.. Buna kim karar verecek ?

materyalizm/ateizmin evrensel kabul görmüş bir tanımı var mı?



Sevgili Paslıçivi, bir şişe rakı aç(ama ufak olsun), okuman hayli zaman alabilir ve içtiğin şey ise unutmaki günahtır, arabistan da olsan toplum polisi seni döverdi(ehlileştirirdi), afganistan da ne yapılır bilemem.

Daha önceki yazılarımda önce tanımların çiftbaşlılığına değinmiştim.

Şöyle bakalım, tanrı teist için merkezi bir ölçüt olsun. Şimdi ateisti, teistin merkezi ölçütü ile algılar ve tanımlar iseniz nasıl bir sonuç elde edersiniz? Tabiki ateistler tanrıyı inkar edenler şeklinde tanımlanır. Bu bir tarafın tanımıdır ve haliyle buradaki yanlılık kişisel değil yapısaldır. Çünkü ölçütünü kendi değerleri üzerinden oluşturacaktır, elinde başka bir malzeme yoktur. Şu an hakim olan bakış açısı ve tanım budur. Oysa ateizm ise, başka malzemeye sahiptir(örneğin evren, doğa, insan, algı, bilgi).

İnsanın bir şeyi inkar edebilmesi için her şeyden evvel O'nu kabullenmiş(etraflarca dahi olsa) olması gerekir, değil mi? Peki, insanlar doğuyorlar ve nasıl bir hakim kültür, hakim ideoloji, hakim düşünce ve inançların içinde şartlandırılıp, yetişiyorlar, eğer konu itibariyle bakarsak, teist diyebiliriz. Bu koşulda hayatının belirli bir kısmını ve en önemlisi de çocukluk dediğimiz ve algıların tamamen açık olduğu kısmını teist argümanlar ile doldurup, pekiştirirseniz ne olur? Tabi ki insan süreçle teist olmasa, ayrılsa bile henüz tanımların yerine alternatif tanımlar edinemediği, edinimleri hala ve uzun bir zaman diliminde teist olacağı için yine bu tanımlara bağıl kalır, felsefik açısıda böyledir, egemen politika ve eğitim teisttir. haliyle tanımlarda yapısal farkına rağmen yerleştirilmiş egemen kültür temelinde sürmeye devam eder...

Şimdi demek ki a-teist diye yapılan tanımlama ve durum teşkili teiste göre(göreliği) yapılmıştır ve karşıtlık tanrı merkezli değil, tanrıcı olmak(teist), tanrıcı olmamak(ateist) şeklindedir-ölçüt tanrısal değil insanidir-. İşte ateizm budur, özellikle tanrıcı olmamak gibi bir durumu sözkonusu değildir, bu tanımlama teiste göredir ve ateistin tanrısızlığı yapısaldır. Teistler ise evrenle, bilgi ile değil dikkat ederseniz daha çok insanların yaşamlarına müdahale, düşünce ve inanç konusunda yoğunlaşmıştır. Asıl ve en önemli nokta burasıdır ki, üstteki yazımda zaten din konusunu yeterince özetlemiş bulunuyorum.

Örneğin herkes tek bir dine mensup olsun. Biriside öyle bir dine mensup olmasın ve ister bilincen isterse yaşamsal hayatına müdahale edildiği anda, kayıtsız kalamaz ise, karşı taraf açısından bu bir fark teşkil eder ve ortaya tanımlama gereği çıkar. Örneğin bu dinin adı A dini olur ise o kişiye de mutlaka bir B tanımı getirilir ve bu tanım eğitim(eğitim sadece okul değil aile nesil olarak da, ehlileştirme vs olarakda düşünülsün) alanlarında nesilden nesile aktarılan hakim ve dayatımsal bir hal alır ve sabitlenir, çünkü hem A belirli amaçlar, çıkarlar temelinde insana yabancılaştırılmış bir biçimde egemendir hemde çoğunluğu ve size uygulayacağı baskıyı teşkil eder. Sizin kendi tanımlarınız cürümünüz kadar yer teşkil ederken diğeri resmi tanım haline gelir...

İşte ateizm B durumudur, siz özellikle karşı çıkmak adına değil başka bir alternatifle yaşamak durumuna girdiğinizde kaçınılmaz olarak ortaya çıkan(fark) ve hayatınıza her türlü giren müdahaleyide, bünyenize uygunsuzluğundan dolayı ret edip savaşmak zorunda kalan, işin aslı ve özü bağışıklık geliştiren bir yapısınızdır ve bu kaçınılmazdır. nasılki ifade ediyorum öznel ve nesnel koşullar, işte bu koşullar hem var(öznel var) olabilmek hemde bilgiyi savunabilmek adına çatışmayı doğurur, buradaki çatışma kişisel değil yapısaldır(siz belirleyemezsiniz)....

Sitemizden ayrılan veya zorunda kalanlar konusunda ise o konu politiktir,konumuzla dolaysız bir ilişkisi olamaz. kaldı ki aşırı milliyetçi unsurlar ateist değiller bir biçimde tanrıcı ve idealist oluyorlar, sitede örnekleri mevcuttur ve kendileride ateistliği kabul etmezler. Diğer türlü yani ırk ayrımcılığı temeline varmayan milliyetçilik ise çağın milliyetçiliği diyebildiğim ve diğerlerinden ayırdığım bir milliyetçiliktir, tabi o nunda temelinde politik etmenler yatar ki, aidiyet ve biat kültürüne, ve çeşitli politik tabulara tabidirler. Ateist olmaları mümkünse bile materyalist olduklarını söyleseler dahi(ki bu nadirdir), dünya görüşleri materyalist olamaz, bu ideolojik(düşünsel-ereksel) etmenlerin baskınlığından kaynaklı bir yanılgıdır, oysa materyalizm de belirleyici ölçüt nesnel gerçektir, subjekttif veya buna bağıl spekülasyonlar(kurgular) değil. oysa insanı biribirinden farklı adlandırıp-kılmanın-ayrıştırmanın temeli spekülatiftir(kurgusal), biyolojik değil.

Önceki yazımda dile getirmiştim.
Bilgi salt insana ait değil, tüm canlılara ait bir olgudur. Sadece insan değil hayvanların da fiilayatı bilgiye dayanır(bunu gözlemleyebiliriz b.n). İçinde bulunduğu koşulları algılamak, yorumlamak içgüdüsel değil, gözlemseldir...... hareketin temelinde bilgi, bilginin temelinde ise algı yatar.

Eğer idealist ve hakim tanımlarla yola düşersek göreceğiz ki, hakim olan bilgi değil düşüncedir, bu felsefeye de aslında uyum sağlamaz. Oysa materyalizm de bu ölçüt bilgidir. Haliyle B nin varlığı A ya karşı düşünsel mücadeleyide kapsar, çünkü hakim olan düşüncedir-ki idealizm düşünceye dayalılıktır- ve siz düşünceler karşısında bilgiyi savunmak zorundasınızdır, aksi terketmek zorunda kalırsınız. Buradan temellenir ve hayatın sosyal, bilimsel felsefik, politik alanına yansır ve bu kaçınılmazdır. tez-antitez olarakda ortaya çıkar.

İdeolojiler ereksel, düşünseldir, bilgi merkezli şeyler ise ideoloji olamazlar. Örneğin bilim ideoloji olamaz, örneğin ateizm ideoloji olamaz, örneğin teizm ideoloji olamaz ama islamiyet, yani dinler ideolojidir. Bunlar etrafında şekillenen düşünceler ise ideolojiye dönüşebilir, ama o zaman da tanımlarıda adlarıda, alanlarıda değişir, başka bir şey olurlar. teoloji ideoloji değil felsefiktir, ama din ideolojiktir, ateizmde ideoloji değilse, sizin bu başlığınızla yaptığınız ideolojik kategorilendirme ile ele alınamazlar, dayanak(örneğin sosyal yasa, kural vs) bulamazsınız, eleştirebilirsiniz, ama neyi bilgisini, bilgide algısız olamayacağına göre eleştiride dayanaksız olamayacaktır.

Örneğin bir tanrı olduğu konusunda beni ikna etmeye yönelirsiniz, işte teizmin baskı ile yaptığı gibi bende aksi görüşlerimi, bilgimi dile getiririm, ama ne yiyip ne içeceğimi, kimle evlenip evlenmeyeceğimi, evin eşiğinden hangi adımımla çıkıp çıkmayacağımı vs belirleyemezsiniz, bu felsefik değil ideolojik-politik bir şey olur ve eleştiri değeri taşımaz.

Bu gün düşünceyi hakim kılma çabası ideolojiktir. Kimki düşünsel alanı merkeze koyup, kendi düşüncelerini veya bazı toplumsal düşünceleri merkezine ve ölçütüne yerleştirmektedir bu ideolojik bir şeydir, ideolojide budur zaten, artık her ne ise o, belirlenmiş, sistematikleşmiş düşünceler bütünüdür, insan ideolojisidir.

Kimki bilgiye, evren ve doğaya, anlam ve algıya merkeze düşünce ölçütünü koyar, buda felsefik olarak idealisttir, düşünce ile bilgi arasında ki temel fark algı ile arasındaki dolaysız bağdır, bilgi-algı dolaysız, düşünce-algı ise dolaylı ilişkidir, özneldir, örneğin pinokyo düşüncelerin ürünüdür, algısallık ise nesnel değil özneldir ve pinokyo nun gerçekliği nesnel gerçeklik taşımaz.


türk ya da kürt milliyetçisi ya da nazi bir "ateist" sizin nazarınızda materyalist midir değil midir?

materyalizm nedir? materyalist nedir? ikisi farklı şeyler mi?

materyalist; sadece "dogmaların/dinin/tanrının" karşısında duran mı?


Önceki yazımda ve yukarıda ki açıklamalarımla da bakarsak, bu tür edinimlerin insan biyolojisini ve bilgi içermediği, öznesinde insanın değil düşüncelerin(ideoloji) yattığını görürüz. Örneğin materyalist filozoflar milliyet, millet, ırk gibi konuları bir olumlanmış aidiyet olarak ele almamıştır gündeminde de göremeyiz, ele alımlar ise aksine bir anti-tez biçiminde ve yabancılaşma olarak ifade edilmiştir ki bu kısımlarda felsefik değil politiktir. Eğer felsefe alanında kalacak isek Materyalizm için bu tür argümanların nesnel gerçekliği yoktur, haliyle konusuda değildir, böylesi bir odaklanma oluşturamaz. İnsan için felsefeler de araçtırlar, örneğin bilim bir araçtır, ideoloji değildir ama bunu herkes, her ideolojik düşünce kullanabilir, ister kaynaksal bilgi temelinde isterse ürün temelinde.

Ümmet, millet, ırk, cins gibi şeyleri insanda belirleyen ölçüt, belirleyen fark olarak işleyip, bunlar üzerinden yapay aidiyetlikler oluşturmak, bunları düşüncelerin(ideolojilerin) merkezi ölçütü haline getirmek ve politikalar eliyle istismarı örgütlemek(din) kaynak olarak idealisttir(düşünseldir), materyalist değil.

Bir nazi de materyalist bilgi birikimini, yol ve yöntemini kullanabilir. Örneğin tosba, çöl için geliştirilen araçlar bilimin kullanımı, haliyle materyalist bir yöntemin ürünüdürler. Çünkü insan için tüm bunlar, bilim, bilgi hatta inanç birer araçtırlar ve kullanılabilirlik özellikleri taşırlar, neye hangi amaca dönüklük ise bünyesel olarak ifade edilemez(Kurşun mermide olabilir bir bebek oyuncağıda...) Burada ereksellik vardır yani bir amaca dönük kullanım, bu işte düşünce merkezlidir ve ideolojiktir, buradan baktığınız da nazi materyalist olamaz çünkü o materyalizm için, bilgi felsefesi için bilgi edinilemeyecek bir şeye saplantılıdır(millet), nesnel gerçeği yoktur, materyalist olabilmesi için bunu bilmesi ve uygun olması gerekir.




1.sparatcusun bu duruşu ve tutumunun arkasında nasıl bir dünya ve dünya insanlığı ideali/özlemi yatıyor?

2.ve bu ideala/özleme ulaşmak için nasıl bir duruş/mücadele gösterilmesi gerekiyor?

3.sparatcus bir realitenin peşinden mi koşuyor?

yoksa "keçiyi yardan uçuran bir tutam ot misali" bir ütopyanın/rüyanın peşinden mi gidiyor..?

yani kısaca evrensel insanla fikir ayrılığına düştüğümüz noktaya geldik..

4.bu bahsettiğiniz statukoyla çatışma işini nasıl halledebiliriz?

sivrisineklerle uğraşıp bataklığı görmediğinizin farkında mısınız?

5.sizce bataklık/sıkıntı/problem nedir ve çözümü nedir?

asıl mesele burda yatıyor.. bu konuyu derinlemesine irdelersek çok daha faydalı tesbitlere ulaşacağımızı düşünüyorum..

daha önceden de vurguladığım gibi siz klasik bir ateizm bilincinden daha üst seviyede bir bilinçaçıklığına sahipsiniz.. buraya kadar biribirimizi yemeden, dalaşmadan gelebilmemiz bunu en güzel kanıtı zaten..

sevgili paslıçivi alıntıda numaralandırma yaptım.

1. Spartacus'un dünya ideali, dünyaya uzaydan bakmaktır. İçine hiç bir ideolojiyi koymadan, içindeki her şeyi doğa ve parçası gören bir bakıştır. İnsan bundan ayrı değildir. İnsan ise önceki yazımda belirttiğim evcilleştirme gibi -ki belirttiklerimi hem arkeolojik, hem tarihsel hemde bilgi temelli ispatlayabilirim- bir duruma nasıl ki getirilebildi, yine bu durumdan da insan çıkabilir ve çıkacaktır. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşçesine. Bakışım budur ama bunu nasıl başaracağımız konusu bunca hengamenin, kategorileştime ve şablonlaştırmanın, aidiyetleştirme ve biatlaştırmanın içinde çıkmaz bir yolda gibidir, sorun çıkışı bulmaktır ve bu bireysel olamaz.
2. ben insanım demekle başlanabilir, tabi koyunlara da hakaret etmeden, onlarda birer canlı, evcilleştirmemiz onları değersiz kılmak olmamalı, aynen insanında değersizleştirildiği, bunun için ise önce iradelerin yok edilmesi ile başlandığı, gerek sopa ile gerekse kesme şekerle çobanlar tayinlenip sürüleştirildiğimiz gibi.
3. Spartacus, yani her kafaya göre değişecek, her kafaya ve duruma, ideolojiye ve inanca vs göre şekilden şekile girmeyecek nesnel gerçeğin peşinden koşmaya çalışıyor. O yüzden, bilgi diyor insana has değildir, bilgi algılayan her şey için geçerlidir, gerisi ise yorumdur. örneğin diyor tüm canlılarda iradi etmen bilgiye dayanır, o yüzden diyor dinler(din dedimmi sadece tanrı anlaşılmasın) işe, önce iradeyi körleştirerek, algıyı ortadan kaldırarak başlar çünkü hareketin temeli bilgi, bilginin temeli ise algıdır.

4. Statüko ile çatışma işini biz halledemeyiz, çünkü doğuştan sürü psikilojisine tabiyiz ve en ufak bir sürüden ayrı hareketimizde kafamızda sopayı görürüz, ya içimizdeki doğal ekenin(baş çobanlar) peşinden gideceğiz yada peşinden gideceğiz, başka alternatif sunmuyor, geriye sizin alternatifiniz kalır, peşinden gitmemek.

5. bataklık ve bütün meseleyi zaten yazdıklarımla dile getirmiştim. örneğin yukarıda ki 3 nolu madde yeterlidir.

Sivrisineklerle uğraşıp bataklığı görmemek değil mesele, mesele bataklığı görmek meselesidir. Yani tam tersidir ve bu sizin iradenizde değil. Hiç kimse bataklığı görmeden sivrisineği göremez, bu birinci koşul(nesnel) ancak kişiler tercihleri temelinde seçim yapabilirler, buda ikinci koşuldur ki, buda özneldir, kişiye göre değişir. benim tercihim kimse ile uğraşmak değildir, ama yazımda nasıl ki ilk başlarda B olarak bir tanımlama geldi ve bu resmi, sabitlik arzeden, hakim tanımlama oldu, bu benimle uğraşılmayacağı anlamı taşımaz, aksine uğraşılacağı anlamına gelir ki, bunu irademizle biz belirleyemeyiz... Aslolan bataklığı görebilmek ve görülebilirliği için çalışmaktır, bu durum çatışma olup olmayacağı gibi bir argümandan bağımsızdır ve bağımsız kalabildiği sürece de reel ve insanidir. hayır çatışma olmasın temelli düşünür iseniz, bu halde siz bağımlı hale gelirsiniz ki buda insanilik boyutuyla temelden tartışmalıdır.

vartor
02-11-2010, 17:04
Aslinda her ucunuz de birbirinizi iyi anliyor olmalisiniz, cunku ben ucunuzu de anlayabiliyorum. Sunu ilave etmeliyim; Ateizm diye bir felsefe kitabi okudugum icin degil, icinde bulundugum farkindaligin adina ateizm dedikleri icin kendimi oyle tanitiyorum.( gencligimde dinsiz dunya vatandasi diye bahsederdim kendimden, o zamana ne humanist, ne de ateist diye birsey duymamistim.) Baska bir kelime var mi bizlerin, evrensel insan ve pasli civi'nin dusunce tarzlarini simgeliyecek?

evrensel-insan
02-11-2010, 20:22
Saygideger vartor;

Eskiden ben de ateisttim. Ateizmin, benim algima gore sorunu, oyle veya boyle bir karsitlik icermesi. Bu da benim notr algi ve disaridan bakis acima ters gelen bir durum. Yani ne inanirin (believer), ne de inanca karsi cikanin (disbeliever) tarafi olmak demek, tartismak demektir.

Iste bu yuzden ben kendimi teolojinin "tanrinin varligi" olarak, free thinker, serbest dusunur olarak dile getiriyorum. Anlami iki turludur, I have no religion, bir dinim yok ve I am non religious, ben bir din tasimiyorum. Digeri de, I have no belief in a god, yani ben, herhangibir/herturlu tanriya karsi/yonelik bir inanc beslemiyorum/tasimiyorum. Sonrasinda da cunku.... ile izah edersin.

Bu tip, bir dile getirim; sadece kendi gorusunu dile getirimdir. Ne tanriyi varlayani/inanani, ne de tanriyi yoklayani/inanmayani karsina almazsin.

Ayrica, tanri zaten kavram olarak vardir. Bu acidan da kavram olarak var olan ve dusuncelerde yer etmis tanri kavramini, epistemolojik olarak yoklamak mantiksizdir. Ben o yuzden serbest dusunur ve non believerin, yani herhangibir dini felsefe ve tanrisal inanc tasimama, beslememe anlaminda.

Umarim bu aciklama, yeterli olur. Gerci, cogu baslik ve mesajlarimda ben bunu dile getirdim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
04-11-2010, 06:56
Sevgili Paslıçivi, bir şişe rakı aç(ama ufak olsun), okuman hayli zaman alabilir ve içtiğin şey ise unutmaki günahtır, arabistan da olsan toplum polisi seni döverdi(ehlileştirirdi), afganistan da ne yapılır bilemem.



sevgili spartacus..

paslıçivi hangi zaman, mekan, coğrafyada yaşarsa yaşasın onun için aslolan yaşam ve insandır.. ben her yerde özümden geldiği (nörokimyasal donanımım)gibi yaşamasını bilirim.. ve bunu yaparken de varolan statükoyla çatışmaya girmeden ve yaşamak zorunda olduğum insan topluluğuyla uyum ve kardeşlik içinde yaşamasını beceririm..

elimde imkanım varsa bana uymayan o toplumdan uzaklaşıp bana daha uygun bir toplumda yaşamaya gayret gösteririm.. elimde böyle bir imkan yoksa varolan statükoyla dalaşmadan yine bildiğimi okumaya devam ederim..

çünkü farkındayımdır ki; bu sonsuz zaman ve mekanda(evrende) bir kez deneyimleme şansım olan hayatımı/yaşamımı bu tarz(dini, milli çatışma) içinde derin uykuda yaşamını ıskalayan insanlarla anlamsız, kısırdöngüdeki kasosun içine girmeden, her anımı içimden gelen çoşkuyla yaşamam gerekmektedir..

benim yaşamım; bu tarz tutum ve davranışlarla, duruşlarla, yaşadığını zanneden insanlarla bu anlamsız kaos çemberine girilmeyecek kadar değerli olduğunun farkındayımdır..

ölümlü bir canlı olduğumun farkındayım ve bu ölüm denen şeyin sadece "bir sonraki an/nefes" kadar yakın olabileceğinin farkındayım..

ve ben bu kadar değerli anlarımı/nefeslerimi bu anlamsız, değiştirilmesinin imkansıza yakınolduğu statükoyla çatışarak geçiremem..

ben varlığı/varoluşu, insanları olduğu gibi kabullenmiş biriyim..

o insanlar kendi elleriyle kendi adlarına varettikleri bu soyut değerlerin çatışmlarıyla yaşamlarını ıskalarken, paslıçivi yüreğinde geldiği gibi her ortamda yaşamasını becerebilecek kadar uyanıktır ve farkındadır..

çünkü yaşamın bir mücadele değil "ölüm gelmeden" çoşkuyla kutlanması, yaşanması gerektiğini farketmiş biridir paslıçivi..

tanrıyla, dinlerle, milli, ahlaki ve politik vs değerlerle mücadele etmez.. bunların hepsi ölümlü bir canlı olup da bunun farkındalığında olmayan ve çok değerli her anını/nefesini bu değerler uğruna harcayan/ıskalayan derin uyku ve uyku mahmurluğundaki insanlardan olmaz, onlarla çatışmaya da girmez..

uzun lafın kısası; paslıçivi hangi zaman ve coğrafyada olursa olsun birlikte yaşadığı insanlarla bu kaosa girmeden/ıskalamadan hayatının her anını çoşkuyla yaşamasını becerebilecek kadar uyanık ve farkındadır..

paslıçivi
04-11-2010, 07:50
İşte ateizm B durumudur, siz özellikle karşı çıkmak adına değil başka bir alternatifle yaşamak durumuna girdiğinizde kaçınılmaz olarak ortaya çıkan(fark) ve hayatınıza her türlü giren müdahaleyide, bünyenize uygunsuzluğundan dolayı ret edip savaşmak zorunda kalan, işin aslı ve özü bağışıklık geliştiren bir yapısınızdır ve bu kaçınılmazdır. nasılki ifade ediyorum öznel ve nesnel koşullar, işte bu koşullar hem var(öznel var) olabilmek hemde bilgiyi savunabilmek adına çatışmayı doğurur, buradaki çatışma kişisel değil yapısaldır("siz" belirleyemezsiniz)....



sevgili spartacus..

çok doğru söylüyorsunuz, "siz" belirleyemezsiniz..

ne size bu bünyenize uygun olmayan dayatmayı yapan hakim çoğunluk teizmdekiler..

ne de bu dayatmayı reddetmek ve çatışmak zorunda kalan siz ateizmdekiler..

henüz "gerçek siz" de değilsiniz..

varoluş/varlık zaten her alanda, her düzeyde kaosla mümkündür.. yani varoluşun dayattığı/istediği şey zaten kaostur..

işte tüm dünya insanlığı da kendilerine dayatılan bu kaosta sahnede uygun rölünü/duruşunu almış, oynamaktadır.. ve bu rolü "siz" belirleyemeyip kaosa girmeniz kaçınılmazdır..

yani "kader" dediğim "olması gereken şeylerin gerçekleşmesi" için zaten bunu sizin belirleme-me-niz gerekmektedir ve bu size dayatılmıştır..

ama siz; ne bunun size dayatıldığının, ne de bu sahnede/kaosta aldığınız rolün nasıl olacağını belirleye-me-diğinizin farkındalığında değilsiniz henüz..

o yüzden bunu "biz belirleyemeyiz" deyip bu sahnedeki rolü oynamak zorundasınız zaten..

ve hem teizm düzeyi bilinçtekilere hem non/anti/a-teizm bilinçtekilere bu kaosu dayatan/yaşatan şey gerçek/öz benliğiniz değil, sahte benliğinizdir(ego)

bütün mesele/sorun/hastalık; işte bu sahtebenlik dediğimiz ego denen illettir..


kişi bu sahtebenlik denen modülden arınıp temizlenmediği sürece ya teizm ya da non/anti teizm düzeyi bir bilinçte yaşayıp bu kaosa hizmet etmekten ve bu kaosa hizmet ettiğinin "farkında olmadan" yaşamaya devam edecektir..

bu "farkındalık/tam uyanıklık" olmadığı sürece de "insani olmayan" tutum ve davranışlar her iki bilinç düzeyinden de gelmek zorundadır zaten..

ve bu bilinç düzeyleri(sahtebenlik etkisinde olanlar) konuşarak, tartışarak, savaşarak değişmeyecektir..

ve varoluş/varlık bildiğini okumaya yani istediği kaosu devam ettirmeye devam edecektir.. ve yaşamlar derin uykuda ya da uyku mahmurluğunda ıskalanmaya devam edecektir..

o yüzden "farkındalık/tam uyanıklık" bilinç düzeyi bilimsel bir çare/yöntem bulunmadığı sürece "kişisel" bir tedavidir/kurtuluştur..

spartacus
04-11-2010, 11:01
Sevgili Paslıçivi, iradelerden bağımsızdır, ben çatışmanın temelinde bunu dile getiriyorum. Yani bir çatışma varsa dahi iradelerimizden bağımsız oluşur ancak bu durum çatışmayı gözlemlerimiz dışına itmez, aksine gözlemsel bir şeydir, içe dönüklük içermez. Haliyle algı, bilgi çatışmanın varlığından dolayı kapalı değil aksine algı ve bilginin varlığı ve çatışmanın gözlemsel özelliğinden dolayı açıktır, böyle bir çatışma uykuyu hem konumlamaz hemde olumlamaz. İradeden bağımsızlığı, gözlem ve algıya dayanmayan bir şey olarak koşullayamayız, göremeyiz.

Varlık felsefesi ve terimlerin kullanımları çok farklı ve apayrı özellikler taşıyabilir. Örneğin var kelimesi, varlık kelimesi bir yerde iddia özelliği taşır iken diğer tarafda bir mevcudiyet(önyargısız ve iradelerden bağımsız, algılanan) anlamı taşır. İksini birbirine karıştırmamak için ise, öznel varlık ve nesnel varlık dediğimiz iki alanımız var. hayatımızın, düşüncelerimizin vs herşeyimiz bu iki alana göredir ve kelimeler iki alandada farklı anlamlar içerebilir. Daha önce yazdıklarım gibi, iki felsefe ve iki ayrı metod var ise, bir çok konuda da iki ayrı tanım ve anlam vardır. idealizmin tanımları materyalizme uymaz ve bu anlamda materyalist varlık ile idealist varlık aynı şeyler değildir, materyaliste göre varlık bir mevcudiyet(bir nesnellik) olarak ele alınırken idealist için ise var-yok(öznellik) düzlemindedir.

örneğin ben bilimsel metoddan bir örnek vereyim;
Bilimde doğrulama diye bir faktör vardır, bu idealist yada iedeolojik yada düşünsel doğru ile ne eş anlamdadır ama nede aynı kullanım maksadına sahiptir. Düşüncelerdeki doğru-yanlış ile bilimdeki veya materyalizmdeki doğru aynı şeyler değildir. Birisininin karşıtı yanlış iken diğerinin karşıtı eğridir. Bilimdeki doğrulama bir düşünce doğrusu değil, gözlemlenmiş ve algılanmış olan şeyin sonunda açığa çıkan bilginin, yorumun sınanması anlamındadır ve ölçüt doğru-yanlış temelinde değil, bir bilgiyi onama, sınama, test etme, eğri bir nokta bırakmama anlamındadır ve buradaki doğrulama merkezinde insan düşüncesini, sabitini vs almak değil, gözlemlenen şeyin algısı ve algıların doğrulanması-test edilmesi temelindedir. O yüzden sürekli düşünce ile bilgi farkına değiniyorum..

İnsanlar eğer bilgiye erişiyor ve bunuda dile getiriyor ise, bundan hareketle bir baskı oluşuyor veya görüyorlar ise, burada bir çatışma doğacaksa bile bu bilgiyi dile getirenin isteyerek ve çatışma olsun demesiyle olacak veya olmasın demesiyle olmayacak bir durum değildir ve bu durum bilgi açısından ne bir ölçüt özelliği taşır nede bilgiye etki edebilir, bünyesini belirleyebilir, bu olsa olsa bilgiye erişenin dile getirdiği bilgiye karşı bir cehalet savaşı olur ki, burada sorun bilgi değil, cehaletin girdiği davranış şeklidir ve günahını bilgiye yıkamayız.

o yüzden bunu "biz belirleyemeyiz" deyip bu sahnedeki rolü oynamak zorundasınız zaten..

Şimdi bu söyleminiz ile benim ifade ettiğim türdeş değildir ve demek istediğimi açıklığa kavuşturduğumu düşünüyorum, çünkü benim böyle bir rolüm yok, rol bir kurguda üzerine düşeni oynamaktır, oysa çatışma bir kurgu değil, iradelerden bağımsız ortaya çıkan, çıkması olası olan doğal bir durumdur ve bilgi yine bu çatışmadan bağımsızdır, böyle bir rolü yoktur.

kişi bu sahtebenlik denen modülden arınıp temizlenmediği sürece ya teizm ya da non/anti teizm düzeyi bir bilinçte yaşayıp bu kaosa hizmet etmekten ve bu kaosa hizmet ettiğinin "farkında olmadan" yaşamaya devam edecektir..

bu "farkındalık/tam uyanıklık" olmadığı sürece de "insani olmayan" tutum ve davranışlar her iki bilinç düzeyinden de gelmek zorundadır zaten..

Sorun ortada bir benlik sorunu değildir, benlik sorunu bilinç ile(kaynak anlamında) açıklanamaz, benlik sorunu düşünce ve ideolojik olarak ele alınabilir. Oysa bilgi bu tür kıstaslara ne vurulabilir nede bunlarla ölçülebilir, eğer bu kıstaslara vurulamaz ve ölçülemez ise bilinç düzeyi hakkında biz benlik faktörünü ve çatışma gibi şeyleri, başka başka şeyleri baz alarak yorum yapamayız ve dahi yargılar üretemeyiz. Dünyanın kendi etrafında dönüyor olmasını herhangi bir egoya ulamlama şansınız var mı? yada egoların dünyanın yuvarlaklığına bir etkisi, onun dönmesini yavaşlatma, hızlandırma vs? yok.

umarım daha öncede detay detay girerek dile getirdim, ama bu sefer anlatabilmeyi başarıyorumdur.

Felsefe insan içindir, insan felsefe için değil. bakın ben nasılki felsefeyi çok basit olarak tanımladımve köken olarak bilgiyi aramak ama sonrasında belirli bir sisteme ve ilkelere ve nesilden nesile gelişimi olan bir şey olarak ifade ettim, demek ki felsefe de insan için bilgi biliminin bir düzenlenmesi, düzene sokulmasını içerir. nasıl ki felsefe nin bilgi temelli, düşünce temelliliğine değindim, ister bilgi isterse düşünce ifadesi olarak söylenmiş olsun, söylenmiş her şey felsefeyi içerir. örneğin bir örnek vereyim;

mesala çıkıp, ben iki şeyi sevmem, "hırsızlık ve ahlaksızlık" der isem nasıl bir anlam çıkar? oysa hırsızlık zaten ahlaksızlık değil mi? Demek ki felsefe edinilmiş bilgilerin, bilgilerden doğan ve yorumlama yetisi ile oluşturduğumuz tüm düşüncelerimizin, yorumlarımızın vs bir düzene konulmasını da oluşturur. Bu anlam da ben bir şeyi sevmem "hırsızlık" diyen bir filozof ile ben iki şeyi sevmem "hırsızlık ve ahlaksızlık" diyen herhnagi bir insan da felsefe yapmış olurlar, ancak birincisi felsefeyi bilerek yani ilkelerini kavramış biçimde diğeri ise bu ilkeleri bilmeden dile getirmiş biçimdedir, ikiside felsefedir. (Aanlam bakımından açıklarsam: felsefecinin söyleminde çelişki yok felsefeyi bilmeden söyleyende ise çelişki vardır, öyleya sanki hırsızlık başka ahlaksızlık başka bir şey gibi görülür ve haliyle kişi düşüncesinde çelişkiye düşer.)

Sanıldığı gibi felsefe tek bir anlamıyla ve bilhassa idealist felsefecilerin oluşturduğu kavram kargaşaları, tek ve sabit, benci felsefe değildir, idealist olmayan bir çok felsefeci vardır ve idealist bir felsefeciyi anlamak için yıllarınızı vermeniz gerekebilir8yine de çıkaracağınız anlam bir paragraf olacaktır gerisi ise hep aynı şey ve aynı tekrar), hatta öyle idealist felfeciler vardır ki on binlerce satır yazı yazmıştır, hadi bu adamı anlayalım diye enstitüler kurulmuştur yine de binlerce satır yazdığı yazılardan adına kurulmuş üniversitelerden bir anlam çıkartma şansı olmamamıştır, çünkü kişi salt kendi düşüncesi üzerinden felsefe yaptığı için dayanağı olmadığı gibi gözlem ve algıya da kapalıdır bir biri ardına dizilmiş söz ve düşünce öbekleri olmakla birlikde içinde anlam yoktur.

Diğer felsefecilerin yazınları hem sade, hem bir düzene oturtulmuş hemde anlaşılması kolay dayanaklara, örneklere ve en nihayetinde gözleme ve bilgiye dayanır. Bilgide karmaşa yoktur dolayısıyla bilgi felsefesinde karmaşa, kargaşa ve ben'lik, ego vs içermez.

Bu gün halihazır aşılamalar, İnsanlar filozofluğu insanların anlamayacağı diller ve kavramlar kullanarak bir egosal tatmin düzeyinde ve ya da böyle terimler kullananları bu işi biliyormuş gibi görebiliyor-kullanmayanları bilmiyor sanıyorlar oysa felsefe insan için yediğiniz ekmek içtiğiniz su kadar doğal bir şeydir, aynen bilginin de doğal olduğu gibi, sosyetiklik içermez ve doğal-açık bir dille, ayakları yere basar(örnek, dayanak, kaynak, algı, bilgi vs) biçimde ifade edilebilmeleri gerekir.. öyleya felsefe insan içindir, haliyle insanların anlayabilmesi önemlidir.

Düşüngen
04-11-2010, 23:44
Eskiden ben de ateisttim. Ateizmin, benim algima gore sorunu, oyle veya boyle bir karsitlik icermesi. Bu da benim notr algi ve disaridan bakis acima ters gelen bir durum. Yani ne inanirin (believer), ne de inanca karsi cikanin (disbeliever) tarafi olmak demek, tartismak demektir.
Iste bu yuzden ben kendimi teolojinin "tanrinin varligi" olarak, free thinker, serbest dusunur olarak dile getiriyorum.


Sevgili ev.in; eskiden ateisttiniz sabitlenmiş ve sahiplenmiş bir ideolojinin saflarını düzüyordunuz, sonra bilinciniz açıldıkça ateizmin sizi kategorize ettiğini farkettiniz ve pozisyon değiştirmek zorunda kaldınız farkındaysanız. Şimdiki işiniz ise serbest düşünürlük, zaten benim mesleğimde serbest meslek o bakımdan daha iyi anlaşacağız gibime geliyor.:tea:

Hep diyoruz ya, beynin alt yapısı ne ise üst yapısıda o dur. Temele göre yapı yükseliyor, temel değiştikçe yapıda doğal olarak değişmek zorunda. Sizin beyin alt yapınız geliştikçe deklare ettiğiniz bilinç seviyenizde değişecek/gelişecek. Buna felsefe dilinde, diyalektik meteryalizmde olumsuzlananın olumsuzlanması diyorlar. Bende pek bilmiyorum felsefe konularında biraz alaylı birazda kalaylı olduğum için.

Bence bu beyin donanımınızdaki değişiminiz ve gelişiminiz (konektom) sürerse şu an ki limanınız olan "evrensel insan durağı" son durağınız olmayacak sadece geride kalmış bir durak olacak. Yeni limanlara doğru yelken açmaya devam edeceksiniz. Tabi şimdiki durağınız size tam doyum ve tatmin sağlamamaya başlarsa. Belki de kendi kendime gelin güvey oluyorumdur emin değilim, ukala olduğumu düşünmeyin..

Sevgiler...

evrensel-insan
05-11-2010, 00:07
Saygideger dusungen;

...e gorem; insanoglu turu ve biri kokeni ve temelim de bunun birey eliyle bireyin insansal/evrensel duzeye ve egoist degil de, tursel selfe ulasmasi ve insanoglu turunun, kendi bunyesinde tartismasi ayrismasi v.s. yerine, tur butunlugunu, beraberligini, birlikteligini sorun olan soyutlamasinin kok ve temellerini degistirerek elde etmesi.

Bu da neyin ne olarak ortaya konumunu degil; ortaya konanin gozlem ile, sorunsal remini disaridan bakis acisi ve notr algi ile tum resminin ortaya konmasi demek oluyor. Iste akilciligin farkli ideolojileri, inancsallari ve dogrulari yerine, gozlemin epistemolojik gercekligi bu.

Bu ufkun herhangibir soyutlama olarak takintisi, siniri, tabusu, verisi v.s. yok. Onu acik.

Oyuzden bu bir tatminden ziyade, olanin gozlem ile ortaya koyumu ve sorununun dile gelimi. Yani benim bireyligim zaten icinde yok.

Cunku tatmin, bir sabitlik, sahiplik, ayrimcilik v.s. iceren akilciligin bir algisidir. Gozlem de boyle bir algi yoktur.

Ama, benim kendi bireysel yasam ve iliskilerimde, beni ilgilendiren yasam ve iliskiler acisindan hak ve ozgurluklerim, saygi ve vicdan soz konusu.

Bunlarin degisip, degismeyecegi de, insanoglunun benim yasamim boyunca bilinc, algi, farkindalik, bilgi, birikim v.s. ile nerelere gelebilecegine bagli.

Sonucta yukaridaki soyutlar algilansa ve uygulansa, zaten onlara da gerek kalmaz. Ama, bu simdilik uzak gozukuyor.

Diger bir ihtimal de, insanoglu turu ve biri disinda, baska bir canlinin soyutlama olarak insanoglu turu ve biri alternatifsizligine son verebilecek olmasi. Bunun da benim yasam surem icinde gerceklesip, gerceklesmeyecegi soz konusu.

Cunku iste insanoglu turu ve biri o zaman, tursel bir butunluk icine girmeye zorlanacak, cunku rakibi ortaya cikacak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
05-11-2010, 00:30
Saygideger dusungen;

Bir birey olarak yasamsal konumum disinda, artik hic bir konuda akilci dusunmuyorum ve sadece her konuda disaridan bakis acisi ve notr algi ile bir gozlem yapiyor ve bu gozlem temelinde, bilgi, birikim, bilinc ve farkindaligimi daha insansal ve evrensel yapmak icin, surekli suregelen bir surec icinde, tum beynimdekileri sorguluyorum.

Iste bu temelde evrensel-insan bir duraktan ziyade, bir ufuk. Benim de bir birey olarak, evrensel-insanin gozlemi ve dile getirdiklerinden ogrenecek cok seyim var. Bunu da imzam da belirtiyorum, zaten.

Bunun yaninda evrensel-insan zihniyetinin, epistemolojik gercek ile bir paralelligi de soz konusu, eger bu ayari saglayamazsan, epistemolojik gercekci yerine, utopist hayalci olursun.

Sonucta dunya insanoglu turunun icinde bulundugu dogal zihniyet ve ego ortada. Bir birey olarak yasam surdurmek icin, buna ayak uydurmak zorunlulugu var.

Ama evrensel-insan zihniyetinin bu sorunu yok. Cunku boyle bir zorunlulugu yasayan bir vucudu yok.

Iste benim birey varligim ile, evrensel-insan zihniyetinin varliksiz zihniyet farki da bu.

Oyuzden evrensel-insan zihniyeti her vucuda acik, hangi vucut isterse alir ve kullanir, paylasir. Benim yasptigim gibi.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
05-11-2010, 07:28
İşte ateizm B durumudur, siz özellikle karşı çıkmak adına değil başka bir alternatifle yaşamak durumuna girdiğinizde kaçınılmaz olarak ortaya çıkan(fark) ve hayatınıza her türlü giren müdahaleyide, bünyenize uygunsuzluğundan dolayı ret edip savaşmak zorunda kalan, işin aslı ve özü bağışıklık geliştiren bir yapısınızdır ve bu kaçınılmazdır. nasılki ifade ediyorum öznel ve nesnel koşullar, işte bu koşullar hem var(öznel var) olabilmek hemde bilgiyi savunabilmek adına çatışmayı doğurur, buradaki çatışma kişisel değil yapısaldır(siz belirleyemezsiniz)....


sevgili spartacus.. bu paragraftaki ifadelerinizi daha kolay anlaşılır ifade edebilmek adına vahşi doğadan örnek vermek istiyorum..

afrikadaki ormanları düşünün. aslanları sırtlanları ve leoparları..

aslan ormanlar kralıdır, varoluşun ona sunduğu donanım itibariyle her şeye maydanoz olur, her canlıya saldırır, herkesin besinini çalmaya çalışır.. hiçbir canlıdan korkmaz ama bütün bu donanınımına rağmen yalnız da yaşayamaz.. mutlaka sürüler halinde yaşamak zorundadır.. sürüden uzaklaşan, yalnız kalan bir aslan bir süre sonra ölümle burun buruna gelir.. çünkü yemesi gereken et miktarı için avlayacağı hayvanları tek başına avlamakta ve bu hayvanı avladıktan sonra ona sahip olma konusunda henüz yetersizdir.. veya diğer yırtıcılara av olması işten bile değildir..

aslan dışındaki yırtıcılar, ormanın hakimi değillerdir ama onlar da bu ormandan beslenmek zorunda olan canlılardır ve aslanlarla aynı ormanda yaşamak zorundadırlar..

örneğin sırtlanlar.. sırtlanlar aslanların gücünü bildiği halde sayıca çoğunluk oldukları zaman bu aslanların avladıkları avlara nane-molla olurlar, onları aslanların elinden çalmak isterler.. şayet sayıları fazla ise aslanlardan bu avı/yemi çalabilirler.. ve sırtlanlar da aslanlar gibi güçlü donanımlarına rağmen yalnız yaşayamayan canlı türüdür.. çünkü varolan donanımı/gücü ile yemesi gereken besin arasındaki denge o canlıyı yalnız yaşamasına müsaade etmez.. sürüden ayrılan bir sırtlan da aynı bir aslan gibi çok kısa süre içerisinde ya açlıktan ya da diğer yırtıcılar tarafından ölümle tehdit edilir..

işte aynı orman içinde yaşamak zorunda kalan aslanlarla sırtlanlar çoğu kez biribirleriyle dalaşmak zorunda kalırlar.. bu dalaşma/kaostan kaçma şansları yoktur, bu kaçınılmazdır.. çünkü varoluşun onlara sunduğu bu donanım/güç ve beslenme dengesi dolayısıyla biribirleriyle sık sık karşılaşmak ve biribiriyle savaşmak zorundadırlar..

yani aslanların ve sırtlanların;

-biz bundan sonra aslanlarla veya sırtlanlarla karşılaşıp dalaşmak istemiyoruz, onlar ayrı beslensin, biz ayrı beslenelim

deme gibi bir lüksleri/seçenekleri yoktur..

işte dünya insanlığındaki teizm ve nonteizm bilinçdüzeyi insanların durumu da aynı bu aslanlarla sırtlanların durumu gibidir.. bu kaostan bu savaştan kaçma şansları/lüksleri/şeçenekleri yoktur.. bu bir zorunluluk bir dayatmadır.. çünkü henüz sahipoldukları donanım/güç/bilinç ve hayatta kalıp soylarını devam ettirmek için gerekli dengeyi yakalayamamışlardır ya da henüz bu düzeyde evrimleşmemişlerdir..

ama ormanda bazı hayvanlar vardır ki;

yaşamda kalıp soyunu devam ettirmek için öyle bir donanıma sahip olmuşlardır ki/evrimleşmişlerdir ki;

aslanlar ve sırtlanların olduğu aynı ormanda ne bu hayvanlarla kaosa girerler ne de karşılaşıp dalaşırlar.. çünkü onlar hayatta kalma mücadelesini artık tekbaşına yaşayıp becerebilecek donanıma/güce erişmişlerdir/evrimleşmişlerdir..

leoparlar..

aslanların ve sırtlanların yediği avlardan yerler.. yani besin maddeleri ortaktır ve aynı ormanda yaşamak zorundadırlar.. ama bir leopar hiç bir zaman sürüler halinde dolaşıp avlanmaz ve hiç bir zaman bu aslan ve sırtlanlarla dalaşmaya girmez.. çünkü bu hayvanlarla karşılaşıp dalaşmaya girmesi durumunda yegane değerli olan şey yaşamının tehlikeye gireceğinin farkındadır.. ve bir leopar avını bu yırtıcılara kaptırsa bile tekrar tek başına avlanıp yaşamda kalma becerisini/gücünü elde ettiği için mümkün olduğunca bu aslanlar ve sırtlanlarla karşılaşmamaya ve karşılaşırsa bile bu anlamsız savaşa/kaosa girmesinin bir anlamı olmadığının bilincinde ve gücündedir..

bir leopar ne sırtlan/aslan avlar, ne de onlara yem olur.. ama aslan ve sırtlanlar biribirlerine yem/av olma kaosundan kurtulamazlar..

aslanlar görünüşte ormanın kralı gibi görünmekle beraber bu krallıkları sürü halinde dolaşmalarına bağlı iken, leopar gerçek krallığını ilan edip bunu tek başına yaşamaktadır..

işte aydınlanma/farkındalık dediğim olay da ormanda yaşayan bir leoparın pozisyonu gibidir.. aslanlar ve sırtlanlarla aynı ormanda aynı zaman ve mekanı paylaşır ama varlığını onlara hissettirmeden avın en güzelini yiyerek ve tekbaşınalığın keyfini çıkararak bir yaşam sürme becerisi ve gücüdür, bilincin evrimidir..

paslıçivi
05-11-2010, 08:04
Sorun ortada bir benlik sorunu değildir, benlik sorunu bilinç ile(kaynak anlamında) açıklanamaz, benlik sorunu düşünce ve ideolojik olarak ele alınabilir. Oysa bilgi bu tür kıstaslara ne vurulabilir nede bunlarla ölçülebilir, eğer bu kıstaslara vurulamaz ve ölçülemez ise bilinç düzeyi hakkında biz benlik faktörünü ve çatışma gibi şeyleri, başka başka şeyleri baz alarak yorum yapamayız ve dahi yargılar üretemeyiz. Dünyanın kendi etrafında dönüyor olmasını herhangi bir egoya ulamlama şansınız var mı? yada egoların dünyanın yuvarlaklığına bir etkisi, onun dönmesini yavaşlatma, hızlandırma vs? yok.



sevgili spartacus.. bütün mesele ben ve benötesi psikoloji ve bilinç problemidir, hastalığıdır..

dünya insanlığını biribirine kırdıran, insani olmayan bir tutum ve davranışa iten şey tamamen sahtebenlik hastalığıdır..

sahtebenliğin ilgi alanı bilgi değil non-bilgidir..

yukarıda örneğini verdiğiniz dünyanın kendi etrafında dönme olayı/yuvarlıklığı evrensel onay almış(tüm dünya insanlığı kabul etmiş), tekrarlanabilinir, gözlemlenebilir, sınanabilinir bir datadır/veridir yani bilgidir..

sahtebenlik "bilgi"yle uğraşmaz, ilgi alanında değildir..

sahtebenliğin ilgi alanı tamemen bilgi dışındaki her türlü veridir/datadır.. yani non-bilgidir.. teoriler, varsayımlar, inançlar, tezler. vs.. tüm bunlar nonbilgidir.. evrensel onay almamış, sınanamayan, tekrarlanamayan, gözlemlenemeyen veriler nonbilgidir..

sahtebenlik bu bilgi olmayan veriyi/datayı kişinin bilincinde bilgi haline/düzeyine getirir.. yani sabitleyip sahiplendirir..

sahtebenlik bilmek ve inanmak arasındaki o ince çizigide kişiyi uykuya geçirir..

spartacus
05-11-2010, 14:45
Sevgili Paslıçivi

genellemeri yaptığımızda, bu genelleme her şey için geçerlidir der isek ne gibi bir sonuca varırız? farkındalığı olmayan her şeye ulamlananan bir genelleme..

Bu başlıkda ben sürekli neyden bahsediyorum? Bilgiden.

Felsefe nedir diyorum?

Bilgiyi aramak. kelime anlamı bile bilginin peşinden koşmaktır, bilgi sevgisi, aşkıdır.

geçerken bir şeyide söylemem gerekiyor, Siyaset nedir? işte o da insanların, gözlemlediği, yaşadığı veya yaşamaya maruz kaldığı, kalacağı sorunları çözme, dile getirme sanatıdır.

Bilgi insan egosunun bir kriter, bir etmen olarak ölçüt oluşturamayacağı, yani ölçüte konamayacağı bir şeydir. Bu halde, düşünce ve inançlar ile bilgiyi ayırabilmek gerekir ve bunu genellemeleri yapmadan önce sizinde irdeleyip, felsefeyi, bilgiye dayanırlığı, bilgi olgusunuda topyekün bir genellemeye dahil etmemiş olmanız gerekir.

yukarıda örneğini verdiğiniz dünyanın kendi etrafında dönme olayı/yuvarlıklığı evrensel onay almış(tüm dünya insanlığı kabul etmiş), tekrarlanabilinir, gözlemlenebilir, sınanabilinir bir datadır/veridir yani bilgidir..

Evet, tabi öncesine -onanmayı değil- eklemek de gerekir, ki bilgi evrensel ölçekde, çoğunluğun hemfikirliği gibi bir kriteri, onanmaya muhtaç bir şey değildir, onanma-sınanma sorunu O'nun yorumu, yorumlayıcısı açısından ortaya çıkan bir sorundur. yani düşünce alanındaki ifadesidir, göreliğidir.

Dünyanın kendi etrafında dönüyor olması onanmaya muhtaç değildir, çünkü bu bir gerçekliktir ve gerçek bizim iradelerimizle -onanma örneğin- belirlediğimiz bir şey değildir, haliyle çoğunluğa göre gibi muhtaciyeti yoktur, çoğunluk dünya dönmüyor dese bile bu bir şeyi değiştirmeyecektir, yani dönüyor olma gerçeğini, buradan yansıması, algılanması olası bilgiyi.

Hareketin temelinde bilgi, bilginin temelinde ise algı yatar, demiştim. İnsan için bilgi öyle her önüne gelen ideolojinin, düşüncenin kafasına göre çekip çekiştireceği, bir tarafından tutup, yolup yoluşturabileceği bir şey değildir, zaten bu tür iradi özelliklerden muaftır bilgi.

Belkide bilgi temelinde hiç düşünmediğimiz özgürlük de bilgi sayesindedir. Örneğin insan ne kadar bilinçleniyorsa(idolojikleşiyorsa değil asla) o kadar özgürleşir, çünkü insanı özgür kılacak olan da, tüm sonradan eklemlenmiş, aşılanmış, şırınga edilmiş yapay argümanlarıda söküp attığımızda geriye insan adına bırakın insanı tüm canlılar adına bilgi yani özgürlük kalır. özgürlük resmi ideolojilerin veya resmi kültürün tanımladığı gibi aklına esen her şeyi yapmak anlamında değildir, bu sorumsuzluğun tanımıdır, özgürlük insanın bilgi ile arasında hiç bir duvarın, engelin kalmaması demektir. örneğin yeni doğmuş bir bebeğin hissiyatında gelişen açlık, bir algı dolayısıyla bilgidir ve ıngaa diye bağırması ise özgürlüğüdür. İşte özgürlük budur, bilgiye dayalı seçme, seçebilme, tercih geliştirebilme şansı.

Örneğin yağmurda ıslandığını algılayan-bilince eden bir köpeğin, bir saçak altına girme tercihi seçimidir, yani özgürlüğü, buna engel olacak her şey, örneğin hayvanı bağladığımız bir zincir de özgürsüzlüğü, yani esaretidir. özgürlük doğaya aittir ve doğa her şeye, ne bencilce merkeze insanı yani egosunu koyan, böyle kritize eden düşünceler-ideolojiler- bu gerçeği değiştirebilir ama nede çoğunluğun ne düşündüğü gibi bir şey değiştirebilir. örneğim çoğunluğun müslüman olduğu bir ülkede koyunların tek günahı koyun olmaktır, yani insan için yaratılmış olduğunun düşünülmesidir, yani egonun bencilliğidir.

Eğer bir uykudan ve mahmurlukdan bahsedecek isek, bilgi temelinde insani çabaları, görüngüye yansıyan bir dizi düşünsel kaynaklı çatışmaları göstererek işte mahmurluktur diyemeyiz. İnsanı mahmurluğundan da, uykusundan da daha doğrusu uyutuluyor olmasından da kurtaracak yegane şey, özgürlüğüdür ve bunu kendisinden başka ve bilgiden başka bir tutarla yapamaz. Özgürlükde bilgisiz olmayacağı, hiç bir anlam taşımayacağına göre bilgi bizim insnalığımızın bilgi bizim doğamızın, toplamda tüm tabiatın hayat kaynağıdır. isterseniz gözlemleyebilirsiniz, dala konmuş bir kuş, neyle hareket ediyor?

Şimdi ben bir ateist olarak, üstelikde çoğunluğun ve üstelikde hakim olanın bana "evren de her ama her şey tanrıya aittir(aitlik bir EGO sorunsalıdır) her şeyin ve dahi senin yegane tek sahibin tanrıdır, her şeyi o düzene koyar, her şeyi o yaratır ve her şeyi o belirlemiştir. sen buna inanmak, biat etmek(iradeyi, yani bilgiyi değiştiremediğimiz ama aldığımız yegane özelliğimizi ezmek), tapmak ve biz(yani o) ne diyorsa yapmak zorundasın" der ise, ben de;

Gözlemlediğim evren de, ulaştığım bilgide, yani edindiğim algıda, bir tanrı'ya rastlamadım. Böyle bir gerekliliğin varlığı yada yokluğu gibi bir düşünce-ideolojide kafamı meşgul etmiyor. Gözlemlediğim doğa gözlemim dahilinde ise, görüyorum ki bende gözlemlediğim doğa dahilindeyim. Bu bahisle evren de bir tanrının varsayımı üzerinden önce var sayıp sonra da bana inancaksın diye dayatmanız, beni korkutup dilediğinzi gibi itelemeniz, yönlendirmeniz, gütmeniz, benim gözlemlerim ve algım dolayısıyla bilgim dışında ise bu bir saplantı, saplantılar ise bilgisizliğin bir dışa vurumu ise, bir insan olarak ne benim nede gözlemlediğim doğanın böyle bir inanca, böyle bir bilisizliğe ne muhdaciyeti ama nede algısı yoktur" dersem

O da dönüp bana

Hımmmm, sen yenisin galiba, çetin çıktın, bilgi var sende, ben dur tanrımı bilginden kaçırayım "tanrı evren ile de zaman ile de mekan ile de sınırlanamaz, o evrenin üstünde ve dışındadır" der ise, ben ;

Evrenin, doğanın dışında bir varlığın (yani metafiziğin idealist tanımı ile evrensel, doğasal, maddi zemini olmayan), gözlemlenebilir alanın yani doğanıni yani gözlemlediğim ama gözlemlerkende bir parçası olduğum doğanın dışında ise pekala böyle bir şeyi gözlemleyemiyor olmamdan dolayı inanmam gerekitğini de nereden çıakrtıyorsunuz? Bu söyledikleriniz beni, doğayı ve doğamı, yapay, bilgi ve gözlem dünyamın dışından, hayallerinizden oluşturduğunuz bir dayatım, bir mızrak değil midir? o halde ben bilgi ile hareket edeceğim, yağmur yağdığında bir saçak altına girmesi gerektiğinin bilincine erişmiş bir köpeğin ayağındaki zinzir olmak istemiyorum, zinvirleriniz sizin olsun, bana saçak altına girme özgürlüğüm yeter"

der isem

ve oda, düüüüüüt diye veryansın edip, düüüüt, nerde kütüüük vurun kafasına der ise

şimdi benim bakış açımda, gözlemlediğim ve verilediğim bilgide mahmurluğum nerededir sevgili paslıçivi, tepemde sallanan kütükle aytağıma takılan zincirlerde midir yoksa bende mi?

Algılarım bilgiye dönük çalışıyor, gözüm görmeye, kulağım duymaya, ellerim dokunmaya vs bu benim doğam, canlılığımın kaynağı... her algı bana bilgi olarak dönüyor, her bilgiyi verileştirebilmek için yorumluyor ve kaydediyorum, kaydettiğim her bilgi artık bir veri olmakla, önce burnumun ucunu gözlemliyorum, bilgiye eriştiğim ve verilediğimde, bir adım ileri çıkıyor, burnumun ucunun ucunu gözlemliyorum, bir adım daha atıyor, bir adım daha atıyor, bir adım daha atıyorum, ufkum genişliyor ve burnumun ucundan ufka doğru kat ettiğim mesafade, tökezleyip düşmüyor isem bunun dayanağının da verilerim olduğunu biliyorum, önüme çıkacak ne engel olursa olsun, eğer bu ayağıma takılan bir zincir ise, şimdi benim adım adım ilerleyişimden men eden bu zinciride gözlemleyip, verilemem gerekiyor, kancasına, kancasına vuruyorum, takana değil ayağımdaki zincire vuruyorum, vuruyorum ve vurmakdan başka çıkar yolum yok, çünkü canlıyım, çünkü insanım ve yaşam kaynağımda bu var, bilgi ve özgürlük ve bu gözlemlediğim doğanın gerçeği, bende doğanın bir parçasıyım, ne bir tanrı adına uyduruk masallarla kısıtlanan bir irade nede irademi böyle teslim almak için müdahale eden yapaylıkların iradesi, hiç ama hiç bir irade doğaya kısıt koyamıyor, koyamayacak da. uyumuyorum, vuruyorum zincirin kancasına, kancasına, her alanda ister bilincim ve özgürlüğüm isterse düşüncem ve dahi siyasetim vurmaya da devam edecem...

evrensel-insan
06-11-2010, 01:06
Saygideger dusungen;

Evrensel insan zihniyetinin iki asamasi var.

Birinci asama; degisim, donusum ve baskalasim asamasi.
Ikinci asama; olusum asamasi.

Olusum Asamasi.

Olusum asamasi, birinci asamanin DURAGAN halini isaret eder. Yani bireyden bagimsiz bir olusmusluk vardir. Bunu ister dogumdan itibaren verilen degerler, veriler, tabular olarak algila; istersen, soyutlamanin icinde bulundugu asama, dilin, felsefenin, bilimin ve teknigin SU ANKI Epistemolojik gercekligi olarak algila.

Bu asamada bireyin yapmasi gereken KENDINI OLUSUMA KATMADAN OLUSANI DISARIDAN BAKIS ACISI VE NOTR ALGI ILE GOZLEMLEMEK VE BIR CIKARIM YAPMAKTIR.

Bu cikarimin iceriginin kritik, analitik, negatif ve sorunsalin resmi olmasi cok onemlidir. Bunun en buyuk onemi, BIRINCI ASAMAYA GECIS ICINDIR.

Sonucta birey birinci asamaya gecemezse, sabitlemis, sahiplenmis, alisilagelmis, yerlesmis ve otomatiklesmis bir zihniyetle, degiseme, donusume ve baskalasima ugrayan soyutlama ve her turlu degisken epistemolojik gercekligin bu asama surecine ayak uyduramaz ve geride kalir. Yani cag disina duser. Bu genel anlamdadir.

Ozel anlamda ise, konu tamamen bireyseldir. Yani birey kendi olusumunu, kendisi kendini sorgulayarak, kritize ederek ve analiz ederek, kendi olusumsal degisimini, donusumunu baskalasimini kendisi saglar.

Iste bu ozel ve genel anlamlar, bireyin duzeyinin; bilgi, birikim, bilinc, farkindalik, dusunceye yogunlasma, problemin ortaya koyumu, problemin cozumune yonelim v.s. temelinde degisim, donusum ve baskalasimi kendisi saglar.

Eger birey olusmuslugun, baskalasim evresinde ise, o bireyi baskalarinin algilamasi, neredeyse imkansizdir.

Eger olusmuslugun birey donusum evresinde ise, kendini sorgulamanin en yogun evresindedir ve genelde bireysel bir hareketlilik yasamaktadir.

Eger birey olusmuslugun, degisim evresinde ise, hem baskalarinin etkisi/tepkisi altindadir, hem olusmuslugun sabitligine geri donme tehlikesi ile karsi karsiyadir, hem de cok nazik ve kirilgan bir zihniyet donemindedir.

Iste bu durumda, bireyin olusmusluga paralelligi normal ve dogal olan siradanliktir.

Bireyin olusmuslugu degisime tasimasi, onun en hassas, kirilgan, her yone gidebilecek ve hatta geriye donebilecek donemde oldugunu gosterir.

Birey olusmuslugu donusume tasima surecinde ise kendine guveni vardir, ne yaptiginin ve dusundugunun bilincindedir ve degisiminin farkindaligini kendine kendisi yasatir ve baskalarinin da dusunce ve davranislarindan bunu algilar.

Birey olusmuslugu, baskalasima tasimissa, hem kendine hem de baskalarina artik yabancidir. Yeni bir kendini olusturma surecindedir ve bu olusturma olusana kadar da kendi kendinle eski yeni mucadelesi vermektedir. Baskalasim olusmussa da, ortada yepyeni bir birey vardir.

Iste bir bireyin (birey degisim, donusum ve baskalasim yasayabilmesi icin; birey bilincine ulasmis olmasi gerekir) bu yasami evrensel-zihniyet yasamidir ve bu olunceye kadar surecek olan surekli suregelen bir surectir.

Burada birey acisindan en buyuk "sorun" her olusmuslugun hareketlenmesinde, bireyin baskalarindan farklilasmasi, kopmasi ve bu temeldeki yalnizligi v.s. dir. Bunun surekli bir suregen surec bunyesinde oldugunu dusunursen, bireyin devamli bir baskalasim evresinde yasam surdugunu algilarsin. Bu da bireyin bu soyutlamasi acisindan buyuk bir yanlizliktir. Baskalari arasinda yalnizligi yasar ve baskalasimini ortaya koyup koymama secimindeki dusunce ve davranisi, bireyi ya frenler, ya daha da cok yalnizliga iter.

Simdilik burada kesiyorum. Ama konu ile ilgilenir ve devam ettirmek istersen, konuyu detaylandirabiliriz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
06-11-2010, 06:26
Bilgi insan egosunun bir kriter, bir etmen olarak ölçüt oluşturamayacağı, yani ölçüte konamayacağı bir şeydir.

sevgili spartacus..

"ego" kelimesini klasik günlük yaşamda kullanılan "gurur, bencillik vs" olarak algılamayın.. belki ego kelimesini kulanmak bile doğru değil, haklı olarak sizde bir kavram kargaşası yaratıyor.. asıl kulanmamız gereken ve vurguladığım kavram "sahtebenlik"tir..

daha önce defalarca açıklamaya çalıştım ama kısaca yine değineyim..

niçin "sahte"benlik diyoruz? bunun bir de "gerçeği/özü" mü var?

evet.. siz annenizden doğduğunuzda her insan evladı gibi "özünüzde/gerçek benliğinizde" dünyaya geliyorsunuz.. 5-6 yaşlarına kadar beyniniz/bilinciniz olgunlaşamadığı için hala özünüzde yaşamaya devam ederken, 5-6 yaşlarından itibaren atalarınız/ebeveynleriniz sizi bu özbenliğinizden koparmaya başlıyorlar..

eğitim/öğretim adı altında size "bilgi ve non-bilgileri" yüklemeye başlıyorlar..

burda "bilgi" dediğim şey epistemolojik gerçekliktir, yani dünyanın her yerinde doğan çocuğa aynı/evrensel veriler aktarılıyor.. çocuk güney kutbunda da doğsa, amerikada, afrikada, çinde, arabistanda, rusyada da dünya gelse bu çocuğa "evrensel onay almış veriler" aktarılıyor..

örneğin, dünyanın yuvarlak olduğu, denizlerinin suyunun tuzlu olduğu, kuşlar uçailen canlılardır vs, gibi bilgiler aktarılıyor.. bu bilgi dediğimiz şey evrensel onay almış bir veri olduğu için bu çocuk dünyanın neresine giderse gitsin bu "bilgi" dediğimiz veriler için diğer dünya insanlarıyla bir ayrılığa, bölünmeye, kavgaya giremiyor..

ama biz bu çocuğa eğitim/öğretim adı altında sadece "bilgi" aktarmıyoruz.. evlerimizde, okullarımızda, toplumun bulunduğu her alanda, her ortamda bu çocuklara bir de "non-bilgiler" aktarmaya başlıyoruz.. tanrı, milli kimliğimizin soylu olduğu, yaşadığımız toparağın/vatanın kutsal olduğu, ölüm sonrası cennet/cehennemler, karma yaşamlar, reenkarnasyon, hangi davranışın ahlaklı olduğu vs, gibi bilgi olmayan "non-bilgi/öğreti" dediğimiz verileri de aktarıyoruz..

5-6 yaşlarına kadar olan tüm dünya çocukları bu yukarda saydığım nonbilgiler/öğretilerle henüz kirletilmediği için bu kavramlar yüzünden bir ayrılığa/bölünmeye/kavgaya düşmezler.. çünkü bu kavramlar onların beyinlerinde/bilinçlerinde henüz bir "anlam ve öneme" haiz değildir.. işte bu çocuklar hala özünde/doğasında yani "özbenliğinde" yaşayan bir insan yavrusudur..

6 yaşından sonra beyin/bilinç bu kavramları algılayabilecek donanıma/olgunluğa eriştiği için çocuk bu kavramlarla kirlenmeye/hastalanmaya başlıyor.. özbenliğinde yaşayan bu çocukta bir sahtebenlik oluşmaya başlıyor.. ve bu sahtebenliği oluşturan şeyler bilgi olmayıp bu nonbilgi dediğim kavramlar.. yani dini, milli, ahlaki kavramlar..

bu çocuk dünyanın hangi zaman ve coğrafyasında dünyaya gelmişse o dönemin bu din, milli, ahlaki kavramlarıyla kirletiliyor ve bu kirletilme/hastalandırılma çeşidi çok değişkenlik gösteriyor..

işte bu değişkenlik yüzünden, özbenliğinden koparılıp sahte bir benlikte yaşamaya mahkum edilmiş ve yetişkin yaşa gelmiş bu insan kendi zaman ve coğrafyasının dışındaki insanlarla iletişime geçip bu konularda bir fikirbirliği/empati geliştiremiyor.. herkes kendi sahtebenliğinin etkisinde bir yaşam sürüyor..

türkiyede dünyaya gelmiş bir çocuk "türklük ve islamla" kirletilirken, çinde dünyaya gelmiş bir çocuk "çin milliyetçiliği ve budizm" israilde dünyaya gelen bir çocuk "yahudilik ve musevilik" amerikada dünyaya gelen bir çocuk "amerikan milliyetçiliği ve hristiyanlık" hindistanda dünyaya gelen bir çocuk "hint milliyetçiliği ve hinduizm" ile kirletilip hastalandırılıyor..


işte 5-6 yaşlarına kadar bu kavramların hiçbir önemli değilken yetişkin yaşa gelmiş biri için bu yukarda saydığım nonbilgiler kişi için hayati önem ve anlam taşımaya başlıyor..

ve binlerce yıldır dünya insanlığını biribirine kırdıran, bölen, savaştıran kısaca insani olmayan bir tutum ve davranışta yaşatan şey işte bu 6 yaşından sonra bizde oluşturulan bu kavramlar eşliğindeki sahtebenliğimizdir..

burda şimdilik keseyim, kısaca dedim ama pek kısa olmadı:)

paslıçivi
06-11-2010, 06:46
çoğunluk dünya dönmüyor dese bile bu bir şeyi değiştirmeyecektir,

sevgili sapartacus..

işte işin esprisi burda yatıyor..

avrupa insanlığında İsa'nın öğretileri hakimken Galileo'nin çıkıp bunu söylemesi ve toplum tarafından dışlanıp cezalandırılması bir şeyin değişme-me-si mi sizce..?

dünyanın yuvarlak olması ve kendi etrafında dönüyor olması gerçeği evrensel onay alana kadar yani bilgi düzeyine gelene kadar nasıl bir etkisi olmuştur?

Galileo mahkemede çark etmeyip bu konuda diretseydi ve bu insanın peşinden bir takım insanlar takip edip Galileo'yu destekleselerdi..

hakim olan otorite/statükoyla bu Galileo'ciler arasında yaşanabilecek insani olmayan bölünmeyi/savaşı tahmin edebiliyor musunuz?

bugün henüz "bilgi" düzeyine gelmemiş olan "evrim teorisi"nin insanlara neler yaptığını görmüyor musunuz?

evren/varlık "mutlak 1" olarak masaya konmadığı sürece her türlü nonbilgi insanlığı sadece bölecektir.. ama insanlığı bölen bu nonbilginin kendisi değildir..

sahtebenlikte yaşayan insanoğlunun bu nonbilgiyi kendi bilincinde sahiplenip sabitlemesi yani bilgi düzeyine çıkarmasıdır..

evreni/varlığı "bilmediği halde bildiğini zanneden" bu devasa dünya insanlığının biribirini yemesi, bölünmesi, savaşması yani kısaca "kaos" dediğimiz olay bir zorunluluk bir dayatmadır..

yani insanoğlu sahtebenlikte yaşadığı sürece ya da bu illeten kurtuluncaya kadar bu "kaos bir kader"dir..

spartacus
06-11-2010, 11:27
Sevgili Paslıçivi

Nesnel, algılanabilir gerçek açısından bu bir şeyi değiştirmeyecek, onanmaya muhtaç olmayan şey anlamında... Konunun geldiği düşünce, bilgi, inanç noktasında, bilginin, gerçeğin düşüncelere muhtaç olmadığı noktasıdır.

İfademin tümü bu şekildedir,

Dünyanın kendi etrafında dönüyor olması onanmaya muhtaç değildir, çünkü bu bir gerçekliktir ve gerçek bizim iradelerimizle -onanma örneğin- belirlediğimiz bir şey değildir, haliyle çoğunluğa göre gibi muhtaciyeti yoktur, çoğunluk dünya dönmüyor dese bile bu bir şeyi değiştirmeyecektir, yani dönüyor olma gerçeğini, buradan yansıması, algılanması olası bilgiyi

Alıntıladığınız ise
çoğunluk dünya dönmüyor dese bile bu bir şeyi değiştirmeyecektir, (kısmı)
neye göre ifade ettiğimi belirsizleştiren haliyledir.Olsun yine de buradan hareketle ve söz yapısından kopmuş vaziyetde de olsa, işin birde diğer boyutuyla anlamlı bir yere yönelmemizi sağlamış...

Evet Ego yerine sahtebenlik kullanımı daha mantıklı. yalnız egoların da, kalıtsal ve tek düze oluşmadığını ve çevre faktöründen, doğadan bağımsız olmadığını unutmamamız gerekir..

avrupa insanlığında İsa'nın öğretileri hakimken Galileo'nin çıkıp bunu söylemesi ve toplum tarafından dışlanıp cezalandırılması bir şeyin değişme-me-si mi sizce..?

dünyanın yuvarlak olması ve kendi etrafında dönüyor olması gerçeği evrensel onay alana kadar yani bilgi düzeyine gelene kadar nasıl bir etkisi olmuştur?

Ayrıştığımız nokta siz bilgiyi evrensel onay alınması gereken bir şey olarak görüyorsunuz, yani düşünce haline gelmiş noktasıyla. Eğer dediğiniz gibi olsa idi, zaten dünyanın dönüyor olması gerçeği, insanlık için bilgi olma özelliğine erişemezdi, neden erişemezdi çünkü dönmüyor ve dümdüz olduğu görüşüydü evrensel onay almış olan. Oysa dünyanın(nesnel olanın yani dgezegen olan) dönüyor olması bir düşünce değildir, bir gerçektir, haliyle algılanabilirdir ve bilgiye gebedir ve gerçek düşüncelerle örtülemeyecek bir şeydir, en fazla ertelenebilir, set çekilebilir ama grçek setlerin dışında var olmaya devam eder)

Düşünce

O halde biz ayıracağız, neyi?
Bilgi ile düşünceyi.
Düşüncelerimizin altında 3 şey yatabilir.
1. Bilgi
2. İnanç
3. Kanı(genel kanı veya yüklenmiş kanı veya yetersiz bilgi, önyargı)
4. İstenç

Şimdi benim üzerinde ısrarla durduğum nedir?

Bilgi.

hakim olan otorite/statükoyla bu Galileo'ciler arasında yaşanabilecek insani olmayan bölünmeyi/savaşı tahmin edebiliyor musunuz?

bugün henüz "bilgi" düzeyine gelmemiş olan "evrim teorisi"nin insanlara neler yaptığını görmüyor musunuz?

sevgili paslıçivi bu sözünüz ile şu sözünüz

Galileo mahkemede çark etmeyip bu konuda diretseydi ve bu insanın peşinden bir takım insanlar takip edip Galileo'yu destekleselerdi..

hakim olan otorite/statükoyla bu Galileo'ciler arasında yaşanabilecek insani olmayan bölünmeyi/savaşı tahmin edebiliyor musunuz?

gerçeği susturalım, ne adına? çatışma yaşanmaması adına.

peki siz Galileo böyle bir gerçeği dile getirdiği dünyanın, yani dünya dönüyor denmesinin bile cezalandırıldığı bir dünyanın nasıl bir dünya olduğunu tahmin edebiliyormusunuz? Yüzeyselde olsa bir araştırabilir misiniz? (örneğin Haçlı Seferlerinde Ölen insan sayısı, bir bakabilir misiniz? Bilgiyi dile getirmekden kaçındırılmanın, set örmenin, mutlağı egemen kılmakla bilgiyi yani insanı ötelemenin, istenç->çıkar->düşünce->inanç faktörünün bir yansıması değil mi?)

Yani yazım da bir bölümü sanırım atlıyorsunuz;

Belkide bilgi temelinde hiç düşünmediğimiz özgürlük de bilgi sayesindedir. Örneğin insan ne kadar bilinçleniyorsa(idolojikleşiyorsa değil asla) o kadar özgürleşir, çünkü insanı özgür kılacak olan da, tüm sonradan eklemlenmiş, aşılanmış, şırınga edilmiş yapay argümanlarıda söküp attığımızda geriye insan adına bırakın insanı tüm canlılar adına bilgi yani özgürlük kalır. özgürlük resmi ideolojilerin veya resmi kültürün tanımladığı gibi aklına esen her şeyi yapmak anlamında değildir, bu sorumsuzluğun tanımıdır, özgürlük insanın bilgi ile arasında hiç bir duvarın, engelin kalmaması demektir. örneğin yeni doğmuş bir bebeğin hissiyatında gelişen açlık, bir algı dolayısıyla bilgidir ve ıngaa diye bağırması ise özgürlüğüdür. İşte özgürlük budur, bilgiye dayalı seçme, seçebilme, tercih geliştirebilme şansı.

Sizce çatışmamak adına, bir bebeğin aldığı açlık bilgisinde ağzına çaput mu bağlamaktır, olası en insani yol? Farketmez örneği değiştirebilirim, örneğin yağmurda, karda açık alanda ayağı bağlanmış bir köpeği, Ona bir saçak altını tercih hakkı bırakmamayı, çatışmaya girmemek adına savunmamız mı gerekir? peki ya insan, insanın yine insan üzerine dayalı çıkarlarında, insanın kullaştırılması, evcilleştirilmesi, tercihlerini haliyle bilgiyi, zincirlemek midir çatışmamak adına dile getirmekten kaçınacağımız şey? hadi bunlar bir yana sevgili paslıçivi, sorun bu da değil, siz sanıyormusunuz ki bilginin canlılar için EDİLGEN bir etki oluşturacağını, kimi uysallaştıracağız, haksız olduğumuz ve haksız yere zincir vurduklarımızı, kendimizi mi, çözümümüz bu mu olmalı. Yani tercihimiz. Evet insanlara verilen eğitim, aşılanan kanılar(kalıtsal önyargılar) bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın şeklindedir, peki siz şu an internete sahipsiniz ve buraya yazıyorsunuz, bu gün Paslıçivi'nin elindeki bu araç kısıtlansa ne yaparsınız! Bir tercih yapmak durumundasınız, çatışmamak için uysal olmak tercih değil, hiç bir tercihe sahip olmama durumudur.

evren/varlık "mutlak 1" olarak masaya konmadığı sürece her türlü nonbilgi insanlığı sadece bölecektir.. ama insanlığı bölen bu nonbilginin kendisi değildir..

sahtebenlikte yaşayan insanoğlunun bu nonbilgiyi kendi bilincinde sahiplenip sabitlemesi yani bilgi düzeyine çıkarmasıdır..

farzedelim, evren mutlak dediniz, sorun salt söylem midir? yani insanlığın çatışmasının kaynağında yatan söylem mi? Dinlerinde evcilleştirilmiş insan sürülerini yola getirmesinde bulduğu çözüm bu değilmiydi? İnsanı uysallaştırmak için bir şeyi mutlak kabul ettirmek. bakın düşünce üretilen, bilgi harekete gelen, dile, ele gelen bir şeydir. İnsan için değil bilgi tüm canlılar için, dile, ele, göze her şeye gelendir. İnsanlar kapılarına köpekleri neden bağladılar? Dile gelecek gelmesi olası bilgiyi, köpeğin bağırtılarını, verdiği tepkiyi alabilmek için değil mi?

Bunları yani düşünce-inanç, bilgi bir ve aynı şeyler olarak göremeyiz. etki-tepki bilginin temelidir, algının da temelidir, insanları veya canlıları, doğayı etkişimlenemeyecek, tepkişimlenemeyecek biçimde yorumlamak, düşünsel alanda "mutlak" kabul ettirilip, bu süreci başlatmak ancak bilgiyi ortadan kaldırmakla mümkündür ki, buda imkansız bir şeydir. Çünkü insan, doğanın bir parçasıdır ve tüm çatışmaların, savaşların kaynağında, toprağı ekip biçen, koyunu evcilleştiren insanın, aynen topraktan, koyundan faydalandığı gibi insandan da faydalanmasından kaynaklıdır. Temel Sorun insnaların zihnen kabullendiği düşünceler veya mutlaklar değildir, bunlar çeperdir, temel sorun çıkar basamaklarında üstlere tırmanmayı başarmış elitleşmiş ama hakimleşmiş, çobanlaşmış insanın, koyuna olan bakışı le insana bakışı arasında hiç bir farkın olmayışıdır.

örneğim çoğunluğun müslüman olduğu bir ülkede koyunların tek günahı koyun olmaktır, yani insan için yaratılmış olduğunun düşünülmesidir,

İnsan doğadır, doğanın bir parçası, siz doğaya ne kadar zulmederseniz insana da o kadar zulmetmiş olursunuz, çünkü insanın koyuna bakışı bu düzeyde sürdüğü sürece, yani ihtiyaçlarını karşılamak temelli değil, zaten koyunun tüm varlık sebebinin mutlağın, alın size alet, tepe tepe kullanın, o nu sizin için yarattım, dilediğinizce girin, o sizindir demesinden kaynaklıdır. değiştirin hadi, koyun yerine insan yazın, zaten öyle bir dünya, düzen kurdu insanlık, ne fark eder ki? koyuna yöneltilen bu bakış açısı direk insanıda kapsar çünkü ne demiştim, insan doğadır, bir parçasıdır, ayrımlanamaz-bu bir yabancılaşma olurdu-

Çünkü MUTLAK bu şekilde dile geitirilerek, tek tip insan, özgürlükleri kalmamış insan böylelikle huşu içinde ve huzur, esenlik(islam) ile, mutlu memnun, gerçeklerin ayırdımında olmayan mutlu olacak şiarıyla olmadı mı?

peki ben şu sözü neden dile getiriyorum o halde;

örneğim çoğunluğun müslüman olduğu bir ülkede koyunların tek günahı koyun olmaktır, yani insan için yaratılmış olduğunun düşünülmesidir, yani egonun bencilliğidir.

Eğer konu evren, doğa olacaksa, Mutlağa ihtiyacı olmayan insandır, canlılardır, cansızlardır. Mutlağa ihtiyacı olmayan bir doğadayız, doğayı anlayabilmek, bilgiye erişmek var iken neden yapay, salt söyleme dayalı bir mutlak icat edelim ki? Bu insanı hala sürü görme anlayışı değil mi?

Çatışma

Siz hep kaos dan bahsediyorsunuz farkında iseniz? Kaos nedir?, etki-tepkinin bir dengeye oturmadığı andır, yani etkileşim veya tepkileşim gösterememek. Bir örnek vereyim, şu an sandalyede olmalısınız. Sizce sandalye nasıl bir tepki veriyor? Önce yer çekimine karşı veriyor değil mi? Bu sayede yerle yeksan olmuyor, peki ya siz oturunca, birde size tepki veriyor ve bu sayede sizde yerle yeksan olmuyorsunuz. var mı kaos?

Şimdi gelelim diğer meseleye, tepki neden kötü algılanıyor?

Çünkü bizler evcilleştirilmiş ve bir veya bir kaç mutlak eliyle özgürlükleri alınmış, doğanın bir parçası olma yönümüz kopartılmış, yalıtılmış haliyle tercihlerimizden de men edilmiş insanlar olarak, bize hep TEPKİ kötü bir şey gibi aşılanır. Oysa etki-tepki doğanın tek iletişimsel, paylaşımsal yasasıdır. bu yasayı insan koymadı, bu doğadaki hareketin, dolayısıyla canlılığın doğasında, haliyle doğada olan bizimde doğamızda var. O halde hareket halinde, birbiriyle iletişim halinde, etkileşim halinde bir doğa da bilgi neyi temsil eder sevgili paslıçivi? Algılamayı değil mi? Nasıl? Etki-tepki ile başka bir iletişim yolu yok.

peki doğada, insanda kaos ne zaman, nasıl olur? Etki-tepki dengesini, doğasını bozacak, etki-tepki dengesini mutantlaştıracak, deforme edecek ve dahi insanın doğaya yabancılaştırılması, yabancılaşması ile ancak açığa çıkacak bir durumda!

Şimdi bilgi ve düşünce, ne demiştim, düşünceyi etkileyen faktörlerde...

Kısaca etki-tepki hayat kaynağımızdır, varolaiblme biçimimizdir, varolma biçimimizi mutanlaştırmış şırınga edilmiş ve her yanımıza nüfuz etmiş düşüncenin, sürüleştirilmişliğimizin resmi olan inançlarımızın dışından, yani doğa ile insan bütünlüğünden görebiliyorsak işte o zaman zihin aydınlığa çıkmış demektir, göremiyor ama bunu görmemek adına, mutanlaştırılmış etki-tepki düzlemlerinden yola çıkıyor ve baz alıyor, kritik ediyor isek ve dahi, bilginin kaynağının en ama en temelinde yatanın etki-tepki olduğunu kavrayamıyorsak, mutant şırıngalarımızla, tepkiyi, törpülemek, yok etmek gibi çözümler üretiyorsak, bu hem doğa ile olan kopmaz bağımızı, hem doğamızı bozunuma itecei gibi, doğamıza zulmetmeye yani toplamda doğa için de bir zul'e dönüşecektir ve açığa çıkacak olan ise düzen değil sadece kaos olacaktır. kaos sadece kaos, doğal bir afet gibi..

Özgürlük

özgürlük resmi ideolojilerin veya resmi kültürün tanımladığı gibi aklına esen her şeyi yapmak anlamında değildir, bu sorumsuzluğun tanımıdır, özgürlük insanın bilgi ile arasında hiç bir duvarın, engelin kalmaması demektir. örneğin yeni doğmuş bir bebeğin hissiyatında gelişen açlık, bir algı dolayısıyla bilgidir ve ıngaa diye bağırması ise özgürlüğüdür. İşte özgürlük budur, bilgiye dayalı seçme, seçebilme, tercih geliştirebilme şansı.

Mutlak ile kabul edilecek veya ettirilecek olan her şey, ne adına olursa olsun hem çatışma başlığında gördüğümüz gibi ama hemde özgürlük-bilgi ilişkisinde gördüğümüz gibi, doğayı yani öznelindede insanı yabancılaştırmak, bilgisiz-özgürlüksüz kılmak sonucuna ulaşır ve insanlık yine yeni takılan, ayağına bağlanmış bir başka zinciri daha yumruklamak zorunda kalacaktır. bu insanın kendisi ile çatışmasıdır ki, İnsan önce kendisi ile çatışmasını çözmeden, doğa ile girdiği paranoid, çatışmayı çözemeyecektir.

Çünkü ne demiştim, -doğal-yapısal- etki-tepki varolmanın, canlılığın, hareketin, bilginin ve hatta cansız olanların da temelidir. Örneğim neydi sandalye ve siz. Sandalye yerle yeksan olmuyor ise yer çekimine verdiği tepki ile, siz yerle yeksan olmuyor iseniz yer çekimine sandalye üzerinden verdiğiniz tepki, sandalyenin de size verdiği tepki iledir. haliyle aynı oranda da etki var.

Bilgiyi ve insanı yapay çatışma argümanları üzerinden ehlileştirmek, çatışma ortamının süregiderliğini devam ettirmek demektir.

paslıçivi
07-11-2010, 05:25
Galileo mahkemede çark etmeyip bu konuda diretseydi ve bu insanın peşinden bir takım insanlar takip edip Galileo'yu destekleselerdi..

hakim olan otorite/statükoyla bu Galileo'ciler arasında yaşanabilecek insani olmayan bölünmeyi/savaşı tahmin edebiliyor musunuz?

gerçeği susturalım, ne adına? çatışma yaşanmaması adına.

peki siz Galileo böyle bir gerçeği dile getirdiği dünyanın, yani dünya dönüyor denmesinin bile cezalandırıldığı bir dünyanın nasıl bir dünya olduğunu tahmin edebiliyormusunuz? Yüzeyselde olsa bir araştırabilir misiniz? (örneğin Haçlı Seferlerinde Ölen insan sayısı, bir bakabilir misiniz? Bilgiyi dile getirmekden kaçındırılmanın, set örmenin, mutlağı egemen kılmakla bilgiyi yani insanı ötelemenin, istenç->çıkar->düşünce->inanç faktörünün bir yansıması değil mi?)



sevgili spartacus.. "gerçeği susturalım" diyen de kim.. ben böyle bir şey demedim.. her non-bilgi, bilgi olmaya adaydır diyorum her zaman..

bakın yazımda devam ederken bir ifade kullandım..

evren/varlık "mutlak 1" olarak masaya konmadığı sürece her türlü nonbilgi insanlığı sadece bölecektir.. ama insanlığı bölen bu nonbilginin kendisi değildir..

sahtebenlikte yaşayan insanoğlunun bu nonbilgiyi kendi bilincinde sahiplenip sabitlemesi yani bilgi düzeyine çıkarmasıdır..



tanrı bir nonbilgidir, teistler bunu kendi bilinçlerinde bilgi düzeyine çıkarırlar..

teoriler, hipotezler nonbilgidir, nonteistler bunu kendi bilinçlerinde bilgi düzeyine çıkarırlar..

bir veri/data; tekrarlanabilinir, sınanabilinir, gözlemlenebilinir ve dolasıyla evrensel onay almadığı sürece henüz bilgi değil nonbilgidir.. bu nonbilgi dogma bir inanç bazında bir data/veri olabileceği gibi bilimsel bir data/veri de olabilir.. hiç farketmez..

inanç bazında her veri/data zaman içerinde kesinlikle yanlışlanamayacağı gibi, bilimsel her veri/data da zaman içerisinde kesinlikle doğrulanacak diye bir kaide yoktur..

yani bilgi düzeyine erişmemiş her veri/data sadece "bilgi olmaya adaydır" ama bilgi olur ya da olamaz, bunu bilemeyiz.. bunu tamamen zaman içerisinde olacak bilimsel gelişmeler bize gösterecektir.. biz şimdiden hiç bir datayı/veriyi kendi bilincimizde sahiplenip sabitleyemeyiz yani bilgi düzeyine çıkaramayız.. ama tüm dünya insanlığının yaptığı şey budur..

ama ben bunun eleştirelecek bir şey olmadığını söylüyorum.. çünkü insanoğlu hala sahtebenlik merkezli(teizm bilinç düzeyi) veya sahtebenliğin etkisinde(nonteizm bilinç düzeyi) yaşadığı için bu tür nonbilgi olan her veriyi kendi bilincinde bilgi düzeyine çıkarmak zorundadır zaten diyorum..

bilinci tam açık/uyanık biri; bu nonbilgi olan her türlü veriyi/datayı sadece 1/sonsuz değerinde olasılık olarak görür.. sadece dogmaya yönelikler çok zayıf bir olasılık iken bilimsel olarak belli bulgu/gözlem/deneylerle ortaya çıkan verilere de değişik derecelerde güçlenmiş(tez, hipotez, teori) olasılık olarak bakar ve böyle yaklaşır.. henüz bilgi(evrensel onay almış) düzeyine erişmemiş hiçbir datayı bilincinde bilgi düzeyine çıkarmaz..

kafanızda şöyle bir dünya insanlığı hayal edin.. ortalıkta bir çok dogma, kişisel tanrı modelleri var, bunun yanında bir de bilimsel tezler, hipotezler, teoriler var.. "bunların hepsi sadece bir olasılıktır ama bazıları çok düşük düzeyde olasılık iken bazıları güçlenmiş olasılıktır" diye bakabilir mi/yaklaşabilir mi insanoğlu?


yaklaşamaz değil mi? herkes kendi bilinç açıklığında bunlardan bir tanesini sahiplenip sabitler ve bilgi düzeyine çıkarırken diğer tüm olasılıkları dışlamak ve onlarla mücadele etmek zorunda kalır.. işte dünya insanlığının yaşadığı kaos budur..

ortada sanal yorganlar vardır ve bu sanal yorganlar için insanoğlu biribirini yemektedir..

aydınlanmış/farkındalığa erişmiş bir bilinç artık bu sanal yorganlarla uğraşmaz... bu sanal yorganların hepsinin insanlığı biribirine kırdırdığını, böldüğünü farkedip ve bu sanal yorganlarla uğraşmanın(sahiplenip sabitlemenin) insanlık adına bir problem/sıkıntı olduğunu ve olayın çözümsüzlüğünü/bilinemezliğini kavrayıp bir üst bilince yani "insan merkezli/odaklı" bir dünyaya geçen bir bilinç aşamasıdır..


aydınlanmış insanın bilincinde sanal yorgan gittiği için kavga da bitmişir..

paslıçivi
07-11-2010, 05:50
Ayrıştığımız nokta siz bilgiyi evrensel onay alınması gereken bir şey olarak görüyorsunuz,

bilgi; tüm dünya insanlığının gözü önünde(evrensel onay), sınanabilinir, tekrarlanabilinir, gözlemlenebilir veridir..

yani sizin algıladığınız tarzda sadece "evrensel onay" değil.. beraberinde sınanabilinir, tekrarlanabilinir, gözlemlenebilinir özellikleri de şart, yani bunlar "olmazsa olmaz" tarzında kanunlardır..

çok eski dünya insanlığını düşünün.. tüm dünya insanlığı(evrensel onay almış) dünyanın bir öküzün başında durduğuna inansın, bu bir bilgi değildir.. çünkü bilginin asıl temelinde olan "sınanabilinir, tekralanabilinir ve gözlemlenebilir" özelliklerinden yoksun..

paslıçivi
07-11-2010, 06:39
Belkide bilgi temelinde hiç düşünmediğimiz özgürlük de bilgi sayesindedir. Örneğin insan ne kadar bilinçleniyorsa(idolojikleşiyorsa değil asla) o kadar özgürleşir, çünkü insanı özgür kılacak olan da, tüm sonradan eklemlenmiş, aşılanmış, şırınga edilmiş yapay argümanlarıda söküp attığımızda geriye insan adına bırakın insanı tüm canlılar adına bilgi yani özgürlük kalır. özgürlük resmi ideolojilerin veya resmi kültürün tanımladığı gibi aklına esen her şeyi yapmak anlamında değildir, bu sorumsuzluğun tanımıdır, özgürlük insanın bilgi ile arasında hiç bir duvarın, engelin kalmaması demektir. örneğin yeni doğmuş bir bebeğin hissiyatında gelişen açlık, bir algı dolayısıyla bilgidir ve ıngaa diye bağırması ise özgürlüğüdür. İşte özgürlük budur, bilgiye dayalı seçme, seçebilme, tercih geliştirebilme şansı.

Sizce çatışmamak adına, bir bebeğin aldığı açlık bilgisinde ağzına çaput mu bağlamaktır, olası en insani yol? Farketmez örneği değiştirebilirim, örneğin yağmurda, karda açık alanda ayağı bağlanmış bir köpeği, Ona bir saçak altını tercih hakkı bırakmamayı, çatışmaya girmemek adına savunmamız mı gerekir? peki ya insan, insanın yine insan üzerine dayalı çıkarlarında, insanın kullaştırılması, evcilleştirilmesi, tercihlerini haliyle bilgiyi, zincirlemek midir çatışmamak adına dile getirmekten kaçınacağımız şey? hadi bunlar bir yana sevgili paslıçivi, sorun bu da değil, siz sanıyormusunuz ki bilginin canlılar için EDİLGEN bir etki oluşturacağını, kimi uysallaştıracağız, haksız olduğumuz ve haksız yere zincir vurduklarımızı, kendimizi mi, çözümümüz bu mu olmalı. Yani tercihimiz. Evet insanlara verilen eğitim, aşılanan kanılar(kalıtsal önyargılar) bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın şeklindedir,

sevgili spartacus hiç bir yazınızı atlamıyorum hepsini okuyorum ama benim zaman kısıtlılığımdan(benim irademde olmayan) dolayı yazmam gereken bir çok şeyi yazamadan geçmek zorunda, yeni bir konuya atlamak zorunda kalıyoruz.. ben sizin yazdığınız bir yazıya karşılık sayfalarca şey yazabilecekken bir iki yazıyla yetinmek zorunda kalıyorum.. bu problemi her zaman yaşıyorum.. şayet ben sizin bir yazınızdaki her paragrafa karşı bende gelişen algı/düşüncelerimi yazmaya kalksam bu yazışmamız eşzamanlı gitmeyecek, ben sizin 30 gönderi öncesine cevap yazarken siz yeni konulara geçmiş olacaksınız ve çok absürt bir yazışma/tartışma ortamı doğacaktır..

sevgili spartacus.. ben kendi ulaştığım bilinç seviyesinden "size çatışmayın" diye bir öneride bulunmuyorum.. aksine "siz çatışmak zorundasınız, bu sahipolduğunuz bilinç düzeyinizden dolayı kaçınılmazdır" diyorum..

yani "teizm düzeyi insanlarla nonteizm düzeyi insanların çatışması bir zorunluluktur, bir kaderdir" diyorum.. ve kesinlikle sizi ve teizm düzeyindeki insanları bu tutum ve davranışından(çatışma/kaos) dolayı suçlayıp eleştirmiyorum..

tüm bunlar varlığın/varoluşun bir dayatması olup kişi "farkındalığa/tam uyanıklığa geçemediği sürece bu çemberin/kaosun içinde bir yaşam sürmek zorundadır" diyorum zaten..

peki siz şu an internete sahipsiniz ve buraya yazıyorsunuz, bu gün Paslıçivi'nin elindeki bu araç kısıtlansa ne yaparsınız! Bir tercih yapmak durumundasınız, çatışmamak için uysal olmak tercih değil, hiç bir tercihe sahip olmama durumudur.



böyle bir durumda daha özgür olabileceğim, daha özümde yaşayabileceğim bir ortama geçmeye çalışırım, imkanım varsa tabi.. şayet imkanım yoksa "ben internette yazamıyorum, bu özgürlüğüm elimden alındı" deyip bu düşük düzeyde bilinçaçıklığı insanlarla bir çatışmaya/kaosa girmem.. ben özümden gelen çoşkuyla aslolan yaşamımı yaşamay devam ettiririm.. benim için internette yazmak sadece bir araçtır, benim için aslolan "insan ve yaşamdır"..

bilinci bu kadar düşük düzeyde bir insan topluluğun otorite/statüko olduğu ortamda çıkıp da internetimi geri almak için yapacağım her mücadele "benim aslolan yaşamımı" tehdit edecektir ve diğer insanlarla bir çatışma içine sokacaktır..

serseri mermilerin cirit attığı bir ortamda mevziden çıkıp "heyt dağılın ülen hepinizi haklamaya geldim deyip iki kaşının ortasına yediğin mermiyle" kalmaya benzer bu durum.. ya da aslanların hakim olduğu bir ortamda bir çakalın bir sırtlanın aslanlara meydan okuyup onlara bir güzel yem olmasına benzer..

bilinçsiz(bilgisiz, tahsilsiz, gerizekalı demiyorum, çünkü farklı kavramlardır) insanların arasında yaşamak zehirli akreplerin arasında yaşamaya benzer.. senin vereceğin mücadele o akreplerin zehirini ve seni zehirlemesini yoketmez.. aksine zehirlenip öldürülmeni kolaylaştırırsın..

Turan Dursun zamanında çok daha bilinçli davranabiliseydi bugün yaşıyor olacaktı.. ve "yarı-aydınlanma" konusunda belki de çok daha fazla yardımı olacaktı. ama o da sahtebenliğinin kurbanı oldu.. islamın otorite olduğu bir ortamda bu tarz kitapları kimliğini saklamadan aleni yazmak henüz "müslüman olmak ne demek kavranamamış" demektir.. bu insanların bilinçdüzeyini algılaya-ma-mak demektir.. henüz Turan Dursun'un bilincinin yeterince yükselmediğinin en güzel kanıtıdır..

paslıçivi
07-11-2010, 07:32
siz ateistler/nonteistler nasıl bu mücadeleyi vermek zorunda iseniz, teizm düzeyindekiler de aynı sizin gibi bu mücadeleyi vermek zorundalar.. bu sizin gerçek/öz iradenizde/benliğinizde karar verebileceğiniz bir olgu değildir..

sizler birer canlı türüsünüz ve bu düşünce, bilinç, inanç, duygulanma gibi soyut görünen kavramların bir üreticisi ve yöneticisi var.. beyniniz..

işte beyinde konektom dediğimiz bir yapılanma vardır.. ve konektom 6 yaşına kadar annenizden doğduğunuz gibi öz/saf/doğal kalır.. daha sonra bu konektomun yapısal/maddesel gelişimi ve değişimi sadece genetik(içsel) değil dışsal/çevresel(her türlü veri/data) faktörlerin eşliğinde oluşur..

yani siz 6 yaşından itibaren aldığınız her türlü veri/data (bilgi ve nonbilgi) sizin bu konektomunuzun yapılanmasında çok ciddi bir değişikliğe neden olur.. sizin "işte bu benim" dediğiniz şey yıllar içerisinde şekillenmiş/yapılanmış olan konektomunuzdur..

işte bu konektom dediğim şey sizi düşündüren, karar aldıran, kısaca yöneten, bir karargah gibidir.. ve yıllar içerisinde bilgi ve nonbilgi eşliğinde şekillenmiş bu konektom sizin sahtebenliğinizdir..


bu konektomu doğduğunuz andan 6 yaş öncesine kadar olan saf/öz/doğal halinize gelmesi olayı aydınlanmadır, farkındalıktır, tam uyanıklıktır.. çünkü orda tekrar bir geri/içsel yolculuğa çıkarsınız ve sahtebenlikten özbenliğe bir yolculuk başlar.. bu yolculuk ateşten gömlek gibidir, bir altının ateşten geçip saflaşması gibi bir şeydir.. acı ve sıkıntılarla doludur ama bu acı sıkıntılar aşıldığında yani özünüze özbenliğinize yani annenizden doğduğunuz andaki o saf konektoma ulaşabilirseniz işte dünya gözüyle cenneti yakalamışsınız demektir..

artık gidilecek, ulaşılacak bir yer kalmamıştır, mücadele yoktur, gerçek huzur sevgi dolu yuvanıza geri dönmüşsünüzdür.. ana rahminde gibi kendinizi güvende ve huzurlu hissedersiniz.. artık tanrılar, ölüm sonrası yaşam/yaşamlar sizde değildir, sizden ötededir, ne bir inancınız ne bir milliyetiniz ne de başka tututanacağınız hiç bir dal kalmamıştır.. zaten tüm bunlara gerek de yoktur.. tüm bunlar sizde oluşturulan sahtebenliğin oluşturduğu sahte mutluluk ve tatminin giderilmesi için varolan yalancı oyuncaklardır..

gerçek kendinizi bulup tanıştığınız için artık sizden öte bir tanrıya, millete, ölüm sonrası yaşamlara, şuna buna gerek kalmaz zaten..

artık bilincinize yansıyan varlık/varoluş ve siz iki ayrı şey değilsinizdir..

yekpare bir bütünlük içine girersiniz..

bir insanın yaşamında deneyimleyebileceği muazzam bir çoşkudur bu ve kozmik bir orgazmdır..

spartacus
07-11-2010, 16:05
Sevgili paslıçivi

Siz bilgi yerine doğrulamayı ifade ediyorsunuz. Bunlara da zaten itirazım yok. Ve siz bilgide ki ölçüt diye doğrulayan ölçütü, yani ÖZNEL süreci anlatıyorsunuz.

Benim bilgi'nin çoğunluğun onanmasına muhtaç olmayışı çok farklı bir kavram, demek istediğime bilgi ve muhtaçlık olarak yaklaşmak gerekir.

paragrafınızın giriş bölümünde çoğunlukça onanmış terimini kullanmıştınız ben evet ve bunu dışta tutarak dedim. yani kaldırdığım sadece bu kısmı. örneklersem;

Bir gözlemci henüz çoğunluğun görmediği bir şeyi gözlemlemiş olsun. Alınmayan bilgi sınanamaz. haliyle tüm sınama, deneyleme vs gözlemden, ham bilginin alınmasından sonradır. Bu sonraki süreç özneldir ve bir gözlemleyeni olduğu, birde değişken nesnel koşullar, yani devinim olduğu için bile sınanmak zorundadır, neden çünkü koşulların değişkenliği, gözlemcinin göreliği vs girer işin içine ve her bir gözlem bir ileri düzey bir başka gözlemin önünü de açacaktır, ama tüm bu süreçlerde vazgeçilemeyecek ölçüt, nesnel zemindir.

Her şeyden evvel bu nesnel gerçekliği gözlemlenemeyenin bilgisinin de olamayacağıdır.

Bu ana kadar sanki bilginin duyum yani empirik kısmındaydık, ama nesnel gerçeği dile getirerek işi salt duyum olmak noktasından da kurtardık.

Örneğin insan ölümü kabullenemiyor ise öyleya ONANMIYOR ve bu bir nesnel gerçeklik olmaktan çıkmıyor ise, eğer konumuz bilgi olacaksa, ölçütümüzde hiç bir zaman göz ardı edemeyeceğimiz temel kıstas nesnel gerçeklik olmak durumundadır, o onanmaya muhtaç değildir, ortada olandır ve biz gözlemciyi salt insan, salt bir birey'e indirgeyemeyiz, bu herhangi bir insan gibi canlıda olabilir, etki-tepki halindeki cansızlar da olabilir.. örneğin yer kabuğu, fay hatları, etki-tepki dengesi, ne zaman ki tepki veren, etkiye yenik düşer denge bozulur bize afet olarak döner...

örneğin bir nesne hakkında ki bilgimiz kışın başka yazın başka bilgi verir, çünkü insan da doğa ile birliktedir ve doğa durağan değil sürekli devinen, doğada sürekli bir hareket ve nesnel ilişkiler, koşullar vardır, insan da doğanın parçası ise doğa ile birlikde insan da devinir, bu ayrıştırılamaz, o yüzden bilgi durağan değil aynen insan, doğa gibi sürekli bir devinimdir ve sürekli bir gözlem, algı süreci içerir ki bu bakımdan da bilgi de mutlaklık öngörülemez, sürekli devinen insan için de mutlak görüşü bilgiden hareketle ifade edilemez. o yüzden bilgi çoğunluğun onanmasına muhtaç değildir, ölçüt anlamında diyorum bunu bir eleştiri-karşı görüş değil amacım, izah edebilmek için çabalıyorum, illa insan da gerektirmez. örneğin bir cevzi ağacı kışın başka yazın başka hal taşır, bilgi verir ben görmezsem kedi görür, ben görmezsen keçi görür baharda filizlenen erik ağacını... ölçüt nesnel gerçekliktir ve nesnel gerçeği olmayanın bilgiside yoktur ve nesnel koşullar durağan-statik değil, evren durağan değil, doğa durağan değil, insan durağan değil haliyle nesnel gerçekde(herşeyin içinde olduğu alan gibi düşünelim) bilgi de bir devinimdir, süreğendir ve sabit alınamaz. Bilgi sürekli devinir..

nesnel gerçeği olmayanın bilgisi olabilir mi? Bir örnek bile verme şansım yok, bu şansım var diyen buyursun versin ama örneğin çoğunluğun inandığı Bir Allah vardır ve inanç kendisini nesnel zemine dayamak zorundadır. bu yaman bir çelişkidir, der ki "Her şeyi(nesnel dünyayı) yaratan Allah dır" diğeri ise "evet gözlemliyorum her şeyi görüyorum, ağacı evreni doğayı, insanı vs" diğeri der ki "işte bunlar Allah'ın eseridir".

Bu açıdan baktığımız da Allah'ın bir nesnel gerçekliği varmıdır? Allah gözlemlenebilir mi? Algılanaiblir mi? Bilgi olur mu yani kısaca demek istediğim bu bilgi. İşte biz tutarda, bilgi böyle işlemelidir dersek; diğeri, iyide arkadaş işte evren, işte sen herşey dedi ve ekledi eseridir, bu kadar basit ve ben sahibim(allah) ne emrettiyse biat etmeye hazırım, bir kul'um diyecektir.

Bir idealist ise diyecektir ki, nesnel gerçek diye bir şey yoktur, madde yoktur, nesne yoktur hepsi benim düşüncelerimin ürünüdür vs, bu ideoloji felsefesi envai çeşit biçimde fikrini savunabilir, her ama her şeyle fikri düzeyde oynayabilir, bir yerde mesnetsizliğini, bir kelime de mesnetsizliğini gösterirseniz size bir başka kelime bulur, 1 yüzyıl bir kelime için uğraşırsınız o yeni bir kelime ile 1 yüzyıl daha sizi uğraştırır(örneğin FENOMEN kelimesi ve her şeyin ölçtüne nesnel gerçek yerine bunun konması ve görü'sü) ve insanın, insanı evcilleştirdiği, sürüleştirdiği dünyada kurulu düzenlerin de çıkarına en yakın olan felsefeyi seçmesi, egemen resmi ideoloji haline gelmesi abes bir şey değildir ve haliyle her şeyimiz bir çeşit nesnel gerçeğinden yani bilgiden kopartılmış olarak enjekte edilir, verilmez, alınmaz enjekte edilir ve bu başka bir anlam taşır. Böylesi bir şırınga ortamında tüm tanımlarımızı, tüm ölçütlerimizi gözden geçirecek yetkinliğe erişemezsek, görece gözlerimize yansıyan sonuçları, bize yansıyan çeşitli çatışma vs leride tümden bir genelleme ile tanımlarsak, zihnimizi aydınlığa eriştirmiş sayılır mıyız? Çünkü hala ölçütümüz hali hazır bize edindirilmiş olan görüş, bakış görü açısıdır ve o açıyla yargılar üretmeye devam ediyoruz? Oysa ne diyorum, bilgi mi kıstas, nesnel gerçeğe dayanmak zorundasınız, yani nesnel zemininizin olması gerekiyor.

spartacus
07-11-2010, 16:27
sevgili paslıçivi elinizd eolmayan imkanlar ve kısıtlı zamanınız için, bende kısıtlı olanaklarla yazıyorum, işyeri ortamında ve 10-20 kez sayfa kapat, telefon, çık, gir vs, o yüzden bundan sonra dikkat etmeye çalışırım..

sevgili spartacus.. ben kendi ulaştığım bilinç seviyesinden "size çatışmayın" diye bir öneride bulunmuyorum.. aksine "siz çatışmak zorundasınız, bu sahipolduğunuz bilinç düzeyinizden dolayı kaçınılmazdır" diyorum..

yani "teizm düzeyi insanlarla nonteizm düzeyi insanların çatışması bir zorunluluktur, bir kaderdir" diyorum.. ve kesinlikle sizi ve teizm düzeyindeki insanları bu tutum ve davranışından(çatışma/kaos) dolayı suçlayıp eleştirmiyorum..

tüm bunlar varlığın/varoluşun bir dayatması olup kişi "farkındalığa/tam uyanıklığa geçemediği sürece bu çemberin/kaosun içinde bir yaşam sürmek zorundadır" diyorum zaten..

sevgili Paslıçivi, mesala ben yazarken, kendim, diğeri şekliyle düşünerek yazmıyor, olgu ve insan temelinden yazıyorum, örneklediğim olgu yada olaylara spartacus da maruz kalabilir Paslıçivi'de haliyle sizin düşüncelerinizin A olması B olan bir dünya da yaşadığınız gerçeğini değiştirmez. İlişkilerinizi, yaşam gerçeğinizi yalıtamazsınız ve BEN faktöründen bakmanız kendinizle çelişir. Bu birincisi;

böyle bir durumda daha özgür olabileceğim, daha özümde yaşayabileceğim bir ortama geçmeye çalışırım, imkanım varsa tabi.. şayet imkanım yoksa "ben internette yazamıyorum, bu özgürlüğüm elimden alındı" deyip bu düşük düzeyde bilinçaçıklığı insanlarla bir çatışmaya/kaosa girmem.. ben özümden gelen çoşkuyla aslolan yaşamımı yaşamay devam ettiririm.. benim için internette yazmak sadece bir araçtır, benim için aslolan "insan ve yaşamdır"..

İnternetinizin kısıtlanması demiştim, orada NEDEN diye sormuyorsunuz garip değil mi? İmkan ararım diyorsunuz zaten imkanın var, nasıl olurda koşullar için bir şey yapmam diyebiliyoruz. diğer yönüyle cevabınız bu ise, sizce insan ve yaşam dediğiniz kıstasda iletişimi insanlığımızın ve yaşamımızın bir organı, bir yapısı, bir yapı taşı olduğu kısmını neden yalıtma gereği duydunuz? ben bir şeyin kısıtlanmasından bahsediyorum elbetde insanın her türlü düşünce ile bir şeyinin KISITLANMASI demek İNSANIN kısıtlanması demektir, demek ki kendim faktörü, ben faktörü ile siz bunu yalıtamazsınız, internet demeyin de başka kısıtlama olarak düşünün şart değil ki? ve sonra insan ve yaşam öznesini düşünün, uyum sağladı mı?

Kısaca insan ve yaşam bakışınızı, insanlığı yalıtalarak değil bir bütün halinde düşünürseniz, örneğin internetiniz kısıtlandı ve ortada kör mermiler cirit atıyor diye kahramanlık yapın olarak algılamanızı anlayamıyorum, insan her an durum tahlili yapabilen bir canlı olabilmelidir, tabi yeterince bilinçli iseniz, insanlığımdan vazgeçerim çünkü kısıtlandım demek yerine her koşulda insanlığımı yaşatmak zorundayım ve her koşula göre de bu biçimde varolabilme mücadelesi veririrm demeniz beklenirdi, göze de alabilmek tabi.. Ama sırf çatışmamak adına insanlığımzıdan da vazgeçiyor isek ki böyle bir iddiam yok, kişisel değil söylediğim, insanlıkdan bahsetmemizin bir anlamı kaldı mı? Göze alamadık çünkü...

spartacus
07-11-2010, 16:38
Sevgili Paslıçivi

Biyolojik tanımlarınız, sahtebenlik temelli ifadelerinize katılıyorum, paylaşıyorum zaten, benim dile getirdiğim bu değil.

Onca ifadeler ve tahlilinizden sonra siz, ÇIKIŞ olarak yalıtılmış bir insan, bir kişi, ben yaratıyorsunuz ? ! koyduğum yer işte burası oluyor ve sonra her şeyden kendisini muaf gören bir kendimle yalıtılmış bir insan, sadece bir insan ile insaniliği bir torbaya sığdırmaya çalışıyoruz?. Ve siz uyanıklık tabirinden hemen sonra ifade ölçütünüzü KİŞİ, KENDİM, BEN, BİREY düzeyinden götürüyorsunuz, bende size soruyorum her defasında bu kendimlik, bu benlik uyanıklık mıdır? Hem insanilik hemde insani olan her şeyden kendini, kendin olarak yalıtırlık da neyin nesi?

Kısaca ekmek yok aç olacaksın, bu bir bilgi duyumsuyorsun diyorum, yemem, içmem o zaman diyorsun, hayat bir ağaç diyorum, tutunacak bir dal aramam ve tutunmam o halde, düşeceksem de düşeyim diyorsunuz, insanız ve doğanın parçasıyız, doğa ile çalkalanır, doğa ile duruluruz ve insan da bu doğanın bir parçası, yani toplumda! diyorum, hayır ben kendimim doğa benim dışımda çalkalansın diyorsunuz böyle bir dünya böyle bir alem mümkün mü? yazılarım da sürekli örnekler veriyorum ve hepsinden kendim diye sıyrılıyorsunuz, bu kendimlik nasıl bir benlik oldu şimdi?

paslıçivi
08-11-2010, 07:15
Siz bilgi yerine doğrulamayı ifade ediyorsunuz. Bunlara da zaten itirazım yok. Ve siz bilgide ki ölçüt diye doğrulayan ölçütü, yani ÖZNEL süreci anlatıyorsunuz.

Benim bilgi'nin çoğunluğun onanmasına muhtaç olmayışı çok farklı bir kavram, demek istediğime bilgi ve muhtaçlık olarak yaklaşmak gerekir.

paragrafınızın giriş bölümünde çoğunlukça onanmış terimini kullanmıştınız ben evet ve bunu dışta tutarak dedim. yani kaldırdığım sadece bu kısmı. örneklersem;

Bir gözlemci henüz çoğunluğun görmediği bir şeyi gözlemlemiş olsun. Alınmayan bilgi sınanamaz. haliyle tüm sınama, deneyleme vs gözlemden, ham bilginin alınmasından sonradır. Bu sonraki süreç özneldir ve bir gözlemleyeni olduğu, birde değişken nesnel koşullar, yani devinim olduğu için bile sınanmak zorundadır, neden çünkü koşulların değişkenliği, gözlemcinin göreliği vs girer işin içine ve her bir gözlem bir ileri düzey bir başka gözlemin önünü de açacaktır, ama tüm bu süreçlerde vazgeçilemeyecek ölçüt, nesnel zemindir.



sevgili spartacus..

bilginin tabii ki onanmaya ihtiyacı yoktur ve nesnel gerçekliğiyle kendisini dayatır zaten.. ama benim bilginin "öznel süreci" nin evrenselleşmesi (tüm dünya insanlığının kabul etmesi) üzerinde durmamın özel bir sebebi var..

bir de burda "bilgi ve evrensellik" derken çok önemli bir noktayı ıskalamamak gerekiyor..

"varlığa/varoluşa/yaşama bir anlam ve önem veren" bir veriden bahsediyorum.. bir elektronikçinin, bir kimyagerin, bir fizikçinin bir matemetikçinin vs kişisel ulaştığı ve evrene bir anlam, içerik önem vermeyen bir veriden bahsetmiyorum..

örneğin bir doğabilimci canlılar hakkında yeni bir veriye(bilgi) ulaşmış olsun.. şayet bu veri/bilgi insanoğlunun yaşama verdiği anlam ve önemi kapsamıyorsa, buna bir etkisi yoksa bu verinin/bilginin evrenselleşmesinin bir önemi yoktur..

ama bazı öyle veriler/bilgiler vardır ki; tüm taşları yerinden oynatır.. Galileo'nun dünyanın yuvarlak ve dönüyor demesi ve Darwin'in evrim teorisi bunlardan aklıma gelen en önemli 2 veri.. binlerce yıldır öğretilerle bugüne gelmiş insanoğlunun tüm yaşama anlam, önem veren bilincini ve dolayısıyla yaşamda kalma motivasyonunu alt üst eder..

insan yaşamı acılarla, sıkıntılarla, adaletsizliklerle dolu bir süreçtir.. insan denen canlı bu sürece dayanabilmesi için, yaşamda kalıp soyunu devam ettirebilmesi için bu adaletsizliklerin dengelenebileceği bir anlam, içerik, önem vermek istemektedir bu yaşam/varoluş denen sürece..

yukarda örneğini verdiğim bu 2 önemli veri uzak doğu insanının yaşamını alt üst etmez.. çünkü onların yaşama anlam ve önem verdikleri temel öğretilerinde(budizm ve hinduizm) bu tarz veriler yoktur..

ama batı dünyasının semavi dinlerine inanmış bir insan için bu veriler yıkıcıdır..

"dünyanın yuvarlak ve dönüyor olması" zamanın hakim öğretisi İsa'nın öğretileriyle kısmen çeliştiği için statüko bu veriyi ilk önce şiddetle dışlayacaktır ve bu veri insanlığı biribirine düşürüp bölücülük yapacaktır..

evrim teorisi için de aynı şey geçerlidir.. semavi dinlerin hakim olan öğretileriyle çok ciddi bir çelişki içindedir.. dünyanın yuvarlak olup dönüyor olması sınabilinir, tekrarlanabilinir, gözlemlenebilir ve dolayısyla evrensel onay alıncaya kadar nasıl insanlığı böldüyse evrim teorisi de insanlığa aynı şeyi/yıkıcılığı/bölücülüğü yapacaktır.. ta ki sınanabilinir, tekrarlanabilinir, gözlemelenbilinir ve evrensel onay alıncaya kadar..

insanoğlu halihazırda sahip olduğu "yaşama anlam, önem, içerik verme odaklı(teizm ve nonteizm bilinçaçıklığı)" bir bilinçaçıklığında olduğu sürece,

"insanı ve yaşamını" çok geri planlara atıp bu bilgi ve nonbilgilerin köleliğinde biribiriyle çatışması, savaşması kaçınılmazdır zaten..

her türlü bilgi, nonbilgi insan içindir ama bunların insan yaşamının önüne çıkması ve insanoğlunu biribirine kırdırması insanoğlunun henüz aşabileceği bir bilinç düzeyi değildir..

paslıçivi
08-11-2010, 08:17
Kısaca insan ve yaşam bakışınızı, insanlığı yalıtalarak değil bir bütün halinde düşünürseniz, örneğin internetiniz kısıtlandı ve ortada kör mermiler cirit atıyor diye kahramanlık yapın olarak algılamanızı anlayamıyorum, insan her an durum tahlili yapabilen bir canlı olabilmelidir, tabi yeterince bilinçli iseniz, "insanlığımdan vazgeçerim" çünkü kısıtlandım demek yerine her koşulda insanlığımı yaşatmak zorundayım ve her koşula göre de bu biçimde varolabilme mücadelesi veririrm demeniz beklenirdi, göze de alabilmek tabi.. Ama sırf çatışmamak adına insanlığımzıdan da vazgeçiyor isek ki böyle bir iddiam yok, kişisel değil söylediğim, insanlıkdan bahsetmemizin bir anlamı kaldı mı? Göze alamadık çünkü...

benim insanlığım sadece varolmama ve her şart altında bunu kutlamama bağlı.. sahip olduğum "benden öte" olan diğer şartlar/maddeler değil.. internetim, malım, mülküm, mevkiim, gücüm, otoritem hiç biri "benin bana verdiği zenginliği/tatmini" veremez çünkü..

ve farkındayımdır ki; o satatükoyu kurmaya çalışan ya da kuran insanoğlu kitlesi için yapılacak bir şey yoktur, savaşmaktan başka.. çünkü "bilinç düzeyi" kitlesel iletişim methodlarıyla değişecek bir şey değildir, beyinde olan konektomunuz yapısal değişikliğe uğramadığı sürece o kişi ve kişiler öyle kalmak zorundadırlar, buna mahkumdurlar.. gerekirse bu uğurde en temel değerli şeyi olan yaşamını harcayacaktır ama yine de değişmeyecektir, dönüşmeyecektir, başkalaşmayacaktır..

benim o insanlarla mücadeleye girmem demek; psikiyatri kliniğinde şizofrenlerin içine girip onlarla mücadele etmemden farklı bir şey değildir..

bir şizofreni(halk diliyle kaba tabirle "deli") şuursuz/bilinçsiz bir yaşam sürer, varolan dünya gerçekliğinde değil kendi gerçekliğinde yaşar ve bu durumunun farkındalığında değildir.. yani kendisi gelip de "ben deliyim bana yardımcı olun beni tedavi edin, ben de sizin yaşadığınız gerçekliği yaşamak istiyorum" diyemez..

bunu diyemediği gibi bizim gidip ona "sen delisin, bambaşka bir dünyada şuursuzca yaşıyorsun, gel sana yardımcı olalım, seni tedavi edelim" tarzı yaklaşımımızı da kabul etmez ve hatta çok şiddetli ters reaksiyon gösterir..


teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanlar(burda sadece tanrıcıları algılamayın, doğunun budist ve hinduları da ve milli kimliğine sıkı sıkı yapışmış insanları da katın) işte bu tarz bir yaşam sürerler..

nonteizm/ateizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanlarsa bu teizm düzeyi bilinçaçıklından uyanmaya/bilinçlenmeye başlamış ama hala bu insanlarla mücadele eden yarı uyanık/uyku mahmurluğundaki insanlardır.. zannederler ki, bu çoğunluk olup hakimiyet kurmuş insanlarla savaşarak, bilinçsel iletişim araçlarıyla mücadele edip başarıya ulaşıp hakimiyet kurabilirler.. yani gidip bir klinik dolusu şizofreniye "hadi gelin sizi iyileştirelim, bakın hem kendinize hem bize zarar veriyorsun" diyen yarı delilerdir..

bu aynen ormanda krallığını ilan etmiş aslan sürüsüne(teizm düzeyi bilinçaçıklığı) kafa tutan bir avuç sırtlan(nonteizm düzeyi bilinçaçıklığı) gibidir..

oysa leopar (farkındalık/aydınlanma) ormanın/varoluşun bir dayatması olan bu güç dengesinin farkındalığına varmış ve ne aslanlarla ne de sırtlanlarla oluşan bu kaosa girmeden paşa paşa yaşar..

çünkü bir leopar farkındadır ki; varoluşun aslana sunduğu donanım, içgüdüleri ve sürüler halinde yaşaması dolasıyla beslenme zincirinde en üstünde olmak zorundadır.. sırtlanlar da bu beslenme zincirinde aslanlarla dalaşarak, mücadele ederek onların krallığını ellerinden alabileceğini zannedenlerdir.. bu yüzden aslanlarla sırtlanlar sık sık karşı karşıya gelip biribilerine yem olmaktan kurtulamazlar ama varoluşun dayatması olan "aslanların krallığı" da hiç bir zaman değişmez..

leopar bu anlamsız/sonuçsuz/çözümsüz savaşa dahil olmadan, dışardan gözleyen, farkında ve yaşamını büyük bir bilinçle yaşayan bir canlı türüdür..

sevgili spartacus.. size şu an bir bilinç sağlayan konektomunuz(beyninizin nörokimyasal yapısı) niteliksel bir değişime uğramadığı sürece siz ateist, diğerleri de teist kalmaya ve birbirinizle dalaşmaya mahkumsunuz..

bunu ne ben değiştirebilirim, ne bir tanrı, ne de varoluş.. bu dünyayı/yaşamı yaratan sizsiniz ve yaşadıklarınızla, deneyimlediklerinizle konektomunuz değişmediği sürece bu kaosun içinde kalmaya ve hizmet etmeye ve bu cehennemi yaşamaya mahkumsunuz.. bu kader denen şeyin ta kendisidir..

dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendinden başlamaya ne dersin..

paslıçivi
08-11-2010, 08:28
Kısaca ekmek yok aç olacaksın, bu bir bilgi duyumsuyorsun diyorum, yemem, içmem o zaman diyorsun, hayat bir ağaç diyorum, tutunacak bir dal aramam ve tutunmam o halde, düşeceksem de düşeyim diyorsunuz, insanız ve doğanın parçasıyız, doğa ile çalkalanır, doğa ile duruluruz ve insan da bu doğanın bir parçası, yani toplumda! diyorum, hayır ben kendimim doğa benim dışımda çalkalansın diyorsunuz böyle bir dünya böyle bir alem mümkün mü? yazılarım da sürekli örnekler veriyorum ve hepsinden kendim diye sıyrılıyorsunuz, bu kendimlik nasıl bir benlik oldu şimdi?

maalesef tüm dünya insanlığını tedavi edecek bilimsel bir yöntem/ilaç bulununcaya kadar mümkün değil.. zaten o yüzden farkındalık/aydınlanma denen olay, dönüşüm bir "kişisel kurtuluştur" diyorum ya..

spartacus
08-11-2010, 18:04
Sevgili Paslıçivi

Kişisel kurtuluş olarak ifade ettiğiniz insanın, yani bireyin tüm algılarını kapatması değil mi?

Zaten insanlığın hastalığı olarak yaptığınız nitelemelerin kaynağında, temelinde bu yok mu?

Bir insan olarak algılarınız dahi her daim bir mücadele içindedir. Çünkü doğa sabit, durağan değildir ve algıların gelişiminin temel gerçek nedeni bilgidir. İnsan yada diğer canlılarda algı nasıl çalışır? Alıcı gibi? Daha verici gibi çalışırlar ve ağırlığı kendi türünde olan bu alıcı-verici çalışımı, aynı anlamda doğa içinde geçerlidir, yani salt türsel anlamda içsel değil, alıcı-verici çevreseldir(ben kendim ifadeleri doğa dahilinde anlam taşımaz yani)

Siz ne kadar ben kendimim ve kişisel olarak kurtuldum deseniz dahi bu doğayı statik bir şekilde yorumluyor olmanıza bağlı anlam bulabilir. Bu halde ise hayatda olduğunuz öngörülemez, kendiniz de dahil bu öngörülemezliğe.

Nesnel gerçek sürekli devinim ve değişimdir, fikri olarak yalıtabilseniz dahi hayatınızın nesnel gerçeğini yalıtmamış olursunuz, örneğin sizde her şey değişti diyelim, tamamen bilinç-açıklığındasınız, o halde kullandığınız o para, bakkal, bu internet nedir? ya kaynağı? Sorun hayatımızı kolaylaştıran araçların varlığı -ki şehirlerden toplumlara kadar düşünün, algılarıda düşünün en doğal organlarınızı- ve elimizin tersiyle itip-itmememiz değildir, sorun hayatımızı kolaylaştıran araçların üretim mahiyetidir, örneğin süt gıdadır bize biz ineği evcilleştirip bunu elde ettiğimizde yine tüm üretim araçlarını da insanı evcilleştirerek elde ediyorsak buda demektir ki insan doğasında, doğada yapay, yabancılaşma temelinde bir taraf oluşturuyoruz demektir. Bu yapay taraf, koyundan yararlandığı gibi insandan yararlanıyor demektir ve insan hayatına yeni araçlar dahil ediliyor demektir, nedir mülkiyet nedir devlet, nedir savaş, nedir hakimiyet, nedir ehlileştirmek ve bağıl eğitim(din ve idealizm(ideolojinin felsefesi)). nasıl ki topraklarımızın bir sınırı var ve bu sınırlar hem kendime hem-ötekine karşı bir sınırdır, insanında insan üzerindeki hakimiyeti ve sahipliği bu şekildedir.

İnsanlar ehlileştirmeden evcilleştirilemez, diğer canlılarıda, kendi gerçekliğinden kopartılmadığı sürece bu başarılamaz, dolayısıyla insanın ehlileştirilmesinin olmazsa olmaz temel koşulu onun doğa ile olan iletişimini çöküntüye uğratmakla ve çoban-sürü sistematiği ile mümkündür. Alıcıların kapatılması buda ancak ve ancak insanın şartlandırılması(bilinç, korku, zor, güç bir yığın biçim) ile mümkündür ve bu mümkünlük hayata geçtiği anda statükoyu oluşturur.

Statüko neden Savaşımdır ve çatışmadır, Doğa-Bilgi Yönüyle İfadesi.

Statüko değişen doğa da, sürekli devinen doğada(insan dahil buna), sürekli devinen bilgide, SABİT kalma mücadelesi verir, devlet kurar, ordu kurar, güç kurar, eğitim yapar, ne adına statikliği adına! Statükonun savaşını salt insana, insan içinde çıkmış belirli bilinç sahibi olana karşı bir savaş olarak görmek henüz yeterince bilinç sahibi olmamak demektir, statükonun savaşı doğaya ve öteki statükolara karşıdır. Ancak doğaya, doğanın devingenliğine bir biçimde kendi adına çomak sokmak için savaşır, savaş doğaya karşı verilir ve bu savaş insanıda kapsar.

Yani yeteri kadar bilinç demek, kendimizi doğadan yalıtmak değil-bu imkansızdır!- hali hazır statükonun, doğaya karşı savaşımını çözümlemekle mümkündür. gerçek şu ki, doğanın devingenliğinde hiç bir statüko mutlak değildir, olamaz ve bu devingenlik insanıda kapsar ve haliyle statükonun ayakta kalma mücadelesi doğaya(ve dahil insana) karşı verdiği bir savaştır. Tüm savaşlarımızın kaynağında, tüm çatışmaların da kaynağında, tüm itişmelerin ve yapay-doğayla uyum sağlamayan sabitlerimizin de kaynağında bu statüko vardır. O doğayla savaştığı sürece ayakda kalacak, o ayakda kaldığı üsrece de biz çatışacağızdır, bunun lamı, cimi yok, önemli olan bunu görebilmek ve birey'e indirgenemezliğini çözümleyebilmektir.

Başta şunu ifade etmiştim;
Siz ne kadar ben kendimim ve kişisel olarak kurtuldum deseniz dahi bu doğayı statik bir şekilde yorumluyor olmanıza bağlı anlam bulabilir.
Şimdi ne diyorum;
Statüko varlığını ancak ve ancak sürekli devinen bir doğaya karşı savaşım vermekle sağlayabilir ve tüm çatışmaların temel kaynağında doğaya karşı girdiği bu savaş yatar.

Toparlıyorum;
İnsanın kendisini bir birey anlamında doğadan yalıtımı, bir statüko savaşımıdır, kurtuluş olarak öngördüğünüz egemen statükoya karşı kendi statükomdur ki bu imkansızdır, çünkü insan doğanın bir parçasıdır ve siz doğayla savaşıma, çatışmaya girmeden kendinizi yalıtamaz ve doğaya yabancı bir kendimlik yaratamazsınız, ya doğayla birlikde bir bütün halinde dönüşürsünüz yada çatışırsınız...

İdealizm'in Statüko Açısından Değerlendirilmesi

Statüko doğayı kendisi gibi sabit, durağan değişmez kabullendirir. Doğaya insan, canlılar ve cansızlar bir bütün halinde evren diyorum. Statüko evren statiktir der ve bunu bize kabul ettirir. Çünkü kendi varlık koşulu ancak ve ancak statik durumu ile mümkündür ve doğa devindiğine göre ortaya idealizm çıkar. idealizm statükoların(ideolojilerin, temel statüko tanrı vs), ideolojisi haline gelmiştir ve idealizmin her dönem eleştirdiği az çok felsefe tarihi bilincine sahip olan herkes görebilir ki, DAVRANIŞ-ETİK-İDEOLOJİ-SİYASET yönündedir, yani statükonun zaaflarını onarma, mükemmelleştirme şeklindedir. çünkü statüko devinen doğa karşısında statikliğin savaşını vermekle var olabilir(varoluş). İdealizmde ideolojik olarak bu varoluş'un felsefesini yani disiplinini oluşturur, evrenin merkezine statik bir güç yerleştirir ve doğanın devininimini ret eder ve ancak der, değişim statükonun, iradi müdahalesi dahilindedir ve buna değişim denemez, bu eskinin yerine yenisini yerleştirmektir, bir yer değişimdir der. Dilediğiniz kadar idealist kaynak inceleyin, bunu en arı-saf, kafaları henüz karıştırmayan kavramlarla ifade eden antik çağ idealizmine bakın, değişim bir yer değiştirmektir ifadesi altın kural olarak karşınıza çıkacaktır, bu günki idealimzde aynı şeyi söyler, buna mecburdur.

Umarım anlaşılabilir yazıyorum bunu bilemiyorum ama kısaca ve öz diyorum ki, bu savaş birey'in değil statükonun savaşıdır ve böylesi bir toplam savaşda, insan kendisini yalıtarak bilinç açıklığına eriştiğini ifade ediyorsa dahi bu fikri düzeyde sadece bile bile bir Tatlı uykuya dalma halidir, doğadan ayrılma halidir ki bu doğayı ve kendini statik kabul etmedikçe imkansızdır. doğayı statik kabul ettikçe de bir savaşdır, çatışmadır ne ile doğa(kendin, insan dahil) ile ve statükonun çatışmasına bir biçimde dahil olduğunuz sürece tatlı (uykular) veya ayrım bağımsız bir yaşam oluşturamayacaksınız, sesler mi dersiniz, beyninize dürtenler mi dersiniz, cehalet mi, doğa ile olan kendi çatışmanızın patırtı, kütürtüsü mü ne derseniz deyin, rahatsız olacaksınız. Ancak bunu hayal olarak yani zihni olarak dile getirir, fakat doğanızla iç içe o çatışmanın bağrında, gidersiniz bakkala, verirsiniz parayı, bana ekmek ver dersiniz, okula gidersiniz beni eğit dersiniz, o ekmek de o parada, o okuluda toplumuda, insanı da, sizide, statüko yoğurur...

Doğa devingen demiştim, o halde sizde doğanın bir parçasısınız ve bilinç hali ancak ve ancak doğa ile devinmekle ve bu uyumu sağlamakla mümkündür ve statüko siz ne derseniz deyin, ben kendimi yalıttım bile deseniz siz doğanın parçası olduğunuz sürece size karşıda savaşım verecektir, bunu birey değil insanlık olarak düşünün-ki insan birey olarak doğadan ayrılamaz-imkansızlık- ve toplumsal yaşam sürer-. Siz doğasınız statükoda size rağmen var ve bu size karşı savaşımla mümkün ve siz çözüm olarak ben kendimi doğadan yalıtılacağım der iseniz bir savaşda kendiniz vermeye başlarsınız, neyin statükonun savaşı. Doğaya rağmen doğadan ayrı var olma savaşı ve haliyle doğa(insan dahil) ile çatışacaksınız.

paslıçivi
09-11-2010, 06:32
Kişisel kurtuluş olarak ifade ettiğiniz insanın, yani "bireyin tüm algılarını kapatması" değil mi?

Siz ne kadar ben kendimim ve kişisel olarak kurtuldum deseniz dahi bu doğayı "statik" bir şekilde yorumluyor olmanıza bağlı anlam bulabilir.

sevgili spartacus.. herşeyden önce bu aşamaya kadar seviyeli düzeyli bir tartışma/konuşma çıkardığınız için teşekkür etmek istiyorum.. çünkü bunca yazışmanın arasında merkezden savrul-ma-manız benim adıma çok önemli.. ayrıca bu seviye dolayısıyla ben de düşüncelerimi sağlıklı bir zeminde açıklama fırsatı bulmuş oluyorum.. keşke tüm tüm tartışmalar bu kalitede olabilse ama bunun mümkün olamayacağının da farkındayım.. neyse konumuza gelelim..

yukardaki ifadelerinizden kendimce algıladığım/anladığım şekilde cevap vereyim, yanlış algılamışsam düzeltin lütfen..

ben "insan bilincini"; bazen bir elektrik yüklü kabloya bazen içi boş bir su bardağına benzetirim.. çıplak elektrik kablosunun üstünü saran plastik kılıfa ya da bardağın içindeki suyu da "zihin/öğreti/inanç/nonbilgi" ye benzetirim.. bu plastik kılıf ya da bardağın içinde ki su bu cisimlerin dış ortamla bağlantısı/iletişimini keser.. şimdi farklı bir benzetmeyle düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım..

insan bilincini; evrene dönmüş, algılamaya çalışan bir radara yada teleskoba(hubble) benzetelim.. bu radarın önünde herhangi bir kalkan/engel/filtre olmadığı sürece evrendeki tüm sinyalleri olduğu gibi almaya açıktır.. işte insanoğlu annesinden doğduğunda aynen böyle çıplak bir radar gibidir.. yani önünde hiç bir kalkan/engel/filtre yoktur..

önceden de bahsettiğim gibi 5-6 yaşlarından sonra bu çıplak radarın önü zihin/öğreti/inanç/nonbilgi dediğim şeylerle örtülmeye, kapanmaya başlanır.. yetişkin yaşa gelmiş biri artık evrene bu çıplak radarla değil atalarından aldığı zihin/öğreti filtresinden bakmaya başlar.. bu filtre tüm evreni algılamasına çok büyük bir engeldir.. artık hangi filtre yüklendiyse kişi bu filtrenin dışına çıkamaz.. günümüz dünyası itibariyle 5 ana büyük filtreyi biliyorsunuz.. hristiyanlık budizm, islam, hinduizm ve musevilik..

kişi istediği kadar evreni algılamaya sorgulamaya çalışsın, bilincinin üzerindeki bu filtrenin farkındalığında değildir.. evreni sorgular, düşünür, okur, tartışır vs, sonunda bir bakarsın "tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır" misali kendisine yüklenen filitreye ulaşır..

bir müslüman evreni istediği kadar algılamaya çalışsın, sonunda muhhamedin allahına ve kuranın öğretilerine ulaşır..

bir budist, yine aynı şekilde budhanın öğretilerine ulaşır..

bir isevi bir hindu bir musevi farklı değildir.. onlar da evreni istediği kadar sorgulasınlar sonunda ulaşacakları kapı bellidir.. bunun dışına çıkamazlar..

çünkü evreni "koskoca bir filtrenin" arkasından sorguladıklarının farkında değillerdir..


bir de bu filtreyi "kısmen" açabilmiş, yırtabilmiş insanlar vardır.. işte bunlar da sizin gibi non/a/anti-teizm düzeyi insanlardır.. bu insanların radarlarının üzerindeki filtre aralanmıştır ama bu insanlar bu aralanmış yerden evreni sorgulamak/algılamak yerine yaşamlarını daha çok bu radarın üstünde kalmış filtere parçalarıyla uğraşmakla heba ederler.. çünkü bu kalmış olan bu filtre parçaları parazit yapmaktadır, algıyı bozmaktadır.. bu yüzdendir ki nonteistlerin işi evreni okumak algılamak değil teistlerle/teizmle mücadele/dalaşma olarak geçer..

bir de bu filtre parçalarından (zihin/öğreti/inanç) tamamen arınmış insanlar vardır.. bu insanlar tekrar o annesinden doğduğu andaki çıplak radara ulaşmışlardır.. ve artık işleri bu filtre parçalarıyla uğraşmak/dalaşmak değil evreni okumak/algılamaktır.. bu bahsettiğim insanların algıları tamamen açıktır, her an evrendeki sinyalleri okumaya müsaittir..

ve kendilerine yansıyan evren hakkında hiç bir zaman statik yorumlamaya gidemezler, bu zaten mümkün değildir.. sürekli süregelen bir değişim bir başkalaşım, bir dönüşüm, bir devinim kısaca "sürec"in farkındadırlar..

şimdilik burda kesmek istiyorum.. çünkü burası çok önemli bir nokta.. konu karşılıklı net algıladıktan sonra devam ederiz..

spartacus
09-11-2010, 12:11
Sevgili Pasalıçivi

Buraya kadar olan açılımlarına katılıyorum.


bir de bu filtreyi "kısmen" açabilmiş, yırtabilmiş insanlar vardır.. işte bunlar da sizin gibi non/a/anti-teizm düzeyi insanlardır.. bu insanların radarlarının üzerindeki filtre aralanmıştır ama bu insanlar bu aralanmış yerden evreni sorgulamak/algılamak yerine yaşamlarını daha çok bu radarın üstünde kalmış filtere parçalarıyla uğraşmakla heba ederler.. çünkü bu kalmış olan bu filtre parçaları parazit yapmaktadır, algıyı bozmaktadır.. bu yüzdendir ki nonteistlerin işi evreni okumak algılamak değil teistlerle/teizmle mücadele/dalaşma olarak geçer..

Buraya da katılıyorum, bir kısımı gerekçelendirerek dahil edebiliyorum.

Nasıl ki dediniz gözlem ve nasıl ki sonra gözleme etkiyen ve önüne geçen örten şeyler oluşur ve filtrelemeyi bu aşılanan şeylerle yapar, bunu farkettiğinde ise mücadelesini filtresiyle uğraşarak geçirmeye başlar.

Bana göre bunun iki nedeni var;
Birincisi insan o örtüleyenleri kaldırmadan zaten açık bir filtreme yapamayacaktır. Bu süreç bunlarla uğraştığı süreç olarak işleyecektir, örneğin benle bu konuyu 10 yıl önce daha farklı sende dahil daha farklı ele alıyor olacaktık. Konuya bilincimizden çok örtülerin neden kötü olduğuyla gidecektik, çünkü bu bir süreçtir, bu süreç ilk silme sürecidir ve uzun sürer, bunu bir otomobilin camını seyre çıkmadan bezle silmenize benzetebilirsiniz.
İkinci neden ise, statüko sabit kalmak için mücadele eder demiştim, bunu da bir yığın faktörle izah etmiştim. Yani sabit olan statükodur, doğaya karşı verdiği çatışma ise devinir. Yani süreğendir, statükoda sabit olan ile olmayan ayrım burasıdır, o çatışmayı süreğen, diri ve devingen tutabildiği ölçüde ayakda kalacaktır, siz kaldırsanızda sürekli örtüleneceksiniz, ilişkide olduğunuz okul, ilişkide olduğunuz bakkal, ilişkide olduğunuz eğitim, ilişkide olduğunuz gazete den arkadaşlarınıza, eşinizden, anne-babalarınıza kadar, tüm doğa ve insan ilişkilerinize bu yansımayı göreceksiniz, diğer taraftan ise hali hazır statüko birey olarak sizle uğraşmayacak, o çatışmasını bir bütün halinde oluşturmuşken, sizde birey dahi olsanız bundan etkileneceksiniz, sizede yansıyacak. Bu süreç sürekli işleyeceği için, seyre çıktığınız otomobilde aralıklı olarak sileceklerinizin çalışmasına benzetebilirsiniz. örneğin arkadaşınızın bir hurafeyi yada eşinizin bir hurafeyi sizle uygulama çabası gibi..... Bu sosyal yanı.

Yani ne tüm uğraşını filtrelemeyi bunlardan katışıksız yapmak adına sürekli bunlarla uğraşmak ama nede ben bunlarla uğraşmayım adına yolu görememek. Önemli olan görüş alanı sağlayacak kadar temizleyebilmektir, buda süreğendir çünkü doğa devinir, insanı doğadan yalıt bir birey olarak düşünemeyiz, insnaı bireye indirgeyen hiç bir düşünce, hiç bir felsefik akım hiç bir politik akım bilgi dünyasında başarılı olamamıştır, Onun başarısı kendisini pazar ekonomisinde büyük balık-küçük balık denklemiyle birde statükonun başarılarının politik yanlarıyla hayat bulabilmiştir, birey olarak kendinimizi yalıtamayızın nedenlerini önceki yazıda değindim. Fikri olarak da yalıtamazsınız çünkü doğayla insan da deviniyor ve hayat devam ediyor, nesiller sürüyor, her yeni nesil bir öncekinin verileriyle yoğrulur, işte o yoğrulma sürecinde birey kalamazsınız, varolma biçiminiz de(anne, baba, aile den sosyal hayata kadar) doğa(insan dahil) ve toplumsal ilişki yatar ve sırf buradan bile bir kez süpürdüm demek size yetmeyecektir, yetemez... Birde statükonun insanla, haliyle sizle saaşı vardır ki önceki yazıda değindim o kısıma.

Ateizm örneğin bir ideoloji değildir, fakat hali hazır şablonlar bize bir şeyi aşılar, herkes ya A dır yada B, her şey ya ideolojidir yada inançtır, doğada her şey sabittir ve ben sabitlerimi tanımlarım ve bir kez tanımlamış isem o şey her ne ise benim sabitimi içerir biçimindedir, bireyde ise ben ve öteki'dir. Böyle olunca ateizmi ideoloji gibi değerlendirebiliyoruz ve insanların tüm psikolojik davranışlarının altında, sanki ideolojiler gibi onların davranışlarını belirleyen kurallar varmış gibi algılıyoruz. Örneğin bir dinci siteye gitseniz, ateist olarak değil, sadece dinsel ideolojileri sorgulasınız, anında kafir(ideolojik taraf), münafık, müşrik, ebu leheb vs ilan edileceksiniz, bu tarihsel yanı ve ideolojik olduğu için 1000 yıl önce de bu dünde değişmeyen sabit kanıdır. Birde çağdaş-politik yanı vardır, satanist, gominist vs ilan edileceksiniz. Ateizm bir yaşam biçimidir doğa ile devinimi yakalayabilmenin doğasal yanıdır, görünün önüne nesnel gerçekliği olmayan metafizik öğretileri ve kahramanları geçirip, onların korkularıyla, onların baskılarıyla, onların yaşam kurallarıyla yaşamamanın alternatifi, yani tercihidir. İnsanın tercih yapabilmesi ise özgürlüktür demiştim daha önce ve önemli olan bu bilince erişmektir de demiştim, bilinç olmadan tercih olmayacağı için. Ateizm insan davranışlarının özelinide belirlemez, kurallar da koymaz, toplumsal kuralları koymak ateizmin işi değildir, bu alanı belirleyen Hukukdur. Sade ateizm değil ki, teizmde ideoloji değildir, ideoloji olan dindir.

Materyalizm de bir ideoloji değildir, idealizm de değildir felsefedir, ama örneğin idealizm ideolojinin kendisi değil onun felsefesidir, yani idealizm ideolojiler felsefesidir. Bu haliyle tarih boyunca idealizm barutunu, ideolojilerde bulmuştur.

Şimdi ne ilk süreç dediğimiz bir yaşamdan alternatif diğer yaşama geçiş teist-ateist birbirinden kopuk ele alınabilir bir süreçtir ama nede mantıken bir yerde kopmasının gerektiğinin dışlanamayacağı bir süreçtir. İlk geçiş süreci kısa değil uzun sürer hatta ömür sonuna kadar bile ve bu süreç kişinin aldıklarını ne düzeyde ve hangi elekden geçirbildiği ile ilgildir, hala davranışlardan tutunda tepki verme biçimine kadar eskisinin etkinliği devam etmektedir. Yani zeminde inançsızdır ama üst yapıda hala inançlı dönemden edinilmiş uygulamalar, davranış biçimleri, görü açıklığı, hukuk(davranış), ahlak taşır. Elinde başka malzeme yoktur ve eskinin yerine konacak olan gökten toplu halde gelmeyecektir, eskinin yerine bir boşlukda konamaz, çünkü boşluk ele gelmez ve haliyle konabilir bir şey değildir, o varolanların terki ile doğabilecek bir boşluktur, o yüzden bu süreçde birbirinden bağıntılı işleyecektr, yeni edindikleri eskisini dışarı itecektir ki bu zaman alacaktır, zihin boşluk tanımaz.


ben insnalarla kaplumbağalar arasında bağ olduğunu düşünmüşümdür, bu konuda farklı platformlarda yazdığım yazı,, şiir olmuştur zamanında. Bu bağ fiziki değildir, bu bağ düşünsel bir benzeşimdir. Şimdi adını unuttum bu sanatın, sited edaha önce yazdım ifade ettim, teşbih değil aslında ama öyle de denebilir.

Bir Kore atasözü derki; "kaplumbağa ancak kafasını çıkartığında yürür"

Ben ise, insanın çocukken gösterdiği şey kaplumbağadır derim, büyüyünce ise suretini aldığı.
İnsan büyüdükçe enjeksiyona tabi kalır, alacağı her bilinç, yükleneceği her inanç O'nu kaplumbağalaştırır hayatının büyüdüğü kısmını kaplumbağalaşma çabasıyla geçirir, ekmek bulacakmıyım korkusu, çevredekilerin korkusu, innaçların korkusu, baba korkusu, okulda öğretmen korkusu, toplumda polis, düşünceleirnde hapis korkusu....... Bunlar sayfalarca uzatılabilir, haliyle insan her edindiği korkuda kafasını biraz daha içe çeker, ve öyle bir noktaya gelir ki bir zamanlar çocuk iken bakıp gösterdiği, işte kaplumbaaa dediği şeye dönmüştür.

İçerik değil seçim kısmıyla diyorum, kaplumbağa olmak çözüm değildir, bir reçete vermeyecektir sırtı yere gelmiş bir kaplumbağaya hangi ayağı hangi kuyruğu hangi içe çektiği başı yardım edebilir? o yüzden insanın en ufak bir kısıtlamasında insan neden? diyebilmelidir, uyanıklık hali bunu gerektirir, ve yeri geldimiydide, görebilmek içinde, işte kaplumbağa diyebilecek kadar dışarda olan bir baş.

paslıçivi
10-11-2010, 07:57
Nasıl ki dediniz gözlem ve nasıl ki sonra gözleme etkiyen ve önüne geçen örten şeyler oluşur ve filtrelemeyi bu aşılanan şeylerle yapar, bunu farkettiğinde ise mücadelesini filtresiyle uğraşarak geçirmeye başlar.

Bana göre bunun iki nedeni var;
Birincisi insan o örtüleyenleri kaldırmadan zaten açık bir filtreme yapamayacaktır. Bu süreç bunlarla uğraştığı süreç olarak işleyecektir, örneğin benle bu konuyu 10 yıl önce daha farklı sende dahil daha farklı ele alıyor olacaktık. Konuya bilincimizden çok örtülerin neden kötü olduğuyla gidecektik, çünkü bu bir süreçtir, bu süreç ilk silme sürecidir ve uzun sürer, bunu bir otomobilin camını seyre çıkmadan bezle silmenize benzetebilirsiniz.


sevgili spartacus..

ifade etmeye çalıştığım şey bu zaten.. insanın yaşadığı bilinç süreci..
benimle 10 yıl önce karşılaşıp tartışsaydınız karşınızda azılı bir deist bulacaktınız.. "birey bir tanrı"yı kafasında sabitlemiş ve bilincinin üzerindeki kara bulut gibi seyreden "islam filtre parçalarıyla" amansız mücadele eden biri.. aynı zamanda bir türk milliyetçisi.. 25-30 yıl önce karşılaşsaydınız islamı savunan bir müslümanla tartışıyor olacaktınız..

oysa şimdi karşınızda bulunan paslıçivide ne bir tanrı ne de bir milliyetçilikten eser bulamazsınız..

peki ben eski bir müslüman, eski bir ateist, eski bir deist, eski bir panteist/agnostik olarak şimdi bulunduğum bilinç seviyesinden bu düzeyde olan insanları dışlıyor, eleştiriyor ve mücadele ediyor muyum?

kesinlikle hayır..

çünkü farkındayım ki; ben nasıl onların bilinç seviyesinde iken kendi doğrumu kıyasıya savunup diğer tüm doğrularla mücadele etmek zorunda kalmışsam..

bu insanlar da bunun mücadelesini vermek zorundalar.. çünkü bunun başka bir yolu yok.. bu bir dayatma ve zorunluluk.. yani "olması gereken şeylerin gerçekleşiyor olması"ndan başka bir şey değil.. kişi bu sahtebenlikten özbenliğe geçiş mücadelesini vermek zorunda..

bu kaosu, bu facit daire içindeki kargaşayı yaşamak zorunda, bundan kaçış yok.. bu insanoğlu denen canlı türünün kaçınılmaz ve yaşaması/deneyimlemesi zorunlu olan bir kader..

teizm düzeyinde bilinçaçıklığı olan biri kendi bilinç deklarayonu ölesiye savunmak ve diğerlerini dışlamak, ötekileştirmek zorunda..

yine aynı şekilde non/a-teizm düzeyinde bilinçaçıklığı olan biri de kendi bilinç deklarasyonun ölesiye savunmak ve diğerlerini dışlamak, ötekileştirmek zorunda..

çünkü insan dediğimiz canlı türü henüz "kendi" nde değil.. henüz "kendi"ni tanımıyor, bulmamış ve diğer tüm "kendi" lerle mücadele etmek zorunda..

"kendi " ne ulaşıp, tanışıp, buluşmadığı sürece de bu diğer "kendi"lerle olan insanlar arası kaos/cehennem bir zorunluluk..

çünkü "bu benim, kendimim" dediği şey "gerçek kendi"si değil.. beyin dokusunda yaşam süreci içerisinde oluşmuş nöronların sinapsların yapısal/niteliksel özelliğinde yaşayan bir robottan başkası değil..

işte bu konektom denen şeydir, beynin nörokimyasal yapısıdır.. bu konektom anneden doğduğundaki şekle/niteliğine dönüşmediği sürece de kişinin yaşamı "yalancı ben" de sürmek ve diğer tüm "yalancı ben"lerle mücadele etmek zorunda..

ve bu konektomun yapısı/niteliği konuşarak, düşünerek değişmez.. zaten konuşurken düşünürken kullandığınız şey bu konektomun kendisidir.. konektom kendini göremez.. konektom bindiği dalı kesmez, kendini yoketmez..

zamanın dehası Einstein'in bu gerçeği vurgulayan sözünü hatırlatalım..

Karşı karşıya kaldığınız aşılması güç problemleri mevcut düşünce yapınızla çözemezsiniz. Çünkü bu problemler, mevcut düşünce yapınızın ürünüdürler...

paslıçivi
10-11-2010, 08:30
Fikri olarak da yalıtamazsınız çünkü doğayla insan da deviniyor ve hayat devam ediyor, nesiller sürüyor, her yeni nesil bir öncekinin verileriyle yoğrulur, işte o yoğrulma sürecinde birey kalamazsınız, varolma biçiminiz de(anne, baba, aile den sosyal hayata kadar) doğa(insan dahil) ve toplumsal ilişki yatar ve sırf buradan bile bir kez süpürdüm demek size yetmeyecektir, yetemez...

sevgili spartacus.. yukarda kalın puntoladığım ifadeleriniz için sizi kesinlikle eleştiremem.. çünkü sizin şu an bulunduğunuz bilinçaçıklık seviyesinden böyle algılayacaksınız tabii ki, aksini zaten bekleyemem sizden..

aynı şekilde bir teizm düzeyi bilinaçıklığındaki insan da size benzer ifadeler kullanacaktır ve kullanıyorlar da zaten.. sizin bir tanrıya inanmadan nasıl yaşadığınızı algılayamayacak ve bunun için sizi sürekli eleştirecek ve ötekileştirecektir.. sizin şu anki ifadelerinizde beni ötekileştirmeye eleştirmeye çalıştığınız gibi.. o sizi nasıl algılayamazsa sizin de beni algılamanız zaten beklenemez..

size göre yukardaki ifadlerinizden de anlaşılacağı üzere, "yalıtamazsınız, birey kalamazsınız, yetmeyecek, yetemez" diyerek benim bulunduğum bilinç deklarasyonunu dışlamanız, kabul etme-me-niz çok doğal..

size göre bunlar imkansız ama paslıçivi tüm bu gerçeklerle karşınızda duruyor işte..

bir teist nasıl konektomu değişmediği sürece sizi ömrü boyunca algılamayacak ve konektom değiştiği andan itibaren sizin kulvarınızda yer alıyorsa siz de aynı şekilde beni algılayamayacaksınız..

bilinçaçıklık seviyesi daha önce de değindiğim gibi dünya insanlığında bir piramitin taşları gibidir..

piramitin tabanı diptedir ve sayısı en fazladır.. piramitten yukarı çıktıkça seviye yükselir ama sayı gitgide azalır.. yani bir ters orantı vardır..

ve benim algılarıma/tahminime göre bu batının peygamberleri, doğunun mistikleri yani dünya insanlığını binlerce yıl peşinden sürükleyen bilinçler insanlık tarihinde bu piramitin zirvesini yakalamış çok nadir kişilerdir..

spartacus
10-11-2010, 10:57
sevgili spartacus.. yukarda kalın puntoladığım ifadeleriniz için sizi kesinlikle eleştiremem.. çünkü sizin şu an bulunduğunuz bilinçaçıklık seviyesinden böyle algılayacaksınız tabii ki, aksini zaten bekleyemem sizden..

aynı şekilde bir teizm düzeyi bilinaçıklığındaki insan da size benzer ifadeler kullanacaktır ve kullanıyorlar da zaten.. sizin bir tanrıya inanmadan nasıl yaşadığınızı algılayamayacak ve bunun için sizi sürekli eleştirecek ve ötekileştirecektir.. sizin şu anki ifadelerinizde beni ötekileştirmeye eleştirmeye çalıştığınız gibi.. o sizi nasıl algılayamazsa sizin de beni algılamanız zaten beklenemez..

size göre yukardaki ifadlerinizden de anlaşılacağı üzere, "yalıtamazsınız, birey kalamazsınız, yetmeyecek, yetemez" diyerek benim bulunduğum bilinç deklarasyonunu dışlamanız, kabul etme-me-niz çok doğal..

size göre bunlar imkansız ama paslıçivi tüm bu gerçeklerle karşınızda duruyor işte..



Sevgili paslıçivi

İfadelerimin en temel dayanağı devinen doğadır. Bu koşulda siz doğa devinmiyor, insan devinmiyor, Paslıçivi ve doğa ile olan ilişkileri hiç değişmiyor, her şey sabit mi diyorsunuz?

İnsanın bilinç açıklığı ve o bilinçde olması imkansız demiyorum, fikri olarak kendinizi doğadan yalıtamazsınız diyorum-ki zihni olarak mümkün olmayan ne olabilir ki?, Zeus bile mümkün-, dikkat edersen, bilinç açıklığında kendi adına statüko kurup da sabit kalacağım, çatışma yaşamayacağım demesi imkansızdır. Fikri düzeyde bu açıklık, kendinizi doğadan elit, onun dışında görmek zannıdır ki, nesnel düzeyde bir çatışmadan öte gitmeyecektir. Tepki verebildiğiniz ölçüde uyanık kalabilirsiniz, bu salt fikri değil bu vücut olarak bünye olarak da böyledir, ne zaman ki tepki veremez hale gelirsiniz-ister bilinçli, ister bilinçsiz(algılayamamak anlamında) işte o zaman uyku haline geçersiniz.

İşte karşımda durduğunu söylüyorsun ve sende bu doğanın içindesin, yalıtılmış oldun mu? Doğa ile birlikde devinemeyen ya onunla çatışıyordur(bu yönü diridir)yada uyuyordur ve uyuma fikri durumdur ki, sadece zan taşır.

spartacus
10-11-2010, 11:27
sevgili spartacus..

ifade etmeye çalıştığım şey bu zaten.. insanın yaşadığı bilinç süreci..
benimle 10 yıl önce karşılaşıp tartışsaydınız karşınızda azılı bir deist bulacaktınız.. "birey bir tanrı"yı kafasında sabitlemiş ve bilincinin üzerindeki kara bulut gibi seyreden "islam filtre parçalarıyla" amansız mücadele eden biri.. aynı zamanda bir türk milliyetçisi.. 25-30 yıl önce karşılaşsaydınız islamı savunan bir müslümanla tartışıyor olacaktınız..

oysa şimdi karşınızda bulunan paslıçivide ne bir tanrı ne de bir milliyetçilikten eser bulamazsınız..


Demekki doğa deviniyor, şimdiki söyledikleriniz için de 10 yıl sonra farklı şeyler söyleyeceksiniz, söylememeniz için sabit kalmanız ve bu sabitliği koruma adına kendiniz adına statüko kurup, çatışmanız gerekir...


peki ben eski bir müslüman, eski bir ateist, eski bir deist, eski bir panteist/agnostik olarak şimdi bulunduğum bilinç seviyesinden bu düzeyde olan insanları dışlıyor, eleştiriyor ve mücadele ediyor muyum?

kesinlikle hayır..


Eğer fikri alanı siz kişiselleştirme düzeyinin üzerine çıkartamıyorsanız bunu geçmiş dönemde edindiğiniz tanımlar ve sabitliliğe yormanız gerekir. Önceki yazımda dediğim gibi, boşluk konulabilir bir şey değildir, alıp konamayacak, alıp atılamayacak şey boşluktur ancak doldurulabilir ve bunun için boşaltılması ve yerine konması gerken şeyler içerir.



teizm düzeyinde bilinçaçıklığı olan biri kendi bilinç deklarayonu ölesiye savunmak ve diğerlerini dışlamak, ötekileştirmek zorunda..

yine aynı şekilde non/a-teizm düzeyinde bilinçaçıklığı olan biri de kendi bilinç deklarasyonun ölesiye savunmak ve diğerlerini dışlamak, ötekileştirmek zorunda..


Bu zorunluluğu siz oluşturuyorsunuz, düşüncenizle. Böyle bir zorunluluk yoktur. Bu şekilde baktığınızda sanki zorunluluk olduğu için ölesiye bir savunu koşullanıyor gibi düşünüyorsunuz, öyle bir şey yok, o henüz statükonun yerine bir şey konamdığı durumlarda bir süreçtir demiştim. Önceki yazdığım yazılarımda detaylıca açıkladım, Statüko neden çatışır, Özgürlük nedir ve bilgi ile olan ilişkisi başlıklarında..

Eğer kendi düşüncenizle oluşturduğunuz çatışma zorunluluğunu bu düzeyde kriterler iseniz durup düşünmeniz gerken açtığınız başlıktır, "Ateizm/Materyalizm ve İdealizm Bir Derin Uyku ve Uyku Mahmurluğudur"
İşte ötekileştirdikleriniz, ne bir fazla ne bir eksik ötekileştirenlere bir yenisini daha eklediniz...


zamanın dehası Einstein'in bu gerçeği vurgulayan sözünü hatırlatalım..

Karşı karşıya kaldığınız aşılması güç problemleri mevcut düşünce yapınızla çözemezsiniz. Çünkü bu problemler, mevcut düşünce yapınızın ürünüdürler...


Doğa deviniyor, düşünceler ise ki merkezdeki ve konumlandıran ana statükoda dahil sabit kalmak için direniyor, çatışıyor, dahil ediyor, çatışmanın temelini oluşturuyor oysa uyanıklık doğa ile birlikde devinebilmekle mümkündür buda bilgi ile.

İşte bu yüzden düşüncelerle değil biz ancak bilgi ile yürüyebiliriz, ikisi arasındaki farkı ise detaylıca yazılarımda ifade ettim.
Düşünce-KİŞİ söylemlerinden vazgeçip, bilgi söylmelerine geçmemiz lazım.

paslıçivi
25-11-2010, 06:03
zorunlu bir aradan sonra tekrar merhaba :) umarım herkesin keyfi yerindedir..

Sevgili paslıçivi

İfadelerimin en temel dayanağı devinen doğadır. Bu koşulda siz doğa devinmiyor, insan devinmiyor, Paslıçivi ve doğa ile olan ilişkileri hiç değişmiyor, her şey sabit mi diyorsunuz?

İnsanın bilinç açıklığı ve o bilinçde olması imkansız demiyorum, fikri olarak kendinizi doğadan yalıtamazsınız diyorum-ki zihni olarak mümkün olmayan ne olabilir ki?, Zeus bile mümkün-, dikkat edersen, bilinç açıklığında kendi adına statüko kurup da sabit kalacağım, çatışma yaşamayacağım demesi imkansızdır. Fikri düzeyde bu açıklık, kendinizi doğadan elit, onun dışında görmek zannıdır ki, nesnel düzeyde bir çatışmadan öte gitmeyecektir. Tepki verebildiğiniz ölçüde uyanık kalabilirsiniz, bu salt fikri değil bu vücut olarak bünye olarak da böyledir, ne zaman ki tepki veremez hale gelirsiniz-ister bilinçli, ister bilinçsiz(algılayamamak anlamında) işte o zaman uyku haline geçersiniz.

İşte karşımda durduğunu söylüyorsun ve sende bu doğanın içindesin, yalıtılmış oldun mu? Doğa ile birlikde devinemeyen ya onunla çatışıyordur(bu yönü diridir)yada uyuyordur ve uyuma fikri durumdur ki, sadece zan taşır.

sevgili spartacus.. tabii ki doğa da deviniyor, insan da deviniyor ve ilişkiler sabit kalmıyor..

merkezinde/özünde yaşayanlar doğa ve kendi devinimiyle uyum içinde insan sevgisiyle yaşarken

çeperde/sahtebenlikte yaşayanlar diğer çeper/sahtebenliklerin ürettikleri soyut/somut değerlerin kavgasıyla yaşamlarını heba ediyorlar..

paslıçivi kendini doğadan yalıtmıyor ki.. doğanın bir parçası olan "insanoğlunun kendi adına ürettiği bu soyut değerlerin/kavramların" anlamsız/çözümsüz kavgasından uzak duruyor sadece.. teizm ve nonteizm bilinçaçıklığında yaşayanlar bu kavganın/kaosun içinde birbirleriyle dalaşıp bir ömür harcarlarken ben nörokimyasal donanımımın bana sunduklarıyla yaşamın keyfini çıkarıyorum.. bu anlamsız ve insan kalbini kırıcı kavganın içinde değilim..

ben de devinen doğayla çatışıyor ve uyum sağlamaya çalışıyorum ama bu çatışmanın içinde "sahtebenliklerin ürettikleri soyutlar"ın kavgası yok.. ben bu kavgada sadece dışardan izleyiciyim, gözleyiciyim.. bu kavganın bir galibinin olamayacağının, insanoğlunu insani olmayan bir düzeyde yaşattığının farkındalığındayım..

uzun lafın kısası sevgili spartacus..

teizm ve nonteizm bilinçaçıklığında yaşayan insanların başlığı "evren hakkında bilgiye ulaşma"dır.. "bilgiye ulaşma" dediğimiz şey yaşama, evrene bir anlam, içerik, önem, verme odaklı bir bilinç açıklığıdır.. ve nerdeyse tüm dünya insanlığı bu düzey bir bilinçaçıklığındadır..


bu düzeyi aşmış bir insan artık aydınlanmış/uyanmış ve odağı/temeli "bilgiye ulaşma" değil "insan ve onun yaşamı"dır..

çünkü bilgiye ulaşma dediğimiz başlık her zaman için insanoğlunu birbirine düşürüp kırdıracaktır..

ister sadece bilimi kullanın(materyalizm),

ister sadece ilahiyatı kullanın,

ister hem bilimi hem ilahiyatı birlikte kullanın,

kullandığınız yol/yöntem ne olursa olsun siz evreni "mutlak 1/bütün" olarak ortaya koyamayacağınız için

ve insan denen canlı olarak "evren hakkında kararsız" kalamayacağınız için..

bu yol yöntemlerden birini ya da bunların sunduğu sonuçlardan/deklarasyonlardan birini bilincinizde sahiplenip sabitlemek ve karar vermek zorundasınız..

işte bu durum da sizi diğer insanlardan ayırıp, bölecek ve birbirinize kırdıracaktır..

paslıçivi
25-11-2010, 06:42
Demekki doğa deviniyor, şimdiki söyledikleriniz için de 10 yıl sonra farklı şeyler söyleyeceksiniz, söylememeniz için sabit kalmanız ve bu sabitliği koruma adına kendiniz adına statüko kurup, çatışmanız gerekir...



evet belki de.. ama şimdiye kadar deneyimlediklerim varolan/bilinen insan bilinç deklarasyonları yani teizm ve nonteizm bilinç deklarasyonları..

şimdi bulunduğum durum/seviye ise tüm bunların dışında ve bunların hepsini tahlil/analiz edebilecek düzeyde.. yani uzaktan bir gözlemci/yansıtıcı olarak tüm bunları objektif değerlendirebilecek düzeyde..

bilincin tatmini açısından şimdiki seviye maximum düzeyde.. bundan daha yüksek bir tatmin düzeyi varmıdır bilemeyiz.. deneyimlersek paylaşırız..

Eğer fikri alanı siz kişiselleştirme düzeyinin üzerine çıkartamıyorsanız bunu geçmiş dönemde edindiğiniz tanımlar ve sabitliliğe yormanız gerekir. Önceki yazımda dediğim gibi, boşluk konulabilir bir şey değildir, alıp konamayacak, alıp atılamayacak şey boşluktur ancak doldurulabilir ve bunun için boşaltılması ve yerine konması gerken şeyler içerir.



bu ifadenizde vurgulamak istediğiniz şeyi tam anladım mı bilmiyorum ama algıladığım/anladığım kadarıyla cevap vermeye çalışayım..

boşluk, içinin boşaltılması, doldurulması dediğiniz şeyler sahtebenliğin ürettiği soyutlar/rüyalardır.. şayet sahtebenliğinizde yaşıyorsanız bu deklarasyonları(teizm, ateizm, panteizm vs.) atmanız imkansızdır zaten.. bunlardan birine sımsıkı tutunup savunmak zorundasınızdır.. çünkü özünüzdeki "mutlak mutluluk/tatmin"den uzak yaşıyorsunuz ve bu değerlerden biriyle sahtebenliğinizi doldurup kıyasıya/ölümüne sahiplenip savunmak zorunda kalırsınız..

çünkü benlik dediğimiz modül tatminsiz yaşayamaz, varolmaz.. özünüze yaklaştıkça "mutlak/doğal tatmin"den beslenirken..

özünüzden uzaklaştıkça, perifere, çepere savruldukça bu sahtebenlik deklarasyonlardan birine(hangisi olduğunun hiç bir önemi yoktur) sımsıkı tutunup sahtebenliğinizi tatmin etmek zorundasınızdır.. burdn beslenirsiniz.. ve sahtebenlik "tatminsizlik" üzerine kurgulanmıştır..

sonsuz devasa büyüklükteki zaman ve mekan oluşumunda(evren) deneyimleme şansı bulduğunuz "yaşam/canlılık" dediğimiz şeyi bu sahte deklarasyonlara tutunup savunmakla harcayıp heba edersiniz ve yegane değerli olan yaşamınızı ıskalamış olursunuz..

ama tüm bunları algılayabilmek için bu derin uyku ve uyku mahmurluğundan uyanıp öze inmek gerekiyor ama bu(öze inmek) insanoğlunun özgür iradesinde olan bir şey değildir.. yani siz isteyerek, düşünürek bu duruma gelmeniz nerdeyse imkansızdır..

geceleyin yatağında uyuyan bir insanın kendi isteğiyle o andaki uykudan uyanması gibi çok zor bir olaydır bu..

paslıçivi
25-11-2010, 06:57
Eğer kendi düşüncenizle oluşturduğunuz çatışma zorunluluğunu bu düzeyde kriterler iseniz durup düşünmeniz gerken açtığınız başlıktır, "Ateizm/Materyalizm ve İdealizm Bir Derin Uyku ve Uyku Mahmurluğudur"
İşte ötekileştirdikleriniz, ne bir fazla ne bir eksik ötekileştirenlere bir yenisini daha eklediniz...



bu başlığın bu felsefe sitesinde açılmasının çok uygun olmadığını belirmiştim daha önce.. çünkü benim burda vurguladığım şey bu bilinçaçıklığındaki insanları ötekileştirmek, eleştirmek, aşağılamak kesinlikle değil.. benim de bir zamanlar bizzat deneyimlediğim bilinçaçıklık seviyeleri bunlar..

insanoğlunun yaşadığı bu kabustan bir şekilde (tıbbi ya da bilinçsel evrim) kurtulma şansının olduğunu dile getirmeye çalışıyorum..

benim bu başlığın/hipotezimin tartışalacağı platform tıbbi bir platform olmalı ama şimdilik bu başlığı nerde ortaya koysam topa tutulacağımın farkındayım:)

insanoğlu sahip olduğu konektomunun(beynin nörokimyasal yapısı) dahilinde/köleliğinde bir duygulanım, düşünce, bilinç deklarasyonunda yaşadığını kavradığında zaten benim bu ifadelerim anlam kazanacaktır..

paslıçivi
02-12-2010, 06:20
başlığınız "bilgiye ulaşma" olduğu sürece birbirinizi yemek, birbirinizle dalaşmak zorundasınız.. ve varoluş maalesef bu şekilde kurgulanmış, insanoğlunun kaderi bu şekilde çizilmiştir..

bilinçli bir canlı türü olduğunuz için "haklı olarak" bilincinize yansıyan varlığı merak ediyor ve bilgiye ulaşmaya çalışıyorsunuz.. ama sahip olduğunuz bilinç, 5 duyu donanımınız ve bilim bu varlığı/evreni bir bütün olarak ortaya koymaya yetmiyor..

bu bilinçaçıklığında yaşamış ve hala yaşayan insanoğlunun düşünce/sorgulama şekli 2 kademededir..

1.. bilgiye ulaştığını zannedip varlığı/evreni sorgulamayan ve daha çok günlük rutin yaşamla haşır neşir olup çok derin bir uykuda yaşayan insanoğlu.. bunlar teizm düzeyi bir bilinçaçıklığında yaşarlar.. bu insanlar varlığı/evreni sorgulamazlar, çünkü kendilerine çocukluktan itibaren yüklenen zamansal ve coğrafi öğretiyi/dini gerçeklik olarak yaşarlar.. bu insanlarda "düşünme-me/sorgulama-ma" durumu sözkonusudur..

2.. insanoğlunun geçmişte ve hala günümüzde varolan, ürettiği soyut öğretilerle/dinlerle mücadele eden, bunların karşısında olan insanlar.. bu insanlar da non/antiteizm bilinçaçıklığında yaşarlar.. bu insanlar varolan hazır paket programları/dinleri reddetmiş ve "evreni okuma" potansiyeli olan insanlardır.. ama henüz bilinçlerini örten bu zihin/öğreti parçacıklarından özgürleşemedikleri için yaşamları bu zihin/öğreti parçalarıyla ve dolayısıyla bu zihni/öğretiyi sahiplenip sabitlemiş insanlarla insani olmayan bir tutum davranış ve mücadele/kaos içinde geçirirler..

ben bu ilk 2 kademeye "sığ/yüzeyel düşünce" diyorum..


bu 2 kademeyi aşabilmiş insan "-ki, sayıları dünya üzerinde çok sınırlıdır-" artık "evreni okuma" dediğimiz "derin düşünce" içine girmiştir..

"derin düşünce" nin kapsamında şimdiye kadar üretilmiş hiç bir soyut öğreti/zihin parçacığının yeri yoktur.. kişi ne bu öğretilerin yanındadır ne de karşısında.. gündeminde/bilincinde bu öğretilerin taraftarlığı, anti-taraftarlığı sözkonusu değildir.. kişi bu anlamsız, sonuçsuz kördöğüşünden arınmıştır.. kişinin işi artık bilincine yansıyan varlığı/evreni okumaktır.. tüm zihin/öğreti parçacıklarından arındığı için önü tertemiz ve pırıl pırıldır(zihinsizdir).. evren ve bilinci arasında hiç bir oluşum yoktur..

evrene çevrilmiş tertemiz bir teleskop gibi evreni/varlığı inceler ve okur.. evrenden gelecek her türlü veri/data/sinyal direk bilince çarpar.. bu veri/sinyalin çarpıp geri döneceği bir kir/zihin parçası yoktur artık.. bilinç öğretilerle/zihinle meşgul değildir.. ve bilinç asıl yapması gerekeni yapmaya başlar..

yani evreni okumak.. bilgiye ulaşmak..

insanoğlu bir tek 6 yaşına kadar evreni okuyabilir.. 6 yaşından sonra evreni okuma olayı kademe kademe kesilip üzeri ataları tarafından zihin/öğreti karabulutlarıyla kaplanır.. ve insanoğlunun kabusu başlar..

paslıçivi
03-12-2010, 07:29
"bilgiye ulaşma" başlığı altında "sığ/yüzeyel düşünce"de yaşayan insanoğlu bilincini tatmin etmek zorundadır.. ve bu insanların bilinçlerini tatmin etme yol/yöntemi varolan soyutları sahiplenmek ya da dışlamak şeklindedir..

insanoğlu tarafından şimdiye kadar üretilmiş bu soyutlar(tanrı, din, milliyet, ahlak, vs) insanın özünde/doğasında olan kavramlar değildir.. ama 6 yaşından itibaren özünden koparılan insanoğlu bu soyutlara mahkum bir şekilde yaşamaya zorlanmıştır.. özündeki "mutlak tatmin"i elinden çalınmış insanoğlu "farkında olmadan" bu soyutların çevresinde uykuda yaşamaktadır..

insanoğlunu bu soyutların çevresinde yaşatan mekanızma sahtebenliktir.. sahtebenlik üretilmiş sahte oyuncaklarla/soyutlarla tatmin olmak zorundadır.. ya bu soyutların yanında ya da karşısında yer alıp bir duruş sergilemek zorundadır..

ve bu soyutlardan sadece bir tanesini sahiplenip sabitleyebilir.. birden fazlasını kesinlikle değil.. o yüzdendir ki sahiplendiği bu soyutun haricindeki diğer tüm karşıt soyutları dışlamak ve yine kendisi gibi bu soyutlardan birini sahiplenmiş diğer tüm sahtebenlikte yaşayan insanoğluyla kıyasıya bir mücadelede/kaosta yaşamak zorundadır..

çünkü insanlığın/varoluşun baştan kurgulanışı bu "hastalıklı" şekildedir..

hastalıklıdır, çünkü insanoğlunu hakettiği insanca yaşamdan çok ama çok uzak bir yaşam biçimine sürüklemektedir..

insanoğlu "bedensel, psikolojik ve bilinçsel tam bir iyilik hali"ne henüz ulaşmamıştır, evrilmemiştir..

insanoğlu özünde/kendinde değil, kendi eliyle ürettiği bu soyutların köleliğinde insanlıktan çok uzak bir yaşam sürmektedir..

ama tüm bu yaşananlar insanoğlunun geçirmesi/deneyimlemesi zorunlu olan bilinç evrim aşamalarıdır.. bu evrende, varlıkta yani herşeyde olduğu gibi sadece işleyen sürecin bir parçasıdır..

insanoğlu henüz kendi bilincine yansıyan varlığa/evrene, kendi eliyle verdiği anlam içerik ve önem kadarıyla varoluşun gizeminde/bilinemezliğinde yaşamaya uygun evrilmemiştir..

özündeki/merkezindeki mutlak tatmine ulaşıp uyanmadığı sürece de çeperden beslenmeye devam etmek zorundadır..

yani insanoğlunun yaşadığı bu hastalıklı süreç kaçınılmazdır..

evrensel-insan
04-12-2010, 03:24
Saygideger paslicivi;

Dile getirdiklerin, gozlem acisindan ve nesnellik acisindan gozlemlenebilen bir durumda.

Yalniz, senin ile zihniyet ve zihniyetin dusunce dile getirimindeki farkliligimiz.

Birincisi, bu gozlemlenen gercegin, teorisini ortaya koymak. (x ve y)

Ikincisi bu teoriyi test etmek. Insansal zihniyet, bu teorinin test edimini, hem genelde hem de konu ozelinde, dogal zihniyet ve dogal egonun sorunsal tum resmini vererek uyguluyor.

Ikincisi, DEVRIMCI GOZLEM ile bu teoriyi yanlislamak, yani evrensel-insan zihniyeti ile.

Senin dile getirdiklerinde, gozlem disinda teori, test edilebilirlik ve yanlislanabilirlik yok. Aksine, meditasyon eliyle, olani NESNEL OLARAK KABULLENME ve TESLIM OLMA var.

Iste bu NESNELLIK ve TESLIM olma, insanoglu turu ve birinin dogal zihniyet ve dogal egosu.

OZNELLIK ve DEVRIMCI ACILIM ise, bu gozlemin teorisini ortaya cikarmak, teoriye bagli olarak test etmek ve INSANSAL ZIHNIYET VE ONUN BIREY BILINCLI BIREYININ TURSEL SELFI ile de insan ve insanliga gore yanlislamak.

Bunu da birey dusuncesini dile getirerek ortaya koymak.

Yani fark sorunun (hastaligin) ortaya konmasindaki gozlemde degil de; bu sorunu meditasyon ile algilamak ve soruna teslim olmak ve bu teslimiyeti NESNEL VE EVRIMCI uygulamak ile; bu sorundan OZNEL VE DEVRIMCI OLARAK KURTULMAK ve bunu da insansal zihniyet ve onun tursel self bilincli bireyi eliyle yapmak.

EN AZINDAN YAPILABILIRLIGINI GOZLEMLENMESI ICIN ORTAYA KOYMAK.

Iste bu farkta, varolus/norokimyasalyapi ile, yapisalligi algilamak, teorisini ortaya koymak ve bu yapisalligi sokerek, baska bir yapisalliga yonelmek, yani zihniyet/dusunce/davranis (dusuncenin dile gelimi ve uygulanisi), farki.

Akilcilik ile, gozlem farki
yapicilik ile yapisallik farki
metafizik ile epistemoloji farki
ontoloji, teoloji ve teleoloji ile epistemoloji farki
teslimiyet ile serbestlik farki
insanoglu ile insan farki
dogal zihniyet/ego ile insansal zihniyet/tursel self farki
evrimcilik ile, devrimcilik farki
gizem, sir bilinmezlik ile fenomen farki
Uyuyani uykuda tutmak ile uyandirmak, uyanmasini saglamak farki

Bu farklar, daha da gelistirilebilir. Cunku sonucta, tum farklar gelinen noktadan sonra; NOKTADA DURMAK ILE, CIZGIYE ACILMAK farkidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

jiro
04-12-2010, 03:57
Ateizm ya da idealizm için diyeceğim bir şey yok. Lakin materyalizmin bir uyku hali olduğunu savunmak kısaca konuyu idrak edememektir. Benim bu türden fikre sahip dinli/dinsiz arkadaşlara naçizane tavsiyem, bir bilim dalıyla en azından amatör/hobi sebeplerle ilgilenmeleridir. Konuyla ilgili toplam bilgiye vakıf olmaları elbette mümkün olmayacaktır, fakat kaydettikleri ilerleme esnasında erişecekleri " " " analitik düşünce sistemi " " " bir şeyleri fark etmelerine, işlerin nasıl yürüdüğüne dair bilgiye erişmelerine yardımcı olacaktır.

uzay, atom fiziği, ileri matematik, sayı bilimi, bilgisayar bilimleri, psikoloji, biyoloji vs.

evrensel-insan
04-12-2010, 04:06
Saygideger shibumi;

Materyalizmin, felsefenin metafizik dalindaki ontolojik bir KESINLIK, ISPAT, SABITLIK v.s. oldugu algilanirsa, sence neden bilim ve bilimsellik epistemolojikm temelde, boyle bir sabitlik yerine, GOZLEMLENEBILEN, teorisi test edilebilen ve yine yeni gozlem eliyle yanlislanabilirligi baki kilinan FENOMEN'i kendisine taban secmistir de, madde veya nesnelligi secmemistir?

Neden epistemoloji, bilgi olarak "hersey budur" temelli bir ontolojik ideoloji sabitligine yonelmez?

Bu sorular bizi ana olarak AKILCILIGIN INANCSAL IDEOLOJILERI ile GOZLEMIN BILIMSEL YAPISALLIGI farkina goturur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

jiro
04-12-2010, 04:29
Elbette materyalizm ona sabitlenirseniz sizi bilimsellikten koparır. Bu temelden bakıldığında materyalizmin bilimsel olduğu yargısı kesinlikle hatalıdır. Materyalizm yalnızca bir geçiş noktasıdır. Lakin;

Materyalizm bir uyku mahmurluğudur, biz yalnızca algılarıyla sınırlı, henüz kapalı duyumsamada ve iyi olmaya henüz evrilememiş varlıklarız demek çok büyük bir ütopyadır ve bilim dışıdır. Evrimin ne yönde olacağını kimse kestiremez. Ha bir gün tüm etkenleri içine atabileceğimiz devasa bir bilgisayar -automata- yapabilirsek iş değişir tabii.

Biz arsenik ile hayat bulan, yapı taşını buna bina etmiş benzer varlıklar olabileceğinin bilincindeydik, ancak kimse bunu gerçekten ortaya koyulana kadar savunmadı.

Şimdi birileri yine "algılarımız sınırlı, biz bilmem kaç angström tayfında şeyleri algılarız laylay..." geyikleri çevirecekler ve bu devran böyle gidecek. Bu bizim algılarımızın sınırlı olmasından ya da kapalı olmasından kaynaklanmıyor. Bizler tam olarak birer biyolojik makineyiz. Elbette makine kavramını soyutlayarak eninde sonunda kendine biyolojik makine diyen, kendini laboratuvarda inceleyen de biziz.

Bilim herşeyi öngörebilir, bunu madde ile yapar. Burada madde kavramı, madde dendiğinde kişilerin zihninde farklı bir soyut biçim kazanan bir zihinsel birikimdir. Madde dışında bir biçimsel tabir yoktur. Zihininizde oluşan bir kadın silüeti bile bir maddedir. Bunu idrak etmede çoğu zaman materyalizm iyi bir araçtır. Ama tek, geçerli ve mutlak araç değildir.

Ben kısaca sıfır kilometre bir zihnin, bilincin zıplama rampası olarak görüyorum.

evrensel-insan
04-12-2010, 04:42
Saygideger arkadaslar;

20. Yuzyildan sonra; bilim ve bilimselligin ve de bilimsel metodun

Tabani; ne metafizigin ontolojisin maddesi, dusuncesi, pozitivizmi, nesnesi, oznesi, ismi temelli KESINLIKCI, SABIT, ISPATCI MONIZM/DUALIZMDIR.

Teorisi, ne metafizigin ontolojik ve etik tabanlarinin MONIST/DUALIST ideolojik inancsallaridir.

Metodu da, ne sabit, degismez, kalici, ispat v.s. dir.

Bilimin tabani, metafizik ontolojik ve teolojik olarak ortaya konmayan fenomendir.

Teorisi, bu fenomenin gozlemlenip, bu gozlem sonucu ortaya atilan teorisi, bu teorinin test edilebilirligi ve yanlislanabilirligidir.

Metodu da, fenomenin gozlemi, arastirmasi, sorgulanmasi, incelenmesi, bulunmasi ve bunlarin soyutlama temelli soyut teorilere, formullere, tezlere, hipotezlere v.s. donusturulmesi, bu soyutlananin test edilebilmesi ve yeni bir gozlem ile teorisinin yanlislanabilirliginin baki kalmasidir.

Oyuzden bilim, bilimsellik ve bilimsel metod;

Metafizik ve onun ontolojikligi ve teolojikligini icermez.
Ontolojik bir taban kesinliginin monizmini, dualizmini icermez.
Tabanin gizemligini, bilinemezligini, sirligini icermez. Cunku tabaninin ne oldugunun kesin veya bilinmez olarak ortaya konmasi, bilimin konusu degil; felsefenin konusudur. Sonucta kesin olarak ortaya konan tabanin YANLISLANABILIRLIGI MUMKUN DEGILDIR ve bu da bilimin bilimselligine terstir.

Bilim fenomenin ne oldugunu degil; ona uyguladigi, gozlemini, arastirmasini, deneyini v.s. ortaya koyar.

Bilim yapici degil; yapisal ve yapi sokocusseldir.

Yani, yapinin ne oldugunu degil; yapisalligi gozlemler.

Akilcilik, bireyci, tasarimci, inancsal, ideolojik, dogrusal, kesinlikci, ispatcidir.
Gozlemcilik ise, notr, disaridan bakis acili, bildirici, belirtici, yanlislayici, curutucu, sokucu ve ortaya koyucudur.

Oyuzden felsefenin metafizik dalinin ontolojik ideolojik akilci inancsal dogrularinin ve teolojik inancsal akilci dogrularinin, savunusunu, tarafini, tartismasini degil; aksine bunlarin yapisal gozlemini ortaya koymak gerekir.

Bu da ancak, bu akilci ideolojilerden birinin tarafi olmamakla ve tum akilci ideolojilere disaridan ve notr algilamak ile mumkundur.

Sorun da bu ideolojilerde degil; bu ideolojilerin, bilimsel olmamasindadir. Bu ideolojilerden kurtulmak ta, bir bilgi, bilinc, farkindalik temelli bilimsel olmak, bilimi one cikarmak ve bilim ve onun bilimselliginin yaninda olmak ile mumkundur.

Cunku akilcilik, hem insanoglu turunu biribirinden ayirir, tartistirir, teslim eder/alir. Bilim ise, gozlemini bildirir, belirtir, teorisini ortaya atar, test eder ve yanlislar.

Akilcilik inancsal/dogrusal; gozlemcilik bilimsel/gercekcidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-12-2010, 04:53
Saygideger shibumi;

Elbette materyalizm ona sabitlenirseniz sizi bilimsellikten koparır. Bu temelden bakıldığında materyalizmin bilimsel olduğu yargısı kesinlikle hatalıdır. Materyalizm yalnızca bir geçiş noktasıdır. Lakin;

Sabitlenen "hersey maddedir" cumlesidir.

Materyalizm bir uyku mahmurluğudur, biz yalnızca algılarıyla sınırlı, henüz kapalı duyumsamada ve iyi olmaya henüz evrilememiş varlıklarız demek çok büyük bir ütopyadır ve bilim dışıdır. Evrimin ne yönde olacağını kimse kestiremez. Ha bir gün tüm etkenleri içine atabileceğimiz devasa bir bilgisayar -automata- yapabilirsek iş değişir tabii.

Benim dile getirimlerinde, boyle bir "uyku mahmurlugu" ifadesi yok. Sadece metafizigin ve onun ontolojik ideolojilerinin (materyalizm/idealizm v.s.), insan ve insanligin bilimi, bilimselligi adina, sorun oldugu var.


Bilim herşeyi öngörebilir, bunu madde ile yapar. Burada madde kavramı, madde dendiğinde kişilerin zihninde farklı bir soyut biçim kazanan bir zihinsel birikimdir. Madde dışında bir biçimsel tabir yoktur. Zihininizde oluşan bir kadın silüeti bile bir maddedir. Bunu idrak etmede çoğu zaman materyalizm iyi bir araçtır. Ama tek, geçerli ve mutlak araç değildir.

Madde ile degil; fenomen ile yapar. Cunku fenomen gozlemlenebilen olgu, olay v.s. demektir. Yani sosyal ve etik somutlanmayi, davranisi, sistemlenisi v.s. de icerir.

Ben kısaca sıfır kilometre bir zihnin, bilincin zıplama rampası olarak görüyorum.

Zihinde yer etmislerin bosaltilmasi ve onlardan kurtulmak yetmez. Cunku zihin tekrar alacak ve doldurulacaktir. Onemli olan da insanoglu turunun dogal zihniyetinin bosaltimi ve yerine insansal zihniyetin koyumu.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-12-2010, 05:23
Saygideger arkadaslar;

Bilim, bilimsellik ve bilimsel metodun, metafizik monist/dualist (ontolojik, teolojik, teleolojik ve etik) bir tabani (sadece ve kesin olarak, yani madde, dusunce, pozitif, nesne, ozne ve isim) yoktur ve olamaz.

Bilimin tabani epistemolojiktir ve epistemoloji, yani bilgi de taban olarak fenomen (yani ontolojik olarak ne oldugu tartismasal olan ve evrensel bir onayi olmayan) degil; ONUN GOZLEMIdir.

Fenomenin ne oldugunun ontolojik olarak tartismasal ortaya konma konusu (buna bilinemezlik, gizem sir da dahil); bilimin degil; inancin, epistemolojinin degil, metafizigin, gozlemin degil, aklin; bilimselligin degil, inancsalligin konusudur.

Gozlemlenenin ne oldugunu ortaya koymak, aklin ve dogrunun; gozlemi ortaya koymak da, gozlemin ve gercegin urunudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
04-12-2010, 06:05
Ateizm ya da idealizm için diyeceğim bir şey yok. Lakin materyalizmin bir uyku hali olduğunu savunmak kısaca konuyu idrak edememektir. Benim bu türden fikre sahip dinli/dinsiz arkadaşlara naçizane tavsiyem, bir bilim dalıyla en azından amatör/hobi sebeplerle ilgilenmeleridir. Konuyla ilgili toplam bilgiye vakıf olmaları elbette mümkün olmayacaktır, fakat kaydettikleri ilerleme esnasında erişecekleri " " " analitik düşünce sistemi " " " bir şeyleri fark etmelerine, işlerin nasıl yürüdüğüne dair bilgiye erişmelerine yardımcı olacaktır.

uzay, atom fiziği, ileri matematik, sayı bilimi, bilgisayar bilimleri, psikoloji, biyoloji vs.

materyalizm insandan öte bir kavramdır, bir yoldur, bir yöntemdir.. "bilgiye ulaşma" başlığı altında yaşayan insanoğlunun "herşey maddeden ibarettir" sabitiyle evreni okumaya çalışma çabasıdır..

materyalizmin; tek başına bir anlam ve önemi yoktur, tek başına duran bir din, kutsal metin gibi sahiplenilmediği sürece önem taşımaz.. bir dini, kutsal metini nasıl bir takım insanlar sahiplenip savunmaya başladıklarında önem arzederse materyalizm için de aynı şey geçerlidir.. ister din olsun ister materyalizm hepsi insandan öte kavramlardır, oluşumlardır.. bunları değerli ve önemli kılan; insanoğlunun bu kavramlara sımsıkı tutunup, diğer kavramlara tutunan insanlar arasındaki "zihinsel, bedensel, psikolojik ve insani olmayan" çatışmasıdır, kaosudur..

hepsini vareden, ortaya koyan ve bunlar arsındaki farklılıklar yüzünden biribirini yiyen, çatışan yine insanoğlunun kendisidir(sahtebenliğidir)..

materyalizmin temel önermesi; "herşey maddedir"

peki "herşey" ortaya konmuş mudur, ortada mıdır?

bana evrenin/varlığın zamansal ve mekansal sınırlarını tartışılmayacak ve tüm dünya insanlığı kabul edecek şekilde ortaya koyun.. (bütün=mutlak 1)

ben de "herşey ortadadır" diyeyim..

"herşey" ortaya konmadığı sürece; herşey hakkında kat'i yargıya varmak bir uyku mahmurluğundan/inançtan başka bir şey değildir..

"tanrı vardır" demekle "herşey maddedir" demek arasında uyku mahmurluğu açısından çok az bir fark vardır.. ve her iki önermede sadece sahiplenenler arasında bir çatışma yaratmaktan başka bir işe yaramaz..

ama insanoğlu sahtebenlikte yaşadığı sürece bilincine yansıyan evren/varlık hakkında bir sabite tutunmak zorundadır, karar vermek zorundadır.. aksi zaten mümkün değildir..

paslıçivi
04-12-2010, 06:50
Yani fark sorunun (hastaligin) ortaya konmasindaki gozlemde degil de; bu sorunu meditasyon ile algilamak ve soruna teslim olmak ve bu teslimiyeti NESNEL VE EVRIMCI uygulamak ile; bu sorundan OZNEL VE DEVRIMCI OLARAK KURTULMAK ve bunu da insansal zihniyet ve onun tursel self bilincli bireyi eliyle yapmak.

EN AZINDAN YAPILABILIRLIGINI GOZLEMLENMESI ICIN ORTAYA KOYMAK.

Iste bu farkta, varolus/norokimyasalyapi ile, yapisalligi algilamak, teorisini ortaya koymak ve bu yapisalligi sokerek, baska bir yapisalliga yonelmek, yani zihniyet/dusunce/davranis (dusuncenin dile gelimi ve uygulanisi), farki.


Bu farklar, daha da gelistirilebilir. Cunku sonucta, tum farklar gelinen noktadan sonra; NOKTADA DURMAK ILE, CIZGIYE ACILMAK farkidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

seninle fikir ayrılığına düştüğümüz nokta burası zaten..

bu hastalıklı, sorunlu, problemli insanoğluna ulaştığımız bilinç seviyesinden bilinçsel olarak müdahele edelim mi yoksa bu işi bilime, evrim sürecine mi bırakalılm..

sen diyorsun ki; bu insanlarla konuşalım, anlatalım, onları da bizim ulaştığımız bilinç seviyesine çıkarıp binlerce yıldır süren bu "insani olmayan" sürece bir neşter vuralım..

şimdi bu aşamada kendi teslimiyetimi ve bu işi bilimsel gelişmelere(özellikle tıbbi) bıraktığımı bir yana koyup senin bu öznel ve devrimci yaklaşımını konuşalım..

hangi insanlarla bu bilinç aşamasını konuşmayı düşünüyorsun.. bu tarz sitelerde felsefe yapan, zihnindeki taşlar yerinden oynamış kişilerle mi konuşacaksın?

ya da sokaktaki kendi bilinçaşamasıyla bir bütünlük ve huzur içinde yaşayan felsefeyi gereksiz bir kavram olarak gören biriyle mi konuşacaksın?

bu bilinç açıklığını diğer insanlara aktarabilmek için karşındaki insanda aradığın belli kriterlerin var mı yani, onu soruyorum?

ve bu işi yaparken olabilecek tehlikenin farkında mısın?

ya da farkında olduğun halde bu tehlikeyi kendine bir artı olarak kullanmayı mı planlıyorsun?

insanlık tarihindeki üstbilinçlerin insanoğluna yaptığı gibi...

ben bu tehlikeyi algılıyor ve o yüzden bu tarz insanları kendimden uzak tutmaya çalışıyorum..

evrensel-insan
05-12-2010, 03:55
Saygideger paslicivi;

bu hastalıklı, sorunlu, problemli insanoğluna ulaştığımız bilinç seviyesinden bilinçsel olarak müdahele edelim mi yoksa bu işi bilime, evrim sürecine mi bırakalılm..

Her ikisi de degil. Ben dusunce olarak, bir kisinin kendini her yonuyle bilinclendirmesinden ve kendi zihniyet devrimini kendisinin yapmasindan yanayim. O yuzden de, bu KITLESEL PLATFORM da gozlem ve dusuncelerimi dile getiriyorum. Sonucta dile gelenleri okuyan, kendi icin ve kendi adina ve de kendi eliyle ne yapmak isterse, onu yapar.

sen diyorsun ki; bu insanlarla konuşalım, anlatalım, onları da bizim ulaştığımız bilinç seviyesine çıkarıp binlerce yıldır süren bu "insani olmayan" sürece bir neşter vuralım..

Hayir, ben sadece bu KITLESEL PLATFORM da, kendi farkli zihniyetimin dusuncelerini dile getiriyorum. Kisiler kendi adlarina ne yapmak isterlerse, ona kendileri kendi adlarina karar verirler.

şimdi bu aşamada kendi teslimiyetimi ve bu işi bilimsel gelişmelere(özellikle tıbbi) bıraktığımı bir yana koyup senin bu öznel ve devrimci yaklaşımını konuşalım..

Olur.

hangi insanlarla bu bilinç aşamasını konuşmayı düşünüyorsun.. bu tarz sitelerde felsefe yapan, zihnindeki taşlar yerinden oynamış kişilerle mi konuşacaksın?

Burasi, KITLESEL BIR PLATFORM ve ben dusuncelerimi dile getirirken, bu kitleye acik dile getiriyorum. Dolayisiyle, kisileri etiketleme, ayirma ve onlara hem onyargili yanasma, hem de karar mekanizmalarina mudahele etme gibi bir dusuncem yok ve olamaz. Birebir iliskide de ne konusulacagini o iliski ortami ve benden talep edilen belirler. Cunku kitlesel platform ile, birebir iliski farklidir. Ben bu kitlesel ortamda, mesajimi yazarin lakabina yonelik yazsam bile; o mesajin kitleye acik oldugunun bilincinde ve farkindayim.

ya da sokaktaki kendi bilinçaşamasıyla bir bütünlük ve huzur içinde yaşayan felsefeyi gereksiz bir kavram olarak gören biriyle mi konuşacaksın?

Dedigim gibi, kitlesel platformdaki farkli mentalitenin dusuncesini dile getirmek baskadir, birebir iliski baskadir. Ama her ikisinde de, ne bir etiketleme, onyargi, ayrim ve kisinin kendi icin sahiplendigi kisilik ve kimlik degerlerine saygisizlik ve mudahele soz konusu degildir.

bu bilinç açıklığını diğer insanlara aktarabilmek için karşındaki insanda aradığın belli kriterlerin var mı yani, onu soruyorum?

Hayir, hic bir kriterim yok. Ama, belki birebirde gelen talebe gore, ve konunun karsidakinin algisi tarafindan ilgi, etki onemine gore dusuncenin dile gelisi farklilik gosterebilir.

ve bu işi yaparken olabilecek tehlikenin farkında mısın?

Ne gibi tehlike, ben dogal zihniyetin sorunlarini genel ve ozelde yapisal olarak gozlem ve her turlu duzeyimle dile getiriyorum. Dolayisiyle, sahiplendigim, sabitledigim, savundugum, karsi ciktigim bir metafizik, ontolojik, teolojik ve etik bir ideolojik inanc yok. Ayrica, kisinin kisilik ve kimlik degerlerine mudahele ve saygisizlik ta yok.

ya da farkında olduğun halde bu tehlikeyi kendine bir artı olarak kullanmayı mı planlıyorsun?

"Arti olarak kullanmak" tan kastin nedir? Eger bir kisi kendini bilinclendirecek ise, bunu kendi istemi ve kendi icin yapacaktir. Burasi KITLESEL PLATFORM ve iliskiler kisisel degil. Ustelik benim kisileri cekmek istedigim herhangi bir yerim de yok.

insanlık tarihindeki üstbilinçlerin insanoğluna yaptığı gibi...

Yani, mesela?

ben bu tehlikeyi algılıyor ve o yüzden bu tarz insanları kendimden uzak tutmaya çalışıyorum.

Algiladigin tehlike nedir? ve bunun hem benim bireysel, hem de evrensel-insan zihniyeti olarak gozlem, yanlislama, teoriyi test etme temelinde dile getirdigim dusuncelerle ne ilgisi var?

Saygilarimla;
evrensel-insan

jiro
05-12-2010, 04:52
Madde gerçektir, bilim bunun üzerinden yapılır. Foton, elektron, taş, sopa, timsah, insan bunlar maddedir. Madde dışında bilimin konusu olabilecek bir gerçeklik ya da hammadde mevcut değildir. Materyalizm ilkel ve temel olarak bunu dile getirir ve bir takım ana metotlar ileri sürer. Bilimi idealizm ile sulandırmakta neyin nesi ben anlayamadım açıkçası.

evrensel-insan
05-12-2010, 06:01
Saygideger shibumi;

bilim bunun üzerinden yapılır.-shibumi-

Bilimsel yöntem, en basit haliyle aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

1.Evrendeki bir fenomenin gözlemlenmesi
2.Bu fenomene dair, gözlemler ile tutarlı, ancak kesin olmayan, hipotez adında deneysel bir açıklama getirilmesi
3.Hipotezin tahminlerde bulunmak için kullanılması
4.Tahminlerin deneylerle veya ek gözlemlerle test edilmesi ve sonuçlar ışığında hipotezde gerekli değişikliklerin yapılması
5.(3) ve (4) numaralı adımların hipotez ve deney arasında tutarsızlık kalmayana kadar tekrarlanması

http://tr.wikipedia.org/wiki/Bilimsel_y%C3%B6ntem

Goruldugu gibi, bilim madde uzerinde degil; fenomen uzerinde yapiliyor.

Yani, ontolojik olarak bilimin bir tabani (madde, nesne, dusunce v.s.) ve ideolojisi (materyalizm, idealizm, realizm v.s.) yok. Ustelik, bilim sey (fenomen) in kendisinin ne oldugu degil, onun gozlemi.

Saygilarimla;
evrensel-insan

jiro
06-12-2010, 00:09
Değerli evrensel-insan, fenomen deyip uçsuz bucaksız anlamlar yüklediğiniz doğrudan "bilim dışı" diyebileceğim "şeyi" hangi metodla gözlemleyeceksiniz? O "şeyi" gözlemlemek için maddeye uyguladıklarınız geçerli olmayacak mı? Aksi halde hangi metot, sistem, mekanizma, araç-gereç ile neyi deneylemeyi bekliyorsunuz? Maddesel bir sınırınızın olması şarttır. Sınır ancak metot, araç, gereç ve deneyleme derinliğinde olmaz.

"Fenomen" dediğimiz şey, pratik eksikliğinden doğan bilinmezlik zırhına bürünmüş bir spiritüalite, madde öteliği midir? Öyle ise burada bir yanlış var. Bu bilim değil.

Bilim, elle tutulur gözle görülür ölçülebilir anlamlı madde birlikleriyle ilintilidir. Bunların sistematiğini inceler, sistemi ortaya koyar vs.

Ben sizin fenomeni oturttuğunuz kavramsal noktanın hatalı ya da yanlış anlaşılmış olduğunu düşünüyorum.

evrensel-insan
06-12-2010, 00:16
Saygideger shibumi;

Bilim sadece gozleme ve bu gozlemin soyut teorisine ve bunun test edilebilmesi ve gerekirse gozlem ile yanlislanabilmesine baglidir.

Bu temelde, bilim gozlemlediginin ontolojik tabanini KESINLIK ve ISPAT olarak ortaya koyamaz. Koyarsa, kendi ile celisir.

Neyin ne oldugunu ortaya dil, tanim ve felsefenin ontolojik ve teolojik akilciligin dogruladigina inanildigi metafizik dali koyar.

Epistemoloji acisindan hersey bilgidir. Bilgiyi de ortaya koyan insanoglu turu ve biridir.

Oyuzden bilim FENOMENIN (SEYIN) GOZLEMLENMESIDIR. Fenomenin kendi, ya da ne oldugu degildir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Fenomen

Sen, algiladigim kadariyle; fenomenin felsefesi olan fenomenolojiden bahsediyorsun. Fenomoloji idealist ve akilci bir ideolojidir. Epistemolojik degildir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

jiro
06-12-2010, 01:14
Değerli evrensel-insan, ben aslında benim ya da benim gibi birilerinin uyguladığı yöntemleri ve bu yöntemleri hangi zeminde uyguladığımızı anlatma gayreti içerisindeyim.

Madde yerine bilimin incelediğini ve anlam yüklediğini düşündüğünüz "fenomen" isimli bir şeyi temel alıyorsunuz. Lakin fenomen, idealist yaklaşımın bilinmeyene yüklediği bir anlamsızlık sorunudur.

Hatırlarsanız beynin nasıl işlediği, düşünce düğümleriyle ilgili bir konuda uzunca konuşmuş idik. Bu tüm konuştuklarımız anlayış dünyanızdaki gibi bilinmez madde dışı fenomen değil tam tersine maddesel bir süreçtir.

İnsanoğlunun şu an için bilim yaptığı bu zemin onun için maddesel bir gerçekliktir. Bunun üstü metafiziktir ve bu bilimsel araçlar başka bir şeyi deneye tabi tutamazlar. Zira madde dışında bir gerçeklik yoktur. Bilimsel gereçlerimiz yalnızca maddeyi ölçmeye muktedirdir.

Etrafımızdaki herşey maddenin polimorfik olarak süreçlere ayrılmasından ibarettir. Bilim bu sistemleri, bu sistemlerin kombinezonlarını ve birbirleriyle nasıl ilişkide olduklarını anlama gayretinden başka bir şey değildir.

Madde diye adlandırdığımız şeyi aslında eksik biliyoruz ve bunun üzerine kurguladığımız onlarca sistem hatalı olabilir diyorsanız bence bunu ispatlamalısınız. Madde tanımımız doğru, madde üzerine kurguladığımız sistemler somut sonuçlar ortaya koyuyor diyorsak sorun nerede?

evrensel-insan
06-12-2010, 01:35
Saygideger shibumi;

Madde yerine bilimin incelediğini ve anlam yüklediğini düşündüğünüz "fenomen" isimli bir şeyi temel alıyorsunuz. Lakin fenomen, idealist yaklaşımın bilinmeyene yüklediği bir anlamsızlık sorunudur.-shibumi-

Sizin yukarida dile getirdiginiz, fenomene, fenomoloji ideolojisinin ontolojik temelde verdigi anlam ve iceriktir.

Fenomen, turkce'de gorungu olarak tercume edilmis ve verdigim linkten de gorulecegi gibi, insanoglunun bes duyusuna yansiyan ve algiladigi herseydir.

Fenomenin, kesin olarak ne oldugunun ortaya konmasi, bilimin degil; felsefenin metafiziginin ontolojisinin akilci ideolojilerinin ortaya koydugudur. Fenemonoloji ideolojisi de bunlardan biridir.

Bilim, bes duyu ile algiladigini gozlemler; ALGILADIGININ ONTOLOJIK TABANININ NE OLDUGU HAKKINDA KESIN BIR ISIM (madde, dusunce, pozitif, gercek, dogru, olgu, olay, oz, gorunus v.s.) ortaya koymaz ve iddia etmez.

Eger fenomenin anlam ve icerik olarak ne oldugunun ortaya konmasindan bahsediyorsan, bu bilimin degil; ontolojinin konusudur.

Ustelik her bir farkli ortaya koyum, ayrimci, tartismaci, kesinlikli, sabit bir temelde ortaya konur.

Bilim ONTOLOJIK, METAFIZIK, TEOLOJIK DEGIL; EPISTEMOLOJIKTIR. Cunku var kokunden, varliktan degil; bil kokunden bilgi den yola cikar. Gozlemini dile getirir, teorisini ortaya atar, teorisini test eder ve gerekirse yanlislar. Yani, EVRENSEL BIR ONAY'a sahiptir ve ideoloji veya ideolojik tartisma icermez. Kisilerin kisisel yorumlarina acik degildir. Yani, olgusal (fact), bulgusal ve kurgusal (gozlemin test edilebilir, teorisi, tezi, antitezi, formulu v.s.) tir.

Olgu, bilimsel verilere dayalı, kanıtlanabilir özellikteki bilgidir. Olgu; nesnel ve irade dışı olumlardır ve sık sık olay ile karıştırılır.

Tarafsızdır,
Nesneldir,
Yoruma açık değildir,
İstenç (irade) dışıdır,
Bir süreç belirtir,
Herkes tarafından kabul edilmiştir.-Alinti-

http://tr.wikipedia.org/wiki/Olgu

Bak, sana fenomolojinin de linkini vereyim.

http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6r%C3%BCng%C3%BCbilim

Iste bu temelde, fenomen ile; ontolojik temelde, fenomenin kesin ve ispat olarak ne oldugunu anlam ve icerik ile ortaya koyan, akilci, dogrucu, inancsal ideolojilerin kendisini karistirmayalim.

Fenomenin ne oldugu, felsefenin; fenomenin gozlemlenmesi bilimin konusudur.
Fenomenin ne oldugu, metafizigin ontoloji ve teolojisinin, fenomenin gozlemlenmesi, epistemolojinin konusudur.

Fenomenin VARLIKSAL TEMELI ONTOLOJININ, fenomenin GOZLEMSEL BILGISI EPISTEMOLOJININ KONUSUDUR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
07-12-2010, 06:49
Saygideger paslicivi;

bu hastalıklı, sorunlu, problemli insanoğluna ulaştığımız bilinç seviyesinden bilinçsel olarak müdahele edelim mi yoksa bu işi bilime, evrim sürecine mi bırakalılm..

Her ikisi de degil. Ben dusunce olarak, bir kisinin kendini her yonuyle bilinclendirmesinden ve kendi zihniyet devrimini kendisinin yapmasindan yanayim. O yuzden de, bu KITLESEL PLATFORM da gozlem ve dusuncelerimi dile getiriyorum. Sonucta dile gelenleri okuyan, kendi icin ve kendi adina ve de kendi eliyle ne yapmak isterse, onu yapar.

sen diyorsun ki; bu insanlarla konuşalım, anlatalım, onları da bizim ulaştığımız bilinç seviyesine çıkarıp binlerce yıldır süren bu "insani olmayan" sürece bir neşter vuralım..

Hayir, ben sadece bu KITLESEL PLATFORM da, kendi farkli zihniyetimin dusuncelerini dile getiriyorum. Kisiler kendi adlarina ne yapmak isterlerse, ona kendileri kendi adlarina karar verirler.


benim aylardır bu sitede "göle taş atmak, göle maya çalmak" benzetmeleriyle anlatmaya çalıştığım şey bu işte.. kitlesel platform dediğin şey "göl"dür, düşüncelerini burda açıklamak da "taş atmak"tır..

evet aydınlanmış insanın yapacağı budur.. göle taşını atar ve çekilirsin.. o taş bir dalga oluşturabilir, çünkü karanlığa bir mum yakıyorsun.. ve bu mumun yayacağı ışık bir çok insanı çekecektir..

işte tehlike burda başlar.. bu insanların ilgisinin yaratacağı dalganın üzerine oturmamalısın..

çünkü bu insanlar senin yakaladığın bilinç seviyene çıkamayıp "senin takipçin" durumuna düşmeleri çok büyük bir ihtimaldir..


her zaman dediğim gibi aydınlanma kişisel bir kurtuluştur, birebir diğer insanlara aktarılamaz..


insanlık tarihi hep bunlarla doludur.. özüne inip aydınlanmış insanlar ve bunların takipçileri.. ve bu takipçiler arasındaki farklılıklar yüzünden birbirini yiyen insanoğlu..

umarım bu tehlikenin farkındasındır ve ona göre davranırsın..

paslıçivi
07-12-2010, 06:56
sitede sorunlar devam ediyor sanırım.. yazılar bir süre kalıp sonra siliniyor sonra tekrar görünüyor.. dün yazdıklarım silinmiş ve yarın görünebilir duruma gelecek galiba :)

site yöneticilerinin elinde üyelerin mail adresleri vardır.. mail adreslerinden üyelere ulaşıp "siteye ulaşım adresleri" konusunda bilgilendirmeleri gerekiyor..

spartacus
07-12-2010, 11:26
Sevgili Paslıçivi

Site normal erişim koşullarına eriştiği halde eski IP Adresinden girdiğiniz için yaşandı o sorun. Aslında site kapalı idi, açıldığında ise site ismi ile giriş yapılsa, çalışma olduğu duyurusu görülecekti. Tabi bu bir an için unuttuğumuz bir detay oldu, haliyle böyle bir sorun yaşandı.

1 Ay önce internetiniz kısıtlansa ne yapardınız diye sormuştum? Böyle bir cevap vermiştiniz.


böyle bir durumda daha özgür olabileceğim, daha özümde yaşayabileceğim bir ortama geçmeye çalışırım, imkanım varsa tabi.. şayet imkanım yoksa "ben internette yazamıyorum, bu özgürlüğüm elimden alındı" deyip bu düşük düzeyde bilinçaçıklığı insanlarla bir çatışmaya/kaosa girmem.. ben özümden gelen çoşkuyla aslolan yaşamımı yaşamay devam ettiririm.. benim için internette yazmak sadece bir araçtır, benim için aslolan "insan ve yaşamdır"..

bilinci bu kadar düşük düzeyde bir insan topluluğun otorite/statüko olduğu ortamda çıkıp da internetimi geri almak için yapacağım her mücadele "benim aslolan yaşamımı" tehdit edecektir ve diğer insanlarla bir çatışma içine sokacaktır..

serseri mermilerin cirit attığı bir ortamda mevziden çıkıp "heyt dağılın ülen hepinizi haklamaya geldim deyip iki kaşının ortasına yediğin mermiyle" kalmaya benzer bu durum.. ya da aslanların hakim olduğu bir ortamda bir çakalın bir sırtlanın aslanlara meydan okuyup onlara bir güzel yem olmasına benzer..



İnternetinizin kısıtlanması demiştim, orada NEDEN diye sormuyorsunuz garip değil mi? İmkan ararım diyorsunuz zaten imkanın var, nasıl olurda koşullar için bir şey yapmam diyebiliyoruz. diğer yönüyle cevabınız bu ise, sizce insan ve yaşam dediğiniz kıstasda iletişimi insanlığımızın ve yaşamımızın bir organı, bir yapısı, bir yapı taşı olduğu kısmını neden yalıtma gereği duydunuz? ben bir şeyin kısıtlanmasından bahsediyorum elbetde insanın her türlü düşünce ile bir şeyinin KISITLANMASI demek İNSANIN kısıtlanması demektir, demek ki kendim faktörü, ben faktörü ile siz bunu yalıtamazsınız, internet demeyin de başka kısıtlama olarak düşünün şart değil ki? ve sonra insan ve yaşam öznesini düşünün, uyum sağladı mı?

Kısaca insan ve yaşam bakışınızı, insanlığı yalıtalarak değil bir bütün halinde düşünürseniz, örneğin internetiniz kısıtlandı ve ortada kör mermiler cirit atıyor diye kahramanlık yapın olarak algılamanızı anlayamıyorum, insan her an durum tahlili yapabilen bir canlı olabilmelidir, tabi yeterince bilinçli iseniz, insanlığımdan vazgeçerim çünkü kısıtlandım demek yerine her koşulda insanlığımı yaşatmak zorundayım ve her koşula göre de bu biçimde varolabilme mücadelesi veririrm demeniz beklenirdi, göze de alabilmek tabi.. Ama sırf çatışmamak adına insanlığımzıdan da vazgeçiyor isek ki böyle bir iddiam yok, kişisel değil söylediğim, insanlıkdan bahsetmemizin bir anlamı kaldı mı? Göze alamadık çünkü...

Yine


ve farkındayımdır ki; o satatükoyu kurmaya çalışan ya da kuran insanoğlu kitlesi için yapılacak bir şey yoktur, savaşmaktan başka.. çünkü "bilinç düzeyi" kitlesel iletişim methodlarıyla değişecek bir şey değildir, beyinde olan konektomunuz yapısal değişikliğe uğramadığı sürece o kişi ve kişiler öyle kalmak zorundadırlar, buna mahkumdurlar.. gerekirse bu uğurde en temel değerli şeyi olan yaşamını harcayacaktır ama yine de değişmeyecektir, dönüşmeyecektir, başkalaşmayacaktır..

benim o insanlarla mücadeleye girmem demek; psikiyatri kliniğinde şizofrenlerin içine girip onlarla mücadele etmemden farklı bir şey değildir..


Sevgili Paslıçivi yaklaşık 1 aydır bu saldırganlarla mücadele ediyoruz, mücadele ediyor olmamızdan dolayıdır ki bu iletişimi sürdürebiliyoruz. Varlık koşulumuz bu mücadelemize bağlı ve dışarıdan üstünkörü bakıldığında ise yaşanan bir çatışmadan ibarettir ve bu çatışma mahmurluk değil aksine uyanıklık halidir, bu başlıkda bir çok kez örnekleyip bu iradeden bağımsız durumu çok kez izah ettiğim gibi. Böyle bir statüko içerisinde kayıtsız kalmak ancak insani ihtiyaç ve gereçlerden(bilgi, düşünce dahil) vazgeçmekle mümkündür-ki asıl mahmurluk önemli olan sadece benim hayatım diye tüm insani gereçlerden vazgeçmektir. Bunun sonu insani olmayan bir hayata itilmiş, mecbur bırakılmış olma durumudur. Kişisel kurtuluş adına kişinin kendisini içinde yaşadığı doğadan, toplumdan yalıtmasının sonu, kendi benliği adına girdiği pragmatist çıkarımlarla ya kullaştığı yada kendi benliği adına rehavete düştüğü bir son olacaktır. örneğin statüko olduğu gibi kabul edilecektir, örneğin baskıya maruz kalındığında itiraz edilmeyecektir, örneğin insani haklar gerekler kısıtlandığında kaderci bir anlayışla imkan beklenecektir, oysa imkanlar kendiliğinden değil ancak belirli bir çabanın ürünü olarak hayat bulan şeylerdir. Tabiki kişisel kurtuluşda görecelidir, her şey kişisel kurtuluşla ifade edilemeyeceği gibi hi bir şeyde ifade edilemez denemez.

Çaba yoksa imkan da yok. Çaba ise herhangi bir tarafın olmadığını dahi öngörsek, kişinin o anki hali hazır koşul(öznel-kendi, nesnel-doğa) ile bir çatışma sürecidir.

evrensel-insan
08-12-2010, 03:22
Saygideger paslicivi;

bu insanların ilgisinin yaratacağı dalganın üzerine oturmamalısın..

Sence, bunun mumkunlugunun ne anlama geldigini aciklarmisin?, Yani ne demek "uzerine oturmak"

her zaman dediğim gibi aydınlanma kişisel bir kurtuluştur, birebir diğer insanlara aktarılamaz..

Tarih zaten bilinclenmenin ve farkindaliga varmanin ve bunu dile getirmenin v.s. her zaman bireysel oldugunu ortaya koymustur. Bu ortaya atilan bireysel yanasimin kitlesellesip, kitlesellesmemesi ise, tarihin bilecegi bir konudur.

umarım bu tehlikenin farkındasındır ve ona göre davranırsın..

Buradaki "tehlikenin, kime/neye gore oldugunu; bir onceki mesajimda da sormustum. Senin bu konudaki alginin acikliga kavusabilmesi icin, bu "tehlike" den neyi kast ettigini aciklaman gerekiyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
08-12-2010, 03:46
Saygideger paslicivi;

Eski linkler ve yeni eklenen linklerin, beraber erisimi dolayisiyle, mesaj trafiginde bazi zamansal aksakliklar olmus ve bazi mesajlar, (eski linklere yazilan), yeni linklerde belirmemistir.

Bana yonelik yazdigin ve bu basliga ulasmayan e-mail'e gelen mesajini buraya alintiliyorum.

Yazan: paslıçivi
Tarih: 06-12-2010 03:09

Alıntı (Orijinalin yazarı evrensel-insan)---Fenomenin ne oldugunun ontolojik olarak tartismasal ortaya konma konusu (buna bilinemezlik, gizem sir da dahil); bilimin degil; inancin, epistemolojinin degil, metafizigin, gozlemin degil, aklin; bilimselligin degil, inancsalligin konusudur.---Alıntı sonu---

evrensel insan, sen bu başlığa dün bir yazı gönderdin ama sitedeki sistem sanırım tam düzelmemiş, çünkü gönderdiğin yazı görünmüyor ama benim mail kutuma geli.. neyse umarım en yakın zamanda düzelir.. şu "bilinemezlik, sır, gizem" olayına biraz açılım getirmem gerekiyor sanırım.. insanoğlu varolduğundan beri haklı olarak "evren hakkında bilgiye ulaşma" kulvarında/bilincinde yaşıyor.. bu kulvarı aşıp ikinci kademe olan "insan olma" kulvarına/bilincine geçemiyor.. işte bu "bilgiye ulaşma" dediğimiz hastalıklı kademesinde; şimdiye kadar üretilmiş soyutlarla mücadele etmek zorunda kalıyor.. ya bu soyutların yanında yer alıyor ya da karşısında.. tertemiz bir sayfa açıp soyutsuz(zihinsiz) yaşayamıyor.. zamanında aklıevvel delilerin ortaya attığı tek tanrı, çok tanrı, tanrısızlık vs. gibi tanrı odaklı bir yaşamdan/bilinçten/zihinden arınıp -dur bakayım, herşeyi/tüm zihni bir yana bırakıp şu evreni ben kendi bilincimle okuyayım diyemiyor.. peki ne yapıyor? üretilmiş soyutlar(özellikle tanrı) çevresinde diğer insanlarla insai olmayan bir soyut kavgasına giriyor.. *_benim ki doğru sizinkiler yanlış.. _* diğer bir ifadeyle*_ ben biliyorum siz bilmiyorsunuz.._* işte benim "bilinemezlik, sır, gizem" deklarasyonum bu "evreni bir bütün olarak bildiğini zannneden" insanoğluna karşı söylenmiş ve "bilgiye ulaşma" başlığını/kulvarını terkettiğim son duraktır.. yani; "bilinemzlik, sır, gizem" dediğim şey "bilgiye ulaşma" başlığında/kulvarında ulaştığım son bilinç aşamasıdır.. ve bu aşamayı deneyimledikten sonra zorunlu olarak, otomatikman*_ "insan olma"_* başlığına/kulvarına/kademesine sıçramamdır.. ben bu başlık altında ulaştığım son kademeye "bilinemezlik" derken sen "merak kediyi öldürdü" deyip merak edilme-me-sini dile getiriyorsun.. insanoğlu binlerce yıldır bilincine yansıyan varlığa/evrene olan "merak dürtüsünü" nasıl yenecek, bunu nasıl başaracak? donanımında *_"tatmin olmayı"_* bekleyen ve bu şekilde kurgulanmış bir bilinç varken bu mümkün müdür? Saygilar


insanoğlu binlerce yıldır bilincine yansıyan varlığa/evrene olan "merak dürtüsünü" nasıl yenecek, bunu nasıl başaracak?

Bilimin, bilimselligin ve bilimsel metodun ne oldugunu, nasil isledigini algilayarak, bu konuda bilgi, birikim, bilinc ve farkindalik kazanarak. Eger bilimin gozlemi ile, aklin dogrulari farki algilanmazsa, bu zaten mumkun degildir.

Sonucta merak, hayal gucu, idealler v.s. temelli dusunce uretimleri, hem bilgi, hem de inanc icindir. Eger bu dusunce uretimleri, gozlem, teori, test edilebilirlik ve yanlislanabilirlik temelinde ise, zaten bilimseldir. Eger aklin soyutunun inandigi dogrusunun ideolojisi ise de inanctir.

Bir fark ta, aklin merakinin neyi sey olarak sabitlemesi, sahiplenmesi ve kesinlestirmesi olurken, bilimin merakinin fenomenin gozlemi ve bu gozlemin teorisdi ve test edilebilirligi temelinde kullanmasidir.

Senin, yukaridaki alinti da, benden yapmis oldugun alinti da, belirttigim gibi; bilimin konusu, meraki, hayal gucu v.s. metafizigin ve ontolojinin neyin ne oldugunun kesin akilciligin inanilan dogrusu ile ortaya konmasi degil; Fenomen temelli olgunun GOZLEMLENMESI ve gozleminin bilgiye, teori test edilirlik ve yanlislanabilirlik olarak tasinmasidir.

Bu konuda son bir ornek, herkesin "agzinda sakiz olmus" olan; "Degismeyen tek sey, degisimin kendisidir" cumlesidir. Eger bu cumlenin ne algi verdigi bilince cikar ve farkina varilirsa, AKILCILIGIN DOGRULADIGI INANCSAL IDEOLOJILERIN KESINLIK VE SABITLIGI, ISPATI v.s. gecersiz kalir ve bilimin, yanlislanabilirlik ilkesi daha detayli algilanir.

Oyuzden konu, merak, hayalgucu v.s. degil; bu duygu ve duyumlarin hangi kanala ve hangi metodla aktarilacagidir. Kanallar da bellidir, ya akilci method, ya da gozlemci method.


donanımında *_"tatmin olmayı"_* bekleyen ve bu şekilde kurgulanmış bir bilinç varken bu mümkün müdür?

Bunun mumkunlugu, algi da, bilgi de, bilinc ve farkindaliktas yatar. Geriye de bu mumkunlugu cagimizi "yakalamak adina", uygulamaya kalir.

Sonucta dogal zihniyet ve onun egosunun ana temelleri olan, akil, inanc, dogru sadece ve sadece metafizigin ontolojik ve teolojik taban sabitlemesi, sahiplenmesi, kesinlestirmesi ve bu konudaki NOKTALAMA da yatar.

Iste degismesi gereken zihniyet te budur.

Bu da en azindan gelismis ulkelerin egitimin de ogretilmekte ve verilmektedir. ve 20. yuzyilin ortalarindan itibaren de, kitlesel olarak mumkun hale dunya insanligi icin getirilmistir. Bunun farkindaligi da, metafizik ve onun varlik temelli ontolojik ve teolojik tabanlarindan uzaklasip, epistemolojiyi kavramak, algilamak v.s. de yatar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
08-12-2010, 04:55
Saygideger paslicivi;

Yazan: paslıçivi
Tarih: 06-12-2010 03:09

evrensel insan, sen bu başlığa dün bir yazı gönderdin ama sitedeki sistem sanırım tam düzelmemiş, çünkü gönderdiğin yazı görünmüyor ama benim mail kutuma geli.. -paslicivi-

Bahsetmis oldugun, yazimi; bu basliga alintilarsan, sevinirim. Umarim, henuz bahsettigin mesajimi, silmemisindir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
08-12-2010, 06:28
Sevgili Paslıçivi yaklaşık 1 aydır bu saldırganlarla mücadele ediyoruz, mücadele ediyor olmamızdan dolayıdır ki bu iletişimi sürdürebiliyoruz. Varlık koşulumuz bu mücadelemize bağlı ve dışarıdan üstünkörü bakıldığında ise yaşanan bir çatışmadan ibarettir ve bu çatışma mahmurluk değil aksine uyanıklık halidir, bu başlıkda bir çok kez örnekleyip bu iradeden bağımsız durumu çok kez izah ettiğim gibi. Böyle bir statüko içerisinde kayıtsız kalmak ancak insani ihtiyaç ve gereçlerden(bilgi, düşünce dahil) vazgeçmekle mümkündür-ki asıl mahmurluk önemli olan sadece benim hayatım diye tüm insani gereçlerden vazgeçmektir. Bunun sonu insani olmayan bir hayata itilmiş, mecbur bırakılmış olma durumudur. Kişisel kurtuluş adına kişinin kendisini içinde yaşadığı doğadan, toplumdan yalıtmasının sonu, kendi benliği adına girdiği pragmatist çıkarımlarla ya kullaştığı yada kendi benliği adına rehavete düştüğü bir son olacaktır. örneğin statüko olduğu gibi kabul edilecektir, örneğin baskıya maruz kalındığında itiraz edilmeyecektir, örneğin insani haklar gerekler kısıtlandığında kaderci bir anlayışla imkan beklenecektir, oysa imkanlar kendiliğinden değil ancak belirli bir çabanın ürünü olarak hayat bulan şeylerdir. Tabiki kişisel kurtuluşda görecelidir, her şey kişisel kurtuluşla ifade edilemeyeceği gibi hi bir şeyde ifade edilemez denemez.

Çaba yoksa imkan da yok. Çaba ise herhangi bir tarafın olmadığını dahi öngörsek, kişinin o anki hali hazır koşul(öznel-kendi, nesnel-doğa) ile bir çatışma sürecidir.


sevgili spartacus..

sizin yaptığınız; daha önce de örneklediğim gibi sürüler halinde dolaşan ve ormanlar kralı rolündeki aslanlarla dalaşmanız, onların yemlerini/avlarını ellerinden almaya çalışmanız.... ya da diğer bir tabirle ayı inine çomak sokuyorsunuz:)

insanoğlunun varolan bilinç donanımı yüzünden idelaizmin teizm düzeyi her zaman hakim olmuştur ve olacaktır.. çünkü insanoğlunun bir "bütünlük hissi" içinde yaşaması için bu varlığa çok ciddi bir anlam ve önem vermesi gerekmektedir.. bu işi yapan da dinlerdir..

dinler insanoğlunun nereden gelip nereye gittiğini, yaşamın amacının ne olduğunu, öldükten sonra bir yaşam/yaşamlar olduğunu ve adaletsiz dünyanın ölüm sonrası yaşamlarla dengelenip adalet bulacağını ve bu yüzden insanoğlunun huzur içinde uyuyup bu acımasız dünyayı yaşanabilir kılan olgulardır..

siz insanoğlu için bu kadar önemli bir olguyu onların ellerinden çalmaya çalışıyorsunuz.. hem de hakim çoğunluğun elinden.. yani dediğim gibi aslanın önündeki avı almaya çalışıyorsunuz.. ya da bir çocuğun çok sevdiği oyuncağı elinden almaya çalışıyorsunuz..

bunu size yedirmeyeceklerdir, gerekirse yaşamlarını vereceklerdir, yine de yedirmeyeceklerdir..

ve bu insanların inandıkları dinleri istediğiniz kadar yanlışlamaya, yoketmeye çalışın, altan gelen yeni nesil yine bunların zihnini taşıyacaktır.. şimdilik süreç onların lehine işliyor ve bu böyle olmak zorundadır.. siz uyuyan devi o tatlı uykusundan uyandırmaya çalışıyorsunuz.. size teslim olmayacaktır, çünkü güç, çoğunluk, iktidar onların elindedir..

insanoğunun bilim eşliğinde bilinç evrimi geçirmeden yaptığınız her çaba böyle şiddet görecektir..

aydınlanmış insan bu doğal, zorunlu sürecin farkındadır.. adınlanmış insan; insanoğlunu için bu kadar önemli bir olguyu yanlışlamaya çalışmaz..

bu yanlışlama olayı hem insani değildir, hem de anlamsızdır, bir kördöğüşüdür, sonuçsuzdur, galibi yoktur.. hem teizmdekilerin hem de nonteizmdekilerin düşünce ve davranış şekli insani olmayan bir tutum ve davranış şeklidir..

ama bu insanların bu durumu daha önce de bahsettiğim gibi eleştirelecek, suçlanacak bir durum değildir.. çünkü sahtebenlikte yaşayan insanoğlu böyle bir düşünce ve davranış içinde olmak zorundadır..

çünkü özündeki tatminden uzaktır ve böyle çeperdeki tatminlerin peşinden gitmek zorundadır..

zaman ve coğrafya gereği; bu sitede müslümanlar kendi dinini kıyasıya savunurken siz nonteistler de islamiyeti kıyasıya yanlışlamaya devam etmek zorundasınızdır..

yani insanoğlu gerçek insana(özüne, özbenliğine) ulaşıncaya kadar bu kaos zaten kaçınılmazdır..

benim bu yazılarımı herhangi bir öğüt gibi algılamayınız lütfen.. yani ben size "insanların dinini eleştirmeyin" ya da müslümanlara "dininizi savunmayın" diye bir öğüt vermiyorum.. bu zaten eşyanın tabiatına aykırıdır..

eşya özüyle tanışmadığı sürece bu kaos bir zorunluluktur, olması gereken şeylerin gerçekleşiyor olmasından başka bir şey değildir..

paslıçivi
08-12-2010, 06:51
bu insanların ilgisinin yaratacağı dalganın üzerine oturmamalısın..

Sence, bunun mumkunlugunun ne anlama geldigini aciklarmisin?, Yani ne demek "uzerine oturmak"



diğer insanlara öğüt vermezken sana öğüt verme ihtiyacı duyuyorum..:) çünkü sen uyanmış, aydınlanmış bir insansın, bilinçsin..

insanoğlu karanlıkta, körkütük sarhoş bir biçimde yaşamını sürdürürken sen çıkıyor bu devasa karanlıkta ışığını yakmaya çalışıyorsun.. neyse ki dilin, terminolojin kolay anlaşır değil:) ben çözene kadar olmayan imanım gevredi..

bu devasa karanlıkta yaktığın ışık mıknatıs gibi insanları çekecektir.. ama hangi insanları? seni okuyan, senin yazılarına ulaşan ve algılayan kişileri.. bu zaman içerisinde bir dalga/akım oluşturacaktır.. ama dediğim gibi senin ışığından faydalanan insanlar asla bir "evrensel insan bilincine" çıkamayacakladır.. ve hep tarihte olduğu gibi "takipçin" durumunda kalmaya mahkumlar..

ortada bir evrensel insan denen şahıs var, bir de evrensel insanın dile getirdikleri..

işte insanoğlu bu ikisini birbirinden ayırdedemeycektir.. seni ve senin dile getirdiklerini birbiriyle özdeşleştirip sen şahıs olarak ön plana çıkacaksındır..

işte sen burda kendi kimliğinle bu işte liderliğe soyunduğun an; tarihte yaşanmış farklılklar yaşanacaktır..

sana her zaman söylediğim gibi; - bir de başımıza "evrensel insancılar"ı çıkarma diye..

uzun lafın kısası.. sen böyle japonca yazmaya devam et:)

evrensel-insan
08-12-2010, 06:52
Saygideger paslicivi;

Bir birey olarak benim dile getirdigim, evrensel-insan zihniyetinin, birey bilinci (bireyci akilciligin bananeciligine, dogal egoizmine ve nihilist canavarligina sapmadan), insanlasmasi (dogal zihniyetin, akilci, dogrucu, inancsal, metafizik-ontolojik, teolojik, teleolojik- ve etik noktalamasina, tatminine, mutluluguna, sabitligine, sahipligine, kesinligine v.s. sapmadan) ve evrensellesmesi (zihniyetteki olmasi gereken vetum insanligi insansal zihniyete tasiyacak insanoglu turu butununu kapsayan evrensel degerler, benim algim da ve benim verdigim icerikteki, vicdan, saygi, bireysel hak ve ozgurlukler); insanoglu turu ve birinin, kendi tursel ve birsel varligini algilamak, farkina varmak ve bilincine tasimak icin onerilen bir yoldur.

Bu yolun bir yapisalligi (bilimsel, bil kokenli, bilgi, gozlem, teori, teori test ve yansillanabilirlik algisinin fiziksel ve sosyal bilgisinin, sadece bireyin zihniyetinin dile getirdigi matematiksel/mantiksal bilgi esliginde) ve bir dogal zihniyet ve dogal ego (x ve y koken ve temelleri, dogumdan itibaren verilen, her turlu cografyasal,toplumsal ve kitlesel ogretiler, ideolojiler, dogrular, inancsallar) nun insanoglu turu tarihiyle yasit, alisilagelmis, yerlesmis ve otomatiklesmis, bilinc yerine bilinc altinin harekete gecirdigi dusunce ve davranis, akilciligin inandigi dogrular temelindeki sistemlesen ve tarihsel gelisim ile bugunlere gelen duzenler, epistemoloji ustu, doga ustu, dunya otesi efsaneler, mitolojiler, mistism ve her turlu insandisi ve de insanlik disi soyutlanmis kesinlesmis, noktalanmis, sonlanmis dusunce ve davranislarin konusuna ve genelde disaridan bakis acisi ve notr algi ile, epistemolojik gerceklikteki tum resminin sorunsal icerigini vererek; cururtmek, sokmek, bozmak v.s. temelli bir dile getirimdir.

Bunlar, benim birey bilinc, birikim, bilgi, v.s. temelli ve surekli suregelen bir surec temelinde gelisen, yenilenen duzeyimin urunleridir.

Bunun da anlami sudur. Herkesin zihni ufugundaki evrensel insani herkes kendi matematiksel/mantiksal bilgisi, birikimi gozlemi v.s. ile kendisi, hem kendi biri, hem turu, hem de fenomenin her turlu kullanim ve paylasimi icin dile getirebilir.

Iste evrensel-insan zihniyeti ve dile getirimi, evrensel insanin yapisal ve yapi ortaya koyucu/bozucu, curutucu ufkunun bir dile getirimidir.

Beklenen de, evrensel-insan zihniyetinin, kopyalanmasi, takibi degil; bunun bir ilk adim olarak tum dunya insanligina evrensel insan zihniyet ufkunun oldugunu gostermek ve herbir birin, bu ufuga yonelmesinin kendi adina, eliyle ve hem kendi, hem turu, hem de diger hersey icin, bilim, bilimsel ve bilimsel metodlu bir yol oldugunun algisini dile getirmektir.

Oyuzden, evrensel-insan zihniyetinin yapisal ya da yapi ortaya koyucu/bozucu dile getirdikleri, birey bilinci ve o bilincin evrensel insan ufku icindir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
08-12-2010, 06:59
Saygideger paslicivi;

asla bir "evrensel insan bilincine" çıkamayacakladır-paslicivi-

Ben zaten kimseyi, evrensel-insan zihniyetine cikarma ugrasi vermiyorum. Dile getirdiklerim, evrensel insan algisinin, bilincinin, farkindaliginin v.s. oldugunun ortaya konmasidir.

Sonucta, kimse evrensel-insan olamaz, ama; evrensel insan ufkunun varligini kendi matematiksel/mantiksal bilgisi ile algilayabilir ve kendi evrensel insan yolunu kendi uretebilir. Yeterki, bilimsel, bil kokenli ve bilimsel metod ile uygulansin. Eger akilciligin, inancsal dogrusu ile yola cikarsa, belki ancak, bireysel mutlulugun son duraginda noka koyar ve tarihin hareket eden aracindan, o durak ta iner. Ayrica, evrensel-insan'i da kendisini gozlem olarak dile getiren temel de karsisinda bulur.:whip:

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
09-12-2010, 02:45
Saygideger paslicivi;

ortada bir evrensel insan denen şahıs var, bir de evrensel insanın dile getirdikleri..

işte insanoğlu bu ikisini birbirinden ayırdedemeycektir.. seni ve senin dile getirdiklerini birbiriyle özdeşleştirip sen şahıs olarak ön plana çıkacaksındır..

işte sen burda kendi kimliğinle bu işte liderliğe soyunduğun an; tarihte yaşanmış farklılklar yaşanacaktır..-paslicivi-

Epistemolojik gerceklik olarak, ortada sadece ve sadece vucudu olmayan, bir evrensel-insan zihniyetinin dile gelimi var. Oyuzden de, vucudu olmayan bir dile gelimin, lider olma gibi bir konusu ve gercekligi yoktur. Ayni zamanda, vucudu olmayan bir evrensel-insan zihniyetinin, sahis olarak on plana cikma olanagi da yoktur.

Eger on plana cikacak olan bir sey varsa, o da evrensel-insan zihniyetinin, actigi birey bilincli, insansallastiran, evrensellestiren insanoglu turu ve birinin, zihniyette, evrensel insan olma olanaginin oldugudur.

Oyuzden evrensel-insan zihniyetinin, hem yapisal epistemoloji, epistemoloji disinda kalan ve bilimin, bilimselligin ve bilimsel metodun konusu olmayan her turlu, soyutlamayi, somuta indirgenmis sistemlenisini hem de yapiyi ortaya koyucu, yapiyi bozucu, curutucu dile gelimi ile; kisinin, kendi matematiksel/mantiksal bilgisi ile evrensel insan olma olanagini, ve de evrensel-insan zihniyetini dile getiren bireyini, umarim biribirinden farkli kilabilecek sekilde, farklariyla birlikte algilarsin.

Bu arada, japonca dile geleni, algilamak isteyen de pek ala algiliyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
09-12-2010, 07:57
evrensel insan ufkunun varligini kendi matematiksel/mantiksal bilgisi ile algilayabilir ve kendi evrensel insan yolunu kendi uretebilir. Yeterki, bilimsel, bil kokenli ve bilimsel metod ile uygulansin.


şimdi burayı inceleyelim biraz..

uzun yıllardır hem gerçek yaşantında hem bu internet ortamında "evrensel-insan düşüncesi"ni dile getiriyorsun.. kendin haricinde herhangi biri şimdiye kadar senin bu ifade ettiğin "evrensel insan düşüncesi"ni benimseyip başkalaşım/dönüşüm geçirdi mi?

daha açık ifade etmeye çalışayım.. bir hristiyan, bir müslüman, bir ateist, bir deist vs seni okuduktan sonra, seninle konuştuktan sonra,

-"evet haklısın" deyip senin gibi düşünmeye ve senin gibi tutum ve davranış göstermeye başlayıp bir dönüşüm/başkalaşım yaşadı mı?

tüm eski düşünce, inanç, tutum ve davranışlarından vazgeçip yepyeni bir insan olabildi mi?

yani tüm eski "insani olmayan" soyutlardan arınıp "insan" olabildi mi?

şimdiye kadar bunca çabana rağmen iletişime geçtiğin insanların dönüşüme/değişime uğramasındaki varolan başarı/başarısızlığını neye bağlıyorsun?

evrensel-insan
09-12-2010, 08:44
Saygideger paslicivi;

şimdiye kadar bunca çabana rağmen iletişime geçtiğin insanların dönüşüme/değişime uğramasındaki varolan başarı/başarısızlığını neye bağlıyorsun?-paslicivi-

Baskalarini, evrensel-insan zihniyeti ile sahsimi ozdeslestireceklerini dile getirirken, sen dile getirdigin dusuncen ile ayni hataya dusmus, yargiya varmissin.

Dolayisiyle, bir mesaj once dile gelen, evrensel-insan zihniyeti, evrensel insan olmak ve sahsimin farkini belirten mesaj da verildigi gibi algilanmamis.

Evrensel-insan zihniyeti dile gelirken, vucudu yokki, egosal tatmini, dogal egosu ve dolayisiyle bir basarili/basarisiz caba degerlendirmesi olsun. Yani, evrensel-insan zihniyeti dile gelirken, herhangibir teleolojik bir icerik ve anlam tasimiyor.

Evrensel-insan zihniyeti dile geliyor, hepsi o kadar.

Eger konuya sahsim acisindan bakmak gerekirse; ben, sitede tum yazilanlari gozlemliyor ve kendi degerlendirmemi kendime yapiyorum. Hem yazarin, bulundugu yerden birey bilinci ve evrensel insan'a dusunce dile getirimi bakimindan nerede, nasil ve neden yakinlasip/uzaklastigini, hem de dusunceyi dile getiren yazari, dile gelen dusuncesinden, daha net algilamak icin.

Bu arada, sadece evrensel-insan zihniyetine has, cumlelerin, tamlamalarin ve kelimelerin v.s. baska yazarlar tarafindan da dile getirebilmesini, dile getirdikleri sekliyle ve kullanim adina, verildigi gibi, algilanip/algilanmadigini da gozlemliyorum.

Oyuzden senin yonelttigin sorularin, sahsimi iceren icerik ve anlaminin hic bir onemi yok. Sadece evrensel-insan zihniyetinin dile getirdiklerine paralel bir disaridan bakis acili ve notr algili bir gozlemi var.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
10-12-2010, 05:52
konuyu tam olarak algıyamamış olabilirim..

o zaman sorumu şöyle sorayım..

evrensel insan denen şahıs; bu sitede "evrensel insan düşüncesi" dediği bilincini açıklarken nasıl bir amaç güdüyor?

bu kitlesel platform dediği ortamda düşüncelerini açıklamasının ve diğer insanlarla konuşup tartışmasının amacı nedir?

bu arada başarı/başarısızlık değerlendirmemi sormamdaki amaç; senin egosal tatminin değil diğer insanlara ne oranda ulaşıp onlara sağladığın fayda açısından idi..

evrensel-insan
10-12-2010, 06:54
Saygideger paslicivi;

evrensel insan denen şahıs; bu sitede "evrensel insan düşüncesi" dediği bilincini açıklarken nasıl bir amaç güdüyor?

bu kitlesel platform dediği ortamda düşüncelerini açıklamasının ve diğer insanlarla konuşup tartışmasının amacı nedir?

bu arada başarı/başarısızlık değerlendirmemi sormamdaki amaç; senin egosal tatminin değil diğer insanlara ne oranda ulaşıp onlara sağladığın fayda açısından idi.. -paslicivi-

Evrensel-insan zihniyeti dile geliyor, hepsi o kadar.

Eger konuya sahsim acisindan bakmak gerekirse; ben, sitede tum yazilanlari gozlemliyor ve kendi degerlendirmemi kendime yapiyorum. Hem yazarin, bulundugu yerden birey bilinci ve evrensel insan'a dusunce dile getirimi bakimindan nerede, nasil ve neden yakinlasip/uzaklastigini, hem de dusunceyi dile getiren yazari, dile gelen dusuncesinden, daha net algilamak icin.

Bu arada, sadece evrensel-insan zihniyetine has, cumlelerin, tamlamalarin ve kelimelerin v.s. baska yazarlar tarafindan da dile getirebilmesini, dile getirdikleri sekliyle ve kullanim adina, verildigi gibi, algilanip/algilanmadigini da gozlemliyorum.

Oyuzden senin yonelttigin sorularin, sahsimi iceren icerik ve anlaminin hic bir onemi yok. Sadece evrensel-insan zihniyetinin dile getirdiklerine paralel bir disaridan bakis acili ve notr algili bir gozlemi var.-e.i.-

Evrensel-insan zihniyetinin dile getirdikleri, eger birilerine fayda sagliyorsa, bu faydanin da degerlendirmesini, kendilerine fayda sagladigini dusunenler yapacaktir.

Bu arada ayni sorulari ben sana sorayim.

Paslicivi lakapli yazar, kendince zaman olarak "az" da olsa dile getirdiklerinden ne ve nasil bir amac guduyor?

bu kitlesel platform dediği ortamda düşüncelerini açıklamasının ve diğer insanlarla konuşup tartışmasının amacı nedir?

Meela, "Islam Formu" n da actigi, son basligi, neden ve hangi amac ile acmistir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
15-12-2010, 07:35
Saygideger paslicivi;

evrensel insan denen şahıs; bu sitede "evrensel insan düşüncesi" dediği bilincini açıklarken nasıl bir amaç güdüyor?

bu kitlesel platform dediği ortamda düşüncelerini açıklamasının ve diğer insanlarla konuşup tartışmasının amacı nedir?

bu arada başarı/başarısızlık değerlendirmemi sormamdaki amaç; senin egosal tatminin değil diğer insanlara ne oranda ulaşıp onlara sağladığın fayda açısından idi.. -paslicivi-

Evrensel-insan zihniyeti dile geliyor, hepsi o kadar.



2 yıl gibi bir süre içerisinde 14000 küsür yazı ve karşılığında "sadece amaçsız zihniyetimi dile getiriyorum" diyorsan, ben daha ileri gidip sorgulamam.. çünkü iş kendi açımdan insani olmayan bir duruma gelecektir..


benim burda asıl vurgulamak istediğim şey; ulaşılan üstbilincin konuşarak anlatarak diğer altbilinçlerin büyük bir çoğunluğuna aktarılamayacağı idi.. fayda derken bunu kastetmiştim..

benim islam topiğimde açtığım başlığa gelince..

ulaştığım bir bilinç var.. ve bu bilinç "insani" bir bilinç, varolan teizm ve nonteizm bilinç düzeylerinden çok farklı.. buna sen de ulaşmışsın..

benim amacım; islam zihinli teizm ve nonteizm bilinç düzeyinde yaşayan insanların ortasına taşı atmak.. ve bu taşın yaratabileceği dalganın çok sınırlı sayıda insanı etkileyiciğinin (faydası olacağının) farkındayım..

amacım bu çok sayıda sınırlı insana ulaşıp, "insani bilinci" aktarabilmek ve insanoğlunun "insanlaşma" sürecinde/evriminde yola bir taş da ben koyabilmek ve özümü tatmin etmek/beslemek..

evrensel-insan
16-12-2010, 21:16
Saygideger paslicivi;

Zihniyetinin surekli suregelen surec icinde, birey eliyle ve adina insansallasmasi ve evrensellesmesi, evrensel-insan dusuncesini dile getiren bireyin amacidir. Hem kendi adina, hem de insanoglu turunun her bir biri adina.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
21-12-2010, 02:13
Saygideger paslicivi;

benim amacım; islam zihinli teizm ve nonteizm bilinç düzeyinde yaşayan insanların ortasına taşı atmak.. ve bu taşın yaratabileceği dalganın çok sınırlı sayıda insanı etkileyiciğinin (faydası olacağının) farkındayım..

amacım bu çok sayıda sınırlı insana ulaşıp, "insani bilinci" aktarabilmek ve insanoğlunun "insanlaşma" sürecinde/evriminde yola bir taş da ben koyabilmek ve özümü tatmin etmek/beslemek-paslicivi-

Yukarida, senden alintiladigim cumleler, pekte olayi; evrimin eline, norokimyasal yapinin ve varolusun eline birakmiyor, aksine devrimci bir dusunce gerektiriyor.

Yalniz uzucu olan nokta, bu devrimci icerikte, cumle sahibinin , yani paslicivinin yer almamasi. Gerci bu birey bilinci ve farkindaligi ile bagli; ama; sonucta, senin ust bilinc olarak gordugun ve tarihi tehlike olarak dile getirdigin bu tehlikeyi tasiyor.

Bu tehlikede, fikri ortaya atanin, KENDI DUSUNCESINI SABITLEMESI, SAHIPLENMESIDIR. Yani, kendi dusuncesinin, baskalarindan istedigi gibi, sorgulamamasi ve attigi tasin kendi uzerindeki etkisine yer vermemesidir.

Sonucta kendi dusuncesini, sorgulamayan ve degerlendirmeyenin, ust bilinc olarak yapacagi; kendi dile getirdigine taraftar kazanmaktir.

Tum tarih, birey bilincini almamis bu ust bilincli karakterlerle doludur. Sorunda hicbirinin kendi dusuncelerini insan ve insanlik adina sorgulamamis, degerlendirmemis; aksine, sabitlemis ve sahiplenmis olmalaridir.

Cunku, dile gelen dusunceler, dile getiren icindir de ayni zamanda ve dile getiren, dile getirdigi dusunceleri de surekli suregelen bir surec olarak sorgulamali ve insan ve insanliga gore de insansal zihniyet temelinde degerlendirmeli ve gerekirse de gozlem ile yanlislamalidir.

Aklin inandigi bir sabit dogrusu ile hareket eden bir kisi, sorgulamaz. Mesela, Hitler; her turlu olum emrini verirken ve insanlikdisi davranislara imza atarken "Dur, yahu; ben ne yapiyorum?" diye kendini sorgulamamistir. Bu da zaten aklin inanarak dogruladigi uygulamalarin uygulayan ve uygulatan tarafindan degerlendirmedigini ve sorgulanmadigini gosterir.

Tarih Hitler gibilerle doludur. Iste ust bilincin asil tehlikesi bu akilci inancin dogrulugunun sabitligi ve sahipliligidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Ali80
09-02-2011, 01:29
Sevgili Paslıçivi,

Bu başlık sanırım aylardır aktif değil, başlığı, bu kadar sayfayı son 3 gündür tek tek okumaya çalıştım, satır satır olmasa da büyük bir kısmını takip edebildim, dediklerinizin bir kısmına katılıyorum bir kısmına katılmıyorum bazı kısımlarda ise aklıma soru işaretleri oluştu.
Öncelikle sürekli islamı, hristiyanlığı, budizmi, hinduizmi örnek veriyorsunuz, hatta bir yerde o kadar iddialı konuşmuşsunuz ki “Buddhistler, Hindular meditasyonu adam gibi yapsalardı şu anda Buddhist/hindu olmazlardı” demişsiniz ya da buna çok benzer bir şey demişsiniz (şu anda kelimesi kelimesine aklımda değil ve hangi sayfada olduğunu unuttum)

Başka bir yerde de “meditasyonun başarıya ulaşamamasının en büyük sebebi, çocuk yaşta başlanmamasıdır” demişsiniz. Şimdi, bildiğiniz (ya da bilmediğiniz) gibi, Tibet’te Budistler genelde 5 yaşında meditasyona başlarlar ve meditasyonu hayatlarının en önemli olgusu yaparlar, hem de bu işi savsaklayarak değil, disiplin ve ciddiyetle yaparlar, sizin meditasyonda deneyimlediğiniz olguların belki de çok daha ileri ve radikal versiyonlarını deneyimlerler ve bunları kitaplarında kelimelere dökmeye çalışırlar.

Örneğin Tibet; sizin düşüncelerinizin, dediklerinizin aynısını hata çok daha derin ve ileri versiyonlarını dile getiren, “başka dinde olanlar hatalı onlarınki sahte benimki doğru” diye asla demeyen, ima bile etmeyen, düşünmeyen, hiç kimseyi yargılamayıp hiç kimseyi kırmayan, tartışmayan bunu yaşam felsefesi haline getirmiş, acılar ve aşırı sevinçler karşısında bir su gibi dingin kalabilen, her şeye hayata uzaktan yukardan bir gözlemci gibi bakabilen, huzur içinde yaşayan Budist ustalarla doludur. Bu dediklerimin en önemli uygulayıcılarından biri de son Dalai lama’dır, şimdiye kadar hiçbir din hakkında kötü bir şey dememiş, hiçbir konuşmasında kitabında ya da yazısında kendi dininin şu ya da bu şekilde başka dinlerden üstün olduğunu dile getirmemiş, materyalistlerle, nöroloji profesörleriyle tartışma olmadan, dostça uzun sohbetleri olmuş ve bunlar kitaplarda yayınlanmıştır, kendisine yine de Budist der.

Zen Budizminde de zaten “eğer karşına Buddha çıkarsa onu öldür” diye ünlü bir deyiş vardır, yani kavramlara bağlanılmaz, kavram zincirinden kurtulunması tavsiye edilir. Zaten Budizmin “kutsal” metinlerinde şöyle denir “bu yazılar ayı gösteren bir parmak gibidir, ama ayın kendisi değildir, lütfen ayı parmakla karıştırmayın, hiçbir yazı yolun kendisi değildir, onu ancak deneyimleyebilirsiniz”
Kendisine “budist” diyen bir usta şunları yazabilmektedir:

"Aydınlandığında artık herhangi bir kalıba bağlı değilsindir.
Sevgisin ve gerçeksin.
Ve sevgiyle gerçeğin formu olmaz.
Formlara dolarlar
Ama kelime asla kelimenin ifade ettiği ile aynı şey degildir
"Tanrı" kelimesi Tanrı değildir
'Anne' kelimesi anne değildir.
'Ben' kelimesi ben değildir.
Tüm bu sözler boştur.
Bunlar, zihin seviyesinde oynadığımız oyunlardır.
İçimizde anlamak isteyen şeyi besleyişimizdir. Ve iste söylenen onca sözün ardından buradayız.
Nereye gittiler?
Hepsini hatırlıyor musun?
Boş, boş ...
Onları duyduysan şu anda burada bomboşsun.
Sonraki söz için hazırsın.
Ama söz içinden geçip gidecek.
Hiç bir şeyi bilmene gerek yok, işin komik olan yanı da bu.
O kadar basitleşirsin ki,
Boşalırsın, hiç bir şey bilmezsin.
Sadece bilgelik olursun. Hiç bir şeye dönüşmeden Her şey olursun.”


Zira aynı şekilde birçok Hindu satguru, kendisine Hindu der ama “her din gerçeğe ulaştırma potansiyeline sahip kanatlardır ve hepsi de geçerlidir” yorumunu yapar (ki bu ifade Hindu kutsal Kitplarından da destek almaktadır zaten) ve hiçbir dindarla ya da materyalistle tartışmaya girmeye gerek de duymaz.

Zira kendisine “müslümanım” diyebilen, hakikate ermiş bir Sufi usta da hayata aynı bu şekilde veya sizin gibi bakabilir.
Şimdi bu örnektekiler de mi “aydınlanamamış” “tam derin uyku durumunda” bilinçkapalılığı halinde yaşamaktadır?

Her neyse şimdi daha da önemli mevzuya gelelim.

Öncelikle tamamen teist olan yani aklında, kendi inancının yanlış olabileceğine dair en ufak bir düşünce bile geçmeyen, şüphe duymayan insanları “derin uykuda” olarak tanımlıyorsunuz ve bu kişilerin bilinçaçıklığının en alt seviyede olduğunu söylüyorsunuz ve bu kişilerin “tamamen huzurlu bir şekilde uyumakta” olduklarını söylüyorsunuz. Bu kenarda bir dursun...

Ondan sonra sık sık, ölümün de “bir nefes sonrası kadar yakın” olduğunu söylüyorsunuz, “bilinç açılmaya başladıkça şüphe duygusu artmaya başlar ve huzurunuz kaçar” da diyorsunuz. Bu arada bir sonraki hayata, karmaya inanmadığınızı, bir materyalist olduğunuzu söylüyorsunuz.

O halde madem ölümden sonra bir hiç var, yapabileceğimizi en önemli şey şu “biricik” hayatı “ıskalamamak”, o halde sizin en “kapalı bilinç” olarak tarif ettiğiniz ve huzur içinde hiçbir şeyden haberi yok sadece inancıyla yaşıyor olarak tarif ettiğiniz durum en ideali olmuyor mu?

Madem sadece bu hayat var başka gerçeklik yok ve ortalama 60-70 yıl ömrümüz var o zaman bırakalım insanlar “en kapalı bilinç” halinde ama tam huzurla hiçbir şeyden şüphe etmeyerek hiçbir şeyi dert etmeyerek full teizm halinde yaşasınlar? En ideali bu değil mi?
Şu kısacık ömürde aslolan huzursa eğer ve siz “insanlar en kapalı bilinç hallerinde dinlerine sımsıkı bağlıdır hiçbir şüphe duymazlar ve huzurla uykudadırlar” diyorsanız, şu kısacık biricik hayatta böyle insanlar için aydınlanmaya ne gerek vardır? Şüphe etmeye araştırmaya egoyu kırmaya uğraşmaya ve bunun sonuçlarını, zor sonuçlarını yaşamaya kısaca “huzurlu derin uykudan” uyanmaya ne ihtiyaç vardır? 60 yıllık biricik bir ömürde huzur içinde uyumak varken, uyku mahmurluluğu sonra da uyanma durumlarını yaşamya ve bu ikisi arasında geçen sayısız zorlukla şüpheyle huzur kaçmasıyla başetmeye ne gerek vardır? Mantığınıza göre aydınlanan insan da ortalama 60 yıl sonra hiç olacak, “huzur içnide derin uykuda uyuyan” insan da ortalama 60 yıl sonra hiç olacak, ikisi de aynı noktaya gelecek?

Saygılarımla,

paslıçivi
09-02-2011, 06:29
sevgili Ali80.. topiği reenkarne(hortlatmışsınız) etmişsiniz, hoşgeldiniz. :) bu aralar felsefeye ve siteye yazma konusunda çok hevessizim nedense. açtığım ve bitiremediğim 2 topiğim var, beni bekliyor..

yazdıklarınıza elimden geldiğince cevap yazmaya çalışayım.

Bu arada bir sonraki hayata, karmaya inanmadığınızı, bir materyalist olduğunuzu söylüyorsunuz.



önce burdan başlıyalım. ben materyalist de değilim idealist de. ölüm sonrası yaşam konusunda ne bilimin bir deklarasyonu var ne de benim bir deneyimim :)

böyle bir durumda benim ifade edeceğim tek şey "bilmiyorum"dur..

"ölüm sonrası yaşam vardır/yoktur" gibi bir ifade inançtır, bilgi değil.. çünkü dediğim gibi bilim tarafından deklare edilmiş ve evrensel onayı olan bir veri değildir..

O halde madem ölümden sonra bir hiç var, yapabileceğimizi en önemli şey şu “biricik” hayatı “ıskalamamak”, o halde sizin en “kapalı bilinç” olarak tarif ettiğiniz ve huzur içinde hiçbir şeyden haberi yok sadece inancıyla yaşıyor olarak tarif ettiğiniz durum en ideali olmuyor mu?



dinler aslında insanoğlunu çok büyük bir zulümden kurtarır.. insanoğlu evrene baktığında buna bir anlam vermek/evreni okumak ister ama evreni bir "bütün/mutlak 1" olarak ortaya koyamadığı için hem kendi zihninde hem diğer insanlarla cebelleşip durur..

işte dinler bu kişisel zihin cebelleşmesini engeller, insana evreni bir "bütün/mutlak 1" olarak verir. ve kişi bilincine yansıyan evreni herşeyiyle "bildiğini zannederek" bir yaşam sürer. tanrısıyla, ölüm sonrası yaşamlarıyla vs..

o yüzden varolan dinlerden herhangibirine tam iman etmiş biri kendi içinde ve aynı dine inanan insanlar arasında huzur ve güven hissiyle bir yaşam sürer ve ölüp gider..

ama aynı huzur ve güven hissi tüm dünya insanlığına yansıdığında sihirli bir şekilde bozulur.. o güven ve huzur içinde yaşayan kişi/toplum farklı bir inançlı kişi/toplumla karşılaştığında işin için egonun diğer kompenentleri(milliyet, politika, ahlak vs) de girer ve bu iki topluluk insan olduğunu unutup insani olmayan çok ilkel bir şekilde birbirilerini öldürmeye yoketmeye kalkarlar..

farklı dinlere inanan insanlar dünya üzerinde biribirleriyle karşılaşmasalar ya da tüm dünya insanlığı tek bir dine inansa dediğinizde haklısınız.. insanoğlu derin bir uykuda mışıl mışıl uyuyarak güven ve huzurda yaşayabilir ve bu durum insanlık için ideal olabilir..

ama gördüğünüz gibi teizm düzeyi bilinçaçıkığında yaşayan insanların inanç içerikleri çok farklıdır.. ve binlerce yıldır biribirleriyle yaptıkları tek şey savaşmak..

Buddhistler, Hindular meditasyonu adam gibi yapsalardı şu anda Buddhist/hindu olmazlardı” demişsiniz ya da buna çok benzer bir şey demişsiniz (şu anda kelimesi kelimesine aklımda değil ve hangi sayfada olduğunu unuttum)

Başka bir yerde de “meditasyonun başarıya ulaşamamasının en büyük sebebi, çocuk yaşta başlanmamasıdır” demişsiniz. Şimdi, bildiğiniz (ya da bilmediğiniz) gibi, Tibet’te Budistler genelde 5 yaşında meditasyona başlarlar ve meditasyonu hayatlarının en önemli olgusu yaparlar, hem de bu işi savsaklayarak değil, disiplin ve ciddiyetle yaparlar, sizin meditasyonda deneyimlediğiniz olguların belki de çok daha ileri ve radikal versiyonlarını deneyimlerler ve bunları kitaplarında kelimelere dökmeye çalışırlar.



meditasyon henüz bilimin inceleyip de bilgi/yasa düzeyinde ortaya konulabilen bir olgu değil.. sadece kişisel deneyimler ve tecrübeler ortalıkta dolaşıyor..

yukarda alıntı yapılan meditasyon hakkında söylediklerim tamamen kişisel tezlerimdir..

-meditasyona çocukluk yaşta başlanılmalıdır

-hakkıyla yapılması derken trans halindeyken oluşan görüntüde o "parlak renk halesinin" deneyimlenmesi gerekir..

-ve belki de tüm bunlardan daha önemlisi kişi çok ciddi bir psikolojik travma(insanoğlunun tutunduğu tüm değerlerin bir anlığına sıfırlanması) deneyimlemiş olması gerekir..

bunlar arttırılabilir ama dediğim gibi bunlar tamamen kişisel deneyim ve tezlerimdir.. bilgi/yasa düzeyinde veriler değildir zaten..


Zira aynı şekilde birçok Hindu satguru, kendisine Hindu der ama “her din gerçeğe ulaştırma potansiyeline sahip kanatlardır ve hepsi de geçerlidir” yorumunu yapar (ki bu ifade Hindu kutsal Kitplarından da destek almaktadır zaten) ve hiçbir dindarla ya da materyalistle tartışmaya girmeye gerek de duymaz.

Zira kendisine “müslümanım” diyebilen, "hakikate ermiş" bir Sufi usta da hayata aynı bu şekilde veya sizin gibi bakabilir.
Şimdi bu örnektekiler de mi “aydınlanamamış” “tam derin uyku durumunda” bilinçkapalılığı halinde yaşamaktadır?



bir insan ben hinduyum, müslümanım, budistim derken neyi kastettiği çok önemlidir..

şayet bu dinlerin öğretisi olan ölüm sonrası yaşam/yaşamları kabuledip gerçeklik olarak algılıyorsa kişi derin uykuya girmiştir..

"hakikate ermek" insanın kişisel değil insanlığın kollektif bilincinin ortaya koyduğu bilimin işidir.. insanın kişisel erdiği şey en fazla onun kişisel beyin donanımının inancıdır.. sınanamayan, tekrarlanamayan, evrensel onay almamış bir veri hakikat/gerçek değil inançtır.. ve sadece o kişiyi bağlar, diğer insanları değil..

hakikate ermek kişiye bağlı olsaydı "hangi kişinin hakikati?" diye bir soru sormamız gerekirdi.. doğrular/inançlar değişkendir ama gerçek/hakikat tektir.. baktığında tüm dünya insanlığı "aynılığı" görür, farklılığı değil..

gerçek/hakikat bulutsuz bir gökyüzü gibidir, bakıldığında herkes aynılığı görür ve insan bilincinin yorumuna açık değildir, insan tarafından savunulmasına gerek yoktur..

doğru/inanç ise bulutlu bir gökyüzü gibidir, baktığında herkes farklı şey görebilir ve insan bilincinin yorumuna açıktır ve insan tarafından savunulmaya ihtiyaç duyar..

burda bahsettiğim şey de bilmek ve inanmak arasındaki "farkın farkındalığıdır"..

3 comments:

  1. İsmim Doktor Michael Baldwin, Iowa Lutheran Hastanesi'nin bir temsilcisi, Organ cerrahisinde uzmandırız ve böbreklerin satın alınmasıyla ilgileniriz ve hastamız böbreğe bağış yapmaya karar veren herhangi bir donöre büyük miktarda para ödemeyi kabul etti. onları kurtarın ve Iowa City, ABD'de bulunuyoruz.
    Böbreğinizi satmakla ilgileniyorsanız, lütfen ilerlememiz için bize geri dönmekten çekinmeyin.
    Ve eğer ilgilenirseniz bizim e-postamız: iowalutheranhospital@gmail.com

    ReplyDelete
  2. Bu, böbrek satmak isteyen herkese açık bir ilan, böbrek nakli ihtiyacı olan hastalarımız var, bu nedenle böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen iowalutheranhospital@gmail.com adresindeki e-posta adresimizden bizimle iletişime geçin.
    Ayrıca +1 515 882 1607 numaralı telefondan whatsapp'ı arayabilir veya bize yazabilirsiniz.

    NOT: Güvenliğiniz garanti altındadır ve hastamız, onları kurtarmak için böbrek bağışı yapmayı kabul eden herkese büyük miktarda para ödemeyi kabul etmiştir. Sizden haber almayı umuyoruz, böylece bir hayat kurtarabilirsiniz.

    ReplyDelete
  3. Bu Mayo Clinic tarafından yapılan genel bir kamu duyurusudur ve böbrek satın almakla ilgileniyoruz, böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen aşağıdaki e-posta adresimizden doğrudan bizimle iletişime geçin.
    mayocareclinic@gmail.com
    Not: Bu güvenli bir işlemdir ve güvenliğiniz garantilidir.
    Lütfen daha fazla bilgi için bize bir e-posta mesajı gönderin.

    ReplyDelete