Sunday 10 April 2011

Soru Kosesi-Eski Yazismalar-18/02/09-16/05/2010


Sayfa : [1] 2 3

evrensel-insan
18-02-2009, 16:09
Saygideger arkadaslar;

Konumuz, ne olursa olsun; eger o konuda, soru sormak isteyen veya bilgisini gelistirmek isteyen arkadaslarimiz olursa; bu baslik altinda, sorularini iletebilirler.

Boylece, sorulara cevap verebilecek olan arkadaslarinda katilimiyla, bu baslik bir "Egitim-ogretim" basligina donusebilir.

O yuzden, bu baslikta sorulacak herhangibir soruya; cevap vermeye yonelen arkadaslarin; sabirli, hosgorulu ve anlayisli olmalarini diliyorum.

Amacimiz, kendimize ait bilgi ve birikimlerimizi, ogrenmek isteyen arkadaslara; hicbir menfaat dusunmeden, iletebilmek olsun.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sheyhzade
18-02-2009, 21:26
Sevgili Evrensel

Aslinda forumda aklimiza gelebilecek cogu soru ve cevaplari mevcut.
Yani gayet zengin biryer.
Herhangi bir konu acmak istedigimizde,yada bir konu hakkinda sorular
sormak istedigimizde,2. iletide direk mevzu bahis linkler onumuze geliyor.
tabi,onlarida okuyoruz,fakat anlasilmayan yerler olmuyorda degil.
Ve bu tekrarlamalar konu hakkinda bilgi sahiplerinide ayni seyleri tekrar tekrar
anlattiklari icin sikiyor olabilir.

Reankarnasyon dinlerdeki (hristiyan,musevi,islam) yeri nedir?
Islam dini reankarnasyon hic degin mis mi?

evrensel-insan
18-02-2009, 21:31
Saygideger seyhzade;

Herhalde, bu konuda en doyurucu cevabi, pante verecektir. Ama; benim bilgilerimin temelinde; islamda, reinkarnasyon anlayisi yoktur. Cunku, olenin ruhu; cennet veya cehenneme gider ve bir daha dunyaya donme olanagi yoktur. O yuzden, kisinin tekrar dunyaya gelmesi veya, daha once gelmis birinin devami olabilmesi; islamla celisir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
18-02-2009, 23:58
Reel karnasyonun dinlerdeki (hristiyan,musevi,islam) yeri nedir?
Islam dini reel karnasyona hic degin mis mi?

Sevgili sheyhzade;
Reel yazınca bayağı gerçekçi gibi durmuş reankarnasyon. :)
Peygamber müesseseli dinlerde reankarnasyon yoktur.
Ama olduğunu iddia edenler az da olsa vardır.
Bunlar tezlerine dayanak olarak öncelikle reankarnasyonun reddedilmediğini yazarlar. Evet, reankarnasyon inancı bu dinlerden daha eskidir. Yani cennet-cehennem inancından çok daha eskidir. Ruhçu dinlerin ortaya çıkmasıyla birlikte ruhun yeniden vücut bulduğu inancı da oluşmuştur.
Peygamberli dinlerin kitaplarında reankarnasyona değinilmez.
Çevrelerinde bu inanç mevcutken reddedilmemesi ilginç görülebilir.
Örneğin Eski Mısır'da bu inancın izleri vardır. Ama sözde Mısır'ı terkeden Yahudiler ve Musa bundan habersiz gibidir ve konuya hiç değinilmemiştir.

Tasavvuftaki ruhun tekamülü konusunun reankarnasyonla bağlantısı ise tartışmalıdır. Reankarnasyonun tasavvuftaki karşılığı tenasühtür. Tasavvufta başka bedenlerde can bulmaya inananlar da vardır, reddedenler de. Reddedilmesinin sebebi kesinlikle İslam'dır. Eğer Tasavvuf İslam içinde şekillenmeseydi, özgür olabilseydi reankarnasyonu savunurdu. Çünkü ruhun tekamülünün tenasühten başka bir yolu mümkün olamaz.

karadenizli
19-02-2009, 01:06
Ben Aristotales ile aristo yu farklı filozoflar zannederdim ama google yazınca aynı kişiler çıkıyor.

Bilgilendirirmisiniz

sheyhzade
19-02-2009, 01:22
evet yanlis yazmisim,yazdikdan sonra farkettimde duzeltemedim
Sn Pante :)

Sevgili Evrensel Insan,bu konuyu acman iyi olmusda
ben zirt pirt soru sorarim,topic in gidisati bozulmaz umarim :)

Maide süresi 69. ayetti “Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır”.

Ben bu ayeti anlayamiyorum Sn Pante.burda ;
Hristiyan,yahudi,musluman ..bu uc din zaten Allah,ahiret gunune inaniyor.
O zaman herkes cennete girecek?Mesela su vatandaslarda ;
Akü ..Plante
Vinç..Romalı Vitruvius
Matkap..G. Sommeiller
Arşimed Burgusu..Arşimed
Robot..E. Sperry
Radyoaktivite..A. Becquerel
Radyum..Curie’ler
Ampul..Edison
Asansör..E. Otis
Balon..Montgolfier Kardeşler
Barometre..Toriçelli
Barut(Dumansız)..Schultr
....

bunlarda salih amel islemis toplum icin..
bunlarda cennete girecek ayete gore..
Yani Karadenizliyle,bu vatandaslar arasinda hic bir fark yok..
o zaman cennete alacagin insanlara ;
Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez
bu sacmalik degil mi?
celismiyor mu?
alcakmi cennetine almicak mi?
Mukafat vercek mi vermicek mi?

O zaman musluman,hristiyan yahudi..hic farketmez..
bu anlam cikmaz mi?
Cikarsa,1'i haric ikisi bosu bosuna seriat getirmis olmaz mi? :)

karadenizli
19-02-2009, 01:29
şeyhzade yani yahudiler,hristiyanlar sizin gibi ahiret gününe inanırsa ve salih amel işlerse cennete gidecek diyor.

Onları islama davet ediyor yani dikkat edersen parantez içinde müslümanlar yazmış orası öyle değil "inananlardan yahudiler......." olacak

pante
19-02-2009, 01:59
Maide süresi 69. ayetti “Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır”.

Ben bu ayeti anlayamiyorum Sn Pante.burda ;
Hristiyan,yahudi,musluman ..bu uc din zaten Allah,ahiret gunune inaniyor.
O zaman herkes cennete girecek?

Herkes değil.
(Müslümanlarla birlikte) Allah'a ve ölümden sonra yaşama inananlardan Yahudi, hristiyan ve Sabi gibi din mensupları salih ameller işlemişlerse...
Yani 2 şart var.
1- Allah'a ve ahirete inanmak,
2- İyi-güzel işler yapmış olmak,

Hristiyanlar deyince çoğu için "Allah'a inanmak" şartı tehlikeye giriyor. Çünkü Kur'an, İsa'ya tanrı diyenlere ve üçlemeye inananlara sıcak bakmıyor.

Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.
bu sacmalik degil mi?
celismiyor mu?

Çelişiyor.
O nedenle de İslami kesimden farklı açıklamalar geliyor ama ikna edici olmuyor.
Şöyle açıklayabiliriz.
İlk ayet istisnalara yer verir.
Yani iyi Yahudiler, iyi Hristiyanlar gibi.
İkinci ayet ise genellemedir.
Genelleme yapmak da Tanrıya pek uymuyor.

sheyhzade
21-02-2009, 14:30
Sn Pante

Cihat nedir?Farz midir,sunnet midir,vacit vs.. ??
Cihat sadece islamda mi var yoksa diger dinlerde de mevcut mudur?

.................................................. ..........

Sn Pante

Vaftiz ne icin yapilir?
Diger dinler gercekten ''her cocuk musluman dogar''
Inancini benimsedikleri icin mi yoksa ozel baska sebebleri mi vardir?
Aynen sunnet gibi,vaftiz ettirmemek toplumda
cocuklara eksiklik getirir mi?Bulundugu yerde
Sosyal sorun olusturur mu?

Bilgilerinizi ve Fikirlerinizi paylasirsaniz sevinirim.

Saygilarimla.

pante
21-02-2009, 16:02
Cihat nedir?Farz midir,sunnet midir,vacit vs.. ??
Cihat sadece islamda mi var yoksa diger dinlerde de mevcut mudur?

Sevgili Sheyhzade;
Cihad farzdır. Cihadla ilgili olarak aşağıdaki linkte yanıtları bulabilirsin:

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5169&highlight=cihad&page=2

Vaftiz ne icin yapilir?
Diger dinler gercekten ''her cocuk musluman dogar''
Inancini benimsedikleri icin mi yoksa ozel baska sebebleri mi vardir?
Aynen sunnet gibi,vaftiz ettirmemek toplumda
cocuklara eksiklik getirir mi?Bulundugu yerde
Sosyal sorun olusturur mu?

Diğer dinlerin "Her çocuk müslüman doğar." diye bir inancı yok.
Bu, müslümanların iddiası.
Hristiyanlıkta, insanların doğuştan günahkar olduklarına inanılır.
Geçmişin günahlarından arınması için de suya daldırılarak vaftiz yapılmasının şart olduğuna, aksi takdirde günahkar kalacağına inanılır.
Genelde doğan çocuklara isim verilmezden önce vaftiz yapılır.
Sözde vaftiz edilenin " İsa'ya inanıyorum ve yaşamımı İsa'ya adıyorum." diyerek bir sözleşme yaptığı varsayılır.
Daha yaşamla tanışmamış, konuşmayı dahi bilmeyen bir bebeğin hem günahkar olduğuna hem de vaftiz edilirken böyle bir sözleşme yaptığına inanılması dinlerin ne denli birbirinden farksız saçmalıklara sahip olduğunu gösteriyor.

Hristiyanlarda sünnetin yerini vaftizin aldığına inanılır.
Karşılaştırıldığında; birinde cinsel organa yapılan cerrahi bir müdahale, diğerinde suyla yıkanma. Tabi ki suyla yıkanma tamamen zararsız birşey.
Sünnet, insanları mimliyor, diğer dinlere göre silinmeyecek bir işaret, bir iz taşıyor. Vaftizin ise yapılıp yapılmadığı belli değil. Bir izi kalmıyor, bir kanıt teşkil etmiyor. O nedenle vaftiz yapılmamış olsa dahi önemli bir sosyal sorun yaşanmaz. Yapılmış olduğunda ise hiç yaşanmaz.
Ama sünnet öyle değil. Kur'an'da olmadığı halde, farz olmadığı halde yapılmadığında büyük bir sosyal sorun yaşanıyor.

karadenizli
21-02-2009, 16:41
Pante sana bir soru soracağım;

ebu süfyanlar,hindler islamın ilk dönemlerinde en azılı düşmaları müslüman oldular peki peygamberimiz öldükten sonraki siyasi çalkantılarda ebu süfyan gibi olaylara müdahale etme özelliğine sahip insanlar ne gibi bir rolde bulundular

Ayejj
21-02-2009, 16:56
Sayın karadenizli
Emevi Saltanatı Ebu süfyanın çocuklarının saltanatıdır.

pante
21-02-2009, 17:14
ebu süfyanlar,hindler islamın ilk dönemlerinde en azılı düşmaları müslüman oldular peki peygamberimiz öldükten sonraki siyasi çalkantılarda ebu süfyan gibi olaylara müdahale etme özelliğine sahip insanlar ne gibi bir rolde bulundular

Ebu Süfyan, Hind vb. zorunlu müslüman olanların peygamberin ölümünden sonra neler yaptığı hakkında somut bilgilere sahip değiliz.
Ama tahmin etmek güç değil.
Çünkü koca Mekke şehrinden topu topu 300-400 müslüman çıkıyor. Medine'de güçleniyor, çoğalıyorlar. Bu arada Mekke'de de gizli müslüman olanlar vardır elbette. Ama çoğunluğun müslüman olmadığı kesin. Binlerce putperest, Mekke'nin fethiyle birlikte münafık oluyor. Bunların bir kısmı zaman içinde İslam'ı benimsemiş olabilir. Ama önemli bir kısmının da pagan inançlarını devam ettirdiğini düşünmek doğru olur.
Peygamberin ölümünden hemen sonra dinden dönme hareketleri ve isyanlar başlıyor. Ardından da Ridde savaşları. Bu savaşlar, herkesin müslüman olmadığının açık göstergesi.
Müslüman olmayanların en güçlü olduğu sülale ise Emeviler.
Osman'ın halifeliği döneminde valilerin tamamı Emevilerden yapılıyor. Devlet görevlerinin kilit noktalarına Emeviler getiriliyor. Örneğin Mısır valiliğine getirdiği Abdullah bin Sad, peygamberin vahiy katibiyken "Kur'an'ı Muhammed uyduruyor" diyerek dinden dönmüş olan ve hayatını Osman'ın kurtardığı süt kardeşiydi.
Harra olayından sonra Ebu Süfyan'ın torunu Yezid'in " Kureyş'in intikamı alındı" dediği rivayet edilir. Doğrusunu Allah bilir. :)

karadenizli
21-02-2009, 17:29
Sadece şöyle bir rivayet duydum ben;ebu süfyan müslüman olduktan sonra yine bir gün kalbine acaba yine kuvvet toplasam h.z muhammedi devirebilirmiyim diye geçmiş h.z muhammedde yanına yaklaşıp kalbinden geçenleri görüp "Boşuna uğraşma deviremessin" demiş kaynak bilmiyorum ama birisi anlatmıştı

pante
21-02-2009, 17:35
Sadece şöyle bir rivayet duydum ben;ebu süfyan müslüman olduktan sonra yine bir gün kalbine acaba yine kuvvet toplasam h.z muhammedi devirebilirmiyim diye geçmiş h.z muhammedde yanına yaklaşıp kalbinden geçenleri görüp "Boşuna uğraşma deviremessin" demiş kaynak bilmiyorum ama birisi anlatmıştı

Doğrudur.
Ebu Süfyan'ın içindeki niyeti anlamak için peygamber olmak da gerekmez.
Şimdi ülkeye şeriat düzeninin geldiğini düşünün.
Deniz Baykal'ın da kelle korkusuyla yeni düzene biat ettiğini.
RTE'nin Baykal'a "Boşuna heveslenme" demesi yanlış olmaz.

karadenizli
21-02-2009, 17:45
Peki vahşinin durumunu biliyorsun pante peygemberimizin onu affettiğini ama "yakınımda dolaşma seni görünce amcam aklıma geliyor" dediğini

Bu insanın h.z hamzaya sapladığı mızrağı müseylemetül kezzaba sapladığı söyleniyor doğrumu

pante
21-02-2009, 17:54
Peki vahşinin durumunu biliyorsun pante peygemberimizin onu affettiğini ama "yakınımda dolaşma seni görünce amcam aklıma geliyor" dediğini

Bu insanın h.z hamzaya sapladığı mızrağı müseylemetül kezzaba sapladığı söyleniyor doğrumu

Doğru.
Böyle örnekler de var.
Bir başka örnek de Halid Bin Velid'dir.
Putperestlerin komutanıyken, Uhud Savaşını Kureyşlilerin kazanmasında büyük rolü varken, çok müslüman öldürmüşken Hudeybiye anlaşmasından sonra müslüman olmuş daha sonra da "Seyfullah" ünvanı almış ve uzun yıllar İslam ordularına komutanlık yapmıştır.
Yani, kalpten müslüman olanlar da çok.

K.C.
21-02-2009, 17:56
Benim de bir sorum var..

Veda hutbesi'nin kaynağı nedir?
Kütüb-ü Sitte'de bulamadım da.. :(

karadenizli
21-02-2009, 18:03
Kütübü sitte mütevatir hadisler için değildir k.c
veda hutbesini yüzlerce kişi rivayet etmiştir
en sağlam kaynaktır

pante
21-02-2009, 18:07
Veda hutbesi'nin kaynağı nedir?
Kütüb-ü Sitte'de bulamadım da..

Sevgili K.C.;
Veda Hutbesi siyer ve tarih yazarlarının eserlerinde geçer.
Piyasada dolaşan Veda Hutbeleri İbni Hişam'dan alınmadır.
İbni ishak'ın ve Taberi'nin de küçük farklarla Veda hutbesi vardır.
Ama muhtemelen birbirinden aldıkları sanılıyor.

K.C.
21-02-2009, 18:09
Peki İbni Hişam, İbni İshak ve Taberi'nin hutbeleri hangi tarihe tarihleniyor?
En erken ne zaman yazılmış bunlar?
Ve diğer hadislerden (özellikle kütüb-ü sitte hadislerinden) daha güvenilir bir kaynak olarak mı bakmak gerekir bu tarihçilere?

karadenizli
21-02-2009, 18:10
Bu arada belirtelim ibni hişam kütübü sitte
yazarlarından daha önce yaşamış bir tarihçidir

K.C.
21-02-2009, 18:12
Sayın Karadenizli kardeşim,
yüzlerce kişinin rivayet ettiği bir hutbenin, üstelik peygamberin ya da sahabenin yaşantısıyla ilgili de değil bu rivayetler, bizzat peygamberin sözü, hadisi iken nasıl oluyor da asli görevi peygamberin hadislerini derlemek olan bir eserde mevcut olmuyor?
En başta hadis derleyicilerinin eserlerine girmesi gerekmez miydi?

pante
21-02-2009, 18:16
Peki İbni Hişam, İbni İshak ve Taberi'nin hutbeleri hangi tarihe tarihleniyor?
En erken ne zaman yazılmış bunlar?
Ve diğer hadislerden (özellikle kütüb-ü sitte hadislerinden) daha güvenilir bir kaynak olarak mı bakmak gerekir bu tarihçilere?

İbni ishak, hicretten 153 yıl sonra, İbni Hişam 200 yıl sonra, Taberi 310 yıl sonra vefat ediyor.
Yani, eserlerini hicretten 100 ila 300 yıl arasında yazıyorlar.
Hadisler de 200 ila 300 yıllık.

karadenizli
21-02-2009, 18:17
Yaa çünkü veda hutbesi evrensel,son derece harikulade bir hadis olduğu için kabul etmekte zorlanıyorsun

Ama sen kaç yüzyıl sonra uydurulan hadislere hemen inanıyorsun.

şunu söyleyeyim biz veda hutbesini reddedemeyiz buharide geçen herangibir hadisi reddederiz ama veda hutbesini asla kafir oluruz yoksa.

K.C.
21-02-2009, 18:22
Sayın karadenizli kardeşim,
Ben hiçbir şeyi reddetmiyorum. Hadis reddiyatçılığım islam hakkındaki şüphelerimin azdığı dönemde kaldı. Artık şüphem yok ki:)

Hem veda hutbesiyle kadınlara bunca hak getirilmişken kabul etmemek olur mu hiç?
Veda hutbesi olmasaydı, erkekler bizi yedirmeleri ve giydirmeleri gerektiğini, başkaca da birşeye ihtiyacımız olmadığını nerden bileceklerdi. :)

K.C.
21-02-2009, 18:25
Hadis derleyicilerinin İbni İshak, Hişam ve Taberi'den haberleri vardı değil mi?
Bu kadar sağlam kaynakları niye kitaplarına koymaya zahmet etmediklerini merak ettim şimdi de?
Mina'ya çıkarken zekerlerinden meni damlaması vada hutbesinden daha mühim bir olaydı belki de...

pante
21-02-2009, 18:50
Hadis derleyicilerinin İbni İshak, Hişam ve Taberi'den haberleri vardı değil mi?
Bu kadar sağlam kaynakları niye kitaplarına koymaya zahmet etmediklerini merak ettim şimdi de?
Mina'ya çıkarken zekerlerinden meni damlaması vada hutbesinden daha mühim bir olaydı belki de...

Bazı hadisçilerde veda hutbesi var. Ebu davud gibi, Ahmet ibni Hanbel gibi.
Benim ilgimi çeken ise risalelerinde her konudan bahseden Said Nursi, veda hutbesinden hiç bahsetmemiş. Ben mi bulamadım acaba?
Belki sebebini karadenizli biliyordur.

mücerred
21-02-2009, 19:19
Bir islami sitede kuran neden arapca gönderildi sorusuna ,72 milletin dilindende mi gönderilseydi diye cevap verilmeye calisiliyor.Günümüzde dahi bahsedilen bazi yerlerde bucukta ilave edilen bu sayinin tarihi nedir?ve böyle bir liste var mi? tesekkürler

pante
21-02-2009, 19:29
Bir islami sitede kuran neden arapca gönderildi sorusuna ,72 milletin dilindende mi gönderilseydi diye cevap verilmeye calisiliyor.Günümüzde dahi bahsedilen bazi yerlerde bucukta ilave edilen bu sayinin tarihi nedir?ve böyle bir liste var mi? tesekkürler

70'li sayılar İslam'da ve Bektaşilikte çokluk ifade eder.
72 millet derken, tüm dünya milletleri kastedilir.
Ama farklı açıklamalar da var tabi.
Örneğin "Benim ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, bunlardan biri doğru olacaktır." sözündeki 73 fırkadan geriye kalanı 72 millettir denir.
72,5 millet ise sonradan uydurulmuştur.
Buradaki buçuğun çingeneleri kastettiği rivayet edilir.

karadenizli
21-02-2009, 19:35
Sayın pante ibn-i teymiyye yi bir kaynaktan okuyorum dinde reformcu
bir kaynaktan okuyorum sahabelere bile dil uzatan bir sapık,alim

Bilgilendirirmisin

Bir merakım daha;sen tarihçimisin

pante
21-02-2009, 19:53
Sayın pante ibn-i teymiyye yi bir kaynaktan okuyorum dinde reformcu
bir kaynaktan okuyorum sahabelere bile dil uzatan bir sapık,alim

Bilgilendirirmisin

Bir merakım daha;sen tarihçimisin

İbni Teymiyye Vahhabiliğin temelini atan adamdır.
Çoğu İslam alimince sapkın olarak nitelenir.

Ben tarihçi değilim. Tarihi seviyorum, meraklıyım.

OQONUC
22-02-2009, 01:34
bir kaynaktan okuyorum sahabelere bile dil uzatan bir sapık,alim
..........
bu okuduğunuz kaynaklar demek ki, Kuran'ı da kabul etmiyorlar. Zira Kuran'ın 2/3 ü sahabe kelimesinin anlamını kapsayan kişileri tedip ile doludur.

Hoş ibn Teymiyye nin zararı karından çok olmuştur oda ayrı bir konu.

sheyhzade
25-02-2009, 00:07
Sn Pante

Uyesi oldugum bir (yabanci) Forum sitesinde 3,4 ay kadar once,
Washington Post'a ait bir makele yayinlanmis ; gorusler sunulurken,
Turk olmam nedeniyle ordaki forum arkadaslarimdan cok soru almistim.
Ordan aklimda kaldi,bende tam bilmiyorum.
Konu Iraktaki kizlarin sunneti ile ilgiliydi.
Cektikleri sikinti,din adina vahset islenmesiydi.

Sn Pante

Bende boyle bir topic bulmusken,sizden faydalanmak,bilgi edinmek istiyorum.
Forumda olan farkli topicleride takip ettim,fakat tam anlayamadim.

Islamda kadin sunneti nedeni nedir?
Ilk kim zamaninda baslamistir?
Peygamber donemindede uygulanmismidir?
Dayanagi nedir ;Hadis,sunnet,ayet,rivayet ... ?
Islam icin erkek sunneti kadar toplumsal onem tasiyan bir konumudur?
Diger dinlerdede ornegi var midir?

Cevaplarsaniz sevinirim.

Saygilarimla.

breymin
25-02-2009, 00:23
Sn Pante

Uyesi oldugum bir (yabanci) Forum sitesinde 3,4 ay kadar once,
Washington Post'a ait bir makele yayinlanmis ; gorusler sunulurken,
Turk olmam nedeniyle ordaki forum arkadaslarimdan cok soru almistim.
Ordan aklimda kaldi,bende tam bilmiyorum.
Konu Iraktaki kizlarin sunneti ile ilgiliydi.
Cektikleri sikinti,din adina vahset islenmesiydi.

Sn Pante

Bende boyle bir topic bulmusken,sizden faydalanmak,bilgi edinmek istiyorum.
Forumda olan farkli topicleride takip ettim,fakat tam anlayamadim.

Islamda kadin sunneti nedeni nedir?
Ilk kim zamaninda baslamistir?
Peygamber donemindede uygulanmismidir?
Dayanagi nedir ;Hadis,sunnet,ayet,rivayet ... ?
Islam icin erkek sunneti kadar toplumsal onem tasiyan bir konumudur?
Diger dinlerdede ornegi var midir?

Cevaplarsaniz sevinirim.

Saygilarimla.

Sayin sheyhzade gecen alman kanalinda kadin sünneti üzerine kücük bir haber izledim,röportaj kenyanin bir köyünde geciyor,kadin sünnetinin kenyada besbin yillik gecmisi varmis ihtiyar bir köylüyü konusturuyorlar,Adam hic kadin sünnet olmaz olurmu sonra onun yapdigi yemek yenmez kimse onunla evlenmez gibi seyler söyledi demekki inanclar bu dogrultuda,kenya etiopyanin güneyinde arabistandanda fazla uzak deyil,kenyada 5 000 yillik gecmisi varsa oradan araplara bulasdigi kesin,bu dogrultuda arastirma yapmak lazim,saygilar

pante
25-02-2009, 00:25
Islamda kadin sunneti nedeni nedir?
Ilk kim zamaninda baslamistir?
Peygamber donemindede uygulanmismidir?
Dayanagi nedir ;Hadis,sunnet,ayet,rivayet ... ?
Islam icin erkek sunneti kadar toplumsal onem tasiyan bir konumudur?
Diger dinlerdede ornegi var midir?

Sevgili Sheyhzade;
Sorularının yanıtını aşağıdaki linkte bulabilirsin:

Kadın Sünneti (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=6445&highlight=kad%FDn+s%FCnneti)

pante
25-02-2009, 00:45
Islam icin erkek sunneti kadar toplumsal onem tasiyan bir konumudur?
Diger dinlerdede ornegi var midir?

Bu 2 soruna belki linkte yanıt bulamayabilirsin, kısaca yazayım:

Afrika ülkelerinin bazılarında erkek sünnetinden daha fazla önem taşır.
Bu toplumlar İslam olmadan önce de bu adete sahiptiler.
Yani, kadın sünnetinin yaygın olduğu yerlerde görmekteyiz ki bu adet İslam'dan önce de bir tabu zaten.
İslam olmadan önce böyle bir tabuya sahip olmayan toplumlara girememiş.
Çünkü İslam'ın dayatmalarından değil. Ama bu ülkelerde erkek sünneti kelime-i şahadet kadar önemli.

Diğer dinlerde derken, dinin kendisinde yok ama aynı islam'dan sonra tabularını nasıl sürdürdülerse Hristiyan olan toplumlar da aynı şekilde sürdürmüş.
Afrika'nın, Güney Amerika'nın bazı ülkelerinde Hristiyan olan toplumlarda da kadın sünneti var.

sheyhzade
25-02-2009, 01:31
Sevgili Papillon

Bilgiler icin tesekkur ederim.
Aslinda o tv nin linki olsada izlesek cok guzel olur.

karadenizli
25-02-2009, 01:54
Sayın pante bildiğim kadarıyla siz h.z muhammedin yaşadığınada o dönemin varlığınada inanıyorsunuz ama bazı arkadaşlarınız inanmıyor bu arkadaşlarınız bu dönemin diğer kaynaklarda kesinlikle geçmediğini savunuyorlar;

İyide örneğin bizans kaynaklarını arayıp bulmak en önemlisi onlara erişmek kolay değildirki öyle yaz google a çıksın böyle bir olay değil.Peki gerçekten bu arkadaşlar bu kaynaklara ulaşmışlarmı ulaşmışlarsa onları tetkik edecek altyapıya sahiplermi ve en önemlisi baştan sona okumuşlarmı.Yoksa birilerinin dediklerinimi tekrarlıyorlar.

Başka bir soru;sizin bu konudaki ispatınız nedir

sheyhzade
25-02-2009, 01:58
Sn Pante

Ilginize cok tesekkur ederim,her zaman cevapladiniz.
............................

Ben ilk defa sizinle bir konuda ters dusuyorum sanirim.
Topic in ismini hatirliyamiyorum ama biryerde,
AKP nin Izmir'i alamiyacagini yazmistiniz.
Ondan buraya yazayim.

Taha Bey Izmir'de cok populer son zamanlarda.
Ozellikle su sorunundan sonra genis capli bir grup
gorus degistirmeye baslamis..

Forum sanal bir ortam,onun icin rahat konusmak sorun olmuyor.
Benim ailem yillardir Chp li iken ,onlar dahi vermicez artik diyor.
Sadece buyuksehir degil bakin.
Bizim burda(Karsiyakada) Cenk Bey de cok populer.

Ozellikler Gaziemirde.AKP li aday cok populer.siz bilmessiniz belki,
havaalani sorunumuzu.trenimiz var ama metromuz yok...
Izmir gorus degistiriyor.
Izmir insani ''din yorungesine'' giriyor.
Chp li birkac baskan yolsuzluktan iceri giriyor..
Toplum zihniyetini degistirmeyi deniyor..

sizce bunun etkileri nedir?
Akp nin kalitesi mi,Chp nin kalitesizligi mi?
Izmir neden solun kalesi ?
Izmir insanini sola yonelten faktorler sizce neler?

Saygilarimla.

pante
25-02-2009, 02:21
Sayın pante bildiğim kadarıyla siz h.z muhammedin yaşadığınada o dönemin varlığınada inanıyorsunuz ama bazı arkadaşlarınız inanmıyor bu arkadaşlarınız bu dönemin diğer kaynaklarda kesinlikle geçmediğini savunuyorlar;

İyide örneğin bizans kaynaklarını arayıp bulmak en önemlisi onlara erişmek kolay değildirki öyle yaz google a çıksın böyle bir olay değil.Peki gerçekten bu arkadaşlar bu kaynaklara ulaşmışlarmı ulaşmışlarsa onları tetkik edecek altyapıya sahiplermi ve en önemlisi baştan sona okumuşlarmı.Yoksa birilerinin dediklerinimi tekrarlıyorlar.

Başka bir soru;sizin bu konudaki ispatınız nedir

Kaynaklara tabi ki google'dan erişmek mümkün değil.
Ama araştırmacılara arşivler, kütüphaneler, müzeler açık.
"Kaynakların hepsine erişebilmişler midir?" dersen onu bilemem.
belki umulmadık yerde bir önemli kanıt, belge kuzu kuzu yatıyordur şu anda. :)

Benim bir ispatım yok.
Ama benim dayandığım argümanlar, inanmayanlarınkinden çok daha fazla.
En başta ben şunu öne sürüyorum:
Ortada tamamen İslami olan kaynaklar var.
Bunlar hicretten 150-300 yıl sonra yazılmış olsa da, tarih ve kaynak bilinci yerleşmemiş ve önemsenmemiş olduğundan bu yazılanlara kaynaklık eden notlar bozulmuş, atılmış olabilir.
1.si; Bu İslami kaynakları çürütecek bir kaynağa ulaşılamamış.
2.si; Peygamber ve 4 halifenin yaşadığına dair Bizans, Süryani, İran ve Yahudi kaynaklarında bir kanıt yoksa da, onların dönemine ait farklı bir kayıt da yok.
Yani, "Muhammed de nerden çıktı? O tarihlerde Arapların başında X kişi vardı." denilebilecek bir bilgi de yok.
Bu bir ispat sayılmaz ama yaşamadığı iddialarına karşı güçlü bir savdır.

pante
25-02-2009, 02:46
Sevgili Sheyhzade;
İzmir'deki rahatsızlıklardan bilgim var.
Ama buna rağmen CHP 6-7 puan daha ilerde.
28 bin kişiyle yapılan ankette CHP %42, AKP %36 çıkmış.
Bir de bu seçimde milletvekili seçimi gibi barajı aşamayanların oylarına sahip olmayacak AKP.
Kim fazla oy alırsa o alacak başkanlığı.
6-7 puan fark kapanır mı? Sanmıyorum.
Çünkü zaman AKP'nin aleyhine işliyor.
Yine de belli olmaz tabi. İzmir'de bu kadar ensesinde olmamıştı CHP'nin.
Bunun nedeni tabi ki CHP'nin kalitesiz siyaseti.
Ayrıca belediye başkanının Ankara'dan destek alamamasının da rolü var.
Su meselesinde baraj projesi engelleniyor. Adam ne yapsın?

İzmir'in kültür düzeyi yüksek.
Sola yatkınlığı da bundan kaynaklanıyor.
Sağ politikaları, sığ siyaseti yutmuyor pek.
Varoşlarında durum farklı yalnız. Türkiye genelinde olduğu gibi İzmir varoşlarının oylarını da AKP kapıyor. Bu da CHP'nin varlıklıların partisi gibi algılanmasından kaynaklanıyor.

İzmir'in sola yakın olmasının en büyük nedenini kültürünün yüksek oluşuna bağlamıştım. Bunu açarsak batı kültürünün yanında laikliğe bağlılık ve Atatürk sevgisi de önemli faktörlerden. Sosyal demokrasi en hakim siyaset. Ama CHP'ye oy veriyorlarsa eminim kerhen veriyorlardır. Sosyal demokrat olup ta CHP'ye, DSP'ye oy vermeyen çok insan var. Tatmin olamıyorlar çünkü.
Bir önemli faktör de "Gavur İzmir" sözüdür sanırım. Henüz unutmamıştır İzmir.

evrensel-insan
25-02-2009, 03:26
Saygideger pante;

Bu, basligi ben; guya felsefi sorular sorulsun diye acmistim. Ama, gorundugu uzre; sorular hep senin konunla ilgili geliyor. Neyse birgun bakarsin, "bize de kader guler":p

Bu arada bir kac soru da ben sorayim bari.

Birincisi, "besik kerkme" kokeni nedir?, dine mi; gelenegemi dayanir?
Ikincisi" Allah'in hakki uctur" deyiminin temeli, kaynagi ve anlami nedir?
Ucuncusu, islama gore alinabilecek kadin sayisi kactir?, dort mu?, dokuzmu? ve bu nerden gelmistir?
Son olarak, damlarin ustune evlenmek isteyen genc kizlarin sise koymasi ve onu kiran erkegin o kizi almasi, bu bir gelenekmidir?, dini temeli varmidir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

sheyhzade
25-02-2009, 03:43
Sevgili Evrensel Insan

Ben ''Pante'ye Sorular'' diye bir topic acmak istiyordum,
bu topic'i gorunce burdan yazdim.
Umarim kirlilik yaratmamistir.

Farkli bir topic acip, Sn Pante 'yi zorlayabiliriz.

evrensel-insan
25-02-2009, 03:55
Saygideger sheyhzade;

Hic olur mu?, istediginiz soruyu, istediginiz kisiye veya genel sorabilirsiniz. Bu baslik, zaten onun icin. Baska basliga da, gerek yok, zannederim. Ama, sormak istediginiz konunun zaten basligi varsa; ilgili baslikta da sorabilirsiniz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

aydoe
25-02-2009, 13:44
İzmir'in kültür düzeyi yüksek.
Sola yatkınlığı da bundan kaynaklanıyor.
Sağ politikaları, sığ siyaseti yutmuyor pek.
Varoşlarında durum farklı yalnız. Türkiye genelinde olduğu gibi İzmir varoşlarının oylarını da AKP kapıyor. Bu da CHP'nin varlıklıların partisi gibi algılanmasından kaynaklanıyor.

İzmir'in sola yakın olmasının en büyük nedenini kültürünün yüksek oluşuna bağlamıştım. Bunu açarsak batı kültürünün yanında laikliğe bağlılık ve Atatürk sevgisi de önemli faktörlerden. Sosyal demokrasi en hakim siyaset. Ama CHP'ye oy veriyorlarsa eminim kerhen veriyorlardır. Sosyal demokrat olup ta CHP'ye, DSP'ye oy vermeyen çok insan var. Tatmin olamıyorlar çünkü.
Bir önemli faktör de "Gavur İzmir" sözüdür sanırım. Henüz unutmamıştır İzmir.

Olması gereken budur

Cumhuriyet 23.02.2009SAĞNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU

Sol Çökerken
“Sosyal Demokratların rüyasını kâbusa dönüştürenlerin hepsi gitsin!”
“Fildişi kulelerinden çıkmayan; kişisel çıkar kovalayan aparatçiklerin, nomenklaturanın, politbüronun hepsi gitsin!”
“Sandık ne derse desin, her seferinde dört ayak üzerine düşen kariyeristler yekten gitsin!”
“Dine taviz verenler, yağcılar, yalakalar, hizipçiler, hizip başları, köprü başlarına kurulanlar, kerameti kendinden menkul çok bilmiş ukalaların hiçbiri kalmasın ve gitsin!”
“Yenilere yer açmak, bayrağı devralacak genç kuşakları yetiştirmek yerine; koltuğa mıhlananların cümlesi birden partiyi tez elden terk edip gitsin!”
Ve son kaleler de düşüyor...
Aklınızı karıştırmış olmayayım sevgili okurlar. Sevigen’in istifasını müteakip CHP tabanından yükselen bir “mail bombardımanı” değil bu anlattığım. Henüz oraya gelmedik...
Gayzer gibi yeraltından fışkıran bu tepkilerin sahipleri İtalya’nın sahipsiz kalan Sosyal Demokratları...
Sardenya’da geçen hafta, Sosyal Demokratların hezimetiyle sonuçlanan yerel seçimler, Çizme solunda bir isyan yarattı. Solun; geleneksel kalesi sayılan bir bölgede, anamuhalefetin; iktidar partisinin 9 puan gerisine düşmesi, merkez sol seçmeni çileden çıkardı.
Hüsranla biten iki ay önceki Abruzzo yerel seçimleri ve 2008 baharındaki genel seçimlerde olduğu gibi bu kez de Sardenya’nın yitirilmesi; Sosyal Demokrat lider Walter Veltroni’yi istifaya zorladı.
Geç gelen bu istifa ne var ki İtalyan solunun öfkesini dindirmeye yetmedi.
Ülke sağını ele geçiren Berlusconi iktidarı, Çizme’nin son kalelerini böyle teker teker kuşatadursun, anamuhalefetteki Sosyal Demokratların durdukları yerde yıpranması; “tabanı” sonunda patlama noktasına getirdi.
Parti genel merkeziyle medyayı “mail bombardımanına” tutan seçmenler bu nedenle şimdi “Sırf parti liderinin gitmesi yetmez” diyor ve bastırıyorlar: “Biriniz yetmez! Hepiniz gidin!”
Dağınık ve lidersiz bir muhalefet partisinde sahipsiz kalan seçmen; Berlusconi sağı tarafından kordon altına alındığı ve artık kaybedilecek bir şeyin kalmadığı noktada, “son çare” olarak toptan temizlik istiyor.
‘Siyaset kastı’ndan bıktılar
Merkez sol seçmenlerin “parti kodamanları” ile “lider kadrosuna” duydukları bu “toplu güven kaybının” kodları; bir süredir İtalya’ da best-seller raflarından inmeyen “Kast” (La casta) isimli bir kitapta gizli.
Gian Antonio Stella ve Sergio Rizzo isimli iki gazetecinin kaleme aldığı kitap; Çizme’deki siyasi sınıfın, sağdan sola, baştan sona ayrıcalıklarla donatılmış, dokunulmaz, erişilmez, demokratik denetimden yoksun bir “kast sınıfı” olduğunu anlatıyor. Yolsuzluk, rüşvet, iltimas; eş, dost, adam, akraba kayırmak, kollamak; devlet imkânlarıyla saltanat sürmek, har vurup harman savurmak, nüfuz ticareti, güç simsarlığı yapmak… İtalyan “siyasi sınıfında” güç sahibi tüm politikacıların başvurduğu yaygın yöntemler…
İktidar partisinden anamuhalefete, hiçbir siyasi gücün muaf olmadığı bu habis “kast sistemini”, deliller ve belgeleriyle göz önüne seren kitap; siyasi partilerin bu ülkede artık devlet kanını emen sülükler ve ayrıcalıklı bir oligarşi sistemine dönüştüğünü belirtiyor. Anamuhalefet partisinin tabanını isyana sürükleyen hüsranın temelinde işte sadece art arda gelen sol seçim yenilgileri değil; Stella ve Rizzo’nun kitabıyla siyaset jargonuna giren bu “kasta” duyulan derin nefret yatıyor.
Tuhaf bir şekilde bu nefret, merkez soldaki siyasilerin gerçekte hepsinden daha yoz ve tehlikeli olan “tek adam” Berlusconi’ye yarıyor.
Berlusconi’ye asla oy vermeyecek merkez sol seçmenler zira; partiler sisteminin rayından çıkması ve iktidarın denetlenememesinden öncelikle “solu” sorumlu tutuyor. Güven krizi, siyasi etikteki savrulma ve sisteme alternatif oluşturulamamasından ötürü “solu” suçluyor. Krizin yarattığı çaresizliği, “solun kimliksizliğine, kişiliksizliğine, beceriksizliğine” veriyor…
Yozlaşan siyasi partiler sisteminde solun bıraktığı boşluk öyle bir fasit daire yaratmış durumda ki, küresel krizin darbesi bile işbaşındaki iktidar partisinin defterine değil; muhalefette “hem kel, hem fodul” konumdaki sosyal demokratlara yazılıyor…
Aynen burada, bizde olduğu gibi.

pante
25-02-2009, 14:18
Birincisi, "besik kerkme" kokeni nedir?, dine mi; gelenegemi dayanir?
Ikincisi" Allah'in hakki uctur" deyiminin temeli, kaynagi ve anlami nedir?
Ucuncusu, islama gore alinabilecek kadin sayisi kactir?, dort mu?, dokuzmu? ve bu nerden gelmistir?
Son olarak, damlarin ustune evlenmek isteyen genc kizlarin sise koymasi ve onu kiran erkegin o kizi almasi, bu bir gelenekmidir?, dini temeli varmidir?


Beşik Kertmesi feodal dönem geleneklerinden kalmadır. Dini kökeni yoktur.
Birbiriyle iyi anlaşan, birbirini seven ve güvenen ailelerin küçük yaştaki çocuklarını ilerde evlendirmek için söz vermeleridir. Bu sözleşme, genellikle kız çocuğu henüz beşikteyken yapıldığından ve beşiğin kenarına kertik atıldığından "Beşik Kertmesi" olarak adlandırılmıştır. Türklerde kökeni Oğuzlara dayanır. Asurlularda da bu geleneğe rastlanır. Günümüzde Karadeniz'de, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sıkça rastlanır.

---------

"Allah'ın hakkı üçtür" sözünün dini temeli yoktur. Kaynağı da bilinmez ama her kesimce benimsenmiştir. Sebebi İslam'da olsun, Hristiyanlıkta olsun 3 sayısı ile ilgili dayanaklar bulabilmesidir. Genellikle de bir şans, bir imkan daha tanınması ya da istenmesi anlamında kullanılır.

---------

İslam'a göre erkeklerin aynı anda sahip olabileceği eş sayısı 4'dür. Yaşamı boyunca evlilik sayısına bir sınır yoktur.
Kur'an'da ise 4 demez. "İkişer, üçer, dörder eş alabilirsiniz" der. Ayet şöyle:

Nisa-3. Eğer yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız, beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

---------

Bazı yörelerimizde gelinlik kızları olan aileler, evlerinin damının sokaktan gözükecek bir yerine, boş bir şişeyi kıç üstü oturturlar. Bu boş şişe, o evde evliliğe hazır bir gelin adayının olduğunu ve isteyenin bu kızı istemeğe gelebileceğinin mesajını verir.

Şayet bu boş şişe dama tepesi üstü oturtulmuşsa, o evde dul ve evlenmek arzusunda olan bir kadının var olduğunu gösterir.

Bu şişe adeti genelde Karadeniz'de görülür. Güneydoğu'da ise testi konulur.
Şişe ya da testi sayısı, evdeki evlenecek kız sayısını gösterir.
Evlilik gerçekleşince damat tarafından şişe ya da testi kırılır.

K.C.
25-02-2009, 15:04
İslam'a göre erkeklerin aynı anda sahip olabileceği eş sayısı 4'dür. Yaşamı boyunca evlilik sayısına bir sınır yoktur.
Kur'an'da ise 4 demez. "İkişer, üçer, dörder eş alabilirsiniz" der. Ayet şöyle:

Nisa-3. Eğer yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız, beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.
Bence bu ayeti, kesin olarak aynı anda 4 kadın sınırlaması olarak anlamak yanlış olabilir.
Bu şekilde sayma yöntemi bir başka ayette cebrail'in kanatları için kullanılmıştı. O ayetin mealinde sayılan sayıda bir sınırlama olmadığı, çokluk ifade etmek için "ikişer, üçer, dörder" tabirlerinin kullanıldığı yazıyordu.

Ancak İslam ülkelerinin bunu 4'le sınırlaması da aşağılanacak kadınlarda bir sınırlama getirmesi açısından uygun bir uygulama olmuş diye düşünüyorum. Cebrailin kanatları gibi yorumlamış olsalardı vay adı olmayan, cismi ise kölelik hamuruyla yoğrulmuş kadınların haline.

azınlık
25-02-2009, 17:48
Nisa-3. Eğer yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız, beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın ...

Selamlar,

Aslına bakarsanız ben burada ortaya konan kısasın nikah altına alınabilecek eş sayısında sınırları kaldırdığını düşünüyorum.

Sonuçta olay nikahlanan kadınları ve onlardan olan çocukları doyurmaya (ve kadınlara ve çocuklara karşı adil olmaya) endekslendiğinde ayete dayanarak gayet rahatlıkla "besleyebileceğiniz/adil olabileceğiniz kadar alabilirsiniz" yorumu yapılabilir ... mi acaba?

A.

karadenizli
25-02-2009, 18:00
Selamlar,

Aslına bakarsanız ben burada ortaya konan kısasın nikah altına alınabilecek eş sayısında sınırları kaldırdığını düşünüyorum.

Sonuçta olay nikahlanan kadınları ve onlardan olan çocukları doyurmaya (ve kadınlara ve çocuklara karşı adil olmaya) endekslendiğinde ayete dayanarak gayet rahatlıkla "besleyebileceğiniz/adil olabileceğiniz kadar alabilirsiniz" yorumu yapılabilir ... mi acaba?

A.

Tabi tabi aynen öyle azınlık adil olabileceğiniz kadar besleyebileceğiniz kadar.

Mesela benim 2 tane kadınla evlenmem mümkün değil haramdır çünkü ben çok sinirli bir insanım.

2 tane kadınmı Allah korusun valla alıpta yaşayabilene helal olsun

Bakın birde o ayet bir devrimdir o zaman daha çok kadınla evleniliyordu ama bu ayet 4 e indirmiştir bunu.

azınlık
25-02-2009, 18:09
Bakın birde o ayet bir devrimdir o zaman daha çok kadınla evleniliyordu ama bu ayet 4 e indirmiştir bunu.

Diyorum ki, aynı ayete dayanarak "ben bakabilirim ve hepsine de adil olurum" diyen biri 10 kadın nikahlayabilir mi? Ayet bu konuda kesin sınır olarak mı kabul ediliyor yoksa yoruma açık mı?

A.

karadenizli
25-02-2009, 18:19
Azınlık 10 kadınla evlenmek haramdır çünkü en fazla 4 tür evlilik.

Ama birisi çıkıpta ben 4 kadına adil olurum onu yedirir içiririm derse bile ikinci bir evlilik yapacakken karısına sorması lazım izin alması lazım izin vermesse mesele kapanır kimseyle evlenemez.

azınlık
25-02-2009, 18:21
Anlaşıldı.

Cevap için teşekkürler.

A.

pante
25-02-2009, 18:27
Aslına bakarsanız ben burada ortaya konan kısasın nikah altına alınabilecek eş sayısında sınırları kaldırdığını düşünüyorum.

Sonuçta olay nikahlanan kadınları ve onlardan olan çocukları doyurmaya (ve kadınlara ve çocuklara karşı adil olmaya) endekslendiğinde ayete dayanarak gayet rahatlıkla "besleyebileceğiniz kadar alabilirsiniz" yorumu yapılabilir ... mi acaba?


Evet, ikişer, üçer, dörder ifadesi çokluk belirtir.
Sınır yoktur. Altışar, sekizer.. diye gidebilir.
Ayrıca aynı anda birden çok eş alınabileceği anlamı da çıkar.

Bu ayet, İslam tarafından neshedilerek dörtle sınırlandırılmıştır.
Üstelik İslam, bu ayeti kadınlara sağlanan bir hak olarak sunar.
"Cahiliye döneminde eş sınırı yoktu. Bir erkek 15-20 kadınla evleniyordu."
iddiasının somut kanıtları, örnekleri yoktur.
Örneğin, İslam'dan önce Muhammed tek eşlidir.
Babası tek eşlidir. Amcası Ebu Talib, Ebu Leheb, Ebu abbas tek eşlidir.
Ebu Süfyan, Ebu Cehil tek eşlidir. Ebubekir, Ömer'in babası, kızkardeşi tek eşlidir.
Birkaç kadınla evli olan tek bir örnek yoktur. Olsa dahi bu bir genelleme olamaz, bir topluma maledilemez.

pante
25-02-2009, 18:33
Bakın birde o ayet bir devrimdir o zaman daha çok kadınla evleniliyordu ama bu ayet 4 e indirmiştir bunu.

Ama birisi çıkıpta ben 4 kadına adil olurum onu yedirir içiririm derse bile ikinci bir evlilik yapacakken karısına sorması lazım izin alması lazım izin vermesse mesele kapanır kimseyle evlenemez.


Mesajımı yazdıktan sonra Karadenizli'nin yazdıklarını gördüm.
İşte mesajımda belirttiğim budur. İslam böyle lanseder.
Ama ne İslam öncesi iddialarına bir kanıt gösterebilirler ne de çok evlilik yapılırken eşinden izin almak gerektiğinin kanıtını...
Bu ayetler bir devrimdir doğru.
Kadınlara karşı biz erkeklere büyük avantajlar sağlamıştır. :)

azınlık
25-02-2009, 18:42
Kadınlara karşı biz erkeklere büyük avantajlar sağlamıştır. :)

İşte bundan pek emin değilim, karadenizli'nin dediği gibi; bir tanesiyle zor başa çıkarken :D

Şaka bir yana lisan olarak da "ikişer", "üçer", "dörder" kelimeleri "birden fazla iki", "birden fazla üç" ... gibi anlaşılıyor. Ama tabi yine meal (veya zorlama meal) sorunu çıkıyor karşımıza.

A.

evrensel-insan
25-02-2009, 22:32
Saygideger pante;

"Allah'in hakki uctur" deyimindeki, islamdaki belirgin, yada bilinen uc nelerdir?

Birde, eger damat, siselerden, istedigi kiza ait olanini degilde; baskasini kirarsa, ne olur? Ya, da; bir siseyi bir genc, rastlege kirarsa, yani kizi istemeden, ne olur?

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
25-02-2009, 23:17
"Allah'in hakki uctur" deyimindeki, islamdaki belirgin, yada bilinen uc nelerdir?

Örneğin, 3 talak, anne karnında 3 devre, günün 3'e bölünmesi (ibadet ve mahrem zamanları) gibi. Allah-Muhammed-Ali gibi. Bunun dışında "Üç şeyden sakının, üç şey var ki.." gibi hadisler çoktur.
Ama kökenini direk bunlara bağlamak yanlıştır. Bunlar tutunmasına dayanak olmuştur.

Birde, eger damat, siselerden, istedigi kiza ait olanini degilde; baskasini kirarsa, ne olur? Ya, da; bir siseyi bir genc, rastlege kirarsa, yani kizi istemeden, ne olur?

Saygıdeğer Evrensel-insan;
Benim açıklamamda "Damdaki şişe, evde gelin adayı olduğunu gösterir." şeklindedir. Kıza talip çıkınca, şişe talipli tarafından kırılır.
Bu, penceredeki "satılık ev" afişinin, satıldıktan sonra sökülmesine benzer.

"Şişeyi kim kırarsa kızı o alır" şeklinde bir uygulama duymadım.
Yazdığım durum için soruyorsan eğer;
Diyelim ki damda 2 şişe vardı. Damat yanlış şişeyi kırdı. Farketmez. Kalan şişe evdeki diğer kızı işaret edecektir.
Ama varsayalım ki 1 kız ile 1 dul var evde. Yani şişenin biri düz, diğeri ters.
Damat yanlış şişeyi kırdığında herhalde dama çıkıp diğer şişeyi ters çevirmek zorunda kalacaktır.

dilaver
25-02-2009, 23:31
Saygıdeger evrensel

Bence sen bir Kürt köyündeki böyle bir şişeyi kırmayı dene. Ne olacagını hep beraber görürüz. Hem de kolay kurtuluş olur bu. Bizim açımızdan tabii. :eek:

İkinci olarak sevgili pante

Evrensel bunu felsefi üçlemeye getirmeye çalışıyor herhalde. Üçleyin bakalım sonu neye varacak.

saygılarımla

evrensel-insan
25-02-2009, 23:38
Saygideger dilaver;

Sen, benden "kurtulmak" icin, baska yollari deneyeceksin. Cunku ben evliyim. Oyle bir tecrube yasamak, artik bizden gecti.

Ikincisi; kalbinde bir "fesatlik" dusunuyorum.:eek: Cunku, "Allah'in hakki uctur", benim ortaya attigim bir deyim degil. Ustelik, bu uclunun; benim ortaya attigim kokensel ucluyle, uzaktan ve yakindan bir ilgisi olacagini da, hic dusunmuyorum. Benim ortaya attigim uclu; mantikli, bilimsel, deneysel, gozlemsel ve teorik; Islamdaki ise; inancsal.

Saygilarimla;
evrensel-insan

mücerred
26-02-2009, 04:15
tavsiye edeceginiz islami site var mi?nur culari söylemeyin hani kafayi yemis deler ya aynen öyle .

pante
26-02-2009, 21:04
Sevgili Sheyhzade;
İzmir'deki rahatsızlıklardan bilgim var.
Ama buna rağmen CHP 6-7 puan daha ilerde.
28 bin kişiyle yapılan ankette CHP %42, AKP %36 çıkmış.
Bir de bu seçimde milletvekili seçimi gibi barajı aşamayanların oylarına sahip olmayacak AKP.
Kim fazla oy alırsa o alacak başkanlığı.
6-7 puan fark kapanır mı? Sanmıyorum.
Çünkü zaman AKP'nin aleyhine işliyor.


İzmir için yeni bir anket var.
AKP: 23.4
CHP: 42
Kararsız : 12.7
Cevapsız: 10.5

Kararsızlar ve cevap vermeyenler bölüştürüldüğünde:
AKP: 32.2
CHP: 49.6

Cevap vermeyenleri AKP'li varsayıp, kararsızları eşit bölüştürsek dahi;
AKP: 40.3
CHP: 46.3

En ilginci; Adaylar bağımsız olsaydı:
Aziz Kocaoğlu: 59.3
Taha Aksoy: 12.7

Bu sonuç, Taha Aksoy'un değil, Aziz başkan'ın çok daha sevildiğini gösteriyor.
İzmir'de sürpriz olmaz görünüyor.

İzmir Anketi (http://www.haberform.com/haber/izmir-partiler-izmir-anket-izmir-haberleri-izmir-seim-akp-izmir-akp-izmir-chp-iz-9537.htm)

evrensel-insan
26-02-2009, 21:15
Saygideger pante;

Evdeki pazar, carsiya uyar, umariz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sheyhzade
26-02-2009, 22:40
Sn Pante

Sahsi Dilegimde O Yonde..

Saygilarimla..

sheyhzade
02-03-2009, 21:30
Sevgili Arkadaslar

Kuranda-Tevratta ve Incil'de Cennet Bahcelerinin dunyadaki yeri ile ilgili aciklamalar
var mi?

Urfa Gobekli Tepenin; Adem ile Havva nin yasadigi,Yasakli meyveyi burada yedikleri, Kutsal kitaplardada Tarif edilen Cennet Bahcesi oldugu yonunde birkac yazi okudum cesitli yerlerde.Hatta dis kaynakli bir haber sitesindede gordum.

Gobekli Tepenin, Gercekten Kutsal Kitaplarda yeri varmi yada uydurma mi?

Sn. Pante

Sizin Ayet bilginiz mevcut,ayet numarasi verseniz dahi kafi..
Yoksa sabaha kadar bakmak lazim :)

azınlık
02-03-2009, 22:30
Selamlar,

Genelde Mezopotamya denir ama ...

A.

pante
02-03-2009, 23:06
Gobekli Tepenin, Gercekten Kutsal Kitaplarda yeri varmi yada uydurma mi?

Sn. Pante

Sizin Ayet bilginiz mevcut,ayet numarasi verseniz dahi kafi..
Yoksa sabaha kadar bakmak lazim


Sevgili Sheyhzade;
Tevrat'ta cennet yoktur. Tevrat'ta geçen dünyadaki bir büyük bahçedir, Aden Bahçesi.
İncil ve Kur'an'da ise dünyadaki bahçe olarak geçmez, Aden'den bahsedilmez.
‘Fardayso d’Aden’ Kur'an'da Firdevs cenneti olmuş ve göğe taşınmıştır.

http://www.kutsalkitap.com/kkitap/?b=1&c=2

8. RAB Tanrı doğuda, Aden`de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem`i oraya koydu.

9. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.

10. Aden`den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu.

11. İlk ırmağın adı Pişon`dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar.

12. Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur.

13. İkinci ırmağın adı Gihon`dur, Kûş* sınırları boyunca akar.

14. Üçüncü ırmağın adı Dicle`dir, Asur`un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat`tır.

15. RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem`i oraya koydu.

Ayetlerdeki nehir adları Aden Bahçesinin Mezopotamya olduğunu gösteriyor.
Konuyla ilgili olarak şu linkteki yazıyı okumanı öneririm.

http://www.deyrulzafaran.org/turkce/manastir/haberdetay.asp?id=128&kategori=HABERLER

Göbekli Tepe de bu bölge içerisinde yer alıyor. Tevrat'taki efsane ile ilgisi olmadığı kesin ama eski bir uygarlığın izlerini taşıyor.
Yine de dokunmayalım Urfalıların Aden'ine:

http://www.gundem-online.com/yazdir.asp?haberid=22798

pante
02-03-2009, 23:20
tavsiye edeceginiz islami site var mi?nur culari söylemeyin hani kafayi yemis deler ya aynen öyle .

Mevlut'un sorusunun üzerinden 1 hafta geçmiş ama yanıt alamamış.
Nedeni tavsiye verilmedeki zorluktur.
Çünkü hemen hemen tümü birbirine benzer.
Tahammülleri, hoşgörüleri yoktur.
Sanırım en anlayışlı olanları hanif siteler, sade Kur'an'cılar.
Bunların sitelerinde biraz daha özgürce yazılabilir. Örneğin;

http://www.hanifdostlar.net/default.asp

sheyhzade
01-04-2009, 23:04
Merhaba Sn Pante

Isevilikte ruhlar alemi nasildir?
Isa kendini hem Tanri ; hem O'nun oglu olarak kurban etmis
insanoglunun gunahlarinin kefaretini odemisti.(Hristiyan inancina gore)

Peki bu cinler icinde gecerli mi?
Carmiha gerilmesi,onlar icinde bir kefaret mi?
Onlar gunah islememis mi,yoksa islemis mi?
Isaya tapinmislar mi?
Onlarda uclu birlige inanmislar,ama sapmislar mi?


Kisaca Iseviligin Ruhlar ve Cinler alemi ile ilisigini biraz anlatir misin.

Saygilarimla

pante
01-04-2009, 23:58
Isevilikte ruhlar alemi nasildir?
Isa kendini hem Tanri ; hem O'nun oglu olarak kurban etmis
insanoglunun gunahlarinin kefaretini odemisti.(Hristiyan inancina gore)

Peki bu cinler icinde gecerli mi?
Carmiha gerilmesi,onlar icinde bir kefaret mi?
Onlar gunah islememis mi,yoksa islemis mi?
Isaya tapinmislar mi?
Onlarda uclu birlige inanmislar,ama sapmislar mi?


Kisaca Iseviligin Ruhlar ve Cinler alemi ile ilisigini biraz anlatir misin.


Sevgili Sheyhzade;

Hristiyanlıkta ruhlara ve cinlere inanılır.
Ama İslam'dan farklı bir inanıştır bu.
İslam'daki müslüman cinler, kafir cinler gibi bir inanış değildir.
Çarmıha gerilme ile inananların günahlardan arındığı inancı cinler için geçerli değildir. Cinlerin şeytanın emrinde olan düşmüş melekler olduğuna inanılır.
Cinler görünmeyen kötü varlıklardır ve uzak durulması, kovulması gerekir.
Ruhlar da öyle. Yani insana yaklaşanlar kötü ruhlardır.
Bu noktada detaylara girilmez. Çeşitli mezheplerde, çeşitli Hristiyan toplumlarında farklı inanışlar, anlatımlar vardır.
Ruh denildiğinde daha ziyade "Tanrının ruhu" ve "kutsal ruh" dan bahsedilir.
Bir de öbür dünyada, cennette mutlu bir yaşama kavuşacak olan insanların ruhlarından. Cennet konusunda da İslam'daki gibi detaylar yoktur. Cennette neler olduğundan, nelere sahip olunacağından bahsedilmez. Cennet mutluluk demektir sadece. İnsanların hoşnut olacağı sonsuz hayat demektir.

sheyhzade
02-04-2009, 00:38
O zaman bu cinlerin Cennetlik cehennemlik olacagi konusuda verilmiyor..
Yani benim gibi inanmayan,veya inanan varlik..
Yolundan giden yada gitmeyen,yoldan sapanlarin durumu.(Isevilige gore)

Hani islamda iyi cinler kotu cinler var.kimise mukafat kimisi azap cekiyor.
Bu konu Isevilikte tam anlatilmiyor sanirim,degil mi?
Anlatilan biryer varsa,anlatir misin?

Saygilarimla.

pante
02-04-2009, 01:22
O zaman bu cinlerin Cennetlik cehennemlik olacagi konusuda verilmiyor..
Yani benim gibi inanmayan,veya inanan varlik..
Yolundan giden yada gitmeyen,yoldan sapanlarin durumu.(Isevilige gore)

Hani islamda iyi cinler kotu cinler var.kimise mukafat kimisi azap cekiyor.
Bu konu Isevilikte tam anlatilmiyor sanirim,degil mi?
Anlatilan biryer varsa,anlatir misin?

Hayır, daha önce yazdığım gibi cinlerin iyisi yoktur Hristiyanlıkta.
Cinler şeytanın askerleridir.

mücerred
14-04-2009, 11:13
sitedeki yazilari nasil sikayet edebilirim?cevaplarsaniz memnun olurum.

Titan
14-04-2009, 11:18
MEVLÜT1, sağ üst köşede "üyelik tatihi"nin üzerinde kırmızı kare içinde siyah ünlem var, ona basman gerekir.

parmis
14-04-2009, 15:54
ben kurandaki cin suresini okuduğum ilk andan beri dunya dışı varlıklardan uzaylılardan söz edildiğini düşündüm çünkü aileler şeklinde yaşarlar göğün katlarında otururlar deniyordu o devirde bu bilgilerin bilinmesine şaşırmıştım halada böyle düşünüyorum..
saygılar...
parmis Güneşin_kızı

pante
14-04-2009, 16:26
Parmis, cinlerin gök katlarında yaşadığı hiçbir yerde yazılı değildir.
Sadece önceleri gök katlarına çıkıp meleklerin konuşmalarına kulak vererek bilgi çaldıkları ve bu bilgileri insanlara ilettikleri iddia edilmiştir. Daha sonra bu kulak hırsızlığının engellendiği ve artık göğe çıkamadıkları, taşlandıkları öne sürülür.
Dolayısıyla uzaylılarla bağ kurulacak şekilde benzerlik içeren hiçbir anlatım yoktur.
Cinler, kötü ruhlar pagan dinlerden itibaren varlığına inanılan ama bilimsel kanıtı olmayan hayali varlıklardır.

evrensel-insan
15-04-2009, 14:26
Saygideger pante;

Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)

Yukaridaki alintiyi bana; muslumanca veya islamca algilanir bir bicimde bir "dinsiz" bakis acisiyla aciklayabilirsen; ben de "dindisi" tercume edebilirim. Bu kuran dili bana biraz fransiz geliyor. :o

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
15-04-2009, 14:50
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)

Saygıdeğer Evrensel-insan;
Bu ayet, meşhur Ayet-el Kürsi'dir.
Önce ayet hakkında inanılanlara bir bakalım:

Ayet-el Kûrsi indiğinde, dünyadaki bütün putlar ve krallar yere düşmüş ve başlarındaki taçları yuvarlanmıştır.

Şeytanlar birbirleriyle çarpışarak kaçıp, iblis’in yanına toplanmışlar ve ona bu karışıklığı haber vermişlerdir.

Ayet-el Kûrsi’de bulunan Esma-i İlahiye hiçbir Ayet-i Kerimede yoktur. Çünkü bu Ayet-i Kerime’de, bazısı açık, bazısı gizli olmak üzere onyedi yerde Allah’u Teâlâ’nın İsmi geçmektedir.

Yatmadan okuyana Allah’u Teâlâ tarafından bir koruma verilir, sabaha kadar hiçbir şeytan yaklaşamaz.

Ayet-el Kûrsi’yi okuyan kimse yedi kalenin içine girmiş gibi muhafaza edilir. Ayet-el Kûrsi, Kur’ân-ı Kerimin dörtte biridir.

Herhangi bir muradın hasıl olması için Ayet-el Kûrsi 313 kere okunduğunda, dünya ve Ahiret hakkındaki o istek Allah’ın C.C. izniyle hasıl olur (ne bir eksik ve ne bir fazla okunmamalıdır bu sayıların adedi çok önemlidir).

Cin musallat olan çocuğa 18 kere Ayet-el Kûrsi okunursa BİİZNİLLAH şifa bulur.

Yemeğe okunursa yemek bereketlenir.

Devamlı okunursa unutkanlığı giderdiğini Hz Ali (K.V.) buyurmuştur.

Evden çıkarken okuyan her işinde muvaffak olur ve hayırlı işleri başarır. Evine gelince okursan iki Ayet-el Kûrsi arasındaki işlerin hayırlı olur ve fakirliğin önlenir.

Bir kimse evinden çıkarken Ayet-el Kûrsi‘yi okursa, Hakk Teâlâ yetmiş Meleğe emreder, o kimse evine gelinceye kadar ona dua ile istiğfar ederler.

evrensel-insan
15-04-2009, 15:16
Saygideger pante;

Uzuuun ve detayli aciklamalarin ve bilgilendirmelerin icin tesekkurler. Yalniz, bir "dinsiz" gozuyle ve de muslamanca anlasilir bir sekilde; nasil cevap verilecegini,- pante'nin verecegi cevabi- yazmamissin. Sen, yazmazsan, bende "dindisi" olarak tercume edemem.

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
15-04-2009, 15:44
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm(nevmun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard(arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm(azîmu).

Hayy, canlı-diri olan, kayyum ise muktedir, egemen olan, yöneten anlamındadır.
Ayette Allah'dan başka ilah olmadığı ifadesiyle çok tanrıcı pagan-putperest inançlara ve Hristiyanlığın teslisine yanıt verilmektedir. Hayy diyerek onun güneş, ay gibi Sabiilerin ve putperestlerin taptığı cansız varlık olmayıp diri olduğu ifade edilmektedir. Kayyum diyerek de O'nun dünyadaki olaylara ve insanlara ilgisiz ve müdahalesiz olmadığı, herşeyin onun gözetiminde ve idaresinde olduğu öne sürülmektedir. O'nun diğer canlılar gibi uykuya ihtiyacı olmadığı ve daima herşeyin bilgisinde olduğu, yerdeki ve göklerdeki herşeye sahip ve herşeyden haberdar olduğu belirtilmektedir. Şefaatçi olarak nitelenenlerin ancak O'nun iznine tabi olduğu, O'nun izniyle başkaları için af dileğinde bulunulabileceği, O'nun dilediği kadar ilme sahip olunabileceği, herkesin açığını da, gizlisini-saklısını da bildiği vurgulanmaktadır. "O kudretiyle, tüm alemlere, göklere ve yere egemendir. Göklerin ve yerin muhafazası onun için zor olmayıp, O yücedir, azametlidir." denilmektedir.

Bu ayet kısaca insanlar tarafından totemlikten ağaca, aya, güneşe, yağmura, berekete, savaşa, aşka eriştirilen ilahların güçlerini tek ilaha aktartarak bir ilahı öne çıkarmalarının, daha yüceleştirmelerinin, yaratıcı kudrete kavuşturmalarının ve ardından soyutlaştırarak her yere, her şeye egemen kıldıkları tek tanrının ifade edilmesidir. O döneme göre tanrının en geliştirilmiş hali diyebiliriz.

evrensel-insan
15-04-2009, 15:55
Saygideger pante;

"Baska birini arama; kimi bulsan ona erisemez" gibi birsey bu. Iyide, ya kimseyi aramiyorsak; kendimizden ve halimizden memnunsak; zorlami verecekler?:confused:

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
15-04-2009, 18:36
"Baska birini arama; kimi bulsan ona erisemez" gibi birsey bu. Iyide, ya kimseyi aramiyorsak; kendimizden ve halimizden memnunsak; zorlami verecekler?

Aramayana aratırlar.
Hatta "Aramana gerek yok, işte, budur!" derler, dayatırlar.
İslam'da "Dinde zorlama yoktur" ama bir dine tabi olmak zorunludur.
İslam'a tabi olan zekat vermek ve namaz kılıp-oruç tutmak zorundadır.
Bir daha da inanç değiştirip dinden dönemez.
Başka dine tabi olan ise cizye ödemekle mükelleftir.

evrensel-insan
15-04-2009, 18:43
Saygideger pante;

Hacca gitmek ile, kelimeyi saadet getirmeyi unuttun. Bu nasil "dine baglilik!":p

Neyse; bu isler bana gore degil; ben hayatimda hic bir seyi oldugu gibi kabul etmemisim, ta ilkokuldan beri. Once anliyacagim, sonra da gerekirse kabul edecegim. Tum verdigin bilgiler icin tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

mhmd
04-05-2009, 15:26
Ayrıca bir başlık olarak düşünmüştük.
Lakin değerli evrensel-insan ın köşesi uygun olur dedik.

Birey ve toplum konularında kafamızı kurcalayan bir soru sormak istiyoruz.
Bu soru ve sorunun daha önce tartışması geçmiş ise link de verebilirsiniz. Biz bulamadık.

Özgürlüğün sınırı, diğer bireylerin özgürlüğünün başlangıç yeri olarak biliriz.
Diğer bireyleri toplum olarak düşünürsek; bireyin sınırı toplumun özgürlük sınırına kadardır diyebiliriz. Retoriğe girmeden derdimizi ifşa edelim.

Toplum ve birey arasındaki özgürlük sınırının ölçütü, yukarıdaki genellemenin haricinde ve/veya açılımında nasıldır?

Teşekkürler

evrensel-insan
04-05-2009, 18:24
Saygidege mhmd;

Hak ve ozgurluklerden layikiyle bahsetmek gerekirse; birincisi bireysel toplumlar, ikincisi bireyi icin var olan devlet ve hukumet sistemleri gereklidir.

Bireyin, toplum icinde hak ve ozgurluklerini hem hukuksal degerler korur, hemde belirler. Herseyden once bir bireyin, dusunce ve dusuncesini herturlu ifade edebilme ve herturlu milli-dini kokensel geleneklerini surdurebilme ozgurlugu olmasi gerekir.

Iste burda; hak devreye girer. Eger birey dusunce ve ifade ozgurlugunde; baskabir bireyin, ki bu birey toplumun herhangibir vatandasi olabilir, toplumun kamusal deger kazanmis bir bireyi olabilir, tarihsel anlamda belirli bir dunya capi taninim gormus bir birey olabilir veya bir bireyin deger verdigi bir baska birey olabilir. Kisaca; bir bireyin, bireysel olarak deger verdigi birey ve kisilikler ile bireyin kendisinin kisisel soyut, milli-dini kokensel ve geleneksel etik degerleri ve somut degerlerine bireyin kisiligine yonelik belirtilecek dusunce ve ifade ozgurlugune izin verilmez.

Cunku bu bireyin hakkidir. Butun bunlarin isiginda; bir bireyin hakki, baska bir bireyin hakkina tecavuzde biter, bu da ozgurluk siniridir. KISISELLIK VE KISILIK DEGERLERI ICERMEYEN HER DUSUNCE VE IFADE OZGURDUR. BU OZGURLUGUN KULLANIMI, BIREYIN HAKKIDIR.

Boyle bir toplumsal isleyisin; ANTIAYRIMCI, FARKLARIN BIRLIGI VE ESITLIGI VE BIREYLER ARASI SAYGI TEMELINDEKI HUKUKSAL VERILERIN, TOPLUM ELIYLE KURULMUS VE KURUMSALLASTIRILMIS VE DEVLET TARAFINDAN FINANSE EDILEN SIVIL OLUSUMLARI SAGLAR.

Bu kurumlar, bireyi ve onun hak ve ozgurluklerini; hem baska bireye, hem topluma, hemde sisteme, duzene, devlete ve hukumete karsi korur ve kollar.

Aslinda bu konuda "bir oneri" basligiyla yazilmis bir yazim var. Henuz bir cevap verilmedi.

Bu konuda benim yazilmis yazilarim, cok. Ama su an kesin bir link veremeyecegim. Ama profilimden bulabilirsin. Ya da bu mesaj yeterli degilse, algilanamayan yerleri tekrar sorabilirsin. Ben de, daha detayli aciklamaya calisirim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

mücerred
06-05-2009, 18:17
[quote=mhmd;172637]Ayrıca bir başlık olarak düşünmüştük.
Lakin değerli evrensel-insan ın köşesi uygun olur dedik.

düsünmüstük,dedik,istiyoruz,bulamadik, biliriz

Siz kimsiniz sayin mhmd ben ile biz arasindaki farki ayirmamanizdaki halet-i ruhiye nedir?nedir bu incelik bunu da kesfedelim?

mhmd
07-05-2009, 09:40
Sen kimsin? Yerine, siz kimsiniz? Hitabına muhattap olmak isteyeniz.
(Sizlerin (senin diye kullanabilirsin) sayesinde bu konuda başarılı da olduğumuzu düşünüyoruz.)

Yazınsal anlamı merak ediyorsanız;
http://www.tdk.gov.tr/TR/Default.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF43767 34BED947CDE
Düşünsel anlamı merak ediyorsanız;
http://www.turandursun.com/forumlar/search.php?searchid=688721
Halet-i ruhiyemizi merak ediyorsanız;
http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5227&page=4
Bizden yardım bu kadar.

Başlıktaki yazımıza herhangi bir cevabınız var ise, onu da sizden(senden diye kullanabilirsiniz) rica edelim.

evrensel-insan
29-11-2009, 05:58
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme, her hangibir konuda sorusu olanlar sorabilir ve siteden bu soruyu bilen yazar arkadaslar da cevaplayabilir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

GÖK.BÖRÜ
11-02-2010, 06:37
Vücudumuzdaki hormonlar madde ise bunların salgılanmasından dolayı oluşan aşk,üzüntü,sevinç de madde sayılmaz mı ?

evrensel-insan
11-02-2010, 06:51
Saygideger gok.boru;

Ask, uzuntu, sevinc v.s. soyut kavramlar olmalari yaninda somutlasmislardir. Yani bir ask varsa, ortada o askin hissini veren baska bir sahis vardir ve ask onunla ozdeslesir. uzuntu de, ya bir yasanan olayla ozdeslesir, ya da baska bir sahis veya hayvan ya da canli/cansizla. Mesela cok sevdigin bir esyan kirilirsa uzulursun. Sevinc te aynidir.

Butun bu hisler, bir vucut yani somut varsa ortaya cikarlar ve aski uzuntuyu, sevinci yasayan bu kavramlari baska bir somutla ozdeslestirir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
14-02-2010, 18:55
Saygideger arkadaslar;

Konumuz, ne olursa olsun; eger o konuda, soru sormak isteyen veya bilgisini gelistirmek isteyen arkadaslarimiz olursa; bu baslik altinda, sorularini iletebilirler.

Boylece, sorulara cevap verebilecek olan arkadaslarinda katilimiyla, bu baslik bir "Egitim-ogretim" basligina donusebilir.

O yuzden, bu baslikta sorulacak herhangibir soruya; cevap vermeye yonelen arkadaslarin; sabirli, hosgorulu ve anlayisli olmalarini diliyorum.

Amacimiz, kendimize ait bilgi ve birikimlerimizi, ogrenmek isteyen arkadaslara; hicbir menfaat dusunmeden, iletebilmek olsun.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Teşekkür ederim anlayışınız için.

Herşey bire döner ,peki bir nereye döner ?
Birinci önermeye katılıyorsanız fikriniz nedir ?

evrensel-insan
14-02-2010, 19:21
Saygideger Natan;

Herşey bire döner ,peki bir nereye döner ?-Natan-

Hersey bire doner, bir de insanoglu eliyle dile gelir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
14-02-2010, 21:15
Tekrar bir'e döner , bir tektir, herşeydir ,herşeydedir.Biz de o Bir 'in içindeyiz, ancak kendimize &kendi varoluşumuza yabancıyız.

Peki sevgili evrensel hocam ;

Bize bir kimlik giydirilmiştir. bir kimliğe sahibiz,kimlik te bize sahip. Tanrı,Din,milliyet,ırk,kültür, vs.Bu kimlik elbisesini çıkarırsak geriye ne kalır ?
İnsan bilinmezliği mi?

evrensel-insan
15-02-2010, 01:00
Saygideger Natan;

Tanrı,Din,milliyet,ırk,kültür, vs.Bu kimlik elbisesini çıkarırsak geriye ne kalır ?
İnsan bilinmezliği mi? -Natan-

Eger insanoglu; kendi kendine verdigi tum bu ayrimci, cikarci, bencil, insandisi ve isanlikdisi deger ve tabulara sahip olan ve bunlar icin biribirine her turlu zarar veren, kendi turu arasindaki her turlu ayrimci mucadele/savasimdan arinir, ve kendi kendini birey bilinci ve onun evrensel/insansal duzeyi ile bu mucadele/savasimdan ayirirsa; geriye en basta kendi turu icinde gecinen, insan butunlugu ve birligi icin dusunen ve davranan, icinde bulundugu mekani, baska canlilari ve kendi turunu herturlu zarardan koruyup kollayan ve yasayan/yasatan birey gorunumu ve insan ozu kalir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

GÖK.BÖRÜ
14-03-2010, 01:29
Bilinmezlik oldukça,tanrıda olacaktır.

Bu söz doğru mu yanlış mı ?

evrensel-insan
14-03-2010, 01:39
Saygideger gok.boru;

Hem dogru, hem de yanlis. Eger bilinmezligin, bilinilirligini inancsal ve ideolojik olarak metafizikle saglar ve bunu bir yaraticiya baglarsan; bilinmezi bilmis kilmaz, sadece bilinmezi, inanca tasimis olursun.

Bunun disinda da; bilgi de bilinmez yoktur. Cunku bilgi zaten bilinendir. Bu bilginin epistemolojik yapisi yani anlik siniri, degiskendir ve bilgi acisindan bilinemez degil; henuz bilinmemis olan vardir ve bundan da bahsetmek; inancsal ve spekulatiftir.

Tanri ya da her turlu cesit yaratici; sadece soyutu yaratanin nsanoglu oldugunun bilincine varmamis olmaktan kaynaklanir.

Cunku butun metafizik ideolojik inancsal dogrular; hangi ideolojiyi tasirsa tasisin; ya bir ilke ya da bir tasarimciya yonelir.

Halbuki her zaman yaraticinin bir yaratilis sorunu; maddenin de ilklik sorunu vardir.

Metafizik oldukca tanri da olacaktir. Cunku tanriyi var kilan; inancsal yanasim ve ideolojik yanasimdir. Bu ayni zamanda; bilimselligin epistemoloji ustu spekulatif varsayim ve teorilerini de icerir. Yani yanlislanamayan ve pratik bir deney, gozlem ve bulusla desteklenemeyen teoriler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

srtc_
17-04-2010, 12:36
İrademiz Varmı? Soruma cevap verirseniz sevinirim

evrensel-insan
18-04-2010, 01:22
Saygideger srtc;

Irade, "Dayaniklilik, kararlilik uygulama gucu" olarak ta algilanabilir.

Bir kisinin, kendisini dusunce ve davranis olarak alismis oldugu herhangibir uygulamadan kendi istegiyle ali koymak veya vazgecmek, yani uygulamamak.

Genelde vazgecilmek istenen uygulamanin bilincinde ve farkinda olunmasi ve bu uygulamanin "rahatsizligini" algilamis olmak gerekir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

srtc_
25-04-2010, 21:39
Özgür iradeye sahipmiyiz?

evrensel-insan
25-04-2010, 21:48
Saygideger srtc;

Siz "ozgur irade" den ne algiladiginizi belirtirseniz, o zaman "sahipligini" degerlendirebiliriz.

Benim ozgur iradeden algim, bir kisinin baskasinin etkisi, baskisi, mudahelesi, karismasi altinda kalmadan, kendi kendini kendi bilinci ve farkindaligiyla, sorgulayip algiladigi degerlerle ortaya koymasidir.

Buradaki "ozgurluk" un anlami ve icerigi, kisinin kendi adina, kendi icin kendi bilinc ve farkindaligiyla kendi kimlik ve kisilik degerleri ve bunlar hakkinda verdigi karardir. Tamamen kisiye ait olan bir dusunce ve davranis.

Ama genelde, birey bilincini almamis bir kiside kendi iradesi degil; ona dogumdan itibaren verilenler ve baskalarinin yol ve yontemini uygulamak, bilhassa bir onceki nesili aynen kopyalamak ve cevreye topluma "ters dusmemek" ve de toplumsal bir kisilik ile, konusuna gore kutuplardan birinin icinde yer almak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

srtc_
25-04-2010, 22:15
Bir zaman makinasının olduğunu farz edelim ve bu makina ile bir hafta geriye gittiğimizi varsayalım.dünyada yaşananlara tekrardan baksak herseyin aynı olduğunu konuşulan sözlerin saniyesinin bile değişmediğini yazılan yazıların virgülüne kadar aynı olduğunu görmezmiyiz.vereceğimiz kararların belli olduğunu düşüyorum.herseyin zincirleme olarak ilerledğini düşünüyorum.

evrensel-insan
25-04-2010, 22:40
Saygideger srtc;

Zaman da tum soyutlar gibi, insanoglunun bir yaratimidir. Yasam sadece andir, gecmis ve gelecek ise tarihtir. Yarina gore bugun, dun olacaktir. Dolayisiyle, zamansal olarak hersey anlik sart ve durumlar temelinde vuku buldugu icin, eger gecmise donus mumkun olsa, ve tum dunyadaki herhangibir anlik olandan sadece bir tanesi bile degisime ugratilabilse, gelecegin akisi tamamen degisir. "Back to the future-gelecege donus" adli bir filmde, hem gecmise, hem de gelecege yolculuk vardi. Ofilmde ilginc olan, anne ve babasinin evlenmeden onceki zamanina donen kisi, yaptigi mudahelelerle, neredeyse onlarin evlenmesine mani olacakti ve eger bu evlilik gerceklesmeseydi, kendi dahil, kardesleri ve bska bir cok sey, olusmamis olacakti. Bunun farkina vardi ve mudahele etmedi. Ayni filmde gelecege gidip, bir suru olguyu gunune tasimak istedi, ayni sonucla karsilasti.

Kisaca, zaman ve zamansal tum yaratimlar, insanoglunun mustakil var olan varlik olarak; evren, dunya, doga butunlugu icinde, dogumundan lumune gecen surectir. Yani YASAM SURECIDIR.

Sadece mustakil var olan varlik olarak, zaman ve zamansallik; insanoglu turunu, kendi icin/adina/ait/eliyle ilgilendirir ve zamansallik, insanoglunun kendi disi ile monologu, kendi arasindaki mono-dialogudur.

Butun acisindan, evren, doga, dunya v.s. zaman ve zamansallik yoktur. MEKAN ZAMANSALLIKTAN BAGIMSIZDIR VE ZAMANA TABI DEGILDIR.Sadece mekandaki mustakil var olan varlik icin, zaman ve zamansallik ortaya konmustur. Bu konu ile ilgili, sana iki link veriyorum.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=51

Mesaj 509 ve

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=56

Mesaj 560

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
25-04-2010, 23:46
Sevgili evrensel insan, yeni üye olduğum için başlık açamıyorum o yüzden size sormak istediğim bir kaç soruyu buraya yazacağım.
Bildiğimiz gibi doğada evrim kör bir süreç olarak plansız, amaçsız sadece belirli yasalara, kurallara göre işler. Doğal seçilim evrimin mekanizmalarındandır. Birde yapay seçilim dediğimiz belirli bir amacı, planı olan seçilim var. Bu doğal ve yapay seçilim arasındaki fark, birinin planı olması münasebetiyle hedefe daha çabuk varması diğerinin hedefi bile olmaması. Canlılar özelliklede insan, hantal ve kör işleyen seçilimi hızlandırmış kestirmeden giderek doğanın milyonlarca yılda yapacağı bir meyve ya da hayvanı kısa sürede varoluşun kendisine verdiği beyin sayesinde yaratmıştır.
İnsanın doğal seçilimden geçmesini sağlayan bu doğaya bilinçli müdahaleler, varoluşu ayna gibi yansıtma, saf bilinç, tanık olarak izleme adı altında ihmal edilebilir mi? Bu enerji/madde değişim ve dönüşümünün tersi istikametine kürek çekmek olmaz mı?

Süreci tekrardan körlere bırakmak, varoluşa bizzat ihanet olmaz mı?
Kör süreçler göz yapacakta göz sahibi görmek istemeyecek bu tutum mantıklı mıdır?
Biz doğaya müdahale ediyorsak bunun tek sebebi doğal seçilimdir, zorunluluktur tıpkı büyük çişimizi yapmak gibi. Buradan yola çıkarsak, kendimizi saf bilinç durumuna getirip mücadeleden kaçma isteği, diğer zorunluluğumuz olan büyük çişimizi yapmama isteğinden ne farkı vardır?
Sevgiler...

evrensel-insan
26-04-2010, 00:13
Saygideger Dusungen;

Bildiğimiz gibi doğada evrim kör bir süreç olarak plansız, amaçsız sadece belirli yasalara, kurallara göre işler. Doğal seçilim evrimin mekanizmalarındandır. Birde yapay seçilim dediğimiz belirli bir amacı, planı olan seçilim var. Bu doğal ve yapay seçilim arasındaki fark, birinin planı olması münasebetiyle hedefe daha çabuk varması diğerinin hedefi bile olmaması. Canlılar özelliklede insan, hantal ve kör işleyen seçilimi hızlandırmış kestirmeden giderek doğanın milyonlarca yılda yapacağı bir meyve ya da hayvanı kısa sürede varoluşun kendisine verdiği beyin sayesinde yaratmıştır.

Buradaki "kor" den kastin, tam nedir, aciklar misin? "Yapay secilim" den kastin nedir?, insanoglunun secmesi mi? Cunku secilim ve secim ayni seyler degildir. Secim de bir secen ve secilen, vardir.

İnsanın doğal seçilimden geçmesini sağlayan bu doğaya bilinçli müdahaleler, varoluşu ayna gibi yansıtma, saf bilinç, tanık olarak izleme adı altında ihmal edilebilir mi? Bu enerji/madde değişim ve dönüşümünün tersi istikametine kürek çekmek olmaz mı?

Varolusu "ayna gibi yansitma" bir bilinc gerektirir, bu da safbilinc olabilir, ama; sadece insanoglu monologuyla ve mono dialoguyla mumkundur ve varolusun kendisini ortaya koyamaz, varolusta kendini ortaya koyamaz. Enerji/madde degisim ve donusumunun de, ne oldugunu ortaya koyan insanogludur. Evrimi, evreni v.s. ortaya koydugu gibi.

Insanoglu burada iki yol izler, ya varolusu, maddeyi, enerjiyi gozlemler, deneye tabi tutar, yeni buluslara yonelir ve bunlari soyutuyla (teori, tez, hipotez, formul,v.s.) dile getirir, bilimsel yanasir. Ya da bunu bir yaratici, tasarlayici v.s. ye baglar ve inancsal yanasir.

Ayrica bu cumlelerindeki, "ihmal etmek" ve "tersi istikamet" ten neyi belirtmek istedigini ve bunlara nasil bir icerik verdigini de aciklarsan, algilayabilir ve ona gore yanit verebilirim.

Süreci tekrardan körlere bırakmak, varoluşa bizzat ihanet olmaz mı?
Kör süreçler göz yapacakta göz sahibi görmek istemeyecek bu tutum mantıklı mıdır?

Bu sorularin cevabi "kor/ihanet" v.s. nin senin verdigin icerik olarak aciklanmasi gerekir ki, ben de ona gore algilayip, yanit vereyim.

Biz doğaya müdahale ediyorsak bunun tek sebebi doğal seçilimdir, zorunluluktur tıpkı büyük çişimizi yapmak gibi. Buradan yola çıkarsak, kendimizi saf bilinç durumuna getirip mücadeleden kaçma isteği, diğer zorunluluğumuz olan büyük çişimizi yapmama isteğinden ne farkı vardır?

Dogaya "mudahee etmek" ile, "dogaya uyum saglamak/doga ile icice yasamak" ve "dogayi, insanoglu yararina islemek, degistirmek" v.s. hepsi farkli icerik ve anlam tasir.

Evet safbilinc, bir cesit; varolusa "teslim olmak" ve sadece yasami an da yasamak ve varolusu, insanoglu eliyle, hicbir ideolojik inancsal dogrusal katmadan ve bu katilanlarda taraf almadan veya bu katilanlara sahip cikmadan ve sabitlemeden, deyim yerindeyse, insanoglu soyutuna "bulasmamak" tir. Yani insanoglunun dusunsel ve soyutsal gelisim surecini, sadece evrimsel degisimin mutasyonel degisimi ne birakmak ve insanoglunun dusunsel, zihinsel bir caba gostermesini, yani evrimsel surece dusunsel devrimsel bir surec katilmasini safbilinc, "gereksiz/anlamsiz" gormektedir.

Buda insanoglunun, herseye evrimsel mi, devrimsel mi baktigi ve varolusa bir "teslimiyet mi", yoksa varolusun gidisatini devrimsel bir ivme ile hizlandirmak mi oldugu, farkidir. Iste o yuzden, buradaki "ihanet" bakis acisi, dusunsel devrimi one cikaranin, herseyi evrimsel degisime birakmasi ve ona anligin disinda "teslim olmasidir.

Yani varolus bunyesindeki insanoglunun diger varolus bunyesindekilerinden farkini ortaya koyup, koymamak konusudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
26-04-2010, 09:32
Sevgili evrensel insan, kör seçilimden kastım doğal seçilimdir, yapay seçilim ise, insanın hayvanlar ve bitkiler dünyasına yaptığı bilinçli müdahalelerdir.

Evrende entropi artmakta, enerji azalmakta canlılar aleminin bir üyesi olan insan doğal baskılar sonucu beynini geliştirmek zorunda kalmış. Böylece plan yaparak bilincini düşüncesini kullanarak az enerji ile çok yol katetmiştir işte seçilmesinin en büyük sebeblerinden birisi budur. Gelişen beyin organının ürettiği düşünce ve teknik ile doğaya bir açılım kazandırmıştır (Zeka açılımı:p).

İnsanı var eden, türü adına doğaya yaptığı müdahalelerdir. İnsan doğanın üzerine ikinci bir doğa kurmuştur, bu ikinci doğanın yasalarını kanunlarını insan belirler kısacası insan doğanın dışına düşmüştür bir kere, kendi doğasında yaşamaktadır.
Zaten insan 1. doğaya dönse, doğal yaşamda bir köpek kadar bile başarılı olamaz.
Çünkü o düşüncesini kullanarak kültür ve teknik geliştirmek zorundadır, ben düşünmeyeceğim demek gibi bir lüksü yoktur, zira bu intihar demektir.

Varoluş karşısında çaresisiz demek bir bahane olamaz, herkes kendi çapında bir çare üretebilir, unutmamak gerekir ki, her canlı evrende silinmeyecek bir iz bırakır "kelebek etkisi" buna güzel bir örnektir.

İlave olarak eklediğim bu yazımı da göz önünde bulundurarak, saf bilinç ve teslimiyetin mantığı nedir ile ilgili sorularıma kişisel bakış açınızla bir cevap getirirseniz sevinirim.
Sevgiler.

evrensel-insan
26-04-2010, 20:22
Saygideger dusungen;

İlave olarak eklediğim bu yazımı da göz önünde bulundurarak, saf bilinç ve teslimiyetin mantığı nedir ile ilgili sorularıma kişisel bakış açınızla bir cevap getirirseniz sevinirim.-Dusungen-

Bilmem biliyor musun? Ben paslicivi arkadasla, "birebir" formunda, "varlik/evren/varolus bir gizemdir, bilinemezdir" basligi altinda yazisiyoruz. Bu sitede safbilincin tek temsilcisi, paslicivi arkadasimiz. Umarim bu yazini gorur ve sana kendi dusuncesini aktarir. Ona gore benim dusuncem ise, ozbenlik. Gerci benlik te, bilincte kavram olarak soyut olduklarindan, herkesin kendi duzeyine gore algilanir ve icerik kazanir.

Benim once agnostisizm den algiladigim, ayni benim dogal dusunceye (insanoglunun yapilandirdigi ve sekillendirdigi ve dogal olarak teslim oldugu insandisi ve insanlikdisi dusunce ve davranis sekli, tum resmi ve kokeni ve de temelleri), disaridan ve notr algi ile baktigim gibi; gercek agnostikte, varolusun teist ve nonteist iceriklerine disaridan bakiyir ve notr algiliyor ve varolusun bir bilinmez oldugunu sunarak, bilincinin teizm ve nonteizm ustu oldugunu soyluyor. Buna ateizmde dahil; cunku ateizm de bir ideolojik inancsal dogrusallardan tanriya olumsuz bakan ve bunu kendisine sahiplenen ve sabitleyen bir dusunce ve davranis sekli. Ya bireysel olarak anti teist degil; ya da bu sitedeki gibi antiteist ve teistlerle mcadele ediyor.

Safbilinc ise, benim algima gore; varolusa, yani dogal dusunceye bilinmezlik temelinde teslim olmus, sadece ani yasayan yasami iskalamayan ve sadece evrimci yolla norokimyasal yapinin degisecegine inanan ve kendini varolusa teslim etmek icinde meditasyon yapan ve dusunce ve zihni tamamen bosaltan bir bilinc.

Benim ortaya koydugum ise, buna teslim olmak yerine, sorununu algilayabilmek ve bu algilanan sorun temelinde, once birey bilincini sonrada bunun en ust duzeyi evrensel/insansal bilinci kazanmak, yani ozbilinc.

Eger o basligi okursan, safbilinc ile ozbilinc arasindaki farki daha iyi algilarsin. Safbilinc evrimsel, ozbilinc evrensel/insansal devrimsel.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
26-04-2010, 22:16
Saygideger Dusungen;

Benim safbilincin bakisina getirebilecegim mantiksal izah; safbilincin bilinemezlikden dolayi, bilineni anlik yasarken, varolusun safbilince verdigine teslim olmak, caresizlik. Yani dogal dusuncenin yapilanisinin ve isleyisinin ortaya koydugu kokene temellerin hepsini algilayamama ve dogal dusunce disi bir alternatif yaratamama ve de dogal dusunceyi dogal ve degismez olarak algilama sonucudur.

Bu cok dogaldir cunku, dogal dusuncenin dusunce ufku, bunun disina cikamaz. O yuzden de temelleri insan disi (madde ve yaratici, ya da varolus) ve insanlik disi (bencil, egoist, ayrimci, cikarci, guce, otoriteye ihtiyac duyan, tartismaci, ust/alt icerikli v.s.) dir.

Bilimselligin de, DNA, kafatasi, kan, deri rengi, gen v.s. ile dogal dusunceye teslimiyeti de bu yuzdendir. Cunku dogal dusunce de INSANOGLUNUN KENDISI YOKTUR. AYNAYA BAKMAZ.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
26-04-2010, 22:40
Saygideger dusungen;

Kisaca;

Teist bilinc duzeyi, icerik verdigi ve iliski/bag kurdugu her turlu, yaratilissal yaraticisina (tanri, Allah, Put, Totem v.s.) teslim olur.

Non teist duzey; metafiziksel ideolojik inancsal dogrusuna (madde, dusunce, evren, ya da belirliz ve yok) teslim olur.

Agnostik bilinc duzeyi; varolusun bilinemezligine, ya da yaraticinin bilinemezligine teslim olur.

Safbilinc te, bilimin varolusu anlik bilmesine ve an disi bilinemezligine teslim olur.

Gorundugu gibi, hicbir teslimiyette, insanoglu temeli veya kendisi mevcut degildir. Teslim olunanlar, insandisi olgular ve ideolojik inancsal dogrulardir.

Halbuki bu insanoglunun teslim olduklarini da, ortaya koyan insanoglunun kendisidir. Temel insanoglu olarak alinirsa, zaten teslim olacak baska bir kaynak ta kalmaz.

Bunu ilk defa ortaya nihilizm atmis, o da tam tamina insanoglunu dogal dusuncenin, bencillik, ayrimcilik, guc otoritesine teslim etmistir. Bireyci akilcilik bunun aktifi, safbilinc pasif versiyonudur. Bilim ise, DNA'ya, Gen'e deriye, kana kafatasina SOYUTLARI "DOGAL OLARAK" ekleyerek, bu teslimiyete yardimci olmaktadir. "guclunun ayakta kalacagi", kafatasi "farkliliklari" genin "bencilligi" tum bu teslimiyetlere birer ornektir. Yani "insanoglunun dogasi budur" temelli, insanlikdisi ve insandisi dusunce ve davranisi sabir kilmak ve sahiplendirmek gayretindedirler.

Nihilizm sonrasi dunyanin hali ortadadir, Darwin'in aciklamasini fasizme uyarlayanlarin durumu ortadadir.

Hem bilim ve bilimsellik, metafizigin ideolojik inancsal dogrularina teslim edilmektedir. Hem de insanoglu "dogal olarak" kendi yapilandirdigi ve islerlige koydugu kendi dogal dusuncesine teslim olmaktadir. Hani bir kac atasozu vardir "kendi etmek/kendi bulmak, kendi kendine gelin/guvey olmak, kendi calip, kendi soylemek" iste aynen bu teslimiyetlerde oyledir.

TESLIMIYET, DUSUNCENIN SORGULAMASININ IFLAS ETMESI VE SONA ERMESIDIR. Yani dusunceyi, dusundurtmemek ve verilene, deger veri ve tabu olarak teslim almaktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
27-04-2010, 00:07
Sevgili evrensel insan, sizinde anladığınız üzere saf bilinç durumu, insanın varoluşu değiştirememesine ve varoluşun bilinmezliğine teslim olma şeklidir. Bu özetten istikametle diyebiliriz ki, saf bilinç kendi algısı ve çıkarımı ile çelişmekte.
Çünkü varoluş kısmen bilinebilir, biliniyorda bu bir süreçtir, bugünün bilinmeyenleri yarın bilinecektir tıpkı dünün bilinmeyenlerini bugün bildiğimiz gibi. Yine varoluş değiştirilemez değil kısmen insan düşünce ve emeği ile değiştirilebilir değiştiriliyorda.
Doğal seçilimin sonucu oluşan zorunluluk insandan, galaksilerin yerlerini değiştirmesini istemiyorki, sadece gücünün, düşünce ve emeğinin yeteceği değiştirmelerde, uyarlamalarda bulunmasını baskılıyor. İnsan galaksilerin yerlerini değiştiremez lakin tarlasını, bahçesini daha verimli hale getirme daha uygun beslenme yolları bulup, üretim biçiminde yararlı değiştirmeler yapabilme gücündedir. Herşeyi değiştiremem gerçeğine teslim olarak değiştirebileceklerini görmezden gelmek olmaz.

Birde yazınızda saf bilinci evrimsel olarak nitelemişsiniz bence bu da saf bilinci ifade edecek bir düşünce değildir. Saf bilinç, teslimiyet anlayışı ile evrimi sekteye uğratmakta. Evrim gemisi teslimiyetle değil mücadele ile yol alır, tıpkı laf ile peynir gemisinin yürümeyeceği gibi.
Kaldıki, bizim bilinç düzeyimizin artmasına, doğa ve onun yasaları hakkında bilgi sahibi olmamıza katkı sağlayan kültürel kalıtıma eklemeler yaparak bizden sonrakilere daha zengin bir kültürel kalıtım sağlamak evrimin ta kendisidir, birikimciliktir. Saf bilinç böyle bir katkıyı kendine amaç edinmediği için evrimsel olma sıfatını hak etmez.
Sevgiler...

evrensel-insan
27-04-2010, 00:28
Saygideger dusungen;

Evrim baskadir, evrimci baskadir evrimsel baskadir. Cok kisaca;

Evrim; degisim, donusum baskalasim ve olusumdur ve bu insanoglu algisina gore, surekli suregelen bir surectir ve kendi ic dinamizmi vardir ve bu ic dinamikle dogal secilim ve mutasyon eliyle, bu surekli suregen surecini devam ettirir. Bu surecte insanogluda vardir ve bu bir insanoglu ortaya koyumudur.

Evrimsel; Seyleri, yani varolusun ve evrenin bunyesindeki tum canli/cansiz mustakil var olan varliklari bu temelde degerlendirmek ve yaratilissalin oluna ve varlamasina karsi bir bakis acisidir.

Evrimci; Bu varolusun gidisatina insanoglu olarak, herhangi bir mudahelede bulunmayan, sadece bu sureci, bilimsel deney, gozlem ve bulus ile inceleyen ve OLANA BIR ACIKLAMA GETIREN bakis acisidir.

Iste bu temelde, safbilinc insanoglu olarak bu sureci sadece gozlemekte, deneylemekte ve soyut teorisini, formulunu, tezini, hipotezini v.s. bilimsel olarak ortaya atmaktadir.

Devrim ve devrimsel ve de devrimcilik ise; tamamen insanoglu urunudur. Yani evrimsel gelisime insanoglu eliyle/adina/ait ve icin bir hiz ve ivme kazandirmaktir.

Iste burada evrensel/insansal bilincin olusabilmesi, insanoglunun kendi kendisini ve insanligini sorgulayarak, insanlasmasi ve inanlik sunmasi temelinde, bu evrimsel surece, ivme ve hiz kazandirmaktir. Bu da insanoglunun ortaya koydugu dogal dusuncenin temelsel tartismasi yerine, temellerini veren kokenini algilayabilmek ve sorunun temellerden degil de; temelleri veren kokenden kaynaklandiginin bilincine ve farkindaligina varabilmek ve herbir kisinin kendi kendini sorgulayarak, once bireysel bilince ve ordanda evrensel/insansal oz bilince erisme mucadelesini kendi vucuduyla ve dusuncesiyle vermek.

Buradaki fark, belki varolusun evrimsel surecinde bu kendi kendine olabilecektir, ama varolusun bilincli ve farkindalikli bir turu olan insanoglu kendini bu surece, dogal dusuncenin cesitli bilincleri (bir onceki mesajda bu bilinc duzeylerini acikladim) eliyle teslim olmak yerine ve bunu da evrimci olarak yapmak yerine, devrimci olarak bu surece hiz ve ivmeyi insanoglu turunun bir biri olarak kendi verebilir ve bu sureci insanoglu adina/eline/ait/icin hizlandirabilir.

Bilmem bu temeldeki evrim/devrim farki algilanabiliyor mu?

Cunku evrensel insan; dogal dusunce yapilanisi ve isleyisine tamamen alternatif ve dogal dusunceyi tamamen elimine eden, curuten, ondan kurtulan bir bilinc duzeyidir. Ustelik bu bilinci dogal dusunce sinirlari bunyesinde kalan dusunce ve zihin kavrayamaz. Bu tamamen insanoglunun kendi oz bilincine donus yapma ve kendi disindaki temelleri dusuncesinde temel almama, sadece kendisini temel ve koken alma bakis acisidir.

Tabi yukaridaki mesajimda izah ettigim gibi, dogal dusuncenin temellerinin bireyci akilciliginla degil; birey bilincinin evrensel/insansal yanasimiyla.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
27-04-2010, 01:15
Saygideger dusungen;

Teslim olmak, ne duzeyde olursa olsun, DUSUNCEYI, ZIHNI, SOYUTU "DUSMAN GORMEK" ile ozdestir. Nedeni cok basittir. Eger temel ne olursa olsun, insandisi alinirsa; bu temele bir teslimiyet vardir. Bu temelde BILIMDE, BILIMSELLIKTE EVRIMSELDIR. Eger insanoglu, herseyin temelini kendi alirsa, iste bu temelin ilerleticisinin dusunce oldugunu o zaman algilar ve DEVRIMSEL dusunur.

Gerci bu devrimsellik, metafizik ve etikselligin ideolojik inancsal dogrularini savnan izmlerde mevcuttur ama, bir farkla; bunlarin hicbirisi insaanoglunun bilinclenmesine ve sorunlarin farkina vamasina kendsisinin degil; kendi ideolojik inancsal dogru olarak sahiplendigi ve sabitledigi izminin ONCULUGUYLE izminin insanogluna gerekeni getirecegini savunur. Buradaki hata, YONLENDIRME, KENDI DOGRUNA IKNA ETME, IKTIDAR OLMA VE TEPEDEN GELME" icerigindedir. Yani, dusuncenin kisileri bilinclendirmesi ve sorunlarin farkina varmasina izin verilmez. Toplum "koyun" yerine koyularak, bu ideolojik inancsal dogrularla "gudulmek" istenir. Yani "hata" sistem ve sistemlesmede aranmakta, bu sistem ve sistemlesmeyi saglayan dusunce ve bilinc es geilmektedir.

Iste sonucta; dogal dusuncenin, evrimsel, evrimci, teslimiyeti ile; metafizik ve etiksel ideolojik inancsal dogrusallar arasi dogru devrimciligi ayni kapiya cikar.

Ikisi de insanoglunu one cikarmaz "deger vermez" ve onun dusunup, bilinclenmesi yerine; ya onu teslim alir/eder, ya da bir ideolojik inancsal dogru pesinde suruklemek ister.

Iste evrensel insan bilinc duzeyi, tum bunlarin bilincinde ve farkinda olarak, ne evrimsel teslimiyete ne de devrimci dogruya cekme mucadelesine girmez. Insanoglunun bilinclenmesini ve sorunlari kendi birey bilinci ile gormesini ve bilinclenerek ve farkinda olarak, kendisine ters olan dogal dusuncesinden arinip, kurtulup, kendi ozunun dusunce ve davranisini ortaya koyar. Bunu da birey bilincine ulasma ve bunu evrensel/insansal duzeye cikarmasini, ancak TURUNUN BIRININ DEVRIMI olarak ortaya koyar.

Oyuzden de dogal dusuncenin hem evrimci, hem de devrimci isleyisini, curutmek ve cikarama metoduyla sorununu ortaya koymak icin dusunur ve davranir.

Yoksa insanoglu, hic bir zaman dogal dusunce de kendini bulamaz ve goremez, insandisi ideolojik inancsal metafiziksel ve etiksel dogrulariyla dusunur ve davranir, hatta bu verilen degerleri, tabulari; yasaminin onune koyar. KENDISI DEGIL; INSANDISI VERILERI YASAR.

Kendi ortaya attigi soyutlarina, kendi verdigi icerik ve kurdugu bagla kendisini teslim eder. KENDINI DEGIL, SOYUT TABULARINI YASATIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
27-04-2010, 07:34
arkadaşlar yazdıklarınızı okudum..

insan denen canlı kendisine dayatılan benliklerden arınıp safbilinç durumuna gelmediği sürece, teslimiyet dışındaki her mücadelesi "insan temelli" adı altında bir benlik tatmini ve varoluşun kaostan düzene geçişteki bir piyonu olduğunu paradoxunu algılayamamasıdır..

ne demek istediğimi algılayabilmeniz için özbenlikli üstbilinçlerin (batının peygamberleri ve doğunun mistikleri) dünyaya ne hale getirdiğini gözlemlemeniz yeterli..

benliklerden arınmış bir safbilincin yapabileceği tek şey ışık tutmaktır.. bu durgun bir gölün ortasına taş atmak gibidir ve mücadele gerektirmez, sadece ışığı tutarsın yani taşı atarsın, ondan sonrası taşın yarattığı dalgaların tüm kıyılara vurmasını beklemektir.. artık dalagaların kıyıya varıp varmamsı senin işin değildir.. çünkü dalga dediğimiz şey zaten kendi iç dinamikleriyle ilerleyen bir yapıya sahiptir..

dalgaların kıyıyıa vurması için mücadele edersen dalganın yapısı, özü ve tüm kıyılara homojen vurma dengesini bozup, sadece kendi yarattığın dalgaya(özbenlik) hizmet edersin..

ve bu durum da sadece varolan kaosa hizmetten başka bir şey değildir..

evrensel-insan
27-04-2010, 09:01
Saygideger paslicivi;

sadece ışığı tutarsın yani taşı atarsın,-paslicivi-

"isigi tutmak/tasi atmak" icin, neler yapildigini ve;

artık dalagaların kıyıya varıp varmamsı senin işin değildir-paslicivi-

Dalgalarin kiyiya varip, varmamasina mudahele etmemek/karismamak/zorlamamak/empoze etmemek icin de neler yapilmamasi gerektigini aciklar misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
27-04-2010, 10:36
Daha öncede belirttiğim gibi teslimiyet evrimin iç dinamiklerini sekteye uğratır. Her canlı doğal seçilim sahnesine çıkmak ve çeşitliliğe katkı sağlayarak gelişime, uygun olanı var etmeye yardımcı olmak zorunda. Bunu ben demiyorum bu varoluşun dayatması.
Ne kadar çok çeşit varsa sonuç o kadar uygun /başarılı olur. Bilinçlerin çeşitliliğinin altında da bu yatar.

Göle taş atmak ise farklı bir yaklaşım, teslimiyetle aralarında pek çok fark vardır. Göle taş atmak bende varım demektir, varolma mücadelesidir. Bu göle maya çalmak bile olsa bir savaşımdır kıyıya ulaşma kıyıda bir iz bırakma mücadelesidir. Bu süreçte taşı attıktan sonra gücümüz ve aklımız nisbetinde dalgalara yön verme çabası göstermenin neresi yanlış anlayabilmiş değilim anlamak istiyorum doğrusu. Sonuçta bizden gölü kurutmamız istenmiyor, hoş onuda başarıyoruz ama neyse. Bir güç varsa niçin kullanılmasın, doğal süreçler bize göz verecek ve biz o güzü kapalı tutacağız işte bunun mantığını kavramış değilim.

Göle taş atmak hoştur ancak teslimiyet pek hoş değildir. Zaten teslimiyetin altındada bir mücadele vardır hemde sonuca büyük bir etki edecek bir mücadele. Teslim olan teslim alana yardım etmiş ve süreci hızlandırarak büyük değişimlere ivme kazandırmıştır. Hatta varolma savaşında bir rakibi ekarte etmiş, elemiştir bu rakip kendisidir. Görüldüğü gibi teslimiyet tarafsızlık değildir, sonuca etki eder, nötr değildir.
Sevgiler.

Düşüngen
27-04-2010, 10:47
Saygideger Dusungen;
Bu cok dogaldir cunku, dogal dusuncenin dusunce ufku, bunun disina cikamaz. O yuzden de temelleri insan disi (madde ve yaratici, ya da varolus) ve insanlik disi (bencil, egoist, ayrimci, cikarci, guce, otoriteye ihtiyac duyan, tartismaci, ust/alt icerikli v.s.) dir.
Bilimselligin de, DNA, kafatasi, kan, deri rengi, gen v.s. ile dogal dusunceye teslimiyeti de bu yuzdendir. Cunku dogal dusunce de INSANOGLUNUN KENDISI YOKTUR. AYNAYA BAKMAZ.


Sevgili evrensel insan, yukarıdaki yazınıza ek olarak daha öncede "İnsan kendi dışında pek çok şeyi ortaya koymuş yalnız kendini ortaya koymayı akıl edememiş" diye belirttiğiniz yazınız aklıma geldi.
Burada büyük bir, insanın kendine yabancılaşması ve kendini dışa yansıtması ve kendini yansıtılan objeden duyması durumu söz konusu. Kendini kendi içinde duyamama, kendine kendi gözü ile baramama durumu söz konusu. Peki sizce insan kendisini nasıl ortaya koymalı, evrensel insan düşüncesi net olarak nasıl bir taktik/yöntem geliştirmiştir bunu bize anlayacağımız dilde, günlük hayatımızdan örnekler vererek anlatır mısınız?
Sevgiler..

evrensel-insan
27-04-2010, 21:23
Saygideger Dusungen;

Peki sizce insan kendisini nasıl ortaya koymalı, evrensel insan düşüncesi net olarak nasıl bir taktik/yöntem geliştirmiştir bunu bize anlayacağımız dilde, günlük hayatımızdan örnekler vererek anlatır mısınız?-Dusungen-

Bu sorunuzun cevabini, bir mesaja sigdirmak, mumkun degil. Aslinda benim bu sitedeki tum mesajlarim, bu konu ile ilgili, gerek konusuna gerekse genelde, belirli bir izahat veriyor.

Bence, eger konu ile ilgileniyorsaniz, en guzeli; evrensel'in kosesi'nden-felsefe/psikoloji basligi, son mesaji oursaniz, oradaki index linkinden konuyu detayli isleyebiliriz.

Bu mesaj acisindan kisaca, bir kisinin bilincini gelistirebilmesi ve bu bilinci once birey bilincine, sonra da evrensel/insansal bilince yukseltebilmesi icin, icinde bulundugu bilinc duzeyi ne ise; once onun bilincine ve farkina varmak, yani arzulanan insan olma ve insanlik sunma icin, bunun yetersizligini algilamak ve soruna ulasabilmek icin de, kendini kendine dogumdan itibaren verilen soyut tabular, veriler, degerler temelinde sorgulamak ve "benim bir kisi olarak yasam ve iliskilerimde bu soyuta ihtiyacim var mi?, var sa neden var?, bu degeri korumak/kollamak/savunmak v.s. bana, yasam ve iliskilerimde ne kazandiriyor?, insanligima ve insan olmama nasil bir katki sagliyor?" v.s. temelli sorularla, suregelen bir surekli surec temelinde, taki tum sorunlarin temelini veren, dogal dusuncenin, her konuda ortak kokenine ve bu kokenin de bilincine ve farkina vararak, yeni bir alternatif arayisina yonelmek gerekiyor.

Iste evrensel insan, hem dogal dusunce disi ve onun antitezi, hem de dogal dusunceye alternatif olan bir doktrin ve hipotezdir. Temeli insandir ve insanOGLU'nun inan olamamasi ve insanlasamamasini saglayan dogal dusunceyi hem her konuda, hem de genelde soyutlari temelinde, tum sorununu ortaya koyar ve dogal dusunceyi, cikarsamali gozlem metoduyla kendi celiskisi icinde, curutur.

Iste butun bunlar, teistlerin, bilinc duzeyinin sorgulama ile bilincine ve farkina varip, ondan arinmak ve kurtulmak istemesi.

Bir ustu olan nonteist duzeyin de aynisini yapmasi
Bir ust agnostisizmin de aynisini yapmasi,
Bir ust safbilincinde aynisini yapmasi gerekir.

Cunku safbilincin bilincine ve farkina varmak, insanoglu turunun varolustan, kendi ozune donmek istemesi ve bunu icin ortada olan dogal dusuncenin yetersizliginin bilinc ve farkindaligidir.

Istersen, soyle yapalim. Sen kendine gore icinde oldugun bilinc duzeyini belirt. Eger burada bir sorun goremiyorsan, insan ve insanligi adina, iste teslimiyetin odur. Eger sorun goruyorsan, o zaman bunu dile getir ki, ben senin; icinde bulundugun bilinc duzetinin bilincli ve farkinda oldugunu algilayayim ve bir ust bilinci, sorunun temeli olarak ortaya koyalim.

Cunku, bir kisi, kendi bilinc duzeyinin hem bilincine ve farkina varmadan hem de bu bilinc duzeyine sorun olarak algilamadan, o kisinin bilinc yukseltmesi ve icinde bulundugu bilinc duzeyinin bilincine ve farkina varmasi hemen hemen mumkun degildir. Oyuzden de, benim algiladigim vicdanin kisiye dusunsel zarar vermemesi temelinde, kisinin alabilecegi duzeydeki bilincin islenmesi hem kisinin onunu acmak adina, hem de gereksiz algilanmayan bilgileri vermek adina onlenmis olur.

Bu suna benzer, bir kisi once dort islemi ogrenmelidr. Eger dort islemi ogrenmeden bilinmeyenli bir dort islem yapmak isterse, basaramaz. Yani "bir bir cikacaksin merdivenlerden"

Oyuzden, dedigim gibi; once kendi kendini mesajinla bilinc duzeyi olarak ortaya koy ve bu bilinc duzeyinde bulunmandan, insanlik ve insan olma adina bir sorun yasayip, yasamadigini dile getir.

Sonucta kisiye, bulundugu cografya ve o cografyanin tarihsel toplumsal gelisiminde, dogumundan itibaren bi suru ve cesitli konularda soyutlar islenmis ve kisi bu soyutlari kendisinin kisilik ve kimlik degeri yaparak, bu soyutlar ugruna mucadele etmektedir.

Kisaca bu soyutlar, hem felsefenin metafizik dalinin varlik ile ilgilenen tum ideolojik inancsal dogrulari; hem de etigin, "birarada nasil yasanir?" temelli yonlendirim ve yaptirimlarini iceren, sosyal, siyasal, toplumsal, ahlaki, toresel, geleneksel, milli, dini tabulari, verileri ve degerleri ve bunlari kisiye savundurtan ve kisinin mucadelesini belirleyen ideolojik inancsal dogrulari ve diger kendinin dogrulamadigi dogrularla "kim/ne dogru" soyutunun mucadelesi ve bunun bilimsel ortaya konamayan tartisma kisir dongusu. Ustelik ulkemiz gibi, birey yetismiyen toplumlarda, totoliter ve toplumsal kisilik, vatandaslik temelinde, kutuplasma ve biz-oteki ayrimciligi.

Dedigim gibi, her kisinin hem bilinc duzeyi farklidir, hem de kendine kisilik ve kimlik tabusu yaptigi degerleri ve bu degerleri savundurtan ideolojik inancsal dogrusu. O yuzden kisinin kendinden, yani senden baslamak hem senin acindan, hem de bir ornek olma acisindan daha tutarli, yararli ve mantiksaldir.

Ayrica, evrensel'in kosesinden, ya da profilimden bulabilecegin herhangibir basligimdan da, konu senin ilgini ceker ya da onemsersen, devam edebiliriz. Butun yapman gereken, gerekli gordugun basliga, konusu temelinde mesajini iletmen.

Bu arada hic cekincen olmasin, cunku; saygi algimin; farkin farkina varmak ve hic bir farki ayirmamak temelinden dolayi da, benim amacim, dile getirdiklerinden seni tanimak ve ne duzeyde oldugunu algilamaya calismaktir. Yani hem bir dusunce elestirisi degil, hem de bir dogrulama yorumu yok. Yani butun algi, notr ve disaridan bakis acisidir. Bu ayni zamanda kisi ve kisisel degerlere yonelmemekte demektir. Sadece dusunceler yazisacaktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
28-04-2010, 07:57
Saygideger paslicivi;

sadece ışığı tutarsın yani taşı atarsın,-paslicivi-

"isigi tutmak/tasi atmak" icin, neler yapildigini ve;

artık dalagaların kıyıya varıp varmamsı senin işin değildir-paslicivi-

Dalgalarin kiyiya varip, varmamasina mudahele etmemek/karismamak/zorlamamak/empoze etmemek icin de neler yapilmamasi gerektigini aciklar misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan


sevgili e.i..

dünyaya gözlerini açan her aciz, savunmasız, masum insan yavrusu insan olan ataları tarafından yetiştirilip büyütülür ve bu durum bir zorunluluktur.. çünkü insan denen canlı türü diğer varlıklar/canlılar arasında "yaşamda kalıp soyunu devam ettirmek" adına ebeveynlerine en bağımlı türdür.. bir bebeği tek başına doğaya bırakırsan yaşamda kalması imkansızdır, ölür gider..

soyutta yaşamaya ve ebeveynlerinin bakım bağımlılığına mahkum kalmış o masum insan yavrusu yaşamda kalıp soyunu devam ettirecek düzeye/yaşa gelene kadar insan olan ataları tarafından bir soyut/zihinle şekillendirilir..

ve bu yüklenen soyutta/zihinde mutlaka ölüm sonrası yaşam/yaşamlar ve bu yaşamdaki inanç ve davranışlarının ölüm sonrası bir şekilde ceza ve ödül yoluyla dengeleneceği, adaletin sağlanacağı şeklinde hem korkutulur hem teşvik edilir..

yani o masum insan yavrusu ataları tarafından bir robot gibi programlanır, bu programlanma işi doğduğu zaman ve coğrafyaya göre çok farklı bir içerik yüklüdür.. ama hepsinin ortak noktası dediğim gibi ölüm sonrası yaşam/yaşamlarla cezalandırıp korkutma şeklindedir..

bu masum insan yavrusunun zihni adeta bir kafese ağır zincirlerle hapsedilir.. ve kişiye nasıl yaşaması neler yapması ve en önemlisi neye, nasıl, ne kadar inanacağı konusunda öğretiler yüklenir..

kişi artık bu yaşamı yaşayamaz, bu yaşamı nörokimyasal yapısının gereği gibi şekillendirip, gönlünce yaşayamaz, o artık ölüm sonrası o yaptırımlara göre kendisine yüklenen zihinde/soyutta yaşamak zorundadır.. ve burda dediğim gibi nörokimyasal yaşamını bastırmaktan çok neye,nasıl,ne kadar inancağı konusuna odaklanır.. teizm ve nonteizm düzeyindeki insanlar bunun mücadelesini veren, sıkıntısını, azabını yaşayan insanlardır..

teizm düzeyindekiler kendilerine yüklenen zihni/soyutu kabul etmiş ve değişik düzeylerde bu soyutun öğretilerine göre bir yaşam formu kurmaya çalışıp iç huzuru(sahte mutluluk) bulmaya çalışan kişilerdir.. zaman zaman hem inanç(şüpheye düşme) hem nörokimyasal yaşamı(somut yanlış/günah işleme) konusunda kendisine yüklenen soyutun dışına çıktıklarında "suçluluk duygusu" duydukları için kendi soyutunun ritiüllerine sarılarak tekrar kendilerini iyi hissetmeye yani yalancı mutluluğunu dengede tutmaya çalışırlar..

teizm düzeyini yaşayıp sonradan nonteizme sıçrayanlar ise artık hem inanç hem nörokimyasal yaşam bazında bu soyuta aykırı bir yaşam formu sürmeye başlarlar.. ama kendilerine yüklenen bu soyuttan/zihinden henüz arınmamışlardır, sadece onun kölesi olmaktan kurtulmuşlardır ama o yüklenen soyut/zihin demoklasin kılıcı gibi tepelerinde sürekli sallanmakta ve bu durum onlarda hala bir suçluluk duygusu yaratarak kendini iyi hissetmemelerine neden olur.. çünkü onlar sahte mutluluktan(rüyadan) kurtulmuşlardır ama safbilinçlerinde bulunan mutlak mutluluğa ulaşmadıkları için bu kez zihinlerinde müthiş bir savaş ve mücadele başlar.. çünkü taşıdıkları soyut/zihin ikiye bölünmüştür.. bir kısmı teizm diğer kısmı nonteizm..


ikiye bölünmüş olan bu zihin içindeki savaşta bir taraf galip gelip dominant(baskın) hale geçmek zorundadır.. yani düşünce boyutunu sabitleyip duygulanmayı dengelemek zorundadır.. ve sonradan gelen bu ikinci nonteist soyut/zihin baskın gelmek adına teizm boyutuyla savaşmak durumundadır.. bu bir zorunluluk bir dayatmadır.. ve bu kişinin yaşamına kendi teizmiyle hem günlük yaşamda hem böyle internet sitelerinde yanlışlamak olarak yansır..

nonteist insanların işi gücü zihinlerindeki ilk kısım olan teizmle kıyasıya mücadeledir.. bu konuda ne kadar çok yanlışlama yapabilirse, ne kadar çok bu çoğunlukta insanı tanıyıp onlarla birlikte olursa kendini çok daha iyi ve mutlu hisseder.. çünkü zihnindeki nonteist kısım savaşı kazanmakta ve dominant(baskın) hale gelip mutluluğu dengelemektedir..

mesela sen evrensel insan olarak; islam zihinli(müslüman demiyorum) bir insan olup sonradan gayrimüslim bir düzeye geçtiğin için şimdi londra gibi islamın değil de hristiyanlık ve ateizmin baskın olduğu bir toplumda yaşarken bile islamla uğraşmak, onun tanrısı olan allahı yoklamak, kuranı yanlışlamak, muhammedin hayatını eleştirmekten büyük haz alırsın.. çünkü hala zihinde yaşıyorsun ve mücadele devam ediyor.. islamın allahına kitabına peygamberi hakkında konuşurken belli bir ölçüyü kaçırmamaya gayret gösterip benim gibi çok rahat küfredemezsin..

dünyadaki hangi zaman ve coğrafyada yaşadığın önemli değildir, tüm nonteistlerde bu vardır.. mesela türkiyeye bir hristiyan zihinli nonteist gelsin, islamı yanlışlamakla uğraşmaz onun derdi isadır incildir.. ya da çin'e giden bir hindu zihinli nonteist budizmi yanlışlamakla uğraşmaz, onun tüm derdi vedalar krishna mahaviradır falan, onları yanlışlamakla uğraşır..


yani tüm bunlardan sonra anlatmak istediğim şey şu...

insanlar hala zihinde yaşayıp zihinsizlik(aydınlanma/farkındalık) dediğim tabula rasaya ulaşamadığı için hala inanç kavramıyla uğraşmak zorundadırlar.. zannederler ki bir şeye inanıp inanmak ya da neye inanacağını seçmek kendi safbilinçleri/öziradeleri dahilinde olduğu için hala suçluluk duygusundan arınıp mutlak mutluluğa erişemezler ve yaşamlarını böyle tartışmalarla, bu konularda idellar üreterek geçirerek hayatı ve anı ıskalarlar..

tüm bunları açıklayıp ortaya koymak ve sahiplenmeden, mücadele etmeden, liderliğe soyunmadan, klüp, örgüt, cemaat, ümmet, mürit kurmadan gönlünce yaşamak göle taşı atmaktır..


bunları ortaya koyduktan sonra bu işin liderliğine soyunmak, gönüllü insanlar adı altında şüpheye düşmüş sıkıntıda zordaki insanların duygu ve bilinçlerini sömürüp yeni bir dalga yaratıp bu dalgaya insanları dahil etmeye çalışmak ve insanların yaşam biçimlerine yeni bir soyut şekli getirmek göle atılan taşın yarattığı dalgalara kişisel (özbenlik) yön vermek ve tatminden başka bir şey değildir..


insanlar robot değildir.. her gelen özbenlikli üst bilinç altbilinçleri sömürmüş ve onları kendi soyutunun izinden gitmeye bir şekilde ikna ertmeye çalışmıştır..

hepsi insanlığa mükemmeli sunmuşlardır kendince ama bu paradoxu algılayamadıkları için insanlığa değil özbenliklerine hizmet etmişlerdir sadece...


aydınlanma farkındalık yolunda sadece insanlığın önündeki karabulutları dağıtan ışığı yakarsın, ondan sonra insanlık hangi yöne gidecekse kendi karar verecektir, senin yarattığın, gösterdiği yöne/yola değil..


insanlığın en büyük başbelası, bu özbenliğinden arınamamış egoist üstbilinçlerin çizdiği yolu insanlık adına mükemmel olarak göstermesi, kılavuzluk etmesidir..

insanoğlu varolan bilinci ve zekasıyla kendi doğrusunu bulup insanlığa erişebilir ama hiç bir zaman hiç bir coğrafyada hiçbir insan evladı bu özbenlikli egoist üstbilinçlerin kurbanı olmaktan kurtulamadığı için henüz gerçek insanlık oluşmayıp insanlığın burnu hala bokta sürünmektedir..

çünkü klavuzu kendi bilinci/zekası olmayıp da karganın klavuzluğunda gittiği sürece de burnu boktan çıkmayacaktır.. her karga kendi mükemmelini yatatıp liderlik için can atmaktadır çünkü.. ve bu o karganın yine suçu değildir, çünkü o karga da kendine dayatılan benlikten arınamadığı içinsafbilince dolayısıyla mutlak mutluluğa erişemiş ve mutlu/tatmin olması için en azından kendi türü öncelikli bir mükemmel yaratıp hala tatmin olmayı beklemektedir..

evrensel-insan
28-04-2010, 08:43
Saygideger paslicivi;

mesela sen evrensel insan olarak; islam zihinli(müslüman demiyorum) bir insan olup sonradan gayrimüslim bir düzeye geçtiğin için şimdi londra gibi islamın değil de hristiyanlık ve ateizmin baskın olduğu bir toplumda yaşarken bile islamla uğraşmak, onun tanrısı olan allahı yoklamak, kuranı yanlışlamak, muhammedin hayatını eleştirmekten büyük haz alırsın.. çünkü hala zihinde yaşıyorsun ve mücadele devam ediyor.. islamın allahına kitabına peygamberi hakkında konuşurken belli bir ölçüyü kaçırmamaya gayret gösterip benim gibi çok rahat küfredemezsin..

Senin yazdiklarini okuyan da, beni neredeyse antiislamci yapacak. Istersen bu sitede bir anket yapalim, bakalim kac kisi benim islam veya muslumanlikla "ugrastigimi" soyleyecek. Bunca zaman yazisiyoruz, sana o kadar izah ediyorum, ama nafile. Senin "pireyi deve yapmakta" ustune yok. Ama bir yerde "haklisin, ben kufretmem, cunku mesajlarimda ne kisiye yonelirim, ne de kisinin kisiligini ve kimligini olusturan degerlerine, ben sadece konunun dusuncesinin insandisi ve insanlikdisi oldugunu ortaya koyarim. Daha oncede dedigim gibi, sen duygusal kavramlara cok "takmissin" benim "haszalmak" gibi, bir duygum hic olmadi, olamazda. Ama senin gibi, kisisel duygularini tatmin etmek icin dusunce uretenlere de soyleyecek sozum yok. Sen sadece benim dusuncelerime, diyebileceklerini yakistirmak icin, boyle cumleler ve icerik kullaniyorsun. Walla bu senin inancin olabilir, ama beni hic baglamaz.


yani tüm bunlardan sonra anlatmak istediğim şey şu...
tüm bunları açıklayıp ortaya koymak ve sahiplenmeden, mücadele etmeden, liderliğe soyunmadan, klüp, örgüt, cemaat, ümmet, mürit kurmadan gönlünce yaşamak göle taşı atmaktır..

Senin derdin anlasildi, sirf bu paragrafta yazanlara benim yaptiklarim "uymasin diye bu aciklamalari yaptin. Eh ne diyeyim "varolus akil, fikir versin" Ama maalesef yanildin. Cunku benim yaptigim da tam bu.


bunları ortaya koyduktan sonra bu işin liderliğine soyunmak, gönüllü insanlar adı altında şüpheye düşmüş sıkıntıda zordaki insanların duygu ve bilinçlerini sömürüp yeni bir dalga yaratıp bu dalgaya insanları dahil etmeye çalışmak ve insanların yaşam biçimlerine yeni bir soyut şekli getirmek göle atılan taşın yarattığı dalgalara kişisel (özbenlik) yön vermek ve tatminden başka bir şey değildir..

Burada da, ornegi herhalde actigim gruplardan vereceksin. Eger Dusungen arkadasa verdigim bir ustteki yaniti, okusaydin, boyle dusunmezdin. Cunku senin benim vicdan algimi algilamama inadin var.

Gerci bu paragraflarinda, kendi aktifligini "ortbas etmek" icin ve evrensel insan'i diger ideolojik inancsal dogrularla, "bir tutmak icin" ama nafile, ancak kendi kendini kandirabilirsin. Cunku evrensel insan'in ne yaptigi, ne yazdigi, nerelere yazdigi v.s. hepsi ortadadir.

Tavsiyem, mesajlarini algilayamadigin evrensel insan'a "satasmadan" sadece kendi safbilincini ortaya koyman, ama maalesef mumkun olmuyor, cunku kisisel duygularimiz agir basiyor ve "kendini ele veriyor. Mesajinda goruldugu gibi.

Tum bunlarin isiginda, ben, sorularima safbilinc iceriginde bir cevap aldigimi zannetmiyorum.

Evrensel insan'in ne yaptigi degil; soru, safbilincin ne yaptigi.

Neyse sen de herkes gibi evrensel insan ile "ugrasmaya devam et. Ama bilki bu seni degil safbilincli, duygu somurusu yapmaya calisan bir kisilik sahibi yapar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
28-04-2010, 09:35
Istersen, soyle yapalim. Sen kendine gore icinde oldugun bilinc duzeyini belirt. Eger burada bir sorun goremiyorsan, insan ve insanligi adina, iste teslimiyetin odur. Eger sorun goruyorsan, o zaman bunu dile getir ki, ben senin; icinde bulundugun bilinc duzetinin bilincli ve farkinda oldugunu algilayayim ve bir ust bilinci, sorunun temeli olarak ortaya koyalim.


Sevgili evrensel insan, yeryuvarında tek başıma yaşamadığım için, diğer insan kardeşlerimle birlikte yaşamak zorunda olduğum için mutluluk kavramınıda bireysel değil toplumsal olarak yaşanması yanlısıyım. Mutluluğu diğer insanların mutsuzluğu üzerine kurulu olarak duymaya çalışan dünya insanlığının çok büyük bir bölümünü (%99.5) kendi nacizane aklımla sorun olarak görüyorum.

Benim bilinç düzeyimi size nasıl aktarabilirim bilmiyorum, kıl ya da kan örneğiyle olmayacağına göre bol bol dialog kurmamız lazım ki, birbirimizi anlayalım.

Ben acılara çok fazla duyarlı bir canlıyım, empati kabiliyetimin çok yüksek herkesin acılarını paylaşmak ve o acıları yok etmek gibi doğal refleks eğilimim var. Çünkü karşı tarafın acısını duyduğum için o acının yok edilmesi benim işime gelmektedir ve bunun mücadelesini vermeye gönüllüyümdür. Ancak dünya insanlığı, gözlemlerim ve deneyimlerim sonucu kavradım ki, başkalarının acısından zevk alıyor, diğerlerinin mutsuzluğundan kendine mutluluk yaratıyor. İşte bu bana sorun olarak yansıyor. Belki sorun benim fazlaca empati yapıp kendimi karşı tarafın yerine koymam ama bu benim elimde değil. Beyin ve sinir yapımdan sorumlu genler bu şekilde biçimlendirmişler.

Bu özelliklerimi (Karşılıksız özveri) toplum sonuna kadar sömürmüştür, beni inek gibi sağmışlardır ta ki, kan gelene kadar.

Suçu da kişilere ve kimliklere değil doğaya/genler bağlamışımdır. Aç gözlü, çıkarcı, bencil, yıkıcı, sömürücü, nesneleri sahiplenme/tapma gibi özelliklerin, genetik zeminli olduğunu yaptığım amatör araştırmalar bana göstermiştir.

Bu özellikler eğitim/öğretim, sorgulama , bilinç yükseltme ile ne kadar törpülenir bilemiyorum ama bu şekilde bir miktar yol alınacağının farkındayım. Dediğim gibi dünya insanlığından ortak mutluluğumuz için fedakarlık istemem onlardan kimyalarına rest çekmelerini istememe benzer bu da pek kolay bir şey değil. Zaten kişinin kimyasına, hormonlarına,dürtülerine rest çekmesi kolay olsaydı mutlu toplum çoktan kurulurdu.

Dünya insanlığının kişiliklerini ve kimliklerini suçlamıyorum. İnsan mekanik otomat bir molekül birikimidir, beyin tarafından yönetilir ve bu beyin de genler tarafından doğuştan inşa edilir.
Tek suçlu benim şansızlığım olan empati yeteneğim, elimde olmadan kendimi kah Afrikadaki aç çocukların yerine koymam, kah kendimi sokakta yatan çocukların yerine koymam ve dayanılmaz acılar hissetmem.

Mutluluk özlemi çeken ben, bu mutluluğun paylaşılan bir duygu ve toplumca yaşanacağını düşündüğüm için, toplumun ortak bir empati ve paylaşımla birbirlerin karşılıksız özveri ile seven bireylerden kurulu yüce bir küme kurarak kendi yaşamlarını çoşkuyla kutlamaya dönüştürmelerini bu sayedede mutluluğa aç olan ben, bu duyguya doyabileceğimi düşünüyorum ya da düşlüyorum. Bu dediğim belki yüzbinlerce yıl sonra olacak ya da hiç olmayacak, belki de hiç mutlu olamayacağım.
Benim sorunum insanları yöneten beyinler, dolayısı ile o beyinleri inşa eden genler, dolayısı ile o genleri seçen doğal seçilim, dolayısı ile bu seçilim mekanizmasının bağımlı olduğu fizik yasaları.

Sevgiler...

evrensel-insan
28-04-2010, 15:58
Saygideger dusungen;

Ben kendi algima gore sana bazi bilgiler verebilir ve bazi oneriler yapabilirim. Sonucta bu dunyada ne yapacaksan, bu senin kararin olmasi gerekir. Bunun da ideali, tum kararlarini kendin, kendi oz iraden ile kimsenin baskisi altinda veya mudahelesine maruz kalmadan uygulayabilmendir. Bunun onemi, uygulanan kararin sana ait oldugu ve sonucta bu uygulanan karari senin degerlendirecek olmandir.

Insanogluna yon ve yontem veren dort unsur vardir. Akil, duygu, vicdan ve mantik. Bunlari da karara baglayan iki yon veren vardir, dogru ve gercek.

Sen bir insanoglunun biri olarak, sadece kendinden sorumlusun, yani insanoglundan degil. Ama ayni zamanda hem kendinin hem de insanoglunun da insanligindan sorumlusun.

Buradaki kilit nokta "kendisine faydasi olmayanin, kimseye faydasi olamayacagidir."

Simdi mutluluk kavramini, once bolenlerine ayiralim. Mut kokeninin, olumlusu mutlu, olumsuzu mutsuzdur. Bu kavram kokeninin karsitlari mutlu ve mutsuz, aslinda birbirinden bagimsiz degildir. Cunku yabiri anlik olarak vardir, ya da oteki. Ustelik bu kavram soyut bir kavramdir ve herkes kendi bilinc, bilgi, yetismislik v.s. duzeyine gore icerik verir ve iliski kurar.

Konumuz mutluluk ve biz bu kavrama bir icerik verecegiz ve bu kavramla bir bag kuracagiz.

Akil ve duygu, tamamen dogal dusunce urunu ve insanlik disidir. Akil, genelde cikarci ve bencil; duygu ise hem kendine hem de baskasina zararlidir. Bu iki kavramin yol gostericisi "dogru" dur ve herkesin dogrusu hem kendine hem de baskasina goreceli ve degiskendir. Yani ne bilimsel bir dogru vardir, ne de evrensel ortak onaylanmis bir dogru vardir.

Ben dusunce olarak, konu ne olursa olsun, akil yerine mantigi, duygu yerine de vicdani ortaya koyarim. Cunku vicdan duygunun tam tersi, yani hem kendine hem de baskasina zarar vermemektir. Mantik ta, dogruya degil gerceklere yonlendirir. Kisi dogruyu kendine gore ayarliyabilir, ama; gercekler kisinin iradesinden bagimsiz ve ortadadir.

Once gerceklere bakalim. Senin baskalarini mutlu edebilmekteki, mesela; ekonomik gucun nedir, insan gucun nedir, zaman gucun nedir, Bunlari goz onune alirsan, sunu gorursun. Bu dunyada ne yaparsan yap, hem herkesi mutlu edemezsin, hemde senin mutlu ettigini dusundugun kisiyi mutsuz kilabilirsin. Bir olay olur, mutlu olursun, belirli bir zaman sonra baska bir olay olur mutsuz olursun. Eger aklini one cikarirsan, aklin senin mutlu olmani ister, duygunu one cikarirsan, baskasinin mutlu olmasini ister ve bunlari "dogru" ya gore ayarlar.

Eger duygu yerine, vicdanini one cikarirsan, konu mutlu/mutsuz degil; zarar olur. Yani, dusunce vedavranisin hem kendini hem de baskasini rahatsiz etmesi ve zarar verme. Ise burada mantik devreye girer ve seni one koyar. Cunku, sen kendi vicanini kontrol edebilirsin, ama baskasinin hic bir seyini kontrol edemezsin. O zaman mutluluk, senin baskasi tarafindan zarar gormemen ve rahatsiz olmaman dir. Iste bu da tamamen sana baglidir. Eger sen bilincli olarak istemezsen kimse sana zarar veremez ve seni rahatsiz edemez. Demekki konunun bir yonu senin elinde, senin baskasina zarar vermen veya rahatsiz etmen ise, senin elinde degildir. Yani karsi taraf zarar gordugunu ve rahatsiz oldugunu belirtmezse ve sende bunu sezemezsen, zarar vermeye ve rahatsiz etmeye devam edersin. Iste burada yapilacak sey, iliskilerindeki tecrubendir ve de insanlik sorumlulugun ve yukumlulugundur. En azindan dozaji kacirdiginda "ozur dilemeyi bilebilmen gerekir.

Gercek ile ilgili sana birsey anlatayim. Bir gun arkadasim bana telefon etti ve Guneydoguda bir suru askerin "teroristlerce oldurulmesi, kendisini "rahatsiz ettigini, mutsuz kildigini" soyledi. Bu durumun uykularini kacirdigini soyledi. Bende "iyi ozaman, madem boyle dusunuyorsun, hemen yarin al bir ucak bileti, git gonullu olarak Guneydoguda "teroristlerle" savas. Soyle bir durakladi ve GERCEKLERI HATIRLADI ve dediki, "yav nasil giderim, esim cocugum isim, gucum var mumkun degil" dedi. Bende ozaman "madem mumkun degil, o zaman neden sorun yapiyorsun da, mantikli dusunmuyorsun?" dedim. Ertesi gun beni tekrar aradi "rahat bir uyku cektigini, gerceklerin temelinde yapabilecek bir seyi olmadigini, o yuzden de bu konuyu sorun etmenin anlamsiz oldugunu" soyledi ve bana tesekkur etti.

Simdi sen de her mutsuz olusunda, gercekleri dusun ve mantikli davran. Tum ekonomik gucunu versen, kac aci doyurabilirsin, dunya da?

Demekki, vicdan, mantik ve gercek; duygu, akil ve dogrudan seni daha cok insansal yapar. Duygu mantigin, akil vicdanin "dusmanidir" Ama; vicdan yonlendirimli akil ile, mantik yonlendirimli duygu ise, insan icin idealdir. Eger, akil vicdani yonlendirirse, bencil ve cikarci; duygu mantigi yonlendirirse de dogrucu ve rahatsiz olursun. Sonucta senin dogrunu kendi dogrusu temelinde, mutlaka yanlislayan cikacaktir. Ama; gercekler, ne dogrudur, ne de yanlis. Sadece olani yorumsuz gorebilmek ve algilamaktir. Bunu da vicdan ve mantik basarir.

Oyuzden unutma, sen insanoglundan degil; insanliktan sorumlu/yukumlusun. Cunku baskalarini onlarin rizasini almadan ve duygusal olarak mutlu kilmaya calismak, hem onlari kendi kararina birakmamak, hem de mudahele anlamina gelir. Ustelik, mutlu edeyim derken, rahatsiz edebilir ve zarar vererek te mutsuz kilarsin. O YUZDEN BU TIP, INSANOGLUNU KAVRAM OLARAK TESLIM ALAN, DUYGULARA TESLIM OLMAMAK GEREKIR. Bu da ancak, mantik ve gercekleri algilayabilmek ile mumkundur. Aksi, ya paranoya, ya evham, ya stress, yani psikolojik bir bozukluk olur.

Bana bir gun birisi sormustu "Londra'dan mutlu musun?" diye, ben de; "ben bunu mutluluk/mutsuzlukla degerlendirmiyorum, sadece gercekci olarak burada yasiyorum" diye cevap vermistim.

Bazan cocuklar, mesela bir resim yapip, sorar "baba guzel/iyi v.s. oldu mu?"diye, bende "kizim/oglum, onemli olan senin verdigin emektir" diye cevap veririm. Cunku tum soyutlar, kisinin algisina gore goreceli ve degiskendir. Senin iyi/guzel/dogru v.s. dedigine; baskasi, kotu/cirkin/yanlis v.s. diyebilir. Iste mutluluk da aynidir, seni mutlu eden bir olay, baskasini mutsuz kilabilir.

Mesajim uzun ve "karmasik" gelirse, en azindan nerelerinin "karmasik" geldigini belirtirsen, oralara tekrar deginebilirim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
29-04-2010, 16:34
Sevgili evrensel insan, bilgilendirici ve anlaşılır yazınız için teşekkürederim.
Akıl/vicdan, duygu/mantık, doğru/gerçek eşleşmeleri gayet yerinde.

İlk farsat bulduğum zaman evrensel insanın köşesini inceleyeceğim, bakalım nasıl bir dünya ile karşılaşacağım.
Sevgiler.

Düşüngen
29-04-2010, 16:49
Mehaba sevgili paslıçivi, yazılarınızı beğeniyle okuyor sizi çok net algılıyabiliyorum. Lakin bazı ufak tezatlıklar var onlardan birini aydınlatmamız için size bir soru sormam hasıl oldu.

Diyorsunuz ki, "Herkesde saf bilinç vardır, herkesde, kendini tatmin peşinde koşmayan evrimin dinamiklerinin robotu olmayan mutlak mutluluğu bulabilecek bir saf bilinç var. Bu saf bilinç doğuştan her insanda bulunur, hatta çoğu insan bu saf bilincini bilinç altlarının derinliklerinde bazen hisseder, varoluşun gizem olduğunu duyar" gibi ifadeler kullanıyorsunuz" (Sorum daha net anlaşılsın diye böyle uzatıyorum, berrak ve anlaşılır olmaya çalışıyorum).

Şimdi sevgili güzel insan, derin düşünecek olursak, evrim uygun olana gider çünkü entropi her geçen gün artmaktadır. Evrimin mekanizmasıda, evrenin cisimleri varoluşun resimleri olan bizleri resme uydurmak böylece varolmak adına değişik manevralar, değişiklikler yaptırmaktır.

Evrimsel sürecimizde iyi olmamızı koşullayan herhangi bir doğal traşlama(seçilim) yaşamadık, bu devam etmekte olan zorlu mücadeleden yıkıcı yok edici unsurlarımızla(Zeka ve şiddet) galip çıktık. Bize zafer kazandıran bu özelliklerimiz genlerimize kodlandı ve biyolojimizin bir parçası oldu. Gözümde doğal seçilim sınavından geçmiş insan dahil bütün hayvanlar sabıkalıdır. Aslında sabıkalı olan genlerdir lakin bizler onları temsil eden robotlar olduğumuz için suçlu biziz.

Doğada karşılıksız özveri ve açgözlü olmamak, çıkarını gözetlememek kısacası tatmin peşinden koşmamak ödüllendirilmez cezalandırılır. Belkide böyle canlılar yaşadı ve cezalandırıldı, doğal seçilim onları yok etti onun için şimdi onları göremiyoruz belki.

Gelelim sorumuza, biyolojik parçamız olduğunu içimizde nöral devrelerle yüklendiğini düşündüğünüz bu saf bilinç olma durumu bencil genlere ne gibi bir fayda sağladıda genlerimize kodlandı sonraki nesile aktarılma başarısı gösterdi. Sakın genlerimizden bağımsız olduğumuzu söylemeyin zira saf bilinçte genlerin şekillendirdiği beynin bir fonksiyonu tekrar ediyorum uzaydan gelen bir bilinç yok hepsi genetik zeminli bilinç varyasyonlarından ibaret mimarıda genler.

Tarifini yaptığınız tatmin peşinde koşmayan mutlak mutluluğu bulmuş, saf bilincine ulaşmış, çıkarlardan arınmış canlıyı doğal seçilim niçin desteklesin, bu evrene dışarıdan müdahale etmeden tanıklık eden bu karşılıksız özverili genler niçin seçilsin ve sonraki nesle aktarılsın neye merhem oluyorlar da doğa tarafından seçiliyorlar acaba? Burada kesinlikle sizi suçlamıyorum ben sadece tozlarından arınmış bir ayna olarak sadece paslıçiviyi yansıtıyorum üzerine bir şey koymuyorum:dance:.

Sevgili paslıçivi eğer derseniz ki, bu saf bilinç durumu bilinç varyasyonlarındaki aşırı salınımın sebebi olarak ortaya çıkmış bir "uç" durumdur, ya da bir mutasyondur ve seçilip seçilmeyeceği evrim sürecinde belli olacak bir bilinmeyendir o zaman size daha çok hak veririm.
Ancak sizin dediğiniz gibi bu saf bilinç, herkesde doğuştan neden olsun, kısıtlı besin olan vahşi doğadaki yer kapma mücadelesinde neye merhem olsun da seçilsin ve günümüze gelsin. Bu olsa olsa siz ve size benzer çok nadir insanlarda doğuştan dediğim (Varyasyon- mutasyon) gibi meydana gelmiş özelliklerdir, ayrıcalıklardır. Yoksa herkesde olan genlere kodlanmış biyolojik özellikler değildir.

Evrimsel süreçte ortaya bir özellik çıkar(Mutasyon, varyasyon vs..) doğaya uygun ise yaşam şansı bulur ve genleri sayesinde o özelliği sonraki nesle aktarır.
Mekanizma gayet basit. Bahsettiğiniz saf bilinç durumunun, genlerle aktarılmış bir özellik değilde yeni ortaya çıkmış bir özellik olması akla daha mantıklı geliyor ne dersiniz?

Umarım beni derin uykuda olarak nitelendirmez, özbenliğine ulaşmış ama benliğini aşamamış tatmin peşinde koşan bir üstbilinç olarak nitelendirmezsiniz.
Dediğim gibi sizi tenkit etmek amacıyla yazmadım ve sizi suçlamıyorum sadece sizi sevdiğim ve iyi algıladığım için kafama takılan bir soruyu sizinle paylaştım.

Sevgili paslıçivi, hodri meydandaki yazınızda da belirttiğiniz gibi 5 büyük inancın kurucuları şu an dünyaya gelseler öğretilerini nereye saklayacakları/sokacakları konusunda ne tür bir yardımda bulunacağınızı tahmin ettiğim için herhangi bir öğreti tasarlamıyorum.:p
Sorularımın altında merak ve öğrenme isteği yatmaktadır.
Varoluşumuz kutlu olsun... Sevgiler.

evrensel-insan
29-04-2010, 21:39
Saygidege Dusungen;

Sevgili evrensel insan, bilgilendirici ve anlaşılır yazınız için teşekkürederim.
Akıl/vicdan, duygu/mantık, doğru/gerçek eşleşmeleri gayet yerinde.-Dusungen-

Evet, bu dedigini gozlemledim. Genelde, bir mesaja bir cevap verdigimde veya sorulan bir soruya aciklama getirdigimde ve benden istenen bir konunun detayli acilimini dile getirdigimde, kendim ilk olarak konuyu dile getirdigim mesajimdan daha net algilanir oluyorum. Bence bunun sebebi, direk yazdigimda kendimden yazdigim ve baskasina yazdigimda ise o kisiye yonelik yazdigimdan kaynaklaniyor.

Oyuden de, okurlardan, yazilani net algilamalari icin, katki, bilgi alis verisi, soru veya yazilanin algilanamayan yerlerinin aciliminin istenmesini oneriyorum.

Akil/vicdan, duygu/mantik ve dogru/gercegi belkide daha net dile getiren bir link veriyorum. Mumkunse gelen yanitlari da oku. Daha net konuyu algilayacagina eminim. Ustelik konuya bir katki, yapmak, soru yoneltmek ve bilgi alisverisinde bulunmak istersen; o linkten devam edebilirsin.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=9740

Bu arada, paslicivi ile karsilikli "birebir" olarak yazistigimiz "varlik/evren/varolus bi gizemdir, bilinmezdir" basligind da, paslicivinin safbilincine karsilik, ben; ozbilinci getirdim ve ikisinin birbiriyle olan iliskisindeki farklari ortaya koydum. Orayada bir goz at. Basliktaki
Mesaj 315.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
01-05-2010, 20:24
Sevgili evrensel insan;
Hepimizin bildiği gibi ve diğer hayvanlarda olduğu gibi, içgüdülerimiz, içtepilerimiz, dürtülerimiz mevcuttur. Bu dürtüler sıklıkla kendimize ve türümüze zarar vermekte, kaos ve savaşlara neden olmakta daha pek çok olumsuzluğa zemin hazırlamakta.
Verdiği zarar bencil genlerin umrunda olmayıp o sadece kendi artısının peşindedir canlı ona göre proğramlanmıştır.
Bu dürtü-içgüdülerin arkasında hormonlarımız, genetik zorunluluklarımız, fizyokimyasal yasaların tatminini zorunlu kılan vücut bütünlüğümüz var. Kimya yasalarına karşı hareket etmek ya da hormonlarımızın baskıladığı süreçleri engellemeye çalışmak son derece güçtür. Tabiri caizse, bu kimyamıza rest çekmektir.

Bu hususları göz önünde bulundurarak evrensel insan bilinci, kendimize ve türümüze zarar veren bu varoluşun dayatması içgüdü-dürtü sorununu nasıl çözmeyi düşünmekte. Evrensel insan bilinçlenmesi bu kimyamıza rest çekmek (Çıkardan arınmak-karşılıksız özveri) hususunda hangi tekniğe baş vurmakta.
Biyolojik özelliklerimizden kaynaklanan toplumsal sorunlar ve bu sorun yaratan özelliklerin bastırılması çerçevesinde görüşlerinizi bekliyorum.
Kısacası, evrensel insan içimizdeki hayvanı nasıl bastırmayı düşünmekte bu hususlardaki açıklayıcı görüşlerinizi belirtmenizi rica ediyorum.

Sevgiler.

Düşüngen
01-05-2010, 20:47
Yukarıdaki sorularıma yeni ortaya koymuş olduğunuz "Öz bilinç" bakış açısıylada cevap verebilirsiniz.

Sevgili paslıçivi'yede bu köşede bazı sorular sormuştum anlaşılan ya görmedi ya da yanıtlamak istemedi veya zamanın kısıtlı olması sonucu yanıtlayamadı. Oysa o sorularımı irdelemiş olsaydık saf bilincin ayaklarının yere daha sağlam basması adına karşılıklı katkımız olabilirdi. Gerçi hoş, uzay boşluğunda yer çekimsiz hareket eden saf bilincin ayaklarının yere basması gibi bir gereksinimi yok.
Sevgiler.

evrensel-insan
01-05-2010, 23:20
Saygideger Dusungen;

Hepimizin bildiği gibi ve diğer hayvanlarda olduğu gibi, içgüdülerimiz, içtepilerimiz, dürtülerimiz mevcuttur. Bu dürtüler sıklıkla kendimize ve türümüze zarar vermekte, kaos ve savaşlara neden olmakta daha pek çok olumsuzluğa zemin hazırlamakta.

Insanoglu turu, yasam ve iliskilerini sekillendirirken, kendilerine ornek aldigi tur hayvan turudur. Turumuz, bilinen tek soyut yaratimina sahip turdur. Insanoglunun butun yaptigi, dogal dusuncesini yapilandirip, sekillendirirken, hayvani ornek almis ve onun hareketini kendi insanoglu turu algisiyla, dile getirmis ve dogal dusuncesini yapilandirmis ve sekillendirmistir. Oyuzden dogal dusuncenin yapisinda, insanoglunun ne kendisi vardir, ne de yapilanis ve isleyisi insani ve onun insanligini icerir.

Verdiği zarar bencil genlerin umrunda olmayıp o sadece kendi artısının peşindedir canlı ona göre proğramlanmıştır.

Insanoglu soyutuyla kendi dahil, herseyi algisinin duyumu ve duygusu temelinde soyutlayarak dile getirmistir. Iste bu dile getiriste, hayvanin hareketini dillendirisi on plandadir, bencillik, guc, otorite, ayrimcilik v.s.

Bu dürtü-içgüdülerin arkasında hormonlarımız, genetik zorunluluklarımız, fizyokimyasal yasaların tatminini zorunlu kılan vücut bütünlüğümüz var. Kimya yasalarına karşı hareket etmek ya da hormonlarımızın baskıladığı süreçleri engellemeye çalışmak son derece güçtür. Tabiri caizse, bu kimyamıza rest çekmektir.

Hayvan soyutuyla degil, somuyutla yasar. Onun icin bir soyut uretimi olmadigindan, yasamin, anlami da yoktur. Sadece icgudusu ile, ve bes duyusunun sayesinde kendi yasamini surdurmek icin mucadele eder.

Insanoglu ise, soyutlariyla ve deneme&yanilma metoduyla yasar. Soru&cevap ozelligi vardir.

Bizler bu turun bir birleri olarak; kendimiz dahil, algiladigimiz her seyi ortaya koyan biz olmasak ortaya konulamayacak olan ve de bizim ortaya koydugumuzun kendisini kendi olarak ortaya koyamadigi bir yapilanma vardir.

Bu temelde, insanoglu; kendisine yansiyani "var" olarak algilar ve bu algiladigini, kavramiyla ozdeslestirerek soyut, ya da somutu ortaya atar. Bunu yaparken sadece monologu vardir. Cunku ne ortaya koydugunun monologuyla bir dialog kurabilir, ne de ortaya koydugu kendisini ortaya koyarken insanoglu ile bir dialog kurabilir.

Iste bu temelde, insanoglunun bir besduyusu ile algiladigini, kavramlastirmasiyla, yani somut kavramla; sadece duygu, sezgi ile algiladigini kavramlastirmasi baskadir.

Orneklersek, gen bes duyu ile algilanan somut bir kavram iken, bencillik sezgi ile algilanan soyut bir kavramdir.

Dolayisiyle, somut bir kavrama sout bir icerik ve anlam vermek, sadece dogal dusuncenin bir urunudur. Ustelik, bu bir hayvandan esinlenilen tecrubenin soyutlanmasidir.

Bu hususları göz önünde bulundurarak evrensel insan bilinci, kendimize ve türümüze zarar veren bu varoluşun dayatması içgüdü-dürtü sorununu nasıl çözmeyi düşünmekte. Evrensel insan bilinçlenmesi bu kimyamıza rest çekmek (Çıkardan arınmak-karşılıksız özveri) hususunda hangi tekniğe baş vurmakta.
Biyolojik özelliklerimizden kaynaklanan toplumsal sorunlar ve bu sorun yaratan özelliklerin bastırılması çerçevesinde görüşlerinizi bekliyorum.
Kısacası, evrensel insan içimizdeki hayvanı nasıl bastırmayı düşünmekte bu hususlardaki açıklayıcı görüşlerinizi belirtmenizi rica ediyorum.


Evrensel insan bilinci; insanoglunun ortaya attigi ve yapilandirarak sekillendirdigi, dogal dusuncenin bunyesindeki her turlu bilinc duzeyinin, sadece ayrimci, bencil, cikarci, guce, otoriteye ust-alt iliskisine kutuplasmaya v.s. dayanan temellerinin, ayni kokeninin bilinc ve farkina varabilmektir.

Dogal dusuncenin bu insandisi ve insanlikdisi yapilanis ve isleyisinden, zaten insan ve onun insanbligi adina birsey beklemek hem abes, hem de mantiksal degildir.

Sonucta, bir bebek tabulu rasa dogar ve dogdugu cografya ve toplumun ona verdigi, dogal dusunce tabu, veri ve degerleriyle beslenir ve buyur. Iste bu deger ve tabularin hepsi soyuta dayanir ve bebek bu soyutlari, sahiplenerek, sabitliyerek ve onlari yasaminin onune koyarak bir mucadele verir. Metafiziksel ve etiksel bu degerlerin bilimsellik eliyle bilime de "bulastirilmasi" ayri bir sorundur.

Kisaca evrensel insan; dogumdan itibaren verilen bu degerlerin; kisi eliyle cikarsanmasini, sorgulanmasini ve insan olmak ve insanliksunmak bazinda degerlendirilmesini "benim bu soyutlara neden ihtiyacim var?" sorusu temelinde irdeleyerek, onlardan kurtulmasini ve arinmasini saglayacak bilgi, birikim, bilinc ve farkindaligi hem konu temelinde hem de genelde dile getirir.

Bu konu cok detayli ve derindir. Ben hemen hemen her mesajimda konusuna gore, ya da genel olarak; dogal dusuncenin tum resmini vererek sorununu dile getirmeyi ve onu curutmeyi v.s. islerim.

Konu tamamen; dogal dusuncenin insandisi ve insanlikdisi yapilanis ve islerliginin ne kadar bilincine varabilmek ve farkini algilayabilmek ve bunu bilince cikarmakla paraleldir.

Mesela teist duzey bilincinin bilincinde ve farkinda olanlar, onu asarak non teizmi secmislerdir. Non teizm duzey bilincinin bilincinde ve farkinda olmak ise, safbilinctir. Iste burada insandisiligin ve insanlikdisiligin siniri gelir ve kisi dogal dusuncenin bu son duraginda teslim olur. Taki dogal dusuncenin koken ve temelinin sorunsal iceriginin bilincine ve farkina varana kadar ve insandisi, insanlikdisi soyut temeller yerine, temel olarak kendi turunu ve onun oz ve bilincinin farkindaligina varana kadar.

Bu da kisinin, once birey bilincini alma ve bu bilinci evrensel/insansal duzeye tasimak istemesi ile mumkundur. Bu da ilk basta insanoglu birinin kendi kendisini ortaya koyma ve tanima surecidir. Yani mucadele genelde, turunun baska biri ile degil; kisinin kendsi ile olan mucadelesidir. Bu da birey bilincidir. Kisinin baskasi ile olan mucadelesi, zaten dogal dusunce temelinin, kisinin kendisini gorememesi temelidir. Cunku dogal dusunce de insanoglunu goremez, o yuzden insan ve insanlikdisidir. Ya maddeyi, ya dusunceyi, ya nesneyi, ya ozneyi, ya yaraticiyi, ya varolusu v.s. gorur, ama; kendini goremez. KENDI YOKTUR. Iste bunun ilk asilimi, kisinin kendini gormesi degerlendirmesi v.s. kisaca birey bilinci kazanmasidir. Bu olmadan evrensellik veya insansallik hayaldir. Cunku kisinin mucadelesi, toplumsal kisilik ve kimlik uzerine, metafizik ve etiksel ideolojik inancsal dogrular uzerinedir.

Dedigim gibi bu konu cok derin ve detaylidir. Umarim sorularina, biraz isik tutabilmisimdir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
02-05-2010, 00:12
Saygideger Dusungen;

Bu konuda sana "yardimci" olacagini dusundugum bir mesaj linki veriyorum.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=57

Mesaj 570

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
02-05-2010, 07:20
Mehaba sevgili paslıçivi, yazılarınızı beğeniyle okuyor sizi çok net algılıyabiliyorum. Lakin bazı ufak tezatlıklar var onlardan birini aydınlatmamız için size bir soru sormam hasıl oldu.

Diyorsunuz ki, "Herkesde saf bilinç vardır, herkesde, kendini tatmin peşinde koşmayan evrimin dinamiklerinin robotu olmayan mutlak mutluluğu bulabilecek bir saf bilinç var. Bu saf bilinç doğuştan her insanda bulunur, hatta çoğu insan bu saf bilincini bilinç altlarının derinliklerinde bazen hisseder, varoluşun gizem olduğunu duyar" gibi ifadeler kullanıyorsunuz" (Sorum daha net anlaşılsın diye böyle uzatıyorum, berrak ve anlaşılır olmaya çalışıyorum).

Şimdi sevgili güzel insan, derin düşünecek olursak, evrim uygun olana gider çünkü entropi her geçen gün artmaktadır. Evrimin mekanizmasıda, evrenin cisimleri varoluşun resimleri olan bizleri resme uydurmak böylece varolmak adına değişik manevralar, değişiklikler yaptırmaktır.

Evrimsel sürecimizde iyi olmamızı koşullayan herhangi bir doğal traşlama(seçilim) yaşamadık, bu devam etmekte olan zorlu mücadeleden yıkıcı yok edici unsurlarımızla(Zeka ve şiddet) galip çıktık. Bize zafer kazandıran bu özelliklerimiz genlerimize kodlandı ve biyolojimizin bir parçası oldu. Gözümde doğal seçilim sınavından geçmiş insan dahil bütün hayvanlar sabıkalıdır. Aslında sabıkalı olan genlerdir lakin bizler onları temsil eden robotlar olduğumuz için suçlu biziz.

Doğada karşılıksız özveri ve açgözlü olmamak, çıkarını gözetlememek kısacası tatmin peşinden koşmamak ödüllendirilmez cezalandırılır. Belkide böyle canlılar yaşadı ve cezalandırıldı, doğal seçilim onları yok etti onun için şimdi onları göremiyoruz belki.

Gelelim sorumuza, biyolojik parçamız olduğunu içimizde nöral devrelerle yüklendiğini düşündüğünüz bu saf bilinç olma durumu bencil genlere ne gibi bir fayda sağladıda genlerimize kodlandı sonraki nesile aktarılma başarısı gösterdi. Sakın genlerimizden bağımsız olduğumuzu söylemeyin zira saf bilinçte genlerin şekillendirdiği beynin bir fonksiyonu tekrar ediyorum uzaydan gelen bir bilinç yok hepsi genetik zeminli bilinç varyasyonlarından ibaret mimarıda genler.

Tarifini yaptığınız tatmin peşinde koşmayan mutlak mutluluğu bulmuş, saf bilincine ulaşmış, çıkarlardan arınmış canlıyı doğal seçilim niçin desteklesin, bu evrene dışarıdan müdahale etmeden tanıklık eden bu karşılıksız özverili genler niçin seçilsin ve sonraki nesle aktarılsın neye merhem oluyorlar da doğa tarafından seçiliyorlar acaba? Burada kesinlikle sizi suçlamıyorum ben sadece tozlarından arınmış bir ayna olarak sadece paslıçiviyi yansıtıyorum üzerine bir şey koymuyorum:dance:.

Sevgili paslıçivi eğer derseniz ki, bu saf bilinç durumu bilinç varyasyonlarındaki aşırı salınımın sebebi olarak ortaya çıkmış bir "uç" durumdur, ya da bir mutasyondur ve seçilip seçilmeyeceği evrim sürecinde belli olacak bir bilinmeyendir o zaman size daha çok hak veririm.
Ancak sizin dediğiniz gibi bu saf bilinç, herkesde doğuştan neden olsun, kısıtlı besin olan vahşi doğadaki yer kapma mücadelesinde neye merhem olsun da seçilsin ve günümüze gelsin. Bu olsa olsa siz ve size benzer çok nadir insanlarda doğuştan dediğim (Varyasyon- mutasyon) gibi meydana gelmiş özelliklerdir, ayrıcalıklardır. Yoksa herkesde olan genlere kodlanmış biyolojik özellikler değildir.

Evrimsel süreçte ortaya bir özellik çıkar(Mutasyon, varyasyon vs..) doğaya uygun ise yaşam şansı bulur ve genleri sayesinde o özelliği sonraki nesle aktarır.
Mekanizma gayet basit. Bahsettiğiniz saf bilinç durumunun, genlerle aktarılmış bir özellik değilde yeni ortaya çıkmış bir özellik olması akla daha mantıklı geliyor ne dersiniz?

Umarım beni derin uykuda olarak nitelendirmez, özbenliğine ulaşmış ama benliğini aşamamış tatmin peşinde koşan bir üstbilinç olarak nitelendirmezsiniz.
Dediğim gibi sizi tenkit etmek amacıyla yazmadım ve sizi suçlamıyorum sadece sizi sevdiğim ve iyi algıladığım için kafama takılan bir soruyu sizinle paylaştım.

Sevgili paslıçivi, hodri meydandaki yazınızda da belirttiğiniz gibi 5 büyük inancın kurucuları şu an dünyaya gelseler öğretilerini nereye saklayacakları/sokacakları konusunda ne tür bir yardımda bulunacağınızı tahmin ettiğim için herhangi bir öğreti tasarlamıyorum.:p
Sorularımın altında merak ve öğrenme isteği yatmaktadır.
Varoluşumuz kutlu olsun... Sevgiler.

sevgili düşüngen.. bu üstbilinç içerikli yazınızı yeni farkettim.. en kısa zamanda cevaplamaya çalışıcam..

Düşüngen
02-05-2010, 11:03
Evrensel insandan alıntı;
Cok ilginctir, biryerde; tum yasam yolculugu, bir bebegin dogumda dile gelip"ben
insanim, bana bu verileri bosuna vermeyin cunku bu veriler beni insan olmaktan alikoyuyor, uzaklastiriyor, bana ayrimciligi, bencilligi, cikari, ve herturlu insan olmayan degerlerle bir yasam surmemi benden istiyor, o yuzden; hic zahmet etmeyin. Birakin, beni kendi halime; ben bir birey olarak; bireysel temelde; tum insan olan ve insanlik sunan evrensel degerlerle yasam ve iliski sureyim" Iste, dunyanin neresinde olursa olsun, bir dogan bebek bunu diyebilse; tum yasam yolculugu cok degisik olur. Tum dogan bebekler, bunu diyebilse; dunya da degisik olur. En azindan, bir bebek yasam yolculugunu GERIYE DOGRU DEGIL; ILERIYE DOGRU yapar. Halbuki, dogan bebege; dogdugu andan itibaren insan diyorlar. Iste bu ilk ve dile gelmeyen veri. Tum yasam yolculugu da; bu veriyi almak icin geciyor. En azindan, birey bilinci alabilmis olan icin, bu olanak doguyor. Bence ilk alinmasi gereken bilinc te; BELKI INSAN OLARAK DOGUYORUZ AMA INSAN OLMAK ICIN YASIYORUZ.

Okumaya değer yazınızı beğeniyle okurken bir noktaya dikkat çekmek istedim sorum şu;
Bu dile gelecek bebeğin ebeveynleri, bu bebeğe birey bilinci, öz bilinç vermesi işlemi devrimle mi olacak yoksa evrimle mi ya da hissedilmeyecek kadar yavaş geçişlerle kerte kerte mi olacak belkide hiç olmayacak. Ütopik olmadan bir cevap vermemiz gerekirse bence bunu, şartların koşulladığı neden sonuç zincirleri belirleyecek. Siz bu geçiş süreci hakkında ne düşünüyorsunuz, olacak mı yoksa olmayacak mı? Olacaksa nasıl bir yol ile olacak?

evrensel-insan
02-05-2010, 20:27
Saygideger Dusungen;

Bu dile gelecek bebeğin ebeveynleri, bu bebeğe birey bilinci, öz bilinç vermesi işlemi devrimle mi olacak yoksa evrimle mi ya da hissedilmeyecek kadar yavaş geçişlerle kerte kerte mi olacak belkide hiç olmayacak. Ütopik olmadan bir cevap vermemiz gerekirse bence bunu, şartların koşulladığı neden sonuç zincirleri belirleyecek. Siz bu geçiş süreci hakkında ne düşünüyorsunuz, olacak mı yoksa olmayacak mı? Olacaksa nasıl bir yol ile olacak?-Dusungen-

Eger somut olarak konuya bakiyorsan, mesela, ben; kendi cocuklarimi bu bilincle yetistiriyorum. Evrimin bu konuda, beynin norokimyasal yapisinin degisiminde yardimci olabilir, yalniz bunu hangi yone degisebilecegini, bende dusuncenin verecegi yon tayin eder.

Cunku birey bilinci, uc turludur. Birincisi, bireyci akilcilik, yani dogal dusuncenin, tam da koken ve temelleri, yani bencil, cikarci, ayrimci, guce, otoriteye dayanan, yani 20. yuzyildan sonraki dunyanin icinde bulundugu ve dunyayi bu hale getiren bireyci akilcilar.

Ikincisi, safbilinc; yani, dogal dusunceye, tllerinden biriyle teslim olmak, mesala gen bencilligi, mesela guclu olan ayakta kalir, mesela insanoglu sosyal bir hayvandir v.s. temelli insanoglunu, dogal dusunceye pasif olarak teslim etmek.

Ucuncu, birey bilinci de; evrensel insan; yani birey bilincinin evrensel/insansal duzeyi.

Iste ben o yuzden bunun tamamen bir dusunce, mentalite, akil yurutme v.s. temelli beynin hareketinin devrimi olarak degerlendiriyorum. Bu da basta birey bilinci ve bireyin bu bilince kendsini sorgulayarak, kendini taniyarak, kendini degerlendirerek ulasmasi mumkun.

Bir yerde, herbir kisinin; ben kimim/neyim? sorusuna yonelmesi ve "ben turum icin ne yapiyorum?" "ben turumu, neden; ayiriyor/boluyor/cikara tasiyor v.s. temelli neden turum icinde bir ustunluk/alt savasimi veriyorum?"


Konu tamamen; kisinin kendi turu ve bu turunu sorgulayici ozune donmek istemesi ve dunyanin gidisatindan insan ozu olarak rahatsizlik duymasi ve sorunlari gormek ve de cozume tursel yonelmesi.

Bu surec 20. yuzyilda, nihilizm ile birlikte baslamistir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
02-05-2010, 21:02
Saygideger Dusungen;

Kisaca, nihilizm eliyle, insanoglu hem kendine donmus, hem de karsitlarin en ucu olan sey/hicbirsey karsitligina dogal dusuncenin temeli olarak ulasmistir. Dolayisiyle, dogal dusunce iflas etmistir.

Tehlike iki turludur. Iflas eden dogal dusuncenin, bireyci akilcilik "canavarligi (ben bunu genis olarak nihilizm ile ilgili mesajlarimda acikladim), bunun da iki yonu vardir. Emperyalist zihniyetin, su an amerikan idealizmi merkeziyetciligi ile uyguladigi soros ideolojili ve evengalist orgutlemeli dusunce ve davranislari; ya birey toplumlarini, robotlastirmakta ve bireyleri insansalliktan "uzaklastirmakta" ve onlari dusunceden, teknik ve bireysel "rahatlatmalarla" uzak tutmaktadir. Ya da ulkemiz gibi, birey olamamis ve toplumsal kisilige sahip, toplumlari cemaatlestirmektedir.

Ikinci tehlikede, nihilizm "bosluguna dusmek" tir. Bu da safbilinc dahil, pasifizm ve psikolojik bunalimdir. Kisi ya da birey, tutunacak hic bir deger bulamamakta ve "herseye bos veren/onemsemeyen" bir "bananecilik" icine dusmektedir.

Iste bireyin dusunce ve beyin devrimiyle, asmasi gereken bu "canavarlik" ve "bananecilik" tir. Bu da bireyin, insanligini ortaya koyamama rahatsizligini duyabilmesi ve sabit fikirli olmamasi, en azindan ulkemizdeki gibi, 18. veya 19. yuzyil dusunce ve davranisindan kurtulup, en azindan cagi yakalamasini gerektirir.

Cunku iflas eden, dogal dusunce; yasam savasini surdurebilmek icin; insanoglunu bilhassa bilimsel "kandirmacalarla" yoneten/yonetilen; ust/alt, v.s. temelli, kutuplanmayi ve bu kutuplanmanin birey duzeyine indirgenmesini ve de dunyayi, 16. yuzyilin yani ortacagin karanligina geri goturmenin cabasi icindedir. Oyuzden de dayattigi dogal dusunce kokensel temellerini, bilhassa bilim eliyle kalici kilmak icin ugrasmaktadir. Eskiden, deri rengi ve kan uzerine uygulanan bu propaganda ayrimciligi, simdi DNA, GEN ve KAFATASI uzerinde uygulanmaktadir.

Bu temelde de, bilimsel her turlu aciklamalarin bu ayrimciligini cok iyi takip edebilmeli ve bilim uzerine oynanan inancsallastirma oyununun tuzagina dusmemek gerekir.

Darwin'in "guclu olan ayakta kalir" icerikli, ve eminim iyi niyetle yapilan aciklama; fasizmi ve irkciligi dogurmus ve alevlendirmistir.

Cunku insanogluy artik tanri yada her turlu yaraticiyi kendi oynamakta ve bireyci akilcilik "tanri/tanrin benim" "ben seni istersem yasatirim, nasil istersem oyle yasatirim v.s." temelli soylemlerini dusunce ve davranisiylas dile getirmektedir.

Konu ve icerigi, derin ve detaylidir. Eger benim profilimden ararsan, bu konu ile ilgili baslik ve mesajlara da ulasabilirsin.

Oyuzden kisinin birey bilinci almamasi, alanlarin bireyci akilci ve robotlasmasi zaten bireyin, evrensel/insansal bilinci onundeki engellerdir. Oyuzden devrim tamamen kendini tanimak isteyen ve egiten bireye baglidir.

Kisaca, kendin ile verdigi savas; bugune kadar beyninde yer etmis, her veri, tabu ve degere karsi verilen savastir. Ustelik degisiminin, toplumda kabul ettirilmesi sorunu vardir.

Bu konuda da birey hak ve ozgurlugu, bireysel hak ve ozgurlukler v.s. nin cok iyi algilanmasi gerekir.

Sen hangi konunun daha detayli islenmesini istersen, ben ona gore sana link veya yanit verebilirim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
03-05-2010, 05:55
Gelelim sorumuza, biyolojik parçamız olduğunu içimizde nöral devrelerle yüklendiğini düşündüğünüz bu saf bilinç olma durumu bencil genlere ne gibi bir fayda sağladıda genlerimize kodlandı sonraki nesile aktarılma başarısı gösterdi. Sakın genlerimizden bağımsız olduğumuzu söylemeyin zira saf bilinçte genlerin şekillendirdiği beynin bir fonksiyonu tekrar ediyorum uzaydan gelen bir bilinç yok hepsi genetik zeminli bilinç varyasyonlarından ibaret mimarıda genler.



sevgili düşüngen..

yukarıda kırmızı puntoladığım yer bir bil-gi değildir.. bilgi olabilmesi için tüm dünya insanlığı önünde sınanabilinir, tekrarlanabilinir ve herkesin hem fikir olduğu bir data olması lazım..

insan vücudu özellikle de nörokimyasal yapısı henüz tam olarak çözülmemiştir, yani biz insanoğlu denen canlı türü bilimin gözünde hala çok büyük bir sır, bir bilinmeziz.. ama an ve an geometrik olarak daha önceden edindiğimiz bilgiler ve geliştirdiğimiz teknolojiler sayesinde insan vücudunu keşfetmeye devam ediyoruz..


nasıl evrim teorisi "bilgi değil de bilimsel bir inanç" ise bilincimizin mimarının genler olduğu da "bilgi değil, bilimsel bir inançtır"..

bilimsel inanç olmaktan çıkıp bil-gi düzeyine indirgeyebilmek için tek kriter var.. o da yukarıda söylediğim gibi;

insanlığın gözü önünde sınanabilinir, tekrarlanabilinir ve tüm dünya insanlığının tartışmasız hemfikir olabileceği evrensel kabulü gerekir..

bu şartlar oluşmadığı sürece hiç bir data "bilgi" değildir ve tartışmaya açık olup sadece insanlığı analmsız bir tartışmanın içine sokup, böler..


o yüzden bahsettiğimiz bilinç ve genler arasındaki bağdan sadece tez, hipotez, teori ve inanç bazında konuşabiliriz bilgi bazında değil.. zaten bu iki kavram arasındaki bağ bilgi olsaydı şimdi bunu konuşuyor, tartışıyor olmazdık..

"bir insanın bir tane beyni vardır, kafatası dediğimiz kemik kafes içindedir" cümlesini dünyada hangi insan konuşur ve tartışır.. hiç kimse değil mi.. neden peki..? çünkü cümlenin içeriği bir bilgidir.. yani yukarıda kalın siyah puntoladığım özellikleri içerir..

yani söylemeye çalıştığım şey şu.. somut olan gen kavramı ve soyut olan bilinç kavramı arasındaki bağ henüz bilinemezdir..

paslıçivi
03-05-2010, 06:38
Ancak sizin dediğiniz gibi bu saf bilinç, herkesde doğuştan neden olsun,

sevgili düşüngen.. dediğim gibi bu sadece kişisel deneyimlerim ve mesleki tecrübelerimden, gözlemlerimden çıkardığım bir tez ya da hipotez diyelim..

çünkü ağır psikolojik travma geçirmiş insanlar ve sonradan bunlara uygulanan kimyasallar(medikal tedavi) ve kendi yaşamımda deneyimlediğim meditasyon gibi şeylerin bir insanı nasıl dönüştürdüğüne(bilincini yükselttiğine) bizzat tanık oldum..

bu mistisizmde bahsedilen "ölmeden önce ölmek ve tekrar doğmak" gibi birşey.. burda ölen şey bedenimiz değil, sahte ya da özbenliğimiz veya bir kısmı..

sahtebenliği(ego) ölen insanda özbenlik dediğimiz varoluşu "insan temelli" algılayan ve tüm insanları dost kardeş gören en temiz insani bir benlik ortaya çıkıyor..

hem sahte hem öz benlik ölürse ortaya tüm bu benliklerin arkasında gizlenmiş asıl merkez/çekirdek safbilinç çıkıyor..

ve safbilinç demek artık mutlak mutluluk demek.. bir insanın kendini bulması/bilmesi demek.. artık mutlu/tatmin olmak için doyurman gereken bir benliğin yok, o yüzden bu dünyada bu tarz mücadele sona eriyor, çünkü varoluşa "insan temelli" değil bir "bütün" olarak algılamaya/yansıtmaya başlıyorsun.. yani insan bilincinin üzerini örten o her türlü benlikten arındığın için yapabildiğin tek şey tertemiz tozsuz passız bir ayna gibi sadece olanı/yansıyanı yansıtmak..

ve artık bilincin kristalize olduğu için ;

-varoluşun vazgeçilmez/parçalanmaz bir bütün
-ve kendininde bu bütünün vazgeçilmez bir parçası olduğunu
-her parçanın diğer tüm parçalarla bir bağ/etkileşim içinde olduğunu
-ve olması gereken şeylerin olması gerektiği gibi olduğu
-kaostan düzene geçiş olan bir sürecin varlığını
-ve kendi içdanamikleri içinde bu sürecin işlediğini
-ve gizemli matrixde herkesin kendisine biçilen rolü sahnelemekten başka bir şey yapamadığını farketmeye başlıyorsun..


bu arada evrensel-insandan sonra böyle bir üstbilincin sitemizde bulunmasından ve katkılarından kişisel keyif aldığımı söylemeden geçemiyeceğim.. aramıza hoşgeldiniz..

paslıçivi
03-05-2010, 07:11
Ikinci tehlikede, nihilizm "bosluguna dusmek" tir. Bu da safbilinc dahil, pasifizm ve psikolojik bunalimdir. Kisi ya da birey, tutunacak hic bir deger bulamamakta ve "herseye bos veren/onemsemeyen" bir "bananecilik" icine dusmektedir.


sevgili e.i.. bunu ikinciye dile getiriyorsun.. bahsettiğim savrulma bu işte.. kendi türünden(insan) biri senin düşüncelerine uymadığı ve eleştirdiği için hekim olmadığın halde hekimliğine soyunup ve psikolojik rahatsızlık teşhisleri koyup ve sanki bu durum insanı alçaltan/küçülten bir şeymiş gibi yansıtıyorsun..

sen "insan temelli" bir özden ve nötr algıdan bahsediyorsun ama senin fikirlerini beğenmeyip karşı çıkan bir insana "psikolojik hasta" etiketi yapıştırıyorsun.. ve bu evrensel insan düşünceni altbilinçlere yaymaya, haberdar etmeye çalışıyorsun.. sen bu işin/düşüncenin mimarı olarak bunları yaparsan senin takipçin olacak altbilinçlerin kendisiyle uyuşmayan bilinçlerle karşılaşınca neler yapabileceğini algılayabiliyor musun.. neye hizmet ettiğini, o özbenliğinin seni nasıl yönettiğini ve varolan sürece sadece katkı yaptığını bilmiyorum algılayabiliyor musun..

bu bahsettiğim durum; iki farklı bilincin karşılaştığında düşük bilinçli olanın gerçeklerle ve kendinle yüzleşmemek adına savunma mekanızmlarından "alaya alma ve saldırma" mekanızmasıdır.. bunlarla da başa çıkmazsa "kaçma" savunma mekanızması devreye girer..

çünkü benlik seni her türlü tehlikeden korumak üzere kurgulanmıştır.. bu tehlike de senin varoluş içinde yaşamda kalıp soyunu devam ettiren yaşama sevincin/mutluluğun/tatminini kaybetme riskidir.. benlik bunu önceden sezip hemen devreye girer, orda sen(safbilinç) yoksundur, seni yöneten benliğin ve onun savunma mekanızmaları vardır.. o benlik seni korumak adına sinirlendirir, öfkelendirir, karşındaki insanı alaya almanı, saldırmanı, hakaret etmeni ve nihayetinde bunlarla başa çıkamazsa kaçmanı sağlar..

nitekim son tartıştığımız birebir topiğinde bunların hepsi demostratif bir şekilde yaşanmıştır..

amacım dediğim gibi seni eleştirmek üzmek kırmak değil.. sadece insan denen canlıyı senin üzerinden sana göstermeye algılatmaya çalışıyorum.. mekanızmaların nasıl çalıştığını bizzat görmeni istiyorum ama bir benliğin olduğu için ben gerçek senle(safbilincinle) değil seni yöneten özbenlikle mücadele etmek zorunda kalıyorum..


benim yazılarımı okuyan insanlar beni beğenir ama benimle tartışan, konuşan biri beni sevemez, aksine nefret eder.. çünkü o kişiyi gerçeklerle ve dolasıyla kendisiyle yüzleştiririm ve kişi safbilinç durumuna gelmemişse benliğinin ve onun savunma mekanızmalarının kurbanı olmaktan kurtulamaz..

hiç kimse uyuduğu o güzel uykusundan biri tarafından uyandırılmak istemez çünkü.. benim yaptığım da budur, uyuyan insanı uyuduğu o güzel uykudan uyandırmak..

o yüzden aydınlanmış bir insan züccaciye dükkanına girmiş azgın bir boğa gibi algılanır.. o azgın boğayı o dükkanda kimse istemez..

Düşüngen
03-05-2010, 12:17
Sevgili paslıçivi,
Açıklamalarınıza ekleme ve irdeleme yapmak istiyorum.
Psikoloji biliminde, kimin hasta kimin sağlıklı olduğu kimin tedaviye ihtiyacı olduğu bu mesleğin ileri gelenlerince belirlenen kriterlere göre belirlenir. Bu kriterlere uymayanlar ilaç ya da telkin yolu ile tadavi edilmeye çalışılır. Aslında ortada hasta falan yoktur (bazı durumlar hariç) yapılan şey sadece bireyin psikolojisini toplum normlarına taşımak çoğunluğa uyarlı bir şekilde proğramlamak.

Yeryuvarında tek başımıza yaşıyor olsaydık kendi ruh halimizle yaşar ve ölürdük bu halimizi çözümlememize sağlıklı ya da hasta olarak nitelememize gerek bile yoktu çünkü neye göre kıyaslayacaktık ki, ya da hangi proğramı referans alacaktık? Bu proğramda bu mesleğin ileri gelenleri tarafından kurulmuş yani yine azınlığın kriterlerine çoğunluğu uydurmak amaçlanmıştır. Bu bağlamda belirtmiş olduğunuz travma ve ağır depresyon gibi olayların bilinç düzeyinde değişmelere yol açmasının sebebi, canlı organizmanın bir savunma durumuna geçmesi (sahte benliğin değil canlı organizmanın savunmaya geçmesi) ya da artık daha fazla yürütemeyeceği ağır yaralanmış benliğini terk etmesi eğilimi olabilir yoksa ölecektir. Tıpkı deri değiştiren yılan gibi, geride eski benliğinin desenlerini taşıyan deriden sıyrılmak eğilimi baş göstermiş olabilir.

Şu anki ruh sağlığı biliminin "saf bilinç" durumuna hastalık teşhisi koyacağına eminim hatta şöyle diyeceklerdir "Bilader, çok güzel kafa yapmışsın, ot mu çekiyorsun yoksa toz mu çekiyorsun" hatta işi narkotik polislerine kadar taşıyabilirler ciddiyim. Çünkü saf bilinç durumuyla ilgili bir empati kurulmamış belirttiğim gibi bir takım bilim adamlarının bilinç düzeyi referans alınmıştır. Zaten bir bilinç düzeyiyle ilgili empati kurmak için o düzeyde var olmak gereklidir buna halk arasında "Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar" denilir.

İnsanı ele alacak olursak şunu diyebilirim; Her bilinç diğerlerini kendi bilincine çekmeye eğilimlidir. Bu durumun altında evrim/varoluşun dayatması yatar, her bilinç bilir ki, herkes kendisi gibi düşünür/davranır ise daha rahat yaşayacak ve genlerini bir sonraki nesle daha kolay aktaracaktır bu durum canlı için bir çıkar sağlamaktadır onun için güçlü olanlar kendi bilinçlerini yaymaya çalışırlar varoluşun dayatması gereği. Burada varoluşun dayatmasının altında bana göre, evrende enerjinin azalması ve entropinin artması sonucu eşyaya dayatılan, tasarruflu ol yoksa yok olacaksın empozesidir. Herkesin aynı bilinçte olduğu toplumda her şey daha kolay yürür. Bilinç kavgalarının altındaki varoluşun gizli isteği bu olsa gerek. En uygununun seçilmesi içinde farklı farklı bilinçler ortaya çıkmıştır böylece amansız rekabetin startı ve en iyinin yani uygun olanın seçilmesi koşullanmıştır.

Bu noktadan istikametle eğer saf bilinç olumlu anlamda yapabileceklerini ve değiştirebileceklerini de inkar ederek kendisini teslimiyet adı altında tembelliğin kolarına bırakıyorsa burada da bir bilinç ayrımcılığı taraftarlığı vardır, benim bilincim senin bilincini havada karada öper durumları. Sizi tenkit etmiyorum sevgili paslıçivi, bu analiz suçlama ve aşağılama içermiyor sadece aynayı hatırlayın, bende aynayım farklı bir açıdan yansıtıyorum bana dikiz aynası diyebilirsiniz ya da boy aynası, biliyorsunuz aynalar çeşit çeşittir önemli olan temiz olması geleni geldiği gibi yansıtması değil mi?

Düşüngen
03-05-2010, 12:29
Sevgili paslıçivi,
Teslimiyet konusuna gelecek olursak, teslim olacağız tabi ki kaçış yok lakin, terör örğütü elemanlarının teslim olmak için şart koştuğu istekleri gibi bizimde teslim olmadan önce varoluştan bazı isteklerimiz olacaktır, o da aklımızın ve bedenimizin gücü ölçüsünde mücedele vereceğimiz bu ölçüyü aşan durumlarda teslim olabileceğimiz şartı.Çünkü bu bizim en doğal ve varoluşumuzun zorunluluğudur şöyle ki; Evrende sebep sonuç zincirlerinin koşullamaları olayları meydana getirir, süreç determinedir. Bu olaylar birer gereklilik/zorunluluktur.

İnsan çıkarlarından arınarak düşünme yeteneğine sahip olmadığı için bu süreçler kendi çıkarlarının aleyhinde cereyan ederse bunu sorun olarak görür ve bu sonucu değiştirmek ister. Sistem kendi çıkarına yarıyorsa "düzenli" sistem çıkarına engel oluyorsa "düzensiz" diye nitelenir. Halbuki evrende her şey düzendir, düzensizliğin ne olduğunu bile bilmeyiz çünkü evrende düzensizlik diye bir şey gözlemlenmemiştir. Düzensizlik kavramı kendi çıkar kuruntumuzdan ileri gelir. Herşey bir değişim, dönüşüm, başkalaşımdır.

Şu var ki, kişinin değiştirebileceği süreçler olduğu gibi değiştiremeyeceği süreçler de vardır. Birde eşyanın tabiatı der dururuz. İşte insanın değiştirebileceği süreçlerde insanın teslimiyeti eşyanın tabiatına haykırıdır. Çünkü eşya diye nitelediğim insanın düşünsel ve bedensel bir gücü vardır eşyayı bütün olarak ele alırsak insan bu özellikleriyle bir bütündür ve bunları kullanmak zorundadır yoksa asıl eşyanın tabiatına haykırılık o zaman ortaya çıkar. Çünkü eşya bir kere bilinçlenmiştir akıl/düşünce yaratmıştır onunla hareket etmek gibi bir zorunluluğu vardır bu da bilincin zorunluluğudur. Hayvan bir eşyadır onun nefes alması gereklidir çünkü o eşya, bir kere canlanmıştır artık canlılığın yasalarına uymak zorundadır ölünce de cansızlığın yasalarına direk geçiş yapar görüldüğü gibi her eşyanın zorunlulukları vardır.

İnsan akıl ve bedeniyle varoluşta değişiklikler, kendine göre ayarlamalar yapmış canlı olduğu için bu özellikleri eşyasının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Eşyanın tabiatına haykırı olunmaz demek, bir anlamda insanın akıl ve bedenini kullanarak, toplumunda ve yaşadığı çevrede değişiklikler yapmadan duramaması demektir. Eşyanın tabiatının değiştirilemeyeceğini savunan siz, bir çeşit eşya olan dolayısıyla akıl/düşünce ile çevresini ve toplumunu değiştirme özelliği olan insanı ve kendinizi niçin elştiriyorsunuz. Bunları yapmak zorunda çünkü varlık sebebi o özellikleridir ve varoluşunun dayatmasıdır/eşyanın tabiatıdır.

Geri kalan insanın değiştiremeyeceği hususlar karşısında varoluşa an itibarıyla tam teslimiyet en uygun davranıştır. Çünkü zorla güzellik olmaz, olmuşun kötüsü olmaz. İşte o zaman nereden kaynak aldığı ve nereye döküldüğünü bilmediğimiz buz gibi akarsuya kendimizi bir damlacık bilinciyle bırakabiliriz. Nede olsa su akar yolunu bulur hemde çok iyi bulur. Bu damlacık artık yaşamı ıskalamaz, yok şu taşın üzerinden akayım yok şu balığın kıçına kaçayım gibi bir amaç/beklenti hedef taşımaz =). İşte o zaman an itibarı ile evrenin gözleri ve kendini tanıyan bilinci olan insan, parçası olduğu evrenle birlikte varoluşu kutlayabilir. Çünkü o varoluşun varlığını duyan varlık olmuştur. O varsa evrenin varlık bilinci vardır o yoksa evrenin varlık bilinci yoktur o yüzden her saf bilinç bir "evrendir".
Sevgiler.

Düşüngen
03-05-2010, 12:52
Sevgili paslıçivi,
Bu doğrultuda saf bilinç, çevresinde mücadele ile gerçekleştirebileceği olumlu anlamda değişimlere sıcak bakar mı teşvik edici olur mu? Bu anlamda teslimiyeti geçici olarak askıya alabilir mi? Mücadelenin işe yararlılığını fark ettiği durumlarda da bu seyirci kimliğiyle konu mankenliğine devam eder mi? Yoksa eşya olduğunun bilinciyle ve bu eşyaya yapışık unsurlar olan akıl/ düşünce ile doğayı bir ölçüde manipüle etme özelliğini kullanarak mücadele örneği verir mi?
Sevgiler.

evrensel-insan
03-05-2010, 18:36
Saygideger paslicivi;

Nihilizmin, insanoglu "kazandirmis oldugu canavarligi/bananeciligi/psikolojik bunalimi" nihilizmin, ne oldugunun bilincine ve farkina varmayan algilayamaz.

Ben Avrupa'da yasayan biri olaraktan, nihilizmin "kurbanlarina" bizzat sahitlik etmisim. Benim kendi arkadaslarimin, dustugu durumlari, bizzat gozlemlemis ve yardimci olmaya calistim. Turkiye acisindan henuz, nihilizmin toplumsal bir icerigi yoktur, cunku Turkiye. de birey yetismez. Avrupada'da birey yetisir, ama birey bilinci verilmez. Iste nihilizm, ya kendini birey zannedenin, ya da kendi egosunu one cikaran dusunce ve davranisa sapan kisinin, arayipta bulamadigi bir ideolojik inancsal dogrudur.

20. yuzyildan itibaren, gelismekte olan nihilizm ve bunun paralelindeki psyche ve psyco kokenli hastaliklar ve tip kisilerin icine dustukleri bosluklarin nelere muktedir oldugunu cok acik gostermektedir.

Cunku nihilizm, tam da dogal dusuncenin iflasi, yeryuzunun ayaklar altindan kaydigi yerdir. Ya bilincli olarak dogal dusuncenin insandisi ve insanlikdisi temellerinden, birine s1ki s1k1 tutunulacak, ya herseye "bosverilecek", ya da "canavarlasilacak" tir. Yani ya intihar, ya intikam, ya da bosluktur. Ya tamamen egon, asimiliye olacak ve tam teslimiyet, ya da egon doruk noktasina cikacak, yani tam bencillik, ya da "benden baskasi/gerisi tufan" temelli bireycilik.

Umarim, Turkiye; bu nihilizm "bunalimini/belasini/canavarini" birey bilinci alarak atlatir. Bu bilinci alamazsa, sonuc ya kendini kayip, ya da kendini tek gormektir. Bu ikisinin arasi ise, kisi acisindan psikolojik bozukluktur.

Bu isten, yani nihilizmden siyrilmaksa bireysel "kurtulus" temelli kendini kandirmaca, robotlasma, gercek dunya ile ilginin kesilmesi ve teknoloji aliskanligidir. Yani bir cesit, "bu dunya sadece benim icin var ve kuruldu" zihniyetidir. Ya pasif olarak, kendin disindaki herseyi seyredersin, ya da aktif olarak, kendin disindaki herseye kendi cikarin icin zarar verirsin.

Iste bu temelde, insanoglunun bugune kadar dusunce ve davranis olarak kendi turune yasatmadigi nihilizmi ve insanoglu turune ve onun dunyasina neler ekleyip/eksilttigini iyi algilamak gerekir. Bu da ancak nihilizmin bilincine ve farkina varmakla mumkundur. Bilhassa gozlem ile saglanabilecek ve mantikla algilanabilecek ve vicdanla degerlendirilebilecek bu ideolojik inancsal dogru, henuz kitlesel ve toplumsal olarak Turkiye'ye ugramamistir. GELECEK ICIN DE TOPLUM ACISINDAN BUYUK TEHLIKEDIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
04-05-2010, 06:50
Bu bağlamda belirtmiş olduğunuz travma ve ağır depresyon gibi olayların bilinç düzeyinde değişmelere yol açmasının sebebi, canlı organizmanın bir savunma durumuna geçmesi (sahte benliğin değil canlı organizmanın savunmaya geçmesi) ya da artık daha fazla yürütemeyeceği ağır yaralanmış benliğini terk etmesi eğilimi olabilir yoksa ölecektir. Tıpkı deri değiştiren yılan gibi, geride eski benliğinin desenlerini taşıyan deriden sıyrılmak eğilimi baş göstermiş olabilir.


sevgili düşüngen .. güzel bir benzetme ve bakış açısı.. çünkü asıl program/komut; yaşamda kal ve soyunu devam ettir.. o hasarlı benlik katmanıyla yaşama sevincini yitirdiği için onu terkediyor.. yani çekirdeğin/merkezin etrafındaki kabuklardan birini terkediyor.. alttaki başka bir benlik katmanıyla yaşamını devam ettirmeye çalışıyor.. yani özünü dışarıya karşı korumak için o seviyede bir benlik (kabuk) oluşuyor..

Şu anki ruh sağlığı biliminin "saf bilinç" durumuna hastalık teşhisi koyacağına eminim hatta şöyle diyeceklerdir "Bilader, çok güzel kafa yapmışsın, ot mu çekiyorsun yoksa toz mu çekiyorsun" hatta işi narkotik polislerine kadar taşıyabilirler ciddiyim. Çünkü saf bilinç durumuyla ilgili bir empati kurulmamış belirttiğim gibi bir takım bilim adamlarının bilinç düzeyi referans alınmıştır. Zaten bir bilinç düzeyiyle ilgili empati kurmak için o düzeyde var olmak gereklidir buna halk arasında "Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar" denilir.



haklısın.. bu duruma ulaşmış insanlara o gözle bakılır.. ben bazen diyorum kendi kendime -deliye her gün bayram.. benliklerden arındığın da narkotiklerin yaptığı sağbeyine geçme olayını yaşıyorsun çünkü.. hatta bu konuyla ilgili bir video vardı, sitede paylaşmıştım.. sol beyin yarım küresinde bir kanama geçiren doktorun, sağ beyinde yaşamaya başlamasıyla bulduğu mutlak mutluluk..

Bu noktadan istikametle eğer saf bilinç olumlu anlamda yapabileceklerini ve değiştirebileceklerini de inkar ederek kendisini teslimiyet adı altında tembelliğin kolarına bırakıyorsa burada da bir bilinç ayrımcılığı taraftarlığı vardır, benim bilincim senin bilincini havada karada öper durumları. Sizi tenkit etmiyorum sevgili paslıçivi, bu analiz suçlama ve aşağılama içermiyor sadece aynayı hatırlayın, bende aynayım farklı bir açıdan yansıtıyorum bana dikiz aynası diyebilirsiniz ya da boy aynası, biliyorsunuz aynalar çeşit çeşittir önemli olan temiz olması geleni geldiği gibi yansıtması değil mi?

sevgili düşüngen.. öncelikle şunu belirtmekte fayda var.. beni acımasızca tenkit edebilirsin ve hatta bundan memnun olurum.. sevgili e.i.. ye de söylediğim gibi üstbilinç karşılaşamalarında benim de kişisel farkındalığım artıyor.. segili e.i. yle olan karşılıklı yazışmalarımızda her ikimiz açısından da çok faydalı edinimler elde ettiğimizi düşünüyorum.. benim hakkımda yaptığınız her eleştiri benim bilincimi biraz daha kristalleştirip saflaştıracaktır çünkü.. benliklerden mümkün olduğunca arındığım için bu eleştirileriniz karşısında savunma mekanızmaları devreye girip sizi alaya alma, saldırma ve kaçma yaşamaz.. şayet bunları yaşarsam da o zaman bu benim yararıma olur, ve bilincimi biraz daha kristalleştirip saflaştırma imkanım olur..

şimdi teslimiyet olayına biraz açılım getireyim.. çünkü gördüğüm kadarıyla kendimi tam ifade edememişim..

benim teslim olduğum nokta; bilinci olan bir canlı türü olarak bana yansıyan varlığı an itibariyle ortaya koyamayacağımı/bilemeyeceğimin farkındalığına erişmektir.. zaten "varoluş bir gizemdir, bilinmezdir" ifadesi bir teslimiyet içerir..

ve bu bilinemezlik tüm zamanları kapsamaz.. sadece an itibariyle geçerlidir, çünkü varoluş bir süreç zinciridir ve bu süreç zinciri biribirini takip eden anlardan oluşur.. bir sonraki her an biz insanoğluna varlık hakkında bilim sayesinde yeni bir bilgi sunmaktadır..


ve ben olumlu anlamda yapabileceklerimi değiştireceklerimi inkar ederek bir tembellik içine girmiş değilim.. öyle olsaydı günümün 2-3 ssatini ayırıp bu sitede görüşlerimi paylaşmazdım zaten..

ama insanlara bu bilinç düzeyini örgütlenerek belli bir program dahilinde sunmayı çok tehlikeli buluyorum.. bunun nedenlerini de sevgili e.i..yle olan yazışmalarımızda ayrıntılı açıkladım..

ve o yüzden ben her gün gölün ortasına taşı atıp çekiliyorum.. benim yapabileceğim budur, daha ötesinde çok sinsi ve ciddi tehlikeler yatar ve tarihin özbenlikli üstbilinçleri bu paradoxu algılayamayarak insan temelli soyut/mükemmel yarattığını zannederek bugünkü bölünmüş birbiriyle empati kuramayan, savaşan, hayvansı yaşayan insanlığı inşaa etmişlerdir..

ve bunun altında yatan özbenliğin doyumsuzluğunu, sevgi ilgi arsızı olduğunu ve bu durumun kendilerine bir dayatma olduğunu kavrayamadıkları için kaş yapayım derken göz çıkarmışlardır..

ama dediğim gibi tüm bunlar aslında; olması gereken şeylerin olması gerektiği gibi gelişen bir süreçten başka bir şey değil..

paslıçivi
04-05-2010, 07:10
Sevgili paslıçivi,
Bu doğrultuda saf bilinç, çevresinde mücadele ile gerçekleştirebileceği olumlu anlamda değişimlere sıcak bakar mı teşvik edici olur mu? Bu anlamda teslimiyeti geçici olarak askıya alabilir mi? Mücadelenin işe yararlılığını fark ettiği durumlarda da bu seyirci kimliğiyle konu mankenliğine devam eder mi? Yoksa eşya olduğunun bilinciyle ve bu eşyaya yapışık unsurlar olan akıl/ düşünce ile doğayı bir ölçüde manipüle etme özelliğini kullanarak mücadele örneği verir mi?
Sevgiler.


sevgili düşüngen.. burada ifade etmek istediğin şeyi biraz daha somutlaştırırsan masaya koyup konuşuruz..

paslıçivi
04-05-2010, 07:37
20. yuzyildan itibaren, gelismekte olan nihilizm ve bunun paralelindeki psyche ve psyco kokenli hastaliklar ve tip kisilerin icine dustukleri bosluklarin nelere muktedir oldugunu cok acik gostermektedir.



sevgili e.i..

belki de benim bahsettiğim agnostisizm/bilinemezlik bu nihilizm olabilir.. dediğim gibi felsefede mektepli değil alaylıyım, henüz nihilizm ne demek tam olarak kavrayabilmiş değilim çünkü..

ve her defasında geçmiş ve günümüz varolan insanı bu bilinçle/bilinemzlikle henüz yaşamaya uygun evrimleşmemiştir diyorum.. o yüzden bilinemezlikte bir insan kalamaz, çünkü düşünce boyutunu sabitlememiştir ve duygulanma boyutu dengeyi tuttturamayıp savrulur gider diyorum..

kişi o yüzden tekrar nonteizm ya da teizm düzeyi bilinç açıklığına düşüp düşünceyi sabitleyerek duygulanmayı/mutluluğu dengelemek zorundadır..

ya da benim gibi şaneseri meditasyonla küçük yaşta tanışıp belli bir süre bir kaoslu süreç yaşadıktan sonra o bahsettiğim quantal, kozmik bilinç sıçrayışını yaparak farkındalık, aydınlanma, tam uyanıklık diye ifade edilen safbilinç ve mutlak mutluluğa ulaşabilir..

çünkü insan denen canlının soyut aygıtı; düşünce ve duygulanma dediğimiz iki kompenentin simbiyotik(karşılıklı çıkar ve otokontrol) ilişkisinde bir denge tutturmak zorundadır..

bilinemezliğe kadar olan tüm seviylerde(gnostisizm=teizm+nonteizm) kişi aklı/düşünceyi bir noktada sabitlemiştir ve sabitlemek zorundadır, aksi halde duygulanmayı dengeleyemez ve savrulur gider.. işte bilinemezlikte akıl/düşünce boyutu serbest kalmıştır, bir miheng noktası bulup tutunmadığı için kişi duygulanma boyutunu dengeleyemeyip boşluğa düşer.. ve daha önce bahsettiğim, alkol, uyuşturucu, sex bağımlılığı, yada dünyevi bir takım başka şeylere kilitlenip insanlıkdışı bir yaşama sürüklenir..

ama bu bilinemezliği kozmik bir sıçramayla aşabilirse işte safbilinç dediğim düzey ortaya çıkar.. çünkü safbilinç dediğim şey mutlak mutluluktur, sevgidir, aşktır, vicdandır, yaşama sevincidir, bir çoşku halidir.. ve burda duygulanma/mutluluk kompenenti sabitlendiği için akıl/düşünce kompenenti özgür kalıp varlık/varoluş hakkında sonsuz sayıda soyut üretip, ortaya koyup, bunlardan birini sabitleyip sahiplenmez..

yani benim bahsettiğim 1/& olayı..

evrensel-insan
04-05-2010, 08:46
Saygideger paslicivi;

ama insanlara bu bilinç düzeyini örgütlenerek belli bir program dahilinde sunmayı çok tehlikeli buluyorum.. bunun nedenlerini de sevgili e.i..yle olan yazışmalarımızda ayrıntılı açıkladım-paslicivi-

Seninle burada ayni fikirdeyim. Yalniz, senden yaptigim bu alintida deginmek istedigim nokta, koyulastirdigim nokta, yani benlik konusu. Turkce'ede zamir olarak, 1. tekil sahis "ben" dir. Benlikte, benin kendini ortaya koyusudur. Yukaridaki cumle, paslicivi benine aittir, yani baska bir kimseye, bene ait degildir.

Insanoglu tabulu rasa dogarken, ne bir benligi, ne de bir bilinci vardir. Insanoglu ozellikleri tasidigi icin insanoglu benligi kendisine verilir ve olumune kadar da bu benligin degerleriyle yasar. Bunlardan, milliyetcilikten hala dunya uzerinde bir kurtulus yoktur. Dunya da dogan her benin bir milliyeti vardir. Bunun dusunce ve davranisindan kurtulsa da burokrasisinden kurtulamaz.

Insanoglu turu icindeki benlikleri farkli kilan, bir verilenler, bir de benin kendi aldiklaridir, yani, icinde bulundugu cografya ve toplumun tarihi gecmisine paralel olarak, yetismesi, arkadaslari, cevresi, bilgisi, gozlemi, deneyimi, birikimi v.s. kisaca, kendini ben olarak ortaya koyan dusunce ve davranisi, onu diger benlerden farkli kilar. Iste bu da BILINCTIR.

Paslicivi, beni yukaridaki cumleyi yazarken, o cumlenin icerigini ona yazdirtan, onun bilincidir.BEN KENDINI BILINCI ILE ORTAYA KOYAR.

Paslicivi, neden safbilinci savunur, cunku; onun beni ona SAVUNMAYI ogretmistir, peki neden safbilinc, bu da paslicivi'nin bilinc duzeyidir.

Yani Paslicivi'nin, safbilincini, ancak paslicivinin benligi ortaya koyar.

Iste bu temelde, insanoglu beni, bilincsiz olarak, bencildir, ve senin dedigin gibi, kendisini devam ettirir. Iste bu insanoglu turunun ortak benliginin, benler arasi farki bilinctir.

Burada oz ve saf bilinc tartismasina girmeyecegim. Cunku safbilinc tabulu rasadir. Ama buna insanoglu turunun FARKININ verilmesi gerekir ki, baska canlida bulunmayan, insanoglunun bilincinin ve bilinclenmesinin bir anlami olsun.

Yukaridaki alintidan ornek olarak, bilinc tehlikeli bulur, benlik te bunu ortaya koyar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
04-05-2010, 10:15
Alıntı:
Sevgili paslıçivi,
Bu doğrultuda saf bilinç, çevresinde mücadele ile gerçekleştirebileceği olumlu anlamda değişimlere sıcak bakar mı teşvik edici olur mu? Bu anlamda teslimiyeti geçici olarak askıya alabilir mi? Mücadelenin işe yararlılığını fark ettiği durumlarda da bu seyirci kimliğiyle konu mankenliğine devam eder mi? Yoksa eşya olduğunun bilinciyle ve bu eşyaya yapışık unsurlar olan akıl/ düşünce ile doğayı bir ölçüde manipüle etme özelliğini kullanarak mücadele örneği verir mi?
Sevgiler.

sevgili düşüngen.. burada ifade etmek istediğin şeyi biraz daha somutlaştırırsan masaya koyup konuşuruz..
__________________

Sevgili paslıçivi, bizler dürtüleriyle, içgüdüleriyle ve özelliklerimizi belirleyen genlerimizle bir bütünüz eşyayız. Her eşyanın olduğu gibi bizimde tabiatımızın yasaları var. Nefes almak, beslenmek, barınmak, yüksekten atlayınca yere çakılmak, derin suda yüzme bilmiyorsak boğulmak. Bütün bunlar zorunluluklarımız, varoluşun eşyaya dayatmasıdır. Şimdi dikkat, bu zorunluluklarımız içerisinde soyutlama yeteneğimizi kullanarak diğer eşyalar üzerinde ya da hayvan-bitki üzerinde kendimize faydalı değiştirmeler, tasarımlar yapmak yaratıcı olmak zorundayız tek şartla, gücümüz nisbetinde, ötesi beyhude uğraştır. Şimdi varoluşu insan temelli yasıtmak ve benliğimin çıkarcılığını dışa vurmakla beni suçlayabilirsin ancak dediğim gibi bu özelliklerin nefes almak ya da tuvaletimizi yapmak zorunluluklarından farkı yok. Hepsi genlerimize kodlanmış olmazsa olmazlarımızdır.

Bir akarsu akar insan önce bu akıntıya bir çark koyar bu akıntı o çarkı çevirir, dönen çark değirmenin çalışmasını sağlar. Bu sayede ekmek olur beslenme kolaylaşır soy devam eder iyi beslenme şansı bulan atalar, paslıçivinin ve düşüngenin temellerini atarlar. Bizi var eden bu beyin ve kas gücüdür, biz o mekanizmaları çalıştırmak zorundayız. Şu küçük nüans önemli diyorum ki; Gücümüz nisbetinde yaratıcı olmak zorundayız, gücümüzün yetersiz kaldığı yerden itibaren yapılacak şey an itibarıyla varoluşa teslimiyet, mutlak mücadelesizlik ve mutlak mutluluk. Ancak siz erken patlıyorsunuz teslimiyeti önden dayatıyorsunuz bu eşyanın genlerin tabiatına harkırı.

Örneğin insan evrimini ele alalım;(Umarım evrimi bilimsel gerçeklik olarak görüyorsunuzdur) Ata pirimatlar orman içindeki zorlu yaşam şartlarından kurtulup steplere çıkma güçleri vardı bunu gerçekleştirdiler sonra an itibarıyla varoluşa teslim oldular. Sonra ilerleyen evrim habilisleri yarattı onlarda alet yapmak keşif yapmak gibi üstün yetenekleri vardı bunları yaptılar ondan sonra varoluşa teslim oldular en azından ellerinden geleni yaptılar bu yaşama iç güdüsünün dayatımıdır. Her faydalı seçilimden geçen özellik eşyaya(canlıya)yapışır kalır genetik aktarımla. Örneğin milyarlarca yıl önce işemiyorduk bu özellik sidikli bir atamızdan bize geçti ve zorunluluk oldu. Yani önce zorunluluğumuz olarak işeyeceğiz daha sonra an itibarı ile varoluşa teslim olacağız. Derken homo erectuslar ortaya çıktı ateşi kullanmayı keşfetdiler bunu torunlarına kültürel kalıtım ile geçirdiler bizlere kadar geldi biz bu ateşi yakmak zorundayız önce ateşi yakacağız sonra keyfimize bakacağız(teslimiyet-mutlak mutluluk).

Bu bahsettiklerimin sahte benlik-öz benlik ile ilgisi yok sadece doğanın işleyişini dna molekülünün kopyalama hastalığı yüzünden ve bu kopyalamayı ağzına yüzüne bulaştırması hatalar yapması(mutasyon) bunun sonucu farklı farklı canlıların meydana gelmisini ortaya koyuyorum. En son yine bir kopyalama hatası olan insana kadar olan süreci ayna gibi yansıtıyorum.
Şimdi, ilk nefes aldık sonra teslim olduk devamında nefes almanın yanında alet yaptık sonra teslim olduk, devamında bunlara ek olarak dili yarattık teslim olduk......şimdide uzaya çıkacağız, yapay bellek yapacağız sonra teslim olacağız. Size demek istediğim erken teslim olmak eşyanın tabiatına haykırıdır.
Eşya önce gücünü yaratıcılığını ortaya koyacak sonra teslim olacak.

Şimdi siz, 1- Bu akarsuyun önüne bir çark koyup beslenmenizi kolaylaştırmaya sonrada varoluşa teslim olmaya mı çalışırsınız yoksa,
2- Akarsuyla varoluş arasında bir benzetme kurup damlacık bilinciyle kendinizi akıntıya mı bırakırsınız?

Birinciyi seçiyorsanız eşyanın tabiatına göre hareket etmiş olursunuz sonrası yine teslimiyet ve mutlak mutluluk. İkinciyi seçerseniz dediğim gibi erken patlamış olursunuz bu eşyanın tabiatına haykırıdır.

Sevgiler.

Düşüngen
04-05-2010, 10:25
Bu forumda sizin yazılarınızı takip edenlerin olduğunu biliyorum onun için bu teslimiyet konusuna somut bir açıklama getirmek zorundasınız güncel örneklerle.
Dediğim gibi tembel karakterli insanları tahrik edici bir başı boşluk, teslimiyet ve mücadelesizlik öğütlüyorsunuz gibi anlaşılabilir. Bu yanlış anlaşılmaya son vermeniz gerekir.

evrensel-insan
05-05-2010, 04:10
Saygideger dusungen;

Birinciyi seçiyorsanız eşyanın tabiatına göre hareket etmiş olursunuz sonrası yine teslimiyet ve mutlak mutluluk. İkinciyi seçerseniz dediğim gibi erken patlamış olursunuz bu eşyanın tabiatına haykırıdır.

Iste bu bir bilinc duzeyidir. Sonucta, esyanin tabiatinin ne oldugunu da ortaya koyan insanoglunun dogal dusuncesidir. Esya kendi tabiastini ortaya koysa bile, bunu kendi turunce algilayan, tercume eden, ve de ortaya koyan insanoglu monologudur. Cunku insanoglu ile, esyanin tabiati arasinda bir dialog yoktur.

Olursa bu vahiy olur ve, ya "de ki..." ile baslayan bir icerik alir, ya da "ben sadece bir elciyim, bana bunlari tanri, Allah, yahova, Budha, madde, enerji, varlik, dusunce, VAROLUS, yani benim turumun disinda baska bir sey soyletiyor"

Peki o zaman sormazlar mi"sen bu baska bir seyle nasil dialog kuruyorsun?" diye.

Cevap aslinda gayet aciktir. Insanoglu, algiladigi herseyi ve her bir seyi monologu ile ortaya koyar. Iste, insanoglunun bilinc farkindan dolayidir ki; bu monologlar, birbirinden farklilasir, hele bir de sadece inancsal ise; kisir dongulu, ikna olma/etmeli, tatmin olma/etmeli v.s. bir cikmaz tartismaya doner. Felsefenin izmlerinde oldugu gibi.

Neyin ne oldugunu ortaya koyan ve bunu kendi turu, adina/eliyle/icin/ait yapan insanogludur, buna kendi de dahildir. Ne ortaya koydugu kendisini ortaya koyabilir, ne de insanoglu ortaya koymadan, herhangibir sey ortaya konailir. Bu mumkun olsa bile, sadece ortaya koyanin monologudur, bu da insanoglu ile bir dialog kuramaz.

Iste tum bu evrensel/insansal sorunsalin temelini, evrensel insan; neyin ne oldugu veya neyin ne olarak ortaya kondugu degil; ortaya konanin nasil ve neden o sekilde ortaya kondugunu aciklar.

Yani neyin sey oldugunu degil; neyin sey olarak nasil olusturuldugunu izah eder.

Cunku tartismasal da olsa, insanoglu neyi sey olarak ortaya koymustur. Tartistigi ise, her ortaya koyanin "benimki dogru/seninki yasnlis" tartismasidir.

Iste evrensel insan, bu tartismanin neden var oldugunu ve nasil olusturuldugunu, ya da neyin sey olarak ortaya konumundaki nasili izah ederek, tartismanin kacinilmazligini ve cikmazini izah eder.

Yani, "varolus nedir?" degil; ne olarak ortaya konan/konamayan varolus, neden ve nasil ne olarak ortaya konmus/konamamistir?

Varolusu, ne olarak ortaya koyan, tartismasal ortaya koyumun kokeni ve temelleri nelerdir? ve bu koken ve temeller neden tartismasaldir?

Iste dogal dusuncenin cevap veremeyecegi soru "nedir?" degil; "neden odur ve nasil o olmustur?" sorusudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
05-05-2010, 04:29
Saygideger arkadaslar;

"Ne nedir?" ve verilen " bu budur/sudur" temelli, her noktalayici, kesinlik iceren, bitirici, sonlayici, durdurucu, sabitleyici, sahiplenici, savunucu, karsi cikici v.s. temelli NOKTALAYAN cevap, inancsaldir, teslimiyetcidir ve sadece noktalayani/teslim olani baglar.

Iste bilimselligin farkida burdadir "ben epistemolojik olarak bunu bu olarak ortaya koyarken, yanlislanabilecegini biliyorum" "ama; yanlislanana kadar, epistemolojik olarak elimizdeki evrensel onay/kabul goren her turlu veri, bize bunu ortaya koyduruyor, surekli suregelen surec icinde, bu bizim ve sadece biz insanoglunu ilgilendiren ve ortaya koydugumuz seyi ilgilendirmeyen ortaya koydugumuz budur, cunku biliyoruz ki, bizim ortaya koydugumuz seyi, ancak biz bizim icin ortaya koyabiliriz. Cunku bizim ortaya koydugumuz sey, bizimle dialog kurup, kendini kendi adina ortaya koyamaz"

Iste bu aciklama; tum var ve ol kokenli, ortaya konmus seylerin bir inancsal oldugunu ve eger yanlislanabilir ve epistemolojik olarak bil kokeni temelinde ortaya konmussa, bilimsel oldugunu ve taki yanlislanana kadar, insanoglu adina bir gecerlilik sagladigini izah ediyor.

Oyuzden evrensel insan ne nedir sorusunun degil; ne nedire verilen her turlu cevabin (bilimsel/inancsal) neye dayanarak ve nasil verildigini ve neden bu cevaplarin bir evrensel ortakligi olmadigini dogal dusuncenin ayrimci temelinin evrensel ayni kokenini (hem somut, hem soyut icin; hem bilimsel, hem inancsal icin, yani, istisnasiz her bir sey ve hersey icin) ortaya koyuyor.

Nedeni her turlu sorunun ve insanoglunun icinde bulundugu insandisi veinsanlikdisi yasam ve iliskilerinin AYNI ve EVRENSEL KOKENINI, TUM ELE ALINAN TEMELLERI ILE BIRLIKTE kendi turune sunmak icin.

Ama biri derseki "ne nedir?" sorusunun cevabini, ornegin; madde kendi veriyor.

O kisiyi hem hodri meydana davet edebilir, hem de sorarim. Madde ile nasil bir iletisim/dialog kurdun?, madde mi sana soyledi "ben maddeyim" diye.

Cunku "ne nedir?/bu budur" soru ve cevabini soran ve cevaplayan tek tur, turumuz insanogludur. Uzerine cevap verilenin, bunda bir dialogu yoktur.

Bu da bizi zaten otomatikman, dogal dusuncenin hic bunyesinde yer almayan kendi turumuzu, kendi adimiza sorup, cevaplamayi getirirki; iste bilincli ve farkindalikli yapilacak bu soru ve cevap, insanoglunun degil; insanin olacaktir.

Insanoglu kapasitesi, ancak kendi disi dogal dusunceyi yapilandirabilmis ve islerlige sunabilmistir. Artik bunun insan ve insanligi adina tek kendini ortaya kendi adina koyabilelecek, yeni bir yapilanma ve islerlik gereklidir. Bu da ne maddesel, ne dusunsel, ne tanrisal, ne dinsel v.s. temelli ayrimci, bencil, guce otoriteye tapan degil; insansal/evrensel butunluk, birlik koken ve temellerinde olacaktir.

Zaten biz kendi turumuzu ve birimizi kendi adimiza ortaya koyabilir, bunda da evrensel onayi saglarsak, zaten kendi disimizda ortaya koyduklarimizda, kendi insanligimiz algisi adina da bir sorun/tartisma v.s. olmayacaktir. Cunku her ortaya konan, yanlislanabilir ve surekli suregelen surec icinde, NOKTA DEGIL; VIRGUL OLACAKTIR. Buda zaten herhangibir kisitlamanin v.s. olmadigi seyin ne oldugu olanaginin epistemolojik olarak sonsuz/sonsuz oldugu algilanacaktir. (Aslinda sonsuz, negatif bir sonlamadir, o yuzden epistemolojiktir. Sayinin sinirsizliginin su anki noktalanmis ifadesidir)

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
05-05-2010, 07:34
Yukaridaki alintidan ornek olarak, bilinc tehlikeli bulur, benlik te bunu ortaya koyar.



sevgili e.i..

şimdi aslında bakarsan bu "benlik ve bilinç" kavramlarını tartışmamız bir "tanrı"yı tartışmaktan hiç bir farkı yok.. nasıl "tanrı" kavramının kendisi soyut ve kavramlaştırılması da soyut ise yani soyutun soyutlaması ise "benlik bilinç" için de aynı şey geçerlidir.. soyutu soyutlayarak burda bir diyalog ve tartışma içine giriyoruz..

nasıl "tanrı" kavramı beş duyumuza ve bilime yansıyıp yansıtılamıyorsa, "benlik bilinç" kavramları da beş duyumuz ve bilime yansıyıp yansıtılmıyor..

o yüzdendir ki her soyutun soyutlaması sadece ve sadece tartışma ve bölücülük yaratıyor.. aslında tüm bunlar bile insanoğlunun birbiriyle iletişimde olması için varedip kullanmak zorunda dil/lisan/konuşma sayesinde bir kaostan düzene geçişin dayatması..

insanoğlu biribiriyle konuşarak iletişime geçtiği sürece bu kaos devam edecek gibi duruyor.. çünkü "konuşma" dediğimiz şey aslında bir soyutlamadır..

insanoğlu bir evrim süreci içerisindedir.. ve konuşarak iletişime geçtiği sürece bugünkü durum/kaos devam edecek ve farklı bir iletişim kavramına ulaşılıdığında veya evrimleşildiğinde insan denen canlı türü bir parça daha "gerçek insana/özüne" doğru yol alacaktır..

ve aslında bu kullandığımız kelimeler çok da önemli değil.. ben mesela bu siteye ilk geldiğimde kendi merkezimi "özbenlik" olarak ifade ediyordum.. ve insanlarla iletişimde olduğum süre içerisinde ve kendi geçirdiğim gelişim sürecinde bu özbenlik kelimesinin tam olarak "merkezimi/özümü" ifade etmediğini farketmeye başladım.. o yüzden "özbenlik" olarak ifade ettiğim çekirdeğimi "safbilinç" olarak ifade etmeye başladım..

gözlemlediğim ve algıladığım bir şey var.. insan denen canlının soyut aygıtı sanal bir küre gibi.. ve bu sanal kürenin bir de tam merkezinde yeniden küçük bir küre var, bu küçük küreye de "çekirdek" diyorum.. bu kürenin cidarından/çeperinden merkezine/çekirdeğine kadar olan kademelere çok farklı isimler konulabilir..

benim şimdilik bu küreyi ifade etmede kullanığım terminoloji;

kürenin çeperi yani dış yüzeyi: sahtebenlik, ego, egosentrik,uykuda rüya görme hali, organize olmuş bir inanç(dogma din) soyutunda yaşayan insanlar.. kabaca teizm düzeyi bilinçaçıklığı dediklerim..

kürenin çeperinden çekirdeğe kadar olan kısım: sahtebenlik kabuğundan kurtulup, uykudan uyanmaya çalışan, kürenin içine girebilmiş ama hala bu egonun egemenliğinde yaşayan, uyku mahmurluğunda, kişisel ulaştığı soyutta yaşayan insanlar.. kabaca nonteizm düzeyi bilinçaçıklığı dediklerim..

kürenin çekirdek dış yüzeyi: buraya özbenlik diyorum.. bir insanın ulaşabileceği en temiz, en insani bilinç düzeyi.. artık uyku durumu dağılmış kişi kendini tanımaya başlamıştır.. ve kendi türünün ürettiği soyutlardan(dini milli etnik politik ahlaki her türlü tabu) arındığı için tüm dünya insanlığını dost/kardeş görür.. ve bu insan genlerinin düzeyine ulaştığı için "insan temelli/odaklı" yeni soyut paket program derdindedir.. kendi türünü daha iyiye daha güzele taşımaya uğraşır.. hala varoluşla bir mücadele içindedir ve bu mücadele insan genleri taşıdığı için biraz egoistçe olup kendi türü/insanlık adınadır.. yani "insanlığı" merkez/temel alır.. ve hala mutlu/tatmin olması gereken bir benliği olduğu için bu mücadeleyi sürdürmek zorundadır.. ve varoluşun kendisine dayattığı bu şartlandırmayı algılayıp paradoxu farkedemez.. insanlığı daha iyiye, güzele götürmek adına yaptığı şey aslında sadece kendisine biçilen rolün sahnelenmesinden başka bir şey değildir.. yani olması gereken şeylerin olmasına hizmet edip sadece varolan sürece hizmet ettiğinin farkında değildir..

çekirdeğin içi: benim şimdilik ulaşabildiğim yer diyebilirim.. insan genlerinin verdiği bencillikten ve her türlü benlikten arınıp varoluşu bir bütün olarak algılama durumu.. yani hiç bir şeye/müstakil varlığa öncelik tanımama durumu gibi birşey.. havadaki toz zerreciği ile insanı eşdeğer görme gibi .. her parçanın, bütünün vaçgeçilmez bir parçası olduğunu ve bu bütün içinde parçaların birbiriyle bir iletişimde/bağ/ağ içinde olup birbiriyle bir dönüşüm içinde olduğunun kavranabilmesi.. ve bu dönüşümün bizim "zaman" dediğimiz kavramla yoğurulup birbirleri arasında vazgeçilmez bir bağla bir sürecin işlemesi.. ve bu süreçte neler olacağı belli gibi, yani belirsizlik yok, sadece süreç işliyor.. ve her toz tanesi, her varlık, her canlı bu süreçte; kendisine dayatılan/biçilen rolü sahneliyor sadece.. yani olması gerken bazı şeyler var ve bu olması gerken şeylerin olması gerektiği gibi olması için her varlık üstüne düşen görevi yapıyor sadece.. ve tüm bunlar varoluşta varlıklar arasında bir varolma savaşı/mücadelesi içinde geçiyor..

ben de bu sürece; bir ayna gibi tanıklık edip, gözlemliyorum ve sadece olanı/süreci yansıtıyorum, bu sürece herhangi bir varlık temelli müdahele ve mücadelem yok..

çünkü artık tatmin/mutlu olmam için bana dayatılan bir şey yok gibi, aşka, sevgiye ulaşmak için bir mücadeleye gerek yok, zaten ben mutluluğa, sevgiye, aşka, dönüşmüşüm.. işte buraya safbilinç ve mutlak mutluluk diyorum..

ve bana sunulan yaşamı varoluşla bir bütünlük içinde çoşkuyla kutlayıp, anı ıskalamadan, aldığım her nefesin güzelliğini/hakkını vererek basitçe yaşamımı sürdürüyorum..

hiç bir canlıyla, varlıkla bir derdim sıkıntım yok, akan bir ırmakta bir su damlacığı gibi ırmağın çoşkusuyla birlikte akıyorum.. ırmak nereye gidiyorsa, hangi okyanusa ulaşacaksa ben de onunla birlikte bu yolculuğu/süreci tamamlıyorum, hepsi bu..

paslıçivi
05-05-2010, 08:28
Şimdi varoluşu insan temelli yasıtmak ve benliğimin çıkarcılığını dışa vurmakla beni suçlayabilirsin ancak dediğim gibi bu özelliklerin nefes almak ya da tuvaletimizi yapmak zorunluluklarından farkı yok. Hepsi genlerimize kodlanmış olmazsa olmazlarımızdır

sevgili düşüngen..

ben seni nasıl suçlayabilirim.. nasıl sevgili e.i. yi suçlamadığımı sadece bu durumun kendisine dayatılan bir zorunluluk olduğunu yansıtıyorsam aynı şey senin için de geçerli.. ki sen zaten bunun farkındalığındasın çünkü alıntıladığım yerde kırmızı puntoladığım yerde bunu belirtmişsin..

Bu bahsettiklerimin sahte benlik-öz benlik ile ilgisi yok sadece doğanın işleyişini dna molekülünün kopyalama hastalığı yüzünden ve bu kopyalamayı ağzına yüzüne bulaştırması hatalar yapması(mutasyon) bunun sonucu farklı farklı canlıların meydana gelmisini ortaya koyuyorum. En son yine bir kopyalama hatası olan insana kadar olan süreci ayna gibi yansıtıyorum.


niçin bunları bir hata olarak algılıyorsun ki? neyin hata neyin doğru olduğuna hangi kriterlere göre karar veriyorsun.. insanlık henüz "gerçek insana" ulaşıp mutluluğu coşkuyu bulamadığı için mi?

Şimdi siz, 1- Bu akarsuyun önüne bir çark koyup beslenmenizi kolaylaştırmaya sonrada varoluşa teslim olmaya mı çalışırsınız yoksa,
2- Akarsuyla varoluş arasında bir benzetme kurup damlacık bilinciyle kendinizi akıntıya mı bırakırsınız?

Birinciyi seçiyorsanız eşyanın tabiatına göre hareket etmiş olursunuz sonrası yine teslimiyet ve mutlak mutluluk. İkinciyi seçerseniz dediğim gibi erken patlamış olursunuz bu eşyanın tabiatına haykırıdır.


burdaki seçeneklerden ikisi de benim durumumu tam olarak yansıtmıyor.. akarsunun önüne bir çark koymak demiyelim de ulaştığım bilinç seviyesinin deklarasyonlarını reel yaşamımda ve sanal ortamda yani bu sitede dile getirerek zaten akarsuyun biraz daha düzenli akmasına sadece küçük bir katkım olabilir.. akarsuyun önüne set çekmek hiç bir varlığın yapabileceği bir şey değildir, buna insan denen canlı da dahildir.. akarsudan kastım varoluşun geçirmekte olduğu "süreç bütünlüğüdür"..


teslimiyet dediğim şeyi sanırım tam olarak dile getirip ifade edemiyorum..

ne yaparsak yapalım varolan "süreç bütünlüğü"nü değiştiremeyiz.. bu akarsuda sadece insan denen varlığın yönünü değiştirebiliriz ki bu da zaten bu sürecin içinde..

gizemli bir matrix var, bu matrix işliyor, düşündüğümüz, yaptığımız her şey, her mücadele, zaten bu matrixin olması gereken bir parçası..

bizler ve tüm varlık; bu matrix sürecinde, olması gereken şeylerin olması gerektiği gibi olması için rolünü oynuyoruz sadece..

bu teslimiyet konusuna somut bir açıklama getirmek zorundasınız güncel örneklerle.
Dediğim gibi tembel karakterli insanları tahrik edici bir başı boşluk, teslimiyet ve mücadelesizlik öğütlüyorsunuz gibi anlaşılabilir. Bu yanlış anlaşılmaya son vermeniz gerekir.

sevgili düşüngen ben kimseye bir şey öğütlemiyorum.. dediğim gibi gizemli bir matrix süreci var.. ben dahil herkes bu matrixin bir oyuncusu.. ortada önceden sahnelenmiş bir oyun var gibi ve bizler ve tüm varlık bu oyunu sahnelemekten başka bir şey yapmıyoruz..

insanoğlunun özirade dediği dediği şey "öz" falan değildir ama bu matrixin sahnelenmesi için insanoğlu bu paradoxu algılamamak üzere kurgulanmış..

evrensel-insan
05-05-2010, 09:49
Saygideger paslicivi;

şimdi aslında bakarsan bu "benlik ve bilinç" kavramlarını tartışmamız bir "tanrı"yı tartışmaktan hiç bir farkı yok.-paslicivi-

Biliyormusun, senden ve dusuncenden cok iyi politikaci olur.:gossip:

Cunku, ikidir; sen ne zaman bilhassa benden gelen dusunceler ile ilgili bir soyut belirtsen ve ben arkasindan o soyut ile ilgili bir mesaj yazsam; hemen yon degistirip, soyutlarin, herkesce farkli ifade edildigini soyluyorsun, ki ben bunu her zaman soyluyorum zaten.

Vermis oldugun siniflamanin, icerigini ve siniflamana vermis oldugun soyutlarin, anlami ve algisi ne olursa olsun, birincesi; bunlar senin benliginin ortaya koydugu bilincin dile gelisidir. Ikincisi, varolusu degil; sadece ona bu icerikleri yukleyen senin monologunu ilgilendirir. Ucuncusu, ne varolus sana bir mesaj verebilir, ne de sen varolus adina bir dile getiris sergileyebilirsin. Ne yaparsan yap, konuyu nerden alirsan al ve nasil icerik verirsen ver; bunlar hic bir zaman varolusun degil,varolusun seninle kurdugu dialogun degil; sadece insanoglu biri olarak senin varolus uzerine ortaya koydugun algindir.

Ustelik bu algi senin adina bilinemez oldugu halde, birak varolusu varolus adina ortaya koyamamayi, bir de onun butunlugunden ve butunlugunu yansittigindan bahsediyorsun, bilinemez olan seyin butunlugu nasil ortaya konur ki! Neye gore butunlugunun sinirlarini belirliyorsun, yansittiginin algisina neye gore ve nasil variyorsun?, sana varolusu hemde butununu yansittigini, ustelik varolus olarak yansittigini soyleten guvencen nedir?

Varolus ile hem dialog kurma olanagin yok, ustelik varolus kavrami insanoglunun ortaya attigi bir kavram.

Aslinda kavram olarak tanridan, ya da maddeden farki yok. Tek fark kisilerce farkli algilanmasi ve bu algi temelinde de farkli icerik verilip, farkli bag kurulmasi.

Ben herseyde oldugu gibi, varolusta da, sadece kavram olarak ortaya koyuyor, ne bir icerik veriyor, ne de bir bag kuruyorum. Sadece yine herseyde oldugu gibi, notr algiliyor, disaridan bakiyorum. Buradaki notr algi da, varolusun algisi degil; varolus hakkinda sen dahil, herkesin kendi bilinci temelinde verdigi icerik ve kurdugu bag.

Son olarakta, tum somut kavramlarda, bir insanoglu rtaya koyumudur, soyuttan tek farki algisinin bes duyu ile olmasidir, bilimsel olarak ta, deneye, gozleme ve bulusa tabi tutulur olmasidir. Ama, sonucta, soyut ta, somutta; sadece turumuz insanoglunun soyutlamasiyla ortaya konulabilir.

Bu temelde de, varolusta, ayni madde gibi, metafizigin konusudur, ideolojik inancsal dogrusu ister bilinemez olarak icerik kazansiz, ister baska bir icerik, hem bilimsel degildir, hem sadece dogruluyani baglar, evrensel onay ve kabulu yoktur ve yanlislanamaz.

Oyuzden de ayni tanri, ya da her turlu yaratici gibi, a da madde gibi, varolusta bilimsellik disidir ve bilimin hic bir bransinin kolu degildir. Metafizigin ideolojik inancsal dogrularindan biri olan varolusculuk, existentialism dir. Yani, metafiziksel veya etiksel diger hic bir izmden farki yoktur.

Oyuzden, hic bir bilimsellik icermeyen, sadece verilen icerik temelindeki ideolojik inancsal dogru tartismasi olan varolusun da ne bir evrensel onayinin veya kabulunun saglanmasi, ne yanlislanabilir olmasi mumkun degildir. VAROLUSTA BIR INANCSALDIR, ayni metafizik, etik ve FELSEFENIN KENDISI GIBI.

Oyuzden varolus ile ilgili nasil bir icerik verirsen ver, nasil bir bag kurarsan kur, kendini bu konuda nasil dile getirirsen getir; bunun bir teizmin, kendine ait olan dininden ve yaraticisindan, bir nonteistin kendine ait olan izminden hic bir farki yoktur, hepside kendi ideolojik inancsal dogrusu temelinde, kendi kendini inandirmis ve bu inandigina da teslim olmustur.

Senin ustelik bir peygamber gibi farkinda vardir. Cunku materyalist, maddeyi yansitmaz, kendi ideolojisini yansitir, bu bir yaratici haric, her turlu idealist, pozitivist v.s. icin de gecerlidir.

Senin yaptigini yani kendi dusuncesini degilde, baskasini, varolusu yansittigini soylemek; ayni muhammedin, Allahi, Hruistiyan'in ve yahudinin de kitaplarinda kendi icerik verdikleri ve kendi ideolojik dogrulariyla inandiklari kitaplarinin isaret ettigi yaraticiyi konusturduklari,v.s. gibi sen de varolusu konusturuyorsun. Yani, VAROLUSA INSANOGLU OZELLIKLERI VERIYORSUN, USTELIK GIZEM TEMELLI MITOLOJIK VE MISTIK EKLEMELERDE YAPIYORSUN. Tek farkin, onlar, Muhammed, Isa, Musa v.s. bu isi bir sistenm ve duzen haline getirmisler, sen ise; her ne kadar kendi teslimiyetini ortaya koysan da, baskalarininda "ne yaparlarsa yapsinlar" bu teslimiyetten kurtulamayacaklarini ve "VAROLUSUN BILDIGINI OKUYACAGINI" soyluyorsun, tek farkin ne bir orgutlemen, ne de kutsal bir kitabinin olmayisi, sen aslinda bencilligi ve bananeciligi secerek, sadece seyrediyorsun ve kendine gore de gole ara sira o da kendi kararin temelinde tas atiyorsun.

Belki senin dile getirdiklerini, benim bu sekilde dile getirmem sence algilanmayacak ama; senin varolusunun, verdigin icerigin ve kurdugun bagin; bir teistin, non teistin ve de bilimum etiksel ve metafiziksel izmlerin yaptigindan farki yok.

Bence sen, once bir pasliciviyi, bu varolus butunlugu icinde, bulup ortaya cikarsan, en azindan safbilinc kime ait o algilanmis olur.

Bilim ve bilimsellik, maddeyi, evreni, dogayi, dunyayi v.s. kisaca bes duyu ile algiladigi herseyi deneye, gozleme, bulusa tabi tutar ama; ne onlari tanimlar, ne de onlari ideolojik inancsal bir dogru olarak ortaya koyar. Bilim ve bilimselligin yaptigi, somut uzerindeki deney, gozlem ve bulusu; onlara paralel ve bagli olarak, soyuta, yani formule, teoriye, hipoteze, teze, antiteze, sentez ve analize tasimaktir. Tarif, tanim, icerik, kurulan bag ve bunlarin her turlu noktalayici, ki buna bilinemez de dahil; ortaya konumu metafiziksel ve ideolojik inancsaldir. Sadece de, kendi ideolojik inancsal dogrusu temelinde dogrulayan izmi ve onun takipcilerini, savunucularini baglar.

O yuzden, yol yakinken; bu insan ve insanlikdisi ideolojik inancsal dogrulari birakalim ve kendi turumuze donup, once onu bir bilimsel olarak ortaya koyalim, en azindan da yanlislama olanagi acilsin. Yani AYNAYA BAKALIM VE VAROLUSU DEGIL; TURUMUZU KENDIMIZI TANIMAYA VE ALGILAMAYA CALISALIM. TABIKI "ONU, BUNU YAPAMAZ/EDEMEZ V.S." TEMELLI OLUMSUZLUKLARLA VE TESLIMIYETLE VE DE CARESIZLIKLE DEGIL.

Cunku materyalistlerle, idealistlerle tartismadigim gibi, bundan sonra sen varoluscu ile de tartismayacagim, sadece notr algilar ve disaridan bakarim. Cunku benim bir izmim yokki, sizlerle tartisayim. Ya da sizler gibi, insandisi ve inanlikdisi ideolojik inancsal dogrular hakkinda bir icerik vermiyor ve bag kurmuyorum ki, sizinkilerle mukayese edeyim.

Turumuz insanoglu, bizler bu turun temsilcileriyiz ve her birimiz bu turumuzun ozelliklerini tasiyoruz. O yuzden biz, ancak bizi dile getirebiliriz. Kimseye de teslim olmak gibi bir dusuncemiz olamaz. Oyuzden, neden dusunce ve davranista insanlasamiyoruz?, bunu dile getirelim ve turumuz disindaki herhangibir dile getirdigimize atif yapmadan, bunu yapalim. TURUMUZ ICIN SADECE TURUMUZUN BIRLERI VAR. BU DA SADECE YASAM ve ILISKILER.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
05-05-2010, 22:37
Sevgili paslıçivi, kabaca mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin hormonunu benzine benzetirim insanı da motora (öbürtürlü motorlardan değil). Bilirsiniz insanın başına ne gelirse ya meraktan ya da mutsuzluktan gelir. Herkesin yaptığı motoruna benzin(mutluluk-motivasyon) sağlamak ya da benzin için kaynak sağlamak buna paslıçivi'de dahil. Çünkü içinde yaşadığı doğaya uyum sağlaması için bu şart sonrada üreyebilecektir, genlerinin devamı için. Siz esasen saf bilinci aramadınız mutluluk/motivasyon ararken saf bilince rast geldiniz. Saf bilinçte mutluluk tatmin ararken bulunmuş bir tatmin kaynağıdır. Paslıçivide tatmin aramış ve söylediğine göre bulmuştur. Hatta mutluluğu bulmuş mutlakını aramış. Bunlar göz önüne alınırsa paslıçivinin tatmin/mutluluk peşinden koşma hususunda diğer insanlardan farkı yok o da hedefe odaklanmış, stilide teslim olmak. Dediğim gibi, hepimiz evrimin örgüsü, evrenin görüntüsüyüz.

Uzun süreler mutluluğu bazı haz kaynaklarında aradınız ve yeterince tatmin olamadınız ki uçlara kadar (saf bilinç) geldiniz. Bu kadar mı mutluluğa acıkmıştınız, bu kadar mı tatminsizlik çekiyordunuz sevgili paslıçivi, bu kadar derinlere daldınız benliklerinizden ve birazda kendinizden kaçtınız?
Bu forumda bulunmanızın nedeni belkide; Mutluluğunuzu diğerleri ile paylaşmak ya da göstermek, birazda gizliden gizliye çekebildiklerinizi kendi bilincinizin saflarına çekmek. Buna itiraz edeceğinizi sanmıyorum zira kendi yazınızda "Saf bilinç olarak diğer insanlara örnek olup akarsuyun daha kolay yol alıp daha hızlı akmasına katkım olabilir" demiştiniz. Bu mutlak mutluluğunuzu insanların gözüne sokarcasına sık sık vurgulamanız üstelik mutluluğun kıskanılacak bir duygu olduğunu bile bile bunu insanlara göstermek/duyurmak istemeniz saf bilincinizi tatmin mi ediyor, etmiyorsa bunları niçin yazma ihtiyacı duyuyorsunuz. Bakın bizi 75 milyon kişi izliyor...
Neyse mutlu olunda saf bilinç-öz bilinç fark etmez yeterki herkes mutlu olsun.

Kimya biyoloji determinist bilimlerdir, toplumsal süreçlerde determinist işler yani herşey sebep-sonuç zincirleriyle meydana gelir. Sizin yaşantınızdaki sebep sonuçlar sizi şu anki duygu düşünce boyutuna getirdi. Çok gelişmiş bir bilgisayarımız olsaydı sizin doğduğunuz andan itibaren genetik ve çevre özelliklerinizi bileceği için hangi durumda ne tepki vereceğinizi ve sonucunda başınıza ne geleceğini doğrulukla hesaplardı. Bu bilgisayar milyonlarca parametreyi hesapladıktan sonra "Bu adam şu yaşına gelince saf bilinç durumuna gelecek" diye beyanda bulunabilirdi. Bu determinizm yani sizin bilimsel kaderinizdir. Bu durumu kaçınılmaz zorunluluk olarak yaşıyorsunuz ve bu durumunuz sizin ölümünüzle birlikte bitecek bunda hemfikiriz sanıyorum. Çünkü bu durum sizin sorunlarınıza göre biçimlendi, sizin reçeteniz olarak ortaya çıktı, sizi tedavi etti. Sizin kadar tatminsizlik çekmeyen bir insan, bu bilinç seviyesine çıkamayacak, ihtiyaç duymayacaktır.

Dna hatalarından yani mutasyondan bahsederken vurgulamak istediğim varoluşun hata yaptığı değildi. Kastım canlıların türleşmesinin sebebinin bu olduğunu belirtmek isteyişimdir. Bana görede doğada hata yoktur herşey yolundadır. Bizim hata olarak algıladığımız, zorunluluk gereği yeni bir düzenleşmedir.

Düşüngen
05-05-2010, 23:09
Sevgili paslıçivi, daha öncede belirttiğim gibi her insan tek başına bir evrendir. O insan ölünce o evrende ölür. Kimsenin parmak izi bir başkasıyla aynı değildir, bilinçte benlikte öyledir eşsizdir. Herkesin benlik-bilinç yapısı doğuştan genetik zeminli ve değişik çevre şartlarıyla şekillenir. Herkesin başından kendine has olaylar geçmiştir ve o kişi bu suretle diğerlerinden özgündür beyin nörokimyasal yapısıda özgündür.
Bu suretle sizin dile getirdiğiniz gibi meditasyon ya da ilaç ile insanları saf bilinç konumuna getirmek bir rüyadır. Çünkü bu evren/evrim süzgecinden geçmek zorundadır geçemezse varoluş duvarından geri döner. Bu gibi yapay yöntemler devrimlerde olur genelde kan dökülür sonunda ne mi olur? Bu devrimi yapanlar yaşlanıp ölürler ve yaratılan zoraki güzellik çirkinde olsa doğallığına geri döner. Tıpkı gerilmiş bir lastik gibi gerenler ölünce lastik hızla eski yerine kısalığına döner, bu dediğim evrensel insan içinde geçerlidir.

Bir yazınızda, "Yazılarımı okuyanlar düşünce/akıl boyutumu deniyimleyemez ama duygulanım boyutumu deneyimleyebilirler" demişsiniz. Akıl/düşünce boyutunu sabitlemiş insanlar sizin duygulanım boyutunuza nasıl gelebilirler bunu bize detaylı ve örneklerle açıklar mısınız? Bu açıklamayı bekliyorum lütfen bunu belirtin çünkü daha önce defalarca travma ya da meditasyon vs. durumuyla karşılaşmayanlar bu seviyeye gelemez diyordunuz.

Beline ip bağlı olanlar kör kuyuya inemezler çünkü ipleri o derinliklere yetişemez kalan yoluda ipsiz devam etmeyi göze alamazlar ve geri dönmek zorunda kalırlar sizin tabirinizle. Bunun sebebi; Bilinmeyenlerin/belirsizliklerin, insana karanlığı ve ölümü çağrıştırdığı ve karanlık ve ölümün uzak durulması gereken olgular olması sebebiyle kaçınılması gerektiği için. Bu durum varoluşun dayatmasıdır.
Diğer insanlar sizin duygulanım boyutunuzu nasıl deneyimleyebilecekler?
Sevgiler.

Düşüngen
05-05-2010, 23:35
Son bir soru sormak istiyorum.
Sevgili paslıçivi, siz az çok budistlerden anlarsınız deniliyorki;
Dünyadaki bütün kadınlar budisttir. Çünkü hepside hayatlarının bir döneminde, bir öküzü taparcasına sevmişlerdir. Bu duruma ne diyeceksiniz?

evrensel-insan
06-05-2010, 04:41
Saygideger Dusungen;

Bu devrimi yapanlar yaşlanıp ölürler ve yaratılan zoraki güzellik çirkinde olsa doğallığına geri döner. Tıpkı gerilmiş bir lastik gibi gerenler ölünce lastik hızla eski yerine kısalığına döner, bu dediğim evrensel insan içinde geçerlidir.-Dusungen-

Burada neyi dile getirmek istediginizden, ne algiladigimi ben dile getirmeden once, yukaridaki cumlenizi biraz daha aciklayabilir misiniz? Sonucta benim vicdan algimin temeli, ne kendime ne de baskasini fiziksel ve dusunsel zarar vermemek uzerine kurulmustur.

Gerci bu dedigim birebir dialog ve iliski icin gecerlidir. Forum gibi, her okura acik, dusuncelerden; kimin neyi nasil degerlendirdigini, takip etmek ve algilamak zordur.

Fakat genelde yazilan mesajlarin, kisiye veya kisinin kisilik ve kimlik degerlerini olusturan, tabu ve verilere bir satasim/elesstiri v.s. olarak degil de; bir alginin ortaya koyarak ulasmasinin, kisinin dusunce uretiminde ve kendini tanimasinda yardimci olacagi kanaatindeyim.

Sonucta gozlemlerim, bu kanaatimi destekler icerik ve nitelikte.


Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
06-05-2010, 06:14
Biliyormusun, senden ve dusuncenden cok iyi politikaci olur.:gossip: Cunku, ikidir; sen ne zaman bilhassa benden gelen dusunceler ile ilgili bir soyut belirtsen ve ben arkasindan o soyut ile ilgili bir mesaj yazsam; hemen yon degistirip, soyutlarin, herkesce farkli ifade edildigini soyluyorsun, ki ben bunu her zaman soyluyorum zaten



sevgili e.i. iltifatın için sağol ama geçen seçimlerde muhtarlık için adaylığımı koyayım dedim "-senden değil muhtar, çoban bile olmaz" deyip hevesimi kırmışlardı..:tape:

olaya politikacı değil de "değişime gelişime açık" desek daha uygun olur, diye düşünüyorum.. çünkü benlik bilinç gibi kavramların somut olmadığını ve bunları tartışmanın anlamsız olduğunu ikimiz de daha önce karşılıklı dile getirmemize rağmen; senin son gönderinde "benliğin türkçede birinci zamir vs." gibi açıklamalarda bulunman üzerine bunu tartışmanın anlamsız olduğunu tekrar dile getirdim sadece..

sen benlik bilince farklı içerik yüklersin, ben başka yüklerim, bir başkası farklı bir içerik yükler.. o yüzden herkes kendine göre haklı olduğu için tartışma bitmez demek istemiştim.. tüm bunlara rağmen senin bu konudaki ısrarlı tutumunu henüz anlayabilmiş değilim..

bak agnostisizmi savunmaktan vazgeçtim.. çünkü benim ulaştığım bilinmezlikle klasik felsefi literatürdeki bilinmezlik birebir örtüşmüyor.. ama dediğim gibi bana "sen nesin" diye sorduklarında insanlarla iletişim kurmak zorunda olduğum için agnostisizme yakınım deyip savunmaya geçmiştim.. ama gördüm ki uyuşmuyor, uyuşturamıyorum, ben de klasik felsefi agnostisizm kelimesini kullanmak ve savunmaktan vazgeçtim.. bundan sonra benim savunucağım "varoluş bilinmezdir" deklerasyonudur..


Ustelik bu algi senin adina bilinemez oldugu halde, birak varolusu varolus adina ortaya koyamamayi, bir de onun butunlugunden ve butunlugunu yansittigindan bahsediyorsun, bilinemez olan seyin butunlugu nasil ortaya konur ki! Neye gore butunlugunun sinirlarini belirliyorsun, yansittiginin algisina neye gore ve nasil variyorsun?, sana varolusu hemde butununu yansittigini, ustelik varolus olarak yansittigini soyleten guvencen nedir?



benim bir bilincim var ve ve benim bilincime çarpan varoluş "bu nedir" diye bir soru yaratıyor.. bu soruya benim bilincimin verdiği yanıt "bilinemez" ve burda bütünlük dediğim şey; bana yansıyan varoluşun yansıdığı kadarıyla olan bölümün bütünlüğü yani insan temelli/merkezli olmayıp tüm müstakil varlıkların bir bütün olarak yansıması ve yansıtılması..

Ben herseyde oldugu gibi, varolusta da, sadece kavram olarak ortaya koyuyor, ne bir icerik veriyor, ne de bir bag kuruyorum. Sadece yine herseyde oldugu gibi, notr algiliyor, disaridan bakiyorum. Buradaki notr algi da, varolusun algisi degil; varolus hakkinda sen dahil, herkesin kendi bilinci temelinde verdigi icerik ve kurdugu bag

çünkü senin bilincine çarpan varoluş "bu nedir" sorusunu ya yaratmıyor ya da sen bu soruyu bastırıp yok sayıyorsun.. yani bir nevi başını kuma gömüyorsun..

Bu temelde de, varolusta, ayni madde gibi, metafizigin konusudur, ideolojik inancsal dogrusu ister bilinemez olarak icerik kazansiz, ister baska bir icerik, hem bilimsel degildir, hem sadece dogruluyani baglar, evrensel onay ve kabulu yoktur ve yanlislanamaz.


"bilinemez" deklerasyonun evrensel onay ve kabulü bilinçaltında vardır ama insanlık bunu bilincine taşıyamaz, çünkü henüz bu gerçekle yaşayabilecek ruhsal donanımı evrimleşmemiştir..

burda bilinemez denen şey "bilincimize beş duyuyla yansıyan somut varoluştur".. ve bize somut olarak yansıyan varoluşu yine somut olarak bir bütün halinde ortaya koyamayız denmek istenmektedir.. bu evrensel onayı ve kabulü olan ama insanoğlu tarafından deklare edilemeyip bilinç altına atılıp "varoluş somut olarak bilinirmiş" zannıyla yaşayan evrimsel arabir form olan bugünkü insanoğluyla karşı karşıyayızdır..

çünkü bilim de dolaylı yoldan varoluşu bir bilinemez olarak algıladığı için sürekli kendine yansıyan varlığı keşfetmek için sürekli bir çaba ve "bilme" gayreti içindedir.. "varoluş bilinir" kabul edilip bilme gayreti olmasaydı bilim diye bir şey olmazdı zaten.. hayvan ve bitkiler gibi hiç bir gelişim sağlayamadan sadece evrimsel gelişim ve değişim sağlayabilirdik..

ve "yanlışlanamaz" diyorsun.. bilinmeyen bir şeyi yanlışlamak zaten çok anlamsız ve beyhude bir yaklaşımdır.. soyut kavramlar yanlışlanamaz, burda vurgulanan şey beş duyumuza yansıyan somut varoluştur..

TURUMUZ ICIN SADECE TURUMUZUN BIRLERI VAR. BU DA SADECE YASAM ve ILISKILER.

bu konuda hemfikiriz ve herkesin bunun farkına varıp bu bahsettiğin "yaşam ve ilişkileri" ıskalamamaları dileğiyle diyeyim..

paslıçivi
06-05-2010, 07:07
Sevgili paslıçivi, kabaca mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin hormonunu benzine benzetirim insanı da motora (öbürtürlü motorlardan değil). Bilirsiniz insanın başına ne gelirse ya meraktan ya da mutsuzluktan gelir. Herkesin yaptığı motoruna benzin(mutluluk-motivasyon) sağlamak ya da benzin için kaynak sağlamak buna paslıçivi'de dahil. Çünkü içinde yaşadığı doğaya uyum sağlaması için bu şart sonrada üreyebilecektir, genlerinin devamı için. Siz esasen saf bilinci aramadınız mutluluk/motivasyon ararken saf bilince rast geldiniz. Saf bilinçte mutluluk tatmin ararken bulunmuş bir tatmin kaynağıdır. Paslıçivide tatmin aramış ve söylediğine göre bulmuştur. Hatta mutluluğu bulmuş mutlakını aramış. Bunlar göz önüne alınırsa paslıçivinin tatmin/mutluluk peşinden koşma hususunda diğer insanlardan farkı yok o da hedefe odaklanmış, stilide teslim olmak. Dediğim gibi, hepimiz evrimin örgüsü, evrenin görüntüsüyüz

sevgili düşüngen..

haklısınız.. sevgili e.i. ye de bunu ifade etmiştim zaten.. bu dünyada her insanın asıl amacı mutlu/tatmin olmaktır.. ve bu bir zorunluluktur..

çünkü varoluşun tüm canlılara dayatımı yaşamda kal ve soyunu devam ettir şeklindedir.. ve bu dayatımın gerçekleşebilmesi için özellikle insanoğlunun mutlu/tatmin olması gerekmektedir.. mutlu/tatmin olamamış ya da bir şekilde bunu kaybeden insan kaosa ve boşluğa düşüp yaşama sevincini kaybettiren depresyon dediğimiz hastalığa düşer.. ve bu hastalığın en büyük özelliği kişinin yaşamda kalması ve zorluklarla mücadele etirmesini sağlayan yaşama sevinci/motivasyonunun kaybetmesidir.. ya hayatta kalıp sağlıklı bir şekilde soyunu devam ettiremez ve durumu ağırlaşırsa yaşamıan kendi elleriyle son verir yani intihar eder.. o yüzden insan denen canlı mutlu ve tatmin olmak zorundadır ve bu varoluşun bir dayatmasıdır.. her insanın amacı budur ama dünyada sahnelenen bu gizemli matrixde insanlar içlerinde mutlak mutluluktan bir şekilde uzaklaştırıldığı için tüm yaşamını; mutluluğu kendisinin dışındaki her türlü somut ve soyutta arar durur ve hiç bir zaman bulamaz.. çünkü özünden uzaklaşıp doyumsuzluk üzerine kurgulanmış sahte ya da özbenlikte yaşar.. bu durum da kişiyi ölene kadar bir mücadele içine sokar, insanoğlu yaşamda yaşamını(anı) yaşamaktansa bu mutluluğu arayıcı şeylerin peşinde koşmaktan kurtulamaz, çünkü farkındalığı ve uyanıklığı kaybolmuştur..

Uzun süreler mutluluğu bazı haz kaynaklarında aradınız ve yeterince tatmin olamadınız ki uçlara kadar (saf bilinç) geldiniz. Bu kadar mı mutluluğa acıkmıştınız, bu kadar mı tatminsizlik çekiyordunuz sevgili paslıçivi, bu kadar derinlere daldınız benliklerinizden ve birazda kendinizden kaçtınız?


bunu bilemem sevgili düşüngen.. sonuç itibariyle ben de her insan yavrusu gibi savunmasız bir şekilde hacı/müslüman bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve sonradan bir türlü anlam veremediğim bir değişim/kaos içine girmişim ki beni bu sürece itmiş.. daha önceleri bahsettiğim gibi 12-13 yaşlarına kadar 5 vakit namaz kılan ve hatta camide müezzinlik yapmış bir veletim.. ama nedenini sonradan tahmin ettiğim(meditasyon) sebebiyle bir şekilde bu yaşamdan uzaklaşamya başladım ve bir türlü neler olduğunu anlayamıyordum.. birşeyden kaçtığım yok aksine yaşamın üstüne gittim ki bugünlere gelebildim..

Bu forumda bulunmanızın nedeni belkide; Mutluluğunuzu diğerleri ile paylaşmak ya da göstermek, birazda gizliden gizliye çekebildiklerinizi kendi bilincinizin saflarına çekmek. Buna itiraz edeceğinizi sanmıyorum zira kendi yazınızda "Saf bilinç olarak diğer insanlara örnek olup akarsuyun daha kolay yol alıp daha hızlı akmasına katkım olabilir" demiştiniz. Bu mutlak mutluluğunuzu insanların gözüne sokarcasına sık sık vurgulamanız üstelik mutluluğun kıskanılacak bir duygu olduğunu bile bile bunu insanlara göstermek/duyurmak istemeniz saf bilincinizi tatmin mi ediyor, etmiyorsa bunları niçin yazma ihtiyacı duyuyorsunuz. Bakın bizi 75 milyon kişi izliyor...
Neyse mutlu olunda saf bilinç-öz bilinç fark etmez yeterki herkes mutlu olsun.


:) evet keşke herkes mutlu olabilse..

kendi bilincime çekmek demiyelim de, çünkü zaten bunun kişisel bir kurtuluş olduğunu ve insanoğlunun nörokimyasal bir robot olduğunu da sık sık dile getiriyorum..

benim insanlar üstünde gözlemlediğim bir şey var.. tüm bilinç düzeyindeki insanlar bir kaos/sıkıntı içinde.. en azılı ateisti bile burda islamla uğraşmak onu yanlışlamakla uğraşıyor.. çünkü hala zihinde bu var ve bunun azabından kurtulabilmiş değil.. insanlar bu güzel yaşamı yaşamayı bırakmış sbahatan akaşama kadar kendien yükelen zihindeki dinle tanrıyla kitapla cebelleşip duruyorlar.. çünkü hala zihinde yaşıyorlar ve tanrı ve cehennem korkusu mutlaka onları derinden rahatsız ediyor ki böyle bir yanlışlama mücadelesi içindeler.. yoksa bu işleri bırakıp gidip doyasıya yaşamlarını yaşamlar.. ya bir tane yaşam var ve ölüm bir sonraki nefesimiz kadar yakın.. bu yaşamı doyasıya çoşkuyla yaşamak varken insanoğlu çok gariban ve aciz bir durumda atalarının zihin kurbanı olarak yaşam ellerinden uçup gidiyor..

benim bu sitede zaman zaman dile getirdiğim bir şey var.. ve özellikle bunun üzerinde duruyorum..

bu dünyada kime, neye, ne kadar inanıp inanmadığınız sizin özgür iradenizde değil, sizler birer programlanmış nörokimyasal robotsunuz, o yüzden hiç kimse inancından sorumlu değildir..

en azından bu farkındalığı insanlara aktarabilrisem bu beyhude işlerle uğraşamayı bırakıp yaşamlarını gönlünce ıskalamadan yaşayabilirler..

keşke bu siteyi 75 milyon değil tüm dünya izlese de bari kaç kişiyi hiç olmazsa bu zihinden arındırabilsek.. ama gördüğüm kadarıyla kurgu öyle mükemmel işliyorki, burda konuştuğumuz konuları bırakın algılamayı insanlar öenmsemiyorlar bile.. çünkü tahmin edilemez derecede çok ağır derin bir uykudalar ve işin en ilginç yanı bu uyku durumu onların bir tercihi değil..

Kimya biyoloji determinist bilimlerdir, toplumsal süreçlerde determinist işler yani herşey sebep-sonuç zincirleriyle meydana gelir. Sizin yaşantınızdaki sebep sonuçlar sizi şu anki duygu düşünce boyutuna getirdi. Çok gelişmiş bir bilgisayarımız olsaydı sizin doğduğunuz andan itibaren genetik ve çevre özelliklerinizi bileceği için hangi durumda ne tepki vereceğinizi ve sonucunda başınıza ne geleceğini doğrulukla hesaplardı. Bu bilgisayar milyonlarca parametreyi hesapladıktan sonra "Bu adam şu yaşına gelince saf bilinç durumuna gelecek" diye beyanda bulunabilirdi. Bu determinizm yani sizin bilimsel kaderinizdir. Bu durumu kaçınılmaz zorunluluk olarak yaşıyorsunuz ve bu durumunuz sizin ölümünüzle birlikte bitecek bunda hemfikiriz sanıyorum. Çünkü bu durum sizin sorunlarınıza göre biçimlendi, sizin reçeteniz olarak ortaya çıktı, sizi tedavi etti. Sizin kadar tatminsizlik çekmeyen bir insan, bu bilinç seviyesine çıkamayacak, ihtiyaç duymayacaktır.


kesinlikle aynı fikirdeyim.. o yüzden diyorum ya; olması gereken şeyler olması gerektiği gibi oluyor sadece, yani bizden bağımsız bir süreç var ve bu süreç işliyor sadece.. yani ben duruma kendi özirademle gelmiş değilim..

paslıçivi
06-05-2010, 07:32
Sevgili paslıçivi, daha öncede belirttiğim gibi her insan tek başına bir evrendir. O insan ölünce o evrende ölür. Kimsenin parmak izi bir başkasıyla aynı değildir, bilinçte benlikte öyledir eşsizdir. Herkesin benlik-bilinç yapısı doğuştan genetik zeminli ve değişik çevre şartlarıyla şekillenir. Herkesin başından kendine has olaylar geçmiştir ve o kişi bu suretle diğerlerinden özgündür beyin nörokimyasal yapısıda özgündür.


aynı fikirdeyim..

Bu suretle sizin dile getirdiğiniz gibi meditasyon ya da ilaç ile insanları saf bilinç konumuna getirmek bir rüyadır. Çünkü bu evren/evrim süzgecinden geçmek zorundadır geçemezse varoluş duvarından geri döner. Bu gibi yapay yöntemler devrimlerde olur genelde kan dökülür sonunda ne mi olur? Bu devrimi yapanlar yaşlanıp ölürler ve yaratılan zoraki güzellik çirkinde olsa doğallığına geri döner. Tıpkı gerilmiş bir lastik gibi gerenler ölünce lastik hızla eski yerine kısalığına döner, bu dediğim evrensel insan içinde geçerlidir.



sevgili düşüngen rüya değil.. zaten her zaman söylüyorum bu benim kişisel deneyimlerim, bilgilerim, mesleğim vs bir çok birikimden ortaya çıkmış bir tez ya da hipotezden başka bir şey değil.. aslında bu işin evrile evrile yani insanoğlu sıkıntı acı çeke çeke hayvansı bir cehennemde yaşayarak birbirini kırarak öldürerk savaşarak olacağını her zaman dile getiriyorum..

ama dediğim gibi kişisel birikimlerimden çıkardığım sonuç bu işin ilerde medikal/tıbbi olarak çözülebileceği yönünde bir hipotez diyelim.. klasik terminolojiyle bahsedersek gnostik(inançlı yani teizm+nonteizm) insan dediğimiz şey insanlığın bu dünyada soyunu devam ettirebilmesi için bir arageçiş formu gibi birşey..

henüz insanoğlu varoluşun bu çok net gizemiyle henüz yaşamaya uygun bir duygu/düşünme boyutuna dolasıyla bilincine gelemediği için şimdilik varoluş insanoğluna bu gnostik bilinci dayatmış durumda.. bu durumdan ya evrile evrile geçeceğiz ya da bilim/tıbbi yardımıyla geçeceğiz.. sevgili e.i. ye de anlatmak istediğim bu zaten..

bugünlük bu kadar:)

evrensel-insan
06-05-2010, 08:41
Saygideger paslicivi;

çünkü senin bilincine çarpan varoluş "bu nedir" sorusunu ya yaratmıyor ya da sen bu soruyu bastırıp yok sayıyorsun.. yani bir nevi başını kuma gömüyorsun..-paslicivi-

bana yansıyan varoluşun yansıdığı kadarıyla olan bölümün bütünlüğü yani insan temelli/merkezli olmayıp tüm müstakil varlıkların bir bütün olarak yansıması ve yansıtılması..-paslicivi-

Senden yaptigim ilk alintina yanit; bu basliktaki mesaj 146'dadir. Omesaji okuduktan sonra eger gene benim hakkimda yaptigim yorumunda israr ediyorsan, ve de senin bu israrini kalici kilan neden ne ise aciklasmani isterim.

Gelelim ikinci alintina. Tarihte ortaya kondugu sekilde bilinen ilk filozoflarin tum yaptigi ayniydi, yani senin yaptigin; seylerin butunlugu.Thales,Anaximander,Phytagoras,Heraclitus , Atomistler, Sophistler, Socrates, Plato, Aristotle, Zeno, Epcurus, Lucretius, Seneca, Epictetus, Bunlarin cogu da supheciydi. Bu durum neoplatonizme kadar surdu. Ondan sonrada insanoglu seylerin ayrimciligina yoneldi.

Nasrettin Hoca'nin essekli bir fikrasi vardir. Hoca eseginin uzerine binip, esekleri saydiginda, baska; eseginden inip, esekleri saydiginda baska rakamlar cikiyordu.

Bu eski filozoflarin senin gibi safbilince ve varolusa butunluk ve mutlak mutluluk olarak eristikleri soylenemez. Cunku hepsi kendilerine gore, butunlugu veren seyi farkli ortaya koyuyorlar ve boylece de butunlugu veren sey konusunda farklilasiyorlardi.

Senin, bu sitedeki yazar arkadaslardan FARKIN; seylerin butunlugune yogunlasip, bunun varolus olduguna karar kilman ve bunu da safbilinc olarak algilaman.

Onlarin senden FARKI, butunun icinden ayristirdiklari bir ogeyi, herseyin temeli yapmak ve bu oge eliyle, diger ogelerle ideolojik inancsal dogruluk mucadelesi vermek (bu oge, madde, dusunce, islam, muslumanlik, ateizm, teizm, ya da aklina gelen insanoglunun ortaya attigi somut ya da soyut herhangibir sey olabilir)

Fakat her iki FARKIN DA AYNI NOKTASI, insanoglu farkinin ve onun bu farklamadaki rolunun bilinci ve farkinda olmamak.

Ikinci alintinda, cumlen, senin kendinin bir insanoglu turu oldugunu, bu turun bir biri oldugunu ve sen bu birinin benlik ve bilinciyle bu cumleyi kurdugunun bilincinde ve farkinda degilsin. Mustakil var olan varliklari, bir butun olarak yansitirken, yansitan senin BIR INSANOGLU BIRI OLDUGUNUN FARKINDA DEGILSIN. Butun adina, baska canlilar adina insanoglu biri olman vasfiyla, konustugunun onlarin sozculugunu ustelik, onlarla bir dialogun olmadan yaptiginin farkinda degilsin.

Daha once de dedigim gibi, sen oncelikle bu mesajlari yazanin bir insanoglu turu ve onun paslicivi lakapli biri oldugunun farkina varman lazim. Ya da kendi turun disindakileri, kendi adina ortaya koyarken, onlarla, nasil bir dialog kurdugunu, ya da aldigin vahiyi aciklaman lazim.

Yani "Bu cumleler, ben pasliciviye ait, ne varolus butununu ilgiledirir, ne de onun bundan bir haberi var, ayrica turum disindaki parcalar adina da ben yaziyorum, bu yazdiklarim da ne o parcalari ilgilendirir, ne de bu benim turum disindaki baska parcalarin bundan bir haberi var" demen lazim.

Oyuzden senin bir insanoglu olarak, ne butunu butunun adina, ne de diger mustakil var olan varliklari onlar adina, ortaya koyamiyacaginin, sadece onlari kendi monologunla ortaya koyabileceginin, farkina ve bilincine varman lazim.

Iste o zaman seninle, seninle ayni turun bir biri olarak safbilincin ve varolusun bizim yani turumuzun algisina gore, nasil ortaya konup/konamadigini masaya yatirabiliriz. Ama; once sen kendinin bir insanoglu turunun biri oldugunun bilincine ve farkina varman lazim. Yani, FARKININ FARKINA VARMAN LAZIM. Sonra, hem bir insanoglu turu farki, hem de bu turun bir biri farki olarak varolusu nasil ve neye gore butunlestirdigini ve neden bunu yaparken safbilinc ve mutlak mutluluga kendince bir icerik verdigini ve bir bag kurdugunu ortaya koyabiliriz.

Benim seyi ayiranlardan, senden bekledigim bu beklentim yok. Cunku onlarin kendi varliklarinin farkina ve bilincine varmasi, once ayirmadan vazgecmeleriyle paraleldir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
06-05-2010, 12:09
Burada neyi dile getirmek istediginizden, ne algiladigimi ben dile getirmeden once, yukaridaki cumlenizi biraz daha aciklayabilir misiniz? Sonucta benim vicdan algimin temeli, ne kendime ne de baskasini fiziksel ve dusunsel zarar vermemek uzerine kurulmustur.


Sevgili evrensel insan, bizler evrimin ürünleriyiz hepimiz belirli şartlardan seçilmiş belirli özellikler taşıyan atalarımızın torunlarıyız. Bizleri vareden bu sınavlardan seçilimlerden geçmemizi sağlayan genlerimizdir. Genler canlıların fizik yasalarıdır onlara uymak zorundayız. Onların aksi yönünde bir devrim yapamayız. Yapsak bile baskı ve tehdit ile olur, kan dökülür canlar yanar bir süre devrim yapılmış gibi görünür ta ki, bu devrimi yapan amcalar yaşlanır ölürler işte o zaman canlılığın fizik yasaları olan genler özgür kalır yine eski durumunu konumunu alır. Dökülen kan ve geçici yapılmış devrim sadece o amcaların tatmininden ve ölenlerin niyaziliğinden başka bir işe yaramaz.

Sizi sevdiğim için evrensel insan düşüncesini algılamaya gayret gösteriyorum. Ancak bu düşüncede doğal seçilim sınavından geçmesi gerekir. Acaba bizim irademiz dışında ceryan eden (nükleoitler-genler/doğa) süreçler için ne getirir ne götürür bu önemlidir. İnsanın evrimi durmadı devam ediyor bunu kısacık ömrümüz içerisinde algılayamayız. Her olgu gizli bir sınavdan geçiyor çünkü evrim devam ediyor(Bilinç varyasyonları olarak). Sizin ortaya attığınız düşünce çok faydalı ama bana ya da size faydalı, oysa önemli olan gezegenimizi saran hayvan örtüsüne ne kadar faydalı, o örtüyü meydana getiren "dna molekülüne" ne kadar faydalı önemli olan budur.

Ben sadece yapay müdahaleler ve insan soyutlaması olan ideolojiler doğal seçilim sınavından geçmedikçe kalıcı olmaz diyorum bu sınavdan geçmeli bu da çok uzun vadede belli olur. Eğer geçerse tüm insanlık ortak bir kabul ile bunu alırsa hele birde bu durum kalıtımımıza katılırsa işte o zaman doğal devrim dediğim olay gerçekleşmiş olur ve kalıcı olan budur.
Sevgiler.

Düşüngen
06-05-2010, 12:42
Alıntı: Evrensel insan
Sonucta, esyanin tabiatinin ne oldugunu da ortaya koyan insanoglunun dogal dusuncesidir. Esya kendi tabiastini ortaya koysa bile, bunu kendi turunce algilayan, tercume eden, ve de ortaya koyan insanoglu monologudur. Cunku insanoglu ile, esyanin tabiati arasinda bir dialog yoktur.
Peki o zaman sormazlar mi"sen bu baska bir seyle nasil dialog kuruyorsun?" diye.-------


Sevgili evrensel insan, maddeyi tanımak için madde ile dialog kurmak şart mıdır? Biz maddeyle konuşmadan onu algılayamaz mıyız? En azından maddenin vucut dilinden ne demek istediğini hiç mi kavraya mayız? Mesela suyun 100 derecede (Rakam önemli değil kaynayacağı niceliği biliriz) kaynayacağını biliriz ve bu bilgimizi çıkarımız doğrultusunda kullanırız, buharlı makineler vs. ile kendi faydamıza göre sömürürüz. Su dile gelip bize 100 derecede kaynayacağını kaynayınca buhar çıkaracağını yaklaşırsak yakabileceğini söylememiştir ama biz bunları kavramış ve çıkarımız odaklı kullanmışızdır (çıkarcılık biyolojik özelliğimizdir bana kızmayın). Zaten insan türüne, eşya ile dialoğa girmek değil onu bir şekilde sömürmek önemlidir bunu da eşya hakkında ortaya koyduğu bilgileriyle, tecrübeleriyle yapmaktadır.
Siz sürekli maddenin kendini ortaya koyamayacağını onu sadece insan kendi eliyle /için ortaya koyabileceğini söylüyorsunuz. Kısmen doğru ancak madde hakkında tekrarlanmış ispatlanmış bilgilerimiz var hemde insan onları, madde ile tek kelime dialog kurmadan elde etti. Bunu da çıkarı için eşyayı çıkarı odaklı sömürmek/kullanmak için ortaya koydu.

Sizi algılayabilmek hoş olsa gerek ama bunu başaracağım.
Sevgiler.

Düşüngen
06-05-2010, 22:04
Sevgili paslıçivi,


Bir yazınızda, "Yazılarımı okuyanlar düşünce/akıl boyutumu deniyimleyemez ama duygulanım boyutumu deneyimleyebilirler" demişsiniz. Akıl/düşünce boyutunu sabitlemiş insanlar sizin duygulanım boyutunuza nasıl gelebilirler bunu bize detaylı ve örneklerle açıklar mısınız? Bu açıklamayı bekliyorum lütfen bunu belirtin çünkü daha önce defalarca travma ya da meditasyon vs. durumuyla karşılaşmayanlar bu seviyeye gelemez diyordunuz.


Israrla açıklamanızı rica ettiğim bir husus sanırım gözünüzden kaçmış ki cevaplamamışsınız. Sorumu yineliyorum; Sizin yazılarınızı okuyan insanlar sizin düşünce değilde, duygulanım boyutunuzu nasıl/ne yaparak deneyimleyebilir ayrıntılı ve açıklayıcı cevabınızı rica ediyorum.

evrensel-insan
07-05-2010, 01:36
Saygideger Dusungen;

Sana aciklayici bir mesaj yazmistim, ama; sitenin azizligine ugradi ve gonderirken, siteye giris durdu ve hepsi silindi.

Kisaca; evrensel insan, insanoglu birinin birey bilincini ve bu bilincin evrensel (en genis mekan) ve insansal (insanoglu turu butunlugu) bilinc duzeyidir.

Evrimsel olarak dogal dusunce, degil birey bilinci, insanoglunu bile icermemektedir. Cunku dogal dusunce insandisi ve insanlikdisidir.

Evrensel insan sadece bir dusunce degil; hem dogal dusuncenin insanlastirmayan ve evrensellestirmeyen yapilanis ve isleyisini ortaya koyan, hem de insanogluna insanlasma ve evrensellesmenin onunu acan, insanoglu birine o birin kendi caba ve sorgulamasi ve insanlasmak ve evrensellesmek istemi temelinde bunun devrimsel yolunu gostermektir.

Bu temelde, herhangibir ideolojik inancsal dogru tasimaz, aksine gozlemsel cikarsama metodu ile, insanoglu birinin neden dogal dusunce de insanlasamadigini ve evrensellesemedigini gosterir.

Bu temelde de, insanoglunu orgutleme, ya da belirli bir ideolojik inancsal dogruya cekme amaci gudmez. Cunku bunu insanoglu birinin kendi kararina birakir.

Dogal dusuncenin kokensel temellerinden hepsi ve herbiri, insandisi (madde, dusunce, yaratici, tanri v.s.) ve de insanlikdisi (bencil, cikarci, ayrimci, dogru mukayeseli/tartismali, guce ve otoriteye odakli v.s.) oldugundan, bu dusuncenin ne yapilanisinda ne de isleyisinde insanoglunun kendi yoktur.

Iste bu baglamda, insanoglunun madde ile dialogunun olmamasini ve maddeyi ortaya koyan insanoglunun olmasinin ve maddenin kendi kendini kendi adina ortaya koyamayacaginin algilanmasinin onemi, dogal dusuncenin kokensel ve temellerinin hic birinin insanoglu olmadigini gostermek icindir.

Bu da, insanoglunun evrimsel olarak ortaya koydugu dogal dusuncenin bunu basaramadigini ve insanoglunun insanlasmak icin; yeni bir soyut yapilanmaya gereksinimi oldugunu ve bunun da birey bilincinden baslayarak evrensel/insansal duzey bilincine cikarilmasi oldugunu ortaya koyar, evrensel insan. Ama; ne bir zorlama, mudahele, karisma, cekme, orgutleme v.s. gibi, uygulamalarla degil; aksine sadece insanoglu birine boyle bir olanagin oldugunu ortaya koyarak.

Ustelik, mesaj olarak dile getirilenler, evrensel insan degil; bu alginin mesajlara yansimasidir.

Simdilik burada birakiyorum.

Dogal dusunce/evrensel insan; soyutun evrimsel/devrimsel, insanoglu/insan, insandisi-insanlikdisi/insanlasmak-evrensellesmek, vatandas-kisi/birey v.s. farklarini daha detayli algilamak ve bilmek istersen, sorabilirsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
07-05-2010, 06:06
Bir yazınızda, "Yazılarımı okuyanlar düşünce/akıl boyutumu deniyimleyemez ama duygulanım boyutumu deneyimleyebilirler" demişsiniz. Akıl/düşünce boyutunu sabitlemiş insanlar sizin duygulanım boyutunuza nasıl gelebilirler bunu bize detaylı ve örneklerle açıklar mısınız? Bu açıklamayı bekliyorum lütfen bunu belirtin çünkü daha önce defalarca travma ya da meditasyon vs. durumuyla karşılaşmayanlar bu seviyeye gelemez diyordunuz.

Beline ip bağlı olanlar kör kuyuya inemezler çünkü ipleri o derinliklere yetişemez kalan yoluda ipsiz devam etmeyi göze alamazlar ve geri dönmek zorunda kalırlar sizin tabirinizle. Bunun sebebi; Bilinmeyenlerin/belirsizliklerin, insana karanlığı ve ölümü çağrıştırdığı ve karanlık ve ölümün uzak durulması gereken olgular olması sebebiyle kaçınılması gerektiği için. Bu durum varoluşun dayatmasıdır.
Diğer insanlar sizin duygulanım boyutunuzu nasıl deneyimleyebilecekler?

Israrla açıklamanızı rica ettiğim bir husus sanırım gözünüzden kaçmış ki cevaplamamışsınız. Sorumu yineliyorum; Sizin yazılarınızı okuyan insanlar sizin düşünce değilde, duygulanım boyutunuzu nasıl/ne yaparak deneyimleyebilir ayrıntılı ve açıklayıcı cevabınızı rica ediyorum.

sevgili düşüngen.. gözümden kaçmadı ama bildiğin gibi bu siteye bellibir zamanımı ayırabildiğim için bugüne bırakmıştım..

şimdi ne demek istediğimi anlatabilmek için konu hakkında genel bir önbilgi vereyim..

bu inanç konularında dünyanın en mutlu insanları "kocakarı inancında" yaşayan ve bu inancına tamamen teslim olup inancı doğrultusunda inancıyla barışık bütünleşik yaşayan insanlardır diye bahsetmiştim..

burda bahsettiğim kocakarı inancı; ebeveynlerinden ve toplumdan zihin olarak aktarılan dogmayı kastediyorum.. bu islam olabileceği gibi musevilik ya da budizm, hinduizm ve aklına gelebilecek yüzlerce irili ufaklı dogma/mezhebi kastediyorum..

atalarından bunu zihin aktarımı olarak alan ve araştırmaya gerek görmeyecek kadar nörokimyasal yapısı gereği gelişmemiş(düşük IQ, eğitimsiz,) insanlardan bahsediyorum..

bu insanlar bu yaşamda ve varoluşta herşeyin belli olduğunu, bildiklerini zaneden, tanrı, tanrısızlık, çok tanrılılık, ölüm sonrası yaşam ve yaşamlar, vs aklına gelebilecek herşeyi çoknet olarak bildiğini zanneden çok ama çok derin uykuda rüya gören insanlardır.. doğduğu andan itibaren kendine aktarılan dogmayı yaşamları boyunca bir gerçeklikmiş gibi yaşayıp şüpheye bile düşmeyecek kadar düşük zekalı, algıları çok zayıf insanlar diyelim..

bu insanlar gerçek yaşamında karşılaştıkları zorluklar sıkıntılarda bile kolay kolay mutsuzluğa kapılmazlar, çünkü gerçeklik olarak yaşadıkları dogma içinde bu günlük sıkıntıları açıklayan ve ya ölüm sonrası telafi edecek ve tatmin edip sakinleştirecek bir adalet mekanızması vardır.. kolay kolay bu dünyada yaşadıkları hiç bir şeye isyan etmezler, çünkü bilirler ki yaşadığı her şey ölüm sonrası yaşam veya yaşamlarda bir şekilde adalet mekanızması devreye girerek telafi edip dengelenecektir.. hiç bir şey adaletsiz ve karşılıksız kalmayacaktır.. bu durum onları sakinleştirmeye ve dünyanın en mutlu insanı olmaya iter.. büyük bir teslimiyet içindedirler ve varoluşla mücadelesizlik içine girerler..

ve tekrar ediyorum burda kişinin teslim olduğu ve gerçeklik olarak yaşadığı dogmanın hangisi olduğunun hiçbir önemi yoktur, önemli olan nörokimyasal yapının gelişmemiş, basit olması ve kişinin şüpheye düşmeden bütün bir yaşamı rüyada tamamlamasıdır..

kocakarı inancında yaşayan bir budist de, hristiyan da, müslüman da, hindu da, ortodoks da, alevi de, protestan da vs, hepsi neredeyse eşdeğer mutluluğa ve huzura sahiptir.. uyku ne kadar derinse kişi o kadar mutlu ve huzurludur.. çünkü varoluşun acımasız gerçekleriyle yüzleşememektedir..

kişi ne zaman ki nörokimyasl yapısı gereği biraz gelişip Ademle Havvanın yaptığı gibi bilgi ağacının meyvesinden yemeye başlarsa işte o zaman cennetten (huzur ve mutluluktan) kovulur..

bu cennetten(huzur ve mutluluk) kovulan insan yaşamda kalıp soyunu devam ettirmek için mutlu/tatmin olmak zorundadır.. işte o zaman o derin uykusundaki mutluluğu ve huzuru kaybolan yarı uyanık bir şekilde yaşayan insanoğlu mutlu/tatmin olmak için bilgiye, ve dünyadaki kendi dışındaki şeylere saldırmaya ve sahip olmaya çalışır..

çünkü bir kere elinden mutluluğu alınmıştır ve mutluluğu dışarda bulmak zorundadır.. okur, tahsil yapar, mala mülke mevkiye güce herşeye sahip olmak ister ve zannederki bunlara ne kadar çok sahip olursam o oranda mutluluğum artar..

ve dünyada büyük bir mücadele ve savaş başlar.. çünkü bu bahsedilen dünyevi değerler kısıtlıdır ve diğer dünya insanları arasından sivrilip en fazlasına sahip olmak için amansız bir mücadele içine girerler, bu tüm dünya insanlığı için geçerlidir ve insanoğlu bu amansız ve anlamsız mücadeleye yaşam adını vermiştir..

ve her doğan yeni masum yavruya yaşamın bu olduğunu bir zihin/program olarak aktararak onu da bu savaşın içine katarlar.. nörokimyasal yapısı müsait olmayanlar bu savaşın içine giremeyip teslimiyet bayrağını çekerek mutlu ve huzur dolu cennette yaşamaya mahkum kalmışlardır..

ama nörokimysal yapısı müsait olanlar bu yapının elverdiği oranda bu yaşamda savaşın en ön saflarında amansız bir mücadele içinde bulurlar kendilerini.. bu savaşın adı ve ortamı cehennemdir.. çünkü gerçek mutluluğu bulamayan insanoğlu sahte mutluluğu yakalamak uğruna hem yaşadığı gezegeni hem kendi cinsi/türü başta olmak üzere tüm canlılara zarar veren büyük bir yokediciye, savaşçıya dönüşür.. ona bunu yaptıran ego dediğimiz sahtebenliktir..

o artık allahı, isası, musası ve cenneti, budhası ve yeniden güzel doğumları, vedalar kitabı ve ölüm sonrası güzel karma yaşamlar adına diğer tüm farklı dinlerdeki insanları din, millet, vatan, toprak, namus, ahlak, daha fazla güç, daha fazla iktidar mal mülk için öldürmeye yoketmeye hazır asker yani yoketmeye programlamış bir robot/terminatör halini alır..

kişi yaşam adını verdiği bu matrixde hedeflerine ulaştığı oranda mutlu olmaya çalışır ama tüm çabaları, mücadeleleri nafiledir, istediği tüm hedeflere ulaşsa da yine kalıcı tatmin ve mutluluğu bulamaz, çünkü egonun kurgusu tatminsizlik üzerinedir..

dünyanın en güçlü en zengin insanı bile olsa yine tatmini yakalayamaz, bu kez gider hayır kurumlarına, zordaki insanlara bağışlarda bulunmaya, onlar adına mücadele etmeye başlar.. aslında düşündüğü şey o zordaki yardıma muhtaç insanlar değildir, bir türlü tatmin olmayan o benliğidir.. o benlikten arınmadığı sürece de mücadele devam etmek zorundadır..

bu çeperde, egoda, sahtebenlikte, egosentrik yaşayan insanlar benim ne düşünce ne de duygulanma boyutumu algılayamazlar.. onlar için ben büyük bir tehdidimdir ve benim yazılarımı okumazlar bile, günlük yaşamda da benimle konuşup tartışmazlar, olur da böyle bir hataya düşerlerse önce alaya alama, sonra saldırma, tehdit(düşünsel ve fiziksel) ve nihayetinde kaçma savunma düzenekleri devreye girerek kişiyi gerçeklerle yüzleştirmekten uzak tutup kurtarır..

paslıçivi
07-05-2010, 07:11
şimdi gelelim bu çeperden, sahtebenlikten, egosentrik yani derin uykuda rüya görmekten kurtulup uyanmaya çalışan ama hala ego egemenliğinde yani zihinde yani uyku mahmurluğunda olan nonteizm bilinç açıklığı(sevgili ulpian kızmaz umarım:o) olan insanlara..

bu insanlar benimle konuşmaktan, yazışmaktan, benim yazılarımı okumaktan keyif alırlar.. ama bir yere kadar..:tape:

keyif alırlar.. çünkü...

hala zihinde yaşadıkları ve varolan zihinleri ikiye bölündüğü için zihinlerinde büyük bir mücadele vardır.. dünyaya geldikleri zaman ve coğrafyaya uygun hangi dogmanın etkisinde iseler o dogmayla büyük savaş içindedirler..

aileleri istedikleri kadar onları dinsiz özgür yetiştirirse yetiştirsin, sonuçta yaşadıkları toplumun dogmasıyla çocukluğundan itibaren karşılaşmak ve tanışıp zihine yüklenme durumuyla karşılaşırlar.. okulda din dersi vardır, medyada din konusu işlenmektedir, okulda ve çevresinde dinle ilgili arkadaşları vardır, yaşadığı coğrafyada dogmanın ibadet yerlerinin görsel ve sesli uyaranları(camiler, kilisler, sinagoglar,ezan, çanlar, budist ve hindu tapınakların sesleri, dini kutsal günleri vs.) vardır ve bu uyaranlar onu çocukluğundan itibaren bir zihin bombardımanına tutar.. kişi farkında olmadan zehirlenemeye/kirlenmeye/paslanmaya/tozlanmaya maruz kalır..

kişi ister dogmadan sonra dinlerden özgürlüğe geçsin, ister ailesi tarafından dinlerden özgür düzeyinde yetiştirilsin, ister istemez bu bataklığın içinde yaşamak zorunda ve çamurlar bulaşmak zorundadır..

işte burda kişinin zihni ikiye bölünmüştür, bir kısmı dinli diğer kısmı dinsiz.. ve zihinde kaos, çatışma, mücadele başlar.. bu ikiye ayrılmış zihinde bir kısım dominant/baskın hale geçip egemenliği kurup, kararverici olmak zorundadır.. çünkü kişi bir toplum içinde yaşamakta ve bu insanlarla bir iletişim içindedir.. ve bu zihindeki kaos yaşamına da yansımaya başlar, dinli insanlarla ister istemez bir çatışma içindedir.. bu bazen düşünsel bazen fiziksel olabilir..

kişi ikiye bölünen ve kaos içinde olan bu zihinde huzur ve mutluluğu tam olarak yakalayamaz.. işte orda zihnin diğer dinli kısmıyla amansız mücadele içine girmek zorundadır. bu günlük yaşamında her türlü dinli yaşayan insana tavır almak, karşıt olmak vs iken sanal(internet) ortamda da bu tarz sitelerde dogmanın her türlü bileşenini yanlışlamak uğruna büyük bir mücadele içine girer..

dine inanmıyordur ama ondan özgürleşememiş aksine onunla mücadele içine girdiği için aslında o dinin kölesi olma durumuna düşmüştür.. normal dindar bir insan yaşamında bu konulara çok fazla yer vermeyip günlük yaşamın dert ve sıkıntılarıyla uğraşırken bu dinsiz dediğimiz zihinde yaşayan insanlar için dini yanlışlamak günlük yaşamın önemli bir parçası haline gelmiştir..

ve zihnindeki dinli kısımla olan mücadelesindeki başarı onu bir parça olsun mutlu/huzurlu kılmaya başlar.. o yüzden her dindarla olan tartışmada üstünlük sağlaması, dinden çıkan her insan ve kendi gibi dinsiz insanların çokluğunu görmek onu mutlu/tatmin etmeye başlar..

bu insanlar benim yazılarımı okurken keyif alırlar, çünkü ben yazılarımda dinlerle direk uğraşmayıp dünya insanlığını ele alıp dünyadaki inanç çeşitliliğini ve kişilerin bu inanç çeşitliliği içinde hangi dine inanacağını kendisinin seçmediğini net olarak gösteririm.. insanoğlunun dünyaya geldiği zaman ve coğrafayaya göre ataları tarafından hazır paket program yüklenmiş birer robot gibi yaşadığını gösteririrm.. yani bir insanın müslüman olmasıyla budist olması hindu olması ya da hristiyan musevi olmasının hiç bir farkı olmadığını ve özellikle kişilerin burda öziradelerinin olmadığını dünya insanlığının % 0.99unun bu tarz yani hangi merada(otlak) dünyaya gelirse önüne konan otu yemek zorunda olduğunu gösteririm..

uzun lafın kısası; nerdeyse tüm dünya insanlığı hangi dine, hangi mezhebe, tanrıya, tanrısızlığa, çok tanrıya hangi oranda inancağını kendi öziradesiyle belirlemediği için hiç bir sorumluluğu olmadığını, çok net bir şekilde gösterdiğim için bu dinsiz dediğimiz kesim asıl sorunu olan dinli zihin kısmı beynindeki mücadelede zayıfladığı için benim yazılarımı okumaktan keyif alır.. ve mutluluğu/huzuru bir parça daha artar..

ama dediğim gibi bu insanın asıl derdi zihnindeki dinli kısımdır ve ben bunu zayıflattığım için benim yazılarımı okumaktan hoşlanır.. ama iş benimle tartışmaya geldimi dediğim gibi bir yere kadar keyif alır.. aklını/düşüncesini sabitlediği noktadan sonrasını bilinci kabul etmediği için ve o da henüz uyku mahmurluğunda olduğu için o aklını sabitlediği noktadan sonrası için huzursuzlanmaya ve benimle başa çıkamamaya başlar.. ve daha önce çok kez bu sitede yaşadığım gibi önce alaya alma, sonra saldırı ve sonunda başa çıkmayacağını görünce benimle tartışmaktan kaçmak zorunda kalır..

çünkü varolan yarıuyku halinden dolayı mutluluğu ve huzuru tehlikeye girer, çünkü kendisiyle ve en önemlisi varoluşun acımasız gerçekleriyle karşılaşmaya henüz hazır donanımı yoktur.. ben tanrıyı 1/& olasılık içine aldığımda o hemen zihnindeki teizm düzeyindeki cezalandırıcı tanrıyla özdeşleştirdiği için özellikle ateist kesim bu noktada tıkanır ve daha öteye gidemez, çünkü benliğin savunma mekanızmaları tehlikeyi önceden sezip hemen devreye girer ve kişinin varolan huzur/mutluluğunu korumasına yardımcı olur..

deist ve panteist kesim de zihinlerinde düşünce boyutunda kendi tanrılarını somutlayıp varladıkları için benim 1/& olasılık dediğim ateizm yani inandıkları tanrının olmama ihtimaliyle karşılaşmak istemezler.. o yüzden bu kesim de aklını/düşüncelerini sabitlerideki bu noktada tıkanıp kalırlar ve daha ötesine geçemezler, daha doğrusu benliğin savunma mekanızmaları buna müsaade etmez, yani hiç bir tanrının olmaması olasılığı bile onları büyük bir kaosa sürükler..

paslıçivi
07-05-2010, 07:51
bir de bu sitede benim görebidiğim bir kaç kişi var.. sen, sevgili e.i ve sevgili deran.. sevgili ululelbab da yakın ama henüz zihinden yeterince arınamadığı için islam temelli tanrıdan/allahtan özgürleşemiyor..

sevgili deran genç yaşında meditasyon yapan ve böyle giderse gelecekte mutlak mutluluğa/safbilince ulaşabilecek gizemli bir aday ama sitede katılımcı olmaktan ziyade izleyici olmayı tercih ediyor..

evet bu saydığım kişiler benim düşünce ve duygulanma durumumu en yakın deneyimleyebilecek insanlar.. deneyimleyebilecek en yakın diyorum çünkü birebir deneyimlemek zaten imkansız.. çünkü daha önce de konuştuğumuz gibi her insan ayrı parmakizi gibi ayrı bir dünya, ayrı bir bilinçtir.. birebir olarak ne ben sizi ne de siz beni deneyimleyemeyiz.. bu zaten varoluşun çeşitlilikten doğal seçilim yasalarına aykırı.. herkesin ayrı olması bir zorunluluk ve aynı bilinç düzeyine yakın bilinçlerin karşılaşması ve çatışması bile bir zorunluluk ve dayatma..

ama varolan insan özlü bu benlikten arınmak gerekiyor.. öz de olsa sonuçta bir benlik ve tatmin olmaya ihtiyacı var.. sahtebenlik gibi boşşeylerle değilde insan temelli/özlü bir ideal yaratıp bununla tatmin olmak zorunda başka yolu yok..aksi halde büyük bir boşluğa ve kaosa düşüp mutsuz ve tatminsiz olur.. evrensel-insan düşüncesi, senin aç ve ölen çocuklar için huzursuzluk duymayan insanları tedavi görmesi gereken bir hasta olarak görmen vs..

benlik de ortadan kalkınca artık yaşamda zaman kavramı basitçe buharlaşıyor ve anda yaşamaya başlıyorsunuz.. artık gidilecek, ulaşılacak bir hedef, bir yer, bir zaman yok.. sadece şimdi var, öncesi ve sonrası yok.. insan da aynı değerde bir fare de bir çiçek de.. ölüm öncesi ve sonrası yok, sadece bir bütünlük, sevgi ve vicdan var..

burda tekrar meditasyon konusuna değinmek istiyorum.. meditasyon kavramı biz batı zihinli insanlara çok tanıdık bildik bir kavram değil.. genelde dudak bükülen bir kavram..

meditasyonun beyin kimyası dolayısıyla bilinci nasıl yükselttiğini bir parça algılamanız için bunu bizzat deneyimlemeniz gerekiyor.. diğer bir konu da bu işe önem veren ve hakkıyla yapan budizmin zen kolundaki insanlarla bir zihin tartışması/karşılaşması içine girmenizi tavsiye ederim.. meditasyona zamanında başlayıp önemini kavrayan ve bu işi hakkıyla yapan insanların nasıl tam bir uyanıklık farkındalık içinde yaşadığını gözlemlemeniz lazım.. yükselmiş bir bilinç hiçbir konuda noktalayıcı, bilici bir karar verme aşamasına gelmez.. yani düşünce/akıl boyutunu kesinlikle sabitlemez, o kişi için bilincine yansıyan varoluş bir gizemdir bu devasa gizem içinde devasa dalgalarda sörfünü büyük bir çoşkuyla yapmaktadır..

paslıçivi
07-05-2010, 08:00
Sevgili paslıçivi, siz az çok budistlerden anlarsınız deniliyorki;
Dünyadaki bütün kadınlar budisttir. Çünkü hepside hayatlarının bir döneminde, bir öküzü taparcasına sevmişlerdir. Bu duruma ne diyeceksiniz?

:)

sevgili düşüngen.. budizmde öküze tapma diye bir şey bildiğim kadarıyla yok ama hinduizmde ineği kutsal sayma var..

ama astrolojide bir şey vardır.. bir erkeğin burcu ne olursa olsun yükseleni hep öküzdür derler..

kadın erkek ve ilişkileri konularına hiç girmeyelim çünkü varolan yaşam tamamen bunun üzerinden kurgulanmıştır.. girdik mi çıkamayız.. ve yaşamı ıskalarız..:help::fear:

evrensel-insan
07-05-2010, 08:58
Saygideger paslicivi;

Daha once de yaptigin gibi, mesajlarimi es geciyorsun. Ustelik, daha once soyledigim gibi, hep evrensel insan adina konusuyorsun. Gerci, varolus adina konusandan, kendi disinda baskasi adina konusmamasini beklemek, zaten abes ve mantiksal olmaz.

Simdi gelelim, su senin bir soyut duygu urunu olan, mutluluguna ve bunun mutlakligina.

Herseyden once, bu iki kavraminda, ne bir bilimselligi vardir, ne de yanlislanabilir, ne de evrensel bir onay/kabul icerir. Sadece sahip cikanin ve sabitleyenin ideolojik inancsal dogrusu ve bu dogru temelli verdigi icerik ve kurdugu bagdir.

Bakalim sozluk ne diyor. Once karsitlarin temelini veen mut kelimesine bakalim.

Para vermeden, çalışmadan elde edilen, kazanılan şey.-Alinti

Demekki, para vermeden ve calismadan elde edilen insanoglunu mutlu kiliyor, edilmeyen mutsuz kiliyor.

Mutluluk:Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (I), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık:
1. Genellikle insanların kendilerine en yüksek erek olarak koydukları değer. Bilinci dolduran tam bir doygunluk durumu. İstek ve eğilimlerin tam bir uyumu ve doygunluğu. Değerli şeylerin bolluğu içinde alınan nesnel durum. 2. Kişisel mutluluk duygusu: a. durum olarak; b. bir kezlik bir yaşantı olarak. 3. Ahlak felsefesinin ana kavramlarından biri ; özellikle klasik eskiçağ ahlakının temel kavramı: a. Bireyin mutluluğu, b. Toplumun mutluluğu. -Alinti-

Mutlak:Sade, saf, tam, karışımsız olan, absolüt.
Boyuna takılan yuvarlak muska. (Bu benim algimda boyunduruk tutsakligidir)
2. fel. Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık.-Alinti-

Birincisi, ne mut kokeni, ne de onun pozitif/olumlu ifadesi mutluluk, tek tarafli, tek basina yasanabilen bir duygu degildir. Birisinin, mutlu/mutsuz olabilmesi icin, duygusunun baska bir sey uzerinde bu icerikte bir anlam kazanmasi gerekir. Eger kisi bencil olarak sadece kendi kendini mutlu kiliyorsa, bu da kisinin kendi "rahatsiliginin" bir bahanesi ve bu bahanenin sonucu gelen duygusudur.

Kendisi zaten soyut olan ve duyumsal olan mutlulugun, bir de baska bir soyut ile yani mutlak ile percinlenmesi ise, sadece bu percinlenmeyi yapan kisi adina "mutlulugunu kaybetmemek icin, saglama alma/garanti etme/kesinlestirme" islemidir ki, bunun adi da mutluluk fobisi ve takintisi ve de bu fobiyi kaybetme korku ve endisesidir.

Cunku ne mutluluk kalicidir, ne de mutlak kilmak mumkun degildir. Cunku insanoglu bu duyguyu yasamak istiyorsa, yerine gore mutlulugu ve yerine gore de mutsuzlugu yasar. Dolayisi ile, mutluluk takintisi ve kaybetme krkusu olan bir kisinin, bunu sadece olumlu ile sabitlemesi hem mumkun degil, hem de insanoglunun sadee olumlu olanini yasamasi ve olumsuz olanini, yani mutsuzlugu yasamamasi mumkun degildir.

Evrensel insan ise; mutun ve karsitlarinin bir duygu oldugunun bilincinde ve farkindadir. Bunlara icerik vermez, notr algilar ve disaridan bakar. Buradaki konu bilimselligin beyin konusudur. Yani beynin rahatsiz olma durumu, iste evrensel insan, beynin bu katkisina kendi dusunsel katkisinida katarak, vicdanin hem kendine, hem de baskasina zarar vermeme icerigi ile hareket eder.

Beyinin rahatsizlik konusu ile ilgili link, asagidadir (gerce verdigim linkler hic okunmuyor ya, neyse)

http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=302799&postcount=4

Oyuzden paslicivi, kendi dogruladigi inanclariyla, baskalari adina soylev yapacagina, onlari algilamaya calismalidir.

Evrensel insan su an paslicivinin bulundugu pasif yasam ve iliskiyi, 1990 larda yasamis, sonrada kendisinin bir insanoglu biri oldugunun farkina ve bilincine varmistir. Darisi senin basina.:humble::mod:

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
07-05-2010, 10:44
Saygideger Dusungen;
Sana aciklayici bir mesaj yazmistim, ama; sitenin azizligine ugradi ve gonderirken, siteye giris durdu ve hepsi silindi.


Bu aksilik, kesin benim şansızlığımdan dolayı olmuştur. Zaten annem hep "Allaha inanmadığın için her işin ters gidoyor" der durur galiba haklı.

Sevgili evrensel insan, maddeyle dialog kuramayışımızdan anlamamız gereken ortaya konulanların insan dışı(varoluş,otorite,araç değerler), insanlık dışı(aç gözlülük, çıkarcılık vs.) olması sebebiyle, insanı ortaya koyamıyor oluşudur diyorsunuz katılıyorum.

Kesinlikle bu soyutlamaların sebep olduğu, kişinin kendini şeylere yansıtması bu biriken yansıtmalar sonucu toparlayamaması ve kendine yabancılaşması trajik gerçekliktir. Bunun önlenmesi için birey görünümlü insanın kendi soyutunu yaratması gerekir derken soyut bir devrimden mi bahsediyorsunuz? Termolojinin, içeriklerin, düşünme stilinin, sağ duyunun değiştirileceği bir revizyon mu düşünüyor sunuz? Evrensel insan algı ve düşünceleriyle yapılanmış
yeni bir dünyayı siz şu an prototip(örnek) olarak yaşıyor musunuz?
Siz kendi soyutunuzu kurabildiniz mi, kurabildiyseniz bu kendi soyutunuzdan aldığınız geri beslemeyi(Feedback) bizim paylaşır mısınız? Merak ettiğim husus, evrensel insan temelli yaşantının doğal düşünce temelli yaşama nazaran getirileri götürülüleri nelerdir (Orada da bir mutlak mutluluk durumları varsa bilelim :help:)
Sevgiler..

Düşüngen
07-05-2010, 12:18
Sevgili paslıçivi sizin bilinç düzeyiniz dediğimiz gibi, size reçete ve ilaç/çare olmuş ve yine sizin ölümünüzle yok olacak bir düzey bir evren. Bu düzeyiniz ne bir başkasından daha üstündür, ne de uzak galaksideki bir patlamadan sıçrayan alev topundan fırlayan bir kıvılcımdan daha değerlidir. Dikkat edin özel değildir demiyorum sadece değerli değildir diyorum, tabiki de özeldir ama o da sadece size özeldir.

Agnostik felsefe sizi açıklayamadığı için bir revizyona gittiğiniz gibi sahte benlik kavramını tekrar gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Sizin kendi gerçeğinizi bulmanız kendi gerçeğini bulamayanları sahte yapmaz, neden mi, çünkü onların belkide gerçeği yoktur ya da gerçekleri sizin sahte dediğiniz benlikleridir ve bu en saf halleridir öyle ise onların gerçekliklerine niçin sahte diyelimki, bu onlara karşı iftira olur. Bu sahte benlik hususunda tersden bakış açısı ile yargıda bulunmanız yani tüme varım değil de tümden gelim düşünce tekniği ile yargıda bulunmanız sonucu bu yargıya ulaştığınızı düşünüyorum. Sahte kavramı tek şartla vardır, bir şeyin gerçek aslı ortadaysa aslı olmayanlar sahtedir. Bir şey hakkında, insanlığın bilimsel ortak bildirisi yoksa yani aslı yoksa hiçbir şey sahte olarak yargılanamaz her şey olduğu gibidir.
Siz zorunluluk olarak aşkın bir bilinç noktasına gelmeniz diğerlerininde kendi nörokimyasal dengelerinin eskortluğunda bir bilinç düzeyinde yaşam sürmeleri sadece sürecin işlediğini herkesin yolda olduğunu gösterir yoksa gerçek/sahte kavramlarını göstermez.

Bunu niye söylüyorum biliyor musunuz? Sizin sahte benlik kavramından ne demek istediğinizi net olarak algılayamıyordum, bu bana Japonca gibi geliyordu, algılarımda bir proplem olmadığı için sorunun uyaranda olduğunu kavradım ve sonunda gördüm ki, sizin sahte benlik dediğiniz kavram tek bir çizgi ile sizin bilinç düzeyinize gelemeyenleri tanımlamak için kullanılmış. Sonuçtan yola çıkarak sebep tasarlanmış. Kriter olarakta, yargı beyan edenin bilinç düzeyi referans alınmış. Sorun sizin bilinç düzeyinizin yüksekliği yoksa diğerlerin sahteliği değil yani ortada sahte yok. Kavramlaştıracaksak alt benlik ya da doğal/gensel benlik denilebilir, sahte ifadesi olayları karmaşıklaştırıyor. Çünkü herkes yolda ve kendi motoru ve yakıtı ölçüsünde yol alıyor
kimse rol yapmıyor sadece kendisini oynuyor, bu durumu sahte benlik kavramı net olarak açıklamaz lakin, doğal benlik, gensel benlik, alt benlik gibi kavramlar olayı daha iyi açıklar kanaatindeyim son kararım eminim. Bunu bir gözden geçirin isterseniz.

Düşüngen
07-05-2010, 13:01
Sevgili paslıçivi, size samimi bir soru sormak istiyorum içtenlikle cevap vereceğinizi tahmin ederek.

Varoluşun kurguladığı, dünyada sahnelenen bu oyunda bir süre oyuncu taklidi yapmanız istenseydi (dikkat edin oyuncu taklidi diyorum) bu taklitte hangi rolü canlandırırdınız? Bu rolde, açlık ve acı çeken çocuklar hakkında empati kurar üzülür müydünüz? Kristalliğinizi, porselenliğinizi bir yana bırakırsak bu rolünüzde
mutlak adalet ve dünya insanlığının ortak mutluluğu hatta mutlak mutluluğu üzerini saf insancıl dilekleriniz olur muydu? Vicdan duygusuna değer verdiğinizi belirtmiş olamanız sebebiyle soruyorum. Hiç mi insanlık için güzel umutlar beslemezdiniz?

Kendi düşüncelerimde bazen bu tür umutlar besliyorum ancak, (buraya pür dikkat hatta hür dikkat) bunun olmayacağını, olacaksa bile evrim ve evren yasalarının belirlediği, genetik yapımızın biçimlendirdiği sinir/beyin yapısının müsaitliğiyle olabileceğini bununda ihtimaller okyonusunda olasılıklardan ancak bir tanesi olduğunu bu gerçekleri bilinçle algılayarak bu umutları kuruyorum. Bunu da daha önce belirtmiştim. Çünkü evrimin varacağı yer bilinemez bize göre tamamen kör bir süreçtir. Bu şekilde düşünen bir insan ne tür bir tatmin peşinde olabilir sizce? Sizde saf bilinç refleksleri başlamış ve karşınızdakini tatmin peşinde koşmakla suçlamak kronik bir eğilim halini almış(savunma mekanizmalarım nasıl ama:clap2:).
Nede olsa herşey evrimin örgüsü evrenin görüntüsü. Bu işler yapay devrimlerle devirmelerle olmaz bu devirmeler ancak bowling salonlarında olur o da becerikliyseniz.
Sevgiler.

Düşüngen
07-05-2010, 13:06
:)
sevgili düşüngen.. budizmde öküze tapma diye bir şey bildiğim kadarıyla yok ama hinduizmde ineği kutsal sayma var..


İşleri iyice karıştırdınız sevgili paslıçivi. Bu seferde şöyle bir şey ortaya çıkıyor; Bütün erkekler hindudur çünkü hepsinin vakti zamanında bir ineğe tapmışlığı vardır.

Düşüngen
07-05-2010, 13:13
Sevgili evrensel insan, forumda yeni olmam münasebetiyle bilmediğim kurallarınız olabilr. Örneğin bu "Soru soranlar" başlığı size ait ancak ben arada paslıçivi ile yazışıyor ve sorular yöneltiyorum. Bu durum bir rahatsızlık vermiyordur umarım.
Herhangi bir rahatsızlık oluyor ise bende ufaktan sordu soruyu aldı boruyu gibisinden bir başlık açabilir miyim?
Sevgiler.

evrensel-insan
07-05-2010, 16:55
Saygideger Dusungen;

Sitenin kurallara, kisisel degil; tuzukseldir. Her baslik sitedeki her yazarin, okumasina ve mesajina aciktir. Sadece "birebir" platformu, o konuyu kabul ederek yazisan iki yazara aciktir.

Ayrica, baslik uzun sure ilgi gormemisti, senin sayende de senlenmis oldu. Ustelik, paslicivi ile birebir mesajlasmamiz sona erdiginden, pasliciviye, yeni bir mesaj alani dogdu, sayende.

Ben her ikinizin mesajlarini da okuyorum ve gerektiginde de katiliyorum.

Ama ilerde, konular daha bir ozellesirse, yani daha somut bir duzeye gelirse, o zaman da gerekirse, o somut konu ile ilgile basliktan devam ederiz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
07-05-2010, 17:26
Saygideger Dusungen;

Bunun önlenmesi için birey görünümlü insanın kendi soyutunu yaratması gerekir derken soyut bir devrimden mi bahsediyorsunuz?

Insanoglunun soyutlamasi, hem somutlar, hem de soyutlar. Yani fizigi, hareket ettiren, soyuttur. Once soyut belirir ve bu soyut kendini somuta yansitir. Mesela, once islamin sartlari cikar, sonra camiler yapilir. Once ideolojik inancsal dogru ortaya konur, sonra bu kanunlasir, sistemlesir ve duzen haline gelir. Once yasalar, kanunlar cikar, sonra bunlar uygulanir. Once etiksel deger kurallari cikar, sonra bunlar davranis olarak uygulanir. Iste o yuzden, tum devrimler once soyutta belirir, sonra somutlasir. Evrensel insan devrimi de, kisinin once birey bilincine ulasmasi ve dusunce olarak ta bu bilinci evrensel/insansal duzeye tasimak istemesi ve bunun icin de kendi ile mucadele etmesi gerekir. Iste bu kendi ile mucadelenin, davranisa yansisi, soyut dusuncenin somutlasmasidir. Yani devrim once, dusunce de olur, sonra fizik eliyle, somutlasir.

Termolojinin, içeriklerin, düşünme stilinin, sağ duyunun değiştirileceği bir revizyon mu düşünüyor sunuz?

Konu revizyondan ziyade, dogal dusunceden tamamen arinmak/kurtulmak iceriklidir. Yani dusunce ve davranista; insanoglundan insana gecis. Bunun icin dilin devrimi (ben bu konuya birebir de degindim), yani kulaga hitabeden sesin, noktasal boyutsuz dili yerine, goruntunun goze hitabeden boyutlu, sekilsel, cizimsel dili. Cunku, dogal dusunce noktalama dili oldugundan, nelerin ve neden ust uste noktalandiklari, belirsizdir. Evrensel insan bir cesit dogal dusunce noktasinin ve noktalamasinin acilimini ve noktayi olusturan, temelleri ve de ana kokeni verir. Bunun disinda, kisiye fizige yonelmemesini, yani fizigi "suclamak/elestirmek" v.s. yerine, o fizigi yonlendiren ve yoneten soyuta, yani dusunceye yonelmesini gosterir. Herseyin baslangici, kisinin insanoglunu ve onun biri olan kendisini temel almayla baslar.

Evrensel insan algı ve düşünceleriyle yapılanmış
yeni bir dünyayı siz şu an prototip(örnek) olarak yaşıyor musunuz?

Ben bir birey olarak, evrensel insanin onerilerini yasam ve iliskilerimde uyguluyor, hem kendimi, hem de herseyi ve herkesi gozlemliyor ve dogal dusunce curutumu ve cikarsamasi yapiyorum. Yanasim da, notr algi, disaridan bakis acisi, saygi, vicdan ve birey hak ve ozgurlugu ve de bireysel hak ve ozgurlukler oldugundan, insanoglu fizigiyle hic bir sorun yasamiyorum. Dusunce konsu da, genelde kisileri dusuncelerinden daha yakindan tanimak ve sadece iletisim kurmak oldugundan, kisileri de cekecek bir ideolojik inancsal dogrum olmadigindan, anlasma saglamam, gecinebilmem her duzeydeki dusunce ile mumkun oluyor. Yalniz ister istemez, one ciktiginiz konularda, dogal bir lider oluyorsunuz. Bu da hem kisilerin size guven duymasindan, hem de kendi kisiliginizin saglamligi ve kararliligindan kaynaklaniyor.

Siz kendi soyutunuzu kurabildiniz mi, kurabildiyseniz bu kendi soyutunuzdan aldığınız geri beslemeyi(Feedback) bizim paylaşır mısınız?

Benim gecerli soyutlarim, saygi, vicdan, hak ve ozgurluklerdir. Geri beslemeye yukarida degindim.

Merak ettiğim husus, evrensel insan temelli yaşantının doğal düşünce temelli yaşama nazaran getirileri götürülüleri nelerdir (Orada da bir mutlak mutluluk durumları varsa bilelim.

Dogal dusunceye nazaran, hic bir goturusu yoktur, yeterki utopik bir dusunce ve davranis sunulmasin, getirisi ise, turunu tanimak, kendini tanimak, bu tanimi bilincli ve farkinda olarak yapmak, ogrenileni bilmeye tasimak, yasamin onune hic bir deger koymamak, iliskilerin saglikli ve verimli olmasi, tum etiksel ve metafizik soyut degerlere, tabulara, verilere teslim olmak ve onlarin elinde oyuncak olmak ve bunlari yasamin onune koymak yerine; insanoglunun yaratmis oldugu tum soyutlarin, kontrolunu ve yonlendirimini kendi bilinc ve farkindaliginla kullanmak ve paylasmak, ki bu sahiplenmek ve sabitlemenin karsitidir. Herkesi, kendini nasil ortaya koyuyorsa, oyle algilamak, tum farklarin farkinda olarak, herbir farka saygi ile yanasmak, kisileri, duzeylerine gore ayirmamak, ama; farklarini da goz ardi etmemek, farklari birlestirmek, kimseye mudahele etmemek v.s. kisaca, kim oldugunun, ne oldugunun, ne yaptiginin yasam ve iliskilerinin kontrolunde, yonlendiriminde, bilinc ve farkindaliginda olmak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
08-05-2010, 11:19
Evrensel insandan alıntı:
Yani dusunce ve davranista; insanoglundan insana gecis. Bunun icin dilin devrimi (ben bu konuya birebir de degindim), yani kulaga hitabeden sesin, noktasal boyutsuz dili yerine, goruntunun goze hitabeden boyutlu, sekilsel, cizimsel dili. Cunku, dogal dusunce noktalama dili oldugundan, nelerin ve neden ust uste noktalandiklari, belirsizdir. -------


Sevgili evrensel insan, noktalama dili ne demek açabilir misiniz?
Bununla birlikte, "nelerin ve neden üst üste noktalandıkları" sözünüzden kastınız nedir?
Bu düşüncelerinizi daha önce yazdığınız bir link varsa onu da verebilirsiniz böylece yeniden yazma zahmetine girmemiş olursunuz.

Göze hitabeden şekilsel dilin akıcılığı yani aktarım hızı, konuşmada ki ses titreşimlerinin akıcılığı kadar hızlı olabilir mi?
Örneğin, konuşmadan şekilsel ifadeyle anlatımın zorluğu o kadar aşikardır ki, pandomim sanatı bu yüzden ortaya çıkmıştır. Yoksa sizin noktasal dil tabirinizi yanlış mı anladım?

evrensel-insan
08-05-2010, 19:10
Saygideger Dusungen;

Sevgili evrensel insan, noktalama dili ne demek açabilir misiniz?
Bununla birlikte, "nelerin ve neden üst üste noktalandıkları" sözünüzden kastınız nedir?
Bu düşüncelerinizi daha önce yazdığınız bir link varsa onu da verebilirsiniz böylece yeniden yazma zahmetine girmemiş olursunuz.

Göze hitabeden şekilsel dilin akıcılığı yani aktarım hızı, konuşmada ki ses titreşimlerinin akıcılığı kadar hızlı olabilir mi?
Örneğin, konuşmadan şekilsel ifadeyle anlatımın zorluğu o kadar aşikardır ki, pandomim sanatı bu yüzden ortaya çıkmıştır. Yoksa sizin noktasal dil tabirinizi yanlış mı anladım? -Dusungen-

Sana bazi linkler vereyim, sen onlari oku. Eger acik olmayan veya daha detayli anlatimini istedigin bir yer olursa, orayi da ayrica aciklarim.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=67

Mesaj 670 ve devam eder sekilde, ayni baslikta;

Sayfa 68
671- Quiddity of Zi (XYxy)
672- Zi (XYxy) Nedir?
673- Zi(XY)'nin Sekilsel/Cizimsel Gorunusu
680- Evrensel-Insan/Ozgur Birey Bagi

Sayfa 69
681- Evrensel-Insan'in Avatari
682- Zi (XYxy)' nin Bolgeleri

Bunlar genelde dogal dusunce yapilanis ve isleyisinin notr algi ve disaridan bakis acisiyla aciklanisi.

Ayrica insanoglunun soyutlamasi ile ilgili, evrensel'in kosesi'nde son sayfada iki mesaj var.

Kisaca dilin kulaksal/sessel yapilanisi demek, bir seyi ortaya koyarken, sadece nokta olarak ve kesistirerek ortaya koymak demektir. Ornek ben dendiginde, burada hem isaret edilen, hem isaret eden, hemde isaret vardir. Ama bu ucu tek bir sekilde kesisip, noktalanmistir.

Dilin bu yapilanisi, insanoglu disi monologda pek ortaya cikmaz, ama asil sorun insanoglu turu arasindaki monodialogdadir. Cunku dialoga mono temelde katilan iki uc vardir ve herbiri kendi monologunla katilir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
08-05-2010, 22:18
Saygideger Dusungen;

Sevgili evrensel insan, noktalama dili ne demek açabilir misiniz?-Dusungen-

Izahat icin "A" yi ele alalim. Bunun acilimi bir ikilemdir. Birincisi "Bu A dir"
Ikincisi "A var dir" Burada, A ile bu ve A ile var ikilem olarak esdeger kilinmis ve ozdeslesmistir. Ikiside, kesinlik ve noktalama, sonlamadir ve dogru ile percinlestirilir.

A nin yapilanisina baktigimizda; A , A karsiti, karsi A, olarak karsitligin A ici ve bunyesindedir. A disilik ise non A, yani A olmayan ve not A, A degil ile ifade edilir. Buradada ikili olumsuzluk soz konusudur.

Bu temelde, Bu A dir ve A vardir, bir uclemdir ve bu uclemin ogeleri, BIR, POZITIF ve NOKTAdir. Buradaki bir A dir, Pozitif, A nin ortaya konumudur, Nokta da, A nin sabitlenmesi ve kesinlik iceren ifadesidir. Bir Pozitif nokta, A nin sekillenmis goruntusudur.

A nin karakteri, yani ozune gelirsek; A nin birini ikilem verir, yani bu ve A veya A ve var.dir da A yi verendir. Bu karakterinin ikileminin teke indirgenmis hali, yani BIR dir.

Diger karakter yapilanisi ise, karsitliktir. Bu da A degil dir ve Bunda A yoktur temelidir. Burada da A degil ve yok ile ikilemdedir ve dir ve tur ile teke indirgenmistir.

Sonucta A ve A degil, A var ve A yok. ortaya koyum olarak pozitifir, sadece veriln anlam olarak, ya pozitifin kendisi, ya da pozitif karsiti olan negatiftir. Buradan pozitifin de uclemi cikar, yani em pozitif, kendisi pozitif ve karsiti negatif. Hk-em pozitif; hakli/hakki pozitif ve haksiz/hakki degil negatif orneginde oldugu gibi.

Buradan A nin, A haline gelmeden onceki, gorunusu, sekillenisi, yani uclemi cikar, BIR POZITIF NOKTA, ki bu Y ile (sekilsel/cizimsel olarak) gosterilir.

Anin sekillenisini veren karakteri/ozu de X (sekilsel/cizimsel olarak) dir.

Xin iki bacagi, ikilemi; diger iki bacagida karsitligi verir. Ikilimin, teke/bire ve karsitligin pozitife ve tek ve pozitifin de noktaya indirgenmesi, karakterin islerligi Y (sekilsel/cizimsel olarak) verir.

Burada ki; karsitlik ve tek ayni zamanda karaktein, yani ozun kendiligi (x) ve sekilin, goruntunun karsitligi (y) dir.

Boylece A dile gelmeden once bir 7'li dir. ikilem (xx), karsitlik (xy) tek/bir/ ve karsiti (y), pozitif ve kendisi (x), nokta (dir/dur/tir/tur/) Iste butun bunlardan sonra, A dile gelir. Burada A hem kendisini isaret edeni, hem isaret edileni, hem de isareti uclem olarak; hem kendisini, hem karsitini ( pozitifi), hem de ikilemi, hem karsitligi (tek/bir olarak), bunyesinde tasir. Iste A yi A yapan, noktalarin A olmadan onceki icerigi bu 7 lidir (x karakterinin dortlusu+y gorunusunun/sekillenisinin uclusu).

Iste A nin bu yapilanis ve isleyisinden dolayidir ki, A dile geldikten ve dogal dusunce olarak sabitlendikten ve sahiplenildikten sonra; A yi olusturan temeller, A olarak tartismaya acilir (Hangi A kendisi mi/karsiti mi?, var mi/ yok mu?, dogru A mi/yanlis A mi?, bu mu/degil mi?) bu da gereksiz bir tartismadir, sadece sahiplik ve sabitlik olarak A nin hangi A oldugunun dogrusal ortaya koyumu, sadece ortaya koyani baglar. Ama tartisilan A zaten, bir pozitif noktadir ve ikilemi teke; karsitligi pozitife, teki karsita, pozitifi kendine aittir ve bu yapilanis ve goruntu/isleyis, daha A dile gelmeden zaten sabitlenmis ve sahiplenilmistir. O zaman A yi tartismanin anlami nedir?

Iste evrensel insan, A yi sekilsel/cizimsel ortaya koyarak dogal dusunce temelli tartismasinin anlamsizligini ve sorununu gozler onune serer.

Buradaki A nin yerine, istedigin ismi, kavrami soyut/somut koyabilirsin. Cunku bu 7'li hepsinin ve herbirisinin ayni temellerini ve kokenini verir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
08-05-2010, 22:51
Saygideger dusungen;

Iste bu yukaridaki aciklama, dogal dusuncenin neyi sey olarak ortaya koymasinin degil; neyin sey olarak nasil olusturuldugunun ve neyi sey olarak ortaya koymanin sorununun icinde yer almadan notr algi ve disaridan bakis acisiyla, evrensel insan'in ortaya koydugu; dogal dusunceyi yapilanis ve isleyis sabitligi ve sahipligi temelindeki daha herhangi bir soyutlamanin, soyutu/somutu dile getirmeden onceki sorgulanmaz sorunudur. Dogal dusunce bunyesindeki "nedir?" sorusuna verilen "budur/degildir, oyledir/boyledir, vardir/yoktur, dogrudur/yanlistir v.s." cevaplarin hangisi verilirse verilsin, bir tartisma acacaginin ve bu tartismanin, bir bilgi icermediginin ve bir kisir dongu oldugunun gostergesidir.

Evrensel insan, "nedir?, budur/degildir" soru ve cevabi yerine, bu soru sorma ve cevap vermenin nasil olusturuldugunu aciklayandir. "To know-bilmek" yerine "know how-nasilinin bilinmesi" dir.

Oyuzden evrensel insan "ne nedir?, bu budur/degildir" tartismasinda bulunmaz, bu tartismanin sorununu ve kaynagi dogal dusunceyi, konusuna gore, ya da genelde ortaya koyar.

Sayilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
09-05-2010, 02:52
Saygideger dusungen;

Konuyu daha net algilayacagini dusundugum bir ornek vermek istiyorum. Sokak, kulagin sese hitabeden dilinde, sadece bir ifadedir ve bir sekli dusunce de canlandirir. Konuda da sdece, sokak bu temelde algilanir ve cumle icinde kullanilir.

Goz diline gelince, eger sokagin, cizimini/seklini goz onune getirirsen; sokak bu tarafi ve karsi tarafi olan ve sola ve de saga dogru paralel olarak acilan, bir seklin adidir. Iste evrensel insan; sokak denince, bu kulak dilinin noktasal ifade ettigi, kelimeyi, algiya sekilsel olarak tasir. Yani sokak em pozitifinin,bir bu tarafi, bir de karsi tarafi vardir ve saga ve de sola dogru acilir. Iste bu taraf, karsi taraf ve saga sola acilim, bir X dir. Bu x karakterinin goruntusu y de ust iki ucu ile taraflari ve sag ve solu, alt ucuyla da bunlarin ortasinda kalan boslugu isaret edendir. Ya da daha once dedigim gibi, sokagi ortaya koyan, ve ortaya konan ust iki uc, alt ucta "sokak" kelimesi, isareti, ve bu kelimenin linquistik yapilanisi veya sese/yaziya tasinisidir.

Iste yukarida verdigim hak orneginin, hakli/hakki ve haksiz/hakki degil uclemesi de bir y cizimidir.

Buradaki en onemli konu; ister hakli/hakki, ister haksiz/hakki degil; secenegi ortaya konsun, bu ikiside HAK SAHIPLIGI VE SABITLIGI TEMELINDE ortaya konur. Yani, secim HAKKIN HAKLILIGI/HAKKI OLMASI YA DA HAKKIN HAKSIZLIGI/HAKKI DEGIL OLMASIDIR.

Iste bu hakkin disina cikamama hak sahipligi ve sabitliginden kaynaklanir. Eger hakki sahiplenip, sabitlemezsen; o zaman zaten; hakki/hakki degil veya hakli/haksiz secimine yonelmezsin.

Ustelik bu dogal dusunce de, hak sahipliginin ve sabitliginin bir secimi degil; hakki sahiplenen ve sabitleyen insanoglu fiziginin bir secimi olarak algilanir ve fiziksel olarak ta insanoglu hakli/hakki veya haksiz/hakki degil olarak ortaya konur. Yani, HAK INSANOGLU FIZIKSEL GORUNTUSU ILE OZDESLESMISTIR.

Dogal dusunceden arinmak, hak kavramini iki karsit ucuyla birden terk etmek demektir, ya da hak kavramini sahiplenmeden ve sabitlemeden ve de insanoglu fizigiyle ozdeslestirmeden kullanmak ve paylasmak, evrensel insan bilinc ve farkindaligidir. Cunku burada HAK INSANOGLUNU DEGIL; INSANOGLU HAKKI YONLENDIRIR.

Iste insanoglunun ortaya attigi bu hak kavraminin, secenekleri, hakka insanoglunu teslim etmektir.

Bu da insanoglunun ortaya koydugu, hakka yine kendisinin teslim olmasi celiskisidir. Cunku ortada olan, sadece kavramlardir ve o kavramlarla secim olarak ozdeslestirilen hak kokeninin, birbirine karsit temelleridir.

Hakli/haksiz veya hakki/hakki olmayan INSANOGLU DEGIL; BU SECIMIN KOKENINI VEREN VE INSANOGLUNUN ORTAYA KOYDUGU HAK KAVRAMIDIR. Burada insanoglu sadece kendini hakka mahkum etmis bir secim aracisi ve ileticisi gorevini gorur.

Iste paslicivinin de mutlu/mutsuz seciminden mutlulugu secmesi ve bunu mutlak kilmasi mut kavrami ve em pozitifidir. Yani, paslicivi mut em pozitifinin kendisi olan pozitifi mutluluga, karsiti olan negatifi mutsuzlugu tercih etmeyerek teslim olmustur.

Tum kavramlar, em pozitiftir, sabittir ve sahiplenilir. Bu sabitlenen ve sahiplenilen em pozitifi ise, sadece karsitlarindan birini tercih ederek ortaya koyarlar, diger tercihe karit olarak. Bu temelde de, tum pozitifler, karsitlari negatife karsi onde ve ustundurler. Iste bundan dolayidirki, kavramlar pozitiftir ve ifade negatif bile anlam tasisa, bu bir pozitif ortaya koyustur. Ayni ateizmin, "tanri yoktur" negatif anlam tasiyan ifadesini, kendi pozitifi olarak ortaya koymasi gibi.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
09-05-2010, 05:34
Saygideger arkadaslar;

"Ne nedir?" ve verilen " bu budur/sudur" temelli, her noktalayici, kesinlik iceren, bitirici, sonlayici, durdurucu, sabitleyici, sahiplenici, savunucu, karsi cikici v.s. temelli NOKTALAYAN cevap, inancsaldir, teslimiyetcidir ve sadece noktalayani/teslim olani baglar.


Saygideger paslicivi;

çünkü senin bilincine çarpan varoluş "bu nedir" sorusunu ya yaratmıyor ya da sen bu soruyu bastırıp yok sayıyorsun.. yani bir nevi başını kuma gömüyorsun..-paslicivi-


Senden yaptigim ilk alintina yanit; bu basliktaki mesaj 146'dadir. Omesaji okuduktan sonra eger gene benim hakkimda yaptigim yorumunda israr ediyorsan, ve de senin bu israrini kalici kilan neden ne ise aciklasmani isterim.


sevgili e.i..

hala benim "an itibariyle bilinemezlik" dediğim kavramı doğal düşünce içinde algılıyorsun.. yukardaki yaptığın tanıma göre benim ulaştığım bu deklarasyonu bir eleştiririr misin, ben de sana ona göre cevap vereyim..

insanız ve bir bilincimiz var.. ve bize yansıyan bir şey var, bizim 5 duyumuz aracılığıyla bilincimize çarpıyor.. ve bilincimizde "bu nedir?" sorusu yaratıyor..

sen bu aşamada "bu nedir?"e verilen her cevabı doğal düşünce içinde inançsal olarak değerlendirip insanları insanlıkdışı bir yaşantıya götürdüğünü söyleyip "bu nedir?" sorusunun cevaplanmasının "sorun" olduğunu söylüyor ve bu durumu açıklıyorsun..

bense; bize 5 duyumuz aracılığıyla yansıyan "varlığı" bir bütün olarak ortaya koyamayacağımızı diğer bir ifadeyle bilinemeyeceğini yani sınanabilinir, tekrarlanabilinir, tüm dünya insanlığının hemfikir olacağı şekilde bir deklarasyonun an itibariyle mümkün olmadığını dile getiren "bilinemezlik" ifadesini kullanıyor ve "varoluş bir gizemdir, sırdır" diyorum..

defalarca yazdığım bu ifadeyi senin şimdi

Ne nedir?" ve verilen " bu budur/sudur" temelli, her noktalayici, kesinlik iceren, bitirici, sonlayici, durdurucu, sabitleyici, sahiplenici, savunucu, karsi cikici v.s. temelli NOKTALAYAN cevap, inancsaldir, teslimiyetcidir ve sadece noktalayani/teslim olani baglar.

bu alıntın eşliğinde eleştirmeni istiyorum.. çünkü gördüğüm kadarıyla bütün mesele burda...

benim ifademin neresi, noktalıyıcı, kesinlik içeren, bitirici, sonlayıcı, durudurucu, sahiplenici, karşı çıkıcı ve inançsaldır? ve insanlığı nasıl insandışı ve insanlıkdışı bir yaşama sürüklüyor..


ve bilincimize çarpan ve dolayısıyla "bu nedir" sorusunun görmeyerek varolan insanlığı nasıl tatmin etmeyi düşünüyorsun.. tüm dünya insanlığı bu soruyu görmeyip kafasını kuma mı gömsün diyorsun? çünkü algıladığım kadarıyla sen bu sorunun cevaplanmasını zaten sorun olarak görüyorsun..

evet bir insan sana gelip -"bu varlığın yaşamın anlamı nedir?" diye sorduğunda - "boşver bu soruyu, bizi böler" deyip insanları ikna edeceğini falan mı zannediyorsun..

şimdiye kadar kendinden başka evrensel-insan bulamamanı niçin anlamak istemiyorsun.. niçin senin beyin kimyana bir kişi daha gelemiyeciğini görüp böyle bir idealde/rüyada yaşıyorsun?

sen bize yansıyan varoluşun gizeminde yaşayabilecek duygulanmayı yakalayamadığın ama düşünsel olarak bu bilince eriştiğin için bu soruyu pas geçip, görmeyip, bilinçaltına itip evrensel-insan düşüncesini yaratmışsın..

çünkü her zaman söylediğim gibi varolan insanlık henüz bu varoluşun gizemiyle yaşamaya uygun evrimini tamamlamadığı için bir şekilde bu gizemden/sırdan kaçmak için bir şeyler üretmek zorunda.. çünkü karar vermemiş akıl huzursuzdur/tatminsizdir..

tüm dünya insanlığı bu soruya gnostik bir yaklaşım sergilerken sen de evrensel insan düşüncesiyle "yırtmaya" çalışıyorsun.. ama tekrar söylüyorum, burda seni bir eleştiri/suçlama yok, çünkü benliğin bu mekanızmaları çalıştırmak zorunda, bu bir dayatma ve zorunluluk, aksi halde ya düşünmen ya da duygulanman ciddi bir şekilde bozulur zaten..

paslıçivi
09-05-2010, 06:04
Bunu niye söylüyorum biliyor musunuz? Sizin sahte benlik kavramından ne demek istediğinizi net olarak algılayamıyordum, bu bana Japonca gibi geliyordu, algılarımda bir proplem olmadığı için sorunun uyaranda olduğunu kavradım ve sonunda gördüm ki, sizin sahte benlik dediğiniz kavram tek bir çizgi ile sizin bilinç düzeyinize gelemeyenleri tanımlamak için kullanılmış. Sonuçtan yola çıkarak sebep tasarlanmış. Kriter olarakta, yargı beyan edenin bilinç düzeyi referans alınmış. Sorun sizin bilinç düzeyinizin yüksekliği yoksa diğerlerin sahteliği değil yani ortada sahte yok. Kavramlaştıracaksak alt benlik ya da doğal/gensel benlik denilebilir, sahte ifadesi olayları karmaşıklaştırıyor. Çünkü herkes yolda ve kendi motoru ve yakıtı ölçüsünde yol alıyor
kimse rol yapmıyor sadece kendisini oynuyor, bu durumu sahte benlik kavramı net olarak açıklamaz lakin, doğal benlik, gensel benlik, alt benlik gibi kavramlar olayı daha iyi açıklar kanaatindeyim son kararım eminim. Bunu bir gözden geçirin isterseniz.

sevgili düşüngen.. kelimelere fazla takılmayın.. sahte değil de pahte ya da altbenlik deyin farketmez.. burda henüz bir terminoloji kurmuyoruz, sadece ulaştığımız bilinçleri bir şekilde türkçe kelimeler kullanarak ifade etmek zorundayız, hepsi bu:brick:..

paslıçivi, size samimi bir soru sormak istiyorum içtenlikle cevap vereceğinizi tahmin ederek.

Varoluşun kurguladığı, dünyada sahnelenen bu oyunda bir süre oyuncu taklidi yapmanız istenseydi (dikkat edin oyuncu taklidi diyorum) bu taklitte hangi rolü canlandırırdınız? Bu rolde, açlık ve acı çeken çocuklar hakkında empati kurar üzülür müydünüz? Kristalliğinizi, porselenliğinizi bir yana bırakırsak bu rolünüzde
mutlak adalet ve dünya insanlığının ortak mutluluğu hatta mutlak mutluluğu üzerini saf insancıl dilekleriniz olur muydu? Vicdan duygusuna değer verdiğinizi belirtmiş olamanız sebebiyle soruyorum. Hiç mi insanlık için güzel umutlar beslemezdiniz?


safbilinç kavramı sanırım tam olarak algılanmamış.. bu bahsettiğiniz çocuklar için üzülmediğim, duygulanmadığım falan mı algılanıyor.. ben sadece o çocuklar için değil, bir hayvanın katledilmesinde ya da bir çiçeğin koparılmasında da aynı hüznü duyuyorum.. keşke doğada canlı olan varlıklar yaşamlarını idame ettirmek için biribirilerini yemek üzere kurgulanmasaydı.. yani ben bir insanoğlu olarak et ve ot yemeden yaşamımı idame ettirebilecek şekilde kurgulansaydım da bu canlıları öldürüp yemeseydik..


bu dünyada sadece insanların canı yok.. ama bilinci bizim kadar gelişmemiş yada oluşmamış diğer canlılar üzerinde hakimiyet kurduğumuz için onları yokederek ve beslenerek yaşamda kalmak zorundayız.. ve insandışı diğer canlılar bu konuda çok savunmasızlar.. sadece bizden kaçabilirler, bizimle mücadele edecek bilinç donanımları yok henüz..

Kendi düşüncelerimde bazen bu tür umutlar besliyorum ancak, (buraya pür dikkat hatta hür dikkat) bunun olmayacağını, olacaksa bile evrim ve evren yasalarının belirlediği, genetik yapımızın biçimlendirdiği sinir/beyin yapısının müsaitliğiyle olabileceğini bununda ihtimaller okyonusunda olasılıklardan ancak bir tanesi olduğunu bu gerçekleri bilinçle algılayarak bu umutları kuruyorum. Bunu da daha önce belirtmiştim. Çünkü evrimin varacağı yer bilinemez bize göre tamamen kör bir süreçtir. Bu şekilde düşünen bir insan ne tür bir tatmin peşinde olabilir sizce? Sizde saf bilinç refleksleri başlamış ve karşınızdakini tatmin peşinde koşmakla suçlamak kronik bir eğilim halini almış(savunma mekanizmalarım nasıl ama:clap2:).



kendinizi iyi hissetmek zorundasınız.. bu bir zorunluluk aksi halde varoluşun dayatması "yaşamda kal ve soyunu devam ettir" güdüsünü sürdüremez ve kendi yaşamınıza kendi ellerinizle son veririsiniz..

ama siz kendinizi iyi hissetmek için size atalarınız tarafından dayatılan tüm öğretilerden arındığınız için insan temelli/odaklı bir dünya görüşü içine girmek zorundasınız.. arınmasaydınız kendinizi iyi hissetmek için o soyutları(din, millet, ahlak vs) savunmak size yetecekti.. ama bunlardan arınınca otomatikmean siz de insan genleri taşıdığınız için sevgili e.i.. gibi insan temelli/odaklı bir ideal içine girmeniz gerekiyor.. bunu size yaptıran ulaştığınız özbenliğiniz..

şayet ondan da arınırsanız sizin için tek değerli şey olacak..

yaşam yani can...

evrensel-insan
09-05-2010, 06:14
Saygideger paslicivi;

Dusuncenin getirdigi, bu tip "ithamlarina" ben, yeteri kadar cevap verdigim dusuncesindeyim. Ne yapalim, bir sey algilanmayinca, algilanmiyor. O yuzden verecegim cevap ne olursa olsun, algilanmayacaktir.

Ama, senin dilinden cevap vereyim. Ne yapalim bu da bana varolusun cizdigi/bictigi bir bilincmis. Yani, norokimyasal yapim buymus.

Bu arada bir seyi de unutmamak lazim. Ayni bilimsel gecinen, kafatasi irkcilarinin yaptigi gibi, senin dusuncende norokimyasal ayrimcilik yapiyor.

Dusuncene gore, hem kisileri norokimyasal siniflara veya duzeylere ayiriyorsun, birinin digerine ulasamayacagini soyluyorsun, ustelik ne yaparlarsa yapsinlar deyip onlari teslimiyete ve caresizlige itiyorsun. Yani sana gore, insanoglu dusuncesinin, ustelik herseyi ortya soyutlamayla koyan insanoglunun, sence hic bir rolu yok.

Madem insanlarin herseyi ortaya koyan, soyutlarinin bir anlami/onemi yoksa, sen ne demeye norokimyasal yapiya, bilinc, benlik, ego v.s. gibi soyutlar yukluyorsun, sadece insanoglunu farkli katagorilere ayirabilmek icin mi?

Senin dusuncenin temelinn dogal dusunce oldugu, zaten insanoglunu norokimyasallik adi altinda, yapmis oldugun SOYUT AYRIMCILIK tan belli.

Nasil gen bencilse, senin de norokimyasal yapi olarak getirdigin, varolusun bir kaderi. Sen dusunceni kullanmayarak ve zihinde yasamayarak, varolusa teslim olabilirsin, ama; tum insanoglunun senin "bahanen ile" varolusa teslim olacagini da bekleme.

Gordugun gibi, varolus sana norokimyasal yapi olarak teslimiyetciligi uygun gorurken, bana insanoglu oldugumu ve insanlasmam icin dusunce ve zihni calistirmami norokimyasal olarak uygun goruyor.

Diger tum yaraticilar gibi, varolusta da esitlik ve adalet yok. O yuzden, benim de herseyi ortaya koyan insanoglundan baska bir yaratici tanimak icin bilincim yok.

Senin varolustan, ve ona verdigin icerikten ve kurdugun bagdan, bir teistin kendi yaraticisina verdigi icerik ve kurdugu bag ile, bir non teistin, kendi ideolojik inancsal dogrusuna verdigi icerik ve kurdugu bag ile aralarinda ne fark var? Ucude, ayni dogal dusuncenin, insandisi ve insanlikdisi ogelerine dayaniyor. Al birini vur otekine.

Bu arada karar ver, varolusu ve de diger canlilari oldugu gibi BUTUNUYLE yansitiyor musun?, yoksa varolus bilinemez mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
09-05-2010, 07:11
Bu arada bir seyi de unutmamak lazim. Ayni bilimsel gecinen, kafatasi irkcilarinin yaptigi gibi, senin dusuncende norokimyasal ayrimcilik yapiyor.

ayrımcılık değil, sadece sınıflama yapıp, her insanı olduğu gibi kabullenmek ve eşdeğer görmek gerek diyorum.. şimdiye kadar bir teisti ya da nonteisti varolan bilinç düzeyinden dolayı suçladım mı.. aksine bu durumun onun kendi özgür iradesinde olmadığını ve bu konuda yapılabilecek henüz bir şey olmadığını söylüyorum sürekli.. ileride belki tıp bu işe bir çözüm bulabilir diyorum.. şu an geçerli olan tek bir şey var, o da evrim.. yani, evrile evrile gelişiyoruz, bilinçleniyoruz..

Dusuncene gore, hem kisileri norokimyasal siniflara veya duzeylere ayiriyorsun, birinin digerine ulasamayacagini soyluyorsun, ustelik ne yaparlarsa yapsinlar deyip onlari teslimiyete ve caresizlige itiyorsun. Yani sana gore, insanoglu dusuncesinin, ustelik herseyi ortya soyutlamayla koyan insanoglunun, sence hic bir rolu yok.

insanoğlunun rolü olmaz olurmu? tüm bunları yapan zaten aklıevvel egoist özbenlikli üstbilinçler.. diyorum ya insanlığa tanrıyı, tanrının elçisini, aydınlanmışı oynayanların o kutsal metinlerini, öğretilerini şimdi dünyaya gelseler nerelerine sokacaklarını şaşırırlardı diye.. ben o dönemde yaşamadığım için yol gösterici olamıyorum ama bu dönemdekilere yol gösterici olabilirim diyorum..

Madem insanlarin herseyi ortaya koyan, soyutlarinin bir anlami/onemi yoksa, sen ne demeye norokimyasal yapiya, bilinc, benlik, ego v.s. gibi soyutlar yukluyorsun, sadece insanoglunu farkli katagorilere ayirabilmek icin mi?


bunu açıkladım.. ben insanı tanımlıyorum, varolan insanın nasıl bir mekanızmayla çalıştığını gösterip zorda/sıkıntıdaki insanların uyanık olmasını, her dönem egoist üstbilinçler tarafından sömürüleceğini ve bunu yapan üstbilinçlerin de bu işin paradoxun farkında olmadan bu işi yapacaklarını söylüyorum.. insanlığın bugüne gelmesine bu üstbilinçler neden olmuştur ama bu işi yaparken bile insanlığa hizmet ettiklerini düşünüyorlardı.. çünkü bu iş böyle kurgulanmıştı ve bu hala böyle devam ediyor..

Senin dusuncenin temelinn dogal dusunce oldugu, zaten insanoglunu norokimyasallik adi altinda, yapmis oldugun SOYUT AYRIMCILIK tan belli.


sen doğal düşünce diyebilirsin olabilir ama ayrımcılık yapmadığımı defalarca dile getirdim.. hem bir insanın öziradesi olmadığını dile getirip hem de nasıl ayrımcılık yaparım? her zaman varolan insanoğlunun çok aciz ve zavallı olduğunu dile getiriyorum zaten.. kimse bu dünyada kendini tanımıyor bilmiyor, sadece aktarılan zihinde yaşıyor insanoğlu, bu bir hastalık ve evrimin dayattığı bir hastalık.. insanoğlu bunu ya bilimle(tıbbi) aşacak ya da evrimsel süreç.. onun haricindeki her yol/yöntem insanlığı yine ve yeniden sömürüden başka bir şey olmayacaktır.. ve insanlığı sömürenler de sömürdüğünün farkında olmayacak..

Nasil gen bencilse, senin de norokimyasal yapi olarak getirdigin, varolusun bir kaderi. Sen dusunceni kullanmayarak ve zihinde yasamayarak, varolusa teslim olabilirsin, ama; tum insanoglunun senin "bahanen ile" varolusa teslim olacagini da bekleme.

böyle bir beklentim zaten yok sevgili e.i.. insanların bilinç düzeylerinin dışardan değiştirilemeyeceğini söyleyen ben böyle bir beklentiye nasıl girebilirim ki, kendimle çelişmiş olmaz mıyım..

Gordugun gibi, varolus sana norokimyasal yapi olarak teslimiyetciligi uygun gorurken, bana insanoglu oldugumu ve insanlasmam icin dusunce ve zihni calistirmami norokimyasal olarak uygun goruyor.

doğrudur:)


Diger tum yaraticilar gibi, varolusta da esitlik ve adalet yok. O yuzden, benim de herseyi ortaya koyan insanoglundan baska bir yaratici tanimak icin bilincim yok.


insanoğlundan başka yaratıcı tanımak isteyen kim? varoluşta tabii ki bir eşitlik adalet yok, zaten tüm bunlar olması gereken şeyler.. eşitlik ve adalet olan sistem zaten zaten varlık değildir, eşyanın tabiatına aykırıdır.. varlığın ve evrimin kurgusu zaten eşitsizlik ve adaletsizlik yani kaos üzerine kurgulanmış.. ve kaostan düzene bir geçiş süreci yaşıyoruz, hepsi bu.. varlık olduğu sürece eşitsizlik ve adaletsizlik bir zorunluluk..

Bu arada karar ver, varolusu ve de diger canlilari oldugu gibi BUTUNUYLE yansitiyor musun?, yoksa varolus bilinemez mi?


bütünüyle yansıtabilseydim, "bilinemez" demezdim.. "bilinir" derdim sevgili e.i... :)

evrensel-insan
09-05-2010, 08:48
Saygideger paslicivi;

ve bana sunulan yaşamı varoluşla bir bütünlük içinde çoşkuyla kutlayıp, anı ıskalamadan, aldığım her nefesin güzelliğini/hakkını vererek basitçe yaşamımı sürdürüyorum-paslicivi-

bütünüyle yansıtabilseydim, "bilinemez" demezdim.. "bilinir" derdim sevgili e.i... -paslicivi-

Bu iki cumle de sana ait, bir celiski cvar mi/yok mu?

her insanı olduğu gibi kabullenmek ve eşdeğer görmek gerek diyorum.. şimdiye kadar bir teisti ya da nonteisti varolan bilinç düzeyinden dolayı suçladım mı.. -paslicivi-

insanoğlunun rolü olmaz olurmu? tüm bunları yapan zaten aklıevvel egoist özbenlikli üstbilinçler-paslicivi-

Senden yaptigim alintida koyulastirdigim yer, zaten disaridan bakis acisi ve notr algidir. Ama varolusun degil; herinsanoglunu oldugu gibi gormek isteyenin, peki burada bir celiski yok mu?, hem teiste, nonteiste norokimyasal yapilarini varolus verir diyorsun, onlarda sana gore bu norokimyasal yapiya gore bilinc kazaniyorlar, yani burada insanoglunun bir rolu yok. Ama; sonrada, "tum bunlari yapan zaten aklievvel egoist ozbenlikli ustbilincler" diye ayrim yapiyorsun, madem varolus onlarin norokimyasal yapisini veriyor ve insanoglu kendi kendine bilincini yukseltemiyor, o zaman nasil oluyorda, bu kisilerin rolu oldugunu soyluyorsun?

her dönem egoist üstbilinçler tarafından sömürüleceğini ve bunu yapan üstbilinçlerin de bu işin paradoxun farkında olmadan bu işi yapacaklarını söylüyorum.-paslicivi-

Peki neden boyle bir uyari yapiyorsun?, sana gore onlarin norokimyasal yapisini varolus vermiyor mu?, varolus onlara boyle bir norokimyasal yapi verdiye, onlarin sucu ne? Ustelik uyarinin madem norokimyasal yapi temelinde bir etkisi olmayacagina ve algilanamayacagina gore, o zaman geregi niye?

hem bir insanın öziradesi olmadığını dile getirip hem de nasıl ayrımcılık yaparım?-paslicivi-

Bence neden bu ayrimciligi yaptigina sen karar ver. Hem norokimyasal yapiyi varolusa yukleyip, hem de bu norokimyasal yapinin farkliligindan dolayi insanoglunu soyut bilinc farklari olarak ayirmanin ne olduguna sen karar ver.
Bu iste insanoglunun rolu var mi/yok mu?, karar ver.

Eger varolusu oldugu gibi yansittigini soyluyorsan, o zaman insanoglunu bilinc farkindan dolayi, soyut olarak ayirip, ayirmamak gerektigine ve madem varolusun norokimyasal yapisina gore insanlar hareket ediyor, o zaman insanoglu "uyarip/uyarmamaya" karar ver.

Insanoglunu varolusun, norokimyasal yapisina teslim mi edip, caresiz birakiyorsun, yoksa; insanoglunun bilinclenme de rolu var mi/yok mu buna karar ver.

Kisaca, insanoglunu norokimyasal yapisindan dolayi, varolusun, adaletsiz ve esit olmayan kaderine mi terk ediyorsun, yoksa insanoglunun bu kaderinden bir kurtulus olanagi var mi?, ona karar ver.

Kisaca insanoglu mu varolusu soyutuyla algiladigi gibi, kendi adina/ait/eliyle/icin ve varolusun bu iste hic rolu olmadan ve de insanoglu olmadan varolusun ortaya konamayacagi ve de varolusun kendisini ortaya koyamayacagi mi?, yoksa; varolus, insanogluna bir norokimyasal yapi vermis, insanoglu ne yaparsa yapsin, anin disinda teslim mi olur, caresiz mi kalir?, buna kara ver.

Kisaca varolus mu?, insanoglu mu?, hangisi hangisni ortaya koyuyor? varolus mu insanoglunu, ortaya koyuyor, insanoglu mu varolusu ortaya koyuyor?, buna karar ver.

Senin nelerin varolus, nelerin insanoglu sana bu safbilinci varolus mu verdi?, yoksa meditasyon sayesinde KENDIN MI KENDINE VERDIN?, ona karar ver.

Bu mesajima verdigin cevaptan, varolus senin bir yaraticin mi, yoksa degil mi?, varolusa vedigin icerik ve kurdugun bag temelinde, sana gerekceleriyle bildirecegim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
09-05-2010, 13:40
Değerli paslıçivi, aç çocuklara karşı duyarlılığınız vicdan yani sosyal sorumluluk duygularınızdan kaynaklanmaktadır. Bu çocukların aç kalmasının zorunluluk olması ayrı şey, bu duruma empati kurup hüzünlenmemiz ayrı şey. Bu hüzünlenme durumuda varoluşun dayatmasıdır. Sonuçta elimizde olmadan ortaya çıkan bazı duygularımız var. Aynı şekilde değiştiremeyeceğimiz durumlar var. Bu durumların değiştiremeyecek olması duygularımızın ketleneceği anlamına gelmez. Bu acı çeken çocukların acılarının dindirilmesini sağlamaya çalışmak o yönde bir bilinç gerektirir. Şu anda dünya insanlığının bu olumsuzlukları aşma gayreti göstermemesi böyle bir bilinçlerinin olmadığını gösterir. Şu an dünya insanlığının evrimle şekillenen bilinç düzeyi, kendi çıkarını herşeyin üstünde görmesini dayatmakta bunu değiştirecek kardeşlik bilinci aşılayacak eğitim/öğretim gibi bilinç yükseltme çabalarıda yetersiz düzeyde ya da yararsız bir çaba. Her şey olması gerektiği gibi oluyor. Gördüğüm kadarı ile sizinde keşkeleriniz var, saf bilinçte, elinden gelsin ya da gelmesin fark etmez keşkeler yani bazı olmasını istediği arzular taşıyor.

Gerek yeterince kristalleşememiş bilinciniz, gerekse derinlerde yatan insanlık adına mükemmel geliştirme arzunuz sonucu bir ilaç tasarımı kurmuşsunuz. Bu tıpsal ilaç müdahalesi ile hastalık olarak gördüğünüz farkındasızlık durumuna insani duygularla müdahale ederek sorunun ortadan kalkacağını düşünüyorsunuz. Bakalım farkındasızlığı dayatan hatta direten varoluş/evrim dinamikleri sizin bu düşüncenizi destekleyecek yapıda mı? Size böyle bir idealiniz amacınız var demiyorum sadece bu hastalık-ilaç durumlarını dile getirdiğiniz için yorum yapıyorum. Sizde bırakın, evrensel insan kaostan düzene geçişte kendini ve ürettiği düşünceyi ortaya koysun. Evrimsel süreçte çeşitlilik ve doğal seçilim mekanizması ile seçilme, uygun bulunup yayılma şansını denesin.

Sevgiler...

Düşüngen
09-05-2010, 13:56
Daha önce dediğim gibi insan sayesinde eşya akıl düzeyi keşfetmiş bu onun doğası olmuş eşya ile bütünleşmiş, o akılı çalıştırmak zorunluluğu vardır. Asıl teslimiyet budur. Dersiniz ki, "Varoluştan aldığım tüm gücümü kafa/emek kullandım bu kadar yapabildim" teslimiyet budur eşyaya boyun eğmek sağlıklı mutluluk budur(Sağlıklı mutluluk). Yoksa bu gücü askıya almak değildir.

Düşüncelerimle soyut yaratıp o soyutun kölesi oluyor değilim bunu evrensel insanda fark ediyordur umarım. Yoksul çocukların karşılaştığı açlık durumu soyut mudur? Virtüel dürtülerimiz, temel ihtiyaçlarımızın üzerimizde kurduğu baskı, bu baskının giderilmemesi sonucu yaşanan acı çekme, karşılanması durumunda hissedilen doyum ve rahatlama soyut mudur? Bunların hepsi bizim biyolojik gerçeklerimizdir sana göresi bana göresi yoktur olabildiğince somuttur. Üstelik bütün nörokimyasal düzeyler için geçerli olan zorunluluktur, alt bilinç, üst bilinç, saf bilinç ayrımı yapılmadan hepimizin zorunluluğu ve giderilmediği zaman duyduğu acıdır, alın size ortak nokta daha doğrusu ortak acı. Düşündüğüm ise, insanların bu temel ihtiyaçlarını karşılayamama sonucu çektiği acıyı ortadan kaldırmak, buna gücümün yetmeyeceğini biliyorum zaten yetse bir dakika bile durmam. Demek ki gücüm olsaydı gücüm nisbetinde, varoluştan aldığım akıl/yaratıcılık ile olaya müdahale edecektim ondan sonra varoluşa teslim olacaktım.

Sizin teslimiyetiniz nedense bana, bilakis teslimiyetten kaçmak gibi geliyor. Teslimiyetten kaçmak isteğinin kendini gizlemek amacıyla abartılı teslim olma makyajı yapmış hali gibi duruyor sanki bu teslimiyetiniz doğal değilde zorlama(kasma) ürünü, sakın yanlış anlamayın böyleyse bile bu sizin suçunuz değil böyle olmasını koşullayan süreçlerin zorunluluğu.

Bu durumu bir örnek ile açıklamak istiyorum; Serçe bir kuştur. Havaya bırakıldığında uçması zorunluluktur. Çünkü ataları doğal seçilim sayesinde bu özelliği kazanmış varolması bu özelliğine bağlı olan uçan eşya olmuşlardır. Bu zorunluluğu, o yüzden eşyanın tabiatına teslim olmasındandır. Suda yüzmesi ya da ağzıyla kuş tutması istenmiyor sadece uçması isteniyor bu kadar basit. İki serçeyi havaya attığımızda içlerinden birisi uçuyor diğeri ise tanıklık adı altında aşağıyı sadece kuş bakışı izlemek adına kanatlarını açma tenezzülü bile göstermiyorsa bu durumda ortaya çıkan sonuç; Uçan kuş eşyaya/varoluşa teslim olmuş süreci sekteye uğratmamıştır, oysa kanatlarını açmayan mücadelesiz kuş, teslimiyete bir zorlama bir kendini kasma ile karşı gelmektedir. Bu kuşun, "Bakın ben teslim oldum, kanatlarımı bile açmaya tenezzül etmiyorum" gibi absürt açıklaması kendini tatmin etmekte gerçekleri yansıtmamaktadır. Olması gereken, önce uçması varoluşunun kazanımı olan yetilerini kullanması sonrasında kendisini aşan durumlarda ver elini teslimiyet ve mutlak mutluluk. Saf bilinçte önce eşyasının(İnsanın) gereği olan akıl/yaratıcılık yetilerini varoluşu adına ortaya koyacak ki sonrasındaki teslimiyetin bir anlamı olsun.

Buradan da anlaşıldığı gibi saf bilinç sadece bir tercih(taraf olma) durumudur. Alt, üst, öz bilinçlerden herhangi bir üstünlüğü yoktur, tıpkı sarının pembeye üstünlüğü olmadığı gibi. Hepsi birlikte aynı kazanda kaynamaktadır hepside evrimin örgüsü evrenin görüntüsüdür..

SEvgiler.

UlulElbab
09-05-2010, 14:52
Değerli Arkadaşlar,

Öncelikle herbirinize ayrı ayrı Selam ve sevgilerimi sunarım.

İşlerimde ki yoğunluk nedeni ile akşamları okumakla yetiniyor,elimden geldiğince

bu çok faydalı yazışmaları takip etmeye çalışıyorum...

Şimdi sevgili paslıçivinin aynasına yansıyan bir "varlık" var ki ne o, nede bizler onu ortaya koyamıyor ve tanımlıyamıyoruz.
Kendisi onu bir "sır" ve "gizem" olarak anıyor ki bu başkalarının ortaya koyumunun önüne bir set çekmek anlamına geliyor.

Bana sorarsanız,doğrusu da onu tanımlamamak çünkü O biz insanların Algısının kapsayamayacağı bir "varlık".
Tam olarak algılayamadığımız ve 5 duyumuzun Onu tanımlamakta yetersiz kaldığı ancak doğrudan veya dolaylı olarak bizi KARAR VERMEye zorluyan bir Kurgusu ile Dünya ya geliyoruz.
Bilinçli veya Bilinçsiz olarak KARAR vermek üzerine programlanmışız.
Zaten o da 1/sonsuz ile O'nu ancak sonsuz ihtimalden biri ile tanımlıyabiliyor ve O'na "Varoluş" diye sonsuz isimlerden bir tanesini vermiş.
Örneğin ben aynı varoluşu "Allah" veya "Tanrı" olarak tanımlarsam yaygın kanaat ve önyargı nedeni ile ben bir sıradan Teist konumuna indirgeniyorum:)
Sorun değil...Bende bir Tepki olarak bundan sonra Onu "Yokoluş" olarak tanımlamaya karar verdim...ki bu dahi 1/sonsuz ihtimalden-isimden biridir.

Arka planda bu tanımlamayı seçmemin Felsefi nedeni ise "Sahte benliğimin" Onunla ve Onun için ve hatta Onda Yokolmasıdır.En azından AMAÇ budur.

Sahte benlik nedir?
Burada tam bir fikirbirliği olmadığı için Saygıdeğer Evrensel-insan bazı "Çelişkiler" gördüğünü düşünüyor.Değerli Düşüngeninde yine bu noktaya itirazları var anladığım kadarı ile...
Sayın E.İ'nin çelişki olaeak algıladığı daha çok "Kader benzeri" bir yaklaşım gördüğü için olsa gerek ki aşağıda ki soruyu yöneltmiş:

sana gore onlarin norokimyasal yapisini varolus vermiyor mu?, varolus onlara boyle bir norokimyasal yapi verdiye, onlarin sucu ne? Ustelik uyarinin madem norokimyasal yapi temelinde bir etkisi olmayacagina ve algilanamayacagina gore, o zaman geregi niye?

Acaba mevcud Nörokimyasal yapımızı veren/oluşturan "Varoluş/Yokoluş" mu?
Yoksa BİZ insanlarmıyız?
Bu noktada dolaylı bir etki olduğunu düşünüyorum.Boş ve tertemiz bir sayfa gibi dünyaya gelen insan yavrusu (tabula rasa) Hangi Aile,dolaysı ile hangi ırk,millet ve coğrafyada doğacağına karar vermiyor...
Hangi ön tanımlı inanış/Din yükleneceği yine içinde bulunduğu toplum ve Aile bireylerinin Bilinç seviyesine bağlı...
Hristiyan-Müslüman veya Yahudi olarak dünyaya gelmek yada Budist olmak ihtimallerden bazıları...
Ancak insan yetişkinlik dönemine girmesi ile mutlaka SORGULAMAYA başlıyor...
İşte bu sorgulamalara etrafından aldığı cevaplar ASLA yeterli gelmeyecektir...Yeterli geldiğini düşünmek yani tatmin olmak tamamen Beynin Nörokimyası ile ilgili ve bu terkip Gerçek BENLİĞİN etrafında ki KABUK için gereklidir.
Bu kabuğu ouşturan faktörler yukarıda saydığım Aile,Toplum v.s.(dış etkenler) kırmak için insanın kendi iradesi ile Sorgulaması ve uzun bir İÇE doru yolculuğa çıkması gereklidir.
Bu yolculuk sanal tehlikeler,sıkıntı ve bunalımlarla doludur.
İşte bu noktada Şartları hazırlayan bana göre Varoluş/Yokoluştur.
İstek ise insandan gelmek zorunda..istek ve merak...Sorgulamayı,Sorgulama ise Yolculuğu gerekli kılıyor.
Yolculuğa çıkışa bizi yönelden etkenler nedir?
1-Meditasyon
2-Acı veren dış etkenler,Şoklar

Birinci kısım malum...Bilinçli veya sevgili paslıçivi örneğinde olduğu gibi çocuklukta oyun gibi (milyonda bir ihtimal)
Sonrasında giderek daha Bilinçli ve sonuş odaklı...

Çok ilginç ve yaygın olan ise ikinci kısım...

Yukarıda zikrettiğim gibi Varoluş/Yokoluş bizleri KARAR vermeye ZORLUYOR...Böyle Programlanmışız...
Bu bize Varoluşun bir Dayatmasıdır.
İnsan günde ortalama 25 bin irili-ufaklı kararlar verir.
Sabah yataktan kalktığımız anda Karar verme süreci başlar...Bunların yaklaşık %10'u yani 2500 adet kararı BİLİNÇLİ veririz.
Sağ ayaklamı sol ayaklamı yataktan kalkacağız? Bilinçli-bilinçsiz
KAhvaltı edecekmiyim-etmeyecekmiyim..v.s. ve saire....
İşte böylece Akşam yatağa girene kadar ve Hayat boyu KARAR vermek zorundayız...
Bu kararlar birer Ağaç gibi dallara ayrılır...Bazı Kararlar vardır ki Hayatımızın YÖNÜNÜ etkiler...

Misal Sevgili Paslıçivi ile ortak noktalarımızdan biri BORSAdır:)
Kararlar vermişizdir...Kar/Zarar :) Al-Sat
SonrA birgün ağır travmalar...
Belki de ikimizde Türk Milliyetcisiydik:) Irkın üstünlüğüne inanıyor ve Ateşli bir şekilde savunuyorduk...
Neyse daha fazla Ayrıntıya girmeyeceğim:) Bu sadece karşı Bilince yapabildiğim YANSITMALARDan bir tanesi...

Netice itibarı ile bir Yanma-Pişme-Olgunlaşma süreci sözkonusu...
Bu süreç insan hayattayken bitmez-durmaz..tükenmez.

Ancak insan bazen ben oldum-piştim zannına kapılır...Böyle durumlarda "dejavu" yaşar...
Merdivenlerden düşmek gibi birşey...Benzer olayları başına tekrar gelir:)

Ben yazıyı toplayamadım...Artık kusuruma bakmayınız...

Sonuş itibarı ile Sevgili E.İ'nin Kader kavramına benzettiği süreç ÇOK ama ÇOK karmaşık bir sürectir.
Bu süreçde KARAR-Mekanizmaları..Açılan ve Kapanan kapılar(biraz karışık)teorisinin sonucudur.
Burada elbette Varoluş/Yokoluşun aktif müdehalesi vardır...Ancak başrolü herzaman İnsan oynar.
O sadece ihtimalleri önüne serer...Sonsuz ihtimalleri:)

Birde Sevgili Paslıçiviye katılmadığım bir nokta varki ona da değinmeden geçemeyeceğim...
Varoluşu gözünde canlandıranlar kaybeder...Bunu sevgili paslıçivi çok iyi biliyor ki o nedenle bir yönü hep Agnostik kalıyor...
Ama diğer bir yönü HAZ alıyor ve merak ediyor...Kaybetme korkusu yaşıyoruz.
Kendi "paslı/kirli" aynamıza yansıyanları görüyoruz...Ancak ne kadar BERRAK ve temiz olursa olsun görebileceklerimiz SONSUZ karşısında o kadar sınırlı ki...
Ona Allah veya Tanrı ismi ile tapınanların en büyük hatası burada yatıyor.
Onlar hazır kalıplara mahkumlar...O kendisine tapınılmasını istiyor mu? Sanmıyorum...:)
Katılmadığım nokta daha önce Üstbenliklerine ulaşan insanları Egoist olarak tanımlamak. Oysa İsayı ve Muhammedi yada Budhayı belki de Konfüçyusü ancak günümüze ulaşan tarihi bilgilerden tanıyoruz.Bu neden ile mevcud Dinlerin halinden onları sorumlu tutmamız büyük bir yanılgı hatta haksızlık olur.
Sevgi ile...

Düşüngen
09-05-2010, 17:34
Sevgili evrensel insan, açıklayıcı yazınız ve verdiğiniz index için teşekkürler. Listede dikkatimi çeken başlıklar var fırsat buldukça onlara göz atacağım.

Bahsettiğiniz soyutlar, kavramlar, içerikler hepsi günün şartlarına göre biçimlenmiş yararlı görüldüğü sürecede değiştirilmeye gerek duyulmamış, birikerek, değişerek günümüze gelmiş bir örgü olup ihtiyaç duyulmadıkça sorgulanmamış olduğu gibi kabul edilmiş kalıplardır. Bu geç kalınmış ve gerekli sorgulamayı yapan ve sorunu ortaya koymaya çalışan yazılarınızı fırsat buldukça okumaya gayret göstereceğim.

Ancak şu var ki; Toplumsal, tarihsel süreçlerde her zaman salt akılcı ve vicdani-ahlaki gelişimler tercih edilmiyor. Tercih edilenlerin etkileride ancak uzun seneler sonra gözlemlenebiliyor.
Toplumsal süreçler malesef labaratuvar ortamında yaratılamayacak kadar karmaşık bu yüzden deneye tabi tutulamıyor ve herkesin doğrusu farklı olduğu için ortak bir yaşam biçiminde karar kılınamıyor.

evrensel-insan
09-05-2010, 20:21
Saygideger UlulElbab;

Sonuş itibarı ile Sevgili E.İ'nin Kader kavramına benzettiği süreç ÇOK ama ÇOK karmaşık bir sürectir.-UE-

Herseyden once mesajlasmamiza katilarak yeni bir ses eklediginiz icin, tesekkurler.

Evrensel insan'in siari; "zoru kolaylamaktir" bunun anlami zorun bilincinde ve farkinda olmasi ve bu zoru bu hale getirenin kendi turu olmasi ve bu zoru kolaylastiracak olaninda kendi biri olmasidir. Bunun icin sadece, her karsilasilan zorun farkindaligi, bilince cikarilmasi ve insanlasana ve evrensellesene kadar da bu zoru kolaylama mucadelesini elden birakmamasidir.

Iste burada zorun farkina varip, bu zoru insanoglu disi ve insanliginin disi bir kaynaga baglamak ise, sadece bir "kacistir."

Buradaki zor, senin getirdigin karmasik surecle ozdestir.

Sonucta bir seyin farkina varma ile, onun bilincine varma da burada farklilasir. Cunku insanoglu, her zaman farkina vardigini bilincine cikaramaz. Nedeni, farkina varilana teslim olmaktir. Halbuki bilinc, farkina varilan, karmasik sureci/zoru/sorunu, basitlestirecek/kolayliyacak/cozebilecek duzey ve yetidedir. Cunku sonucta sorunu yaratan da, czecek olanda insanoglunun kendisidir. Bu konudaki aranacak ve bulunan herhangibir insandisi kaynak ve ona verilen icerik ve kurulan bag, sadece insanoglunun yapabilecegi bir seyden kacinmak ve yan cizmek olacaktir.

Oyuzden yeryuzundeki tek yaratici insanoglu turudur, yaratimi soyuttur ve bu soyutlamasiyla somutlar ve soyutlar. Bunun insanlasmasi ve evrensellesmesi ise; insanoglunun kendi varliginin farkina varmasi ve bu varliginin bilincine varmasi ile mumkundur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
09-05-2010, 20:46
Saygideger Dusungen;

Ancak şu var ki; Toplumsal, tarihsel süreçlerde her zaman salt akılcı ve vicdani-ahlaki gelişimler tercih edilmiyor. Tercih edilenlerin etkileride ancak uzun seneler sonra gözlemlenebiliyor.
Toplumsal süreçler malesef labaratuvar ortamında yaratılamayacak kadar karmaşık bu yüzden deneye tabi tutulamıyor ve herkesin doğrusu farklı olduğu için ortak bir yaşam biçiminde karar kılınamıyor. -Dusungen-

Iste bundan dolayiir ki; evrensel insan, once insanoglu birinin birey bilinci ve bu bilincin insansal/evrensel duzeyidir. Yani insanoglu birinin, once birey olmasi ve bu birey farkindaligini ve bilincini evrensel/insansal duzeye ulastirmak icin, kendi ile verdigi mucadeledir.

Bu kendi ile verdigi mucadelenin toplumsalligi, onun bu mucadelesindeki gelisiminin yasam ve iliskilerine yansisi ve bu yansinin da diger insanoglu toplumu tarafindan algilanmasidir. Yoksa, kimse kimseyi, bu yolda zorlayamaz, mudahele edemez ve karisamaz. Bunu yapanlar zaten, ideolojik inancsal dogrulari olanlar ve kendilerini gormeden ve degerlendirmeden etraflaridakileri kendi dogrularina cekmek icin mucadele edenlerdir.

Halbuki insanoglu birinin evrensel/insansal mucadelesi, baskasindan degil; once kendinden baslar. Bu baslama zaten kendi basina insanoglu birinin kendi birinin farkina varmasi ve bunun bilincine varmasi demektir.

Iste bu farkindalik ve bilinc, biri; kendi ile olan bu mucadelesinde, insandisi ve insanlikdisi dusunce ve davranislardan uzaklastiracak, temel olarak kendi turune yonelmesini saglayacak ve herseyin ortaya koyucusunun kendi turu oldugunun ve kendisinin de bu turun bir biri oldugunun farkindaligi ve bilinci kapsayacaktir.

Iste kendi dahil; herseyi ortaya koymaya calisan insanoglu, boylece once kendisini kendi olarak ortaya koyabilmeye yonelecek ve bu farkindalik ve bilincle de; hem kendini hem de kendi turu disindaki algilayip, ortaya koydugu herseyi, daha bilincli taniyacak ve farkina varacaktir.

Dogal dusuncenin, hem kendi turune yaramayan, hem de kendi turu dahil; herseye zarar veren rahatsiz yapilanis ve isleyisinin de boylece suyu isinacaktir.

Bu da insanoglu yasam tarihinde yepyeni bir baslangic, yepyeni bir sistem ve duzen, yepyeni bir yanasim ve icerik getirecektir. Kendi turunun yararina olabilecek ve bilincli ve de farkindalikli bu baslangic, ayni zamanda insanoglu turu disinin da insanlasan ve evrensellesen bir algiyla ortaya konumunu saglayaaktir.

Iste insanoglunun tarihindeki bu kokten degisim; evrene, dunyaya, dogaya ve algilanarak ortaya konan epistemolojik her turlu olguya, yeni bir soluk ve cehre getirecektir.

Iste insanoglunun evrensellesmesi ve insansallasmasi sonrasinin ne olacagini da, bunu saglamis olacak olan nesil; yasayip gorecek ve degerlendirecektir.

Evrensel insan sadece bu neslin ortaya cikabilmesinde, bugunden bir soluk, bir sesv.s. olarak bu gidisata evrimsel degil; devrimsel bir hiz ve ivme kazandirmaktadir. Tabi ki sadece kendi biri olarak.

Kendi birinin yasam ve iliskilerine yansiyan yonununde baska bireylerdeki etki/onem/ilgisi derece derece ve sadece herbir kisinin kendi karariyla bir yogunluk kazanacaktir.

Bunun kazanilmasi icin, evrensel insan'in tek yaptigi kendi birinin dusunce ve davranisini ortaya koymaktir. Yoksa "bu en dogrusudur, sizde boyle olun/yapin" temelli bir mesaj degil. Zaten bu mesajin kendisi dogal dusuncenin ideolojik inancsal dogrusunun diger dogrulara karsi, kendi dogrusuna cekme savasidir. Evrensel insan'in kendini dusunce ve davranis olarak ortaya koymaktan ve bu ortaya koyumun ne oldugunu aciklamaktan ve izah etmekten ve de kendi adina algiladigi, bilincine vardigi ve farkindaligina eristigi dogal dusunceyi her konu da ve genelde curutmekten ve sorununun resmini vermekten ve de kendisini bu dogal dusunceden arinma surecinde ilerletmekten baska bir amaci yoktur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
09-05-2010, 21:43
Saygideger UlulElbab;



Iste burada zorun farkina varip, bu zoru insanoglu disi ve insanliginin disi bir kaynaga baglamak ise, sadece bir "kacistir."


Saygilarimla;
evrensel-insan

Saygıdeğer Evrensel-İnsan,
Zor ve karmaşık olanı kolaylamak Evrensel-insan düşüncesi ile mümkün diyorsun.
Doğrudur,İnsanoğlu hep Bilinmeyenden korkmuştur.Bilinmeyenin üzerine gitmek her babayiğidin harcı değildir.
Ama "Kaçış" olarak tanımladığın nedir?
Bir Yaratıcı/Tasarlayıcı olduğunu kabullenmek mi kaçışdır? Yoksa İnsandışı birşey yok demek mi?
"Yok"lamak mı kaçış "Var"lamak mı?

Bu soruya E.İnsan olarak değil,kendi şahsi düşüncelerinle cevap vermeni tercih ederim.

Merak ediyorum Sevgili Evrensel-insan;
Senden başka KAÇ KİŞİ Evrensel-İnsan düşüncesini anladı?
Senden başka kaç kişi Hayatında bu Düşünce tarzını uyguluyor?

Evrensel-İnsan düşüncesinin "Başarılı" ve "Doğru" olduğu Bilimsel olarak kanıtlanabilir mi? Somut bir istatistik var mı elinde?

İnsanoğluna yön çizmek ve Onun FARKINDALIĞINI artırmak iddiası ve BİLİNÇLENDİRMEK amacı gütmektesin...

Sana göre Farkındalığın farkı nedir? Bilinç ile tam olarak ne kast ediyorsun?

Diyelim ki kendi kriterlerine göre başarılı oldun...50 yada yüz yıl sonra Evrensel-insan DİNİ ve Taraftarları olmayacağının garantisini verebiliyormusun?
Onların Seni kutsal-adam olarak anmalarının sence bir sakıncası varmıdır?
Yoksa hoşuna mı giderdi?:behindsofa:

Saygılarımla...
UluL

evrensel-insan
09-05-2010, 22:42
Saygideger UlulElbab;

Uzulerek bir sey soyleme durumundayim. Iki seneden fazla olan bu site mevcutlugumda, benimle once yazismaya baslayip, sonradan vazgecenler; tam da bu senin mesajinin icerigindeki duygusallikla yanasip, bunu uyguluyorlar. Ayni duygusallik, paslicividen de gelmisti. Neyseki henuz, onunla olan mesajlasmamiz kesilmedi. Umarim, seninle de kesilmez.

Cunku sonucta, tum mesajlasmalarda, nedense;l mesajlasmayi kesen karsi taraf oluyor.

Zor ve karmaşık olanı kolaylamak Evrensel-insan düşüncesi ile mümkün diyorsun.
Doğrudur,İnsanoğlu hep Bilinmeyenden korkmuştur.Bilinmeyenin üzerine gitmek her babayiğidin harcı değildir.

Birincisi, bil kokeni temelinde bilinmeyen yoktur, sadece epistemolojik bilinen vardir. Bilimin gorevi zaten bilmek, bildirmek ve belirtmektir. Bunun icin de epistemolojik olarak hareket eder. Bilimin amaci, bilinmiyeni epistemolojik olarak bildirmektir. Oyuzden de bilmek korkmanin tam zittidir ve korkuyu onleyicisidir.

Eger var ve ol kokenli soyutlamanin somutlastirdigi, ya da soyutlastirdigi kavramlardan bahsediyorsan, zaten bunlar bilimin konusu degil; bilimsel degil, felsefenin konusu ve inancsaldir.

Ama "Kaçış" olarak tanımladığın nedir?
Bir Yaratıcı/Tasarlayıcı olduğunu kabullenmek mi kaçışdır? Yoksa İnsandışı birşey yok demek mi?
"Yok"lamak mı kaçış "Var"lamak mı?

Kacis olarak tanimladigim; insanoglunun, ortaya koydugu seyleri, sanki kendi kendilerini ortaya koyuyormus gibi algilayip, teslimiyetlerini ve caresizliklerini, icerik verdikleri ve bag kurduklari insandisi ogelere, olgulara mal etmeleridir. Bu kimi icin, maddedir, kimi icin, dusuncedir, kimi icin, nesnedir, kimi icin, oznedir, kimi icin her turlu yaraticidir, kimi icin varolustur, kimi icin yokolustur, kimi icin yasam otesidir, v.s. kisaca, temeli insanoglu olmayan ve insanoglunun ortaya attigi, icerik verdigi ve bag kurdugu, insanogludisi herhangibirseydir, bu para da olabilir, inanc ta olabilir, etiksel, metafizik bir tabu, deer de olabilir. Ama insanoglunun kendisi degildir.

Ustelik insanoglunun, yansisini sezgi, ya da bes duyusunun algisiyla, varladiginin; tekrar kendisi olarak varlanma tasdikinin, ya da karsiti olarak yok lanma reddinin de bir mantiksalligi yoktur.

Bu soruya E.İnsan olarak değil,kendi şahsi düşüncelerinle cevap vermeni tercih ederim.

Merak ediyorum Sevgili Evrensel-insan;
Senden başka KAÇ KİŞİ Evrensel-İnsan düşüncesini anladı?
Senden başka kaç kişi Hayatında bu Düşünce tarzını uyguluyor?

Iste bu mesajin basindaki ilk paragraf bu sorularina cevaptir. Neden bunun bu kadar bir onemi var, sence. Benim bir birey olarak yasam ve iliskilerimde dusunce ve davranis olarak kendimi ortaya koymak, neden baskalariyla mukayese ediliyor?, acaba bunun nedeni, insanoglunun alisilagelmis yanasiminin bir sonucu olmasin. Yani "ben dogruyum, sen de benim dedigimi de/yaptigimi yap" iste tam da bu anlayis, ideolojik inancsal dogru ayrimciliginin kendi dogruna cekme anlayisidir.

Zamaninda Galile'nin dunya yuvarlak ve donuyor, dedigini kac kisi algiladi?, ya da toresel olarak bir koyde, salvara karsi, bir kisi ilk defa pantolan giyemese, pantolon giyme o koye nasil tanitilacakti?

Peki soyle sorayim. Birak kac kisinin uyguladigini, sen neden uygulamiyorsun?, ya da bana bu soruyu soranlar, neden uygulamiyor?
Bende herkes gibi, evrensel insan'i yasam ve iliskilerime tasima mucadelesi veriyorum. Eger evrensel insan'in varligindan haberdar olan bir kisi varsa; bakarsin, o kisi benim dahi uygulayamadigim bir dusunce ve davranisi kendisi uygulayabilir. Bu da herkesin, icinde bulundugu dogal dusuncenin nesinden ve ne kadar zarar gordugunun, ya da rahatsiz oldugunun bilinci ve farkindaligi ile paraleldir.

Evrensel-İnsan düşüncesinin "Başarılı" ve "Doğru" olduğu Bilimsel olarak kanıtlanabilir mi? Somut bir istatistik var mı elinde?

Evrensel insan uygulamasinda dogru algisi yoktur. Basarisida, ortaya koydugu bilimsel aciklamalarin, ve de sorunun gozlemsel tesbitine dayanir, bu da yanlislanabilir oldugu icin bilimseldir. Cunku xy anlatimi bilimseldir. Evrensel insan, bunca yazdigi mesajinda; notr algi ve disaridan bakis acisi olarak gozlemledigi sorunu ortaya koyar, bunu yanlis goren, kendi ideolojik inancsal dogrusu ile, ancak evrensel insanin verdigi resmin sahiplendigi ve sabitledigi bir yerinden bakarak karsi cikar. Cunku RESMIN ICINDEKI KENDI YERINI GOREMEZ. RESIM ISE, ANCAK RESMIN DISINDAN ORTAYA KONUR. Evrensel insan'in mesajlarini oku, neresine itiraz ediyorsan, soyle.

İnsanoğluna yön çizmek ve Onun FARKINDALIĞINI artırmak iddiası ve BİLİNÇLENDİRMEK amacı gütmektesin...

Sana göre Farkındalığın farkı nedir? Bilinç ile tam olarak ne kast ediyorsun?

Tesaduf bu ya! Tam da Dusungen arkadasa yazdigim mesajda bunu dile getirmistim, bak buraya alintiliyorum.

Bunun kazanilmasi icin, evrensel insan'in tek yaptigi kendi birinin dusunce ve davranisini ortaya koymaktir. Yoksa "bu en dogrusudur, sizde boyle olun/yapin" temelli bir mesaj degil. Zaten bu mesajin kendisi dogal dusuncenin ideolojik inancsal dogrusunun diger dogrulara karsi, kendi dogrusuna cekme savasidir. Evrensel insan'in kendini dusunce ve davranis olarak ortaya koymaktan ve bu ortaya koyumun ne oldugunu aciklamaktan ve izah etmekten ve de kendi adina algiladigi, bilincine vardigi ve farkindaligina eristigi dogal dusunceyi her konu da ve genelde curutmekten ve sorununun resmini vermekten ve de kendisini bu dogal dusunceden arinma surecinde ilerletmekten baska bir amaci yoktur.-e.i-

Bana gore farkindalik; herseyin temelinin insanoglunun kendisi oldugudur, insanoglunu yok sayan insanogludisi ogeler degil[ Bunlara her turlu metafizik ve etiksel ideolojik inancsal dogrular ve tabular, veriler, degerler dahildir. Yani yasamin onune gecen ve yasamin ugruna feda edildigi degerler. Olum de bunlara dahildir. Bilincte bu farkindaligin bilincine varmak ve tum bu insandisi ustelik insanoglu ortaya koyumu ogelerden, degerlerden, tabulardan arinmak/kurtulmak, ya da en azindan bunlara yasam ve iliskileri teslim etmemek ve bunlar ugruna yasami yok etmemek. Tum bu farkindalik ve bilinci de, insanoglu biri olarak herkesin kendinden baslamasi ve kendini once birey bilincine, sonra da bunu evrensel/insansal duzeye cikaracak bilince erisme mucadelesini kendinle vermesi./B].



Diyelim ki kendi kriterlerine göre başarılı oldun...50 yada yüz yıl sonra Evrensel-insan DİNİ ve Taraftarları olmayacağının garantisini verebiliyormusun?
Onların Seni kutsal-adam olarak anmalarının sence bir sakıncası varmıdır?
Yoksa hoşuna mı giderdi?

[B]Benim hosuma gidecek olan tek sey; insanoglu herbir birinin, kendi kendini kendi mucadelesiyle ve bu mucadele bilinci ve farkiyla birey bilincine ve evrensel/insansal bilinc duzeyine cikarmasidir. Bu sadece kisinin kendi kendi icin eelde edecegi bir devrimdir. Eger bu bir ideolojik inancsal dogrular gibi, orgut kurarak ve kisiler, kendi bilinclenmeden bir dogruya cekilmek istenirse; bunun dini orgutlemeden bir farki kalmaz zaten.

Oyuzden kisiler, ben istiyorum diye degil; kendileri istedikleri icin, bu bilinci alirlarsa alirlar. Cunku bende onlar gibi, bu bilinci alma mucadelesi veren bir bireyim. Dusuncenin oznesi de, sahibi de yoktur. Dusunce ortaya kullanilmak ve paylasilmak icin atilir. Benimseyen, alir kullanir ve baskasiyla paylasir. Benim de yaptigim dusunceyi kullanmak ve paylasmaktir. Buradaki ozne, yani ben; kullanan ve paylasan durumundayim.

Ben kimsenin beni takip etmesini istemem. Cunku herkesin kendi yetismislik ve kendini yetistirmislik duzeyi farki vardir. Onemli olan kisinin kendisi icin kendine ne kazandiracagidir, buna da kisi kendisi karar verir.

Evrensel insan bir yontem, yol ve rehberdir. Bunun nasil uygulayacaginin bir yonlendirimi ve yaptirimi yoktur. Isteyen herkes, ben dahil; kendi duzeyine gore algilar, uygular ya da uygulamaz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
10-05-2010, 00:09
Saygıdeğer Evrensel-insan,

Öncelikle açıklmaların ve verdiğin Bilgiler için teşekkür ederim.

Yazının başında senin "Duygusallık" olarak algıladığın benimse sadece kafama takılanları açıkca sormak için yazdığım cümleler eğer seni üzdüyse veya kişiliğine saldırı olarak algılamana neden olduysa,özürdilerim.

Amacım asla seni üzmek-kırmak değildir.Gerek karşılıklı yazışmalarımız olsun,gerekse özel mesajlarımızda senin düşüncelerine ne kadar Saygı duyduğumu bilirsin.
Duygusal gibi yansıdı ise eğer yazım,bu mutlaka yazı dilinin azizliğinden kaynaklanıyordur.
Sorularımın amacı düşünceni daha iyi anlamaktı ve verdiğin cevapları içten ve samimi bulduğumu söylemeliyim.
Cunku sonucta, tum mesajlasmalarda, nedense;l mesajlasmayi kesen karsi taraf oluyor.

Saygı ve Sevgi çerçevesinde olduğu müddetce Mesajlaşmayı kesen kesinlikle ben olmam buna eminim,Sevgili E.insan...

Herbirimiz düşüncelerimizi ortaya koyuyor ve yine düşünceleri eleştiriyor veya onaylıyor-kabul ediyoruz.

Ben zevkle yazılarını takip etmeye devam edeceğim,arada sorularımı sormaktan geri durmayacağım.

Saygılarımla...

evrensel-insan
10-05-2010, 00:38
Saygideger UlulElbab;

Yazının başında senin "Duygusallık" olarak algıladığın benimse sadece kafama takılanları açıkca sormak için yazdığım cümleler eğer seni üzdüyse veya kişiliğine saldırı olarak algılamana neden olduysa,özürdilerim-UE-

Herseyden once bu ince sozlerin icin, tesekkurler. Yalniz, "saldiri" olarak algilamam mumkun degil. Sadece dusunceler yazisirken, birdenbire "hadi goster bakalim, kac kisi kazandin?" icerikli bir duygunun mantigini kuramiyorum.

Yani insanoglu, sanki herhangibir dusunceyi kendine gore kanitlayinca mi algiliyor.

Dunyadaki, tum ideolojiler, inanclar ve dogrular ve de tum bilimsel ortaya konumlar, insanoglunun biri eliyle olmustur ve olmaktadir. Bunun baska da bir cesidi yoktur.

Ama; ortaya atilanin kitlesellesmesi, toplumsallasmasi v.s. benim dusuncelerim arasinda mevcut degildir. Cunku evrensel insan, toplumdan ziyade, kisiye yonelik bir dusunce kullanimi ve paylasimidir. Oyuzden de diger ideolojik inancsal izmsel, metafizik ve etiksel dogrular gibi, bir dogrular arasi savasim vermez.

Herbirimiz düşüncelerimizi ortaya koyuyor ve yine düşünceleri eleştiriyor veya onaylıyor-kabul ediyoruz.

Iste benim yaptigim veya yazilanlara yonelim, bundan farkli. Bu senin dedigin, kisinin kendi ideolojik inancsal dogrusu temelindeki bir anlama degerlendirmesidir. Halbuki benim yaptigim ise, algilamadir, yani "UlulElbab'in bu konudaki dile getirdigi dusuncesi bu" temelli, algilama ve UlulElbab'i dile getirdigi dusuncesinden, kendini nasil ortaya koyuyorsa oyle tanima. Iste disaridan bakis acisi ve notr algi, bu algilamadir. Halk dilinde buna objektif yanasim deniyor.

Ben zevkle yazılarını takip etmeye devam edeceğim,arada sorularımı sormaktan geri durmayacağım.

Iste tam istenen de budur. Bu da yazilarimi okuyan kisinin ilgi/etki/onemi temelindeki degerlendirmesidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
10-05-2010, 06:17
Değerli paslıçivi, aç çocuklara karşı duyarlılığınız vicdan yani sosyal sorumluluk duygularınızdan kaynaklanmaktadır. Bu çocukların aç kalmasının zorunluluk olması ayrı şey, bu duruma empati kurup hüzünlenmemiz ayrı şey. Bu hüzünlenme durumuda varoluşun dayatmasıdır. Sonuçta elimizde olmadan ortaya çıkan bazı duygularımız var. Aynı şekilde değiştiremeyeceğimiz durumlar var. Bu durumların değiştiremeyecek olması duygularımızın ketleneceği anlamına gelmez. Bu acı çeken çocukların acılarının dindirilmesini sağlamaya çalışmak o yönde bir bilinç gerektirir. Şu anda dünya insanlığının bu olumsuzlukları aşma gayreti göstermemesi böyle bir bilinçlerinin olmadığını gösterir. Şu an dünya insanlığının evrimle şekillenen bilinç düzeyi, kendi çıkarını herşeyin üstünde görmesini dayatmakta bunu değiştirecek kardeşlik bilinci aşılayacak eğitim/öğretim gibi bilinç yükseltme çabalarıda yetersiz düzeyde ya da yararsız bir çaba. Her şey olması gerektiği gibi oluyor. Gördüğüm kadarı ile sizinde keşkeleriniz var, saf bilinçte, elinden gelsin ya da gelmesin fark etmez keşkeler yani bazı olmasını istediği arzular taşıyor.


sevgili düşüngen..

dünya insanlığının yaşadığı bu olumsuzlukları aşma gayreti var ama bu durum bile henüz evrenselleşmiş bir olgu değil.. çünkü bu duruma gelebilmek için önce kişinin kendi primer ihtiyaçlarını karşılayıp sekonder ya da tersiyer ihtiyaç tatmin durumuna gelmesi lazım.. yani tüm dünya insanlığında çoğunluk önce kendi kıçını toplayabilmeli ki açıktaki kıçları kapatilme mücadelesine girsin.. geçirdiğimiz süreç açısından bahsettiğiniz duruma daha çok uzağız..

ve benim bahsettiğim safbilinç/mutlak mutluluk kavramları henüz tam olarak algılanmadı, sanırım yazışmalarımız ilerledikçe daha iyi algılanacaktır.. çünkü gördüğüm kadarıyla dünyadaki tüm sorunlara duyarsız, şeyine bile takmayan, duygusuz, duyguları ketleşmiş, kendi keyfine bakan bir durum olarak algılıyorsunuz..

oysa oldukça farklı bir durumdur bu mutlak mutluluk durumu.. tüm dünya insanlığının aklına bile getiremeyeceği bazı şeylere karşı duyarlı ama tüm bunların insan düşüncesiyle değiştirme çabalarının varolan sürecin bir parçası olduğunun farkındalığa erişme durumudur.. yani bazı şeylere kuru kuruya hüzünlenmenin anlamsızlığını algılayıp, varoluştaki olması gereken şeylerin olması gerektiği gibi olduğunu ve sadece sürecin devam etttiğini ve kişisel yaşamın ıskalanmaması gerektiğini kavrayıp kahkahayı basmaktan başka bir şey değildir..

Gerek yeterince kristalleşememiş bilinciniz, gerekse derinlerde yatan insanlık adına mükemmel geliştirme arzunuz sonucu bir ilaç tasarımı kurmuşsunuz. Bu tıpsal ilaç müdahalesi ile hastalık olarak gördüğünüz farkındasızlık durumuna insani duygularla müdahale ederek sorunun ortadan kalkacağını düşünüyorsunuz. Bakalım farkındasızlığı dayatan hatta direten varoluş/evrim dinamikleri sizin bu düşüncenizi destekleyecek yapıda mı? Size böyle bir idealiniz amacınız var demiyorum sadece bu hastalık-ilaç durumlarını dile getirdiğiniz için yorum yapıyorum. Sizde bırakın, evrensel insan kaostan düzene geçişte kendini ve ürettiği düşünceyi ortaya koysun. Evrimsel süreçte çeşitlilik ve doğal seçilim mekanizması ile seçilme, uygun bulunup yayılma şansını denesin.


bu zaten böyle olacak.. ben sadece evrensel insanın durumunu yansıtıyorum ama evrensel insanın tutunduğu tavrın bir benlik dayatması olduğunu onun düzeyindekiler ve alt düzeydeki bilinçler algılayamaz ve tehlikeyi sezemez.. aslında tehlike dediğim şey de yine olması gereken bir süreçten başka birşey değildir.. ve her zaman söylediğim gibi ben ne yaparsam yapayım, sevgili e.i. tüm bunları yapmaya devam edecektir, ben de yansıtmaya devam edicem. hepsi bu.. ben evrensel insanın karşısında bir tutum almış değilim, bir bilinç olarak durumu yansıtıcam, o da bir benlik olarak kendine dayatılanı yapmaya devam edecektir.. tüm bunlar da kaostan düzene geçişin birer süreci/parçasıdır sadece.. yani herkes bu gizemli matrixde kendisine biçilen rolü sahnelemeye devam ediyor..

Sizin teslimiyetiniz nedense bana, bilakis teslimiyetten kaçmak gibi geliyor. Teslimiyetten kaçmak isteğinin kendini gizlemek amacıyla abartılı teslim olma makyajı yapmış hali gibi duruyor sanki bu teslimiyetiniz doğal değilde zorlama(kasma) ürünü, sakın yanlış anlamayın böyleyse bile bu sizin suçunuz değil böyle olmasını koşullayan süreçlerin zorunluluğu.

Bu durumu bir örnek ile açıklamak istiyorum; Serçe bir kuştur. Havaya bırakıldığında uçması zorunluluktur. Çünkü ataları doğal seçilim sayesinde bu özelliği kazanmış varolması bu özelliğine bağlı olan uçan eşya olmuşlardır. Bu zorunluluğu, o yüzden eşyanın tabiatına teslim olmasındandır. Suda yüzmesi ya da ağzıyla kuş tutması istenmiyor sadece uçması isteniyor bu kadar basit. İki serçeyi havaya attığımızda içlerinden birisi uçuyor diğeri ise tanıklık adı altında aşağıyı sadece kuş bakışı izlemek adına kanatlarını açma tenezzülü bile göstermiyorsa bu durumda ortaya çıkan sonuç; Uçan kuş eşyaya/varoluşa teslim olmuş süreci sekteye uğratmamıştır, oysa kanatlarını açmayan mücadelesiz kuş, teslimiyete bir zorlama bir kendini kasma ile karşı gelmektedir. Bu kuşun, "Bakın ben teslim oldum, kanatlarımı bile açmaya tenezzül etmiyorum" gibi absürt açıklaması kendini tatmin etmekte gerçekleri yansıtmamaktadır. Olması gereken, önce uçması varoluşunun kazanımı olan yetilerini kullanması sonrasında kendisini aşan durumlarda ver elini teslimiyet ve mutlak mutluluk. Saf bilinçte önce eşyasının(İnsanın) gereği olan akıl/yaratıcılık yetilerini varoluşu adına ortaya koyacak ki sonrasındaki teslimiyetin bir anlamı olsun.

Buradan da anlaşıldığı gibi saf bilinç sadece bir tercih(taraf olma) durumudur. Alt, üst, öz bilinçlerden herhangi bir üstünlüğü yoktur, tıpkı sarının pembeye üstünlüğü olmadığı gibi. Hepsi birlikte aynı kazanda kaynamaktadır hepside evrimin örgüsü evrenin görüntüsüdür..


sevgili düşüngen dediğim gibi zamanla bazı şeyler daha iyi kavranacaktır.. o kuş sadece kanatlarını bile açmaya tenezzül etmeyen ve sadece izleyen değil işte.. öyle olsaydım bu siteye zaman ayırmaz, gönlümce yaşamaya 24 saat ayırırdım.. burda sadece gözlemci olmak, tanıklık etmek, bir ayna gibi yansıtmak kavramı henüz tam kavranabilmiş değil.. tanıklık ettiğim şeyleri(senin izlemek dediğin) bu sitede ve özel yaşamımda zaman zaman dile getirerek, konuşarak yazarak yansıtma işini de yapıyorum, yani bahsettiğim göle taş atıp gerisine karışmama olayı.. neyse zamanla bazı şeyler daha iyi kavranacaktır..

paslıçivi
10-05-2010, 07:10
ve bana sunulan yaşamı varoluşla bir bütünlük içinde çoşkuyla kutlayıp, anı ıskalamadan, aldığım her nefesin güzelliğini/hakkını vererek basitçe yaşamımı sürdürüyorum-paslicivi-

bütünüyle yansıtabilseydim, "bilinemez" demezdim.. "bilinir" derdim sevgili e.i... -paslicivi-

Bu iki cumle de sana ait, bir celiski cvar mi/yok mu?



tabi ki çelişki yok sevgili e.i..

varoluşla bir bütünlük içinde çoşkuyla kutlamak..

varoluşu bütünüyle yansıtabilseydim..

bütünlük içinde kutlamak ile bütünüyle yansıtmak aynı içerik/anlam taşıyabilir mi? birinde bir duygulanmadan bahsediyorum birinde duygulanma içermeyen bir yansıtmadan bahsediyorum..

birinci cümlede tüm canlı cansız varlıklarla beraber vazgeçilmez bir parça olduğumu hissedip mutlu oluyorum..

ikinci cümlede 5 duyuma yansıyan somut varoluşu kafamda hiç bir soru işareti kalmadan bir bütün olarak yansıtamadığımı/bilemediğimi ifade ediyorum..

her insanı olduğu gibi kabullenmek ve eşdeğer görmek gerek diyorum.. şimdiye kadar bir teisti ya da nonteisti varolan bilinç düzeyinden dolayı suçladım mı.. -paslicivi-

insanoğlunun rolü olmaz olurmu? tüm bunları yapan zaten aklıevvel egoist özbenlikli üstbilinçler-paslicivi-

Senden yaptigim alintida koyulastirdigim yer, zaten disaridan bakis acisi ve notr algidir. Ama varolusun degil; herinsanoglunu oldugu gibi gormek isteyenin, peki burada bir celiski yok mu?, hem teiste, nonteiste norokimyasal yapilarini varolus verir diyorsun, onlarda sana gore bu norokimyasal yapiya gore bilinc kazaniyorlar, yani burada insanoglunun bir rolu yok. Ama; sonrada, "tum bunlari yapan zaten aklievvel egoist ozbenlikli ustbilincler" diye ayrim yapiyorsun, madem varolus onlarin norokimyasal yapisini veriyor ve insanoglu kendi kendine bilincini yukseltemiyor, o zaman nasil oluyorda, bu kisilerin rolu oldugunu soyluyorsun?



bunu sevgili ulpian'la da konuşmuştuk.. çünkü o tüm insanları teist ve nonteist bir sınıflama içine sokabileceğini söylediğinde -"peki, bir muhammed, bir buddha sence teist mi nonteistmi diye sormuştum" ama sevgili ulpian ateizm ağırlıklı bir bilinç düzeyinde olduğu için bu soruyu savuşturmuştu.. çünkü verebileceği bir cevap yoktu..

benim burda "her insan"dan kastım bu aklıevvel egoist özbenlikli üstbilinçleri kapsamıyor tabii ki.. cümlenin devamında da değindiğim gibi teist ve nonteistleri yada daha doğru bir ifadeyle teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığında olanlardan bahsediyorum..

çünkü bu dünya insanlığını bilinçaçıklığı açısından her zaman bir piramite bemzetmişimdir.. bu piramitin tabanından zirveye kadar muazzam bir kalabalık ve bu muazzam kalabalığın tepesinde tek bir üstbilinç.. yani kabaca benzetmek gerekirse dünya insanlığı çobanlar ve o çobanların güttüğü koyunlardan ibarettir.. nonteistler bile hala bu çobanın etkisinde, altındadır.. al bizim sitenin nonteistlerini; sabahtan akşama kadar coğrafya gereği kadar muhammed çobanının soyutlarını yanlışlamakla uğraşıyorlar.. avrupa amerikanın koyunları da isa çobanıyla meşguller, doğunun koyunları da de budha mahavira krishna tao çobanlarıyla meşguller, israilin koyunları da musa çobanıyla...

evet tüm koyunları (teizm ve nonteizm) olduğu gibi kabullenip eşdeğer görmek gerek diyorum, çünkü bunların hepsi insan ve ne nasıl düşündüklerini nasıl yaşadıklarını kendileri belirleyemeyecek düzeyde uykudalar.. burda koyun derken hakaret edip insanları küçümsemiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın.. sadece konu kolay anlaşılsın diye çoban/koyun benzetmesi yapıyorum..

ve burda çoban diye bahsetiğim dünya insanlığına yön veren, klavuz olan bilinçlerin de bu işi yaparken ne yaptıklarının farkında olmadan yaptıklarını; yani aslında iyi niyetli olup insan temelli/odaklı bir tutum ve davranış içine girdiklerini ama sadece varolan kaostan düzene geçiş sürecine hizmet ettiklerinin farkına varmadan yani bu paradoxu algılayamadan bir soyut ürettiklerini ifade ediyorum..

bugün dünya insanlığı kabaca bu 5 ana büyük ve onların yüzlerce altbirim çeşidi olan soyutta yaşayan ve biribirine düşman bir dünya insanlığıdır.. bu beş büyük çoban kendi zaman ve coğrafyalarına insanlık adına bir düzen getirmişler ama bugünkü insanlıkdışı, hayvani yaşayan dünya insanoğlunun tohumlarını ektiklerini farketmeden, bu paradoxu algılayamadan davranmışlardır.. senin de şu an algılayamadığın gibi..

insan temelli, insan adına bir üretilmiş bir soyutun dünya insanlığına kardeşliği/dostluğu getirmesi için;

1-aynı anda,
2-tüm coğrafyaya/dünyaya,
3-aynı oranda uygulanabilir olması şarttır ve zorunluluktur..

yani bir idealdir, rüyadır, hayaldir..
gerçeklikle uzaktan yakından alakası yoktur..
bu yukarıda bahsettiğim şartları/özellikleri taşımayan her soyut, kafatası içinde büyümeye başlayan iyi huylu bir tümör gibidir, gün gelir diğer beyin dokusuyla çatışmak ve varolma savaşına girmek zorundadır ve o iyi huylu tümör habisleşme karakteri kazanmak zorundadır.. çünkü onun genlerine de "yaşamda kal ve soyunu devam ettir" güdüsü kodlanmıştır..

paslıçivi
10-05-2010, 07:33
her dönem egoist üstbilinçler tarafından sömürüleceğini ve bunu yapan üstbilinçlerin de bu işin paradoxun farkında olmadan bu işi yapacaklarını söylüyorum.-paslicivi-

Peki neden boyle bir uyari yapiyorsun?, sana gore onlarin norokimyasal yapisini varolus vermiyor mu?, varolus onlara boyle bir norokimyasal yapi verdiye, onlarin sucu ne? Ustelik uyarinin madem norokimyasal yapi temelinde bir etkisi olmayacagina ve algilanamayacagina gore, o zaman geregi niye?


sevgili e.i.. dediğim gibi suçlamıyorum.. ve onların da bir suçu yok.. senin de şu an bir suçun olmadığı gibi.. ve senin iyi niyetli, insan temelli, insanı baz alan bir soyutlama içine girdiğinin farkındayım..

ama sen nasıl özbenliğinin dayatımı olan bu evrensel insan düşüncesini insanlara haberdar etmek zorundaysan ben de bunu yansıtmak zorundayım.. daha önce de söylediğim gibi bu aramızdaki çatışma gibi görünen diyalog bile kaostan düzene geçiş sürecinin bir parçası.. burda da bilinçlerin kaosu ve çatışması var ve tüm bunlar olması gereken şeylerin gerçekleşmesinden başka bir şey değil.. bu sürecin işlemesine ne ben ne de sen müdahele edemeyiz.. ikimiz de herkesin olduğu gibi bu gizemli matrixin vazgeçilmez birer parçasıyız çünkü..

hem bir insanın öziradesi olmadığını dile getirip hem de nasıl ayrımcılık yaparım?-paslicivi-

Bence neden bu ayrimciligi yaptigina sen karar ver. Hem norokimyasal yapiyi varolusa yukleyip, hem de bu norokimyasal yapinin farkliligindan dolayi insanoglunu soyut bilinc farklari olarak ayirmanin ne olduguna sen karar ver.
Bu iste insanoglunun rolu var mi/yok mu?, karar ver.

Eger varolusu oldugu gibi yansittigini soyluyorsan, o zaman insanoglunu bilinc farkindan dolayi, soyut olarak ayirip, ayirmamak gerektigine ve madem varolusun norokimyasal yapisina gore insanlar hareket ediyor, o zaman insanoglu "uyarip/uyarmamaya" karar ver.

Insanoglunu varolusun, norokimyasal yapisina teslim mi edip, caresiz birakiyorsun, yoksa; insanoglunun bilinclenme de rolu var mi/yok mu buna karar ver.

Kisaca, insanoglunu norokimyasal yapisindan dolayi, varolusun, adaletsiz ve esit olmayan kaderine mi terk ediyorsun, yoksa insanoglunun bu kaderinden bir kurtulus olanagi var mi?, ona karar ver.

Kisaca insanoglu mu varolusu soyutuyla algiladigi gibi, kendi adina/ait/eliyle/icin ve varolusun bu iste hic rolu olmadan ve de insanoglu olmadan varolusun ortaya konamayacagi ve de varolusun kendisini ortaya koyamayacagi mi?, yoksa; varolus, insanogluna bir norokimyasal yapi vermis, insanoglu ne yaparsa yapsin, anin disinda teslim mi olur, caresiz mi kalir?, buna kara ver.

Kisaca varolus mu?, insanoglu mu?, hangisi hangisni ortaya koyuyor? varolus mu insanoglunu, ortaya koyuyor, insanoglu mu varolusu ortaya koyuyor?, buna karar ver.

Senin nelerin varolus, nelerin insanoglu sana bu safbilinci varolus mu verdi?, yoksa meditasyon sayesinde KENDIN MI KENDINE VERDIN?, ona karar ver.

Bu mesajima verdigin cevaptan, varolus senin bir yaraticin mi, yoksa degil mi?, varolusa vedigin icerik ve kurdugun bag temelinde, sana gerekceleriyle bildirecegim.



sevgili e.i.. tüm bunlara karar vermiş insan gnostikdir:sleep:.. ben tüm bunlara karar verebilmiş biri olsaydım yani düşüncemi/aklımı sabitlemiş olsaydım varoluş bir bilinmezdir, sırdır, gizemdir dermiydim hiç.:welcome:

paslıçivi
10-05-2010, 07:41
Kisaca varolus mu?, insanoglu mu?, hangisi hangisni ortaya koyuyor? varolus mu insanoglunu, ortaya koyuyor, insanoglu mu varolusu ortaya koyuyor?, buna karar ver.


sevgili e.i.. kim kimi ortaya koyuyor boşver.. bilincimize yansıyan varoluş, yani evren, insan her şey bunun içinde.. tüm bu matrixi bana kafamda hiç soru işraeti kalmadan ortaya koyabiliyormusun sen onu söyle.. yani artık kimin kime koyduğunu:banplease: bırakalım ve niçin tartıştımığızın farkındalığına varalım..

niçin denizlerin tuzlu olup olmadığını tartışmıyoruz, niçin dünyanın yuvarlak olduğunu tartışmıyoruz, niçin tüm canlıların bir gün ölecekleri gerçeğini tartışmıyoruz da bunları tartışıyoruz.. bir düşün bakalım..


benim bahsettiğim bilinebilirlik ve bilinemezlik farkını/bilincini algılayabilecek misin?

bilinen tartışılmaz..

bilinmeyen tartışılır..

paslıçivi
10-05-2010, 08:09
Örneğin ben aynı varoluşu "Allah" veya "Tanrı" olarak tanımlarsam yaygın kanaat ve önyargı nedeni ile ben bir sıradan Teist konumuna indirgeniyorum:)


sevgili dostum.. allah kelimesi daha çok islami ağırlıklı bir ifade olduğu için sana öyle yaklaşıyorum, çünkü sen bu bilinemeze zaman zaman allah diyorsun.. yoksa seni teist düzeyde görmediğimi daha önce söylemiştim.. zaten teist düzeyde olsaydın şimdi bize burda saydırıyor:laser: olacaktın..

Kendi "paslı/kirli" aynamıza yansıyanları görüyoruz...Ancak ne kadar BERRAK ve temiz olursa olsun görebileceklerimiz SONSUZ karşısında o kadar sınırlı ki...


kesinlikle hemfikirim, zaten benim teslimiyetim bu noktada başlıyor ve bilmiyorum, bilinemez diyorum..

Katılmadığım nokta daha önce Üstbenliklerine ulaşan insanları Egoist olarak tanımlamak. Oysa İsayı ve Muhammedi yada Budhayı belki de Konfüçyusü ancak günümüze ulaşan tarihi bilgilerden tanıyoruz.Bu neden ile mevcud Dinlerin halinden onları sorumlu tutmamız büyük bir yanılgı hatta haksızlık olur.


sevgili ululelbab..

burda bahsettiğim egoizm kişisel bazda bir egozim değil.. bu kişiler özbenliğine inmiş insanlar olduğu için insan temelli/odaklı soyutlar yaratmışlardır.. bahsettiğim egoizm bu.. yani soyut yaratırken "yaşam/can" dan temel/odak almamışlar.. "insan" dan temel/odak almışlar.. yani hayvanları ve bitkileri 2. 3. plana atmışlardır.. burda doğunun mistikleri biraz daha daha yaşam/can ağırlıklıdır, batının peygamberlerine göre..

ben paslıçivi olarak o dönemde yaşasaydım, onların karşısında dikilir, onların o kutsal metinlerini, öğretilerini yine bugün olduğu gibi insanlıkdışı olduğunu yansıtmaya devam ederdim..

ve onlara bu paradoxu farkedemediklerini algılatmaya/yansıtmaya çalışırdım.. arkasından gelen koyunların hiç bir suçu yok.. çünkü o koyunlar çobanlık seviyesine çıkamazdı, sadece çobanlarını takip eden koyun sürüleri olarak kalacaktı..

ve insanlığı bir güzel sömürüp sevgi/ilgi arsızı o özbenliklerini tatmin edip gittiler.. arkalarında bugünkü hayvansı yaşayan ve adına insan denen canlıyı miras olarak bıraktılar..

ama dediğim gibi tüm bunlar zaten olması gereken şeylerin gerçekleşiyor olmasından başka bir şey değil..

yani o acımasız, gizemli süreç devam ediyor..

UlulElbab
10-05-2010, 08:54
sevgili dostum.. allah kelimesi daha çok islami ağırlıklı bir ifade olduğu için sana öyle yaklaşıyorum, çünkü sen bu bilinemeze zaman zaman allah diyorsun.. yoksa seni teist düzeyde görmediğimi daha önce söylemiştim.. zaten teist düzeyde olsaydın şimdi bize burda saydırıyor:laser: olacaktın..

Kıymetli Paslıçivi,

Evet bir kaç kez senin "varoluş"a bende Allah diyorum dedim ve ilk yazışmamızda ciddi tepki göstermiştin:) hiç unutmuyorum...
Oysa Sonsuz ihtimalden bir tanesi olarak düşündüğümüzde haklıyım...sonra sende buna itiraz etmedin çünkü 1/sonsuz olarak tanımlıyorsun ve tutarlılık ilkesi gereği Allahda bu tanıma dahil oluyor...

Burada tartışılanlara saydırmak bir tarafa ANLAYANLAR için hazine değerinde
deneyim ve bakış açıları var...

Daha önce ki yazımda da belirttiğim gibi her insanın Aynasına yansıyan sadece az bir miktar...Kimse varoluşu/yokoluşu canlı ve kanlı hali ile ALGILAYAMAZ...Ancak Varoluş ona kendisini kesin olarak hissettirir...
Dalgalar ve titreşimler halinde vücudun ve ruhunla hissedder Onu algılarsın.

İşte tamda bu noktada bu yazışma ve sohbetler benim açımdan önem kazanıyor...Çünkü bende ki Ayna sonsuz ihtimallerden yalnızca bir veya ikisini gösteriyor...Sende ki parçadan da yansımalar alırsam,diğerinden ve diğerlerinden bir kaç yansıma daha alabilirsem o Bilinçlerinde katkısı ile Beynimin Nörokimyasal yapısına daha fazla doğrudan müdehale etme kudretine sahib olabilir ve Algımı/Farkındalığımı artırabilirim.

Böylece bende TESLİMİYETİMİ daha ileri bir Noktaya taşıyabilirim.
Varoluş veya Yokoluş karşısında insan Algısı veya Farkındalığı oranında Teslim olabilir ve bu bir Zorunluluktur.
Burada önemli olan NEREDE/Hangi Aşamada teslim olduğun.
Onda eriyerek Teslim olmak ve bütünleşmek hayalim...
Geri dönüşü olmayan yol.



sevgili ululelbab..

burda bahsettiğim egoizm kişisel bazda bir egozim değil.. bu kişiler özbenliğine inmiş insanlar olduğu için insan temelli/odaklı soyutlar yaratmışlardır.. bahsettiğim egoizm bu.. yani soyut yaratırken "yaşam/can" dan temel/odak almamışlar.. "insan" dan temel/odak almışlar.. yani hayvanları ve bitkileri 2. 3. plana atmışlardır.. burda doğunun mistikleri biraz daha daha yaşam/can ağırlıklıdır, batının peygamberlerine göre..

ben paslıçivi olarak o dönemde yaşasaydım, onların karşısında dikilir, onların o kutsal metinlerini, öğretilerini yine bugün olduğu gibi insanlıkdışı olduğunu yansıtmaya devam ederdim..

ve onlara bu paradoxu farkedemediklerini algılatmaya/yansıtmaya çalışırdım.. arkasından gelen koyunların hiç bir suçu yok.. çünkü o koyunlar çobanlık seviyesine çıkamazdı, sadece çobanlarını takip eden koyun sürüleri olarak kalacaktı..

Sevgili Paslıçivi,
Bizler 2000-3000 yıl önce yaşamış insanlar hakkında ne biliyoruz ki?
Bıraktıkları "Kutsal" kitablar gerçekte ne kadar O insanları yansıtıyor? Takipcilerinin KrALDAN ÇOK KRALCI OLMADIKLARI NE MALUM?
Peygamber diye anılan Musa,İsa veya Muhammed...yada öte taraftan Budha veyahuy Konfüçyus ? Bu insanları şahsen tanıma fırsatımız olmadı...
Ancak Binlerce yıl sonra anlatılanlar..Destanlar...Dilden dile bozunumlar...
Gelenekler...Tabular....Hangi Din SAF hali ile günümüze gelmiş???
Bu öğretilerin her biri ORJİNAL hali ile bence İNSANCILDI ve İNSAN içindi...
Bence Sonradan Din adına yapılanlar ve Din içine sokulanlar O insanların hatası olamaz.

ve insanlığı bir güzel sömürüp sevgi/ilgi arsızı o özbenliklerini tatmin edip gittiler.. arkalarında bugünkü hayvansı yaşayan ve adına insan denen canlıyı miras olarak bıraktılar..

İşte yukarıda ki cümle senin Bilinç seviyene uygun bir söz değil...
Burada konuşan Egon...Çünkü aslında O insanların hiçbirini tanımıyorsun:)
Sadece duyumlara ve bugünün Sahibsiz kalmış koyunlarının gidişatına bakarak yukarıda ki yargılamada bulunuyorsun.

Oysa benim için O saygın insanlar;İsa..Musa ve Muhammed Ayrıca Doğunun
Tüm Rahibleri Çok değerliler...ve daha bilmediğimiz nice insan...hatta Şaman üstadlar..
Herbiri Egosu ile ciddi mücedelelere girmiş ve kazanmışlar...
Herbiri birer SAFBİLİNÇ konumuna ulaşmışlar...

Takipcilerinin uygulamaları nedeni ile yargılanamazlar...Çünkü bu dünyadan bedenen ayrıldıktan sonra Sorumlulukları kalmamıştır.
Böyle olması gerekti...İnsanlık Alt Piramidini hazırlamak gibi önemli bir görevi yerine getirdiler.

Onların kişilikleri konusunda tam bir NonGnostik tavır almak zorundayız.

Saygılarımla...

Düşüngen
10-05-2010, 12:48
ve benim bahsettiğim safbilinç/mutlak mutluluk kavramları henüz tam olarak algılanmadı, sanırım yazışmalarımız ilerledikçe daha iyi algılanacaktır.. çünkü gördüğüm kadarıyla dünyadaki tüm sorunlara duyarsız, şeyine bile takmayan, duygusuz, duyguları ketleşmiş, kendi keyfine bakan bir durum olarak algılıyorsunuz..

sevgili düşüngen dediğim gibi zamanla bazı şeyler daha iyi kavranacaktır.. o kuş sadece kanatlarını bile açmaya tenezzül etmeyen ve sadece izleyen değil işte.. öyle olsaydım bu siteye zaman ayırmaz, gönlümce yaşamaya 24 saat ayırırdım.. burda sadece gözlemci olmak, tanıklık etmek, bir ayna gibi yansıtmak kavramı henüz tam kavranabilmiş değil.. tanıklık ettiğim şeyleri(senin izlemek dediğin) bu sitede ve özel yaşamımda zaman zaman dile getirerek, konuşarak yazarak yansıtma işini de yapıyorum, yani bahsettiğim göle taş atıp gerisine karışmama olayı.. neyse zamanla bazı şeyler daha iyi kavranacaktır..

Sevgili paslıçivi, bazı noktalar yukarıda da alıntılandığı gibi daha iyi algılanmaya başladı. Kendi durumum ise dediğim gibi, sadece insani bir iyi dilek olarak vardı öylede kalacak. Biliyor ve gözlemliyorum ki, çıkar üzerine kurulmuş biyolojik yapımız ile bunu körükleyen eğitim ve toplumsal yapımız, birbirlerini karşılıksız seven paylaşımcı, kardeş bilinci almış bireylerin yetişmesine engel teşkil etmektedir. Varoluşun istemediği bir şeyi benim istemem olmayacağını bile bile istemem sadece iyi dilekle belirmiş bir insani düşüncedir. Bu insani iyi dileğim bir üstbenlik tatmini olarak algılanması gerçeği yansıtmıyordu onu açıklamaya çalıştım. Hatta şunu da belirteyim; En güzel sistemide kursak, en mutlu toplumu ve en kalkınmış uygarlığıda kursak bir gün muhakkak güneşin enerjisi tükenecek kızıl dev haline gelip dünyayı yutacak. Bu olay bilimin tahminlerine göre 3-5 milyar yıl sonra kendisini gösterecek, acısıyla tatlısıyla bu dünya sona erecek.

Şu an yaşanan şey varolma mücedelesinden ibaret. Bu mücadeleyi cansız nesneler bilinçsiz yaparken, canlılar özellikle insanlar bilinçle ama robot(proğramlanmış) bilinciyle yapmaktalar. Bende bir robotum ancak robot olduğumun bilincinde olmak beni diğerlerinden ayıran özelliktir. Siz hiç robot olduğunun farkında olan bir robot gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü o robotu yapan robot(İnsan) henüz kendisinin robot olduğunun farkında olmayan bir robotturda ondan. Zaten robot olduğumun bilincinde olmak bana kahkahayı attıran unsurdur. Daha önce size yazdığım determinizm (Bilimsel kader) hakkında dile getirdiklerimden beni çok iyi algıladığınızı düşünüyorum. Bunu kelebek etkisi ile ifade ederler genelde. Hindistanda bir kelebeğin kanat çırpışından meydana gelen hava moleküllerinin zincirleme hareketi 1-2 yıl sonra Abd'de fırtına meydana getirebilir. Bu fırtına esnasında eşyaları savrulan birisi sinirlenip "şerefsiz kelebek" diye hakaret ederse çevresindeki insanların bu adama deli demeye hakkı yoktur zira kelebeğe söven adam haklıdır. Oysa kelebek kanat çırptığı o gün ölmüştür zaten bir günlük ömrü vardır ama dünyanın sonuna kadar silinmeyecek bir iz bırakmıştır. Herşey bizim göremediğimiz dev bağlarla birbirine bağlıdır hemde hiç çözülemeyecek şekilde.
Herşey evrenin görüntüsünden ibaret, evren böyle.

Robot olan annem ile babam beni var etmek için etkileşime girdiler. Şimdi de torun elde etmek için benimle etkileşime devam ediyorlar evlendirmeye çalışıyorlar, ne yapalım her şey evrenin görüntüsü. Niçin torun istediği sorulsa bilinçli cevap veremezler çünkü bu durumun sadece torun sevgisinden kaynaklandığını düşünürler oysa bu bir yanılsamadır, evrimin/varoluş oynadığı bir oyundur. Soru biraz daha derinleştirilip, neden torun sevme isteği taşıyorsun diye sorulursa olay orada kilitlenecektir. Çünkü robot kendisini tanıyamadığı için isteğinin kaynağıyla değil isteğinin elde edilmesi ile meşguldür (Pardon annem robot olduğunun farkında çünkü hep "Ben bu evde mutfak robotuyum" diyerek sitemini dile getirir). Bahsettiğim bu etkileşimlerin (Anne-baba-çocuk-torun) uzak galaksilerdeki iki elementin birleşerek yeni bir element sentezlemesinden farkı yoktur. Her iki durumda da elemanlar, evrenin cismi varoluşun resmidir.

Dediğiniz gibi yazışmalar ilerledikçe her şey daha net algılanılacak daha da önemlisi, bilincimize derinlikler ve yenilikler peyda olacak.

Sevgiler.

Düşüngen
10-05-2010, 12:59
Zaten ortada bir sorun varsa, o sorun, o sorunu yaratan beyinler tarafından çözülemez.

Düşüngen
10-05-2010, 13:05
Şunu da belirtmekte yarar var; Kendinizi acımasızca eleştirmemizi kristalleşme ve daha da saflaşmanız açısından iyi olacağını buna kızmayacağınızı dile getirmiştiniz. Bende bazı mesajlarımda ufaktan iğneleyici sözcükler kullandım alaycı yorumlar yaptım ancak merkezden pek savrulmadınız, savunmaya geçmeden cevaplar verdiniz. Bu daha da kristalleşmeniz saf bilinç olmanız açısından olumlu olsa gerek.

Ben zaten sizin saftirik olduğunuzu hareketlerinizden anlamıştım yanılmamışım:p

Bu arada bende, acımasız eleştirilere kızmıyorsunuz diye b-kunu çıkartmaya kalkmadım diğil mi?

evrensel-insan
10-05-2010, 13:11
Saygideger paslicivi;

ama sen nasıl özbenliğinin dayatımı olan bu evrensel insan düşüncesini insanlara haberdar etmek zorundaysan ben de bunu yansıtmak zorundayım-paslicivi-

Bir kere daha soyluyorum, bana hic bir seyin bir dayatimi olmadigi gibi, ben temel olarak insanoglu disinda baska bir guc oldugunu da dusunmuyorum. Sen varolusuna teslim olabilirsin, ben ise; bir insanoglu turunun biri oldugumun farkinda ve bilincinde olaraktan ve hic bir seyin benim aldigim kararlarda, dusunce de bir rolu olmadigini ortaya koyaraktan;

Ben; insanoglunun kendisi de dahil herseyin bir ORTAYA KOYUM oldugunu;
Bu ortaya koyumun, kendide dahil, ortaya koyaninin insanoglu oldugunu;
Ortaya konan seyin kendisini kendi adina ortaya koyamayacagini
Ortaya koyan insanoglunun ortaya koyumunu monologla ve sadece kendi turu icin/adina/eliyle ortaya koydugunu
Bu ortaya koyumda, ortaya konanin hic bir rolu ve kendisi olmadigini
Ortaya koyumun, insanoglunun kavrami eliyle oldugunu
Ortaya konanin sadece bir kavram oldugunu
Insanoglu ortada yok ise; ne bir ortaya koyan, ne bir ortaya koyulan ve ne de bir ortaya konumun olamiyacagini
Olsa bile bu ortaya koyanin insanoglu disinda olmasi vasfiyle; insanoglunun bu ortaya koyan ile ortak bir dialogunun olmadigini
Ustelik bu ortaya konanin; her zaman ve sartta bir sorun oldugunu ve ortak bir ortaya konumun mumkun olmadigini
Ustelik bu ortaya konumun tartismasinin bir dialog icerdigini, ama; insanoglunun ortaya koyumunun monolog uzerine oldugunu ve ayni turden iki insanoglunun bu ortaya koyum adina ortak bir icerik ve bag iliskiye varamadigini
Var ve ol kokenli ortaya konumlarin; metafizik ve etiksel temelli ideolojik inancsal dogrular oldugunu
Ortaya konanin, varin yansisinin bir algisi ve bu alginin kavramsal yansitilmasi ve de turev, donusum oldugunu
Ortaya konumda; ne ortaya koyanin, ne de ortaya konanin; ortada olmadigini.
Ortaya konumun, soyut temelinin dusunce ve inanc oldugunu; somut temelinin ise madde ve varlik oldugunu

Madde, varlik ve tum soyutlarin, ortaya konan olarak kendilerinin olmadigini, sadece bir donusmus turev olduklarini.

Ortaya konan kavramin; dusunceden ortaya koyumunun; eger bir somut deney, gozlem, arastirmaya yonelik degil de; sadece soyutta kalmasinin inancsallik oldugunu
Epistemolojinin dusunce ile inancsal siniri belirledigini
Ortaya konum, turevsel donusum temelli bilgi ve ogretinin her zaman pozitif oldugunu

SOYLUYORUM.

Evrensel insan; dusuncesi, algisi, yansitmasi, bilgisi, bilinci, farkindaligi, birikimi, gozlemi, deneyi, yol ve yontemi de soyle der.

Varlik/evren/varolusu ancak insanoglu ortaya koyabilir. Bu ortaya koyus, ancak metafizigin ideolojik inancsal dogrusu olabilir, evrensel onayi yoktur, bilimsel degildir, yanlislanamaz. Dogrular arasi tartismadir. Herkes kendi dogrusunu sabitler ve sahiplenir.

Insanoglu olmadan, varlik/varolus/evren ortaya konamaz.
Varlik/evren/varolus kendi kendini ortaya koyamaz.
Insanoglunun bunlari ortaya koyumu bir monologdur ve sadece insanoglunun algisi temelinde ve insanoglu eliyle/adina/aittir.
Bu ortaya koyumda varlik/varolus/evren'in bir rolu ve fonksiyonu yoktur.
Insanoglu kendi turu disindaki her hangibirseyle dialog kuramaz, cunku ortak algi yoktur.

Ortaya koyan insanoglu, ortaya konan ise kavramin, yansisi algilanan ile ozdeslesmisligidir.

Yani varlik, evren/varolus birer uclemdir. Ortaya koyan, ortaya konan ve ortaya koyum. Bunlarin ucu de insanoglu patentlidir.

Oyuzden, lutfen bundan sonra benim adima bir fikir yurutme ve eger bilmek istedigin bir sey olursa da spekulasyon yapma da sor.

Kendi varolusa verdigin icerik ve kurdugun an disi teslimiyetci ve caresiz bagi da; basta ben olmak uzere, herkesin kuracagini bekleme.

Aramizdaki en belirgin fark; senin temelinin insandisi ve insanlikdisi olusu ve insanoglu varligini herseyiyle ona teslim etme ve insanoglu varliginin bilincinde ve de farkinda olmama; Ben ise her seyin temelini insanoglu olarak alan, ve insanoglu turunun biri olmanin bilincinde ve farkinda olan bir bireyim.

Bu temelde ve dogal dusunce bazinda, senin varolus teslimiyetinin, benim acimdan; bir teistin yaratici teslimiyeti, bir nonteistin, ideolojik inancsal dogru teslimiyeti arasinda bir fark yok. Cunku teslimiyet zaten alma ve etme temelinde dogal dusuncenin ayrimci, cikarci, bencil, guce otoriteye tapan bir zihniyet ve mentalite ozelligidir. Tarihler boyu da insanoglu birbirini ya insandisi bir olguya, ya da kendi turu icindeki ayrimciliga teslim etmis ve bir insanoglu turu olarak varligini ortaya koyamamistir. HER ZAMAN KENDI TURU DISI BIR OGENIN, DEGERIN, TABUNUN ESIRI VE KOLESI OLMUSTUR.

Oyuzden ya beni oldugum gibi bulundugum bilinc duzeyiyle algilamaya calis, ya da algiliyamiyorsan, kendi teslimiyetci gerekcelerini bana yukleme. Yansitacaksan da "evrensel insan boyle dusunuyor/diyor/yapiyor" v.s. olarak yansit. Yani, KENDI VAROLUS NEDENINI BANA YUKLEME, BIRAK GEREKIRSE, NEDEN BOYLE DUSUNUP YAPTIGIMI MERAK EDENLER BENDEN OGRENSINLER.

Ayna olarak yansitma, yani notr algi ve disaridan bakis acisi budur, yani senin varolus icerik ve baginin bu yansitmaya katilimi, yani senin subjektif yorumun degil.

Eger ortada yansitiken, bir subjektif yorum var sa; bu ayna gibi yansitmak degil; ideolojik inancsal bir AYRIMCI DOGRU temelinde yansitmaktir. Buradaki ayrimci dogru da, senin varolus ile ilgili verdigin icerigin ve kurdugun bagin, sana gore dogru olan ve sadece seni baglayan ideolojik inancsalidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
10-05-2010, 13:29
Saygideger paslicivi;

Kendinin ne oldugunu ortaya koymak icin, varolus/agnostisizm/safbilinc/mutlak mutluluk v.s. gibi soyut terimler kullanmana da gerek yok. Bak sana bir onerim var. "Ben, evrimin evirdigi, tum var olan parcalardan sadece bir tekiyim. Bu evrilme de, evrimsel olarak, evrim; bana ne gibi bir yapi verdiyse, ben bunun bilincindeyim ve bunu yansitiyorum. Oyuzden ben bu evrilmeye karsi koyamam, sadece bilimsel olarak anlik bana evrimin verdigi, yasamimi yasarim. Cunku benim tum cabalarim, evrimin bana bictigi evrilmenin disina cikamaz."icerikli bir tanitimi kendine uygulayabilirsin. Yani sen sadece evrimsel evrilen bir parcasin. Senin buradaki evrimin, varolus, evrilmen de norokimyasal yapi, bilincinde oldugun safbilinc ve yansittigin da, evrimin seni evirirken, sana bictigi yapi.

Iste sadece bunu yansitir, baskalarini da yansitirken, oldugu gibi yansitirsin, yani kendine bictigin bu yukaridaki subjektif algi ve izahi baskalarina uygulamadan.

Yani "Ali tabi ki boyle dusunur, cunku ona varolusun verdigi norokimyasal yapi bu, bu onun sucu degil v.s." degilde, sadece "Ali, boyle dusunuyor" olarak, yani subjektif yorumsuz, sadece Alinin kendisini ortaya koydugu gibi, notr algi ve disaridan bakis acisiyla.

Sana evrim eliyle, iyi evrilmeler. Ben de devrim eliyle, kendimi insanlastirmaya ve evrensellestirmeye devam.

Bu evrim boyledir iste. Senin kendi evrilmesine teslim ederken, bana da devrimsel olarak bunu degistirme ve teslim olmamayi bicmis. Allah'in pardon, evrimin, pardon, varolusun adaleti de bu. Kimine evrimin evrilmisligine teslimiyeti, kimine kendi ile olan, devrimsel mucadelesini "layik gormus"

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
10-05-2010, 13:52
Saygideger paslicivi;

bilinmeyen tartışılır..-paslicivi-

Bilinmiyeni ortaya bilinir olarak koymadan tartismak, tek bir anlama gelir, spekulatif, doga ustu, dunya otesi, mistik, mitolojik, metafizik icerikli ideolojik inancsal ortaya surumlerdir.

Ben bil kokenini ve insanoglunu temel almis bir birey olarak, bilimsel icerigi olmayan bu konularda, taki bilim tarafindan bilimsel olarak ortaya konana kadar, bir tartismasal kisir donguye girecek kadar bilincsiz degilim.

Benim bu tartismanin farkindaliginda olarak ve insanogluna bir yasamsal ve iliskisel, bir yarar saglamayacaginin da bilincinde olarak, disarida kaldigimi, yalniz; bil kokenli bilimselligi insanoglu temelinin tek gecerli soyutlamasi olarak algilayan bir birey olarak ta, bilinmiyenin tartismasinin, hic bir anlam ve degeri olmadigini, sadece tartismaya katilan ogelerin, kendi ideolojik inancsal dogrularini, diger ideolojik inancsal dogrulara ustun kilmak ve galip gelmek icin, bir dogruluk mucadelesine gireceklerini de soylemeden gecemeyecegim.

Bilinenin tartismasinin anlami da; evrensel-insan neyin sey olarak bilindigi veya bilinenler arasidan hangisinin dogrulugu degil; bilinir olarak bildirilenin, nasil bildirildigi ve nasil bilinir hale getirdiginin AYNILIGININ kokensel ve temelsel sorunlarini ortaya koymaktir.

Cunku zaten su an insanoglunun tartistigi, kendi ortaya attigi ve ya inancsalligi, ya da bilimselligiyle var kilarak bildirdigi, bilgi ve ogretilerdir.

Iste senin bu bilinmez dedigin, var ve ol kokenli, nesillerden beri insanoglunun beynine kazinan ideolojik inancsal dogrusal tabular ve verilerdir. Varolus ta bunlardan biridir.

Insanoglu zaten, bu insandisi ortaya attigi seyleri tartistigi icin, bir turlu kendi turu ve birine yonelememis, kendi tursel ve birsel varliginin farkina varamamis ve bilincine erisememistir.

Ben kendi adima, bu gidisata bir "dur" dedim. Demeye de, neden dur dedigimi izah etmeye de devam edecegim. Cunku ben bir insanoglu turu biriyim. Oyuzden de temelim herturlu dogal dusuncenin insandisi ve insanlikdisi temelleri dgil; tam da insanoglunun kendi temeli.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
10-05-2010, 13:59
Saygideger Dusungen;

Zaten ortada bir sorun varsa, o sorun, o sorunu yaratan beyinler tarafından çözülemez. -Dusungen-

Bu yerinde ve dusunduucu tesbitini, aciklamalarinla derinlestirirsen, ben de sana katkda bulunabilirim. Cunku bu beyin sadece, epistemolojik olarak yine insanoglunun ortaya koydugu ve kendini ortaya koyamamis olan bir tek insanoglunda var. Bu da tartisma temelinin, insandisi degil; tam da insan temeli olmasi gerektigini ortaya koyuyor. Tabi ki bunu tartisacak olanlarin, bir insanoglu turu ve onun biri oldugu bilincinde olmasi ve farkina varmis olmasi lazim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
10-05-2010, 22:42
Bu evrim boyledir iste. Senin kendi evrilmesine teslim ederken, bana da devrimsel olarak bunu degistirme ve teslim olmamayi bicmis. Allah'in pardon, evrimin, pardon, varolusun adaleti de bu. Kimine evrimin evrilmisligine teslimiyeti, kimine kendi ile olan, devrimsel mucadelesini "layik gormus"

Saygilarimla;
evrensel-insan
Saygıdeğer Evrensel-insan,
Aklın Teslimiyetini nasıl görüyorsun? Bir anlamda "Doğru kabulleri"nin herbiri bir teslimiyet değil mi?
İnsanoğlunun kendi Egosuna,sahte benliğine teslim olduğunu nasıl anlarız?
Örneğin kendisini Mutlak Doğru üzerinde gören bir insan,olaylara kendi dışından bakamıyorsa,sahte benliğinin etkisi altındadır.Bir bakıma derin uykudadır.Olaylara Objektif bakamaz.
Bencil davranışlar segileyen ve hep "BEN" önce "BEN" diyen bir insan Sahte benliğine teslim olmuştur.Bunu asla kabul etmeyecektir ama durum budur.
Sen ise Evrensel-insan düşüncesi ve sistematiği gereği bu tür bir "TESLİMİYET"ten uzak duracak Farkındalığa ve Bilince sahibsin.
Bunun Limiti nedir?
"Sahte Benlik" insanın "AN" dan uzak tutar ve kurnazca dün ve yarın arasında gezintiye çıkarır.Meditasyon ise "AN" da sabit kalmayı sağlar ve "AN" da kaldığın müddetce ZamAN dan bağımsızsındır.
İşte bu bağımsızlık gerçek ÖZGÜRLÜKTÜR.
Evrensel-insanın Teslimiyet olarak algıladığı ve negatif anlam yüklediği bu BAĞIMSIZLIK yani ANI yaşamak,Onu tadanlar için positif anlam yüklü ve çok cazip bir Nörokimyasal terkibdir.
Bu terkib(Karışım) ile İnsan beyninin Tüm Evrenle aynı dalgaboyu ve Ritmi yakalaması anlamına geliyor...
Sevgili Evrensel-insan
Tarifi çok zor ve her insanın teslimiyeti kendine hasdır ama özetle bu ve benzer nedenler ve daha anlatamayacağım başka nedenlerle "Bilinçli ve istemli Teslimiyet" tüm bu deneyimleri yaşatıyor.
Gerçek mutlulukta burada yatıyor.
Çünkü bu Teslimiyet halinde her türlü ACI gibi görünen olaya/olguya...Mutluluk gibi görünen durumlara...
ne üzülür nede sevinirsin...Sadece kahkahayı basar...Güler geçersin...
Vazgeçemeyeceğin...seni Rehin alan hiçbirşey YOKtur.

Saygılarımla...
UluL

evrensel-insan
10-05-2010, 23:45
Saygideger UlulElbab;

Aklın Teslimiyetini nasıl görüyorsun? Bir anlamda "Doğru kabulleri"nin herbiri bir teslimiyet değil mi?
Akil, tam da dogal dusuncenin bencilliginin bir urunudur. Akil, bencildir. Nihilizmin, bireyci akilciligi ve canavarligi, dogal dusuncenin son noktasi, iflas ve intihar ettigi noktadir. Dogru da aklin kendisini onaylamasi icin gerekli bir tatmin duygusudur.

İnsanoğlunun kendi Egosuna,sahte benliğine teslim olduğunu nasıl anlarız?

Insanoglunun kendi yoktur ki, kendi egosuna teslim olsun! Insanoglu kendi ortaya soyutlama yoluyla attigi metafizik ve etiksel ideolojik inancsal dogrulara teslim olur. Insanoglunun egoizmi, ancak bireyci akilcilikla mumkundur, buda bireyin kendi cikari icin "heryol mubah" anlayisiyla, herkesi ve herseyi her turlu kullanmasi ve gerekirse de insanlikdisi dusunce ve davranis uygulamasi demektir.

Örneğin kendisini Mutlak Doğru üzerinde gören bir insan,olaylara kendi dışından bakamıyorsa,sahte benliğinin etkisi altındadır.Bir bakıma derin uykudadır.Olaylara Objektif bakamaz.
Bencil davranışlar segileyen ve hep "BEN" önce "BEN" diyen bir insan Sahte benliğine teslim olmuştur.Bunu asla kabul etmeyecektir ama durum budur.
Sen ise Evrensel-insan düşüncesi ve sistematiği gereği bu tür bir "TESLİMİYET"ten uzak duracak Farkındalığa ve Bilince sahibsin.
Bunun Limiti nedir?

Bence, insanoglu turunun biri oldugunu algilayamayan, farkina ve bilincine varamayan her benlik; insandisi benliktir. Insandisi benligin bir limiti yoktur, limiti hayal gucu siniri, ya da inancsallik siniridir. Teslimiyetten uzak durmanin siniri, senin ozgurlugunun siniri baskasinin hakki, senin hakkinin siniri baskasinin ozgurlugudur. Buradaki ozgurlugun, dusunce siniri ise; insanoglunun ufkunu kapatan tabular, degerler ve veriler otesi ve bunlarin, asilabileceginin bilinci ve farkindaligidir. Her bir tabu yikimi, bir ufuk asar. Eger dogaldusuncenin, noktalayici, kesinlikci, sonlandirici v.s. temelli sinirini asabilirsen ve birseyi dogru ile sinirlamamayi, noktalamamayi algilarsan, bilimin siniri olan epistemoloji de, senin bilimsel sinirin olur. Hayalgucunu sadece bilimselligin somutuna adarsin.

"Sahte Benlik" insanın "AN" dan uzak tutar ve kurnazca dün ve yarın arasında gezintiye çıkarır.Meditasyon ise "AN" da sabit kalmayı sağlar ve "AN" da kaldığın müddetce ZamAN dan bağımsızsındır.
İşte bu bağımsızlık gerçek ÖZGÜRLÜKTÜR.

Ben sahte benlik yerine, insandisi terimini kullaniyorum. Cunku bir seyin sahte olabilmesi icin, once gercegini yani kendisini ortaya koyabilecek bilinc ve farkindalik gerekir. Bu da zaten insanoglunda yoktur. Buradaki An temeli, epistemolojinin siniridir, bu da surekli suregelen bir surec olarak degiskendir.

Evrensel-insanın Teslimiyet olarak algıladığı ve negatif anlam yüklediği bu BAĞIMSIZLIK yani ANI yaşamak,Onu tadanlar için positif anlam yüklü ve çok cazip bir Nörokimyasal terkibdir.

Negatif bir algi mumkun degildir, negatif anlam yuklemek te sadece pozitif karsiti bir ifadedir.
Bu terkib(Karışım) ile İnsan beyninin Tüm Evrenle aynı dalgaboyu ve Ritmi yakalaması anlamına geliyor...

Sonucta insanoglu kendi dahil herseyi ortaya koyan turdur. Kendisinin ne yaptigi da, kendisini kendi ideolojik inancsal dogrusuyla, ne kadar tatmin edecegine baglidir.

Sevgili Evrensel-insan
Tarifi çok zor ve her insanın teslimiyeti kendine hasdır ama özetle bu ve benzer nedenler ve daha anlatamayacağım başka nedenlerle "Bilinçli ve istemli Teslimiyet" tüm bu deneyimleri yaşatıyor.

Bir insanoglu turu, neden ve nasil bilincli teslimiyeti kabullenir? Bunu insanoglu turune kabullendiren tek bir neden vardir, o da insanoglu turunun, kendi turu disi dusunmesi ve davranmasidir, kendi disindaki algiladigi herseye ve herbirseye verdigi icerik ve kurdugu bagdir. Yani, tabiri caizse ve de abesle istigalle, kendi uydurdugu masala, kendi inanmasi ustelik bu masala teslim olmasidir. Oyuzden insanoglunun teslimiyeti, kendine has degil; soyut dogumdan beri verilen ve sorgulanmiyan tabulara, ideolojik inancsal dogrulara hastir. Cunku teslim olunan bu tabular, ideolojik inancsal dogrulardir.

Gerçek mutlulukta burada yatıyor.

Eger gercek, somut ise, soyut mutluluk ile birlesmez. Epistemolojik gerceklikte de zaten mutluluk gibi, duygusal ogeler yer almaz. Cunku epistemolojik gerceklik, ne ise o dur. Kimsenin ideolojik inancsal dogrusu temelinde uyarlanamaz. Zaten uyarlamaya calisanlar, gercekten "kacanlar" ve gercekle "yuzlesemiyenlerdir. Gercekler de, ancak notr algi ve disardanbakis acisinin gozlemi, deneyi, ortaya koyumuyla mumkundur. Cunku gercekler, yoruma ve subjektif degerlendirmelere acik degildir. Sadece tum resim olarak ortaya konabilir. Oyuzden gercekler, duygu degil; mantik kaldirir.

Çünkü bu Teslimiyet halinde her türlü ACI gibi görünen olaya/olguya...Mutluluk gibi görünen durumlara...
ne üzülür nede sevinirsin...Sadece kahkahayı basar...Güler geçersin...
Vazgeçemeyeceğin...seni Rehin alan hiçbirşey YOKtur.

Walla kusura bakma ama; teslim oldugun sey, zaten seni rehin almistir ve atilan kahkaha psikolojinin verdigi caresizligin bir tezahurudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
11-05-2010, 00:03
Saygideger UlulElbab;

Teslimiyetin, karsiti; ozgurluk degil, serbestlik; ozgurlugun karsiti da teslmiyet degil, bagimliliktir.

Buradaki serbestlik; dogal dusuncenin tum noktalayici, sahiplenici, sabtleyici etiksel ve metafizik ideolojik inancsal dogrularindan serbestliktir, yani veri, tabu deger otesi insansal/evrensel dusunce ve davranistir SERBEST DUSUNCEDIR.

Buradaki ozgurluk te; birey bilincidir. Yani bir kisinin birey bilinci almis olarak, hic bir baskasinin etkisi, baskisi, zorlamasi, mudahelesi altinda kalmadan, kendi degerlendirmesiyle, kendine verilen tabu, veri ve degerleri; gerekli ise, kendi degeri yapacak, yani ogrendigini bilmeye tasimak, ya da bunlari sorgulayarak, yasam ve iliskilerine insansal temelde zararli olanlarini ve mumkunse evrensel temelde ayrimci olanlari ortaya cikarip, onlardan uclem temelinde arinmak/kurtulmak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
11-05-2010, 01:20
Saygideger UlulElbab;

Akil, tam da dogal dusuncenin bencilliginin bir urunudur. Akil, bencildir. Nihilizmin, bireyci akilciligi ve canavarligi, dogal dusuncenin son noktasi, iflas ve intihar ettigi noktadir. Dogru da aklin kendisini onaylamasi icin gerekli bir tatmin duygusudur.

Sayın Evrensel-İnsan,
Bencilliğin söz konsu olabilmesi için önce bir "BEN" tanımlaması yapılabilmesi gerekiyor.O "Ben" ise Dünyaya "İlkel BENlik" ile gelen ve Açlık,Susuzluk v.s. gibi temel ihtiyaclarının karşılanmasını isteyen/taleb eden ve giderek talepleri artacak olan Sahte benlik adayıdır.
Sahtesinin varsa elbette bir gerçeğide olmalı...O da Varoluştan gelen Özbenliktir.
Akıl bir ürün değil,üreten tam anlamı ile soyut üreten bir araç(tool)dır.
Nihilizm ise bana göre Materyalizmin evrildiği son nokta.O nedenle bir önce ki yazımda "Rehin alan Madde"den söz etmiştim.Ama anlamadın:)yada ben anlatamadım diyelim...
Doğru nedir? doğru,üretilen Soyuta üretenin subjektif bakış açısıdır.
Ne kadar çok gözlemci o açıdan bakarsa o kadar çok "Doğru" kabul edilir.

Insanoglunun kendi yoktur ki, kendi egosuna teslim olsun! Insanoglu kendi ortaya soyutlama yoluyla attigi metafizik ve etiksel ideolojik inancsal dogrulara teslim olur. Insanoglunun egoizmi, ancak bireyci akilcilikla mumkundur, buda bireyin kendi cikari icin "heryol mubah" anlayisiyla, herkesi ve herseyi her turlu kullanmasi ve gerekirse de insanlikdisi dusunce ve davranis uygulamasi demektir.Saygıdeğer E.İ.
Sanırım kullandığımız terim ve kavramları eşleştirmemiz gerekiyor ki yanlış anlaşılmaların önüne geçebilelim.Aksi takdirde bu bir dialogdan ziyade Monolog olur ki...O nedenle bazı insanlara haksız yere "İdeolojik inançsal doğru" ya teslim oldu damgası vuruyor olabilirsiniz.
Şimdi anladığım kadarı ile "insanoğlu" senin Lugatında "İnsan" dan başka bir anlam taşıyor ki "insanoğlunun kendi yoktur ki" diye bir paragrafa başlamışsın? Bunun tarafımdan anlamlandırılması için "insan ve insanoğlu ayrımını"hangi sabit ve değişken parametrelere göre ayırdığını bilmem gerekiyor.Bu Adem ve Ademoğlu ayrımı gibi birşey mi?


Ben sahte benlik yerine, insandisi terimini kullaniyorum. Cunku bir seyin sahte olabilmesi icin, once gercegini yani kendisini ortaya koyabilecek bilinc ve farkindalik gerekir. Bu da zaten insanoglunda yoktur. Buradaki An temeli, epistemolojinin siniridir, bu da surekli suregelen bir surec olarak degiskendir.Yine burada ortak bir Paydada buluşabilmemiz,aynı dili konuşmamız için bir ipucu vermişsin:Sahte benlik=İnsandışı
Bu bana göre bir ilerlemedir.Şimdi biliyorum ki ben "Sahte benlik" tanımını kullanırsam Evrensel-İnsan "İnsandışı" olarak algılayacak.

"İnsanoğlunda bilinç ve farkındalık yoktur" derken sanırım yine insanoğlu ve insan farkı ve ayrımını vurguluyorsun ki buna yukarıda değinmiştim.Bu bir açıklama gerektiriyor.
Eğer bununla ilkel insanı kast ediyorsan,onda dahi bir "ilkel benlik" vardır ve Açlık-Susuzluk-Cinsellik gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını arzular.Sahte benliğin çekirdeğini oluşturan ve bu dürtü/içgüdüleridir.
Maddeye tutkun,bağımlı olan tamda insanoğlunun bu yönüdür.
Aşağıda ki cümlene karşı ise Nötr durumdayım çünkü ne başı ne sonu var...
Sloganvari kısa bir cümle;
Negatif bir algi mumkun degildir, negatif anlam yuklemek te sadece pozitif karsiti bir ifadedir.
Bu cümleden ne anlamam gerektiğini gerçekten bilemiyorum,yukarıda belirttiğim nedenden dolayı...Sanırım yine bir yanlış anlama söz konusu çünkü ben "negatif algı" ile bir duruşa/duruma/tanımlamaya olumsuz anlam yükleme olarak kullanmıştım.Pozitif karşıtı ise zaten kendiliğinden anlaşılır yani olumlu anlam yüklemedir.

Sonucta insanoglu kendi dahil herseyi ortaya koyan turdur. Kendisinin ne yaptigi da, kendisini kendi ideolojik inancsal dogrusuyla, ne kadar tatmin edecegine baglidir.[QUOTE]

Sevgili Evrensel-insan
İnsanoğlu evrimleşir ve İNSAN olma yolunda farkındalığı ve Bilincini yükseltirse Sevgi dolu ve positif yönleri ile Varoluş ile özdeşleşir.
Dolaysı ile Varoluş ve İnsan bütünleşir.
Zaten Varoluş ve İnsan bir bütündür.Ancak burada Varoluşun farkı İnsana bağımlı olmayışında yatıyor.
Özetle Varoluş olmazsa İnsan olamaz,İnsanlığın TOPLAMI olmazsa Varoluşta anlamını yitirir....Ama tek tek İnsanlara bağımlı değildir Varoluş....
insanoğlu İnsan olmak ve Varoluş ile bütünleşmek zorunda.
Bu teslimiyeti zorunlu kılmakta.Çünkü iki eşit arasında cereyan etmiyor olaylar...İnsan BİRlik ve BÜTÜNLÜK Bilincine yükselmek ZORUNDA...[QUOTE]
Bir insanoglu turu, neden ve nasil bilincli teslimiyeti kabullenir? Bunu insanoglu turune kabullendiren tek bir neden vardir, o da insanoglu turunun, kendi turu disi dusunmesi ve davranmasidir, kendi disindaki algiladigi herseye ve herbirseye verdigi icerik ve kurdugu bagdir. Yani, tabiri caizse ve de abesle istigalle, kendi uydurdugu masala, kendi inanmasi ustelik bu masala teslim olmasidir. Oyuzden insanoglunun teslimiyeti, kendine has degil; soyut dogumdan beri verilen ve sorgulanmiyan tabulara, ideolojik inancsal dogrulara hastir. Cunku teslim olunan bu tabular, ideolojik inancsal dogrulardir.
Teslimiyet bir ZORUNLULUKdur...Teslimiyet yoksa Algı açılmayacak Tamamlanma gerçekleşmeyecektir.
Sevgiye masal diyenler ve Teslim olmayı bir Zaaf olarak görenler hep olmuştur ve olacaktırda.
Bu tür düşünce hep mücadele ve tartışma içinde olacak...Anahtar kelimeler ise tepki ve mücadele...
Tamamlanmışlık duygusunun zihindeki tezahürü ise tepkisizliktir.
Teslimiyetten sonra artık o konu her neyse kendini ifade etmek ihtiyacın bitmiştir.
Olayların içini ve dışını bilirsin artık ve o içinde bir olmuştur. Artık verilecek bir tepki de kalmamıştır. Korkulacak, endişe edilecek, kontrol edilecek, direnilecek bir şey kalmamıştır. Olaylar karşısında nötr oluruz ve derin bir anlayış kazanırız. Bu anlayışın ardında sevgi gizlidir. Açığa çıkan her sevgi titreşimi bizim bilincimizi saflaştırmaktadır. Saflaşan bilinç birlik ve bütünlük algısı içindeki bilinç boyutudur. Bu boyutta yaşamdaki herşey bir başka anlam taşımaktadır. Tüm varolşun sevgisi içimizdedir…

Walla kusura bakma ama; teslim oldugun sey, zaten seni rehin almistir ve atilan kahkaha psikolojinin verdigi caresizligin bir tezahurudur.

Saygilarimla;
evrensel-insanSevgili Evrensel-insan,
Kusura Sünnetci bakarmış..ben bakmam::tea:
Atılan kahkahanın anlamını bilmen için yukarıdakileri önyargıdan uzak tekrar okuman gerek...
Bir "çaresizlik"ten söz edebilmemiz için en başta belirttiğim gibi Maddeye bağımlı olmam gerek...Oysa beni bağlayan/rehin alan hiçbirşey yok Hayatta ve Hayatımda...Belki Oğlum...Ona olan Sevgimde madde değil zaten...Onun dışında Madde beni bağlamaz:)
Çaresizlik de neymiş?:juggle: ki Tezahur etsin...
Bu arada Tezahur..Zahir yani görünendir...Görünen ise bir yanılsamadan ibaret.Çaresizlik görüntüye aldanmaktır...

Saygilarimla;
UlUl

evrensel-insan
11-05-2010, 02:13
Saygideger UlulElbab;

Bencilliğin söz konsu olabilmesi için önce bir "BEN" tanımlaması yapılabilmesi gerekiyor.

Ben tanimlamasi icin, bkz-evrensel insan'in kosesi-son mesaj.

O "Ben" ise Dünyaya "İlkel BENlik" ile gelen ve Açlık,Susuzluk v.s. gibi temel ihtiyaclarının karşılanmasını isteyen/taleb eden ve giderek talepleri artacak olan Sahte benlik adayıdır.
Sahtesinin varsa elbette bir gerçeğide olmalı...O da Varoluştan gelen Özbenliktir.

Paslicivinin, safbilincini sen ozbilinc yapmissin, halbuki ben oz bilinci insanoglunun ozu olan insan bilinci yapmistim. Soyutlar boyledir iste, herkes kendi bilgi, birikim, bilinc v.s. duzeyinde algilar ve anlamlandirir.

Akıl bir ürün değil,üreten tam anlamı ile soyut üreten bir araç(tool)dır.

Bir seyin ureten olmasi icin, kendisi urun dur, urun uretir. Burada benim kullandigim akil, insanoglu birine dusunce ve davranista yon verendir.

Nihilizm ise bana göre Materyalizmin evrildiği son nokta.O nedenle bir önce ki yazımda "Rehin alan Madde"den söz etmiştim.Ama anlamadınyada ben anlatamadım diyelim...

Nihilizmin, madde ile pek ilgisi yok. Nihilizm, ilk defa insanoglunun dogal dusunce karsitlik temellerinin en genisi, sey ve hicbirseyi herseyin bir insanoglu ortayas koyumu oldugu temelde ortaya atan bir ideolojik inancsal dogrudur. Ayrica, ilk defa insanoglu biri olan ve bilincine varamamis olan bireye, bireyci akilciligin yolunu acan ve 20. yuzyildan bu yanada, amerikan emperyalizmi ve onun emperyalist zihniyeti, soros ideolojisi ve evengalist orgutlenmesinin temel metafizik felsefesidir ve dunyayi icine soktugu ve yarattigi izmler de bugun ortadadir. Rehin alan sadece madde degil; insandisi olarak insanoglunun ortaya attigi ve icerik vererek bag kurdugu her deger, veri ve tabudur. Bunlar genelde etiksel ve metafizik, ideolojik inancsal dogrulardir.
Doğru nedir? doğru,üretilen Soyuta üretenin subjektif bakış açısıdır.
Ne kadar çok gözlemci o açıdan bakarsa o kadar çok "Doğru" kabul edilir.

Dogru, insanoglunun ideolojik inancsalini kendine kabul ettiren bir tasdikleyici ve tatmin edicidir, dogru bir inancsaldir. O yuzden de goreceli ve degiskendir. Sadece dogrulayani baglar, bilimsel degildir ve yanlislanamaz. Herhangibir dogrunun da herhangibir konuda, ya da genelde evrensel bir ortak onayi/kabulu mevcut degildir. Zaten mucadele de, dogrular arasi mucadeledir. Bu temelde de zaten oznel ve subjektiftir.

Sanırım kullandığımız terim ve kavramları eşleştirmemiz gerekiyor ki yanlış anlaşılmaların önüne geçebilelim.Aksi takdirde bu bir dialogdan ziyade Monolog olur ki...O nedenle bazı insanlara haksız yere "İdeolojik inançsal doğru" ya teslim oldu damgası vuruyor olabilirsiniz.
Şimdi anladığım kadarı ile "insanoğlu" senin Lugatında "İnsan" dan başka bir anlam taşıyor ki "insanoğlunun kendi yoktur ki" diye bir paragrafa başlamışsın? Bunun tarafımdan anlamlandırılması için "insan ve insanoğlu ayrımını"hangi sabit ve değişken parametrelere göre ayırdığını bilmem gerekiyor.Bu Adem ve Ademoğlu ayrımı gibi birşey mi?

Insanoglu, dogal dusunceyi ortaya atan ve bu dusuncenin koken ve temelsel insandisi (madde, varlik, varolus dusunce, herturlu yaratici v.s.) ve insanlikdisi (bencil, cikarci, ayrimci, guce ve otoriteye gereksinim duyan, savaskan, her turlu psikoloji yasayan, her turlu etiksel ve metafizik ayrim yasayan v.s.) deger, tabu ve verilerle sadece yasamayan, bunlara kendini teslim eden; dusunce ve davranista, kendi turunun butunlugunu, birligini ve beraberligini saglayamamis, hayvan ile insan arasi bir gecis formudur.

Insan ise; hem kendi tur butunu, hem de epistemolojik olarak ortaya konan, en genis mekan evrenin, evrenselligini hedeflemis, kendi devrimiyle birey bilincini almis, herseyin temelini kendi alan birey goruntulu ve insanozlu, insanoglunu dusunce ve davranista, bu gorunus ve oze tasiyacak bir insanoglu bilincidir.

Negatif bir algi mumkun degildir, negatif anlam yuklemek te sadece pozitif karsiti bir ifadedir.-e.i.

Insanoglu duyusu, yada duyumu ile algilayarak, var kildigi hersey pozitiftir. Bu pozitifin, kendisi pozitif, karsiti ise negatiftir. Aslinda negatif yoktur. Sonucta karsit pozitif vardir, buradaki negatiflik, ortaya koyani kendi pozitifiyle ozdeslestiremeyen icin gecerlidir. Ornek olarak, ateizm; teizme gore, teizm ateizme gore negatiftir; fakat, her ikisi de kendi acilarindan pozitiftir. Yani negatif, ya da olumsuzluk, ateizm pozitizvinin teizme, tizm pozitivizminin de ateizme bakis acilaridir. Ya da "yapma/soyleme" v.s. negatif bir emir anlami tasisada, soyleyenin pozitif istemini icerir.

Teslimiyet bir ZORUNLULUKdur

Bazilari icin olabilir, benim icin degil.

Ben daha once acikladigim, hem de detayli acikladigim kavramlari, bir daha aciklama durumunda kaldigim zaman, o ilk acikladigim netligi belki de veremiyorum. Oyuzden de "eskiden" "surayi oku" derdim. Cunku daha once cok detayli acikladigim kavramlar bunlar, ama bu "surayi oku" demem, yazarlara sanki bir emirmis gibi geldiginden "rahatsiz oldular" o yuzden artik demiyorum. Ama; eger dediklerimin detayli, acik ve net algilanmasi isteniyorsa, eski mesajlarimin okunmasini saglik veririm.

Yoksa dedigim gibi, zaten insanoglunun soyutlamasi basli basina bir sorun, bir de soyutlara verilen icerik ve kurulan bag farki ortaya cikinca, herkes birbiriyle ayni dili degil; baska bir dili konusarak anlasmaya calisir oluyor. O yuzden de ben, mesela demokrasiyi tartismadan once, kisiye "sen demokrasiden ne algiliyorsun?" diye sorarim ki, en azindan ayni algi kulvarinda mesajlasirsak, belki ortak bir bilgi alis verisi mumkun olabilir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
11-05-2010, 02:50
Saygideger UlulElbab;

Bencilliğin söz konsu olabilmesi için önce bir "BEN" tanımlaması yapılabilmesi gerekiyor.

Ben tanimlamasi icin, bkz-evrensel insan'in kosesi-son mesaj.

O "Ben" ise Dünyaya "İlkel BENlik" ile gelen ve Açlık,Susuzluk v.s. gibi temel ihtiyaclarının karşılanmasını isteyen/taleb eden ve giderek talepleri artacak olan Sahte benlik adayıdır.
Sahtesinin varsa elbette bir gerçeğide olmalı...O da Varoluştan gelen Özbenliktir.

Paslicivinin, safbilincini sen ozbilinc yapmissin, halbuki ben oz bilinci insanoglunun ozu olan insan bilinci yapmistim. Soyutlar boyledir iste, herkes kendi bilgi, birikim, bilinc v.s. duzeyinde algilar ve anlamlandirir.


Yanılıyorsun Saygıdeğer Evrensel-insan,

Özbenlik ve Safbilinç nasıl ki farklı şeyler ise senin tanımınla özbilinç
de farklı...
Tıpkı Paslıçivinin farklı bir insan olması ve benim de tamamen farklı bir insan olmam gibi.
Herşeyden önce tanıma dikkat edersen bir özBENLİK diğer safBİLİNÇ...

Özbenlik merkezdedir...Etrafını ise Sahte benlik sarar...
Özbenliğe ulaşan her zaman Safbilinç olamayabilir...Dolaysı ile faklı şeyler bunlar...
Özbenlik ulaşılmak istenen hedef..Safbilinç ulaşım sonucu ortaya çıkan Farkındalık.

İnsan ve İnsanoğlu ayrımıda zaten aynı kapıya çıkıyor...
Ayrıca teşekkür ederim gayet net bir açıklama olmuş.

Bu noktada aynı şeyi söylüyoruz;insanoğlu=sahte benliği ile hareket eden
kan döken,bencil v.s.
İnsan=Özbenliğine ulaşmış Safbilinç haline dönüşmüş...
Ama bence insan/insanoğlu kavramları karmaşaya daha çok neden oluyor...
Çünkü Türkçede kullanımları yukarıda ki anlamları kapsamıyor.
Birçok insan için insan veya insanoğlu birbirinde farkı olmayan ve insan soyunu temsil eden kelimeler.
Oysa ben sana evrensel-insanoğlu diye hitab etsem belkide hakaret gibi algılayacaksın:)
İşte yanlış anlamalara kelimelere bu tür farklı syntax yüklemek neden oluyor.
Genel anlamda yazılarını beğenerek okuyorum.Düşüncelerinden faydalanıyorum...Yarın sabah bu ve diğer başlıklarda ki yazılarını okumak dileğiyle...
Sevgiler...
UlUl

evrensel-insan
11-05-2010, 02:59
Saygideger UlulElbab;

Haklisin, benlik ile, bilinci bu anlamda, okurken karistirmisim. Bu iki soyut hakkinda, birebir de paslicivi ile mesajlasmamiz bayagi, detayli.

Insanoglunu, insanoglu yapan; insanin OGLU, ekidir. Bu da x temelli karakterin, erk sel, erk eksel ve erkeksel oldugu demektir. Yani mankind, digeri ise, human being'dir.

Buradan yeni bir konu, yani insanoglunun ortaya koydugu seylerin, karakteri ve ozu olan erkeksellik, erk eksellik ve erksellik ortaya cikar (anaerkil/ataerkil), bu da dogal dusuncenin, ozsel, karakteridir. Kisaca, disi; sadece erkeksel ozun, bir gorunus ayrimidir. Dogal dusunce de, disisellik yoktur, erkeksel disilik vardir. Bu konuda istersen link verebilirim. Hatta adem ve havva yi xy olarak anlatmistim, evrensel'in kosesinde.

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
11-05-2010, 03:07
Saygideger UlulElbab;

Insanoglunu, insanoglu yapan; insanOGLU, ekidir. Bu da x temelli karakterin, erk sel, erk eksel ve erkeksel oldugu demektir. Yani mankind, digeri ise, human being'dir.

Buradan yeni bir konu,m yani insanoglunun ortaya koydugu seylerin, karakteri ve ozu olan erkeksellik, erk eksellik ve erksellik ortaya cikar (anaerkil/ataerkil), bu da dogal dusuncenin, ozsel, karakteridir. Kisaca, disi; sadece erkeksel ozun, bir gorunus ayrimidir. Dogal dusunce de, disisellik yoktur, erkeksel disilik vardir. Bu konuda istersen link verebilirim. Hatta adem ve havva yi xy olarak anlatmistim, evrensel'in kosesinde.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Link verirsen memnun olurum kıymetli E.İ.

Çünkü bu dişi-erkek konusunun benim kafamı meşgul edenbir yönüde neden

bir kadının menapozdan sonra ancak Safbilinç konumuna yükselebileceği hipotezi...

Diğer bir ifade ile neden tarihte Kadın peygamber olmadığı...

Sanırım faydalı olacaktır...link için

Şimdiden teşekkürler...

Saygılarımla...
UlUl

evrensel-insan
11-05-2010, 03:09
Saygideger UlulElbab;

Hangisinin linkini istiyorsun, adem&havva'mi, yoksa erkeksel disilik mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
11-05-2010, 03:22
Saygideger UlulElbab;

man (adam), male (erkek), woman(kadin), female(disi)

Woman'in etimolojik ve linquistik dil yapisi, wo'nun womb (rahim) den turetilmisidir, yani woman-erkegin rahmi (geldigi yer) demektir. Female'deki fe de demirin semboludur, yani demir (saglam v.s.) adam.

Iste bu temelde, disi erkeksel oz acisindan anne ve kadin olarak farklilasir, anne erkegin one cikardigi, kadin da kullandigi iceriktedir. O yuzden de tum dinlerde, disinin annesi ile, kadini farklilasir.

Yani disi, ERKEK (INSAN) OLMAYAN (INSANOGLU) demektir. Cunku insanoglunun esdegeri, erkek, karsiti, ya da tamamlayicisi ise, disidir. Buradan Rahim'in iki islevi cikar, annelik, dogurganlik ve kadinlik, kullanim (mal, esya v.s.).

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
11-05-2010, 03:26
Saygideger UlulElbab;

Hangisinin linkini istiyorsun, adem&havva'mi, yoksa erkeksel disilik mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Herikisinide Sevgili Evrensel-insan...Sana zahmet:)

Bu arada ben Link verip şurada yazmıştım denmesini yanlış bulmuyorum.Bilakis hem yazara hemde okura kolaylık olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla...
UlUl

evrensel-insan
11-05-2010, 03:38
Saygideger UlulElbab;

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=10613

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=9059

Evrensel'in Kosesi

http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=300942&postcount=820

Index linki. Burdan, ilgini ceken baslik olursa, bakabilirsin. Bu arada sana, evrensel insan'i anlatan siirimin sayfa ve mesaj numarasinida verdim. Bu da bonusu olsun.:rockon:

Sayfa 1
3 - Insan Hak ve Hukuku-siir
5 (ve 37) - Adem Havva ve Ayrilmislik felsefesi, insanin evrensel sorunu

Sayfa 4
37 (ve 5) - Adam Havva ve Ayrilmislik Felsefesi, Insanin Evrensel Sorunu

Alinti yaptigin, mesajimdan sonra yazdigim bir mesaj daha var, o da sana bir fikir verebilir, dogal dusunce ve sorunlari hakkinda.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
11-05-2010, 06:18
Bir kere daha soyluyorum, bana hic bir seyin bir dayatimi olmadigi gibi, ben temel olarak insanoglu disinda baska bir guc oldugunu da dusunmuyorum.

sevgili e.i.. sana daha önce basit bir deney önermiştim.. bir süreliğine bu sitede ve özel yaşamında bu konulardan uzak durarak, kendini izole ederek günlük basit bir yaşam yaşamanı tavsiye etmiştim.. sen benim bu önerdiğim basit deneyi "seni siteden uzaklaştırarak meydanın paslıçiviye kalması" olarak yorumlamıştın..

şimdi sana bu yorumunu çürütecek ikinci basit bir deney öneriyorum.. sen ve ben her ikimiz de bu sitede yazmaya ara verelim.. yani "meydanın bana(paslıçiviye) kalması" gibi durumu ortadan kaldırıyorum.. özel yaşamlarımızı kontrol edemeyeceğimiz için bunu devre dışı bırakıyorum..

bakalım kim ne kadar yazmadan durabilecek ve günlük basit yaşamıyla tatmin/mutlu olabilecek..

sen sana bir "dayatımın olmadığını" ifade ediyorsun, bu ifadeyi söyleyen senin gerçek özün değil, özbenliğinin savunma mekanızmaları.. ve bunu kavrayıp algılayabilmenin tek yolu da bu bahsettiğim basit deney..

senin hala tatmin/mutlu olması gereken bir benliğin var, ve bu bahsettiğim basit deney seni nasıl bir "yoksunluk sendromu"na sokacak onu görmeni istiyorum.. benliği tatmin/mutlu eden şeyler narkotik keyifverici gibidirler, almadığında yoksunluk sendromuna ve dolayısıyla mutsuzluk/tatminsizlik durumuna girer ve büyük boşluk, kaos ve arkasından kriz gelir..

şayet sen sana bir dayatımın olmadığını, herşeyi özirade yada özbilincinle yaptığını iddia ediyorsun bu deney senin için çocuk oyuncağı olmalı.. aynı zamanda bir taşla iki kuş vurmuş olacaksın.. paslıçivinin bu iddiasını çürütüp onu safdışı, devredışı bırakacaksın..

evet sevgili e.i.. bu sitede sayfalarca yazı yazmak işin en kolayı, şimdi bu basit deneyi yapmakla hiç bir kaybetmeyeceksin, aksine çok şey kazanacaksın, hem iddia ettiğin özirade ve özbilincini kanıtlayacaksın hem de başbelan paslıçividen kurtulacaksın..

evet bu bahsettiğim arenaya çıkmaya cesaretin varmı?

bu bahsettiğim arena seni özünle, gerçek senle tanıştıracak çünkü.. dünyanın en zor işidir, bir insanın kendiyle yüzleşmesi, tanışması, kendini bulması, bilmesi.. ateşten geçen altına benzer, bu ateşten geçmeyi becerebilirsen saflaşacaksın çünkü..

paslıçivi
11-05-2010, 07:54
Ben; insanoglunun kendisi de dahil herseyin bir ORTAYA KOYUM oldugunu;
Bu ortaya koyumun, kendide dahil, ortaya koyaninin insanoglu oldugunu;
Ortaya konan seyin kendisini kendi adina ortaya koyamayacagini
Ortaya koyan insanoglunun ortaya koyumunu monologla ve sadece kendi turu icin/adina/eliyle ortaya koydugunu
Bu ortaya koyumda, ortaya konanin hic bir rolu ve kendisi olmadigini
Ortaya koyumun, insanoglunun kavrami eliyle oldugunu
Ortaya konanin sadece bir kavram oldugunu


buraya kadar hemfikiriz, hemfikiriz diyorum çünkü bahsettiğin şeyler bir bil-gi değil yani bilimin deklarasyonu değil.. yani sınanabilinir, tekrarlanabilinir ve tüm dünya insanlığı önünde tartışmasız, evrensel onayı olan bir şey değil, senin düşüncelerin ve ben de senin bu düşüncelerin konusunda sadece hemfikirim..

Insanoglu ortada yok ise; ne bir ortaya koyan, ne bir ortaya koyulan ve ne de bir ortaya konumun olamiyacagini
Olsa bile bu ortaya koyanin insanoglu disinda olmasi vasfiyle; insanoglunun bu ortaya koyan ile ortak bir dialogunun olmadigini


doğrudur, yani hemfikirim.. peki insanoğlunun olmadığı dönemi tahmin ederek ya da yarın öbürgün bu insanoğlunun olmadığı dönem bilgi düzeyine indirgenip kanıtlanırsa; bugün varolan insanoğlu olarak o insanoğlu olmayan dönemi ortaya koymaya çalıştığımızda bilincimizde beliren "bu insanoğlusuz şey/varlık nedir?" sorusu belirdiğinde yine bu sorudan kaçıp cevaplamayacakmıyız, cevaplamazsak bu bilinç bu tatminsizlikle yaşayabilir mi?

Ustelik bu ortaya konanin; her zaman ve sartta bir sorun oldugunu

peki bu "ortaya koyum"dan kaçarak senin sorunsuz dediğin evrensel-insan düşüncesine sapmak varolan insanoğlunu tatminsiz bir robota dönüştürüp bitki ve hayvanlar gibi hiçbir bilimsel gelişme sağlayamayan sadece evrimsel sürece bırakılacağının farkında mısın?

ve ortak bir ortaya konumun mumkun olmadigini


çünkü insan denen canlı türü, henüz gerçeklerle yüzleşebilecek bir duygu düşünce ve bilinç donanıma erişmemiştir ve o yüzden her türlü "ortaya koyum" daha önceki atalarından miras kalan soyutlar/zihinlerden başka bir şey değildir..

teizmdekiler atalarının zihnini birebir ortaya koyan, nonteizmdekiler ise bu zihnin çevresinde dolanarak ortaya koyan insanlardır.. yani hepsi gnostik (beş duyumuz ve bilimin sınırlarını aşarak) bir yaklaşım içinde olduğu için ortak bir ortaya koyum sergileyip bir birlik beraberlik sağlayamazlar ve dediğin gibi bu her türlü ortaya koyum insanoğlunu insanlıkdışı bir yaşama sürükler..

ama insanoğlunun varolan somut ve soyut evrimi ve paralelinde bilim ilerledikçe; insanoğlu kendine yansıyanı bir bütün olarak ortaya koymayacağının bilincine vardığında "bu bana yansıyan şey/varlık bir bütün olarak ortaya konamaz yani bilinemez" deyip bir birlik sağlayabilecek ve binlerce yıldır uyuduğu o derin uykudan uyanıp, tüm insanların kendisinin bir dostu/kardeşi olduğunu kavrayacak ve gerçek insan/insanlık ortaya çıkacaktır..

Ben kendi adima, bu gidisata bir "dur" dedim. Demeye de, neden dur dedigimi izah etmeye de devam edecegim. Cunku ben bir insanoglu turu biriyim. Oyuzden de temelim herturlu dogal dusuncenin insandisi ve insanlikdisi temelleri dgil; tam da insanoglunun kendi temeli.



sevgili e.i.. sen düşünerek, kendinle kavga ederek aydınlanan nadir insanlardan birisin.. ve insanoğlunun bir soyutta/rüyada yaşadığını ve bu soyutların birbirlerinden zamansal ve coğrafi olarak farklı olması dolayısıyla insaoğlunu insanlıkdışı bir yaşama sürüklediğini farkettin..

bilincini oldukça fazla yükselttin ve insanolan atalarının tüm zihin mirasından arındın.. sonunda senin bilincine yansıyan şeyi/varlığı bir bütün olarak ortaya koyamayacağını farkettin.. ortay koyanların da insanlıkdışı yaşam halini gördükten sonra ordan çark ettin.. çünkü varolan tüm zihinden "düşünerek" arındığın için sana yansıyan varlıkla karşılaştın ve bu gizemli kapıdan içeriye girmeye cesaret edemedin, çünkü buraya kadar "düşünerek, kendinle kavga ederek" geldiğin için henüz duygulanma boyutun bu gizemli sırlar dünyasına girmeye henüz uygun değildi.. düşünce/akıl boyutunu sabit tutmak zorundaydın aksi taktirde duygulanma boyutun ileri dercede bozulacaktı.. ve benliğinin savunma mekanızmaları bu tehlikeyi öncdeden sezdiği için seni bu sırlar dünyası kapısından içeri sokmayıp çarkettirdi.. ve evrensel-insan düşüncesini yarattın..

yani zorunlu olarak karşılaştığın "bu nedir" sorusunu cevaplamaktan kaçmak zorunda kaldın, çünkü verebileceğin bir cevabın yoktu.. ve bu cevapsızlık senin benliğinde bir tatminsizlik yarattığı ve bu tatminsizlikle yaşayamayacağın için sen de senin özbenliğini tatmin edecek insan temelli bir soyut yaratarak şimdi bunun mücadelesini veriyorsun.. o yüzden sen bu evrensel-insan düşünceni savunmaktan ve insanları haberdar etmekten vazgeçmen gibi bir şey mümkün değildir, imkansızdır, eşyanın tabiatına aykırıdır..

şayet geri dönüp kaçtığın o "bu nedir" sorusunun kapısından içeri girersen aklını/düşünceni sabitleyemeceğin duygulanma boyutunu dengelemen imkansızlaşacaktır.. o yüzden diyorum ya "varolan günümüz insanı henüz bize yansıyan varlığın gizemiyle yaşayıp soyunu devam ettirebilecek duygu&düşünce ve dolayısıyla bilinç evrimine henüz gelmedi" diye..

o gizemli kapıdan içeri seni benliğinin savunma mekanızmaları sokmaz, çünkü tehkenin farkındadır, sen de zannedersin ki ben o kapıdan içeri kendi özirademle, özbilincimle girmedim.. hayır seni o sırlar dünyasına sokmayan senin öziraden özbilincin değil özbenliğinin savunma mekanızmlarıdır.. ama sen bu paradoxu algılayamayacak şekilde kurgulanan bir canlı türüsün.. yoksa rüyadan kendi isteğiyle uyanıp acı gerçeklerle karşılaşıp, duygulanma boyutun savrulur, çünkü henüz gerekli evrimini tamamlamış değilsin.. ve hayatta kalıp soyunu devam ettirmen için varoluş sana bu oyunu/tuzağı oynamak zorunda, yani sana bunu dayatmak zorunda..

o sırlar kapısından içeri girdiğinde (agnostisizm diyelim:tape:) içerde fazla kalamazsın, biran önce dışarıya çıkmak zorundasındır.. çünkü duygulanma boyutun ciddi oranda bozulmaya ve seni huzursuz/mutsuz etmeye başlar.. normal bir insan genelde nonteizmin bir evresine tekrar düşmek/çakılmak zorundadır..

senin farkın; sen kendine kişisel bir alternatif yaratmışsın, nonteizme çakılmayıp yeni bir patika/liman açmışsın.. senin düşünce ve duygulanmanı dengeli bir şekilde tutan bu limanın adı da evrensel-insan düşüncesi.. o yüzden bu limana sıkı sıkıya sarılıp sahip çıkmak zorundasın..

elinden bu evrensel-insan limanı alınırsa iki kapıdan birine girmek zorunda kalacaksın.. biri daha aşağı düşerek nonteizmin bir aşaması ya da yukarı çıkarak o sırlar dünyasına dalmak.. işte o sırlar dünyasında bir süre kalıp balataları sıyırmadan kalıp o bahsettiğim quantal, kozmik sıçramayı gerçekleştirebilirsen(ve şu an itibariyle bunun bilinen tek yolu meditasyondur) işte o zaman farkındalık/aydınlanma denen ve duygulanma boyutunu sabitleyip düşünceyi özgür bırakan(1/&) mutlak mutluluk/safbilinç durumuna gelebilirsin..

paslıçivi
11-05-2010, 08:22
Çünkü bende ki Ayna sonsuz ihtimallerden yalnızca bir veya ikisini gösteriyor.

nedir bu 1-2 ihtimaller sevgili ululelbab, çünkü ben 2 den daha çok ihtimale varıyorum..

Sevgili Paslıçivi,
Bizler 2000-3000 yıl önce yaşamış insanlar hakkında ne biliyoruz ki?
Bıraktıkları "Kutsal" kitablar gerçekte ne kadar O insanları yansıtıyor? Takipcilerinin KrALDAN ÇOK KRALCI OLMADIKLARI NE MALUM?
Peygamber diye anılan Musa,İsa veya Muhammed...yada öte taraftan Budha veyahuy Konfüçyus ? Bu insanları şahsen tanıma fırsatımız olmadı...
Ancak Binlerce yıl sonra anlatılanlar..Destanlar...Dilden dile bozunumlar...
Gelenekler...Tabular....Hangi Din SAF hali ile günümüze gelmiş???
Bu öğretilerin her biri ORJİNAL hali ile bence İNSANCILDI ve İNSAN içindi...
Bence Sonradan Din adına yapılanlar ve Din içine sokulanlar O insanların hatası olamaz.


o insanların hatası demiyorum zaten.. çünkü özbenliğine kadar inebildiler ve bu özbenlik sevgi/ilgi arsızıdır.. o yüzden hepsinin ortak noktası kendi soyutunun liderliğine soyunup ümmet/mürit oluşturdular.. batının peygamberleri de doğunun ustaları/mistikleri de buna dahil.. hatta son yüzyılın aydını olan ve benim meditasyonu öğrendiğim kişi Osho dahil..

hepsi liderliğe soyunup kendi arkasından gelen ve onu insanüstü bir varlık gibi algılayıp saygı duyan, itaat eden bir insanlar topluluğu oluşturdular.. ve bunu yaparken hepsinin gösterdiği şey insan temelli, insanlığı daha iyiye daha doğruya götüren soyutlardı.. bunlar içinde en çok benliğinden arınan Budhha ve İsa dır.. buddha "yaşam/can" temelli bir soyut üzerinde yoğunlaşırken İsa "sevgi" temelli bir soyutun üzerinde yoğunlaştı.. muhammed ve musa bunlar arasında çok düşük düzeyde bir aydınlanmaya erişebildiler, çünkü her ikiside ırkçı belli bir insan topluluğunu hedef alıp kılıçla soyutunu yayma yoluna gittiler.. her ikisi insanlığın yüzkarası diyebilirim.. onların döneminde yaşasaydım, o kutsal metinlerini nerelerine sokacakları konusunda yardımım özellikle musa ve muhammed çobanları için olurdu..

o dönemde birçok insanı ve arkasından zihin olarak aktarılıp günümüzde hala dünya insanlığının altbilinçlerini sömüren insanlığın kara sayfası olarak adlandıracağım sevgi/ilgi emici vampirlerdir bu insanlar benim gözümde.. tanrılarını da kutsal metinleri de cennet cehennemlerini de alsınlar soksunlar uygun bir yerlerine.. arkadan gelen altbilinçlerin haline bir baksana.. israil filistinde ölen masum insanlara, yavrulara bir baksana.. bu iki vampirin mirası tüm bunlar..

ama dediğim gibi bu üstbilince ulaşmış özbenlikli insanlar varoluşun kendisine dayatılan bu benlik tatmin yoluna gidip bu paradoxu alagılayamayacak şekilde kurgulanmışlardı..

olması gereken kaostan düzene, hayvandan insana geçiş için bir süreç gerekiyordu.. ve bu insanlar bu sürecin birer oyuncularıydı ama bunun farkındalığına erişemeyip o dönemin teknoloji ve bilimden uzak cahil insanları çok güzel koyun gibi güdüp benliklerini sınırsız bir şekilde tatmin edip gittiler..

yazacak şeylerim daha var ama yarın devam ederim...

evrensel-insan
11-05-2010, 08:52
Saygideger paslicivi;

Birincisi, meydani birakma konusu, ironik bir takilmaydi, bilseydim senin, benim tanri hakkinda yazdigim mesajlara takildigin gibi, buna da takilacagini, wallahi de, billahi de, sana bu icerikte bir cumle kullanmazdim.:caked:

Gelelim konuya. Senin bana yaptigin, teklif, tam da benlikler arasi ego tatmininin "hadi bakalim, gorelim" inatlasmasidir, ben ne rekabeti ne de inati insansal bir duygu olarak degerlendirmem.

Sana daha once e dedigim gibi, benim site varligim, sadece iki yilliktir. Ondan once de baska ugrasilarim vardir. Kisiler, yasam ve iliskilerinde, bazi seyleri aliskanlik haline getirirler ve o aliskanlik bir rutin halini alir, belirli bir sure devam eder, ya otomatiklesir, ya da yeni aliskanliklara yelken acar.

Ben bir ara tatile gittigim halde, siteye girme olanagim oldugu halde, siteye tum tatil boyu girmemistim. Bu suna benzer, kisiler, normal/rutin yasam ve iliskilerinden sene de belirli bir zaman uzaklasip, tatil yaparlar ve tamamen rutin olarak yaptiklarindan ellerini eteklerini cekerek, kendilerini dinlendirici, bir surec geciriler ve sonra da monoton/rutin hayatlarina geri donerler.

Zamani ayarlama da, kisinin kendi algisi temelinde en cok yapmak istedigini ayirdigi zamandir. Tabi ki bu normal yasam ve iliskilerin onune gecmez, gecemez. Cunku herkesin kendi icin yasadigi, bir duzenli hayati vardir. Bu duzenli hayat disinda da, ya arasira yapilanlar, ya cikan firsatlar, ya da kisinin kendi icin, vakit gecirme olarak tercih ettigi etkinlikler gelir.

Ayni seyler senin icinde gecerlidir, bir isin vardir ve gunluk yasadigin bir alisilagelmis, monoton ve rutin bir hayatin vardir. Bunun disinda da kendi vaktini gecirecegin, tercih ettigin etkinlikler vardir. Bu konuda herkes aynidir. Kimisi maddiyati one cikarir, uzun saat calisir, kimisi dogaya yonelik yasamayi tercih eder, kimisi spora yonelik yasar, kimisi eglenceye agirlik verir, kimisi, eglenceye, okumaya v.s. agirlik verir. Ama tum bunlar, yasam ve iliskilerin rutin, monoton, alisilagelmis bir duzeni temelindedir. Bu duzeni degistirebilecek olan da yinekisinin kendisidir.

Ama sirf senin o guzel hatirin icin, benden istedigini de yapabilirim, bu benim icin hic te sorun degil. Cunku kendimce be kurdugum yasam ve iliskilerimde, iki senedir, bu siteye ayirdigim zamani, bir monotonluk, rutin aliskanlik haline getirdim. Daha once baska seyleri getirdigim gibi. Bu bir tercih ve secenektir, cunku en cok sevdigim seylerin basinda gelir, yazmak ve okumak. Bilgi, bilinc, birikimimi cevrem ile paylasmak. Bu 40 seneye yakin boyledir, sadece sekli ve uygulanisi, farklilasir ve degisir, ama kendisi degismez.

Ustelik senden "kurtulmak" isteyen kim?, seninle olan mesajlasmalarimizin belirli bir duzeyi ve icerigi var. Ustelik, hic hoslanmadigim, bnim adima konusma konusunu inat ve israrla devam ettirmene ragmen, ustelik hep ayni seyleri, sadece cumle degisikliklerinle tekrar etmene ragmen, seninle mesajlasmak, benim icin bir rutin haline geldi.

Ama, dedigim gibi, sonucta ne gibi bir anlam cikaracaksan da farketmez, bu dedigini ustelik, senin de site de yazmana karismadan yapabilirim. Aklinda, benim bu siteye yazmadan gecirebilecegim, sure sence nedir?

Beni bu dedigini yaparken, tek rahatsiz edecek olan konu, benim mesajlarima alismis ve mesajina cevap bekliyor olacak olan yazarlarin, benden haber alamayacak olmasidir. Baska da beni rahatsiz edecek konu yoktur.

Sonucta ben, sorumluluk ve yukumluluk tasiyan bir bireyim. Bu yazar arkadslarin beklentisine cevap vermek te, benim algimda bir sorumluluk ve yukumluluktur. Ama, dedigim gibi, sirf senin hatirina, ve seni mutlu etmek adina, bunu yapabilirim. Sureyi de sen belirle. Ustelik, bu iddiada, cocugun da adini koymadan.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
11-05-2010, 09:40
Saygideger paslicivi;

Simdi gelelim, alintilarla cevap verdigin, mesajima. Dedigim gibi, ayni inat ve israrin devam ediyor. Ama; artik sana bir yanit verme durumum, en azindan konularin icerik ve temeli degisene kadar da gerekli degil. Cunku artik biliyorum ki, ben ne cevap verirsem, nasil cevap verirsem vereyim, senin beni algilaman yerine "kendi bildigini inatla ve israrla surdurmen" devam edecek.

Varolus benim icin bilinmez degildir. Senin algiladigin anlam ve icerikteki varolus, insanoglunun uzerinde deney, bulus ve gozlem yaptigi ve bunun sonuclarini soyutla bilimsellestirdigi, bir somuttur. Bu somutun, insanoglu uzerinde ne kadar bilimsel calisma yaparsa yapsin, ne butunune, ne birine, ne en kucuk, ne de en buyuk parcasina erisemiyecektir, sadece surekli suregelen surec olarak, kendi varligi da var oldukca, deneyini, gozlemini ve bulusunu yapacak, bunu soyut bilimselligine tasidikca da, bilinir hale getirecek, bildirecek ve belirtecektir. Iste insanoglu turunun, uzerinde, deney, bulus, gozlem yaptigi varolustur.

Ama varolusculuk, felsefesinin varolusu, ise; tamamen metafizik temelli, bilimsel olmayan ve yanlislanamayan ve de evrensel bir onay/kabul gormeyen ve ortaya koyanin sadece kendi ideolojik inancsal dogrusunu baglayacak olan ve ortaya konulan her farkli ideolojik inancsal dogru temelinde tartisilacak ve dogrular arasi bir mucadeleye sahne olacak olandir.

Sen istersen once, bu iki varolus algisinin ve ortaya koyumunun farkina odaklan.

Insanoglu, diger tur ve parcalar gibi, su an ortaya epistemolojik olarak konmus olan evrenin bir parcasidir, ama; soyutu ureten tek parcasidir. Evren, evrimseldir, bu evrim sadece somuttur, soyut ise, evrimin degil; evrimin parcasi olan insanoglunun urunudur.

Oyuzden insanoglu kendi dahil, neyi ortaya koyarsa koysun, insanmerkezcilikle, insan yeti ve becerisiyle, insan algisiyla ve insan ozellikleriyle koyar. Ama, bir berberin kendini tras etmedigi, bir ascinin kendine yemek pisirmedigi, bir terzinin kendi sokugunu dikmedigi v.s. gibi, bir turlu kendini ortaya koyamamistir, cunku bakinca kendini ne bir bir, ne de bir tur olarak goremez. Kendi farkini kavrayamaz, ama yine de herseye kendi ozelliklerini verir. Kendi algisi ne ise onunla algilar, kendi dili ne ise, onunla ifade eder. Iste senin goremedigin insanoglunun bu farkidir.

Oyuzden evrensel'in kosesi'ndeki, son mesaj, ben yazisini okumani oneririm.

Simdi de, ne gibi icerik verdigini algilama adina, sana bazi sorular sorayim.

Yukardaki aciklamalarim temelinde "ortay koyanların da insanlıkdışı yaşam halini gördükten sonra ordan çark ettin.. -passlicivi" bu cumleni aciklar misin?

Su cumlendeki "çünkü varolan tüm zihinden "düşünerek" arındığın için sana yansıyan varlıkla karşılaştın ve bu gizemli kapıdan içeriye girmeye cesaret edemedin, çünkü buraya kadar "düşünerek, kendinle kavga ederek" geldiğin için henüz duygulanma boyutun bu gizemli sırlar dünyasına girmeye henüz uygun değildi..-passlicivi- koyulastirdigim kisimlari aciklar misin?

Su cumleni "düşünce/akıl boyutunu sabit tutmak zorundaydın aksi taktirde duygulanma boyutun ileri dercede bozulacaktı.-paslicivi- oldugu gibi aciklar misin?

Su cumleni "yani zorunlu olarak karşılaştığın "bu nedir" sorusunu cevaplamaktan kaçmak zorunda kaldın, çünkü verebileceğin bir cevabın yoktu-paslicivi- oldugu gibi aciklar misin?

Su cumleni "şayet geri dönüp kaçtığın o "bu nedir" sorusunun kapısından içeri girersen aklını/düşünceni sabitleyemeceğin duygulanma boyutunu dengelemen imkansızlaşacaktır.-paslicivi- oldugu gibi aciklar misin?

elinden bu evrensel-insan limanı alınırsa iki kapıdan birine girmek zorunda kalacaksın.. biri daha aşağı düşerek nonteizmin bir aşaması ya da yukarı çıkarak o sırlar dünyasına dalmak-paslicivi-

Benim iki kapim yok, dusuncenin sonsuz/sonsuz olanagindaki, epistemolojik olarak beliren/bildirilen, belirsizlik/bildirilmeyen var.

duygulanma boyutunu sabitleyip düşünceyi özgür bırakan-paslicivi-

Duygulanma boyutu, neden sabit olsun, bu sabitlik insanoglunun soyutlamasina ters, ustelik benim dusuncem zaten; metafizik ve etiksel tum deger, veri ve tabulardan, tum insandisi ideolojik inancsal dogrulardan, ozgur zaten. Bundan sonraki ozgurlesmesi de sonsuz/sonsuz.

Simdi gelelim senin sorularina:

peki insanoğlunun olmadığı dönemi tahmin ederek ya da yarın öbürgün bu insanoğlunun olmadığı dönem bilgi düzeyine indirgenip kanıtlanırsa; bugün varolan insanoğlu olarak o insanoğlu olmayan dönemi ortaya koymaya çalıştığımızda bilincimizde beliren "bu insanoğlusuz şey/varlık nedir?" sorusu belirdiğinde yine bu sorudan kaçıp cevaplamayacakmıyız, cevaplamazsak bu bilinç bu tatminsizlikle yaşayabilir mi?-paslicivi-

Mesela dinazor. Mesela insanoglunun, kendi evrimi oncesi olanlari ortaya koydugu, mesela, 160000 sene oncesi, 2.5 milyon yil oncesi, 65 milyon yil oncesi, 3.5 milyar yil oncesi ve 13.7 milyar yil oncesi, big bang oncesi, nerde bu oncesinin sonu?, ya da 1000 yil sonrasi, milyar yil sonrasi, nerde bu sonrasinin sonu?,, nerede ilk, nerede baslangic, nerede bitis v.s. yani, nerede zamansal bitiris, sonlayis, baslangic? tum bu sorulari soran da, bu sorulara bilimsel/inancsal cevap veren de insanogludur ve sadece kendi turu icin/eliyle/adina/aittir.

peki bu "ortaya koyum"dan kaçarak senin sorunsuz dediğin evrensel-insan düşüncesine sapmak varolan insanoğlunu tatminsiz bir robota dönüştürüp bitki ve hayvanlar gibi hiçbir bilimsel gelişme sağlayamayan sadece evrimsel sürece bırakılacağının farkında mısın?-paslicivi-

Bu ortaya koyumun, dogal dusunce bunyesinde insandisi ve insanlikdisi oldugunu soylemek ve bunun sorun oldugunu soylemek, neden kacis olsun? Sadece bunun evrensel/insansal icerikli ve insanoglunu temel alarak, ortaya koyumu konusudur, bahsedilen. Aksine, gunumuzun teknik ve emperyalis zihniyeti, bireyleri dusunmeyen robotlar haline donusturmektedir. Tabi bu "gelismis ulkeler" icin gecerli, bizim gibi ulkelere cemaatlesmek kaliyor.

Bence sen onerdigin safbilincini bir dusun, hani su varolusu insanoglu benliginden ve dusuncesinden ve de zihninden arinarak ve ayna gibi yansitan, o yuzden bu evrimsel surec farkindaligina, senin safbilincinin varmasi lazim. Benim ki aksine, insanoglunun insanlasmis bilinc duzeyinin dusuncesi ve zihni olacaktir ve de DEVRIMSEL.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
14-05-2010, 06:10
paslıçivi´isimli üyeden Alıntı http://174.37.15.59/forumlar/images/geruh/buttons/viewpost.gif (http://174.37.15.59/forumlar/showthread.php?p=304656#post304656)
ve insanlığı bir güzel sömürüp sevgi/ilgi arsızı o özbenliklerini tatmin edip gittiler.. arkalarında bugünkü hayvansı yaşayan ve adına insan denen canlıyı miras olarak bıraktılar..

İşte yukarıda ki cümle senin Bilinç seviyene uygun bir söz değil...
Burada konuşan Egon...Çünkü aslında O insanların hiçbirini tanımıyorsun:)
Sadece duyumlara ve bugünün Sahibsiz kalmış koyunlarının gidişatına bakarak yukarıda ki yargılamada bulunuyorsun.

Oysa benim için O saygın insanlar;İsa..Musa ve Muhammed Ayrıca Doğunun
Tüm Rahibleri Çok değerliler...ve daha bilmediğimiz nice insan...hatta Şaman üstadlar..
Herbiri Egosu ile ciddi mücedelelere girmiş ve kazanmışlar...
Herbiri birer SAFBİLİNÇ konumuna ulaşmışlar...

Takipcilerinin uygulamaları nedeni ile yargılanamazlar...Çünkü bu dünyadan bedenen ayrıldıktan sonra Sorumlulukları kalmamıştır.
Böyle olması gerekti...İnsanlık Alt Piramidini hazırlamak gibi önemli bir görevi yerine getirdiler.

Onların kişilikleri konusunda tam bir NonGnostik tavır almak zorundayız.



sevgili ululelbab..

kırmızıyla puntoladığım yerler konusunda haklısın..

çünkü birincisi; evet böyle olması gerekiyordu,

ikincisi; kaostan düzene geçiş sürecine hizmet ettiler ve ve bu matrixdeki paradoxu algılayamadıkları için yargılamıyorum zaten..

çünkü onlar hala benliklerinin(özbenlik) kölesiydiler.. özbenlikleri onlara bunları yapmasını dayattı ve onlar da yaptılar, çünkü başka seçenekleri yoktu, yani bu durum bir dayatma ve zorunluluktu.. onlar o günkü şartlarda coğrafi olarak varolan insanlıkdışı yaşamı algılayarak özüne indiler ve soyutlarını varettiler ve bu soyutlarını evrenselleştirme gayretine girdiler..

bulundukları zaman ve coğrafya bu soyutun evrenselleşmesine hiç uygun değildi, bunu algıladılar büyük olasılıkla.. ama sevgi/ilgi arsızı ve tatminsiz benlik yokmu, işte tüm bunların sorumlusu bu özbenliktir.. bir noktadan sonra insan/insalık temelini/özünü aşar ve kendini tatmin etmek zorundadır.. musa ve muhammedin daha hayatteyken kılıç(zor, şiddet) kullanıp insanları öldürmesi ve soyutunu tanrı adına yayması aydınlanma yani benliklerinden arınma derecesinin çok zayıf olduğunun göstergesidir..

ve bu insanların o zamanki öğretileri yüzünden hala günmüzde insanlar varedilen tanrı cennet cehhenmem soyutu için hem birbirlerini öldürüyorlar hem de hayvanları katlediyorlar(kurban)..

benliğiklerinden biraz daha arınabilselerdi, bugünkü insan adı altında hayvandan farkı olmayan bu dünya insanlığı bize miras olarak kalmayacaktı..

ama benlikten arınma düzeyi bile onların değil varoluşun bir dayatması olduğu için, evet olması gereken sürecin gerçekleşmesi için bu gizemli matrixin onlar için biçilen rolünü oynamaktan başka bir seçenekleri yoktu zaten..

insanoğlu varoluşun kendisine dayattığı benlik denen illetten tamamen arınmadığı sürece bu kaostan düzene geçiş matrixi devam edecektir..

safbilinç diye kullandığım ifade aslında tam bir benlik arınması değildir.. ama benlikten arınmanın farkına varabildiğim maximum düzeyidir diyebilirim.. somut bir bedende yer aldığımız ve bu bedene kiracılık yaptığımız sürece de gerçek anlamda safbilinç olmak mümkün değildir.. beden somut anlamda ölmeden safbilincin ortaya çıkması çok zor gibi görünüyor..

paslıçivi
14-05-2010, 06:42
Robot olan annem ile babam beni var etmek için etkileşime girdiler. Şimdi de torun elde etmek için benimle etkileşime devam ediyorlar evlendirmeye çalışıyorlar, ne yapalım her şey evrenin görüntüsü. Niçin torun istediği sorulsa bilinçli cevap veremezler çünkü bu durumun sadece torun sevgisinden kaynaklandığını düşünürler oysa bu bir yanılsamadır, evrimin/varoluş oynadığı bir oyundur. Soru biraz daha derinleştirilip, neden torun sevme isteği taşıyorsun diye sorulursa olay orada kilitlenecektir. Çünkü robot kendisini tanıyamadığı için isteğinin kaynağıyla değil isteğinin elde edilmesi ile meşguldür (Pardon annem robot olduğunun farkında çünkü hep "Ben bu evde mutfak robotuyum" diyerek sitemini dile getirir). Bahsettiğim bu etkileşimlerin (Anne-baba-çocuk-torun) uzak galaksilerdeki iki elementin birleşerek yeni bir element sentezlemesinden farkı yoktur. Her iki durumda da elemanlar, evrenin cismi varoluşun resmidir.


sevgili düşüngen.. size özelden de belirttiğim gibi varlık hakkında tesbitleriniz, algı sezgileriniz benimle çok uyuşuyor.. bu duruma nasıl geldiğiniz de ayrımca benim için bir merak konusu diyebilirim..

sizin de bahsettiğiniz gibi canlı dediğimiz varlıklar nörokimyasal bir robottur.. kendilerine layık görülen bu nörokimyasal içerik/donanım sayesinde varoluşun "yaşamda kal ve soyunu devam ettir" emrini yapmaktan başka bir şey yapmazlar..

daha önceki yazılarımda bu dayatmanının uygulanması ve bu paradoxun farkına varılmamasın için 3'lü tuzaktan bahsetmiştim.. insanoğlu adına konuşuyorum tabii, gerçi diğer canlı türlerinde benzer bir yapılanma/kurgu var..

1-aşk
2-cinsel orgazm
3-evlat sevgisi..

işte bu üçlü tuzak insanoğlunun soyunu devam ettiren nörokimyasal donanım/kurgu..

bu da insana bir benlik mekanızmasıyla dayatılıyor.. benliğinden arınmayıp çeperde(sahtebenlik) yaşayanlar bu 3lü tuzağa düşmek zorundalar ve bugün insanoğlunun asıl soyunu devam ettiren bu sahtebenlikte yani çok derin uykuda rüya gören insanlar sağlıyorlar.. bu 3'lü mekanızmanın bir kölesi olarak tam bir robot gibi yaşıyorlar.. bu 3lü mekanızma benliğin en kuvvetli besin kaynağı, yakıtı diyebilirim..

evet sevgi düşüngen dediğin gibi senin familyan henüz bu tuzağın kurbanları ama sen benliğinden mümkün olduğunca arndığın için bunu algılayabiliyorsun ama onlar algılayamazlar ve yaşadıkları sürece bu konuda rahatsızlıklarını dile getirip senin de insan soyunun devamı için senden bir "torun" istemekten vazgeçemeyeceklerdir:party:


Şunu da belirtmekte yarar var; Kendinizi acımasızca eleştirmemizi kristalleşme ve daha da saflaşmanız açısından iyi olacağını buna kızmayacağınızı dile getirmiştiniz. Bende bazı mesajlarımda ufaktan iğneleyici sözcükler kullandım alaycı yorumlar yaptım ancak merkezden pek savrulmadınız, savunmaya geçmeden cevaplar verdiniz. Bu daha da kristalleşmeniz saf bilinç olmanız açısından olumlu olsa gerek.

Ben zaten sizin saftirik olduğunuzu hareketlerinizden anlamıştım yanılmamışım:p

Bu arada bende, acımasız eleştirilere kızmıyorsunuz diye b-kunu çıkartmaya kalkmadım diğil mi?


:ear:

benim açımdan sorun yok.. ama bilinçlerin kristalleşmesi için bu çatışma şart.. ben de o yüzden sevgili e.i ye çok yükleniyorum.. gerçi bazen merkezden savruluyor ama şimdilik iyi gidiyor.. yeri gelince sana da yüklenicem sevgili düşüngen..:nod: ama farkındalığın artıp bilincin kristalleşmesi için de bu şart.. yani altını ateşten geçireceğiz ve herkes gerçeklerle ve kendinle yüzleşecek... yani, benliği törpüleye törpüleye yol alıcaz.. yoksa karşılıklı birbirimize gaz vererek, pasta cila çekerek(ego beslemesi) sadece uykumuzu derinleştiririz, başka bir şey yapmayız..

yani işin b-kunu çıkartmaya devam diyorum..:der:

paslıçivi
14-05-2010, 07:32
Bu evrim boyledir iste. Senin kendi evrilmesine teslim ederken, bana da devrimsel olarak bunu degistirme ve teslim olmamayi bicmis. Allah'in pardon, evrimin, pardon, varolusun adaleti de bu. Kimine evrimin evrilmisligine teslimiyeti, kimine kendi ile olan, devrimsel mucadelesini "layik gormus"



sevgili e.i.. işte ben de bunu diyorum zaten.. herkesin bilinci kendine güzel gelir, bu konuda herkes kargadan başka kuş tanımaz, ta ki güvercin ya da kanaryayla tanışana kadar..:nod:

kendi başına uçabilen karga diğer kuşları tanımaz ve kazımaz ancak kanadı kırılıp düşerse diğer kuşları tanıyıp kazıyabilir ve yardım isteyebilir..

yani bir insan denize düşmeden yılana sarılmaz..

bilinmeyen tartışılır..-paslicivi-

Bilinmiyeni ortaya bilinir olarak koymadan tartismak, tek bir anlama gelir, spekulatif, doga ustu, dunya otesi, mistik, mitolojik, metafizik icerikli ideolojik inancsal ortaya surumlerdir.

Ben bil kokenini ve insanoglunu temel almis bir birey olarak, bilimsel icerigi olmayan bu konularda, taki bilim tarafindan bilimsel olarak ortaya konana kadar, bir tartismasal kisir donguye girecek kadar bilincsiz degilim.



sevgili e.i.. senin savunduğun, haberdar etmeye çalıştığın "evrensel insan düşüncesi" bu kalın siyah puntololadığım yere girmiyor mu.. girmiyorsa neden? "evrensel insan düşüncesi" bilimin deklare ettiği evrensel kabul görmüş bir şeymi ki, burda tartışıyoruz..

gelelim kırmızı puntoya.. önce istersen "evrensel insan düşüncesi"ni bilimsel kürsülerde ortaya koy, sonra bilimsel bir ortaya koyum olsun yani evrensel bir onay alsın.. sonra bu sitede yayınlarsın .. ne dersin..

neden bunu tartışacak kadar bilinçsizce davranıyorsun ki.. kızmak yok ama gerçeklerle ve kendimizle yüzleşmek adına herşeyi konuşucaz:nod:

Iste senin bu bilinmez dedigin, var ve ol kokenli, nesillerden beri insanoglunun beynine kazinan ideolojik inancsal dogrusal tabular ve verilerdir. Varolus ta bunlardan biridir.


insan denen canlının bir tatmin zorunluluğu olduğunu hep es geçiyorsun.. sen diyorsun ki; senin bilincine yansıyan ve sende "bu nedir?" sorusu yaratan varlığı/şeyi salla gitsin, bu insanoğlunu insanlıkdışı bir yaşama sürüklüyor..

tamam bu soruyu es geçelim anasını satayım.. insan denen canlıyı nasıl tatmin etmeyi düşünüyorsun, tatminsiz yaşayamayacak olan bir canlı türünü algılamamak için kendini niçin bu kadar zorluyorsun.. senin doğal düşünce dediğin şey varolan insanın kurgulanış şekli.. sen varolan bir gerçeği/dayatmayı yıkmaya çalışıyorsun.. bir insan bu soruyu es geçerek tatminsiz bir şekilde yaşayamaz, kendini bu konuda yaşamaya zorlarsa da işte senin yaptığın gibi "evrensel insan düşüncesini savunmakla" yaşamını ıskalayıp geçer..

insanoğlu bilincine yansıyan bu varlığı/şeyi mutlaka cevaplamak zorundadır ama herkes bilincinin açıklığı düzeyinde.. kimisi hazır paket programı kullanır, kimisi bunu beğenmez kendi kişisel programını yazar ama ne yaparsa yapsın bu sorudan kaçması imkansızdır.. zaten kaçabilseydi hayvan ya da bitki olarak yaşamını sürdürürdü.. ve soyutta değil somutta yaşayan ve sadece evrimsel bir gelişme içinde olabilirdi..

Birincisi, meydani birakma konusu, ironik bir takilmaydi, bilseydim senin, benim tanri hakkinda yazdigim mesajlara takildigin gibi, buna da takilacagini, wallahi de, billahi de, sana bu icerikte bir cumle kullanmazdim.:caked:



bak abdestsiz yemin ediyorsun bir gün çarpılacaksın..:wacko: zaten uygunsuz yerlere de çöğdürdüğünü yazmıştın..:nod:

Ustelik senden "kurtulmak" isteyen kim?, seninle olan mesajlasmalarimizin belirli bir duzeyi ve icerigi var

sağol.. ama böyle şeyler yazıp benim tozumu pasımı arttırmazsan benim için daha iyi olur..

Sonucta ben, sorumluluk ve yukumluluk tasiyan bir bireyim. Bu yazar arkadslarin beklentisine cevap vermek te, benim algimda bir sorumluluk ve yukumluluktur. Ama, dedigim gibi, sirf senin hatirina, ve seni mutlu etmek adina, bunu yapabilirim. Sureyi de sen belirle. Ustelik, bu iddiada, cocugun da adini koymadan.


sevgili e.i.. herşeyi konuşmaya hazırsan konuşucaz.. sana bu teklifim kendinle yüzleşmek ve özbenlik dediğimiz kavramın gücünü algılamak adınaydı.. benim mutlu olmam için değil.. henüz "mutlak mutluluk" kavramına girmedik ve ayrıntılı açıklamadım.. senin sitede yazmaman beni mutlu değil "keyifsiz" yapar.. neyse zamanla bazı şeyler daha iyi algılanacaktır sanırım..

bugünlük bu kadar yeter..

evrensel-insan
14-05-2010, 08:15
Saygideger paslicivi;

sevgili e.i.. senin savunduğun, haberdar etmeye çalıştığın "evrensel insan düşüncesi" bu kalın siyah puntololadığım yere girmiyor mu.. girmiyorsa neden? "evrensel insan düşüncesi" bilimin deklare ettiği evrensel kabul görmüş bir şeymi ki, burda tartışıyoruz..-paslicivi-

Senin, evrensel insan'in mesajlarini okumama "inadin/israrin" sana bu sorulari sordurtuyor. Halbuki basliklari tarayip, gerekn yeri okusaydin, yukaridaki aciklamayi yazmazdin. Sana onca mesajda konusuna ve gerekli sekilde aciklanan bilgileri, kisaca burada tekrarliyayim.

Birincisi, evrensel insan; dogal dusuncenin kokenini ve bu kokenin verdigi temelleri ortaya koyar. Icerigi xy'ye dayanir. XY'nin evrensel kullanim sembolleri oldugunu ve bunun linkini ben sana, hem birebir de, hem de evrensel'in kosesinde verdim.

Bunun disinda, xy'nin aciklanma temeli, kromozomlara ve matematigin formulune dayanir. Bunlarda, evrensel'in kosesinde aciklandi.

Bunun disinda yapilan ve bilimsel olan, Karl Popper'in epistemolojiye getirdigi bir yeni yontemdir. Gozlemsel cikarsama/curutme ali bu yontemi, ben; evrensel insan olarak insanogluna uyguluyorum. Yani somuttan yola cikip, gozlem yoluyla soyuta ulasiyorum. Notr algi, disaridan bakis acisi, epistemolojik gerceklik, tamamen bu gozlemin ortaya koydugu pratik uygulamalardir.

Yanlislanabilirligi ise her zaman bakidir. Bu da evrensel insan'in getirdiklerinin pratikte yanlislanabilirligi demektir, bu da okuyucuya duser.

XY icerigi, cizimsel/sekilsel, cikarsama, curutme, yanlama, dis yanlama, qua yanasimi, notr algi, merkezi olmak v.s. temelli; bir sorgulama, nedensellik, sorun/cozum, sebep/sonuc, icerikli bir epistemolojik mantik yon ve yontemi icerir.

Oyuzden de senin kalin puntaladigin, ne inancsal ideoloji, ne de ideolojik inancsal grubuna, yani senin terimin ile gnostisizme girmez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
14-05-2010, 08:28
Saygideger paslicivi;

sağol.. ama böyle şeyler yazıp benim tozumu pasımı arttırmazsan benim için daha iyi olur..-paslicivi-

Eger, paslarindan arinmazsan, nasil civi olacaksin? Bunun icin, bizlerinde bir yardimi oluyorsa, ne mutlu bizlere! Ustelik, benligi olmayan bir bilincin, pasindan kurtulma cabasini, "pas artirmaya" ceviren, ve bundan "rahatsiz olan" nedir acaba?

neyse zamanla bazı şeyler daha iyi algılanacaktır sanırım..-paslicivi-

Aynen, ah bir de su verdigim linkleri okusan, ya da sordugun sorulara cevap veren mesajlari, bu algilanmanin hizi artacak, ya; neyse! Yalniz dikkat et, kisilere kendince aciklama yaparken ve onlari "degisime zorlarken", kendi bindigin dali kesiyor, varolusun, "bictigine " "karsi" hareket ediyorsun. Varolus ile "aran acilirsa" kimseyi sorumlu tutma. Bu arada, bir atasozu vardir, "ava giden avlanir" bunu da unutma!:fish:

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
14-05-2010, 10:09
Sevgili paslıçivi, Ululelbab arkadaşımızın yazılarını yeni fark ettim ve gördüğüm kadarı ile takipçileriniz, hayranlarınız var. Sizin düşünce ve duygulanım temalarını onda da gördüm. Geçenlerde de ismini hatırlayamadığım bir üye size "Üstad" diye hitap ediyordu. Anlaşılan çekirgeleriniz çoğalıyor umarım çekirge istilasına yol açmazsınız.

Ancak bu durum bu arkadaşlarda bir özenti midir yoksa kendine bulduğu gerçek reçete midir bu muammadır. Sİz göle taş mı atıyorsunuz yoksa maya mı çalıyorsunuz belli değil. Sahte benliğin dayetmesı dediğiniz hususlar bizim evrim sürecimizde var olmamızı sağlayan genel dürtü ve güdülerimizdir. Bunları gidermek için canlı eyleme geçer ortada sahte ya da aslı gibi bir durum yok. Bu giderilmeyen dürtüler daha büyük sorunlara yol açabilir. Herkes bunları özgürce gidermeli önüne ket vurmamalı gerilimi taşkınlığa dönüştürmemelidir. Kişinin kimyasına(dürtü, hormon) rest çekmesi imkansız derecede zordur. Siz belki bunu başardınız doğal güdülerin kontrolündeki robot benliği bastırdınız ama sizi takip edenler bu duruma gelemeyecek çabalayanlarda acı çekecek. Belki bu saf bilinç durumu size şart olmuştu, belki hazları tüketmiştiniz ve tatminsizlik acısı çekiyordunuz bu acılar sarsıntılar sizi yeni bir kulvara çekerek hayatta tutmaya çalıştı. Bir çok zevkin suyunu çıkardığınız için daha uçlarda ve daha uçuk hazlar/mutluluklar gerekliydi ve bedeninizi yok edercesine yeni bir sıçrama gerçekleştirdiniz mutlak mutluluk.

Bu benlik yok etme benim gözümde yasal bir intihardır, bazılarına faydalıdır da ama herkese değil. Öyle ise takipçileriniz sizde hafif bir vicdan acısı yaratmıyor mu? Daha henüz kendi benliğini tanımayan insanların o benliği yıkmaya yönelmeleri diyorum size kötü şeyler hissettirmiyor mu? Herkes içinden geldiği gibi yaşamalı tıpkı çocuklar gibi özgür olmalı. Ne de olsa insan hayvanlar aleminin en uçuğu, doğanın meraklı çocuğu.


Belirttiğim gibi kimsenin bilinci kimseden üstün ve değerli değil sadece özeldir o da kendine özel. Herkes şartlarına göre bilinç tasarımına girer ne var ki herkesin şartları farklıdır tabi tasarımıda. Bana sizin bilincinizin sevgili evrensel insanın bilincinden daha üstün olduğunu kanıtlayamazsınız. İki tarafta kendisine şartlarına uygun bir bilinç tasarımı kurmuş. Nasıl sizin saf bilinciniz teslimiyetin meşruluğu ile bir takım çaresiz kişilere merhem oluyorsa, evrensel insanın düşünce sistemide bir takım çaresizlere merhem oluyordur. En azından kişinin, atalarının kendi yok sayarak(yabancılaşarak) yarattığı soyutunun içinden çıkamayan kendisinin ortada olmadığı ama kendisine kazılan mezarın ortada olduğu durumlarla karşılaşan biçare insanlara bu durumu açıklayarak rahatlatması merhem niteliğindedir. O yüzden herkesin bilinci kendisine özel olup kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur, sarının pembeye olmadığı gibi.

Düşüngen
14-05-2010, 10:16
Teslimiyet hep yanlış anlaşılıyor diyorsunuz demek ki hep yanlış anlatıyorsunuz ya da yanlış anlaşılmıyor?
Daha önce bahsetmiş olduğum determiniz ile bilimsel kaderimizin aşağı yukarı belli olduğunu, bunu çok gelişmiş bir bilgisayarın milyonlarca para metreyi hesaplayarak geleceğimizi bilebileceğini söylemiştim. İşin espirisi ne biliyor musunuz? Bizim bu belli olan geleceğimizi bilmiyor oluşumuz. O yüzden de bilmediğimiz geleceğimizin bizim arzu ettiğimiz şekilde gerçekleşmesi ihtimalini artırma çabalarına mücadele diyoruz. Öeneğin kişi gelecekte zengin ya da başarılı olmak istiyor. Bu başlangıçta %50 -%50 dir.
Ya zengin/başarılı ya da fakir/başarısız olacak. Ancak kişi daha bir azimle çalışırsa, işine daha yoğun konsantre olursa bu ihtimal %60 çıkar. Kişi ek iş yapar birde tasarrufa yönelirse bu ihtimal %70-80 lere kadar çıkar. Olay budur mücadelenin açılımı budur, bilmediğimiz geleceğin arzu ettiğimiz gibi sonuçlanma ihtimalini artırmak zaten sonuca üzülmekte saçmalıktır. Çünkü olması gereken olmuştur. İnsanların bu mücadeleyi verip vermemesi engellenmemeli, isteyen veriğr istemeyen vermez bunu zaten kişinin arzuları belirleyecek.

Birde dikkatimi çeken bir hususu yazmak istiyorum. Sorunları hep özbenliklerin öğretilerinde arıyorsunuz, Filistin-İsrail savaşlarınıda ve diğer savaşları da aynı şekilde sadece inançlara bağlıyorsunuz. Oysa ki savaşların kökeninde maddi çıkar unsuru yatar. İnsanlar çıkarını kollamaya yönelik evrildiği için bu savaşlar bitmedi biteceği yok.
İnanç savaşları benim gözümde birer fantazi savaşıdır asıl savaş mal savaşıdır. Yani önce cinsel objeyi(çıkar nesnesi) ele geçirmek için savaşılır bu başarıldıktan sonra fantezi(inanç-öğreti) savaşları başlar. Fantazi savaşlarını durdurarak bu vahşeti sonlandıramazsınız önemli olan bu çıkarcılık dürtüsünü, nesneleri ele geçirme, sahiplenme dürtüsünü ortadan kaldırmalısınız.

Dediğim gibi sorunların kökeninde (aslında benim penceremden sorun olarak görünmüyor sadece duygularım inciniyor hepsi bu) çıkarcılık-sahiplenme-hükmetme vardır. Bu özelliklerde biyolojiktir yani moleküllerin dayatımı ve uygun olana yönelim söz konusu, bu uygun olanı da biz değil evrim süreçleri belirliyor. Eğitim ve öğretimlede pekiştirilir, güçlendirilir savaşlarda bundan kaynaklanır. İnançlar çıkarı var etmedi, çıkar inançları var etti. Örneğin Filistin İsrail savaşlarının altında inanç değil toprak(mal) kavgası yatar inanç değil. Üstelik savaşanlar sadece ayrı inançlardan insanlar arasında olmuyor. İran -Irak aynı dine mensup toplulukların savaşları çıkar amaçlıydı aynı şekilde Kuveyt- Irak ve örnekler çoğaltılabilir.

Dinler inançlar sadece sömürünün meşrulaşmasını ve kutsallaşmasını sağladı.
Sevgiler..

Düşüngen
14-05-2010, 10:32
Sevgili evrensel insan, tam sizi algılamaya yaklaşmıştım ki, forum bakıma girince her şey zihnimde kayboldu tüh:).
Fırsat buldukça sizin istişare yapmak isterim sevgiler.

evrensel-insan
14-05-2010, 21:53
Saygideger Dusungen;

Bu baslik zaten, soru sormak isteyenlerin kosesi. O yuzden, konu olarak, ya da genel olarak; ilgi/etki/onem ucleminin birisi, ikisi, ya da hepsi temelli bir dusuncen var ise, burada masaya yatirabiliriz.

Mesela, paslicivi'ye ornek olarak belirttigin ve dogal dusuncenin kokensel temellerinden olan, inanc-cikar bagini/iliskisini masaya yatirabiliriz.

Bunlardan inanc, yonlendirilen ve yonetilenin, cikar ise; yonlendiren ve yonetenin konusu olarak biribirini tamamlayan soyut deger/veri/tabulardir. Cunku kullanilan guc ve otorite, zorunlu degil; gonullu hale getirilmistir. Toplumlara ve kisilere, bir yukumluluk/sorumluluk olarak islenmistir. Ustelik ikiside, kisinin yasaminin onundedir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
14-05-2010, 22:21
Sevgili evrensel insan, söz çıkardan açılmışken para konusuna gelelim.
Başlangıçta insanların değişim aracı olarak bastıkları para, daha sonra insanlığa nasıl basmıştır?

Demek istediğim, insan eliyle/için yaratılmış bir madde olan para/altın nasıl insanların taptığı kölesi olduğu bir madde haline gelmiştir. Uğrunda milyonlarca insan katledildiği gibi, milyarlarca yaşamda gönüllü olarak onun uğrunda ona sahip olmak için harcanmıştır. Ona sahip olanlar için hiç bir şey değişmemiş onlar da daha fazlasına sahip olmak için ömürlerini biricik yaşamlarını feda edercesine harcamışlardır.

Bu insanoğlunun kendi kazdığı koyuda yok olmasını evrensel insan gözüyle ortaya koyup x y formülü ile açılımını yapar mısınız? Sonrada insanoğlunun bu esareti aşmasında evrensel insanın çözümü nedir bize anlatır mısınız?
Bu güncel konuya evrensel insanın bakış açısı, kendisini bizlere daha iyi yansıtması adına faydalı olacağına inanıyorum.
Daha önce bu soruldu mu bilmiyorum, eğer sorulmuş ise cevabınızın linkini verseniz de yeterli.
Sevgiler.

evrensel-insan
14-05-2010, 22:48
Saygideger Dusungen;

Başlangıçta insanların değişim aracı olarak bastıkları para, daha sonra insanlığa nasıl basmıştır?

Demek istediğim, insan eliyle/için yaratılmış bir madde olan para/altın nasıl insanların taptığı kölesi olduğu bir madde haline gelmiştir. Uğrunda milyonlarca insan katledildiği gibi, milyarlarca yaşamda gönüllü olarak onun uğrunda ona sahip olmak için harcanmıştır. Ona sahip olanlar için hiç bir şey değişmemiş onlar da daha fazlasına sahip olmak için ömürlerini biricik yaşamlarını feda edercesine harcamışlardır.

Bu insanoğlunun kendi kazdığı koyuda yok olmasını evrensel insan gözüyle ortaya koyup x y formülü ile açılımını yapar mısınız? Sonrada insanoğlunun bu esareti aşmasında evrensel insanın çözümü nedir bize anlatır mısınız?-Dusungen-

Hersey, bir konuda insanoglunun inandirilmasi ile ilintilidir. Cunk inancsalligin, en buyuk ozelligi, dusmani olan dusunceyi durdurmasidir. Bir seye, inanilmasi da; ters bir verinin, yani zararli olanin, yararli olarak gosterilmesine ve bu yararin, insanlik su istismari ve duygu somurusu ile ortaya konumuna baglidir.

Bugun, para, meta; yani insanoglunu biribirinden farkli yasatacak herhangibir seyin "pesinde kosmak/kosturmak" adeta kalicilastirilmistir. Ustelik duzen bunu oyle bir ayarlar ki; hm seni daha cok para icerikli, borc kolesi yapar, hem de borclandirirken, senin ozendirttigini elde etmeni saglar.

Para, bir iktidar/guc ve otorite aracidir. Insanoglu borclandirilarak, bir cesit santajla, insanoglu paraya mahkum edilmistir. Zaten paranin "doyumsuzlugu" da elde edilecek olanin "acgozlulugu" ve otoritenin, para gucunu elinde tutarak saglanmasidir.

Parayi, x ve y olarak bir kac acidan ele alabiliriz. Para, kendisi, deger verilen seyle bir kavramsal ozdeslesimdir. Bu ozdeslesimin, bir parayi vereni, bir de parayi ustune alani, bir de paranin kendisi olarak bir Y uclemine koyabiliriz.

X karakterini de bir kac cesit izah edebiliriz. Para, kazanci/kaybi, para yatirimi/harcamasi, yani ikilem ve karsitlik.

Sonucta hersey gibi, bir pozitif nokta olan para; hem bir ikilem, hem de bir karsitliktir. Bunun cozumu, gelisen teknolojide, insanoglunun ihtiyac temelinde uretmesi ve urettigini tuketmesi, hersey gibi, parayi da kullanacaksa; buna bir sahiplik eklememesidir. Bu hem gereksiz, sahipligi/acgozlulugu/israfi v.s. onler, hem de ihtiyac fazlasinin uretimini onleyici bir unsur olur.

Gunumuzde ise, parayi; sadece ihtiyaclarin karsilanimi icin gerekli olan bir meta olarak algilamali, hic bir zaman bir amac haline getirmemeli ve onun kolesi, kulu olunmamalidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
15-05-2010, 00:04
Sevgili paslıçivi, Ululelbab arkadaşımızın yazılarını yeni fark ettim ve gördüğüm kadarı ile takipçileriniz, hayranlarınız var. Sizin düşünce ve duygulanım temalarını onda da gördüm. Geçenlerde de ismini hatırlayamadığım bir üye size "Üstad" diye hitap ediyordu. Anlaşılan çekirgeleriniz çoğalıyor umarım çekirge istilasına yol açmazsınız.

Ancak bu durum bu arkadaşlarda bir özenti midir yoksa kendine bulduğu gerçek reçete midir bu muammadır.
Üstad Düşüngen,
İnsan daha Arslanı görmeden terbiyecisi olmaya kalkar..neden acaba?
Olmadı hemen Birilerine Ast-diğer Birilerinede Üst konumlarına yerleştirir...
Neden tanımadığı-bilmediği insanları yaftalar-etiketler insanoğlu?

Gerçektende insanoğlu arslandan daha vahşidir..vur deyince öldürür:)
Karnı tok bir Arslan zararsızdır aslında...ama insanoğlu tokkende öldürür...
Buzdolabı icad eder...Eti depolar.Arslan ise ancak acıktığında avlanır.

Bakalım benim üstad kriterlerim ne?

Öncelikle benim gerçekte üstad diyeceğim kişinin Banka hesabında en az bir Milyon olmalı:)
Olması da yeterli DEĞİL O Milyonu kaybetmiş,iflas etmiş olmalı...
Kuru Ekmeğe-Kuru Soğana muhtaç kalmışolmalı...
Travmalar yaşamış olmalı...Büyük bunalımlar...
Bu da yeterli değil...hayalimde ki üstad için...
Babalık duygusunu mutlaka tatmış olmalı...
Daha sonra o Milyondan fazlasını da kazanmış olmalı ANCAK bu kez tüm maddi varlığını "ihtiyac sahiblerine" dağıtmış-paylaşmış olmalı...
Potasında eriyen Altın gibi yanmalı...
Uzunca bir süre Agnostizmin zirvelerinde dolaşmış Aklını son noktada Teslim etmiş olmalı...
Bilincine yansıyan Çıplak gerçek ile Bütünleşmiş olmalı...
OLMALI da OLMALI...Kısacası çok olmalı:)

Eğer sen veya paslıçivi..yahut herhangi birisi yukarıdaki özelliklere sahibse,

hiç durmasın açıklasın:) Ben ona ömürboyu üstad demeye razıyım:)
Şu günlerde ulaştığım...Kırk yaşımdan sonra karşısında saygıyla eğilirim...

Aslına bakarsanız aşağıda gayet güzel açıklamışsınız durumu;
O yüzden herkesin bilinci kendisine özel olup kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur, sarının pembeye olmadığı gibi.
Bu sözün üzerine başka söze ne hacet? üstad Düşüngen:)

Saygılarımla...
UlUl

güneşinzaptıyakın
15-05-2010, 00:25
evrensel İnsan: yıllar önce daha TRT (tiarti) siyah beyaz ve bizler yazlık sinemalarda renkli sinemaskop bir yaşam sürerken, yaşamımıza Kung-Fu ve özdeşi çegirge fenomeni girmişti hatırlarsan (umarım). Benim gibi fena şekilde Bruce Lee hayranları için kötü bir hatıra olsada söz konusu dizide bir üstad ve onun çırağı çekirge söz konusu idi, birde yıllar sonra değerli usta Ferhan Şensoy'un absürd komedi dizisinde görmüştük benzer bir sıfatı ''tsu çeng'' olarak ve çok ama çok gülmüştük (en azından ben öyle güldüm şahsen).

Geleyim soruma seni daha fazla yormadan, sitemizde klavyeyi sallasan ustaya ve tsu çenge değerken, peygamberin biri gelip diğeri giderken, benim pederin tabiri ile ortalık somun pehlivanından ve onların şak şakçılarından geçilmezken, benim hala kişilere sen diye hitap etmem ve saygı sevgi terennüm etmeden mesajımı bitirmem doğrumudur?

evrensel-insan
15-05-2010, 00:43
Saygideger gunesinzaptiyakin;

benim hala kişilere sen diye hitap etmem ve saygı sevgi terennüm etmeden mesajımı bitirmem doğrumudur? -gunesinzaptiyakin-

Benim algimda, "sen" samimiyetin ve sosyalligin, "siz" de resmiyetin ve burokrasinin hitabidir. Oyuzden ben, siz den ziyade, sen'i tercih ederim.

Bence bu konu, her bir kisinin kendi kararinin bir urunudur. Eger sen, bu sekilde mesajini bitirmekten memnunsan ve bir rahatsizlik duymuyorsan, neden sorun olsun ki!

Mesajin dili ve uslubu, kisisel bir kisilik, kimlik degere satasma icermedikten sonra, bence; yazi dili ve uslubunun dogrusu/yanlisi olmaz.

Zaten bu tip seyler, beklenen degil; uygulanan seylerdir. Bu sitede benim kullandigim lakabi, tam olarak bile yazi dili ve uslubunda, kullanimina tasimiyan yazar arkadas coktur.

Ustelik, benim mesajlarimda kullandigim hitab ve yazi dili ve uslubunun, aynisini karsi taraftan bekleme gibi bir tutumum da yoktur.

Aslinda benim yazi ve uslubumda olan ve her yazara karsi uygulanan bir istikrardir. Bu istikrar, lakabimda ve avatarimda da vardir.

Cunku, bence istikrar, bir kisinin dusuncesinin, algiya gore degismemesinin bir tezahurudur.

Bu ayni, benim milliyetci bir icerigimin olmayisini, baskasindan da beklemedigim anlamindadir. Zaten disaridan bakis acisi ve notr algi da bu temelde vardir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

güneşinzaptıyakın
15-05-2010, 00:59
.................

Zaten bu tip seyler, beklenen degil; uygulanan seylerdir. ................. Kıymetkar evrensel - insan: yani dervişin fikri neyse zikride odur diyerek derin sitenin derin düşünceler içerisindeki kitlesine bir tanımlama getirmen güzel bir şeydir kanaatimce...

Ayrıca tsu çeng beklediğini değil umduğunu alır gibi pragmatik önermeler gayet yerinde tespitlerdir kanaatimce...

UlulElbab
15-05-2010, 01:00
sevgili ululelbab..

kırmızıyla puntoladığım yerler konusunda haklısın..

çünkü birincisi; evet böyle olması gerekiyordu,

ikincisi; kaostan düzene geçiş sürecine hizmet ettiler ve ve bu matrixdeki paradoxu algılayamadıkları için yargılamıyorum zaten..
Saygıdeğer paslıçivi,
Bazı geçmişden kalan "ÖFKE"lerinden kurtulamamışsın gibi bir izlenim veriyorsun.Oysa ki elimizde ki tarihsel veriler ve "kutsal" metinlerin tartışmalı olduğunu biliyorsun.Hangi verilere dayanarak İsayı Musadan veya Budhayı...Muhammedi ve Yahyayı diğerlerinden daha üstün veya daha alt seviye görebiliriz ki?
Neye göre? Bugün onlardan birini çok seven ama diğerlerine saygı duymayan
bir Teist bunu söylerse güler geçerim...Ama senin gibi üst seviye Bilinç açıklığına ulaşmış birinden bu sözleriduymak oldukca şaşırtıcı:(

çünkü onlar hala benliklerinin(özbenlik) kölesiydiler.. özbenlikleri onlara bunları yapmasını dayattı ve onlar da yaptılar, çünkü başka seçenekleri yoktu, yani bu durum bir dayatma ve zorunluluktu.. onlar o günkü şartlarda coğrafi olarak varolan insanlıkdışı yaşamı algılayarak özüne indiler ve soyutlarını varettiler ve bu soyutlarını evrenselleştirme gayretine girdiler..

Cümlenin gramer yapısına bakılırsa;
Oradaymışsın gibi bir izlenime kapılıyor insan:) Sevgili paslıçivi,
Sanki bu şahsiyetleri şahsen tanımış gibi anlatıyorsun?
Yukarıda yazdıkların senin soyutun...Subjektif bakış açını yansıtıyor.

bulundukları zaman ve coğrafya bu soyutun evrenselleşmesine hiç uygun değildi, bunu algıladılar büyük olasılıkla.. ama sevgi/ilgi arsızı ve tatminsiz benlik yokmu, işte tüm bunların sorumlusu bu özbenliktir.. bir noktadan sonra insan/insalık temelini/özünü aşar ve kendini tatmin etmek zorundadır.. musa ve muhammedin daha hayatteyken kılıç(zor, şiddet) kullanıp insanları öldürmesi ve soyutunu tanrı adına yayması aydınlanma yani benliklerinden arınma derecesinin çok zayıf olduğunun göstergesidir..

Yukarıda ki paragraf da olasılıktan aşka birşey görünmüyor.
Zaten binlerce yıl sonra insanları yargılamak anlamsız ve yanıltıcıdır.
Zan ile hareket/hakaret etmekten öte gitmez....Bana göre hepsi ama hepsi Saygıdeğerdirler...Aralarında ayrım yapmak benim açımdan mümkün değil..
İsada bir Musada..Muhammed veya Budha...hepsi saygındırlar bana göre.


ve bu insanların o zamanki öğretileri yüzünden hala günmüzde insanlar varedilen tanrı cennet cehhenmem soyutu için hem birbirlerini öldürüyorlar hem de hayvanları katlediyorlar(kurban)..

benliğiklerinden biraz daha arınabilselerdi, bugünkü insan adı altında hayvandan farkı olmayan bu dünya insanlığı bize miras olarak kalmayacaktı..

Kurban konusunu insanlığın aşması gerek...ancak maalesef hala yeterli bilince ulaşamadılar...ama benlikten arınma düzeyi artacağı yere giderek ve artarak kirleniyor...İnsanlar etrafı kan gölüne çeviriyor ihtiyac sahibleri ile paylaşanlarda giderek azalıyor.
Cennet ve Cehennem konusunda görüşüm için ise imzama bakman yeterli...

safbilinç diye kullandığım ifade aslında tam bir benlik arınması değildir.. ama benlikten arınmanın farkına varabildiğim maximum düzeyidir diyebilirim.. somut bir bedende yer aldığımız ve bu bedene kiracılık yaptığımız sürece de gerçek anlamda safbilinç olmak mümkün değildir.. beden somut anlamda ölmeden safbilincin ortaya çıkması çok zor gibi görünüyor..
Safbilinç konusunda görüşlerine katılıyorum...İnsan ne kadar aynasında ki pas ve kirden arınırsa arınsın görüntü asla tam ve net olamayacak.
Boyut değiştirmeden,yani yaşarken sınırlı bir görüşe mahkum görünüyor.Tek çare Yükselen/Saflaşan Bilinçlerin biraraya gelmesi,paylaşımda bulunması ve birbirine katkıda bulunması.
Ancak bunu usta-çekirge veya Mürid-Mürşit ilişkisi ile değil Egodan arınmış ve eşit şartlarda yapılması gerek.
Bildiğin gibi "Şeyh uçmaz Onu muridleri uçurur":)...Benim kimseyi uçurmayada kendim uçmayada niyetim yok.



Sevgi ile...
UlUl

paslıçivi
15-05-2010, 08:27
Simdi gelelim, alintilarla cevap verdigin, mesajima. Dedigim gibi, ayni inat ve israrin devam ediyor. Ama; artik sana bir yanit verme durumum, en azindan konularin icerik ve temeli degisene kadar da gerekli degil. Cunku artik biliyorum ki, ben ne cevap verirsem, nasil cevap verirsem vereyim, senin beni algilaman yerine "kendi bildigini inatla ve israrla surdurmen" devam edecek.


sevgili e.i. bu bahsettiğin hem sen, hem ben, hem bu sitedekiler, hem de tüm dünya insanlığı için geçerli bir kural.. kendi kanatlarıyla uçan bir kuş başkasının kanadına ihtiyaç duymaz, ancak kanadı kırılırsa başka kuşun kanatlarından medet umar.. çünkü yaşamda kalıp soyunu devam ettirmesi için mutlu/tatmin olması gerekmektedir..

bu karşılıklı bir çıkar ilişkisidir, sevgili ululelbabın dediği gibi şeyh uçmaz, mürit uçurur.. müridin kanadı kırılmıştır, şeyh ona bir kanat verirken, tekrar uçabilen kuş/mürit o şeyhe 10 kanat vererek geri döner.. burdaki mekanizma muazzam bir geri beslemedir.. işte şeyhi uçuran da bu geri beslemedeki kanatlardır..

yani şeyh-mürit ilişkisi bir zorunluluktur.. biri olmadan diğeri olmaz, karşılıklı geri beslemelerle uçuşup dururlar..

Varolus benim icin bilinmez degildir

varoluş sadece senin için değil neredeyse tüm dünya insanığı için "bilinmez" değildir.. çünkü insanlar bilinçaçıklık oranlarına göre varoluşu bildiğini zannederek yaşayan daha doğrusu uykuda rüya gören bir canlı türüdür..

bazıları hazır paket program kullanır, bazıları bu hazır paket programın dışına çıkıp bireysel programına ulaşır ve bir şekilde 5 duyu aracılığıyla bilincine yansıyan somut varoluşu bildiğini zanneder.. çünkü bilincine yansıyan "şey" le karşılaşınca "bu nedir?" sorusuna zorunlu bir şekilde cevap vermek zorundadır.. ama bilincine yansıyan bu "şey"i bir bütün olarak ortaya koyamaz ve bu onda rahatsızlık yaratttığı için bilincinin açıklığı oranda bir yerde aklı teslim olup bildiğini zannetmek zorundadır..

ya da bilinci yükselip de tüm hazır paket ve kişisel programları da aşarsa yine "bu şey nedir?" sorusuyla zorunlu olarak karşılaşır.. ama bu şeyin içine körlemesine dalamaz, çünkü orası zifiri karanlıktır, duvarın görünmeyen arka tarafıdır, orda burnunun ucunu bile göremezsin, 5 duyun artık iflas etmiştir, çünkü bu beş duyunun varolan limitlerin dışına çıkmak zorundasındır ve artık tutunacak hiç bir dalın, ipin, ışığın yoktur.. ne ayaklarının basabileceği bir zemin, ne tutanabileceğin bir yer, ne de tüm duyu organlarınla algılyacak bir şey bulamazsın, orda hiç bir şey yoktur..

işte insanoğlu böyle bir ortamda yaşayabilecek düzeyde henüz evrimleşmemiştir.. o yüzden bu kapıdan içeri giremez, girse bile fazla duramaz, bir an önce geriye dönmek zorundadır..

o yüzdendir ki; tüm dünya insanlığı bu kapıdan girmemek için bir şeyler yapmak zorundadır.. dediğim gibi ya bu soruya verilmiş hazır paket programları kullanır ya da kişisel programına ulaşır..

ya da senin gibi bu kapıyla karşılaştıktan sonra içeri giremeyip, çarkedip yeni bir patika/liman açmak zorundadır..

velhasıl, bilincimize yansıyan "bu şey" kimse için "bilinemez" değildir.. insanoğlu henüz bununla yüzleşecek evrimini tamamlamadığı için binlerce yıldır süren bu "arageçiş formu"nda yaşamını idame ettirmek zorundadır..

Simdi de, ne gibi icerik verdigini algilama adina, sana bazi sorular sorayim.

Yukardaki aciklamalarim temelinde "ortay koyanların da insanlıkdışı yaşam halini gördükten sonra ordan çark ettin.. -passlicivi" bu cumleni aciklar misin?
Su cumlendeki "çünkü varolan tüm zihinden "düşünerek" arındığın için sana yansıyan varlıkla karşılaştın ve bu gizemli kapıdan içeriye girmeye cesaret edemedin, çünkü buraya kadar "düşünerek, kendinle kavga ederek" geldiğin için henüz duygulanma boyutun bu gizemli sırlar dünyasına girmeye henüz uygun değildi..-passlicivi- koyulastirdigim kisimlari aciklar misin?
Su cumleni "düşünce/akıl boyutunu sabit tutmak zorundaydın aksi taktirde duygulanma boyutun ileri dercede bozulacaktı.-paslicivi- oldugu gibi aciklar misin?

Su cumleni "yani zorunlu olarak karşılaştığın "bu nedir" sorusunu cevaplamaktan kaçmak zorunda kaldın, çünkü verebileceğin bir cevabın yoktu-paslicivi- oldugu gibi aciklar misin?

Su cumleni "şayet geri dönüp kaçtığın o "bu nedir" sorusunun kapısından içeri girersen aklını/düşünceni sabitleyemeceğin duygulanma boyutunu dengelemen imkansızlaşacaktır.-paslicivi- oldugu gibi aciklar misin?

elinden bu evrensel-insan limanı alınırsa iki kapıdan birine girmek zorunda kalacaksın.. biri daha aşağı düşerek nonteizmin bir aşaması ya da yukarı çıkarak o sırlar dünyasına dalmak-paslicivi-



bunları sanırım açıklamış oldum.. ama verdiğim cevaplar yetersizse belirt, daha ayrıntılı açıklayayım..

Benim iki kapim yok, dusuncenin sonsuz/sonsuz olanagindaki, epistemolojik olarak beliren/bildirilen, belirsizlik/bildirilmeyen var.



epistemeolojik olarak beliren/bildirilen konusunda bir sorun yok.. çünkü tüm dünya insanlığı bu konuda tartışmasız kabul etmek zorunda..

şimdi gelelim, belirsizlik/bildirilmeyen kısmına.. bu kısmı görmeyip söküp atacakmıyız ya da bu belirsizlik/bildirilmeyeni kabul ve merak edip varlığı tanımaya/keşfetmeye/bilmeye devam mı edeceğiz.. ve belirsizlik/bildirilmeyen denen kısmı insanın vareetiği ve cansız olan "bilim" kendi başınamı merek edecek

yoksa bilimi vareden insanoğlu mu merak edecek ve önce kişisel zihninde sorgulama, ardından vareetiği bilim aracılığıyla bu "belirsizlik/bildirilmeyeni" an ve an "beliren/bildiren" konuma getirecek..

evet sevgili e.i.. tüm bunların olabilmesi için insan bilincine yansıyan "bu nedir?" sorusunu bir tarafa koyalım mı, koymayalım mı.. "bu nedir" sorusunu görmezden gelip cevap aramazsak bilinçsiz varlıklar gibi sadece evrimsel bir gelişme sağlayabiliriz..

bugünlük bu kadar.. siz sohbete devam edin..ben sizi biraz arkadan takip etmek zorundayım.. bu yüzden mesajlarımı okumadan, es geçerek cevap veriyorsun deme, sevgili e.i.. sadece zaman kısıtlılığı, başka bir şey değil.. sırayla her yazıya cevap yazmaya çalışıyorum..

UlulElbab
15-05-2010, 14:53
daha önceki yazılarımda bu dayatmanının uygulanması ve bu paradoxun farkına varılmamasın için 3'lü tuzaktan bahsetmiştim.. insanoğlu adına konuşuyorum tabii, gerçi diğer canlı türlerinde benzer bir yapılanma/kurgu var..

1-aşk
2-cinsel orgazm
3-evlat sevgisi..

işte bu üçlü tuzak insanoğlunun soyunu devam ettiren nörokimyasal donanım/kurgu..

bu da insana bir benlik mekanızmasıyla dayatılıyor.. benliğinden arınmayıp çeperde(sahtebenlik) yaşayanlar bu 3lü tuzağa düşmek zorundalar ve bugün insanoğlunun asıl soyunu devam ettiren bu sahtebenlikte yani çok derin uykuda rüya gören insanlar sağlıyorlar.. bu 3'lü mekanızmanın bir kölesi olarak tam bir robot gibi yaşıyorlar.. bu 3lü mekanızma benliğin en kuvvetli besin kaynağı, yakıtı diyebilirim..
Yukarıda ki 3 maddeye bir dördüncüsü olarak Mal/Meta/Mülk sevgisini de eklemek gerektiğini düşünüyorum.
İnsan oğlunun sahte benliğini tatmin eden bu dört anabaşlık ona bir ömür boyu peşinden koştuğu sahte bir mutluluk vadeder.

Okul yılları ile REKABET başlar...bir yarış atı gibi sürekli koşturma ve ülkemizde ki ezber sistemi ile kuru ve boş "bilgi" depolama başlar.
Arada çocukluk aşkları,heyecanlar...
Üniversite yılları ve ardından varoluşun dayatmalarından olan gelecek kaygısı,geçim derdi...
Sahte benlik artık semirmiş ve obez olmuştur.Herşeyi BEN Bilirim edası...
Kariyer yapmak tek hedefdir...
İyi bir iş..meslek v.s.

1-aşk
2-cinsel orgazm
3-evlat sevgisi.. ve 4. tüm bunları finanse eden Mal Hırsı

Hayat bazılarına göre budur ve bu amaçlar uğrunda bir ömür tüketilir.
Yalan söylenir,hatta Kan dökülür....Sonra ?
Sonrası yok?...Sonrası Toprak olmak...
Olay bundan mı ibaret? Bilmiyoruz.

Sahte benlik tanım olarak karmaşık geliyor olabilir...
Oysa eline bir Yumurta alıp bakmak yeterli:) Dışında ki kabuk ve beyazında yapılan yolculuk....Merkeze ulaşmak ZOR...
Kristalleşen bilinçler ancak merkeze ulaşabilir.
Beyazında yapılan yolculuk ise "Kodları BİLMEK" ile mümkün...Kendi Programını yazmak zorundasın...Çünkü Beynin bu kapasiteye uygun tasarlanmış.
Aksi takdirde "hazır programlar" kullanıp,Kabuğunda yaşayan bir mikro organizmadan farksız bir hayat yaşamak zorunda insan...
Bana gelince...
Bilgisayara can veren nedir? Hardware dediğimiz silikon ve metal/plastik karışımına yüklenen bir BİOS..kernel op. system.Küçük bir yazılım...
O olmadan bilgisayar bir Hiç dir...O yazılımın kaynağını merak ediyorum.
Onun dışında ve üstüne eklenen her türlü işletim sistemini zaten çözmüş durumdayım.
Bütün mesele Kaynak Kodları bilmekte.

Bütün mesele Yumurtada:) O mu tavuktan yoksa Tavuk mu yumurtadan işte ancak kaynak kodları bilirsek ve sarısına ulaşırsak anlayacağız.
Bir sonra ki Firmware update,yeni bir Bilinç:D
o zamana kadar Sevgi ve ışık sizinle olsun...

evrensel-insan
15-05-2010, 15:04
Saygideger paslicivi;

sevgili e.i. bu bahsettiğin hem sen, hem ben, hem bu sitedekiler, hem de tüm dünya insanlığı için geçerli bir kural.. kendi kanatlarıyla uçan bir kuş başkasının kanadına ihtiyaç duymaz, ancak kanadı kırılırsa başka kuşun kanatlarından medet umar.. çünkü yaşamda kalıp soyunu devam ettirmesi için mutlu/tatmin olması gerekmektedir.. -paslicivi-

Bak burada da ayni seyi tekrar ediyorsun. Ben senin algilamani istiyorum, kendi ideolojik inancsal dogrun ile yorumlamani degil. Safbilince erisen bir kisinin bunu aslinda kolayca basarabilmesi lazim. Yani disaridan bakis acisi ve notr algi, kisaca yorumsuz, kendi dogrun ile mukayesesiz, onsuz bunsuz, sadece algilamak, yani "evrensel insan bu konuda boyle diyor", nokta.

Cunku sen bunu yapmadikca, benim dediklerimi algilaman, mumkun olmayacak. Korkma, algilamak; kabul, ya da red etmek degil; sadece oldugu gibi verilmek istenileni almaktir.

Benim, senin dediklerini algiladigim gibi.

evet sevgili e.i.. tüm bunların olabilmesi için insan bilincine yansıyan "bu nedir?" sorusunu bir tarafa koyalım mı, koymayalım mı.. "bu nedir" sorusunu görmezden gelip cevap aramazsak bilinçsiz varlıklar gibi sadece evrimsel bir gelişme sağlayabiliriz.. -paslicivi-

Burayi da kac kere izah ettim, ama; sen algilamamak icin "direniyorsun" Eger bir sey ortaya konmussa, onun ne oldugu da ortaya konmustur. Sorun onun ortaya konan ne olusunun, bilimsel olmayisi, kesinlik belirtisi, ideolojik inancsal dogru temelli dogrular tartismasi olmasi, evrensel kabulunun olmamasi ve yanlislanamamasi. Iste bir seyin "bu nedir?" sorusunun epistemolojik olarak verilen cevabi budur.

Ben ise evrensel insan olarak, neyin sey olarak ortaya kondugunu degil; ortaya koyan seyin, nasil ortaya kondugunu acikliyorum.

Cunku "bu nedir?" e verilen her ve herbir cevap, sadece "bu budur" sabitligini, sahipligini, ideolojik inancsal dogru tartismasini, getiriyor.

Sonucta "bu nedir?", in cevabi "bunun ne oldugu epistemolojik olarak insanoglunun tartismasal ortaya koydugudur. Cunku dogal dusuncenin kesinlestirici, noktalayici, sonladirici v.s. "bu budur" cevabi, hem epistemolojik gelismeye, hem de seyin degisim/donusum/baskalasim ve olusumuna tesrtir.

Bu nun ne oldugunun cevabi sonsuz/sonsuzdur. Ama onemli olan, evrensel insan olarak; bunun ne oldugu degil; bunun ne olarak nasil ousturuldugunun izahidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
15-05-2010, 16:06
Saygideger UlulElbab;

Bütün mesele Yumurtada O mu tavuktan yoksa Tavuk mu yumurtadan -UE-

Yumurtadan cikan tavuk degil, civcivdir.:rofl::evil:

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
15-05-2010, 19:16
Saygideger UlulElbab;

Bütün mesele Yumurtada O mu tavuktan yoksa Tavuk mu yumurtadan -UE-

Yumurtadan cikan tavuk degil, civcivdir.:rofl::evil:

Saygilarimla;
evrensel-insan

Evet sevgili E.İ.

Sen sorunu pratik bir yöntemle çözmüşsün:)

Bu soruyu Horoza sormuşlar;O da cevap olarak
Yumurtamı tavuktan yoksa tavukmu yumurtadan çıkar beni ilgilendirmez
ben görevimi yaparım:high5:...öper geçerim demiş.:wacko::rofl::wacko:

Saygılarımla...

Dr. Neo
16-05-2010, 02:10
Horoza da onu yapmak kolaylaşmış... Tavuğa da yaptırmak.

Yapan kim yaptırılan kim?

evrensel-insan
16-05-2010, 02:23
Saygideger Dr.Neo;

Yapan kim yaptırılan kim? -Dr.Neo

Doguran
Dogurtan
Dogan
Dogurtkan
Dogum
Dogurulan
Dogurtulan
Bu temelde;

Yapan
Yaptiran
Yapilan
Yaptirilan
Yapim
Yaptirim
Yaptirilim

Olarak siralayabiliriz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Dr. Neo
16-05-2010, 02:53
Saygideger Dr.Neo;

Yapan kim yaptırılan kim? -Dr.Neo

Doguran
Dogurtan
Dogan
Dogurtkan
Dogum
Dogurulan
Dogurtulan
Bu temelde;

Yapan
Yaptiran
Yapilan
Yaptirilan
Yapim
Yaptirim
Yaptirilim

Olarak siralayabiliriz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Farkın farkında :nono:

Sevgiler

evrensel-insan
16-05-2010, 02:59
Saygideger Dr.Neo;

Farkın farkında -Dr. Neo-

Farkin farkinda (Neyin farkinda?) olan;

Sen misin?
Ben mi?
Evrensel-insan mi?
Dr. Neo mu?
Hepsi mi?
Bazisi mi?
Hicbiri mi?
Hangisi?:target::drum:

Saygilarimla;
evrensel-insan

Dr. Neo
16-05-2010, 03:04
Hem farkın farkındasın?

İşte bu benim de diyebiliyorsun?

Hem kendine hem de Ben'ine saygi da duyuyorsun..

Bir başkasına, veya kendine?

Demek vicdanın aklın...

Sen bir bireysin öylemi?

Hem bireysin hemde "insan" olmaya aday misin?

Ben'ine yüklediğin bunca değerin varken,

Nasıl evrensel-insan 'sın?...

evren ne insan ne?

evrensel-insan
16-05-2010, 03:09
Saygideger Dr. Neo;

İşte bu benim de diyebiliyorsun?-Dr. Neo-
"Iste bu benim" demiyorum, "iste bu benim hem kendime hem herkese duydugum saygim" diyorum.

Kisa da olsa cevaplar, bu baslikta 203 nolu mesaj, diger cevaplari da, 11 bin kusur, mesajdan bulabilirsin.

Saygilarimla;
erensel-insan

No comments:

Post a Comment