Sunday 10 April 2011

Karsilikli Yazisma--04/09/2010-19/10/2010


Sayfa : 1 [2] 3

Neva
04-09-2010, 03:20
Saygideger neva;

Kimin onemi, hem insanoglu nesinin bir faktor olarak, varliginin tur ve bir temelinde algilanmasi, bilince cikmasi ve farkina varilarak yasaminin en degerli olgusu oldugunun algilanmasi, hem de; kim olarak sadece idealizmin ortaya attigi her turlu/herbir yaraticiya, tanrisal dusunce ve zihniyete, ve de olumlu olumsuz ifadelenisine bir son vermek.


Cunku, materyalizmin, kim sorusuna cevap verememesi tanrisal dusunce ve zihniyeti ayakta tutmakta ve de kendi ortaya attigi madde kavramini insanogluna esitliyerek, sistemlesme de insanoglunu bir mal haline koymaktadir. Bu temelde de malin kullanimi soz konusudur. Yani insanoglunun oznelligi ortaya cikamamaktadir. Dusuncesi, bilinci, bilgisi, ufku v.s. Bunlar ya sistemlerce, ya da yaraticilarca onlenmektedir. Halbuki tek bir yaratici, akilli tasarimci vardir, o da soyutlama yetisi olan insanoglu turu ve biridir.

Gelelim madde ye, maddenin zaman sorunu vardir, ayni yaraticinin yaratan sorunu oldugu gibi.
Maddenin oncesi nedir?
Maddenin siniri nedir?
Maddenin basi/sonu nedir?
Madde nedir?
Maddenin ozu nedir?
Madde nasil var olmustur?

Bu ve buna benzer sorular, insanoglunca cevaplanamadigi ve bilimsel bir cevap olarak evrensel bir onay kazanamadigi olcu de; hem bilimsellik, inancsallikla bezenecek, hem de yaratici zihniyeti, hic bir zaman gundemden inmeyecektir.

Ustelik, materyalizm, zaten insanoglu felsefesinin metafizik dalinin varlik temelindeki goruslerinden biridir. Insanoglunun kendisi bir faktor olarak ortada dururken, onun tek bir gorusunun temel alinmasi, insanogluna nasil bir ufuk saglar?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayin evrensel-insan ;

Bakin bunu koyulastirdigim yerdeki sekliyle aciklarsaniz daha anlasilir oldugunuzu soylerim. Bunu aciklamaksizin yorumladiginizda farkli degerlendiriliyor cunku. Bu sebeple zaten ust bilincler filan turetilmekte ..

Tesekkurler.

evrensel-insan
04-09-2010, 03:33
Saygideger neva;

Bu sebeple zaten ust bilincler filan turetilmekte ..-neva-

Benim ne bir birey olarak, ne de evrensel-insan zihniyeti olarak, boyle bir turetimim yok. Bilincin, ustu/alti olmaz. Neye/kime gore, kimden/neden ust/alt?

Ama bilincin, bilicalti (sub conscious), bilincalti temelli dusunce ve davranis (bilincsiz-unconscious) ve bilinc (conscious) vardir.

Eger insanoglu temelli bir bilincten bahsedeceksek, ben buna "bilincaltinin yonlendirimi, yani dogumdan itibaren verilen degerlerin, tabularin, verilerin isiginda onlari degerlendirmeden, sorgulamadan, onlarin yonlendirimi ile dusunup, davranmak" derim.
Insan temelli bilincte self(kendi)dir. Yani kendi (turu ve biri) bilinci (selfconscious)

Benlik olarak ta, insan temeline, ozbenlik diyebilirim.
"Insanoglu temelinin benligi de, egodur" diyebilirim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
04-09-2010, 03:48
Bu konuda katiliyorum ust mesajdaki tum sozlerinize.

evrensel-insan
04-09-2010, 04:12
Saygideger neva;

Evrensel insan zihniyeti ve onun turunun birinin, tursel selfi de, zaten; kim olmadan kendini ortaya koyamayan nenin; insanoglunun kim olarak kendisini ve SADECE kendisini kim temelli ne olarak ortaya koyumudur.

Sonucta, insanoglunun dogal zihniyet ve dogal egosunun yapilanis ve isleyisi, insandisi ve insanlikdisidir. Nedeni de, kim olarak kendi nesini ortaya koyamamis olmasi ve kendisini baska nelerle ozdeslestirerek, bir kim arayisina, yani insandisi bir guc arayisina girmesi, ya bunu soyut bir kavram yaraticisinda, ya da nesnel olan bir madde de aramasidir. Soyuta ornek, Allah; somuta ornek, panenteizmdir (evren, tanri ic iceligi)

Iste insanoglu kim olarak kendi turunun ve birinin varligini algilarsa, o zaman kendisini de turu ve biri temelli ne olarak, insansal zihniyet temelinde ortaya koyabilecektir.

Evrensel-insan zihniyeti, dogal dusunce ve dogal egonun,m tum resmini vererek ve bu resmin sorunsal yapi ve isleyisini ortaya koyarak, bunu onermektedir.

Bunun icin, sadece iki mesajdan ibaret, asagidaki linke bir goz atabilirsin.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=15786

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
04-09-2010, 05:20
Saygideger neva;

Bugun henuz literature gecmemis, kesfedilmemis canli turleri var dogada.. Hepsi de madde kokenli..
Literature henuz kazandirilmadilar diye, onlar yok, hic olmadilar veya yasamadilar henuz turediler, diyebilir misiniz veya? -neva-

Iste bilimin ve bilimselliginin epistemolojik olarak surekli suregelen sureci de budur zaten. Yarin, bulup, ortaya koyacaktir. Bilim bulmadan ve var ile isaretlemeden ortaya koyamaz. Ortaya konmayan sey, yok anlamini da tasimaz. Cunku yok var isaretinin ifade olarak kendisi varin, karsiti olan yoktur. Yok pozitif olmakla birlikte, anlam ve icerik olarak negatiftir ve ne yok?, diye soruldugunda bir olan nenin yoklugu soz konusudur. Yani yok var isaretinin karsitlarindan ifade olarak kendisi degil, karsitidir.

Ben hangi mesajimin, hangi cumlesinde "madde yok" gibi bir algi izlenimi verdim size. ORTAYA KOYUM, zaten yansisi olan ve var ile isaretlenendir.

Bakin soyle dusunun, bir bebek, kendi eline baktiginda ve onu algiladiginda, onunla monologu soyutlamasi eliyle dialog kurar ve "gaaa" der. Iste bu "gaaa" bebege gore elidir ve onunla dialog kurmustur. Ama bu dialog, monologdur, cunku elin bu monologa, ne karsi cikacak, ne de kendi kendini bebek algilamadan ortaya koyacak bir yetisi yoktur. Iste madde budur.

Ayni bebek, sadece nereye baktigini algilamadan "baaaa" der, iste bu da yansisini, sezgi, duyum ile algiladigi ve dialogunu monolog soyutlamasi olarak kurdugudur.

Buradaki fark, yansiyanin somut algisi ve yansiyanin soyut algisi farkidir. Bu soyut algi da, diyelim nese, bir somuttan kaynaklanir.

Ben "madde bizim zihnimizin icindedir"temelli bir cumle kurmuyorum.

Madde, insanoglu tarafindan, yansisi var ile isaretlenerek algilanan ve kavram ile ozdeslestirerek yansitilandir, yani yansi, yansitmaya algi, kavrama insanoglu eliyle donusturulmustur, o yuzden kavram, bir turevdir, yansiyana eklenendir. Cunku yansiyan, kendisini kendi adina ortaya koyamaz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayin evrensel insan;

Siz mesajlarinizin hicbirinde madde yok gibi cumle sarfetmediniz. Ust bilinc filan gibi bir tanima girmediginizi de biliyorum. Bir insanin genel ortamda sarfetmedigi bir cumleyi, sarfetmis gibi sunmak hic tarzim degildir. Anlamadigim yerde de sorarim ayrica, nedir bu diye veya yanlis anlamissam duzeltin, dogru anlamissam filan diye bir parantez acarim. Ki karsidaki insan da duzeltsin.

Siz Insan=madde degildir dediniz. Ben pespese gelen mesajlar boyunca, neyi anlatmaya calistiginizi anladigimdan, sadece sizi, daha fazla zorlayarak, soylediklerinizin daha anlasilir olmasi sebebiyle acimlanmasini istedim.

Siz "madde bizim zihnimizin icindedir" filan da demediniz, bunu nerden cikardiniz ? Zorla ringe cikalim mi diyorsunuz yani? :photo:Yapmayin, etmeyin. Ben cikolatakolik bir insanim, serotonin cok fazla, gelemem oyle ring'lere filan..

En azindan ben, kendi adima, sizin ne maksatla, bu sekilde indirgeyerek ifade ettiginizi anliyorum.

evrensel-insan
04-09-2010, 05:43
Saygideger neva;

Sorun, dusuncenin "takintisindadir", yani "materyalist olmayan, idealisttir" dusuncesi ile cok "bogusmusumdur" Benim dusunce olarak, materyalist olmadigimi algilayanlar, otomatikman ufuk "tikanikligi" olarak, idealizmle, dile getirdiklerimi ozdeslestirmeye calisirlar.

Aynisi, dini inanirlarin, ateizmle ozdeslestirdikleri gibi.

Senin anlayacagin, taraflardan biri olmamak, taraflardan biri olan acisindan, kendi tarafina dogru olarak oturtulamayinca, karsi tarafa oturtulma egilimi ve onyargisi gosterir.

Iste bu temelde, dile getirdiklerimin idealizmi icermedigini vurgulamak icin, "madde yok" ve "madde bizim zihnimizin icindedir" orneklerini verdim.

Sonucta, metafizigin varlik ideolojilerinin disindan bakabilmek ve her bir ideolojiyi notr algilamak ve oldugu gibi ortaya koymak, bunu yapamiyan acisindan algilanamiyor. Cunku, bir materyalist, ancak materyalizm penceresinden bakar, disari cikamaz ve notr algilayamaz. Bu bir idealist, pozitivist ya da herhangibir ist icin ve de etik(Ahlaki, sosyal, siyasal, toplumsal, ananevi, toresel, milli, dini v.s.) degerler, tabular icinde boyledir.

Asagidaki cumleniz;

Yani tavuk, tavuk diye ozellikleri ile birlikte tanimlanmamis olsaydi henuz ve o etrafinizda geziyor olsaydi, sizi pacanizdan gagaliyor olsaydi, ismi olmadigi ve tanimlanmadigi icin yok boyle bir canli, bu gordugum bir hayal veya hayalet mi diyecektiniz?-neva-

Bana madde ile ilgili, idealist cumleleri yazma geregi duyurdu, tabi karsi cikarak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
04-09-2010, 07:00
Sayin evrensel-insan;

Ben kavramlari ve izmleri bu yuzden cok fazla sevmem. Zira insanlari belli kaliplara sokar. Bazen de anlasilmaz kilar. Dusuncenin cok fazla cesidi oldugu icin, mutlak kaliplardan biri uymaz yani, ya fazla, ya eksik gelebilir. Oysa bir insan dusun bazinda, ayni anda iki farkli izm'i de kapsayabilir.

Ben sirf bu sebeple, bir konu hakkinda dusunurken, insanoglu ve insan diye iki farkli pencereden bakarim. Baska turlu insani gercek anlamda anlayabilmek mumkun degil zira..

Bu ozellikle Turkiye'de cok yaygin. Kuskusuz geneli kapsamiyor.
Yani bir insan simit satarken emekci, takim elbise giydiginde burjuva, barda siyaset konusursa entel-dantel, pkk=kurt, komunist=alevi, mini etek=yollu, iletisim=araniyor vs. olur. Yani hemen her konuda boyle algilanir.

Materyalist olmayan, idealisttir diye bir kural yok. Insani algilayamama problemi var diye dusunuyorum. Bu sebeple bazen acimlamanin, acimlamasinin, acimlamasi gerekebiliyor.

Bu yuzden baska alakasiz sorular sordum size.. Yoksa sizi, ifadeleriniz baglaminda algilamamis, anlayamamis oldugumdan degil..

Insan ne teizm'den, ne de ateizm'den nasiplenmeyi tercih etmiyorsa bunun adi idealizm olmamali.. Cunku ortada bir tanri, dinler veya dinsel gucler vs. yok.

Ama acidir ki, diger topikte de yazmistim, %99 musluman ulke empozesi ve yaptirimlar, reddedisleri kabul etmeyis, insanlari boyle bir kesin, "materyalist degilsen, idealistsindir " gibi ayrima goturmekte..

Bu oyle afaki boyutlara ulasmis ki, insanoglunun iyiligini dusundugunu iddia eden insanlar, tartisirken bile, soyle bana sinifini, inancini veya inancsizligini, sana empati yapip yapamayacagini soyleyecegim gibi, abukla esdeger cikarimlar yapmakta.. Daha iki gun once bu baslikta boyle bir soylemle karsilastim dikkat ettiyseniz. Artik insanlarin cogu, ideolojinin, inancin kendisi olmus duruma gelmisler.

O yuzden ben kendi adima, cok yadirgamiyorum. Ama elimden geldigince acimlanmasi taraftariyim. Baska turlu bu yargilarin kirilmasi mumkun degil cunku..

paslıçivi
04-09-2010, 07:19
Meditasyon'la sadece zihin susturulur/sesi kisilir/terbiye edilir. Bunu da imgeleme yoluyla basarir insan..
Hayal eder.
Bir cesit, ilacsiz, genel anesteziye benzer. Zihin uyusur.


sevgili neva..

bazı kelimelere yüklenilen anlamların değişikliği yüzünden iletişim
sorunu yaşayabiliriz..

benim zihin dediğim şey; doğduktan sonra bize yüklenen tüm nonbilgilerdir.. yani bilgi(epistemolojik gerçeklik) dışında bize yüklenen tüm öğretilerdir.. bu öğreti dediğim şey bir bilgi değildir, yani bilim ve evrensel insanlık onayı almamış verilerdir..

epistemolojik gerçeklikte yaşayan birini özbenliği yönetir.. özbenlikte yaşayan biri zihin dediğimiz verilerin ne kölesidir, ne karşıtıdır.. yaşamında hiç bir anlam ve önemi yoktur bu zihin dediğimi öğretilerin.. işte bu insan benim tabirimle "aydınlamış insan"dır..

zihinde yaşayan birini egosu/sahtebenliği yönetir.. kişi kendisine yüklenen zihnin/öğretilerin kölesidir.. yaşamına yön verirken bu öğretilerin/zihnin eşliğinde yön verir.. ben bu insanlara egosentrik/egomerkezli, yani derin uykuda yaşayan insanlar diyorum.. bu insanlar teizm düzeyi bilinçaçıklığındadır.. budisttir, , alevidir, sünnidir, ortodokstur, protestandır, hindudur, musevidir vs..

zihinde/öğretilerde yaşamaktan kurtulmuş ama hala bu zihnin etkisinde kaldığı için bu öğretilerle/zihinle mücadele eden insanlara da egosentrik değil ego egemenliğinde yani uyku mahmurluğunda yaşayan insanlar diyorum.. bunlar da nonteizm düzeyi bilinçaçıklığında olan insanlardır.. ateisttir, deistir, panteistir, panenteistir, agnostikdir vs.. bu bilinçaçıklığında yaşayan insanların ortak özellikleri öğretilerin kölesi değildir artık ama onlardan da özgürleşememiştir.. hala onları yanlışlama gayreti içindedirler.. ve her nonteist kendi zihninde kalmış verilerin yanlışlamakla uğraşır.. avrupadaki bir nonteist hrisitiyanlıkla cebelleşirken, türkiyedeki bir nonteist islamla, israildeki musevilikle, hindistandaki hinduizmle cebelleşmektedir.. bu zihin artıkları temizlenmediği için kişinin hangi coğrafyada yaşadığının bir önemi yoktur.. islam zihin artıklarıyla dolu bir nonteist hindistana çine avrupaya gittiğinde budizm, hinduzim, hrisityanlıkla uğraşmaz.. o hala islam ve bu dinin öğretielrini yanlışlamakla meşguldür.. bu insan gidip te bir budistle bir hinduyla bir hristiyanla konuşmaktan tartışmaktan yanlışlamaktan haz/keyif almaz.. çünkü hala sahtebenliğinden tam arınamadığı için bu tartışmalara yanlışlamalara yanaşmaz bile.. coğrafya gereği sen bu sitede özellikle budizmi, hinduzimi hristiyanlığı, museviliği yanlışlamaya çalışan bir nonteisti gördün mü, göremezsin.. bizim coğrafyamızın nonteisti özellikle islam, onun ifade ettiği allah, muhammed kuranla cebelleşmek zorundadır.. hristiyanlık ve musevilik çok az önem arzeder onun zihninde, çünkü islamın başlangıcı olmakla bereber onlar zaten islam tarafından yanlışlanmış dinlerdir..

ama bizim nonteistimiz bir budizme hinduizme jainizme ucundan kıyısından dokunmaz, çünkü zihinde buna ait hiç bir veri ve köleliği yoktur.. batı dünyasının nonteisti tek tanrıyla, onun semavi dinleriyle ve ölüm sonrası cennet cehennemiyle uğraşıp durur.. doğu dünyasının nonteisti de kendi coğrafyasının/zihninin kölesidir, o da budizmle hinduzmle cebelleşmek onları yanlışlamakla uğraşmakta ve böyle tatmin olmaktadır.. doğudaki bir budist hindu için semavi dinleri yanlışlamak hiç ilgisini çekmez ve o kişiyi tatmin etmez.. çünkü zihnine böyle bir şey yüklenmemiştir, ne bu semavi dinlerin egosentrizmde ne de ego egemenliğinde yaşamaz, yaşayamaz..

işte meditasyon dediğim şey; doğduktan sonra bize yüklenen tüm öğretilerin/zihnin egemenliğine son verir.. bunları uyuşturmaz, silip atmaz, ben eski bir müslüaman olarak hala tüm islami bilgileri biliyorumdur, hafızamda vardır ama artık bu öğretilerin ne kölesiyimdir, ne de bunları yanlışlamakla uğraşırım.. benim yaşamımda hiç bir değeri önemi yoktur.. benim bilincimde budizm hinduzim satanizm musevilik ne kadar önemli ise islam da o kadar önemlidir.. ne onları doğrulamaya ne de yanlışlamaya çalışmam..

ben artık onlardan arınmışımdır ve epistemeolojik gerçeklikte yaşarım, bilimin kanunlaştırıp yslalaştırdığı şeyler benim için gerçektir, biliyorumdur onun haricindeki her veri/öğreti benim için güzel bir masaldır sadece ve bilmiyorumdur..

ve yaşamımı doyasıya, yüreğimden geldiği gibi, içimdeki çocuğun sesine kulak vererek yaşarım.. işte gerçek yaşam budur.. meditasyonun bana sağladığı şey tam olarak budur.. bir çocuk gibi keyifliyimdir, meraklıyımdır, her an birşeyler öğrenmeye hazırımdır.. ama bir çocuğun henüz gelişmemiş beyni yerine artık gelişmiş bir beyne sahip olduğum için bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığına vardığım için artık diğer insanların ürettikleri zihin/öğretilerle kirletilmem mümkün değildir..


birşey duyduğumda okuduğumda bilimsel ve evrensel insanlık onayına bakarım, bu yoksa o henüz bilgi değil nonbilgidir benim için.. bu dini bir veri olabileceği gibi bilimsel bir veri de olabilir.. ben bir nonteist gibi evrim teorisine kene gibi yapışmam, ta ki bilimde kanunlaşıp yasalaşana ve evrensel dünya insanlığının onayını alana kadar..


meditasyon kavramı da böyle birşeydir, benim burda meditasyon hakkında yazdıklarım bilgi değil nonbilgidir, bir öğretidir henüz.. çünkü bilim tarafından kanunlaştırılıp yasalaşmış ve tüm dünya insanlığının evrensel onayını almamıştır henüz.. sadece öğrendiklerimi ve bizzat deneyimlerimi paylaşabilirim burda.. ve meditasyonun bilimsel bir metod omadığını sık sık dile getiriyorum burda zaten.. bazı insanlara faydalı olabileceği gibi zararı da olabilir diyorum..

paslıçivi
04-09-2010, 08:05
Sizin teist /nonteist addettiginiz "hasta" insanlar, iclerinde baska olgulari da barindirirlar. Inanc imgelemeyi, imgelemede inanci sekillendirir evet, ama bu, insanin, insanoglu tarafidir...Insan'i hapsoldugu insan kavramindan cikarip, kendinizde dahil, siradanlastirip herhangi bir canli/yasam formu diye incelerseniz, baska cevherlerini de gorursunuz.

Mesela soyle ornekleyeyim. Teist Osman bey, escinselleri toplum icinde acimasizca elestirirken, bilincinde iki ana noktada elestirir. Cikis noktasi 2 tanedir.
-Osman bey, homofobik olabilir.
-Osman bey, gizli bir escinsel olabilir.

Osman bey'in bu iki cikis noktali elestirisi, dindar Osman bey kimliginde hayat bulur. Siz onun toplumun ahlaki bakimindan veya inancindan dolayi bu sekilde elestirdigini dusunebilirsiniz. Cunku kimligi bellidir. Teist'dir. Bunu nonteist bir insanda yapabilir.

Ama siz, her ikisinin de, homofobik veya gizli escinsel oldugunu %100 bilemessiniz. Bilirim ben derseniz yalan soylersiniz. Cunku ne annenizin, ne babanizin biseksuel olup olmadigindan bile %100 eminim diyemessiniz.



sevgili neva..

teist-nonteist ifadeleri tektanrıcı zihinde yaşayan batı dünyasının çokbilmiş filozoflarının ifadeleridir.. o çok bilmiş filozoflar bu dünyada tanrısızlık ve çok tanrıcılık zihinlerinden bihaber olduğu için dünya insanlığını teist ve nonteist diye ikiye ayırırlar..

bir budist; teist midir nontestmidir.. her ikisi de değildir.. budist teizm düzeyi bilinaçıklığında yaşayan bir insandır.. bir budist tanrı kavramına bırak inanmayı algılayamaz bile... ama bir budistle bir müslümanın bilinçaçıklık düzeyi açısından hiç bir farkı yoktur.. her ikisi de dünyaya geldikleri zaman ve coğrafyasının öğretisini/zihnini kabuletmek zorunda kalan bir insandır..

bu insanlar daha öte bilinçdüzeyine geçemezler ve beyin nörokimyaları değişmediği sürece yaşamlarını kendilerine yüklenen bu öğreti/zihin eşliğinde yaşayarak ve bunu savunarak geçirmek zorunda kalan zavallı/aciz(bu bir hakaret değildir) insanoğlu türünden başka bir şey değildir.. hindusu da aynıdır musevisi de aynıdır..

teizm düzeyi bilinaçıklığı sadece din olgusunu içermez.. teizm düzeyi bilinaçıklığında bir insan kendisine yüklenen tüm tabuların/soyutların/öğretilerin kölesidir, yüklenme önceliği ve önemi oranında.. bunun içinde milli/etnik kimlik, ahlaki, siyasi yapı vs herşey vardır..

nonteizm düzeyi bilinaçaçıkığına çıkmış biri sadece birinci derecede din konusunda kısmen özgüreleşmiştir.. bu nonteizm düzeyi bilinaçıklığında yaşayan insanlar hala bir milli/etnik kimlik, ahlaki yapı, siyasi politik görüşün kölesi durumdadırlar.. kürt milliyetçisi bir ateist ile türk milliyetçisi bir ateist biribirini kedi köpek gibi yer.. ya da siyasi, politik ahlaki öğretilerin hala etkisindedir, kölesidir.. mesela bu TD sitesi kürt milliyetçisi ateistlerin yönetimindedir.. kürtçülüğe ve kürtlere gelecek eleştirlere karşı tarafsız kalamazlar..

ama teizm ve nontezim bilinaçıklığını aşmış biri için hiç bir tabunun/soyutun/öğretinin bir önemi yoktur.. karşısındaki insanı sadece ve sadece insan olduğu için sever kabuleder.. ben eski bir türk milliyetçisi ve kürt düşmanı olarak bugün sokmuşum türklüğe de kürtlüğe de diyorum.. benim için artık bu kavramların yaşamımda hiç bir önemi yok.. ne türklüğü savunurum ne kürtçülüğü eleştiririm..farkındayımdır ki o insanın beyin nörokimyası ve dolayısyla bilinci bu kadarına yetmektedir, bunu aşamamaktadır ve bu insanın mutlu/tatmin olması için hala bir takım soyutları/tabuları sahiplenip sabitlemesi gerekmektedir..

çünkü özündeki benliğe ve mutlak mutluğa ulaşmadığı için hala mutlu ve tatmin olması için böyle sanal oyuncaklarla oynaması gerekmektedir.. ve bu konuda bu kişinin yapabileceği hiç bir şey yoktur.. beyin kimyası ve dolayısıyla bilinci açılmadığı sürece ömrünün sonuna kadar bu sanal oyuncakları için mücadele vermek zorundadır.. çünkü elindeki mutlak mutluğu daha bebekken elinden alınmıştır.. ben şimdi bir türke veya kürde bunları ne kadar anlatırsam anlatayım; onun bu değerlerine gelebilcek en küçük bir eleştiride ortalığı kaldıracaktır.. ve bunu yapmak zorundadır.. çünkü kişi henüz kendini bilmemektedir, henüz kendini bulmamıştır.. böyle çeperdeki değerlere sıkı sıkıya tutunmak ve onları savunmak zorundadır..


uzun lafın kısası; benim terminolojimde teist/nonteist değil teizm/nontezim bilinçaçıklığı kavramları vardır..

evrensel-insan
04-09-2010, 08:06
Saygideger neva;

Hem dile gelenleri algiladigin, hem de dile getirdigin aciklamalar icin, tesekkurler.

Lutfen, basta evrensel'in kosesi olmak uzere, diger basliklardaki dile gelenleri oku ve evrensel-insan'dan ACILIM iste.

Simdiye kadar bu sitede, gozlemledigim yazarlar arasinda, senin, evrensel-insan zihniyetine ve onun tursel selfine, katkida, yardimda, eklemede v.s. bulunabilecegini dusunuyorum.

Bu hem evrensel-insan'in dile getirdiklerine, yeni bir acilim ve icerik kazandirimi, hem de algi "kolayligi saglayacak.

Evrensel'in kosesi'nde son mesajdan, zannedersem iki mesaj once "duyuru" mesaji var. Lutfen onu oku, senden dusunce olarak istedigimi, o mesaj daha net ve detayli bir sekilde dile getiriyor.

Bu bir, bilincin dile gelmesi ricasidir. Hem senin dile getirimlerin, hem de bu dile getirimlerin, evrensel-insan dile getirimine, benim disimda, ikinci bir bilinc olacagin icin.

Umarim, bu mesajim "yalnis" algilanmaz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-09-2010, 08:11
Saygideger paslicivi;

Deran arkadasin, bir baslikta linkini verdigi video; bilincin; beyni, vucudun her turlu, Gen, biyolojik ve norokimyasal yapisini degistirebilecegini soyluyor.

Yani, "varolusun ve norokimyasal yapinin robotluguna, son" diyor. Bilincin, soyut dusunce dahil; somut her turlu vucudun biyolojik ve norokimyasal yapisini degistirebilecegini, BILIMSEL acikliyor. Seyretmeni oneririm.

http://www.okyanusum.com/belgesel/senbedendegilsin3.html

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
04-09-2010, 08:51
Insan degisken bir yapidir, insana yukleyebilirsiniz, yanmaz, evinizdeki bilgisayar limitli bir duzenekle calisir, insan dusuncesinin limiti yoktur, sonsuzdur. Prostat tanisi icin, insanin kicina parmak sokabilirsiniz mecbursunuzdur cunku. Ama bilincine katkida bulunmak icin, insani dusunsel anlamda, her taraftan parmaklayabilirsiniz. Sizinle kiyasiya dusunce carpistirabilir. Bunu yaparken de her taraftan parmakladiginiz icin, onunla birlikte bulundugunuz minvalden ters doneler atar ortaya farkina varmadan.


insana yüklersiniz ama sıfır zihinde olana insana.. yani bir bebeğe yüklersiniz.. yüklenmiş/zihinde yaşayan bir insana başka bir zihin yüklenemez, bir bilgisyar aynı anda iki işletim sisitemin aktif olduğu bir düzende çalışmaz, çakışır ve çöker..

inançlar tartışılmaz.. inancı olan bir insana yeni bir inanç yüklenemez.. bunun olması için önce o varolan işletim sisteminin ciddi arıza yapması lazımdır yani kişi inandığı inancından ciddi şüpheye düşüp huzuru/mutluluğu/tatmini kaçmış olması lazımdır.. ancak bu kişileri parmaklayabilirsiniz, bu felsefe siteleri de zaten öyle insanlarla doludur.. işletim sistemi iyi çalışan(inancından emin ve tatmin) bir insan felsefe yapmaz, o günlük yaşamını yaşar, yaşamı, varlığı, evreni, sorgulamaz..

evren/varlık "1" dir "bütün"dür... ama biz bu "1" i "bütün"ü ortaya koyamıyoruz.. ve bu bizim bilincimizde bir boşluk, rahatsızlık, bilinemezlik, oluşturuyor.. işte bu boşluğu dolduran herşey inançtır.. ve herkes kendi inancına kene gibi yapışmak ve savunmak zorundadır.. aksi halde insanoğlunun zaten yaşadığı bu yalancı mutluluğu/huzuru/tatmini elinden alırsınız.. bu insanoğluna yapılabilecek en kötü, en insanlıkdışı şeydir..

şayet bir insanın inancını tartışırsanız, yanlışlamaya çalışırsanız, karşılığında o insana bu "mutlak 1" i yani "bütünü" tartışmasız olarak sunmak zorundasınız..

şayet bunu sunamıyorsanız yaptığınız şey bilgi/fikir alışverişi, karşındaki insanı aydınlatma değil, kendi zihninizdeki kaosu gidermeye çalışmak için karşıdaki insanın bilinçaçıkığını, duygularını, herşeyini sömürmekten başka başka bir şey değildir..

kimse bana burda diğer insanları düşünüyorum, seviyorum, aydınlatıyorum diye martaval okumasın.. çünkü bu düzeylerin hepsini birebir yaşadım ve deneyimledim.. 5 vakit namaz kılan camide müezzinlik yapan bir düzeyde geliyorum.. teizmi de nonteizmi de çok güzel deneyimledim..

sizleri bu siteye çeken, bu sitede bu kadar çok zaman geçirmenizi sağlayan tek şey o "mutlak 1" i ortaya koyamamanız ve diğer tüm ortaya koyumları yanlışlayıp kendi ortaya koyumuzu savunup doğrululadığınız sürece tatmin/huzuru bulan sahtebenliğinizdir..

bize sunulmuş bir yaşam var ve ölümlü canlılarız ve ölüm sadece bir sonraki nefes.. bunun farkındalığına eriştiğinizde bu işlerle uğraşmayı bırakıp sokağa çıkar ve yaşamı gönlünüzden geldiğince, sevdiklerinizle, içinizdeki çocuğun sesine kulak vererek yaşarsınız.. bu sitede onun bunun inancını eleştirerek parmaklayarak değildir yaşam.. yaşamı ıskalıyorsunuz ama bunun farkında değilsiniz..

ama maalesef bu konuda da yapabileceğiniz bir şey yok..süreç işliyor hepiniz size biçilen rolü sahneleyip oynadığınızın farkında değilsiniz..

peki tüm bunları benim dile getirmenin bir faydası var mı? tabi ki çok fazla bir önemi yok.. çünkü sadece olması gereken şeyler oluyor, hepsi bundan ibaret..

herkes elinden geldiğince çorbaya tuzunu atacak ama insanlık nereye mi gidecek..

kim bilebilir ki..

Neva
04-09-2010, 09:34
sevgili neva..

bazı kelimelere yüklenilen anlamların değişikliği yüzünden iletişim
sorunu yaşayabiliriz..

benim zihin dediğim şey; doğduktan sonra bize yüklenen tüm nonbilgilerdir.. yani bilgi(epistemolojik gerçeklik) dışında bize yüklenen tüm öğretilerdir.. bu öğreti dediğim şey bir bilgi değildir, yani bilim ve evrensel insanlık onayı almamış verilerdir..

epistemolojik gerçeklikte yaşayan birini özbenliği yönetir.. özbenlikte yaşayan biri zihin dediğimiz verilerin ne kölesidir, ne karşıtıdır.. yaşamında hiç bir anlam ve önemi yoktur bu zihin dediğimi öğretilerin.. işte bu insan benim tabirimle "aydınlamış insan"dır..

zihinde yaşayan birini egosu/sahtebenliği yönetir.. kişi kendisine yüklenen zihnin/öğretilerin kölesidir.. yaşamına yön verirken bu öğretilerin/zihnin eşliğinde yön verir.. ben bu insanlara egosentrik/egomerkezli, yani derin uykuda yaşayan insanlar diyorum.. bu insanlar teizm düzeyi bilinçaçıklığındadır.. budisttir, , alevidir, sünnidir, ortodokstur, protestandır, hindudur, musevidir vs..

zihinde/öğretilerde yaşamaktan kurtulmuş ama hala bu zihnin etkisinde kaldığı için bu öğretilerle/zihinle mücadele eden insanlara da egosentrik değil ego egemenliğinde yani uyku mahmurluğunda yaşayan insanlar diyorum.. bunlar da nonteizm düzeyi bilinçaçıklığında olan insanlardır.. ateisttir, deistir, panteistir, panenteistir, agnostikdir vs.. bu bilinçaçıklığında yaşayan insanların ortak özellikleri öğretilerin kölesi değildir artık ama onlardan da özgürleşememiştir.. hala onları yanlışlama gayreti içindedirler.. ve her nonteist kendi zihninde kalmış verilerin yanlışlamakla uğraşır.. avrupadaki bir nonteist hrisitiyanlıkla cebelleşirken, türkiyedeki bir nonteist islamla, israildeki musevilikle, hindistandaki hinduizmle cebelleşmektedir.. bu zihin artıkları temizlenmediği için kişinin hangi coğrafyada yaşadığının bir önemi yoktur.. islam zihin artıklarıyla dolu bir nonteist hindistana çine avrupaya gittiğinde budizm, hinduzim, hrisityanlıkla uğraşmaz.. o hala islam ve bu dinin öğretielrini yanlışlamakla meşguldür.. bu insan gidip te bir budistle bir hinduyla bir hristiyanla konuşmaktan tartışmaktan yanlışlamaktan haz/keyif almaz.. çünkü hala sahtebenliğinden tam arınamadığı için bu tartışmalara yanlışlamalara yanaşmaz bile.. coğrafya gereği sen bu sitede özellikle budizmi, hinduzimi hristiyanlığı, museviliği yanlışlamaya çalışan bir nonteisti gördün mü, göremezsin.. bizim coğrafyamızın nonteisti özellikle islam, onun ifade ettiği allah, muhammed kuranla cebelleşmek zorundadır.. hristiyanlık ve musevilik çok az önem arzeder onun zihninde, çünkü islamın başlangıcı olmakla bereber onlar zaten islam tarafından yanlışlanmış dinlerdir..

ama bizim nonteistimiz bir budizme hinduizme jainizme ucundan kıyısından dokunmaz, çünkü zihinde buna ait hiç bir veri ve köleliği yoktur.. batı dünyasının nonteisti tek tanrıyla, onun semavi dinleriyle ve ölüm sonrası cennet cehennemiyle uğraşıp durur.. doğu dünyasının nonteisti de kendi coğrafyasının/zihninin kölesidir, o da budizmle hinduzmle cebelleşmek onları yanlışlamakla uğraşmakta ve böyle tatmin olmaktadır.. doğudaki bir budist hindu için semavi dinleri yanlışlamak hiç ilgisini çekmez ve o kişiyi tatmin etmez.. çünkü zihnine böyle bir şey yüklenmemiştir, ne bu semavi dinlerin egosentrizmde ne de ego egemenliğinde yaşamaz, yaşayamaz..

işte meditasyon dediğim şey; doğduktan sonra bize yüklenen tüm öğretilerin/zihnin egemenliğine son verir.. bunları uyuşturmaz, silip atmaz, ben eski bir müslüaman olarak hala tüm islami bilgileri biliyorumdur, hafızamda vardır ama artık bu öğretilerin ne kölesiyimdir, ne de bunları yanlışlamakla uğraşırım.. benim yaşamımda hiç bir değeri önemi yoktur.. benim bilincimde budizm hinduzim satanizm musevilik ne kadar önemli ise islam da o kadar önemlidir.. ne onları doğrulamaya ne de yanlışlamaya çalışmam..

ben artık onlardan arınmışımdır ve epistemeolojik gerçeklikte yaşarım, bilimin kanunlaştırıp yslalaştırdığı şeyler benim için gerçektir, biliyorumdur onun haricindeki her veri/öğreti benim için güzel bir masaldır sadece ve bilmiyorumdur..

ve yaşamımı doyasıya, yüreğimden geldiği gibi, içimdeki çocuğun sesine kulak vererek yaşarım.. işte gerçek yaşam budur.. meditasyonun bana sağladığı şey tam olarak budur.. bir çocuk gibi keyifliyimdir, meraklıyımdır, her an birşeyler öğrenmeye hazırımdır.. ama bir çocuğun henüz gelişmemiş beyni yerine artık gelişmiş bir beyne sahip olduğum için bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığına vardığım için artık diğer insanların ürettikleri zihin/öğretilerle kirletilmem mümkün değildir..


birşey duyduğumda okuduğumda bilimsel ve evrensel insanlık onayına bakarım, bu yoksa o henüz bilgi değil nonbilgidir benim için.. bu dini bir veri olabileceği gibi bilimsel bir veri de olabilir.. ben bir nonteist gibi evrim teorisine kene gibi yapışmam, ta ki bilimde kanunlaşıp yasalaşana ve evrensel dünya insanlığının onayını alana kadar..


meditasyon kavramı da böyle birşeydir, benim burda meditasyon hakkında yazdıklarım bilgi değil nonbilgidir, bir öğretidir henüz.. çünkü bilim tarafından kanunlaştırılıp yasalaşmış ve tüm dünya insanlığının evrensel onayını almamıştır henüz.. sadece öğrendiklerimi ve bizzat deneyimlerimi paylaşabilirim burda.. ve meditasyonun bilimsel bir metod omadığını sık sık dile getiriyorum burda zaten.. bazı insanlara faydalı olabileceği gibi zararı da olabilir diyorum..


Sayin pasli civi;

Iletisim sorunu yok. Sadece siz kendinizi ust bilince ulasmis olarak tanimladiginiz icin, onunuze gelen her insana surekli izahta bulunmak ihtiyaci hissediyorsunuz.

Bu tur ogretiler, dinlerin ve dinlerden etkilenmis kulturlerin alt gruplari olarak ciktigi icin, bilimden onay almaz. Alsaydi zaten doktorlar ilac degil, kocakari yontemleri yazardi. Ama yuzyillarin icinden gunumuze aktarilir.

Aksine bence(bu benim tanimim) aydinlanmis insan, kisiliksiz degil, bilgi, gozlem, empati, dinleme, anlama konusunda kendini gelistirmistir insandir. Ayaklari yere basandir. Herseyden onemlisi objektiftir.

Zihinde ogretilerle yasamadigini iddia eden insani da ego/ozbenlik yonetir. Mesela siz bunun en guzel orneklerinden birisiniz, ifadelerinizle.
Zihinde yasamadigini dusunen insan nasil ki 7/24 kesintisiz diskilama yapmiyorsa, zihin disinda da kalamaz. Bu bir bilimsel bilgidir. Yaptiginda sizofreni ve benzerleri ortaya cikar. Bu bir ciddi hastaliktir. Tehlikeli de olabilir.

Bir nevi Ozbenlik/ego varligiyla bu durum onlenir. Sizi hayata dondurur.
Siz bir nevi, ben 7/24 kesintisiz diskilama yapabilirim diyorsunuz. Yapmadiginizi bildiginiz halde..

Daha once de sormustum yine sorayim, yanlislama takintiniz oldugundan;

Yanlislama/dogrulama mi paylasimin temelini olusturur, yoksa paylasim mi yanlislama/dogrulamanin temeli olusturur?

Nonteizm, elbette dediginiz dinlerle ilgilenmez, onlarin icinden cikmis olsaydi bizzat onlarla dibine kadar ilgilenirdi. Siz ateist'leri istisnasiz dogustan ateist zannettiginiz icin boyle dusunmeniz normal.. Ama oyle degiller. Belki bu jenerasyondan sonra olabilir.

Evrim'e kene gibi yapismadiginiz icin mi, cocuk bilincinize donmek sizi mutlu ediyor? Niye gelisiminizin tersine donuyorsunuz o halde?

Sizin Budha veya hinduizm ogretisinden etkilenmis ve uyguluyor olmaniz Tibet'te veya Hindistan'da dogdunuz icin midir? Hani oyleyse bilelim. Siz de bu tur ogreti zihniyetinin kolesi olmus oldugunuz icin(cunku ustbilince ulastiginiza inanmissiniz), kendinizi aydinlanmis insan olarak addediyorsunuz zaten.

Iste ben de bu yuzden, birseyleri yanlislamis degilsiniz henuz diyorum.

Hayir, meditasyon zihne ve ogretilerin egemenligine son vermez. Insanlari yanlis yonlendirmeyin. Vermis olsaydi, onerdiginiz metod eski bir ogreti-nonbilgi olmazdi. Ifadelerinizle celismeyin. Hala zihinsel olarak eski ogretilerin egemenligindesiniz cunku..

Bana din kokenli olmayan, evrensel onay almis bir metot getirin ki, sozleriniz havada kalmasin, ayni mesaj icinde kendi ifadelerinizi curutmus olmayin.

Hangi cografyada yasadiginin onemi olmaz olur mu? Tabi ki var. Meditasyon'u bulmak icin uzakdoguya yonelmenize gerek yoktu ki.. Burnunuzun dibinde Mevlana felsefesi var. Acin okuyun. Sema yapin. Niye yapmiyorsunuz?

Uzakdogudan aldiginiz da bir dinin alt ogretisi.. Ne degisti? Hani siz teizm/nonteizm dislamistiniz?

Musluman , hristiyan, musevi, hindu, budha bilcumle din varsa tasavvuflarda ozde aynidir. Degismez. Sizinki de dinsel kokenli bir ogreti neticede..

Masalin icinde yasayip, masaldan arindim demek ve kezlerce izah edilmesine ragmen israrla gormek istememek ciddi bir sorundur. Benden size bir tavsiye..
Calistiginiz hastanede psikiyatrist veya psikolog arkadasiniz filan varsa, ona birara ugrayin ve sunu sorun; Imgeleme yontemini hangi hastaliklarda kullaniyorsun? Bunu kullandiktan sonra, problemi giderilmis hasta ust bilince ulastim diyor mu?



Bakin celistiginiz yerleri kendi mesajinizda buyuttum sizin icin. Belki gormek isteyip okursunuz.

Neva
04-09-2010, 10:15
insana yüklersiniz ama sıfır zihinde olana insana.. yani bir bebeğe yüklersiniz.. yüklenmiş/zihinde yaşayan bir insana başka bir zihin yüklenemez, bir bilgisyar aynı anda iki işletim sisitemin aktif olduğu bir düzende çalışmaz, çakışır ve çöker..

inançlar tartışılmaz.. inancı olan bir insana yeni bir inanç yüklenemez.. bunun olması için önce o varolan işletim sisteminin ciddi arıza yapması lazımdır yani kişi inandığı inancından ciddi şüpheye düşüp huzuru/mutluluğu/tatmini kaçmış olması lazımdır.. ancak bu kişileri parmaklayabilirsiniz, bu felsefe siteleri de zaten öyle insanlarla doludur.. işletim sistemi iyi çalışan(inancından emin ve tatmin) bir insan felsefe yapmaz, o günlük yaşamını yaşar, yaşamı, varlığı, evreni, sorgulamaz..

evren/varlık "1" dir "bütün"dür... ama biz bu "1" i "bütün"ü ortaya koyamıyoruz.. ve bu bizim bilincimizde bir boşluk, rahatsızlık, bilinemezlik, oluşturuyor.. işte bu boşluğu dolduran herşey inançtır.. ve herkes kendi inancına kene gibi yapışmak ve savunmak zorundadır.. aksi halde insanoğlunun zaten yaşadığı bu yalancı mutluluğu/huzuru/tatmini elinden alırsınız.. bu insanoğluna yapılabilecek en kötü, en insanlıkdışı şeydir..

şayet bir insanın inancını tartışırsanız, yanlışlamaya çalışırsanız, karşılığında o insana bu "mutlak 1" i yani "bütünü" tartışmasız olarak sunmak zorundasınız..

şayet bunu sunamıyorsanız yaptığınız şey bilgi/fikir alışverişi, karşındaki insanı aydınlatma değil, kendi zihninizdeki kaosu gidermeye çalışmak için karşıdaki insanın bilinçaçıkığını, duygularını, herşeyini sömürmekten başka başka bir şey değildir..

kimse bana burda diğer insanları düşünüyorum, seviyorum, aydınlatıyorum diye martaval okumasın.. çünkü bu düzeylerin hepsini birebir yaşadım ve deneyimledim.. 5 vakit namaz kılan camide müezzinlik yapan bir düzeyde geliyorum.. teizmi de nonteizmi de çok güzel deneyimledim..

sizleri bu siteye çeken, bu sitede bu kadar çok zaman geçirmenizi sağlayan tek şey o "mutlak 1" i ortaya koyamamanız ve diğer tüm ortaya koyumları yanlışlayıp kendi ortaya koyumuzu savunup doğrululadığınız sürece tatmin/huzuru bulan sahtebenliğinizdir..

bize sunulmuş bir yaşam var ve ölümlü canlılarız ve ölüm sadece bir sonraki nefes.. bunun farkındalığına eriştiğinizde bu işlerle uğraşmayı bırakıp sokağa çıkar ve yaşamı gönlünüzden geldiğince, sevdiklerinizle, içinizdeki çocuğun sesine kulak vererek yaşarsınız.. bu sitede onun bunun inancını eleştirerek parmaklayarak değildir yaşam.. yaşamı ıskalıyorsunuz ama bunun farkında değilsiniz..

ama maalesef bu konuda da yapabileceğiniz bir şey yok..süreç işliyor hepiniz size biçilen rolü sahneleyip oynadığınızın farkında değilsiniz..

peki tüm bunları benim dile getirmenin bir faydası var mı? tabi ki çok fazla bir önemi yok.. çünkü sadece olması gereken şeyler oluyor, hepsi bundan ibaret..

herkes elinden geldiğince çorbaya tuzunu atacak ama insanlık nereye mi gidecek..

kim bilebilir ki..

Sayin pasli civi;

Bilimsel olarak hicbir insan sifir zihinde degildir. Bu mumkun degildir. Bebegin bile zihni tamamen sifir degildir.

Hayir hicbir sey cakismaz. Cakismasini onlemek icin, kendinizi izlemeniz, karsinizdakini izlemeniz yeterli. Bunun kendinize dair olani otokontrol'dur, karsinizdakine gore olani empatidir.

Bebek oto kontrolunu henuz edinmedigi icin, aklina estikce diskilama ve idrar yapar.

Inanci olan bir insana inanc yuklenemez demek, gelen inancin ve inanan insanin, hicbir sekilde bozulmadan, degismeden yasami idamesine inanmak ile esdegerdir.

Boyle birsey yoktur. Insan yasadigi surecte surekli degisime ugrar.
Ariza yapmasina gerek yoktur. Zira mukemmel insan yoktur. Bir nevi arizalidir.

Inancindan tam emin bir insan neden felsefe yapamasin ki? Siz mi koydunuz bu yasagi? Felsefe kimsenin tekelinde degildir.


Siz de zaten soz konusu boslugu doldurmak icin caba harcamadiniz mi?
O halde tesbitim dogrudur, bakin ustte kendiniz itiraf etmissiniz. Sizin de boslugunuzu doldurdugunuz bir dini ogretiden alinma bir inanc sonucta..

O halde ne diye teizm/nonteizm'i yanlisladim diye usenmeden kezlerce yaziyorsunuz?

Kimsenin kimseye mutlak 1'i sunmak gibi bir zorunlulugu yok. Bu sizin kendi kuraliniz. Insanlara sunabileceginiz en iyi sey, onlara farkina vardiklarinizi yansitmaktir.

Yasam kalabaliklarla guzeldir. Hayat tek renk degildir cunku.. Kimse icin bir yasam recetesi yazamassiniz. Onlari tanimiyorsunuz cunku..

Simdi de olumle mi uyariyorsunuz bizi? Uyaran dinler hali hazirda var zaten. Size gerek yok ki..

Siz de elestirdiginizin aynini zaten yapmaktasiniz. Hem dinleri yanlislarsiniz, hem gider dini ogretiyi cozum gibi sunarsiniz. O da olmaz "olumde varrr" dersiniz.

spartacus
04-09-2010, 10:33
Saygideger spartacus;

Eğer her şey kavramdır, kavramları tanımlayan da insandır, insan tanımlamazken kavram yoktu, haliyle şey'de yoktu gibi bir kısır döngü ile çevremize bakıyor olsa idik-neyseki insan da bu yanılgı(saplantı düzeyine indirgenmişse) özneldir ve doğası gereği duyu organları mevcuttur- bu gün hala elde sopa mağara dönemlerini yaşıyor olurduk-spartacus-

Konu kavram degil, konu; insanoglu turu ve birinin epistemolojik olarak tek soyutlama yetisine sahip faktor oldugudur. Bu insanoglunu, hem bir ortaya koyan kim,m hem de ortaya konan ne yapmaktadir. Insanoglu disinda da, neyi kendi dahil baska bir ortaya koyan, kim yoktur.

Eger var diyorsan, once bunu kendin de bir insanoglu turunun biri olarak aciklamalisin. Bu da mumkun olmayacaktir, cunku sen de insanoglu turunun birisin. ISTE BU SOYUTLAMA MONOLOGU ALTERNATIFSIZDIR.

Bu temelde de insanoglu turunun, bolunmez en kucuk butunu olan biri, zaten madde (fizik, kimya, nesne v.s.), dusunce (enerji, hareket, zaman v.s.) ve kavramdan olusur. Hem kendi, bu temelde bu ucludur, hem de ortaya koydugu hersey bu ucludur. Buradaki kavramin onemi de, madde ve dusuncenin de birer kavram olmasidir. Bu temelde de, kavram sadece bir madde, ya da dusunce degildir, ayni zamanda da KENDISIDIR.

Iste bu temelde, nenin ortaya konumu olarak, eger baska bir kim oldugu dusuncesinde iser, ortaya koy. Bu da zaten, eger insanoglu disindaki bir seye kim ozelligi ve oznelligi verirsen, senin nesneli veya dusunceyi, ya da kavrami insanoglu soyutlamasi ile besleyen, icerikleyen ve anlamlandiran temelinde, nesnel, oznel ya da insanoglunun kendisini tanrilastirma olur.

O yuzden neyin tartismasini yapiyoruz?, baska bir kimin mi?, kim ozelligi olan, baska bir nenin mi? (bu ne somut ta, soyutta olabilir.)

Bilim de zaten, algiladiginin uzerinde deney, gozlem, arastirma, bulus, inceleme v.s. yaparak, buna bagli olarak bilimin soyutlarini (teori, formul, kural, kanun, yasa v.s.) ureten, bildiren ve belirten degil midir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sevgili evrensel-insan

Hala aynı noktadasınız, hala herşeyi insanoğlu adlandırmıştır, insanoğlu adlandırmadan önce o adlandırmalar yoktu gibi, gittikçe kısır döngüden ileri gitmeyen kavranması çok basit olan bu detayda saplanıp kalıyorsunuz?

Sizin felsefe içerisinde her gün ama hergün ortalama 5-10 arası mesajda söylediğiniz hep aynı şeydir(kelimesel) ve artık tekerleme halini almıştır. Yalnız söylediğiniz kavram adınabir tespit olabilir, ama bu bir felsefe olamaz. Felsefe bir yerde düşünme edinimidir.

İnsan ortaya koymuştur diyorsunuz? Örneğin neyi? madde yi. Maddeyi salt insan ortaya koymaz, ortaya koymak terimi hem objektif hem subjektiftir. Bu durumda sal SUBJEKTİF olarak bakamayız ve bu anlamda insan maddeyi ortaya koyar diyemeyiz, ortada olanı gözlemler, tanımlar, soyutlar, kavramlaştırır da demek zorundayız. Gözlemlerinden vs elde ettiği sonuçlar üzerinden ise, yapmış olduğu soyutlamayı adlandırma), subjektif olarak bilgi ile somutlar. Yani bu bir yerlerinden kopartılacak bir süreç değildir.

Örneğin, Ses sadece insanlar için değil, diğer canlılar içinde bir araçtır, ifade biçimidir. İnsan da gözlemsiz ve duyu organları aracılığı yani objektif alanın dışında bir zihnin savurmaları temelinde savurup, ifadeler ve kavramlar üretmemiştir. Dilin gelişimi taklide dayanır ve bir Örnek vermem gerekirse, "Anne" kelimesi bir kavramdır ve tek başına soyut iken, o "anne" olmanın ne olduğu ve bilinci ile somutlanır ve çağrışım yapar. Kelime soyut iken beynimiz daha önce anlamını, tanımı kavramış olduğu içindirki, kelime algıda somut hale gelir. Peki insan sesi kelimelerde ortaya koyan mı olmuştur, ortada olanı tanımlayan-çağrıştıran mı olmuştur? Bilgi açısından baktığınızda ortada olanın tanımlanması-çağrıştırılmasıdır. Örneğin Anne kelimesinde seslendirmeye bakalım;

Türkçe: Anne-Ana
İngilizce: Mother
Almanca: Mutter
İspanyolca-İtalyanca: Madre
Afrika Dili: Moeder
Arnavutça:Nene
Belarusça: Maui
Bylgarca: Mauka
Çekoslavakca: Matka
Estonyaca : Ema
...... daha geniş buradan bakılabilir (http://www.izafet.com/genel-kultur/302580-butun-dillerde-anne-ve-baba.html)

Seslendirmede ki ,M ve N harflerinin kaynağında yatan, insanın ortada olanı ifade etme, tanımlama, seslendirmede kullandığı doğal yol olan taklitden kaynaklanmaktadır. İnsanlığında dilin, siyasetin dahi gelişimide, neolotik çağ yani insanın toprağı işler, hayvanları evcilleştirir, yerleşik hayata adım atar olduğu dönemde olmuştur. M ve N sesinin anne kelimesindeki ağırlığı, çevrede gözlemlenen, duyumlanan anne-hayvan seslerinden, "mooo, meee", diğeri ise bebeğin çıkardığı "ınga, mama gibi, ağırlığı m ve n sesinde olan" seslerinden (taklit) kaynaklanmıştır.

herneyse konuların hiç birisi kavram nedir, koyan KİM dir gibi başlıklara sahip olmadığı halde, siz sürekli her konuyu buraya, kavram ve KİM e getiriyorsunuz. Oysa tartışılacak bir şey bile değildir bu, cevabı 1 kelimedir; İnsan. Eğer her konu kavramlaştıran kimdiri tartışıyor olsa idi bu mümkündü, ama değilken bile her konunun kavramlaştıran, ortaya koyan insandır, kim'in cevabıda budura getirdiğiniz ve küçüçük bir dipnot olmaktan öte felsefi anlamda pek bir anlam taşımayacak olan cevabı tek kelimecik bu söylemi saplantı düzeyine indirgediğiniz içindir ki, tekerlemeye dönmüştür.

Maddeyi(işaret edilen maddi açıdan) ortaya koyan insan falan değildir. varlığın ortaya konmak gibi bir muhtaçlığı yoktur-zaten ortadadır-, bu aşırı subjektif bir bataktır. kaldı ki önceki yazımda ne demiştim, neyseki duyu organlarımız var, eğer her şeyi tanımlayan insandır, ortaya koyan insandır demiş olsa idik, yani objektif alanı da insan algısını da ters çevirse idik, mağara dönemlerinden çıkma şansına sahip olamazdık, sadece insanın ortaya koyduğu(salt kendisi başka bir şey yok deseydik) ne varsa onlarla yetinir giderdik. Çünkü dilde, duyu organlarından bağımsız, kendi başına bir şey olma özelliğine sahip değilse, duyularımızca algıladığımız şey'lerde dili amaç ederek ifade edemeyiz, burada dil araçtır.
"parmak Ay'ı(şey'i) gösterdiğinde Paramağa değil Ay'a(şey'e) bakmalı", ısrar ediyoruz Aya bakacağız, siz ise parmağa bakmakda özgürsünüz...

Elinizi duvara vurun, bir ses duydunuz mu? Bir tepki aldınız mı ? İşte biz o tepkiyi veren şey'e duvar(yapay) adını verdik, duvar kelimesini tartışmak gibi bir amacımız yok, çünkü ORTADA OLAN duvarı biz önce duyu organlarımızla algıladık, sadece bizmi hayır, duvarla ilşki halinde olan her şey bunu algıladı! Canlı mı cansız mı? hepsi... iyide duvara atacağım taş, duvarı nasıl algılayabilir ki? At ve gör, eline gösterdiği tepkiyi duvar yine göstermeyecek mi? iyide iradi değil, algıda iradi mi-değil mi özelliği aranamaz. Algı algıdır, iradidir yada değildir..

Demek ki hareket, canlılık tüm şeylerin biribiriyle olan ilişkisinden açığa çıkan etki-tepkiden ibaretmiş.. Yani subjektif bir bilincin, temelde sırf insana dayalı(öznel) düşüncelerin ürünü değil, aksine duyu organlarımızla algıladığımız, gözlemleyebildiğimiz, etkileşime girebildiğimiz kısaca maddi olarak tanımladığımız, iradelerimizden bağımsız varolagelen bir şeymiş.

Ne kadar uğraşırsak uğraşalım İnsanı tanrı yapamayacağız...

Neva
04-09-2010, 10:48
sevgili neva..

teist-nonteist ifadeleri tektanrıcı zihinde yaşayan batı dünyasının çokbilmiş filozoflarının ifadeleridir.. o çok bilmiş filozoflar bu dünyada tanrısızlık ve çok tanrıcılık zihinlerinden bihaber olduğu için dünya insanlığını teist ve nonteist diye ikiye ayırırlar..

bir budist; teist midir nontestmidir.. her ikisi de değildir.. budist teizm düzeyi bilinaçıklığında yaşayan bir insandır.. bir budist tanrı kavramına bırak inanmayı algılayamaz bile... ama bir budistle bir müslümanın bilinçaçıklık düzeyi açısından hiç bir farkı yoktur.. her ikisi de dünyaya geldikleri zaman ve coğrafyasının öğretisini/zihnini kabuletmek zorunda kalan bir insandır..

bu insanlar daha öte bilinçdüzeyine geçemezler ve beyin nörokimyaları değişmediği sürece yaşamlarını kendilerine yüklenen bu öğreti/zihin eşliğinde yaşayarak ve bunu savunarak geçirmek zorunda kalan zavallı/aciz(bu bir hakaret değildir) insanoğlu türünden başka bir şey değildir.. hindusu da aynıdır musevisi de aynıdır..

teizm düzeyi bilinaçıklığı sadece din olgusunu içermez.. teizm düzeyi bilinaçıklığında bir insan kendisine yüklenen tüm tabuların/soyutların/öğretilerin kölesidir, yüklenme önceliği ve önemi oranında.. bunun içinde milli/etnik kimlik, ahlaki, siyasi yapı vs herşey vardır..

nonteizm düzeyi bilinaçaçıkığına çıkmış biri sadece birinci derecede din konusunda kısmen özgüreleşmiştir.. bu nonteizm düzeyi bilinaçıklığında yaşayan insanlar hala bir milli/etnik kimlik, ahlaki yapı, siyasi politik görüşün kölesi durumdadırlar.. kürt milliyetçisi bir ateist ile türk milliyetçisi bir ateist biribirini kedi köpek gibi yer.. ya da siyasi, politik ahlaki öğretilerin hala etkisindedir, kölesidir.. mesela bu TD sitesi kürt milliyetçisi ateistlerin yönetimindedir.. kürtçülüğe ve kürtlere gelecek eleştirlere karşı tarafsız kalamazlar..

ama teizm ve nontezim bilinaçıklığını aşmış biri için hiç bir tabunun/soyutun/öğretinin bir önemi yoktur.. karşısındaki insanı sadece ve sadece insan olduğu için sever kabuleder.. ben eski bir türk milliyetçisi ve kürt düşmanı olarak bugün sokmuşum türklüğe de kürtlüğe de diyorum.. benim için artık bu kavramların yaşamımda hiç bir önemi yok.. ne türklüğü savunurum ne kürtçülüğü eleştiririm..farkındayımdır ki o insanın beyin nörokimyası ve dolayısyla bilinci bu kadarına yetmektedir, bunu aşamamaktadır ve bu insanın mutlu/tatmin olması için hala bir takım soyutları/tabuları sahiplenip sabitlemesi gerekmektedir..

çünkü özündeki benliğe ve mutlak mutluğa ulaşmadığı için hala mutlu ve tatmin olması için böyle sanal oyuncaklarla oynaması gerekmektedir.. ve bu konuda bu kişinin yapabileceği hiç bir şey yoktur.. beyin kimyası ve dolayısıyla bilinci açılmadığı sürece ömrünün sonuna kadar bu sanal oyuncakları için mücadele vermek zorundadır.. çünkü elindeki mutlak mutluğu daha bebekken elinden alınmıştır.. ben şimdi bir türke veya kürde bunları ne kadar anlatırsam anlatayım; onun bu değerlerine gelebilcek en küçük bir eleştiride ortalığı kaldıracaktır.. ve bunu yapmak zorundadır.. çünkü kişi henüz kendini bilmemektedir, henüz kendini bulmamıştır.. böyle çeperdeki değerlere sıkı sıkıya tutunmak ve onları savunmak zorundadır..


uzun lafın kısası; benim terminolojimde teist/nonteist değil teizm/nontezim bilinçaçıklığı kavramları vardır..

Sayin paslicivi ;

Ben mutlak, kesintisiz diskilama yapabilirim diyen, hayali mutlak mutluluktan filan bahseden bilim insanlari da goruyoruz. Bilime havlu atan cinsinden hem de..


Ha teist/nonteist, ha teist//nonteist bilincacikligi... Susleme yapmayi birakin lutfen. Ne degisti?

Eh ama simdi ayip ettiniz budist'e..
Hem ogretisini alacak,uygulayacak ust bilincacikligina yukseleceksiniz, hem onu yanlislamis olacaksiniz. Hem de o, ustbilinc acikligina ulasamayacak sizin gibi.. Olacak is mi bu?

Siz henuz yanlislamadiysaniz Budist'in sucu ne?
Demezler mi adama "paslicivi yok oyle, hem aciz ogretisini uygulayacaksin, hem insanlari aciz diye nitelendireceksin"...

O sizden cok daha ust duzeyde hatta, bir altbilinc olarak, sizin gibi insanlari olumle uyarmiyor.


Asmis ve yanlislamis oldugunuz icin mi, dinsel ogretileri cozum olarak sundunuz? Sahtebenlik degil mi sizin yok etmeye calistiginiz? Kisiliksizlesmek degil mi? Tekke'dekilere de aciz olmayi ogretiyorlar, sonra elbirligiyle seyhi ucuruyorlar. Nurlar yagiyor ardindan...

Siz elestirmiyorsunuz, siz otekilestiriyorsunuz. Bunun farkini kavrayabildiginiz zaman, yapici elestiriyi de ogrenmis olacaksiniz. Elestirmek icin once farki kavrayacak, Turk, Kurt kimligini geri plana atip, insan olarak bakacaksiniz.

Glasgow skalasi, guncel hayatta sokaktaki dusunceleri olcumlemek icin degildir. Gercek hastalar icindir. Gercek hayatta, dusunculerin en kucugu 15'den baslar aklinizda bulunsun.

diamat
04-09-2010, 15:03
sevgili evrensel

evrene; ondan soyutlanıp indirgediğiniz herhangi bir parçasına ait bilgi epistemolojik olarak insan ortaya koyumudur diyorsunuz.
burda kısa bir anket yapalım.
bakalım hayır öyle değildir diyen bir tane materyalist var mı.
sonucu size söyleyeyim.
hiç sanmam.

ancak sorun zaten burdan kaynaklanmyor.

güneş kendisini varolarak ortaya koymasa,
hangi yansımadan ve hangi bilgiden sözedilebilir.

ısrarla söylediğimi tekrar ediyorum.
evren bir bütündür.
onu ontoloik ve epistemolojik iki alana indirgemeniz soyutlamadır.
bu iki alanı birbirinden bağımsız ele alamazsınız.
bütünü birbirinden bağımsız alanlara bölüp indirgeyemezsiniz.
bunu yaparsanız asıl siz uyku mahmurluğuna düşmüş olursunuz.
soyut eliyle bölüp parçalamak tam olarak aslında budur.
bölüp parçalamaya kalktğınız ise evren.
beyhude bir çaba.

bütün demek zaten kendisni oluşturan parçaların ilişkisi demektir.
birbiriyle ilişkisiz parçalardan oluşan şeye zaten bütün denmez.
işte evren bütündür dememin sebebi budur.

insanın epistemoloik ortaya koyumunu herşeyden soyutlama hakkınız yok.
bu soyutlamayı herşeyden bağımsızlaştırıp kendi içinde üçleme -teslis- icad etmeniz zaten bir başka soyutlamadır.

klasik madde-düşünce düalitesi bağlamında, düşüncenin maddenin ürünü olduğu, maddeye ait olduğu, evrene ait olduğu buz gibi gerçeği ortadayken, materyalizmin uyku mahmurluğu olduğu iddiası çökmüştür.insanlığı soyut eliyle bölen idealizmin ortaya koyduğu savsatalardır.

insanın evrene ait olduğu gerçeğini örtbas eden bu savsataların amacı da düşünce ortaya koyumu değildir.
verili sömürü düzenlerini devam ettirebilmektir.
sokrates tanrıları inkar ettiği için idam edildi.
bu biricik örneğimiz değildir.
tarih boyunca üstyapı kurumlarını korumak adına örgütlü idealizm adına binlerce insan değişik çağ ve toplumlarda yokedilmiştir idealizm tarafndan.

materyalizm kendimizi ve ait olduğumuz evreni anlama çabasıdır.
ne evren bizden ne de biz evrenden bağmsız değiliz.
bir bütün olan evrenin parçasıyız.
materyalizm evreni ve onun doğasını anlamamızın adıdır.

elbetteki sonuçta materyalizmde bir insan ortaya koyumudur.
ancak ait olduğumuz türü, evrenle olan ilşkisini, evrenin bir bütün olarak kndisini ve evrenin doğasını materyalistden daha iyi kim, hangi düşünce biçimi ile ortaya koyabilir.
yok öyle bişey.

evrim bizi tek hücrelilere bağlar.
tek hücreli ve kendini çoğaltan o ilk canlıdan insanı bağımsızlaştırarak ele alamazsınız.
o canlı düşünmüyor ve soyutlamıyor ve kavram üretmiyordu.
o halde düşünmek soyutlamak ve kavram üretmek, zamandan ve mekandan bağımsız değildir.
ortaya çıkışı bellidir.
ortaya çıkışının biçimide bellidir.

insan maddi koşulların ve maddenin ürünüdür.
maddenin bir biçimi -formudur-.
bilinç insan beyninin ürünüdür.
insan beyni bilincin ürünü değil.
bilinci üreten insan beyni de maddi koşullarn ürünüdür.
maddenin bir formudur.tamamen atomların bir dizilişidir.
bilinci üreten insan beynini oluşturn atomlar başka bir dizilişter sadece taş ve toprak oluyorsa o halde burda niteliği ortaya koyanın form olduğunu, formun da zaten şeydeki bir içkin potansiyel olduğunu görmeniz gerekir.
eğer madde şu formda taş oluyor, bu formda ise beyin oluyorsa bu maddenin potansiyelidir.
maddenin potansiyelleri ise o potansiyel ortaya çkmadan ortaya konulamaz.
çünkü potansiyelleri sonsuza yaklaşır.
işte bilinmezciliğin yegane tutarlı biçimi de yine materyalizm tarafndan içerilen biçimidir.

insan şu içinde yaşadığımız gezegene aittir.
dünyann uzaydan çekilmiş fotografı var ya - ona bir bakın.
bir bütün görürsünüz.
dağlar ovalar nehirler aslında soyutlamalardır.
hepsi de o bütünün parçalarıdır.
bütünden bağımsız bir nehir bir ova bir insan teki yoktur.
şu an seni oluşturan her bir atom teki sen olmadan önce bu dünyada vardı ve bu dünyanın bir parçasıydı.
o atomlar bu formu kaybettiğinde bilincin yaşamaya devam etmeyecek.
çünkü benim bilimcim diye sana ait ve herşeyden bağımsız bir bilincin yok.
evren kendini varolarak ortaya koyduğu gibi, süreç içerisinde evrilerek bilinci oluşturmuş ve bu bilinç bilgiyi de ortaya koymuştur.

evrensel-insan
04-09-2010, 16:34
Saygideger diamat;

Hem insanoglunu evrenden ayirma, diyorsun, hem de sen dusunce ve kavrami maddeden ayiriyorsun. Ben zaten herseyin icice oldugunu soyluyorum. Senin algilayamadigin, BELIRLEYICI VE ALTERNATIFI OLMAYAN FAKTORUN INSANOGLU TURU VE BIRI OLDUGUDUR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-09-2010, 16:43
Saygideger spartacus;

insan ortaya koymaz, ortaya koymak terimi hem objektif hem subjektiftir.-spartacus-

Aksini soyleyen mi var? Yalniz, bu insanoglu degilse, nedir/kimdir peki?, dikkat edin, tanrinizi bulabilirsiniz.

Ne kadar uğraşırsak uğraşalım İnsanı tanrı yapamayacağız.-spartacus-

Dedimya, dikkat edin, diye. Tanrisini, tanrisal zihniyet ile tanrisal olumlu/olumsuz bir arama icine girenler bulabilir. Insanoglunun kim olma ozelligi, zaten benim icin boyle bir olanagi ortadan kaldirmistir, yalniz, siz; insanoglu faktorunu temel almayanlar, su istismar edenler ve onun yerine, onun ortaya attigi degerlerden birini temel alanlar, dusunsun. Sonucta, insanoglunun tanrilastirilmasi, dogal zihniyetin, en son asamasidir. Cunku bunu yapanlar, nesnel ve oznel tanrilastirmadan, artik tanrisal bir tatmine ulasamiyorlar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
04-09-2010, 17:10
Saygideger diamat;

Hem insanoglunu evrenden ayirma, diyorsun, hem de sen dusunce ve kavrami maddeden ayiriyorsun. Ben zaten herseyin icice oldugunu soyluyorum. Senin algilayamadigin, BELIRLEYICI VE ALTERNATIFI OLMAYAN FAKTORUN INSANOGLU TURU VE BIRI OLDUGUDUR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili evrensel

yanlış tespit.
düşünce ve kavramı maddeden ayırmak mümkün değil.
böyle bir çabam hiç olmadı, en baştan beri düşüncenin bir potansiyel olarak evrende içkin olduğunu, koşullar evrenin diyalektik çelişkisi sonucunda ortaya çıktığında da bu potansiyelin hayat bulduğunu söyledim.
bu cümlenin açılımı düşünce ve maddenin ayrılmazlığını da içerir.

insanoğlu türü ve biri bilinen evrende elbetteki epistemoloik bağlamda alternatifsizdir.
kim alternatifini ortaya koymaya kalkıyor ki zaten.böyle bir çabaya burda hiç bir materyalist girmedi.çabamız evrenin varolmakla kendini ontoloik olarak bir bütün halinde ortaya koyumunun, insann kendisini ve ait olduğu evreni epistemoloik olarak ortaya koyumunu da içerdiğinbi ve bu iki durumun kopmazlığını dile getirmektir.

bu aşamada artık meseleyi bağlayabiliriz.
materyalizmin uyku mahmurluğu olduğu tezi, idealizm elinde mekanizmin karikatürize edilmiş biçimi üzerinden geliştirilmiş sözde argümanlara dayalıdır.
bu argümanlar evren ve onun doğasını yansıtma yeteneğinde değildir.

materyalizmin uyku mahmurluğu olduğu tezi çökmüştür.

evrensel-insan
04-09-2010, 17:19
Saygideger diamat;

Birincisi, basligin "isim babasi" ben degilim, benim actigim baslik degil. Dolayisiyle, benim zihniyetimi icermez.

Ikincisi, materyalizm; dialektik monizm olarak, maddeyi zaman temelinde ilkler. Sorun da burdadir. Birinci sorun, zamanin insanoglunun bir urunu oldugudur. Ikinci sorun, uclemin, yani madde, dusunce ve kavramin ilki, oncesi yoktur. Ucu bir aradadir ve biri olmadan digeri ortaya konamaz.

Ama sende dusunce olarak, ayni bazi muslumanlarin, Kuran'in disina ciktigi gibi, materyalizmin disina cikarsan, bu senin algilaman gereken bir seydir.

Bu arada, ikide bir de dusuncelerimi, paslicivi ile "bir tutmayi" birak. Aslinda, o da senin dusuncen gibi maddeci. Cunku, insanoglunu varolusun ve norokimyasal yapinin "kaderine" birakip, bu "kadere teslim" bir robot yapiyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
04-09-2010, 17:26
sayın evrensel

zaman insanoğlunun bir ürünü değildir.
zaman hareketin ürünüdür.

madde düşünce ve kavram diye bir teslis yoktur.

madde düşünce ve kavramı içerir.
madde vardır.
düşünce ve kavram ise maddeden soyutlanır.
düşünce ve kavramı maddeden soyutlayan bilinç dahi maddeden soyutlanır.
bilinç dediğiniz şey beyin denen maddeden soyutlanmış bir işlevdir.

evrensel-insan
04-09-2010, 17:30
Saygideger diamat;

Mesajlasma, kisir donguye girdi mi ve daha once dile getirilen sekline geri dondu mu, ben artik o konuda mesajlasmanin bir yararini gormem, cunku ortada algilanamama sorunu vardir. Bunu da asacak olan, ben degilim.

Umarim bir gun, en azindan materyalizmi, ya da senin dusunce olarak materyalizme yanasimini sorgulayabilecek algiya yonelirsin.

Korkma, materyalizmin otesi idealizm degildir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
04-09-2010, 17:31
sayın evrensel

ben insanı herhangi bir kadere teslim etmeye çalşmadığım gibi; kurtuluşunun ya da özgürlüğünün anahtarının adına da bilinç diyorum zaten.
insan özgürlüğü bilinçin eseri olacaktır.

evrensel-insan
04-09-2010, 17:35
Saygideger diamat;

ben insanı herhangi bir kadere teslim etmeye çalşmadığım gibi;-diamat-

Benim dile getirdigim mesajlarda, boyle bir durum yok, cunku kisisel yazmiyorum. Butun mesele, yanasim olarak insanoglu faktorunun, kisinin zihniyetinde, dusuncesinde, bilincinde ve farkindaliginda ne kadar one ciktigidir.

Benim, insanoglu faktoru, hepsinde de en ondedir. Sonucta, materyalizm de bu insanoglu faktorunun, goruslerinden biridir. Bana parca degil, parcalari ortaya koyan butun lazim. Sizi parca, tatmin ediyorsa, o butunun bir parcasi olarak, onun ayrimciliginda degerlendirmelerinizi ve dusunce dile getiriminizi yapabilirsiniz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
04-09-2010, 17:36
Saygideger diamat;

Mesajlasma, kisir donguye girdi mi ve daha once dile getirilen sekline geri dondu mu, ben artik o konuda mesajlasmanin bir yararini gormem, cunku ortada algilanamama sorunu vardir. Bunu da asacak olan, ben degilim.

Umarim bir gun, en azindan materyalizmi, ya da senin dusunce olarak materyalizme yanasimini sorgulayabilecek algiya yonelirsin.

Korkma, materyalizmin otesi idealizm degildir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sorgulamak benim kaçacağım bir yöntem değildir.
materyalizmimi zaten sorguluyorum.
şu an burda sizinle tartışmam bile bu sorgulamayı içeriyor.

ancak yerine ne meditasyon yada yoga , ne de öznel idealizmin savsatalarnı koymayı düşünmüyorum.

evrene aitim.
madde temelinde ve insan merkezinde; kendimi, düşüncemi ait olduğum evreni tanımaya çalışıyorum.

materyalizm bunun için bir alet sadece.

evrensel-insan
04-09-2010, 17:49
Saygideger diamat;

Ben varliktan ve olmaktan bahsetmiyorum. Ben bilmekten bahsediyorum ve diyorum ki "evreni de, maddeyi de, ontolojiyi de, epistemolojiyi de, gercegi de, dogruyu da ve aklina gelen ne varsa ve de su an ortaya konamayan ne varsa v.s. ve de insanoglu olarak kendisini de ortaya koyan insanoglu turu ve biridir.

Bu epistemolojik olarak alternatifsizdir ve deney, gozlem, bulus, arastirma v.s. yapan kim olarak ta alternatifsizdir, felsefe, bilim, inanc, dil olarakta alternatifsizdir. Bu epistemolojik gercek bilimseldir ve epistemolojik olarak yanlislanamamistir." Iste benim bildigim bu.

Senin, bu benim bildigime bir "itirazin" var mi?

Senin bildigin (inandigin degil) nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-09-2010, 18:16
Saygideger diamat;

ancak yerine ne meditasyon yada yoga , ne de öznel idealizmin savsatalarnı koymayı düşünmüyorum.-diamat-

Eger, benim; evrensel-insan zihniyeti ve de birey dile getirimi olarak "ancak yerine ne meditasyon yada yoga , ne de öznel idealizmin savsatalarnı" "koydugumu", dusunuyorsan; hangi mesajimda, ve mesajimin neresindfe koydugumu gosterir misin?

Ayrica insanoglu bir "alet" degil, belirleyici ve alternatifsiz bir faktor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
05-09-2010, 06:17
Ve ben mesajlarimla, egonuzdan dolayi bana aktarmasaniz bile, belki de sizi acittigimin/kirdigimin farkindayim. Bundan kacinmiyorum.


sevgili neva..

farkındaysanız sizi biraz geriden takip ediyorum mesaj olarak.. çünkü her zaman bahsettiğim gibi bu siteye ilgim ve zamanım sınırlı.. eşref saatlerim sabahın bu erken saatleri.. bazen diğer zmanlarda boş zamanım olsa bile siteyi açıp, okumak, birşeyler yazmak gelmiyor içimden.. bu da sanırım benim nörokimyasal donanımın bir gerekliliği.. diğer zamanlarım sanırım eşek saatlerim..

beni kırmanız acıtmanız mümkğün değil. sevgili neva.. sevgili düşüngenin dediği gibi yüzüme tükürseniz yarabbi şükür derim..:p.. ama benim benliğim farklı olduğu için zaman zaman sinirler hiddetlenirim.. bunun sebebi de bana olan saldırılarınız eleştirleriniz değil "insan ve can temelli" ortak değerlerdir, yani bana özel bir şey değildir..

bana kişisel olarak şizofreni, deli, manyak, diyebilirsiniz, anaavrat küfredebilirsiniz, her türlü hakareti yapabilirsiniz, karşılığında bir tepki göremezsiniz.. çünkü bu hakaret ve küfürlerin çarpacağı sanal bir benlik yoktur ortada.. ortada şiddetli bir kasırga varsa ben o kasırganın merkezindeki ölünokta gibi olayı sadece gözlerim.. benim bir kişiliğim yok ben sadece bir kişiyim..

size özel hakaret edildiğinde, küfredildiğinde, sahiplenip sabitlediğiniz kişisel değerlerinize saldırıldığında yanıt veren sahtebenliğinizdir, gerçek siz yoksunuzdur orda.. sahtebenlik sizi alıp savurur..

Sizce, yanlislama/dogrulama mi paylasimin temelini olusturur, yoksa paylasim mi yanlislama/dogrulamanin temelini olusturur?

burayı tam anlayamadım, biraz açarsanız sevinirim..

paslıçivi
05-09-2010, 06:44
Insanligi kurtarmak amacli yaratilmis bir tez, tum insanliga hitap edebilmelidir, detaylandirilmalidir ki bahsettiginiz kurtulus saglansin, katki saglasin. Hicbir bilim adami, hicbir filozof, hicbir felsefeci, hicbir ogretici, hicbir uyarici, hicbir peygamber, hicbir bilinc, tanri bile, kisiye ozel kurtulus formulu yazmaz. Yazar birakir, kisiler kendi tasarruflarinda secip alirlar.


sevgili neva.. bu sitede bir çok kez değindim buna.. çocukken(12-13yaşlarında) oyun diye oynadığım şeyin yıllar sonra (4-5 yıl önce) bir meditasyon tekniği olduğunu öğrenmemle başladı herşey.. çünkü islami öğretilerin eşiliğinde yaşayan bir ailenin çocuğu olduğum halde durduk yerde inancım kendiliğinden değişmeye, buharlaşmaya başladı çocukluk gençlik yıllarımda, 5 vakit namaz kılan ben 20 li yaşlarda ateisttim..

şu an bulunduğum seviyeden geçmişe ve günümüz insanlığına baktığımda insanlar büyük sıkıntı içinde ve yaşamlarını heba edip ıskalıyorlar, birbirlerini çok ama çok anlamsız değerler tabular için kırıp, yegane değerli olan şey yaşam ellerinden uçup gidiyor.. bunu insanlarla konuşarak anlatarak çok denedim ama olmuyor, olmuyooor.. insanoğlu o zihin hapsinden kurtulup özüne doğasına dönemiyor.. bir insan neyse o... beyin nörokimyasını değiştirecek bir şey yaşamadığı sürece kargadan başka kuş tanımıyor.. dediğim deik çaldığım düdük havasında elindeki o güzel yaşamı heba edip harcıyor ve buna yaşam diyor.. gerçek yaşam bu değil, müslümanlığı da ateizmi de deizmi de panteizm de yaşadım, deneyimledim.. hepsi bir cehennem.. ama bu cehennemi yaşarken/uyurken algılayamıyorsunuz.. ancak tüm bunları deneyimleyip arındıktan sonra neyin ne olduğunu farkındalığına erişebiliyorsunuz..

tükürmüşüm, sokmuşum, tüm tüm dinlere, tanrılara, cennetlere cehennemlere, idelaizmlere materyalizmlere, tüm milli etnik ahlaki siyasi politik yapılara.. ben varım ve yaşıyorum, kendimin varlığının farkındayım, özümden gelen bir sevgi, yaşam sevgisi, insan sevgisi, tüm evren sevgisi var.. ben ve evren biribirinden ayrılmaz bir bütünün parçalırıyız.. evren/varlık nereye gidiyorsa ben de onunla aynı yere gidiyorum.. ben bu nehirde bir su damlasıyım, nehirle beraber akıp gidiyorum ve bu yolculuğu sadece çoşku içinde kutlamak kalıyor bana.. ne geçmiş ne gelecek umurumda, ne ölüm öncesi ne ölüm sonrası umurumda.. ben varım şimdiideyim, şu andayım, nefes alıyorum.. her şey tümüyle şimdide ve burda ve bütünleşik..

işte yaşadığım şey bu, vazgeçilmez ve parçalanmaz bir bütünlük hali...

Neva
05-09-2010, 07:00
sevgili neva..

farkındaysanız sizi biraz geriden takip ediyorum mesaj olarak.. çünkü her zaman bahsettiğim gibi bu siteye ilgim ve zamanım sınırlı.. eşref saatlerim sabahın bu erken saatleri.. bazen diğer zmanlarda boş zamanım olsa bile siteyi açıp, okumak, birşeyler yazmak gelmiyor içimden.. bu da sanırım benim nörokimyasal donanımın bir gerekliliği.. diğer zamanlarım sanırım eşek saatlerim..

beni kırmanız acıtmanız mümkğün değil. sevgili neva.. sevgili düşüngenin dediği gibi yüzüme tükürseniz yarabbi şükür derim..:p.. ama benim benliğim farklı olduğu için zaman zaman sinirler hiddetlenirim.. bunun sebebi de bana olan saldırılarınız eleştirleriniz değil "insan ve can temelli" ortak değerlerdir, yani bana özel bir şey değildir..

bana kişisel olarak şizofreni, deli, manyak, diyebilirsiniz, anaavrat küfredebilirsiniz, her türlü hakareti yapabilirsiniz, karşılığında bir tepki göremezsiniz.. çünkü bu hakaret ve küfürlerin çarpacağı sanal bir benlik yoktur ortada.. ortada şiddetli bir kasırga varsa ben o kasırganın merkezindeki ölünokta gibi olayı sadece gözlerim.. benim bir kişiliğim yok ben sadece bir kişiyim..

size özel hakaret edildiğinde, küfredildiğinde, sahiplenip sabitlediğiniz kişisel değerlerinize saldırıldığında yanıt veren sahtebenliğinizdir, gerçek siz yoksunuzdur orda.. sahtebenlik sizi alıp savurur..



burayı tam anlayamadım, biraz açarsanız sevinirim..

Sayin paslicivi;

Ben yuze tukurmem, tarzim degildir. Kirilmamaniza sevindim. Elbette sinirlenmekte ozgursunuz. Sizin siniriniz veya hiddetiniz, kendi curmunuz kadar yer kaplar.

Ben size saldirmadim dikkat ederseniz. Bir konuyu tartistik. Tartismalarda kapsam genisler ve ister istemez insanlarin bam tellerine dokunulur, kisiler sinirlenir, hiddetlenir. Dogaldir bu.

Insan ve can temelli dusundugum icin, ben sinirlenmiyorum. Cunku sinirlenmekle birseylerin cozulmeyecegini biliyorum.

Yalniz dikkat edin okurken. Ben size sizofrensiniz demedim.

Surekli-kesintisiz imgeleme, sizofreniye davetiye cikarir dedim. Tehlikelidir dedim. Kesintisiz diskilama yapamassiniz dedim.

Bir psikolog arkadasiniz varsa gidin ve ona; ne tur hastaliklarda imgeleme yontemini kullandigini sorun dedim.

Bana kendinizi anlatmaniza gerek yok ki.
Ben sizin tepkilerinizi ve sinirinizi gorebiliyorum ve insan/can temelli olmadigini da biliyorum. Oyle ki gulen yuz simgeleri(smiley) de kurtarmaz o siniri. Sanal benligin tepkileridir bunlar.

Insan/can temelli bakis acisina ulasmis insanlar, kendilerini soyutlayip, tum dinleri yanlislayip, dinleri elestirip, elestirdikleri seylerin icinden alinma, dinsel kokenli bir metod onermezler cozum adina..
Bilakis iclerinde olurlar kalabaliklarin. Cunku otekilestirmezler.


Ben sahtebenligimden sikayetci degilim, kontrol edebiliyorum onu zira.
Sahtebenliginden dolayi tepki verip sinirlenenlerin sorunudur bu.

Yaptiginiz alintiya dair; Anlayamadiginizi soyluyorsunuz. Onemi yok. Anlayabildiginiz zaman cevaplarsiniz.

paslıçivi
05-09-2010, 07:02
Koymus oldugunuz teziniz alt yapisiz. Siz tarafindan idare edilmeye muhtac.. Bu yuzden temkinli yaklasmak zorundasiniz, oyle de tez bazinda ozguvensiz yaklasiyorsunuz zaten. Soyle sinifini soyleyeyim sana tezimi seklinde.. Insanlari kategorize etmeden, ortaya atacaginiz bir tez degil..

sevgili, neva..

gördüğüm insanlığı teizm ve nonteizm bilinçaçıklığı düzeyi sınıflamam ve bunun bir insanlık hastalığı olduğunu söylemem tamamen benim kişisel denyimlerim gözlemlerim ve ulaştığım bir varsayım.. hem bunları deneyimleyen biri olarak hem bir hekim olmamın getirdiği bazı avantajlar var tabii..

ve bu sınıflamayı yaparken insanlığa karşı en ufak bir hakaret, küçümseme hissetmiyorum içimde.. zaten tüm tüm evreni ve insanlığı seviyorum.. ama evrende tek bilinçli canlı türü olan insanoğlunun bu yaşam biçimi insanlığa hiç ama hiç yakışmıyor, uymuyor, örtüşmüyor.. zamanında dediğim gibi hepsini yaşadım deneyimledim ve şimdi geldiğim durumda insanlığa baktığımda insanlığın aslında safbilinç ve mutlak mutlu olarak dünyaya geldikten sonra ataları tarafından resmen bulaşıcı genetik aktarılan bir hastalıkla zehirlendiğini görebiliyorum.. bu hastalığın adı zihin ve onun yöneticisi ego/sahtebenlik..

bu hastalığın yaptğı şey de; insanda varolan bilincin üzerini karabir bulut gibi örtmesi kapatması ve insanı olması gerekenden çok aşağı kalitede yaşatması.. ve ben bunu bir aynı ülser gibi, grip gibi, kalp yetmezliği gibi tıbbi bir hastalık olarak görüyorum.. ve diyorum ki bu insanlar bi gün tıbbın bulacağı bir ilaç ve/veya yöntem ile tedavi edilebilir ve gerçek güzel yaşama dönebilirler..

Neva
05-09-2010, 07:24
sevgili neva.. bu sitede bir çok kez değindim buna.. çocukken(12-13yaşlarında) oyun diye oynadığım şeyin yıllar sonra (4-5 yıl önce) bir meditasyon tekniği olduğunu öğrenmemle başladı herşey.. çünkü islami öğretilerin eşiliğinde yaşayan bir ailenin çocuğu olduğum halde durduk yerde inancım kendiliğinden değişmeye, buharlaşmaya başladı çocukluk gençlik yıllarımda, 5 vakit namaz kılan ben 20 li yaşlarda ateisttim..

şu an bulunduğum seviyeden geçmişe ve günümüz insanlığına baktığımda insanlar büyük sıkıntı içinde ve yaşamlarını heba edip ıskalıyorlar, birbirlerini çok ama çok anlamsız değerler tabular için kırıp, yegane değerli olan şey yaşam ellerinden uçup gidiyor.. bunu insanlarla konuşarak anlatarak çok denedim ama olmuyor, olmuyooor.. insanoğlu o zihin hapsinden kurtulup özüne doğasına dönemiyor.. bir insan neyse o... beyin nörokimyasını değiştirecek bir şey yaşamadığı sürece kargadan başka kuş tanımıyor.. dediğim deik çaldığım düdük havasında elindeki o güzel yaşamı heba edip harcıyor ve buna yaşam diyor.. gerçek yaşam bu değil, müslümanlığı da ateizmi de deizmi de panteizm de yaşadım, deneyimledim.. hepsi bir cehennem.. ama bu cehennemi yaşarken/uyurken algılayamıyorsunuz.. ancak tüm bunları deneyimleyip arındıktan sonra neyin ne olduğunu farkındalığına erişebiliyorsunuz..

tükürmüşüm, sokmuşum, tüm tüm dinlere, tanrılara, cennetlere cehennemlere, idelaizmlere materyalizmlere, tüm milli etnik ahlaki siyasi politik yapılara.. ben varım ve yaşıyorum, kendimin varlığının farkındayım, özümden gelen bir sevgi, yaşam sevgisi, insan sevgisi, tüm evren sevgisi var.. ben ve evren biribirinden ayrılmaz bir bütünün parçalırıyız.. evren/varlık nereye gidiyorsa ben de onunla aynı yere gidiyorum.. ben bu nehirde bir su damlasıyım, nehirle beraber akıp gidiyorum ve bu yolculuğu sadece çoşku içinde kutlamak kalıyor bana.. ne geçmiş ne gelecek umurumda, ne ölüm öncesi ne ölüm sonrası umurumda.. ben varım şimdiideyim, şu andayım, nefes alıyorum.. her şey tümüyle şimdide ve burda ve bütünleşik..

işte yaşadığım şey bu, vazgeçilmez ve parçalanmaz bir bütünlük hali...


Sayin paslicivi;

O sizin yasam hebasi ve iskalamak diye tanimladiginiz, baska insanlara gore heba ve iskalama degildir.

Insan temelli bakamamanin getirdigi dusunce tarzidir bu.. Dindar Osman bey ornegini hatirlatirim bir kez daha..

Bu bakisin sig olan tarafi, tum dinlerin olusturuldugu gunku gibi idame olup gunumuze ulastigini dusunmek yanlisidir. "Bir insan neyse odur" dusuncesi dogru degildir. Kendi donemsel degisimleriniz, buna en iyi ornek.

Butun dert beyin norokimyasini degistirmekse, bunun bircok yolu mevcut. Size daha once de soylemistim. Ama siz topik boyunca, dedigim dedik caldigim duduk tarzi yaklastiginizdan sanirim goremediniz.

Kaldi ki sayin evrensel-insan'da size farkli yollarin mevcut oldugunu soylemis, bu sitede bulunan bir kisim arkadas da davranis bicimleriyle buna guzel ornek teskil etmekteler. Siz onlara teist, ateist diye degil, insan olarak yaklasirsaniz bunu gorebilirsiniz.

Panoramik bakis aldaticidir. Ustten bakildiginda, okyanus sadece su olarak tanimlanir. Sonra insan kasalot gordugunde, "bu ne?" der. Nehirde kasalot arar.

Bu yuzden, siz siz olun panoramik bakisa ragbet etmeyin diyebilirim sadece..

Tukurdugunuz , soktugunuz kavramlardan beslendiginizi unutmayin. Onlar sayesinde tukurup, sokuyorsunuz zira..

Ne demistik?
Meditasyon'da bir dinsel kokenli ogretidir.

paslıçivi
05-09-2010, 07:36
Uyuyor veya mahmur tabir ettiginiz bir insani bilgiden uzak tutmak ona yapilabilecek en buyuk kotuluktur.


sevgili neva bunu denemediğimi mi zannediyorsunuz.. zamanında dediğim gibi insanlara bazı şeyleri ifade etmeye çalıştım ama gördüm ki teizm ve nonteizm düzeyi insanlara bazı şeyleri anlatmanın hiç bir faydası yok..

ben bunu şizofreni hastalığına benzetiyorum.. bir şizofreni hastasına konuşarak hasta olduğunu, varolan insanlık yapısının dışında olduğunu konuşarak aktaramazsınız.. benim şu an aktaramadığım gibi.. çünkü o şizofreni hastası kendi dünyasında yaşıyordur ve o dünyası onun gerçekliğidir.. hasta olduğunu farklı bir dünyada yaşadığını kabuletmez edemez, etmesi de beklenmez zaten..

nasıl bir şizofreni hastasının beyin nörokimyasını değiştirmediğiniz sürece onu o dünyadan çekip çıkartamazsanız bir teizm ve nonteizm düzeyindeki insanı da o bilinç/inanç durumundan çıkaramazsınız.. çıkartırım diyorsanız; buyrun bir tane inanç/bilinciyle bütünleşik huzur içinde yaşayan bir budisti, bir müslmanı bir ateisti bir deisti alın ve bulunduğu durumu değiştirin.. bu imkansızdır.. ve o yüzden ben insan nörokimyasal bir robottur diyorum..

ancak bilinci yükselmeye başlamış(ego ve zihin hasar görmüş) bir insanın tatmin ve huzuru kaçmıştır.. işte bu insan yeni huzur/tatmin/liman arayışına girmiştir.. bu insanla konuşarak bir takım şeyler aktarabilir ve onu yeni bir limana demirlemeye itersiniz.. ve şu an bulunduğumuz site dahil omak üzere bu tarz felsefe siteleri bu tarz insanlarla doludur.. normal bilinç/inanç deklarasyonuyla uyum içinde yaşayan biri bu tartışmalara girmez bile..

siz bana neyi hangi bilgiyi öğrenmek istediğiniz sorun anlatayım.. ama dediğim gibi teizm ve nontezim düzeyinin üzerine çıkamadığınız sürece sadece egosal bir üstünlük sağlama amacı taşır tüm konuşmalar, başka bir şey değil.. ve bu sitede yaşananlar da tümüyle bundan ibarettir.. herkes hala kendi sahtebenliğini tatmin veya yeni demirleyecek liman arayanların sitesidir böyle siteler..

paslıçivi
05-09-2010, 07:54
O sizin yasam hebasi ve iskalamak diye tanimladiginiz, baska insanlara gore heba ve iskalama degildir.



işte bende bunu anlatamaya çalışıyorum sevgili neva.. o yüzden bu insanlarla tartışmak, inançlarını yanlışlamaya çalışmak insanlıkdışıdır diyorum ya.. o yüzden herkesi olduğu gibi kabulediyorum diyorum ya..

herkes kendi inancıyla bütünleşik yaşıyorsa bırakalım herkes bildiği gibi yaşasın, yok bunu değiştireceksek de tüm dünya insanlığını aynı anda değiştirebiliyorsak değilştirelim.. yoksa böyle sitelerde biribirinin inancını tartışmanın kimseye bir faydası yok.. aksine bir çok zararı var..

çünkü inanç dediğimiz şey; mutlak 1 olarak ortaya koyamadığımız evreni/varlığı mutlak 1 olarak ortaya koyuyormuş gibi yapma yanılgısından başka bir şey değildir..

ve her insanın farklı bilinçaçıklığı olduğu için herkes farklı mutlak 1 yanılgısı içinde olacaktır..

aslında insanlık hiçbir şey bilmemektedir.. ama kimse ben "bilmiyorum" diyemez, bildiğini zanneder ve o yüzden diğer tüm farklı bildiğini zannedenlerle bu sonu olmayan anlamsız kaosa tartışmaya girer.. ve bu tartışmaları da yapmak zorundadır zaten..

ateist materyalizmi dayatır

müslüamn islamı dayatır

budist budizmi dayatır

hristiyan hriatyanlığı dayatır..

herkes diğer tüm insanlığa kendi bildiğini dayatır..

niçin kimse "dünyanın küresel şekli olduğunu" tartışmaz ve diğer insanlara dayatmaz da kendi mutlak 1 ini dayatır..

çünkü hepsi inançtır ve inancın en büyük bonusu "şüphe"dir.. ve şüpheyi bastırmanın tek yolu da diğer tüm mutlak 1 leri yanlışlayıp kendininkini dayatmaktan geçer..

dünya böyler bir matrixdtir işte.. imnsanoğlu kendine dayatılan bu matirexde oynadığı rolün farkında bile değildir henüz..

insanoğlunu tam uyanıklık/farkındalık düzeyine gelebildiğide bilincine yansıyan evreni bir bütün olarak ortaya koyamadığını algılayacak ve bu kısır tartışamalardan uzaklaşıp yaşamını yaşayacaktır..

Neva
05-09-2010, 08:07
sevgili neva bunu denemediğimi mi zannediyorsunuz.. zamanında dediğim gibi insanlara bazı şeyleri ifade etmeye çalıştım ama gördüm ki teizm ve nonteizm düzeyi insanlara bazı şeyleri anlatmanın hiç bir faydası yok..

ben bunu şizofreni hastalığına benzetiyorum.. bir şizofreni hastasına konuşarak hasta olduğunu, varolan insanlık yapısının dışında olduğunu konuşarak aktaramazsınız.. benim şu an aktaramadığım gibi.. çünkü o şizofreni hastası kendi dünyasında yaşıyordur ve o dünyası onun gerçekliğidir.. hasta olduğunu farklı bir dünyada yaşadığını kabuletmez edemez, etmesi de beklenmez zaten..

nasıl bir şizofreni hastasının beyin nörokimyasını değiştirmediğiniz sürece onu o dünyadan çekip çıkartamazsanız bir teizm ve nonteizm düzeyindeki insanı da o bilinç/inanç durumundan çıkaramazsınız.. çıkartırım diyorsanız; buyrun bir tane inanç/bilinciyle bütünleşik huzur içinde yaşayan bir budisti, bir müslmanı bir ateisti bir deisti alın ve bulunduğu durumu değiştirin.. bu imkansızdır.. ve o yüzden ben insan nörokimyasal bir robottur diyorum..

ancak bilinci yükselmeye başlamış(ego ve zihin hasar görmüş) bir insanın tatmin ve huzuru kaçmıştır.. işte bu insan yeni huzur/tatmin/liman arayışına girmiştir.. bu insanla konuşarak bir takım şeyler aktarabilir ve onu yeni bir limana demirlemeye itersiniz.. ve şu an bulunduğumuz site dahil omak üzere bu tarz felsefe siteleri bu tarz insanlarla doludur.. normal bilinç/inanç deklarasyonuyla uyum içinde yaşayan biri bu tartışmalara girmez bile..

siz bana neyi hangi bilgiyi öğrenmek istediğiniz sorun anlatayım.. ama dediğim gibi teizm ve nontezim düzeyinin üzerine çıkamadığınız sürece sadece egosal bir üstünlük sağlama amacı taşır tüm konuşmalar, başka bir şey değil.. ve bu sitede yaşananlar da tümüyle bundan ibarettir.. herkes hala kendi sahtebenliğini tatmin veya yeni demirleyecek liman arayanların sitesidir böyle siteler..

Sayin paslicivi;

Durmaksizin ayni seyleri yazdiginiz icin, sadece koyulastirdigim yere, serzenisinize cevap vereyim.

Bu baslik boyunca, iletisim tarzinizi gordukten sonra, ben sizin birtakim insanlara birsey anlatamamaniza sasirmadim dogrusu. Anlatamadiysaniz donup bir kendinize bakmalisiniz. Insanlarin bilcumlesi yanlis, bir tek siz dogru olamazsiniz zira.

Iletisim, gormeyi, izlemeyi, dinlemeyi, duymayi, empati yapmayi, otekilestirmemeyi gerektirir. Bunlar sahtebenligi de dizginleyen ogelerdir.

Neva
05-09-2010, 08:16
işte bende bunu anlatamaya çalışıyorum sevgili neva.. o yüzden bu insanlarla tartışmak, inançlarını yanlışlamaya çalışmak insanlıkdışıdır diyorum ya.. o yüzden herkesi olduğu gibi kabulediyorum diyorum ya..

herkes kendi inancıyla bütünleşik yaşıyorsa bırakalım herkes bildiği gibi yaşasın, yok bunu değiştireceksek de tüm dünya insanlığını aynı anda değiştirebiliyorsak değilştirelim.. yoksa böyle sitelerde biribirinin inancını tartışmanın kimseye bir faydası yok.. aksine bir çok zararı var..

çünkü inanç dediğimiz şey; mutlak 1 olarak ortaya koyamadığımız evreni/varlığı mutlak 1 olarak ortaya koyuyormuş gibi yapma yanılgısından başka bir şey değildir..

ve her insanın farklı bilinçaçıklığı olduğu için herkes farklı mutlak 1 yanılgısı içinde olacaktır..

aslında insanlık hiçbir şey bilmemektedir.. ama kimse ben "bilmiyorum" diyemez, bildiğini zanneder ve o yüzden diğer tüm farklı bildiğini zannedenlerle bu sonu olmayan anlamsız kaosa tartışmaya girer.. ve bu tartışmaları da yapmak zorundadır zaten..

ateist materyalizmi dayatır

müslüamn islamı dayatır

budist budizmi dayatır

hristiyan hriatyanlığı dayatır..

herkes diğer tüm insanlığa kendi bildiğini dayatır..

niçin kimse "dünyanın küresel şekli olduğunu" tartışmaz ve diğer insanlara dayatmaz da kendi mutlak 1 ini dayatır..

çünkü hepsi inançtır ve inancın en büyük bonusu "şüphe"dir.. ve şüpheyi bastırmanın tek yolu da diğer tüm mutlak 1 leri yanlışlayıp kendininkini dayatmaktan geçer..

dünya böyler bir matrixdtir işte.. imnsanoğlu kendine dayatılan bu matirexde oynadığı rolün farkında bile değildir henüz..

insanoğlunu tam uyanıklık/farkındalık düzeyine gelebildiğide bilincine yansıyan evreni bir bütün olarak ortaya koyamadığını algılayacak ve bu kısır tartışamalardan uzaklaşıp yaşamını yaşayacaktır..


Sayin paslicivi;

Bakin hala celismektesiniz kendinizle.. Madem olduklari gibi kabul etmek, insanlikdisi yaklasmamak arzusu icindesiniz, neden otekilestiriyorsunuz?

Neden meditasyon, ustbilincacikligi sunumu yapip, insanlara insanlikdisi davraniyorsunuz o halde?

Neva
05-09-2010, 08:27
sevgili, neva..

gördüğüm insanlığı teizm ve nonteizm bilinçaçıklığı düzeyi sınıflamam ve bunun bir insanlık hastalığı olduğunu söylemem tamamen benim kişisel denyimlerim gözlemlerim ve ulaştığım bir varsayım.. hem bunları deneyimleyen biri olarak hem bir hekim olmamın getirdiği bazı avantajlar var tabii..

ve bu sınıflamayı yaparken insanlığa karşı en ufak bir hakaret, küçümseme hissetmiyorum içimde.. zaten tüm tüm evreni ve insanlığı seviyorum.. ama evrende tek bilinçli canlı türü olan insanoğlunun bu yaşam biçimi insanlığa hiç ama hiç yakışmıyor, uymuyor, örtüşmüyor.. zamanında dediğim gibi hepsini yaşadım deneyimledim ve şimdi geldiğim durumda insanlığa baktığımda insanlığın aslında safbilinç ve mutlak mutlu olarak dünyaya geldikten sonra ataları tarafından resmen bulaşıcı genetik aktarılan bir hastalıkla zehirlendiğini görebiliyorum.. bu hastalığın adı zihin ve onun yöneticisi ego/sahtebenlik..

bu hastalığın yaptğı şey de; insanda varolan bilincin üzerini karabir bulut gibi örtmesi kapatması ve insanı olması gerekenden çok aşağı kalitede yaşatması.. ve ben bunu bir aynı ülser gibi, grip gibi, kalp yetmezliği gibi tıbbi bir hastalık olarak görüyorum.. ve diyorum ki bu insanlar bi gün tıbbın bulacağı bir ilaç ve/veya yöntem ile tedavi edilebilir ve gerçek güzel yaşama dönebilirler..

Sayin paslicivi;

Hekim olmaniz sizi bilirkisi yapmaz hayata iliskin. Ustelik iki mesaj once "kisiliksizim ben" derken, hekim olarak bu tezi ortaya surmeniz abesle istigaldir.

Insanlari sevmek siniflama yapmamayi gerektirir. Size daha once de soyledim, Glasgow skalaniz size yardimci olmaz. Hayatin icinden cikan en basit dusunce 15'in ustundedir.

Insanlar komada degiller. Siz oyle zannediyorsunuz.

diamat
05-09-2010, 13:34
sevgili evrensel

siz ve ben bir kaç gündür bu başlık bağlamında tartışıyoruz.
bu arada evrenin bizi ilgilendiren bölümü olan dünyada açlık, ölüm, sömürü devam diyor.

bunun sebebi şu yada bu felsefe değil.

insanın kökeni.
insan düşünebiliyor olsada soyutu ve kavramı ortaya koyan olsada sonuçta bu değişmiyor.

materyalizm buna bir tepki içeriyor.
bunun sebeplerini sonuçlarını tahlil etmemi ve çözüm önermemi mümkün kılıyor.

şu yada bu soyut eliyle insanlığa bu durumu kabul ettiren idealizmdir.

idealizm ile materyalizmi hangi bağlamda olursa olsun eşitlemek işte idealizmin bu oyununa lejyonerlik yapmaktır.

geçenlerde GOD wasnt there diye bir video seyrettim.

orda bir kesit var dı.

ırak işgalinin bir hristiyan bakış açısına göre durumunu ortaya koyan bir kesit.
sözkonusu hristiyan bu olayın kıyamet alamati olarak durumunu konuşuyordu.
bu durumun kutsal kitapta haber verildiğini ve artık tanrı oğlunun dünyaya dönüşünün yakın olduğunu söylüyordu.
binlerce insanın ölümünü , kendi kurtuluşunun işareti olarak sevimli buluyordu.
ordaki ölümlerle ilgili bile değildi.

işte idealizm budur.
olan biteni doğru görmemizin önündeki engeldir.
hayvanca yaşamamızı koşullayan bunu sorgulamamızı engelleyen bir şey.

bazı paragraflar kurup sonrada itirazım olup olmadığını soruyorsunuz.
neye itirazım olduğunu defalarca daha önce söylemiştim.
indirgemeciliğe itirazım var.
indirgediğiniz şeyin kendisini yanlışlamadım ki.
ancak buzdağının bir de su altındaki bölümü var.
insan soyutu ve kavramı ortaya koyandır ve bu bağlamda biriciktir.
ancak kavramın soytutlandığı evreni görmezden gelmeniz onu algıya indirgemektir ki bu da öznel idealizmden başka nedir.

bu iş körlerin fil hikayesine döndü.
fil ne kuyruktur, ne hortumdur ne sutundur.
fil fildir.

insanın özel durumu da zaten çok açıktır.

materyalist ; madde düşünceyi varetti derken, ne söylüyor.
insan düşünceyi varetti diyor.
bunu mu tartışacağız bu saatten sonra.

indirgemeci tarzınızı, insanı öne çıkarıyorum diye gizlemeyin.
dinler de savsatalarını insanı öne çıkarmak adına savunageliyorlar

materyalizm gerçeği bölmez.
onu epistemolojiye indirgemez.
şeyin varoluşu ile bilgisi arasındaki kopmaz ilişkiyi kaçırmaz.

meselemiz insanı merkeze almaksa eğer,
bunu soyutlar eliyle mi yapacağız.

insanlığın temel sorunu hukuksuzluktur.
bunun temeli ise emek-sermaye çelişkisinde yatar.

ne sizin indirgemeci tavrınız ne de birilerinin huşu içinde meditasyon yapması bu durumu değişltirmez, insan türü ve birine bir katkı sağlamaz.

artık somutta bir şeyler önerin.
insanlığı bölüp parçalayanın ne olduğu belli.
siz ise insanlık bölünüp parçalanıyor diyorsunuz, ama bunun nasılını ortaya koymadığınız gibi çözümünü de üretemiyorsunuz.
çünkü soyutta takılıp kalıyorsunuz.
sonuçları sebep zannediyorsunuz.

sebep felsefe değil,
sebep üretim araçları üzerindeki mülkiyete dayalı olan kapitalist sistemin insanı ve doğayı yağmalaması.
bunu tespit eden ve çözüm önerebilen ise sadece ve sadece diyalektik materyalizm.

Düşüngen
05-09-2010, 16:15
[QUOTE=paslıçivi;335541]sevgili neva.. bu sitede bir çok kez değindim buna.. çocukken(12-13yaşlarında) oyun diye oynadığım şeyin yıllar sonra (4-5 yıl önce) bir meditasyon tekniği olduğunu öğrenmemle başladı herşey.. çünkü islami öğretilerin eşiliğinde yaşayan bir ailenin çocuğu olduğum halde durduk yerde inancım kendiliğinden değişmeye, buharlaşmaya başladı çocukluk gençlik yıllarımda, 5 vakit namaz kılan ben 20 li yaşlarda ateisttim..
QUOTE]



Çocukken oyun diye oynadığım şeyin mastürbasyon olduğunu yıllar sonra tesadüfen izlediğim bir porno filmi sayesinde öğrendim. İşte o an başladı her şey. Artık bilinçsizce yaptığım mastürbasyonu bilinçli yapar oldum. Batının insanları bu tekniği binlerce yıl öncesinden bulmuşlardı.
Varoluşun bana kıyak geçtiğini o zaman anladım.

Düşüngen
05-09-2010, 16:33
Kıyağa bak, içene edeyim böyle kıyağın.. Halen düzenli olarak yapıyorum...

ExEgoist
05-09-2010, 17:42
Kıyağa bak, içene edeyim böyle kıyağın.. Halen düzenli olarak yapıyorum...
Bir bakıma elektrik kaçağını topraklama yapan eski bir fırın gibi:)
fazlalık zannettiğin enerjini doğru yönlendirmeni tavsiye ederim.
Anlaşılan oruçda fayda vermiyor?

evrensel-insan
05-09-2010, 18:54
Saygideger diamat;

Bu baslikta tartisilan, materyalizmin ideolojik inancsal bir dogru olarak, felsefenin metafiziginin varliga mustakil var olan varlik temelindeki gorusudur.

Herseyden once, bu temelde materyalizm, diger varlik uzerine gorus one suren rakipleri ibi,insanoglu turu butununu varliklara bakis acisi olarak ve dusunce olarak bolmekte ve ayirmaktadir. Cunku insanoglu turu ve biri, varlik konusundaki ortaya attigi ideolojik inancsal dogrular ile, bir ortak gorus saglayamamistir ve ayrilmistir. Bu da insanoglu turunu kendi tur bunyesinde birlestirmeyen goruslerden biridir.

Bu temelde, yani ayrimcilik temelinde; metafizigin varlik ile ilgili ideolojik inancsal dogrulari arasindaki tartismada, benim algim acisindan dogru farki yoktur. Cunku hic bir dogru varlik konusunda insanoglu turunun dusunce butunlugunu saglayamaz, sadece ayristirir.

Oyuzden "bu dogrular icinde en dogrusu bu" gibi bir dusunce uretmenin insanoglu turu adina bir yarari yoktur. Zaten, bu ideolojik inancsal dogrular arasindaki tartisma ve tarihler boyu suren mucadele de "benim dogrum, dogru; seninki yanlis" mucadelesidir.

Iste sirf bu mantiksal bakis acisindan bile, materyalizmin varlik konusunda bir dusunce ayrimi yarattigi gorulur.

Gelelim senin dusunce olarak dile getirdigin diger konuya. Okonu materyalizmin, metafizik degil; materyalist gorusun, etige uzantisidir. Yani "kisiler bir arada nasil yasar?" sorusuna cevap olan, insanoglu turu ve birinin sosyal, siyasal, toplumsal, milli, dini, ahlaki, toresel, geleneksel v.s. konusudur.

Bu konuda da, eger materyalizmin paralelini ateizm alirsak; burada da dine bakis acisindan bir ayrimcilik ile karsilasiriz. Bildigin gibi, bu konuda da bir suru ideolojik inancsal dogru mevcuttur.

Eger konumuz, yol ve yontem ise, diyalektik monizmin, materyalizmin monizminin de ne oldugunu, ben dusunce olarak daha once dile getirmistim.

Eger konu, marxizm, bilimsel/tarihi sosyalizm, sosyalizm ve komunizm ise; bu konulari da, gerekli basliklarda dile getirmistim.

Goruldugu gibi, hangi konudan, yanasilirsa yanasilsin, ortada bir ideolojik inancsal dogru ayrimciligi, evrensel onayi olmayan bir gorus, sadece dogruluyani baglayan bir gorus ve tarihi surecte, ortaya koyduklari ile, insanoglu turunu ayrimci, cikarci, v.s. temelinde ayristiran bir gorus.

Bu temelde de insanoglu turu ve birinin kendi tur butunlugunu saglayacak bir temel degildir, temel alimi olarak, ayrimci, cikarci, bolucu, butunu ayristiran, butunun diger farklarini distaliyan, ustelik bu gorusleri ortaya atan bir kim olarak insanoglu turu ve butununu temel almayan ideolojik inancsal dogrulardir. Bilimin konulari degildir ve bilimsel de degildir.

Bu sadece madde temelli, turemis ideolojik inancsal dogrular icin degil; dusunce temeli olarak ta turemis, ideolojik inancsal dogrular icin gecerlidir. Kisaca insanoglunun ortaya koydugu her konudaki bilhassa metafizik ve etik konulardaki her ideolojik inancsal dogru icin gecerlidir.

Yani bilimi icermeyen ve bilimsel olmayan her sey icin gecerlidir. Buna epistemoloji ustu, fakat bilimsel olarak lanse edilen, ya da dogal olarak lanse edilen teoriler, saptamalar, ifadeler de dahildir.

Ben bunlari da sana, "hodri meydan" basliginda dile getirmistim.

Ben her konuda bir serbest dusunur, epistemolojik gercekci ve notr algi, qua yanasimini dusunce ve davranis olarak, insanoglu turu ve birinin temel alinmadiginda, bu turun butunlugunun hic bir konuda, ya da her ayrilan konuda, ideolojik inancsal dogrularla saglanamayacagini, bunlarin temelinin insandisi ve insanlikdisi oldugunu, genelde mesajlarimda dile getiriyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
05-09-2010, 20:24
sevgili evrensel

insanların bölünmediği ve üzerinde uzlaştığı tek bir gerçek söyleyebilirmisiniz.

umarım bana yerçekiminden bahsetmezsiniz.

insanların ortak çıkarlarıyla bireysel çıkarları arasındaki çelişki varolduğu sürece bu kaçınılmazdır.

şimdi; birilerinin apaçık yalanlarını ne olduğu belli olmayan bir bölünmeme ve ayrışmama adına ortaya koymamayı ve eleştirmemeyi mi öneriyorsunuz.

siz de doğal düşünce derken kıyısından köşesinden aynı şeyi yapmıyormusunuz.

insanları bölen ve ayrıştıran şeyin hala düşünce olduğunu zannediyorsunuz.

üst yapı kurumları asıl değildir.

asıl olan ekonomik ilişkilerin getirdiği çelişkidir.

insanları bölen kapitalist emperyalizmdir.
verili sömürüyü devam ettirebilmek adına beslenen büyütülen düşünce kirliliği sadece sonuçtur.

materyalizm; ideolojik/inançsal bir doğru olarak tarif edilemez.

materyalizm gerçeğin kendisidir.

maddeden başka bir şeyin varolduğunu gösterebildiğinizi hatırlamıyorum.

kendi genellemelerinizi kendinize saklayın.

tartışılmaz gerçekler gibi sunmaktan artık vazgeçin.

insanoğlu türünün bölünmüşlüğünü neyle değiştirmeyi düşünüyorsunuz.
evrensel-insan düşüncesiyle mi.

somut sorunlara ilişkin hiç bir tespitiniz ve çözümünüz olmadan bunu nasıl yapabileceğinizi zannediyorsunuz.

retorikleriniz somutu karşılamıyor.

doğruyla yanlış arasında inisiyatifsizlikten başka bir şey üretmiyor.

evrensel-insan
05-09-2010, 20:47
Saygideger diamat;

Benim birey olarak ve evrensel-insan olarak bu konudaki tek gercegim, insanoglu turunu hic bir konuda birlestirmeyen evrensel yapilanisi ve isleyisi olan ayni kokenden turetilmis temellerin ayrimciligini dile getiren dogal zihniyet ve dogal egodur.

Benim yaptigim da, bunun hem genel hem de her konuda sorunsal resmini disaridan bakis acisi, notr algi temelinde, cikarsama, curutme temelinde dile getirmektir. Epistemolojik gerceklik olan da, iste bu evrensel ayni kokenin temelleri arasindaki ayrimciligin ideolojik inancsal dogrular arasi "benim ayirdigim temel dogru" savasidir.

Benim bir serbest dusunur olarak ve temeli insanoglu turu ve birinin antiayrimciligi olarak, her hangibir konudaki herhangibir ayrimci, ideolojik inancsal dogruyu, desteklemem, ya da karsi cikmam mumkun degildir. Iste notr algi (hem destekleyeni, hem de karsi cikani dusuncesini dile getirdigi gibi algilamak, tarafsiz, yorumsuz, dogrusuz ve dogru mukayesesiz) ve tum bu ayrimci ideolojik inancsal dogrulara disaridan bakis acisi, zaten benim bu ayrimciligin resmini vermemi ve bu resmin sorununu dile getirmemi, hem de okurun, bu verilen resimde kendi penceresini algilamasinin en azindan dile getirilmis oldugunu gosterir.

Gerisi okura kalir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
05-09-2010, 21:05
Saygideger paslicivi;

Senin bu baslika ve her mesajinda dile getirdigin dusuncelerin ve seylere bakis acin, mistisizmin konusudur. Mistisizm de, felsefenin metafiziginin varlik uzerine olan goruslerinden biri olan BILINEMEZLIK/GIZEMLILIK/SIRLILIK temeline dayanan ve dunyaca, her cografya ve toplumda yaygin olan, sistemlesmis, dini olarak orgutlenmis ve Anadolumuzda "Tasavvuf/tarikat" olarak bilinen bir ideolojik inancsal dogrudur.

Senin, meditasyonununun da, temeli mistisizme dayanir.

Senin tek farkin, dusunce olarak kisileri, belirli bir inanisin tasavvufuna, tarikatina cekmek yerine, kisileri norokimyasal bir robot olarak algilayarak, varolusun kaderine teslim etmektir.

Senin varolusun da, bu temelde; dini orgutlenmesi olmayan, ama kisileri teslim olmalari konusunda iknaya yonlendiren ve bunun tek cozumunun de kisisel teslimiyet olarak meditasyon oldugunu sunan bir gorustur.

Bak "diger dinler" basliginda, "mistisizm/gizemcilik Nedir?" adi altinda, yeni bir baslik actim. Dusuncelerini orada dile getirebilirsin.

Bu da senin dusunce dile getirimin adina, her bir farkli konu yerine; tek ve senin dusuncenin temelini veren baslik olarak, bu konuya genel yaklasim acisindan da, toplayici/derleyici olur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
05-09-2010, 21:14
[QUOTE=ExEgoist;334196]Öncelikle "bilinç üreten organ" ifadesini kullanan sayın Düşüngene sormak istiyorum.
Bu organ hangi organ?
Üzgünüm ama böyle bir ifadenin dayanaktan yoksun olduğunu belirtmek zorundayım.
QUOTE]

Değerli egoist, bilinç beynin bir işlevidir. Bilinç üreten organ beyindir diye biliyorum. Bilinç nöronların bir fonksiyonu olsa gerek onlarda bildiğim kadarı ile beynimizdeler. Belki de nöronlar kıçımızdadır ve bilinç üreten organımız kıçımızdır. Bu yüzden söylediklerinize katılıyorum büyük konuşmamak gerek.

Vücudum bilinç üretsinde neremin ürettiği önemli değil.

Bilinç hakkında bilgilendirici açıklamalarınızı bizimle paylaşmanız dileğiyle ...sevgiler...

evrensel-insan
05-09-2010, 21:20
Saygideger dusungen;

Bilinc konusunu kendine gore bilimsel acikladigini soyleyen, Deran arkadasimizin verdigi bir video var. O videodan, bilinc hakkinda kendi alginagore bir seyler elde edebilirsin. Baska bilgiler (ogretiler), de var.

http://www.okyanusum.com/belgesel/senbedendegilsin3.html

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
05-09-2010, 22:21
ben varım ve yaşıyorum, kendimin varlığının farkındayım, özümden gelen bir sevgi, yaşam sevgisi, insan sevgisi, tüm evren sevgisi var.. ben ve evren biribirinden ayrılmaz bir bütünün parçalırıyız.. evren/varlık nereye gidiyorsa ben de onunla aynı yere gidiyorum.. ben bu nehirde bir su damlasıyım, nehirle beraber akıp gidiyorum ve bu yolculuğu sadece çoşku içinde kutlamak kalıyor bana.. ne geçmiş ne gelecek umurumda, ne ölüm öncesi ne ölüm sonrası umurumda.. ben varım şimdiideyim, şu andayım, nefes alıyorum.. her şey tümüyle şimdide ve burda ve bütünleşik..

işte yaşadığım şey bu, vazgeçilmez ve parçalanmaz bir bütünlük hali...


Sevgili paslıvida, evren olma algısını güzelce betimlemişsiniz.

Bilinç güzargahlarında seyrederken birden öyle bir durak geliyor ki o an kişi evren olduğunu algılıyor. Koca evreni kendinde duymaya, kendini de evrende duymaya başlıyor. O an benlik buharlaşıp bizleşiyor daha sonra o bizleşen şey benleşerek tek vücut haline geliyor ve biz ona evren diyoruz.

Eskiden evrene benliği ile ya da kimliği ile bakan kişi artık evrene evren olarak bakıyor. Yani kişi nasıl aynaya bakınca kendisini görür işte aynı şekilde evrene bakan kişi kendisini görmeye başlıyor. Ta bi aynaya bakınca da evreni görmeye başlıyor.

İşte o an insanın içinde garip bir ev sahipliği duygusu yeşeriyor. Kişi misafir olduğunu sandığı bir yaşam alanının ev sahibi olduğunu fark ediyor. Çünkü evren olmuştur artık, ikileşme ortadan kalkmış yabancılaşma ve yabancılaştırma buharlaşmıştır. Kişi kendisini dolayısı ile evreni fark etmiştir sonunda samanlıktaki iğne bulunmuştur.

Evrenleşme dolayısı ile ev sahipliği durumu garip bir sorumluluk duygusu uyandırmaya başlar. Kişinin içinde tuhaf bir şefkat ve sevgi şelalesi çağlamaya başlar. İster ki ev sahibi olduğu varoluşta herkes mutlu olsun yani misafirler keyif alsın(Onlar aslında misafir değil ama öyle olduklarını sanıyorlar).

Kişinin dışına taşmaya başlayan sevgi-şefkat çevresinde ki her şeye yönelir. Tüm canlı ve hatta cansız varlıklara sevgi verme eğilimi başlar. Annelik hormonu vardır adı prolaktin, bu hormon anneye şefkat duygusu aşılar. Yapılan bir deneyde anne kediye fazlasıyla bu hormon verilmiş ve kedinin etrafındaki taşı toprağı şefkatle emzirmeye çalıştığı, tuttuğu her şeyi memesine bastırdığı gözlenmiş. Evrenleşen kişinin durumu da buna benziyor. İçinde ki sevgi/şefkat zaten evrenin ta kendisi ve bu duygu selini tekrar evrene döndürüyor tıpkı bumerang gibi.

Korku filmlerindeki gibi karanlık, ıssız, ürkütücü bir ormana girse bile bırakın korkmayı bu ev sahibi olma algısı sonucu karanlığa bile şefkat duymaya başlıyor. Evren olmuş kişi için ıssızlık anlamsız bir terimdir. Her şey evrendir, ıssızlık ne demek ola ki?

Derin bir yalnızlık ve sessizlik ile birlikte şikayetsizlik başlamıştır. Çünkü kendisininde içinde eridiği bir süreç vardır ve zorunlu olarak işlemektedir. Anlamsızlık en büyük anlam olmuştur.

evrensel-insan
05-09-2010, 22:58
Saygideger dusungen;

Kisinin, herhangibir nesne ile, kendisini ozdeslestirmesi, BUTUNLESMESI, mistisizmdir. Tanriyla, bulusma, tanriyla kavusmadir. Bu bir bilinc aldatmacasidir. Yani, insanoglu turu birinin, KENDISINI TANRILASTIRMASI ve tanriya oynamasidir. Fethullah Gulen'in de yaptigi budur. Yani, aradaki araciyi (kuran, incil, heykel, put, ilah, iletici, elci v.s.) kaldirmasidir. ULASMAK ISTEDIGIYLE KENDISINI OZDESLESTIRMESIDIR. Bu bir tasavvuftur, yani kisinin araci olmadan, direk kendisini tanrisiyla, ya da teslim ettigi, kim ise/ne ise onunla ozdeslestirmesi, butunlestirmesidir.

Iste meditasyon yontemi de, kisiye bunu kendince,kisiyi tum kisiliklerinden arindirarak, dusunce ve zihnini bosaltarak, bir yerde ona bedeninden ayrilip, RUH olma hissi vererek yaptirandir.

Yasarken, kisinin olumunu (olmek) tatmasi da bu anlamdadir.

Bu bir cesit, kisinin nesnel ve de oznel tanrilastirmadan tatmin olmayip, kendi kendisini tanrilastirmasidir. Yani, bilinmeyene, kendisinin ulasmasidir. Bundan sonra da hem teslimiyet baslar, hem de egonun "sadece ben ulasirim, siz ulasamazsiniz. Cunku ulasabilecek donaniminiz yok" dusuncesi, kendi kendini tatmin eder.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
05-09-2010, 23:10
Bu şekilde benlikten, çıkardan arınan kişinin empati duygusu açılmaya başlıyor ve kandaşlarının acısını bire bir duymaya başlıyor. Çünkü derinden gelen bir şefkat ve sevgi seli çağlamaktadır zaten o evrendir.

İşte bu noktada Afrikada açlıktan ölen çocukların acılarını hissediyor ve yemek yerken onları düşünmeden edemiyor. Anenin kemikleşen memesinde bebeğine verecek bir damla süt yoktur çünkü anne beslenemiyor ki yavrusunu besleyebilsin. Öleceğini bildiği halde bebeğine süt verememek en büyük acı olsa gerek. Böylece gözlerinin önünde açlıktan ölen yavrusunu gören annenin nasıl bir acı duyduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.

Açlığı ve çaresizliği deneyimleyen düşük bilinçli canlı bir daha o duruma düşmemeye çalışır, ama aynı şekilde açlığı ve çaresizliği deneyimleyen bilinci yüksek kişi ise sadece kendisinin değil hiç kimsenin bu acıları tatmamasını ister. Acı çekenlerinde acılarını paylaşmak ister çünkü o hisleri iyi bildiği için yardımcı olma eğilimindedir. Zamanın birinde adamın birisi damdan düşmüş ülkenin bütün doktorları gelmiş fakat adamın acısını anlayamamışlar en son adam zar zor "Bana damdan düşen birisini bulun" diyebilmiş ve bunun üzerine damdan düşen birini bulup getirmişler. Çünkü damdan düşenin halini damdan düşen anlar.

Burada anne istemeyerek bir cinayet işlemek zorunda kalmıştır, yavrusunu istemeden öldürmüştür duyduğu pişmanlığı hissetmeye çalışın. Pek çok cinayet işleyip pişman olan vardır ama durum ondan farklıdır. Çünkü cinayeti işleyen öldürdüğü kişiyi kendisi yaratmamıştır. Oysa burada anne kendi yarattığı bebeğini ölüme mahkum ederek deneyimlenebilecek en büyük acılardan birini yaşamaktadır.

Birisi çıkıp "Sana ne elalemin karısının memesininden" diyebilir ona da saygı duyarım ne de olsa her şey evrenin cismi varoluşun resmi. Yani kendi resmimiz.

Düşüngen
05-09-2010, 23:11
Mutluluk aslında kıskanılan bir duygudur. Mutsuz olan kişi mutlu olan kişi karşısında aşağılandığı için onun mutluluğunu bozmaya çalışır. Burada amaç aşağılanmayı durdurmaktır. Halbuki bilincinin bilincine eren kişi mutluluğun paylaşılması gereken bir duygu olduğunu bilir. Mutluluk paylaşılmalıdır yaşamı ve varoluşu ortak kutlama bu şekilde olur.

Ne varki insanoğlunun biliç evriminde vardığı nokta henüz insan kardeşlerinin acılarını duyacak noktada değil. Şimdilik herkes kendi acısından sorumlu, her koyun kendi bacağından asılıyor şimdilik. Herkes kendi gemisini kurtarma derdinde bu evrimin dayattığı bir zorunluluk. Çümkü kendi gemisini düşünenlerin kopyalarıyız o yüzden her kopyanın yaptığı gibi aslımıza benzek zorundayız. Bu süreç değişecekse eğer bu yine evren yasalarının elinde olacak. Evren nehir gibi akmakta ve nereye gideceğini şimdilik bilememekteyiz.

Bazı ülkeler varlık içinde yüzerken bazı ülkeler sefalet içinde yaşamaktadır, sömürülmeleri de cabası. Bu olması gereken durum olduğu için böyle omaktadır. Çünkü her canlı, gücünü çıkarı yönünde kullanmak zorunda, güçsüzü ezmek zorundadır proğram böyledir. Bir insanın egosu gücü kadar şişmektedir.
Şartlar değişseydi; Afrika zenginleşip Avrupa fakirleşseydi ve avrupadaki çocuklar açlıktan ölmek zorunda kalsaydı bu sefer de afrikalılar bu duruma seyirci kalacaklardı... bu gerçeği de bilmiyor değilim!!!

Çünkü aynı genleri taşıyoruz, güç kimdeyse o ezecek. Ezen ve ezilen değişebilir onu süreç belirler fakat değişmeyen şey şimdilik güçlü olanın ezmek zorunda olması. Adamın biri ne demiş "Sular geldiğinde balıklar sinekleri yer, sular çekilince sinekler balıkları yer, kimin kimi yiyeceğini sular belirler"
sevgiler...

diamat
05-09-2010, 23:12
sayın evrensel

bu hangi doğrunun daha doğru ya da en doğru olduğuyla ilgili değil.

materyalizm daha ya da en doğru değildir.
elimizdeki tek doğrudur.

evrende olan biten her şey maddenin ve maddi süreçlerin sonucudur.
her şeyin fiziksel bir izahı vardır.bilim de zaten tam olarak budur.
gerisi boş laftır.
jargon ve retorik demetidir.

birilerinin savsatalarıyla, materyalizmi; ideolojik/inançsal doğrular adını verdiğiniz ve kendi icadınız olan bir genelleme altında biraraya getirmeniz artık sıkıcı oldu.

bana evrende maddi koşullardan, maddeden ve fiziksel izahtan bağımsız bir durum tasvir edebiliyormusunuz.
hayır.
o halde şu tuhaf genellemeye artık materyalizmi dahil etmeyin.
kendi soyut jargonlarınıza da.

elinizden geliyorsa;
maddi koşullara bağımlı olmayan bir durum ortaya koyun.

materyalizm doğanın doğal izahıdır.
bir takım uydurma ve yalan paradigmaların kofluğuyla hiç bir genelleme altında birleştirilemez.

bu hakkınız olmadığını defalarca ispat etmeme rağmen, hiç bir şey olmamış gibi aynı retorikleri rotasyon halinde sıralıyorsunuz.

materyalizm gözlemlenebilir iddialar öne sürüyor.
karşıtları ve sizin ise gözlemlenebilir iddialarınız yok.
sadece paradigmal soyutlamalar.
yani tarzınız idealizmin tarzıyla cuk oturuyor.

bana somutlayın.
madde ve maddi koşul içermeyen bir somut olabilir mi.
elbetteki olamaz.
o halde hala neyi anlatıyorsunuz.

evrensel-insan
05-09-2010, 23:22
Saygideger diamat;

elimizdeki tek doğrudur.-diamat-

Dogrular, savunulduklari, sahiplenildikleri ve sabitledikleri ideolojik inancsallar temelinde, goreceli dir ve sadece dogrulayanin dogrusudur.

Benim konum, epistemolojik gerceklik, bilgi ve evrensel onaydir.

Sonucta islama gore de, Allah'in varligi dogrudur.

Zaten sorunda, herkesin kendi ideolojik inancsal dogrusunu, sadece kendi icin degil; tum dunya icin dogru ilan etmesi hatasidir. Senin dogrun olabilir ve dogrulugu sadece seni ve ideolojik inancsalini baglar. Ama; tum insanoglu turunu ne bilimsel olarak, ne de evrensel onay olarak baglamaz.

Ustelik, dogru demek; goreceliliginin disinda, dogru dusuncesine gore, degismez, sabit, mutlak, determinist v.s. demektir. Bu da zaten, gercegin bile degisken oldugu ve yanlislanabilirligin baki kaldigi bilimsellik ile celisir.

Sana bir kac mesaj once "benim bildigim bu" demis ve senin "ne bildigini (neye inandigini degil) sormustum.

Tekrar soruyorum. Tum insanoglu turunu evrensel onay olarak ve epistemolojik gerceklik temelinde baglayan, senin bildigin nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
05-09-2010, 23:22
Bu bir cesit, kisinin nesnel ve de oznel tanrilastirmadan tatmin olmayip, kendi kendisini tanrilastirmasidir. Yani, bilinmeyene, kendisinin ulasmasidir. Bundan sonra da hem teslimiyet baslar, hem de egonun "sadece ben ulasirim, siz ulasamazsiniz. Cunku ulasabilecek donaniminiz yok" dusuncesi, kendi kendini tatmin eder.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sevgili evrensel insan, bazen kişi bir şeye sığınmak ister, kendisinden büyük bir güç olduğunu sanmaktadır işte o sandığı şeye ulaşmak/sığınmak ister.
Bu kişiye eğer "Senden daha güçlü daha üstün bir güç yok" diyecek olursak kesinlikle bize inanmayacak hatta bu gerçek karşısında korkmaya başlayacaktır. Çünkü kendisinden üstün bir varlık yoksa asıl filim işte o zaman başalayacaktır ve kişi bu filme henüz hazır değildir.

Evet madem bir şeye sığınacağız o zaman evrene sığınalım. Bakıyoruz ki kendimiz dahil etrafımızda ki her şey evren, hem de ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz evren. Evren olmayan bir şey yok her şey evrenin görüntüsü kendimiz dahil. Tam bu noktada bize kendimize(evrene) sığınmak kalıyor doğal olarak. Tarifsiz bir özgürlük hali...
Sevgiler...

diamat
05-09-2010, 23:33
sayın evrensel

islama göre allahın varlığının doğru olması sadece palavradır.
ben maddi olarak izah edilemeyen, gözlemlenemeyen tüm benzerleri gibi verdiğiniz örneği de tek doğru olan materyalizmin dışındaki savsatalar kümesine ait görüyorum.

sizin konunuz , gerçekliğin indirgenmiş bir biçimi olan epistemolojik gerçeklik açısından bile durum tam olarak budur.
bilgi maddeye ve maddi süreçlere ait bir şeydir.bilginin, konusu da üretimi de üreteni de üretilme biçimide maddidir.işte zaten materyalizmin söylediği de budur.
savsatalar ise, doğrulayanları olması halinde savsata olmaktan kurtulamazlar.

evrensel onay dediğiniz şeye gelince ;
bu tamamen hayalürünü.
evrensel onay diye bişey yoktur.

bakın sayın evrensel

insan; maddi bir bedendir.
ondan ayrılıp yaşamaya devam eden bir ruh palavradır.
böyle bir ruh gözlemlenememiştir.
kurgusal bir inanıştır.
ancak beden gözlemlenebilmektedir.
bedenin hangi maddi koşullar tarafından ne şekilde belirlendiği ise gün be gün daha çok bilinebilmektedir.

işte materyalizm budur.

evrensel-insan
05-09-2010, 23:37
Saygideger dusungen;

Bu olması gereken durum olduğu için böyle omaktadır.-dusungen-

Son mesajinda dile getirdigin "siginak" panenteizmin siginagidir. Yalniz orada, kisinin kendisi tanrilasmamistir, kisi en genis mekan olan evreni, kendi varliginin farkina varamadigi ve kendi turu vebiri disinda yarattigi en lk kim olan tanrisi ile ozdeslesmistir.

Yukaridaki cumlen ise, "olmasi gereken bir durum" dan ziyade, insanoglunun kendi kendine kendi adina olusturdugu ve dogal olarak kendine algilattigi dogal zihniyet ve dogal ego.

Bunun boyle olmasini, ne biri tasarimladi, ne de biri planladi, ne de bilerek isteyerek boyle olundu. Bu sadece insanoglunun tarihler boyu, kendini, kendi ortaya attigi ve kendini icine hapsettigi dogal zihniyet ve egonun, sorgulanmamasi, gozlem, deneye tabi tutulmamasi, alternatifinin aranmamasi ve ALISILAGELMISLIK, OTOMATIKLIK VE YERLESMISLIK ile NESILDEN NESILE ILETILEREK KABULLENILISIDIR.

Bu insandisi veya insanlikdisi bir gucun, degerin verinin "kaderi" degil; aksine, kendini bu "kadere" teslim etmenin "kolayligina kacan" insanoglu tutu ve birinin, sorgulamamasinin, bilince cikarmamasinin, farkina varmamasinin, rahatsizlik duymamasinin, zarar gormedigini dusunmesinin ve en temeli bunu bir dogal olgu olarak algilamasinin, ve bu "dogalliga" teslim olmasinin bir urunudur.

Iste burada da, dogaya verilen dogallik icerik ve oznelligi, dogayi da bir cesit; insanoglunu teslim alan konumuna sokmaktadir.

Bu bugun evren/evrim olmustur. Cunku bu surekli suregelen surec, insanoglunun "gelismesine" paralel, sekil, isim ve icerik degistirmektedir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
05-09-2010, 23:47
Saygideger diamat;

Ben sizin dusunce olarak dile getirdiginiz, ideolojik inancsal dogrunuzu, dusunce dile getirimi olarak yanlislama icerisinde degilim. Cunku dogrular, sadece dogrulayanin dogrusudur ve ancak baska dogrularin, dogrulariyla yanlislanir.

Daha once de belirttigim gibi, sizin ideolojik inancsal dogrunuzu, ne dogrulayacak, ne de yanlislayacak bir ideolojik inancsal dogruyu dusunce olarak tasimiyorum.

O yuzden bu "tartisma", "tartisma" olarak bir anlam ve icerik tasimiyor, benim dusunce dile getirisim adina.

Ben, dusunce dile getirimi olarak, genel resmi veriyorum, siz, dusunce dile getirimi olarak resmin bir kesitinden bakiyorsunuz. Ancak ta, resmin dusunce olarak baska bir kesitinden bakan ile tartisirsiniz.

Bu temelde de, sizin materyalist olmanizi, yani resmin icindeki kesitinizi, kendi dile getirdiginiz gibi algiliyorum.

Ama ben, resmin cesitli kesitlerini degil; konumuz temelindeki, tum resmin sorunsal dile getirimini uyguluyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
06-09-2010, 00:06
sayın evrensel

onlarca kişinin onlarca doğrusu olabilir.
sorun hangisinin gerçeği yansıttığıdır.

sizin ideolojik/inançsal adını verdiğiniz genellemeniz, gerçeği karşılayabilme gücünü dikkate almadan, tüm doğrulamaları eşitliyor.
kusura bakmayın ancak bu kabul edilebilir bir şey değil.

ben bu benim doğrum o halde herkese dayatayım derdinde değilim.
bu doğru o halde bende bunun doğruluğunu kabul edeyim derdindeyim.

buyrun çürütün.
maddi koşullardan bağımsız bir olgu ortaya koyun ve çürütün , bu kadar basit.
bunu yapamadığınız sürece -ki yapamazsınız- genellemelerinize materyalizmi dahil etme hakkınız yok.

evrensel-insan
06-09-2010, 00:08
Saygideger diamat;

Dogrular gercegi yansitmaz, sadece kendi dogrusuna gore uyarlar, carpitir, esdeger kilar. Yani, resmin icindeki kesitini, tum resimmis gibi gosterir.

Gerceklerin de dogrulanmaya ihtiyaci yoktur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
06-09-2010, 00:16
sevgili evrensel

gerçek ne o halde.
içinde yaşadığıız ve gözlemlediğimiz şu maddi evrenden başka bir gerçek ben bilmiyorum.

evrensel-insan
06-09-2010, 00:31
Saygideger diamat;

gerçek ne o halde.-diamat-

Gercek degil; epistemolojik gercek. Yani gercegin, su an herkes icin kabul ve karsi cikisa gerek kalmadan gecerliligi ve yanlislanabilirliginin bakiligi.

Saygilarimla;
evrensel-insan

diamat
06-09-2010, 00:43
sevgili evrensel

söylediğim gibi.
benim bidiğim gerçek bu.
içinde yaşadığım ve ait olduğum evren.
o evreni en iyi materyalizm izah ediyor.
gerisi ise hikaye.
kimin kabul edip kimin red ettiğiyle ya da evrensel ya da yerel onayıyla falan ilgilenmiyorum.

sözde kendi içinde tutarlılaştırılmış paradigmal savsatalara karnım tok.
bir şeylere anlam vermek, ya da sonsuz hayata kendini ianndırmak için oluşturulmuş savsatalar evrensel onay alsalarda hepsine karnımtok.

her şey şu içinde olduğumuz evrende olup bitiyor.
olup biten her şey maddi koşulların ürünleri.

aksini iddia eden delilini ortaya koyar.
sevgili dostum
benim açımdan tartışma bitmiştir.
ama muhabbet tadında mesajlaşmaya devam edebiliriz, o ayrı.
düşünsel olarak sizle uzlaşmam mümkün değil.
ama dostluk başka.

ben evreni böyle algılıyorum.
maddi koşullar dışındaki tüm izahlara ise kapalıyım.
sevgi ve saygılarımla

evrensel-insan
06-09-2010, 00:58
Saygideger diamat;

Materyalizm, zaten izah ettigi icin, kendisi madde ve maddi degildir, bir metafizik varlik ideolojik inancsal dogru gorustur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
07-09-2010, 06:14
Meditasyonla ust bilince cikilmaz. Alt bilince inilir. Hayvan veya bebek bilincini yakalarsiniz

sevgili neva.. adı altbilinç olsun, hayvan ve bebek bilinci olsun.. üstbilinç ifadesi sizi rahatsız ettiyse altbilinç diyelim.. ben de zaten farklı bir şey söylemiyorum..

ama işte hayvan ve bebek bilinci dediğimiz şey bizi özümüze, özbenliğimize, doğamıza götürüyor.. çünkü hayvanlar ve bebekler özünde yaşar, henüz kirletilmemişlerdir ataları tarafından.. küçük bir çocuk; diğer tüm dünya çocuklarıyla hemen kaynaşır, onların dinini, ırkını, soyunu sopunu, derisinin rengini, siyasi politik görüşünü ahlakını sorgulamaz, özünden gelen mutlulukla hemen onunla paylaşıma geçip iletişim kurar ve 2 dakikada kanka olurlar.. çünkü her ikisi de aynı türün bireyleridir ve özünden gelen bir çok orta paydaları vardır..

küçük bir çocuğu insanlıktan/medeniyetten uzak vahşi doğada kendi başına bırakırsanız ve hayatta kalma şansı olursa bir hayvandan farkı kalmaz.. yani insanoğlu önce ataları tarafında kirletilmek zorundadır.. ataları tarafından kirletilmiş o bebek yetişkin çağa geldiğinde bir vahşi hayvan olmaz, çünkü ataları onu yontmuştur, insan topluluğu içinde uyumlu bir yaşam bir sürmesi için yüzlerce binlerce öğreti/nonbilgi/zihin yüklemiştir.. işte tüm bunlar klasik psikatyrinin bahsettiği egodur.. yani içimizdeki vahşi hayvan olan ID'i evcilleştirir, yontar ve diğer insanlarla uyum içinde yaşamımızı sağlar..

ama ego bu işi yaparken insanı özünden/özbenliğinden koparır ve bu zihin/öğretilerin içinde yaşamaya zorlar ve zihin/öğretilerin patronu/yöneticisi işte sahtebenliktir..

ve bu sahtebenlikten tekrar özümüzde/doğamızda olan o özbenliğe tekrar dönüş olayı ateşten bir gömlektir.. çünkü saf-altın/bilinç olarak dünyaya gelen insan yavrusu değişik maddelerle kirlenmiştir.. ve bu safbilincinin üzeri bu zihin/öğreti katmanlarıyla örtüldüğü için bilinçaçıklığı düşmeye başlar.. tekrar o eski saf-altın/bilinç durumuna gelebilmesi için doğumundan sonraki tüm bu zihnin/öğretilerin köleliğinden kurtulması gerekmektedir..

işte bu işlem altının/bilincin saflaşması, arınması işlemidir.. o saflığını yitirip birçok maddeyle karşım haline gelmiş altını saflaştırmak için nasıl ateşten geçirmek gerekiyoprsa, insanı da tekrar o safbilinç durumuna getirmek için ateşten geçmesi gerekmektedir..

işte bir insanın bu ateşten geçmesi olayı, hayatında yaşayacağı çok derin acılarla mümkündür.. yaşadığı o derin acılarda saflaşma başlar, meditasyon bu derin acıları yaşamış insanlarda belki işe yarıyor olabilir ya da çocuk çok fazla kirletilmediği yani çocujkluk yaşlarında bu meditasyonu yaparsa işe yarıyordur.. dediğim gibi bu konuda henüz elimizde bilimsel çalışmalar veriler yok, sadece kişisel deneyimler var..

ve islamın kurucusu muhammedin bahsettiği bu sırat köprüsünden geçme olayı; insanın bu saflaşma aşaması olabilir.. çünkü gerçekten kıldan ince kılıçtan keskin bir durumdur, ve sırat köprüsünü geçebilen cennete gider diyor.. ben şu an yakaladığım ve adına mutlak mutluluk dediğim olay belki de budur.. ya da hristiyanlığın lideri isa'nın "sadece küçük bir çocuk gibi olanlar tanrının/babanın krallığına erişeceklerdir" dediği olay bu olabilir.. batının mistikleri buna cennet derken doğunun mistikleri mokşa ve nirvana ismini takmışlar olabilir bu olaya..

kendi kişisel deneyimlerim, yaşadıklarım, okuduklarım vs bu zihin ve egonun bir cehennem, bunlardan arınmanın da cennet/mokşa/nirvana olabileceğini algılatıyor bana..

örneğin çocuklar ve akli melekesi yerinde olmayanlar tüm doğu batı dinlerinde masumdur, cennetliktir, sorumlu değildir vs.. çünkü bu bahsettiğimiz kişiler zihinle ve egoyla kirletilmemiş ya da kirletilemeyecek insanlardır.. onlar zaten bu sıkıntı azabı cehennemi yaşayamazlar.. deliye hergün bayram diye boşuna dememişler..

zihin yüklenmiş bir insan zamanda yaşamaya başlar, anı ıskalar, sürekli ya geçmişin tasaları/kederleri ya da geleceğin kaygılarında yaşar.. yani düşüncede yaşar.. oysa bir hayvan, bir bebek/çocuk, bir deli zamanda değil şimdide "an"da yaşar.. ve şimdide, "an"da ne geçmişin dertleri ne geleceğin kaygı endişeleri vardır.. sadece özümüzden gelen bir çoşku, bir sevgi vardır..

paslıçivi
07-09-2010, 06:46
Onlar dogusmuyorlar. Dogalari geregi olani yerine getiriyorlar. Siz sadece ust bilinc oldugunuzu sandiginizdan, onlarin arasina girmiyorsunuz. Ama ne yapiyorsunuz? Islam topigi altinda degil de, psikoloji topigi altinda, onlari uyuyan veya mahmur hasta bir grup olarak nitelendiriyorsunuz. Otekilestiriyorsunuz. Otekilestirerek toplumu kurtarmaz, sadece daha fazla bolersiniz.


burda "ötekileştirmek"ten kastınız nedir tam anlayamadım ama bakın ben ötekileştirmeye ne anlam yüklediğimi ifade edeyim..

teizm ve nonteizm düzeyindeki insanların sahip olduğu bir bilinçaıklığı ve buna paralelbir inançları vardır..(müslümanlık budizm ateizm deizm vs.) farklı bir inançlı insanla karşılaştığında yaptığı tek şey şudur.. benim inancım doğru/akiakat diğer tüm inançlar yanlış/batıl/haurafe.. ve bu insanın inancına ne düşüncede ne söylemde saygı duyamazlar.. o kişeri olduğu gibi kabuledip sevemezler, davranışta bunu yapmaya çalışsalar bile düşüncede o karşıdaki kişinin inancını kesinlikle kabul etmezler..

yani bir müslüamnla bir ateist dost arkadaş olabilir ama inançlarını kabullenmeleri imkansızıdr.. biri ateist diğeri müslaüman kalmaya devam eder ve bu konu tartışmaya konuşulmaya başaldığında her ikisi de kendi inancını doğrulamadiğerini yanlışlama yoluna gitmek zorundadır..

benim ötekileştirmeye yüklediğim anlam budur..

ben ister teizm iste nonteizm olsun; bir insanla dost arkadaş olabilirim ama onunla dostluğumun arkadaşlığımın temelinin kendisinin insanolmasındankaynaklandığını, onun inancının onu bağladığını, onun inancını kabuletmediğimi ama ne doğrulamaya ne de yanlışlamaya çlışamayacağımı belirtirim..şayet inancıyla bütünleşik barışık mutu ve huzurlu ise "ne mutlu sana" derim..

burda konuştuğumuz ve benim bahsettiğim teizmve nonteizm bilinçaçıklığı bir hastalıktır ve uyku halidir ifadesi insanları ötekileştirmek, dışlamak, onlardan kopmak, onları sevmemek, onları küçük görmek anlamında olmayıp, tamamen kişisel deneyimlerim ve mesleğim dolayısıyla ulaştığım bir varsayımdır..

Neva
07-09-2010, 10:12
sevgili neva.. adı altbilinç olsun, hayvan ve bebek bilinci olsun.. üstbilinç ifadesi sizi rahatsız ettiyse altbilinç diyelim.. ben de zaten farklı bir şey söylemiyorum..

ama işte hayvan ve bebek bilinci dediğimiz şey bizi özümüze, özbenliğimize, doğamıza götürüyor.. çünkü hayvanlar ve bebekler özünde yaşar, henüz kirletilmemişlerdir ataları tarafından.. küçük bir çocuk; diğer tüm dünya çocuklarıyla hemen kaynaşır, onların dinini, ırkını, soyunu sopunu, derisinin rengini, siyasi politik görüşünü ahlakını sorgulamaz, özünden gelen mutlulukla hemen onunla paylaşıma geçip iletişim kurar ve 2 dakikada kanka olurlar.. çünkü her ikisi de aynı türün bireyleridir ve özünden gelen bir çok orta paydaları vardır..

küçük bir çocuğu insanlıktan/medeniyetten uzak vahşi doğada kendi başına bırakırsanız ve hayatta kalma şansı olursa bir hayvandan farkı kalmaz.. yani insanoğlu önce ataları tarafında kirletilmek zorundadır.. ataları tarafından kirletilmiş o bebek yetişkin çağa geldiğinde bir vahşi hayvan olmaz, çünkü ataları onu yontmuştur, insan topluluğu içinde uyumlu bir yaşam bir sürmesi için yüzlerce binlerce öğreti/nonbilgi/zihin yüklemiştir.. işte tüm bunlar klasik psikatyrinin bahsettiği egodur.. yani içimizdeki vahşi hayvan olan ID'i evcilleştirir, yontar ve diğer insanlarla uyum içinde yaşamımızı sağlar..

ama ego bu işi yaparken insanı özünden/özbenliğinden koparır ve bu zihin/öğretilerin içinde yaşamaya zorlar ve zihin/öğretilerin patronu/yöneticisi işte sahtebenliktir..

ve bu sahtebenlikten tekrar özümüzde/doğamızda olan o özbenliğe tekrar dönüş olayı ateşten bir gömlektir.. çünkü saf-altın/bilinç olarak dünyaya gelen insan yavrusu değişik maddelerle kirlenmiştir.. ve bu safbilincinin üzeri bu zihin/öğreti katmanlarıyla örtüldüğü için bilinçaçıklığı düşmeye başlar.. tekrar o eski saf-altın/bilinç durumuna gelebilmesi için doğumundan sonraki tüm bu zihnin/öğretilerin köleliğinden kurtulması gerekmektedir..

işte bu işlem altının/bilincin saflaşması, arınması işlemidir.. o saflığını yitirip birçok maddeyle karşım haline gelmiş altını saflaştırmak için nasıl ateşten geçirmek gerekiyoprsa, insanı da tekrar o safbilinç durumuna getirmek için ateşten geçmesi gerekmektedir..

işte bir insanın bu ateşten geçmesi olayı, hayatında yaşayacağı çok derin acılarla mümkündür.. yaşadığı o derin acılarda saflaşma başlar, meditasyon bu derin acıları yaşamış insanlarda belki işe yarıyor olabilir ya da çocuk çok fazla kirletilmediği yani çocujkluk yaşlarında bu meditasyonu yaparsa işe yarıyordur.. dediğim gibi bu konuda henüz elimizde bilimsel çalışmalar veriler yok, sadece kişisel deneyimler var..

ve islamın kurucusu muhammedin bahsettiği bu sırat köprüsünden geçme olayı; insanın bu saflaşma aşaması olabilir.. çünkü gerçekten kıldan ince kılıçtan keskin bir durumdur, ve sırat köprüsünü geçebilen cennete gider diyor.. ben şu an yakaladığım ve adına mutlak mutluluk dediğim olay belki de budur.. ya da hristiyanlığın lideri isa'nın "sadece küçük bir çocuk gibi olanlar tanrının/babanın krallığına erişeceklerdir" dediği olay bu olabilir.. batının mistikleri buna cennet derken doğunun mistikleri mokşa ve nirvana ismini takmışlar olabilir bu olaya..

kendi kişisel deneyimlerim, yaşadıklarım, okuduklarım vs bu zihin ve egonun bir cehennem, bunlardan arınmanın da cennet/mokşa/nirvana olabileceğini algılatıyor bana..

örneğin çocuklar ve akli melekesi yerinde olmayanlar tüm doğu batı dinlerinde masumdur, cennetliktir, sorumlu değildir vs.. çünkü bu bahsettiğimiz kişiler zihinle ve egoyla kirletilmemiş ya da kirletilemeyecek insanlardır.. onlar zaten bu sıkıntı azabı cehennemi yaşayamazlar.. deliye hergün bayram diye boşuna dememişler..

zihin yüklenmiş bir insan zamanda yaşamaya başlar, anı ıskalar, sürekli ya geçmişin tasaları/kederleri ya da geleceğin kaygılarında yaşar.. yani düşüncede yaşar.. oysa bir hayvan, bir bebek/çocuk, bir deli zamanda değil şimdide "an"da yaşar.. ve şimdide, "an"da ne geçmişin dertleri ne geleceğin kaygı endişeleri vardır.. sadece özümüzden gelen bir çoşku, bir sevgi vardır..

Sayin paslicivi ;

Bakin siz ya soylediklerinizin farkinda degilsiniz. Ya bilincli olarak bu sekilde yaziyorsunuz.

Benim karsi cikis noktam(fikirlerinize dair)sizin meditasyon yapmaniz veya yapmamaniz degil.. Bu insana dair bir secimdir. Saygi duyulasidir.


Benim karsi ciktigim nokta;Siz en basta mutlak mutluluktan bahsediyorsunuz.Bu yalandir ve boyle birsey mumkun degildir. Yasamdaki insana dair algilar, olgular hicbiri mutlak degildir. Ancak bir robot, yuklenmesi halinde mutlak seyler algilayabilir.

Sizin bu yontemden dolayi edindiklerinizle, insanlari siniflamaniz, otekilestirmeniz,hatta daha da ileri giderek, dunyada bu isi sadece 5(bir elin parmaklari) kisinin bildiginin hikayesi vs.vs. fazla etkisinde kalarak, insanlara hic duyulmamis,hic bilinmemis birseymis gibi sunmaya calismanizdir. Otekilestirmiyorsaniz nicin dinlerine iliskin uyuyan guruh diye aktariyorsunuz? Siniflamiyorsaniz niye Glasgow skalasi uzerinden fikir yurutuyorsunuz? Insanlar komada mi? Hayirdir?
Tum dinlerin, dinsizligin bilinc anlaminda tozunu attirdim diyorsunuz, niye dinsel kokenli bir kaynak beslendiginiz?

Bir hristiyan, bir muslumanla tartismaya girmessiniz,onlar uyuyordur cunku, ama peygamberlerinin fikirlerinden beslenirsiniz.

Hayirdir, simdi Isa, Muhammed'e mi dondunuz? Hani bunlar insanlari peslerinden surukleyen kaos yaratan, fikren bolen insanlardi? Bunlardan mi besleniyorsunuz simdi?

Hosgeldin meditasyon dini!!! Acik acik teizm bilincacikliginda biriyim deseydiniz daha anlasilir olurdu.

Bana sahtebenligi, ozbenligi filan anlatmayin. Bilmeyenlere anlatirsiniz bunlari.

Neva
07-09-2010, 10:18
burda "ötekileştirmek"ten kastınız nedir tam anlayamadım ama bakın ben ötekileştirmeye ne anlam yüklediğimi ifade edeyim..

teizm ve nonteizm düzeyindeki insanların sahip olduğu bir bilinçaıklığı ve buna paralelbir inançları vardır..(müslümanlık budizm ateizm deizm vs.) farklı bir inançlı insanla karşılaştığında yaptığı tek şey şudur.. benim inancım doğru/akiakat diğer tüm inançlar yanlış/batıl/haurafe.. ve bu insanın inancına ne düşüncede ne söylemde saygı duyamazlar.. o kişeri olduğu gibi kabuledip sevemezler, davranışta bunu yapmaya çalışsalar bile düşüncede o karşıdaki kişinin inancını kesinlikle kabul etmezler..

yani bir müslüamnla bir ateist dost arkadaş olabilir ama inançlarını kabullenmeleri imkansızıdr.. biri ateist diğeri müslaüman kalmaya devam eder ve bu konu tartışmaya konuşulmaya başaldığında her ikisi de kendi inancını doğrulamadiğerini yanlışlama yoluna gitmek zorundadır..

benim ötekileştirmeye yüklediğim anlam budur..

ben ister teizm iste nonteizm olsun; bir insanla dost arkadaş olabilirim ama onunla dostluğumun arkadaşlığımın temelinin kendisinin insanolmasındankaynaklandığını, onun inancının onu bağladığını, onun inancını kabuletmediğimi ama ne doğrulamaya ne de yanlışlamaya çlışamayacağımı belirtirim..şayet inancıyla bütünleşik barışık mutu ve huzurlu ise "ne mutlu sana" derim..

burda konuştuğumuz ve benim bahsettiğim teizmve nonteizm bilinçaçıklığı bir hastalıktır ve uyku halidir ifadesi insanları ötekileştirmek, dışlamak, onlardan kopmak, onları sevmemek, onları küçük görmek anlamında olmayıp, tamamen kişisel deneyimlerim ve mesleğim dolayısıyla ulaştığım bir varsayımdır..

Sayin paslicivi;



Hem bir teist'in inancini kabul etmeyecek, hem de bir ust mesajda Muhammed'in sirat koprusunden bahsedeceksiniz ve meditasyonla dogrulayacaksiniz.

Birsey aciklamaniza gerek yok. Siz zaten teizm bilincacikligindasiniz. Insan fikren kendiyle bu kadar celismez.


Mumkunse kendinizle celismekten vazgectiginiz bir zaman diliminde cevap yazin.

paslıçivi
08-09-2010, 05:35
Bir hristiyan, bir muslumanla tartismaya girmessiniz,onlar uyuyordur cunku, ama peygamberlerinin fikirlerinden beslenirsiniz.

Hayirdir, simdi Isa, Muhammed'e mi dondunuz? Hani bunlar insanlari peslerinden surukleyen kaos yaratan, fikren bolen insanlardi? Bunlardan mi besleniyorsunuz simdi?

Hem bir teist'in inancini kabul etmeyecek, hem de bir ust mesajda Muhammed'in sirat koprusunden bahsedeceksiniz ve meditasyonla dogrulayacaksiniz.


sevgili neva.. bu sitedeki tüm yazılarımı okuma şansınız olsaydı, muhammedi isayı budhayı ilk defa dile getirmediğimi, bu insanların kendi zaman ve coğrafyalarının özüne inmiş ama henüz o benlikten tam anlamıyla arınamadıklarını ve bu yüzden ulaştıkları bilinçaçıklıklarını sahiplenip liderlik görevi yaparak hepsinin kendi ümmetini cemaatini kurup insanlığı daha iyiye götürme adına insanlığı bölmekten başka bir şey yapmadıklarını defalarca yazdığımı okurdunuz..

evet bu bahsettiğimiz insanlar çok büyük bir dalga/devrim/akım yaratmışlardır, binlerce yıldır insanlar bu kişilerin yarattığı dalganın zihin hapsinde yaşamaktadır.. ama değişik derecelerde aydınlanıp özüne inen bu insanlar benliğinden(sahte) arınma oranında ulaştıkları bilinci insanlığı adam etmekten çok hala o sahtebenliğin tatmini için kullanarak, bu paradoxu algıyamamaışlar "kaş yapayım derken göz çıkarmışlardır". işte sahtebenlik bu kadar tehlikeli bir insan hastalığıdır.. bilinci yükselmemiş bir insan dünya insanlığı için tehlike taşımaz, çünkü teizm ve nonteizm bilinçaçıklığındadır.. ya paket bir programda uyuyordur(teizm düzeyi) yada kişisel programında uyku mahmurluğundadır(nonteizm düzeyi).. ama bu 2 seviyeyi aşmış insan artık özbenliğine/özbilincine/safbilince çok yaklaşmıştır..

ve özbenliğine yaklaşmış olmanın çekiciliği, çevresindeki insanları çekmeye ilgi uyandırmaya başlar.. bu bir çeşit biyoenerji gibidir, çünkü kişi sıradışıdır artık ve daha önce defalarca bahsettiğim gibi böyle insanlar züccaciye dükkanına girmiş azgın bir boğa gibi algılanırlar.. herşeyi yakıp yıkmaya gelmiş biri gibidir.. ve bu insanla "kendiyle barışık toplumla çatışma" halinde olan insanlardır.. ama bu çatışma küçük bir çocuğun anne babasıyla olan çatışması gibidir..

budha ve isa bu insanlar arasında görebildiğim kadarıyla en çok özüne yaklaşmış en insani en sevgi dolu özbenlik sahibi kişileridr.. bir musa bir muhammed de özüne ulaşmıştır ama o sahtebenlikten çok fazla arınamadıkları için kendi liderliğini yaptıkları, sahiplendikleri dinleri/yolları/öğretileri insanlıktan sevgiden daha ön plana çıkıp kendi ordularını kurup diğer insanları öldürerek bir mücadele ve öğretilerini yayma yoluna gitmişlerdir.. yani sahtebenlik hala onları etkilemektedir..

ve bu insanlar etkisi altına aldıkları insanların kendi bilinç düzeyine çıkamayacağını algılayamayıp ya da sahtebenliklerin etkisinde kalarak bu insanlara kendi bilinç deklarayonlarını aktararak, onları bu bilince davet etmişlerdir.. ama işte dünyadaki her insanın bilinci kendi parmak izi çeşitliliği kadar zengin olduğu için kimse diğer bir insanın bilincini birebir deneyimleyemez, sadece onun takipçisi ümmeti vs olarak diğer dünya özbenlikleriyle böyle çatışmaya girerler.. ve bugünün dünya insanlığının bu düzeyde olmasında bu egoist özbenliklerin rolü yadsınmayacak kadar büyüktür..

bu yukarda yazdıklarım bir bilgi olmayıp, meditasyonlarım sonucu kendi ulaştığım bilinçte bu insanların bana yansıma şeklidir, nonbilgidir..

Neva
08-09-2010, 12:35
Sayin paslicivi;

Bilgi veya nonbilgi farketmez.

Madem bu insanlar bir amac dogrultusunda insanligi bolmusler,

Ben de size diyorum ki; Siz aydinlanmis bir insan olarak, bu insanlarin bolme araci olan din ve inanis kokeninden gelme bir ritueli uygulayip edindiginiz sonuclara iliskin, ayni sekilde bir nevi bolme islemi(onlar uykuda veya mahmur diyerek) yapmiyor musunuz?

Madem onlar sevgi dolu ozbenlik sahibi insanlar, neden egolarina yenik dustuler?


Bu da acik bir sekilde, psikolojik savastir, bilinc ticaretidir, pazarlamasidir.
Turkiye'de 20-30 yil once, reiki mi vardi bunca yaygin?
Kundalini mi vardi?
Meditasyon mu vardi?
Pilates mi vardi?
Yoga mi vardi?

Ama bir Mevlana vardi ornegin. Hala var. Onun tasavvufu da vardi. Sema'si da vardi. Gene dinsel kokenliydi. Alin size mis gibi meditasyon! Ha yere dik oturmussunuz, ha donmussunuz. Ne fark var?

Yani anlayin artik, sundugunuz sey, edindiginiz sonuclar, yeni, hic duyulmamis, gorulmemis birsey degil. Gene bir teizm bilincacikliginda yasayan kulturlerin dinsel uretimleri.
Ve siz bu ogretilerle, herseyi yanlisladiginizi, aydin kisi oldugunuzu, isik sactiginizi ileri suruyorsunuz. Sacmaya calistiginiz isigi, yillar once sactilar zaten. Siz norokimya diyorsunuz, onlar Allah yolu dediler. Siz meditasyonla sagliyorsunuz, baska bir insan dua ile, halvet kosullariyla bunu saglayabilir.


Yine soyluyorum, ben sizi bu sebeple elestirmiyorum. Aksine saygi duyarim seciminize, ama siz siyah olarak bilineni, 32 sayfadir israrla beyaz olarak anlatmaya calisiyorsunuz.
Bana anlamsiz ve celiskili gelen tarafi bu.

paslıçivi
09-09-2010, 07:20
Ben de size diyorum ki; Siz aydinlanmis bir insan olarak, bu insanlarin bolme araci olan din ve inanis kokeninden gelme bir ritueli uygulayip edindiginiz sonuclara iliskin, ayni sekilde bir nevi bolme islemi(onlar uykuda veya mahmur diyerek) yapmiyor musunuz?



sevgili neva.. bu bahsettiğimiz kendi zaman ve coğrafyasının aydınları bir takım öğretiler düzenleyip, ölüm sonrası yaşam vaadetmişledir insanlığa.. bunu hem doğunun peygamberleri hem batının mistikleri yapmıştır.. insanlığa ölüm sonrası yaşam/yaşamlar ve adalet mekanızması sunarak insanlığı uyutmuşlardır.. dünyada bir din yoktur ki ölüm sonrası yaşam/yaşamlar ve adalet mekanızması sunmasın.. işte bu iki öğe bu acımasız adaletsiz varoluşu biraz katlanabilir/yaşanabilir kıldığı için insanları etkisi etkisine almış ve binlerce yıldır zihin hapsinde ve uykuda yaşatmaktadır..

ve her coğrafyada dünyaya gelen insan yavrusu bu gizemli/sırlı varoluşu daha bebekliğinden itibaren insan olan ataları tarafından nesilden nesile bir zihin/din aktararak bildiğini zannederk, varoluşu "mutlak 1" olarak ortaya koyduğunu zannederek gelmiş ve hala bu düzeyde bir bilinaçıklığında yaşamaktadır..

işte bu ölüm sonrası yaşam/yaşamlar ve adalet mekanızması her insanoğlunun bilincini kapatıp uyutmuş ve kişi bu uyuşukluktan aldığı refah ve konforu korumak kollamak k adına diğer tüm dinleri/inançları/mutlak 1 diye ortaya konulan "sanal 1" leri yanlışlamak ve kendi "sanal 1"ini ölümüne sahiplenip sabitlemek zorundadır..

insanlığı bölen birbirine kırdıran budur.. bunu muhammed de yapmıştır isa da budha da, hindular da, osho da vs...

ben insanlara ölümden sonra yaşam/yaşamlar vardır, bu dünyada yaşadığınız acılar, adaletsizlikler ölüm sonrası cennet, cehennem, reenkarnasyoon, yeniden doğumlar, karma yaşamlar sayesinde giderilecektir, bana inanın ve uyumaya devam edin gibi söylemde bulunmuyorum..

bilincimize yansıyan varlık/varoluş bir gizemdir, sırdır, bu "mutlak 1" olarak ortaya konamazdır ama henüz insanoğlu bu bilinçaçıklığında yaşayacak nörokimyasal donanıma erişmemiştir, evrilmemiştir ve şimdilik

"inançlı insan/neye inandığının hiç bir önemi yok/teizm ve nonteizm"

düzeyinde yaşamak zorundadır diyorum.. ve bu durumun bir zorunluluk bir dayatma olduğunu, insanoğlunun bu durumundan düşünerek, okuyarak konuşarak çıkamaycağını, bunun bir süreç/evrim olduğunu kertile kertile, yontula yontula insanlığa doğru gittiğimizi algıladığımı söylüyorum..

ve bir insan teizm ve nonteizm bilinçaçıklığının üzerine çıkamadığı sürece yapabileceği tek şey kendi inancını/ "sanal 1" ini doğrulama ve diğer tüm inançları yanlışlama yoluna gitmek zorundadır.. çünkü zihinde yaşayan bir insan birden fazla zihni bilincinde barındıramaz, bu mümkün değildir, diğer inançlara 1/sonsuz olasılık bile vermez, bu muazzam bir kaostur, insanı insan olmaktan çıkarır ve yaşamda kalma mücadelesi vermez bu insan..

kendi bilincinde kendi "sanal 1" in bonusu şüphedir.. bu kaçınılmazdır.. bu şüphe büyüdüğü zaman zihin ve onun yöneticisi sahtebenlik/ego huzursuzlanıp hemen savunma ve saldırıya geçip kişiyi tekrar uyutmak zorundadır..

işte inandığı şey ne olursa olsun(teizm ve nonteizm) bu şüphe yükselmiş insanlar tatmini/huzuru kaçmış insanlardır.. bu insanların yapacağı ilk şey felsefedir, yani varlığı/yaşamı/varoluşu sorgulamadır.. ve sorgulama işini yaparken bilincinde varolan zayıflamış zihni ve artmış şüpheyi bastırmaya yönelik bir tutum ve davranış içine girmek zorundadır.. bunu da reel yaşamında ve böyle felsefe sitelerinde diğer sanal 1 lerle mücadele ederek, onları yanlışlamaya çalışarak, kendi sanal 1 ini savunmaya çalışarak yapmak zorundadır..

bunları yaparken "evrene/varlığa/yaşama anlam içerik verme temeli" bir bilinçtedir henüz.. karşısındaki insanın duygu ve düşünceleriyle empati kuramaz, karşısındaki insanın kendi gibi aciz kendi "sanal 1" ini savunmak zorunda olan gariban bir insanoğlu olduğunu algılayamaz.. yüklenir de yüklenir.. karşısındaki de ondan farksızdır, o da aynı mücadeleyi vermektedir..

işte yaşam insanoğluna dayatılmış bir bilinç kaosudur.. ve hiç kimse bu bilinç zenginliğinin birbirine olan dayatımdan ortaya çıkmış bu kaosta kendine biçilmiş rolü oynadığının farkında bile değildir, zaten böyle olması da gerekmektedir.. bu tamamen sahtebenliğin işleme mekanızmasıdır, ve kişiyi cehennem ızdırabında yaşatır..

paslıçivi
09-09-2010, 07:43
Madem onlar sevgi dolu ozbenlik sahibi insanlar, neden egolarina yenik dustuler?


sahtebenlik bir zırh gibidir, öz/safbilincimizin üstünü öylesine bir kaplar ki; bundan tamamen arınmak neredeyse imkansızdır.. bu insanlar bunlardan arınmışlardır ama hepsinin arınma/temizlenme oranı çok farklı düzeydedir.. bir tevratı okuyun bir incili bir kuranı bir budhanın öğretilerini, bir hinduizmin vedalarını..

musa gibi ırkçı faşist biri de özüne ulaşmıştır, isa gibi sevgi dolu biri de, budha gibi aydınlanma özüne ulaşamada çok yükselmiş biri de..

öz/safbilinç dediğimiz şey kendi deneyimlelerime göre sevginin ta kendisidir.. bir şeyleri sevmek değil, sevgiye aşka dönüşmek gibi birşeydir.. karşınızdaki her varlığı canlı, cansız, insan, hayvan, bitki ayırt etmeden şefkatle yaklaşma olayıdır.. ve bunu siz kendi iradenizle yapmazsınız, içinizden gelir bu.. mutlu olmak için savunmanız, sahiplenmeniz gereken hiç bir soyut/tabu/inanç/ahlak/politik görüş/milli etnik yapı vs yoktur.. sadece varolduğunuz, yaşadığınız için mutlusunuzdur zaten.. size sadece bu yaşamı çoşkuyla kutlamak kalır.. mutlak mutluluk dediğim kavram budur.. dışaraki nesnelere tabulara olaylara bağlı olmayan içten/özden gelen bir çoşku/sevgi halidir..


yükselmiş bir bilinç ve yanında hala sahtebenliğin kırıntıları varsa işte tüm dünya insanlığına hükmetmeye çalışan, kendine ait bir ümmeti, kul ordusu yaratan insanlar çıkar.. bu insanlar tanrı da olur, tanrının oğlu da kainatın efendisi de..

konu aslında daha derin ve uzun da bugünlük benim pil bitti..

Neva
09-09-2010, 08:43
sevgili neva.. bu bahsettiğimiz kendi zaman ve coğrafyasının aydınları bir takım öğretiler düzenleyip, ölüm sonrası yaşam vaadetmişledir insanlığa.. bunu hem doğunun peygamberleri hem batının mistikleri yapmıştır.. insanlığa ölüm sonrası yaşam/yaşamlar ve adalet mekanızması sunarak insanlığı uyutmuşlardır.. dünyada bir din yoktur ki ölüm sonrası yaşam/yaşamlar ve adalet mekanızması sunmasın.. işte bu iki öğe bu acımasız adaletsiz varoluşu biraz katlanabilir/yaşanabilir kıldığı için insanları etkisi etkisine almış ve binlerce yıldır zihin hapsinde ve uykuda yaşatmaktadır..




Sayin paslicivi;

Surekli ayni seyleri yazdiginizdan, mesajinizi keserek aldim kusura bakmayin.

Dunyada hicbir din yoktur ki, sundugu olum sonrasi yasamlarin yanisira, bir olumsuzluk, tanrisallik ogretisi yuklemis olmasin ve uyuttugu insanlari bu yolla uyandirmis olmasin. Bakin siz de ayni yolla uyanmissiniz.

Tasavvuf, Meditasyon, Karma vb..

Siz ne anlatiyorsunuz? Mutlak mutluluk?

Kusura bakmayin ama bence bu hos bir hikayedir insanin kendini kandirmasi acisindan.

Neva
09-09-2010, 08:47
sahtebenlik bir zırh gibidir, öz/safbilincimizin üstünü öylesine bir kaplar ki; bundan tamamen arınmak neredeyse imkansızdır.. bu insanlar bunlardan arınmışlardır ama hepsinin arınma/temizlenme oranı çok farklı düzeydedir.. bir tevratı okuyun bir incili bir kuranı bir budhanın öğretilerini, bir hinduizmin vedalarını..




Sayin paslicivi;

Kimse egosundan, tamamen %100 arinamaz. Yok boyle birsey. Kendinizi kandirmayiniz.

Sadece kontrol altina alirsiniz.

Natan
09-09-2010, 20:43
bilincimize yansıyan varlık/varoluş bir gizemdir, sırdır - Paslciv

O zaman bilim yapmanın ne anlamı var ?

"inançlı insan/neye inandığının hiç bir önemi yok/teizm ve nonteizm" -
Paslciv

Bu sizin öznel doğrrunuz. Fakat gercekler böyle değil. Non-teism zaten inancın OLMAMASIdır.

İnancın olmaması nasıl bir inançtır?

Bir inancı "yok"lamak negatif bir inanç olarak neden değerlendirilsin ?

Mesela siz gökte görünmeyen zürafalara inansanız ben de buna " inanmıyorum , reddediyorum" dersem nasıl bir "inanca" sahip olurum ?

Daha doğrusu gökte var olduğuna inanılan zürafaları reddettiğim ,inanmadığım için inanan arkadaşlarla NASIL AYNI KEFEYE KOYULABİLİRİM ???

saygılarımla

evrensel-insan
09-09-2010, 20:52
Saygideger natan;

Konuya aciklik getirmek adina, eger konu inanc ise, inanmamakla,eger konu inanc yerine dusunce ise, dusunce ile aciklamali.

Mesela Allah'a inaniyormusun srusu; inancsal bir sorudur. Dolayisiyle cevap; "Kuran'in ve Muhammed'in ortaya koydugu Allah'a inanmiyorum" dur.

Eger bu bir genel yaratici ise, o zaman da; "Ben bir kisi olarak, herturlu ve herbir ortaya atilan yaraticiya bir inanc tasimiyorum/beslemiyorum, cunku ihtiyac duymuyorum" denir.

Eger konu herhangibir sey ise; "Ben buna inanmiyorum" yerine, "ben bunun boyle oldugunu dusunmuyorum" demek gerekir.

Sonucta konu olarak her turlu yaratici ile ilgili ideolojik inancsal olumlu/olumsuz dogru, ve izm inancsal temellidir. Varliksal temelde bile olsa, metafizigin tum varlik ideolojik dogrulari, birer inancsaldir. Cunku felsefe, bir bilgi degil; INANCSAL/DOGRUSAL BIR OGRETIDIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
10-09-2010, 06:08
Siz ne anlatiyorsunuz? Mutlak mutluluk?

Kusura bakmayin ama bence bu hos bir hikayedir insanin kendini kandirmasi acisindan.

sevgili neva..

mutlak mutluluk kavramından ne anlıyorsunuz bilmiyorum ama yukarıda açıkladım..

mutlu/tatmin olmak için

"kendinizin/özünüzün varlığından haberdar/farkında olma dışında başka şeylere ihtiyaç duyulmaması hali"

olarak açıklıyorum ben.. kimseye bana inanın, peşimden gelin, bakın böyle bir şey var, siz de buna ulaşabilirsiniz demiyorum..

ben bir şekilde ulaştım ve deneyimledim diyorum ve bunu da çocukken ve daha sonra da yetişkin yaşlarımda bilinçli olarak yaptığım meditasyonlara bağlıyorum..

hiçbir müstakil varlığı, diğerlerinden ayrı görmüyorum, herşey bir bütündür, ve her toz zerresi bile bu varlığın vazgeçilmez bir parçasıdır.. müslümanıyla, budistiyle, musevisiyle, ateistiyle, deistiyle, türküyle, kürdüyle, ingiliziyle, amerikalısıyla , afrikalısıyla, uzakdoğulusuyla, ağacıyla, otuyla, böceğiyle hayvanıyla, taşıyla, dağıyla, toprağıyla her varlığı seviyorum.. hiçbirini varolduğu durumundan dolayı suçlamıyorum, eleştirmiyorum, yargılamıyorum..

çünkü hiçbirinin bulunduğu durum kendi özbilincinin/safiradesinin bir sonucu değil..

işte bu durumda tüm evrenle bütünleşik barışık duruma geçiyorsunuz.. içinizde bir kaos kalmıyor, artık farkındasınız ki tüm bu maddi formlar ve değişik bilinçler olmak zorunda olan şeyler..

ve o yüzden diğer tüm müstakil varlıklarla ve bilinçlerle olan kavganız bitiyor, artık durgun bir göl gibisiniz.. tüm mücadele bitiyor, o devasa dalgalar duruluyor, artık kaosun içinde değil dışındasınız ve sadece izleyip gözlemliyorsunuz..

Neva
10-09-2010, 06:50
sevgili neva..

mutlak mutluluk kavramından ne anlıyorsunuz bilmiyorum ama yukarıda açıkladım..

mutlu/tatmin olmak için

"kendinizin/özünüzün varlığından haberdar/farkında olma dışında başka şeylere ihtiyaç duyulmaması hali"

olarak açıklıyorum ben.. kimseye bana inanın, peşimden gelin, bakın böyle bir şey var, siz de buna ulaşabilirsiniz demiyorum..




Sayin paslicivi;

Herkes kendi ozunun farkindadir. Sorun, bunu ne derece one cikarip cikarmadigi ile ilgilidir.

Cikarsa da cikarmasa da, mutlak birsey yoktur. Mutlak gulemez, mutlak mutlu olamaz, mutlak aglayamassiniz. Bu insanin dogasina aykiridir.

Farkina vardiginiz noktada da gerektigi kadar ozunuzu ortaya koyarsiniz, gerekmedigi kadar da koymazsiniz. Bunun tasarrufu kisinin kendindedir.

Cunku insanoglu adina ortak dogru kavramlar vardir. Yani siz ozunuzun farkina vardiysaniz, ne sebeple olursa olsun, ornegin bir toplu kiyima tepkisiz kalmamaniz gerekir.

Bunu toplumun icine girip paylasmaniz gerekir. Kendi basiniza bunun kotu oldugunu onaylamak yeterli degildir.
Siz belki insanlari birseye davet etmiyorsunuz kendinizce, ama verdiginiz mesaj bu sekilde degil.

Siz diyorsunuz ki ozunuzun farkina varin, kalabaliklarda bulunmayin. Kimseyi yanlislamaya calismayin, birakin uyusunlar. Uyandirmaniz yanlistir. Bu olsa olsa, geliskin bir ego'nun soylevidir.

Birakin insanlar recm edilsin, birakin insanlarin elleri kesilsin, birakin insanlarin beyni yikansin, intihar bombacilarini birakin dilediklerini yapsinlar.

Insanlari sevmek, oyle hepsini seviyorum demekle olmaz. Bir kriteri, bir durusu olmalidir insanin..
Kusura bakmayin ama, farkina varmis, insanliginin, insan onurunun farkinda olan kisinin yapacagi sey degildir bu.

paslıçivi
10-09-2010, 06:54
bilincimize yansıyan varlık/varoluş bir gizemdir, sırdır - Paslciv

O zaman bilim yapmanın ne anlamı var ?


sevgili natan..

"varoluş/varlık gizemdir/sırdır" derken neyi ifade ettiğimi biraz açıklamam gerekiyor sanırım..

insanoğlu türü olarak bilincimize yansıyan ve "var"layıp "anlam içerik" vermeye çalıştığımız bir evren/varlık/varoluşla/yaşamla karşı karşıyayız.. "var"lama konusunda insanoğlu hemfikir, yani kimse varlık yoktur, hiçlik/yokluk vardır demiyor, zaten bunu dile getirse bile bunu dile getirdiği için "kendi bilincini" "var" lamış oluyor..

bütün mesele/sorun bu varlığa anlam ve içerik verme olayında.. bilincimizin karşısında duran bu varlığa bir içerik/anlam vermek zorunda insanoğlu.. çünkü bilinç tatminsiz kalamıyor, yani ben bir insan olarak

"bilincime yansıyan varlığa bir anlam içerik veremem, çünkü mutlak 1 yani evreni/varlığı bir bütün olarak ortaya koyamıyorum, bilmiyorum"

diyemiyor..

varlığa/evrene sadece bilim dediğimiz olgu bu şekilde yaklaşabiliyor.. zaten o yüzden bilim elindeki verileri "bilgi, teori ve hipotez" olarak sınıflandırıyor.. "bilgi" bilgidir ama "teori ve hipotez" bilimsel inançtır.. yani hala bir olasılıktan başka bir şey değildir.. varsayım/hipotez zayıf olasılık, teori güçlü bir olasıktır ama sonuç itibariyle olasılıktır.. hala nonbilgi düzeyindedir ve insanoğlunu tartıştırır, böler.. ama bilgi öyle değildir, insanlığı bölmediği gibi aynı çatı altında tutar ve birleştirir..

ama bir insan bunu yapamaz, varlığa evrene bu şekilde nesnel, tarafsız yaklaşamaz.. mutlaka kendi öznel içeriğini katmak zorunda.. çünkü o bir insan... bilim gibi duygusuz, düşüncesiz cansız bir olgu değil.. insan düşünce(sol beyin) duygu(sağ beyin) simbiyotik(karşılıklı beslenme) birlikteliğinde yaşamak zorunda olan bir canlı türü..


ve bu nörokimyasal donanımsal yapısından ötürü; duygulanmayı dengeleyebilmek için düşünce unsurunu sabitlemek zorunda.. yani bilincine yansıyan varlık/evren hakkında bir karar vermek zorunda.. evreni bir bütün olarak ortaya koyamadığı halde "koyuyormuş hissiyle" yaşamak zorunda.. aksi takdirde duygulanmasını dengeleyemez ve savrulur gider..

hem "düşünce" hem "duygulanma" özgür ve bağımsız olamaz.. çünkü beyin yarım küreleri birbirleriyle bağlantılıdır ve biribirini besleyerek dengeyi sağlamaya çalışır..

varlık bilinemzdir/sırdır derken; an itibariyle yani şimdi bir bütün olarak ortaya konamaz, bu ortaya koyma işlemi bir süreçtir, bunu yapan da bilimdir, yani epistemeoljik gerçekliktir, demeye çalışıyorum..

paslıçivi
11-09-2010, 05:15
"inançlı insan/neye inandığının hiç bir önemi yok/teizm ve nonteizm" -
Paslciv

Bu sizin öznel doğrrunuz. Fakat gercekler böyle değil. Non-teism zaten inancın OLMAMASIdır.

İnancın olmaması nasıl bir inançtır?

Bir inancı "yok"lamak negatif bir inanç olarak neden değerlendirilsin ?

Mesela siz gökte görünmeyen zürafalara inansanız ben de buna " inanmıyorum , reddediyorum" dersem nasıl bir "inanca" sahip olurum ?

Daha doğrusu gökte var olduğuna inanılan zürafaları reddettiğim ,inanmadığım için inanan arkadaşlarla NASIL AYNI KEFEYE KOYULABİLİRİM ???


sevgili natan..

herşeyden önce nonteizm bir "inancın olmamamsı" durumu değil, organize olmuş bir inanç/dinden kurtulma özgürlüğüdür.. yani nonteizm bilinçaçıklığında yaşayan insanlar kabaca günümüz 5 popüler dine inanmayan ve reddetmiş kişilerdir.. yani nonteizm inançsızlık değil dinsizliktir..

teizm düzeyi bilinaçıklığının inandığı dinler, organize olmuş dinlerdir.. kutsal kişileri, kitapları, mekanları, ibadetleri vs vardır.. hepsinde ölüm sonrası yaşam/yaşamlar vardır, bu dinlerden çok sayıda olmakla beraber batının semavi(musevilik, hristiyanlık, islam) ve doğunun ölüm sonrası çoklu yaşam dinleri(budizm, hinduizm) bunlar arasında en çok taraftarı olan 5 ana büyük organize inanç çeşididir, yani dindir..

işte nonteizmdekiler bu 5 büyük dini reddetmiş/aşmış kendi kişisel inancına ulaşmış insanlardır.. bunlar da ateizm, deizm, panteizm, panenteizm vs dir.. deist, panteistler zaten bir inancı olduğunu kabulederler, bir inancı olduğunu kabul etmeyenler materyalistler/ateistlerdir..

evet materyalistler/ateistler; organize bir inanca/dine inanmazlar, deist panteist gibi dinlerden özgür tanrısal bir inançları da yoktur..

ama..

bilincimize yansıyan varlık/evren hakkında "karar verilmiş bir sabitleri" vardır.. "herşey maddedir, tanrı yoktur" vs gibi.. bilincimize yansıyan varlığı zamansal/mekansal/içerik vs olarak tartışmasız bir bütün olarak sınırılarını çizip masanın üzerine "mutlak 1" olarak koyabiliyor muyuz? hayır koyamıyoruz değil mi.. herşeyin ortaya konulamadığı bir ortamda kesin yargıya varmak işte bir inançtır..

inanç demek mutlaka bir dine ve/veya bir tanrıya inanmak demek değildir.. inanç bilmediğimiz bir şeyi bildiğimizi zannetme yanılgısıdır.. bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığına erememe halidir..

materyalizm/diyalektik materyalizm; bilincimize yansıyan evreni bir okuma/anlama/çözme yöntemidir, yoldur.. ve bilimsel bir yöntemdir.. ama materyalizm başka şeydir, materyalist başka şeydir..

materyalizm/diyalektik mateyalizm; elimizde, gözümüzün önünde olandan yola çıkarak, bilimsel bir metodla evreni okuma/anlama süreci iken...

materyalist/ateist; bu süreci bitirmiş gibi varlık/evren hakkında kati/kesin yargıya varmış insan bilincidir..

evreni/varlığı henüz çözmüş, mutlak 1 olarak tartışmasız bir şekilde masanın üzerine koymuş değiliz.. hal böyle iken "herşey maddedir, tanrı yoktur" gibi kesin karara varmalar materyalizmin değil bir insan olan materyalist/ateistin deklarasyonlarıdır.. bir şeyi bilgi düzeyine indirgemediğimiz sürece bilgiymiş zannıyla sahiplenip sabitlemek "inançtır" işte..

ve bu durum kesinlikle eleştirilecek, dışlanacak, suçlanacak bir durum değildir.. çünkü insanoğlunun beyin nörokimyası henüz bir bilim gibi bir diyalektik materyalizm gibi duygusuz, duygudan arınmış olarak çalışmaya uygun değildir..

bilim, diyalektik materyalizm; evreni/varlığı henüz bir bütün olarak ortaya konamayacağının farkında olduğu için gidip de tüm evren hakkında kati yargılara varmaz, "herşey maddeden ibarettir, tanrı yoktur" gibi deklarasyonlarda bulunmaz.. bunu yapan insanoğludur..

paslıçivi
11-09-2010, 06:30
Siz diyorsunuz ki ozunuzun farkina varin, kalabaliklarda bulunmayin. Kimseyi yanlislamaya calismayin, birakin uyusunlar. Uyandirmaniz yanlistir.

sevgili neva.. şundan emin olun ki, dünyadaki dinlerin bu insanlıkdışı uygulamalarından sizden çok daha fazla rahatsızlık duyuyorum..

ve bu sitede bir şeyler yazıyorsam, bunun sebebi sadece islamiyetin değil, diğer tüm inanç şekillerinin(nonteizm dahil) insanlığı nasıl böldüğünü, insanlıkdışı yaşattığını göstermeye çalışmam nedeniyledir..

bu insanları "uyandırmayın, uyandırmanız yanlıştır" demiyorum..

bu şekilde "uyandıramazsınız" diyorum..

siz zannediyorsunuz ki; biz dinsizler bir dine inanan insanlarla konuşarak, onların dinini yanlışlamaya çalışarak onları dininden vazgeçiririz, onları uyandırırız..

bu şekilde inancı yanlışalamaya yönelik tutum ve davranışlar bu insanları uyandırmaz, aksine uyuyan devi uyandırır ve daha çok canavarlaştırırsınız diyorum..

sadece varolan kaosu arttırıp ona hizmet edersiniz.. aydınlanmamış ve inancıyla bütünleşik/huzur içinde yaşayan bir insanın inancını yanlışlamaya çalışmak o insanı uyandırmak değil o insanı irrite etmektir, sakin/uysal bir insanı canavarlaştırmaktır, demeye çalışıyorum..

siz karanlığa kılıç sallıyorsunuz, karanlığı kılıç sallamakla kovamazsınız, kurşun sıkmakla aydınlatamazsınız.. salladığınız her kılıç darbesi, attığınız her kurşun boşunadır, karanlık durduğu yerde durur..

karanlıkla mücadele çok uzun bir süreçtir.. bir nonteizm bilinçaçıklığında yaşayan insanın teizm düzeyi bir insanın inancını yanlışlamaya çalışmak da karanlığın kendisidir zaten..

karanlık; ışığın olmaması halidir.. karanlık bir odada yapmanız gereken tek şey sadece elektrik düğmesine basmanızdır.. o düğmeye basmadığınız sürece karanlığın içine girip yaptığınız her mücadele sadece varolan kargaşayı/karanlığı arttırır..

karanlıkla mücadele dediğim gibi elektrik düğmesine basmanızdır, yani ışığı yakmanızdır.. o ışık da bilgidir.. bilgiyle nonbilgiyi ayırma sürecidir.. insanoğlu binlerce yıldır, dinlerle şu an sizin yaptığınız gibi mücadele etmiştir ama hiç bir sonuç alamadığı gibi daha çok insanlık bölünmüştür.. insanlığı bu kaostan bu karanlıktan bilgi/bilim kurtaracaktır..

inançlı(NEYE KİME İNANDIĞININ HİÇ BİR ÖNEMİ YOK) bir insan bir şizofreni hastası gibidir.. nasıl o şizofreni hastası içinde bulunduğu halusinasyonlar onun için bir gerçeklik ise inançlı bir insan için de inandığı şey/kavram bir gerçekliktir..

ve nası bir şizofreni hastasının beyin nörokimyasını değiştirmediğiniz sürece onu gerçek dünyaya getiremezseniz, inançlı bir insanın da beyin nörokimyasını değiştirmediğiniz sürece uyandırıp gerçek dünyaya getiremezsiniz..

hayır bu böyle değildir diyorsanız; dünyada istediğiniz inançtan(müslüman, hristiyan, budist, deist, panteist ateist, musevi, hindu vs.) ve bu inancıyla bütünleşik/huzuru yakalamış birini alıp karşınıza oturtun.. ve saatlerce günlerce haftalarca onunla konuşun, bilimsel gelişmeleri gösterin, inancının bilimle nasıl ters düştüğünü göstermeye çalışın, onun inancını yanlışlamaya çalışın ve sonucu görün... o insan inancından vazgeçmeyeceği gibi sadece bir düşman kazanmış olursunuz..


konuşarak, anlatarak, yanlışlamaya çalışarak ancak şüphesi çok artmış, inancıyla bütünleşik/huzuru kaçmış, bir insanı etkileyip değiştirebilirsiniz, çünkü o demirlediği limandan çıkmış yeni bir liman arayışı içerisindedir.. o liman da aklının/düşünce unsurunun karar verip sabitleyeceği ve duygulanmayı dengeleyeceği yeni uygun limandır..

şayet bu yazdıklarımı deneyimleme, algılama şansına sahip olursanız; işte o zaman insanoğlunun nasıl nörokimyasal bir robot olduğunu ve benim niçin bu insanlara tıbbi olarak iyileştirilmesi gereken bir bilinçyetmezliği vakası olarak baktığımı algılayabilirsiniz..

Neva
11-09-2010, 08:44
sevgili neva.. şundan emin olun ki, dünyadaki dinlerin bu insanlıkdışı uygulamalarından sizden çok daha fazla rahatsızlık duyuyorum..

ve bu sitede bir şeyler yazıyorsam, bunun sebebi sadece islamiyetin değil, diğer tüm inanç şekillerinin(nonteizm dahil) insanlığı nasıl böldüğünü, insanlıkdışı yaşattığını göstermeye çalışmam nedeniyledir..

bu insanları "uyandırmayın, uyandırmanız yanlıştır" demiyorum..

bu şekilde "uyandıramazsınız" diyorum..



Sayin paslicivi;

Insanoglu bolunuk halde bulunur. Bu dongunun asil kuralidir.

Dunyadaki insanlara iliskin, tum goreceleri, fikirleri, tek tip gorece haline getirmek istegi, insalikdisi davranisin onde gidenidir. Asimilasyondur.

Uyanir veya uyanmaz o kisinin kendi tasarrufundadir.

Once bunu ayristirmaniz lazim.




karanlıkla mücadele dediğim gibi elektrik düğmesine basmanızdır, yani ışığı yakmanızdır.. o ışık da bilgidir.. bilgiyle nonbilgiyi ayırma sürecidir..



Bunun icin mi isik sacan, aydinlanmis bir insan olmak icin non-bilgi sinifindaki ogretileri sectiniz? Siz ayirdiniz da ne oldu?
Halen non bilgiden ve eski ogretilerden faydalaniyorsunuz. Ne degisti?

Halvet'e giren bir teist'le sizin aranizda bence hicbir fark yok.

Unutmayin, insan huzuru kactigi noktada, huzurunu kacirani irdelemeye baslar.

Sinek sizi isirmasaydi, sinek ilaci veya turevi kullanirmiydiniz?



inançlı(NEYE KİME İNANDIĞININ HİÇ BİR ÖNEMİ YOK) bir insan bir şizofreni hastası gibidir.. nasıl o şizofreni hastası içinde bulunduğu halusinasyonlar onun için bir gerçeklik ise inançlı bir insan için de inandığı şey/kavram bir gerçekliktir..




Siz de meditasyonun, ve meditasyon esnasinda yasadiklarinizin gercekligine inanarak, sizi aydinlanmis insan yaptigina inanclisiniz. Simdi sizde sizofren misiniz?

paslıçivi
12-09-2010, 08:28
Insanoglu bolunuk halde bulunur. Bu dongunun asil kuralidir.


varoluşta sadece insanoğlu değil herşey bölünüktür.. bu varoluştaki kaosun temelini ve varlığın kendisini oluşturur zaten.. ve bölünüklük her anlamdadır, maddi form, canlı cansızlık, duygu, düşünce, bilinç vs aklınıza gelebilecek herşey bölünüktür ve bu varoluşun varlığının vazgeçilmez kuralıdır.. bu bölünüklük ve kaos olmadığı zaman hiçliğe/yokluğa geçeriz..

Dunyadaki insanlara iliskin, tum goreceleri, fikirleri, tek tip gorece haline getirmek istegi, insalikdisi davranisin onde gidenidir. Asimilasyondur.


ben burda şimdiye kadar bilinmeyen, düşünülmeyen, akla gelemeyen bir şeyden bahsediyorum..

bilinçaçıklık düzeyi...

bu ne bir göreceliliktir, ne de bir düşünce şeklidir.. benim bahsettiğim tamamen organik/canlı bedene sahip insan denen canlının beyin nörokimyasının farklılığından bahsediyorum.. dışarda dolaşan, yiyen, içen, konuşan, çalışan, para kazanan, evlenen, sex yapan, üreyen, diğer insanlarla normal iletişimde olan ve dünya sağlık örgütünce sağlıklı/bilinci açık diye sınıflandırılan insanların aslında hepsinin aynı oranda bilincinin açık olmadığını ifade etmeye çalışıyorum..

nasıl şuuru kapalı komadaki bir hasta dışardan ilk bakıldığında aynı görünmekle beraber, daha sonra yapılan bir takım muayenelerle glasgow skalasına göre koma/bilinç durumu sınıflandırılıyorsa..


yine aynı şekilde;

dışarda dolaşan ve bilinci açık/sağlıklı dediğimiz bu insanların ilk bakışta hepsi aynı görünmekle beraber, kendileriyle konuştuğumuzda hepsinin aynı bilinçaçıklık düzeyinde olmadığını..

ifade etmeye çalışıyorum..

doğduğu zaman ve coğrafyanın öğretilerinden(din, miili/etnik kimlik, ahlaki yapı vs) dışarı çıkamayan ve bu zihin hapsinde yaşamak zorunda olan insanlar teizm düzeyi bilinçaçıklığındadır..


doğduğu zaman ve coğrafyanın öğretilerinden en azından din öğretisinden kurtulup kısmen bu zihin hapsinden kurtulan insanlar nonteizm bilinçaçıklığındadır..

doğduğu zaman ve coğrafyanın tüm öğretilerinden(din, milli/etnik yapı, ahlaki yapı, siyasi politik görüş ve aklınıza gelebilecek tüm öğretiler, tabulardan arınmış) arınmış ve zihinsiz, hiçbir zihin hapsinde yaşamayan tamamen özgür insan aydınlanmış insandır..

insan denen canlı türünü diğer varlıklardan ayıran en büyük özelliği bilincidir.. ve bilincin ona getirdiği bir takım düşünce zeka gibi kavramlar vardır.. bu kavramlar sayesinde insanoğlu diğer kendi türdeşleriyle konuşarak, okuyarak, iletişim kurabilir, anlaşabilir.. ama bilinçaçıklığı farklı olan insanlar işte bu özelliği kullanamazlar.. çünkü bambaşka dünyalarda yaşıyorlardır..

teizm düzeyi bilinaçaçıklığında yaşayan bir insan nonteizm düzeyindeki bir insanla konuşarak anlaşamaz, empati kuramaz, onunla mutlaka çatışmak zorundadır, onu mutlaka bir şekilde dışlamak, ötekileştirmek zorundadır.. onu kesinlik olduğu gibi kabuledemez, bunu davranışta gösterse bile ancak -mış gibi yapabilir, gerçek bir insani ilişki kuramaz.. bu sadece nonteizme yönelik bir tutum ve davranış değil, kendi bilinçaçıklığının diğer değişik fraksiyonlarına da aynı şekilde davranmak zorundadır..

nonteizm bilinçaçılığında yaşayan insanlar da aynı şekilde diğer tüm değişik bilinçaçıklıjklıklarıyla çatışmak zorunda olup gerçek/samimi bir insani ilişki kuramaz.. burda gerçek/samimi bir ilişkiden kastım; karşıdaki insanı hiçbir tabusundan dolayı yargılamadan sevmesi ve yüreğine basabilmesidir..


işte tüm bu bilinçaçıklıkları bir insanlık rahatsızlığıdır.. rahatsızlığın adı ego dediğimiz sahtebenliktir ve sahtebenliğin en büyük özelliği insan bilincinin üzerini karabir bulut gibi kaplamasıdır.. bilinç kapandıkça yetmezlik tablosu ve dolayısyla diğer kendi türdeşi insanoğullarıyla iletişim ve empati ortadan kalkar..

oysa tüm dünya insanlığı hiç olmazsa bu sonradan eklenen tüm soyut/tabu/öğreti/zihinden arınmış bir şekilde yaşama şansı vardır, bu mümkündür.. insanoğlu bunu başarabilirse bile varolan sorunların çok büyük bir kısmı yokolacaktır.. ve insanoğlu, insanlığa yakışır bir yaşam biçimine kavuşabilir..

çünkü insanoğlunu bu şekilde insanlıkdışı yaşatan sebeplerin en başında sonradan eklenen bu soyutlar/öğretiler yani "zihin ve onun yöneticisi ego" yeralamaktadır..

aydınlanmış insan zihinsizdir, hiç bir tabusu, inancı, milliyeti etniği ahlaki yapısı yoktur.. kendini ve diğer tüm insanlığı sever ve aynı değeri verir.. kendisine yapılmasından hoşlanmadığı hiç bir şeyi başka bir insana yapmaz, kimseye ne somut, ne soyut zarar verir.. her canlıyı sahte yapmacık değil yürekten sever ve kabuleder..

ve bir insanın bu aydınlanmış, zihinsiz duruma gelebilmesi kendi özgür iradesi, bilinciyle olabilecek bir şey değildir.. ya da başka bir insanın onu dürtmesiyle, anlatmasıyla da olacak bir şey değildir..

benim burda göle taşa atmak adına boşa kürek çektiğim gibi..

Neva
12-09-2010, 08:48
ben burda şimdiye kadar bilinmeyen, düşünülmeyen, akla gelemeyen bir şeyden bahsediyorum..

bilinçaçıklık düzeyi...



Sayin paslicivi;

Sizin bugune kadar bilinmeyen, dusunulmeyen diye sundugunuz, yuzyillardir bilinen birsey. Yani sizin bilincaciklik deyip, suslemenizle yeni olmuyor.

Demek ki yuzyillardir, kaos ile yanyana gidebiliyor bu bilincacikligi taniminiz. Insan cok rahat bir sekilde istemesi halinde, ozgur iradesi ile bunu yapabilir. Siz yapamamis olabilirsiniz. Meditasyonu tercih etmis olabilirsiniz.
Bu demek degildir ki herkes sizdir. Herkesi kendi gibi dusunmek de baslibasina problemdir. Ve bu yuzden kendinizi, bosa kurek ceken olarak tanimlamaniz olasidir.

Ayrica herkes ayni bilincacikligina varsa ne olacak sizce?

Gulluk gulistanlik? Baris, sevgi?

Hicbir sey mutlak degildir.

AvniSinanoglu
13-09-2010, 00:03
Bugün dahi savaslarin halen devam etmesi ve barisin saglamlasmasi ne kadar zor oldugundan daimi bir düzenden bahsetmek imkansiz. Biz insanlar elimizdeki ve atalarimizin bize hediye ettigini muhafaza etmekten baska caremiz yok.

paslıçivi
13-09-2010, 07:41
Uyanir veya uyanmaz o kisinin kendi tasarrufundadir.


sevgili neva..

siz bir hekimsiniz, benim meslektaşımsınız.. benim ne demek istediğimi en iyi algılayacak üyelerden birisiniz.. ki meditasyon işine de girmişsiniz zamanında anladığım kadarıyla..

önümüze bir kaç tane hasta alalım..


1-(OKB) obsessif kompulsiv bozukluk..

2-major depresyon..

3-ileri derecede bir şizofreni..

4-sedyede yatan bilinci kapalı bir hasta..


bu örneklerini verdiğim hastalardan hangileri kendi tasarrufuyla iyileşebilir..?

bilirsiniz nöropsikiyatride hastalar kabaca 2 gruba ayrılır..

1-nörozlar.. kişi hasta olduğunun farkındadır, rahatsızdır, huzursuzdur ve kendi isteğiyle hekime gider, yardım ister.. 1. ve 2. maddedeki hastalar..

2-psikozlar.. kişi hasta olduğunun farkında değildir, durumundan şikayetçi değildir, hekime kendi isteğiyle gitmez ve yardım istemez, çünkü hasta olduğunu kabul etmez.. hekime yakınları tarafından zorla ya da çaktırmadan götürülür..3. madedeki hasta(şizofreni), demans, deliryum, manik atak vs, bu gruba dahildir..

4. maddedeki hastamız(bilinci kapalı) psikiyatrinin değil öncelikle nörolojinin hastasıdır..

şimdi major depresyonu ya da OKB si olan bir hastayla konuşarak, anlatarak(psikoterapi) onu bu durumundan çıkarma şansınız nedir..?

ya da bu hasta bu rahatsızlığının farkında olduğu halde niçin kendi tasarrufuyla bu durumdan çıkamamakta ve bir hekime başvurup profesyonel yardım almak istemektedir..?

bir şizofreni hastası ya da sedyede bilinci kapalı bir hasta; hasta olduğunun farkında mıdır? bu iki hasta kendi tasarrufuyla şizofreniden iyilik haline ya da derin komadan somnalans durumuna geçebilir mi?

aynı IQ ve eğitim düzeyine sahip 8-9 tane adam alalım..

1-elektronik dehası ve budist olsun..

2-matematikçi ve müslüman olsun..

3-fizikçi ve hristiyan olsun..

4-kimyacı ve musevi olsun..

5-biyolog ve ateist olsun..

6-doktor ve deist olsun..

7-finans uzmanı ve musevi olsun..

8-uzaybilimci ve hindu olsun..

9-endüstri mühendisi ve agnostik olsun..

bu saydığım 9 kişinin IQ düzeyleri ve eğitim seviyeleri birbirine çok yakın olsun..


ve sen sevgili neva...

bu 9 yüksek IQ ve eğitim düzeyinde insanların arasında olsan, hangisinin yanında almayı isterdin.. niçin?

ya da bu koca okumuş, zeki adamlar sence niçin çok farklı şeylere inanıyor ve biribirileriyle bu konuları konuşup tartıştıklarında diğerinin inancını/bilincini değiştiremiyorlar..

ya da herşeyi bir yana bırak; bu insanlar niçin kendi inançlarını savunup diğerlerini yanlışlama/değiştirme ihtiyacı duyuyorlar..

onları çok sevdikleri, onları insanlık adına uyandırmak için mi?

ya da işin altında bambaşka gerçekler mi yatıyor?

bu koca koca zeki adamlar niçin kendi tasarruflarıyla aynı ortak payda/çatı, bilinç/inanç altında toplanamıyorlar.. aklın yolu bir değil mi yoksa?

sence sedyede yatan bilinci kapalı hasta veya şizofreni hastasıyla bu 9 dev adam arasında nasıl bir benzerlik veya farklılık var?

hangileriyle konuşup tartışıp onların bu bilinç/inanç düzeyini değiştirmeyi düşünürdün? ve gerçekten bunu yapabilir miydin..

hayatında bilinç/inanç deklarasyonuyla uyumlu/huzurlu/barışık bir insanı hiç konuşarak yolundan çevirebildin mi? hadi teizm düzeyindekileri geçtim, benim gibi teizm veya nonteizm düzeyinde olmayan birine niçin yükleniyorsun ya da yanlışlamaya çalışıyorsun?

bu soruların cevabını bana vermeden önce şayet yüzleşebilrisen kendine vermeyi dene... çünkü bu soruların cevabını şayet bana verceksen bunu sahtebenliğin yaptıracaktır, çünkü hala nonteizm düzeyi bilinaçıklığındasın..

kendi bilincinin dışındaki tüm bilinç/inanç deklarasyonlarını yanlışlamak ve bu insanlarla mücadele etmek zorundasın.. benimle mücadele ettiğin gibi, teistlerle mücadle ettiğin gibi.. bu zihinde yaşayan bir insan için zorunluluktuır.. çünkü zihnin birden fazla bilinç/inanç deklarasyonunu taşıması olayı eşyanın tabiatına aykırıdır..

ve bu durum kesinlikle eleştirilecek, suçlanacak, horgörülecek bir durum değildir.. çünkü zihinde yaşayan bir insanın nörokimyası bu insana bu tutum ve davranışları öylesine bir dayatır ki, kişi herşeyin kontrolünün kendinde olduğunu sanacak kadar derin uykudadır.. kişi kendini bulup tanımadığı sürece de o uyku ve uyku mahmurluğu devam etmek zorundadır..

bir hekim olduğun ve meditasyon işine bulaştığın için sana bir parça olsun farkındalık kazandırabilirmiyim diye şansımı deniyorum..

Neva
13-09-2010, 13:48
Sayin paslicivi;

Verdiginiz ornek cok gereksiz ve manasiz olmus. Hastane veya doktor, tibbi yardim amacli insanin ulasabilecegi son duraktir. Insanliga ve insanlikdisiliga da aciktir. Bu yuzden iyi doktor ve kotu doktor ayrimi vardir. Bir kadinin vajinasini tamir de edebilirsiniz, ona tecavuz de edebilirsiniz. Bir hastanin midesinde, makas da birakabilirsiniz Turkiye'de oldugu gibi.


Ben o saydiginiz seceneklerin hicbirisinde olmayi tercih etmem. Insan kimligimle mutluyum ..
Dusun bazinda, dunyanin en zor mesleklerinden biridir hamallik.
Hamal olabilirseniz insan olmayi basarirsiniz. Tasirsiniz cunku, karsidaki dusunceyi dusuncenizde, irdelersiniz, dusunursunuz, ciddi bir agirliktir bu.. Mubarek yaziyla ezber recete yazmaya, steteskopla ciger dinlemeye benzemez.
Hamal degilseniz, oturdugunuz yerden sallarsiniz, toplumsal kimliklerinize, statulerinize burunup..

O sizce, koca koca adamlar konusup bilinci degisteremezler. O koca koca adamlar birbirlerinden akil, fikir alirlar, ama birbirlerinin zekasini alamazlar. Egitim mutlak anlamda, esit zekayi edindirmez zira.. Bu yuzden buyukler, cahillik gecer, esseklik baki kalir derler. Zeka genetikle de ilgilidir .

Bu ornekleri kurgulamaniza yardimci olan doktor arkadasiniza gidin ve deyin ki; Psikolojik testlerle zekanin tamamini(%100) bana olcebilir misin?

Cunku bu ornekler sizin zekaniza ait degil sayin paslicivi.. En azindan ben size bunca sig ornegi yakistiramadim.


Yanlislama ihtiyaci duyacaklar, cunku insanlar onlar da, algilari, tepkileri farkli, bir islenmis ana motifin uzerinde ilistirilmis duran bilirkisi statuleri var.. Robot degiller. Elbette aklin yolu bir olabiliyor cok kere, ama zeka'nin yolu bir degil.. Niye ortak paydada toplansinlar ki? Bu bir zorunluluk mudur?
Gokyuzu bile tek renk degil.. Olusumun kendisi kusurlu, mukemmel degil..

Sedyede yatan hastayla, 9 adam arasinda ortak benzerlik insan oluslaridir.
Koma halindeki(kaza, travma vs. gecirmis) insanin bilinci ile sizofren veya OKB bilincini ayni kefeye koymaniz mantik hatasidir. Iyi bir satranc oyuncusu olmadiginizi soylemis miydim size?

Biri savunmasizdir, kendinde degildir, herseyden once olume yakin olabilir, biyolojik iskence bile yapabilirsiniz. Kolayinda tepki veremez, yumruguyla suratiniza patlamaz veya tekme atamaz.

Digeri kendini savunacak haldedir. Sizi, ornegin hayalindeki dusmana benzettiginden, muayene ederken onluk cebinizdeki kalemi ansizin alip, sahdamariniza saplamak suretiyle yaralayabilir. Bakin gordunuz mu?

Kendi tasarrufu ile sizi biyolojik olarak hasara ugratti ve kimyanizi degistirdi. Kan revan icindesiniz. Panik haldesiniz. Belki de komaya girecesiniz. Ya da oldurdu. Bu ornek en ileri safhadir. Doktorlugunuzun bir numarasi var mi bu noktada? Hayir.

Bakin bu da baska bir ornek, sizofren ve OKB'ye dair..

http://tr.wikipedia.org/wiki/John_Forbes_Nash

Ilac tedavisi veya cerrahi mudahale ile her zaman kus konduramassiniz yani.. Sinirlidir(limitli) bu. Doktor olusunuzu o kadar buyutmeyin gozunuzde..

Yoksa ben de cok isterim, motor noronlarin tutulumunu saglayan fazla glutamat'i kasiklayip alivermek, hastanin surekli acik olan agzini, sinek kacmasin, salyasina sinek yapismasin diye kapatilmek, ama olmuyor.
Ustelik bu ornekledigim insanin bilinci saglam ve hasta degil, sizofren de degil, OKB'de degil.. Olecegi dakikaya kadar, gozlerini kullanarak size satranc ogretebilir, harikulade bir zeka ile.

Konusarak hic kimseyi degistirmek gibi bir hasletim olmadi, degisikligi gostermeye calisirim, baskasinin degisikligine de bakarim. Ikisi farkli seydir. Bunu ayirin once..
Sizinse butun derdiniz degistirmek, topluca degistirmek.. Niye? Size gore herkes hasta. Bir tek siz, meditasyon imgelemelerinizle sagliksiniz. Buna kendinizi inandirmissiniz.
Hitler de bu dusunceyle yola cikip saf irk yaratmayi denemisti, benzin faktorunu unuttugundan cakildi kaldi. Tum fasizan dusunceler arizalidir, ince zekadan uzaktir.



Ben meditasyon yapiyor olusunuza karsi degilim. Bunu ust bilincacikligina ulasmak, mutlak mutluluga ulasmak adina cozum gibi sunmaniza ve dolayisiyla sahte seyler uretmenize karsiyim.Ben kendimle yuzlesmis oldugum icin, kacinci kezdir hala size yazabiliyorum.
Sorunuza cevap veririm, ustelik sizin mesajlarinizin icerigini okuyarak. Ayrica henuz verilmemis bir cevabi, sahtebenlik urunudur diye aklinizca kesip atmaniz, sig bir davranistir. Cunku sordugunuz soru zor bir soru degil.. Elestirdiginizin aynini yaptiginizin farkinda degilsiniz. Siz 34 sayfadir neyi yanlisliyorsunuz peki, ne anlatiyorsunuz?

Nerde sizin kendinizle barisikliginiz?
Size gore herkes hasta ve gereksiz davranislar icinde.. Bir tek siz duzgunsunuz.
Uyumlu ve barisik olmayisinizin bir diger gerekcesi ise, elestirdiklerinizden besleniyor ve buna ragmen onlari otekilestiriyor olusunuz. Bu baslibasina celiskidir.

Belki anlatmak istediginiz bu degil, ki ben bu hakkinizi da sakli tutuyorum, ama mesajlarinizdan yansiyan resim budur acikca..
Bakin bir tek sayin evrensel-insan anlamis sizi, kendiniz dile getirdiniz, ama halen cozum konusunda kendisiyle uzlasmis degilsiniz. Sebebi nonteizm duzeyinde olmadiginizdan degil. Sahtebenliginiz fazlaca on planda..

Sayin evrensel-insan, daha insana kolay ulasir cozumler onerirken, kimseyi gorusunden dolayi hasta ilan etmezken, siz sirrini bir tek kendi bildiginizi zannettiginiz, sozumona yeni bir cozum onermekte ve bu cozumu insanlarin algilayamayacagini ileri suruyorsunuz.

E hal boyle olunca da, birinin size bunu anlatmasi, in oradan asagi duseceksin yoksa demesi gerekir.
Hindistan onumuzde, adamlar yuzyillardir meditasyon, ayurveda yapiyorlar, hala inege tapmaktalar. Budizm ona keza.. Budizm'de Hindistan'dan cikmadir koken olarak.. Bir kisiligin ogretisine inanir. Hindistanin reenkarnasyonu, Budizm'de karma adini alir. Ne degisti ki? Mevlana ona keza..
Yani bunu goremeyecek kadar nasil korsunuz ki? Dinsel guclere norokimya, ustbilincacikligi suslemesi neyi degistiriyor ?


Aksi olsaydi tartisma bitmistir benim acimdan der ve cekilirdim. Zira hala sizi bir insan olarak onemsiyor ve degersiz bulmuyorum. Ve siz bu yuzden sasiriyorsunuz.
Bunu ancak 34. sayfada yuklenmek olarak algilamaya basladiniz ve bir nevi ari irk rolunu oynuyorsunuz su anda. Ve okunuyor, cozumleniyor olmak sahtebenliginizin hosunuza gitmiyor. Gizemi seviyorsunuz cunku.
Son derece sahtebenlige dair bir tepkidir, bunu anlayabilirim. Ben size yuklenmiyorum, sizin actiginiz bir basliga mesaj yaziyorum, dusuncemi belirtiyorum. Sizde hala zihinde yasadiginizdan oturu mucadele ediyorsunuz. Bakin dusun saldiri moduna gecip, size yuklendigimi ileri suruyorsunuz. Halbuki baslik sahibi sizsiniz ve birseyleri dogrulamak icin acmissiniz bu basligi.. Konu malzemeniz ise yanlisladiklarinizin toplami.

Tipik, moda meditasyon onererek kimseyi yolundan ceviremessiniz zaten. Meditasyon bir cesitten olusan birsey degildir. Once bunu ogrenin.
Zira yuzyillardir kullanilan bir yontem. Oysa her insanin meditasyonu farklidir. Meditasyon kisinin kendine yakisani giymesidir. Siz lotus pozisyonunu seversiniz, ben tupsuz dalarim vs.
Ayrica bunlari yaptigim icin, kendimi sahalara atip, bilinci degistiriyor, ustbilincacikligina ucuruyor, mutlak mutlulugu cozumunu buldum filan gibi komik seyler soylemem, iddia etmem. Beynin imaj oyunudur bu, bunu bilirim.

Siz de ayni bahsettiginiz mucadeleyi veriyorsunuz zaten, ve sorun bunu goremeyisiniz ve bu tartismadan hala cekilmeyisime dair, sahtebenliginiz karalama yapmakla kacis firsati taniyor size.. Beni, sinifsiz, kategorisiz, kimliksiz elestiremessiniz. Robot zihniniz bunu emrediyor .. 34 sayfadir bizlere, norokimya degisiminden bahsedip duruyor, bunu yakalamak icin meditasyon yapin diyorsunuz.

Siz bana farkindalik kazandiramazsiniz ki.
Fasizan dusune sahipsiniz cunku.. Tum derdiniz tek tip dusunce, bakis ve otekilestirmek. Mutlak kavramlara ulasmak. Degilse hala neden bana yaziyorsunuz? Carsaf carsaf neyi yanlisliyorsunuz mesajlarima dair?

Sizin gibi film elestirmenligi yapmiyorum ki ben, filmin bizzat icinde varolarak, yasayarak elestiriyorum. Evet teist'le de yazisiyorum, ateist'le de yazisiyorum, yasadigim ulkede budist'le, hinduyla da, mormonla da, samanla'da yazisiyorum. Baska turlu insani anlayamassiniz. Hepsi ayri bir renk.


Sizinle aramizdaki fark budur.

Gunluk hayatinizda, veya hastalarinizda teist veya ateist'i onemsiyor musunuz kimlik acisindan? Nasilsa bu teisttir veya ateisttir diye, literaturde yazili olan cc'den az veya fazla serum verdiginiz oluyor mu? Veya fazladan dikis attiginiz?
Iste ben bunu onemsemedigim icin, dusunce catismasini seviyorum. Insanlar tek tip degil, insanlar renk renk, dusunceleri de boyle.. Bunun farkina varmak onemli.. Akli, fikri her yerde bulursunuz, ama o renkliligin icine girmesseniz insana dair, zeka'dan bi haber olursunuz.

Hem sanalda dusun bazinda catisan insanlardan bahsediyor, hem o insanlardan biri oldugunuzu gormuyorsunuz.
34 sayfadir anlatmaya calistiginiz ne?

Kuskusuz bu farki tamamladiginizda, bana birseyler kazandirmanizdan soz edebiliriz.

evrensel-insan
13-09-2010, 22:23
Saygideger neva;

Bakin bir tek sayin evrensel-insan anlamis sizi, kendiniz dile getirdiniz, ama halen cozum konusunda kendisiyle uzlasmis degilsiniz. Sebebi nonteizm duzeyinde olmadiginizdan degil. Sahtebenliginiz fazlaca on planda..

Sayin evrensel-insan, daha insana kolay ulasir cozumler onerirken, kimseyi gorusunden dolayi hasta ilan etmezken, siz sirrini bir tek kendi bildiginizi zannettiginiz, sozumona yeni bir cozum onermekte ve bu cozumu insanlarin algilayamayacagini ileri suruyorsunuz. -neva-

Eger benim paslicivi arkadas ile aramizda olan zihniyet farkini ve bu zihniyetin farkinin dile getirdigi dusunce farkini algilamak istiyorsan; en azindan bu baslikta; benim paslicivi arkadasa yonelik dile getirdigim mesajlara bir goz atabilirsin.

Bu mesajlar, son zamanlarda dile gelen ve yanit alamamis olan mesajlardir. (Malum, kendi dile getirimiyle, paslicivi arkadasin bu siteye ayirdigi zaman kisitli. Oyuzden baska mesajlara cevap vermekten, benim mesajlarima cevap verememis olmasi ve mesajlarimin da "zaman asimina" ugramis olmasi normal.)

Bahsettigim mesajlar, bu baslikta; 135, 140, 147, 220, 261 ve 296 nolu mesajlar. Eger bir goz atarsan, farkin farkina varabilecegini dusunuyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
14-09-2010, 00:20
Saygideger paslicivi;

yani bir insanın insan temelli olması değil seni ilgilendiren, seni ilgilendiren bu kişinin insandışı bir kavramı kabul edip etmemesi.. iyi de bundan sana ne.. bir insanın insandışı bir iradeyi kabullenmesi niçin seni rahatsız ediyor.. -paslicivi-

Bu konudaki "serzenisini" de algilamis degilim. Birincisi, benim kisilerle hic bir sorunum yok, kisi kendi temelinde istedigini dusunur ve davranir. Bu onun hak ve ozgurlugudur ve de kisilik ve kimligini, kendi adina olusturan degerleri, tabulari ve verileridir ve ben bunlara hak ve ozgurluk temelinde saygi duyarim.

Zaten notr algi ve disaridan bakis acisi da ve de epistemolojik gercekligin, kisiyi kendini ortaya koydugu gibi algilanmasi da budur.

Ben, dusunce olarak, dusunce ile mucadele ederim. Bu da zaten, tum mesajlarda vardir. Bu mucadele de negatif, curutme iceriklidir.

Yani, mucadelenin ortaya koydugu, yazi dili ve uslubu; insanoglu tarihinden buyana, degismez ve sorgulanmaz bir sekilde evrensel olarak yapilanmis ve islerlige konulmus, dogal zihniyet ve egosunun ve de dogallik kisvesi altindaki nesneyi oznellestirme ve insandisi bir guce bu oznellik temelinde, soyutlama yoluyla, gerek soyut, gerek somut temelde teslim olmanin ve bunu da metafizigin varlik ve etigin dogru inanclariyla uygulamanin, insanlikdisiligini, cikarini, bencilligini, guce, otoriteye bagliligini, biribirini dogru temelli ikna etme mucadelesini, her konuda ve genelde tum resminin SORUNSAL izah ve aciklamasini ortaya koyarim.

Benim, dusunce olarak; insan ve insanlik yansitan, hic bir dusunce ve davranisla da bir dusunsel sorunum olmaz. Butun amac, bilim ve bilimselligi de "ele gecirmis olan; her turlu dogallik zihniyetinin "ipligini pazara cikarmak" ve tum sorunlarini "gozler onune sermektir"

Oyuzden de, benim mesajlarim; pozitif veya destek icerikli den ziyade, negatif ve sorunu ortaya koyucudur.

Dolayisiyle, senin bahsettigin "ust bilincliler" kendi ideolojik inancsal dogru cikarlari temelinde, insandisi ve insanlikdisi, POZITIF bir dusunce one surerler. Cunku, kendi dusuncelerinin dogruluguna, kendi ideolojileri olarak kendilerini inandirmislasrdir.
Benim dusunce dile getirisim ise, bunun tam tersi, yani bunun negatifliginin her yonuyle ve her konuda gozler onune serilmesidir.

Yani, dusunce olarak; insanoglunu, icinde bulundugu ve onu bilincsizce ve farkinda olmadan yasatan; bu insandisi ve insanlikdisi zihniyetten haberdar etmek, farkina ve bilincine varmasini saglayacak bir sekilde ortaya koymaktir.


Saygilarimla;
evrensel-insan


Sayin evrensel-insan;

Evet su cumlelerinizde de okumustum daha once. Cok guzel ortaya koymussunuz. Ama nedense cevaplanmamisti sanirim.

evrensel-insan
14-09-2010, 00:35
Saygideger neva;

Senin dusunce olarak passlicivi arkadasa yonelik getirmis oldugun icerige pralel asil mesajim, 140, 147 ve 220 no lu mesajlardir.

296 nolu mesajda' meditasyonun bir mistisizm oldugunu acikliyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
14-09-2010, 06:51
sevgili dostlar.. konu çok dağıldı ve asıl konuşmamız gereken konu üzerinde yoğunlaşamıyoruz..

evet bir çok sorunuza cevap veremedim çünkü hepsine cevap vermeye kalktığımda tartışmamız eş zamanlı gitmiyor.. ben 30 mesaj öncesine cevap vermeye çalışıyorum, sizler bu arada başka şeyler yazıyorsunuz ve her şey birbirine giriyor.. bir çok şeyi tekrarlamak zorunda kalıyorum ya da sizin tabirinizle okumamış, görmemiş, cevaplamamış oluyorum..

bu siteyle olan bağım zamandan öte daha çok "ilgiyle" alakalı.. yani çoğu kez siteye bir şeyler yazmaya müsait boş zamanım oluyor ama o zamanlarda bu siteye yazı yazmaktansa çok daha keyif verici "an"larım var..

ve bunu bir kaç kez denedim ama emin olun burada birşeyler yazmak hiç içimden gelmiyor, .. her zaman söylediğim gibi sadece sabahın bu erken saatlerinde ilgimi çekiyor bu site ve bu konular..

ama eskiden öyle değildi.. bundan 4-5 yıl öncesine kadar bu tarz yazılar için kocabir günümü gecemi harcayabiliyor ve büyük bir keyif alarak yazılar yazabiliyordum.. o zamanlar teistlerde de nonteistlerde de tartışmaktan, yazılar yazmaktan hoşlanırdım.. bu siteye üye olalı yaklaşık 2 yıl oldu sanırım, bu zaman zarfında bile birçok şey değişime uğradı bende.. bu konulara eskisi kadar ilgi duyamıyor ve dolayısıyla zaman ayırmak içimden gelmiyor..

şimdi geldiğim durumdan geçmişe baktığımda; bu tarz sitelere bu kadar zaman ayırmanın altındaki asıl nedeni algılayabiliyorum..

insanoğlunun bu yaşamda tadabileceği bazı hazlar var, cinsel orgazm, psikolojik orgazm(aşk) ve nihayetinde son olarak cosmic orgazm...

şimdiye kadar benim deneyimlediğim en güzeli cosmic orgazm dediğim şey..bu orgazm şekli kişinin kendi özüne yaklaşmasıyla orantılı.. buraya gelene kadar tatmin olmak için bir çok şeyle uğraşmak, tartışmak, sahiplenmek zorundayız.. felsefe yapmak, bu sitelerde zaman geçirmek, felsefi yazılar yazmak da buna dahil..

oturup kendinize sorun...

ben niçin bu siteye bu kadar zaman ayırıyorum..?

bu konular niçin beni bu kadar çekiyor..?

varoluşun bu zaman ve mekan sonsuzluğunda bir kez deneyimleme şansım olan yaşamımı niçin böyle sitelerde uzun zaman harcayarak ıskalıyorum?

bu siteye girmesem, yazmasam ne tür bir eksiklik yoksunluk hissederim?

bu sitede yazı yazarken, insanlarla yazışıp tartışırken tatmin olan unsurum/mekanızmam nedir? hangisidir?

yegane elimde olan şey yaşamımda önceliğim nedir?

bu ve benzeri soruları oturup kendinize sorun, belki ne demek istediğimi ifade edebilmek adına bir parça faydası olabilir..

bu arada ilgim oldukça içimden geldikçe yine yazmaya gayret edicem.. ama özellikle benim cevap vermemi isediğiniz bir şey varsa onu yazın ve ben "bitti" diyene kadar arada bir şey yazmayın.. çünkü olay bir konuyu konuşup tartışmak değil tartışmada üstünlük kazanmak (yani ego tatmini)tan öte gitmiyor..

çünkü bu tarz felsefe sitelerinde zaten "bilgi" olmayıp "nonbilgi" olan şeyler konuşulup tartılışılıyor.. ve gördüğüm kadarıyla herkesin derdi fikir alış verişi falan değil benim nonbilgim senin nonbilgini döver, ben haklıyım, benim inancım doğru/hakikat doğrultusunda.. yani burda bir benlik savaşı var, fikir alışverişi değil..

şayet olur da çeperden/sahtebenlikten merkeze/özünüze doğru bir yolculuk yapabilme şansınız olursa zaten bu felsefi konulara olan ilginiz kendiliğinden azalmaya ve buharlaşmaya başlıyor..

bu arada kimsye bir şey dayattığım yok, sadece meditasyonun bende olan etkilerini dile getirmeye çalışıyorum, herkesde etkili olsaydı doğu dünyasında bugün budizm ve hinduizm diye dinler olmazdı diye dile getirmiştim daha önce..

benden bugünlük bu kadar..

Neva
14-09-2010, 08:38
sevgili dostlar.. konu çok dağıldı ve asıl konuşmamız gereken konu üzerinde yoğunlaşamıyoruz..

şimdiye kadar benim deneyimlediğim en güzeli cosmic orgazm dediğim şey..bu orgazm şekli kişinin kendi özüne yaklaşmasıyla orantılı.. buraya gelene kadar tatmin olmak için bir çok şeyle uğraşmak, tartışmak, sahiplenmek zorundayız.. felsefe yapmak, bu sitelerde zaman geçirmek, felsefi yazılar yazmak da buna dahil..

oturup kendinize sorun...

ben niçin bu siteye bu kadar zaman ayırıyorum..?

bu konular niçin beni bu kadar çekiyor..?

varoluşun bu zaman ve mekan sonsuzluğunda bir kez deneyimleme şansım olan yaşamımı niçin böyle sitelerde uzun zaman harcayarak ıskalıyorum?

bu siteye girmesem, yazmasam ne tür bir eksiklik yoksunluk hissederim?

bu sitede yazı yazarken, insanlarla yazışıp tartışırken tatmin olan unsurum/mekanızmam nedir? hangisidir?

yegane elimde olan şey yaşamımda önceliğim nedir?

bu ve benzeri soruları oturup kendinize sorun, belki ne demek istediğimi ifade edebilmek adına bir parça faydası olabilir..




Sayin paslicivi;

Bakin, belki de bu kadar mesajiniz arasinda en dogrulari yazmissiniz. Ama kendinizle yuzlesmeden yazmissiniz.

Meditasyonun sizdeki etkileriyse anlatmak istediginiz, moda adiyla meditasyonun, gercek tanimiyla insanin, kendinin hal hatirini sormasinin kendisi baslibasina felsefedir.
Ote yandan farkindalik dediginiz sey felsefenin tum dallarina yansir. Felsefe soru sorar cunku, suphe eder.

Kendinizle felsefe yapamassaniz, baskalariyla hic yapamassiniz. Iste bu sitedeki insanlarin tumu bir sekilde felsefe yapiyor ve farkli sonuclara ulasmis durumdalar. Teizm ve ateizm'de boyle.. Sorgulayis bitmez. Sorgulamamak bir nevi insanin kendini inkaridir.

Siz kendinize su sorulari sordunuz mu hic?

"Ben niye meditasyona ve ondan elde ettiklerime bunca vakit ayiriyorum ve bunlari bu sitede yayinliyorum? "

"Siteye eskisi kadar ilgi duymasima ragmen, isteksiz olusuma ragmen, neden hala yaziyorum? "

"Mistik konular/mistisizm beni neden bu kadar cok cekiyor? "

"Meditasyondan elde ettiklerimi siteye aktarirken, nicin hayatimi iskaliyorum?

"Bu sitede insanlara meditasyondan edindiklerimi aktarirken, tatmin olan unsurum/mekanizmam hangisi? "

"Bu siteye meditasyon edindiklerimi yazmassam, ne tur bir yoksunluk hissederim? "

"Gelmis oldugum noktaya ragmen, insanlarin bu sitelere bunca vakit ayirmasinin altindaki nedenleri algilamis olmama ragmen, neden hala bu sitede yaziyorum? "

"Isteksiz olusuma ragmen, neden hala nonbilgi kavgasi veriyorum bu sitede?

Siz bunlara hakkiyla, kendinize durust olarak, cevap verdiginizde, zaten yaziyor olmayacaksiniz meditasyondan edindiklerinizi..

evrensel-insan
15-09-2010, 02:16
Saygideger paslicivi;

Zannedersem, bu konuyu senin ile karsilikli mesajlasmistik. Demekki yeteri kadar algilanamamis. Bu temelde sorularina, kisa ve oz cevap vermeye calisacagim.

ben niçin bu siteye bu kadar zaman ayırıyorum..?

"Bu kadar" in ne kadar oldugu veya olacagi, her yazar arkadas icin degisir. Zaman olarak, neyin fazla, neyin az olduguda, yine her yazar arkadasa gore degisir. Ayrica bu konu; her yazar arkadas acisindan; yine, ilgi/etki/onem temelinde de degisir. Benim hem bir birey olarak "siteye su kadar giriyorum" temelli bir dusunce uretimim, hemde her hangi bir yazar arkadas icin "siteye ne kadar giriyor?" icerikli bir soru uretimim yoktur. Ogunun sarti, ne kadar oluyorsa, herkes kendi istemiyle o kadar girer.

bu konular niçin beni bu kadar çekiyor..?

Ayni icerikte bir soru. Birincisi "hangi konular?", ikincisi "bu kadar" ne kadar?, olcu neye/kime gore?

varoluşun bu zaman ve mekan sonsuzluğunda bir kez deneyimleme şansım olan yaşamımı niçin böyle sitelerde uzun zaman harcayarak ıskalıyorum?

Ayni mentalite. "uzun zaman, deneyim, sans, harcama, iskalama" bunlar hep, senin bakis acin ile ortaya konmus algilar. Benim bu temelde bir bakis acim yok. Yasamimi da, kendi iradem ve bilincimle, nerde ne yaptigimin, neyi neden orda yaptigimin farkinda ve bilincinde olarak yasiyorum. Benim icin bir kisinin hayatini "iskalamasi" nin anlami, bosa, dusunmeden, sorgulamadan, gozlemlemeden v.s. yasami kendisine verildigi gibi yasamasidir. Yasam, bir kisinin tek ve essiz degeridir ve kisi bu yasamini kendisi ve kendi deger ve kontrolleriyler yasamalidir. Baskasinin kendisine cizdigi hayati degil; kendi kendine kendinin cizdigi hayati yasamalidir. Tum epistemolojik gercekligiyle, birlikte.

bu siteye girmesem, yazmasam ne tür bir eksiklik yoksunluk hissederim?

Yasam da bir kisinin, ne gibi bir eksiklik duyup duymamasi, o yapmak istedigini yerine getirip, getirememesiyle baglidir. Eger bir kisi, yapmak istedigini yapabiliyorsa; neden yapmama yolunu secip, eksiklik duysun. Boyle bir dusunce mantiksal degildir.

bu sitede yazı yazarken, insanlarla yazışıp tartışırken tatmin olan unsurum/mekanızmam nedir? hangisidir?

Dedimya, boyle bir dusunce uretmiyorum. Bu site de yazmak ta, bu sitede yazan her yazar arkadas icin, kendi zamaninca yasaminin bir parcasi olmustur. Sen yasarken, tatmin olan, unsurun mekanizman nedir? hangisidir? Meditasyon mu?

yegane elimde olan şey yaşamımda önceliğim nedir?

Yasamin onceligi, yasamini devam ettirmektir. Bunun da ne oldugunu biyolojik ihtiyaclar ve kisinin dusunce ve davranisini olusturan bilgi, bilinc, yetisim v.s. duzeyi belirler ve bu epistemolojik gercekliktir, yani degiskendir. Hem sartlara gore degisebilir, hem de kisinin eliyle degistirilebilir.

Ben, bu baslikta, yazmis oldugum ve algilanabilme acisindan cevap bekleyen bazi mesajlar var. "vakit acisindan" belki cevap veremeyebilirsin ama, en azindan okursan, denilenleri daha net algilayacagini dusunuyorum.

Bahsettigim mesajlar, bu baslikta; 135, 140, 147, 220, 261 ve 296 nolu mesajlar. Eger bir goz atarsan, farkin farkina varabilecegini dusunuyorum.

Ayrica "vakit(im) yok" konusu ile ilgili, sana kisa bir oyku anlatayim.

Ben yatili okurken, Yunanli bir oda arkadasim vardi. Birgun, bu arkadasin; yatagini toplamadan odadan ayrildigini fark ettim. Gozlemlemem sonucu, bunun bir aliskanlik oldugunun farkina vardim. Birgun kendisine, sabahlari kalktiktan sonra neden yatagini toplamadigini sordum. Aldigim cevap, "vaktim yok" oldu. Ben bunun uzerine, eger yatagini toplamak isterse, kendisine bu konuda vakit yaratabilecegini soyledim, sasirdi ve nasil oldugunu sordu.

Sabah kacta kalktigini sordum, 8 dedi. Ben kendisinin 7.50 de kalkmasini onerdim, kalkamayacagini soyledi. Ben, kendisini kaldirabilecegimi soyledim, bu sefer de yatak yapmayi bilmedigini soyledi. Ben de kendisine yatagin nasil yapilacagini gosterebilecegimi soyledim ve kabul etti.

Ertesi gun kendisini 7.50'de kaldirdim, bir kac dakikalik, kalkmama direnci uzun surmedi ve kalkti. Ben de ona gostererek ve izah ederek yatagini yaptim. Benim gibi yapamayacagini soyledi, ben de onemli degil; yeterki yatagin derli/toplu olsun ve kapali gozuksun dedim. Sonraki bir iki gun, kalkamama aliskanligi ortadan kalkti. Sonraki bir iki gun, baktim, ben kaldirmadan kalkmis ve sonraki bir kac gun icinde de, benden yardim almadan yatagini kendi topladi. Bir kac hafta sonra da, artik arkadasimin, yasaminda yatak toplama sorunu ortadan kalkmis, o is yasaminin bir parcasi haline gelmisti.

Kissadan hisse ye gelirsek. Vakit, konusu, kisinin o konuyu ne kadar onemseyecegi gerekli gorecegi ile paralel bir konudur. Gerekli gorulen, onemsenen ve yasamda yer verilen bir konu icin, vakit konusu mevzubahis degildir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
15-09-2010, 05:54
Ayrica "vakit(im) yok" konusu ile ilgili, sana kisa bir oyku anlatayim.

Ben yatili okurken, Yunanli bir oda arkadasim vardi. Birgun, bu arkadasin; yatagini toplamadan odadan ayrildigini fark ettim. Gozlemlemem sonucu, bunun bir aliskanlik oldugunun farkina vardim. Birgun kendisine, sabahlari kalktiktan sonra neden yatagini toplamadigini sordum. Aldigim cevap, "vaktim yok" oldu. Ben bunun uzerine, eger yatagini toplamak isterse, kendisine bu konuda vakit yaratabilecegini soyledim, sasirdi ve nasil oldugunu sordu.

Sabah kacta kalktigini sordum, 8 dedi. Ben kendisinin 7.50 de kalkmasini onerdim, kalkamayacagini soyledi. Ben, kendisini kaldirabilecegimi soyledim, bu sefer de yatak yapmayi bilmedigini soyledi. Ben de kendisine yatagin nasil yapilacagini gosterebilecegimi soyledim ve kabul etti.

Ertesi gun kendisini 7.50'de kaldirdim, bir kac dakikalik, kalkmama direnci uzun surmedi ve kalkti. Ben de ona gostererek ve izah ederek yatagini yaptim. Benim gibi yapamayacagini soyledi, ben de onemli degil; yeterki yatagin derli/toplu olsun ve kapali gozuksun dedim. Sonraki bir iki gun, kalkamama aliskanligi ortadan kalkti. Sonraki bir iki gun, baktim, ben kaldirmadan kalkmis ve sonraki bir kac gun icinde de, benden yardim almadan yatagini kendi topladi. Bir kac hafta sonra da, artik arkadasimin, yasaminda yatak toplama sorunu ortadan kalkmis, o is yasaminin bir parcasi haline gelmisti.

Kissadan hisse ye gelirsek. Vakit, konusu, kisinin o konuyu ne kadar onemseyecegi gerekli gorecegi ile paralel bir konudur. Gerekli gorulen, onemsenen ve yasamda yer verilen bir konu icin, vakit konusu mevzubahis degildir.



sevgili e.i.. konunun "vaktim yok" tan öte "ilgim azaldı" olduğunu bir önceki mesajımda açıkladım..

bu siteyle olan bağım zamandan öte daha çok "ilgiyle" alakalı.. yani çoğu kez siteye bir şeyler yazmaya müsait boş zamanım oluyor ama o zamanlarda bu siteye yazı yazmaktansa çok daha keyif verici "an"larım var..


Bahsettigim mesajlar, bu baslikta; 135, 140, 147, 220, 261 ve 296 nolu mesajlar. Eger bir goz atarsan, farkin farkina varabilecegini dusunuyorum.


bahsettiğin mesajlara en kısa zamanda cevap yazmaya çalışıcam..

bu siteye girmesem, yazmasam ne tür bir eksiklik yoksunluk hissederim?

Yasam da bir kisinin, ne gibi bir eksiklik duyup duymamasi, o yapmak istedigini yerine getirip, getirememesiyle baglidir. Eger bir kisi, yapmak istedigini yapabiliyorsa; neden yapmama yolunu secip, eksiklik duysun. Boyle bir dusunce mantiksal degildir.



bu konuda ne demek istediğimi ya tam ifade edememişim ya da algılanmamış.. bu konu başlı başına konuşulması gereken bir konu.. çünkü benim algıma göre bu konu sahtebenliğin tatminiyle ilgili..

paslıçivi
15-09-2010, 07:39
Kendinizle felsefe yapamassaniz, baskalariyla hic yapamassiniz. Iste bu sitedeki insanlarin tumu bir sekilde felsefe yapiyor ve farkli sonuclara ulasmis durumdalar. Teizm ve ateizm'de boyle.. Sorgulayis bitmez. Sorgulamamak bir nevi insanin kendini inkaridir.



sevgili neva..

işte bu sorgulayış; o derin uykudan bir uyanma, bir ihtiyaç meselesi, bir zorunluluk, onu vurgulamaya çalışıyorum..

teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanların özellikle "kocakarı inancı" düzeyinde olanlar yaşamı/varlığı sorgulamazlar.. bu insanların hangi dine, hangi mezhebe inandığının hiç bir önemi yoktur, batının tek tanrılı dinlerinden olabileceği gibi doğunun tanrısız ve çok tanrılı dinlerine inanan biri de olabilir..

daha açık yazmak gerekirse bir budistin bir hindunun yaşamı/varlığı sorgulamaması ile bir müslümanın bir hristiyanın yaşamı sorgulamaması aynı bilinçaçıklık düzeyinde olduğunu gösterir..

bu insanlar teizm düzeyi bilinaçıklığının kaba tabiriyle "kocakarı inancı"nda olup bu felsefe işlerine ne kendi iç dünyalarında, ne de diğer insanlarla konuşarak, ne de böyle sitelerde yazarak hiç bir şekilde bulaşamazlar.. onlar günlük yaşamın rutin dertleriyle zevkleriyle uğraşan, yaşam mücadelesi veren insanlardır..

bu insanlar çok nadir kendi iç dünyalarında bu sorgulamaya girdiklerinde zaten hemen kendi dini inancının ritiüllerine(ibadet, dua) sarılarak bu sorgulamayı bastırıp yokederler.. bu kişilerin kendi iç dünyalarındaki felsefe, sadece "basit bir şüphe ve onun bastırılmasından" ibarettir..

bu insanlarla bu konuları konuşup tartışamazsınız bile, hemen çok ciddi reaksiyon gösterip sizi tersleyebilirler.. çünkü çok derin bir uykuda huşu içinde uyuyorlardır, bu konuların konuşulup tartışılması o kişide şüphe ve beraberinde uykudan uyanmanın getireceği sıkıntı/huzursuzlık yaratacağı için bu konulardan/felsefeden kaçarlar.. ilgi duymazlar..

bugün bu TD sitesinde yazı yazan, bu konulara ilgi duyan teizm düzeyibilinaçıklığında(müslüman ağırlıklı) üyelerimiz o dışarda bahsettiğimiz kocakarı inancının üzerinde bir bilinçaçıklığına ulaşmış kişilerdir.. yani o derin uykudan uyanma başlamıştır ve artık şüpheler basit dini ritiüllerle bastırılmayacak düzeyde ciddi artmıştır ve o yüzden felsefe yapmak artık onlar için bir ihtiyaç bir zorunluluktur... ve zaten bir kısmı bir süre sonra bu sitede nonteizm düzeyine geçtiğini açıklıyor..

Bakin, belki de bu kadar mesajiniz arasinda en dogrulari yazmissiniz. Ama kendinizle yuzlesmeden yazmissiniz.

Meditasyonun sizdeki etkileriyse anlatmak istediginiz, moda adiyla meditasyonun, gercek tanimiyla insanin, kendinin hal hatirini sormasinin kendisi baslibasina felsefedir.
Ote yandan farkindalik dediginiz sey felsefenin tum dallarina yansir. Felsefe soru sorar cunku, suphe eder.

Kendinizle felsefe yapamassaniz, baskalariyla hic yapamassiniz. Iste bu sitedeki insanlarin tumu bir sekilde felsefe yapiyor ve farkli sonuclara ulasmis durumdalar. Teizm ve ateizm'de boyle.. Sorgulayis bitmez. Sorgulamamak bir nevi insanin kendini inkaridir.

Siz kendinize su sorulari sordunuz mu hic?

"Ben niye meditasyona ve ondan elde ettiklerime bunca vakit ayiriyorum ve bunlari bu sitede yayinliyorum? "

"Siteye eskisi kadar ilgi duymasima ragmen, isteksiz olusuma ragmen, neden hala yaziyorum? "

"Mistik konular/mistisizm beni neden bu kadar cok cekiyor? "

"Meditasyondan elde ettiklerimi siteye aktarirken, nicin hayatimi iskaliyorum?

"Bu sitede insanlara meditasyondan edindiklerimi aktarirken, tatmin olan unsurum/mekanizmam hangisi? "

"Bu siteye meditasyon edindiklerimi yazmassam, ne tur bir yoksunluk hissederim? "

"Gelmis oldugum noktaya ragmen, insanlarin bu sitelere bunca vakit ayirmasinin altindaki nedenleri algilamis olmama ragmen, neden hala bu sitede yaziyorum? "

"Isteksiz olusuma ragmen, neden hala nonbilgi kavgasi veriyorum bu sitede?

Siz bunlara hakkiyla, kendinize durust olarak, cevap verdiginizde, zaten yaziyor olmayacaksiniz meditasyondan edindiklerinizi..
__________________


sevgili neva kendimle yüzleşmez olurmuyum hiç..

dediğim gibi eskiden (4-5 yıl öncesi) koca bir günümü bu konulara büyük zevkle ayırabilirken artık bu zaman/ilgi gitgide azalmaya başladı.. ve son aylarda sabahın 1-2 saatiyle sınırlı kalmaya başladı.. ve çoğu kez alışkanlık yada biraz da kendimi zorlamayla yazabiliyorum..

çok değil bundan 1-2 yıl öncesine kadar teizm ve nonteizm düzeyi insanlarla tartışır ve konuşurdum, hatta onların inançlarını yanlışlamaya çalışırdım, farkındalıktan, bilinemezlikten falan bahsederdim..

ama şimdi geldiğim noktadan geri dönüp baktığımda; kişilerle felsefe yapmak, inançları konuşup tartışmak, diğerlerini yanlışlayıp kendininkini savunmak "insanlık adına" falan değil ama sorarsan herkes insanlıktan bahseder, özellikle de nonteizmdekiler.. Teizm düzeyindekiler zaten kendi dini inançlarının kurallarının köleleridir, onlarda öncelik "insanlık" değil inandığı din/tanrı neyse onun koyduğu kurallardır..

ben bugün geriye dönüp baktığımda yaptığım bu tartışmaların konuşmaların aslında hala kendi zihin artıklarımın mücadelesi olduğunun farkına vardım.. evet bilinç olarak bilinemezlik düzeyine gelmiştim ama hala insan olan atalarımın bana yüklediği zihnin artıklarından tam olarak arınamadığım için onun mücadelesini vermem gerekiyordu.. ve bu iş genellikle "dünyadaki dinler insanlıkdışıdır, şöyle kötüdür böyle vahşidir" gibi adlar altında elelştirlerek yapılıyor, bunu ben de yaptım.. bu sitedeki ilk yazılarımda bunların örneklerini görebilirsiniz..

bendeki değişim tamamen meditasyona bağlı.. çünkü daha önceleri ne bir felsefeye merağım ne de bir felsefe kitabı okumuşluğum yoktur.. o yüzden ben kendim felsefe konusunda mektepli değil alaylı olarak tanımlarım.. ve ulaştığın bir çok olgunun adını burdaki bu konuda bilgili arkaşlardan adını öğrendim ve hala öğreniyorum..

mesele ben "bilgi"nin üzerinde çok duruyordum, bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığı.. sonradan öğrendim ki benim bilgi üzerinde durduğum şeyin felsefedi adı epistemeoljik gerçeklikmiş.. ve daha bunun benzeri bir çok kavram.. ben bunları okuyarak öğrenmedim, önce bu bilince ulaştım sonra adlarının bu olduğunu öğrendim.. ben şurda bir kaç ay öncesine kadar agnostisizmin çok sıkı bir savunucusu idim.. çünkü benim ulaştığım bilinemezliği en yakın agnostisizm ifade edebiliyordu.. ama gördüm ki felsefedeki klasik agnostisizm "tanrı bilinemzliği" olarak yer etmiş ve böyle algılanıyor.. oysa benim ulaştığım bilinç "bize yansıyan varlığın/evrenin bilinemzliğidir" bunun içinde tanrının hiç bir rolü ve yeri yoktur, insanoğlu bilincine yansıyan bu varlığa nihai karar vermede şimdiye kadar bir tek "tanrı" soyutunu üretebilmiş, herkes tanrıyla yatıp tanrıyla kalkıyor, teisitinde nonteistinde derdi tanrı.. ben bana yansıyan evreni/varlığı sorgulamamda tanrı haricinde sonsuz sayıda soyut üretebilirim.. bana ne milletin ürettiği tanrılardan, ortay çıkıp ta ben varım diyen bir tanrıyı kimse görmüşmi şimdiye kadar? hayır.. peki nedir insanoğlunun bu tanrıyla derdi.. işte bütün mesele burda..

çünkü insanoğlu sadece tanrı soyutunu üretip bir de buna ölüm sonrası yaşam/yaşamlar ve cennet ve cehennemler ekleyip bunları nesiller boyu yeni nesillere zihin olarak aktarınca işte bugünkü tanrıyla başı büyük derte olan bir insanoğlu..

dediğim gibi sokmuşum tükürmüşüm tüm tanrı tanrılara.. yaaa varlık/evren sadece bir tanrıya bağlanarak, sabitlenerek açıklanabilir mi? ama insanoğlu bunun yapıyor.. niye çünkü o masum insan yavrusu dünyanın hangi coğrafyasında dünyaya gelirse gelsin hemen ebeveynleri ve toplum tarafından bir soyutla kirletiliyor ve bu genellikle tanrı oluyor, bir de işin içine ölüm sonrası cennet cehennemi ekledin mi al sana zihin hastası devasa bir dünya insanlığı..

oysa ebeveynleri ve toplum tarafından henüz kirletilmemiş bir çocuk özündedir ne tanrı ne cennet cehenmem vardır zihninde.. o varoluşun ona hediyesi merak, safbilinç ve mutlak mutlulukla donanmıştır.. o herşeyi öğrenmek istemektedir, kendi bilincine yansıyan varlığı kendi donanımıyla çözmek istemektedir..

ama eveveynleri bu safbilinci, bu saf mutluluğu öyle zihin katmanlarıyla örterler ki; o masum, meraklı, mutlu yavru gider, yerine tanrıyı, tanrıları, ölüm sonrası yaşam/yaşamları ödül ve cezaların kölesi olarak zihinde bir zihin hastası olarak bir yaşam sürer..

işte meditasyonun bana sağladığı şey budur.. doğduğumdaki safbilincim ve safmutluluğuma ulaştırdı.. bir çocuk gibi evreni bilmediğimin farkındayım, meraklıyım, öğrenmeye çalışıyorum, zihnim olmadığı için şimdiye kadar insanoğlunun ürettiği tüm soyutların yaşamımda en ufak bir yeri ve etkisi yok.. yaşamımı bu zihin öğretiler eşliğinde değil, nörokimyasal/fizyolojik donanaımın emrettiği gibi yani içimden geldiği yaşıyorum..

benim varoluşu sorgulamamda "tanrı varmı yokmu, ölüm sonrası yaşam/taşamlar varmı yokmu?" gibi sorular değil.. benim sorularım insan nedir, yaşam nedir varoluş nedir, evren gerçekten sonsuzmudur, ya da bir sonu varmıdır, sonu varsa ondan sonra ne vardır, varlık her zaman mı vardı, sonradan mı ortay çıktı, sonradan ortaya çıktıysa nasıl oldu bu, öncesindeki yokluk dediğimiz şey nasıl birşey, böyle birşey mümkün mü vs, gibi sorular..


ama bu duruma laylay lom gelmedim tabii ki.. dediğim gibi ateşten geçtim, yani önce her insan gibi ben de atalarım tarafından kirletildim, zaman ve coğrafya gereği islamla kirletildim, başak bir zaman ve coğrafyada dünaya gelseydim başak bir dinle/soyutla/öğreti/nonbilgiyle kirletilecek ve onun zihin mücadelesini yaşayacaktım..

bugün uzak doğuda derin uykudan uyanmaya başlamış bir budist tanrı, cennet cehennem varmı yokmu zihin hastalığını yaşamaz.. onun zihin hastalığı yeniden doğumlar varmı, bundan sonraki yaşamlarımda nasıl bir insan7canlı olarak dünaya gelicem gibi zihin hastalığı vardır.. tanrı cennet cehennem isa musa muhammed kuran incil vs s.kinde bile değildir.. bizim batı dünyasının zihin hastası insanların ölüm sonrası yeniden iyi/kötü doğumların s.kinde olmaması gibi..

aynı örnekleri yine 5. büyük din hinduizm için de verebiliriz, onların derdi de karma yaşam denen zihin hastalığıdır..


evet insanoğlunun böyle bir yaşam sürmesi hastalıktır, hem de çok ciddi bir hastalıktır.. ve bu hastalık dünyaya geldiği zaman ve coğrafyadaki ebeveynleri/toplum/ataları tarafından o masum yavruya bir zihin aktarımı olarak bulaştırılmakta ve gariban aciz insanoğlu da ömrünü bu zihnin hapsinde neyi nasıl yaparım, o mu doğru bu mu doğru diye büyük bir kaos içinde yaşamaktadır..

tekrar ediyorum, tükürmüşüm sokmuşum tüm tanrılara kutsalllara ölüm sonrası yaşamlara cennetler cehennemlere.. ben bunlarla ilgili hiç bir eğistemelojik bilgiye sahip değilim.. ben hangi zaman ve coğrafyada dünyaya geldiysem önüme gelen otu yedikten sonra meditasyon sayesinde kusmuşum ve midem çok rahat..

bir çocuk gibi evreni okumaya anlamaya çözmeye çalışıyorum.. ve zihin hastası insanları bir canlı, bir varlık, bir türüm olarak seviyorum.. onların bu durumda olmalarının kendilerine ait hiç bir kusuru suçu hatası yok.. bu işin suçlusu onların ataları.. ama ataları da bunun bir şuç/hata/kusur/hastalık olduğunun farkında değiller.. çünkü onlar da aynı şekilde kendi ataları tarafından bu hastalığa maruz bırakılmış ve kirletilmişlerdir ve iyi niyetli olarak kendi dünyaya getirdikleri yeni nesile bu hastalığı bulaştırmaktadırlar..

hastalığın adı nesiller boyu aktarılan zihin ve bu zihnin yöneticisi sahtebenliktir/egodur.. ben meditasyonla tedavi oldum iyileştim ve insan oldum..

ama tüm dünya insanlığını bu hastalıktan arındırmak kolay değil.. ya insanoğlu binlerce yıldır yaptığı gibi bu soyut farklılıkları yüzünden biribirini kırmaya/öldürmeye devam edip ve yaptığının bir hata olduğunu görüp s.ke s.ke iyileşecek.. ya da tıbbın bulabileceği bir ilaç veya yöntemle bu zihin ve sahtebenlikten seve seve arınacak..

herşey bir zaman ve süreç meselesi..

bugünlük yeter..

Neva
15-09-2010, 12:17
sevgili neva..

bu insanlarla bu konuları konuşup tartışamazsınız bile, hemen çok ciddi reaksiyon gösterip sizi tersleyebilirler.. çünkü çok derin bir uykuda huşu içinde uyuyorlardır, bu konuların konuşulup tartışılması o kişide şüphe ve beraberinde uykudan uyanmanın getireceği sıkıntı/huzursuzlık yaratacağı için bu konulardan/felsefeden kaçarlar.. ilgi duymazlar..


mesele ben "bilgi"nin üzerinde çok duruyordum, bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığı.. "


dediğim gibi sokmuşum tükürmüşüm tüm tanrı tanrılara.. yaaa varlık/evren sadece bir tanrıya bağlanarak, sabitlenerek açıklanabilir mi? ama insanoğlu bunun yapıyor..


hastalığın adı nesiller boyu aktarılan zihin ve bu zihnin yöneticisi sahtebenliktir/egodur.. ben meditasyonla tedavi oldum iyileştim ve insan oldum..




Sayin paslicivi;


Siz de bu yuzden onlari rahatsiz etmemeyi, uykularina devam etmeleri , rahatsiz edilmemeleri gerektigini sectiniz oyle mi? Bakin, deneyimlenmemis, ezber, hayata iliskin bilgiler, bazen insani sacma sapan duruma dusurur. Zira hayat kapsul, kitabi bilgiler uzerinden gitmez, her zaman.

Dikkatli bir doktor olmadiginizi dusunuyorum, su mesajiniz adina.

Sizin, korkuyor veya istemiyor veya cok ciddi reaksiyon gosteriyor diye, hastanin kicina parmaginizi sokmadiginiz oluyor mu tani koymak adina? Tani bunu gerektiyorsa ve baska bir yol henuz yoksa, parmaginizi sokarsiniz. Yok hasta reaksiyon veriyor, ben parmagimi sokmayayim dediginiz, birseyin yok senin deyip, hastayi evine gonderdiginiz oluyor mu arada?

Biraz daha, cizginize uygun akilli ornekler lutfen!..

Bir doktor olarak,genel anlamda tum insanlarin istisnasiz doktor korkusu tasidigi ve doktora gitmedigini ve bu yuzden hastaliklarla yasadigini savunmak, akildisidir.

Siz isin inanmak kismindasiniz. Bilmek degil.. Meditasyonda dinsel kokenli bir inanctir cunku.. Siz de aynini yapiyorsunuz, ulastiginizi iddia ettiginiz ustbilincacikligi ve meditasyonunuz da sizin tanriniz..

Ne farkiniz var simdi digerlerinden?

Iste ben sirf bu yuzden, tanrilara tukurup, sokmadan once, kendinizle yuzlestiniz mi diye sormustum.

evrensel-insan
15-09-2010, 18:55
Saygideger neva;

oysa benim ulaştığım bilinç "bize yansıyan varlığın/evrenin bilinemzliğidir" -paslicivi-

Meditasyonun, bir mistisizm (bilinemezlik, gizem, sir v.s.) oldugunu, ben; 296 nolu mesajda belirttim. Bu konuda da, paslicivi ve diger arkadaslar goruslerini belirtsin diye, bir baslik actim, asagidaki linkte;

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=21084

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
15-09-2010, 19:01
Saygideger paslicivi;

sevgili e.i.. konunun "vaktim yok" tan öte "ilgim azaldı" olduğunu bir önceki mesajımda açıkladım..-paslicivi-

Ben, vakit/ilgi bag ve iliskisini, su cumle de aciklamistim.

Zaman olarak, neyin fazla, neyin az olduguda, yine her yazar arkadasa gore degisir. Ayrica bu konu; her yazar arkadas acisindan; yine, ilgi/etki/onem temelinde de degisir.-e.i.-

Yukaridaki cumlenin anlami, vakit ve neye kullanilacak oldugunun, ilgi/etki/onem ile dogru orantili oldugu ve paralel oldugudur. Zaten kisi, ilgi/onem duymadigi ve etkilenmedigi bir konuda vakit harcamak istemez.

Dolayisiyle, ilgi/etki/onem den biri o konu uzerinde azalirsa, o konu uzerinde ayrilacak zaman da harcanacak vakit te, ona paralel olarak azalir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
16-09-2010, 04:37
Insansal zihniyet, bireyin tursel selfi, ozbilinc ve de epistemolojik gercekligin yasam temelli, insanoglu turu ve biri farkindalikli temelli, insanoglu turu ve faktoru disinda baska bir guc olmadigini aciklar temelli, insanoglu tur butunlugu, birligi, beraberligi temelli v.s. bir alternatif ortaya koymaktir.

sevgili e.i..

mesaj 135 de yukardaki ifaden var.. kalın puntoladığım yeri biraz açarmısın.. ya da doğru anladıysam şöyle sorayım..

insanoğlu türü ve faktörü dışında başka bir güç olmadığını nerden biliyorsun? nasıl böyle bir karara/yargıya vardın?

önce bunu konuşalım, bitirelim sonra bahsettiğin diğer mesajlara geçeriz..

paslıçivi
16-09-2010, 05:32
Siz isin inanmak kismindasiniz. Bilmek degil.. Meditasyonda dinsel kokenli bir inanctir cunku.. Siz de aynini yapiyorsunuz, ulastiginizi iddia ettiginiz ustbilincacikligi ve meditasyonunuz da sizin tanriniz..



sevgili neva..

meditasyon hakkında ne kadar tecrübeniz, deneyiminiz var bilmiyorum ama meditasyonun dinsel kökenli bir inanç olduğu konusunda hemfikir değilim sizinle..

meditasyon tüm dinlerde vardır, doğrudur, islamdaki adı tasavvuftur, budizmde zen'dir vs.. hristiyanlar museviler hindular da meditasyon yaparlar..

ama daha önce bahsettiğim Gazali'nin sözünü tekrarlamak istiyorum.. "cevizin kabuğunu kırmadığınız sürece tüm meyveyi kabuktan ibaret sanırsınız"..

evet bir müslüman meditasyon/tasavvuf işine girer en fazla mevlana olur, yani muhammed ve onun allahından tam özgürleşemez.. hala onun zihin kölesidir..

bir budist meditasyon yapar ama Budha'nın kutsalığını kıramaz, hala onun gözünde Budha yüce/tanrısal bir kişiliktir ve ölüm sonrası yeniden doğumlar zihin hapsinden çıkamaz..

bir isevi/hristiyan da meditasyon yapar, ama sonuçta bakarsın hala isa rab/tanrıdır, tanrının oğludur der..

bir hindu da meditasyon yapar ama hala vedalar isimli kutsal kitabın öğretilerin dışına çıkmayıp, tanrılara ve ölüm sonrası karma yaşam zihin hapsini kıramaz..

işte tüm bunlar meditasyonun o cevizin üzerindeki yosunumsu yeşil yumuşak maddeyi kazıyıp temizlemekten başka bir şey değildir.. bu insanlar cevizin kabuğuna kadar gelmiş ama orayı kıramamışlardır.. ve tüm meyveyi cevizin o sert kabuğundan ibaret sanmaktadırlar.. cevizin o sert kabuğu dışındaki yosonumsu yeşil maddeden daha güzel görünür onlara..

oysa meditasyonun asıl görevi insanoğlunu tedavi etmesi, iyileştirmesidir.. yani doğduğu andaki o zihinsizliğe ulaştırmasıdır.. henüz hiç bir insanoğlu öğretisiyle kirletilmemiş haline getirmesidir.. küçük bir çocuk gibi neşeli çoşkulu sevgi merak ilgi dolu durumuna getirmesidir.. insanoğlunu her tür soyuttan/tabudan/öğretiden/zihinden arındırmasıdır..

benim deneyimlerime göre meditasyon dediğimiz şey; insan beyin nörokimyasında çok ciddi değişiklerinin meydana gelmesi olayıdır.. yani meditasyon sadece soyut manada değil somut manada değişikliklere neden olmaktadır.. örneğin ben çok yoğun trans halindeki meditasyonlarımdan sonra gözaltlarımda çok ciddi ödemler meydana geliyor.. trans halindeyken başımdaki bir çok kas kümesinde kasılmalar meydana geliyor, alt çene kemiğim üste yapışıyor, solunumum adeta durma noktasına geliyor vs..

ve meditasyon seansı sonunda pırıl pırıl durgun bir su gibi bir bilinç hissediyorum kendimde.. tamamen özgür, bağımsız, yaratıcı, cesur, çok keyifli bir hal bu bahsettiğim durum..

daha önce defalarca bahsettiğim gibi müslüman/türk olarak başlamak zorunda kaldığım yaşantımda şu an tutunduğum, sahiplendiğim, sabitlediğim, hiç bir soyutum/kutsalım/değerim yok.. sadece tüm evrenle bir bütünleşik hali ve kayıtsız bir sevgi durumu var..


bilincimize yansıyan evren/insan/yaşam hakkında bilmediklerimiz yanında bildiklerimizin hiç bir anlamı/önemi olmadığının farkındayım.. yani bana göre bu varlık/evren tam bir gizem, muamma ve bilinemezlik içeriyor..

meditasyon benim tanrım olmuş sizin ifadenize göre.. tanrı kavramına nasıl bir içerik/anlam yüklüyorsunuz ki böyle bir kanıya/düşünceye vardınız.. bunu biraz açabilir misiniz..

Ne farkiniz var simdi digerlerinden?



bu ifadenizi de biraz açamnızı rica edicem çünkü anlamadım.. diğerleri derken kimi/kimleri kastediyorsunuz ve benzerliğim nedir diğerleriyle?

evrensel-insan
16-09-2010, 06:49
Saygideger paslicivi;

insanoglu turu ve faktoru disinda baska bir guc olmadigini aciklar temelli,-paslicivi-

Benim bilimsel olarak bildigim, ya da bildirilmis, belirtilmis; epistemolojik gerceklik olarak henuz soyutlama yapabilen baska bir tur yok.

Ya da, insanoglu turu ile dialoga gecebilen bir tur yok.

Ya da insanoglunun monologuyla, dialoga gectigi bir tur yok.

Oyuzden, inancsal bir sekilde var olarak getirilen, tum insandisi gucler, yine tamamen insanoglunun bir dile getirimi.

Senin bildigin, insanogluna alternatif bir tur, ya da kendisini insanogluyla dialog kurarak ortaya koyabilen bir guc var mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
16-09-2010, 08:28
sevgili neva..


meditasyon tüm dinlerde vardır, doğrudur, islamdaki adı tasavvuftur, budizmde zen'dir vs.. hristiyanlar museviler hindular da meditasyon yaparlar..

ama daha önce bahsettiğim Gazali'nin sözünü tekrarlamak istiyorum.. "cevizin kabuğunu kırmadığınız sürece tüm meyveyi kabuktan ibaret sanırsınız"..

evet bir müslüman meditasyon/tasavvuf işine girer en fazla mevlana olur, yani muhammed ve onun allahından tam özgürleşemez.. hala onun zihin kölesidir..

bir budist meditasyon yapar ama Budha'nın kutsalığını kıramaz, hala onun gözünde Budha yüce/tanrısal bir kişiliktir ve ölüm sonrası yeniden doğumlar zihin hapsinden çıkamaz..

bir isevi/hristiyan da meditasyon yapar, ama sonuçta bakarsın hala isa rab/tanrıdır, tanrının oğludur der..

bir hindu da meditasyon yapar ama hala vedalar isimli kutsal kitabın öğretilerin dışına çıkmayıp, tanrılara ve ölüm sonrası karma yaşam zihin hapsini kıramaz..


benim deneyimlerime göre meditasyon dediğimiz şey; insan beyin nörokimyasında çok ciddi değişiklerinin meydana gelmesi olayıdır.. yani meditasyon sadece soyut manada değil somut manada değişikliklere neden olmaktadır.. örneğin ben çok yoğun trans halindeki meditasyonlarımdan sonra gözaltlarımda çok ciddi ödemler meydana geliyor.. trans halindeyken başımdaki bir çok kas kümesinde kasılmalar meydana geliyor, alt çene kemiğim üste yapışıyor, solunumum adeta durma noktasına geliyor vs..


bilincimize yansıyan evren/insan/yaşam hakkında bilmediklerimiz yanında bildiklerimizin hiç bir anlamı/önemi olmadığının farkındayım.. yani bana göre bu varlık/evren tam bir gizem, muamma ve bilinemezlik içeriyor..

meditasyon benim tanrım olmuş sizin ifadenize göre.. tanrı kavramına nasıl bir içerik/anlam yüklüyorsunuz ki böyle bir kanıya/düşünceye vardınız.. bunu biraz açabilir misiniz..



bu ifadenizi de biraz açamnızı rica edicem çünkü anlamadım.. diğerleri derken kimi/kimleri kastediyorsunuz ve benzerliğim nedir diğerleriyle?


Sayin paslicivi;

Elbette acayim ifademi..


Isin tasavvuf kisminda onlarda da(bahsettikleriniz) belli, bariz bir tanri inanci veya belli bir kisilik(insan) veya ogretisi mevcuttur, cunku sizin konunun en basinda bahsettiginiz (?) isaretli yeri, onlar bilemem diyemedigi icin tanri, din vs. kavramlar ile doldurmuslardir.

Size gelince, sizin de onlardan farkiniz yok deyisimin gerekcesi;
Zira sizde (?) boslugu, onlar gibi bilemem demeyi tercih etmediginiz icin(evren/varlik adina), arayisa girmissiniz ve buldugunuz sonuc; oysa benim ulaştığım bilinç "bize yansıyan varlığın/evrenin bilinemzliğidir" -paslicivi-.

Yani onlarda bilemem yerine baska bir kavram oturtuyor, siz de bilinemez dediginiz yere, dinsel kokenli meditasyon kavramini oturtuyorsunuz.

Bu anlamda da bence meditasyon ve size edindirdikleri sizin tanriniz, zira degisiminiz tamamen meditasyona bagli(kendiniz bir onceki mesajinizda belirtmisdiniz), meditasyon yoksa su anki bilince ulasmis paslicivi kesinlikle yok yani.. Buna kendinizi inandirmissiniz.

Bunu kendiniz ifade ediyorsunuz zaten. Umarim anlayamadiginiz yeri anlatabilmisimdir.

Meditasyon'da insanin norokimyasinda, iddia ettiginiz gibi afaki ve gorulmemis, duyulmamis, degisiklikler olmaz sayin paslicivi..
Ayni bulgulari, basit bir REM uykusunda da yasarsiniz.

Oyle yorucu veya uzuntulu veya korkunc ruyalar gorebilirsiniz, sabaha gozaltinda odemlerle uyanirsiniz, ama zihnen dingin uyanirsiniz. Sizin meditasyonda yaptiginiz, transa gecip zoraki zihin temizleme islemini, beyin dogal olarak, dusunceleri, baska dusuncelerle savarak temizler. Bu sizin disinizda gelisen, bir dogal beyinsel eylemdir. Ama bilincinizde bu icerige siz ruya dersiniz.

Bunu hemen her insan yasar . Mesela cogu insan, kendini sartlama yoluyla, kendi biyolojik saatini ayarlar ve sabah kendiliginden ayni saatte dingin bir zihinle kalkar. Zira REM uykusunu layikiyla tamamlamistir. Tamamlamamissa, yorgun, uykulu sekilde kalkar. Beyin, zamani degisken olarak sunar bu uykuda.. Mesela atiyorum REM uykusu 10 dakika surmustur gercekte, ama siz 1 saat surmus gibi algilarsiniz. Cunku sizin disinizda gerceklesen bir rutin faaliyettir.

Solunumunuzun durma noktasina gelmesinin sebebi, kullandiginiz nefes teknikleri sebebi iledir. Cunku varolan imgeyi degistirmeye,kovmaya calisiyorsunuz, gunluk zihin unsurlarini itiyorsunuz, trans haline gecmek icin.. Beyni zorluyorsunuz bir nevi.. Bilincaltiniz size, sizden dolayi, sizde bir baska bilinc oldugu konusunda baski yapiyor ve dogal olarak onu ulasmaya calisiyorsunuz.

20-25 metreye tupsuz daldiginizda da benzer seyleri hissedersiniz. Kasilmalar, oksijen azalmasi sebebiyle ham'a yakin bir bilinc vs.. Cigerlerleriniz antremanliysa, olmeden cikarsiniz yukari. Degilse asagida kalirsiniz.

Ayni olay basinc odalarinda da yasanir. Nitelikli elemanlar(ornegin savas pilotlari) doktor gozetiminde secilirken, odaya yuksek basinc verilir, kisilere kalemle kagida birseyler yazmasi istenir. Ilkin yazabilen insanlar sonradan yazamaz hale gelir. Kasilmalar baslar, damarlar belirginlesir. Dayaniksiz olanlar oksijensizlikten bilinc yitimi ile karsi karsiya kalmasin diye, acilen odadan cikarilir ve normale dondurulur.

Elinizle burnunuzu iyice kapayin ve agzinizi da iyice kapatin, nefesinizin tukendigi noktayi gorursunuz.

Yani bu bahsettiklerinizi yasamak icin dinsel kokenli meditasyona ihtiyaciniz yok. Herkes cevizin kabugunu, bir sekilde kirip icine bakabilir. Gazali olmaya gerek yok. Cevizin bilmemkac tane kirilma sekli vardir.

Ustte saydiklarim tehlikeli seylerdir. Mesela ben uzun yillardir dalarim, ama kimseye tavsiye etmem yap bunu diye.. Cunku herkesin ciger kapasitesi farklidir. Eylemin kendisi bizzat nefes yonetimi ile yapilir zira..

Ayni sekilde cevizin icine, izleyerek, gozlemleyerek, dinleyerek, duyarak, cevizin kabugu olmayi deneyerek de bakilabilir. Cevizin icini disini cozdukten sonra da ceviz olmayi deneyebilir insan. Farki yakalamak budur. Zira otede baska cevizlerde mevcuttur, henuz ceviz oldugunun farkinda olmayan.

Cevizin henuz kabugu olmayi basarabilmis insana, cevizin ici inanilmaz gizemli gelir. Gozunde buyutur.
Halbuki ceviz, bos veya dolu farketmez, iciyle bir butundur.

paslıçivi
18-09-2010, 05:42
insanoglu turu ve faktoru disinda baska bir guc olmadiginiaciklar temelli,-paslicivi-

Benim bilimsel olarak bildigim, ya da bildirilmis, belirtilmis; epistemolojik gerceklik olarak henuz soyutlama yapabilen baska bir tur yok.

Ya da, insanoglu turu ile dialoga gecebilen bir tur yok.

Ya da insanoglunun monologuyla, dialoga gectigi bir tur yok.

Oyuzden, inancsal bir sekilde var olarak getirilen, tum insandisi gucler, yine tamamen insanoglunun bir dile getirimi.

Senin bildigin, insanogluna alternatif bir tur, ya da kendisini insanogluyla dialog kurarak ortaya koyabilen bir guc var mi?


sevgili e.i..

yukarda kalın ve kırmızı puntoladığım ifadeni tekrar dikkatli okumanı istiyorum..

bilim yani epistemeoljik gerçeklik; bize geçmişi ve bugünü verir, geleceği değil..

bilimin deklare etmediği şeyler konusunda "vardır/yoktur" gibi sonuçlar insanoğluna aittir, bilime/epistemeoljik gerçekliğe değil..

bilim; "insanoglu turu ve faktoru disinda başka bir güç yoktur" gibi bir deklarasyonda bulunmamıştır ve bulunamazda zaten..

çünkü bilim varolandan yola çıkarak;

"geçmiş ve şimdi"ye ait "bilgi"yi sunarken

"gelecek" hakkında da "hipotez ve teori" üretebilir..

insanoğlu doğası gereği bilincine yansıyan varlık/evreni zamansal, mekansal ve içerik olarak bir bütün halinde yani "mutlak 1" olarak öğrenmek ve bilmek istemektedir, çünkü merak etmektedir.. ve bu merak dediğim şey de insanoğlunu kendi iradesinde yönlendirebileceği bir şey değildir.. yani evreni/varlığı merak edip etmemek insanoğlunun özbilincinde/iradesinde bir şey değildir..

işte bilincine yansıyan varlığı/evreni bir bütün olarak öğrenmek bilmek ve ortaya koymak isteyen insanoğlu bilimi varetmiştir, aksi halde insanoğlu hala mağara adamı düzeyinde yaşıyor olacaktı..

dediğim gibi bilim bize sadece "geçmiş ve bugün"ü verir.. "geleceği" vermez, veremez, çünkü bilim kahin değildir.. bilim, insanoğlunun kendisine yansıyan varlığı bilmediğinin ama bilmek istediğinin en büyük kanıtı ve olgusudur..

bilim sadece geçmiş ve bugünü verip geleceği vermediği ama insanoğlu geleceği de merak edip evreni/varlığı bir bütün olarak ortaya koymada önce bilimi, bilimin bittiği yerden sonra da "inancı" koymuştur..

dediğim gibi insnoğlu elinde varolan epistemolojik gerçklik yani bilimle/bilgiyle yetinebilme donanımında olsaydı bugün mağara adamının sadece biraz daha evrimleşmiş hali yaşıyor olacaktı.. bu medeniyet, bu teknoloji olmayacaktı..

dolayısıyla "insanoğlu türü ve faktörü dışında bir güç olmadığı" sadece geçmiş ve bugüne ait bir bilgidir, geleceği kapsamaz.. bilim bu konuda henüz elinde bir data olmadığı için bu konularda insanoğlu ve senin gibi bir deklarasyonda bulunmaz.. çünkü bilim dediğimiz olgu, insanoğlunun kendi duygu düşünce karışımdan arınmış ve insanoğluna hizmet eden bir kavramdır..

ama insanoğlu türü bilim gibi bu konularda sessiz kalamaz.. geleceği de bilmek istemektedir ama bilememektedir, işte burda "inanç" kavramı ortaya çıkar.. ve bilmediği bir şeyi bildiğini zannetme yanılgısında yaşamak zorundadır insanoğlu..

yani insanoğlu bilincine yansıyan varlık/evren hakkında "bir bütün olarak ortaya koyamadığım için bu insandışı güçler hakkında bir karar veremem, taraf olamam" diyemez..

teizm bilinçaçıklığında yaşayanlar kendi zaman ve coğrafyasındaki hazır paket programlarla bu konuyu hallederken..

nonteizm düzeyindekiler kendi bireysel bilinaçıklık oranında bu işi halleder ve karar verip taraf olurlar.. ateizm deizm panteizm vs..

oysa hem bilim hem insani donanımımız gereği; insanoğlu türü ve faktörü dışında başka bir güç olup olmaması henüz/şimdi/an itibariyle bilinebilecek, karar verilip, taraf olunacak bir konu değildir..

evrensel-insan
18-09-2010, 06:21
Saygideger paslicivi;

Bilmem, bilir misin?, Turkce de pek kullanilmayan bir zaman vardir. Buna SUREKLI ZAMAN denir. Surekli zamanin anlami sudur. Gecmiste baslamis, bugundevam eden ve GELECEKTE DE DEVAM EDECEK OLAN anlaminadir.

Mesela, bir yolculuktayiz ve trendeyiz. Biri geldi, bize ne yaptigimizi sordu. Biz "seyahat ediyoruz" deriz. Bu aslinda anlam olarak tam ifade degildir. Cunku YOR eki, sadece simdiki zamani, yani ANi verir. Halbuki biz. Seyahatimize gecmiste basladik, bize soruldugunda devam ediyoruz ve SEYAHATIMIZ SONA ERENE KADAR DA DEVAM EDECEGIZ. Iste,burada bize sorulan sorunun, cevabi "seyahat ediyoruz, degil; seyahat ETMEKTEYIZDIR.

Iste epistemolojik gercekligin, GERCEKLIGI BU ZAMANDIR. Yani, GERCEK,M GECMISTE BASLAMIS, SU AN DEVAM EDIYOR OLMAKTA VE GELECEKTE DE DEVAM EDECEKTIR. taki, gercek; bilimsel olarak, YANLISLANANA, DEGISENE, YA DA DEGISTIRILENE KADAR.

Iste insanoglu turu ve biri disinda baska bir faktor olmadiginin, epistemolojik gercekligi, BU OLMAYISIN, GECMISTE BASLADIGINI, SU AN DEVAM ETTIGINI VE YANLISLANANA, DEGISENE VE DEGISTIRILENE KADAR DA GELECEKTE DEVAM EDECEGINI GOSTERIR.

Dolayisiyla, bu epistemolojik gerceklik SUREKLI ZAMANDIR. Yani, gecmiste baslamis, bugun devam ediyor ve gelecekte de, bilimsel olarak yanlislanana,m degisene ve/veya degistirilene kadar da devam edecektir.

Oyuzden, insanoglu turu ve biri faktorunun disinda, epistemolojik olarak baska bir faktor, tur, guc yoktur ve bu gercek,m gecmiste baslamis, bugun devam ediyor olmakta ve devam etmektedir. Taki, yeni bir alternatifin, bilimsel olarak ortaya cikisina kadar. Bu alternatifin ortaya cikisi da, gecmise degil, bugune degil; gelecege endekslidir.

Epistemolojik gerceklik, gercekligin gecerliligi acisindan UC ZAMANI DA KAPSAR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
18-09-2010, 06:45
Isin tasavvuf kisminda onlarda da(bahsettikleriniz) belli, bariz bir tanri inanci veya belli bir kisilik(insan) veya ogretisi mevcuttur, cunku sizin konunun en basinda bahsettiginiz (?) isaretli yeri, onlar bilemem diyemedigi icin tanri, din vs. kavramlar ile doldurmuslardir.

Size gelince, sizin de onlardan farkiniz yok deyisimin gerekcesi;
Zira sizde (?) boslugu, onlar gibi bilemem demeyi tercih etmediginiz icin(evren/varlik adina), arayisa girmissiniz ve buldugunuz sonuc; oysa benim ulaştığım bilinç "bize yansıyan varlığın/evrenin bilinemzliğidir" -paslicivi-.

Yani onlarda bilemem yerine baska bir kavram oturtuyor, siz de bilinemez dediginiz yere, dinsel kokenli meditasyon kavramini oturtuyorsunuz.

Bu anlamda da bence meditasyon ve size edindirdikleri sizin tanriniz, zira degisiminiz tamamen meditasyona bagli(kendiniz bir onceki mesajinizda belirtmisdiniz), meditasyon yoksa su anki bilince ulasmis paslicivi kesinlikle yok yani.. Buna kendinizi inandirmissiniz.


sevgili neva.. zaman zaman değinirim, "konuşarak anlaşma" artık çok ilkel kalıyor diye.. beslenme işine yarayan sindirim sistemimizin giriş/başlangıç bölgesini yani ağzımızı kullanarak ve bir takım sesler çıkararak kendi türümüzle iletişime geçmeye çalışıyoruz.. sonuç itibariyle böyle oluyor tabi.. oysa beynimizde/bilincimizde oluşan şeyi karşımızdaki insana bu yolla aktarmak neredeyse imkansız.. insanoğlunun ürettiği bir kaç yüz kelimeyle bu işi yapmaya çalışınca ulaştımız bilinci karşımızdaki insana birebir aktarmak imkansızlaşıyor..

bilimsel olarak atalarımız olduğuna inandığımız maymunlardan çok da farkımız yok aslında, iletişim konusunda.. onlar da bağırarak çığlıklar atarak, bedensel haketlerle kendi türüyle iletişime geçiyor, biz insanoğlu da.. biz sadece bu sesleri, çığlıkları biraz adam edip beli bir forma/düzen sokup "lisan" kavramını geliştirmişiz, hepsi bu..

iki bilgisayar düşünün.. birindeki bir excel dosyasını diğerine aktardığınızda diğer bilgisayrda da aynı veri/algı oluşur, yani bir uyuşmazlık/anlaşmazlık sorunu yoktur.. çünkü varolan data birebir aktarılmıştır.. henüz ürettiğimiz bilgisayar kadar bile değiliz iletişim konusunda..

iyi ki sindirim sistemimizin giriş noktasını(agız) kullanıyoruz, düşünsenize birde çıkış noktasını kullandığımızı, dünya "osuruktan tayyare selam söyle o yare" gibi bir yer olurdu..

neyse işin b.kunu çıkarmadan asıl mevzuya gelelim..

meditasyon benim tanrım falan değil.. ben meditasyonu bir araç/ilaç olarak görüyor ve algılıyorum.. zaten köken olarak da "medicine" kökünden gelir meditasyon terimi..

ben de zamanında o insanlar gibi (?) yerine dini(islam) koymuştum, daha doğrusu bunu koyan ben değil benim atalarımdı/ebeveynlerimdi.. çünkü ben insan yavrusu olarak dünyaya geldiğim zaman savunmasızdım ve atalarım beni yetiştirirken bilgi ve öğretinin/nonbilginin farkın farkındalığında değildi, tüm dünya insanlığı gibi.. ben çocukluğumda oyun diye oynadığım o zihinsel oyunu oynamamış olsaydım şimdi karşınızda azılı bir müslüman olarak bulunuyor olacaktım belki de.. çünkü anne ve babam hala islamı dört dörtlük yaşayan ve beni bu şekilde yetiştiren insanlar..

ve meditasyonu bir olasılık olarak gösteriyorum.. vazgeçilmez tek başvurulacak bir şifa kaynağı değil.. bana meditasyon iyi gelmiştir, bir başkasına yaşadığı çok derin bir acı, bir başkasına yaşadığı çok derin bir aşk vs..

bu bahsettiklerimin hepsi bir araçtır amaç değil.. amaç beyin nörokimyasının değişimdir.. çünkü bu bahsettiklerimin hepsi beyin nörokimyasında bir değişikliğe neden oluyor.. aşak ve acı bilimsel olarak bilinen şeyler zaten.. ama meditasyon henüz bu konuda bir muamma, yapılmış bilimsel ciddi bir çalışma yok bildiğim kadarıyla.. sadece kişisel deneyimlerden bahsedebiliriz burda..

ve her insan hem fizyolojik hem psikolojik çok farklı etkenler/genetik etkisi altında olduğu için herkesin bu araçlardan etkilenmesi farklı olacaktır doğal olarak.. bir aşk bir insanın tüm yaşamını değştirebilrken diğer bir insanı 3 günlüğüne etkileyebilir.. bir insan çok sevdiği bir insanı kaybettiğinde yaşamdan kopup intihar edebilirken diğer bir insan 3 gün sonra gülüp oynamaya devam edebilir..


ben değişimimi meditasyona bağlıyorum derken bunu çok güçlü bir olasılık olarak ortaya koyuyorum.. bir bilgi yasa/kanun olarak değil.. çünkü meditasyon henüz evrensel onay almış bir şey/kavram değil.. ama dediğim gibi islami bir ortamda yetişirken bu bahsettiğim oyunu oynarken durduk yere inancımın değişmesi ve bu işi yıllar sonra öğrendikten sonra bilinçli meditasyomnlarım sayesinde dindışı diğer tüm soyutlardan(milli, ahlaki, takım taraftarlığı, politik vs) arınmam ve bunun yanında daha bir çok kazanımdan bahsetmiyorum bile, meditasyonun bu konuda oldukça etkili olduğunu gösterdi bana.. tekrar ediyorum bu benim kişisel deneyimlerim ve bunlar bilimsel bir veri değil.. son 3-4 yıldaki kendimdeki dönüşümü ben bile zor kabulleniyorum..

Meditasyon'da insanin norokimyasinda, iddia ettiginiz gibi afaki ve gorulmemis, duyulmamis, degisiklikler olmaz sayin paslicivi..


bu ifadeniz kişisel deneyiminiz mi yoksa bu konuda bilimsel bir döküman/literatür var mı?

Solunumunuzun durma noktasina gelmesinin sebebi, kullandiginiz nefes teknikleri sebebi iledir.

kullandığım teknik nefes tekniği değil.. diğer tekniklerden yola çıkarak kendi geliştirdiğim bir teknik.. beni uykuyla uyanıklık arasında çok farklı bir bilinç seviyesinde tutuyor ve "gözle değil beyinle görmek" diyebileceğim/benzetebileceğim bir kavramı yaşıyorum..

bugünlük bu kadar..

Neva
18-09-2010, 11:18
bu bahsettiklerimin hepsi bir araçtır amaç değil.. amaç beyin nörokimyasının değişimdir.. çünkü bu bahsettiklerimin hepsi beyin nörokimyasında bir değişikliğe neden oluyor.. aşak ve acı bilimsel olarak bilinen şeyler zaten.. ama meditasyon henüz bu konuda bir muamma, yapılmış bilimsel ciddi bir çalışma yok bildiğim kadarıyla.. sadece kişisel deneyimlerden bahsedebiliriz burda.. paslicivi.




Sayin paslicivi ;

Insanlar agzi ile konusur(veya sanal dunyada yazarlar).. Fakat bir konu oldugundan farkli sunulmak isteniyorsa sayet, 35 sayfa boyunca agizla yapilan konusma yazisma,konusu popoya donusum gosterir.

Ben hala agzimla konusup , yazmaktayim size.. Cunku ilgilendigim kisim dusunceleriniz, yaptiginiz diskilama degil.. Orayi da irdelemek gerekirse, onu da irdeleriz sorun degil.. Malum ego kendini kusmak icin agizi, dusunceyi vs.tercih edebiliyorsa, ishal de ayni sekilde poponuzu tercih edecektir.

Ama, bagirsaklarinizdaki gazdan dolayi ekolu bir diskilama yapip ses getirebilmenize ragmen, egolu bir diskilama yapmazsiniz. Bokunuzda boncuk bulabilirsiniz ama, benlik bulamassiniz.
Bu yuzden, "kedi gotunu gormus, yara zannetmis" der buyukler.
Halbuki kediler son derece zeki hayvanlardir, bu benzetmeyi haketmezler,popolari kucuktur. Ama cok fazla ortalik yerde, babun gormeyen toplumlarda, poposunun asiri pembeligi yuzunden babun'a yakisacak benzetme, kediye yuklenir.
(tayyare orneginiz otursun, alakasiz kalmasin diye destek verdim size bu bolumde)


Size, meditasyon sizin tanriniz dememin sebebi, doktor oldugunuzu ifade etmenize ragmen, meditasyona olan inancinizdan dolayi, literatur bilgilerinizi de neredeyse, yok sayma noktasina gelmeniz.

Meditasyon ve turevleri muamma filan degildir. Lutfen insanlari kandirmayin, meditasyonu bir gizem olarak sunma cabanizdan dolayi. Ana baslik olarak parapsikoloji altinda islenir. Dunyanin pekcok gelismis ulkesinde konuyla ilgili kimi kucuk, kimi buyuk departmanlarda calismalar yapilmaktadir. Bunlarin bir kismi universite bunyesinde alt dal olarak incelenir. Gercek bilime dair onay almasi zordur, cunku turevlerin tekrarlanmasi garanti degildir. Resmi bilim tarafindan ragbet gormez bu sebeple.. Sizin muamma demenizle muamma olmuyor yani. Sagir sultan bile, parapsikolojinin bir bolumu olan "psisik" diye bir kavramdan haberdar. Ve global bazda, bu konu cok iyi bir ticari pazar'a sahip..

http://www.koestler-parapsychology.psy.ed.ac.uk/ResCentres.html

http://www.parapsych.org/index.html

Dunyada "pain management"(agri yonetimi) denen bir konu var. Haberiniz var mi?

http://pain-management-info.com/

Ayrica resmi noroloji ve alt dallari tamamiyla olmasa da, beynin bircok fonksiyonunu bilimsel olarak cozmustur. Sizin soz ettiginiz bulgular da, o cozulmuslerin arasindadir.


Siz meditasyon derken, bilimsel olsun veya olmasin, degisimim tamamen meditasyona bagli dediniz.
Yani meditasyon yoksa, bu bilincteki paslicivi de yok. seklinde algiliyorum ben bu soyleminizi.

Hatta o denli kendinizce kanunmuscasina koydunuz ki, sizin disinizdaki herkesi, zihnen "hasta" ilan ettiniz. Glasgow skalasina tabi tuttunuz. Dediniz ki; dunyada bu isi yapanlarin sayisi, bir elin parmaklarini gecmez.
35 sayfayi sil bastan yazmayalim isterseniz. Siz bir donup okuyun once yazdiklarinizi..

Bir suru teknik gelistirebilirsiniz. Hepsinin ana basamagi solunum uzerine kuruludur. Baska turlu bedeni sakinlestiremessiniz cunku.
Bu yuzden acil gelen, bilinci acik, fakat paniklemis hastalara da, once, sakin ol, derin nefes al denir. Zaten paniklemis hastaya, doktor "Amanin ne oldu!!!", "Bu ne boyle!!!" bagiris cigiris,sacini basini yolarsa, bu sekilde yaklasirsa hasta kopar.
Bazi mudahalelerde, bitti, az kaldi, aciyor su an evet biliyorum, simdi bitiyor gibi telkinler kullanilir doktor tarafindan.. Veya alakasiz bir konu, gundeme getirilir, ki hasta o an yasadigi psikozdan uzaklassin ve sakinlessin diye.. Orn; Bu yil tatile gittin mi? Guzel miydi? Aaa ben de gormustum orayi vs.. seklinde..
Bu yuzden cocuk servislerinde, steteskoplarin kordonuna ayilar , zurafalar vs. pelus hayvanlar dolanir, metal kisimlara tuyler sarilir. Sakinlesebilmesi acisindan, imge baska yere kaydirilir.

Bunlarin tumu imgelemeye cagridir. Size daha once de yazmistim. Meditasyon da bir nevi imgelemedir, imgeleme yoluyla telkindir.

Ama siz bunca yaziya, mesaja ragmen, hala bize, kimselerin bilmedigi bir gizemmiscesine sunmaya calisiyor, gozumle degil, beynimle goruyorum demektesiniz.

O kadar inanmissiniz yani arac'a.. Demek bir de amac olsaydi...!!!!

Inanclar bazen doktorlarin bakis acilarini da degistirir.. Ama hatirlatmakta fayda var.

Bu yuzden Glasgow skalasi da, disardan gelen bir etki-darbe-travma vs. sebebiyle, o an gozu ile goremeyenler icin kullanillir. Ki bilinc acik mi, kapali mi diye gozlenir..
Bu yuzden, ameliyattan cikan hastalar, narkozun etkisiyle, cok kere sizi duyarlar ama alakasiz cevaplar verirler. Kisi yeni yeni normale donuyordur zira..

Iste bu yuzden dusuk tansiyon hastalari, ani hareketlerde gecici bilinc kaybina ugrayabilir, dusebilir. Kan basinci bu yuzden solunum ile iliskilidir. Siz nefes almassaniz,oksijen cekmesseniz, gerektigi sekilde kan dolasimi yapilamaz zira.. Anatomi anlatmamiza gerek yok sanirim. Hala nefes teknigi kullanmiyorum demektesiniz.

Bu yuzden psikiyatrlar, psikologlar, sizofreni vs. vakalarinda, rahat, konforlu ve sakin bir ortam sunup, imgeleme yontemi kullanarak hastayi okumaya calisir. Cunku hasta, bir nevi baska bir dunyadadir.

Bakin benim ustte bu bahsettiklerim de, ve bir onceki mesajimda orneklediklerim de, insana dair tumuyle norokimyasal degisim icerir. Farkinda misiniz?

paslıçivi
19-09-2010, 05:47
Mesela, bir yolculuktayiz ve trendeyiz. Biri geldi, bize ne yaptigimizi sordu. Biz "seyahat ediyoruz" deriz. Bu aslinda anlam olarak tam ifade degildir. Cunku YOR eki, sadece simdiki zamani, yani ANi verir. Halbuki biz. Seyahatimize gecmiste basladik, bize soruldugunda devam ediyoruz ve SEYAHATIMIZ SONA ERENE KADAR DA DEVAM EDECEGIZ. Iste,burada bize sorulan sorunun, cevabi "seyahat ediyoruz, degil; seyahat ETMEKTEYIZDIR.

Iste epistemolojik gercekligin, GERCEKLIGI BU ZAMANDIR. Yani, GERCEK,M GECMISTE BASLAMIS, SU AN DEVAM EDIYOR OLMAKTA VE GELECEKTE DE DEVAM EDECEKTIR. taki, gercek; bilimsel olarak, YANLISLANANA, DEGISENE, YA DA DEGISTIRILENE KADAR.

Iste insanoglu turu ve biri disinda baska bir faktor olmadiginin, epistemolojik gercekligi, BU OLMAYISIN, GECMISTE BASLADIGINI, SU AN DEVAM ETTIGINI VE YANLISLANANA, DEGISENE VE DEGISTIRILENE KADAR DA GELECEKTE DEVAM EDECEGINI GOSTERIR.


sevgili e.i..

trende yolculuk yapan bu insanlar "yolculukta yapmakta iken" henüz bir kaza belayla karşılaşmamışlardır.. yani henüz geleceği deneyimlememişlerdir.. ama yolculuk yaptıkları bu trenin raydan çıkması, karşıdan gelen bir trenle çarpışması ihtimalller dahilindedir..

evet insandışı ve faktörü dışında bir güç olmadığı geçmiş ve şu anın epistemolojik gerçekliğidir.. ama gelecekte insanüstü/dışı bir güç faktör olmayacağını belirlemez, belirleyemez..

sen trende yolculuk yaparken sana sorulduğunda "yolculuk yapmaktayız" demiyorsun.. "kazasız belasız" bir yolculuk yapmaktayız şeklinde ifade ediyorsun.. oysa sadece bir sonraki "an" bu olayı/kazayı yaşayabilirsin..

işte bu tren yolculuğundaki benzetme gibi; sen de varoluşu/evreni açıklarken,

Insansal zihniyet, bireyin tursel selfi, ozbilinc ve de epistemolojik gercekligin yasam temelli, insanoglu turu ve biri farkindalikli temelli, insanoglu turu ve faktoru disinda baska bir guc olmadigini aciklar temelli, insanoglu tur butunlugu, birligi, beraberligi temelli v.s. bir alternatif ortaya koymaktir.

"tren kazası yoktur" u belirtme ihtiyacı duyuyorsun..

nasıl tren kazası geçmişte olmadı, şimdi de yok ama gelecekte bu bir ihitimaldir/olasılıktır diye düşünmemiz gerekirken

yaşam ve evreni açıklarken de; yine insanüstü bir güç/faktörü ihtimaller için almamız gerekiyor..

tren yolculuğunu sağ/salim kazasız belasız tamamladıktan sonra tren yolculuğumuz bitti diyebilirsen..

yine aynı şekilde bilincimize yansıyan varlığı/evreni zamansal/mekansal/içerik olarak tüm sınırlarını çizmeyip "mutlak 1" i ortaya koymadığımız sürece sadece insandışı/üstü bir varlık değil her şeyin mümkün olabileceğini, her türlü olasılığı dahi etmememiz gerektiğini yani 1/sonsuz ihtimal olduğunu belirtmek durumundayız.. ama insanoğülu bu konuda sadece "tanrı" ihtimalini üretmiş ve binlerce yıldır bunun çevresinde, yanında, karşıtarafında bir zihin hastalığı içinde yaşayıp yaşamı heba olmaktadır..

1/sonsuza ulaşamak tabii ki tam bir uyanıklık/farkındalık gerekmtirmektedir.. tam bir uyanıklık seviyesine ulaşamadığımız sürece bilincimize yansıyan varlığı bir bütün olarak ortaya koyamadığımız halde sanki koyabiliyormuşuz gibi bir düşünceye/fikre odaklanıp, sahiplenip, sabitlemek bir inançtır ve bilincin stand-by konumuna geçmesidir.. tanrıyla uğraşıp dururuz..

çünkü insanoğlu yapısal donanımı gereği; evren/varlık hakkında karar vermek zorundadır, aklını bir noktada sabitlemek zorundadır.. çünkü aklını sabitlemediği sürece duygulanımını dengeleyemez.. çünkü defalarca belirtiğim gibi düşünce ve duygulanma kompenentlerimiz birbirinden bağımsız çalışıp görev yapamaz.. beynin iki yarım küresi biribirinden bağımsız değildir, biribiriyle bağlantılıdır ve simbiyotik(karşılıklı beslenme) bir ilişki içinde olmak zorundadır..

insanoğlu şimdiye kadar düşünce(sol beyin) sabitlediği için duygulanmasını, duygu durumunu dengeleyebilmektedir.. zaten farkdersen bu düşüncedeki sabitleme bozulduğunda, değişkenlik gösterdiğinde kişinin huzuru/tatmini kaçar ve ilk iş olarak felsefeye başvurur.. yani inancındaki sabitlik bozulup şüpheler basit dini ritüllerle bastırılamaz duruma geldiğinde kişi artık arayışa girmiştir, çünkü duygudurumu bozulmuştur.. ve duygu durumunu tekrar eski stabil/dengeli haline getirmek için düşünce/inanç kompenentini sabitleme/güçlendirme çabalarına girer.. o yüzden felsefe yapmaya başlar, önce günlük yaşamında bu konuları konuşmaya başlar, kesmez kitaplar okur, internette böyle sitelere girer, bir taraftan kendi inancı dışındaki tüm inançlara saldrıp onları yoklamaya çalışırken gizliden gizliden gizliye yeni düşünce/inanç sabiti yani yeni güvenli bir liman arayışına girmiştir..

bilinaçıklık düzeyi müsaitse nonteizme sıçrar ve ilk durak genellikle ateizmdir.. şayet bilinçaçıklık düzeyi/donanımı müsait değilse teizm düzeyi başka bir sabite geçer.. islamdan hristiyanlığa budizme geçiş, hristiyanlıktan islama budizme vs geçiş dünyada çok yaşanan örneklerdir..

"düşünce" kompenentinin özgür kalması için kişinin "duygulanma" unsurunu sabitlemesi gerekmektedir.. duygulanmayı sabitleyemediğiniz sürece düşünce/sorgu özgür ve bağımsız değildir ve bir noktada teslim olmak zorunda olup ve karar verip taraf olmak zorundadır.. işte düşünce/sorgunun teslim olup karar verdiği noktada kişinin inancı yani bilincin stand-by (uyku) durumu başlar.. ve duygulanam unsuru satbil hale gelip dengelenmeye yani kişi tamin/mutlu olmaya başlar..

ve şayet dikkat edersen felsefe sitelerinde bir sükunet/barış sağlamak nerdeyse imkansızıdır.. çünkü bu sitelerde dolaşıp, okuyan, yazan arkadaşlar işte bu tatmini kaçırmış insanlar olduğu için huzursuz ve gergindirler.. patlamaya hazır mısır misali sürekli karşı tarafa alay, hakaret etme eğilimi içindedir.. kendisiyle barışık iki medeni insan gibi bir iletişim kurmaları neredeyse imkansızdır.. birbirileriyle çok ciddi çatışmak zorundadırlar ve bu durum onların elllerinde değildir.. ve bu durum suçlanacak elelştirilecek bir durum da değildir..

çünkü insandırlar..

ve nörokimyasal donanımları onları bu şekilde bir tutum/davranış içinde olmaya zorlamaktadır..

evrensel-insan
19-09-2010, 06:17
Saygideger paslicivi;

nasıl tren kazası geçmişte olmadı, şimdi de yok ama gelecekte bu bir ihitimaldir/olasılıktır diye düşünmemiz gerekirken-paslicivi-

Iste buradaki "tren kazasi" zaten, epistemolojik gercekligin DEGISEBILIR, DEGISTIRILEBILIR VE YANLISLANABILIRLIGIDIR. Cunku o zaman, zaten gercek degiserek, yeni bir gercege, taki bir dahaki degisim ve yanlislanima kadar devam edecektir.

Ama burda, onemli olan trenin kaza yapmasi degil; yolculugun devam etmesidir. Tren kaza yapinca, zaten yolculuk ta ona gore degisime ugrayacaktir.

Ben, buradaki "tren kazasi" algisini "dereyi gormeden, pacalari sivama" ya benzettim.

Once dereyi gorelim, yani olan gercekligi, deney, gozlem, bulus, arastirma, sorgulama v.s. ile, yanlislanabilir oldugunu ortaya koyalim, sonra pacalari sivariz, yani olan gercegi, yanlislar ve degistiririz.

Bu senin ornegin, yasami yasamadan, olume yonelmeyi iceriyor. Once olan yasami, yani epistemolojik gercekligi yasa ki, yasam bosa gitmesin, nasil olsa, yasamin olum ile, yanlislanacak ve degisecek.

Oyuzden ben, yetki olarak "kazasiz/belasiz bir seyahati" dilemek yerine, herturlu onun olabilme olasaligini epistemolojik gerceklik temelinde onlemeye calisirim. Cunku, kaza olacaksa da, bu bir mistisizm, ya da sans, kader v.s. degil; ya oznel sartlarin, yani makinistin, ya da nesnel sartlarin, yani trenin, hizinin, raylarin, hava sartlarinin v.s. sart ve durumlari ile zincirleme baglidir.

Yani ortada bir dilek, kader, sans v.s. degil; kontrol, tedbir, ve de sartlar ve durumlar ve bunlarin biribirine zincirleme bagimliligi vardir.

Iste kaza olursa da, bu sart ve durumun, oznel ve nesnel; sorusturmasi, gozlemi, arastirmasi v.s. sayesinde nedeninin aciklamasi olacaktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-09-2010, 06:44
Saygideger paslicivi;

Yolculuk devam ederken, GELECEKTE, YANI YOLCULUK BITMEDEN, trenin kaza yapacagina dair iki senaryo sunayim. Bunlardan birisi epistemolojik gerceklik, digeri ise, sezgi, inanc ve insandisilik olacak.

Biz seyahatimizi yaparken yanimiza iki kisi oturdu ve Birincisi

"Bu trenin kaza yapacagini, DUSUNUYORUM" dedi. Ikincisi de;
"Bu trenin kaza yapacagina, INANIYORUM" dedi.

Ikinciye sorduk, neden trenin kaza yapacagina inandigini "icime dogdu, dun bir ruya gordum, bu ruyaya gore azrail geliyor ve bu kazaya sebebiyet veriyor" yani, izahatini tamamen insandisi aciklamalara dayandirdi. Yani,INANDIGINI DILE GETIRDI.

Birinciye sorduk, neden trenin kaza yapacagini dusunuyorsun diye, o da " havalar cok sicak, makinist oruc tutuyormus, su icmemesi onu etkiliyebilir, eger raylar kontrol edilmediyse, bu raylar cok eski ve tren de cok hizli, ben bilmemnerdeki raylarin hava sikakligindan dolayi, esneyecegini ve bombe yapacagini dusunuyorum" temelli, oznel ve nesnel GERCEKLERI, VERI VE SARTLARI dile getirdi.

Iste birinci sahsin, aciklamalari epistemolojik gercekligin bunyesindedir ve OLNAKLIDIR.

Ama, ikinci sahsin aciklamalari, inanctir ve senin dedigin gibi, 1/sonsuzdur.

Sonucta tren kaza yapsa, inananin dogrulugu degil; dusunenin verileri ve gercekleri o treni kaza yaptiracaktir.

Gerci inanan, kazadan sonra yasarsa, inancina daha s1k1 sarilacaktir, ama; dusunen bizleri, tedbire, sorgulamaya ve onleme itecektir.

Yani olaylarin, gelecekteki degisimi, oznel/nesnel sartlara, durumlara ve bunlarin kazayi olusturacak sekilde bir araya gelmesine baglidir ve bu da gerceklere dayanir, kaza oladabilir, olmayadabilir, ama; olasidir.

Kaza inanca, hurafeye, sansa, ruyaya, v.s. bagli degildir. Kaza olsa bile, bu sadece boyleinananin dogrusu olacaktir. Yoksa, kazanin olmasinin nedeni degil.

Iste epistemolojik gercekligin, epistemolojisi, surekli zaman; gercekligi de; bu zaman icindeki nesnel ve oznel sartlar ve bu sartlarin olusturdugu olasiliktir. Degisimi de, olasiligin yerine gelmesi, yana GERCEGIN DEGISIME UGRAMASI, YALANLANMASIDIR.

Ama, OLASILIK VUKU BULMADAN tren seyahatini de tamamliyabilir. Bu da dusunen kisinin, ya tum sartlari ve kosullari ortaya koymadigi, ya da ortaya konan oznel/genel gercek sart ve kosullarin, tren kaza yapacak sekilde bir birliktelige ulasmamalaridir. Yani sart ve kosullardan biri ya da bir kaci yerine gelmemis ve tren kaza yapmamistir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-09-2010, 06:51
Size, meditasyon sizin tanriniz dememin sebebi, doktor oldugunuzu ifade etmenize ragmen, meditasyona olan inancinizdan dolayi, literatur bilgilerinizi de neredeyse, yok sayma noktasina gelmeniz.

Meditasyon ve turevleri muamma filan degildir. Lutfen insanlari kandirmayin, meditasyonu bir gizem olarak sunma cabanizdan dolayi. Ana baslik olarak parapsikoloji altinda islenir. Dunyanin pekcok gelismis ulkesinde konuyla ilgili kimi kucuk, kimi buyuk departmanlarda calismalar yapilmaktadir. Bunlarin bir kismi universite bunyesinde alt dal olarak incelenir. Gercek bilime dair onay almasi zordur, cunku turevlerin tekrarlanmasi garanti degildir. Resmi bilim tarafindan ragbet gormez bu sebeple.. Sizin muamma demenizle muamma olmuyor yani. Sagir sultan bile, parapsikolojinin bir bolumu olan "psisik" diye bir kavramdan haberdar. Ve global bazda, bu konu cok iyi bir ticari pazar'a sahip..

http://www.koestler-parapsychology.p...esCentres.html (http://www.koestler-parapsychology.psy.ed.ac.uk/ResCentres.html)

http://www.parapsych.org/index.html (http://www.parapsych.org/index.html)

Dunyada "pain management"(agri yonetimi) denen bir konu var. Haberiniz var mi?

http://pain-management-info.com/ (http://pain-management-info.com/)

Ayrica resmi noroloji ve alt dallari tamamiyla olmasa da, beynin bircok fonksiyonunu bilimsel olarak cozmustur. Sizin soz ettiginiz bulgular da, o cozulmuslerin arasindadir.


sevgili neva.. yabancı dilim çok iyi düzeyde değil.. o yüzden verdiğiniz linkleri ayrıntılı inceleyemem.. ama sizin ifadeniz olan

Meditasyon'da insanin norokimyasinda, iddia ettiginiz gibi afaki ve gorulmemis, duyulmamis, degisiklikler olmaz sayin paslicivi..

cümlenin yer aldığı ve "bilgi" düzeyine indirgenmiş bir veri varmı elimizde bunu soruyorum.. şayet verdiğiniz linklerde bu sizin ifadenizin bilgi düzeyine indirgenmiş hali varsa alıntı ve tercüme yaparak göstermenizi rica edicem sizden.. dediğim gibi hipotez ve teorilerden bahsetmiyorum, "bilgi/kanundan" bahsediyorum..

Siz meditasyon derken, bilimsel olsun veya olmasin, degisimim tamamen meditasyona bagli dediniz.
Yani meditasyon yoksa, bu bilincteki paslicivi de yok. seklinde algiliyorum ben bu soyleminizi.


forumda yeni olduğunuz ve eski yazılarımı okuma şansınız olmadığı için böyle algılamanız normal..

tek başına meditaasyonun bir işe yaramayabileceğini ve hatta bazı insanlara zarar bile verebileceğini bahsetmiştim..

yaşamda deneyimlenmiş olan ağır psikoljik travmalar(ruhsal acı)larla beraber olursa meditasyonun daha fazla işe yarayabileceğini belirtmiştim..

meditasyonun çok küçük yaşlarda yani ebeveynler tarafından henüz çok ciddi zihin yüklemesi yapılmadan başlanırsa daha çok işe yarayabileceğinden bahsetmiştim..

kendim bu işe farkında olmadan 11-12 yaşlarında başldığımı belirtmiştim..

17-30 yaşları arasında 2-3 ciddi psikolojik acı deneyimnlediğimi yazmıştım..

tabii bunların çoğu eski yazılarımda mevcut, sanırım onları okuma şansınız olmadığı için "meditasyon yoksa paslıçivi de yok" tarzı bir algı gelişmiş sizde..

ve bu yazdıklarımın bir "bilgi" olmayıp tamamen kişisel deneyimim yani nonbilgi olduğunu sık sık dile getiriyorum zaten..

Hatta o denli kendinizce kanunmuscasina koydunuz ki, sizin disinizdaki herkesi, zihnen "hasta" ilan ettiniz. Glasgow skalasina tabi tuttunuz. Dediniz ki; dunyada bu isi yapanlarin sayisi, bir elin parmaklarini gecmez.
35 sayfayi sil bastan yazmayalim isterseniz. Siz bir donup okuyun once yazdiklarinizi..


dediklerimin hala arkasındayım.. çünkü dediğim gibi müslümanlıktan bu düzeye her kademeyi bizzat deneyimleyerek geldim.. ve şimdi yaşadığım bilinç ve tatmin düzeyini deneyimledikten sonra ancak teizm ve nonteizm düzeyi hakkında konuşabiliyorum..

evet teizm ve nonteizm düzeyi bilinaçıklığı; bir bilinç yetmezliği sendromudur.. ve bu hastalıkta kişinin hiç bir suçu yoktur.. tek suçu soyutta yaşayan bir canlı türü olan insanoğlunun bir yavrusu, yeni nesli olmasıdır, tabi bu bir kusur sayılırsa..

bu dünyaya ebeveynelerinize ve atalarınıza her bakımdan bağımlı olarak dünyaya geldiyseniz; bu hastalıktan kaçış yok.. zaman ve coğrafyaya göre sizin bilincinizi öncelikle bir teizm sis tabakasıyla örtmeye çalışırlar ve genellikle bu işte başarılı olunur.. bu insanlar kendilerine yüğklenen bu paket program neyse yaşamalrını onun kurlları/doğrultusu yönünde yaşamak zorundadır.. ve bu öğretilerin büyük bir çoğunluğu yasaklar içerir, heöm de insan doğasının zıttı olan yasaklar.. o yüzden o masum insan yavrusu gönlünce bir insan gibi yaşayamaz..

o yüzden ben bir müslümanı, budisti, hristiyanı, hinduyu vs suçlayamam, eleştiremem.. varolan konumunu kendi belirlememiştir çünkü.. o sadece zaman ve coğrafyaya göre yoğrulmuş ve şekil verilmiş bir hamurdan ibarettir..

ve bu teizm düzeyi hazır paket program kullanımdan özgürleşmiş ama hala bu öğretileri yanlışlamakla uğraşan nonteizm düzeyindeki insanları da suçlayıp eleştiremem.. çünkü onlar da kendi ebeveynleri tarafından çok fazla kirletilmemiş bile olsa yaşadıkları toplum tarafından bir şekilde kirletililmişlerdir.. bilinçlerinde bir kendi safzihinleri yani zihinsizlik diğer tarafta da toplum tarafından yüklenmiş ikinci bir zihin taşırlar.. bir bilinç aynı anda iki zihinde yaşayıp huzur bulamaz.. bir tanesini dominant/baskın hale getirip diğerini mümkün olduğunca küçültmek, zayıflatmak, yoketmeye çalışmak zorundadır.. işte bu durum da kişinin kendi bilinç/inancını yanlışlamakla, bu mücadeleyle geçer.. ama kişi bunu kendine itiraf edemez, ya da farkındalığında değildir.. bu yanlışlama işini yaparken bunu "insanlığa hizmet, diğer insanları uyandırmak" adı altında yapar.. oysa mücadele ettiği dinler, diğer insanlar değil kendi bilincinde varolan iki zihin parçasının birbiriyle üstünlük kurma savaşından başka bir şey değildir..

ve ben o yüzden nonteizm düzeyindeki bir insanı suçlayıp eleştiremem, çünkü hala ataları tarafından bulaştırlan zihinle/hastalıkla mücadele edip olması gereken yaşam kalitesinde yaşayamamaktadır..

evet meditasyonla uğraşıp belli bir takım insanları incelediğimde görebildiğim kadarıyla tüm soyutlardan/tabulardan/öğretilerden arınıp kendi varlığından başka hiçbir şeye tutunmayan çok fazla insana rastalamadım.. gördüğüm ve incelediğim kadarıyla budizmin zen kolundakiler de bu işi iyi beceriyorlar sanki..

paslıçivi
19-09-2010, 07:59
Bir suru teknik gelistirebilirsiniz. Hepsinin ana basamagi solunum uzerine kuruludur. Baska turlu bedeni sakinlestiremessiniz cunku.


sevgili neva..

benim meditasyonu öğrendiğim kitapta 112 tane teknik vardı.. ve teknikler bazı ana başlıklar altında toplanmıştı.. bunlardan belli bir grubu nefes üzerine idi ve nefes teknikleri olarak geçiyordu.. yani bir şekilde ya nefesinizi hızıyla oynuysunuz yada nefesinizi takip ediyorsunuz..

mesela Budha'nın kendi aydınlanmasını bağladığı teknik nefes tekniğidir.. nefes alıp verişini gözlemiş, bu alıp vermelerde geçişteki o nefessiz noktalaarı yaklamaya çalışmıştır.. hayalainizde nefes alıp vermeyi şekilsel canlandırın.. parabol(elips) şeklinde bir çizim ortaya çıkacktır.. bu şekli oluşturan iki yan çizginin alt ve üste birleştiği iki nokta vardır.. bu yan çizgilerin biri nefes alma diğeri nefes vermedir.. birleştiği noktalar da nefes alam verme arasındaki geçişi yani bir anlık nefessizliği simgeler.. işte gözlerinizi kapatıp bu noktaları yakalamay çalışmak bir nefes tekniği meditasyon şeklidir.. ilk başlangıçta transa geçmek çok zordur ama zamanla bir bakarsınız ki 4-5 nefes takibinden sonra transa geçmişsiniz.. işte bu transa haline geçtiğinizde uykuyla uyanıklık arası bir bilinç seviyesine geçersiniz ve ilk başlarda en sık yaşanan yan etki uykuya dalmadır.. meditasyopnn yapayım derken bir bakmışsınız uykuya dalmışsınız..

neyse bu bahsettiğim bir nefes tekniğidir.. ama bunun haricinde daha bir çok teknik vardır ve nefesle ilgili değildir.. ama bir çok teknikde nefes bir süre sonra o kadar sığlaşırki adeta durma noktasına gelir.. ve siz bu durumdan hiç bir şikayetiniz olmaz yani nefessiz kalma gibi bir sıkıntı yaşamazsınız..

daldığınız söylemiştiniz.. benim bir arkadaşımda sizin gibi bu işlere meraklı ve sürekli dalıyor.. geçen gün internetten bana bir video seyrettirdi, bir adam tüpsüz 75-100 metrelere kadar daldı ve çıktı.. bu inanılması çok zor bir olay.. insanın ne nefesini yeter ne de o basınca bedeni dayanabilir sanırım.. arkadaşım bu insanların çoğunun yoga yaptığından falan bahsetti.. yoga konusunda bilgi ve tecrübe sahibi değilim ama demekki işe yarıyor..

meditasyonda amaç bedeni sakinleştirmek değildir ki.. varolan yüklenmiş zihnin/öğretinin/tabunun ve onun yöneticisi sahtebenlik/egonun yönetimine son vermektir.. sahtebenliği tahttan indirip özbenliği tahta oturtmaktır.. yani kişinin artık gerçek kendisiyle yüzleşmesi, kendini tanıyıp bulmasıdır.. meditasyon insan bilincinde zihninde bir devrim yapmaktadır, varolan sahte mafyavari düzeni yıkıp gerçek sizi/adaleti/sevgiyi yönetimi getirmek için bir araçtır sadece..

Ama siz bunca yaziya, mesaja ragmen, hala bize, kimselerin bilmedigi bir gizemmiscesine sunmaya calisiyor, gozumle degil, beynimle goruyorum demektesiniz.

O kadar inanmissiniz yani arac'a.. Demek bir de amac olsaydi...!!!!


meditasyonu kimselerin bilmediğini söylemedim hiç bir zaman, bunu doğu dünyası binlerce yıl önce bulmuş zaten, ben de rasgele okuduğum bir kitaptan öğrendim diyorum..

dediğim o yoğun trans halini bir kez deneyimleme şansınız olmadığı sürece "gözümle değil sanki beynimle görüyorum" benzeştirmesini zaten algılamanızı beklemiyorum..

ve bu konuda elimizde bilimin deklare edeceği "bilgi" düzeyinde bir veri olmadığı sürece her nonbilgi gibi meditasyon da tartışmaya açıktır ve tartışılacaktır zaten.. dediğim gibi sadece kişisel deneyimlerimizden, dönüşümlerimizden bahsedebiliriz burda, daha ötesi zaten tartışmadan başka bir şey değildir..

Bu yuzden Glasgow skalasi da, disardan gelen bir etki-darbe-travma vs. sebebiyle, o an gozu ile goremeyenler icin kullanillir. Ki bilinc acik mi, kapali mi diye gozlenir..
Bu yuzden, ameliyattan cikan hastalar, narkozun etkisiyle, cok kere sizi duyarlar ama alakasiz cevaplar verirler. Kisi yeni yeni normale donuyordur zira..

glaskow skalası sizin de çok iyi bildiğiniz gibi günümüz modern tıbbında koma/bilinç/uyku durumdaki bir hastanın düzeyini belirleyip hastanın prognozu ve tedavisinde bize ışık tutması açısından bir sınıflama şeklidir..

çünkü glasgow skalası yardımıyla kişinin durmunu belirleyip bir an önce o kişiyi bulunduğu bu "tehlikeli ve kötü" durumdan çıkarmak için müdahele etmemiz gerekmektedir..

kişi tehlikeli ve kötü durumdadır.. çünkü varolan olağan sağlıklı durmunda değildir, yaşam kalitesi düşmüş ve hayati tehlikesi vardır.. biz bu insanın durumunu değerlendirip gerekli müdaheleleri yapıp kişi bir önceki sese, dokunmaya duyarlı, kendi işini gören, duyan konuşan, hayatını yaşıyan dırıman getirdiğimizde "sağlıklı" olarak tanımlarız.. ve bu kişi artık "bilinçaçıklığı durumdan dolayı sağlıklıdır" deriz..

işte modern tıbbın bilinaçıklığı açısından glasgow sklasına tabi tutmaya gerek görmeyip "sağlıklı" dediği insanların henüz tam bir sağlıklı bir bilinaçıklığında olmadığını dile getirmeye çalışıyorum..

çünkü sağlıklı diye hastaneden çıkarıp sokağa saldığımız bu insan kendine yüklenmiş soyutun kölesi(teizm düzeyi bilinçaçıklığı) ya da onunla cebelleşen (nonteizm düzeyi bilinçaçıklığı) ve durumdan dolayı kendi türdeşlerinden kendi gibi olmayanlarla büyük bir kaos içinde olup bu soyutları uğruna diğer insanları ötekileştirmek, aşağılamak, dışlamak, fiziksel ve ruhsal zarar vermeye çalışmak ve hatta gerekirse öldürmeye kadar gitmektedir..

bu durum bilinç sahibi olan canlı türü insanoğluna yakışmamaktadır, uymamaktadır.. bir müslüman bir ateisti bilinç/inanç düzeyindeki deklarasyonundan dolayı öldürebiliyorsa, bir ateist bir deistin bir panteistin ulaştığı kişisel tanrısal inancını yanlışlamaya çalışıyorsa, ya da dindışı diğer soyularını hala insanlarla anlamsızca tartışıp ve üstüne üstlük bunun bu tartışmalarla değiştirilmeyeceğini farkedemiyorsa, kişi hala insan olan atalarının tek üretebildiği soyut tanrıyla bu kadar cebelleşirken yaşaması gereken o güzel yegane şansı ıskalıyorsa bu bir insanlık hastalığıdır.. hem de çok ciddi bir hastalıktır..

ama bunun bir hastalık olduğunu bu durumun içindeyken göremez algılayamazsınız.. bu hastalıktan kurtulduğunuzda ancak bunun bir hastalık olduğunu farkedebilirsiniz.. çünkü şimdi ulaştığınız bilinç durumunda tüm bu anlamsız kaosun içinden çıkıp kişisel kurtuluşa ermişsinizidir.. ve yaşamınızda şimdiye kadar hiç deneyimlediğiniz bir tatmin/çoşku, bir özgürlük, bir yaratıcılık, bir cesaret, bir sevgi yaşamaya başlarsınız..

bugünlük bu kadar yeter , pilim bitti..:)

Neva
19-09-2010, 09:14
sevgili neva.. yabancı dilim çok iyi düzeyde değil.. o yüzden verdiğiniz linkleri ayrıntılı inceleyemem..


tek başına meditaasyonun bir işe yaramayabileceğini ve hatta bazı insanlara zarar bile verebileceğini bahsetmiştim..
yaşamda deneyimlenmiş olan ağır psikoljik travmalar(ruhsal acı)larla beraber olursa meditasyonun daha fazla işe yarayabileceğini belirtmiştim..
meditasyonun çok küçük yaşlarda yani ebeveynler tarafından henüz çok ciddi zihin yüklemesi yapılmadan başlanırsa daha çok işe yarayabileceğinden bahsetmiştim..


dediklerimin hala arkasındayım.. çünkü dediğim gibi müslümanlıktan bu düzeye her kademeyi bizzat deneyimleyerek geldim.. ve şimdi yaşadığım bilinç ve tatmin düzeyini deneyimledikten sonra ancak teizm ve nonteizm düzeyi hakkında konuşabiliyorum..



evet meditasyonla uğraşıp belli bir takım insanları incelediğimde görebildiğim kadarıyla tüm soyutlardan/tabulardan/öğretilerden arınıp kendi varlığından başka hiçbir şeye tutunmayan çok fazla insana rastalamadım.. gördüğüm ve incelediğim kadarıyla budizmin zen kolundakiler de bu işi iyi beceriyorlar sanki..

Sayin paslicivi ;

Ben yurtdisinda yasadigim icin genellikle okuduklarim yabanci dildedir. Siz kendi imkanlariniz dahilinde, tibbi, beyin veya sinir bilimi'ne dair veya psikolojiye dair makaleler bulup okuyabilirsiniz.

Ben size zaten bilimsel bilgi ile acikliyorum, meditasyon denen olay esnasinda olan bitenleri.. Bilimsel bilginin, bilimsel bilgisi olmaz. Anatomi diyorum, kan basinci diyorum, solunum diyorum, imgeleme diyorum, beyin diyorum vs.. Bunlarin hepsi buyuk olcude bilimsel bilgi ile aciklanmis konulardir.


Sizin nonbilgi olarak sunmaniz, bilgi eksikliginiz ve gizem yanlisi olmaniz sonucudur, ki eylemin yapilisi esnasinda kullandiginiz vucudunuzun bilimsel olarak cozumlenmedigi anlamina gelmez. Sindirim bilimsel olarak cozumlenmis olmasina ragmen, insanlar istisnasiz, yemek yerken, aldigi besinin suyunun hangi organ tarafindan emildigini bilmeyebilir. Dahasi herkes herseyi bilmek zorunda degildir. Tip bu yuzden dallara ayrilir. Bir urolog beyin ameliyati yapmaz, bir norolojist de urologluk yapmaz. Ikisinin kulvari farklidir. Genel gecer, anotomi bilgisinde ortak paydada bulusurlar.

Forumda yeni bir uye olmam, birseylerin olcutu degildir.
Meditasyonun ruhsal aci veya travmalarla, daha ise yaradigi sizin kisisel dusunceniz. Hicbir ruhsal aci veya travma gecirmemis insan da meditasyon yapabilir.

Depresyon baska seydir, meditasyon baska seydir. Ikisini karistirmayin.
Siz kisisel olarak depresyon esnasinda kabugunuza cekilip, buna yonelmis olabilirsiniz. Bu sebeple, "bendeki degisim tamamen meditasyona bagli " cumlenizi ozellikle isliyorum, ki dusunmenizde fayda var. Kendinize haksizlik etmeyin. Biraz daha dikkatli dusunun yorumlari okurken.

Cok kucuk yastaki cocuk, meditasyona ihtiyacli degildir zira hayal gucu genistir, kendi kendine bir nevi meditasyon yapar. Cocuklarin REM uykulari, enerjik oluslari dolayisiyla, dert, tasa, sigara, alkol vs. sorunlar olmadigi icin daha tatminkardir, yetiskin insana gore.. Cocuklarin ruyalarini inceleyebilirsiniz. Zeka duzeyi yuksek cocuklarin ozelliklerini arastirabilirsiniz.

Dediklerinizin arkasinda tabi ki durun, iyi birseydir. Cogu zaman depresyonda olan insan, depresyonda oldugunun farkinda degildir. Hayatin getirileri seklinde algilar.
Ancak depresyon esnasinda meditasyona bulasirsaniz, kendinizi uc bilinc, kendiniz disindakilerin tumunu alt duzeyde veya hasta olarak gormeniz dogal bir getiridir. Sanidir cunku..
Depresyon ciddi bir durumdur.. Ciddi bir hastaliga cevirecek olan da insandir, tedavi edecek olan da insanin kendisidir.
Bir psikolog'dan veya psikiyatr'dan destek alsaydiniz daha kolay atlatirdiniz o donemi.. O doneme kadar saglikli sayilabilecek bir hastasinizdir cunku.. Ama ben bu isi kendim cozerim deyip, kabugunuza cekilirseniz, meditasyona bulasirsaniz, saglikli dusunemez, kendinizin ust bilinc oldugunu ve diger insanlarin hasta olduklarini ileri surersiniz.

Bilinc yetmezligi sendromu diye bir hastalik yoktur, genel insanoglunun sahip oldugu. Bu sizin kendi basiniza turettiginiz bir hastalik. Bobrek yetmezligi ile karistirmayin. Bobrek yeterli calismayabilir. Tibbi destek verilebilir. Fakat yetersiz bilinc yoktur. Ta ki, genetik, kaza, agir darbe, travma vs. sebebli hastaliklar soz konusu degilse, ki etkilenmis olsun..

Solunum problemi sebebiyle olusabilecek bilinc rahatsizliklari bellidir. Ust mesajda ornekler vermistim. Tibbi bir problemdir,cogu zaman cozumu mevcuttur.

Diger soylediklerinize fazla yorum yapmayacagim, zira ayni seyleri yazmissiniz yine..

Tek soyleyecegim, elestiriye acik olmayan insanlar, elestiri yapmaktan korkarlar, kacinirlar. Bunun yerine kendisi disindakileri, kendilerini degistirmediklerinden, gelistiremediklerinden, asagi duzeyde/sinifta gormeyi tercih ederler. Bu elestiriye kapali insanin, psikolojik kacis yoludur.

Evet bahsettiginiz insanlari goremessiniz, cunku meditasyonun amaci kendi varligina tutunmak degildir. Zen kolundakiler de dahil.

Neva
19-09-2010, 11:21
sevgili neva..

benim meditasyonu öğrendiğim kitapta 112 tane teknik vardı.. ve teknikler bazı ana başlıklar altında toplanmıştı.. bunlardan belli bir grubu nefes üzerine idi ve nefes teknikleri olarak geçiyordu.. yani bir şekilde ya nefesinizi hızıyla oynuysunuz yada nefesinizi takip ediyorsunuz..

mesela Budha'nın kendi aydınlanmasını bağladığı teknik nefes tekniğidir.. nefes alıp verişini gözlemiş, bu alıp vermelerde geçişteki o nefessiz noktalaarı yaklamaya çalışmıştır.. hayalainizde nefes alıp vermeyi şekilsel canlandırın.. parabol(elips) şeklinde bir çizim ortaya çıkacktır.. bu şekli oluşturan iki yan çizginin alt ve üste birleştiği iki nokta vardır.. bu yan çizgilerin biri nefes alma diğeri nefes vermedir.. birleştiği noktalar da nefes alam verme arasındaki geçişi yani bir anlık nefessizliği simgeler.. işte gözlerinizi kapatıp bu noktaları yakalamay çalışmak bir nefes tekniği meditasyon şeklidir.. ilk başlangıçta transa geçmek çok zordur ama zamanla bir bakarsınız ki 4-5 nefes takibinden sonra transa geçmişsiniz.. işte bu transa haline geçtiğinizde uykuyla uyanıklık arası bir bilinç seviyesine geçersiniz ve ilk başlarda en sık yaşanan yan etki uykuya dalmadır.. meditasyopnn yapayım derken bir bakmışsınız uykuya dalmışsınız..

neyse bu bahsettiğim bir nefes tekniğidir.. ama bunun haricinde daha bir çok teknik vardır ve nefesle ilgili değildir.. ama bir çok teknikde nefes bir süre sonra o kadar sığlaşırki adeta durma noktasına gelir.. ve siz bu durumdan hiç bir şikayetiniz olmaz yani nefessiz kalma gibi bir sıkıntı yaşamazsınız..

daldığınız söylemiştiniz.. benim bir arkadaşımda sizin gibi bu işlere meraklı ve sürekli dalıyor.. geçen gün internetten bana bir video seyrettirdi, bir adam tüpsüz 75-100 metrelere kadar daldı ve çıktı.. bu inanılması çok zor bir olay.. insanın ne nefesini yeter ne de o basınca bedeni dayanabilir sanırım.. arkadaşım bu insanların çoğunun yoga yaptığından falan bahsetti.. yoga konusunda bilgi ve tecrübe sahibi değilim ama demekki işe yarıyor..

meditasyonda amaç bedeni sakinleştirmek değildir ki.. varolan yüklenmiş zihnin/öğretinin/tabunun ve onun yöneticisi sahtebenlik/egonun yönetimine son vermektir.. sahtebenliği tahttan indirip özbenliği tahta oturtmaktır.. yani kişinin artık gerçek kendisiyle yüzleşmesi, kendini tanıyıp bulmasıdır.. meditasyon insan bilincinde zihninde bir devrim yapmaktadır, varolan sahte mafyavari düzeni yıkıp gerçek sizi/adaleti/sevgiyi yönetimi getirmek için bir araçtır sadece..



meditasyonu kimselerin bilmediğini söylemedim hiç bir zaman, bunu doğu dünyası binlerce yıl önce bulmuş zaten, ben de rasgele okuduğum bir kitaptan öğrendim diyorum..

dediğim o yoğun trans halini bir kez deneyimleme şansınız olmadığı sürece "gözümle değil sanki beynimle görüyorum" benzeştirmesini zaten algılamanızı beklemiyorum..

ve bu konuda elimizde bilimin deklare edeceği "bilgi" düzeyinde bir veri olmadığı sürece her nonbilgi gibi meditasyon da tartışmaya açıktır ve tartışılacaktır zaten.. dediğim gibi sadece kişisel deneyimlerimizden, dönüşümlerimizden bahsedebiliriz burda, daha ötesi zaten tartışmadan başka bir şey değildir..



Sayin paslicivi;

Mumkunse bana meditasyonu anlatmayin asama asama.. Kac mesaj once, beyne dair imgeleme oldugunu zaten anlatmistim size..
Bahsettiginiz teknikler 1112 tane de olur. Hepsi solunumla bir sekilde ilgilidir.
Baska turlu oksijeni duzenleyemez, acamaz veya kisamassiniz. Daha once yazdim bunu size.. Hangi teknigi uygularsaniz uygulayin, solunumsuz yapamassiniz.
Soyledigimi yanlis algilamissiniz. Bakin alinti yaptiginiz cumlemi iyi okuyun. Bir suru teknik gelistirirsiniz ama solunumsuz olmaz. Solunumsuz beden sakinlesmez veya tam tersi hizlanmaz. Solursaniz kan pompalanir. Oksijen gonderimi az olursa, bilinc, bak boyle giderse bulanacagim sinyalleri verir.

Meditasyon zihin sagaltimidir bir nevi.. Ayrica sahtebenlik filan parcalanmaz. Aksine, cok kere euroka! gercegi buldum ben seklinde, ego yukselimi gorulur. Eger sadece meditasyon yapiyorsaniz..
Daha onceki mesajlarimda yazmistim. Tamamiyla beynin imgeleme yoluyla yaptigi bir oyundur size.. Derinlik algisi kandirir sizi. Tipki gorme islemini yaparken sizi kandirdigi gibi.. Cunku yaptiginiz beynin kendi rutin imgeleme islevini, tersine cevirmeye calismaktir. Ve bundan keyif alirsiniz, zihninizi sagaltirsiniz. Ama gecicidir, mutlak degildir. Zira derinlik algisi her zaman calisan bir yontemdir. Etrafiniza bir nevi duvar ormenizi, sagaltim yapabilmenizi saglar.

O yuzden ben sizin beynimle goruyorum anlatiminizi anliyorum. Gozunuzu kapatip, gozunuz kapaliyken, gozkapaklarinizi da sahne yapabilirsiniz kendinize.. Bir suru sey duyumsarsiniz. Ve gercek zannedersiniz. Derinlik algisi sebebiyle.. Ama bu bir beyin imgeleme oyunudur diyorum size.. Ve siz bana akademik kariyeri olan birisi olarak, ben beynimle goruyorum, deneyimlemediginiz icin anlayamassiniz diyorsunuz. Cunku kimsenin sizin gibi, meditasyon yapabilecegine ihtimal vermiyorsunuz. Acaba hayatinizda bizzat tupsuz daldiniz mi hic 25 m. ve fazlasi? -55, -60 'de tirmandiniz mi? Donma tehlikesi atlattiniz mi? Sizi bir soguk hava deposuna koysak, ne kadar sure kalabilirsiniz? Basinca ne kadar dayanabilirsiniz?
Bunlar hakkinda fikriniz var mi? Bakin bunlar kitaptan ogrenilmez. Once bunlardan birini denemeye calisin, oradaki bilinc halini gozlemleyin, sonra deneyime dair konusalim. Hic degilse vaktiniz oldugunda, basit bir yuzme havuzunun dibine inip, orada bir sure beklemekle baslayabilirsiniz.

Saglikli bir beyin, kesintisiz, rutininin disinda imgeleme yapamaz. Yaparsa gercek dunya ile hayal dunyasi birbirine karisir. Hayal dunyasindakiler gercek, gercek dunyadakiler hayal olur. Dolayisiyla kisi ikisi arasinda git-gel yasar ve farkli soylemler, davranis bozukluklari, uyumsuzluklar, gosterir.
Evet ben dalarim, yanisira tirmanirim. Yoga pasiftir, her yoga yapan insan dalamaz bahsettiginiz sekilde.. Aktif sporlarin yaninda, biraz aksesuarvari kalir. Yuzme, kosma, dalma, kayak, tirmanma vs. bunlar rutin akciger kapasitesini gelistirmek icin faydali aktif sporlardir.

Son bolumde katilmiyorum size.
Bilakis hastaliklar, hastanin yaninda varolarak, ona dokunarak, onu muayene ederek, onu dinleyerek, anlasilir ve tani konur. Uzaktan tombala usulu tani konulmaz.

paslıçivi
20-09-2010, 07:44
Ben, buradaki "tren kazasi" algisini "dereyi gormeden, pacalari sivama" ya benzettim.

Once dereyi gorelim, yani olan gercekligi, deney, gozlem, bulus, arastirma, sorgulama v.s. ile, yanlislanabilir oldugunu ortaya koyalim, sonra pacalari sivariz, yani olan gercegi, yanlislar ve degistiririz.


sevgili e.i..

"dereyi görmeden paçaları sıva-ma-yanlar" insandışı varlıklar/canlılardır.. yani hayvanlar bitkiler ve inorganik cansız dediğimiz varlıklardır..

insanoğlunu diğer varlıklardan/canlılardan ayıran en önemli özellik bilinç sahibi olması ve dolayısıyla bu bilincine yansıyan evreni/varlığı sorgulamasıdır.. insanoğlu dışındaki varlıklar bunu yapamaz, çünkü kendilerine yansıyan evreni sorgulayacak bilinçleri yoktur.. o yüzden zaten soyut üretemezler ve somutta yaşarlar..

işte insanoğlu bu varlığı/evreni merak etmek ve sorgulamak zorundadır.. "ben evreni merak etmiyorum" deme lüksüne/seçeneğne sahip değildir.. bu merak ve sorgulama varolan bilinç donanımı yüzünden bir zorunluluktur..

insanoğlu binlerce yıldır bu "merak ve sorgulama" işini yapmaktadır.. elinde bulunan bilim/epistemeolojik gerçeklik sayesinde de inançlarını revize etmektedir.. insanlık tarihinden okuduğumuz bildiğimiz mitolojiler vs, insanoğlunun ne kadar çok çeşitli inanç geliştirdiğini ve zaman içerisinde bilim sayesinde bu inançların bazılarının yokolduğunu bazılarının zayıfladığını bazılarının revize edildiğini görmekteyiz.. bu bir süreçtir.. ve insanoğlu bilincine yansıyan varlığı/evreni bir bütün olarak yani "mutlak 1" olarak ortaya koyamadığı sürece merak ve sorgulama devam edecek, elindeki bilim sayesinde de bu inancını binlerce yıl içerisnde yokedecek, değiştirecek ve revize edecektir.. bundan kaçış yoktur..

bu merak ve sorgulama sonunda cevap bekleyen bir çok soru vardır..

-yaşam nedir, bir anlamı var mıdır?

-varlık nasıl meydana gelmiştir?

-bu varlığın bir başı bir sonu var mıdır?

-insandan üstün varlıklar/iradeler var mıdır?

-ölüm canlılar için bir son mudur yoksa devamı varmıdır?

vs gibi sonsuz sayıda cevap bekleyen soru vardır.. insanoğlu beyin/bilinç gelişimeine paralel olarak bu soruları her zaman sormuştur ve sormak zorundadır.. dediğim gibi bunu sormayan, merak etmeyen, sorgulamayan varlık zaten bilinci olmayan varlıktır..

işte bu cevap bekleyen ama cevabı bilim/epistemeolojik gerçeklik tarafından verilemeyen bu sorular karşısında insanoğlu "şimdilik bilmiyorum" diyememektedir.. çünkü yine nörokimyasal, psikolojik donanım ve yapısı gereği aklı/düşüncesi karar vermek durumundadır, daha doğru bir ifadeyle karar vermek, taraf olmak zorundadır..

çünkü karar vermemiş, taraf olmamış "düşünce kompenenti" yüzünden "duygulanma kompenentini" dengeleyemez.. yani varoluşun yegane emri "yaşamda kal ve soyunu devam ettir" i yerine getirecek motivasyonu sağlayamaz ve akli, düşünce, duygudurum bozukluğuna girip savrulur gider..

işte o yüzden insanoğlu bilincine yansıyan varlığı bir bütün olarak ortaya koyup, bilmediği halde "bildiğini zannederek" yaşamak zorundadır.. bildiğini zannetme yanılgısı da "inançtır" işte..

ve bu inançlar da zaman ve coğrafyaya ve bir de kişinin bilinçaçıklığına göre çok farklılık gösterir..


zaman ve coğrafyaya göre inançta yaşayan insanlar teizm düzeyi bilinaçıklığındadır.. bu binlerce yıl önceki bir dogma olabileceği gibi günümüz dogmalarından biri de olabilir yada önümüzdeki yıllarda çıkacak yeni bir dogma/din de olabilir.... kişi hangi zaman ve coğrafyada dünyaya geldiyse insan olan ataları o kişiye "varlık/evren şudur" adlı bir paket program/din/dogma yüklerler.. ve bu kişi tüm yaşamı boyunca, ölünceye kadar kendine yüklenen bu zihin/din/dogmanın kölesi olarak ve varlığın/evrenin bu olduğunu bildiğini zannederek yaşar ve ölüp gider..

bir de bu yüklenen dogma/zihin/din gibi bilinci kapatan zinciri kırabilen insanlar vardır.. bunlar da nonteizm düzeyi bilinçaçıklığındadır.. ama bunlar da bilincine yansıyan evreni bir bütün olarak bilmediğini henüz kabullenecek durumda değildir.. çünkü bu insanlar da hala zihinde yaşamaktadırlar ve o zihin onların bilincinin üzerini kapatır, örter..

teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayanlar kendilerine yüklenen zihinde yaşarken, nonteizm bilinçaçıklığına sahip olanlar bu yüklenen zihnin karşıtı olarak yaşarlar.. o yüzden ateist, deist, panteist, agnostik vs dediğimiz nonteizm düzeyindeki insanları incelersen hepsinin senin ifadenle anti-teist olduğu görürsün.. zaman ve coğrafya gereği sitemizin islam formunun müdavimleri, başlık açanları bir incele istersen bakalım, karşına kimler çıkacak..

ateistin, deistin, panteistin, agnostiğin yaptığı şey kendi inancını savunmak, doğrulamaktan öte zihnindeki teizm düzeyi zihni yanlışlamaktır.. islam öğretisi/zihni yüklenmiş tüm nonteistler islamla uğraşıp durular..

hristiyanlık öğretisi/zihni almış tüm nonteistler hrisitiyanlıkla uğraşır..

hinduizm, budizm öğretisi/zihni almış nonteistler budizmle, hinduizmle uğraşmaktadırlar..

ama bu tüm nonteistler bunu yaparken "dinlerin insanlıkdışı uygulamalarını" bahane ederek bu yanlışlama işini yaparlar.. işte onlara bu bahaneyi uydurup kandıran sahtebenlikleridir..

oysa asıl mesele/sorun zihinde yaşayan bu insanların zihinlerinin ikiye bölünmüş olması ve bu 2 zihin parçasının parçanın biribiriyle olan çatışması ve kavganın yarattığı kişideki huzursuzluk, tatminsizliktir..

daha önce defalarce dile getirdiğim gibi; nonteizm düzeyine çıkmış ve farklı bir dinin hakim olduğu bir ülkede yaşamak durumda olan biri gidip de o ülkenin dinini yanlışlamaya, o dindeki insanlıkdışı uygulamaları eleştirme yoluna gitmez..

batı dünyasının tektanrılı semavi din zihni almış bir nonteist gidip de doğu dünyasının çok tanrılı ve tanrısız dinleri olan budizm ve hinduizmle hiç ilgilenmez bile, o dinlerin saçmlaıklarıyla, insanlıkdışılıklarıyla uğraşmaz, hatta o ülkede yaşamak zorunda olsa bile..

yine aynı şekilde doğunun hakim dinlerinden birinin zihniyle yüklenmiş bir nonteist de batı dünyasına gelip burda semavi dinlerin hakim olduğu bir ülkede yaşamk zorunda kaldığında yine semavi dinlerin saçmalıklarıyla, insanlıkdışı uygulamalarıyla ilgilenmez ve bunları yanlışlama yoluna gitmez.. o da ne yapar eder gider hala kendi zihnindeki dini yanlışlamaya uğraşır, amerikada yaşayan bir hindu bir budist zihinli nonteistin hristiyanlığı yanlışlamayacağı gibi..


yani mesele insanlık falan değildir, mesele iki parçaya bölünmüş olan zihnin verdiği çatışmanın huzursuzluğudur.. ama bunu herhangibir zihinli/dinli bir nonteiste söylediğin zaman kabuletmeyecektir, çünkü sahtebenlik buna müsade etmez.. sahtebenlik kişinin uyuması ve o sahte mutluluğu sağlamak için birçok savunma mekanızması geliştirmiştir.. kişi daha bu yazdıklarımı okurken bile savunma mekanızmaları hemen tayakkuz durumuna geçer ve bu yazdıklarımı reddedecektir, kişi bu mekanızmanın farkında bile değildir, çünkü sahtebenlik muazzam kurnaz bir mekanızmadır ve arka planda çok güçlü bir şekilde çalışmaktadır..

işte üstbilinç/farkındalık/aydınlanma dediğim durum da bu teizm ve noteizmin köleliğinden, bu tek zihinde derin uykudan ya da ikiye bölünmüş zihnin çatışmasından kurtulma hali, bir aşkınlık halidir..


aslında her insan anasından üstbilinç olarak doğar.. yani evreni/varlığı bilmemektedir.. ama her insanyavrusu ataları tarafından çok değişik soyut/zihinlerle kirletilerek altbilinç durumuna getirilir, yani bu hastalık nesilden nesile farkında olmadan aktarılır..

üstbilinç/farkındalık/aydınlanma/tam uyanıklık dediğim durum ise işte bu zihin hastalığından kurtulup iyileşmek ve insan olma yolunda devasa bir adım atmaktır.. yani tekrar o çocukluktaki zihinsizliğe, öğretisizliğe, mutlak mutluluğa, çoşkuya, aşırı meraklı ve ilgili duruma gelme halidir..


henüz hiç bir dini/milli/ahlaki vs öğreti/zihin yüklenmemiş ama konuşabilen yaklaşık 5-6 yaşlarında bir çocuğa şu soruları sorun..

yaşamın anlamı nedir?

evren nasıl varolmuştur?

tanrı varmıdır?

ölüm sonrası yaşam varmıdır?

islam doğru/hak bir din midir?

ya da dünyadaki dinlerden hangisi doğrudur/haktır?

muhammed allahın elçisimidir

isa tanrının oğlumudur

budha'nın ölüm sonrası yeniden doğumları doğrumudur

hinduların inandığı çoklu tanrılar ve ölüm sonrası karma yaşam doğrumudur?

ölümden sonra cennet cehennem varmıdır?

evet bu soruları 5-6 yaşlarında o içinden/özünden gelen mutlulukla yaşayan ve hiçbir öğretiyle kirletilmemiş meraklı, herşeyi sorup öğrenmeye çalışan çocuğa sorun...

sizin suratınıza öyle aval aval anlamsızca bakar ki, omuzunu silkerek size hiç bir cevap vermeden yanınızdan uzaklaşıp o çoşku ve mutlulukla oynunu oynamaya devam eder, yani nörokimysal donanımın ona emrettiği şeyleri, yani yaşamı çoşkuyla yaşamaya devam eder.. karşısına yeni bir şey çıktığında da sizi bıktırıncaya kadar soru sorup öğrenmeye çalışır.. çünkü doğası gereği bilinçli bir canlıdır ve merak edip öğrenmek zorundadır..

ama yukardaki soruları zihinle hastalanmış bir insana sorun bakalım "ben nerden bileyim, bilmiyorum" diyebilecek midir?

işte dünyadaki her zaman ve coğrafyada doğan her insan evladı böyle sağlıklı doğar, bilmediğinin farkındadır, özünden gelen mutlulukla çoşku içinde yaşar.. ama başta ebeveynleri olmak üzere, yaşadığı toplum, gittiği okul, medya, kutsal mekanların varlıkları, sesleri, ibadetler bu çocuğu hastalandırır. bilmediğinin farkında olan çocuk o savunmasız beyin gelişimi sırasında adeta bir virüs bulaştırılarak hastalandırılır.. bunu yapan insan olan atalarıdır.. ve bu bulaştırdıkları şeyin bir hastalık olduğunun farkında bile değillerdir, çünkü onlar da kendi ataları tarafından bu virusle7zihinle hastalandırılmışlardır.. ve bu hastalık binlerce yıldır nesilden nesile biz zihin aktarımı olarak sanki genetik geçişli bir hastalık gibi tüm dünuya insanlığına bulaştırılıp hasta edilmiştir..

insanoğlunun özündeki mutlak mutluluğu daha çocukluğundan itibaren elinden alınmış ve bunun yerine mutlu olması olması yüzlerce binlerce soyut somut oyuncak verilmiştir önüne..

ve özünden, özbenliğinden, mutlak mutluluğundan, safbilincinden uzaklaştırlmış, kopartılmış bu insan denen canlı türü önğüne konan bu sahtekimlik/benlikle ve önüne konan sahte soyut somut oyuncaklarla mutlu omaya çalışmakta ve bunları sahiplenip sabitlemek zorunda kaldığı için kendi gibi olmayan diğer tüm türdeşleriyle büyük bir kaos, savaş, insanlıkdışı içinde yaşamak zorunda kalmıştır.. ve insanoğlu buna yaşamak demektedir..

nasıl hasta bir insan suçlanıp eleştirilemezse bu durumdaki bir insanoğlu da eleştirilp suçlanamaz.. çünkü hasta olduğunun farkında değildir henüz.. o hala hastalığın semptomlarıyla mücadele etmektedir çünkü..

hastalığın en büyük semptomu da; varlık hakkında benim inancım(bildiğimi zannetiğim) doğru, benim gibi inanamayanlar yanlıştır... onlara bildiğimi aktarıp, onları uyandırayım, doğru yola sokayım, insanlığı getireyim..

bu yukardaki semptom bir şablon gibidir.. tüm teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanoğluna göre biçilmiş kaftandır.. ve insanloğlunun kendi türdeşiyle empati kurma yeteneğini yokedip, elinden alıp onun inancını yanlışlama, yoluna giderek onun kalbini kırmaktadır...


yaşamda önemli olan yukardaki cevabını bilmediğimiz bu soruların ne olduğu değil, yaşamı tüm canlı cansız varlıklarla beraber bir bütünlük, sevgi içinde yaşadığımızdır..

ama bunun farkına varılması için insanoğlunun bu zihin ve onun yöneticisi sahtebenlik/ego denen hastalıktan/illetten bir an önce meditasyon/tıbbi müdahele/ilaç vs, artık şifa nerde ve neyse bir an önce uygulanıp, insanoğlunun iyileşmesi gerekmektedir..

bugünlük bu kadar...

Neva
20-09-2010, 09:14
*işte o yüzden insanoğlu bilincine yansıyan varlığı bir bütün olarak ortaya koyup, bilmediği halde "bildiğini zannederek" yaşamak zorundadır.. bildiğini zannetme yanılgısı da "inançtır" işte..


*oysa asıl mesele/sorun zihinde yaşayan bu insanların zihinlerinin ikiye bölünmüş olması ve bu 2 zihin parçasının parçanın biribiriyle olan çatışması ve kavganın yarattığı kişideki huzursuzluk, tatminsizliktir..

*yani mesele insanlık falan değildir, mesele iki parçaya bölünmüş olan zihnin verdiği çatışmanın huzursuzluğudur..

*işte üstbilinç/farkındalık/aydınlanma dediğim durum da bu teizm ve noteizmin köleliğinden, bu tek zihinde derin uykudan ya da ikiye bölünmüş zihnin çatışmasından kurtulma hali, bir aşkınlık halidir..

*ama bunun farkına varılması için insanoğlunun bu zihin ve onun yöneticisi sahtebenlik/ego denen hastalıktan/illetten bir an önce meditasyon/tıbbi müdahele/ilaç vs, artık şifa nerde ve neyse bir an önce uygulanıp, insanoğlunun iyileşmesi gerekmektedir..

bugünlük bu kadar...

Sayin paslicivi;

Cok guzel cikarimlar yapmissiniz, onca soylem arasindan sectim iyilerini.

*Iste bu bahsettiginiz sebepler yuzunden, meditasyonda sizin tanriniz ve inancinizdir.
Zira bildiginiz, ulastiginiz, o varolusa iliskin bilinemezliktir.
Amerika kesfedilmisti, ama siz yeniden baska yollardan kesfetmeyi denediniz, ki bu da bir secimdir, saygi duyulasidir.

Bildigini zannetme ile bilinemezlige ulasma arasinda, zihniyet bakimindan hicbir fark yoktur.
Biri, bilmedigi halde, bilinemezligi bildigini zannediyorsa, digeri de, bulmadigi halde, buldugunu zannederek, bilinemezligi dogruluyordur.

* Kendinizin de, cift zihinde yasayan bir yasam formu oldugunuzu unuttunuz sanirim. Ah bu meditasyon!!! Insana kendini mutant bile zannettirir.

* Siz de iki zihinde yasayan bir yapi olmanizdan mutevellit, huzursuzluk cikariyor, tum insanligi "hasta" ve uyduruk, guncel hayata iliskin "bilinc yetmezligi" tanisiyla tanimliyorsunuz. Mesela huzursuzluk cikarmanizin sebebinin insanlikla alakali olmadiginin farkinda misiniz ?
Kaldi ki meditasyonda yasadiklariniz deneyimleriniz, bilinc bulanikligina yakin durustan baska birsey degil..

*Ustbilinc insanlari, mutant oluyor bu durumda. Ego'yu yalayip yutmuslar, yok etmisler, parcalamislar. Tanri/lar bile, bu kadar askin olamadi, egosunu parcalayamadi, eyvahlar olsun onlara!

* Tabi, meditasyon sart!:smokin:
Fakat siz hala, sunlar sunu yanlisamazlar, suna bulasmazlar diye carsaf carsaf ayni seyleri yazmaniza ragmen, konunun basindan beri hindu veya budist,teist genel anlamda tasavvuf, dinsel/inancsal ogretinin yanlislandiginin ayirdinda degilsiniz.
Ha niye yanlisladik? Cunku siz tam tersi, hepsini teizm/nonteizm astiginizi soyluyordunuz.

Bir gorebilseniz bunu!!!!

Neva
20-09-2010, 10:07
çünkü bilim varolandan yola çıkarak;

"geçmiş ve şimdi"ye ait "bilgi"yi sunarken

"gelecek" hakkında da "hipotez ve teori" üretebilir..



dediğim gibi bilim bize sadece "geçmiş ve bugün"ü verir.. "geleceği" vermez, veremez, çünkü bilim kahin değildir.. bilim, insanoğlunun kendisine yansıyan varlığı bilmediğinin ama bilmek istediğinin en büyük kanıtı ve olgusudur..





Sayin paslicivi;

Bir bilim insani oldugunuz icin, dikkat cekmek istedim.

Bilim dunu, bugunu, gelecegi de koyar ortaya.. Bu kahin olusu sebepli degildir. Zira bilimin ana unsuru, donemler arasina yonelik etkilesimdir. Bir kanun, bir gercek bilgi de hop diye bir gunde cikmaz ortaya..

Bilim de dahil, hicbir kavram bagimsiz ve tek basina, hortlarcasina ortaya cikmamistir tarihsel surec icinde..

Bakin, bir Sumer'de olmus(olmek) insani, kaldirin getirin simdiki zamana, "Yuh ulan, ne sistem kurmusum, herifler hala kullaniyor. Enlil sizi kutsasin" diyecektir. O donemin benzer sistemleri, kavramlari bugunde de daha da gelistirilmis halde, kullanilmakta zira..

Babil'den birini kaldirip getirin, "Ooo gencler boynuz kulagi gecmis. Teleskoplar, uydular, Sin versin. Aferin" diyecektir. O donemde gokyuzu izleniyordu, bugun de uzay izlenmekte..

Bu nedir?
Bir, Sumer'in, Babil'in vs. kendi doneminde, kendi kulturu icinde, bilimi kendi donem kosullari nispetinde olusturarak, kullanarak, gelecegi belirlemesidir. Her donemde, sorgulayan, olcen, imkani olmamasina karsilik bilimsel tanimlayabilecegimiz sekilde dusunen insanlar mevcuttur.

Hipotez veya teori farketmez, yanlislanabilir/dogrulanabilir farketmez, bilgi'ye donusebilecek her done, gelecege aktarilir bilim tarafindan.

Kurulan hipotez, teori yanlis da olsa, gelecekte bu hipoteze iliskin, gercek bilgiyi, yani "bu hipotez yanlistir, gecersizdir" diye bilgi olarak ortaya koyacak olan da bilimdir. Gelecekte bunu yaparken faydalandigi da, gecmisin, yani bugunun donesidir.

evrensel-insan
20-09-2010, 20:03
Saygideger paslicivi;

"dereyi görmeden paçaları sıva-ma-yanlar" insandışı varlıklar/canlılardır.. yani hayvanlar bitkiler ve inorganik cansız dediğimiz varlıklardır..

insanoğlunu diğer varlıklardan/canlılardan ayıran en önemli özellik bilinç sahibi olması ve dolayısıyla bu bilincine yansıyan evreni/varlığı sorgulamasıdır.. insanoğlu dışındaki varlıklar bunu yapamaz, çünkü kendilerine yansıyan evreni sorgulayacak bilinçleri yoktur.. o yüzden zaten soyut üretemezler ve somutta yaşarlar..-paslicivi-

Hala ayni yerde kalip, ayni inadi devam ettirip, ayni dusunceleri dile getiriyorsun. Bu konudaki inancin, bence iman duzeyine gelmis. Oyuzden ne dense, bir faydasi yok. Cunku, bu dediklerinin disina cikanlari ve de cikabilecekleri, dusunce ve gozlem olarak gormek istemiyor, kabul edemiyorsun. Ustelik, bu iman duzeyine gelmis inancin, kisilerin bu dediklerinin disina cikabilecegini goremedigi icin, onlari dile getirdigin dusuncelerle, kendi iman duzeyine gelmis inancina, mahkum etmeye calisiyorsun.

En azindan bu inadindan vazgec. Birak kisiler, kendilerince ne duzeye gelmek isterlerse gelsinler, bunun imanin ile, imkansiz oldugunu dile getirmekten, vazgec.

Oyle veya boyle, kendi duzeyini kendin degistirmisken, neden baskalarinin onunu kesmek istiyorsun?

Ama, maalesef; iman duzeyine gelmis, bu konudaki inancinin, once senin tarafindan sorgulanmasi gerekiyor. Yani, "ben neden dile getirdiklerimle, kisileri varolusa/norokimyasal yapiya, bir robot olarak mahkum etmek istiyorum?" sorusunu, kendinde sorgulaman, gerekiyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
21-09-2010, 05:29
Meditasyon'da insanin norokimyasinda, iddia ettiginiz gibi afaki ve gorulmemis, duyulmamis, degisiklikler olmaz sayin paslicivi..

Ben size zaten bilimsel bilgi ile acikliyorum, meditasyon denen olay esnasinda olan bitenleri.. Bilimsel bilginin, bilimsel bilgisi olmaz. Anatomi diyorum, kan basinci diyorum, solunum diyorum, imgeleme diyorum, beyin diyorum vs.. Bunlarin hepsi buyuk olcude bilimsel bilgi ile aciklanmis konulardir.



sevgili neva..

siz bana "meditasyon şunlara neden olmaz" tarzı bir bilgi sunmaya çalışıyorsunuz ve buna bilimsel bilgi diyorsunuz..

aspirin örneğini çok iyi bilirsiniz.. bir analjezik olarak ilk defa kullanılan bu ilaç günümüzde bu özelliğinin dışında bir çok amaç için kulanılabilmektedir.. aspirin ilk bulunduğunda kalp ve beyin gibi hassas organlardaki küçük damarlardaki akışkanlığa yardımcı olduğu ve bu damarlarda ortaya çıkan tıkanıklıklar yüzünden enfarktüsü(doku hasarı/ölümü) engellediği konusunda bir bilgimiz yoktu.. ama günümüzde bu tarz damarsal dolaşım/tıkanıklık/yetmezlik durumlarında/risklerinde aspirin her hekimin reçetesine neredeyse standart olarak girmiştir..

aspirin ilk bulunduğunda biri çıkıp da "ya arkadaşlar ben bir şey gördüm, bu aspirin denen meret sanki kalp beyin gibi hayati organlardaki dolaşımı açıp tıkanıklıkları azaltıyor sanki" dediğinde siz pozitif bilimle uğraşan biri olarak "aspirinin bu damarlardaki akışkanlığa yardımcı olucu özelliği yoktur" derdiniz sanırım.. çünkü o zaman ki dönemlerde böyle bir bilgi yoktu..

insanoğlu meditasyonu şimdilik sadece elinde olan tıbbi teknoloji sayesinde inceleyebilir ve "meditasyonun etkilerinden" bahsedebilir.. ama "meditasyonun insan nörokimyasında böyle değişikliklere ve dolayısıyla bilince etkisi yoktur" gibi bir yaklaşım bilimsel bir göz değil önyargılı bir gözdür.. ben zaten meditasyonun henüz bilimsel/evrensel onayı olmadığını, sadece kişisel deneyimlerimden böyle bir hipoteze vardığımı ifade ediyorum..

nasıl aspirin birinin hayatını kurtarırken diğer taraftan anaflaksi ve kanama zamanına etkisi dolayısıyla başka bir kişiyi öldürebilirse meditasyon için de aynı şey geçerlidir.. birine şifa olabilirken diğer bir insanı delirtebilir.. bunlar henüz bilgi düzeyinde bilebileceğimiz, karar verebileceğimiz şeyler değil..

bilim bir süreç meselesidir ve adım adım ilerler..

paslıçivi
21-09-2010, 05:52
Meditasyonun ruhsal aci veya travmalarla, daha ise yaradigi sizin kisisel dusunceniz. Hicbir ruhsal aci veya travma gecirmemis insan da meditasyon yapabilir.

Depresyon baska seydir, meditasyon baska seydir. Ikisini karistirmayin.


sevgili neva.. bu tarz felsefe sitelerinde zaten kişisel düşünceler/inançlar tartışılıp konuşulur, bilim/bilgi değil.. bilim/bilgi zaten tartışma götürmez bir şekilde sınanabilinir, tekrarlanabilinir ve evrensel onayını almış datalardır..

ve burda meditasyon hakkında yazdıklarımın kişisel düşünce ve deneyim olduğunu size anlatabilmem için kaç puntoluk ve hangi renkte yazmam gerekiyor..:hug:

bir hekime "depresyon ve meditasyon başka şeydir, ikisini karıştırmayın" dedirten sizin özbilinciniz/özbenliğiniz değil sahtebenliğinizdir..

çünkü sahtebenlik/ego tatmin/tatminsizlik üzerine kurulmuştur.. tatmin olmak için her yolu dener, akılcılıktan uzaklaştırır insanı.. bir zamanlar sevgili e.i. de "&" işaretini "sonsuz" kavramını ifade etmek için kullandığımda beni eleştirmişti:).

sahtebenlik çok pis bir şeydir, üstün olmak, haklı çıkmak ve tatmin olmak için denemeyeceği yol yoktur.. en zeki, en bilgili adamı bile zıvanadan çıkarır, savurur, tanımayacağınız hale getirir, zaten o yüzden sahtebenlik/ego bir insanlık hastalığıdır diyorum ya..

şimdi burda depresyon ve meditasyonun farklı şeyler olduğu konusunu konuşmak bile istemiyorum, çünkü zaman kaybından başka bir şey değil..çünkü bunu her ikimiz de kavrayabilecek bilgi ve bilinç düzeyindeyiz.. tek farkımız sahtebenliklerimizin gücü ve etkisi sanırım..

şimdi burdaki ifademi "benim b.kumda mavi boncuk var" olarak algılamayın lütfen.. sadece size sahtebenliğin insana neler yaptıracağını göstermeye çalışıyorum..

Neva
21-09-2010, 18:35
sevgili neva..

siz bana "meditasyon şunlara neden olmaz" tarzı bir bilgi sunmaya çalışıyorsunuz ve buna bilimsel bilgi diyorsunuz..

aspirin örneğini çok iyi bilirsiniz.. bir analjezik olarak ilk defa kullanılan bu ilaç günümüzde bu özelliğinin dışında bir çok amaç için kulanılabilmektedir.. aspirin ilk bulunduğunda kalp ve beyin gibi hassas organlardaki küçük damarlardaki akışkanlığa yardımcı olduğu ve bu damarlarda ortaya çıkan tıkanıklıklar yüzünden enfarktüsü(doku hasarı/ölümü) engellediği konusunda bir bilgimiz yoktu.. ama günümüzde bu tarz damarsal dolaşım/tıkanıklık/yetmezlik durumlarında/risklerinde aspirin her hekimin reçetesine neredeyse standart olarak girmiştir..

aspirin ilk bulunduğunda biri çıkıp da "ya arkadaşlar ben bir şey gördüm, bu aspirin denen meret sanki kalp beyin gibi hayati organlardaki dolaşımı açıp tıkanıklıkları azaltıyor sanki" dediğinde siz pozitif bilimle uğraşan biri olarak "aspirinin bu damarlardaki akışkanlığa yardımcı olucu özelliği yoktur" derdiniz sanırım.. çünkü o zaman ki dönemlerde böyle bir bilgi yoktu..

insanoğlu meditasyonu şimdilik sadece elinde olan tıbbi teknoloji sayesinde inceleyebilir ve "meditasyonun etkilerinden" bahsedebilir.. ama "meditasyonun insan nörokimyasında böyle değişikliklere ve dolayısıyla bilince etkisi yoktur" gibi bir yaklaşım bilimsel bir göz değil önyargılı bir gözdür.. ben zaten meditasyonun henüz bilimsel/evrensel onayı olmadığını, sadece kişisel deneyimlerimden böyle bir hipoteze vardığımı ifade ediyorum..

nasıl aspirin birinin hayatını kurtarırken diğer taraftan anaflaksi ve kanama zamanına etkisi dolayısıyla başka bir kişiyi öldürebilirse meditasyon için de aynı şey geçerlidir.. birine şifa olabilirken diğer bir insanı delirtebilir.. bunlar henüz bilgi düzeyinde bilebileceğimiz, karar verebileceğimiz şeyler değil..

bilim bir süreç meselesidir ve adım adım ilerler..

Sayin Paslicivi ;

Bakin kacinci kez yaziyorum ve oldukca acik yazdigimi dusunuyorum. Ancak tanriniz ve imaniniz doktor oldugunuz halde artik akademik bilgilerinizi reddetme asamasina getirdi sizi. Biraz daha zorlasak, noroloji bilimi, psikoloji, psikiyatr bilimi, anatomi vs. diye bilim dallari yoktur diyeceksiniz.

Beyin, normal isleyisinde, norokimyasal degisiklikler gosterir. Bu bilimsel olarak bilinen birseydir.

Ama beyin, meditasyonda sizin bahsettiginiz sekilde, varolan degisim ozelliginden farkli, ustbilinclere filan sicratan bir norokimyasal degisiklik gostermez.

Sizin yapmaya calistiginiz bu basligin basindan beri,sozde (!) beynin olmayan bir norokimyasal degisimini meditasyon sayesinde ortaya cikardiginiz.. Mucize yaratma azmi icerisindesiniz cunku. Hani doktor olmasaniz diyecegim ki, bilmedigi icin boyle dusunmesi normaldir.

Basindan beri size imgelemeye vs. iliskin beynin oyunlaridir diyorum.
Siz benim, insan anotomisi, solunum, imgeleme vs. seyleri ortaya koymama ragmen, bunlari bir doktor olarak bilimsel bilgi seklinde kabul etmiyorsunuz.

Cunku tanriniz, inanciniz, imaniniz meditasyon olmus durumda..

Bunu bir de efendim bu non-bilgidir diye bize tabiri caizse kakalamaya calisiyorsunuz. Sizin kisisel nonbilgi diye, sundugunuz, sunacaginiz pek cok konuyu bilim aciklamistir.
Ve siz bir doktor olarak bunlari, yani akademik bilginizi reddiyorsunuz.

Sonra kalkip bana akildisi sekilde aspirin ornegini veriyorsunuz.
Bilim onune gelen her konuyu, test etmeden hadi efendim gule gule bu bilimsel degildir, ben boyle istedim seklinde kovar mi? Nasil bir mantiktir bu?

Evet aspirin ilk ciktiginda, faydali yan etkilerinden haberimiz yoktu. Bilim, bilakis dislamadigi ve dikkate aldigi icin(faydali yan etkileri olabilir mi fikrini) bugun baska konularda faydasini biliyoruz. Bilim bunu yaparken ne yapti? Aspirin'i kullandi yine done ilac olarak.. Bunu ayirt edemiyor musunuz? Ama bu testler yapilana kadar, kesin olarak faydalidir demedi. Test etmeden diyemez zaten bilimin dogasina aykiridir bu. Oyle olsa bilim olmaz, inanc olurdu.

Siz siradisi, cidden bilinmeyen birsey sunmuyorsunuz ki ben size kalkip evet dogru olabilir diyeyim. Siz solunum'u, imgelemeyi, psikoloji'yi harmanlayip makyaj yapiyor onumuze koymaya calisiyorsunuz.

Beynin norokimyasal degisiklikler gosterdigini, lise talebesi dahi bilir. Ama siz bunu allayip, pullayip benim kisisel deneyimimdir, nonbilgidir, bilimsel olarak kanitlanmamistir diye sunarsaniz, bilimde size hadi ordan der kisaca.. Hem bilimsel olarak aciklanmis bir isleyisinin silsilelerini kullanacaksiniz, hem de buna meditasyon henuz bilinmeyendir diyeceksiniz.

Bilim aciklamis oldugu bilgileri, mistisizm seklinde sunmaz.Insanlar mistik dunyalarina, bilim tarafindan cozumlenmis vucutsal eylemlerini kullanarak ulasir. Niye bahsettiginiz deneyiminizde, Budha'nin imgeleme taktigini kullandiginiz oyleyse?

Ben ne dedim basindan beri size? Bu bir imgeleme eylemidir.

Bu anlattiginiz ve kurgulamaya calistiginiz seylerin hepsi insan anatomisine dair olan seylerdir. Bahsettikleriniz de bilimsel olarak aciklanmistir.

Siz bir hipoteze filan varmis degilsiniz. Siz bilimsel acilimlari kullanip, zaten aciklanmis bilgileri, kendi hipoteziniz seklinde sunmaya calisiyorsunuz. Cunku meditasyona olan inanciniz, imaniniz sizi meditasyon'u on plana cikarmaya yonlendiriyor.

Bu sozde hipotezinizi sadece bilimsel bilgiden uzak birine anlatip, kandirabilirsiniz.


Hala "henuz bilemiyoruz" diye uydurma egilimi icerisindesiniz..

Ne tehlikesi, ne delirmesi?
Bilimsel olarak biliyoruz, fazla imgeleme'nin tehlikeli olup sizofrene sebebiyet verdigini.. Kac sayfa once anlattim size.. Oksijen azalmasinda bilinc bulanikligi yasandigini da anlattim hala solugum kesiliyor gibi oluyor diye bilinmeyen birsey gibi anlatmaya devam ediyorsunuz. Sizofreni ve tedavisi bilimsel bir tani veya tedavi degildir seklinde lutfen bize yutturmaya kalkmayin.

Dozayinda yapilan imgelemenin kimseye bir zarari yoktur. Her insan hayal kurar, kurmalidir, kurmamasi anormalliktir zaten.

Sizin tarzinizda, benzeri uydurma hipotezler yuzunden, bugun insanlik medyum kapilarinda, falci kapilarinda vs. surunuyor.

Degil mi ki siz de doktor olusunuza ragmen, inanciniz, imaniniz geregi aldiginiz akademik bilgiyi reddediyorsunuz!

Size gore, bana bunlari soyleten benim sahtebenligim. Ama siz de onlugu giyip isbasina gecince, sahtebenliginizle tani, teshis, tedavi yapiyorsunuz. Onlugu cikarinca,yine sahtebenliginizden dolayi, meslek icra ederken izlediginiz yollari, yontemleri bir bir reddediyorsunuz.

Neva
21-09-2010, 18:53
sevgili neva.. bu tarz felsefe sitelerinde zaten kişisel düşünceler/inançlar tartışılıp konuşulur, bilim/bilgi değil.. bilim/bilgi zaten tartışma götürmez bir şekilde sınanabilinir, tekrarlanabilinir ve evrensel onayını almış datalardır..

ve burda meditasyon hakkında yazdıklarımın kişisel düşünce ve deneyim olduğunu size anlatabilmem için kaç puntoluk ve hangi renkte yazmam gerekiyor..:hug:

bir hekime "depresyon ve meditasyon başka şeydir, ikisini karıştırmayın" dedirten sizin özbilinciniz/özbenliğiniz değil sahtebenliğinizdir..

çünkü sahtebenlik/ego tatmin/tatminsizlik üzerine kurulmuştur.. tatmin olmak için her yolu dener, akılcılıktan uzaklaştırır insanı.. bir zamanlar sevgili e.i. de "&" işaretini "sonsuz" kavramını ifade etmek için kullandığımda beni eleştirmişti:).

sahtebenlik çok pis bir şeydir, üstün olmak, haklı çıkmak ve tatmin olmak için denemeyeceği yol yoktur.. en zeki, en bilgili adamı bile zıvanadan çıkarır, savurur, tanımayacağınız hale getirir, zaten o yüzden sahtebenlik/ego bir insanlık hastalığıdır diyorum ya..

şimdi burda depresyon ve meditasyonun farklı şeyler olduğu konusunu konuşmak bile istemiyorum, çünkü zaman kaybından başka bir şey değil..çünkü bunu her ikimiz de kavrayabilecek bilgi ve bilinç düzeyindeyiz.. tek farkımız sahtebenliklerimizin gücü ve etkisi sanırım..

şimdi burdaki ifademi "benim b.kumda mavi boncuk var" olarak algılamayın lütfen.. sadece size sahtebenliğin insana neler yaptıracağını göstermeye çalışıyorum..

Sayin paslicivi ;

Ruhsal yonden sancili surecler gecirdim derseniz, ben de size bu depresyon donemidir derim.

Akademik bilgilerinizi inanciniz, imaniniz yuzunden reddetme noktasinda da bir onceki mesajlardaki bilimsel bilgilerden dolayi, depresyon ve meditasyon farkli seylerdir karistirmayin derim.

Cunku dediniz ki; ruhsal sancilarim sonrasi, meditasyonla degisimi yakaladim. Bunu acimlayan ben degil sizsiniz.

Bilimsel bilgiyi ortaya koymak, ne zamandir sahtebenlik eylemi oldu?
Gunun belirli saatlerinde(is saatlerinizde), siz de sahtebenliginizle bilimsel bilgiyi kullanmiyor musunuz? Bunun garip olan tarafi nedir?

Mistisizm tarafinda niye bilimsel bilgiyi kullanmak isinize gelmiyor? Cunku imaniniz, inanciniz kirilacak. Buyu bozulacak. Gizem kalmayacak.

Iste siz de tatminsizlik yuzunden,meditasyonu, inanci tercih ediyorsunuz. Inanmak tatmin siziyor cunku, bilmek degil. Ben size inanis biciminize karsi degilim, boyle bir hakkim yok.

Ama bilimsel bilgiyi carpitmaniza, bilimsel bilgiyle suslemenize, ustelik kullaniyor oldugunuz halde inkar edisinize karsi cikarim.

Iste bu yuzden akilli olmaniza ragmen, inanc sebebiyle reddesiniz sizi zivanadan cikariyor. Surekli buyuk punto baslik atmak ihtiyaci hissediyorsunuz. Halbuki biz yazdiklarinizi gozden kacirmis degiliz.

Biz bu topigin basindan beri, sayin paslicivinin benlik uretimlerini izliyoruz zaten.. Anlatmaniza hacet kalmiyor.

Ruya'da kisisel deneyimdir ama isleyisi bilimsel bilgi ile aciklanir.

paslıçivi
22-09-2010, 06:11
"dereyi görmeden paçaları sıva-ma-yanlar" insandışı varlıklar/canlılardır.. yani hayvanlar bitkiler ve inorganik cansız dediğimiz varlıklardır..

insanoğlunu diğer varlıklardan/canlılardan ayıran en önemli özellik bilinç sahibi olması ve dolayısıyla bu bilincine yansıyan evreni/varlığı sorgulamasıdır.. insanoğlu dışındaki varlıklar bunu yapamaz, çünkü kendilerine yansıyan evreni sorgulayacak bilinçleri yoktur.. o yüzden zaten soyut üretemezler ve somutta yaşarlar..-paslicivi-

Hala ayni yerde kalip, ayni inadi devam ettirip, ayni dusunceleri dile getiriyorsun. Bu konudaki inancin, bence iman duzeyine gelmis. Oyuzden ne dense, bir faydasi yok. Cunku, bu dediklerinin disina cikanlari ve de cikabilecekleri, dusunce ve gozlem olarak gormek istemiyor, kabul edemiyorsun. Ustelik, bu iman duzeyine gelmis inancin, kisilerin bu dediklerinin disina cikabilecegini goremedigi icin, onlari dile getirdigin dusuncelerle, kendi iman duzeyine gelmis inancina, mahkum etmeye calisiyorsun.



sevgili e.i..

yukarda alıntı yaptığın benim ifadelerim "insanların değişimi ile ilgili" değildir..

sen anladığım kadarıyla şunu söylemeye çalışıyorsun;

ben evrensel insan olarak, epistemolojik gerçeklikte yaşarım, gerisini sorgulayıp merak etmem.. evreni/varlığı bir bütün olarak sorgulamam, bilim ilerledikçe bilimin bana sunduklarıyla yetinirim.. çünkü sana göre bilincimize yansıyan varlığı/evreni merak edip sorgulamak ve bunlardan birini sahipleyip sabitlemek "doğal düşünce"dir ve bu bir "sorun"dur, demeye çalışıyorsun.. bunca aydır yazışmalarımızdan benim algıladığım bu..

ben de buna cevaben diyorum ki;

insanoğlu henüz sadece epistemeolojik gerçeklikte yaşayacak donanım ve bilince evrilmedi.. bilinç sahibi olmasının getirdiği bir zorunluluk olarak kendi bilincine yansıyan evreni/varlığı bir bütün olarak bilmek/öğrenmek istiyor.. ama epistemeolojik gerçeklik/bilim bize evreni/varlığı bir bütün olarak sunamadığı için de bilimin suınduklarının bittiği yerden sonra belli bir inançta yaşamak zorundadır diyorum..

buraya kadar anladıklarım yanlış ise lütfen düzelt.. insanın inancının değişimini sonra konuşucaz zaten..

paslıçivi
22-09-2010, 07:15
Bakin kacinci kez yaziyorum ve oldukca acik yazdigimi dusunuyorum. Ancak tanriniz ve imaniniz doktor oldugunuz halde artik akademik bilgilerinizi reddetme asamasina getirdi sizi. Biraz daha zorlasak, noroloji bilimi, psikoloji, psikiyatr bilimi, anatomi vs. diye bilim dallari yoktur diyeceksiniz.

Beyin, normal isleyisinde, norokimyasal degisiklikler gosterir. Bu bilimsel olarak bilinen birseydir.

Ama beyin, meditasyonda sizin bahsettiginiz sekilde, varolan degisim ozelliginden farkli, ustbilinclere filan sicratan bir norokimyasal degisiklik gostermez.


sevgili neva.. bilim ve sundukları benim yaşamımın temelini oluşturur.. zaten o yüzden ben "bilmiyorum"cuyumdur.. çünkü bilimin sunduklarını "bilgi" onun haricindeki herşeyi "nonbilgi" olarak görür ve algılarım.. yani epistemelojik gerçeklikte yaşarım.. ama sevgili e.i gibi epistemeolojik gerçeklikte yaşarken bir taraftan da evreni/varlığı merak eder ve sorgularım.. zaten bundan kaçışım yoktur.. benim diğer insanlardan tek farkım bu sorgulama sonunda hiç bir soyutu/hayali/düşünceyi sahiplenip sabitlememedir..

bana göre; bilimin sunduklarına "evet" ama ondan sonra bilincimize yansıyan varlık için sonsuz sayıda soyut/ihtimal üretebilirim ve bunlardan hiçbirini sahiplenip sabitlemem, bana göre evren/varlık hakkında ilerde ulaşacağımız şeyler sonsuzdur.. yani zihnimize düşen ve düşmeyen her türlü şey bir olasılıktır, şimdilik bunu bilemeyiz diyorum..

diğer taraftan bugün nöroloji psikiyatri gibi bilim dalları bize henüz herşeyi açıklayamıyor diyorum.. Tao'yu, budha'yı, musa'yı muhammed'İ isa'yı, konfiçyus'u ve bunun gibi insanlığı binlerce yıldır peşinden sürüklemeyi başaran(hem de bunca bilimsel gelişmeye rağmen) bu insanları psikiyatri veya nöroloji hangi sınıfa sokuyor, psikiyatrinin evrensel DSM sınıflamasına göre bu insanlar nedir, hastamıdır, sağlıklımıdır, ne yapmışlardır da insanları böyle binlerce yıldır peşinde sürüklemişlerdir..

işte ben bunu çözmeye çalışıyorum.. bugün modern psikiyatri freud'un ıd-ego- süperego üzerinden gidiyor hala.. ben ötesi psikoloji yani özbenlik/sahtebenlik gibi kavramlar henüz bilimin ilgi alanında değil, ve dediğim gibi bu peygamber, mistik dediğimiz insanları henüz açıklamaya yetecek bilgi düzeyinde değiliz..


hala bu insanları kutsal sayıp peşinden giden binlerce psikiyatr, nörolog, vs bilimadamı var..

ne işe yaradı o zaman bunca psikoloji, nöroloji bilgisi, hani nereye gitti?


işte ben de kendi yaşamımda çok farklı bir bilinç/inanç değişimleri yaşayıp deneyimledim.. müslüman türk olarak başladığım hayatımda hiçbir sorun yokken durduk yerde inancım gitti, sonra bundan 4-5 yıl önce rastgele okuduğum bir kitapta meditasyonu öğrenip uygulamaya başlayınca son 3-4 yıl içinde de inanç dışında diğer tüm soyut değerlerimi yitirdim diyorum.. eski türk milliyetçisi, fanatik fenerbehçe taraftarı vs gibi bir çok soyuta tutunmuş ben, şimdi ne müslümanım, ne deistim ateistim panteistim en türküm ne anti-kürdüm ne ingilizim, ne fenerbehçeliyim ne şu ahlaklıdır bu ahlaksızdır vs gibi tüm soyutlardan arındım.. eskiden felsefeye ilgi duymayan ben felsefeye ilgi duymaya ve bazı bilinçlere varmaya başladım, ulaştığım şeyleri kendimce isimlendirirken bazılarının isimlerini burdaki arkadaşlardan öğrendim..

ve bu değişimi çocukluğumda oyun diye oynadığım oyunla beraber daha sonra son 3-4 yıl içinde yaptığım meditasyonlara bağlıyorum, güçlü bir olasılık olarak.. ve bunu bir kural/kanun olarak ortaya koymuyorum, koyamamda zaten, çünkü elimde bilimsel bir çalışma yok, sadece kişisel deneyimlerim var..

söylemeye çalıştığım şey şu.. insan denen canlıyı ne somut ne de soyut olarak soru işareti kalmayacak şekilde henüz çözemedik.. zaten bilim/tıp dediğimiz olgu da bunun için var..

ve ben kendi deneyimlerindem yola çıkarak meditasyon denen kavramın insan psikoljosi nörolojisi ve dolayısıyla bilinç/inanç üzerinde önemli etkisi olabileceği üzerinde duruyorum..

bakın "meditasyon şunu yapar bunu yapar deyin" ama "şunu yapmaz bunu yapmaz" şeklinde önyargılı olmayın, demeye çalışıyorum size.. meditasyona başlama/uygulama yaşından tutun da kişinin genetiği, yaşadıkları, vs gibi daha yüzlerce parametrenin de etkisiyle meditasyon bir insanı çok farklı bir bilinç düzeyine taşıyabilir, dönüştürebilir demeye çalışıyorum..

çünkü ben varolan çocukluğumdan itibaren bu değişimi henüz sahip olduğumuz tıbbi bilgilerle açıklayamıyorum.. ve bu değişimin yaşamıma meditasyon girdikten sonra çok daha artması ve değişmesi nedeniyle meditasyonu çok güçlü bir değişim aracı/ilacı olarak bir olasılık ortaya koyuyorum..

ve bu meditasyon sayesinde bana yüklenen ve sahiplenip sabitlediğim tüm soyutlardan/tabulardan arınınca tüm dünya insanlığına aynı gözle kardeş gibi sevgi dolu bakmaya/görmeye başladığımı söylemeye çalışıyorum..

ve bu yazdıklarımı bu sitede daha önceleri defalarca dile getirdim..

bugünlük bu kadar..

evrensel-insan
22-09-2010, 20:34
Saygideger paslicivi;

ben evrensel insan olarak, epistemolojik gerçeklikte yaşarım, gerisini sorgulayıp merak etmem.. evreni/varlığı bir bütün olarak sorgulamam, bilim ilerledikçe bilimin bana sunduklarıyla yetinirim.. çünkü sana göre bilincimize yansıyan varlığı/evreni merak edip sorgulamak ve bunlardan birini sahipleyip sabitlemek "doğal düşünce"dir ve bu bir "sorun"dur, demeye çalışıyorsun.. bunca aydır yazışmalarımızdan benim algıladığım bu..-paslicivi-

Bilim ve bilimsellikte, soyuttan (BIREYCI VE TASARIMCI AKILCILIK, YARATILIS ZIHNIYET VE DUSUNCESI, MISTISIZM, MITOLOJI, EFSANE, GIZEM, SIR, BILINMEZLIK v.s.), yola cikilip, somuta varilmaz.

Aksine somuttan (deney, gozlem, bulus, sorgulama, arastirma, inceleme v.s.) yola cikilir. Bilim ve bilimsellikte, bilinemez yoktur, sadece surekli suregen surecin, surekli zamaniyla, bilgi turetmek, bilmek, bildirmek ve belirtmek vardir.

Usstelik bu turetilen bilgi, gene somuta dayali olarak, yanlislanabilir, degisebilir, degistirilebilir olmalidir. Yani, kesinlik, mutlak, sabit, degismez v.s. bilim ve bilimsellikte yoktur.

Kisaca, bilim ve onun bilimselligi somuta, onun turettigi soyutun (formul, teori, tez, hipotez v.s.), yine somut temelinde, degisebilir, degistirilebilr ve yanlislanabilirligine dayanir.

Epistemolojik gerceklik ise, ayni somuta dayanarak; hem inancsal ogreti, hem de bilimsel bilginin gozlemcisidir. Bu gozlemi, notr algi, disaridan bakis acisi ve sorunu ortaya tum resmi ile konu veya genel temelde verme amaclidir.

Tum felsefe, metafizik ve etik ogretileri, izmler; ideolojik inancsal dogru iceriginde ve AKILCIDIR. Bu temelde de, 1/sonsuz olanaginda, kesinlikci, mutlakci, degismez, sabit, sahipli, diger dogrularla mucadeleci, dogru temelinde cikarci, ayrimci ve guce, otoriteye dayanir.

Epistemolojik gercekligin, ortaya koydugu resim bunu kapsar. Somutu surekli suregen bir surecin surekli zamaniyla, deneye, gozleme, arastirmaya, incelemeye, sorgulamaya v.s. tabi tutar.

Iste tum bunlardan dolayi, bilinemez/bilinmezciligi, mistisizmi, gizemi, sirri, yaradilisin her turlusunu, akilciligin, tasarimciligini ve bireyciligini, teleolojiyi, metafizik ve etigin ideolojik,inancsal her konudaki dogrularini v.s. bilim ve bilimsellik, alanina almaz.

Butun bunlar surekli suregelen surec bunyesinde, epistemolojik gercekligin, gozlem, ortaya konma, sorunlarinin dile getirilmesi ve bunun dogalliginin zihniyet ve egosu olarak izahinin v.s. alanindadir.

Yani epistemolojik gerceklik, non bilgiyi, ogretiyi turetmez, ama; gozlem altina alir ve sorunlarini kokten, temelden, genelde ve ozelde desifre eder.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
23-09-2010, 05:37
sevgili neva.. bilim ve sundukları benim yaşamımın temelini oluşturur.. zaten o yüzden ben "bilmiyorum"cuyumdur.. çünkü bilimin sunduklarını "bilgi" onun haricindeki herşeyi "nonbilgi" olarak görür ve algılarım.. yani epistemelojik gerçeklikte yaşarım.. ama sevgili e.i gibi epistemeolojik gerçeklikte yaşarken bir taraftan da evreni/varlığı merak eder ve sorgularım.. zaten bundan kaçışım yoktur.. benim diğer insanlardan tek farkım bu sorgulama sonunda hiç bir soyutu/hayali/düşünceyi sahiplenip sabitlememedir..

bana göre; bilimin sunduklarına "evet" ama ondan sonra bilincimize yansıyan varlık için sonsuz sayıda soyut/ihtimal üretebilirim ve bunlardan hiçbirini sahiplenip sabitlemem, bana göre evren/varlık hakkında ilerde ulaşacağımız şeyler sonsuzdur.. yani zihnimize düşen ve düşmeyen her türlü şey bir olasılıktır, şimdilik bunu bilemeyiz diyorum..

diğer taraftan bugün nöroloji psikiyatri gibi bilim dalları bize henüz herşeyi açıklayamıyor diyorum.. Tao'yu, budha'yı, musa'yı muhammed'İ isa'yı, konfiçyus'u ve bunun gibi insanlığı binlerce yıldır peşinden sürüklemeyi başaran(hem de bunca bilimsel gelişmeye rağmen) bu insanları psikiyatri veya nöroloji hangi sınıfa sokuyor, psikiyatrinin evrensel DSM sınıflamasına göre bu insanlar nedir, hastamıdır, sağlıklımıdır, ne yapmışlardır da insanları böyle binlerce yıldır peşinde sürüklemişlerdir..

işte ben bunu çözmeye çalışıyorum.. bugün modern psikiyatri freud'un ıd-ego- süperego üzerinden gidiyor hala.. ben ötesi psikoloji yani özbenlik/sahtebenlik gibi kavramlar henüz bilimin ilgi alanında değil, ve dediğim gibi bu peygamber, mistik dediğimiz insanları henüz açıklamaya yetecek bilgi düzeyinde değiliz..


hala bu insanları kutsal sayıp peşinden giden binlerce psikiyatr, nörolog, vs bilimadamı var..

ne işe yaradı o zaman bunca psikoloji, nöroloji bilgisi, hani nereye gitti?


işte ben de kendi yaşamımda çok farklı bir bilinç/inanç değişimleri yaşayıp deneyimledim.. müslüman türk olarak başladığım hayatımda hiçbir sorun yokken durduk yerde inancım gitti, sonra bundan 4-5 yıl önce rastgele okuduğum bir kitapta meditasyonu öğrenip uygulamaya başlayınca son 3-4 yıl içinde de inanç dışında diğer tüm soyut değerlerimi yitirdim diyorum.. eski türk milliyetçisi, fanatik fenerbehçe taraftarı vs gibi bir çok soyuta tutunmuş ben, şimdi ne müslümanım, ne deistim ateistim panteistim en türküm ne anti-kürdüm ne ingilizim, ne fenerbehçeliyim ne şu ahlaklıdır bu ahlaksızdır vs gibi tüm soyutlardan arındım.. eskiden felsefeye ilgi duymayan ben felsefeye ilgi duymaya ve bazı bilinçlere varmaya başladım, ulaştığım şeyleri kendimce isimlendirirken bazılarının isimlerini burdaki arkadaşlardan öğrendim..

ve bu değişimi çocukluğumda oyun diye oynadığım oyunla beraber daha sonra son 3-4 yıl içinde yaptığım meditasyonlara bağlıyorum, güçlü bir olasılık olarak.. ve bunu bir kural/kanun olarak ortaya koymuyorum, koyamamda zaten, çünkü elimde bilimsel bir çalışma yok, sadece kişisel deneyimlerim var..

söylemeye çalıştığım şey şu.. insan denen canlıyı ne somut ne de soyut olarak soru işareti kalmayacak şekilde henüz çözemedik.. zaten bilim/tıp dediğimiz olgu da bunun için var..

ve ben kendi deneyimlerindem yola çıkarak meditasyon denen kavramın insan psikoljosi nörolojisi ve dolayısıyla bilinç/inanç üzerinde önemli etkisi olabileceği üzerinde duruyorum..

bakın "meditasyon şunu yapar bunu yapar deyin" ama "şunu yapmaz bunu yapmaz" şeklinde önyargılı olmayın, demeye çalışıyorum size.. meditasyona başlama/uygulama yaşından tutun da kişinin genetiği, yaşadıkları, vs gibi daha yüzlerce parametrenin de etkisiyle meditasyon bir insanı çok farklı bir bilinç düzeyine taşıyabilir, dönüştürebilir demeye çalışıyorum..

çünkü ben varolan çocukluğumdan itibaren bu değişimi henüz sahip olduğumuz tıbbi bilgilerle açıklayamıyorum.. ve bu değişimin yaşamıma meditasyon girdikten sonra çok daha artması ve değişmesi nedeniyle meditasyonu çok güçlü bir değişim aracı/ilacı olarak bir olasılık ortaya koyuyorum..

ve bu meditasyon sayesinde bana yüklenen ve sahiplenip sabitlediğim tüm soyutlardan/tabulardan arınınca tüm dünya insanlığına aynı gözle kardeş gibi sevgi dolu bakmaya/görmeye başladığımı söylemeye çalışıyorum..

ve bu yazdıklarımı bu sitede daha önceleri defalarca dile getirdim..

bugünlük bu kadar..

Sayin paslicivi ;

Eger bilim sizin icin bu denli onemli bir yer teskil ediyorsa hayatinizda;
sayin evrensel insan gibi dusunuyorsaniz, meditasyon uctbilince sicratan bir olaydir deyip, susleyip hipotez diye sunmamalisiniz.
Aydinlanmis insan, toplumsal sorumlulugunun farkindadir, sizofreniye davetiye cikarabilecek eylemleri, allayip pullayip, ustbilince ulastirir, mutluluk saglar seklinde sunmaz.

Uyusturucuyu da ayni mantikla pazarliyor bazi cevreler, farkinda misiniz?..

Sayin evrensel-insan'in ben buraya uye oldugumdan beri, meditasyon yapmayan insanlar, ustbilince ulasamaz, teistler, nonteistler hastadir, bilinc yetmezligi vardir filan gibi abukca soylemlerine ve bu soylemlerini iman, inanc haline getirdigine dair, hic rastlamadim acikcasi.

Size bircok mesajimda, bilimsel bilgi iceren ayrintilar verdim, fakat inancinizdan, imaninizdan dolayi halen orn; bir bilinc bulanikligi konusunu konusacagimiza, meditasyonu konusuyoruz.

Cunku kariyerinize ragmen, meditasyona olan inancinizi, imaninizi kirip yaklasamiyorsunuz.

Bakin, bu bir inanctir, imandir saygi duyarim.

Ama bunu pazarci mantigiyla ortaya koyarsaniz, size karsi cikarim. Meditasyon sunu yapmaz seklinde de yazarim. Bu bir onyargi degildir. Onyargi olsaydi, size bilimsel bilgiyi sunarak eylemi nasil gerceklestirdiginizi acikladim.

Ama inancinizdan dolayi, bu tur seyleri konusmak yerine kacindiniz.

Siz hicbir inanilmaz bilinc farkliligi yasamadiniz sayin paslicivi.. Bilinc bulanikligindan ve baska donelerden faydalanip bunlari yasadiniz.

Bir Musa, Isa kitleleri pesinden kosturmadilar. Kosturmus olsalardi dinler bugun orjinal haliyle yasaniyor olurdu. Hicbir din yoktur ki, olusturuldugu gun gibi stabil kalsin. Muslumanlik, hristiyanlik vs. bunlarin icindeki farkliliklar bunun en iyi ispatidir.
Inanc ve tanri kavrami ilkel insandan beridir var. Biraz din tarihi filan okuyun bari..

Dediginiz isimler, insanlarin inanc olgularinin uzerine bahis oynamis kisilerdir. Sizin de hipotezinizle, ayni sekilde su anda oynadiginiz gibi.. Halbuki yuzyillardir yapilan bir eylem meditasyon, yeni birsey degil..

Ustelik kendi agzinizla, "Meditasyon yapan insanlara baktigimda varliklarina tutunduklarini cok fazla gozlemleyemiyorum" demenize ragmen, bize hala sahtebenligi parcaladiginizdan bahsediyorsunuz.

Bir bilimadami'nin inancli biri olmasi ayri birseydir, bilimadami olmasi ayri bir seydir. Bunu hala ayirt edememis bir insan misiniz? Bu ne bicim bir akildisi dusuncedir?

Nerde sizin epistemolojik gerceklikte yasiyor olusunuz?
Konuyla ilgili, sayin evrensel-insan'in bir basligi mevcut bir ara goz atin.
Bu yuzden mi noroloji, psikiyatriyi vs. sorguluyorsunuz?Noroloji ne yapacak? Asirlar once olmus bir insanla, ruhsal kontaga gecip, nasil kosturdugunu mu sorgulayacak, anlat Isa diye?

Psikolojik olarak, zaten bu sahislarin vahiy alis esnasindaki bulgulari, bircok rahatsizlik donesiyle eslesiyor. OKB,Sizofreni vs. Bugun cingirak sesini, terlemeyi, korkuyu vs. pekcok insan yasiyor. Ne yani simdi vahiy aliyorlar mi diyecegiz?

Veya tipki sizin soylediginiz gibi, hayali ustbilincte idiler, digerleri hasta idi peslerinden kosturdular mi diyecegiz?

Siz cok guclu bir degisim olasiligi koymuyorsunuz ortaya, sadece Isa'nin Musa'nin taktigini uyguluyorsunuz, inancinizdan dolayi. Eh ortada yeterince sahte peygamber var zaten..:smokin:

paslıçivi
25-09-2010, 05:20
Bilim ve bilimsellikte, soyuttan (BIREYCI VE TASARIMCI AKILCILIK, YARATILIS ZIHNIYET VE DUSUNCESI, MISTISIZM, MITOLOJI, EFSANE, GIZEM, SIR, BILINMEZLIK v.s.), yola cikilip, somuta varilmaz.

Aksine somuttan (deney, gozlem, bulus, sorgulama, arastirma, inceleme v.s.) yola cikilir. Bilim ve bilimsellikte, bilinemez yoktur, sadece surekli suregen surecin, surekli zamaniyla, bilgi turetmek, bilmek, bildirmek ve belirtmek vardir.


sevgili e.i..

bilim tabii ki yaradılışçı, mistik düşünce tarzı gibi şeylerle uğraşmaz.. bilim elimizde varolan somuttan yola çıkarak, hipotez/olasılık üretir, sonra deneyini gözlemini yapar, uşlaştığı sonuçlar pozitif yönde ise bu hipotezine "teori" der.. çünkü zayıf bir olasılık olan hipotez artık güçlü bir olasılıktır, o yüzden de artık onun adı "güçlendirilmiş hipotez/olasılık" olan "teori"dir.. bugün evrim teorisi bu aşamada bir süreçtedir..


ama bilimi; sürekli süregelen araştırmaya gözleme tabi tutan, hipotez ve teori üreten şeyin altında yatan olgu/sebep; bilincimize yansıyan evrenin/varlığın bilinemezliğidir.. evrenin bir sır/gizem/bilinemez olması bir mistisizm, bir inanç, bir şeyi sabitlemek falan değildir.. yada soyuttan yola çıkarak somuta varma çabası falan da değildir.. tamamen varoluşa bilim gözüyle bakmaktır..

bilim; önünde duran varlığa/evrene henüz "bir bütün olarak" hakim olmadığının farkındadır.. bilimin bunca çabasının, deneyinin, gözleminin altında yatan ana neden; "evreni/varlığı bir bütün olarak çözme/bilme" isteğidir.. çünkü bilimi vareden insanoğludur.. insanoğlu bu evreni bir bütün olarak bilmek/öğrenmek istemektedir.. zaten o yüzden bilim denen olgu kendiliğinden ortay çıkmak zorundaydı.. bu öğrenme/bilme/merak duygusu olmasayı bilim diye bir kavram olmaz, hala mağara dönemeinde yaşayan yarı orangutan gibi bir medeniyet düzeyinde yaşıyor olur ve sadece evrimsel gelişimiz oranında gelişebilirdik..

benim burda "evren/varlık bilinemezdir" demem niçin bir mistisizm bir inaç olarak algılanıyor onu anlamış değilim.. bilim nasıl evreni bilmediğinin farkında olup sürekli süregelen bir deney, gözlem, merak içindeyse ben de aynı pozisyondayım.. ve bir insanın ortalama ömrünü 70 yıl sayarsak bu 70 yıl içerisinden bilimi baz alarak ve onun üstüne çıkarak, tüm evreni kendi bilincimle çözmeye/okumaya çalışıyorum.. çünkü bilinci olan bir canlı türüyüm ve merak duygusu benim kendi isteğimle vareettiğim bir olgu değil.. varolan donanımım bana bunu standart pakette vermiş, ben merak duygusunu istemiyorum deme gibi bir lüksüm yok ki.. araba mı alıyoruz anasını satayım, şunlar bunlar olsun, şunları bunları çıkarın, fiyatı daha uygun olsun:)

evreni/varlığı, bilinci olan her insan merak eder.. ama bu merak sonunda cevap bekleyen soruları herkes varolan bilinçsel, psikolojik, eğitim, yaşamda deneyimleri, sosyoekonemik durumu vs gibi yüzlerce binlerce parametrenin etkisi altında cevaplamaya çalışır..

ve bu cevap bekleyen sorular yanıtsız kalamaz, yani bir insan -"ben evren/varlık hakkında tarafsız, kararsız bir tutum içindeyim" demesi çok zor hatta imkansıza yakındır..ya teizm ya da nonteizm düzeyindeki bir şeye kararverip, taraf olmak ve bunu sahiplenip sabitlemek zorundadır..


sen şimdi bana,

"-ben evrensel insan olarak bilincime yansıyan varlığı/evreni bir bütün olarak(zamansal, mekansal, içerik vs olarak) merak etmiyor ve bilincimde sorgulamıyorum, bilimin sundukları benim bilincimi tatmin edip susturuyor"

diyebilir misin..?

paslıçivi
25-09-2010, 05:44
Tum felsefe, metafizik ve etik ogretileri, izmler; ideolojik inancsal dogru iceriginde ve AKILCIDIR. Bu temelde de, 1/sonsuz olanaginda, kesinlikci, mutlakci, degismez, sabit, sahipli, diger dogrularla mucadeleci, dogru temelinde cikarci, ayrimci ve guce, otoriteye dayanir.

sevgili e.i.. örneğin yukardaki ifadende "diğer doğrularla" mücadelecidir vs diyorsun.. ben burda bahsettiğin "diğer doğruları"; teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığının yaptığı deklarasyonlar olarak anlıyorum, yanlış anlamıyorsam tabii.. benim 1/sonsuzumu ve bilinemzliğimin diğer doğrularla mücadelsi, çıkarcı, ayrımcı, güce otoriteye dayanan bir tutum ve davranış gözledin mi şimdiye kadar..

aksine ben tüm insanların varolan donanımları gereği kendi doğrularında yaşamak zorunda olduğunu ve sırf bu yüzden bu insanları olduğu gibi kabullenmemiz gerektiğini ifade ediyorum..

bir müslümanı bir budisti bir hristiyanı bir deisti bir ateistin, deklarasyonlarıyla mücadele değil, onların bu durmunun bir zorunluluk olduğunu ve bu varolan pozisyonlarının dışına beyin nörokimyasını değiştireck bir şey yaşamadıkları sürece, yani inancıyla bütünleşik huzur içinde yaşayan bir insanı bu pozisyondan çıkarmanın insanlıkdışı bir tutum olduğunu söylemeye çalışıyor ve herkesin olduğu gibi kabullenilmesi gerektiğini dile getiriyorum..

bilmiyorum yaşamınızda bu yukarda saydığım teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklarını birebir yaşayıp deneyimleme şansınız oldu mu.. yani bir zamanlar, müslümanlığı, hristiyanlığı deitliği panteistliği vs birebir yaşadınız mı...

zaten bunları birebir yaşayıp deneyimleme şansınız olduysa ne demek istediğimi çok iyi kavramanız gerekiyor.. inancıyla bütünleşik huzur içinde yaşayan bir insanın inancını tartışmak, onu yanlışlamaya çalışmak, o insanın şah damarını kesmek gibi bir şey.. zaten o yüzden bu felsefe sitelerinde farklı inançtan insanlar diğeriyle empati kuramayıp birbirine giriyor, küfür kıyamet gırla gidiyor..

evrensel-insan
25-09-2010, 16:31
Saygideger paslicivi-

"-ben evrensel insan olarak bilincime yansıyan varlığı/evreni bir bütün olarak(zamansal, mekansal, içerik vs olarak) merak etmiyor ve bilincimde sorgulamıyorum, bilimin sundukları benim bilincimi tatmin edip susturuyor"

diyebilir misin..? -paslicivi-

Sahsim adina soruyorsan, benim merak ettigim ya da kendimce sorupta cevap alamadigim bir sorum yok. Cunku epistemolojik gerceklik ve gozlemsel yanlislama ve degisim olarak insanoglu turu ve biri ile (kendimde dahil) ilgili sorgulamami surekli suregelen bir surec olarak yapiyorum.

Diger soruna gelince, senin 1/sonsuzdaki cikarin, meditasyon.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
26-09-2010, 05:38
Eger bilim sizin icin bu denli onemli bir yer teskil ediyorsa hayatinizda;
sayin evrensel insan gibi dusunuyorsaniz, meditasyon uctbilince sicratan bir olaydir deyip, susleyip hipotez diye sunmamalisiniz.
Aydinlanmis insan, toplumsal sorumlulugunun farkindadir, sizofreniye davetiye cikarabilecek eylemleri, allayip pullayip, ustbilince ulastirir, mutluluk saglar seklinde sunmaz.

Uyusturucuyu da ayni mantikla pazarliyor bazi cevreler, farkinda misiniz?..



sevgili neva.. olay meditasyonu allayıp pullama, süsleme ve pazarlama meselesi değil.. ben öğrenciliğimde sayısalcıydım, fizik kimya ve özellikle matematikle uğraşırken kendimi kaybedecek düzeyde keyif alırdım.. benim tatil ve boş zamanlarımı değerlendirme anlayışım matematik problemleriyle uğraşmaktı.. sözel grubuna giren edebiyat, tarih coğrafya gibi dersler hiç ilgimi çekmez ve çok sıkıcı gelirdi bana.. ailemin ve çevremin yeterli eğitim ve bilinçte olmaması sonucusu şu an hiç de bana uymayan bir meslek olan hekimliği yapmak zorundayım.. lisede edebiyat hocam beni çok eleştirirdi, çünkü ben edebiyatın ne kadar gereksiz bir şey olduğunu ve bana hiç çekici gelmediğini dile getirirdim ve o yüzden zoraki çalışarak bu dersleri geçmeye çalışırdım. yani genel manada sağ beyin(duygu/sanat) insanı değil sol beyin (düşünce/matematik) insanıydım..

ta ki bu meditasyon işine bulaşana kadar.. meditasyon bende daha önce de değindiğim değişik kazanımlardan sanata karşı bir meyil oluşturdu.. edebiyattan zevk alamyan ben, şiir okumaya, yazmaya, sevmeye, fotoğraf çekmeye sanat eserleriyle uğraşmaya karşı bir ilgi uyandırmaya başladı.. şimdi boş zamanlarımın çoğunu bunlarla ilgilenerek geçiriyorum..

ve meditasyon ve getirilerinden bahsedeken yazdıklarım bir allama pullama süsleme değil, yüreğimden gelen hislerin yansımasıdır.. çünkü yazdığım şeyleri yaşayıp deneyimleyen biriyim.. ve gözlemlediğim kadarıyla meditasyon insanı sol beyinden sağ beyine geçişine de yardım ediyor.. dediğim gibi bunlar tamamen kişisel deneyim ve gözlemlerim..

ayrıca meditasyonu niçin pazarlıyayım, bu konuda maddi ve manevi bir çıkar gözeten biri değilim ki.. ben sadece meditasyonun bendeki etki ve dönüşümlerinden bahsediyorum..

Sayin evrensel-insan'in ben buraya uye oldugumdan beri, meditasyon yapmayan insanlar, ustbilince ulasamaz, teistler, nonteistler hastadir, bilinc yetmezligi vardir filan gibi abukca soylemlerine ve bu soylemlerini iman, inanc haline getirdigine dair, hic rastlamadim acikcasi.


"meditasyon yapmayan insanlar üstbilince ulaşamaz" diye bir söylemim olmadı.. ben aydınlanmamı meditasyona bağlıyorum diyorum, sevgili e.i. de düşünerek aydınlanmış bir insan.. her ikimizin de ortak noktası teizm ve nonteizm deklarasyonlarından arınmış olmamız.. sadece teizm ve nonteizm değil bunun yanında insanlığı bölen milli/etnik yapı politik görüş, ahlaki değerler gibi soyutlardan da arınmışız.. her ikimiz de "öncelikle insan" diyoruz ve bir insanı değerlendiriken onun sahiplendiği tüm soyutların/tabuların bizim gözümüzdeki hiç bir değeri olmadığını söylüyor ama o kişinin bu durumuna da saygı duyuyoruz..

sevgili e.i bu teizm ve nonteizm insanlar için hasta yada bilinçyetmezliği vakası demiyor çünkü hala bilinçli bir canlı türü olan insanların düşünerek, okuyarak, tartışarak varolan durumlarının değişebileceğini düşünüyor ve bunu söyleyip bunun mücadelsini veriyor..

ben de diyorumki bir insan beyin nörokimyasını değiştirecek bir olay yaşamadığı sürece (meditasyon, psikolojik travma, bir takım kimyasallar vs,) yani kişi varolan bilinç&inanç deklarasyonuyla uyumlu huzurlu ve mutlu barışık bir yaşam sürüyorsa bu insanla konuşarak, tartışarak ya da bu insanın okumasıyla araştırmasıyla varolan durumunun değişmeyeceğini ifade ediyorum.. ve sevgili e.i. değiştirdiğini söylediğini insanlardan örnek verirken bu insanların varolan bilinç&inanç durumlarıyla huzuru, mutluluğu barışıklığı kaybettiğini farketmiyor..

ben de kendisinden sadece bir örnek istiyorum.. inancıyla mutlu huzurlu barışık bir insanı alsın karşısına oturup konuşsun ve o kişiyi o pozisyondan çıkarsın bakalım, bu imkansızdır diyorum.. çünkü kişinin nörokimyasal yapısı ve donanımı onu bir dengede/tatmin içinde tutmaktadır, bu insanı değiştiremezsiniz, uyandıramazsınız.. şayet ben bunu yapabilirim diye hala iddianız varsa buyrun inancıyla bütünleşik/tatmin içinde yaşayan bir hrisitiyanı, budisti, müslümanı, hinduyu, deisti, ateisti değiştirin de "dünyada bir ilk olun" bakalım diyorum..

ve bunu iddia eden sizler sanırım teizm ve nontezimi birebir deneyimleme şansınız hiç olmadı.. şayet olsaydı bu iddianızın nasıl bir ütopya, rüya olduğunun farkındalığına varırdınız..

bakın bir insan bilinç&inanç deklarasyon değişimine uğramaz demiyorum.. çünkü bunu birebir ben yaşamış biriyim.. müslümanlıktan geldim bu seviyeye.. ve her kademeyi bizzat deneyip yaşadım.. bir müslümanla, ateistle deistle panteistle empati kurup onun duygu ve düşüncelerini algılayabilirim..

nonteizm düzeyindekiler egosentreik değil hala ego egemenliğinde yaşadıkları için değişime/dönüşüme bir parça daha fazla açıktırlar..

ama teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayanlar egosentrik bir dünyada yaşadıkları için değişim/dönüşümleri varolan stabilite bozulmadan imkansızdır.. yani söylemey çalıştığım şey şu; inancıyla bütünleşik bir ortodoks, alevi, katolik, budist, sünni, hindu, museviyi vs, okuyarak, konuşarak, anlatarak, tüm bilimsel gelişmeleri önüne koyarak değiştirmeniz, uıyandırmanız olanak dışıdır.. bir de bu karşınızdaki insanın yüksek tahsil yapmış olduğunu düşünün.. üniversite mezunu biri hala vaolna teizm düzeyi inancını sabitleyip sahipleniyorsa tüm bilimsel gelişmeleri reddediyorsa, okuyup araştırark, konuşarak varolan bilinç&inanç durumu değimiyorsa sizce bu insanın tanımlaması nedir..

bu insanın gerçekten bilinci tam açık mıdır?

Size bircok mesajimda, bilimsel bilgi iceren ayrintilar verdim, fakat inancinizdan, imaninizdan dolayi halen orn; bir bilinc bulanikligi konusunu konusacagimiza, meditasyonu konusuyoruz.

Cunku kariyerinize ragmen, meditasyona olan inancinizi, imaninizi kirip yaklasamiyorsunuz.

Bakin, bu bir inanctir, imandir saygi duyarim.



sevgili neva, bakın size inancın imanın ne olduğunu açıklamaya çalışayım ve benim meditasyona olasılık olarak bakmam açısındaki farkı gösteermeye çalışayım..

bir müslüman için allah varıdr ve tektir, muhammed onun elçisidir, kuran allahın muhamede vahiy aracılığıyla yazdırdığı bir kitaptır.. bir müslüman için tüm bunlar bir olasılık değil mutlak doğru kavramlardır..

bir isevi için isamesih rabdir/tanrıdır, isa ve incil rabbin/tanrının dünyadaki somut şekil almış halidir ve tüm bunlar bir olasılık değil, gerçektir..

bir budist için; budha bu dünyaya gelmiş en kutsal yüce insandır ve ölüm sonrası yeniden doğumlar bir olasılık değil bir gerçektir..

bir musevi için; tanrının tek bir elçisi vardır, o da musa denen kişidir.. bu bir olasılık değil mutlak bir gerçektir..

bir ateist için tanrı diye bir şey yoktur ve bunu bir olasılık içine dahi alamaz, kabullenemez..


meditasyon benim ve tarihteki bazı insanların aydınlanmasına/iyileşmesine yardımcı olmuş bir araçtır/ilaçtır/şifadır ama bu bir olaslıktır ve herkese iyi gelecek diye bir kaide de yoktur.. ilaçtır bu kimine iyi gelir kimen kötü gelir kmine zarar bile verebilir.. tüm bunlar nedenini henüz bilimsel bilmediğimiz birer olasıktan başka bir şey değildir..

umarım iman/inanç ile olasılık farkını anlatabilmişimdir..

evrensel-insan
26-09-2010, 06:06
Saygideger paslicivi;

sevgili e.i. değiştirdiğini söylediğini insanlardan örnek verirken bu insanların varolan bilinç&inanç durumlarıyla huzuru, mutluluğu barışıklığı kaybettiğini farketmiyor.-paslicivi-

Huzur, mutluluk ve baris; kisinin icinde bulundugu bilinc,birikim, bilgi, v.s. durumudur. Zaten kisi bundan rahatsizlik duydugu icin, yeni bir duzeyin getirecegi bilincin, huzuruna, mutluluguna ve barisikligina yonelir.

Iste bu sitede ornegi cokca olan, teizmden, nonteizme bilinc farkiyla gecen kisi, zaten teizm duzeyi huzuru, mutlulugu ve barisi "bozulmus", yeni bir huzur, mutluluk ve baris arayisina girmistir, ya aramaktadir, ya da kendi algisiyla aradigini bulmustur. BULMAK NOKTALAMAK, SAHIPLENMEK, SABITLEMEK v.s. VE TESLIM OLMAKTIR, ARAMAK ISE; SORGULAMAK, ARASTIRMAK, BILGILENMEK, OGRENMEK v.s. dir.

Iste DEVAMLI BIR ARAYIS ICINDE OLMAK , EPISTEMOLOJIK GERCEKLIKTIR. Cunku bilimsel metodun, gozleminin, deneyinin, arayisinin, sorusturmasinin v.s. temeli de bu sinerji ve dinamizmdir. O yuzden de, tanrisi, inanci, ideolojisi, dogrusu yoktur cunku sabitlemesi, sahiplenmesi, kesinligi, mutlakligi ve teslimiyeti, olmadigindan, sonsuzun da birine ihtiyac duymaz.

Iste evrensel-insan zihniyetini, epistemolojik gercekligi, bu arayis ve ortaya koyustur. Disaridan bakisi ve notr algisi da, kimsenin kisilik ve kimligini kendi adina, ya da verildigi sekliyle olusturdugu ideolojik inancsal dogru degerleriyle, "bu dogrun, dogru degil, yanlis; asil dogru bu" temelli tartismamasi, yorum yapmamasi, sadece kisiyi kendini ortaya koydugu gibi, algilamasi ve tanimasidir. Bu tanima, tanitima paraleldir, kendi istedigi gibi tanimaya yonelik mudahele, karisma, elestiri v.s. ye degil.

Iste bu temelde de tum yapilan, dogal zihniyetin algilandigi sekliyle, tum sorunun hem ozel bir konuda, hem de genelde resim olarak ortaya konumudur. Bu ortaya konan resim olarak kalir. Kimsenin bu resmi almasi icinde bir mucadele verilmez. Cunku mucadele verecek olan, resmi ortaya koyan degil, alandir. Bu da alan kisinin kendi insiyatifindedir. Oyuzden de ideolojik, inancsal bir dogruyu, degeri, tabuyu, veriyi v.s. icermez. Serbest dusunurlugunde anlami budur.

Cunku serbest dusunurlugun huzuruu, mutlulugunu ve barisini, BULMAK DEGIL; ARAMAK saglar. Iste surekli suregen surec ve surekli zaman da budur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
26-09-2010, 06:40
Sayin paslicivi;

Bir hekim ve akademik kariyeriniz olmasina ragmen, Turkce'ye cevrilmis makaleleri bile arastirmaktan okumaktan aciz haldesiniz. Aciz diyorum, cunku hala bilimin bunu anlamadigini, yorumlamadigini, arastirmadigini ileri suruyorsunuz.

Bence cok guzel pazarliyorsunuz, maddi bir cikarinizin olmasina gerek yok. Insanlara ustbilinc'e firlamis insani modellemeye calisiyorsunuz. Uyusturucu da, eroin de boyle pazarlaniyor.

Sizin de cikariniz, norokimyanin, bilimsel olarak sanki (!) cozulmemis, anlasilamamis, arastirilmamis, bir sey oldugunu ileri surup, inanciniza gizem katmak..

Cok ozur dilerim ama evrensel-insan, saglikli bir insan oldugu icin, kimseyi hasta olarak addetmiyor. Toplumda veya hic degilse su sitede de kendini Allah benzeri birtek zannetmiyor.

Bu sitede de eminim bircok arkadas vardir meditasyon yapan, ama hicbiri sizin gibi tanrisalliga soyunup, herkes hasta bir ben iyiyim, bir ben cozdum diye ortaya atmiyor kendini.. Bilimsel bilgiyi de kalkip inkar etmiyor.(en basit bir solunum vs.)


Buyrun ben size en basit haliyle link vereyim, okuyun arastirin. Kendinizce ortaya attiginiz hipotezinizin aslinda hayli eski bir dusunce oldugunu ve sadece sizin akilli oldugunuzu sanmayin.

Bakin bu insanlar sizin gibi kitaptan meditasyonu ogrenip, ortaya atilmamislar. Bilakis meditasyon yapan insanlari gozlemlemisler. Ve bilimsel bilgi yardimiyla eylemlerini aciklamislar.

http://www.kuantumbeyin.com/index.php?option=com_content&view=article&id=407:meditasyon-zikir-ve-farkl-bir-bilinc-hali-izofreni-ki-renk-aras-bir-cizgicik-pay-&catid=139:izofreni

Cevirilerin ait oldugu kisinin, ayni site sahibininde kimligini su linkten gorebilirsiniz.

http://www.kuantumbeyin.com/index.php?option=com_content&view=article&id=87:yazar-hakknda&catid=53:sabit-cerik&Itemid=69


Yani siz, "bu benim hipotezim" diyorsunuz ya, sizden once hipotezi kurup arastiranlar mevcut.. Muhtemelen sizden calmis olacaklar !!!!!!!

Siz bunlar okuyun, ogrenin, bir kafa yorun once, sonra norokimyasal degisimlerden filan bahsedin isterseniz. Ben sizin adiniza, arastirma ve gelismelerden habersiz bir hekim oldugunuz icin uzuluyorum cunku..

evrensel-insan
26-09-2010, 06:49
Saygideger neva;

Toplumda veya hic degilse su sitede de kendini Allah benzeri birtek zannetmiyor.-neva-

Aman, "Allah korusun":moony:

Allah, boyle bir alinyazisi, kader v.s. yazdiysa bozsun, tuu, tuuu, tuuu; tovbe, tovbe!:fear::help:

Ustelik, yalnizlik/teklik, br tek Allah'a mahsus (mu acaba?), benim ne haddime!:yield:

Saygilarimla;
evrensel-insan

jiro
26-09-2010, 08:08
evrensel-insan, birşeyi ciddiyetle aramak zaman, enerji, azim ve kararlılık gerektirir. İnsan beyni sınırlı kaynaklarla, sınırlı sayıda ve sınırlı süre boyunca veri işleyebilen bir makina gibi düşünülürse tüm bireylerin bir konu hakkında sürekli -bitmeyen- bir arayış içerisinde olması diğer konuların güdükleşmesine ya da gereken zamanın ayrılamamasına sebep olabilir.

Tahminimce insanların büyük çoğunluğu zor bir işi bitirip arkaya yaslanmayı severler. Din değiştirmek, dini terketmek, tanrıyı terk etmek, sevgiliyi terk etmek, evi terk etmek ya da sorumluluğu terk etmek de kısa süreli bir arkaya yaslanma etkisi yaratır. Lakin insanlar bir sefer arkaya yaslanıp hallettikleri bir işi bir daha önlerinde görmek istemezler.

Ateistlerin olayı da budur sanırım. Ya da benim gibi kendine ateist deyip, din olayını kestirip atan herkesin. Ben kendimi belli bir seviye ile tanımlayıp bıraktıktan sonra ve daha sonrası için enerjimi başka şeyler için kanalize etmem gerektiğinden "ateist" kimliğini benimsiyorum. Zira dallı budaklı felsefeler, ateizmin aslen ideolojik bir saplanma hali olması vs. bunlar için, bunları doğrulamak ya da yanlışlamak için vaktim yok.

Sizin dinsel inanışlara dahi nötr bakabildiğinizi söylediğiniz anlayışınızın yaygın olamama sebeplerinden birisi sizce bu olabilir mi? Arkaya yaslanıp bir daha görmemeyi ummak?

evrensel-insan
26-09-2010, 19:11
Saygideger shibumi;

Sizin dinsel inanışlara dahi nötr bakabildiğinizi söylediğiniz anlayışınızın yaygın olamama sebeplerinden birisi sizce bu olabilir mi? Arkaya yaslanıp bir daha görmemeyi ummak? -shibumi-

Sadece dinin degil, her soyutlama sonucu ortaya konan etik ve metafizik ideolojik inancsal dogrularin ve veri, deger tabularin sebebi bu.

Cunku bir kisi, bir konuyu, konu ne olursa olsun, sorun olarak algiladigi zaman, dusunce ve davranisinda rahatsizlik duydugu zaman ve zarar gordugu zaman, sorgulama ve arayisa ancak gecebilir. O da ancak, bu zarar, rahatsizlik ya da sorunun bilincine ve farkina bilincli olarak varirsa mumkundur. Ayrica, kisinin duzeyinin de buna bir yerde hazir olmasi gerekir. Cunku bazen bilincalti olarak, dusunce algilanan sorun ile basedebilecek bir durumda, duzeyde degildir.

Bunun yaninda, hayatin akisi, monotonlugu, alisilagelmisligi ve yerlesmisligi, gunluk yasami sorgulatmaz, sadece yasatir.

Bir de kisilerin, dusunce ve davranis olarak dogal egosu one cikar. Yani dusunup davrandiklarini savunmak, sahiplenmek, sabitlemek ve ona karsi cikanlarla, bu sahiplendigi degerleri kaybetmeme mucadelesi vermek.

Evrensel-insan zihniyeti ise, sorunu, rahatsizligi, zarari; kisisel, toplumsal, cografi, ideolojik, inancsal, dogrusal, metafizik, etik, bilim, dil v.s. temelinde degilde; tum bunlari veren evrensel dusunce ve davranis yapilanisi ve isleyisi ayniligi duzeyinde algilar. Iste bu alginin sorunu dogal zihniyet ve dogal egonun, en basta insanoglu turu ve birini gale almayan, yok kilan ve bilinc/farkindaliga cikarmayan ve de yasamini baska degerlere harcatan, ayrimci, bencil, cikarci, guce, otoriteye tapan, ideolojik inancsal dogru savasimi veren, yaratilissal, tanrisal temelli emperyalist zihniyetin hem bilimi hem de her turlu tartismayi, kutuplastirarak diri, guncel ve gundemde tutmasina ve bu aliskanligi, dogallik ve bilimsellik halinde sunmasina ve kalici kilmassina baglar.

Yani sorun; insanoglu turu ve birinden, insansal zihniyete, birin birey bilincinin tursel selfine, insanoglu turunun butunlugu, birligi, beraberligine, insandisi bir guc aramamasina ve insanlikdisi dusunup davranmamasina v.s. kisaca insanlasamamasina baglidir.

Daha once de dedigim gibi, sorunun, zararin, rahatsizligin v.s. algisi, hem bireyseldir, hem de bilinc, farkindalik, birikim, bilgi .s. nin duzeyine baglidir. Ayrica sadece algilayan birey icin vardir. Algilanmazsa, zaten sorun da, rahatsizlikta, zarar da yoktur.

Iste baska bir bireyin, sorunu benim algiladigim dogal zihniyet ve dogal ego duzeyinde algilamasi ve bunun evrensel bir aynilik iceren yapilanis ve isleyisinin alisilagelmis, yerlesmisliginden kaynaklanmasi ve bu yapi ve isleyisin, hem her konuda, hem de genelde tum resminin ortaya ancak disaridan bakis acisi ve notr algi ile konmasi, epistemolojik gercekligin, bilimsel onemi, bilimi inanctan ayiran cizgi oldugu bilinc ve farkindaligi, insanoglu turu ve birinin disinda bir guc aranmamasinin gerekliligi v.s. algilamasi onun da evrensel ve insansal yoldaki surekli suregelen surec icindeki arayisi olacaktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
26-09-2010, 19:32
Saygideger shibumi;

Genel olarak, din, inanc, tanri ve tanrisal konum hakkindaki AKILCI DOGRUCULUK (ateizm bu dusunce seklinin bir tezahurudur ve tek karsi cikanidir, yoklayanidir) ile EPISTEMOLOJIK GERCEKLIK farkini, zihniyet, dusunce ve davranis v.s. olarak, evrensel'in kosesi'nde son mesaj olarak dile getirdim. Eger orayi okursaniz, bilimsel method ile felsefi method farki, yapilanis ve isleyisi daha net ve acik algilanacaktir. Cunku, yaratilis/yaratis, inancsallik ve dine yanasim konusundaki bu algi farki, yine bu konudaki serbest dusunurlugu, epistemolojik gercekligi, disaridan bakis acisi ve notr algiyi ancak bilincli ve farkinda olarak algilar ve tum resmini ortaya koyar. Yani din felsefesi ile, dini felsefe farki.

Cunku akilci dogruculuk ile, epistemolojik gerceklik farki, ayni zamanda dusuncenin de inanctan farki, bilimin de felsefeden farki, arkaya yaslanmanin da, aramanin surekliliginden farkidir.

Ayrica bu konuda, "Rationalizm/deneycilik farki nedir?" diye bir baslik actim.



Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
26-09-2010, 21:41
Saygideger arkadaslar;

Gozlemledigim kadariyla, bu baslikta ve her baslikta, bu konuda ve her konuda; iki farkli konulara yanasim ortaya ciiyor.

Birincisi, huzurdan, baristan ve mutluluktan yola cikip, yola cikan kisinin kendi algisinca ve konusuna gore mutlulugunu, huzurunu ve barisini MUTLAKLASTIRMAK, KESINLESTIRMEK, SABITLEMEK VE TESLIM OLARAK ORDA DURMAK.

Digeri ise, evrensel-insan zihniyetinin yola ciktigi ve yukaridakine tam ters olan, rahatsizlik, zarar verme/gorme ve sorundan yola cikmak, bunu SUREKLI SUREGELEN BIR SUREC VE ZAMAN KILMAK VE BU SUREKLILIGI ARAMA, YANLISLAMA, CURUTME v.s. olarak ortaya koymak.

Birincisi, dogal zihniyet ve dogal egonun, kendi duzeyince ve kendince sorunu, rahatsizligi ve zarar gormeyi sonlamasi ve BUNDAN AKILCI OLARAK TATMIN OLMASI VE BUNU YETERLI BULMASIDIR.

Ikincisi ise, bu yeterliligin, yetersizliginin surekliliini epistemolojik gercekligin gozlemi, deneyi, bilgisi, birikimi ile ortaya koymadir. Taki bu yetersizliginin temellerini veren kokenin evrensel yapilanis ve isleyisinin her konudaki ayniligi algilanana, bilince cikana ve farkina varilana kadar.

O yuzden teist duzeydeki bir bilincin, teslimiyetini, sorun olarak algilayan bir bilinc ve farkindalik antiteist, ya da non teist duzeye gelebilir. Onun da teslimiyeti orda kalir, ya da ilerleyerek bilinc ve farkindaligini genisletir.

Bunu daha anlasilir bir sekilde soyle izah edebiliriz. Teist duzeydeki bir bilinc, bilincli ve farkindalkikli degil; aksine huzurlu ve mutludur. Cunku ya bilinc altinin bir yonlendirilisinin kabuludur, ya da kendi kendini degerlendirmenin bir kabuludur.

Halbuki, non teist duzeyindeki bir bilinc, teist duzey bilincinin BILINCINDE VE FARKINDA OLDUGU ICIN, SOUNU VE RAHATSIZLIGI ALGILAMIS ve non teizme arayis olarak yonelmistir. Non teizmde kendini teslim etmesinin nedeni de ayni teist duzeydeki gibi, bilincli ve farkinda degil; bilincaltinin bir yonlendiris ve kabuludur, ya da kendi kendini degerlendirmenin bir kabuludur.

Iste huzur, baris, mutluluk ve sorun, rahatsizlik, zarar algisinin birbiri ile olan iliski/baglanti ve celiskisinin izahi; bu bilinc alti yonlendirim ve bilincli ve farkindalikli arayis ta yatar.

Buna en guzel ornek; ayni duzeyde bir ideolojik inancsal dogru olan dini ve milli degerlerden, bir kisinin dini olarak kendini arindirip non teist olabilmesinin, ayni kisinin milli konuda bunu yapmamasi gosterilebilir.

Yani, bir kisi nonteist duzeye kendini bilincli ve farkindalikli olarak cikarabilirken, ayni kisi milli tutuculuga ve/veya irkciliga, milliyetcilige devam edebilmektedir.

Bunun izahida, o kisinin dini konudaki dinliligi onu rahatsiz etmisken; milli kokudaki milliyetciligi onu rahatsiz etmemektedir. Iste bu bile bize, kendi basina; bilincalti yonlendirimi ile; kisinin kendisini bilinclendirip, farkina varmasinin bilincliligi ve farkindaligini gosterebilir.

Bu ornek her turlu metafizigin varlik ideolojik inancsal dogrulari ile, etigin, politik, iktidarvari ve guce otoriteye dayanan her turlu izminin ve ahlakin her turlu algisinin ve her turlu etigin demokratik, ozgur v.s. sistem ve duzenini veren izm temelli dusunce ve davranisinin somutta sistemlenisinin ve de akla gelen, insanoglu turu ve birinin her konudaki bilimsel, felsefi, inancsal, ideolojik v.s. soyutlamasinin v.s. getirdikleri, huzur/baris/mutluluk ve sorun/zarar/rahatsizligi icin uygulanabilir.

Iste bu temeldeki, savunu ve birakim carpismasi, savasi, mucadelesi boyle gelisir. Savunulanin, kaybedilmesi; korku ve endisesi ile, savunulanin verdigi rahatsizligin ve sorunun kisi tarafindan algilanip, farkina varilip, bilincli bir sekilde birakilmasi; ayni sonucu verdigi halde, biri zoraki, baski ile mudahele ile ve karisma ile vuku bulurken ; digeri kisinin kendi algisi, kendi cabasi, kendi sorgulamasi ile vuku bulmustur.

Son bir ornek verirsek; diyelim iki tane kisi, "dininizi birakmazsaniz, oleceksiniz" tehditi altinda olsun. Bunlardan biri, dini savunan ve sahiplenen ve de sabitleyen, digeri de sorgulayan, irdeleyen ve icinde bulundugu dinden rahatsizlik duyan olsun.

Sizce bunlardan, surec icinde hangisi dinini birakacak ve olumden kurtulacaktir?

Hangisi olum korkusu temelinde, kendini belkide kandiracak rahatsiz ve huzursuz olarak belkide "biraktim" yalanini soyleyecek, hangisi dini birakmanin rahatligiyla, huzurlu bir sekilde "biraktim" deyip, hem olumden hem de dininden kurtulacaktir?

Iste bu iki ornek bile bize, dusunce ve zihniyetin ne kadar onemli ve bas faktor oldugunu, nasil kisilerin bir zaman savunduklarini, birakabildigini ve bu savunu birakiminin, bilincli mi, bilinc altimi, ya da korku salarak mi gerceklestiginin farkini gosterir.

Dusunce degisimi, kendi kendine olabilen bir olgu degildir. Ya disaridan gelen her hangibir ve her turlu etkileyici bir icerik gerektirir, ya da kisinin kendi kendine kendisini sorgulamasini degerlendirmesini gerektirir.

Birincide bir rahatsizlik ve huzursuzluk istem ve bilinc ve de farkindalik disidir ve zorakidir, ikinci de bilincli, farkindalikli ve kisinin istem ve arzusu temelindedir.

Bu da bir kisinin, huzur ve rahatinin bozulmasinin ya zorakilik ve korku salarak, ya da, bu rahatsizlik ve huzursuzlugu kendi kendine algilayarak, yine kendi kendine cozmeye yonelmesidir.

Cunku beyin, qualmdan dolayi, rahatsiz kalamaz. Ya bilinc alti, ya da ruya ile, ya da kisinin kendi kendisini sorgulamasi ile, bu qualmi, yani rahati saglamak zorundadir.

Bu da iki turludur. Beyin qualmdayken, ya kisinin kendi sorgulamassiyla bu rahatsiz edilir ve yeni bir rahatliga yonelinir, ya da beyin qualmdayken, kisinin kendi bilinci ve farkindaligi olmadan, olaylar, olgular v.s. kisiyi rahatsizliga sokabilir. Ama, beyin sonucta qualmi yakalamak zorundadir.

Iste bu temelde de, serbest dusunurler, ortaya kondugu sekliyle, dunyanin en saglikli, verimli, yaratici, kisileri olarak bilinir ve algilanirlar. Cunku beynin qualmi oturmamis ve devamli bir arayis icinde, sinerji ve dinamizme sahiptir ve durmadan dusunur ve uretir. Bunun da temelini bilimsel metoda, yani gozlem, deney, arastirma, sorgulama v.s. ye dayandirir. Kendi, birikim, bilgi, bilinc ve farkindaligini da; daha cok artirmak ve genisletmek icin, dile getirir ve bilgi, birikim gozlem alisverisinde bulunur ve bu bulunma esnasinda da, bulundugu kisileri, cevreyi, toplumu algilamaya, tanimaya ve analiz ve de sentez etmeye ve tekrar dile getirmeye yonelir.

Iste, kisaca; huzur, mutluluk ve baristan yola cikis, akilci ve dogrucu; sorun, zarar ve rahatsizliktan yola cikis, epistemolojik ve gozlemcidir.

Tabi kimin, hangisini ve neden onu secip, secmeyecegi de, tamamen kisinin kendi insiyatifindedir. Yeterki bu insiyatifini bir insanoglu turunun biri olarak algilasin, farkina varsin ve bilincine cikarsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
27-09-2010, 04:47
Bir Musa, Isa kitleleri pesinden kosturmadilar. Kosturmus olsalardi dinler bugun orjinal haliyle yasaniyor olurdu. Hicbir din yoktur ki, olusturuldugu gun gibi stabil kalsin. Muslumanlik, hristiyanlik vs. bunlarin icindeki farkliliklar bunun en iyi ispatidir.
Inanc ve tanri kavrami ilkel insandan beridir var. Biraz din tarihi filan okuyun bari..

Dediginiz isimler, insanlarin inanc olgularinin uzerine bahis oynamis kisilerdir. Sizin de hipotezinizle, ayni sekilde su anda oynadiginiz gibi.. Halbuki yuzyillardir yapilan bir eylem meditasyon, yeni birsey degil..


sevgili neva..

dünya insanlık tarihini incelediğimizde insanoğlunun bu büyük dinlerin kurucularının peşinden gittiği kadar başka hiç kimsenin peşinden gitmemişlerdir.. bugün bir isa muhammed musa budha vs gibi isimler aradan 3-4 bin yıl geçmesine ve onca bilimsel gelişmeye rağmen hala kitleleri arkasından sürüklemektedir.. bana bu insanları "insanların inanç olgularının üzerine bahis oynamışlardır" deyip basitçe açıjklayamazsınız.. bu ifadenizle kimseyi ikna edemezsiniz..

geçmişte ve günümüzde bir çok insan bu işi yapmıştır yani insanların inanç olgularının üzerine bahis oynama işini.. ama niçin bu olay 4-5 kişinin başarısıyla sınırıyla kalmıştır, bunu bana bugün sahip olduğumuz psikiyatri sosyoloji bilgileri dahilinde açıklayabilir misiniz? bir budha bir isa bir muhammed bir tao bir musa çok mu kurnaz çok mu stratejik davrandılar da 3-4 binyıldır bunca insanı hala peşlerinden sürüklüyorlar?

olay dinlerin orjinal hallerinin kalıp kalmaması değil ama bu itkiyi yaratan bu insanların hala bir şekilde milyarlarca insan tarafından takip edilmesi olayıdır.. bilimde ulaştığımız onca ilerlemeye rağmen bu insanları tartışmasız, akılda soru işareti kalmayacak bir şekilde açıklamamız, sınıflandırmamız maalesef mümkün değil.. ve bu insanların yarattığı itki hala çok güçlü bir şekilde devam ediyor..

Ustelik kendi agzinizla, "Meditasyon yapan insanlara baktigimda varliklarina tutunduklarini cok fazla gozlemleyemiyorum" demenize ragmen, bize hala sahtebenligi parcaladiginizdan bahsediyorsunuz.


bakın önce "sahtebenlik" derken ben neyi kastediyorum onu ifade edeyim. doğumdan sonra bize kutsal, değerli diye dayatılan, giydirilen her türlü soyutun köleliğinde yaşamak sahtebenliktir.. her çocuk doğduğunda özbenliğindedir.. yani hiç bir dini inancı, milli/etnik kimliği, ahlaki değerleri, siyasi/politik yapısı yoktur.. bunlarla kirletilmemiş bir çocuk özbenliğinde yaşar..

ama bu soyutlarla kirletilmiş bir yetişkin bu özbenliğinden koparılmış ve soyutların/tabuların köleliğinde sahte bir benlikte yaşar.. yani bir şekilde ya inancının ya milli/etnik kimliğinin ya siyasi/politik görüşünün ya da ahlaki bir yapının kölesi durumundadır.. işte bu soyutların bir veya birkaçının köleliğinde yaşayan insan sahtebenlikte yaşıyordur.. özünde değil..

ben sahtebenliğimi parçaladım derken; bu yukarda saydığım hiç bir tabu/soyutun yaşamımda hiç bir önemi yok demek istiyorum.. yani hiç bir dini inancım yok, hiç bir milli/etnik kimliğim yok, hiç bir siyasi/politik görüşüm yok, hiçbir ahlaki değerim yok..

ben sadece insanım, sıradan basit bir kişiyim.. bir kişiliğim yok, sahip olduğum yegane değer insan olmam, onun haricinde hiç bir şey beni diğer insanlardan ayırmaz, bölemez, ötekileştiremez.. bu değerlerden dolayı karşımdaki insan beni dışlayabilir, hor görebilir, ötekileştirebilir, bölebilir.. ama ben o insanın sahtebir benlik altında uyku ya da uyku mahmurluğunda olduğu için onu bu tavrından dolayı kesinlikle suçlayamam, eleştiremem, dışlayamam..

çünkü henüz uyanmamıştır, ayılmamıştır, körkütük sarhoş bir yaşam sürmektedir.. nasıl uykuda, sarhoş bir insanın yaptıkarından dolayı cezai müeyyidesi yoksa o insnın da bir cezai müeyyidesi yoktur benim için..

bir müslüman bir hrisityan bir budist benimle konuştuğu zaman onların inancına inanmadığım için beni dışlayıp hor görebilirler.. ama ben onları dışlayıp hor göremem ya da bir türk kürt ingiliz yahudi onların milli değerlerine sahip çıkmadığım, onaylamadığım için beni dışalyıp hor görebilirler ama ben onlara aynı şeyi yapamam..bu verdiğim örnekleri tüm soyut/tabular için arttırabilirsiniz..

ben; onlar için ötekiyimdir, onlardan değilimdir ama benim için onların hepsi bendendir, öteki değildir, farklı değildir, horgöremem, dışlayamam..


uykuda uyuyan bir insan nasıl yellendiği, horladığı, saçma sapan konuştuğu için ya da körkütük sarhoş bir insan saldırgan, küfürbaz, ortalığa kustuğu için suçlanıp eleştirilemzse, b u yukardaki değerlere sımsıkı tutunup sahte bir benlikte yaşayan insan da suçlanamaz..

uykuda veya körkütük sarhoş bir insan nasıl kendinde değilse, bu kutsal değerlere sımsıkı yapışmış bir insan da henüz kendinde değildir, kendini bulamamıştır, kendiyle yüzleşmemiştir, henüz kendini tanımamaktadır..


özkendini/benliğini bulmamış, bilmemiş, tanışmamış bir insan zaten merkezinde stabil duramaz.. sürekli savrulmaya uygundur, müsaittir, sadece onu tetikleyecek bir kıvılcım yeter..

oysa kendini bulmuş, tanımış bir insan kasırganın merkezinde ölü nokta gibidir.. dışardaki fırtınadan hiç etkilenmez, o sadece izleyicidir, gözlemcidir.. o fırtınada savrulup gitmez, olduğu yerde dimdik ayakta durabilmektedir..

ExEgoist
27-09-2010, 05:14
ben; onlar için ötekiyimdir, onlardan değilimdir ama benim için onların hepsi bendendir, öteki değildir, farklı değildir, horgöremem, dışlayamam..


Sayın paslı,
Öncelikle selam diyorum...kimliğimi açıklıyorum:ululelbab şifresi ile:)
Yukarıda ki cümlen hoşumagitti doğrusu uzun zamandır yazılarını takip etmiyorum...
Bakıyorum bir takım gelişmeler var...Elbette değişmeyen tek şey değişim...sende değişiyor,evriliyorsun....
Aslında biraz dargınım sana:) Denetime almışlar ululu dedin,orada kaldı?
YaHU nedendir,nasıldır...sormadın bile...unutuldu gitti dağ gibi ulul...

Neyse dostum şaka bir yana özlemişim,iki kelime yazayım dedim...
Bir durum değerlendirmesi yapmak ve Varoluşun yansıması üzerine yazışmak dileğiyle...
Aynaları parlatmanın zamanı geldi...

selam...

paslıçivi
27-09-2010, 05:20
Bir bilimadami'nin inancli biri olmasi ayri birseydir, bilimadami olmasi ayri bir seydir. Bunu hala ayirt edememis bir insan misiniz? Bu ne bicim bir akildisi dusuncedir?

sevgili neva..

vurgulamak istediğimi sanırım tam ifade edememişim.. bugün sahip olduğumuz tüm nörolojik, psikoljik, sosyolojik bilgiler henüz bu peygamber, mistik dediğimiz insanları açıklamaya yetmiyor diyorum.. çünkü bu bahsettiğim bilim dallarıyla üst düzeyde uğraşan insanlar bile hala bu insanların peşinden gidebiliyor.. yani eldeki bilgiler henüz yeterli değil, bilgi düzeyinde değil, demeye çalışıyorum.. çünkü bilgi düzeyinde olsa tüm dünya insanlığı önünde tatrtışmasız evrensel onay alırdı.. hala inanmak ve inanmamak üzerinden gidiyoruz, binlerce yıldır olduğu gibi..

Nerde sizin epistemolojik gerceklikte yasiyor olusunuz?
Konuyla ilgili, sayin evrensel-insan'in bir basligi mevcut bir ara goz atin.
Bu yuzden mi noroloji, psikiyatriyi vs. sorguluyorsunuz?Noroloji ne yapacak? Asirlar once olmus bir insanla, ruhsal kontaga gecip, nasil kosturdugunu mu sorgulayacak, anlat Isa diye?

Psikolojik olarak, zaten bu sahislarin vahiy alis esnasindaki bulgulari, bircok rahatsizlik donesiyle eslesiyor. OKB,Sizofreni vs. Bugun cingirak sesini, terlemeyi, korkuyu vs. pekcok insan yasiyor. Ne yani simdi vahiy aliyorlar mi diyecegiz?


bu insanların durumları bugün bu bahsetiğiniz hastalıklarla eşleşiyor olabilir.. ama bu hastalıklara sadece bu 4-5 insan maruz kalmadı.. Şizofreni, Okb, vs gibi hastalıklar insanoğlu varolduğundan beri milyarlarca insanı etkilemiş hastalıklardır.. bu insanları bu milyarların arasından öne çıkaran neydi? niçin diğer milyarlarca şizofreni okb hastası bunlar gibi binlerce yıldır insanları peşinden sürükleyemedi de bu insanlar bunu nasıl başardı.. bunu bilip açıklayabiliyor muyuz.. hayır tabi ki... dediğim gibi hala inanmak ve inanmamak sürecindeyiz, yani bildiğimizi zanetme yanılgısındayız hala.. bilmek bilmemek değil, yaptığımız şey..

paslıçivi
27-09-2010, 05:48
Saygideger paslicivi-

"-ben evrensel insan olarak bilincime yansıyan varlığı/evreni bir bütün olarak(zamansal, mekansal, içerik vs olarak) merak etmiyor ve bilincimde sorgulamıyorum, bilimin sundukları benim bilincimi tatmin edip susturuyor"

diyebilir misin..? -paslicivi-

Sahsim adina soruyorsan, benim merak ettigim ya da kendimce sorupta cevap alamadigim bir sorum yok. Cunku epistemolojik gerceklik ve gozlemsel yanlislama ve degisim olarak insanoglu turu ve biri ile (kendimde dahil) ilgili sorgulamami surekli suregelen bir surec olarak yapiyorum.


sevgili e.i..

bilincimize yansıyan ve bizim de bir parçası olduğumuz bu bütünün/varlığın, biz insanoğlu olarak anlam ve içerik verdiğimiz kadarıyla;

nasıl ve ne zaman meydana geldiğini, oluştuğunu,

sınırsız dediğimiz evrenin gerçekten sınırsızmı olduğunu ya da bir sınırının olup olmadığını,

bir sınırı varsa bu sınırdan sonra başka ne gibi tür oluşumlar olabileceğini,

varolan donanımımızın(beş duyu ve bilinç) müsaade ettiği şeyleri algıladığımızı ama donanımımızın sınırların aşan oluşumlar olup olmadığını,

niçin yokluk/hiçlik yerine varlık olduğunu,

niçin bir bütün olarak sınırlarını çizip ortaya koyamadığımız bu evren/varlık hakkında "bilmiyoruz kardeşim" demeyip de herkes kendince "biliyormuş edasıyla/rüyasıyla" yaşadığını, yaşamak zorunda olduğunu..

vs gibi soruları kendine sorup tatminkar bir cevap alabildin mi..

ya da senin ifadenle bunları sorgulamak bir sorun mu?

merak dediğimiz duygu bizim kontrolümüzde mi, bunu bastırıp yokedebilir miyiz..

bir kimseye aşık olup olmamak, bir şeyden korkup korkmamak bizim elimizde mi.. bunları kontrol edebilir miyiz..

insanoğlu doğumuyla birlikte standart pakette gelen bu duygu ve düşünceleri nasıl bastırıp kontrol altına alabilir..

ya da diğer bir tabirle devekuşu gibi başımızı kuma gömmek için nasıl bir yol izlemeliyiz..

paslıçivi
27-09-2010, 05:54
Sayın paslı,
Öncelikle selam diyorum...kimliğimi açıklıyorum:ululelbab şifresi ile:)
Yukarıda ki cümlen hoşumagitti doğrusu uzun zamandır yazılarını takip etmiyorum...
Bakıyorum bir takım gelişmeler var...Elbette değişmeyen tek şey değişim...sende değişiyor,evriliyorsun....
Aslında biraz dargınım sana:) Denetime almışlar ululu dedin,orada kaldı?
YaHU nedendir,nasıldır...sormadın bile...unutuldu gitti dağ gibi ulul...

Neyse dostum şaka bir yana özlemişim,iki kelime yazayım dedim...
Bir durum değerlendirmesi yapmak ve Varoluşun yansıması üzerine yazışmak dileğiyle...
Aynaları parlatmanın zamanı geldi...

selam...

hoşgeldin sevgili dostum.. sadece sen değil düşüngen kardeş te yok ortalarda.. neyse onun akibetini öğrendim.. merak etmiyor değilim ama sakın yanlış anlaşılmasın.. herkes kendinden sorumlu, forum kuralları var, onlara uymamız gerek.. bir de çok sınırlı girebildiğim için siteye çok sıkı takip edemiyorum doğrusu.. kusuruma bakma.. kurallara uy, bilgi ve bilinç paylaşımına devam.. sevgiler..

Neva
27-09-2010, 07:34
sevgili neva..

dünya insanlık tarihini incelediğimizde insanoğlunun bu büyük dinlerin kurucularının peşinden gittiği kadar başka hiç kimsenin peşinden gitmemişlerdir.. bugün bir isa muhammed musa budha vs gibi isimler aradan 3-4 bin yıl geçmesine ve onca bilimsel gelişmeye rağmen hala kitleleri arkasından sürüklemektedir.. bana bu insanları "insanların inanç olgularının üzerine bahis oynamışlardır" deyip basitçe açıjklayamazsınız.. bu ifadenizle kimseyi ikna edemezsiniz..

geçmişte ve günümüzde bir çok insan bu işi yapmıştır yani insanların inanç olgularının üzerine bahis oynama işini.. ama niçin bu olay 4-5 kişinin başarısıyla sınırıyla kalmıştır, bunu bana bugün sahip olduğumuz psikiyatri sosyoloji bilgileri dahilinde açıklayabilir misiniz? bir budha bir isa bir muhammed bir tao bir musa çok mu kurnaz çok mu stratejik davrandılar da 3-4 binyıldır bunca insanı hala peşlerinden sürüklüyorlar?

olay dinlerin orjinal hallerinin kalıp kalmaması değil ama bu itkiyi yaratan bu insanların hala bir şekilde milyarlarca insan tarafından takip edilmesi olayıdır.. bilimde ulaştığımız onca ilerlemeye rağmen bu insanları tartışmasız, akılda soru işareti kalmayacak bir şekilde açıklamamız, sınıflandırmamız maalesef mümkün değil.. ve bu insanların yarattığı itki hala çok güçlü bir şekilde devam ediyor..



bakın önce "sahtebenlik" derken ben neyi kastediyorum onu ifade edeyim. doğumdan sonra bize kutsal, değerli diye dayatılan, giydirilen her türlü soyutun köleliğinde yaşamak sahtebenliktir.. her çocuk doğduğunda özbenliğindedir.. yani hiç bir dini inancı, milli/etnik kimliği, ahlaki değerleri, siyasi/politik yapısı yoktur.. bunlarla kirletilmemiş bir çocuk özbenliğinde yaşar..

ama bu soyutlarla kirletilmiş bir yetişkin bu özbenliğinden koparılmış ve soyutların/tabuların köleliğinde sahte bir benlikte yaşar.. yani bir şekilde ya inancının ya milli/etnik kimliğinin ya siyasi/politik görüşünün ya da ahlaki bir yapının kölesi durumundadır.. işte bu soyutların bir veya birkaçının köleliğinde yaşayan insan sahtebenlikte yaşıyordur.. özünde değil..

ben sahtebenliğimi parçaladım derken; bu yukarda saydığım hiç bir tabu/soyutun yaşamımda hiç bir önemi yok demek istiyorum.. yani hiç bir dini inancım yok, hiç bir milli/etnik kimliğim yok, hiç bir siyasi/politik görüşüm yok, hiçbir ahlaki değerim yok..

ben sadece insanım, sıradan basit bir kişiyim.. bir kişiliğim yok, sahip olduğum yegane değer insan olmam, onun haricinde hiç bir şey beni diğer insanlardan ayırmaz, bölemez, ötekileştiremez.. bu değerlerden dolayı karşımdaki insan beni dışlayabilir, hor görebilir, ötekileştirebilir, bölebilir.. ama ben o insanın sahtebir benlik altında uyku ya da uyku mahmurluğunda olduğu için onu bu tavrından dolayı kesinlikle suçlayamam, eleştiremem, dışlayamam..

çünkü henüz uyanmamıştır, ayılmamıştır, körkütük sarhoş bir yaşam sürmektedir.. nasıl uykuda, sarhoş bir insanın yaptıkarından dolayı cezai müeyyidesi yoksa o insnın da bir cezai müeyyidesi yoktur benim için..

bir müslüman bir hrisityan bir budist benimle konuştuğu zaman onların inancına inanmadığım için beni dışlayıp hor görebilirler.. ama ben onları dışlayıp hor göremem ya da bir türk kürt ingiliz yahudi onların milli değerlerine sahip çıkmadığım, onaylamadığım için beni dışalyıp hor görebilirler ama ben onlara aynı şeyi yapamam..bu verdiğim örnekleri tüm soyut/tabular için arttırabilirsiniz..

ben; onlar için ötekiyimdir, onlardan değilimdir ama benim için onların hepsi bendendir, öteki değildir, farklı değildir, horgöremem, dışlayamam..


uykuda uyuyan bir insan nasıl yellendiği, horladığı, saçma sapan konuştuğu için ya da körkütük sarhoş bir insan saldırgan, küfürbaz, ortalığa kustuğu için suçlanıp eleştirilemzse, b u yukardaki değerlere sımsıkı tutunup sahte bir benlikte yaşayan insan da suçlanamaz..

uykuda veya körkütük sarhoş bir insan nasıl kendinde değilse, bu kutsal değerlere sımsıkı yapışmış bir insan da henüz kendinde değildir, kendini bulamamıştır, kendiyle yüzleşmemiştir, henüz kendini tanımamaktadır..


özkendini/benliğini bulmamış, bilmemiş, tanışmamış bir insan zaten merkezinde stabil duramaz.. sürekli savrulmaya uygundur, müsaittir, sadece onu tetikleyecek bir kıvılcım yeter..

oysa kendini bulmuş, tanımış bir insan kasırganın merkezinde ölü nokta gibidir.. dışardaki fırtınadan hiç etkilenmez, o sadece izleyicidir, gözlemcidir.. o fırtınada savrulup gitmez, olduğu yerde dimdik ayakta durabilmektedir..


Sayin paslicivi ;

Sizi ikna etmek gibi bir cabam hic olmadi.

Soyle dondurun kafasini dunyaya bakin en basit semavi dinlerin, olusturulduklari gunku gibi kalmadigini goreceksiniz. Hicbir din stabil degildir.
Bu sebeple saydiginiz kisiler, artik sadece semboliktir.
Oturun soyle, mezhepleri, tarikatlari vs. inceleyin ne oldugunu goreceksiniz.

Bunca insanin pesinden kosuyor gibi gorunmesinin sebebi, hepsinin totalinde belli bir dini inanc'tan geldiginin acik ispatidir. Fakat o inanc orjin halinde degildir artik.
Hepsini gecin bir tarafa, saydiginiz isimler cok yakin tarih kalir. Donun bir de Musa oncesine bakin. Daha da oncesine bakin. Bugun semavi dinler veya digerleri farketmez, hepsinin ilkel dinlerden beslendigini goreceksiniz. Zor degil, biraz okuyun sadece, arastirin.

Bahis oynamislardir sozum gayet aciktir,cok da basitce soylerim, tarih bilgisi olana.. Onlar sadece varolani daha degisik daha update edilmis sekilde sunmuslarsa da ilkel dinlerin iceriginden siyrilamamislardir.
4-5 kisinin basarisi ile sinirli degil ki, siz oyle zannediyorsunuz sadece.. Tum semavi dinler ve ogretiler, ilkel dinleri barindirir bagrinda.. Dunyada sadece 4 din bir de Budha yok. Oyle dusunurseniz yanilirsiniz.

Olay dinlerin orijinal kalip kalmamasi degil, olur mu? Siz, hacca Istanbul'dan kalkip deveyle giden bir musluman gordunuz mu? Ustelik deve mevcudiyetine ragmen?

Dinler orjin kalamazlar, caga uyum gostermek zorundadir. Yoksa idame olamazlar. Siz ister siniflayin, ister siniflamayin gercek budur.


Surekli olarak sahtebenligin ne oldugunu neden aciklama geregi hissediyorsunuz ki?

Sahtebenlikten kimse kurtulamaz. Sonucta siz de meditasyonun etkilerine inanip, bu baslikta yazmiyor musunuz? Ben sizin eyleme dair inanciniza bakarim. Siz de inanciniz kolesi durumundasiniz su anda.. Meditasyon olmasaydi siz bu paslicivi olmayacaktiniz. Bunu gormeniz niye bu kadar zor ki? Ahlaki degerleri filan geciniz bir kalem. Once bu konuda inceleyin dusuncelerinizi..

Daha birkac sayfa oncesine kadar diger insanlari hasta kimlikli tanimliyordunuz. Siz ustbilinc insani idiniz, onlar kaosun idamesini saglayan bilinc yetmezi insanlardi. Ne cabuk degisti fikirleriniz? Disladiniz zaten dislamasi mi kaldi? Dislamiyorsaniz , onlarla tartisma yapilmasina karsi olmamalisiniz bir kere.. Ego sebepli, o kadar eminsiniz ki onlarin dusunup fikir yurutemeyecegine veya dusuncelerini degistirme noktasina donmeyecegine..:happy: Onlara sans vermekten dahi kaciniyorsunuz. Niye? Cunku siz ustbilincsiniz.

Sunu hicbir zaman unutmayin. Insanca, empati kurup yaklastiginiz zaman, anlamaya caba gosterdiginiz zaman,cogunluk kimse sizi hor gormez.

Herkes sahtebenlikte yasar. Uyutmasi gerektigi kadar uyutur sahtebenligini.. Siz dahil.. Hicbir sey mutlak degildir cunku, insana dair..


Kasirganin merkezinde olu gibi durmak, bencil olmak degildir marifet, kasirgaya karismis, savrulan halde iken olu gibi durabilmektir.

Toplumsal sorumluluk diyoruz buna, insanlik diyoruz. Izole edilmis pencereden, sadece pencere kadarini gorursunuz. Halbuki cikin disari, neler neler var.

Neva
27-09-2010, 07:46
sevgili neva..

vurgulamak istediğimi sanırım tam ifade edememişim.. bugün sahip olduğumuz tüm nörolojik, psikoljik, sosyolojik bilgiler henüz bu peygamber, mistik dediğimiz insanları açıklamaya yetmiyor diyorum.. çünkü bu bahsettiğim bilim dallarıyla üst düzeyde uğraşan insanlar bile hala bu insanların peşinden gidebiliyor.. yani eldeki bilgiler henüz yeterli değil, bilgi düzeyinde değil, demeye çalışıyorum.. çünkü bilgi düzeyinde olsa tüm dünya insanlığı önünde tatrtışmasız evrensel onay alırdı.. hala inanmak ve inanmamak üzerinden gidiyoruz, binlerce yıldır olduğu gibi..



bu insanların durumları bugün bu bahsetiğiniz hastalıklarla eşleşiyor olabilir.. ama bu hastalıklara sadece bu 4-5 insan maruz kalmadı.. Şizofreni, Okb, vs gibi hastalıklar insanoğlu varolduğundan beri milyarlarca insanı etkilemiş hastalıklardır.. bu insanları bu milyarların arasından öne çıkaran neydi? niçin diğer milyarlarca şizofreni okb hastası bunlar gibi binlerce yıldır insanları peşinden sürükleyemedi de bu insanlar bunu nasıl başardı.. bunu bilip açıklayabiliyor muyuz.. hayır tabi ki... dediğim gibi hala inanmak ve inanmamak sürecindeyiz, yani bildiğimizi zanetme yanılgısındayız hala.. bilmek bilmemek değil, yaptığımız şey..


Sayin paslicivi;

Bu insanlarin ne olduklarini aciklamaya gerek yok ki.. Inanc tarihi surecinde, sahneye zamani geldiginde cikmis insanlar. Antik Misir'da hic mi tanri inanci yoktu? Sumer'de hic mi tanri inanci yoktu?

Biraz inceleyin, kimin kimi kosturdugunu gorursunuz.

Elbette hat safhalarda bu tip hastaliklara yakalananlar mevcuttur gunumuzde bile..

Ilahi mesaj aldigini soyleyen arkadaslar bile var. Gecen biri bana denk geldi yazisirken.

Bu insanlari one cikaran, inanc ve tanri kavrami uzerinde yogunlasmis olmalariydi. Yoksa bircok basarili sizofren de var. Ama onlar inanc kavrami uzerine yogunlasmamislar.

Bunu bilip acikliyoruz. Ilkel tanri inanci ve dinini alip update yapip sunmuslar insanlara.. Binlerce yil once inanmak ve inanmamak vardi ama belki bunca irdelenmiyordu, zira insanlar dinsel anlamda daha ozgurdu.

Siz ilkel donemden bi haberseniz, aciklanmadigini dusunebilirsiniz. Dedim ya biraz arastirin.

evrensel-insan
27-09-2010, 19:06
Saygideger paslicivi;

Felsefe de iki turlu yanasim cesidi vardir. Birinci yanasim sekli, "sey felsefesi" dir, digeri ise "seysel felsefe"dir.

Gerci sen baska linkleri ve yazilanlari okumuyorsun. Mesela "bilim felsefesi ve bilimsel felsefe nedir?, farki nedir?" basligini okusaydin, bu konu hakkinda bilgin olurdu. Ayrica "din felsefesi ve dini felsefe fakini ve neler oldugunu da evrensel'in kosesi'nde dile getirdim.

Sey felsefesi, seyin NE OLDUGUNU ortaya koyan felsefe iken, seysel felsefe; ortaya konan seyi EPISTEMOLOJIK GERCEKLIKLE VE BILIMSEL METOD ILE GOZLEMLEYEN, SORUSTURAN, DENEYE TABI TUTAN v.s. felsefedir.

Birinci felsefe, tartismali, kesinlikci, sabit, sahipli AKILCI DOGRULUKtan yola cikarken, ikincisi, olani tum resmi ile ortaya koyan EPISTEMOLOJIK GERCEKLIK ten yola cikar.

Iste evrensel-insan zihniyeti ikinci felsefeden yola cikan felsefedir. Oyuzden de seyin ne oldugunun tartismasini degil; ortaya konan seyin epistemolojik gercekci resmini ortaya koyar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
27-09-2010, 19:57
Saygideger paslicivi;

Simdi bu seyi, inanc olarak adlandiralim ve her iki felsefe farkina bakalim.

Inanc felsefesi, senin simdiye kadar 1/sonsuz olarak ortaya atilan ve kendi aralarinda 1'in ne oldugunu tartisan ve her 1'in kendi birini savundugu, sahiplendigi, sabitledigi felsefedir. Bu felsefenin temeli, 1'i ortaya atanin ya da ortaya atilmis bir 1'i savunanin AKILCILIGININ bir urunudur. Bu akilcilikta, o 1'i savunanin, sahiplenenin ve sabitleyenin, kendi ideolojik inancsal dogrusudur.

Bu temelde de, akilcilik, ideolojik inanc olarak daha nice birler uretebilir.

Inancsal felsefe ise, epistemolojik gercekliktir. Inanc felsefesinin varligini algilar, farkindadir ve bilincindedir. Yani ortada olan tum 1 leri bilimsel method olarak, gozlemler, deneye tabi tutar, arastirir, sorgular ve bu 1 temelli akilci inanclarin, temellerinin ve kokeninin ne oldugunu butunsel bir resim olarak yapilanis, isleyisi ile birlikte SORUNSAL resmini disaridan bakis acisi ve notr algi ile verir.

Iste bu temelde, senin varolusun ve norokimyasal yapin, senin akilci ideolojik inancsal dogrundur, ayni her turlu teist ve nonteist birler gibi.

Herbir kisi, kendi dogrusunda demir atar, huzuru, barisi ve mutlulugu bulur.

Senin farkin ise, kendi mutlulugunu, sabit kilip ta, diger 1 ler ile, ideolojik inancsal dogru tartismasi yapmaman; fakat; bu savasimi yapanlari durdurmaya calisman ve onlarin birlerinin hasta, uyku v.s. oldugunu degerlendirmendir.

Ustelik onlarin kendi birlerini de degistiremeyecegi sabitligini ortaya surmen ve senin 1'ine sadece meditasyon ile ulasilabilecegini iddia etmendir.

Iste tek farkin, onlar kendi aralarinda kendi birlerinin savasini verirken ve baskalarini kendi birlerine ikna etmeye calisirken, sen kendi birin olarak bu savassimin disindasin.

Ama onlar aralarinda savasarak kendilerini gelistirebilme olanagi yakalarken, senin kendi birini kendine sabitlemen ve sahiplenmen, bir tutuculuktur.

Bu temelde de, evrensel-insan zihniyeti inanc felsefesini degil; inancsal felsefeyi epistemolojik gerceklik olarak ortaya koyar ve inanc felsefesi adina da ne bir 1/sonsuzu vardir, ne de baska bir 1/sonsuz yaratacak zihniyeti vardir. Cunku ihtiyac duymaz ve olan ideolojik inancsal dogrularin akilciligina da inan beslemez ve inanc tasimaz.

Ayrica, simdiye kadar ortaya atilan ve surekli suregelen surec olarak yeni gelecek 1/sonsuzlara hazir olan tum bu 1 lerin herbirini disaridan gozlemler ve notr algilar. Zaten onlarla bir kisisel ve kisinin kisilik ve kimlik degeri olarak bir savasima tartismaya girmez ve saygi cercevesinde, inancsal felsefe olarak; onlarin bu inanclarin ideolojik ve dogrusal temelini ve kokenini zihniyet ve dusunce olarak ortaya koyar.

Iste senin dile getirdigin ile evrensel-insan zihniyetinin, ya da sahsimin dile getirdigi farki; inanc felsefesi ile inancsal felsefe farkidir, akilci dogruluk ile epistemolojik gercek farkidir. Bilgi ile ogreti farkidir, inanc ile dusunce farkidir, bilim ile felsefe farkidir.

Mesajda gecen "felsefe" kavramina takilma. Burada felsefe "seye bakis acisi" "seyi ortaya koyus acisi"dir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
27-09-2010, 21:17
Saygideger paslicivi;

bilincimize yansıyan ve bizim de bir parçası olduğumuz bu bütünün/varlığın, biz insanoğlu olarak anlam ve içerik verdiğimiz kadarıyla;

nasıl ve ne zaman meydana geldiğini, oluştuğunu,

Cevabi ya 1/sonsuzlardan biri, ya da bilimsel felsefenin, epistemolojik gercekligi.

sınırsız dediğimiz evrenin gerçekten sınırsızmı olduğunu ya da bir sınırının olup olmadığını,

Akilci dogruculuk, ya da epistemolojik gerceklik

bir sınırı varsa bu sınırdan sonra başka ne gibi tür oluşumlar olabileceğini,

Inancin Akilciligi ve epistemolojik gercekligin degiskenligi

varolan donanımımızın(beş duyu ve bilinç) müsaade ettiği şeyleri algıladığımızı ama donanımımızın sınırların aşan oluşumlar olup olmadığını,

Farketmez, cunku bu insanoglu turu ve birinin algilayana kadar, sorunu degildir. Ya da algilayan olursa, insanoglu turu ve biri ile dialog kurmasi gerekir.
niçin yokluk/hiçlik yerine varlık olduğunu,

Insanoglunun !? isareti vardir. Yok ve hic, bu varin bir ifadesidir. Ayni zamanda, var isareti, tersi olan hic ve yok'un bir turevidir.

niçin bir bütün olarak sınırlarını çizip ortaya koyamadığımız bu evren/varlık hakkında "bilmiyoruz kardeşim" demeyip de herkes kendince "biliyormuş edasıyla/rüyasıyla" yaşadığını, yaşamak zorunda olduğunu..

Akilciligin ve onun getirdigi, ideolojik inancsal dogrularin varligi ve dogal zihniyet olarak yerlesmisligi, otomatiklesmisligi ve sahiplenip, sabitlenmesi. Cunku akilcilik, NEGATIF, YANI OLUMSUZ VE BELIRSIZ OLAMAZ. Mutlaka kendini inandiracagi bir dogru cevap bulmak ister. Bu dogal zihniyetin yapilanis ve isleyisidir.

vs gibi soruları kendine sorup tatminkar bir cevap alabildin mi..

Sormuyorum,cevaplari, olanlari seyin felsefesi olarak, epistemolojik gerceklik ve bilimsel methodun, gozlemi, sorgulamasi v.s. ile disaridan bakarak ve notr algilayarak, bu yapilanis ve isleyisin ozel veya genelde sorunsal tum resmini veriyorum.

ya da senin ifadenle bunları sorgulamak bir sorun mu?

Evrensel-insan zihniyeti olarak, sorgulanmasi gereken, akilci, ideolojik inancsal dogru uretmek degil; olaninin farkina, bilincine varmak, algilamak ve sorununu tum resmi ile ortaya koymak. Ortada olanlara da notr algi ve disaridan bakmak.

Sorun olup olmamasi, kisinin kendi kararidir. Eger sorun gormuyorsa, sorun yoktur. Sonucta, sorgulamamak sorun olacaksa, sorgulasin ve akilciliginin inandigi, ideolojik dogrusu ile kendini tatmin etsin ve merakini gidersin ve de digerleriyle tartissin, ya da onlari durdurmaya calissin, ya da kendi dogrusuna cekme mucadelesi versin. Bu zaten dogal zihniyet ve dogal egonun yaptigidir, dogal ve normaldir.

merak dediğimiz duygu bizim kontrolümüzde mi, bunu bastırıp yokedebilir miyiz..

Merakin ne olduguna, merakin kisi icin onem/ilgi/etki duzeyine, meraki giderememenin verecegi rahatsizliga, merakin ne gibi bir sonuclar yaratacagina v.s. baglidir. Unutma, "Merak kediyi oldurur (oldurmek)" Sen simdiye kadar her merakini giderdin mi? Merak degil; hayalgucu, insanoglu turu ve birinin ortaya koyacagi turevinin temelidir.

bir kimseye aşık olup olmamak, bir şeyden korkup korkmamak bizim elimizde mi.. bunları kontrol edebilir miyiz..

Kontrol edebilecegin, konu ne olursa olsun; ne dusunup, nasil davranacagindir.

insanoğlu doğumuyla birlikte standart pakette gelen bu duygu ve düşünceleri nasıl bastırıp kontrol altına alabilir..

Yasayarak, ogrenerek, bilgilenerek, deneme yanilma metoduyla, degerlendirerek, sorgulayarak, rahatsiz olarak, zarar gorerek, ders cikararak, KENDI VARLIGININ BILINCINE, FARKINA VARARAK VE YASAMINI HARCAMAYARAK. Olaylari, olgulari inceleyerek, degerlendirerek, sorgulayarak, gozlemleyerek v.s.

ya da diğer bir tabirle devekuşu gibi başımızı kuma gömmek için nasıl bir yol izlemeliyiz..

Neden devekusu gibi basini kuma gomme ihtiyaci hissediyorsun?, Basini kuma gomsen de, vucudunun ve k.cinin disarida kaldiginin farkinda ve bilincinde degil misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
28-09-2010, 05:19
Bir hekim ve akademik kariyeriniz olmasina ragmen, Turkce'ye cevrilmis makaleleri bile arastirmaktan okumaktan aciz haldesiniz. Aciz diyorum, cunku hala bilimin bunu anlamadigini, yorumlamadigini, arastirmadigini ileri suruyorsunuz.


sevgili neva..

meditasyonun; binlerce yıl önce doğu dünyası insanının keşfettiğini, bu konuda bir takım elimizde bulunan imkanlarla (MR, EEG vs) araştırıldığını, biliyor ve bunları daha önce dile getirdim zaten..

ama meditasyonun bir insanda etkileri objektif değil subjektif sonuçlar olduğu için ve bu meditasyon konusunda herkesin çok farklı donanım, teknik ve tecrübe sebebiyle elmizde tartışılmaz düzeyde bir bilginin bir skalanın henüz olmadığını söylüyorum..

bir nörolog ya da psikaytr bu konuda araştırma yapıp bir takım sonuçlara varabilir.. ama bu meditasyon denen şey kendi deneyim ve dönüşümlerinden yola çıktığımda inanılması/kabullenilmesi çok zor şeylere gebe olduğunu görüyorum.. meditasyon hakkında henüz kesin yargıya varabilecek bilgi düzeyinde datalara sahip değiliz demeye çalışıyorum..

meditasyon denen şey bilinmiyor, bilinci yükseltiği bilinmiyor gibi söylemim olmadı hiçbir zaman.. doğu dünyasının neredeyse tamamının ve batı dünyasında da kısmen bilinen bir şey için nasıl "insanlık/bilim bunu bilmiyor" diyebilirim..

Bu sitede de eminim bircok arkadas vardir meditasyon yapan, ama hicbiri sizin gibi tanrisalliga soyunup, herkes hasta bir ben iyiyim, bir ben cozdum diye ortaya atmiyor kendini.. Bilimsel bilgiyi de kalkip inkar etmiyor.(en basit bir solunum vs.)


"herkes hasta bir tek ben iyiyim" demedim ki hiç bir zaman.. sınırlı sayıda yazarı olan bu TD sitesinde bile evrensel insan, düşüngen, deran, ululelbab :) gibi iyileşmiş insanlar var.. bu sadece bu sitede olanlar.. tüm dünyaya oranladığımızda eminimki bir çok insan "insanlaşma yolunda" yürüyorlardır.. dediğim gibi bunun tek yolu da meditasyon değildir..

bu ismini saydığım üyeler diğer insanları inançları milli/etnik kimlikleri üzerinden sorgulayıp eleştirmiyorlar, suçlamıyorlar, dışlamıyorlar, onları yanlışlamaya çalışmıyorlar.. "önce insan ve insanlık" diyorlar.. bu saydığım üyelerden ben, deran, ululelbab meditasyon yapan kişiler.. düşüngen zaten doğuştan insandostu, o da sanrım ufak tefek çabaları var bu meditasyon konusunda..

Buyrun ben size en basit haliyle link vereyim, okuyun arastirin. Kendinizce ortaya attiginiz hipotezinizin aslinda hayli eski bir dusunce oldugunu ve sadece sizin akilli oldugunuzu sanmayin.

Bakin bu insanlar sizin gibi kitaptan meditasyonu ogrenip, ortaya atilmamislar. Bilakis meditasyon yapan insanlari gozlemlemisler. Ve bilimsel bilgi yardimiyla eylemlerini aciklamislar.

http://www.kuantumbeyin.com/index.ph...d=139:izofreni (http://www.kuantumbeyin.com/index.php?option=com_content&view=article&id=407:meditasyon-zikir-ve-farkl-bir-bilinc-hali-izofreni-ki-renk-aras-bir-cizgicik-pay-&catid=139:izofreni)

Cevirilerin ait oldugu kisinin, ayni site sahibininde kimligini su linkten gorebilirsiniz.

http://www.kuantumbeyin.com/index.ph...erik&Itemid=69 (http://www.kuantumbeyin.com/index.php?option=com_content&view=article&id=87:yazar-hakknda&catid=53:sabit-cerik&Itemid=69)


Yani siz, "bu benim hipotezim" diyorsunuz ya, sizden once hipotezi kurup arastiranlar mevcut.. Muhtemelen sizden calmis olacaklar !!!!!!!

Siz bunlar okuyun, ogrenin, bir kafa yorun once, sonra norokimyasal degisimlerden filan bahsedin isterseniz. Ben sizin adiniza, arastirma ve gelismelerden habersiz bir hekim oldugunuz icin uzuluyorum cunku..

sevgili neva.. burdakiler meditasyon ve insan üzerine etkilerinden bahseden bir yazı.. benim hipotezim meditasyonun insan bilinci üzerien etkisi olduğu ve bir takım dönüşümlere neden olduğu değil.. bütün bunlar zaten az çok konuyla ilgisi olanlar tarafından bilinen şeyler..

benim tezim/hipotezim;

"teizm ve nontezim bilinçaçıklığının bir insanlık hastalığı" olduğudur..

ve bunun önümüzdeki yıllarda tıbbi olarak bulunabilecek bir kimyasal ya da yöntem ile tedavi edilebileceği yönündedir..

peki teizm ve nonteizm bilinaçıklığı niçin bir insanlık hastalığıdır açıklıyayım..

-bilincimize yansıyan bir varlık/evren var.. bu varlığı zamansal, mekansal, nitelik vs olarak kesin sınırlarını çizip bir bütün halinde yani "mutlak 1" olarak masanın üzerine koyamıyoruz..

ama elimizde "bilim/epistemolojik gerçeklik" var.. bunun sayesinde bu varlığın "bir kısmını" tartışmasız, evrensel onay almış şekilde ortaya yani masanın üzerine koyabiliyoruz..

bilim/epistemeolojik gerçeklik bize mutlak 1 i vermediği halde biz insanoğlu olarak bu mutlak 1'i masaya koyduğumuz yanılgısında yaşıyoruz..

evren/varlık bütün haliyle = MUTLAK 1

bilim/epistemelojik gerçeklik= A

A bize hiç bir zaman MUTLAK 1 'i veremiyor, yani ikisini birbirine eşitleyemiyoruz..

peki biz insanoğlu olarak ne yapıyoruz..

A + İNANÇ = MUTLAK 1

yani insanoğlu mutlak 1 ortada olmadığı halde ortadaymış gibi bir algı içindedir.. işte insanoğluna bu ortadaymış algısını veren şey yukardaki formüldeki inanç öğesidir..

ve bunu yapan insanlar teizm ve nonteizm bilinçaçıklığı düzeyinde olan insanlardır.. bu bahsettiğim insanlar mutlak 1 ortada olmadığı halde kendi zihnindeki yarattığı SANAL 1 'i mutlak 1 zanetmektedir..

ve işte bunca küfür kıyametin, kaosun, insanlıkdışı yaşamın nedeni budur.. bu teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanlardaki rahatsızlığın ana semptomu;

benim sanal 1'im doğru/hakikat yani mutlak 1..

diğer tüm sanal 1'ler yanlıştır, hurafedir, batıldır, şeytan işidir vs...

işte hastalığın bu ana semtomu yüzünden bu bilinçaçıklığında yaşayan insanlar diğer insanlarla bir tartışma bir kaos içindedirler.. varlığı/evreni tartışırlar, şu doğrudur bu yanlıştır vs gibi..

neyi, niçin tartışıyorsunuz ki?

varlık/evren; varolan bedensel ve bilimsel donanınımız dahilinde bir bütün olarak ortaya konamıyor, sınırlarını çizemiyoruz, yani insanoğlu olarak bunu henüz bilmiyoruz..

zamansal, mekansal, nitelik vs olarak sınırlarını çizip bir bütün olarak masaya koyamadığımız şey için "benimki doğrudur diğer hepsi yanlıştır" semptomu altında yaşam ıskalanıp heba ediliyor..

uyanmış, özüne inmiş, farkındalığı gelişip, aydınlanmış bir insan bu anlamsız insanlıkdışı tartışmaya girmez.. çünkü bu tartışmanın bir galibi, sonucu olamaz..

müslüman, budist, hindu, ateist deist, panteist, hristiyan, musevi, vs tüm teizm ve nonteizm bilinçaçıklığında yaşayan insanlar kendi bilinç&inanç deklarasyonlarını haricindekileri dışlar, ötekileştirir ve yanlışlama mücadelesine girer.. ve mücadeleye girmek zorundadır çünkü hala sahtebenlik yönetimninde bir dünyada hastalıklı olarak yaşamaktadır..

kendi sanal 1'ini mutlak 1 zannettiği ama bunu bilimsel/epistemeolojik olarak ortaya koyamamanın ve bunu inanç denen şeyle süspanse ettiğinin farkında değildir henüz..

şimdi benim bu yazımı okuyan tüm teizm ve nonteizm düzeyindeki insanlar yine hala "benimki doğru diğerlerinki yanlış" demeye devam edeceklerdir.. müslüman ateisti, ateist müslümanı, hristiyan müslümanı, müslüman budisti vs, birbirlerini yanlışlamakla yaşamlarını heba edecekledir..çünkü bu bir bilinçyetmezliği hastalığıdır ve bu insanları konuşarak, anlatarak uyandıramazsınız, iyileştiremezsiniz.. ateist; tanrı yoktur, herşey maddedir demeye devam ederken, müslümanı deisti hristiyanı da aynı ateist gibi kendi doğrusunu savunup diğerlerini yanlışlamaya devam etmek zorundaırlar, çünkü hastalık bunu emretmektdir..

ama tüm bunlar bu insanların suçu hatası kusuru değildir.. nasıl sedyede komada yatan hasta yaptığı istemdışı hareketlerden sorumlu değilse, bu teizm ve nontezim düzeyi bilinçaçıkllığında yaşayan insanlar da bu tutum ve davranışlarından dolayı sorumlu tutulamaz..

çünkü insan olan ataları tarafından zihin/sahtebenlikle nesilden nesile bir aktarım yüzünden hastalandırılmışlardır.. ve hasta olduklarının farkında olmadığı için tüm bu insanlıkdışı kaos, yaşam, davranış ve tutumlarından sorumlu değllerdir..

bir müslüman bir ateist bir budist bir isevi bir deist hastalıktan kutulup iyileşmediği sürece tüm yaşamı boyunca bu tutum ve davranışları göstermek zorundadır zaten..

nasıl pnömoni olmuş bir hasta öksürüp etrafı rahatsız etmek zorundaysa bu teizm ve nonteizm düzeyindeki bilinçyetmezliği durumundaki hastalar da etrafında bulunan insanlarla bu kaosu yaşamak zorundadırlar..

paslıçivi
28-09-2010, 05:48
Saygideger arkadaslar;

Gozlemledigim kadariyla, bu baslikta ve her baslikta, bu konuda ve her konuda; iki farkli konulara yanasim ortaya ciiyor.

Birincisi, huzurdan, baristan ve mutluluktan yola cikip, yola cikan kisinin kendi algisinca ve konusuna gore mutlulugunu, huzurunu ve barisini MUTLAKLASTIRMAK, KESINLESTIRMEK, SABITLEMEK VE TESLIM OLARAK ORDA DURMAK.

Digeri ise, evrensel-insan zihniyetinin yola ciktigi ve yukaridakine tam ters olan, rahatsizlik, zarar verme/gorme ve sorundan yola cikmak, bunu SUREKLI SUREGELEN BIR SUREC VE ZAMAN KILMAK VE BU SUREKLILIGI ARAMA, YANLISLAMA, CURUTME v.s. olarak ortaya koymak.

Birincisi, dogal zihniyet ve dogal egonun, kendi duzeyince ve kendince sorunu, rahatsizligi ve zarar gormeyi sonlamasi ve BUNDAN AKILCI OLARAK TATMIN OLMASI VE BUNU YETERLI BULMASIDIR.

Ikincisi ise, bu yeterliligin, yetersizliginin surekliliini epistemolojik gercekligin gozlemi, deneyi, bilgisi, birikimi ile ortaya koymadir. Taki bu yetersizliginin temellerini veren kokenin evrensel yapilanis ve isleyisinin her konudaki ayniligi algilanana, bilince cikana ve farkina varilana kadar.

O yuzden teist duzeydeki bir bilincin, teslimiyetini, sorun olarak algilayan bir bilinc ve farkindalik antiteist, ya da non teist duzeye gelebilir. Onun da teslimiyeti orda kalir, ya da ilerleyerek bilinc ve farkindaligini genisletir.

Bunu daha anlasilir bir sekilde soyle izah edebiliriz. Teist duzeydeki bir bilinc, bilincli ve farkindalkikli degil; aksine huzurlu ve mutludur. Cunku ya bilinc altinin bir yonlendirilisinin kabuludur, ya da kendi kendini degerlendirmenin bir kabuludur.

Halbuki, non teist duzeyindeki bir bilinc, teist duzey bilincinin BILINCINDE VE FARKINDA OLDUGU ICIN, SOUNU VE RAHATSIZLIGI ALGILAMIS ve non teizme arayis olarak yonelmistir. Non teizmde kendini teslim etmesinin nedeni de ayni teist duzeydeki gibi, bilincli ve farkinda degil; bilincaltinin bir yonlendiris ve kabuludur, ya da kendi kendini degerlendirmenin bir kabuludur.

Iste huzur, baris, mutluluk ve sorun, rahatsizlik, zarar algisinin birbiri ile olan iliski/baglanti ve celiskisinin izahi; bu bilinc alti yonlendirim ve bilincli ve farkindalikli arayis ta yatar.

Buna en guzel ornek; ayni duzeyde bir ideolojik inancsal dogru olan dini ve milli degerlerden, bir kisinin dini olarak kendini arindirip non teist olabilmesinin, ayni kisinin milli konuda bunu yapmamasi gosterilebilir.

Yani, bir kisi nonteist duzeye kendini bilincli ve farkindalikli olarak cikarabilirken, ayni kisi milli tutuculuga ve/veya irkciliga, milliyetcilige devam edebilmektedir.

Bunun izahida, o kisinin dini konudaki dinliligi onu rahatsiz etmisken; milli kokudaki milliyetciligi onu rahatsiz etmemektedir. Iste bu bile bize, kendi basina; bilincalti yonlendirimi ile; kisinin kendisini bilinclendirip, farkina varmasinin bilincliligi ve farkindaligini gosterebilir.

Bu ornek her turlu metafizigin varlik ideolojik inancsal dogrulari ile, etigin, politik, iktidarvari ve guce otoriteye dayanan her turlu izminin ve ahlakin her turlu algisinin ve her turlu etigin demokratik, ozgur v.s. sistem ve duzenini veren izm temelli dusunce ve davranisinin somutta sistemlenisinin ve de akla gelen, insanoglu turu ve birinin her konudaki bilimsel, felsefi, inancsal, ideolojik v.s. soyutlamasinin v.s. getirdikleri, huzur/baris/mutluluk ve sorun/zarar/rahatsizligi icin uygulanabilir.

Iste bu temeldeki, savunu ve birakim carpismasi, savasi, mucadelesi boyle gelisir. Savunulanin, kaybedilmesi; korku ve endisesi ile, savunulanin verdigi rahatsizligin ve sorunun kisi tarafindan algilanip, farkina varilip, bilincli bir sekilde birakilmasi; ayni sonucu verdigi halde, biri zoraki, baski ile mudahele ile ve karisma ile vuku bulurken ; digeri kisinin kendi algisi, kendi cabasi, kendi sorgulamasi ile vuku bulmustur.

Son bir ornek verirsek; diyelim iki tane kisi, "dininizi birakmazsaniz, oleceksiniz" tehditi altinda olsun. Bunlardan biri, dini savunan ve sahiplenen ve de sabitleyen, digeri de sorgulayan, irdeleyen ve icinde bulundugu dinden rahatsizlik duyan olsun.

Sizce bunlardan, surec icinde hangisi dinini birakacak ve olumden kurtulacaktir?

Hangisi olum korkusu temelinde, kendini belkide kandiracak rahatsiz ve huzursuz olarak belkide "biraktim" yalanini soyleyecek, hangisi dini birakmanin rahatligiyla, huzurlu bir sekilde "biraktim" deyip, hem olumden hem de dininden kurtulacaktir?

Iste bu iki ornek bile bize, dusunce ve zihniyetin ne kadar onemli ve bas faktor oldugunu, nasil kisilerin bir zaman savunduklarini, birakabildigini ve bu savunu birakiminin, bilincli mi, bilinc altimi, ya da korku salarak mi gerceklestiginin farkini gosterir.

Dusunce degisimi, kendi kendine olabilen bir olgu degildir. Ya disaridan gelen her hangibir ve her turlu etkileyici bir icerik gerektirir, ya da kisinin kendi kendine kendisini sorgulamasini degerlendirmesini gerektirir.

Birincide bir rahatsizlik ve huzursuzluk istem ve bilinc ve de farkindalik disidir ve zorakidir, ikinci de bilincli, farkindalikli ve kisinin istem ve arzusu temelindedir.

Bu da bir kisinin, huzur ve rahatinin bozulmasinin ya zorakilik ve korku salarak, ya da, bu rahatsizlik ve huzursuzlugu kendi kendine algilayarak, yine kendi kendine cozmeye yonelmesidir.

Cunku beyin, qualmdan dolayi, rahatsiz kalamaz. Ya bilinc alti, ya da ruya ile, ya da kisinin kendi kendisini sorgulamasi ile, bu qualmi, yani rahati saglamak zorundadir.

Bu da iki turludur. Beyin qualmdayken, ya kisinin kendi sorgulamassiyla bu rahatsiz edilir ve yeni bir rahatliga yonelinir, ya da beyin qualmdayken, kisinin kendi bilinci ve farkindaligi olmadan, olaylar, olgular v.s. kisiyi rahatsizliga sokabilir. Ama, beyin sonucta qualmi yakalamak zorundadir.

Iste bu temelde de, serbest dusunurler, ortaya kondugu sekliyle, dunyanin en saglikli, verimli, yaratici, kisileri olarak bilinir ve algilanirlar. Cunku beynin qualmi oturmamis ve devamli bir arayis icinde, sinerji ve dinamizme sahiptir ve durmadan dusunur ve uretir. Bunun da temelini bilimsel metoda, yani gozlem, deney, arastirma, sorgulama v.s. ye dayandirir. Kendi, birikim, bilgi, bilinc ve farkindaligini da; daha cok artirmak ve genisletmek icin, dile getirir ve bilgi, birikim gozlem alisverisinde bulunur ve bu bulunma esnasinda da, bulundugu kisileri, cevreyi, toplumu algilamaya, tanimaya ve analiz ve de sentez etmeye ve tekrar dile getirmeye yonelir.

Iste, kisaca; huzur, mutluluk ve baristan yola cikis, akilci ve dogrucu; sorun, zarar ve rahatsizliktan yola cikis, epistemolojik ve gozlemcidir.

Tabi kimin, hangisini ve neden onu secip, secmeyecegi de, tamamen kisinin kendi insiyatifindedir. Yeterki bu insiyatifini bir insanoglu turunun biri olarak algilasin, farkina varsin ve bilincine cikarsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili e.i.. yazının tamamına baktığımda oldukça güzel tesbitler içermekle beraber son paragrafını tekrar iyice bir derinlemesine düşünüp irdelemeni rica ediyorum..

kırmızı renkle vurguladığım yerleri özellikle bir kez daha düşün.. ya insan denen canlıyı tanımıyorsun ya da herkesi her zaman söylediğim gibi kendin gibi zannediyorsun..

insanoğlunda varolan bilinçaçıklık çeşit zenginliğini göremiyorsun.. 50 kiloluk adamdan 250 kiloluk halteri kaldırmasını bekliyorsun..

Neva
28-09-2010, 08:49
sevgili neva..





"herkes hasta bir tek ben iyiyim" demedim ki hiç bir zaman.. sınırlı sayıda yazarı olan bu TD sitesinde bile evrensel insan, düşüngen, deran, ululelbab :) gibi iyileşmiş insanlar var.. bu sadece bu sitede olanlar.. tüm dünyaya oranladığımızda eminimki bir çok insan "insanlaşma yolunda" yürüyorlardır.. dediğim gibi bunun tek yolu da meditasyon değildir..

bu ismini saydığım üyeler diğer insanları inançları milli/etnik kimlikleri üzerinden sorgulayıp eleştirmiyorlar, suçlamıyorlar, dışlamıyorlar, onları yanlışlamaya çalışmıyorlar.. "önce insan ve insanlık" diyorlar.. bu saydığım üyelerden ben, deran, ululelbab meditasyon yapan kişiler.. düşüngen zaten doğuştan insandostu, o da sanrım ufak tefek çabaları var bu meditasyon konusunda..




benim tezim/hipotezim;

"teizm ve nontezim bilinçaçıklığının bir insanlık hastalığı" olduğudur..



Sevgili paslicivi ;

Sanirim verdigim linkleri hic okumadiniz.

Bakin sizin sozde hipotezinize gore verdigim link nasil aciklamis fikrini..

"İnsanlar günlük ve sıradan bilinçlerini değiştirmek için değişik yöntemler uygulama arayışlarına girerler. Mevleviler dönerek sema yaparlar, Budistler nefes alıştırması yaparlar, Yogacılar bir nesneye ya da tekrarlı bir kelimeye yoğunlaşırlar. Amaç hep aynıdır: sıradan ve gündelik bilinçten farklı şeyler deneyimleri aramak. Antropolojik çalışmalardan anlaşılmaktadır ki, yeryüzündeki 4000 toplumun %90’ı zihin hallerini değiştirmek, artırmak için sistemler geliştirmiştir. Bazıları ona ultrabilinç ya da genişletilmiş bilinç, kozmik bilinç derken, Budistler nirvana, zen, satori, yodada samadhi derler. Sufiler ise bu yolu vecd, insani kâmil yolu olarak adlandırır."

Kusura bakmayin, hangi antropolojik veya bilimsel bulgularla, teizm ve nonteizm bilincacikliginin insanlik hastaligi oldugunu ileri surmektesiniz?

Gorunen acik ki, siz de bilincacikligi hastaligina dahil insanlardansiniz.


Herkes hasta bir tek ben iyiyim demediniz. Peki oyleyse, hic degilse su sitede bir kac uye ismi sayip, o uyelerin insanlasma yolunda yurudugunu vurgularken, digerlerinin hayvanlasma yolunda yurudugunu mu iddia ediyorsunuz?

Nedense saydiginiz arkadaslarin sizden baska hicbiri ortaya atilip, ben insanlasma yolunda yuruyorum, oburleri hayvanlasma(tam karsiti baska kelime bulamadim ozur dilerim) yolunda yuruyor diye iddia etmedi. En azindan ben okumadim.


Bu mudur sizin yuksek bilincinizle, inanclar ve diger degerler uzerinden sorgulayip, yargilamamaniz? Otekilestirmemeniz?

Ne diyeyim. Komiksiniz desem ayip olacak, demeyeyim en iyisi..

Meditasyon bircok insana yarar saglayabilir belki, ama size yaramadigi bir gercek bence, su cumlelerinizden sonra..

Iste bu yuzden resmen bilimseldir onayi alamamasi normaldir. Cunku herkeste ayni gostergeleri bulmak mumkun degil..

Iste yukarda ismini saydiginiz insanlasma yolunda yuruyen arkadaslariniz, iste siz.. Donup bir inceleyin kendinizi, goreceksiniz. Gormek isterseniz tabi ki..

O yuzden ben size, sahtebenliginizle birlikte mutluluk dileyeyim. Ha unutmadan, saydiginiz arkadaslarinizdan ogrenecek cok seyiniz var.

evrensel-insan
28-09-2010, 16:52
Saygideger paslicivi;

Yeterki bu insiyatifini bir insanoglu turunun biri olarak algilasin, farkina varsin ve bilincine cikarsin.-e.i.

Yukarida koyulastirdigim yerlerin, Turkce dilbilgisi temelinde verdigi anlam olarak ne icerdigini bana aciklar misin? Cunku yukarida ki cumleden, nasil;

insanoğlunda varolan bilinçaçıklık çeşit zenginliğini göremiyorsun.. 50 kiloluk adamdan 250 kiloluk halteri kaldırmasını bekliyorsun.. -paslicivi-

Yukaridaki cumlenin anlamini cikardin, merak ediyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
29-09-2010, 05:56
Inanc felsefesi, senin simdiye kadar 1/sonsuz olarak ortaya atilan ve kendi aralarinda 1'in ne oldugunu tartisan ve her 1'in kendi birini savundugu, sahiplendigi, sabitledigi felsefedir. Bu felsefenin temeli, 1'i ortaya atanin ya da ortaya atilmis bir 1'i savunanin AKILCILIGININ bir urunudur. Bu akilcilikta, o 1'i savunanin, sahiplenenin ve sabitleyenin, kendi ideolojik inancsal dogrusudur.

Bu temelde de, akilcilik, ideolojik inanc olarak daha nice birler uretebilir.

Inancsal felsefe ise, epistemolojik gercekliktir. Inanc felsefesinin varligini algilar, farkindadir ve bilincindedir. Yani ortada olan tum 1 leri bilimsel method olarak, gozlemler, deneye tabi tutar, arastirir, sorgular ve bu 1 temelli akilci inanclarin, temellerinin ve kokeninin ne oldugunu butunsel bir resim olarak yapilanis, isleyisi ile birlikte SORUNSAL resmini disaridan bakis acisi ve notr algi ile verir.

Iste bu temelde, senin varolusun ve norokimyasal yapin, senin akilci ideolojik inancsal dogrundur, ayni her turlu teist ve nonteist birler gibi.



sevgili e.i.. teizm ve nonteizm bilinaçıklığındaki insanların inançları ve biri; bilinçlerine yansıyan varlığı bir bütün olarak ortaya koymaya/bilmeye yönelik ve özellikle "tanrı odaklı" deklerasyonlardır.. ve bu deklerasyonları bir olasılık/hipotez olmayıp onların bilincinde sabitlenmiş bir gerçek gibidir..


yani ateistinden budistine, müslümanından deistine, hindusundan panteistine, hristiyanından musevisine hepsinin 1/sonsuzdaki 1'i bilinçlerine yansıyan varlığı ve yaşamı özellikle "tanrı odaklı" ortaya koyup bir bütün olarak tartışılmaz olarak bilinçlerinde sabitlemiş olmalarıdır..

zaten bilinçlerinde bu 1/sonsuzdaki 1'i sabitledikleri için yaptıkları tartışmalarda soğukkanlılığı, objektifliğini koruyamazlar.. çünkü bu sabitledikleri 1 onlar için hayati önem taşımaktadır.. bilinçlerine yansıyan bu varlığın gizeminden/belirsizliğinden ve dolayısıyla karar vermememiş, taraf olmamış bir aklın/düşüncenin getireceği duygulanım dengesizliği olan huzursuzluktan/tatminsizlkiten kaçtıkları için böyle agresif bir tutum ve davranış içindedirler..


teizm ve nonteizm düzeyi bilinçte yaşayan insanlarla konuşup tartışırken


"- evet ya bu benim 1'im bir olasılıktır, bir hipotezdir, yanlış olabilir, yanılıyor olabilirim"

şeklinde olaya yaklaşmazlar daha doğrusu yaklaşamazlar.... bu tür bir yaklaşım demek onların aklının sabitlenmemesi durumudur ki, o andan itibaren duygulanma kompenenti dengeleyemezler.. iste onun 1'ine olan her türlü saldırı, eleştiri ve yanlışlama çabaları o yüzden bu insanları zıvanadan çıkarıp savurmaktadır, saldırganlaştırmaktadır.. çünkü duygulanım dengesi yani mutlulukları/tatmini bu 1/sonsuzdaki 1'in sabitliğine doğruluğuna bağlıdır.. bu 1'i siz yanlışlamaya çalıştığınızda o kişinin dengede olan mutluluk/tatmini elinden almaya çalışıyorsunuz..

benim varoluş ve nörokimyasal deklarasyonlarım bu 1/sonsuzdaki herhangibir 1 değildir.. ben zaten varoluş bir bütün olarak ne sahip olduğumuz insani donanımlar ne de bilimsel donanım ve bilgiler ışığında ortaya konamaz diyorum.. yani ortaya 1/sonsuzdan bir tane "1" alıp ortaya atıp koymuyorum..

teizm/nonteizm bilinçaçıklığındaki insanlar gibi 1/sonsuzdan 1'i değil, "sonsuz"u alıp ortaya koyuyorum.

zaten o yüzden evren/varlık bir bütün olarak ortaya konamaz/bilinemez diyorum ya..

ve benim varoluş ve nörokimyasal donanımla ilgili her türlü deklerasyonum bir hipotez, bir olasılıktır.. yani mutluluğu/tatmini dengelemek/sağlamak adına kene gibi tutunduğum sabitlediğim bir şey değildir.. o yüzden bu deklarasyonlarıma gelebilecek her türlü eleştiri saldırı beni kesinlikle sinirlendirmez, savurmaz, zıvanadan çıkarmaz.. çünkü benim tatminim, duygu durmumu dengelemem bunu sabitlememe bağlı değildir..

ben zaten meditasyona bağladığım sahtebenlikten özbenliğime olan içsel yolculuğumu yapıp kendimi bulmuş ve mutlak tatmini yakalamışım.. bundan sonraki her türlü tartışma, konuşma benim için çayda çıra oynamaktan başka bir şey değildir.. meditasyon, varoluş, nörokimyasal yapı gibi deklarasyonlarıma gelebilecek en ağır eleştiri, saldırı beni yerimden bir cm bile oynatamaz.. ben o dışardaki, kasırgada savrulmam artık, ortadaki merkezde ölü noktada sadece olayı gözlemler ve izlerim.. ve bu deklarasyonlarım sadece bir olasılık bir hipotezdir, her türlü bilimsel gelişme altındaki değişime, yanlışlamaya, eleştiriye açığım, çünkü tüm bunlar sabitim değil, sadece yaşadıklarımdan/deneyimlerimden elde ettiğim olasılıklarımdır..

paslıçivi
29-09-2010, 06:41
Senin farkin ise, kendi mutlulugunu, sabit kilip ta, diger 1 ler ile, ideolojik inancsal dogru tartismasi yapmaman; fakat; bu savasimi yapanlari durdurmaya calisman ve onlarin birlerinin hasta, uyku v.s. oldugunu degerlendirmendir.



insanoğlu teizm ve nonteizmi bizzat yaşayarak deneyimleyip daha sonra bunun üst aşaması olan "farkındalık/tam uyanıklık" düzeyine çıkmadığı sürece diğer insanlarla "varoluşa anlam ve içerik verme temelli" savaşı ve kaosu yaşamak zorundadır..

bu bahsettiğim aşamaları deneyimleyip aşmak yeterli değilidir, çünkü eski müslüman eski hristiyan biri nonteizme geçtiğinde hala eski inancını eleştirmek, yanlışlamaya çalışmak ve bu savaşı, kaosu devam etirmek zorundadır.. çünkü hala "zihinsizlik" dediğim farkındalık/tam uyanıklık seviyesine ulaşmamıştır..

kendimden örnek verirsem.. müslümanken islam hariici her türlü şeyi yanlışlardım.. ateist olduktan sonra islamla ve müslümanlarla uğraşmaya başladım.. ve bu sürecim deistken de panteistken de agnostik iken de devam etti.. çünkü hala zihinde yaşıyordum.. sadece varolan zihnim birden fazla parçaya bölündüğü için güçlü olan parçasını daha dominant/baskın hala getirmem için diğer tüm zihin parçalarıyla mücadele etmem gerekiyordu.. ama tüm bunları yaparken dünya insanlığındaki bu dini inançların insanlıkdışı uygulamalrını örnek gösterek insanlıktan dem vuruyordum, burda her teist ve nonteistin yaptığı gibi..

ama bu zihinsizlik/farkındalık durumuna eriştiğimde bilincimde hiç bir zihin artığı kalmamıştı.. ne islam, ne ateizm, ne deizm, ne panteizm vs... bunlar bilinçte yer kaplamayınca aralarında bir dominantlık savaşı da kalmıyordu.. yani yorgan gidince kavga da bitti..

şu an geldiğim durumda ne islamın allahı, ne ateizmin tanrısızlığı, maddeeciliği, ne deizmin tanrısı, ne panteizmin tanrısı, ne de diğer dinlerin tanrıları ölüm sonrası yeniden doğumlar, karma yaşamlar, cennet cehennemlerin hepsi kaba tabirle "tikimden aşşağı kasımpaşa durumları".. benim için artık bunlar ne tartışılacak ne konuşulacak ne de kafaya takılacak şeyler değil..

çünkü büyük olasılıkla meditasyona bağladığım içsel yolculuğumu yapıp, çeperden merkeze, sahtebenlikten özbenliğe yolculuğumu yaptım.. artık 5-6 yaşlarında bir çocuk gibi tüm insanoğlunun kendi eliyle kendi adına ürettiği tüm soyutları/tabuları/kabusları bilincimden temizleyip yani bilince format atıp yepyeni bir bilince/hardisike ulaştım..


diğer insanların tüm inançlarına saygı duyarken kendi içimden söylediğim şey şu... tüm tanrıların, ölüm sonrası yaşamların, inançların canı cehenneme, tükürmüşüm hepsinin suratına, ben varım ve yaşıyorum.. şimdideyim şu andayım, varolan donanımım bana ne emrediyorsa gönlümce, içimde gelen büyük bir çoşkuyla yaşıyorum.. varlığık/evren ve ben iki ayrı parça değiliz, hepimiz tüm toz taneceğine kadar bu varlığın vazgeçilmez birer öğesiyiz.. bir toz tanesi bile yokolsa bu evren varlıktan yokluğa/hiçliğe geçer.. varolan işleyen bir süreç var, yani akan bir ırmak var.. ve ben bu ırmakta yol alan bir su damlacığım, ırmak nereye akarsa ben de oraya akıcam.. işte bu akışın adı yaşam dediğimiz şey ve bu yolculuğun farkında olduğum sürece bana kalan tek şey sevgi ve çoşkuyla bu yolculuğun tadını çıkarmak...

diğer durumların niçin bir hastalık veya uyku durumu olarak gördüğümü sevgili nevaya vereceğim cevapta açıklamaya çalışacağım..

Neva
29-09-2010, 10:25
diğer durumların niçin bir hastalık veya uyku durum olarak gördüğümü sevgili nevaya vereceğim cevapta açıklamaya çalışacağım..





Sayin paslicivi;

Neva'ya, diger insanlari neden uykuda gordugunuze dair, bir cevap vermenize gerek yok. Zaten anlatacaginiz seyleri kac kez yazdiniz, cizdiniz. Yaklasik 41 sayfa olmus. Ayni seyleri tekrar tekrar okumanin, benim icin pek bir esprisi yok anlayacaginiz. Kendi adima..

Yazdiklarinizdan farkli seyler urettiginizde, konuya seve seve dahil olurum tekrar..


O sebeple, degerli vaktinizi Neva'ya cevap yazmak icin harcamayin.

evrensel-insan
29-09-2010, 16:58
Saygideger paslicivi;

ve benim varoluş ve nörokimyasal donanımla ilgili her türlü deklerasyonum bir hipotez, bir olasılıktır-paslicivi-

Iste bu yukaridaki cumle, inanc felsefesidir, akilci dogruculuktur ve epistemoloji ustudur. Bunun degisimi de, bu inanci besleyenin, dogrusunun degisimine paraleldir. Yani akilciligin uzerinde karar kilacagi baska bir dogruluk inancina.

Inancsal felsefe sadece olan inanci gozlemler, akilciik ile inanc uretmez. Uretilen hic bir inanci da tasimaz ve beslemez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
30-09-2010, 04:04
Sayin paslicivi;

Neva'ya, diger insanlari neden uykuda gordugunuze dair, bir cevap vermenize gerek yok. Zaten anlatacaginiz seyleri kac kez yazdiniz, cizdiniz. Yaklasik 41 sayfa olmus. Ayni seyleri tekrar tekrar okumanin, benim icin pek bir esprisi yok anlayacaginiz. Kendi adima..

Yazdiklarinizdan farkli seyler urettiginizde, konuya seve seve dahil olurum tekrar..


O sebeple, degerli vaktinizi Neva'ya cevap yazmak icin harcamayin.

sevgili dostum ve meslektaşım neva..

burda karşılıklı yazıştığımız gibi görünen konuları siz de biliyorsunuz ki bir çok insan okuyup takip ediyor.. burda hepimizin birbirimizden öğreneceği çok şey var.. çünkü hepimiz yaşam denen bu yolculukta aynı gemide yol alıyoruz.. ve herkes insanlığın daha iyi bir düzeye çıkması için göle bir taş atmaya çalışıyor..

ben yazılarıma zamanım ve bu konulara(felsefeye) ilgim müsaade ettikçe devam edeceğim.. yazacaklarıma sizin şahsınıza cevaben yazılmış olarak algılamayın lütfen.. son bir kaç yazınıza cevaben bir kaçşey yazıp ondan sonra isterseniz karşılıklı yazışmayı bitirebiliriz.. ya da siz kendi adınıza hiçbirine cevap yazmayarak bu işi şimdiden bitirebilirsiniz..

benim uzatmalı belalı yarim sevgili e.i. yle biz olayları yazışmaya devam ederiz.. eminimki her yazışmamızda hem karşılıklı hem de bizi okuyanlar bir parça olsun kazanımlar/farkındalıklar ediyorlardır.. en azından ben kendi adıma böyle düşünüyorum.. çünkü ben çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum.. sevgiyle kalın..

Neva
30-09-2010, 04:39
sevgili dostum ve meslektaşım neva..


ben yazılarıma zamanım ve bu konulara(felsefeye) ilgim müsaade ettikçe devam edeceğim.. yazacaklarıma sizin şahsınıza cevaben yazılmış olarak algılamayın lütfen.. son bir kaç yazınıza cevaben bir kaçşey yazıp ondan sonra isterseniz karşılıklı yazışmayı bitirebiliriz.. ya da siz kendi adınıza hiçbirine cevap yazmayarak bu işi şimdiden bitirebilirsiniz..



Sayin paslicivi ;

Yazismayi bitirmekten bahsetmedim eger dikkatli okursaniz mesajimi..

Dedim ki; 40 kusur sayfadir, hemen her mesajda ayni seyleri yazdiginiz icin, bunlardan farkli bir bilgi sunarsaniz, yani surekli ayni seyleri yazmazsaniz, seve seve dahil olurum tartismaya dedim.

Cunku ayni seyleri, cevaben, durmaksizin hemen her mesajda yazmak yerine, bir de yazanlar ne demek istiyor acaba diye, onemseyip incelerseniz, dusunurseniz, konu daha zenginlesir diye dusunuyorum.

evrensel-insan
30-09-2010, 05:23
Saygideger paslicivi;

benim uzatmalı belalı yarim sevgili e.i. yle biz olayları yazışmaya devam ederiz.. eminimki her yazışmamızda hem karşılıklı hem de bizi okuyanlar bir parça olsun kazanımlar/farkındalıklar ediyorlardır.. en azından ben kendi adıma böyle düşünüyorum.. çünkü ben çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum.-paslicivi-

Simdiye kadar senden alinan en guzel "ask mektubu" bu.:censored:

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
30-09-2010, 06:01
Senin farkin ise, kendi mutlulugunu, sabit kilip ta, diger 1 ler ile, ideolojik inancsal dogru tartismasi yapmaman; fakat; bu savasimi yapanlari durdurmaya calisman ve onlarin birlerinin hasta, uyku v.s. oldugunu degerlendirmendir.

sevgili e.i..

dünya sağlık örgütü (WHO) sağlığı şöyle tanımlar.. "ruhsal bedensel olarak tam bir iyilik halidir" diye..

yani dünya sağlık örgütüne göre bildiğimiz bedensel ve ruhsal hastalıklara(DSM sınıflaması) tutulmamış ya da bunlardan uzak yaşayan insanı "sağlıklı" olarak addeder.. yine WHO' ya göre bir insanın müslüman, budist, ateist, deist, hindu, hristiyan vs olması bir "hastalık hali" değildir, bu insanlar "sağlıklı"dır....

işte ben burda "tam iyilik hali" durumu olan çıtanın değiştirilip yükseltilebileceğini ve insan denen canlının çok daha yüksek bir yaşam kalitesinde yaşamasının mümkün olduğunu ifade etmeye çalışıyorum.. ve bu bahsettiğim insanları bilinçyetmezliği vakası ya da bilinci kapalı/yarı kapalı olduğu için yaşam kalitesi düşmüş insanlar olarak görüyorum.. yani tıp mesleğinde olanların bildiği bilinçaçıklık(koma durmunda) glasgow saklasında bu bahsettiğimiz teizm ve nontezim düzeyi bilinçaçıklıklarının da ileride yer alabileceğini ve bu durmun düzeltilebileceğini, kişinin iyileştirebileceğini ve dolyısıtla daha yüksek bir yaşam kaltesinde yaşayabilmesinin mümkün olabileceği tezini/hipotezini ortaya koyuyorum..

peki bu teizm ve nontezim bilinçaçıklığında yaşayan nerdeyse tüm dünya insanlığını niçin hasta olarak görüyorum.. evet bu insanlar dünya sağlık örgütünün skalasındaki bir bedensel ve ruhsal hastalık sınıflamasında değiller.. dışarda diğer insanlarla konuşan, iletişimde olan gayet sağlıklı gibi duran insanlar..

ve bu insanlar şimdilik bilebildiğimiz tek bilinç sahibi olan canlı türü.. yani bir taş, toprak, bitki ve hayvan türünde değiller.. çünkü varlıklarının farkındalar ve bilinç ve zeka sahibi olmanın getirdiği avantajla dünya dediğimiz gezgende "hakim canlı" olmayı başarmışlardır.. sadece hakim canlı olmakla kalmamış geliştirdiği bilim ve teknoloji sayesinde doğal evriminin çok üstünde bir yaşam ve konfor kalitesinde yaşayabilmektedir.. bilim ve teknolojide öyle muazzam bir ilerleme kaydetmiştir ki, hem ölümcül hastalıklara çareler bulabilmekte hem de kendi yaşadığı gezegenden diğer gezegenlere gidebilecek bir teknoloji üretmiştir..


ama aynı insan; farklı zaman ve coğrafyalarda dünyaya gelip büyümeye başlayınca insan olan ataları tarafından "zihin/öğreti/nonbilgi ve onun yöneticisi sahtebenlik/egoyla" dediğimiz hastalık bulaştırılıp hastalandırılmaktadır.. ve bu hastalık iyi niyetle, farkında olmadan nesilden nesile aktarılarak adeta genetik bir geçiş sergilemektedir..


aklı başında zeki ve bilinç sahibi bu canlı türü; kendi eliyle dünya toprağı üzerinde çizdiği çizgileri(vatan sınırı) kutsallaştırıp bunun uğruna birbirini öldürebilmektedir..

ya da şöyle demostratif bir örnek vereyim.. sevgili nevanın mesleğiyle ilgili olsun.. çok ünlü ya da çok zengin bir adam bir hastalığa yakalansın.. ve bu hastalığın tek çaresi/tedavisi nöroşirurjik (beyin cerrahisi) olsun.. ve bu adamı ameliyat edip kurtarmak için dünyanın dört bir yanından çok ünlü beyin cerrahları hem konsültasyon hem beraber bir operasyon yapmak için çağrılsın..

ama bu beyin cerrahları atıyorum; biri budist ve japon milliyetçisi, biri müslüman ve kürt milliyetçisi, diğeri yine müslüman ve türk milliyetçisi, diğeri hristiyan ve alman milliyetçisi(hatta nazi), bir diğeri isarailli ve musevi, biri hindu ve hint milliyetçisi biri ateist ve ingiliz milliyetçisi biri deist ve fransız milliyetçisi olsun...

ve bu doktorlar bu çok ünlü ve zengin adamı kurtarmak için aynı hastanede bir araya gelsinler.. ama başlangıçta hiçbiri diğerinin inanç ve milli kimliğini bilmesin ve bu konu konuşulmasın.. masaya oturup hastanın tüm kliniğini, tetkiklerini vs incelesinler.. ve tedavi aşamasında nasıl bir operasyon yapacaklarını planlasınlar.. bu operasyon işini planlarken hepsinin kullanacağı şey "bilgi"dir.. yani bu hastalık ve tedavisi konusunda beyin cerrahisinin ulaştığı ve evrensel onay almış dataları kullanmak zorundadırlar.. arada ufak tefek mesleki yaklaşım farklılıkları mutlaka olacaktır, çünkü hekimlik bir sanattır, herkes o evrensel datayı biraz farklı değerlendirip kullanabilir.. yani bu hasta adamı ameliyat edip kurtarmak için 3 aşağı 5 yukarı bir paydada buluşmak zorundadırlar.. ve bu işi başarıyla planlayıp ve uygulayıp hastayı kurtarsınlar..


daha sonra bu başarının ve hastanın kurtarılması şerefine bu zengin ve ünlü adam bu dünyanın dört bir yanından gelmiş bu hekimlere bir kutlama yemeği versin.. yemeğin ilerleyen saatlerinde biraz da alkolün etkisiyle tüm dünyada olduğu gibi bu hekim arkadaşlar biraz tıp/bilgi dışına çıkıp felsefeye bulaşsınlar.. başlasınlar inanç konularını ve milli değerleri konuşmaya..

düşünün aynı masada hem müslüman hem budist hem hindu hem ateist hem deist hem musevi olduğu gibi bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi bu hekimlerin türk, kürt, alman, yahudi, ingiliz, japon milliyetçilik kimlikleri var..


bir gün önce bir hastanın kurtarılmasında "bilgi" altında olduklarında tek yürek tek bilek olan bu insanlar,

işin içine "nonbilgi/zihin/öğreti" gibi kavramlar girdi mi ortak bir payda bulamazlar.. aynı çatı altında toplanamazlar.. çünkü hepsi bilinçli, eğitimli ve öğretimli bir canlı türü olmalarına rağmen birbirlerine karşı çok ciddi fikir ayrılıklarına girip birbirine düşmanlık besleyecek duruma gelirler..

çünkü hepsi bilinçyetmezliği vakasıdır ve hastadır.. ve hastalığın semptomu olan "benim soyutum doğru diğer hepsi yanlış" etkisi altında birbirleriyle tartışmaya, hepsi kendi soyutunu/tabusunu savunup doğrularken diğer tüm hepsini yanlışlama çabasına girecektir.. ve bu yaptıkları tartışamanın kesinlikle bir galibi olamaz, çünkü savunup sahiplendikleri şeyler evrensel onay almış data değildir, yani bilgi değildir.. hepsi nonbilgidir..


ama bunca bilinçli tahsilli insanlar bunun bir nonbilgi olduğunun henüz farkında değillerdir, sanki bir bilgiymiş gibi savunup birbirlerini yeme noktasına gelebilirler..

işte tüm dünya insanlığında yaşanan şey budur.. nonbilgiler üzerinden felsefe adı altında yapılan ve galibi sonucu olmayan sadece insanların birbirine düştüğü, birbirinin kalbini kırdığı ve hatta öldürebildiği gibi çok vahim/fatal/ölümcül sonuçları olan bir insanlık bilinçyetmezliği hastalığıdır..

ve bu insanlar bu durumlarından dolayı eleştirilemezler, suçlanamazlar, horgörülemezler, ötekileştirilemezler.. çünkü hastalığın semptomları çok güçlü ve bastırılmayacak düzeydedir..

barsakları enfekte olan bir insan nasıl sulu dışkılama yapmak zorunda ise,

nezle olan bir insan nasıl hapşırmak ve burnu akmak zorunda ise,

majör depresyonu olan bir hasta intiharı düşünmek zorunda ise,

şizofren olan biri gerçek dışı bir dünyada yaşamak zorunda ise

beyin tümörü olan bir hasta gerekirse epileptik atak geçirmek zorunda ise

omiriliğe ileri dercede baskı yapan bir herni(fıtık) o sinire bağlı motor ve duyu kayıplara neden olmak zorunda ise

vs.........


teizm ve nontezim bilinçaçıklığında olan insanlar da kendi soyutlarını doğrulamak ve savunmak ve bunun dışındaki tüm soyutları dışlamak ve yanlışlamak zorundadırlar....

bu bir zorunluluktur.. teizm ve nontezim bilinçaçıklığında yaşayan biri kendi soyutunun haricindeki başka bir soyuta 1/sonsuz bir ihtimal dahi vermez, veremez, vermesi imkansızdır.. bu ihtimali verdiğinde ya da bu ihtimali savunan biriyle karşılaştığında soğukkkanlılığı, bilinçliliğini koruyamaz.. çünkü özbenliğinde değil sahtebenliğinde bir uykuda ya da uyku mahmurluğunda yaşıyordur..


sahtebenliğin/egonun kişiyi bu uykuda huzurlu tutması için arka planda çalışan 3 ana savunma mekanızması vardır..

1... önce karşıdaki farklı soyutla dalga geçmek, alaya almak..

2... sonra hırçınlaşmak ve hakaretlere varan saldırıya geçemek..

3... bu ilk 2 savunma mekanızmasıyla olayı çözemezse o soyuttan ve/veya o soyutu savunandan uzaklaşıp kaçmak...


işte tüm bunlar insanoğlu hem birey hem dünya insanlığınının tümü adına yaşam kaliyesini ciddi anlamda düşüren bir hastalıktır.. oysa insanoğlu evrimsel veya başak nedenlerle sahip olduğu bilinci dolayısıyla çok daha sevgi dolu, kaliteli bir yaşamı hakketmektedir..


ama bu bir hastalıktır ya da insanoğlunun bilinç evriminde geçirmekte olduğu bir arageçiş formudur, onu bilemem..

bildiğim birşey varsa insanoğlu denen canlı türü bugün yaşadığından kat kat daha fazla bir yaşam kalitesinde yaşayabilme kapasitesine sahiptir..

tüm dünya insanlığının bu kaliteye hem bireysel hem bütün olarak ulaşması en büyük dileğimdir, umudumdur..

bugünlük bu kadar...

evrensel-insan
30-09-2010, 22:53
Saygideger paslicivi;

peki bu teizm ve nontezim bilinçaçıklığında yaşayan nerdeyse tüm dünya insanlığını niçin hasta olarak görüyorum-paslicivi-

Bu bir "hastalik" degil; sadece dogal zihniyet ve onun dogal egosunun evrensel aynilik yapilanis ve isleyisidir. Dolayisiyle, dusunce ve davranisin bu icerikte olmasi "bir hastalik" degil; bilinc altinin yonlendirdigi bilincin, otomatik, yerlesmis ve alisilagelmis dile gelisinin sabitligi, sahipligi, ayrimciligi, akilciligi, inancsalligi ve dogrusalligidir.

Bu konu bazinda kisiye sorun yaratmadikca, rahatsizlik vermedikce ve zarara sebebiyet vermedikce, algilanamaz. Algilanmasi da, kisinin kendi kendini sorgulamasina, bilinc ve farkindalik olarak once turunun ve birinin, sonrada kendisinin varliginin farkina varmasina ve yasaminin onune baska bir deger koymamasini algilamasina baglidir.

Cunku, kisi acisindan, sorun yoksa, rahatsizlik yoksa, zarar gorme yoksa ve oldugu halde bilealgi yoksa, aklin ideolojik inancsal dogrusu, bu dogrusunu savunuya, sahiplenmeye, sabitlemeye, tartismaya, kimlik ve kisilik degerleri olarak ta; hak ve ozgurluk temelinde korumaya, dile getirmeye devam eder.

Bu bir hastalik degil; dogal zihniyet ve dogal egonun, dusunce ile dogal ve normal kilinmasidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
01-10-2010, 01:25
bir gün önce bir hastanın kurtarılmasında "bilgi" altında olduklarında tek yürek tek bilek olan bu insanlar,

işin içine "nonbilgi/zihin/öğreti" gibi kavramlar girdi mi ortak bir payda bulamazlar.. aynı çatı altında toplanamazlar.. çünkü hepsi bilinçli, eğitimli ve öğretimli bir canlı türü olmalarına rağmen birbirlerine karşı çok ciddi fikir ayrılıklarına girip birbirine düşmanlık besleyecek duruma gelirler..

çünkü hepsi bilinçyetmezliği vakasıdır ve hastadır..


Sevgili paslicivi ;

Yine ilgisiz ve yanlis bir ornekleme vermissiniz. Resmi(hikayeyi) neden yontmak ihtiyaci hissettiniz ki kendi dusunsel dogrunuza gore? Niye objektif bakamadiniz?

Bilgi dediginiz butunu de ortaya koyanlar ve buna evrensel onayi verenler, sizin o bilincyetmezligi hastasi diye tanimladiginiz insanlardir.

Yani o insanlar, o bilgi'yi kesin bilgi diye tanimlarken de, hastadir bir nevi sizin deyiminizle..

Yani bilim ve bilimsellik gokten zembille inmez. Insanoglu olusturur onu ve adina bilim der, kesin bilgi der, kosullari nispetinde, herhangi bir olaya evrensel onay verir veya vermez. (dogrulanma/yanlislanma ozelligi ve ileri safhada tum insanliga hitap edebilme ozelligi)

Bunca insan, o hasta kimlikler sayesinde, ornegin tibben iyilesebiliyorsa, irdelemeniz gereken,onlarin, tek yanli, non-bilgi sebebiyle bir birbirini dusunsel oldurmesi, catismasi olmamalidir. Aksine size gore bu hasta insanlarin bilgi'de tek yurek olurken, bunu hangi bilincle ortaya koyduklaridir.

Bu kismi neden hic irdelemiyorsunuz, hazir konu bilinc'den acilmisken?

Bu yoneldiginiz tek yanli bir bakis acisidir ve yanlistir kanimca..

Bu durumda, o insanlarin hasta kimlikle onay verdigi bilgiyi de kullanmamaniz, kotulemeniz, karalamaniz icab eder. Bilimi de kaldirip cope atmaniz gerekir. Cunku bilimi olusturanlar yekpare sekilde hasta ve sagliksiz insanlar.

Oyle ya, objektif oldugunuzu dusunuyorsaniz, hasta kimlikli insanlar tarafindan olusturulmus bir kavram(bilim) ve uzantilari ne derece sagliklidir diye de sorgulamaniz gerekir?

Veya sizin hasta kimlikli insanlarin olusturdugu butune hizmet etmemeniz gerekir. Hem hasta kimlikli insanlarin olusturdugu butune hizmet edip, hem de bunlar hastadir demek bence celiskidir.

paslıçivi
01-10-2010, 07:56
Bu bir "hastalik" degil; sadece dogal zihniyet ve onun dogal egosunun evrensel aynilik yapilanis ve isleyisidir. Dolayisiyle, dusunce ve davranisin bu icerikte olmasi "bir hastalik" degil; bilinc altinin yonlendirdigi bilincin, otomatik, yerlesmis ve alisilagelmis dile gelisinin sabitligi, sahipligi, ayrimciligi, akilciligi, inancsalligi ve dogrusalligidir.



sevgili e.i. aslında farklı şeyleri söylemiyoruz da sadece kelimelere verdiğimiz anlam ve içerik dolayısıyla fikir ayrılığı yaşıyormuşuz gibi oluyor..

bu bahsettiğin insanların bilinçaltını kim oluşturuyor..? dünyaya geldikleri zaman ve coğrafyadaki insan olan ebeveynleri/ataları değil mi..?

peki bu insanlar yetişkin yaşa geldiklerinde hala bu ebeveynlerinin/atalarının oluşturduğu bilinçaltı tabanlı dünyada yaşamıyorlar mı?

yani senin ifadenle bilinçaltının yönlendirdiği şekilde bir düşünce ve davranış içinde değiller mi?

işte senin "bilinçaltı" dediğin şeye ben "sahtebenlik/ego" diyorum..

yani kişi kendi bilincinde/benliğinde değil; dünyaya geldiği zaman ve coğrafyadaki ebevynlerinin/atalarının oluşturduğu bir bilinçte/benlikte yaşıyor.. ve bu yaşadığı bilinç/benlik durumunu "gerçeklik" zannediyor..

örneklemek gerekirse...

çinde/japonyada doğup büyüyen bir yetişkin için "ölüm sonrası yeniden doğumlar(reenkarnasyon)" bir gerçekliktir..

türkiyede, arabistanda, doğup büyüyen bir yetişkin için "ölüm sonrası cennet cehennem" bir gerçekliktir..

hindistanda doğup büyüyen bir yetişkin için "ölüm sonrası çoklu/farklı karma yaşam" bir gerçekliktir..

avrupada amerikada doğup büyüyen bir yetişkin için "isa tanrıdır/tanrının oğlu olması" bir gerçekliktir..

israilde doğup büyüyen bir yetişkin için "musanın tanrının tek elçisi olduğu" bir gerçekliktir..

bunları kırabilen nonteizm düzeyi için de durum pek farklı değildir..

bir ateist için "tanrının olmaması ve herşeyin madddeden ibaret olması" bir gerçekliktir..

bir deist için "dinlerden ögür/bağımsız bir tanrının olması" bir gerçekliktir..

ve bu yukarıda örneklediğim tüm insanlar bu bilinç deklarasyonları gerçeklik zannettikleri içindir ki; kendi bilinç deklarasyonlarını dışında olan tüm deklerasyonları yanlışlamak zorundadırlar.. bu kendi bilinç deklerasyonları dışında varolan diğer deklerasyonlarına kendi bilinçlerinde en ufak bir şans/olasılık tanımazlar, tanıyamazlar, bu imkansızdır..

çünkü böyle bir durumda "düşünce/akıl kompenenti" sabitlenemez.. yani düşünce/akıl kompenenti bir deklerasyonda sabitlenip taraf olamaz, karar veremez..

ama insanoğlu sadece "düşünce/akıl kompenentinde" yaşayan bir canlı türü değildir.. insanoğlu düşünce/akıl kompenentinin yanında bir de "duygulanım" kompenintine sahiptir..

ve bu 2 kompenent/donanım birbiriyle simbiyotik(biribirinden karşılıklı destek alan, beslenen) bir mekanızmayla çalışır..

işte düşünce&duygu simbiyotik birlikteliğinde yaşamak zorunda kılınan/bırakılan insan denen canlı türü bu kompenentlerden birini sabitlemek zorundadır.. her 2 kompenent de özgür ve bağımsız olamaz, çalışamaz..

"düşünce/akıl" kompenenti sabitlenince "duygulanım" dengelenir ve kişi tatmin olup huzur bulur.. burda kişinin düşüncesini/aklını hangi kavramda/inançta sabitlediğinin hiç bir önemi yoktur.. bir budist, bir müslüman, bir hindu, bir musevi, bir isevi/hristiyan aynı tatmin ve huzur içindedir ve öyle yaşar..

işte duygulanma kompenentini dengeleyip tatmin ve huzur bulmak uğruna düşünce/akıl kompenentini sabitleyen insanoğlu çok ağır bir bedel ödemek zorunda kalmıştır..

işte o bedel de; bilinçli tek canlı türü olan insanoğlunda;

aklın sabitlenmesiyle birlikte sorgulamanın durmasıdır,

yani bilincin stand-by/uyku konumuna geçmesidir..




düşünce&duygu simbiyotik birlikteliğinde yaşamak zorunda bırakılmış insanoğlunun bilincinin tam açık ve sorgulamanın devam edebilmesi için "duygulanma"yı sabitlemesi gerekmektedir.. duygulanma sabitlenmeden kişinin düşünce, sorgu, bilinçaçıklığı gibi unsurları özgür ve bağımnsız kalamaz ve çalışamaz..

duygulanmanın sabitlenmesi olayı adına da ben "mutlak mutluluk/tatmin" diyorum.. yani kişinin sahtebenlikten özbenliğe olan yolculuğu.. ya da senin tabirinle bilinçaltından bilince yapılan bir içsel yolculuk...

bu olay gerçekleşmediği sürece kişi;

ya sahtebenlik/bilinçaltı tabanlı(teizm düzeyi bilinaçıklığı)

ya da

sahtebenlik/bilinçaltının hala kısmi etkisinde (nonteizm bilinçaçıklığı)

yaşamak zorundadır...

paslıçivi
01-10-2010, 08:11
benim

"teizm ve nonteizm bilinçaçıklığı bir hastalıktır"

söylemime karşın

sen

"doğal düşünce bir sorundur"

diyorsun..

yarın "sorun ve hastalık" farkına değinmeye çalışıcam..

Düşüngen
01-10-2010, 13:32
Bu başlıkta "Dünya insanlığının uyku hali" tabiri haklı olarak bazı arkadaşları rahatsız edip tepki vermesine sebep oluyor. Uyku hali durumu bir hakaret bir aşağılama olarak algılanıyor. Burada uyku sözcüğünden kastedilen miskinlik, uyyuşukluk, tembellik, aval avallık ya da yatak uykuculuğu falan değil.

Kastedilen bilinç yetmezliğinin sebep olduğu eksik farkındalıktan kaynaklanan zorunlu dalgınlıktır.
O yüzden uyku halini olumlu anlamda almak gerekir diye düşünüyorum.

Uyku hali insanlığın tam farkındalıklı, bilincinin bilincine varacağı noktaya gelirken bu geçiş aşamasında köprü vazifesi görmekte. Ayrıca bu sancılı süreçte narkoz görevi üstlenmektedir. Bu sebeple köprü diyebileceğimiz uyku iyidir. Uyku ve sebep olduğu rüyalar bilinmeyenler karşısında duyacağımız kaygı/korku duygularını bertaraf eder, ruhsal yapımızı dengeler kısacası uyum sağlamamızı sağlar.

Şu an beyin donanımımızı ve bilinç/bilim düzeyimizi göz önüne alacak olursak insanlık uyumalıdır, uyuyacaktır, uyumalı ki büyüsün tıpış tıpış yürüsün.

Annelerin söylediği "Uyusunda büyüsün ninni tıpış tıpış yürüsün ninni" ninnisi gerçeği çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Uyusunda büyüsün derken; bu geçiş sürecini, tıpış tıpış yürüsün derken de tam farkındalıklı yaşayacağı zamanlar tasvir ediliyor (Tabi bilmeyerek). Demek ki bu ninni hiçte boş bir ninni değilmiş.

Zaten dikkat ederseniz insan bilinci gelişmiş bir canlı olarak karanlıkta uyumakta, aydınlıkta uyanmaktadır. Çünkü karanlık rahatsız edici bir durumdur, korkutur ve bu süreç. uyku ile geçiştirilmekte aydınlık çıkınca hemen uykudan kalkılmakta.
Gelin biz bu dünya insanlığının uyku halini güzellik uykusu diye adlandıralım.

Uyku esnasında farklı sayıklamalar olacaktırbu farklılıklar kaos, çatışma yaşatacaktır bunlar çok doğal. Hatta uykuda altını ıslatanlar bile olabilir ama "Altın ıslansada değerini kaybetmez".

Düşüngen
01-10-2010, 13:36
Bilgilerimiz ve bilgi sandıklarımız arasında uyduruk bir istatistik yapacak olursak; Kendimizi ve evreni açıklamada eskiden %7 bilim %93 inanç/öğreti kullanıyorsak bugün bu oran bilimin lehine artmış %15 bilime karşılık %85 inanç/öğreti durumuna gelmiştir.

Eğer ki bir gün gelirde %100 bilime karşılık %0 inanç/öğreti oranını yakalanırsa işte o zaman canlılar aleminin en uçuğu doğanın akıllı çocuğu olan insan kendisiyle ve evrenle tanışacaktır.
Daha doğrusu evren kendisini tam anlamıyla tanımış olacaktır. Belki evren/insan kendisini tanımak istiyor ve bu süreç sağlıklı işlesin diye insanı uyutuyor.

Burada evren derken insanı, insan derken evreni kastediyorum. "Bu" ikisi birbirinden ayrı düşünülemez hatta bu ikisi diye bir şey yok bu var ve bu bu tektir, bütündür yani bu süreçte bütün kendisini tanıyacak.
İnsan kendisini yani evreni tam farkındalıkla tanırsa işte o zaman gerçek sevgiyle tanışacak, karşılıksız, nedensiz, çıkarsız, sonsuz bir sevgiyi hissedecek, o sevgiyle çoşkuyu yakalayacak.

Bu arada insanlığın %100 bilimin ışığında tam farkındalığa, yüksek bilince gelmesi kesin değildir sadece bir ihtimaldir ama güçlü bir ihtimal. Güçlü ihtimal olmasının sebebi, eskiden günümüze kadar gelmiş olan bilim/teknikteki ilerleme, bilinmeyenlerin yavaş yavaş bilinmeye başlaması, beyin bilinç donanımındaki organik gelişme ve bu sürecin devam etmesi bize ileride farkındalıklı yaşamlar olacağının ipuçlarını veriyor. Hatta bazılarındaki uyku mahmurluğu(hafif aydınlanma) bu uyanışın müjdecisi olabilir.

Örneğin yuvamız olan dünyayı öküzün boynuzları üzerindeki tepsiden alıp uzay boşluğunda münasip bir yere koymamız bile bir farkındalıktır gerçeğin farkındalığı. Ne var ki dünyanın bir öküzün boynuzunun üzerinde olduğu iddasını ilk ortaya atan öküz, bunu keyfinden değil bilinmeyenler karşısında duyulan kaygı/korkuyu hafiletip yaşam motivasyonu sağlamak için zorunlu olarak söylemiştir.

Uykudan uyanıklığa geçiş süreci çok yavaş, hissettirmeeden tıpkı gece karanlığında aydınlığın yavaş yavaş birikmesi ve farkettirmeden sabah oluvermesi gibi. Bazıları kendi beyin donanımından yola çıkarak, herkesi kendisi gibi sanarak bu uyku halini bozmaya çalışır. Kendisine iyi gelen reçeteyi insanlığa dayatmaya çalışır oysa bu tür çabalar beyhude çabalardır.

Düşüngen
01-10-2010, 13:43
İnsanlık uyuyorsa ya da birbirini kırıyorsa gensel ve çevresel etmenlerin oluşturduğu zorunluluktur zaten zorunluluk olmasaydı bu olanlar olmayacaktı. Bu en az yer çekimi kadar doğa kanunudur. Ne yapalım evrenin görüntüsü böyle ve bu görüntüyle barışık olmaya çalışmalıyız diye düşünüyorum.

Temelde gensel benlik/bencilliğin üzerine ondan kaynak alarak yapılanan kültürel benlik ya da yanılsama olan benlik (ego) kendisinin ve evrenin farkında olmadığından diğer kandaşlarına karşı ölümüne çıkar savaşı vermek zorundadır. Bu durum şimdilik onun yazgısıdır. Bu dayatılan vahşet içerikli savaşa bilinci gelişmiş bir canlı olan insanın girebilmesi için ancak uyuyor olması gerekirdi öylede oldu.

Dünyada 7 milyar farklı insan 7 milyar farklı evren algısı var.Birbirimizden o kadar farklıyız kiaynı ailede, hatta aynı yumurtayı paylaşan ikizlerde bile bir çatışma yaşanır. Örneğin; Aynı tarikata mensup iki birbirine yakın bölgeden birinde; Şeyhin elini öpmek sevapken, diğer bölgede Şeyhin şeyini öpmek sevaptır. (inşallah forum yönetiminden ceza almam).
Sevgiler..

Natan
01-10-2010, 14:27
Siz ateist görüşlü milyonlarca insanın uyku halinde olduğunu idda ederken hiç rahatsız olmuyor musunuz ?

Çok bilirsiniz tabiki. Bu ayrıntıyı kaçırdım :)

non-teizm bilinçaçıklığı bir hastalık - Paslı civi

Siz dünyanın en zeki ve aristoları başkaları hakkında çok güzel ithamlarda bulunuyorsunuz.

Kendinizi de aştınız bu konuda. İş farklı bir boyut kazandı. Uzmanlık alanınız bu mu yoksa ? Ben mi çok cahilim.


bilinç yetmezliğinin sebep olduğu eksik farkındalıktan kaynaklanan zorunlu dalgınlıktır-düşüngen


Sen benim bilincimi nasıl ölçtün ? Neyi ne kadar bildiğimi nasıl anlayabiliyorsun ? :ban:


saygılarımla

evrensel-insan
01-10-2010, 20:45
Saygideger paslicivi;

hastalık, -ğı
a. 1. Organizmada birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla sağlığın bozulması durumu, rahatsızlık, çor, dert, sayrılık, illet, maraz, maraza, esenlik karşıtı:

hastalık İng. disease
Çeşitli dış faktörlerin etkisi sonucu vücudun bir bölümü veya tamamında normal fonksiyonun bozulması durumu.

hastalık İng. disease
Nedeni, vücutta oluşturduğu değişimleri ve iyileşme olanağı bilinen veya bilinmeyen, karakteristik belirtiler ve bulgular dizisiyle kendini gösteren vücudun herhangi bir bölümü, organ veya sisteminin normal yapısı ve işlevlerinin kesilmesi veya sapması, sayrılık, maraz, rahatsızlık, hlk. illet, kem, morbus, toga.

sorun
a. 1. Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem:

sorun İng. problem
1. Çözümü, yaratıcı düşünmeyi gerektiren önemli ve güç durum. 2. Bir soru ya da bir dizi soru aracılığıyla kişiyi soruların nedenleri ile sonuçlarını araştırmaya yönelten durum

sorun İng. Problem
(Yun. problema < pro = öne, ballein = atmak) : 1. Bilimsel yöntemlerle çözülmek üzere ortaya atılan soru. 2. Çözümsüz kalan kuramsal ya da kılgılı her türlü güçlük.

sorun İng. problem
1. Çözümü istenen soru. Anlamdaş. çözgü. 2. Yapılacak bir işlemi ya da oluşturulacak bir kuruluşu gerektiren önerme, Anlamdaş. çözgü.

Yukaridaki tanimlar, TDK'nun tanimlaridir.

Hastalikta, tedavi gerekir ve genelde bu tedavi kisiye mudahele ederek, ve kisiye disaridan tedavi uygulanarak giderilmeye calisilir.

Sorun ise, sorunun dile gelisi ve ortaya konumudur. Kisiye mudahele etmedigi gibi, sorunun cozumu ve algisi disaridan verilemez. Kisinin kendisi, sorunun farkina ve bilincine varirsa, yine kendisi bu sorunun ya analizini yapar, ya da sorundan rahatsizlik duyar ve zarar gorurse,m ondan kurtulmak icin, yine kisinin kendisi gayret gosterir.

Sorunun dile gelisi, dusunseldir ve sorunu kendinde dusunce olarak gorebilen icin sorun vardir.

Hastalik ise, genelde fizikseldir ve tibbi anlamda hastaligin derecesine gore tedavi ve mudahele gerektirir.

Oyuzden bir seyin sorun olarak dusunce temelinde dile gelmesi ile, bir hastaligin mudahele ve tedavi gerektirmesi, cok farkli konulardir.

Hastaligin karsiti esenliktir ve bugun dunyada bir suru senin katagori ettigin bilincte ve duzeyde kisi, bu anlamda hasta degil; esenliktedir, CUNKU ONLAR ICIN SORUN, RAHATSIZLIK, ZARAR GORME ALGISI, BILINC VE FARKINDALIGI YOKTUR.

Sorunu, gorememek, algilayamamak, bilincinde ve farkinda olmamak; hastaligin degil; sorgulamamanin, irdelememenin kendi dusuncesini degerlendirmemenin, aksine dusunce ve davranisa sahip cikmak ve sabitlemenin ve savunmanin bir tezahurudur. Ayrica, kimse kimseye sorunu da, kisi gormek istemedikce gosteremez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
01-10-2010, 22:16
Saygideger dusungen;

Konu uyku hali v.s. degil; olan bir olguya bakis acisidir. Eger bu uyku halini negatif olarak algiliyorsan, o zaman pozitifini onermen gerekir. Yok pozitif olarak algiliyorsan, negatif olarak dile getirmemen gerekir.

Dolayisiyle konu, bir seyi dile getirirken tutarli olmaktir.

Eger ortada bir hasta varsa, ya bu hastaya tedavi onerirsin, ya da hastanin hastaligini algilamasini saglayacak bir girisimde bulunabilirsin.

Ama, hem ortada bir hasta var diyeceksin, hem de birak bu hasta hasta kalsin diyeceksin, ustelik bu hastaligin tedavisi olmadigini yani hastaya bagli olmadigini vurgulayacaksin, ya da tedavi olarak tek bir sey onerecek ve bununda her hastaliga uygulanamayacagini soyliyeceksin.

Iste tutarsiz olan bu yanasimdir. Bir hastaya, hasta deyip, onu hastaliga mahkum etmek ve bu hastaligin onun ile bir ilgisi olmadigini soylemek ve de ustune ustluk, hastaliga tedavi onermek yerine, onu hastaligina mahkum etmenin; benim bildigim hic bir mantikta yeri yoktur.

Aristo mantigi bile, A Aise B olamaz deyimiyle, daha tutarlidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
01-10-2010, 22:26
Sorun ise, sorunun dile gelisi ve ortaya konumudur. Kisiye mudahele etmedigi gibi, sorunun cozumu ve algisi disaridan verilemez. Kisinin kendisi, sorunun farkina ve bilincine varirsa, yine kendisi bu sorunun ya analizini yapar, ya da sorundan rahatsizlik duyar ve zarar gorurse,m ondan kurtulmak icin, yine kisinin kendisi gayret gosterir.

Sorunun dile gelisi, dusunseldir ve sorunu kendinde dusunce olarak gorebilen icin sorun vardir.



Sorunu, gorememek, algilayamamak, bilincinde ve farkinda olmamak; hastaligin degil; sorgulamamanin, irdelememenin kendi dusuncesini degerlendirmemenin, aksine dusunce ve davranisa sahip cikmak ve sabitlemenin ve savunmanin bir tezahurudur. Ayrica, kimse kimseye sorunu da, kisi gormek istemedikce gosteremez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayin evrensel-insan;

Cok guzel ifade etmissiniz olayi. Fakat dusunce, inanc boyutuna gecip sabit kilindigi surece, bunu algilamak veya algilatmak cok zor.

evrensel-insan
01-10-2010, 22:51
Saygideger dusungen;

Algilanan 4 turlu mantik vardir.

Aristo mantigi
Diyalektik monizm mantigi
Diyalektik mantik
Epistemolojik mantik

Birimimiz A olsun

Aristo: A, Aise B degildir/olamaz
Diyalektik monizm; A A ve A karsitidir. Ama A ancak ya A dir, ya da A karsitidir, ikisi bir den olamaz.
Diyalektik mantik; A Anin kendisi ve de karsitidir. Ikisi de olabilir.
Epistemolojik mantik; A bir onerme ise, bunun A karsiti, karsi A si ve A disi/olmayani vardir.

Simdi A ya ornek verelim ve dini temelde islam diyelim.

Aristo mantiginin yanlisligi, A nin karsitligini gorememesidir. Hristiyanlikta, din olarak bir A dir, ama ne B dir, ne de islamdir.
Diyalektik monizmde; A hem din hem de islamdir. Eger A din ise, Hristiyanlik din karsiti degildir. Halbuki hem islam, hem de hristiyanlik birer dindirler.
Diyalektik mantik. Aeger islam ise, hristiyanlik ta A karsiti ise, ikiside din olabilir, ama dini inanis olarak biribirine karsittir.
Epistemolojik mantik ise; Gozlem olarak A karsiti ile, karsi A yi farkli kilar.

Eger A islam, ise karsi A hristiyanliktir ve bunlar dini iman olarak A dir. A karsiti ise, burada ateizmdir. Hem dini bir inanis degildir, hem de dinler arasi karsitliklar disidir. Bunlarin disinda bir de non A vardir. Bu da hem dini temelde, hem de dini inanislar temelinde A degildir. Yani ne Karsi A, ne de A karsitidir. A degildir ve A ile bir bagi/ilgisi yoktur.

Halbuki, dini icerik temelinde, islam da, hristiyanlikta, ateizm de din felsefeleridir. Hepsi dinden yola cikar, Ateizmin; dinin disinda kalmasi, ateizmin din ile bagi/ilisdkisini negatif/olumsuz kilr ama bu bagi koparmaz.

Bunu milliyetcilige de uygulayabilirsin.

Buradaki A bir onermedir, A yi islam olarak degilde, hritiyanlik, ya da ateizm olarak ta onerebilirsin ve onerme temelinde A nin karsiti ve karsi A si ortaya cikar.

Sonucta A karsiti, hem onerilen A ya, hem de karsi A ya karsittir. A zaten karsi A karsitidir

Epistemolojik mantik; din felsefelerinden birinin ya da birkacinin ne oldugunu ortaya koymak yerine; dini felsefe olarak ortaya konan din felsefesinin ne oldugunu ve nasil oyle oldugunu ortaya koyan mantiktir. yani din acisindan degil; dindiligin ne oldugu acisindan ve disaridan bakarak tum resmi sorunsal olarak verir. Bu konuda bir link;

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=70

ve linkteki mesaj 697 ile mesaj 728 arasi tutarli bir "birerir" tartisma.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
01-10-2010, 22:58
Saygideger neva;

Fakat dusunce, inanc boyutuna gecip sabit kilindigi surece, bunu algilamak veya algilatmak cok zor. -neva-

Iste cogu mesajda vermek istedigim, once bu farkin (dusunce, inancsal farki) algilanmasi. Yani dusuncenin epistemolojik gercekligi ile, inancin, Akilci dogruculugu, epistemoloji ile, epistemoloji ustu olan teori, spekulasyon ideoloji, inanc, mistisizm, bilinmezlik, gizem, sir farkinin algilanmasi. Yani seyin ne oldugunu ortaya koyan felsefe ile, seysel felsefenin, yani ortada olan seyin ne oldugunu ve nasil olduruldugunun algilanmasi.

Bu temelde, bilim, din ve inanc uzerine; iki felsefe farkini aciklayan basliklar ve mesajlar var.

Cunku bu temelde, inancsal mantiklar ile, bilimsel mantik epistemolojinin farki da algi farki.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
01-10-2010, 23:14
Osho'nun, Zihnin Sınırının Ötesi adlı kitabından.


En önce anlaşılması gereken şey egonun ne olduğudur. Bir çocuk doğar. Doğduğunda kendisi hakkında hiçbir bilinci, bilgisi yoktur. Ve bir çocuk doğduğunda ilk olarak farkına vardığı şey kendisi değil diğeridir. Bu doğaldır çünkü gözler dışa doğru açıktır, eller diğerlerine dokunur, kulaklar başkalarını duyar, damak yiyecekleri tadar ve burun dışarıyı koklar. Tüm bu duyular dışa doğru açıktır. Doğmanın anlamı da budur. Doğumun anlamı, bu dünyaya gelmektir, dışarının dünyasına. Dolayısıyla da bir çocuk doğduğunda, bu dünyanın içine doğar. Gözlerini açar ve diğerlerini görür. Diğer siz demeksiniz. Çocuk ilk önce annesinin farkına varır. Daha sonra da yavaş yavaş kendi bedeninin farkına varmaya başlar. Bu da aslında diğerdir ve de bu dünyaya aittir. Acıkır ve bedenini hisseder; ihtiyacını giderdiğinde de bedenini unutur.

Bir çocuk şöyle yetişir: Önce sizin, ötekinin farkına varır ve sonraysa sizinle, ötekiyle kıyaslayarak yavaş yavaş kendisinin farkına varır. Bu farkındalık yansıtılmış bir farkındalıktır. O kendisinin kim olduğunun bilincinde değildir. O yalnızca annenin ve de onun kendisi hakkında ne düşündüğünün farkındadır. Eğer annesi ona gülümserse, onu takdir ederse, "Sen çok güzelsin" derse, onu kucaklayıp öperse çocuk kendisi hakkında iyi şeyler hisseder. İşte şimdi bir ego doğmuştur. Takdir,sevgi, ilgi aracılığıyla iyi olduğunu, değerli olduğunu ve bir önemi olduğunu hisseder. Bir merkez doğar.

Yalnız bu merkez yansıtılmış bir merkezdir. Onun gerçek varlığı değildir. Kendisinin kim olduğunu bilmez; yalnızca başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü bilir. Ve bu bir egodur; yansıma,, başkalarının ne düşündüğüdür. Şayet herkes onun bir işe yaramaz olduğunu düşünürse, kimse onu takdir etmez, gülümsemez.


Böyle bir durumda da bir ego doğar: hastalıklı bir ego; üzgün, reddedilmiş, değersiz ve diğerlerinden aşağıda hissederken kendisini incinmiş. Bu da bir egodur. Bu da bir yansımadır.

Önce anne - ve anne başlangıçta tüm dünya demektir. Sonradan anneye başkaları katılır ve dünya büyümeye başlar.Ve bu dünya büyüdükçe de ego daha karmaşıklaşır çünkü birçok başka insanın daha görüşleri yansır. Ego biriktirilmiş bir olgudur, başkalarıyla yaşıyor olmanın bir yan ürünüdür. Eğer bir çocuk tamamıyla yalnız yaşarsa, hiçbir zaman ego geliştirmeyecektir. Ama bunun bir yararı olmaz. Bir hayvan gibi kalacaktır. Hayır, böyle bir şey onun gerçek kendi benliğini bileceği anlamına gelmez.

Ego bir zorunluluktur çünkü gerçek olan ancak sahtesi aracılığıyla anlaşılır. Kişi onun içerisinden geçip gitmelidir. Bu bir öğretidir. Gerçek yalnızca yanılsama sayesinde anlaşılır. Gerçek olanı doğrudan bilemezsiniz. Öncelikle gerçek olmayanın ne olduğunu bilmek zorundasınızdır. Önce gerçek olmayanı tanımak zorundasınız. Bu tanışıklık vasıtasıyla gerçeğin ne olduğunu bilmek için yeterli hale gelirsiniz. Şayet siz sahteyi sahte olarak bilirseniz, gerçek üzerinize gün gibi doğar.

Ego bir ihtiyaçtır; o toplumsal bir ihtiyaç, toplumsal bir yan üründür. Toplum sizin çevrenizdeki her şeydir - siz değil ama etrafınızdaki tüm şeylerdir. Her şeyden sizi çıkarttığınızdaki şeydir toplum. Ve herkes yansıtır. Okula gidersiniz ve öğretmen sizin kim olduğunuzu yansıtacaktır. Diğer çocuklarla arkadaşlıklarınız olacak ve onlar sizin kim olduğunuzu yansıtacaklar. Adım adım herkes sizin egonuza bir şeyler katar ve herkes egonuzu topluma problem oluşturmayacak hale getirmeye çalışır.

Onların derdi siz değilsinizdir.

Onlar toplumla ilgilenmektedirler

Toplum kendisini düşünür ve bu böyle de olmalıdır.

Onların önemsediği şey sizin 'kendini bilen' insanlar haline gelmeniz değildir. Onlar için önemli olan sizin toplum denen mekanizmanın yararlı bir parçası olmanızdır. Resmi bozmamalısınız. Dolayısıyla da size toplumla uyumlu bir ego verirler. Size ahlak öğretirler. Ahlak, size topluma uyacağınız bir ego vermek anlamına gelir. Eğer siz ahlaklı değilseniz, şurada ya da burada uyumsuz olursunuz. Bu sebeple suçluları hapishanelere koyarız - hayır,yanlış birşey yaptıkları için ya da onları hapse atmakla onların iyileşeceği için falan değil! Sadece onlar uyumsuzdur. Onlar sorun üretirler. Onların sahip oldukları türden egoları toplum onaylamaz. Şayet toplum onaylarsa her şey iyidir.

Bir adam birisini öldürür - o bir katildir.

Ve aynı adam savaş zamanında binlercesini öldürür - o muhteşem bir kahraman haline gelir. Toplum cinayetten rahatsız olmaz ama cinayetin toplum için işlenmesi gerekir.O zaman sorun kalmaz.

Toplum ahlakı önemsemez.

Ahlak yalnızca sizin topluma uymanız demektir.

Toplum savaştayken ahlak değişir.

Barış dönemindeyken toplumun başka ahlakı vardır

Ahlak toplumsal bir politikadır. Diplomatiktir. Tüm çocukların toplumla uyumlu halde yetiştirilmesi şarttır ve her şey bu kadar basittir. Çünkü toplumun ilgilendiği tek şey yararlı üyelerdir. Toplum sizin kendinizi bilmeniz gerekliliğiyle ilgili değildir.

Toplum bir ego yaratır çünkü ego istenilen yönde kullanılabilir ve kontrol altında tutulabilir. Kişinin öz benliğiyse hiçbir zaman kontrol edilip kullanılamaz. Toplumun bir insanın öz benliğini kontrol altında tuttuğu duyulmuş bir şey değildir

Çocuğun bir merkeze ihtiyacı vardır ve çocuk kendi merkezinin tamamıyla farkında değildir. Toplum ona bir merkez verir ve çocuk ta azar azar toplumun kendisine verdiği egonun kendi merkezi olduğuna ikna olur.

Bir çocuk eve döner - şayet sınıfta birinci olduysa tüm aile mutludur. Onu kucaklayıp öper, omzunuza alır dans edersiniz ve, "Ne güzel bir çocuk! Sen bizim için gurur kaynağısın" dersiniz. Ona ayırt edilmesi güç bir ego verirsiniz. Eğer çocuk eve utanç içinde, başarısız becerememiş, sınıfta kalmış olarak gelirse ya da alt sıralarda kalmışsa - o zaman kimse onu takdir etmez ve o da kendisini dışlanmış hisseder. Bir dahaki sefere daha sıkı çalışacaktır çocuk çünkü merkezi sarsıntı hisseder.

Ego her zaman sarsıntıdadır, her zaman beslenmenin peşindedir, yani birisinin takdir etmesi gerekir. Bu nedenledir ki sürekli ilgi talep edersiniz.

Kim olduğunuz hakkında başkalarından fikir alırsınız. Bu doğrudan bir deneyim değildir.

Sizin kim olduğunuz hakkında edindiğiniz fikirler başkalarından gelir. Onlar sizin merkezinizi biçimlendirir. Bu merkez sahtedir çünkü siz kendinize ait gerçek merkezinizi taşımaktasınız. O kimsenin karışamayacağı bir şeydir. Kimse ona şekil veremez.

Siz onunla beraber gelirsiniz

Siz onunla doğarsınız.

Bu demektir ki, sizin iki merkeziniz vardır. Birisi varoluşun size vermiş olduğu, sizin beraber geldiğiniz merkezdir. Bu gerçek öz benliğinizdir. Ve diğeri, toplum tarafından yaratılmış olan merkez ise egodur. O sahte bir şeydir - ve çok büyük bir kandırmacadır. Ego aracılığıyla toplum sizi kontrol etmektedir. Siz belli bir şekilde davranmak zorundasınızdır, çünkü sadece o zaman toplum sizi takdir eder. Belli bir tarzda yürümek, belli bir şekilde kahkaha atmak; belli bir tarzı, ahlakı, formülü takip etmek zorundasınız. Ancak o zaman toplum sizi takdir eder, ve etmezse de egonuz sarsılır. Ve egonuz sarsıldığında, kim olduğunuzu, nerede olduğunuzu bilmezsiniz.

Başkaları size fikri verdi.

Bu fikir egodur.

Onu mümkün olduğunca derinden anlamaya çalışın, çünkü ondan kurtulmak durumundasınız. Ve ondan kurtulamazsanız hiçbir zaman öz benliğinize ulaşamazsınız. Çünkü siz merkeze bağımlı haldesiniz, hareket edemezsiniz ve öz benliğinize bakamazsınız.

Ve, egonun parçalanacağı, kim olduğunuzu bilmeyeceğiniz, nereye gidiyor olduğunuzu bilemeyeceğiniz, tüm sınırların eriyip gittiği geçici bir zaman dilimi, bir aralık olacağını anımsayınız.

En basitinden aklınız karışacak, bir kaos olacak.
Bu kaos nedeniyle egonuzu kaybetmekten korkarsınız. Fakat bu böyle olmak zorundadır. Kişi kendi gerçek merkezine varmadan önce bu kaosun içerisinden geçmek zorundadır.

Ve şayet cesursanız, bu dönem kısa olacaktır.

Eğer korkarsanız ve tekrar egonun kucağına düşerseniz, ve yeniden onu ayarlamaya başlarsanız, işte o zaman çok, çok uzun sürebilir; bir çok hayat ziyan edilebilir.

Şöyle bir öykü duymuştum: Küçük bir çocuk büyükannesini ziyaret etmekteymiş. Sadece dört yaşındaymış çocuk. Geceleyin büyükannesi onu uyuturken, çocuk aniden bağırmaya ve ağlamaya başlamış ve "Eve gitmek istiyorum. Karanlıktan korkuyorum" demiş. Fakat büyükanne de, "Çok iyi biliyorum ki, evde de karanlıkta uyuyorsun; hiç bir zaman ışığının yandığını görmedim. Öyleyse burada neden korkuyorsun?" diye sormuş. Çocuk, "Evet, bu doğru - ama o BENİM karanlığımdı" demiş. Bu tamamıyla bilinmeyen bir karanlık.

Karanlık ile birlikte bile, "Bu BENİM" diye hissediyorsunuz. Dışarıdayken bilinmeyen bir karanlıktır. Egoyla birlikte ise "Bu BENİM" diye hissediyorsunuz.

Sorunlu olabilir, belki de bir çok can sıkıntısı yaratır ama hala o benim. Tutunacağınız, yapışacağınız, ayaklarınızın altında olan bir şey; boşlukta, vakumda değilsiniz. Berbat bir durumdasınız, ama en azından VARSINIZ. Kötü hissetmek bile size 'ben varım' hissi verir. Ondan uzaklaşınca korku her yanı sarar; bilinmeyen karanlıktan ve kaostan korkmaya başlarsınız - çünkü toplum sizden bir parçayı silmeyi başarmıştır.

Aynen ormana gitmek gibidir bu. Biraz temizlik yaparsınız, zemini biraz temizlersiniz; çit örer, küçük bir kulübe yaparsınız; küçük bir bahçe yaparsınız, çim bir alan, ve iyisinizdir. Çitinizin ötesi ormandır, vahşidir. Burada (alanınızda) her şey yolundadır, her şeyi planladınız. Nasıl olduğu böyledir işte.

Toplum sizin bilincinizde bir miktar temizlik yapmıştır. Küçük bir kısmını tamamen silmiştir, çitle çevirmiştir. Orada her şey yolundadır. İşte tüm üniversitelerinizin yaptığı da budur. Bütün kültürün ve şartlandırmanın temeli kendinizi evinizde hissettirecek bir kısmı temizlemektedir.

Ve siz o zaman korkarsınız.

Çitin ötesinde tehlike vardır.

Çitin ötesindeki de, çitin içindeki gibi sizsiniz - ve bilinçli zihniniz sadece bir bölümüdür, tüm varlığınızın onda biridir. Onda dokuz karanlıkta bekliyor. Ve bu onda dokuzun içinde sizin gerçek merkeziniz saklıdır.

Korkusuz, cesur olmak zorundasınız.

Bilinmeyene adım atmalısınız.

Bir süre tüm sınırlar kaybolacaktır.

Bir süre başınız dönecek.

Bir an için deprem olmuşçasına çok korkacak ve sarsılacaksınız. Ama eğer cesur olur, geri çekilmezseniz, sürekli bir şekilde egonuzun kucağına düşmezseniz, bir çok hayatlarınız boyunca taşımakta olduğunuz gizli bir merkeziniz vardır orada.

Bu sizin ruhunuz, benliğinizdir.

Bir kez ona yakınlaştığınızda, her şey değişir, her şey yerine oturur. Fakat bu yerleştirme toplum tarafından yapılmaz. Artık her şey bir kaos değil kozmos'a dönüşür; yeni bir düzen ortaya çıkar. Fakat bu artık toplumun düzeni değildir - o tam olarak varoluşun kendi düzenidir.

Neva
01-10-2010, 23:19
Saygideger neva;

Fakat dusunce, inanc boyutuna gecip sabit kilindigi surece, bunu algilamak veya algilatmak cok zor. -neva-

Iste cogu mesajda vermek istedigim, once bu farkin (dusunce, inancsal farki) algilanmasi. Yani dusuncenin epistemolojik gercekligi ile, inancin, Akilci dogruculugu, epistemoloji ile, epistemoloji ustu olan teori, spekulasyon ideoloji, inanc, mistisizm, bilinmezlik, gizem, sir farkinin algilanmasi. Yani seyin ne oldugunu ortaya koyan felsefe ile, seysel felsefenin, yani ortada olan seyin ne oldugunu ve nasil olduruldugunun algilanmasi.

Bu temelde, bilim, din ve inanc uzerine; iki felsefe farkini aciklayan basliklar ve mesajlar var.

Cunku bu temelde, inancsal mantiklar ile, bilimsel mantik epistemolojinin farki da algi farki.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayin evrensel-insan ;

Kesinlikle bu konuda haklisiniz.

Bunca sayfadir iddia edilen ve one surulen Osho'nun ego analizi'nin bir sekilde asirilip, bilincyetmezligi, guzellik uykusu suslemesi adi altinda empoze edilmeye calisilmasindan baska bir sey degil aslinda..

Ama dedigimiz gibi, dusunce inanca dondugu zaman, kisinin bunu gorebilmesi cok zor.

Neva
01-10-2010, 23:24
Osho'nun, Zihnin Sınırının Ötesi adlı kitabından.



En önce anlaşılması gereken şey egonun ne olduğudur. Bir çocuk doğar. Doğduğunda kendisi hakkında hiçbir bilinci, bilgisi yoktur. Ve bir çocuk doğduğunda ilk olarak farkına vardığı şey kendisi değil diğeridir. Bu doğaldır çünkü gözler dışa doğru açıktır, eller diğerlerine dokunur, kulaklar başkalarını duyar, damak yiyecekleri tadar ve burun dışarıyı koklar. Tüm bu duyular dışa doğru açıktır. Doğmanın anlamı da budur. Doğumun anlamı, bu dünyaya gelmektir, dışarının dünyasına. Dolayısıyla da bir çocuk doğduğunda, bu dünyanın içine doğar. Gözlerini açar ve diğerlerini görür. Diğer siz demeksiniz. Çocuk ilk önce annesinin farkına varır. Daha sonra da yavaş yavaş kendi bedeninin farkına varmaya başlar. Bu da aslında diğerdir ve de bu dünyaya aittir. Acıkır ve bedenini hisseder; ihtiyacını giderdiğinde de bedenini unutur.

Bir çocuk şöyle yetişir: Önce sizin, ötekinin farkına varır ve sonraysa sizinle, ötekiyle kıyaslayarak yavaş yavaş kendisinin farkına varır. Bu farkındalık yansıtılmış bir farkındalıktır. O kendisinin kim olduğunun bilincinde değildir. O yalnızca annenin ve de onun kendisi hakkında ne düşündüğünün farkındadır. Eğer annesi ona gülümserse, onu takdir ederse, "Sen çok güzelsin" derse, onu kucaklayıp öperse çocuk kendisi hakkında iyi şeyler hisseder. İşte şimdi bir ego doğmuştur. Takdir,sevgi, ilgi aracılığıyla iyi olduğunu, değerli olduğunu ve bir önemi olduğunu hisseder. Bir merkez doğar.

Yalnız bu merkez yansıtılmış bir merkezdir. Onun gerçek varlığı değildir. Kendisinin kim olduğunu bilmez; yalnızca başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü bilir. Ve bu bir egodur; yansıma,, başkalarının ne düşündüğüdür. Şayet herkes onun bir işe yaramaz olduğunu düşünürse, kimse onu takdir etmez, gülümsemez. Böyle bir durumda da bir ego doğar: hastalıklı bir ego; üzgün, reddedilmiş, değersiz ve diğerlerinden aşağıda hissederken kendisini incinmiş. Bu da bir egodur. Bu da bir yansımadır.

Önce anne - ve anne başlangıçta tüm dünya demektir. Sonradan anneye başkaları katılır ve dünya büyümeye başlar.Ve bu dünya büyüdükçe de ego daha karmaşıklaşır çünkü birçok başka insanın daha görüşleri yansır. Ego biriktirilmiş bir olgudur, başkalarıyla yaşıyor olmanın bir yan ürünüdür. Eğer bir çocuk tamamıyla yalnız yaşarsa, hiçbir zaman ego geliştirmeyecektir. Ama bunun bir yararı olmaz. Bir hayvan gibi kalacaktır. Hayır, böyle bir şey onun gerçek kendi benliğini bileceği anlamına gelmez.


Ego bir zorunluluktur çünkü gerçek olan ancak sahtesi aracılığıyla anlaşılır. Kişi onun içerisinden geçip gitmelidir. Bu bir öğretidir. Gerçek yalnızca yanılsama sayesinde anlaşılır. Gerçek olanı doğrudan bilemezsiniz. Öncelikle gerçek olmayanın ne olduğunu bilmek zorundasınızdır. Önce gerçek olmayanı tanımak zorundasınız. Bu tanışıklık vasıtasıyla gerçeğin ne olduğunu bilmek için yeterli hale gelirsiniz. Şayet siz sahteyi sahte olarak bilirseniz, gerçek üzerinize gün gibi doğar.

Ego bir ihtiyaçtır; o toplumsal bir ihtiyaç, toplumsal bir yan üründür. Toplum sizin çevrenizdeki her şeydir - siz değil ama etrafınızdaki tüm şeylerdir. Her şeyden sizi çıkarttığınızdaki şeydir toplum. Ve herkes yansıtır. Okula gidersiniz ve öğretmen sizin kim olduğunuzu yansıtacaktır. Diğer çocuklarla arkadaşlıklarınız olacak ve onlar sizin kim olduğunuzu yansıtacaklar. Adım adım herkes sizin egonuza bir şeyler katar ve herkes egonuzu topluma problem oluşturmayacak hale getirmeye çalışır.

Onların derdi siz değilsinizdir.

Onlar toplumla ilgilenmektedirler

Toplum kendisini düşünür ve bu böyle de olmalıdır.

Onların önemsediği şey sizin 'kendini bilen' insanlar haline gelmeniz değildir. Onlar için önemli olan sizin toplum denen mekanizmanın yararlı bir parçası olmanızdır. Resmi bozmamalısınız. Dolayısıyla da size toplumla uyumlu bir ego verirler. Size ahlak öğretirler. Ahlak, size topluma uyacağınız bir ego vermek anlamına gelir. Eğer siz ahlaklı değilseniz, şurada ya da burada uyumsuz olursunuz. Bu sebeple suçluları hapishanelere koyarız - hayır,yanlış birşey yaptıkları için ya da onları hapse atmakla onların iyileşeceği için falan değil! Sadece onlar uyumsuzdur. Onlar sorun üretirler. Onların sahip oldukları türden egoları toplum onaylamaz. Şayet toplum onaylarsa her şey iyidir.

Bir adam birisini öldürür - o bir katildir.

Ve aynı adam savaş zamanında binlercesini öldürür - o muhteşem bir kahraman haline gelir. Toplum cinayetten rahatsız olmaz ama cinayetin toplum için işlenmesi gerekir.O zaman sorun kalmaz.

Neva
01-10-2010, 23:29
Toplum ahlakı önemsemez.

Ahlak yalnızca sizin topluma uymanız demektir.

Toplum savaştayken ahlak değişir.

Barış dönemindeyken toplumun başka ahlakı vardır

Ahlak toplumsal bir politikadır. Diplomatiktir. Tüm çocukların toplumla uyumlu halde yetiştirilmesi şarttır ve her şey bu kadar basittir. Çünkü toplumun ilgilendiği tek şey yararlı üyelerdir. Toplum sizin kendinizi bilmeniz gerekliliğiyle ilgili değildir.

Toplum bir ego yaratır çünkü ego istenilen yönde kullanılabilir ve kontrol altında tutulabilir. Kişinin öz benliğiyse hiçbir zaman kontrol edilip kullanılamaz. Toplumun bir insanın öz benliğini kontrol altında tuttuğu duyulmuş bir şey değildir

Çocuğun bir merkeze ihtiyacı vardır ve çocuk kendi merkezinin tamamıyla farkında değildir. Toplum ona bir merkez verir ve çocuk ta azar azar toplumun kendisine verdiği egonun kendi merkezi olduğuna ikna olur.

Bir çocuk eve döner - şayet sınıfta birinci olduysa tüm aile mutludur. Onu kucaklayıp öper, omzunuza alır dans edersiniz ve, "Ne güzel bir çocuk! Sen bizim için gurur kaynağısın" dersiniz. Ona ayırt edilmesi güç bir ego verirsiniz. Eğer çocuk eve utanç içinde, başarısız becerememiş, sınıfta kalmış olarak gelirse ya da alt sıralarda kalmışsa - o zaman kimse onu takdir etmez ve o da kendisini dışlanmış hisseder. Bir dahaki sefere daha sıkı çalışacaktır çocuk çünkü merkezi sarsıntı hisseder.

Ego her zaman sarsıntıdadır, her zaman beslenmenin peşindedir, yani birisinin takdir etmesi gerekir. Bu nedenledir ki sürekli ilgi talep edersiniz.

Kim olduğunuz hakkında başkalarından fikir alırsınız. Bu doğrudan bir deneyim değildir.

Sizin kim olduğunuz hakkında edindiğiniz fikirler başkalarından gelir. Onlar sizin merkezinizi biçimlendirir. Bu merkez sahtedir çünkü siz kendinize ait gerçek merkezinizi taşımaktasınız. O kimsenin karışamayacağı bir şeydir. Kimse ona şekil veremez.

Siz onunla beraber gelirsiniz

Siz onunla doğarsınız.

Bu demektir ki, sizin iki merkeziniz vardır. Birisi varoluşun size vermiş olduğu, sizin beraber geldiğiniz merkezdir. Bu gerçek öz benliğinizdir. Ve diğeri, toplum tarafından yaratılmış olan merkez ise egodur. O sahte bir şeydir - ve çok büyük bir kandırmacadır. Ego aracılığıyla toplum sizi kontrol etmektedir. Siz belli bir şekilde davranmak zorundasınızdır, çünkü sadece o zaman toplum sizi takdir eder. Belli bir tarzda yürümek, belli bir şekilde kahkaha atmak; belli bir tarzı, ahlakı, formülü takip etmek zorundasınız. Ancak o zaman toplum sizi takdir eder, ve etmezse de egonuz sarsılır. Ve egonuz sarsıldığında, kim olduğunuzu, nerede olduğunuzu bilmezsiniz.

Başkaları size fikri verdi.

Bu fikir egodur.

Onu mümkün olduğunca derinden anlamaya çalışın, çünkü ondan kurtulmak durumundasınız. Ve ondan kurtulamazsanız hiçbir zaman öz benliğinize ulaşamazsınız. Çünkü siz merkeze bağımlı haldesiniz, hareket edemezsiniz ve öz benliğinize bakamazsınız.

Ve, egonun parçalanacağı, kim olduğunuzu bilmeyeceğiniz, nereye gidiyor olduğunuzu bilemeyeceğiniz, tüm sınırların eriyip gittiği geçici bir zaman dilimi, bir aralık olacağını anımsayınız.

En basitinden aklınız karışacak, bir kaos olacak.

Bu kaos nedeniyle egonuzu kaybetmekten korkarsınız. Fakat bu böyle olmak zorundadır. Kişi kendi gerçek merkezine varmadan önce bu kaosun içerisinden geçmek zorundadır.

Ve şayet cesursanız, bu dönem kısa olacaktır.

Eğer korkarsanız ve tekrar egonun kucağına düşerseniz, ve yeniden onu ayarlamaya başlarsanız, işte o zaman çok, çok uzun sürebilir; bir çok hayat ziyan edilebilir.

Şöyle bir öykü duymuştum: Küçük bir çocuk büyükannesini ziyaret etmekteymiş. Sadece dört yaşındaymış çocuk. Geceleyin büyükannesi onu uyuturken, çocuk aniden bağırmaya ve ağlamaya başlamış ve "Eve gitmek istiyorum. Karanlıktan korkuyorum" demiş. Fakat büyükanne de, "Çok iyi biliyorum ki, evde de karanlıkta uyuyorsun; hiç bir zaman ışığının yandığını görmedim. Öyleyse burada neden korkuyorsun?" diye sormuş. Çocuk, "Evet, bu doğru - ama o BENİM karanlığımdı" demiş. Bu tamamıyla bilinmeyen bir karanlık.

Karanlık ile birlikte bile, "Bu BENİM" diye hissediyorsunuz. Dışarıdayken bilinmeyen bir karanlıktır. Egoyla birlikte ise "Bu BENİM" diye hissediyorsunuz.

Sorunlu olabilir, belki de bir çok can sıkıntısı yaratır ama hala o benim. Tutunacağınız, yapışacağınız, ayaklarınızın altında olan bir şey; boşlukta, vakumda değilsiniz. Berbat bir durumdasınız, ama en azından VARSINIZ. Kötü hissetmek bile size 'ben varım' hissi verir. Ondan uzaklaşınca korku her yanı sarar; bilinmeyen karanlıktan ve kaostan korkmaya başlarsınız - çünkü toplum sizden bir parçayı silmeyi başarmıştır.

Aynen ormana gitmek gibidir bu. Biraz temizlik yaparsınız, zemini biraz temizlersiniz; çit örer, küçük bir kulübe yaparsınız; küçük bir bahçe yaparsınız, çim bir alan, ve iyisinizdir. Çitinizin ötesi ormandır, vahşidir. Burada (alanınızda) her şey yolundadır, her şeyi planladınız. Nasıl olduğu böyledir işte.

Toplum sizin bilincinizde bir miktar temizlik yapmıştır. Küçük bir kısmını tamamen silmiştir, çitle çevirmiştir. Orada her şey yolundadır. İşte tüm üniversitelerinizin yaptığı da budur. Bütün kültürün ve şartlandırmanın temeli kendinizi evinizde hissettirecek bir kısmı temizlemektedir.

Ve siz o zaman korkarsınız.

Çitin ötesinde tehlike vardır.

Çitin ötesindeki de, çitin içindeki gibi sizsiniz - ve bilinçli zihniniz sadece bir bölümüdür, tüm varlığınızın onda biridir. Onda dokuz karanlıkta bekliyor. Ve bu onda dokuzun içinde sizin gerçek merkeziniz saklıdır.

Korkusuz, cesur olmak zorundasınız.

Bilinmeyene adım atmalısınız.

Bir süre tüm sınırlar kaybolacaktır.

Bir süre başınız dönecek.

Bir an için deprem olmuşçasına çok korkacak ve sarsılacaksınız. Ama eğer cesur olur, geri çekilmezseniz, sürekli bir şekilde egonuzun kucağına düşmezseniz, bir çok hayatlarınız boyunca taşımakta olduğunuz gizli bir merkeziniz vardır orada.

Bu sizin ruhunuz, benliğinizdir.

Bir kez ona yakınlaştığınızda, her şey değişir, her şey yerine oturur. Fakat bu yerleştirme toplum tarafından yapılmaz. Artık her şey bir kaos değil kozmos'a dönüşür; yeni bir düzen ortaya çıkar. Fakat bu artık toplumun düzeni değildir - o tam olarak varoluşun kendi düzenidir.

O, Buddha'nın Dharma, Lao Tzu'nun Tao, Heraclitus'un Logos dediği şeydir. İnsan yapımı değildir. O TAM OLARAK varoluşun kendi düzenidir. O zaman aniden her şey tekrar güzelleşir ve ilk olarak gerçekten güzeldir, çünkü insan yapısı şeyler güzel olamazlar.

Yapabileceğiniz en iyi şey onların çirkinliklerini gizlemektir hepsi bu. Onları süsleyebilirsiniz ama hiçbir zaman güzel olamazlar. Aradaki fark aynen gerçek bir çiçekle plastik ya da kağıt çiçekler arasındaki gibidir. Ego plastik bir çiçektir - ölüdür. O çiçek gibi gözükür, çiçek değildir. Onu bir çiçek olarak adlandıramazsınız. Hatta onu çiçek olarak adlandırmak dilbilimi açısından da yanlıştır, çünkü çiçek, açan şeydir. Ve bu plastik şey sadece bir nesnedir, çiçek açmanın kendisi değil. O ölüdür. İçinde yaşam yoktur.

İçinizde çiçek açan bir merkeze sahipsiniz. Bu yüzden Hindular onu bir lotus çiçeği olarak adlandırırlar - o çiçek açmanın kendisidir. Bin yapraklı lotus çiçeği derler ona. Bin tane demek sınırsız yaprak demektir. Ve çiçek, açmaya devam eder, hiçbir zaman durmaz, ve hiçbir zaman ölmez.

Ama siz plastik bir egoyla yetiniyorsunuz.

Neden yetiniyor olduğunuzun sebepleri vardır. Ölü bir şeyde çok uygun şeyler vardır. Bir tanesi, ölü bir şeyin hiç ölmeyeceğidir. Ölemez - hiç yaşamadı ki! Dolayısıyla plastik çiçeklere sahip olabilirsiniz, bir yönden iyidirler. Kalıcıdırlar; ölümsüz değil, süreklidirler

Bahçenin dışındaki gerçek çiçek ölümsüzdür, ama kalıcı değildir. Ve ölümsüz olanın kendisine özgü ölümsüz olma yolu vardır. Ölümsüz olmanın yolu tekrar tekrar doğup ölmektir. Ölüm yoluyla kendisini tazeler, gençleştirir.

Bize göre çiçek ölmüş gibi görünür - hiç ölmez.

Sadece bedenleri değiştirir, böylece her dem tazedir.

Eski bedeni bırakıp yenisine girer. Başka bir yerde açar; açmaya devam eder. Yalnız, biz bu sürekliliği göremeyiz çünkü o görünmezdir. Biz yalnızca bir çiçeği, başka bir tanesini görürüz, hiç bir zaman sürekliliği görmeyiz.

Dün açan çiçekle aynı çiçektir o.

Aynı güneştir, ama ayrı bir elbisede.

Egonun belli bir niteliği vardır - o canlı değildir. O plastikten yapılma bir şeydir. Ve onu elde etmek çok kolaydır, çünkü onu birileri verir. Sizin aramanıza gerek yoktur, arayışla bir ilginiz yoktur. Bilinmeyenin peşinde bir arayan haline gelmezseniz, bir birey olamamışsınız demektir bu. Sadece kalabalığın bir bileşenisinizdir. Sadece bir kütlesiniz.

Gerçek bir merkeze sahip değilken nasıl bir birey olursunuz?

Ego birey değildir. Ego toplumsal bir olgudur - o toplumdur, siz değilsiniz. Fakat o size toplumda bir işlev verir, toplumda bir yer verir. Ve eğer siz onunla yetinmeye devam ederseniz, kendi benliğinizi bulma fırsatını temelden yitirmiş olursunuz.

İşte bu yüzden son derece mutsuzsunuz.

Plastik bir hayatla nasıl mutlu olabilirsiniz ki?

Sahte bir yaşamla nasıl zevkli, huzurlu ve mutluluk içerisinde olabilirsiniz? İşte o zaman da ego bir çok can sıkıntısı yaratır, milyonlarcasını.

Siz onu göremezsiniz çünkü o sizin kendi karanlığınız. Ona göre ayarlandınız.

Tüm mutsuzlukların ego aracılığıyla hayatınıza girdiğini fark ettiniz mi? O sizi mutlu kılmaz; sadece mutsuz yapar.

Ego cehennemdir.

Acı çektiğiniz zaman izleyip analiz etmeye çalışın ve göreceksiniz ki, bir yerlerde neden egodur. Ve ego acı çekmek için sebepler bulmaya devam eder.

Siz de herkes gibi bir egoistsiniz. Bazıları yüzeydedir, çok belirgindir ve onlar çok ta zor değildir. Bazılarıysa çok derinlerde ve zor fark edilirler ve onlardır esas problem.

Bu ego sürekli olarak başkalarıyla çatışma halinde belirir çünkü her ego kendinden hiç emin değildir. Öyle olmak ta zorundadır - çünkü sahtedir. Elinizde hiç bir şey olmadığı halde var olduğunu düşünüyorsanız, sorun çıkacaktır.

Biri çıkar da "Sende hiç bir şey yok" derse, kavga başlar, çünkü siz de bir şey olmadığını hissediyorsunuzdur. Diğerleri gerçeği fark etmenizi sağlar.

Ego sahtedir, o hiç bir şeydir.

Bunu siz de biliyorsunuz.

Bunu nasıl olur da bilemezsiniz? Mümkün değil! Bilinçli bir varlık - nasıl olur da bu egonun sahte bir şey olduğunu bilemez? Ve birileri diyor ki, hiç bir şey yok - ve birileri hiç bir şey yok dediğinde gerçeği söylerler onlar; darbe yersiniz - ve hiç bir şey doğrular kadar çarpıcı olamaz.

Savunmak zorundasınızdır, çünkü savunmazsanız, savunmaya çekilmezseniz, o zaman nereye gideceksiniz?

Kayıplara karışacaksınız.

Kimliğiniz dağılacak.

Dolayısıyla savunacak ve savaşacaksınız - çatışma budur işte.

Kendi benliğini bulmuş bir insan hiç bir zaman çatışmaz. Birileri onunla çatışmaya gelse de, o kimseyle çatışma halinde değildir.

Bir Zen üstadı sokak boyunca yürürken başına böyle bir şey gelmiş. Bir adam koşarak gelmiş ve sert bir şekilde ona vurmuş. Üstad yere düşmüş. Ayağa kalkmış ve önceden yürüdüğü yönde, geriye bile dönüp bakmadan tekrar yürümeye başlamış.

Yanında bir öğrencisi varmış. Şoka uğramış. "Bu adam da kim? Bu nedir? Böyle birileri yaşıyorken, herhangi birisi gelip sizi öldürebilir. Ve siz adamın kim olduğunu, bunu neden yaptığını merak edip dönüp bakmadınız bile" demiş.

Üstad da, "Bu onun sorunu, benim değil" demiş.

Ego sürekli problem peşinde koşar. Neden? Çünkü kimse size ilgi göstermezse, ego acıkmış hisseder.

O ilgi ile yaşar.

Dolayısıyla, birisi size kızgın ve sizinle kavga ediyorsa, bu bile iyidir, çünkü en azından ilgisi üzerinizdedir. Eğer birisi severse, iyidir. Eğer kimse sizi sevmiyorsa, o zaman kızgınlık bile iyi olacaktır. En azında ilgi üzerinizde olacaktır. Fakat, kimse size hiç bir ilgi göstermezse, kimse sizin önemli birisi olduğunuzu düşünmezse, o zaman egonuzu nasıl besleyeceksiniz?

Diğerlerinin ilgisine ihtiyaç vardır.

Milyonlarca şekilde insanların ilgisini çekersiniz; belli bir tarzda giyinirsiniz, güzel görünmeye çalışırsınız, çok kibar olursunuz, roller edinirsiniz, değişirsiniz. Ne tür koşulların geçerli olduğunu sezinlediğinizde , hemen insanların size ilgi göstereceği yönde değişiverirsiniz.

Bu çok derinden bir dilenciliktir

Gerçek bir dilenci ilgi arayan ve talep eden kişidir. Ve gerçek imparator da kendi içinde yaşayandır; onun kendi merkezi vardır, başka kimseye bağımlı değildir.

Buddha bodhi ağacının altında oturuyor. o an dünya yok oluverse, Buddha için bir şey fark edecek midir? Hiç bir şey. Hiç bir şey fark etmemiş olacaktır. Tüm dünya kaybolsa bir fark yaratmayacak çünkü o merkezine ulaşmıştır.

Ya siz; şayet eşiniz kaçar, sizi boşar, başka birisine giderse tamamıyla dağılırsınız - çünkü o size ilgi gösteriyordu, özen gösteriyor, seviyor, etrafınızda dolaşıyor, sizin kendinizi birisi olarak hissetmenize yardım ediyordu. Tüm imparatorluğunuz kayboldu, siz dağılıverdiniz. İntihar etmeyi bile düşünmeye başlarsınız. Neden? Neden karınız sizi terk edince intihar edesiniz? Neden kocanız sizi terk edince intihar edesiniz? Çünkü kendinize ait bir merkeziniz yok. Karınız size merkezi veriyordu; kocanız size merkezi veriyordu.

İnsanlar bu şekilde varolurlar. Böylelikle insanlar başkalarına bağımlı hale gelir. O çok derinden bir köleliktir. Ego bir köle olmak ZORUNDADIR. O başkalarına bağımlıdır. Ve sadece egosu olmayan kişi ilk defa olarak efendidir; artık o bir köle değildir. Bunu anlamaya çalışın.

Ve egoyu kendi içinizde aramaya başlayın - başkalarında değil, bu sizin işiniz değildir.

Kendinizin ne zaman mutsuz hissedecek olursanız hemen gözlerinizi kapayın bu mutsuzluğun nereden gelmekte olduğunu bulmaya çalışın ve her seferinde göreceksiniz ki, sahte merkeziniz başka biriyle çatışmakta.

Siz bir şey umdunuz ve gerçekleşmedi.

Siz bir şey beklediniz ve tam tersi oldu - egonuz sarsıldı, mutsuzsunuz. Yalnızca bakın; ne zaman mutsuz olursanız, neden olduğunu bulmaya çalışın.

Sebepler sizin dışınızda değil. Temel neden içinizdedir - ama siz her zaman dışarı bakarsınız, her zaman sorarsınız:

Beni kim mutsuz ediyor?

Benim kızgınlığımın sebebi kim?

Beni kim hayata küstürüyor?

Ve dışarı bakarsanız göremezsiniz.

Sadece gözlerinizi kapayın ve her seferinde içe bakın.

Tüm mutsuzluğunuzun, kızgınlığınızın, can sıkıntınızın kaynağı sizde, egonuzda gizli.

Ve kaynağı bulursanız, onun ötesine geçmeniz kolaylaşacaktır. Eğer sizin başınıza dert açan şeyin kendi egonuz olduğunu görebilirseniz, ondan kurtulmayı tercih edersiniz - çünkü hiç kimse mutsuzluğunun kaynağını anlayacak olduktan sonra onu taşıyamaz.

Ve şunu unutmayın ki, egodan vazgeçmeniz için bir neden yoktur.

Ondan vazgeçemezsiniz. Ondan kurtulmaya çalışırsanız, "Alçak gönüllü oldum" diyen, daha zor fark edilen türden bir egonuz olacaktır.

Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Bu kendini gizleyen bir egodur - ama ölü değildir.

Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Alçak gönüllü olmayı kimse deneyemez, ve kimse kendi çabasıyla alçak gönüllülüğü yaratamaz, asla! Ego ortadan kaybolunca, alçak gönüllülük size gelir. O yaratılan bir şey değildir. O gerçek merkezin gölgesidir.

Ve gerçekten alçak gönüllü bir adam ne alçak gönüllüdür ne de bencil.

O sadece basittir.

Hatta alçak gönüllü olduğunun bile farkında değildir.

Eğer alçak gönüllü olduğunuzun farkındaysanız, orada ego vardır.

Alçak gönüllü kimselere bakın.Kendilerinin gerçekten alçak gönüllü olduğunu düşünen milyonlarca insan vardır. Yerlere kadar eğilirler, ama izleyin onları - en sofistike egoistlerdir onlar. Artık onların besinlerinin kaynağı alçak gönüllüktür. "Ben alçak gönüllüyüm" derler ve sonra da size bakıp sizin onları takdir etmenizi beklerler.

Sizin onlara "Sen gerçekten alçak gönüllüsün" demenizi isterler. "Aslında sen dünyanın en alçak gönüllü kişisisin; hiç kimse senin kadar alçak gönüllü değil". Sonra da yüzlerine gelen gülümsemeye bakın. Ego nedir? Ego "Kimse benim gibi değil" diyen bir hiyerarşidir. Alçak gönüllülükle kendisini besleyebilir - "Kimse benim gibi değil, ben en alçak gönüllü kişiyim"

Zamanın birinde: Sabahleyin hava henüz aydınlanmamışken fakir bir dilenci caminin birinde dua etmekteydi. Kutsal bir gündü ve o dua edip şöyle diyordu, "Ben bir hiçim. Ben fakirlerin en fakiriyim, günahkarların en büyüğüyüm"

Birden bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunu fark etti. Adam ülkenin imparatoruydu ve bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunun farkında değildi - karanlıktı, ve imparator da, "Ben bir hiçim. Kimse değilim. Sadece kapındaki bir dilenciyim" diyordu. Başka birisinin daha aynı şeyleri söylediğini duyduğunda imparator dedi ki, "Durun! Beni geçmeye çalışan da kim? Sen kimsin? Bir imparator 'bir hiç olduğunu' söylerken, onun önünde aynı şeyi söylemeye nasıl cesaret edersin?"

İşte ego böyle çalışır. Çok zor fark edilir. Onun çalışması çok kurnazca ve derindendir, çok çok uyanık olmalısınız, ancak o zaman onu görebilirsiniz. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Yalnızca tüm mutsuzlukların, acıların ego yoluyla geldiğini görmeye çalışın.

Sadece izleyin. Vazgeçmenize gerek yok.

Ondan vazgeçemezsiniz. Kim vazgeçecek ondan? O zaman da vazgeçenin kendisi egoya dönüşecektir. Her zaman geri dönecektir.

Her ne yapıyorsanız yapın, dışında kalın ve bakın, izleyin.

Ne yaparsanız yapın - alçak gönüllülük, mütavazilik, basitlik - hiç birisi yardımcı olmaz. Mümkün olan sadece bir şey vardır, o da tüm mutsuzluğunuzun kaynağının ego olduğunu izlemektir. Onu söylemeyin. Tekrar etmeyin - İZLEYİN. Çünkü ben onun tüm mutsuzluklarınızın kaynağı olduğunu söylersem ve siz de bunu tekrar ederseniz yararsız olur bu. SİZ bu anlayışa gelmek zorundasınız. Her mutsuz olduğunuzda yalnızca gözlerinizi kapayın ve dışardan nedenler aramayın. Bu mutsuzluğun nereden kaynaklandığını görmeye çalışın. O sizin kendi egonuzdur.

Eğer sürekli olarak egonun esas kaynak olduğunu anlar ve hissedecek olursanız, bu derinlerde kök salar ve egonun bir gün onun ortadan kayboluverdiğini görürsünüz. Kimse ondan kurtulmaz - kimse ondan kurtulamaz. Onu öylece görürsünüz; ortadan kayboluverir çünkü her şeyin kaynağının ego olmasının anlaşılması demek ondan kurtulmak demektir. BUNU ANLAMAK DEMEK EGONUN KAYBOLMASI DEMEKTİR.

Nihai olana, tanrısal olana giden yolun tümü, egonun bu zorlu arazisinden geçmek zorundadır. Sahte olanın sahteliği anlaşılmak zorundadır. Mutsuzluğun kaynağı olan, mutsuzluğun kaynağı olarak anlaşılmalı - o zaman ortadan kalkıverir.

Onun zehir olduğunu bildiğiniz zaman kaybolur. Onun ateş olduğunu bildiğinizde kaybolur. Bunun cehennem olduğunu anladığınızda yok olur.

Ve işte o zamandır ki, bir daha hiç "Egodan vazgeçtim" demezsiniz. O zaman her şeye, tüm mutsuzluklarınızın yaratıcısının kendiniz olduğu şakasına gülmek dışında hiç bir şey yapamazsınız.

Charlie Brown'ın bazı karikatürlerine bakıyordum. Bir tanesinde logolarla bir ev yapıyordu. Duvarları yaptığı logoların ortasında oturuyordu. Duvarlarla çevrelendiği bir an geliyor; her tarafını duvarlarla kapattığı bir an. Sonra da "İmdat, imdat" diye bağırıyor.

Her şeyi kendisi yaptı! Şimdi de onlarla çevrelendi, hapsoldu. Bu çok çocukça, ama sizin de tüm yaptığınız bu işte. Kendi çevrenize bir ev inşa ettiniz ve şimdi de "İmdat, imdat" diye bağırıyorsunuz. Ve mutsuzluğunuz milyonlarca kez çoğaldı - çünkü sizinle aynı teknede olan yardımcılarınız var.

Çok güzel bir kadın hayatında ilk kez bir psikiyatriste gider. Psikiyatrist kadına, "Lütfen biraz yaklaşın" der. Kadın yaklaştığında hemen kadının üzerine atlayıp sarılır ve onu öper. Kadın şok olur. Sonra da adam "Şimdi oturabilirsiniz. Bu benim sorunumu halleder, şimdi sizin sorununuz nedir?" diye sorar.

Problem katmerlenir, çünkü aynı teknede olan yardımcılar var. Ve onlar yardım etmek isterler, çünkü birisine yardım ettiğinizde egonuz çok çok iyi hisseder - çünkü siz binlerce insana yardım eden büyük bir yardımcı, büyük bir guru, efendisiniz.

Ne kadar çok insan sizi izlerse, kendinizi o kadar iyi hissedersiniz.

Fakat siz de aynı teknedesiniz, yardım edemezsiniz.

Daha çok, zararınız dokunur.

Hala kendi sorunları olan birisinin başkalarına pek yararı dokunamaz.Yalnızca kendi sorunları olmayan birisinin size yararı dokunabilir. Ancak o zaman sizin içinizi görebilecek netlik vardır. Hiçbir soruna sahip olmayan bir zihin sizi görebilir; siz saydamlaşırsınız.

Sorunları olmayan bir zihin kendi içinden görebilir; bu nedenledir ki, başkalarının içini görebilme yeteneğine ulaşır.

Batı'da çok, birçok sayıda psikanaliz okulu vardır ama insanlara hiç bir yardımı dokunmadığı gibi, çoğunlukla da zarar verirler. Çünkü başkalarına yardım eden kişiler ya da yardım etmeye çalışan veya yardım ediyormuş gibi yapanlar da aynı teknenin içindeler. .Kişinin kendi egosunu görmesi zordur.

Siz kendi egonuzu görmeye çalışın.

Sadece izleyin.

Ondan kurtulmak için aceleci olmayın, sadece izleyin. Ne kadar izlerseniz, o kadar yeterli hale gelirsiniz. Bir gün aniden görüverirsiniz ki, kendiliğinden kaybolmuş. Ve aslında sadece kendiliğinden olduğunda kaybolmuş olur. Başka bir yolu yoktur. Olgunluğuna erişmeden ondan kurtulamazsınız.

Kuru bir yaprak gibi düşer.

Ağaç hiç bir şey yapmaz - hafif bir meltem, bir şeyler olur ve ölü yaprak öylece düşer. Hatta ağaç yaprağın düştüğünün farkına bile varmaz. O ses çıkarmaz, bir şey iddia etmez, hiçbir şey yapmaz.

Kurumuş yaprak öylece yere düşer ve dağılır hepsi bu.

Bilinç ve anlayış yoluyla olgunlaştığınızda ve egonun tüm mutsuzluklarınızın nedeni olduğunu derinden hissettiğinizde, bir gün aniden, kurumuş yaprağın düşmekte olduğunu göreceksiniz.

O yere ulaşır ve kendi kendine ölür. Siz hiç bir şey yapmadınız dolayısıyla ondan kendinizin kurtulduğunu iddia edemezsiniz. Onun kayboluverdiğini görürsünüz ve gerçek merkez ortaya çıkar.

Ve gerçek merkez ruhtur, Tanrıdır, benliğinizdir, gerçekliktir ya da onu nasıl adlandırmak isterseniz odur.

Onun adı yoktur, o nedenle de tüm adlar uygundur.

Ona canınızın çektiği her ismi verebilirsiniz.


netten alintidir.

Neva
01-10-2010, 23:38
Osho Kimdir?

Hindistan’ın Madhya Pradesh eyaletinde Kuchwada da 1931 yılında 11 aralıkta dünyaya gelmiştir. İlk çocukluk yıllarında başkaları tarafından verilen bilgiler ve inançları edinmektense gerçekliği kendinin deneyimlemekte ısrarcı olan bir asi ruhu vardır.
21 yaşında üniversite öğrenimini tamamladı. Jabalpur üniversitesinde yıllarca felsefi dersleri verdi. Aynı zamanda tüm Hindistan’ı dolaşarak konuşmalar yaptı. Halka açık tartışmalarda tutucu din liderlerine meydan okudu.
Geleneksel inanışları sorguladı ve hayatın tüm alanlarından insanlarla bir araya geldi.
Osho kendi hayatını anın zamansız boyutunda yaşamanın kapısını keşfetmiş birisidir. O kendisini gerçek bir “varoluşçu” olarak adlandırmıştır.
İnanç sistemlerini ve çağdaş insan psikolojisini anlamasında ufkunu geliştirecek bulabileceği her şeyi ama her şeyi okudu.

1960’ların sonuna doğru Osho artık kendi dinamik meditasyonunu geliştirmeyi başlamıştı. Meditasyonun o rahat düşüncelerden arınmış biçimini keşfetmeyi umut edilmesi için öncelikle geçmişin modası geçmiş yöntemlerinin ve günümüzün modern hayatının getirdiği sıkıntıların ağırlığı altında ezilen çağdaş insanın çok derin bir ruhsal temizlenme sürecinden geçmesinin şart olduğunu söylemiştir.

1970’lerin başlarında ilk olarak bazı Batılılar Osho’dan haberdar olmaya başladılar. 1974 te Hindistan’ın Pune şehrinde onun çevresinde bir “komün” kuruldu. Ve başlangıcında Batıdan tek tük gelen ziyaretçiler zamanla çoğaldı.
Osho insan bilincinin gelişiminin tüm yönleri hakkında konuşmalar yaptı.
Çağdaş insanın ruhsal arayışları için önemli olan şeylerin özünü entelektüel anlayış içinde değil kendi varoluş deneyimi ile süzdü.
Ohttp://www.maviyesilege.com/images/smilies/blank.gif hiçbir geleneğe ait olmadığını açıklamıştır.

“Ben tamamen yepyeni bir dinsel bilinçliliğin başlangıcıyım” demiştir. Ayrıca;

“ Beni geçmişle bağlantılandırmayın onu anımsamaya bile değmez” der.
Yakın öğrencilerine ve dünyanın her yerindeki izleyenlerine yaptığı konuşmalar ve otuzdan fazla dile çevrilmiş altı yüzden fazla cilt halinde yayınlanmıştır.

Osho 1985 yılında göçmenlik yasalarını ihlal etmek suçundan gözaltında olduğu sırada 19 ocak 1990 tarihinde bedenini terk etti. Amerikan hükümet ajanlarınca zehirlenerek öldürüldüğü iddia edilmektedir.

Onun Hindistan’daki komünühttp://www.maviyesilege.com/images/smilies/blank.gif meditasyonhttp://www.maviyesilege.com/images/smilies/blank.gif terapihttp://www.maviyesilege.com/images/smilies/blank.gif bede çalışmaları ve yaratıcılık programlarına katılabilmek için yada sadece bir Buda alanı içinde olabilmeyi deneyimlemek isteyen binlerce uluslar arası ziyaretçi çekerekhttp://www.maviyesilege.com/images/smilies/blank.gif dünyanın en büyük ruhsal gelişim merkezi olabilmeyi başarmıştır.

Ülkemizde de Osho Meditasyon merkezi bulunmaktadır. “Kendini tanı” anlamına gelen KUN adındaki bu merkez Beyoğlu/İstanbul-Tünel’de açıldı.
Günlük olarak Dinamik ve Kundalini Meditasyonlarının yapıldığı merkezdehttp://www.maviyesilege.com/images/smilies/blank.gif dünyanın pek çok ülkesinden gelen hepsi Hindistan Puna’daki Uluslar arası terapistleri olan grup liderliği eşliğinde “workshoplar” http://www.maviyesilege.com/images/smilies/blank.gif grup çalışmaları yapılmaktadır.

Kaynak: Oshoturk.net

evrensel-insan
01-10-2010, 23:43
Saygideger neva;

Osho'dan yapmis oldugun bu alintilar ve "gercek merkez" ifadesi, bana "siginak psikolojisi", mesajimi hatirlatti.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=59

Mesaj 581 ve 582.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
01-10-2010, 23:57
Sayin evrensel-insan;

Evet, dogru seyleri irdelemissiniz ilgili linkte.. Ozellikle su kisim dikkate deger.



Insanoglu, ta nihilizme kadar; birey bilincine ulasamadigindan; hem kendini kisisel olarak ortaya koyamamis; ya toplumun bir ferdi, yada topluma dusunce sunan tarihi bir kisilik olmustur. Iste insanoglunun, bu kisilik kimligini olusturan ve sahiplendigi soyut degerler; onun SIGINAGIDIR.

Birey bilinci gelistikce ve insanoglu bir birey olarak kendi oz degerini ve kendi oz dusunce ve davranis degerlerini gelistirdikce; siginaga olan inanc azalmakta ve tek siginak; insanoglunun bolunmez tek uyesi olan, birey, yani kendisi olmaktadir. Iste dini, milli, etiksel, geleneksel, tarihi, kulturel ve bilimum sosyal-siyasal-toplumsal deger ve sistemleri olusturan ideolojik, teorik inancsal dogrusallarin hepsi; insanoglunun bir SIGINAGIDIR.

Bu siginma psikolojisinin konu ve derece derece azalmasi; kisinin, toplumsal siginagi yerine, kendi oz bireysel siginagina donusmesiyle paraleldir.

Birey sonucta oyle bir bilince erisirki; tum ideolojilerden, tum inancsallardan, tum dogrusallardan; insan olarak evrensel temelde arinip;toplumsal siginaga ihtiyac duymayabilir.

TOPLUMSAL SIGINAGIN, IDEOLOJIK INANCSAL, DOGRUSAL; SOSYAL-SIYASAL-TOPLUMSAL- DEGERLERI; ister toplumun bir kisisi, ister topluma yon veren oncusu olarak;KISI TOPLUMSALLIKTAN, BIREYSELLIGE DONUSTUKCE VE BIREY BILINCI GELISTIKCE BU DEGERLERIN DE, GEREGININ KALMADIGINI VE ONLARA IHTIYAC DUYMAMAYI OGRENIR.


Saygilarimla;
evrensel-insan

Benim anlayamadigim, bu siginaga ihtiyac duyuyorum demek utanilasi bir durum degil. Buna ragmen, hem dinsel, tanrisal bilcumle ogretileri elestirip, hem de onun izinden gidip, farkli isimlerle empoze etmek ilginc.. Tutarsizlik burada iste.

evrensel-insan
02-10-2010, 00:57
Saygideger neva;

Benim anlayamadigim, bu siginaga ihtiyac duyuyorum demek utanilasi bir durum degil. Buna ragmen, hem dinsel, tanrisal bilcumle ogretileri elestirip, hem de onun izinden gidip, farkli isimlerle empoze etmek ilginc.. Tutarsizlik burada iste.-neva-

Bu dedigine halk dilinde "kendi bindigin dali, kendin kesmek" derler. Yani, hem siginacaksin, hem de siginanlari elestireceksin.

Bunun anlami, hem siginagin ne oldugunu algilayamamak, hem de kendi sigindigini, aynaya bakip gorememektir. Ya da "benim siginagim, tum siginaklar icinde ki EN dogrudur/iyidir/farklidir v.s." temellidir.:ohwell:

Aslinda eminim, ilk insanlar, aralarinda magara (siginak) savaslari veriyorlardi.:dance:

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
02-10-2010, 07:59
hastalık, -ğı
a. 1. Organizmada birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla sağlığın bozulması durumu, rahatsızlık, çor, dert, sayrılık, illet, maraz, maraza, esenlik karşıtı:

hastalık İng. disease
Çeşitli dış faktörlerin etkisi sonucu vücudun bir bölümü veya tamamında normal fonksiyonun bozulması durumu.

hastalık İng. disease
Nedeni, vücutta oluşturduğu değişimleri ve iyileşme olanağı bilinen veya bilinmeyen, karakteristik belirtiler ve bulgular dizisiyle kendini gösteren vücudun herhangi bir bölümü, organ veya sisteminin normal yapısı ve işlevlerinin kesilmesi veya sapması, sayrılık, maraz, rahatsızlık, hlk. illet, kem, morbus, toga.


sevgili e.i..

yukardaki tanımlamalar doğrudur.. ve daha önce de bahsettiğim gibi dünya sağlık örgütünün (WHO) "sağlıklı olma"nın tanımı da;

kişinin ruhsal ve bedensel anlamda tam bir iyilik halidir..

ve bu WHO'nun tanımlamasına göre günümüz insanının neredeyse bütününü kapsayan teizm ve nonteizm bilinçaçıklığında olanlar (senin ifadenle "doğal düşünce") henüz bir "hastalık" olarak sınıflandırılmıyor diye belirtmiştim..

peki kişinin "bedensel ve ruhsal anlamda tam bir iyilik" durumunun kriterleri nedir, bunu kim, nasıl nelirleyecek?

bir şizofreni hastasına sorduğunuzda "ben hastayım" demez..

bir müslümana, deiste, budiste, ateiste, hristiyana sorduğunuzda "ben hastayım" demez..

bu bahsettiğim kişilere göre; kendileri bedensel ve ruhsal anlamda bu söylediğim şeyler(teizm, nonteizm, şizofreni) açısından kendilerini hasta olarak tanımlamayacaklardır.. hatta bu insanlara "siz hastasınız tedavi edilmeniz" gerekir dendiğinde çok büyük bir tepki ve dirençle karşılaşırsınız..

çünkü bu insanlar hasta olduğunun "farkında" değillerdir.. ve "hastalık" denilen kavram da "negatif/olumsuz" bir anlam içerdiğinden normal bilinçli bir insanın bile kolay kabuledebileceği bir şey değildir.. örneğin normal bir insan kendisine kanser, trafik kazası, ölüm gibi bir olayı hiç yakıştırmaz ve bu tür olaylar hep başkasının başına gelmektedir diye düşünür..


şimdi senin verdiğin ve benim belirttiğim dünya sağlık örgütünün verdiği tanımlardan yola çıkarak bu insanları biraz irdeleyim..

bir insan yavrusu annesinden doğduğunda mutludur, diğer insanlarla ve varlık/evrenle bir sorunu yoktur, olmaz.. şayet bu insanı bir adada tüm soyutlardan/öğretilerden/inançlardan sadece "bilgi" dediğimiz epistemeolojik gerçeklerle yaşayan bir anne/baba eşliğinde yetiştirirsek, bu insanın özündeki mutluluğu ve cesareti, merakı almamış/çalmamış oluruz..

bu insan yavrusu yetişkin yaşa kadar bu adada sadece epistmeolojik gerçeklik/bilgi eşliğinde yetiştiğinde artık kendi benliği ve bilinci oluşacaktır..

ve sonradan bu insanı dünya insanlığı içine saldığımızda; bu insan ne tanrıyla uğraşır, ne ölüm sonrası yaşam/yaşamlarla, ne cennet cehennemlerle, ne kutsal kişiler ve ne de kutsal metinlerle(teizm düzeyi bilinçaçıklığı).. hepsine güler geçer.. onları kendi bilincinde tartışmaya yanlışlamaya gerek bile duymaz.. neden mi? çünkü henüz bir zihinle/nonbilgiyle/öğretiyle kirletilmemiştir, hastalandırılmamıştır da ondan..


işte bu insan epistemeolojik gerçeklikte yaşayan, kendi türdeşleriyle bu öğretiler/zihin yüzünden kavga etmeyen, özünden gelen mutlulukla yaşam denen yegane şeyin tadını çıkara çıkara çok güzel bir hayat yaşar.. ne gidip diğer insanların öğretilerini yanlışlamaya çalışır ne de kendisine gelebilecek bu öğretisiz/zihinsiz yaşamdan dolayı diğer insanlarla dalaşmaya girer(nonteizm düzeyi bilinçaçıklığı)..

kendisine gelebilecek çok ciddi tehdit ve eleştirilirde özünden gelen tepkiyi "o an" verecektir ve sonra yaşamını doyasıya yaşamaya devam edecektir..

peki bir insan yavrusunu böyle ıssız bir adada sadece epistemeolojik gerçeklerle/bilgiyle yetiştirmek mümkünmü? hayır tabi ki, çünkü bu ancak bilimsel bir deney/kobay olarak yapılabilir ki bu da insanlıkdışı bir olaydır..

işte bu insan anne/baba sevgisiyle beraber ve tanrı, ölüm sonrası yaşamlarla korkutulmamış, uyutulmamış, kirletilmemiş, hastalandırılmamış, bilinci ve sorgulaması kapatılmamış özünden gelen mutlulukla yaşamını doyasıya yaşayan "bedensel ve ruhsal tam bir iyilik hali" içindedir..


ama bir teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insan ya teizm düzeyinin öğretilerinin kölesi ya da bunun karşıtı nonteizm bilinçaçıklığında yaşar..

teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan bir insan kendisine göre sağlıklı ve mutludur.. ama bir inancın kölesi olarak yaşadığı için "şüphe" denen hastalıktan/illetten kurtulması imkansızdır.. çünkü kölesi olduğu dinin/inancın öğretilerini somut dünyada hiçbir zaman deneyimleme ya da bunu denenyimlemiş bir insanla karşılaşamsı mümkün değildir ve tüm bu kurallar bilimsel olarak kesinlikle ne ispatlanabilir ne yanlışlanabilir.. şüpheyi bastırmak için kölesi olduğu dinin ritüllerine sarılmak zorundadır.. şüpheyi mümkün olduğunca bastırabilse bile doğasından/özünden/nörokimyasal donanımından gelen arzu ve isteklerle sürekli mücadele etmek ve bunları bastırıp yoketmeye, azaltamaya çalışmak zorundadır.. çünkü dünyadaki gelmiş geçmiş ve günümüzde varolan tüm dinlerde/inançlarda ölüm sonrası yaşam ve yaşamlar mevcuttur.. ve ölüm sonrası bu yaşam/yaşamlarda bir ceza ve ödüllendirme sözkonusudur.. ya cehennem vardır, ya kötürüm insan olarak gelmek vardır ya da taş toprak bir hayvan olarak tekrar dirilmek söz konsudur.. işte teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan bir insan ölüm sonrası hesap/kitap üzerine kurulu sanal bir dünyada yaşar..


nonteizm düzeyi bilinçaıklığında olan bir insan da kendine göre sağlıklı ve mutludur.. bir teizm düzeyi gibi bir dinin/inancın kölesi değildir.. ama bu din/inanç dediğimiz olgudan henüz özgürleşememiştir, kurtulamamıştır.. şimdi de antiteizm bilinçaçıklığında yaşamak zorundadır.. ve hatta ruhsal sağlığı teizm düzeyindeki bir insandan daha sağlıksız olma durumuyla karşı karşıyadır çoğu kez...

hem teizm hem nonteizm düzeyindeki bilinçte yaşayan insanlar hala zihinde/öğretide/nonbilgide yaşamaktadırlar..

zihin/öğreti/nonbilgi dediğim şey hiç bir zaman bir bütünlük içinde değldir.. çünkü "mutlak 1" olarak ortaya konamaz..

"mutlak 1" olarak ortaya konan şey; nonbilgi/zihin/öğreti değil, bilgidir, epistemeolojik gerçekliktir.. şüphesi de yoktur, tartışması da yoktur, bölücülüğü de yoktur..


teizm düzeyindeki insan "zihinde yaşar" demiştim.. dediğim gibi bu zihin dediğim şey bilgi olmadığı için hiçbir zaman bir "bütünlük hissi/tatmin" sağlanamaz ve parçalıdır.. teizm düzeyindeki insanda ikiye bölünmüş olan bu zihin; atıyorum %99'u bir parçayı içerirken %1'i diğer parçayı teşkil eder.. bu oran kişiden kişiye göre değişir ama hiç bir zaman %50 yi geçmez.. her zaman bir parça %50 den büyüktür.. işte %50'den büyük olan bu parça dominant/baskın olan parçadır ve kişinin dünyaya geldiği zaman ve coğrafyadaki yüklenen zihin/öğretiyi kapsar.. diğer %50 den küçük olan parça kişde "şüphe" dediğimz kavram olarak belirir ve kişide huzursuzluk/tatminsizlik yaratır.. işte tüm dünya dinlerinde bu şüphe dediğimiz parçanın dominant/baskın hale gelip kişinin uyanmaması için "dini ritiüller" dediğimiz "ibadet" denen kavram vardır.. kişi bu ibadet denen şeyi yaptığı oranda ikiye bölünmiş olan %50 den küçük olan parçayı her zaman bastırır, yokeder ve %50 den büyük olan kısmı besler ve güçlendirir.. ve bunu başardığı oranda zihinde "bir bütünlük hissi" ve dolayısıyla huzur/mutluluk ve tatmin olayını yakalamaya çalışır..


zihindeki parçalardan küçük olanın(şüphe) büyümeye başlaması ile oran bozulmaya başalr.. %1 olan parça yavaş yavaş %50 ye yaklaşmaya başlar.. işte bu aşamada kişide huzur/mutluluk/tatmin ileri derecede bozulmaya dengesizlenmeye başlar.. kişi artık o demirlediği limana güvenmemektedir.. kendini güvende bir bütünlük hissi içinde olmadığını hisseder.. ve arayış başlar... önce kendi dinini iyice öğrenmeye çalışır, araştırır, okur, tartışır ama bu aşamada hala varolan %50 yi koruma çabaları vardır.. böyle felsefi inetrnet sitelerinde, günlük yaşamında olayı bir tarafytan öğrenmeye çalışırken diğer taraftan kendi limanına gelecek eleştirlere karşı çok hassasdır ve tepkisel davranıp hala bunu savunmaya sahiplenmeye çalışmaktadır..

neyse lafı fazla uzatmayalım.. bu ikiye bölünmüş zihindeki oran %50 %50 ye yaklaştığında kişi artık bilinç açısından "kırılma noktasına" gelmiştir.. hisselerin bir kısmını daha kaybedip oran %51'e %49 oranına geçtiğinde kişi artık sermeyeyi kediya yüklemiştir ve nonteizm düzeyine geçer, sıçrar.. o kişi artık bir budist bir müslüman bir hristiyan bir otodoks bir sünni bir alevi bir hindu bir protestan bir musevi değildir... bilincini örten kapatan o ağır zincirleri kırmıştır..

bu durum o kişi için bir devrimdir, yepyeni bir bilinç düzeyi, bambaşka bir dünya başlar.. artık baskın/dominant olan parça dogma zihin parçası değil, şüphe olan nonteizm düzeyindeki parçadır.. ve artık bu durum ibadet dediğimiz şeyle süspanse edilemez, bastırılamaz, yokedilemez..


kişi bilinçaçıklığı açısından nonteizme sıçramıştır ama yaşam biçimi senin tabirinle anti-teizm olmak zorundadır.. nonteizm bilinçaçıklığına geçmiş insanlar, ateisttir, deisttir, panteisttir, panenteistdir, agnostikdir vs... ama hepsinin ortak paydası teizm düzeyi zihinle anti-mücadeledir.. bu düzeye sıçramış insanlar şimdi %51 olan parçayı dominant/baskın hale geçirip yani % sini yükseltme çabası vermek zorundadırlar.. "bütünlük hissini" yakalayıp tatmin/huzur/mutluluk bulmaya çalışırlar..


teizm bilinçaçıklığında yaşayan insanlar varolan büyük parçayı(%51 den büyük) korumak ve beslemek için ibadet dediğimiz şeye başvururken..

nonteizm bilinçaçıklığında yaşayanlar ise ellerinde varolan büyük parçayı besleyecek koruyacak bir sanal eylem(ibadet) olmadığı için küçük parçayı (%49 dan küçük) yoketmeye, zayıflatmaya yönelik bir tutum davranış ve eylem içine girmek zorundadırlar.. işte bu da hem gerçek dünyada bu insanlarla çatışmak, tartışmak, onları yanlışlamak ve hem de şimdi yeni moda böyle felsefe sitelerinde müdavimi olarak zihindeki diğer parça olan dogmayı yanlışlamakla geçer...

ama tüm bunlar hep "insanlık" adı altında dinlerin nasıl "insanlıkdışı" olduğuna dem vurularak yapılır... ve böyle yapılmak zorundadır zaten.. çünkü kişi hala sahtebenliğin etkisi altında mutlu/tatmin olmaya çalışmaktadır..

eskiden müslümaalığı canını dişine takarak savunan kişi %50 kırılma noktasını geçtiğinde ilk yükleneceği şey islam, kuran, muhammed ve müslüamanlardır..

eskiden hristiyanlığı canını dişine takarak savunan kişi aynı şekilde ilk önce incile isaya ve hristiyanlığa saldırmaya başlar..

eskiden hinduizmi budizmi canını dişine takarak savunan kişi aynı şekilde budhayla, reenkarnasyonla, vedalar isimli kutsal kitapla, ölüm sonrası karma yaşamla, krishnayla, mahavirayla uğrşamaya saldırmaya başlar..


yani herkes eskiden yemek yediği çanağa tükürmektedir.. kimse başkasının eskiden yediği çanağa tükürmeye çalışmaz.. çünkü o çanak o kişin zihninde bir parça değildir bir yer teşkil etmez.. budizmi hinduizmi, kırabilmiş bir nonteist semavi dinlerin çanağına tükürmezken, semavi dinleri kırabilmiş biri de gidip doğu dinlerinin çanağına tükürmez.. çünkü gerek yoktur, zihinde rahatsızlık yaratan bir yer teşkil etmemektedir.. ama kişiye bunu söylediğinde "herkes kendi toplumunun aydınlanması için mücadele eder" gibi sahtebenliğin savunma mekanızmasıyla cevap verir.. kiş, çine gider amerikaya gider güney kutbuna gider, orda yerleşir, yaşamaya başlar ama birlikte yaşadığı toplumun aydınlamsı tikinde bile değildir.. o hala anasının diniyle dogmasıyla uğraşmak, hala o çanağın içine tükürmek zorundadır..

çünkü asıl mesele yaşadığı toplumun aydınlanması falan değil, kendi zihnindeki parçalanmış bütünlüğü sağlamaya yönelik beyhude çabalardan başka bir şey değildir..

zihin denen illeten/hastalıktan tamamen kurtulup arınmadığı sürece de bu tarz bir yaşam sürmek o kişi için bir zorunluluktur...

zihinsizlik dediğim şey ise tüm bu anlamsız, hastalık derecesindeki insanın yaşamını içinden geldiği gibi yaşamasına engel olan ve kişiye yegane değerli şey yaşamı ıskalatan bu çatışamanın dışında kalabilmektir..

yani yaşamı içindeki çocuğun sesini dinleyerek büyük bir çoşkuyla sevgiyle evren/varoluşla bir bütünlük içinde yekpare yaşamaktır..

ben müslümanken de sağlıklıydım, ateistken de, deistken de, panteistken de, agnostikken de...

ama "gerçek bedensel ve ruhsal tam iyilik" halinin ne olduğunu son 2-3 senedir deneyimlediğim de şimdi "ben eskiden hastaymışım" diyorum...

bulutlu/sisli bir dağa tımanırken bulunduğunuz her seviye size dağın zirvesi gibi gelebilir.. ama hala çıkılması gereken bir toprak parçası ayaklarınızın altında durmaktadır.. ve yukarı baktığınızda hala sisi, dumanı, bulutu görürüsünüz, apaçık gökyüzünü değil.. ama sahtebenliğiniz size o toprak parçasını göstermek istemez.. size "işte zirve burası, bulunduğun yerdir" der..

ne zamanki elinizi ayağınızı uzattığınızda artık dokunacak bir toprak/dağ parçası bulamadığınızda ve yukarı baktığınızda artık sisi bulutu değil de apaçık bir gökyüzü görüyorsanız işte artık "ol"muşsunuzdur.. "kozmik orgazm" dediğim şey de budur..

çok uzattığımın farkındayım.. kaçtım...

spartacus
02-10-2010, 09:11
Sevgili paslıçivi

Sonunda az kaldı bak varıyoruz. Nereye ? Tanıma

Önerme: Düşünen her şey hastadır.
Ters Önerme: Hasta olmayan düşünmeyendir.
Paralel Önerme ve Tanım: İnsan düşünen bir varlıktır. O halde insan hastadır.

Psikolojide rahatsızlıkları koşullardan bağımsız belirleyemezsiniz. Keza, psikolojik rahatsızlık ile hastalık aynı şeyler değildir. rahatsızlık, bir durumda yada duruma bağlı ortaya çıkan etki-tepki iken, hastalık yapısal, işlevsel sakatlanmadır, arızadır. örnek trafiğin gürültüsünde rahatsız olabilirsiniz, ama bu sizi hasta kılmaz.

Bir bütün halinde düşüncelerden dolayı insanı hasta göremeyiz, ama o düşüncelerde ortaya çıkan saplantılar var ise hastalıklı tabir saplantı düzeyinedir burada ki hastalıklılık ise bir göndermedir, ulaştığı düzey açısından. Pekala sizde şu forumda -ki sizin çözümlemelerinize göre diyorum- bunca zamandır yazdığınız şeyin hastası olmuş durumdasınız. Öyleki onca sular akmış, sizin ilgi alanınız bir kaç konu ile ilerleyen sadece salt subjektif 1 konu.

Gördüğüm kadarıyla, sizin hastalık dediğiniz tabirin güzel bir çözümü var. O da insanın tüm reflekslerinin neredeyse minumum, mümkünse sıfır noktasına yakınlaşarak girdiği rehavet durumudur. Emin olun bir küçük hap bile bu doğrultuda gördüğünüz hastaları iyileştirebilir. Ecstasy ideal olsa gerek.

Hastalık var ve bir hastalıkdan kurtulmanın yolu, eğer insanın doğa dahilinde işlevsel tüm yetilerinin, insanın yine doğadan yalıtılarak işlevsiz hale getirilmesi ise-ki öyle görünüyor- buda bir arızadır, bir sakatlanmadır, yani hastalık. hastalıkalrı bir başka hastalıkla çözmek pek mümkün görünmesede, en azından birisini, diğerine tercih etmiş olmakta hasta olma durumunu ortadan kaldırmaz.

Umarım demek istediklerimin düşüncelerim değil, çıkardığım sonuç olduğu gözden kaçmaz.

Yoksa psikolojik anlam da (ruh sağlığı derler ya) düşünceler insanı hasta kılabilir ama burada aranan ölçüt kişinin ne düzeyde etkilendiği ve düşüncenin kişinin ruhsal sağlığına nereden, ne düzeyde, nasıl etki ettiği, ne tür tepkilere yol açtığı, o düşüncenin neyi amaçladığıdır. Mesala sürekli korkuya dayalı ve korkutarak yada yerine göre aksi ödüllendirerek insanın psikolojik halinde sürekli bir gel git, bir çeşit etki, bir çeşit afyonvari etkiler, tepkilenmeler doğuruyorsa bu kişide hastalık denemese dahi, ruh sağlığının işleyişinde olumsuz etkiler doğurabilir....

evrensel-insan
02-10-2010, 19:59
Saygideger paslicivi;

zihin denen illeten/hastalıktan tamamen kurtulup arınmadığı sürece de bu tarz bir yaşam sürmek o kişi için bir zorunluluktur...

zihinsizlik dediğim şey ise tüm bu anlamsız, hastalık derecesindeki insanın yaşamını içinden geldiği gibi yaşamasına engel olan ve kişiye yegane değerli şey yaşamı ıskalatan bu çatışamanın dışında kalabilmektir.. -paslicivi-

Peki butun bu zihniyete kisaca dogal zihniyet ve dogal egonun "bosaltilmasi/cikarilmasi" diyelim. Peki yerine ne konacak?

"Insansal zihniyet ve insanoglu turu birinin tursel selfi"nden ne algiliyorsun?

Ayrica bos zihniyet ile dusunemezsin. Su anda senin dusunceni olusturan zihniyet bosalmis ise, en azindan sahsinin yasam ve iliskileri adina, bir karar, bir uygulama, bir davranis ile harekete gecerken, seni yonlendiren zihniyet ve dusuncesi nedir?

Ya da varolustan, vahiy ailp mi hareket ediyorsun?, ya da beyninin norokimyasal yapisi mi, seni yonlendiriyor?, nasil bir dialog kuruyorsun?

Bir birey olarak, varliginin ve turunun bir parcasi oldugunun bilincinde ve farkinda misin? Bu bilinc ve farkindaligi algiliyorsan, bu alginin ne oldugunu ve algiladigin diger insanturu ve biri olmayan seylerden farkini nasil ortaya koyarsin?

Bunlara lutfen tek tek cevap ver, ve lutfen yine ayni herzaman tekrarladigin test nonteist bilinc acikligi ve bunun bir "hastalik oldugunu" tekrarlamadan ve de genel degil; kendi sahsin uzerinden cevapla. Belki bu sorulari cevaplarsan, en azindan bir asama daha ileri gidebiliriz. Yoksa yazismalarimizin oldugu yerde "saydigi" hali devam eder.

Bu arada "hastalik ile, sorun farkini algilayabildin mi?, bu algini da aciklarsan, ogrenmis olurum.

Bunca mesajlasmadan sonra, lutfen artik bulundugumuz yerden, bir adim daha ilerliyelim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
03-10-2010, 05:17
Peki butun bu zihniyete kisaca dogal zihniyet ve dogal egonun "bosaltilmasi/cikarilmasi" diyelim. Peki yerine ne konacak?


hiçbir şey.. istesen de artık yerine bir şey koyamazsın.. çünkü tatminin doruğuna varmışsındır.. yerine koymaya çalışacağın herşey bilincini örtüp seni uyutucak, seni yalancı tatmine götürecektir..

"Insansal zihniyet ve insanoglu turu birinin tursel selfi"nden ne algiliyorsun?


hiçbir şey algılamıyorum.. nasıl "windows" tabanlı bir işletim sistemiyle "linux" tabanlı bir işletim sistemi bazen "uyum sorunu" yaşarsa ben de seninle bazı ifadelerde uyum sorunu yaşıyorum, senin benle yaşadığın gibi..

Ayrica bos zihniyet ile dusunemezsin. Su anda senin dusunceni olusturan zihniyet bosalmis ise, en azindan sahsinin yasam ve iliskileri adina, bir karar, bir uygulama, bir davranis ile harekete gecerken, seni yonlendiren zihniyet ve dusuncesi nedir?


niçin düşünemeyeyim sevgili e.i.. beni eleştiriyorsunuz "hep aynı şeyleri tekrar ediyorsun" diye ama zihin/öğreti ve zihinsizlik ne demek defalarca tekrarlamama rağmen hala bu soruyu soruyorsan ben kendimi hiç ifade edememişim o zaman..

ben beynimi bilincimi boşaltmıyorum ki, bana doğumdan sonra yüklenen tüm öğretilerin/nonbilgilerin(zihnin) etkisinden köleliğinden arınıyorum diyorum.. ve bu zihnin köleliğinden arındığım içindir ki; artık düşünce boyutum tamamen özgür kalıp herşeyi düşünebiliyorum ama hiçbirine taraf olup aklımı sabitlemiyorum..

kendimin yaşam ilişkilerine dair karar, uygulama ve davranışları yönlendiren şey; nörokimyasal donanım tabanlı ve "insan/canlı temelli" bir bilinaçıklık düzeyi eşliğinde özümden gelen şey ne ise o şekilde davranıyorum..


Bir birey olarak, varliginin ve turunun bir parcasi oldugunun bilincinde ve farkinda misin? Bu bilinc ve farkindaligi algiliyorsan, bu alginin ne oldugunu ve algiladigin diger insanturu ve biri olmayan seylerden farkini nasil ortaya koyarsin?


şayet sorunu yanlış algılamadıysam; varlığımın ve türümün bir parçası olduğumun bilincinde ve farkındayım..

insandışı diğer tüm varlıklardan farkımız ise bir bilincimizin olduğu ve bilincimize yansıyan evreni/varlığı yansıtmak zorunda olduğumuzdur.. yani senin ifadenle "herşeye bir anlam ve içerik veren insanoğlu türü ve biridir"


Bunlara lutfen tek tek cevap ver, ve lutfen yine ayni herzaman tekrarladigin test nonteist bilinc acikligi ve bunun bir "hastalik oldugunu" tekrarlamadan ve de genel degil; kendi sahsin uzerinden cevapla. Belki bu sorulari cevaplarsan, en azindan bir asama daha ileri gidebiliriz. Yoksa yazismalarimizin oldugu yerde "saydigi" hali devam eder Bunca mesajlasmadan sonra, lutfen artik bulundugumuz yerden, bir adim daha ilerliyelim.


bu ifadelerin senin özbilincinin değil sahtebenliğinin tatminiyle ilgili olduğu için bir avuç pirincin arasındaki siyah taşlar olarak algılıyorum..

evrensel-insan
03-10-2010, 05:31
Saygideger paslicivi;

hiçbir şey.. istesen de artık yerine bir şey koyamazsın.. çünkü tatminin doruğuna varmışsındır.. yerine koymaya çalışacağın herşey bilincini örtüp seni uyutucak, seni yalancı tatmine götürecektir.-paslicivi-

ben beynimi bilincimi boşaltmıyorum ki, bana doğumdan sonra yüklenen tüm öğretilerin/nonbilgilerin(zihnin) etkisinden köleliğinden arınıyorum diyorum.. ve bu zihnin köleliğinden arındığım içindir ki; artık düşünce boyutum tamamen özgür kalıp herşeyi düşünebiliyorum ama hiçbirine taraf olup aklımı sabitlemiyorum.-paslicivi-

Yukaridaki iki cumlen, biribiriyle anlam olarak celisiyor. Yada, zihinsizlik=bilinc gibi, bir "anlamsizlik" ortaya cikiyor. Ya da zihin=nonbilgi gibi, "anlamsiz" bir esitlik.

Benim sorum ise; dogal zihniyeti ve egosunu, insansal zihniyet ve breyin tursel selfi ile elimine etmekti.

Kisaca insandisi ve insanlikdisi temellerin hepsinin yerine, insanoglu turu ve birinin kendi temeli ve bunun, bireyinin evrensel insanligi.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
03-10-2010, 06:00
hiçbir şey.. istesen de artık yerine bir şey koyamazsın.. çünkü tatminin doruğuna varmışsındır.. yerine koymaya çalışacağın herşey bilincini örtüp seni uyutucak, seni yalancı tatmine götürecektir.-paslicivi-

ben beynimi bilincimi boşaltmıyorum ki, bana doğumdan sonra yüklenen tüm öğretilerin/nonbilgilerin(zihnin) etkisinden köleliğinden arınıyorum diyorum.. ve bu zihnin köleliğinden arındığım içindir ki; artık düşünce boyutum tamamen özgür kalıp herşeyi düşünebiliyorum ama hiçbirine taraf olup aklımı sabitlemiyorum.-paslicivi-

Yukaridaki iki cumlen, biribiriyle anlam olarak celisiyor. Yada, zihinsizlik=bilinc gibi, bir "anlamsizlik" ortaya cikiyor. Ya da zihin=nonbilgi gibi, "anlamsiz" bir esitlik.


hastalık ve sorun farkıyla ilgili cevap yazıyordum ama senin cevabını görünce sonraya erteledim..

evet yukardaki algın/tesbitin çok doğru..

benim zihinsizlik dediğim şey =saf/özbilinçtir..

zihin=nonbilgi=öğreti=inanç evet hepsine aynı anlamı yüklüyorum..

sana anlamsız gelen şey nedir?

evrensel-insan
03-10-2010, 06:18
Saygideger paslicivi;

sana anlamsız gelen şey nedir? -paslicivi-

Her zaman oldugu gibi kavram kargasasi. Zihniyetten bahsederken, ayni icerik ve anlamlari yuklemiyoruz.

Ben sana kisaca, soyle aciklayayim.

Iki turlu method vardir.

Birincisi akilci, ideolojik, inancsal, dogrucu method.
Ikincisi, zihinsel, dusunsel, epistemolojik gercekci method.

Akilcilik, dogal zihniyet ve dusuncesinin, dusuneninin cekirdegidir. Yani, akli ile sorulara cevap arar. Ayni Hawking'in, Dawkins'in ve Darwin'in aciklamalariyla yaptigi gibi.

Deneycilik (gozlem, bulus, arastirma, inceleme v.s.), insanoglu turu ve birinin,dusuncesinin ve dusuneninin cekirdegidir. Yani,deney, gozlem, arastirma v.s. ile bilir ve bildigini epistemolojik gerceklik olarak bildirir.

Akilcilik, seyin felsefesini kendi ideolojik inancsal dogrusu ile sabitler, sahiplenir, ayirir, ve izmini ortaya koyarken; Deneycilik, seysel felsefeyi, yani ortada olan seylerin ne olduguyla degil; onlari deneye, gozleme v.s. tabi tutarak ne buldugu v e bildigiyle ve bu bilinenin yanlislanabilirligi ve degisebilirligiyle ortaya koyar.

Akil, bireyci ve tasarimcidir. Bireyci ise kendi bencil ve ego icerikli cikarini, tasarimci ise, insanoglu turu ve biri disindaki bir aklin cikarini ortaya koyar.

Akil kendisini aynada goremez ve ideolojisiz, inancsiz ve dogrusuz uretemez.

Oyuzden akilcilik, metafizigin, etigin tum senin deyiminle, teist ve nonteist duzeylerin nonbilgisidir. Hem kendisi soyuttur, hem de ortaya koydugu soyuttur.

Oyuzden fark; insandisi ve insanlikdisi dogal dusuncenin, dogal egosunun akilci inancsal, ideolojik dogrusu ile;insanoglu turu ve biri temelli, dusuncenin, epistemolojik gercekci, deneyi, gozlemi, arastirmasi v.s. dir.

Fark felsefi method ile, bilimsel methoddur. Fark, inanc ile dusuncedir. dogru ile gercektir, ideoloji, teori ile epistemolojidir. akilcilik ile deneyciliktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
03-10-2010, 06:38
Saygideger paslicivi;

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=340051#post340051

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
03-10-2010, 06:44
Her zaman oldugu gibi kavram kargasasi. Zihniyetten bahsederken, ayni icerik ve anlamlari yuklemiyoruz.

Ben sana kisaca, soyle aciklayayim.

Iki turlu method vardir.

Birincisi akilci, ideolojik, inancsal, dogrucu method.
Ikincisi, zihinsel, dusunsel, epistemolojik gercekci method.

Akilcilik, dogal zihniyet ve dusuncesinin, dusuneninin cekirdegidir. Yani, akli ile sorulara cevap arar. Ayni Hawking'in, Dawkins'in ve Darwin'in aciklamalariyla yaptigi gibi.

Deneycilik (gozlem, bulus, arastirma, inceleme v.s.), insanoglu turu ve birinin,dusuncesinin ve dusuneninin cekirdegidir. Yani,deney, gozlem, arastirma v.s. ile bilir ve bildigini epistemolojik gerceklik olarak bildirir.

Akilcilik, seyin felsefesini kendi ideolojik inancsal dogrusu ile sabitler, sahiplenir, ayirir, ve izmini ortaya koyarken; Deneycilik, seysel felsefeyi, yani ortada olan seylerin ne olduguyla degil; onlari deneye, gozleme v.s. tabi tutarak ne buldugu v e bildigiyle ve bu bilinenin yanlislanabilirligi ve degisebilirligiyle ortaya koyar.

Akil, bireyci ve tasarimcidir. Bireyci ise kendi bencil ve ego icerikli cikarini, tasarimci ise, insanoglu turu ve biri disindaki bir aklin cikarini ortaya koyar.

Akil kendisini aynada goremez ve ideolojisiz, inancsiz ve dogrusuz uretemez.

Oyuzden akilcilik, metafizigin, etigin tum senin deyiminle, teist ve nonteist duzeylerin nonbilgisidir. Hem kendisi soyuttur, hem de ortaya koydugu soyuttur.

Oyuzden fark; insandisi ve insanlikdisi dogal dusuncenin, dogal egosunun akilci inancsal, ideolojik dogrusu ile;insanoglu turu ve biri temelli, dusuncenin, epistemolojik gercekci, deneyi, gozlemi, arastirmasi v.s. dir.

Fark felsefi method ile, bilimsel methoddur. Fark, inanc ile dusuncedir. dogru ile gercektir, ideoloji, teori ile epistemolojidir. akilcilik ile deneyciliktir.



sevgili e.i.. bu tür konularda mektepli değil alaylı olduğumu, kendi bilincimde kendiliğinden oluşan kavramları klasik felsefi terimlerle değil kendi terminolojimle ifade etmeye çalıştığımı daha önce belirtmiştim..

şimdi senin yukarda verdiğin açıklamalar eşliğinde benim ulaştığım ve savunduğum method; ikincisidir..

teizm ve nonteizm bilinaçıklığında yaşayan nerdeyse tüm dünya insanlığı birinci methodu kullanıyor.. yani benim ifademle; zihinde, nonbilgide, öğretide, inançta yaşıyor.. ama bunun farkında değil.. zaten o yüzden bu dünya insanlığı derin bir uykuda ya da uyku mahmurluğunda diyorum ya..

ama bu durum onların bir suçu/kusuru/hatası değil ki... varolan durumlarını değiştirmeleri kendi ellerinde/öziradelerinde değil..

sırf bu yüzden yaşamalrını bu soyutları savunmak ve yanlışlamakla ıskalıyorlar ve yaşaması gerekn güzellikleri çoşkuyu özgürlüğü sevgiyi yalşayamadıkları için "bedensel ve ruhsal/psikolojik tam bir iyilik hali" içinde değiller..

ve dediğim gibi bu durumlarından kendileri çıkamaz, binlerce yıldır insanoğlunun çıkmadığı gibi.. o yüzden dışardan çok cidi bir müdahele gerekiyor..

ama bu müdahele bu insanla konuşarak anlatarak olmaz, bu imkansızdır...

bir budisti, bir müslümanı, bir ateisti, bir deisti konuşarak, anlatrak, tartışarak bir üst seviye çıkarmak şizofreni hastasını psikoterepiyle iyileştirmek gibi beyhude bir çabadır..

nasıl şizofreni hastası kendi yaşadığı halüsanüsyonları bir gerçeklik zannediyorsa, bu bahsettiğimiz doğal düşünce ya da teizm ve nonteizm bilinçaçıklığındaki insanlar da kendi doğrularını gerçeklik zannediyorlar..

zaten o yüzden bu derecede sahiplenip sabitleyip, kendi bilinç&inanç düzeylerinin dışındaki tüm bilinç&inanç deklarasyonlarını yanlışlamak, dışlamak zorundalar.. ve o yüzden "insan temelli" bir bilince sıçrayıp çıkamıyorlar.. hala "yaşama evrene bir anlam içerik verme temelli" bilinçaçıklığında oldujkları için aradaki farklılık yüzünden birbirilerini yiyip duruyorlar..

paslıçivi
03-10-2010, 06:48
bu arada verdiğin link açılmıyor..

evrensel-insan
03-10-2010, 06:59
Saygideger paslicivi;

varolan durumlarını değiştirmeleri kendi ellerinde/öziradelerinde değil..-paslicivi-

Iste her zaman oldugu gibi farklilastigimiz nokta burasi. Bu birinci methoddur. Yani bu senin, aklinin, inancinin, dogrunun urunudur. Senin 1/sonsuzundur.

Ikinci method ise, gozleme v.s. dayanir. Bu da tam senin soylediginin aksini notr algi ile ve disaridan bakis acisiyla gozlemler. Yani, neyi gozlemler?, kisilerin var olan dusunce ve davranislarinin, kendi ellerinde ve oziradelerinde olarak kendilerinin degistirebildigini.

Site de bir sorun var, linki bir daha dene.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=340051#post340051

Yanitini da, bu linki okuduktan sonra yazarsan,iyi olur. Cunku tek mesajli bu link denileni detayli acikliyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
03-10-2010, 07:15
Iste her zaman oldugu gibi farklilastigimiz nokta burasi. Bu birinci methoddur. Yani bu senin, aklinin, inancinin, dogrunun urunudur. Senin 1/sonsuzundur.

Ikinci method ise, gozleme v.s. dayanir. Bu da tam senin soylediginin aksini notr algi ile ve disaridan bakis acisiyla gozlemler. Yani, neyi gozlemler?, kisilerin var olan dusunce ve davranislarinin, kendi ellerinde ve oziradelerinde olarak kendilerinin degistirebildigini.

Site de bir sorun var, linki bir daha dene.


sevgili e.i.. verdiğin link maalesef açılmıyor, artık yarın sabah okur cevaplarım.. ya da sen açabiliyorsan copy/paste yapabilirsin ordaki yazıları..

kişlerin varolan durumlarını kendi öziradeleriyle değiştiremedikleri veya konuşarak bu insanları bir üst seviye çıkamayacakları benim aklımın doğrusu inancı değil.. bunca yıldır kendimde yaşadığım değişim ve insanlar üzerinde hem bir insan hem bir hekim olarak yaptığım çalışmalar gözlemler sonucunda ulaştığım bir tez/hipotez/varsayım.. yan henüz "bilgi" düzeyinde değil..

ve bu değişimi yaşayan insanlar yani bir üst bilince çıkan insanlrda önce benim bahsettiğim ciddi bir müdahelenin oluştuğunu gözledim.. o da ciddi bir psikolojik travma.. yani kişinin bilincinde ve dolyısıyla tatmininde ortay çıkan kaos.. bu olmadığı sürece kimse durumunun farkında ve şikayetinde değil..

ve böyle bir kaos yaşamamış hala bilinç%inanç dengesi açısından tatmin/mutlu bir insanın inancını bilincini yanlışlamak, onu değiştirmeye çalışmak; o insana yapılacak enn büyük kötülüktür, zulümdür...

neyse yarın devam ederiz..

evrensel-insan
03-10-2010, 07:57
Saygideger paslicivi;

Ana sayfadan gozuken mesajin, basliktan cikmiyor. Yonetici arkadaslara bildirdim. Umarim haberin vardir. Link te bende calisiyor, yarin bir daha denersin. Mesaji da, yeniden yazman gerekecek.:fish2::wacko:

Gerci bir saattir site erisimi gidip, geliyor.

Ne sihirdir, ne keramet; el cabuklugu bir marifet. Senin mesajin ustune mesaj yazinca, senin mesajda gorunurluge gecti.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
03-10-2010, 08:05
Saygideger paslicivi;

kişlerin varolan durumlarını kendi öziradeleriyle değiştiremedikleri veya konuşarak bu insanları bir üst seviye çıkamayacakları benim aklımın doğrusu inancı değil.. bunca yıldır kendimde yaşadığım değişim ve insanlar üzerinde hem bir insan hem bir hekim olarak yaptığım çalışmalar gözlemler sonucunda ulaştığım bir tez/hipotez/varsayım.. yan henüz "bilgi" düzeyinde değil..-paslicivi-

Bende gozlemim ile tam senin tersini dile getiriyorum. Ustelik ikimizin ortak olarak bu gozlemi, en azindan bu sitedeki yazar arkadaslardaki degisimler.

Hatta sirf bu sitedeki mesajlari okuyarak, muslumanliktan ciktiklarini ve herhangibir dini inanca bagli olmadiklarini dile getiren yazar arkadaslar var.

Eger seninki de gozlem ise, bu gozlemini somuta indirgemeni ve benim gozlemimi curutmeni ve yanlislamani isteyecegim senden. Aksi, senin gozlemin yanlislanacak.

Yalniz, gozlem olarak konu sayi veya oran degil; bir tane bile olsa, olup, olmadigi.

Yada en azindan sen bunu medsitasyon ile, bende kendimi sorgulayarak, degerlendirerek bu degisimi yasadik, yasiyoruz. Bu bile basli basina benim gozlemimin epistemolojik gercekligini ortaya koyar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
03-10-2010, 13:05
Sen benim bilincimi nasıl ölçtün ? Neyi ne kadar bildiğimi nasıl anlayabiliyorsun ? :ban:
saygılarımla

Saygıdeğer Natan, lütfen üstünüze alınmayın, kimsenin bilincini ölçmedim sadece yakın çevremden yola çıkarak teizm düzeyini yansıtmaya çalıştım.
Birde başlıkta geçen uyku halini açıklamaya çalıştım..

Ateizm ve diğer öznel içerikli dinsiz inanç düzeylerinin uykudan uyanmanın müjdecisi olduklarını belirmiştim hatırlarsanız.

Sevgiler...

paslıçivi
04-10-2010, 06:31
kişlerin varolan durumlarını kendi öziradeleriyle değiştiremedikleri veya konuşarak bu insanları bir üst seviye çıkamayacakları benim aklımın doğrusu inancı değil.. bunca yıldır kendimde yaşadığım değişim ve insanlar üzerinde hem bir insan hem bir hekim olarak yaptığım çalışmalar gözlemler sonucunda ulaştığım bir tez/hipotez/varsayım.. yan henüz "bilgi" düzeyinde değil..-paslicivi-

Bende gozlemim ile tam senin tersini dile getiriyorum. Ustelik ikimizin ortak olarak bu gozlemi, en azindan bu sitedeki yazar arkadaslardaki degisimler.

Hatta sirf bu sitedeki mesajlari okuyarak, muslumanliktan ciktiklarini ve herhangibir dini inanca bagli olmadiklarini dile getiren yazar arkadaslar var.

Eger seninki de gozlem ise, bu gozlemini somuta indirgemeni ve benim gozlemimi curutmeni ve yanlislamani isteyecegim senden. Aksi, senin gozlemin yanlislanacak.

Yalniz, gozlem olarak konu sayi veya oran degil; bir tane bile olsa, olup, olmadigi.

Yada en azindan sen bunu medsitasyon ile, bende kendimi sorgulayarak, degerlendirerek bu degisimi yasadik, yasiyoruz. Bu bile basli basina benim gozlemimin epistemolojik gercekligini ortaya koyar.


sevgili e.i..

keşke dünya insanlığının yaşadığı şu zihin/nonbilgi/inanç/doğal düşünce/öğreti denen illetteki iman ve şüphe oranlarını ölçebilecek bir teknolojimiz/cihazımız olsaydı.. belki ilerde insanoğlu böyle bir cihaz geliştirir..

daha önceden de bahsetttiğim gibi bu zihin/öğreti/doğal düşünce dediğimiz şey parçalıdır, yekpare yani tekparça değildir.. bir bütünlük hissi verip kişinin bilinçaçıklığını mutlak anlamda tatmin etmez..

sen diyorsun ki; herşeye anlam ve içerik veren insanoğlu türü ve biridir.. ve ben de diyorum ki; evet haklısın ama zaten insanoğlu bu "herşeye anlam ve içerik verme işini zaten yapmak zorundadır"..

çünkü onu diğer varlıklardan ayıran yegane fark; bilinç sahibi olmasıdır.. o bir taş, toprak, ağaç, hayvan gibi yaşama anlam ve içerik vermeden yaşayamaz.. yani "bu anlam ve içerik verme işi" bir zorunluluktur..

bu anlam ve içerik verme işini yaparken olayın içinde "hem bilgi hem nonbilgi vardır".. yani dünyanın yuvarlak olduğunu deklare eden de insanoğludur bir tanrının ve/veya ölüm sonrası yaşamlar olduğunu/olmadığını vs deklare eden de yine aynı türün biridir.. bunlardan biri bilgi iken diğer nonbilgidir..

işte günümüz dünya insanlığının bütününe yakını bu bilgi ve nonbilginin farkın farkındalığında değildir.. o yüzden bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığa erişemediği için hala "yaşama/evrene/herşeye bir anlam ve içerik verme temelli" bir bilnçaçıklığında yaşamakta ve dolayısyla bu farklılığınn farkında olmamamnın verdiği uyku hali ile

diğer insanların "nonbilgi bazındaki" anlam ve içeriklerini dışlamak ve yanlışlamak zorundadır..


zihin/nonbilgi/doğal düşünce "parçalıdır" dedik ve insana "bütünlük hissi" verip bilinci mutlak anlamda tatmin edemez demiştik..

kişinin yaşadığı zihni/doğal düşünceyi sayısal değer olarak 1 kabul edersek;

teizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanlarda inandıkları dinin bu zihindeki yüzdesi/oranı 1'e yaklaştıkça(mesela %99) kişide bütünlük hissi/tatmin yoğunlaşır ve otomatikman şüphenin oranı/yüzdesi(%1) düşer ve küçülmek zorundadır..

din %99 + şüphe %1 = %100 yani 1..


burda verdiğim oranlar tahmini, çünkü henüz bunu ölçebilecek bir teknolojiye sahip değiliz..


burda bahsettiğim dinin ne olduğu hiç ama hiç önemli değildir.. bu zaman ve coğrafyaya göre çok değişkenlik gösterir, antik çağda dünyaya gelen insanla günümüz insanı arasında bu konuda hiç bir fark yoktur.. yeterki bilincine yansıyan evrene/yaşama bir anlam içerik veren paket bir program olsun.. bu bir tanrı olabilir, bir hayvan olabilir, bir put olabilir, tanrısızlık çok tanrılılık vs aklına gelebilecek şimdiye kadar üretilmiş her türlü din olabilir..


işte yukarda tahmini verdiğim bu yüzdeler/oran değişmeye başladığında yani dinin yüzdesi küçülüp şüphenin yüzdesi büyümeye başladığında kişi dini ritiülere/ibadete/duaya/tapınmaya başvurarak bu oranı/dengeyi eski haline getirmeye çalışır ve genellikle de bu işi başarır zaten..

yine atıyorum bu oran şüphe %5'e kadar olsun.. bu insanlar çok derin bir uykuda, komada, adeta genel anestezi düzeyinde bilinçaçıklığına sahip insanlardır.. ve bu insanların yaşamlarında "felsefe/yaşamı sorgulama" diye bir şey yoktur.. çünkü inandıkları dinin yüzdesi o kadar yüksektir ki kişinin bilinçaçıklığını nerdeyse bütününe yakın doldurup tatmin eder.. bu insanlar göre "felsefe/yaşamı sorgulama" boş/gereksiz bir şeydir ve bu işlerle uğraşanlar da boş/gereksiz insanlardır.. bu yüzdendir ki felsefe denen şey bu dünyada bir çok insanın ilgisini bie çekmez..


ama "bazı durumlarda" bu oran öylesine değişmeye başlar ki artık dini ritüel/ibadetle bastırılmayacak, süspanse edilemeyecek düzeye gelir.. yukarda tahmini verdiğim şüphe %1 oranı büyümeye dolasıyla dinin %99 olan yüzdesi küçülmeye başlar.. ve dediğim %5 sınırı aşıldığında kişi artık dini inancıyla bir bütünlük/tatmin hissi yaşayamaz ve dengeler altüst olur..

işte tam bu aşamada "felsefe/sorgulama" işi başlamıştır artık.. kişi varolan dini inancını daha ayrıntılı öğrenme ihtiyacı hisseder,kutsal metinleri, öğretileri, dininin tarihçesini falan okumaya araştırmaya başlar.. burda asıl amaç; tekrar eski yaşadığı bütünlüğü/tatmini/huzuru yakalamaktır.. ve o yüzden bir taraftan araştırıp diğer taraftan farklı düzeyde bilinçaçıklığında olan insanlarla tartışmaya başlar.. bu işi hem gerçek yaşamında hem de internet sitelerinde yapar.. ama asıl amaç eski tatmin/bütünlük/huzuru bulmaya yönelik olduğu için hala kendi dinini kıyasıya savunmak ve diğer tüm bilinçaçıklık deklarasyonlarını yanlışlamak zorundadır..

kişide artık sancılı/sıkıntılı bir süreç başlamıştır.. ya eski yüzdeyi bulup tatmini/huzuru yakalayacak ya da eski yüzdeden daha da uzaklaşarak şüphe yavaş yavaş %50 oranına yaklaşacaktır..


işte bu tarz sitelerde cirit atan teizm düzeyindeki bilinçıklığındaki insanlar bu "sıkıntılı/sancılı" süreci yaşayan insanlardır.. aksi takdirde bu sitelere girip hiç okumazlar yazmazlar bile.. ve bu sıkıntı/sancının verdiği agressiflikle ileri derecede küfürbaz, insanlık dışı bir tutum ve davranış sergilerler genellikle.. sitemizin "disiplin uygulamaları" bu insanları adam etmekle uğraşmaktadır ama çabaları beyhudedir..


evet bu bahsetiğim oran %5ten büyük olmaya başlayınca kişide felsefe/sorgulama başlar demiştik.. bu insan %5 ile %50 arasında değişen oranda bir içsel/bilinçsel yolculuğa başlamıştır artık.. bu insanda huzur/tatmin bozulduğu için arayışlara girmiştir.. ve yaptığı sorgulama/felsefe oranında çok sınırlı sayıda insanda genellikle şüphe ve inanç %50 eşitlenme noktasına gelir.. %51 kırılma noktasıdır, bu noktaya gelen kişi artık teizm düzeyinden nonteizm düzeyine sıçrama yapar ve ilk durak genellikle ateizmdir..


yani kişi zaten bir kıyıdan diğeri kıyıya geçmek için köprüye adımını atmıştır.. işte senin konuşarak anlatarak düzeylerini değiştirdiğini zannetiğin insanlar bu köprüdeki insanlardır.. yoksa kıyıda huzurlu/tatminkar ve bir bütünlük hissiyle yaşayan insanlar değil.. o bütünlüğü yaşayan insanları zaten bu sitelerde göremezsin.. onlar bulundukları kıyıdan menundurlar ve oraya demirlemişledir.. ta ki oturdukları kıyıda kıçına bir diken batana kadar.. kıçlarına bazen öyle bir diken batar ki artık o kıyıda oturmaları imkansızlaşır, çünkü artık her oturduğunda o dikenin kıçlarına batacağını düşünürler.. o yüzden onlar da başka kıyılara geçecek köprüler aramaya başlarlar..


ve bu köprüden geçiş aşamasında kendisinin elinden tutan ayıya sadece köprüyü geçene kadar değil ömür boyu dayı demeye hazırdırlar..

peygamberlerin, mistiklerin, şıhların, şeyhlerin, hoca hacı efendilerin, tarikat liderlerinin yaptığı iş de bu köprüyü geçemeye çalışanların elinden tutmaktır.. çünkü bilir ki, o kişi sadece köprüyü geeçene kadar değil ömür boyu onun dayısının pozisyonundadır..

bu dayılık öylesine tatminkar bir şeydir ki, ne kadar çok köprüden geçmeye çalışan yeğen bulursan o kadar güçlü dayı olursun.. ve bu dayıların işi hem köprüden geçerken hem de geçtikten sonra bu yeğenlerin ilgi odağı, ümmeti, müridi olmasıdır..

ben sana köprüden geçenlerin değil, kıyıda huzur/tatmin ve bir bütünlük içinde oturanları köprüden geçirmenin imkansız olduğunu söylüyorum..


şayet bunu yapabilirsen ilk önce ben senin karşında saygıyla eğileceğim sevgili e.i..

bunu kavrayabilmen için dışarda sokaktan birini çevir ama bu insan inancıyla bir bütünlük/huzur/tatmin içinde olsun.. bu insan teizm düzeyi olması şart değil nonteizm düzeyinde de olabilir.. ve bu insanla şayet seni dinlemeye razı olursa konuş, anlat, insanlık de, evrensellik de, aydınlanma de, farkındalık bilinç vs de... senin inancın seni insandışı ve insanlıkdışı yaşatıyor de.. de birşeyler işte..


ve alacağın tepkiyi gör.. ondan sonra oturup seninle bunun bir sorun mu yoksa hastalık mı olduğunu tekrar oturup konuşalım..

paslıçivi
04-10-2010, 07:41
ve bu yukarda bahsettiğim değişim/dönüşüm olayları tamamen beyin dediğimiz organın nörokimyasal yapısıyla direk bağlantılıdır..

beyin dışı diğer tüm organ transplantasyonlarında (organ nakli) kişinin bilinç&inanç deklarasyonu dğişmez.. kalp, böbrek, karaciğer, kornea vs doku ve organların transplantasyonunda kişi hala ateisttir, hala hristiyandır, hala budisttir, hala müslümandır, hala hindudur, hala deisttir, hala alevidir...

olur da bir gün beyin dokusu/organı nakli mümkün olursa o zaman insan denen canlı nasıl nörokimyasal bir robot olduğunu görürsün.. beyin transpalntasyonu yapılan insan artık eski insan değildir, yeni nakledilen beynin bilinç&inanç deklarasyonund yaşamak zorundadır..

o yüzden tekrar söylüyorum..

primer/birincil olan bir madde olan beyindir ve onun norokimysal yapısıdır..

bilinç; beynin sekonderidir/türevidir/ikincildir..

primer olanı değiştirmediğiniz sürece sekonder olanı değiştiremezsiniz..

insanoğlu nörokimyasal bir robottur..

ileride tıbbın özellikel nöroloji ve nörosirurjinin ilerlemesine paralel olarak insan denen canlı üzerinde her türlü bilinç&inanç deklarasyon değişikliklerini yapabileceğiz..

işte o zaman bu teizm ve nontezim düzeyindeki insanları tedavi etme şansımız olacaktır.. benim bahsettiğim hastalık kavramı bugünün dünyasının kavramı değildir..

nasıl eskiden mkroorganizmalar, mikropatolojiler bilinmediği zamanlarda insanlarda ortaya çıkan farklılıklar/bozukluklar bir hastalık değil de başka şeylere bağlanıyorsa bugün bu insanların bu durumu da bundan farklı değildir..

eskiden nasıl epilepsi(sara), cüzzam, şizofreni gibi şeyler hastalık değil de farklı şeylere bağlanıp bu insanlara insanlıkdışı muammele yapıldıysa bugün bu teizm ve nonteizm düzeyi bilinaçıklığında yaşayan insanların birbirlerine yaptıkları şey bundan farklı değildir..

herşey bir süreç/evrim meselesi.. süreç işliyor.. insanoğlu denen canlı türü insanlaşma yolunda sadece yontula yontula bu süreci yaşıyor..

yani her zaman bahsettiğim "kaostan düzene geçiş"in evrelerini yaşıyoruz..

yaşanan tüm olayların hepsi sadece bundan ibaret...

başka bir şey değil..

evrensel-insan
05-10-2010, 02:39
Saygideger paslicivi;

ve bu yukarda bahsettiğim değişim/dönüşüm olayları tamamen beyin dediğimiz organın nörokimyasal yapısıyla direk bağlantılıdır..-paslicivi-

Bir seyin yapisi baskadir, o yapiya bagli olarak yapinin isletilisi baskadir. Dogal dusunce ve dogal ego isletisi, zaten yapiya teslimiyettir.

Bu isleyisi sorgulamak ve temelini insanoglu turu ve birine oturtabilmek ise, olmasi gerekendir.

Bunu kisilerin yapip, yapamamasi baskadir, bunun sorun olarak ortaya konup, yapilmasinin gerekliligini dile getirmek baskadir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
05-10-2010, 05:37
ve bu yukarda bahsettiğim değişim/dönüşüm olayları tamamen beyin dediğimiz organın nörokimyasal yapısıyla direk bağlantılıdır..-paslicivi-

Bir seyin yapisi baskadir, o yapiya bagli olarak yapinin isletilisi baskadir.

sevgili e.i..

beyin dediğimiz organ da diğer organlarımızdan farklı değildir.. yani o da bir bütün olan insan vücudunun dış doğayla uyumlu yaşam mücadelesi için ne gerekiyorsa onu destekler ve yapar.. çünkü varoluşun canlılar üzerindeki temel güdüsü

"hayatta kal ve kendine ait soyunu/genini devam ettir"

şeklindedir.. evrendeki tüm canlıları objektif gözlemleyebilirsen "temel içgüdü"nün bu olduğunu çok net görebilirsin.. buna bir mikroorganizma da, bir bitki de, bir hayvan da, bir insan da dahildir..

vücudumuzda bulunan bütün doku ve organlar bu temel içgüdünün kölesi olarak görev yapar ve yapmak zorundadır..

senin akciğerlerin; solunum işini yapıp oksijeni bitmiş/azalmış kanını tekrar oksijenlendirmek zorundadır.. sen akciğerlerine; -"bugün yatıp dinlenin, soluma işi yapmayın, ya da bugün bu hızda bir solunum yapın" diye emir veremezsin..

senin kalbin; vücudunda dolaşan kanı devirdaim için pompalama görevini yapmak zorundadır.. sen kalbine; - "bugün yat bakalım yada bugün dakikada şu kadar at" diye emir vermezsin..

senin böbreklerin; kendine gelen kanı filtre etmek zorundadır.. sen böbreklerine; -"bu gün isitrahat edin yada bugün filtrasyon işini şu hızda yapın" diye emir veremezsin..

senin troid(guatr) bezin; vücudunun ihtiyacı olan troid hormonlarını yeterli miktarda üretip salgılamak zorundadır.. sen troid bezine; "bugün troid hormonları salgılamayın ya da şu kadar troid hormonları salgılayın" diye emir veremezsin..

senin beynin; vücudundaki tüm bu organların muazzam bir uyum içinde çalışması belli oranlarda belli emirler vermek zorunda olan bir karargah gibidir.. bu emirleri bazen sinirler, bazen de bir takım kimyasalllar(hormon, enzim vs) yoluyla tüm vücuda iletmek zorundadır.. sen beynine; bu konuda bir takım emirler veremezsin..

vücudunudaki tüm doku ve organlar en küçük birimine kadar belli bir uyum, otomasyon içinde çalışmak zorundadır.. burdaki zincrdeki bir halkanın kopması ya da arıza yapması tüm otomasyonu uyarıp biran önce düzenlemeler yapmak zorundadır.. çünkü asıl içgüdü "yaşamda kal"dır.. bütün bunlar çok güzel bir şekilde işlerken senin haberin bile olmaz.. sen dışarda hayat denen şeyi yaşamakla meşgulsündür..


beyin vücudu yöneten bir karargah olmakla beraber, aynı zamanda insanda bilinç, duygulanım, düşünce gibi soyut kavramların da üreticisidir.. ve bunu yaparken de yine nöro-kimyasal-fiziksel yapısı eşliğinde yapabilir.. bunu da bu nöro-kimyasal-fizyolojik yapının bozulduğunda ortaya çıkan hastalıklardan biliyoruz..

beynin fiziksel/fizyolojik değişiklerinde (beyin tümörü, kafa travması, anevrizmalar, kanamalar, enfeksiyonlar, iskemi vs) de beyin olması gereken görevi yapamaz..

yine kimyasal(depresyon, şizofreni, değişik akıl ruh bozuklukları vs) yine beyin olması gerekn görei yapamaz..

yine nöral(alzehimer, demans vs) bozuklujklarda olması gereken görevi yapamaz..

bu yukarda saydıklarım ana/kaba bir sınıflama gibi görünmekle beraber hepsi biribiriyle içiçe çalışan mekanızmalardır, sistemlerdir.. sevgili neva bu konuda bize daha ayrıntılı bilgi verebilir, çünkü benim sayısal beyin ve dolayısıyla manevi tatminsizlikten dolayı ihtisasım/uzmanlığım yok..

işte bilinç, duygulanım ve düşünce gibi soyutları da beyin üretir demiştik.. çünkü beyin off/kapalı duruma geçtiğinde bilinç ve dolayısıyla duygulanım ve düşünce de ortaya çıkmaz..

bilinç açık olduğu durumlarda da yine duygulanım ve düşünceyi yöneten beynin nörokimyasıdır.. bir şizofreni, kişilik bozuklukları, depresyon, okb(takıntı saplantı hast), hipokondiriyazis(hastalık hastası), demans(bunama) alzheimer, panik bozukluğu vs gibi durumlarda bilinçaçıktır ama kişi bu varolan hastalıkları kendi düşünce ve duygulanmalarına emirler vererek, yönlendirerek düzeltemez.. dışardan profesyonel bir yardım almak zorundadır.. ve dışardan yapılan profesyonol yardım da bu beynin bu nörokimyafizyolojisini değiştirmeye yönelik değişik medikal ve cerrahi müdahelelerdir..

medikal ve cerrahi müdaheleler dışında düşünce ve duygulanmayı düzeltmeye çalışıcı psikoterapi, telkin, ikna yöntemleri ciddi vakalarda çoğu kez başarısızlıkla sonuçlanıp sonuçta fiziksel bir müdahele/temas gerekmektedir..

menenjit olmuş birinin beyin omirilik sıvındaki enfeksiyonu tedavi etmek zorundasınızdır..

beyin tümörü olan birinin beynindeki tümörü bir şekilde yoketmek zorundasınızıdr..

majör depresyonu olan birinin seretonin vs gibi mutluluk hormonlarını eski seviyelerine getirmek zorundasınızdır..

alzhemir demans gibi hastalıklarda beyin dokusunu eski konumuna getirmeye çalışmak zorundasınızıdır..

kafa travnması, kanama vs gibi fiziksel bozukluğa mutlaka müdahele etmek zorundasınızdır..

bir şizofreni hastasının beyin nörokimyasını değiştirmek zorundasınızdır..

bir epilepsi(sara) hastasının bu beyin aktivasyonun düzenleyici kimyasalalrı vermek zorundayız vs...


çünkü yukarıda saydığım tüm bu durumlar normalden sapmadır ve kişinin bednesel ve ruhsal sağlığında tam bir iyilik halini bozmaktadır ya da yaşam kalitesini çok ciddi düşürmektedir..

elimizde varolan bilgi, müdahele, medikallerle bu durumları düzeltebildiğimizi düzeltiriz, düzeltemdiğimizi şimdilik kendi akibetine bırakmak zorundayız..

bu bir süreç meselesidir, şimdi tedavi edemediğimiz bir çok sorunu ileride tedavi edebileceğiz..

işte tüm bunların eşliğinde teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanlar da kendi istekleriyle bu durumdan çıkamazlar, varolan bilinç&inanç deklarasyonlarını değiştiremezler..

sen mesela sevgili e.i.. bir haftalığına müslüman, budist, ateist hindu olabilirmisin..??? şayet dediğin gibi tüm düşünce/duygulanma/bilinç senin kontrolünde ise bir haftalığına müslüman ya da budist ya da panteist olmak senin için çocuk oyuncağı olmalı.. ama yapamazsın değil mi.. bırak bir haftalığı bir saniyeliğine bir anlığına dahi olamazsın.. çünkü beyin nörokimyan buna uygun değildir.. ama sen bunun farkındalığında değilsindir..

Bir seyin yapisi baskadir, o yapiya bagli olarak yapinin isletilisi baskadir

yukardaki ifade sana ait.. yani senin ifadenle işletilişi sana ait.. buyur işlet bakalım bu yapıyı görelim..

seni gerçekten sen mi yönetiyorsun?

yoksa beyin nörokimyan mı görelim..

"gerçek sen" nerde biliyor musun peki???

paslıçivi
05-10-2010, 06:28
sen nasıl böbreklerine, kalbine, karaciğerine nasıl çaşıcağına dair emirler veremezsen, aynı şekilde beynine de bir takım emirler veremezsin.. çünkü "sen" zannettiğin şey zaten beyninin ürettiği bilinçtir.. ama o "gerçek sen" değilsindir..

kalbine, böbreğine, karaciğine emir veremeyip yönetemeyen "sahte sen" beynine de şunu sev, bundan kork, buna inan, buna inanma diye emirler verip yönetemezsin.. sadece yönettiğini zannedersin..

zannedersin ki; birşeyi sevip sevmemek, korkup korkmamak, inanıp inanmamak senin einde..

işte sana bunu zannettiren şey sahtebenliğindir.. orda gerçek/öz sen yoksundur..


sevmek, korkmak, inanmak gibi kavramları/soyutları üreten beyin nörokimyasıdır.. önce bu objeyle/nesneyle/kavramla/olguyla/kişiyle karşılaşırsın, buna tepki olarak beyninde bir takım nörokimyasal değişimler, dönüşümler meydana gelir.. ve nörokimyasal dönüşüm tabanında karşıdaki kavram/olgu/kişiye karşı bu bahsettiğim sevgi, korku inanç gibi soyutlar ortaya çıkar..

sen de zannedersin ki ben korktum, ben sevdim, ben aşık oldum, ben inandım..

oysa ortada gerçek sen yoksundur, beyin nörokimyanın ürettiği bir türev olan sahtebenliğin vardır..


ve senin ömrün bu sahtebenliği tatmin etmekle geçer..


peki gerçek sen in nerde olduğunu biliyormusun, bulabilirmisin onu..?

düşünerek bulamazsın sevgili e.i.. çünkü seni düşündüren şey zaten sahtebenliğindir..

gerçek seni bulabilmen için dönüşmen gerekiyor..

bu bahsettiğim dönüşüm dediğim şey de yaşayıp deneyimlemeden kavranabilecek bir şey değildir..

dönüşüp gerçek kendini bulmadığın, tanımadığın, bilmediğin sürece de sahtebenliğini görüp algılayamazsın zaten..

ve uyku durumu devam eder...

Neva
05-10-2010, 07:37
Saygideger paslicivi;

ve bu yukarda bahsettiğim değişim/dönüşüm olayları tamamen beyin dediğimiz organın nörokimyasal yapısıyla direk bağlantılıdır..-paslicivi-

Bir seyin yapisi baskadir, o yapiya bagli olarak yapinin isletilisi baskadir. Dogal dusunce ve dogal ego isletisi, zaten yapiya teslimiyettir.

Bu isleyisi sorgulamak ve temelini insanoglu turu ve birine oturtabilmek ise, olmasi gerekendir.

Bunu kisilerin yapip, yapamamasi baskadir, bunun sorun olarak ortaya konup, yapilmasinin gerekliligini dile getirmek baskadir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Kesinlikle sayin evrensel-insan..

Beynin rutin dogal isleyisi baska seydir, bu rutin isleyise, insanin kendisi tarafindan mudahale ve yonlendirim baska seydir.

Dusunce, dinsel inanc, tanri benzeri hale geldiginde, bu butun gibi algilanani ayrimlastirmak neredeyse imkansizdir.

Bencillik boyle bir sey iste, kendine tanidigin ve elde ettigin hakki, kendini cok ozel zannettiginden, baskalarina tanimama hali..

Insan, norokimyasal robottur denince, birdenbire nedense "hosgeldin elektroallah" demek geldi icimden..:pop2:

evrensel-insan
05-10-2010, 14:54
Saygideger neva;

Insan, norokimyasal robottur denince, birdenbire nedense "hosgeldin elektroallah" demek geldi icimden..-neva-

Sen ne zannediyorsun!:whistle:

Emperyalist zihniyet; korudugu, kolladigi dogal zihniyetin ve dogal egonun; yaratilis zihniyetini "reformlarla susluyor":hat:

Once yaratilisin, yaraticisi erisilir (Agac, toprak,)
Sonra gorunur (gunes, ay, yildiz)
Sonra belirlenir (Disi rahmi)
Sonra resimlenir (tanri figurleri, kah insan gorunumlu, kah hayvanli insan gorunumlu)
Sonra erisilmez, ama; sabitlenir (Budha)
Sonra kopru ile ulasilir (isa)
Sonra elci ile ulasilamaz (Muhammed)
Epistemolojik olarak en sonuncu da, bir hareket olusu (Akilli tasarimci)

Bakalim, sirada ne var?:amen:

Bu arada, cern deneyinde, aranan "Tanri parcacigini" da unutmamak lazim.:censored:

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
06-10-2010, 03:17
Saygideger paslicivi;

buyur işlet bakalım bu yapıyı görelim.. -paslicivi-

Islettigimin delili, yasam ve iliskilerim, senin acindan da; bu sitedeki baslik ve mesajlarimdir.

Tabi bu bir algi, bilgi, birikim, gozlem, bilinc ve farkindalik ile paraleldir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
06-10-2010, 04:04
Kesinlikle sayin evrensel-insan..

Beynin rutin dogal isleyisi baska seydir, bu rutin isleyise, insanin kendisi tarafindan mudahale ve yonlendirim baska seydir.

Dusunce, dinsel inanc, tanri benzeri hale geldiginde, bu butun gibi algilanani ayrimlastirmak neredeyse imkansizdir.

Bencillik boyle bir sey iste, kendine tanidigin ve elde ettigin hakki, kendini cok ozel zannettiginden, baskalarina tanimama hali..

Insan, norokimyasal robottur denince, birdenbire nedense "hosgeldin elektroallah" demek geldi icimden..:pop2:

sevgili neva..

"kendime tanıdığım ve elde ettiğim hakkı başkalarına tanımamak" derken neyi kastediyorsunuz?

kastettiğiniz; insanoğlu nörokimyasal robottur ama ben paslıçivi olarak robot değilim" tarzında ise yanlış anlamışsınız beni..

ben de bir insanoğluyum ve dolayısıyla ben de nörokimyasal bir robotum.. benim tek farkım bunun "farkındalığına" erişmiş olmam..

şayet başka bir şeyi kastediyorsanız lütfen açıklayın, cevap vereyim..



Beynin rutin dogal isleyisi baska seydir, bu rutin isleyise, " tarafindan mudahale ve yonlendirim baska seydir.


ben sizin nasıl nörokimyasl bir robot olduğunuzu; "insanın kendisi" diye ifade ettiğiniz kavramın işte o "beyindeki nörokimyasal donanım ve işleyişin" dışına çıkamadığını göstermeye hazırım..


sevgili e.i. ye dediğim gibi aydınlatma/insanlaşma adı altında bilinç&inanç değerlerini tartıştığınız insanların algı/bilinç/inanç durumuna sadece 1 saatliğine geçmenizi isitiyorum sizden..

mesela 1 saatliğine bir müslümanın o allah sevgisi, bütünlük hissi, cehennem korkusu vs bunları bizzat denenyimlemenizi isteyeceğim sizden.. islamiyete, muhammede, kurana gelebilecek her türlü eleştiriden bir müslüman gibi rahatsızlık duyup bu duygulanmayı yaşayıp deneyimleyebilecek misiniz..?

siz nörokimysal bir robot değilsiniz.. beyninize "insanın kendisi" dediğinizşeyle müdahele etmenizi bekliyorum.. 1 saat sonra yine o "insanın kendisi"yle müdahele ve yönlendirim yaparak şimdiki bilinç&inanç durumunuza gelirsiniz nasıl olsa..

siz bir robot değilsiniz ki, müslümanlığa geçtikten sonra orda takılıp kalasınız..

paslıçivi
06-10-2010, 04:27
ve bu bahsettiğim nörokimyasal robotluk sadece bilinç&inanç düzeyinde değildir..

henüz bu konuların dışında diğer tabu/soyutlardan hiç bahsetmedin.. mesela sahiplendiğin bir milli/etnik yapı, siyasi/politik görüş, ahlaki değerler, takım taraftarlığı vs gibi yaşamında senin için önemli olan sahiplenip sbitlediğin ve tutunduğun değerler var mı?

bu yukarda bahsettiğim 1 ssaatlik deneyimi bu değerler/soyutlar için de "kendim" dediğin idereciyle değiştirip özgürleştirebilir misin?

bunu da geçip bir üst aşamaya geçiyorum... mutlaka sevdiğin, değer verdiğin birinci derece yakınların(annen baban, kardeşin, eşin, sevgilin çocuğun) olsun ya da arkadaş dost çevren vardır.. bunların başına gelebilecek kötü bir olayda (böyle bir şeyi kesinlikle temenni etmiyorum) bir saat sonra kahkahayı basabilir msin?

ben basabilirim ve bastım da...

evet sen nörokimyasal bir robot değilsin ve "kendin" dediğin yöneticiyle bu beynin işleyişine yön verebilirsin ve senden böyle bir olayda beynini yönlendirmeni ve o rutin işleyişin yönünü değiştirmeni bekliyorum.

bakalım becerebilecek misin..

sen; sanal/sahte sende mi yaşıyorsun yoksa sen gerçek/öz sende mi yaşıyorsun..?

bunu algılamanı bekliyorum senden (algılayamayacağını bile bile)

paslıçivi
06-10-2010, 04:41
ve bu son yazdıklarımdan sonra sana göre ben;

kendini allah/tanrı, peygamber zanneden delinin/şizofrenin/egoisitin tekiyim değil mi?

ama sen değilsin..

evet bu deli/şizofreni/egoist adamla zihinsel/bilinçsel bazda merkezinden savrulmadan(alay ve hakarete başvurmadan) mücadele edip alt etmeni bekliyorum..

bakalım ortada gerçek sen mi olacaksın yoksa başından beri seni oraya buraya savuran sahtebenliğin mi olacak hep bereber göreceğiz..

ve özbenlik dediğim kavramın nasıl güçlü bir şey olduğunu ve yaşamın ta kendisi ve tam uyanıklık olduğu göreceksin...

Neva
06-10-2010, 06:03
sevgili neva..

"kendime tanıdığım ve elde ettiğim hakkı başkalarına tanımamak" derken neyi kastediyorsunuz?

kastettiğiniz; insanoğlu nörokimyasal robottur ama ben paslıçivi olarak robot değilim" tarzında ise yanlış anlamışsınız beni..

ben de bir insanoğluyum ve dolayısıyla ben de nörokimyasal bir robotum.. benim tek farkım bunun "farkındalığına" erişmiş olmam..

şayet başka bir şeyi kastediyorsanız lütfen açıklayın, cevap vereyim..




ben sizin nasıl nörokimyasl bir robot olduğunuzu; "insanın kendisi" diye ifade ettiğiniz kavramın işte o "beyindeki nörokimyasal donanım ve işleyişin" dışına çıkamadığını göstermeye hazırım..


sevgili e.i. ye dediğim gibi aydınlatma/insanlaşma adı altında bilinç&inanç değerlerini tartıştığınız insanların algı/bilinç/inanç durumuna sadece 1 saatliğine geçmenizi isitiyorum sizden..

mesela 1 saatliğine bir müslümanın o allah sevgisi, bütünlük hissi, cehennem korkusu vs bunları bizzat denenyimlemenizi isteyeceğim sizden.. islamiyete, muhammede, kurana gelebilecek her türlü eleştiriden bir müslüman gibi rahatsızlık duyup bu duygulanmayı yaşayıp deneyimleyebilecek misiniz..?

siz nörokimysal bir robot değilsiniz.. beyninize "insanın kendisi" dediğinizşeyle müdahele etmenizi bekliyorum.. 1 saat sonra yine o "insanın kendisi"yle müdahele ve yönlendirim yaparak şimdiki bilinç&inanç durumunuza gelirsiniz nasıl olsa..

siz bir robot değilsiniz ki, müslümanlığa geçtikten sonra orda takılıp kalasınız..


Sayin paslicivi;

O hakki baskasina tanimama derken, kastettigim cok acik oysa..

Siz kendinizde bir donem ayni steplerden gecmisliginize ragmen, o insanlara ayni hakki yorumda vermiyor ve kendi kendilerine degismezler diyorsunuz.

Ben de size diyorum ki; Siz ileri duzeyde bencillik ediyor o hakki baskasina tanimiyorsunuz ve bu duzeye gelmeniz icin harcadiginiz yillari nasil oluyor da gormezlikten geliyorsunuz?

Sahi kac yilinizi aldi bugun buraya yazan paslicivi olmak? Yoksa ilahi mesaj mi aldiniz? Veya biri hokus pokus yapip, sizi bir anda bu halinize mi getirdi?


Siz bana su noktada hicbir sey gosteremessiniz. Cunku akademik kariyerinizi dahi inkar ediyorsunuz neredeyse..

Bakin ben ne diyorum size iyi anlayin okudugunuzu;

Beynin rutin isleyisi(olmasi gereken) ayri birseydir, insanin buna mudahelesi ve yonlendirmesi ayri seydir.

Tipki sizin hastaneye gelen hastaya 4 litre sivi verip, istediginiz surecte, test icin idrar alabilmeniz gibi... Ne oldu? Bobreklerin rutin isleyisine mudahale ettiniz mi?

Tipki sizin meditasyon yaparken akcigerlerinize, daha az solumak veya daha cok derin solumak veya solugunuzu tutmak suretiyle mudahale ettiginiz gibi.. Bakin dikkat! Rutin isler halde ama mudahale edip oynayabiliyorsunuz.

Tipki sizin rutin isleyisi yaninda, kosu yaparak vs. kalp ritminizle oynayabilmeniz gibi... Normal veya daha yuksek atmasini saglayabilmeniz gibi..

Tipki tiroid'inize rutin isleyisi disinda, vitamin vs. takviye alarak hormon dengesiyle oynayabilmeniz gibi...

Bakin bu ustte saydiklarimin tumunde, rutin isleyisin disina yonelttiniz sistemi.. Bu yuzden siz bana birsey gostermeden once, bunlari bir inceleyin, okuyun arastirin, sonra bana birseyler ispat etmekten bahsedin.

Ben o dediginiz 1 saatlik degisimi, 1 saat degil, olabildigince fazla empati seklinde yasiyorum zaten gun icinde. Insanligin geregi budur. Yoksa kufur etmek, hakaret etmek, asagilamak, otekilestirmek vs. bunlar kolay ve basit seylerdir. Maharet degildir yani.. Onunuzdeki hasta rahatsizligindan kurtuldugunda, "oh thanks sweet Jesus!" deyip gozleri doldugunda, "hadi ordan ulan, ne Jesus'u seni ben iyi ettim" demek maharet degildir.

Siz, uyguladiginiz tedavi sonucu, size gelen iyilesmis hastaniz"Allah'a cok sukur kurtuldum doktor bey/hanim" dediginde, "hadi ulan ordan ben kurtardim seni, ne Allah'i, ne peygamberi " diyormusunuz?"

Demiyorsaniz sayet, lutfen bana hikaye anlatmayin. Insanca davranabilmek, dinlemek, duymak cok zor bir eylem degildir. Dusuncelerinizi de uygarca, hakaret etmeden, kufur etmeden dile getirebilir insanlar, karsit fikirde de olsalar.

Ha deyin ki; ben ketum ve bencil bir insanim, kimse icin 1 saatligine onun yerine gecip dusunemem, empati yapamam, foruma da bu sekilde yazamam boylesi daha durustce olur.

Neva
06-10-2010, 06:21
ve bu bahsettiğim nörokimyasal robotluk sadece bilinç&inanç düzeyinde değildir..

henüz bu konuların dışında diğer tabu/soyutlardan hiç bahsetmedin.. mesela sahiplendiğin bir milli/etnik yapı, siyasi/politik görüş, ahlaki değerler, takım taraftarlığı vs gibi yaşamında senin için önemli olan sahiplenip sbitlediğin ve tutunduğun değerler var mı?

bu yukarda bahsettiğim 1 ssaatlik deneyimi bu değerler/soyutlar için de "kendim" dediğin idereciyle değiştirip özgürleştirebilir misin?

bunu da geçip bir üst aşamaya geçiyorum... mutlaka sevdiğin, değer verdiğin birinci derece yakınların(annen baban, kardeşin, eşin, sevgilin çocuğun) olsun ya da arkadaş dost çevren vardır.. bunların başına gelebilecek kötü bir olayda (böyle bir şeyi kesinlikle temenni etmiyorum) bir saat sonra kahkahayı basabilir msin?

ben basabilirim ve bastım da...

evet sen nörokimyasal bir robot değilsin ve "kendin" dediğin yöneticiyle bu beynin işleyişine yön verebilirsin ve senden böyle bir olayda beynini yönlendirmeni ve o rutin işleyişin yönünü değiştirmeni bekliyorum.

bakalım becerebilecek misin..

sen; sanal/sahte sende mi yaşıyorsun yoksa sen gerçek/öz sende mi yaşıyorsun..?

bunu algılamanı bekliyorum senden (algılayamayacağını bile bile)

Sayin paslicivi;

Ben, herhangi siyasi veye ideolojik vs. dusunen her insanla konusurum, yazisirim. Benim icin onlarin insan oluslari onemlidir. Kavramlarin insansiz hicbir halta yaramadigini bilenlerdenim yani..


Oyle mi? Demek kahkaha bastiniz. Ama bu buyutulecek, bir onemli olay degil.. Ruhsal acilarda ve darbelerde, sinir sisteminin oyunudur bu.. Ya kitlenirsiniz, ya kahkaha atarsiniz, ya da koyverir aglarsiniz. Hepsi yasanilan duygulanimi disavurumdur. Yasam devam ediyor cunku.. Siz farkli degilsiniz yani, buyutmeyin bu kadar.

Anliyorum icinde bulundugunuz modu.. Sizin disinizda herkes aptal ve algilama sorunu yasamakta..

Ben her ikisini de yasiyorum gerektigi kadar. Sizin gibi oz'de(!) yasayanlari ve catismalarini, celiskilerini gordukce, okudukca, bunun daha evla oldugunu dusunuyorum.

Neva
06-10-2010, 06:37
ve bu son yazdıklarımdan sonra sana göre ben;

kendini allah/tanrı, peygamber zanneden delinin/şizofrenin/egoisitin tekiyim değil mi?

ama sen değilsin..

evet bu deli/şizofreni/egoist adamla zihinsel/bilinçsel bazda merkezinden savrulmadan(alay ve hakarete başvurmadan) mücadele edip alt etmeni bekliyorum..

bakalım ortada gerçek sen mi olacaksın yoksa başından beri seni oraya buraya savuran sahtebenliğin mi olacak hep bereber göreceğiz..

ve özbenlik dediğim kavramın nasıl güçlü bir şey olduğunu ve yaşamın ta kendisi ve tam uyanıklık olduğu göreceksin...

Sayin paslicivi;

Rica ederim, o saydiklarinizi kendinize deger biciyorsaniz, bu sizin gorusunuzdur. Ben bencil dusundugunuzu ileri suruyorum.

Benim yerime dusunup, fikir yurutup, cevap vermeyin mumkunse..


Sizi nicin alt etmemi istiyorsunuz? Ozel bir sebebi var mi bilincaltinizda? Sizi buna zorlayan nedir?

Neden alt edilmek ozlemi icindesiniz?

Alt etmek bir yana, su baslikta bircok insan tarafindan celiskili ifadeleriniz kac kez sunuldu gozunuzun onune.. Durup dikkate alip, onemseyip ilgilendiniz mi ki, ben sizi alt etmeye calissam ilgileneceksiniz? Siz henuz hatalariniza, celiskilerinize sahip cikmayi dahi ogrenmemisken,gormezden gelirken, ben sizi ne diye alt etmeye ugrasayim?

Sizinki kor dogusu, baska birsey degil sayin paslicivi..

paslıçivi
06-10-2010, 06:41
Siz kendinizde bir donem ayni steplerden gecmisliginize ragmen, o insanlara ayni hakki yorumda vermiyor ve kendi kendilerine degismezler diyorsunuz.


sevgili neva adım adım gidelim..

bu yukardaki kanıya nasıl vardınız? hangi ifadelerim sizi böyle düşünmeye itti?

Neva
06-10-2010, 07:26
sevgili neva adım adım gidelim..

bu yukardaki kanıya nasıl vardınız? hangi ifadelerim sizi böyle düşünmeye itti?

Sayin paslicivi ;

46 sayfadir, sizin savundugunuz nedir?

Insanlarin hasta oldugu ve kendi oz iradeleri ile degismelerinin mumkun olmadigi..

Halbuki siz de, size gore bir zaman once hastaydiniz, sonra meditasyon yaparak kendi oz iradenizle degisip, bugunku halinize ulastiniz. Ama onlar ulasamazlar, bu mumkun degil..

Sizi, diger hasta insanlardan farkli kilan nedir sizce?

paslıçivi
06-10-2010, 07:40
bakın olayı size şöyle izah etmeye çalışayım.. bu topicte 445 nolu mesajımda sevgili e.i, ye açıklamaya çalıştım..

insanlar tabiki değişir, ben, e.i, ve dünyadaki teizm düzeyinden nonteizme sıçramış herkes gibi..

ama bu "durduk yerde, kişinin kendi/özbilinciyle olmaz" diyorum..

ama sahtebenlik size bunu "siz kendi özirade/bilincinizle yapmış gibi" gösterir..

çünkü kontrolün " gerçek sizde değil de başka bir yerde oluşu" insanoğlunu rahatsız eder..

445 nolu mesajda kişinin "oturduğu kıyıdaki kıçına batan diken" benzetmesini yaptım..

zihin dediğim şey; dünyaya geldiğimiz zaman ve coğrafyada atalarımız tarafından "şarjörümüze konulmuş bir mermi" gibidir..

tetik çekilmediği sürece bu mermi bu şarjörde durur, kişi ölene kadar o zihinde yaşar yani..

merminin harekete geçmesi için birşeyin tetiğe basması/ çekmesi lazım.. ve bir tabanca kendi tetiğini kendi çekemez.. dışardan bir şeyin bu tetiğe dokunması lazım ki mermi yuvadan çıksın..

işte bu tetiğe basan insandışı faktörün psikolojik bir stres, meditasyon vs daha bilmediğimiz bir çok faktör olabileceğini söylemeye çalışıyorum..

bu tetiğe basmanın gücü, barutun gücü, namlunun genişliğine göre çok değişken faktörlerle bu mermi ya yuvadan çıkar ya da çıkmayabilir.. mermi yuvadan çıktıktan sonra namluda da sıkışıp kalabilir, namlunun hemen ucunu da düşebilir, 10 metre uzağına da 5 km öteye de gidebilir.. ama mutlaka bu mermiyi hareket ettirecek, ona bir ilk ivme verecek bir şey lazımdır diyorum..

işte bu ilk ivme de beyindeki nörokimyasal bir değişim ve dönüşümdür.. beyinde nörokimyasal bir değişim/dönüşüm olmadığı sürece kişinin bilinci tatminkardır, mutludur huzurludur..

beyinde oluşan bilincin tatmin dengesi bozulmadığı sürece kişi zihin/bilinç yolculuğuna çıkamaz..

paslıçivi
06-10-2010, 07:53
Halbuki siz de, size gore bir zaman once hastaydiniz, sonra meditasyon yaparak kendi oz iradenizle degisip, bugunku halinize ulastiniz. Ama onlar ulasamazlar, bu mumkun degil.

evet hastaymışım ama bu duruma kendi öziradem/özbilincimle gelmedim.. zaten kendi öziradem/özbilincimde(4-5 yaşlarına kadar olan çocuk) olsaydım hasta değil sağlıklı olurdum.. ben sadece öziradem/özbilincime yani zaten bende ve herkesde olan birşeye ulaştım..

her insan öziradesinde/özbilincinde dünyaya sağlıklı bir şekilde gelir.. sonra ataları o sağlıklı insan yavrusuna zihin dediğimiz hastalığı bulaştırır ve kişi ölünceye kadar ya bu zihin hapsinde/kölesi (teizm düzeyi) ya da bu zihnin karşıtı(nonteizm düzeyi) olarak bir zihin hastası olarak yaşar..

oysa insan özünde mutludur, cesurdur, sorgulayıcıdır, meraklıdır.. ama zihin dediğimiz hastalık bu insanın elinden tüm bu özelliklerini alır ve bilincini kapatıp uykuya geçirir..

kişi teizm düzeyinde yaşamını binbir kısıtlamalarla ya da bu zihnin karşıtı olarak "felsefe" denen illetle gece gündüz uğraşıp durur.. her iki durumda da kişi içindeki o sağlıklı özgür meraklı mutlu çocuğu yaşayamaz..

ve tüm bu durumların hepsi "insanın bedensel ve ruhsal tam bir iyilik hali"ne engel teşkil ettiği için bir hastalıktır..

Neva
06-10-2010, 07:58
bakın olayı size şöyle izah etmeye çalışayım.. bu topicte 445 nolu mesajımda sevgili e.i, ye açıklamaya çalıştım..

insanlar tabiki değişir, ben, e.i, ve dünyadaki teizm düzeyinden nonteizme sıçramış herkes gibi..

ama bu "durduk yerde, kişinin kendi/özbilinciyle olmaz" diyorum..

ama sahtebenlik size bunu "siz kendi özirade/bilincinizle yapmış gibi" gösterir..



Sayin paslicivi ;

Ben de bunun, kisinin kendi iradesiyle, ozbilinciyle vs. olabilecegi gorusundeyim.

Neva
06-10-2010, 08:04
evet hastaymışım ama bu duruma kendi öziradem/özbilincimle gelmedim.. zaten kendi öziradem/özbilincimde(4-5 yaşlarına kadar olan çocuk) olsaydım hasta değil sağlıklı olurdum.. ben sadece öziradem/özbilincime yani zaten bende ve herkesde olan birşeye ulaştım..

her insan öziradesinde/özbilincinde dünyaya sağlıklı bir şekilde gelir.. sonra ataları o sağlıklı insan yavrusuna zihin dediğimiz hastalığı bulaştırır ve kişi ölünceye kadar ya bu zihin hapsinde/kölesi (teizm düzeyi) ya da bu zihnin karşıtı(nonteizm düzeyi) olarak bir zihin hastası olarak yaşar..

oysa insan özünde mutludur, cesurdur, sorgulayıcıdır, meraklıdır.. ama zihin dediğimiz hastalık bu insanın elinden tüm bu özelliklerini alır ve bilincini kapatıp uykuya geçirir..

kişi teizm düzeyinde yaşamını binbir kısıtlamalarla ya da bu zihnin karşıtı olarak "felsefe" denen illetle gece gündüz uğraşıp durur.. her iki durumda da kişi içindeki o sağlıklı özgür meraklı mutlu çocuğu yaşayamaz..

ve tüm bu durumların hepsi "insanın bedensel ve ruhsal tam bir iyilik hali"ne engel teşkil ettiği için bir hastalıktır..

Sayin paslicivi;

Kelimelerle oynamamiza gerek yok.

Sonucta kendi isteginizle bu duruma geldiniz veya o birseye ulastiniz. Yoksa meditasyon kitabi aldirmak icin, biri kafaniza silah mi dayadi?

Iste benim nazarimda, siz de teizm/nonteizm duzeyindeki insanla aynisiniz. Fakat buna ragmen onu, "hasta" diye tanimlamaktasiniz.

Oysa siz de hastasiniz. (hakaret babinda soylemiyorum, kullandiginiz baglamda soyluyorum)

Gerekcesi ise ozgur olamayip, meditasyona bagimli olusunuz. Aranizda hic fark yok bana gore..

Paslicivi'nin yasamsal tarihinden, meditasyonlu bolumu cikarin bakalim elinizde ne kalacak?

paslıçivi
06-10-2010, 09:05
Oysa siz de hastasiniz. (hakaret babinda soylemiyorum, kullandiginiz baglamda soyluyorum)

Gerekcesi ise ozgur olamayip, meditasyona bagimli olusunuz. Aranizda hic fark yok bana gore..

Paslicivi'nin yasamsal tarihinden, meditasyonlu bolumu cikarin bakalim elinizde ne kalacak?

sevgili neva..

paslıçivinin yaşamsal tarihinden meditasyon bölümünü çıkarırsan panteist/agnostik karışımı saatlerce felsefeyle uğraşan, zihnindeki islamı, kuranı, muhammedi, yanlışlamakla ve bu insanların gönüllerini kırarak sahtebenliğini tatmin etmeye çabalayan hasta bir paslıçiviyle karşılaşırsınız..

meditasyon bir ilaçtır ve tedavi eder, beni tedavi etti, başkasını eder mi bilemem.. ama bir kez "ol"dunuz mu artık meditasyon ilaç amaçlı değil bilinç yükseltici olarak kullanmaya başlarsınız..

ve şayet bu bahsettiğiniz bağımlılık durumundan orytaya çıkan; her türlü insanı tabularından, milliyetlerinden, zihinlerden, inançlarından vs dolayı dışlamayıp kendi kardeşiniz gibi sevmeniz ve evrenle bir bütünlük halinde yüreğinizdeki çocuğu büyük bir çoşkuyla, sevgiyle cesaretle yaşamınız; sizin gözünüzde bir hastalık ise ben hastalığı sonsuz defa kabul ediyor ve umarım tüm dünya insanlığı bu hastalığa yakalanır diyeyim..

bugünlük bu kadar olsun.. sevgiyle kalın..

Neva
06-10-2010, 10:37
sevgili neva..

paslıçivinin yaşamsal tarihinden meditasyon bölümünü çıkarırsan panteist/agnostik karışımı saatlerce felsefeyle uğraşan, zihnindeki islamı, kuranı, muhammedi, yanlışlamakla ve bu insanların gönüllerini kırarak sahtebenliğini tatmin etmeye çabalayan hasta bir paslıçiviyle karşılaşırsınız..

meditasyon bir ilaçtır ve tedavi eder, beni tedavi etti, başkasını eder mi bilemem.. ama bir kez "ol"dunuz mu artık meditasyon ilaç amaçlı değil bilinç yükseltici olarak kullanmaya başlarsınız..

ve şayet bu bahsettiğiniz bağımlılık durumundan orytaya çıkan; her türlü insanı tabularından, milliyetlerinden, zihinlerden, inançlarından vs dolayı dışlamayıp kendi kardeşiniz gibi sevmeniz ve evrenle bir bütünlük halinde yüreğinizdeki çocuğu büyük bir çoşkuyla, sevgiyle cesaretle yaşamınız; sizin gözünüzde bir hastalık ise ben hastalığı sonsuz defa kabul ediyor ve umarım tüm dünya insanlığı bu hastalığa yakalanır diyeyim..

bugünlük bu kadar olsun.. sevgiyle kalın..

Sayin paslicivi;

Bakin ne kadar guzel ifade etmissiniz.

Once ilac demissiniz, sonraki kullanim safhasina da bilinc yukseltir diye eklemissiniz.

Yani demek istedigim siz de inanc bazinda meditasyona bagimlisiniz, cunku onsuz ve onun verdikleri olmaksizin simdiki paslicivi yok. Ozgur degilsiniz kisaca. Bir, tanrili ve peygamberli inanc donemini kapatip, baska bir tanri -peygamber(dinsel ogreti) inanc donemini acmissiniz kendinize.. Birinde tanri Allah iken, yenisinde tanri ogretinin mucidleri, meditasyon ve sagladiklari.. Sizin sigindiginiz liman bu. Budha veya bir baskasinin ogretileri..

Ornegin, Tasavvuf'la ilgilenen de ayni islemi, Allah varligi cercevesinde yapiyor. Monk'larda ayni sekilde tanri varligi cercevesinde yapiyor. Ornekleri cogaltabiliriz.

Ben sizi bu noktaya kadar elestirmiyorum,bu sizin tercihiniz, ne zaman ki tercihiniz baskalarini hasta diye tanimlatiyor size, o zaman elestiriye basliyorum. Cunku bu noktada "ben kimseyi yanlislamam" dediginiz halde, irdeleme usuluyle onlari ve dusuncelerini yanlisliyorsunuz zaten.

Ozgur olmadiginizdan, yani limana bagli oldugunuzdan oturude, diger insanlari "hasta" bilincli olarak tanimlamaktasiniz.

Hasta dediginiz ve kendi kendilerine duzelmeleri mumkun degil dediginiz noktada da, zaten onlari dislamis oluyorsunuz.

Yanisira en celiskili yonunuz, hem hasta olduklarini ileri suruyor, hem de onlara dokunulmamasi gerektigini, uyumaya devam etmelerini ekliyorsunuz.

Zira meditasyondan baska sunacaginiz bir cozumunuz yok.

Cunku yeni tanriniz(meditasyon) cok ozel ve herkesin ulasabilecegi bir tanri degil sizce.. Fazlasiyla mistik..
Size yasattiklarindan dolayi.. Bu sebeple bu eylem onlara(hasta olanlara) buyuk mu, kucuk mu gelir, kendinizce bunun ayirdina da varmis degilsiniz.

Benim tanrim en iyisisi modundasiniz. Ve bu yuzden digerleri adina da, bu hastaliga yakalanmalarini diliyorsunuz.

Ustte bahsettiginiz kadar cesaret doluysaniz, meditasyonsuz yasamayi deneyin. Cesaretinizin, bir anlamda sigindiginiz limanin, yerle yeksan oldugunu goreceksiniz.

paslıçivi
07-10-2010, 04:52
O hakki baskasina tanimama derken, kastettigim cok acik oysa..

Siz kendinizde bir donem ayni steplerden gecmisliginize ragmen, o insanlara ayni hakki yorumda vermiyor ve kendi kendilerine degismezler diyorsunuz.

Ben de size diyorum ki; Siz ileri duzeyde bencillik ediyor o hakki baskasina tanimiyorsunuz ve bu duzeye gelmeniz icin harcadiginiz yillari nasil oluyor da gormezlikten geliyorsunuz?

Sahi kac yilinizi aldi bugun buraya yazan paslicivi olmak? Yoksa ilahi mesaj mi aldiniz? Veya biri hokus pokus yapip, sizi bir anda bu halinize mi getirdi?



sevgili neva..

ben herhangi bir çaba harcamadım ki.. 11-12 yaşlarında her zaman olduğu gibi erken kalktığım sabah saatlerinde meraktan evreni, tanrıyı, sonsuzluğu varlığı, hiçliği, ölümü vs gibi kavramları gözlerim kapalı düşünürken beynim birden karıncalaşır, uyuşur ve çok değişik bir şey(trans) yaşardım..ve bu çok hoşuma giderdi, ben bunu oyun haline getirmiştim..

hacı anne babanın bir çocuğuyum ve dolayısıyla dört dörtlük islami bir zihin/öğretiyle büyüdüm, yetiştirildim.. küçük yaşlarda namaz kılmaya oruç tutmaya başladım.. camide müezzinlik bile yaptım:).. ben bu hallerimde gayet mutlu huzurlu iken durduk yerde 14-16 yaş civarı inancıma karşı bir şüphe soğukluk belirmeye başladı.. kendi arkadaşlarım, yaşıtlarımda böyle bir değişim yokken ben niye bunları yaşamaya başlamıştım.. neyse 20 li yılların başında ateisttim.. her zamanki gibi yine sabahları erken kalktığımda bu merak ve sorgulama devam ediyor ve çocukken oynadığım oyuna arasıra başvuruyordum.. çünkü bu oynadığım oyun hem beni çok keyiflendiriyor hem de hem de pırıl pırıl bir bilinç/görüş keskinliği yarattığını hissediyordum..

neyse çok uzatmayayım, bundan yaklşaık 4 yıl önce okuduğum bir kitap (osho'nun) meditasyondan bahsediyordu, kitabın adı meditasyon falan değildi, şimdi hatırlamıyorum ama kitabın içinde sık sık meditasyon kelimesi geçiyor ve ne işe yaradığından falan bahsediyordu.. hele ki orda bahsedilen bir teknik tam da benim çocukken oynadığım oyunla birebir çakışınca "oha" dedim..

işte yıllardır bilincimde olan bu değişime bir türlü anlam veremezken şimdi rastgele olayı bulmuştum.. meğer ben çocuk yaşta meditasyon yapmaya başlamışım.. ve osho'nun asıl meditasyo kitaplarını alıp 112 tane tekniği okudum ve öğrendim ve hepsini tek tek kendimde denedim, kendime uygun olanı bulmaya çalışıyordum.. bu deneme/öğrenme sürecinde bile varolan değişimim inanılmazdı.. çünkü türk milliyetçisi, fenerbahçe fanatiği benden eser kalmamış, ne türklük ne fenerbahçe umrumdaydı artık..(bunlar tekrardır, forumda birkaç kez değindim)

bu meditasyon denen şeyin mentalitesini çözünce hekim olmanın avantajıyla kendimce bazı görsel teknikler geliştirdim.. ve şu an 43 yaşındayım ve bayan öğretmenden az ve temiz kullanılmış, garantisi dolmuş ama henüz son kullanma tarihi dolmamış ikinci el bekarım:)

yani anlıyacağınız ben kendi kendime, kendi isteğim ve irademle değişmedim.. sadece şanseseri kendi irademe/bilincime ulaştım..

ve bu değişim/dönüşüm devam ediyor..

Siz bana su noktada hicbir sey gosteremessiniz. Cunku akademik kariyerinizi dahi inkar ediyorsunuz neredeyse..

Bakin ben ne diyorum size iyi anlayin okudugunuzu;

Beynin rutin isleyisi(olmasi gereken) ayri birseydir, insanin buna mudahelesi ve yonlendirmesi ayri seydir.

Tipki sizin hastaneye gelen hastaya 4 litre sivi verip, istediginiz surecte, test icin idrar alabilmeniz gibi... Ne oldu? Bobreklerin rutin isleyisine mudahale ettiniz mi?

Tipki sizin meditasyon yaparken akcigerlerinize, daha az solumak veya daha cok derin solumak veya solugunuzu tutmak suretiyle mudahale ettiginiz gibi.. Bakin dikkat! Rutin isler halde ama mudahale edip oynayabiliyorsunuz.

Tipki sizin rutin isleyisi yaninda, kosu yaparak vs. kalp ritminizle oynayabilmeniz gibi... Normal veya daha yuksek atmasini saglayabilmeniz gibi..

Tipki tiroid'inize rutin isleyisi disinda, vitamin vs. takviye alarak hormon dengesiyle oynayabilmeniz gibi...


sevgili neva aynı şeylei söylüyoruz da niye farklı algılanıyor..

evet bu yukarda verdiğiniz örnekler bu doku ve organlara fiziksel/maddesel bir temas ve yönlendirmedir..

ben "doku ve organlarınıza emir veremezsiniz" derken kastettiğim şey bu değil.. bir hekim olarak nasıl böyle bir şeyi savunduğumu düşünebilrsiniz.. bu bahsettiğiniz mesleki yaşantımızda rutin yaptığımız şeyler zaten..

hiçbir fiziksel/maddesel(medikal, cerrahi müdahele vs) araç olmadan böbreğinize, troid bezinize, kalbinize, karaciğerinize rutin çalışması dışında bir emir verip yönlendirebilir misiniz? yapamazsınız değil mi.. çünkü bahsettiğimiz doku ve organlar bizim isteğimizle değil istemdışı otomasyonla çalışır..

biz "istemli olarak" sadece çizgili kaslarımıza emir verip yönlendirebiliriz..

işte beyin dediğimiz doku/organın da yukarda bahsettiğim doku/organardan hiç bir farkı yoktur.. sizin isteminizle çalışmaz, kendi nörokimyasal donanım içeriğinde kendi otomasyonunda çalışır..

ve sevmek, korkmak, inanmak gibi şeyler salt "düşünce" değil düşünce&duygu birlikteliğinden doğan bir beyin deklarasyonudur..

ve bir kişiyi/nesneyi/olguyu sevmeniz, korkmanız, inanmanız sizin isteminize bağlı değildir.. sadece "düşünerek" bu deklarasyonu sağlayamazsınız..

naıl bir insanı bir şeyden korktuğu için, birine aşık olduğu için suçlayıp eleştiremezseniz bir insanı da inanacından dolayı suçlayıp eleştiremezsiniz.. çünkü bu durum "duygu&düşünce simbiyotik birlikteliği"nde çalışır..

bir insan salt düşünerek bir fobisini/korkusunu yenemez..

bir insan salt düşünerek aşık olduğu insandan vazgeçemez..

ve bir insan salt düşünerek..

inancından vazgeçemez...

paslıçivi
07-10-2010, 05:12
Ben o dediginiz 1 saatlik degisimi, 1 saat degil, olabildigince fazla empati seklinde yasiyorum zaten gun icinde. Insanligin geregi budur. Yoksa kufur etmek, hakaret etmek, asagilamak, otekilestirmek vs. bunlar kolay ve basit seylerdir. Maharet degildir yani.. Onunuzdeki hasta rahatsizligindan kurtuldugunda, "oh thanks sweet Jesus!" deyip gozleri doldugunda, "hadi ordan ulan, ne Jesus'u seni ben iyi ettim" demek maharet degildir.

Siz, uyguladiginiz tedavi sonucu, size gelen iyilesmis hastaniz"Allah'a cok sukur kurtuldum doktor bey/hanim" dediginde, "hadi ulan ordan ben kurtardim seni, ne Allah'i, ne peygamberi " diyormusunuz?"

Demiyorsaniz sayet, lutfen bana hikaye anlatmayin. Insanca davranabilmek, dinlemek, duymak cok zor bir eylem degildir. Dusuncelerinizi de uygarca, hakaret etmeden, kufur etmeden dile getirebilir insanlar, karsit fikirde de olsalar.

Ha deyin ki; ben ketum ve bencil bir insanim, kimse icin 1 saatligine onun yerine gecip dusunemem, empati yapamam, foruma da bu sekilde yazamam boylesi daha durustce olur.

sevgili neva.. benim bahsettiğim 1 saatlik dönüşüm sizin yukarda bahsettiğiniz empati olayı değildir..

şayet belirttiğiniz gibi tüm kontrol sizde ise ve bir insan düşünerek, konuşarak, tartışarak değişime uğrar diyorsanız;

ben de size diyorum ki..

buyrun bir saatliğine birebir bir şablon/kalıp gibi bir müslüman, bir deist, bir hindu, bir budist olun.. yani bu insanların gerçek zannettiği şeyleri siz de gerçek zannetmeye çalışıp böyle bilinç&inanç deklarasyonunu birebir deneyimleyin..

yani 1 saatliğine öyle bir müslüman olun ki; islama allaha muhammede gelebilecek her türlü eleştiride aynı o müslümanın yaşadıklarını yaşayın, çıldırın, zıvanadan çıkın, kafanız karışsın vs..

yani 1 saatliğine öyle bir budist olun ki; budhaya ve onun öğretilerine gelebilecek eleştiride bir budist gibi hissedin, üzülün, kırılın, sinirlenin vs..

ya da bir saatliğine öyle bir panteist olun ki; o evren ve tanrı içiçeliğini içinizde bir bütünlük olarak hissedin..


1 saatliğine isevi olun, o isevinin isayı tanrı algısını birebir hissedin yaşayın deneyimleyin..

ve bu 1 saatlik deneyimi yaşadıktan sonra tekrar düşünerek, konuşarak, kitap okuyarak vs bu bilinç&inanç deklarasyonundan çıkıp tekrar şu anki halinize dönün..

yapabilir misiniz?

şayet bunu yapabiliyorsanız ben size "nörokimyasal bir robotsunuz" demekten vazgeçip önünüzde saygıyla eğileceğim..

paslıçivi
07-10-2010, 05:32
Anliyorum icinde bulundugunuz modu.. Sizin disinizda herkes aptal ve algilama sorunu yasamakta..


hayır yanılıyorsunuz, sadece bu sitede benim gibi 3-4 kişi var.. tüm dünya insanlığına oranladığımızda çok fazla kişi vardır..

ayrıca bu insanlar aptal değil sadece ataları tarafından zihin bulaştırılmış bilinçyetmezliği vakasını yaşayan insanlar.. ve bu durum bu insanların suçu değildir.. ben nasıl bir depresyon, bronşit, epilepsi, gastrit hastasını suçlayıp eleştiremezsem bu insanları da(teizm ve nontezim bilinçaçıklığı) bu durumlarından dolayı suçlayıp eleştiremem..

Sizi nicin alt etmemi istiyorsunuz? Ozel bir sebebi var mi bilincaltinizda? Sizi buna zorlayan nedir?


meditasyonun bir insanı nasıl değiştirebileceğini, nasıl özüne indirip bir çok anlamda güçlendireceğini algılayabilmeniz için.. özbenliğin ne olduğunu bir parça olsun algılayabilmeniz için..

Alt etmek bir yana, su baslikta bircok insan tarafindan celiskili ifadeleriniz kac kez sunuldu gozunuzun onune.. Durup dikkate alip, onemseyip ilgilendiniz mi ki, ben sizi alt etmeye calissam ilgileneceksiniz? Siz henuz hatalariniza, celiskilerinize sahip cikmayi dahi ogrenmemisken,gormezden gelirken, ben sizi ne diye alt etmeye ugrasayim?


o bahsettiğiniz insanları çoğu nonteizm bilinçaçıklığında ve daha önceleri kendileriyle yazışma imkanı bulduğum kişiler.. o insanlara cevap vermenin sonucunun nereye varacağını bildiğim için bu sitede mümkün olduğunca bu tartışma ve yazışmalardan uzak durmaya çalışıyorum.. çünkü her tartışma ve konuşma "hayata anlam ve içerik temelli" ye dönüşüyor.. "hayata anlam ve içerik temelli" bir bilinçdüzeyi sadece insanoğlunu böler ve parçalayıp biribirine düşman eder..

bahsettiğim bu sitedeki 3-4 kişiden "bazı konularda" hemfikir olmadığımız bir tek sevgili e.i var ve onunla yazışmaya gayret ediyorum.. çünkü karşılıklı bilinç çatışmalarımızdan her iki tarafın da faydalandığını görüyor ve böyle düşünüyorum.. ben sevgili e.i den çok şey öğrendim, sanırım o da benden.. çünkü o mektepli ben alaylıyım..

paslıçivi
07-10-2010, 05:34
.................

Neva
07-10-2010, 08:04
sevgili neva..

ben herhangi bir çaba harcamadım ki.. 11-12 yaşlarında her zaman olduğu gibi erken kalktığım sabah saatlerinde meraktan evreni, tanrıyı, sonsuzluğu varlığı, hiçliği, ölümü vs gibi kavramları gözlerim kapalı düşünürken beynim birden karıncalaşır, uyuşur ve çok değişik bir şey(trans) yaşardım..ve bu çok hoşuma giderdi, ben bunu oyun haline getirmiştim..


neyse çok uzatmayayım, bundan yaklşaık 4 yıl önce okuduğum bir kitap (osho'nun) meditasyondan bahsediyordu, kitabın adı meditasyon falan değildi, şimdi hatırlamıyorum ama kitabın içinde sık sık meditasyon kelimesi geçiyor ve ne işe yaradığından falan bahsediyordu.. hele ki orda bahsedilen bir teknik tam da benim çocukken oynadığım oyunla birebir çakışınca "oha" dedim..



yani anlıyacağınız ben kendi kendime, kendi isteğim ve irademle değişmedim.. sadece şanseseri kendi irademe/bilincime ulaştım..

ve bu değişim/dönüşüm devam ediyor..



sevgili neva aynı şeylei söylüyoruz da niye farklı algılanıyor..

evet bu yukarda verdiğiniz örnekler bu doku ve organlara fiziksel/maddesel bir temas ve yönlendirmedir..

ben "doku ve organlarınıza emir veremezsiniz" derken kastettiğim şey bu değil.. bir hekim olarak nasıl böyle bir şeyi savunduğumu düşünebilrsiniz.. bu bahsettiğiniz mesleki yaşantımızda rutin yaptığımız şeyler zaten..

hiçbir fiziksel/maddesel(medikal, cerrahi müdahele vs) araç olmadan böbreğinize, troid bezinize, kalbinize, karaciğerinize rutin çalışması dışında bir emir verip yönlendirebilir misiniz? yapamazsınız değil mi.. çünkü bahsettiğimiz doku ve organlar bizim isteğimizle değil istemdışı otomasyonla çalışır..

biz "istemli olarak" sadece çizgili kaslarımıza emir verip yönlendirebiliriz..

işte beyin dediğimiz doku/organın da yukarda bahsettiğim doku/organardan hiç bir farkı yoktur.. sizin isteminizle çalışmaz, kendi nörokimyasal donanım içeriğinde kendi otomasyonunda çalışır..

ve sevmek, korkmak, inanmak gibi şeyler salt "düşünce" değil düşünce&duygu birlikteliğinden doğan bir beyin deklarasyonudur..

ve bir kişiyi/nesneyi/olguyu sevmeniz, korkmanız, inanmanız sizin isteminize bağlı değildir.. sadece "düşünerek" bu deklarasyonu sağlayamazsınız..

naıl bir insanı bir şeyden korktuğu için, birine aşık olduğu için suçlayıp eleştiremezseniz bir insanı da inanacından dolayı suçlayıp eleştiremezsiniz.. çünkü bu durum "duygu&düşünce simbiyotik birlikteliği"nde çalışır..

bir insan salt düşünerek bir fobisini/korkusunu yenemez..

bir insan salt düşünerek aşık olduğu insandan vazgeçemez..

ve bir insan salt düşünerek..

inancından vazgeçemez...

Sayin paslicivi ;

Hala israrla kendi irademle degismedim diyorsunuz.

11-12 yaslarinda sorgulayan ve kendince trans hali yasayan cocuk, yillar sonra Osho ogretisiyle ben zaten meditasyon yapiyormusum diyerek bunu daha da gelistirmis. Hikayeniz bu.

Orada sorgulayan siz degil misiniz? Bitti.

Siz kendi iradenizle degismediyseniz, kim size ornegin muslumanliktan siyrilin diye silah dayadi? Siz dusunup, okuyup, arastirip, sorgulayip siyrilmadiniz mi?

Ne diye daha, ben kendi irademle degismedim demektesiniz ki?


Sayin paslicivi;

Tamam, demek farkli anlamda soylediniz doku ve organlara dair eylemleri..

Zaten bir onceki mesajda ikiye ayirip, rutin(dogal) isleyis diye bahsettigim, bizim disimizda calisan otomasyon sistemdir. Bu noktaya degin ayni seyden bahsediyoruz.

Beyin konusunda yaniliyorsunuz. Beyin kendi otomasyonu ile islevini devam ettirirken, bunu disardan ve icerden(kendi ic duzeneginden) aldigi sinyallerle gerceklestirir.

Mesela uyku durumunda, beyin disardan sinyal alimini yaridan fazla dusurur geceleri.. Ve kendi ic sistemini, halk tabiriyle sarj ederken, desarj yapar aslinda.

Beyin diger organlardan faklidir.

Kol veya bacak veya midenizle dusunce uretme merkezleri degildir. Dusunce uretimi beyinde gerceklesir.

Gunluk yasadiginiz olaylar ve gecmiste unutmak istediginiz olaylar, pankreasinizda veya karacigerinizde veya kalbinizde depolanmaz. Bilincaltinizda depolanir. Bilincalti merkezi beyindedir, kicimizda degildir.

Sistemin bir butun olarak uyumlu calismasi ayri bir konudur, sadece beyne ozel islevler ayridir.
Bir ALS hastasinin beyni, hasar yuzunden vucuda emir veremiyebilir, hareketler kisitlanabilir, ancak olene dek tipki saglikli insanlar gibi dusunce uretmeye ve bilincalti islevlerine devam eder.

"biz "istemli olarak" sadece çizgili kaslarımıza emir verip yönlendirebiliriz.. paslicivi "

Hayir sayin paslicivi, verdiginiz bilgi genel ifade ile yanlistir. Bazi cizgili kaslarimizi yonlendirebiliriz. Bazilarini asla yonlendiremeyiz.

Madem emir verebiliyorsunuz tum cizgili kaslariniza, haydi o zaman 1 saat boyunca istisnasiz ve kesintisiz, goz kapaklariniz birbirine asla yapismasin.

Bunu basaramassiniz. Rutinin Isleyisinin yanisira, disardan yonlendiremessiniz mesela goz kapagi kaslarini..

Zira gozyasi veya yanma hissi bir muddet sonra gozunuzu rahatsiz etmeye baslar ve gozkapaklarinizi kapamak zorunda kalirsiniz.

Elbette hicbir fiziksel/maddesel, cerrahi mudahale olmadan, bazi organlarinizi yonlendirebilirsiniz.

Mesela, solunum o saydiginiz organlara etki edebilmek icin olmazsa olmaz birincildir. Solunum yoksa, o organlarin hicbiri islevsel olarak yoktur.

Solunum yogunluguyla oynayip, beyne giden oksijeni kisabilirsiniz. Uykuya benzer bir rehavet haline gecebilirsiniz. Bakin bu esnada kalp atisiniz da farklilasir. Ayni oranda hormon salgilamalarinda da farklilik olusur. Beyin bu noktada, dis sinyal alimini sizin sayenizde dusurur, agirligi ic sinyal alimina verir.

Ust mesajda bu yuzden, bu karmasaya dusmeyin diye(rutin isleyis/disardan yonlendirim) seklinde ayirmistim ozellikle.


Yanisira hicbir fiziksel/maddesel mudahale olmadan da beyninizle emir verebilirsiniz(dusunce seklinde).. Rutin isleyisi yonlendirebilirsiniz. Korkma, iyimser dusun vs. seklinde..

Bir insan salt dusunerek, ustune giderek ve beynine "korkmayacaksin" emri vererek, ornegin bir klostrofobisini yenebilir. Her fobi sahibi veya her depresyonda olan kisi de tibbi yardim almaz. Kisi dusunerek, sorgulayarak, mukayyese ederek, karar alarak kendini duzeltebilir ve ayni sekilde korkusunun ustune gidebilir.

Mesela kisilerin bir kismi, kendi iradeleri dahilinde(bu kotudur, bunu birakmaliyim, birakacagim seklinde dusunerek ) sigarayi bu sekilde birakir.


Kendi dediginizi dogrulayabilmek icin, dusunce /duygu ikilemine, kavram karmasina dusmeyin.

Duygu, dusunce ve davranisla ile iliskilendirilir en basit tanimla.

Oysa dusunce, her zaman duygu ve davranis ile iliskili degildir.

Akliniza bir dusunce gelir, dusunursunuz ve ustunde durmadan da gecebilirsiniz.

Siz mesela;

Dusundugunuz gibi mi yasarsiniz? Yoksa yasadiginiz gibi mi dusunursunuz? Hangisi?

Ornegin, benim mesajlarim hakkinda dusunce uretebilirsiniz(olumlu/olumsuz) ama bana dair ille de herhangi bir duygulanim ve davranis gostermek zorunda degilsiniz.



Bir insan salt gereksiz ve sonucsuz oldugunu dusunerek platonik askindan vazgecebilir.

Bir insan salt dusunerek, bu sebeple inancindan da vazgecebilir.

Sizin "hayir gecemez" seklinde fikriniz, dusunceyi duygusuz ve davranissiz ele alamayasinizdir.

Kaldi ki dusunce+duygulanim olsa da , kisi dusunerek o eylemden vazgecebilir.

Tipki sizin dindar bir ailenin, dindar cocugu olmaniza ragmen, dusunup, sorgulayip muslumanliktan arinmisliginiz gibi..

Neva
07-10-2010, 08:47
sevgili neva.. benim bahsettiğim 1 saatlik dönüşüm sizin yukarda bahsettiğiniz empati olayı değildir..

şayet belirttiğiniz gibi tüm kontrol sizde ise ve bir insan düşünerek, konuşarak, tartışarak değişime uğrar diyorsanız;

ben de size diyorum ki..

buyrun bir saatliğine birebir bir şablon/kalıp gibi bir müslüman, bir deist, bir hindu, bir budist olun.. yani bu insanların gerçek zannettiği şeyleri siz de gerçek zannetmeye çalışıp böyle bilinç&inanç deklarasyonunu birebir deneyimleyin..

yani 1 saatliğine öyle bir müslüman olun ki; islama allaha muhammede gelebilecek her türlü eleştiride aynı o müslümanın yaşadıklarını yaşayın, çıldırın, zıvanadan çıkın, kafanız karışsın vs..

yani 1 saatliğine öyle bir budist olun ki; budhaya ve onun öğretilerine gelebilecek eleştiride bir budist gibi hissedin, üzülün, kırılın, sinirlenin vs..

ya da bir saatliğine öyle bir panteist olun ki; o evren ve tanrı içiçeliğini içinizde bir bütünlük olarak hissedin..


1 saatliğine isevi olun, o isevinin isayı tanrı algısını birebir hissedin yaşayın deneyimleyin..

ve bu 1 saatlik deneyimi yaşadıktan sonra tekrar düşünerek, konuşarak, kitap okuyarak vs bu bilinç&inanç deklarasyonundan çıkıp tekrar şu anki halinize dönün..

yapabilir misiniz?

şayet bunu yapabiliyorsanız ben size "nörokimyasal bir robotsunuz" demekten vazgeçip önünüzde saygıyla eğileceğim..

Sayin paslicivi;

Bakin gene bencilliginiz devam ediyor. Siz ornegin yarim saat, gercek zannettiginiz imgeleri yasiyorsunuz da, biz niye dusunce de o insanlarin yerine kendimizi koyamayalim?

Siz soyutta yasadiginiz bir eyleme bunca anlam yukluyorken, somut olan insana neden anlam ve deger yuklemeyelim, neden kendimizi onun yerine koymayalim? Neden empati yapmayalim? Kaldi ki genelde ayni surecten gelmisiz zaten..

Ben gun icinde envayi cesidini yasiyorum zaten.. Zira cokuluslu(dolayisiyla cokdinli) bir ulke yasadigim. Ve insanlarla iletisim icindeyim. Kendimi onlardan soyutlamis degilim. Her bir arkadasim, dostum ayri bir dinden, inanctan.. Bu onlarla inanclarini dusunuslerini paylasmami engellemiyor. Cunku onlari "mutlaka degistirmeliyim" diye bir kisisel eregim yok.

O dediklerinizi gun icinde, gerek iste gerek ozel hayatta zaten yapiyorum. Benim inancli/inancsiz olmam, insanlari anlamaya calismama engel degil ki..
Her insan bir oyku neticede.. Ve benim inanc/inancsizligim veya ideolojim insanligimdan onde gitmiyor.

Kimsenin onunde saygiyla egilmeyin. Sahte olur bu. Sizin hicbir ahlaki degeriniz ve kavraminiz yoktu, cunku oyle soylemistiniz.

Sizinki gidiyorsa ki bence gidiyor ve bu yuzden onlar gibi dusunemiyorsaniz, onlari anlamaya calismaktan uzak izole bir yasam tercih ediyorsaniz, bu elbette bir secimdir saygi duyulasidir, fakat ciddi bir iletisimsel sorundur.

Sonra sizin gibi muslumanlari vs. genellemeye tabi tutan bir insan da degilim.
Mesela sizin, ileri derecede genelleme yapma takintiniz var. On cesit musluman, hristiyan veya inanir vs. varsa, siz hepsini ayni cuvala koymak durumunda hissediyorsunuz kendinizi. Bu insanlikdisidir.

Birileri de ayni gerekce ile, pkk'yi kurtlere, komunistleri alevilere, sagcilari fasistlere esitliyor. Ne farkiniz kaldi onlardan?

Halbuki simitci Abidin, gunduz simit satarken komunist, aksam bilmemne klupte bodyguardlik yaparken beline silah taktiginda fasist, kurt komsuna oturmaya gittiginde pkk'li olmuyor.

Bu kadar sig bakmayi, sahsen ben 43 yasindaki, hicbir ahlaki, siyasi, dini degerlerim yok diyen bir yetiskine yakistiramiyorum(elestiri degil bu dusuncem sadece). 43 yil ciddi bir zaman zarfidir cunku.. 43 yas insani bu kadar sig bakarsa olaya, buraya uye olmus 18 yasindaki ateist'in veya teist'in de ileri geri konusmasi buyuk ve elestirilecek bir olay olmamali sizce...

Neva
07-10-2010, 10:01
hayır yanılıyorsunuz, sadece bu sitede benim gibi 3-4 kişi var.. tüm dünya insanlığına oranladığımızda çok fazla kişi vardır..

ayrıca bu insanlar aptal değil sadece ataları tarafından zihin bulaştırılmış bilinçyetmezliği vakasını yaşayan insanlar.. ve bu durum bu insanların suçu değildir.. ben nasıl bir depresyon, bronşit, epilepsi, gastrit hastasını suçlayıp eleştiremezsem bu insanları da(teizm ve nontezim bilinçaçıklığı) bu durumlarından dolayı suçlayıp eleştiremem..



meditasyonun bir insanı nasıl değiştirebileceğini, nasıl özüne indirip bir çok anlamda güçlendireceğini algılayabilmeniz için.. özbenliğin ne olduğunu bir parça olsun algılayabilmeniz için..



o bahsettiğiniz insanları çoğu nonteizm bilinçaçıklığında ve daha önceleri kendileriyle yazışma imkanı bulduğum kişiler.. o insanlara cevap vermenin sonucunun nereye varacağını bildiğim için bu sitede mümkün olduğunca bu tartışma ve yazışmalardan uzak durmaya çalışıyorum.. çünkü her tartışma ve konuşma "hayata anlam ve içerik temelli" ye dönüşüyor.. "hayata anlam ve içerik temelli" bir bilinçdüzeyi sadece insanoğlunu böler ve parçalayıp biribirine düşman eder..

bahsettiğim bu sitedeki 3-4 kişiden "bazı konularda" hemfikir olmadığımız bir tek sevgili e.i var ve onunla yazışmaya gayret ediyorum.. çünkü karşılıklı bilinç çatışmalarımızdan her iki tarafın da faydalandığını görüyor ve böyle düşünüyorum.. ben sevgili e.i den çok şey öğrendim, sanırım o da benden.. çünkü o mektepli ben alaylıyım..

Sayin paslicivi;

Yanilan sizsiniz.

Bu sitede bahsettiginiz isimlerin hicbiri sizin tarzinizda cikis yapip insanlari hasta olarak nitelendirmiyor ve kendi kendilerine degismeyeceklerini iddia etmiyor. Sizin gibi izole kalmis da degiller. Topiklerde goruyoruz, gayet normal sekilde insanlarla iletisim icindeler.

Siz bu anlamda bu sitedeki tek insansiniz. Cunku uyguladiginiz kavramin kendisi olmus durumdasiniz.

Iste elestiremem dediginiz noktada, elestirdiginiz icin 40 kusur sayfadir yazmak zorunda kaliyorsunuz hala..

Tum tartisma boyunca sergilediginiz, genelleme yapmak, hepsi bu. Dikkatli bir tartismaci degilsiniz.

Inanciniz uzre, kor gozum kor ustune misali gidiyorsunuz. Ve salt bu yuzden surekli ayni seyleri yazmak zorunda kaliyorsunuz. Cunku karsidan size yazilani, dikkatli okumak gibi bir ozelliginiz yok. Insana yonelik anlama cabasi icinde degilsiniz zira..


Ozbenligin ne oldugunu algilamadigim kanisina nasil vardiniz? Algilamadigima iliskin ispatiniz nedir ?



Siz, o tartismalarin sonu gelmez diye ilgili basliklarda yazmiyor degilsiniz. Siz baska hicbir baslikta yazamassiniz. Cunku genelleme takintiniz var. Yazsaniz da elestirilirsiniz.

Biz sizi, birakin islam, hristiyan vs. topigi, bir cocuk tacizi, tecavuzu, insan haklari veya bilim vs. haberinin altina da yazarken goremeyiz sanirim.

Cunku kavramin icinde degilsiniz, kavrami kavram seklinde sablon yasiyorsunuz. Bunun ilkeleri var, yazarsaniz o ilkeleri cigneyeceksiniz.

E soz de cikti agizdan bir kere, kisiliksizim ben, hicbir ahlaki,dini, siyasi vs. degerim vs. yok, ben kahkahayi basar gecerim diye..

Siz sadece meditasyon hakkinda yazabilirsiniz. Sizin yaptiginiz da hayata anlam verme temelli zaten, onlardan farkiniz yok ki.. Meditasyon yaptiginizi ve kisiliksizlestiginizi zannederek, hayatin anlamini yakalamaya calisiyorsunuz. Otekilestirerek. Siz de boluyorsunuz yani onlar gibi..

Size gore hayatin icinde bir hastalar, bir de hasta olmayanlar var. Ne demistiniz hani uc bes sayfa once, siz ve arkadaslariniz gibi meditasyon yapip insanca yasayanlar ve obur yanda insanca yasamayanlar var.

Sayin evrensel- insan herhangi bir konuda uzun surecler duzeyli tartisilabilecek insanlardan biri. Ben de seviyorum kendisiyle tartismayi..

Mekteplilik veya alaylilik, insanlarin birbiriyle iletisime gecmesinde engel teskil etmez. Evrensel-insan, insani anlama arzusunu sanirim mektepte ogrenmedi. Insani sevmenin egitimi yoktur cunku.. Insani severseniz,paylasimci olursaniz, insani anlama cabasi icine girersiniz.

Ancak durust olmami isterseniz, ben sizin kendisiyle fikir catistirdiginizi sanmiyorum. Cunku siz belli kaliplasmis sabit fikirlerinizden ve konulardan ote dusunme ve fikir yurutme yetisine sahip degilsiniz. Sinirlariniz var yani..

Evrensel-insan ise her konuda yazabilen, tartisabilen biri. Hemen her baslikta bir konusu mevcut. O, islam, hristiyan, ateist, teist vs. diye ayirip bolmuyor siniflamiyor insanlari. Hele hele hicbir zaman hasta olarak nitelendirmiyor.

En onemlisi de karsidaki insani, insan olarak onemsediginden dolayi anlama cabasi icine girerek, yazdigi mesaji dikkatle okuyor. Tabiri caizse kiran kirana da duzeyli bir sekilde tartismanin hakkini veriyor. Yazmis olmak icin yazmiyor yani..

Mesela size gerek ben, gerek sayin evrensel-insan, farkli soylemlerle, belki on kere dedik ki; sayin paslicivi bakin bu, bu, bu soylemleriniz celiskidir. Donup orali bile olmadiniz. Ayni seyleri yazmaya devam ettiniz. Kirilmayacaginizi bildigimden rahatca yaziverdim.

Yani bu yuzden, bence, aslinda aranizda daglar kadar fark var dusunus ve bakis baglaminda.. Ayri seylerden bahsediyorsunuz. Siz bireysel(benci), evrensel-insan(paylasimci) toplumsal bakiyor olaylara.. Ve kendine verilen yanitlari(mesajlari) insan temelli inceliyor,anlamaya calisiyor.

Yani, bu insan bana ne demek istiyor seklinde..

paslıçivi
08-10-2010, 04:43
Bir insan salt dusunerek, ustune giderek ve beynine "korkmayacaksin" emri vererek, ornegin bir klostrofobisini yene-bilir. Her fobi sahibi veya her depresyonda olan kisi de tibbi yardim almaz. Kisi dusunerek, sorgulayarak, mukayyese ederek, karar alarak kendini duzeltebilir ve ayni sekilde korkusunun ustune gide-bilir.

Mesela kisilerin bir kismi, kendi iradeleri dahilinde(bu kotudur, bunu birakmaliyim, birakacagim seklinde dusunerek ) sigarayi bu sekilde birakir.

Bir insan salt gereksiz ve sonucsuz oldugunu dusunerek platonik askindan vazgece-bilir.

Bir insan salt dusunerek, bu sebeple inancindan davazgece-bilir.




sevgili neva çok şey yazmışsınız, fırsat ve zaman buldukça hepsine cevap yazıcam.. daha eski gönderilerinize olan cevabım bitmemişti çünkü..

neyse bir baştan bir sondan idare edicez..

yukarda bahsettiğiniz insanlar hasta değildir zaten..

sağlıklı bir insan; uzaktaki, kafesteki, televizyondaki bir yılanın bir örümceğin bir farenin kendisine zarar veremeyeceğinin farkındadır ve rahatsız olup bedensel ve ruhsal yaşam kalitesi düşmez/bozulmaz..

sağlıklı bir insan; açık/kapalı/dar alanlarda kendisine bir zarar gelemeyeceğinin farkındadır ve rahatsız olup bedensel ve ruhsal yaşam kalitesi düşmez/bozulmaz..

sağlıklı bir insan; sevdiği bir nesneyi/kişiyi/mevkiyi/gücü kaybettiğinde yaşaması gereken tepkisel yas/üzüntü/acıyı geçici olarak yaşar ve sonrası normal günlük yaşamına döner.. bedensel ve ruhsal yaşam kalitesi bozulmaz..

sağlıklı bir insan; dünyaya geldiği zaman ve coğrafyada kendisine bulaştırlmaya çalışan hastalığı ya redddeder ya da sonradan bu hastalıktan kısmen ya da tamamen kurtulur..

ama dünyada varolan gelmiş geçmiş o kadar çok insan vardı ki, bunların hepsinin parmakizi farklıdır.. ve bu her insan binlerce endojen ve eksojen parametre altında doğup büyümek ve yaşamak zorundadır..

ve bu durum o insanın parmak izinden tutundan da, saç teline, göz rengine, boyuna posuna kilosuna, ruhsal gücüne, zekasına, bilincine kadar muaazzam bir çeşitlilik ve dolayısıyla bir zenginliktir.. bu varlığın/varoluşun yadsınamaz bir gerçeğidir..

işte insanoğlundaki bu zenginlik/çeşitlilik karşısında, her insanın yaşamla olan etkileşimi çok farklı sonuçlar doğurmaktadır.. kimisinin ayağının altından yılan geçer tınlamaz, bir başka kişi televizyonda gördüğü örümcekten dolayı panik atar geçirir, bir insan çocuğu öldüğünde 1 ay sonra normal yaşama dönebilirken bir diğeri 3 günlük sevgilisinden ayrıldı diye cinnet geçirir, milleti veya kendini doğrar..

peki biz insanoğlu bu zenginlik/çeşitlilik ve dolayısıyla verilen tepkilerin farklılığından dolayı ne yaparız.. insanlık toplum düzeninde çoğunluk sağlayan ve düzeni bozmayanları hem kişisel hem toplumsal uyum gösterenlere normal/sağlıklı göstermeyenlere anormal/sağlıksız diye kategorize edip sağlıksız/anormal olanlara yardım etmeye çalışırız, onları tedavi etmeye çalışırız..

siz bir hekim olarak; size başvuran, örümcek fobisi olan, aşk acısından dolayı depresyona girmiş intihar etmek üzere olan, sigarayı kendi düşüncesiyle bırakamayan, saçmalık olduğunu bile bile yüzlerce kez ellerini yıkayan, evde onu bunu kontrol etmekten bir türlü sokağa çıkamayan vs bir insan geldiğinde...

-hayır ben sizi hasta olarak kabul etmiyorum, salt düşünce gücünüzle bunu yenebilirsiniz, çünkü sizin gibi insan olup da yenebilenler var ve eski sağlıklı/normal halinize dönebilirsiniz diye geri mi gönderirsiniz..

biz kendi düşünce gücüyle normal/sağlıklı düzeye geri dönemeyen insanları niçin hasta diye sınıflandırıp onları tedavi etmeye çalışıyoruz?

şayet her insanı "kendiniz gibi" görme/zannetme yanılgısından kurtulmadığınız sürece..

-ya nasıl olur da bu insan televizyondaki yılanı görüp panik atak geçirir?

-ya nasıl olur da bir insan aşkından ayrıldı diye intihar eder?

-ya nasıl olur da bir insan saçma olduğunu bile bile binlerce kez ellerini yıkamaktan vazgeçemez?

ya bir insan nasıl olur da böyle saçma sapan şeylere(tanrı, cin, ölüm sonrası yaşam/yaşamlar) inanır ve salt düşünce gücüyle bunları aşamaz?

diye diye varoluşu anlamadan, çok büyük bir uyku hali ve farkındalıksızlıkla yaşamda bu kördüğüşün içinde yer alıp yegane değerli olan yaşamınızı ıskalarsınız..

varolan kaosu algılayabilmeniz için bu kaostan kurtulup dışardan gözlemci olmanız gerekmektedir.. gözlemci olabilmek demek bizi uyutan bu sahtebenlikten arınıp çocukluğumuzdaki o safbilincimize ulaşmamız gerekmektedir..

ona ulaşamadığınız sürece insanlığı/varoluşu gözleyip algılayamaz ve siz de bu kaosun bir parçası olmaktan kurtulamazsınız.. ya teizm düzeyinde ya da nonteizm düzeyinde bir çemberin içinde dolanıp dururken ölüm gelip kapınızı çalar ve arkada yaşadığınızı zannettiğiniz aslında yaşamadığınız koskoca bir hayatı bırakıp göçer gidersiniz..

paslıçivi
08-10-2010, 05:14
sevgili e.i. ye gelince..

bu insanların hepsine birden "doğal düşünce ürünüdür ve sorundur" deyip kendi rüyasını/programını yaratmış/yazmış bir insan..

ve bilinçli bir canlı olmanın dayattığı/zorladığı bilincimize yansıyan varlığı/evrene/yaşama bir anlam ve içerik verme konusunda insanlığın bilincini zorlayan ve merak ettiren bu duyguyu/dürtüyü bastırmaya çalışan biri..

çünkü diyor ki; bilincimize yansıyan varlığı/evreni merak edip epistemeolojik gerçekliği aşarsak, insandışı bir güce/tanrıya vs saplanıp kalırız.. o yüzden bilimin sunduklarıyla/epistemeolojik gerçeklikle yetinip, merak dürtümüzü bastırıp(merak kediyi öldürdü) insandışı kavramlara saplanıp biribirimizi yemeyelim, insanca, insana yakışır bir şekilde yaşayalım diyor..

evet düşüncesi güzel ama çok önemli bir şeyi ıskalıyor, varoluşun bir tek insanoğluna dayattığı bu bilinç tatmin olmak zorunda.. bundan kaçış yok..

bu bilinci (!?) ya varolan paket programlardan(dinler/teizm düzeyi) biriyle tatmin edeceksin..

ya da bu din/zihin hastalığının karşısına geçip bununla mücadele(felsefe/nonteizm) ederek tatmin edeceksin..

ya da bu zihin hastalığından arınıp özündeki mutlak tatmine ulaşacaksın..

sevgili e.i. teizm ve noeteizmi aşabilmiş ama özündeki mutlak tatmini yakalayamadığı için ömrünü bu ve bu tarz sitelerde her başlığı altına gece gündüz yazı yazarak geçirererek tatmin etmek zorunda..

çünkü özünden/doğasından gelen ve dayatılan ve bastırılmış bir "merak duygusu" var.. bilincine yansıyan evreni/varlığı bir bütün olarak(mutlak 1) ortaya koyamayacağının farkında..

o yüzden o karanlığın/gizemin içine giremeyip yan yola sapıyor ve "evrensel insan düşünce paketini" üretmek zorunda kalıyor.. ve o da bu paketi savunduğu oranda bilincinde oluşan merak duygusunu bastırıp kendini uyutacak..

ama ne yaparsak yapalım, bir bilincimiz var ve bu bilince yansıyan ve yansıtmak zorunda olduğumuz/bırakıldığımız bir evren/varlık var...

insanoğlu şimdilik henüz bu gizemle yaşamaya uygun evrilmedi ve inanç dediğimiz hastalıklı bir arageçiş formunda yaşıyoruz..

herşey bir zaman/süreç/evrim meselesi..

insanoğlu bu sancılı dönemi yaşamak zorunda, çünkü kaostan düzene geçiş devam ediyor..

insanoğlu ne yaparsa yapsın, varoluş/süreç bildiğini okumaya devam ediyor..

paslıçivi
08-10-2010, 05:56
Hasta dediginiz ve kendi kendilerine duzelmeleri mumkun degil dediginiz noktada da, zaten onlari dislamis oluyorsunuz.

Yanisira en celiskili yonunuz, hem hasta olduklarini ileri suruyor, hem de onlara dokunulmamasi gerektigini, uyumaya devam etmelerini ekliyorsunuz.



sevgili neva.. henüz tedavisi mümkün olmayan bir hastalık düşünün.. örneğin terminal dönemde vücudun heryerine metastaz yapmış ileri derecede bir malign CA..

bunun bir hastalık olduğunu söyleyip, "şimdilik tedavisi mümkün değil" demek; bu hastaları dışlamış/ötkileştirmek mi oluyor..

evet onlara şimdilik dokunulmaması gerektiğini söylüyorum.. çünkü elimizde "henüz/şimdilik" bir tedavi yok..

sizin bu insanlarla tartışmanız, onları uyandırmaya çalışmanız bir tedavi değil, bir OKB, bir depresyon, bir fobisi olan insanla dalga geçmek, onun hastalığıyla alay edip eğlenmekten başka bir şey değil..

teizm düzeyindeki bir insanın inancını tartıştığınızda/yanlışlamaya çalıştığınızda verdiği tepkileri, çektiği sıkıntıları, savrulamalarını görmüyor musunuz.. görmüyorsunuz değil mi, çünkü siz de aynı hastalığın pençesinde olduğunuz için o insanı algılayamıyorsunuz..

siz karşınızdaki insanın hastalığını yanlışlarken aslında "ben senden daha az hastayım"ın derdinseniz, yoksa "insanlık" falan kimsenin umrunda değil..

şayet insanlık bir parça umrunuzda olsaydı ve o insanın yaşadığı duygudurumu birebir deneyimleme şansınız olsaydı, o insanın inancı hakkında tek bir kelime etmezdiniz..

siz çiviyi çiviyle sökmeye çalışıp binlerce yıldır insanoğlunun beyhude çabasını yapmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz..

çiviyi sökecek olan pensedir..

insanlık bu inanç vs konuları varolduğundan beri konuşup tartışıyor kendi düzeyinde.. ortada olan ne peki?

hala biribirine düşman kendi soyutları uğruna biribirini öldüren insanlık, hem de bunca bilimsel teknolojik ilerlemeye rağmen..

ben size o yüzden ilk konuşma fırsatı bulduğumuzda varolan bilinç&inanç düzeyinizi sordum..

çünkü benim size söyleyeceklerim; sizin duymak isteyecekleriniz olmadığı için "sürekli aynı şeyleri tekrarlıyorsunuz" dedirtecektir, size..

ben bu söylemimle bir çok insanı karşıma aldığımın, nefretini kazandığımın farkındayım..

ama benim derdim/mücadelem; dünya insanlığının ilgi ve sevgisini üzerini toplamak için onların istediği şeyleri söyleyip binlerce yıldır yapıldığı gibi insanların uyutulması değil..

artık biri bu çocuğa bir isim koyup kral çıplak demeli.. zamanı geldi de geçiyor bile..

evet insanoğlu hastadır, yaşaması gereken, layık olduğu o güzellikleri, insanca yaşamı yaşayamıyor.. çünkü neyle mücadele ettiğinin farkında değil..

düşmanını tanımıyor..

düşman herkesin kendi içinde gizli..

herkes sokağındaki diğer pis evleri bırakıp kendi evinin önünündeki çöpleri temizlerse sokak tertemiz olacak..

ama şimdi herkesin yaptığı şey kendi önündeki çöpü görmeden diğer tüm evlerin önündeki çöpleri eleştiriyor..

sorun ortadaki, diğer taraftaki çöpler değil..

kendi önümüzdeki çöpler..

ben kendi evimin önünü temizledim ve rahatladım temiz bir yaşam sürüyorum diyorum..

herkesin kendi evinin önündeki çöpü görmesi gerektiğini ama sahtebenliğin bunu size göstermediğini söylemeye çalışıyorum..

evrensel-insan
08-10-2010, 06:11
Saygideger paslicivi;

Her zaman oldugu gibi, gene evrensel-insan adina kendi fikirlerini siralamissin.

bu insanların hepsine birden "doğal düşünce ürünüdür ve sorundur" deyip kendi rüyasını/programını yaratmış/yazmış bir insan..

Benim ve de evrensel-insan zihniyetinin insanoglu turu ve biri ile "biralip, veremedigi yok." Ben sadece dusunce ve o dusunceyi veren zihniyetin sorunsal koken ve temlini, genelde ve ozelde dile getiriyorum. Ustelik ortada bir ruya degil; her turlu algilayana izah edilmis, epistemolojik gerceklik var. Temeli de, gozlem, bilg, birikim, bilinc ve farkindaliga dayaniyor.

ve bilinçli bir canlı olmanın dayattığı/zorladığı bilincimize yansıyan varlığı/evrene/yaşama bir anlam ve içerik verme konusunda insanlığın bilincini zorlayan ve merak ettiren bu duyguyu/dürtüyü bastırmaya çalışan biri..

Hic bir seyin, hic birseye dayattigi/zorladigi bir sey yok. Bu sadece aklin kendi kendini inandirdigi ve tatmin ettigi bir dogrusu. Dolayisiyle, boyle bir akilcilik yurutmeyen icin "bastirmak " soz konusu degil. Zaten boyle bir akil yuruten de bastirmiyor. Cunku bastirmak, qualm temelinde beyni rahatsiz eder ve beyin bu rahatsizligindan bilincalti kurtulmaya calisir. Akilda, senin 1/sonsuzlarindan birini kabullenerek ve ona kendini, onun dogru olduguna ideoloji, ya da teori olarak inandirarak merakini giderir. Taki bunu tekrar sorgulayana veya bu sabitlikte bir "acaba" dogana kadar. Senin 1/sonsuzunda; meditasyon eliyle varolus ve norokimyasal yapiya verdigin akilcilik ve teslimiyettir.

çünkü diyor ki; bilincimize yansıyan varlığı/evreni merak edip epistemeolojik gerçekliği aşarsak, insandışı bir güce/tanrıya vs saplanıp kalırız.. o yüzden bilimin sunduklarıyla/epistemeolojik gerçeklikle yetinip, merak dürtümüzü bastırıp(merak kediyi öldürdü) insandışı kavramlara saplanıp biribirimizi yemeyelim, insanca, insana yakışır bir şekilde yaşayalım diyor..

Hayir, kisaca; "bilincimize yansiyanin algisini, surekli bir surec olarak bilimsel method ile, gozleme, deneye, bulusa, arastirmaya, incelemeye v.s. tabi tutalim ve bize yansiyanin algisal turevini, bilgi olarak ortaya koyalim ve epistemolojik olarakta, yanlislanana, degisene kadar; bu bilgiyi kullanip, paylasalim. Eger bunu yapmak yerine, aklimizi one cikarip ta, yansiyana insanoglu turu ve oznelligi verirsek, ve bu verilen icerik ve anlama bir yukumluluk yuklersek ve bu yukumluluge kendimizi teslim edersek, o icerik verdigimiz ne ise (soyut/somut), onu tanrilastirmis oluruz. Hem kendi tur ve birimizin varligindan bilincli ve farkinda olarak haberdar olmaz, hem de yasamimizi, bu verdigimiz degerler ugruna harcariz. Bu degerler de, dogumda itibaren bulundugu toplum ve cografya temelinde dogan bebege verilen; ayrimci, cikarci, bencil, sabitlenici, sahiplenici v.s. degerlerdir. Bunun koken ve temelide evrensel ayniliktaki dogal zihniyet ve dogal ego olarak, bir yonlendiren, otomatiklesmis, alisilagelmis ve yerlesmis bilicaltidir. Bu dogal zihniyet ve egosunu, insanoglu turu ve biri kendi kendine verdigi gibi, kendi kendinden sorgulayarak cikarabilmesini ve arinabilmesini ve ondan kurtulmasini basarabilir" diyor.

evet düşüncesi güzel ama çok önemli bir şeyi ıskalıyor, varoluşun bir tek insanoğluna dayattığı bu bilinç tatmin olmak zorunda.. bundan kaçış yok..

Kimsenin kimseye bir sey dayattigi yok. Bu bir akilcilik inancinin kendisine dogruladigidir ve sadece dogrulayani baglar. Ustelik, bu akilciligin cumleden de algilanacagi gibi, "kacisi yok" tur, yani akilciligin inandigi dogrusu temelli aklini teslim ettigi yerdir. Dolayisi ile o akli tasiyan zihniyeti, dusuncesini ve vucudunu. Ustelik, tatminin de bir teslimiyet olmasi, dusundurucudur. Cunku bu teslimiyetten kurtulacak, tatminsizligin nasil ortaya cikacagi ve akli tekrar akil yurutumune yonlendirecegi de ayri bir sorundur. Ayrica teslimiyet, inanci asmis, imana donusmustur. Bu da emir kullugu, eli kolu baglilik, caresizlik v.s. temelli PASIFIZM demektir.

bu bilinci (!?) ya varolan paket programlardan(dinler/teizm düzeyi) biriyle tatmin edeceksin..

ya da bu din/zihin hastalığının karşısına geçip bununla mücadele(felsefe/nonteizm) ederek tatmin edeceksin..

ya da bu zihin hastalığından arınıp özündeki mutlak tatmine ulaşacaksın..

Mutlak tatmin, ya da bir seyin mutlaki, kesinligi, sabitligi v.s. aklin sonudur. Dusunce ve zihniyetin yasamdan koparilisidir. Nihilizmin, bireyci akilciliginin, pasifizmidir. "Bananecilik" yerine de, aktifligi, baskalarinin da kendi ile olan sorgulama mucadelesini "durdurmaya, engellemeye, onlemeye v.s." yonelik; mudaheleci ve karismacacidir. Yani sadece aklin pasifligi degil; akilciliginda pasifligini saglamaya calismak ve ustelik, "bananecilik" one surulurken, mudahele ve engelleme aktifliginin de bilincinde ve farkinda olmamaktir.

sevgili e.i. teizm ve noeteizmi aşabilmiş ama özündeki mutlak tatmini yakalayamadığı için ömrünü bu ve bu tarz sitelerde her başlığı altına gece gündüz yazı yazarak geçirererek tatmin etmek zorunda..

Evrensel-insan'i dile getiren bireyinin, herhangi bir konuda mutlaki ve bir mutlak aramasi yoktur. O epistemolojik gercekci ve serbest dusunur olarak bir notr algili ve disardan bakis acili bir gozlemci ve dile getiricidir. Evrensel-insan zihniyeti ise, onu acik ve ferah, hic bir dogma ve dogal dusunce verisi olmayan, dolayisiyle 1/sonsuzu olmayan bireyin birey bilinci ve onun evrensel/insansal duzeyini saglamak icin zihnini surekli suregelen bir surecte yoran ve sorgulayandir. Bu sorgulamanin onunde herhangibir ideoloji, teori, inanc, dogru temelli hic bir soyutlama siniri yoktur. Bu sorgulamada; insanoglu turunun biri olarak, insanlasma ve evrensellesme temellidir. Evrensel-insan zihniyetini dile getiren bireyin de, kendine ozgu bir yasami, iliskisi ve ozel hayati vardir. Nerede, ne yapiyorsa da, bunun bilincinde ve farkindadir. Bir kisinin bir yerde vakit gecirmesi, onun tercihidir, bu vaktin suresinin de onun tercihi oldugu gibi. Daha onceki mesajlarda vakit konusunu aciklamistim.

çünkü özünden/doğasından gelen ve dayatılan ve bastırılmış bir "merak duygusu" var.. bilincine yansıyan evreni/varlığı bir bütün olarak(mutlak 1) ortaya koyamayacağının farkında..

Yukaridaki cumle, ne evrensel-insan zihniyeti, ne de onu dile getiren birey icin gecerli degildir. Cunku bahsedilen"oz/doga" insanoglunun kendi kendine yapilandirdigi ve islerlige koydugu ve de evrensel aynilik koken ve temellerine sahip, dogal zihniyet ve egosudur.

o yüzden o karanlığın/gizemin içine giremeyip yan yola sapıyor ve "evrensel insan düşünce paketini" üretmek zorunda kalıyor.. ve o da bu paketi savunduğu oranda bilincinde oluşan merak duygusunu bastırıp kendini uyutacak..

"O yuzden" ile baslayan cumle, gecerli degildir. Gecersizligi izah edilmistir. Yukaridaki cumle de, evrensel-insan zihniyeti, ya da onu dile getiren bireyinin dile getirimi degil; tamamen, yukaridaki cumle sahibinin, akil yurutumudur ve sadece onu baglar.

ama ne yaparsak yapalım, bir bilincimiz var ve bu bilince yansıyan ve yansıtmak zorunda olduğumuz/bırakıldığımız bir evren/varlık var...

insanoğlu şimdilik henüz bu gizemle yaşamaya uygun evrilmedi ve inanç dediğimiz hastalıklı bir arageçiş formunda yaşıyoruz..

Konumuz, mistisizm degilki, bir gizem olsun. Sadece insanoglu turu ve birinin dile getirimi var. Aragecis formu; evrensel-insan zihniyeti olarak, insanoglu turu ve biridir. Hayvan ile insan arasinda soyutlama gecisi yasamaktadir. Su anki soyutlama, evrensel ayniliktaki dogal zihniyet ve egosunun yapilanis ve isleyisi, algilanmadikca, sorunlu koken ve temellerinin bilincine ve farkina varilmadikca, insanoglu turu ve biri soyutlamasi olana kadar surecektir. Taki insansal zihniyet, ufka girene, dogal zihniyet ve ego teslimiyetten rahatsiz olana ve de bu rahatsizlik sorun olarak bilince ve farkindaliga ulasana kadar.

herşey bir zaman/süreç/evrim meselesi..

Burada konu evrimden ziyade, soyutlama yapilanis ve isleyisindeki kokten ve temelden devrimdir. Insanoglu turu ve birinin, birinden, birey bilinci ve bu bilincin tursel selfinin algisi ve su anki soyutlamanin, ayni kok ve temellerinin sorgulanmasi, onlardan arinilmasi devrimidir.

insanoğlu bu sancılı dönemi yaşamak zorunda, çünkü kaostan düzene geçiş devam ediyor..

Insanoglu bu sancili durumu yasamaktan ziyade, kendine bilinc alti alisilagelmislikle yasatiyor.

insanoğlu ne yaparsa yapsın, varoluş/süreç bildiğini okumaya devam ediyor..

Bildigini okuyan, bilinc altinin yonlendirdigi, insanoglu yapimli ve isletimli, dogal dusunce ve dogal egodur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
08-10-2010, 07:23
yukarda bahsettiğiniz insanlar hasta değildir zaten..

sağlıklı bir insan; uzaktaki, kafesteki, televizyondaki bir yılanın bir örümceğin bir farenin kendisine zarar veremeyeceğinin farkındadır ve rahatsız olup bedensel ve ruhsal yaşam kalitesi düşmez/bozulmaz..

sağlıklı bir insan; açık/kapalı/dar alanlarda kendisine bir zarar gelemeyeceğinin farkındadır ve rahatsız olup bedensel ve ruhsal yaşam kalitesi düşmez/bozulmaz..

sağlıklı bir insan; sevdiği bir nesneyi/kişiyi/mevkiyi/gücü kaybettiğinde yaşaması gereken tepkisel yas/üzüntü/acıyı geçici olarak yaşar ve sonrası normal günlük yaşamına döner.. bedensel ve ruhsal yaşam kalitesi bozulmaz..

sağlıklı bir insan; dünyaya geldiği zaman ve coğrafyada kendisine bulaştırlmaya çalışan hastalığı ya redddeder ya da sonradan bu hastalıktan kısmen ya da tamamen kurtulur..

ama dünyada varolan gelmiş geçmiş o kadar çok insan vardı ki, bunların hepsinin parmakizi farklıdır.. ve bu her insan binlerce endojen ve eksojen parametre altında doğup büyümek ve yaşamak zorundadır..

ve bu durum o insanın parmak izinden tutundan da, saç teline, göz rengine, boyuna posuna kilosuna, ruhsal gücüne, zekasına, bilincine kadar muaazzam bir çeşitlilik ve dolayısıyla bir zenginliktir.. bu varlığın/varoluşun yadsınamaz bir gerçeğidir..

işte insanoğlundaki bu zenginlik/çeşitlilik karşısında, her insanın yaşamla olan etkileşimi çok farklı sonuçlar doğurmaktadır.. kimisinin ayağının altından yılan geçer tınlamaz, bir başka kişi televizyonda gördüğü örümcekten dolayı panik atar geçirir, bir insan çocuğu öldüğünde 1 ay sonra normal yaşama dönebilirken bir diğeri 3 günlük sevgilisinden ayrıldı diye cinnet geçirir, milleti veya kendini doğrar..

peki biz insanoğlu bu zenginlik/çeşitlilik ve dolayısıyla verilen tepkilerin farklılığından dolayı ne yaparız.. insanlık toplum düzeninde çoğunluk sağlayan ve düzeni bozmayanları hem kişisel hem toplumsal uyum gösterenlere normal/sağlıklı göstermeyenlere anormal/sağlıksız diye kategorize edip sağlıksız/anormal olanlara yardım etmeye çalışırız, onları tedavi etmeye çalışırız..

siz bir hekim olarak; size başvuran, örümcek fobisi olan, aşk acısından dolayı depresyona girmiş intihar etmek üzere olan, sigarayı kendi düşüncesiyle bırakamayan, saçmalık olduğunu bile bile yüzlerce kez ellerini yıkayan, evde onu bunu kontrol etmekten bir türlü sokağa çıkamayan vs bir insan geldiğinde...

-hayır ben sizi hasta olarak kabul etmiyorum, salt düşünce gücünüzle bunu yenebilirsiniz, çünkü sizin gibi insan olup da yenebilenler var ve eski sağlıklı/normal halinize dönebilirsiniz diye geri mi gönderirsiniz..

biz kendi düşünce gücüyle normal/sağlıklı düzeye geri dönemeyen insanları niçin hasta diye sınıflandırıp onları tedavi etmeye çalışıyoruz?

şayet her insanı "kendiniz gibi" görme/zannetme yanılgısından kurtulmadığınız sürece..

-ya nasıl olur da bu insan televizyondaki yılanı görüp panik atak geçirir?

-ya nasıl olur da bir insan aşkından ayrıldı diye intihar eder?

-ya nasıl olur da bir insan saçma olduğunu bile bile binlerce kez ellerini yıkamaktan vazgeçemez?

ya bir insan nasıl olur da böyle saçma sapan şeylere(tanrı, cin, ölüm sonrası yaşam/yaşamlar) inanır ve salt düşünce gücüyle bunları aşamaz?

diye diye varoluşu anlamadan, çok büyük bir uyku hali ve farkındalıksızlıkla yaşamda bu kördüğüşün içinde yer alıp yegane değerli olan yaşamınızı ıskalarsınız..

varolan kaosu algılayabilmeniz için bu kaostan kurtulup dışardan gözlemci olmanız gerekmektedir.. gözlemci olabilmek demek bizi uyutan bu sahtebenlikten arınıp çocukluğumuzdaki o safbilincimize ulaşmamız gerekmektedir..

ona ulaşamadığınız sürece insanlığı/varoluşu gözleyip algılayamaz ve siz de bu kaosun bir parçası olmaktan kurtulamazsınız.. ya teizm düzeyinde ya da nonteizm düzeyinde bir çemberin içinde dolanıp dururken ölüm gelip kapınızı çalar ve arkada yaşadığınızı zannettiğiniz aslında yaşamadığınız koskoca bir hayatı bırakıp göçer gidersiniz..


Sayin paslicivi;

Her saglikli insanin, gecici takintisi, sorunu vs. olabilir. Bu demek degildir ki o insan tibben hastadir istisnasiz.

Bu yuzden o saydiklariniz adina sagliklidir, oburleri hastadir demeniz, abesle istigaldir.

Bakin buraya kadar yazistiklarimiz tibben hasta olmayan insanlar. Bir insan doktor kapisini calmissa o andan itibaren kisiye tibben hasta adayi denilir.

Cunku her doktora giden, mutlaka hasta olacak diye bir kural yoktur. Kisiler bazi gostergelerden suphelenip doktora gidebilir. Ama doktor kendisine, hayir, bu sandiginiz gibi bir hastalik degil, yasiniz vs. geregi olmasi gerekendir de diyebilir.

Sordugunuz soru ve ornekleme son derece anlamsiz ve mesajla bagdasmiyor.

Ne alaka, bana gelen hastaya git eve dusuncenle kendini iyilestir diyeyim?

Siz once yazdiginiz mesajlarin icerigini iyi tetkik edin.

Ne dediniz?

Bir insan fobisini yenemez. Ben de size yenebilir dedim.

Bir insan asik oldugu kisiden kendiliginden ayrilamaz. Ben de size ayrilir dedim.

Simdi nereden ne alaka kurdunuz da hastanedeki hastaya getirdiniz olayi?

Tabi ki doktora basvurmus insana doktor yardimci olacaktir. Boylesi anlamsiz bir mantik cikarimi olur mu?

Inancli insani da soksaydiniz hastane, tibbi hasta orneginize bari.. Niye sokmadiniz ki? Isinize gelmedi sanirim. Asil tartistigimiz konu bu degil mi?

Genellemelerinizin hatasini fazladan gereksiz mesajlar yazarak oduyorsunuz farkinda misiniz?

Varolusu bir siz anladiniz zaten, kimse anlayamadi. :p

Cok guzel yaziyorsunuz kelimede de, once siz kendi adiniza disardan gozlemci olmayi basarin, sonra bize akil verin isterseniz. Iyi bir disardan gozlemci, asla genelleme yapmaz. Bunu unutmayin.

Herkesin hayati harcama bakimindan kendi tasarrufundadir. Bu sizi ilgilendirmez ki!!!!?

Siz niye harcadiniz bir sure oncesine kadar hayatinizi, niye iskaladiniz hayati?

Hep diyorum bakin. Bencil olmayin. Kendinize tanidiginiz hak ve surecleri baskalarina da taniyin.

Neva
08-10-2010, 07:43
sevgili e.i. ye gelince..

bu insanların hepsine birden "doğal düşünce ürünüdür ve sorundur" deyip kendi rüyasını/programını yaratmış/yazmış bir insan..

ve bilinçli bir canlı olmanın dayattığı/zorladığı bilincimize yansıyan varlığı/evrene/yaşama bir anlam ve içerik verme konusunda insanlığın bilincini zorlayan ve merak ettiren bu duyguyu/dürtüyü bastırmaya çalışan biri..

çünkü diyor ki; bilincimize yansıyan varlığı/evreni merak edip epistemeolojik gerçekliği aşarsak, insandışı bir güce/tanrıya vs saplanıp kalırız.. o yüzden bilimin sunduklarıyla/epistemeolojik gerçeklikle yetinip, merak dürtümüzü bastırıp(merak kediyi öldürdü) insandışı kavramlara saplanıp biribirimizi yemeyelim, insanca, insana yakışır bir şekilde yaşayalım diyor..

evet düşüncesi güzel ama çok önemli bir şeyi ıskalıyor, varoluşun bir tek insanoğluna dayattığı bu bilinç tatmin olmak zorunda.. bundan kaçış yok..

bu bilinci (!?) ya varolan paket programlardan(dinler/teizm düzeyi) biriyle tatmin edeceksin..

ya da bu din/zihin hastalığının karşısına geçip bununla mücadele(felsefe/nonteizm) ederek tatmin edeceksin..

ya da bu zihin hastalığından arınıp özündeki mutlak tatmine ulaşacaksın..

sevgili e.i. teizm ve noeteizmi aşabilmiş ama özündeki mutlak tatmini yakalayamadığı için ömrünü bu ve bu tarz sitelerde her başlığı altına gece gündüz yazı yazarak geçirererek tatmin etmek zorunda..

çünkü özünden/doğasından gelen ve dayatılan ve bastırılmış bir "merak duygusu" var.. bilincine yansıyan evreni/varlığı bir bütün olarak(mutlak 1) ortaya koyamayacağının farkında..

o yüzden o karanlığın/gizemin içine giremeyip yan yola sapıyor ve "evrensel insan düşünce paketini" üretmek zorunda kalıyor.. ve o da bu paketi savunduğu oranda bilincinde oluşan merak duygusunu bastırıp kendini uyutacak..

ama ne yaparsak yapalım, bir bilincimiz var ve bu bilince yansıyan ve yansıtmak zorunda olduğumuz/bırakıldığımız bir evren/varlık var...

insanoğlu şimdilik henüz bu gizemle yaşamaya uygun evrilmedi ve inanç dediğimiz hastalıklı bir arageçiş formunda yaşıyoruz..

herşey bir zaman/süreç/evrim meselesi..

insanoğlu bu sancılı dönemi yaşamak zorunda, çünkü kaostan düzene geçiş devam ediyor..

insanoğlu ne yaparsa yapsın, varoluş/süreç bildiğini okumaya devam ediyor..

Sayin paslicivi ;

Bugun ego gununuz galiba..

Siz nasil meditasyon programinizi yaratip susleyip hipotez diye bize empoze etmeye calisiyorsaniz, sayin evrensel-insan'da kendi yasadigi ve deneyimledigi birikimini koyuyor ortaya..

En azindan hayal dunyasinda yasamiyor.

Evet guzel bir dusunce sunuyor, birbirimizi yemeyelim, insanca yasayalim diyor.

Iste zaten ayrildiginiz nokta, sizin bu bilinc tatmini tercihlerini yok saymaniz ve genelleyip bilinc hastaligi diye bize sunmaya calismaniz.

Evrensel-insan'in boyle bir iddiasi yok, insanlarin ateist veya teist vs. olmalari ile de sorunu yok. Onlari kisisellikleri dahilinde elestirmiyor hasta yaftasi yapistirmiyor. Onun sorguladigi din, dinsizlik vs.. kavram bazinda..

Sizinse ciddi sorununuz var bu konuda.

Insanlarin bilinci yekten degismeli hepsi tum inanc vs.degerlerini dislamali diyorsunuz. Bu sizin icin sorun. Hep sorun diyor, hem de cozum icin dinsel ogreti urunu sunuyorsunuz yine de..

Cunku kendinizi ustte ve varolusu cozmus bir tanri gibi hissetmektesiniz.

Bunu bir farkedebilseniz sorununuz kalmayacak.

Tabi gizemle yasamak, gizeme dalmak icin bir siz ve arkadaslariniz evrildi zaten.. Cok hossunuz dogrusu..:smokin:

Neva
08-10-2010, 08:02
sevgili neva.. henüz tedavisi mümkün olmayan bir hastalık düşünün.. örneğin terminal dönemde vücudun heryerine metastaz yapmış ileri derecede bir malign CA..

bunun bir hastalık olduğunu söyleyip, "şimdilik tedavisi mümkün değil" demek; bu hastaları dışlamış/ötkileştirmek mi oluyor..

evet onlara şimdilik dokunulmaması gerektiğini söylüyorum.. çünkü elimizde "henüz/şimdilik" bir tedavi yok..

sizin bu insanlarla tartışmanız, onları uyandırmaya çalışmanız bir tedavi değil, bir OKB, bir depresyon, bir fobisi olan insanla dalga geçmek, onun hastalığıyla alay edip eğlenmekten başka bir şey değil..

teizm düzeyindeki bir insanın inancını tartıştığınızda/yanlışlamaya çalıştığınızda verdiği tepkileri, çektiği sıkıntıları, savrulamalarını görmüyor musunuz.. görmüyorsunuz değil mi, çünkü siz de aynı hastalığın pençesinde olduğunuz için o insanı algılayamıyorsunuz..

siz karşınızdaki insanın hastalığını yanlışlarken aslında "ben senden daha az hastayım"ın derdinseniz, yoksa "insanlık" falan kimsenin umrunda değil..

şayet insanlık bir parça umrunuzda olsaydı ve o insanın yaşadığı duygudurumu birebir deneyimleme şansınız olsaydı, o insanın inancı hakkında tek bir kelime etmezdiniz..

siz çiviyi çiviyle sökmeye çalışıp binlerce yıldır insanoğlunun beyhude çabasını yapmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz..

çiviyi sökecek olan pensedir..

insanlık bu inanç vs konuları varolduğundan beri konuşup tartışıyor kendi düzeyinde.. ortada olan ne peki?

hala biribirine düşman kendi soyutları uğruna biribirini öldüren insanlık, hem de bunca bilimsel teknolojik ilerlemeye rağmen..

ben size o yüzden ilk konuşma fırsatı bulduğumuzda varolan bilinç&inanç düzeyinizi sordum..

çünkü benim size söyleyeceklerim; sizin duymak isteyecekleriniz olmadığı için "sürekli aynı şeyleri tekrarlıyorsunuz" dedirtecektir, size..

ben bu söylemimle bir çok insanı karşıma aldığımın, nefretini kazandığımın farkındayım..

ama benim derdim/mücadelem; dünya insanlığının ilgi ve sevgisini üzerini toplamak için onların istediği şeyleri söyleyip binlerce yıldır yapıldığı gibi insanların uyutulması değil..

artık biri bu çocuğa bir isim koyup kral çıplak demeli.. zamanı geldi de geçiyor bile..

evet insanoğlu hastadır, yaşaması gereken, layık olduğu o güzellikleri, insanca yaşamı yaşayamıyor.. çünkü neyle mücadele ettiğinin farkında değil..

düşmanını tanımıyor..

düşman herkesin kendi içinde gizli..

herkes sokağındaki diğer pis evleri bırakıp kendi evinin önünündeki çöpleri temizlerse sokak tertemiz olacak..

ama şimdi herkesin yaptığı şey kendi önündeki çöpü görmeden diğer tüm evlerin önündeki çöpleri eleştiriyor..

sorun ortadaki, diğer taraftaki çöpler değil..

kendi önümüzdeki çöpler..

ben kendi evimin önünü temizledim ve rahatladım temiz bir yaşam sürüyorum diyorum..

herkesin kendi evinin önündeki çöpü görmesi gerektiğini ama sahtebenliğin bunu size göstermediğini söylemeye çalışıyorum..

Sayin paslicivi;

Evet otekilestirmek oluyor.

Orneginiz tibbi hastaliktir.

Toplum tibben hasta degil. Bu tamamen sizin uydurmaniz.

Insanin bir dine, tanriya inaniyor veya inanmiyor olusu da hastalik degil.

O kavramlarin, egrisi dogrusu tartisilir o ayri konu.. Zira toplumsal kavramlardir.

Tartismamiz niye dalga gecmek olsun? Siz onunuze gelen her insani dalga gecici olarak mi addedersiniz istisnasiz? Hic kistaslariniz yok mudur? Bu kadar mi sig bakis aciniz?

Ha dalga gecen yok mu? Elbette var. Ama bu genelleme hastaligi neyin nesi?


Insanlik niye umurumuzda olmasin? Insanlar konusurak iletisirler. Bu din olur, siyaset olur vs. olur.

Size bakacak olsak, kimse konusmasin, tartismasin, fikir uremesin, odun gibi yasasin insanlar..

Bize salkim verip, talkimi kendiniz yutuyorsunuz farkinda misiniz?

Madem onlar uykuda ve ellenmemeli, siz ne diye bu baslikta sayfalardir onlar hasta, soyle, boyle diye zaman harciyorsunuz ki? Insan bu kadar kendi fikriyle celismez.

Hasbelkader bu topigi okuyacak, ornegin bir teisti ne diye uykusundan uyandiriyorsunuz o halde? Bu ne perhiz, bu ne lahana tursusu?

Hangi penseymis o?

Siz kendiniz meditasyona teslim ve bagimli iken, baska bir, sizce bagimliya, hastaya ne verebilirsiniz ki? Siz de o hastaligin icine dahilsiniz. Meditasyonsuz bu cizgiyi goturemessiniz cunku..
Inanciniz ve tanriniz meditasyon. Gizem sizin herseyiniz.


Cok ozur dilerim. Ama sizin soylediklerinizden nefret edilmez, aksine gulunur.
Nefret ettirebilmeniz icin ayaklari yere basan birsey sunmaniz lazim.

Sizin sundugunuz sadece meditasyon.


Hayir bakin siz bunun icin merak etmiyorsunuz bilinc/inanc yonumu.. Bunu bilirseniz ona gore kurgulayip yazacaksiniz. Istisnasiz size gore herkes hasta ya..
Halbuki sizin karsinizda bunca sayfadir , en azindan sizi insan olarak onemsedigi icin yazan biri var.

Bari bunun ayirdina varin.

Elbette sokagi temizleyelim ama meditasyonla degil. Herkesin anlayabilecegi bir dille, bir yontemle..

Meditasyonla temizlemeye kalkarsaniz sokagi, siz sokak ortasinda oturup tanriyi oynar, digerleri sokak supurmeye devam eder. Ve bu hic adil degildir.:nod:

Iste bizim de yaptigimiz, onlarin istediklerini soylemek degildir.

Soyluyor olsaydik, bu topiklerde hic gerginlik olmaz, ortalik gulluk gulistanlik olurdu.

paslıçivi
08-10-2010, 08:13
Inancli insani da soksaydiniz hastane, tibbi hasta orneginize bari.. Niye sokmadiniz ki? Isinize gelmedi sanirim. Asil tartistigimiz konu bu degil mi?



sevgili neva.. bahsettiğiniz örneği özellikle sokmadım zaten..

niye bu örneğe dahil etmediğime de yarın değineceğim..

ama bir hekim olarak bunu bulmanız çok zor değil..

ipucu vereyim..

her hasta kendi rızasıyla gelmez değil mi hekime..?

Neva
08-10-2010, 18:02
sevgili neva.. bahsettiğiniz örneği özellikle sokmadım zaten..

niye bu örneğe dahil etmediğime de yarın değineceğim..

ama bir hekim olarak bunu bulmanız çok zor değil..

ipucu vereyim..

her hasta kendi rızasıyla gelmez değil mi hekime..?

Sayin paslicivi;

Pek tabi kendi rizasi ile gelmez bazen. Ya fiziken yetersizdir gitmeye, veya doktor korkusu, hastalik cikacak korkusu vardir,yakinlari gitmeyi onerir vs.

Bazen de yaka paca getirilir. Cunku hasta degildir kendince..

Inancli/inancsiz insanlari, sirf inancli/inancsiz olduklarindan dolayi, tibben nasil hasta yapacaksiniz cidden merak ediyorum.

Kendi teslimiyetinize ragmen!!!:p

paslıçivi
09-10-2010, 07:13
sevgili arkadaşlar..

sevgili e.i. nin "doğal düşünce sorundur" tezine karşılık;

ben "teizm ve nonteizm bilinaçıklığı bir uyku ve uyku mahmurluğudur, tıbbi bir hastalıktır" diye tezimi ortaya koyuyorum..

gerçi sevgili e.i benim durumu da "doğal düşünce" içine dahil ediyor ama bunun nasıl bir sorun teşkil ettiğini sorduğumda bana insancıl/akılcı/mantıklı bir cevap veremiyor..

şimdi dünya insanlığı adına bir probleme/olumsuzluğa/sıkıntıya niçin sorun değil de tıbbi bir hastalık olarak baktığımı açıklamaya çalışayım..

benim algıma göre sorun; varolan sıkıntıyı/problemi, sorun yaratan kişinin kendi rızası dahilinde, bu insanla bilinçsel iletişime geçerek, ortadan kaldırılabilecek bir şeydir..

örnekliyelim..

kişi hem kendi hem birlikte yaşadığı toplumun bedensel ve/veya ruhsal sağlığını bozucu, tehdit edici bir tutum ve davranış içinde olsun..

kapalı bir ortamda, küçük çocukların/bebklerinde olduğu bir yerde bir kişi sigara içiyor olsun..

şimdi ortada bir "problem/sıkıntı/olumsuzluk" vardır..

henüz bunun adına sorun ya da hastalık demiyorum.. bu sigara içen kişiye gidip de;

-bak kardeşim, burda sigara içiyorsun ama sadece kendine değil burdaki insanlara ve şu çocuklara da zarar veriyorsun dediğimizde..

kişi bunu algılayıp, özür dileyip; sigarasını söndürüyorsa ya da sigarasını içmek için dışarı çıkıyorsa..

işte bu vaka bir "sorun"dur, çünkü kişiyle bilinçsel bir iletişime geçerek ortada bulunan olumsuzluğu/sıkıntıyı gidermişiz demektir..

ama aynı kişiye yukardaki ikazı yaptığınızda;

-size ne kardeşim, keyif benim keyfim değil mi, istediğim yerde içerim sigaramı, rahatsız oluyorsanız siz çıkın dışarı" deyip de sizi tınlamıyorsa ve bu sıkıntılı/problemli tutumunun farkında olmayıp genel yaşamına yansıtıp bunu süreklilik haline getirmişse işte burda bir "hastalık" sözkonusudur..

çünkü kişiyle bilinçsel bir iletişime geçilmeye çalışıldığı halde bu başarılamamakta ve kişi "insani" bir tutum ve davranış içine girememektedir.. hem kendisinin hem de birlikte yaşadığı türdeşlerin(insanların) bedensel ve/veya ruhsal sağlığını bozucu, tehdit edici bir tutum ve davranış içindedir..

artık bu insanın birlikte yaşadığı toplumla uyumlu/normal/sağlıklı bir tutum ve davranış içine girmesi için dışarıdan müdahele yapılması gerekmektedir.. işte bu müdahelenin adı "tedavi"dir, çünkü kişinin "insani" davranabilmesi ancak buna bağlıdır.. şayet bu kişiyi tedavi etmezseniz bu yanlış/olumsuz/sıkıntı/problem davranışı her yerde ve her zaman yapacaktır..

ve bu olumsuz/problem tutum/davranışı sık sık tekrarladığında ordaki insanları hem sigaranın nikotinine maruz bırakacak hem de ordaki bazı "delikanlı ve cadoloz ablalar" lar tarafından sürtüşmeye ve karşılıklı hırpalanmaya maruz kalacaktır..

işte böyle bir insanın bulunduğu durum bir sorun değil, bir hastalıktır..

başka bir örnek vereyim..

bir insan bir nesneyle/hayvanla/olguyla ilk karşılaştığında önce çok korkabilir, değişik bir reaksiyon verebilir, rahatsızlık duyabilir.. yine ortada bir "problem/sıkıntı" vardır..

bu insan bu olguyu gözlemleyerek, düşünerek, diğer insanların rahatlatıcı açıklamalar, konuşmalar eşliğinde yenip diğer insanların gösterdiği reaksiyonu gösterebiliyorsa işte bunun adı "sorun"dur.. çünkü kişi bilinçsel mekanızması eşliğinde bu problemi/sıkıntıyı aşmıştır..

şayet aynı kişi tüm bu bilinçsel mekanızmalar, iletişime geçmeler çabasında bu nesne/olguyla karşılaştığında, resmini gördüğünde, ismini duyduğunda hala bu problem/sıkıntı dan kurtulamayıp panik atak dercesinde (ya da daha hafif de olabilir) bir sıkıntı/problem yaşıyor ve çevresindekilere yaşatıyorsa işte bunun adı artık sorun değil "hastalıktır"..

çünkü kişiyle "bilinçsel mekanızmayla" iletişime geçilemeyip ortadaki sıkıntı/problem kaldırılamamaktadır.. artık bu insanın da diğer normal/sağlıklı insanlar gibi bu nesne/olguyla karşılaştığında "olması gereken insani tutum ve davranış"ı gösterebilmesi için dışardan müdaheleye, yardıma yani tedaviye ihtiyacı vardır..


şimdi verdiğim bu örnekler eşliğinde ya da benim algım açısından;

insanoğlu varolduğundan beri hem kendisi hem türdeşleri açısından bedensel ve/veya psikolojik tam iyilik halini bozan, yaşam kalitesini ileri derecede düşüren/bozan..

bu inanç/milli/ahlaki/politik vs gibi soyutlara tutunup sahiplenip sabitlenmesi ve bu yüzden biribirini yemesi bir sorun mudur yoksa bir hastalık mıdır?

zaman ve coğrafyaya göre çok farklı soyutlara tutunmuş bu insanoğlunun insani olmayan bu tutum ve davranışları yüzünden birbirileriyle olan çekişmeleri, biribirlerini üzmeleri, kırmaları ve hatta işkence yapıp öldürmeye kadar gitmeleri bir sorun mudur bir hastalık mı?

ortada olan bu "insani olmayan" problem/sıkıntı bilinçsel iletişim mekanızmalarıyla çözülebilir mi?

her alanda son birkaç yüzyılda inanılmaz geometrik bir hızla bilim ve teknolojiye erişmiş ve hatta iletişim çağı dediğimiz bu yüzyılda insanoğlunun bu varolan tutum ve davranışları niçin hala mağara adamı döneminkinden farksız olup hatta daha beterdir..

size göre bu bir "sorun" yani "hastalık değil" ve bilinçsel iletişim mekanızmalrıyla bu sorun çözülebilir..

insanoğlu zaten binlerce yıldır bu işi yapıyor.. bilinçsel mekanızmalarla

"herkes benim soyutum doğru/hakikat, benim dışındakilerin hepsi yanlış/batıl"

diyor..

bunu maymuna/fareye tapandan tutunda müslümanına, ateistine, budistine isevisine, panteizm düzeyine gelmiş biri bile aynı şekilde uyguluyor..

evet sevgili dostalar..

bahsettiğiniz ve bilinçsel iletişim mekanızmlarıyla çözülebilir dediğiniz bu sorunu binlerce yıldır çözememiş ve hatta sorunun mağara adamından günümüze katlanarak büyüdüğü(nükleer silahlanma, küresel ısınma) bir ortamda nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz..?

böyle felsefi internet sitelerinde huzuru/tatmini/bütünlüğü bozulmuş bir avuç insanın biribiriyle tartışarak, konuşarak, biribirinin soyutunu yanlışlayarak binlerce yıldır yapıldığı gibi sadece sahtebenliğin köleliğinde bilinç tatminine yönelik davranışlarla mı bu sorunu çözeceğiz..

acaba biz gerçekten

"hayvandan mı evrildik"

yoksa

"hayvana doğru mu evriliyoruz"

da bunun "farkındalığında" değiliz..

çünkü hayvanlarda bu tür sorunlar yok..

evrensel-insan
09-10-2010, 18:26
Saygideger paslicivi;

-size ne kardeşim, keyif benim keyfim değil mi, istediğim yerde içerim sigaramı, rahatsız oluyorsanız siz çıkın dışarı" deyip de sizi tınlamıyorsa ve bu sıkıntılı/problemli tutumunun farkında olmayıp genel yaşamına yansıtıp bunu süreklilik haline getirmişse işte burda bir "hastalık" sözkonusudur..-paslicivi-

Iste fark, tam da burda; cunku, dogal dusunce ve onun dogal egosu tam da senin yaptigini yapar ve ONUN ADINA KARAR VERIR VE ONA MUDAHELE EDIP, KENDI SORUNUNU ONA KABUL ETTIRMEYE CALISIR.

Halbuki olmasi gereken, bu sorunun o kisi tarafindan algilanmasi, bilince cikmasi ve farkina varilmasidir. Sen baskasinin adina karar alamazsin ve bir karari baskasina dayatamazsin. SEN, SORUNU TUM RESMI ILE ORTAYA KOYARSIN. Senin yapman gereken burda biter. Taki o kisi senden bir sey isteyene kadar, Yani, SEN SADECE SORUNU ORTAYA KOYARSIN, ONU ALGILAYAMAYANLARA HEM HASTA MUAMELESI YAPMAZSIN, HEM DE MUDAHELE EDIP, KARISMAZSIN.

Iste senin bu mudahelen, hastalik damgan ve karisman ve baskasini kendi DOGRULARIN ILE YONLENDIRMEN; tam da dogal zihniyetin, dogal egosunun bireyci akilciliginin BENCILLIGIDIR.

Cunku, sorunu (genel/ozel) tum resmi ile icinde yer almadan notr algi ve disardan bakis acisinin epistemolojik gercekligi temelinde, ortaya koymak baskadir; Bunun hastalik olduguna karar vermek, ustelik bu sorunu algilayamayan, farkina varamayan ve bilincine cikaramayani hasta ilan etmek ve onun bu sorunun rahatsizligini duymadan, zararini gormeden, bu sorun hakkinda bir acabasi olmadan ve bu sorundan habersiz bir sekilde "sorunsuz" yasayan kisiye, sorunu gostermek icin, mudahele etmek, karismak ve onun adina karar almak baskadir. Iste bu ikincisi de, dogal zihniyetin dogal egosunun bireyci akilciliginin, kendi ideolojik inancsal dogrusuna olan bencilligidir.

Hasta diye damgalanan kisi, kendini hasta gormemekte ve kendince mesela dini inanisiyla mutlu ve teslim halde yasamaktadir. Obur tarafta, ona hasta damgasi veren de, onu kendi hastaligina yani, onu mutlu kilan ve teslim alan varolusa cekme mcadelesi vermektedir.

Iste bu durum zaten, evrensel-insan zihniyeti aciklamasiyla; dogal zihniyetin, dogal egosunun, ideolojik inancsal dogrularin, dogrular arasi "benim birim, seni iyi eder" savasidir. Yani 1/sonsuzlarin, birlerinin "benim birim saglikli, seninki hasta" sabitliginin, "hastayi, saglikliya cekme, zorlama, mudahele" savasidir.

Yani, HASTANIN KENDI HASTALIGINI GORMEYIP, BASKALARINI HASTA ATFEDIP, KENDI HASTALIGINA CEKME savasidir.

Cunku, akil ve akilciligi; KENDISINI (KENDI DOGRUSUNU, IDEOLOJISINI, INANCINI) GOREMEZ ve DEGERLENDIREMEZ. Onu sorgulanmaz, sabit, sahipli v.s. olarak kabul ederek yola cikar.

Yani, BIR HASTA, HASTA OLARAK YOLA CIKTIGININ BILINCINDE VE FARKINDA OLMADAN (CUNKU KENDI HASTALIGINI GOREMEZ, AKSINE ONU TEMEL ALIR), KENDINCE HASTA ATFETTIKLERINI, KENDI HASTALIGINA CEKME MUCADELESI VERIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
10-10-2010, 09:19
Inancli insani da soksaydiniz hastane, tibbi hasta orneginize bari.. Niye sokmadiniz ki? Isinize gelmedi sanirim. Asil tartistigimiz konu bu degil mi?

Sayin paslicivi;

Pek tabi kendi rizasi ile gelmez bazen. Ya fiziken yetersizdir gitmeye, veya doktor korkusu, hastalik cikacak korkusu vardir,yakinlari gitmeyi onerir vs.

Bazen de yaka paca getirilir. Cunku hasta degildir kendince..

Inancli/inancsiz insanlari, sirf inancli/inancsiz olduklarindan dolayi, tibben nasil hasta yapacaksiniz cidden merak ediyorum.

Kendi teslimiyetinize ragmen!!!:p


sevgili neva..

daha önce bahsettiğim, sizin de bir hekim olarak çok iyi bildiğiniz dünya sağlık örgütünün(WHO) sağlık tanımlaması

-bir kişinin bedensel ve psikolojik tam iyilik hali, olarak geçer..

"bedensel"i pas geçiyorum, bunu konuşmanın şimdilik bir anlamı yok, çünkü bu konuda neredeyse herkes hemfikirdir.. zaten konumuzla da direk ilgili değil..

şimdi gelelim psikolojik/ruhsal tam iyilik haline.. Bu alandaki hastalıkların kategorize edildiği DSM sınıflamasını hepimiz biliyoruz.. Çok kabaca bu hastalıklar önce ikiye ayrılır

1-nörotik; hasta olduğunun farkında olan ve hekime kendi isteğiyle yardım almaya gelen..

2-psikotik; hasta olduğunun farkında olmayan ve hekime kendi isteğiyle yardım almaya gelmeyen.. bu grupta en belirgin hastalığın şizofreni olduğunu biliyoruz..

bu dünyanın gerçeklerinden tamamen kopmuş, kendine ait bir dünyada/soyutta yaşayan, sağlıklı dediğimiz insanlarla bir uyum içinde iletişime geçemeyen, yaşayamayan insanlardır bunlar.. ve bu düzeydeki bir şizofreni kendi algısına göre -"hasta değildir ve yaşadığı soyutta mutludur"..(deliye hergün bayram) bu insanla konuşarak, onu hasta olduğuna ikna ve tedaviye razı etmeniz çok zordur..

evet bu kişi "varolan durumundan" rahatsız değildir ama bu kişi bir sosyal varlık olduğu ve kendi türdeşleriyle birarada yaşamak zorunda olduğu için çok ciddi "sıkıntı/problemler" ortaya çıkmaktadır.. burda ortaya çıkan "sıkıntı/problemler" bir "sorun" değil bir "hastalıktır"..

çünkü kişiyle bilinçsel iletişim mekanızmalarıyla(konuşarak anlaşma) iletişime geçip varolan durumu kendisine aktarılamamakta ve birlikte yaşadığı türedeşleriyle uyumlu bir ilişki içine girememektedir.. hem kendi bedensel ve ruhsal hem de birlikte yaşamak zorunda olduğu insanların bedensel ve ruhsal sağlığını bozucu, tehdit edici bir tutum ve davranış içindedir..

bir de bilinci değişik düzeylerde kapalı hastalar(glasgow/koma) kendi istemiyle hastaneye gelemezler.. çünkü şuurları onların hasta olduğunun farkındalığında olmaya yetecek düzeyde değildir ve bedenlerine hükmedememektedirler..

bunların haricindeki insanlar genellikle hasta ve yardıma muhtaç(tedavi) olduklarının farkında ve bilincindedirler.. kendi istemleriyle hekime/hastaneye gelip varolan ruhsal ve bedensel tam iyilik halini kazanmak için bir "çaba içindedirler"..


şimdi gelelim inanç vs soyutlara bağlı hastalık durumuna..

insan yavrusu dünyaya geldiğinde bilincine yansıyan varlığın/evrenin ne olduğunu bilmemektedir.. ebeveynlerine sürekli sorular sorarak bu "doğuştan gelen merak"ını tatmin etmeye çalışmaktadır.. bir hayvan yavrusu, bir bitki tomurcuğu ebeveynini bu konuda sıkıştırıp soru sormaz, çünkü doğasından gelen bir bilinç ve dolayısıyla merak duygusu/dürtüsü yoktur.. o sadece çevresindeki şeylere dokunarak deneme/yanılma metoduyla varlığı/evreni algılamaya çalışır.. bütün derdi "somut" nesnelerdir, bilinç olmadığı için "soyut"la işi olmaz..

soyutla işi olmadığı için insandışı bir canlı yaşama geldikten sonra ebeveynleri/ataları tarafından öğreti/zihin/nonbilgi/inanç gibi soyut kavramlarla kirletilmez, hastalandırılmaz.. ve her zaman özünde/doğasında yaşar...

yeni doğmuş bir kuzuyla 10 yaşındaki bir koç ilk defa karşılaştığı bir somuta hala aynı merakla yaklaşır.. zaman içerisinde deneme/yanılma metoduyla bu nesnelere karşı nasıl bir tutum ve davranış içinde olması gerektiğini şekillendirir.. burda temel güdü "yaşamda kalıp soyunu devam ettirmesi" üzerinedir ve tutum ve davranışları bunun üzerine şekillenir..

ama insanoğlu dediğimiz canlı türü öyle değildir.. bilincine yansıyan varlığı/evreni bilmeyen o meraklı masum insan yavrusu ataları/ebeveynleri tarafından zaman ve coğrafyaya göre öğreti/zihin/nonbilgi/inanç dediğimiz soyutla öyle bir kirletilir ve hastalandırılır ki...


o meraklı, bilmeyen, sorgulayan, çoşkulu, mutlu insan yavrusu gider, yetişkin yaşa geldiğinde korkak, mutsuz, bildiğini zanneden, meraksız adeta robotlaştırılmış bir insan haline gelir.. bu bahsettiğim insanlar "teizm düzeyi bilinçaçıklığında" yaşayanlardır.. kendilerine sorarsan varlığı/evreni insan olarak verdiğimiz anlam ve içerik açısından bir bütün olarak bildiğini söylerler.. onlar tanrıyı da, ölüm sonrası yaşamları da, evrenin nasıl meydana gelip oluştuğunu da, insanın nerden ve ne amaçla geldiğini de, yaşamın amacının ne olduğunu da çok iyi bildiğini zanneden çok ama çok derin uykuda yaşayan bir insan kitlesidir.. dünya insanlığının büyük bir çoğunluğunu bu insanlar oluşturur.. ama bu bildiklerini zannettikleri şeyi kendileri sorgulayarak değil de doğdukları zaman ve coğrafyadaki ataları tarafından bir zihin giydirmesi/dayatması/şartlandırması olduğunun farkında değildirler..

bu insanlar kendi soyutlarını gerçeklik zannettikleri için dünyadaki diğer tüm zaman ve coğrafyanın soyutlarını yanlışlamak, batıl/hurafe olduğu deklare etmek zorundadırlar.. ama bunları günlük yaşamlarına pek yansıtmazlar.. onlar bu büyük bilinçyetmezliğinde çok derin uykuda günlük yaşamlarını çevresindeki kendi gibi uyuyan insanlarla birlikte (ümmet, millet, cemaat, mürit ordusu)mutlu ve huzurlu bir biçimde geçirirler..

bu insanların hepsinin ortak noktası ölüm sonrası yaşam/yaşamlar olduğuna dair ve bu yaşam/yaşamlarda bugünkü yaşadıkları dengesizlik/adaletsizlik dengelenebileceği, adaletin sağlanacağına dair çok güçlü inançları vardır.. bu cennet cehennem olabileceği gibi reenkarnasyon ve karma yaşamlar da olabilir.. bunlar zaman ve coğrafyaya göre çok farklılık gösterir.. ve bu insanlar doğasından/özünden gelen nörokimyasal fizyolojik yaşamı doyasıya yaşayamazlar.. her zaman doğasına/özüne ters bastırmak zorunda olduğu bir şey vardır.. ama kişi ölüm sonrası yaşam/yaşamlarda bu adaletin sağlanacağı inancıyla ve yaptırımların korkusuyla bu özündeki yaşamı yaşamamayı sindirmek ve kabuletmek zorunda kalır..

bu tür insanlar kendi soyutlarının dışındaki insanlarla karşılamadığı sürece sorun yoktur.. ama dünya küçüktür ve hepimiz aynı gemide yol alıyoruz.. yaşamda kalıp soyumuzu devam ettirmek için bize toprak(vatan) ve besin maddesi gerekmektedir.. işte bu "yaşamda kalıp soyunu devam ettirme" temel içgüdüsü genlerin verdiği bencilikle insanları millet/ümmet gruplaşmsına götürmüştür..

"benim soyutumdan/ümmetimden/inancımdan benim ırkımdam/milletimden insanlar yaşamda kalıp soyunu devam ettirsin" diye dünya insanlığı varolduğundan beri insani olmayan bir tutum ve davranış içindedir.. çünkü ortada sınrlı toprak ve sınrılı besin kaynağı vardır.. dünya dediğimiz ve hepimizin içinde yer aldığı gezegen sınırsız topraklara ve zenginliğine sahip değildir..

oysa insanoğlu bilinç sahibi olmanın verdiği avantajı kullanarak; nüfus planlaması, varolan toprak ve zenginliğin tüm dünya insanlığında dengeli ve adaletli dağıtılmasını sağlayarak vs gibi yöntemlerle bu insani olmayan tutum ve davranıştan vazgeçip insani bir yaşam sürebilir..

ama sahtebenlik/ego tüm bunların karşısında bir duvar gibi engel teşkil etmektedir..

yarın devam ederim..

Neva
10-10-2010, 10:03
sevgili neva..

daha önce bahsettiğim, sizin de bir hekim olarak çok iyi bildiğiniz dünya sağlık örgütünün(WHO) sağlık tanımlaması

-bir kişinin bedensel ve psikolojik tam iyilik hali, olarak geçer..

"bedensel"i pas geçiyorum, bunu konuşmanın şimdilik bir anlamı yok, çünkü bu konuda neredeyse herkes hemfikirdir.. zaten konumuzla da direk ilgili değil..

şimdi gelelim psikolojik/ruhsal tam iyilik haline.. Bu alandaki hastalıkların kategorize edildiği DSM sınıflamasını hepimiz biliyoruz.. Çok kabaca bu hastalıklar önce ikiye ayrılır

1-nörotik; hasta olduğunun farkında olan ve hekime kendi isteğiyle yardım almaya gelen..

2-psikotik; hasta olduğunun farkında olmayan ve hekime kendi isteğiyle yardım almaya gelmeyen.. bu grupta en belirgin hastalığın şizofreni olduğunu biliyoruz..

bu dünyanın gerçeklerinden tamamen kopmuş, kendine ait bir dünyada/soyutta yaşayan, sağlıklı dediğimiz insanlarla bir uyum içinde iletişime geçemeyen, yaşayamayan insanlardır bunlar.. ve bu düzeydeki bir şizofreni kendi algısına göre -"hasta değildir ve yaşadığı soyutta mutludur"..(deliye hergün bayram) bu insanla konuşarak, onu hasta olduğuna ikna ve tedaviye razı etmeniz çok zordur..

evet bu kişi "varolan durumundan" rahatsız değildir ama bu kişi bir sosyal varlık olduğu ve kendi türdeşleriyle birarada yaşamak zorunda olduğu için çok ciddi "sıkıntı/problemler" ortaya çıkmaktadır.. burda ortaya çıkan "sıkıntı/problemler" bir "sorun" değil bir "hastalıktır"..




Sayin paslicivi;

Simdi her derdiniz bitti sanirim WHO ile ugrasmaya vakit ayirdiniz.

Ustte alintiladigim kisim(diger kisim gene ayni bildik seylerin yazilmasi zira);

Burada anlattiginiz ozelliklerin kendinizde de bulundugunun farkinda misiniz?

Bakin;

Dediniz ki, bu dunyaya dair seylerle isim olmaz, ben mutlak mutlulugu yakaladim, diger insanlarin deger addettigi hicbir degerim yok. Ben meditasyonumla buldugum, onun bana kazandirdiklari ile tanimladigim gercek dunyamda mutluyum. Benim forumlarda kisilerle bu degerler uzerine iletisime gecmem mumkun degildir.

Kendi alginiza gore inandiginiz ve yasadiginizi iddia ettiginiz, size gore somut (bana gore soyutta), siz kendinize gore hasta degilsiniz(cunku kabul etmiyorsunuz) baskalari ise hasta..

Siz de sosyal bir varlik olarak biz turdeslerinizle yasamak zorunda oldugunuzdan, ileri surdugunuz inanc/iman boyutuna varmis dusuncelerinizden oturu, ciddi problem cikmakta.. En azindan su baslikta.. Ve bu sizin deyiminizle bir sorun degil hastaliktir.

40 kusur sayfadir birakin sizi ikna etmek(ki oyle bir amacimiz yok zaten), bunca mesaja ragmen acaba mi diye dusunduremedik bile..
Ki en basindan beri sizin "hasta" tabir ettiginiz insanlardan bir farkiniz olmadigini yazmistim. Cunku ileri surdugunuz seyler (meditasyon, ustbilinc)artik inanc/iman, tanri boyutuna gelmis durumda..

Simdi o halde bu bulgular esliginde, siz de kendi agzinizdan tanimladiginiz o bahsedilen sizofreni grubuna giriyorsunuz. Yani onlardan (hasta insanlardan) bir farkiniz yok.

Bilmem farkettiniz mi?
Veya bunu, bu ortaya koydugunuz bulgulari kendi uzerinizde de gozlemliyebildiniz mi, yuzlesebildiniz mi ortaya koydugunuz bulgularla?

paslıçivi
11-10-2010, 06:10
bu yukarda bahsettiğim teizm düzeyi bilinçaçıklığında olan insanlar kendi atalarının yüklediği zihin/inancın köleliğinde "doğasından/özünden uzak" "insani olmayan" bir hayat sürerler demiştik..

bazıları doğuştan ya da sonradan bir takım endojen/eksojen faktörlerin de etkisiyle bu bu zihin/inancın köleliğinden kurtulup bu kez de bu zihnin/inancın "karşıtı" olan ve yine "doğasından/özünden uzak" insani olmayan bir hayat sürer.. bu insanlara genellikele dinsiz anlamına gelen nonteizm dense de aslında bu insanlara "anti-teizm" ifadesi çok daha uygundur..

çünü bu insanlar ateist deist panteist agnostik gibi isimler almasına rağmen hepsinin ortak noktası; bilinçlerinin üzerini kaplamış, bulaşmış ve kurtulduklarını zannettikleri o zihnin/inancın karşısında, onu yanlışlamaya çalışan, bu tür teizm düzeyi insanlarla çekişmelerle, çatışmalarla geçer..

bunu şöyle bir benzetmeyle örneklendirebiliriz..

kişi birine körkütük aşıktır ama bu insana ya ulaşamamıştır ya da birlikte olduktan sonra kabullenemeyeceği bazı durumlardan veya başka sebeplerden dolayı bu insandan ayrıldıktan sonra arkasından "saydırmaya" benzer..

kişi aşkının köleliğinden kurtulduğunu zanneder ama aslında sadece aşkı nefrete dönüşmüştür.. yani kölelik sadece form/şekil değiştirmiştir ve hala devam etmektedir..

kişi ne zaman ki; bu insanla karşılaşmayıp hiç aşık olmadığı (nötr) dönemine dönebilirse işte o zaman bu kölelik sona erip kişi normal/huzurlu yaşamına geri dönebilir..


"teizm bilinçdüzeyi" düzeyi bir kölelikten sonra "antiteizm düzeyi" bir kölelik ve ardından teizm öncesine dönüş işte "kurtuluş ve şifadır"..

işte bu teizm düzeyi öncesine dönüş de; kişinin doğumdan hemen sonra 6-7 yaşlarına kadar olan kirletilmediği, ne teizm ne de antiteizm durumunda olmasıdır..

kişi tekrar özüne/doğasına dönmüştür.. yine meraklıdır, çoşkuludur, sevecendir, cesurdur, o çocukluğun verdiği saflığı ve güzelliği ve içinden geldiği gibi doyasıya bir yaşam sürmesidir..

insanoğlunun doğası/özü/özbenliği budur.. bu durumdaki bir insan diğer insanlarla hiçbir soyut yüzünden dalaşmaz, kavga etmez.. hem bedensel hem psikolojik tam bir iyilik halindedir.. hem kendisiyle hem dünya insanlığıyla barışıktır..


ama hiçbir insan evladı yoktur ki; bu doğduğundaki özünde/doğasında olan bedensel, psikolojik ve safbilincinde(herşeyden bağımsız meraklı ve sorgulayan) yaşamısına izin verilsin.. bir insanın böyle kalabilmesi için ancak ıssız bir adada sadece bu tarz bir anne baba elinde sevgi eşliğinde yetişmesiyle mümkündür.. ıssız bir ada diyorum çünkü; anne/baba her ne kadar çocuğu bu zihin/inançla kirletmese bile çocuğun medya, arkadaşları, gittiği okul, akrabaları, çevresindeki ibadethaneler, kutsal günler bayramlar vs gibi kısaca birlikte yaşadığı toplum tarafından mutlaka bir parça kirletilir ve hastalandırılır..

tabii bu kirletilme/hastalandırılma sadece "inanç bazında" olmaz.. bu çocuk milli/etnik kimlik, ahlaki öğretiler, politik görüş gibi daha bir çok soyutla kirletilip/hastalandırılıp diğer türdeşleriyle bir bölücülük/ayrımcılık insani olmayan bir tutum ve davranış içinde yaşaması için adeta programlanır..

ben tüm bu inanç, milli/etnik kimlik, ahlaki yapı, politik görüş vs, hepsine birden zihin/öğreti/nonbilgi diyorum..

bu bir paket program gibidir.. kişiler bu paket programla bir robot gibi programlanıp hastalandırıldıktan sonra tüm yaşamını ya bu değerlerin hepsinin yanında savunarak yada bunlardan bir kaçından kurtulduğunu zannederk bunların karşıtı olarak yaşamını sürdürür..


bu zihin/öğreti/nonbilgi dediğim paket program bir bilgisayar virüsü gibidir ve kişiyi/bilgisayarı hasta eder.. çünkü bir insanı olması gereken özünden/doğasından koparır.. özünde/doğasında olan safbilinci, mutluluğu, çoşkusu, cesareti, zekası, merakı herşeyi elinden alınır..


kişi yetişkin yaşa geldiğinde artık özünde/merkezinde değil kirletildiği/hastalandırıldığı bu periferdeki/çeperdeki tabakada yaşar.. bu tabakanın adı sahtebenliktir..

ve bu tabakada/katmanda/sahtebenlikte yaşayan bir insanın safbilincinin üzeri bu katmanla kara bir bulut gibi örtüldüğü için bu insanla bilinçsel iletişim mekanızmalarıyla(konuşarak anlaşma) iletişim kuramazsınız..


çünkü konuşurken söylediğiniz kelimeler kişinin özüne/safbilincine değil bu tabakaya/zihne/sahtebenliğe çarpıp kalır ve size bu sahtebenliğin savunma mekanızmaları eşliğinde çok daha sert bir şekilde geri döner..

insanın özü doğası cevizin içi gibi lezzetlidir ama dışardaki acımasız dünya bu ceviziçini korumak için ona bir kabuk yapar.. ve bu kabuk çok serttir, onu konuşarak, okuyarak, tartışarak kıramazsınız.. ve dünya insanlığı bu sert, tatsız,tuzsuz kabukta yaşar.. bu kabuk kırılmadığı sürece de cevizi "sadece kabuktan ibaret" sanmanız çok doğaldır..

ama bu kabuk kırıldığı zaman işte cevizin içine ulaşırsınız.. oraya bir kez ulaşıp tadını aldınızmı artık bir daha kabuk bağlayamazsınız..

o ceviziçinin tadını kelimeyle tarif etmek gerekirse kısaca "sevgi" diyebiliriz..

bir insanın sağlıklı olması için; bedensel, psikolojik ve "bilinçsel" tam bir iyilik hali içinde olması gerekmektedir..

ama insanoğlu henüz bunun "farkındalığında" değildir..

herşey bir zaman ve süreç meselesidir..


nasıl çok eski çağlarda insanın yaşam ve ömür kalitesini düşüren bazı normdışı vakalar hastalık değil de başka bir şeye bağlandıysa ve bilimin ilerlemesiyle bunların tedavi edilebilir bir hastalık olduğu keşfedildiyse..

bugünkü dünya insanlığının varolan bilinçsel durumunun bir hastalık olduğunun keşfedilmesi ve tedavi edilmesi sadece bir zaman ve süreç meselesidir..

çünkü "kaostan düzene geçiş süreci/evrimi" devam etmektedir..

deran
11-10-2010, 10:14
işte yıllardır bilincimde olan bu değişime bir türlü anlam veremezken şimdi rastgele olayı bulmuştum.. meğer ben çocuk yaşta meditasyon yapmaya başlamışım.. ve osho'nun asıl meditasyo kitaplarını alıp 112 tane tekniği okudum ve öğrendim ve hepsini tek tek kendimde denedim, kendime uygun olanı bulmaya çalışıyordum.. bu deneme/öğrenme sürecinde bile varolan değişimim inanılmazdı.. çünkü türk milliyetçisi, fenerbahçe fanatiği benden eser kalmamış, ne türklük ne fenerbahçe umrumdaydı artık..(bunlar tekrardır, forumda birkaç kez değindim)paslıçivi


Sayın paslıçivi bu topiği ilgiyle okuyorum katkılarınız için teşekkürler size sayın Nevaya ve diğer emeği geçenlere...
Bende çok küçük yaşlarda meditasyona başladım/başlatıldım yaşadığım büyük bir acıyla başetmem için psikolojik tedavi yerine meditasyon öğretileri aldım ve şimdi meditasyon yapıyorum Meditasyonu kolayca kabul ettim ve öğrendim çünkü önyargılarım yoktu meditasyona karşı...
Şimdi size şunu sormak istiyorum
Osho nun meditasyon kitaplarının hepsini okudum sırlar kitapları 1.2 yi ve tekniklerin hepsini bilirim ama tekniklerin hepsini deneyemedim çünkü bence bu mümkün değil..
Siz yukarda 112 tekniği tek tek denedim uyguladım demişsiniz üstelik 4 yılda bunu nasıl başardınız? bir tekniği denemek size uygun olup olmadığını anlamak için en az 3 ay zaman gerekir 112 tekniği 4 yıla nasıl sığdırdınız bu açıklamanız bana inandırıcı gelmedi
Yada benmi yanlış anlıyorum yazdıklarınızı...
Lütfen biraz daha ayrıntılı yazarmısınız?
Birde şunu yazmak isterim izninizle... meditasyon ile ilgili yazdıklarınız/yaşadıklarınız bana biraz abartı gibi geliyor yada siz Dünyadaki sayılı insanlardansınız (eğer öyleyseniz o tür insanlar hiçbirzaman yaşadıklarını böyle aleni yazmazlar)
Saygılarımla...

deran
12-10-2010, 12:42
ve bu bahsettiğim nörokimyasal robotluk sadece bilinç&inanç düzeyinde değildir..

henüz bu konuların dışında diğer tabu/soyutlardan hiç bahsetmedin.. mesela sahiplendiğin bir milli/etnik yapı, siyasi/politik görüş, ahlaki değerler, takım taraftarlığı vs gibi yaşamında senin için önemli olan sahiplenip sbitlediğin ve tutunduğun değerler var mı?

bu yukarda bahsettiğim 1 ssaatlik deneyimi bu değerler/soyutlar için de "kendim" dediğin idereciyle değiştirip özgürleştirebilir misin?

bunu da geçip bir üst aşamaya geçiyorum... mutlaka sevdiğin, değer verdiğin birinci derece yakınların(annen baban, kardeşin, eşin, sevgilin çocuğun) olsun ya da arkadaş dost çevren vardır.. bunların başına gelebilecek kötü bir olayda (böyle bir şeyi kesinlikle temenni etmiyorum) bir saat sonra kahkahayı basabilir msin?

ben basabilirim ve bastım da...

evet sen nörokimyasal bir robot değilsin ve "kendin" dediğin yöneticiyle bu beynin işleyişine yön verebilirsin ve senden böyle bir olayda beynini yönlendirmeni ve o rutin işleyişin yönünü değiştirmeni bekliyorum.

bakalım becerebilecek misin..

sen; sanal/sahte sende mi yaşıyorsun yoksa sen gerçek/öz sende mi yaşıyorsun..?

bunu algılamanı bekliyorum senden (algılayamayacağını bile bile)

Sayın paslıçivi,
Çok mu abartmışsınız ne...
Meditasyon ile 4 Senede herşeye kahkahayı basacak hale gelerek...
Geride paslıçivi adına ne kaldı acaba onu merak ediyorum?

Saygılarımla...

paslıçivi
18-10-2010, 08:44
Sayin paslicivi;

Simdi her derdiniz bitti sanirim WHO ile ugrasmaya vakit ayirdiniz.

Ustte alintiladigim kisim(diger kisim gene ayni bildik seylerin yazilmasi zira);

Burada anlattiginiz ozelliklerin kendinizde de bulundugunun farkinda misiniz?

Bakin;

Dediniz ki, bu dunyaya dair seylerle isim olmaz, ben mutlak mutlulugu yakaladim, diger insanlarin deger addettigi hicbir degerim yok. Ben meditasyonumla buldugum, onun bana kazandirdiklari ile tanimladigim gercek dunyamda mutluyum. Benim forumlarda kisilerle bu degerler uzerine iletisime gecmem mumkun degildir.

Kendi alginiza gore inandiginiz ve yasadiginizi iddia ettiginiz, size gore somut (bana gore soyutta), siz kendinize gore hasta degilsiniz(cunku kabul etmiyorsunuz) baskalari ise hasta..

Siz de sosyal bir varlik olarak biz turdeslerinizle yasamak zorunda oldugunuzdan, ileri surdugunuz inanc/iman boyutuna varmis dusuncelerinizden oturu, ciddi problem cikmakta.. En azindan su baslikta.. Ve bu sizin deyiminizle bir sorun degil hastaliktir.

40 kusur sayfadir birakin sizi ikna etmek(ki oyle bir amacimiz yok zaten), bunca mesaja ragmen acaba mi diye dusunduremedik bile..
Ki en basindan beri sizin "hasta" tabir ettiginiz insanlardan bir farkiniz olmadigini yazmistim. Cunku ileri surdugunuz seyler (meditasyon, ustbilinc)artik inanc/iman, tanri boyutuna gelmis durumda..

Simdi o halde bu bulgular esliginde, siz de kendi agzinizdan tanimladiginiz o bahsedilen sizofreni grubuna giriyorsunuz. Yani onlardan (hasta insanlardan) bir farkiniz yok.

Bilmem farkettiniz mi?
Veya bunu, bu ortaya koydugunuz bulgulari kendi uzerinizde de gozlemliyebildiniz mi, yuzlesebildiniz mi ortaya koydugunuz bulgularla?


sevgili nevanın bu son yazısından sonra bu sitede yazmama kararı almıştım.. bunun sebeplerini dilim döndüğünce açıklamaya çalışayım..

-birincisi son dönemlerde TD sitesine ve felsefeye olan ilgimde azalma başlamıştı, zaten sadece günün belli saatinde 2-3 saatlik bir zaman ayırabiliyordum..

-ikincisi, konuşarak bazı şeyleri bazı bilinç seviyelerine aktarmanın ne kadar zor ve imkansız olduğunu bizzat gördüğümden artık umudumu yitirmiştim.. sevgili neva bu toplumda tıp eğitimi almış ve kalburüstü bir bilince zekaya birikime sahip olmasına rağmen benim ifadelerimle beni ve bir şizofeni hastasını özdeşleşdirecek düzeyde..

evet tanımlamaya göre ben de bir şizofren gibi görünüyorum ama

bir şizofreni hastası toplum içinde hem kendine hem çevresine bedensel ve psikolojik zarar verebilecek tutum ve davranışlarda bulunurken ve birlikte yaşadığı topluma zarar vermeden, uyumlu barış içinde yaşaması için mutlaka yardıma muhtaç iken..

ben günlük yaşantısını dostalarıyla arkadaşlarıyla büyük bir uyum ve dostluk içinde yaşarken, insan sağlığına hizmet olan hekimlik mesleğimi kimsenin inancını milliyetini dilini rengini ırkını siyasi görüşünü ayırt etmeden sadece insan oldukları için hizmet vermeye gayret eden bir insanım..

ve hekim olmuş bir insan bu aradaki devasa farkı görüp algılayamayacak düzeyde sahtebenliğin kurbanı olarak benim tüm insanlık adına iyi/güzel düşünce ve temennilerimi görmeyip sadece bana olan saldırılarını devam ettiriyorsa..

ben de sevgili nevanın bir meslektaşı olarak insanlara bilinç aktarımının konuşarak ne kadar zor olduğu konusunda umutlarımı iyice yitirmiştim..


üçüncüsü, hiç bir şeyin bir insanın mutluluğu/huzurundan daha önemli olmadığı bilincine varan bir insanım.. benim ulaştığım ve bu sitede paylaştıklarım "dünya insanlığına bir parça faydası olur mu" düşüncesiyle paylaştığım şeylerdi.. ama gördüm ki bunları paylaşmak bile bazı insanların kalplerini kırıyordu..

ve kendi kendime "değmez" dedim.. kendi ulaştığın bilincinle otur kıçının üstüne kimsenin huzurunu bozma, kalbini kırma.. bunu burdaki 2 dostumla özelden paylaştım..

evet ben bu insanlara "bilinçyetmezliği hastasıdır" diyorum ve bunun arkasında ısrarla duruyorum.. ve bu "hastadır" kelimesini kullanırken bir hekim olduğumun farkındalığıyla bunu söylüyoruyum, sokaktaki adamın "-hasta len bu adam" tarzında değil..

siz bir hekime gittiğinizde -siz de gastrit var, depresyon var, bronşit var demesini nasıl algılıyorsanız benim söylediklerimi de öyle algılamanızı rica ediyorum..

çünkü piyasada bunların tıbbi bir hastalık olmayıp elindeki soyutla/muskayla/okumayla/üflemeyle/programla sizi "iyi" edebileceğini söyleyen üçkağıtçı dalkavuklar her zaman olacaktır..


bunlar tarihte peygamber, mistik, usta, hacı hoca efendi, bilge insan gibi çok değişik adlar altında sizi bilimden uzak " sadece kendi ellerindeki ilaçla" iyileştirebileceğini söyleyen, size bu vaadi verip kendi doyumsuz benlikleri için sizi ve tüm soyunuzu iliğinize kadar sömüren insanlık vampirleridir..

bilimden başka hiçbir şeye hele hele bir insana, elindeki soyuta/programa sakın bel bağlamayın..

insan eliyle, insan adına üretilmiş her soyut(bunun ne olduğu hiç önemli değil, bu bir din de olabilir, bir ideoloji, bir düşünce şekli de) sadece sizi sömürmek için vardır..


ama bu sömürü çok kurnazca yapılır ve size "insanlık" adı altında, altın tepside sunulur.. üzeri güzel kelimeler ve soyutlarla süslenmiş o zehiri içtiğinizde artık iş işten geçmiştir..

teizm ve nonteizm(anti-teizm) bilinçaçıklığındaki insanların faydası da zararı da cürmü kadardır, ama bu bilinç düzeylerini aşmış insan, insanlığın asıl tehlikesidir..

tam uyanık olun, uyanık kalın ..

paslıçivi
18-10-2010, 09:49
Saygideger paslicivi;

-size ne kardeşim, keyif benim keyfim değil mi, istediğim yerde içerim sigaramı, rahatsız oluyorsanız siz çıkın dışarı" deyip de sizi tınlamıyorsa ve bu sıkıntılı/problemli tutumunun farkında olmayıp genel yaşamına yansıtıp bunu süreklilik haline getirmişse işte burda bir "hastalık" sözkonusudur..-paslicivi-

Iste fark, tam da burda; cunku, dogal dusunce ve onun dogal egosu tam da senin yaptigini yapar ve ONUN ADINA KARAR VERIR VE ONA MUDAHELE EDIP, KENDI SORUNUNU ONA KABUL ETTIRMEYE CALISIR.

Halbuki olmasi gereken, bu sorunun o kisi tarafindan algilanmasi, bilince cikmasi ve farkina varilmasidir. Sen baskasinin adina karar alamazsin ve bir karari baskasina dayatamazsin. SEN, SORUNU TUM RESMI ILE ORTAYA KOYARSIN. Senin yapman gereken burda biter. Taki o kisi senden bir sey isteyene kadar, Yani, SEN SADECE SORUNU ORTAYA KOYARSIN, ONU ALGILAYAMAYANLARA HEM HASTA MUAMELESI YAPMAZSIN, HEM DE MUDAHELE EDIP, KARISMAZSIN.

Iste senin bu mudahelen, hastalik damgan ve karisman ve baskasini kendi DOGRULARIN ILE YONLENDIRMEN; tam da dogal zihniyetin, dogal egosunun bireyci akilciliginin BENCILLIGIDIR.

Cunku, sorunu (genel/ozel) tum resmi ile icinde yer almadan notr algi ve disardan bakis acisinin epistemolojik gercekligi temelinde, ortaya koymak baskadir; Bunun hastalik olduguna karar vermek, ustelik bu sorunu algilayamayan, farkina varamayan ve bilincine cikaramayani hasta ilan etmek ve onun bu sorunun rahatsizligini duymadan, zararini gormeden, bu sorun hakkinda bir acabasi olmadan ve bu sorundan habersiz bir sekilde "sorunsuz" yasayan kisiye, sorunu gostermek icin, mudahele etmek, karismak ve onun adina karar almak baskadir. Iste bu ikincisi de, dogal zihniyetin dogal egosunun bireyci akilciliginin, kendi ideolojik inancsal dogrusuna olan bencilligidir.

Hasta diye damgalanan kisi, kendini hasta gormemekte ve kendince mesela dini inanisiyla mutlu ve teslim halde yasamaktadir. Obur tarafta, ona hasta damgasi veren de, onu kendi hastaligina yani, onu mutlu kilan ve teslim alan varolusa cekme mcadelesi vermektedir.

Iste bu durum zaten, evrensel-insan zihniyeti aciklamasiyla; dogal zihniyetin, dogal egosunun, ideolojik inancsal dogrularin, dogrular arasi "benim birim, seni iyi eder" savasidir. Yani 1/sonsuzlarin, birlerinin "benim birim saglikli, seninki hasta" sabitliginin, "hastayi, saglikliya cekme, zorlama, mudahele" savasidir.

Yani, HASTANIN KENDI HASTALIGINI GORMEYIP, BASKALARINI HASTA ATFEDIP, KENDI HASTALIGINA CEKME savasidir.

Cunku, akil ve akilciligi; KENDISINI (KENDI DOGRUSUNU, IDEOLOJISINI, INANCINI) GOREMEZ ve DEGERLENDIREMEZ. Onu sorgulanmaz, sabit, sahipli v.s. olarak kabul ederek yola cikar.

Yani, BIR HASTA, HASTA OLARAK YOLA CIKTIGININ BILINCINDE VE FARKINDA OLMADAN (CUNKU KENDI HASTALIGINI GOREMEZ, AKSINE ONU TEMEL ALIR), KENDINCE HASTA ATFETTIKLERINI, KENDI HASTALIGINA CEKME MUCADELESI VERIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan


evrensel insan..

sorun ile hastalık arasındaki o ince çizgiyi algılaman için vermiştim bu örneği..

olayı biraz sertleştirelim..

kapalı bir ortamda sigara içerek insanlara/bebeklere zarar veren ve uyarıları(bilinçsel iletişim mekanızması/insanlar konuşa konuşa anlaşır) tınlamayan ve bunu yaşam biçimi haline getiren bir insanın davranışını "hastalık" olarak görmüyorsun..

küçük çocuklara, yaşlılara ve hatta kendi çocuğuna cinsel tecavüzde bulunan bir insana bilinçsel iletişim mekanızmlarlarla(konuşarak ikaz etme) iletişime geçmenize rağmen, bu tutum ve davranışı devam ettiriyorsa, bunu bir yaşam biçimi hailine getirmişse..

sence bu bir sorun mudur hastalık mıdır..?

sence sorun ve hastalık farkı nedir..

bir sıkıntı/proplemi ne zamana kadar "sorun", hangi sınırdan sonra "hastalık" olarak görüp müdahele etmeliyiz?

ve bu konuyu seninle hodri meydanda konuşmak istiyorum..

birebir ve teke tek..

kabul edersen şayet..

spartacus
18-10-2010, 14:23
Sevgili Paslıçivi

Hastalığa karşın ben çözümünü bulmuşsunuz. Bu bir çözüm müdür, tüm hastalara öneriniz, reçeteniz nedir? Hastalığı bir başka uyku ile çözmek mi? değilse;


"bil-mek"teki bil,

"bil-im"deki bil kökeninden gelir..

bunun haricindeki her türlü bil kökenli kelime/kavram bir inançtır, bil-diğini zannetme yanılgısıdır..

bilimin ürettiği her türlü yasa/kanun "bil-gi"dir..

bu bil-giye ulaşan ve deklare eden insanoğlu bil-iyordur..

"bil-gi"nin ve "bil-me"nin en büyük ayırıcı özelliği; dünya insanlığı gözüönünde sınanabilinir, doğrulanabilinir, yanlışlanabilinir, tekrarlanabilinir ve tüm dünya insanlığının tartışmasız hemfikir olduğu veri/olgu/datalardır..

bu özelliği taşımayan hiç bir olgu/veri/data bilgi ve bilme değildir..
..

bunlar eşliğinde bilincimize yansıyan varlığı/evreni bir bütün olarak bildiğini zannedip "herşey maddeden ibarettir" diye
sınanamayan,
tekrarlanamayan,
ve tüm dünya insanlığının tartışmasız hemfikir olmadığı
ateizm felsefesi
sadece belli bir bilinçaçıklığına sahip
belli sayıda bir insanoğlunun
sahiplenip, sabitlediği
ve "tek"e
yani "bilgi"ye indirgediği,
diğer bir ifadeyle "bildiğini zannettiği"
bir "inanç"tır,
bir "uyku mahmurluğu"dur..

Somut örneğiniz nedir? Şu anlattıklarınız size göre ve tüm yazılarınızda aynen bu minvalde. Bende çıkıp şunu yapsam ne anladık bu bilgiden, yukarıdaki örnekde ateist yerine paslıçivi yazsanız bir şey değişir mi? Değişmez! Çünkü somuta dayalı yani bilgiyi kapsayan verilerden oldukça uzaksınız. Mümkünse kendi öznelliğinizle değil, bu forumu okuyanların çoğu meditasyon yapmıyor sanırım, "ben" ile başlayan ve "ben" ile devam eden ve "ben" ile biten tüm şeyleriniz düşüncenizdir-ki inançsalsınız, bırakın düşünceyi salt kendinize ve yönteminize aşırı bir inanç besliyorsunuz, bunu biraz düşünün derim-.

Sizin düşüncelerinizi yukarıda sizden alıntıladığım maddelerin arasında nereye koyabiliyorsunuz? Hiç bir yerine koyamıyorum diyor iseniz, kendinizi ifade edebilmenin en ideal yolu, başkasını öne sürmemek, ona göre varlık koşulu belirlememektir. Buyrun somut anlatın, örnekler verin... örnekleriniz düşünce biçiminde olmasın, bilgi olsun ki, bizde nüansı yakalayabilelim, bizde bilgilenelim...

Örneğin sizin düşünceleriniz tüm insanlığa mal olmuşmudur, herkes hem fikir mi?

Bu güne kadar okuduklarımda sizin bir taraftan eleştirir iken diğer tarafdan ise eleştirdiklerinizi pekde incelememiş olduğunuzu görüyorum ve zaten muhatabınız da yok. Öyleki, alıntı yok, örnek yok, eleştiri yönelttiğiniz düşüncelere somut veriler yok, peki size neden inanalım? Siz sürekli ben söylediğim için, bir şeyleri gördüğüm için(meditasyon örneğin bir parçası), farkına vardığım için gibi, salt düşünsel ve inançsal örnekler veriyorsunuz, salt düşünsel olarak her gün o kadar çok insan bir şeylerin farkına varıyor ki... Çözüm olarak sunduğunuz yöntem dahi bir mahmurluk, ilkel benlik durumu ve o durum özneyi aşamaz, bireyi aşamaz durumda. Verdiğiniz örnekler sizi aşmadığı için haliyle somut bir soru sormak da mümkün olmuyor ve sorular sadece size yöneliyor. Öyle bir yol izlemelisiniz ki, ilgililer sizi değil, ortaya koyduğunuz konuları ele alabilsin.

Buyrun somut örnek verin diye dönmezden evvel, siz iddialarınız için somut örneklerinizi, kaynakları ile ortaya koyun ve ardından da çürütün. ister düşünce deyin, ister inanç deyin, çürütülmeyen hiç bir inanç, çürütülmeyen hiç bir düşünce bilgi ile ele alınamaz.

evrensel-insan
18-10-2010, 17:26
Saygideger paslicivi;

sence sorun ve hastalık farkı nedir..-paslicivi-

Ben bunun farkini sana bu baslikta izah etmistim. Birincisi bana gore hastalik bir teshis konusudur ve bunu da doktorlar koyar.

Ayrica hastalik teshisi, belirli bir tibbi tahlillerin sonucu konur. Ustelik hastaligin sadece fiziki degil, psikolojik yanlarida olabilir.

Ama bugun tip bilimi, bir kisinin dunyanin hangi cografyasinda, hangi toplumunda yasarsa yasasin, o kisinin dogumundan itibaren almis oldugu etik ve metafizik tabularla, degerlerle yasamasini; kendisine verilen, ya da kendisinin sectigi bir ideolojik inancsal dogruya sahip olmasini ve kendi varligini ve yasamini bu degerler ugruna harcamasini ve kendi turu ile ayrimcilik, cikar icin mucadele etmesini ve bu mucadeleyi guce otoriteye dayandirmasini v.s. bir hastalik olarak algilamiyor.

Zaten boyle bir algi olsa, bu algi toplumun her birinin yetismesine de egitim, ogretim olarak yansir.

Bunun disinda emperyalist zihniyet ve onun dogal zihniyet ve egosu, henuz her turlu sistem yonlendirim ve yonetim olarak dunya da hakimiyetini surdurmektedir.

Oyuzden de konu hastalik degil, sorundur. Sorun da sadece bu sorunu duzeyine, bilgisine, bilincine ve farkindaligina gore algi ve bu alginin rahatsizlik vermesi ve zarar vermesi konusudur. Bunun kararini da kisinin kendisi vermek durumundadir. Bu da kisinin sorunlari algiladigi olcude sorgulamasina, irdelemesine v.s. baglidir.

Oyuzden de kimse kimseye kendi ideolojik inancsal dogrusu ile mudahele edemez. hak ve ozgurlukler herkes ve her duzeydeki kisiler icin gecerlidir.

Bu da saygi ve vicdan temelindeki kisilerin birbirlerinin farklariyla birlikte antiayrimci bir yasam ve iliski demektir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
18-10-2010, 17:43
Saygideger paslicivi;

Ayrica hastalik, teshis ve tedavi gerektiren bir tibbi, psikolojik durumdur. Benim hem bireysel hem de evrensel-insan olarak boyle bir yetkim de insiyatifim de yok. Ben ancak kendi sorunlarimi kendim sorgular, evrensel-insan zihniyeti olarakta gozlemledigim sorunlari tum resmi ile genel veya ozelde dile getiririm. Hastalandigim zaman da, ya da bir fiziksel rahatsizligimda da doktora gider, onun dediklerini algilar ve verdigi tedaviyi uygularim.

Ne baskasinin, sorununu hastaliga tasirim, ne de ona onun bilinci, farkindaligi olmadan "senin boyle bir sorunun var" teshisi koyarim.

Ama bir kisi, kendince kendiile ilgili gordugu bir sorun varsa ve benim ile bu konuda ozel olarak gorusmek isterse, o zaman da elimden gelen bilgi, birikim, bilinc, farkindalik ve gozlemimi onunla paylasirim. Algiladigi sorunun yine onun algisi temelinde bir cozume gitmesinde de gozlemimi dile getiririm. Bu temelde de iyi bir psikolojik dinleyici, algilayici ve empati kurabilen bir zihniyete sahip oldugumu da cevrem soyler. Hem soylenenlerin kisiselliginin korunmasi hem de dile gelenlerin empati ile algilanmasi acisindan.

Ama "sen soylesin ve sorun yasiyorsun" v.s. temelli hic bir yanasimda bulunmam. Sadece "bu dusunce ve davranisin, geneldeki/ozeldeki sorunsal resmi budur" icerikli, disaridan bakis acili ve notr algili epistemolojik gercekci bir resmi dile getiririm.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-10-2010, 07:06
Hastalığa karşın ben çözümünü bulmuşsunuz. Bu bir çözüm müdür, tüm hastalara öneriniz, reçeteniz nedir? Hastalığı bir başka uyku ile çözmek mi? değilse;



sevgili spartacus

ben bir çözüm ya da reçete bulmadım, elimde böyle bir şey yok.. ben sadece varolan sıkıntının/problemin bir "tıbbi bilinçyetmezliği vakası/hastalığı" olduğunu tezini sunuyor ve savunuyorum..

sıkıntı/problem dediğim şey de; evrensel insanın "sorun" benim "hastalık" dediğim varolan dünya insanlığı arasındaki insani olmayan yaşam biçimi..

meditasyon kavramına gelince; kendimdeki değişiklikleri buna bağlıyorum dedim ve bu söylediklerimin hiçbir zaman bilgi düzeyinde olmadığını sık sık dile getiriyorum zaten.. sadece kişisel deneyimimdir diyorum..

burası bir felsefe sitesi.. felsefe yaparken, konuşurken "somut kanıt istemek" insanoğlunun hala bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığına erişmediği gösteriyor zaten.. "somut kanıtı olan şey" zaten bilgidir ve tartışılmaz, konuşulmaz.. o "somut kanıtlar" sayesinde evrensel onayını alıp bilgi/kanun/yasa halini almıştır..

bilmek/bilgi felsefenin değil bilimin işidir.. ve bilmek/bilginin en büyük özelliği bir verinin/datanın dünya insanlığı tarafından evrensel onay almış olması, tekrarlanabilir, sınanabilinir olması özelliği taşımasıdır.. bu yüzdendir ki bilgi/bilmek; dünya insanlığını bölmez, tartıştırmaz, insani olmayan bir tutum ve davranış içine sokmaz, sokamaz..

bilmek/bilgi dışındaki her türlü data/veri nonbilgidir/öğretidir.. bunlar değişik adlar altında sınıflandırılır.. tez, hipotez, varsayım, teori vs.. bu saydığım nonbilgilerin en büyük özelliği sınanabilinir, tekrarlanabilinir özelliğinin olmaması ve evrensel onay almamış ve dolayısıyla dünya insanlığını insani olmayan bir tutum ve davranış içinde bölücü, düşmanca yaşatmasıdır..

evrensel insanın "doğal düşünce sorundur" söylemine karşılık benim "teizm ve antiteizm bilinçaçıklığı bir tıbbi hastalıktır" ifadelerimiz bir bilgi değil nonbilgidir..

nonbilgi ana başlığı altında da "tez" sınıflamasına girer.. yani kişisel bir varsayımdır, öngörüdür..

şimdi tüm bunlar ışığı altında benim tezimi tartışmak isterseniz, nasıl böyle bir varsayıma/teze ulaştığımı seve seve konuşur tartışırım.. çünkü bir hekimim ve "sağlıklı insan" ve "hastalık" kavramlarını bilen bir insanım.. bir insanın "sağlıklı olması" ne demektir "hasta olması" ne demektir ve teizm antiteizmi niçin ilerde bulunabilecek bir ilaç/yöntemle tedavi edilebilir bir hastalık olarak gördüğümü oturur konuşuruz..

ve tekrar söylüyorum, burda bir hastalıktan bahsederken bir hekim olmanın bilinciyle konuşuyorum.. yani bir hekim karşısındaki insana hasta dediği zaman onu eleştirmez, onu suçlamaz, onu dışlamaz, sadece onu "eskiden sahip olduğu tam iyilik hali"ne döndürmek için bilgisini kullanır ve hasta dediği bu kişiye yardımcı olmaya çalışır..

çünkü hasta dediğimiz insan "bedensel, psikolojik ve bilinçsel tam bir iyilik hali" içinde değildir.. tıbbın amacı bu tam iyilik hali bozulmuş insanları eski yaşam kalitesine tekrar döndürmektir..

paslıçivi
19-10-2010, 08:07
Ama bugun tip bilimi, bir kisinin dunyanin hangi cografyasinda, hangi toplumunda yasarsa yasasin, o kisinin dogumundan itibaren almis oldugu etik ve metafizik tabularla, degerlerle yasamasini; kendisine verilen, ya da kendisinin sectigi bir ideolojik inancsal dogruya sahip olmasini ve kendi varligini ve yasamini bu degerler ugruna harcamasini ve kendi turu ile ayrimcilik, cikar icin mucadele etmesini ve bu mucadeleyi guce otoriteye dayandirmasini v.s. bir hastalik olarak algilamiyor.



evet dediğin doğrudur, sadece tıp bilimi değil, henüz dünya insanlığı bu durumun bir "sıkıntı/problem" olduğunu algılayamıyor..

bunu algılayanlar sen ben gibi çok sınırlı sayıda insan.. onun haricindeki nerdeyse dünya insanlığının tamamına yakını henüz doğal düşünce(teizm ve antiteizm bilinçdüzeyi) de yaşıyor çünkü..

bu insanlar hala "yaşama/evrene anlam içerik verme temelli" bir bilinç düzeyindeler..

bu bilinç düzeyinin dünya insanlığı için bir sıkıntı/problem olduğunu algılayamazlar ve kendi yaşama/evrene verdiği anlam ve içerik dışındaki diğer hepsini yanlışlamak ve onlarla hem zihinsel/bilinçsel hem somut/bedensel bir ayırımcılık bölücülük savaş içinde olmak durumundalar zaten..

burda asıl mesele; bu insani olmayan yaşam biçiminin yani sıkıntı/problemin adını doğru koyup ona göre bir çözüm yolu aramak..


sen bu sıkıntı/probleme "sorun" adını koymuşsun ve sorunun çözümü için "evrensel insan düşünce paketi"ni üretmişsin.. yani senin elinde bir reçete var.. ve sorun olarak adlandırdığın bu sıkıntı/problemin reçete uygulaması olarak da, evrensel insan düşüncesinin varolan dünya insanlığına anlatılması, aktarılması, alternatif olarak gösterilmesini sunuyorsun..


ben varolan sıkıntı/probleme "tıbbi bir hastalık" adını koydum ve bu hastalığın henüz tedavisi olmadığını, sadece doğu dünyası bu hastalık için zamanında meditasyon denen ilacı bulduğunu ama henüz modern tıbbın bu konuyu bırak tedavi sunması henüz bir hastalık olarak görmediğini, ancak bilim ve tıbbın ilerlemesiyle bunun ilerde tedavi edilebileceğini sunuyor ve savunuyorum..


Oyuzden de konu hastalik degil, sorundur. Sorun da sadece bu sorunu duzeyine, bilgisine, bilincine ve farkindaligina gore algi ve bu alginin rahatsizlik vermesi ve zarar vermesi konusudur. Bunun kararini da kisinin kendisi vermek durumundadir. Bu da kisinin sorunlari algiladigi olcude sorgulamasina, irdelemesine v.s. baglidir.

Oyuzden de kimse kimseye kendi ideolojik inancsal dogrusu ile mudahele edemez. hak ve ozgurlukler herkes ve her duzeydeki kisiler icin gecerlidir.



ben zaten "bugün bu insanlara müdahele edelim" demiyorum.. tam aksine bu insanların bilinç düzeyleri henüz bu sorunu algılayacak düzeyde açık olmadığı için bu insanları "olduğu gibi kabul etmemiz" gerektiğini söylüyorum..

çünkü en önemli şey bu dünyada bir insanın kişisel mutluluğu ve huzurudur.. kendi verdiği/kabulettiği/dayatıldığı anlam ve içerikle kişi mutlu ve huzurlu ise bu insanın anlam ve içeriğine karışmak, müdahele etmek, onu yanlışlamaya çalışmak insani olmayan bir tutumdur..

genel pencereden bakarsak asıl işin "tanrı" olduğunu gözlemliyoruz.. bu bahsettiğimiz düzeydeki insanların başı "tanrı" denen soyut kavramla çok ciddi derttedir.. dinli tanrı/tanrılara inananlar, dinsiz tanrılara inananlar, her türlü tanrıyı yoklamaya çalışanlar(materyalistler) ve devasa dünya insanlığının bu konudaki anlamsız, kısırdöngü şeklinde, hiçbir zaman bir galibinin olamayacağı insani olmayan bir kördüğüşü..

insanoğlu bu anlamsız çemberin dışına çıkamayıp biribirini yemekten başka bir şey yapamıyor..

evet şimdi asıl meseleye gelelim.. dünya insanlığının algılayamadığı bu sıkıntı/probleme ne ad vericez ve nasıl bir çözüm bulucaz?

spartacus
19-10-2010, 10:56
Sevgili Paslıçivi

Şöyle düşünelim, Sorun anlaşılma sorunu değil, hastalığın belirtileri sorunu. Bir tespit koyacak isek yapmamız gereken tahlil değil mi?

Nasıl tahlil etmeden tam anlamıyla ve anlaşılabilir bir sonuca varılamaz ise, yine anlaşılır bir ifadede bulunmak da bir o kadar mümkün olmayacaktır.

sıkıntı/problem dediğim şey de; evrensel insanın "sorun" benim "hastalık" dediğim varolan dünya insanlığı arasındaki insani olmayan yaşam biçimi..

Evet insani olmayan yaşam biçimi dediğimiz, düşünsel bir biçim midir yoksa dünya insanlığının birer birer iradelerinden bağımsız bir parçası haline geldiği düzeni midir? Nerede durduğumuzu belirleyebilir isek, yaşam biçiminin kime neye göre insani olup, olmadığını hem görmüş olur ama hemde insani olanın ne olduğu, nasıl olacağı konusunda bir fikir birliğine varabiliriz.

Yaşam biçimlerini değiştirmeden düşünceleri, düşünceleri değiştirmeden yaşam biçimini değiştirmek mümkün olabilir mi? Ama bir kez bir biçimden bahsetmiş isek, ya sadece tahlil yapacağız yada bir yol çizeceğizdir. Her yol yola düşeni bağlar. Eğer yolun bağımlılığı inançla değil bilinçle ise başka, inançla ise başka kapılara varabilir. Bu halde biçime yansıyan şeyler bizi kaynağa götürecektir. O yüzden kaynağı ortaya koymadan tahlili koymak anlamlı olmadığı gibi yanıltıcıdır da.

bilmek/bilgi felsefenin değil bilimin işidir.. ve bilmek/bilginin en büyük özelliği bir verinin/datanın dünya insanlığı tarafından evrensel onay almış olması, tekrarlanabilir, sınanabilinir olması özelliği taşımasıdır.. bu yüzdendir ki bilgi/bilmek; dünya insanlığını bölmez, tartıştırmaz, insani olmayan bir tutum ve davranış içine sokmaz, sokamaz..
bilmek/bilgi dışındaki her türlü data/veri nonbilgidir/öğretidir..


Sevgili Paslıçivi, düşünmek felsefe, felsefenin işi ise bilgiye erişmektir, zaten anlamı dahi budur. Eğer siz felsefeyi salt bir idea-lizm olarak görür iseniz, yani bilim ile felsefeyi ayrıştırıp araya duvar çeker iseniz, sadece bu yöntemle düşünmüş olursunuz. Oysa felsefe her alandadır ve insan felsefesi bilgi bilimini de kapsar. Bilim felsefenin eli, gözü, dili ve kulağıdır. Benim gördüğüm ya hali hazır egemen görüşün idealist felsefe olmasından yada politik unsurlardan kaynaklı felsefe dendi mi, sadece ama sadece metafizik(düşünsel olan türetim, salt düşünce alanı) bir dünyada fikir üretmek olarak görülmektedir. Felsefe sadece ama sadece bilimin dışında görülen unsurları amaç edinmiş bir şeye indirgenmektedir. O hale geliyor ki, artık felsefe, bilmek terimini içermeyen, idealist tanımla salt inanç düzeyine indirgenen bir şeye dönüşüyor. Sizin yazdıklarınızda ise ben bunu görebiliyorum ki, bu aslını yansıtmayan bir düşüncedir. Örneğin idealizm ancak tanrıyı bilerek mutlak bilgiye erişileceğini savunurken, idealizme göre bilgi, her şey düşünen tanrının bilinci(inancı!) olarak görülmektedir. Yani felsefe bilgiyi aramaktır ve ararken kendisine yol ve yöntemler tayin etmektedir. İşte bu yolun adı BİLİM dir.

O yüzden sizden hastanızı neye dayanarak tahlil ettiğinizi öğrenmek istiyorum. Siz idealizme dayalı felsefik açılımlar ile ilerliyorsunuz, eleştirirken de bilimi ayrı farklı bir yere yerleştirip eleştiri yapıyorsunuz. Kullandığınız bilim ise materyalizmin yolu oluyor, garip değil mi? oysa dediğim gibi, felsefe bilgiyi aramaktır, bilim bunun yoludur. felsefe bilimden, bilim de felsefeden ayrı, iki uçlu bir şey değildir. Bu idealist görüşe göre öyledir çünkü idealizmin bilimi tanrıbilimdir(tüm detayları ile isterseniz bir sonraki yazılarımda açıklayabilirim, kendi içinde(inançsallığında) bir tutarlılığı vardır). Tanrıyı bilmek, anlamak bilgiye erişmektir ve bu idealist görüştür. Çünkü der tanrı düşünen aklın bilinci, çünkü der tanrı her şeyin bilinci, çünkü der Tanrı evrenin bilincidir... Benim amacım bilgiye ulaşmaktır(felsefe), bilgi tanrı, tanrıda bilgi ise benim yolum(bilim), yöntemim(bilim!) onu anlamaktır!... Materyalist felsefe ise insanın ancak doğayı, kendisini, çevresini(her şey girer, insandan, karıncaya, karıncadan yıldızlara kadar) inceleyerek, gözlemleyerek, deneyleyerek, sınayarak ancak bilgiye erişeceğini savunur, bu düşünceye bağlı çabanın doğal adıda bilim olmaktadır. Bu paragrafı detaylandırabilirim...

İnsanlığın antik çağına bakarsanız düşünürleri görürsünüz(idealist ve materyalist, atomdan bahseden demokritos bu bahsini felsefesi(materyal) ile yapıyordu, yani O'nun yöntemi sizin genel anlamla bilim dediğiniz materyalist yöntemdi, aynen bilim dediğinizin yöntemininde materyalist olduğu gibi. geriye ise tek bir seçenek kalır, tanrıbilimi, salt düşünce). yani bilgiye erişmenin iki biçimi vardır ve siz bu biçimi düşünürken ideolojileri, politikaları karıştırmayın. materyalizm dendi mi, idealizm dendi mi kaynağına inebilin, gündelik poltikalara değil. Bir üçüncüsü olabilir mi? Elbette ama gel gitlerle yol alır, bir eli diğerine yapışır(mani olur). Kısaca felsefik kategorilerin iki ana başlığıdır, idealizm ve materyalizm. ( Mesala siz sadece meditasyon ile veya salt kendi düşüncenizle ve kendinize dayanarak bir şeylerin farkına vardığınızı iddia ediyorsanız bu idealist bir düşünce biçimidir.)
İnsanların bilmek yolunda bu günki gibi lokal düzeyi aşmayan ama her önüne gelenin adına felsefe dediği gibi bir karmaşa yoktur. Bilime iki yoldan gidebilirsiniz ya idealist yoldan yada materyalist. Gündelik politik konumlarımız ile felsefeyi, birbirine karıştırmamamız gerekir. Sürekli yaptığımız bir hatadır ve ben bunu felsefeyi yeterince bilmemek olarak görüyorum.

Bilim felsefenin yoludur.

Şimdi eğer idealistçe düşünmem istenmiyorsa, ben tahlillerinizin dayanağını görmek isterim. Bilgi isterim çünkü başkalarının(idealizm) ruhani ve salt düşünsel felsefeleri daha doğrusu tanımları benim anlamamı sağlamıyor, benim felsefem bu, bilmek.

Kısaca Bilim(materyalist bilim)ile felsefeyi ayırmak idealizmdir... Birisi felsefedir diğeri ise yolu. benim yolum bilimdir ve haliyle materyalistim. Hiç bir ist ekini almak istemem ancak benim aldığım ist ekleri sadece ama sadece bu kargaşa ve yapaylıklar içinde konum belirtmekden öte bir anlam taşımaz.

evrensel-insan
19-10-2010, 16:06
Saygideger paslicivi;

evet şimdi asıl meseleye gelelim.. dünya insanlığının algılayamadığı bu sıkıntı/probleme ne ad vericez ve nasıl bir çözüm bulucaz? -paslicivi-

Bilincalti yonlendirim ve yaptiriminin alisilagelmis, otomatiklesmis, yerlesmis ve nesilden nesile bulundugu cografyanin toplumu ve farkli halklari eliyle aktarilan dogal zihniyet ve onun dogal egosu. X SORUNU.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-10-2010, 16:46
Saygideger spartacus;

Kısaca Bilim(materyalist bilim)ile felsefeyi ayırmak idealizmdir-spartacus-

Senden bir onceki konu ve basliktaki mesajlasmamizda, ben bunu izah etmistim. Materyalist bilim diye bir sey yoktur. Bilimin temeli ve metodu, gozleme, deneye, bulusa, arastirmaya v.s. dayanir. Tamamen insanoglu turu ve biri faktorune aittir. Buradan cikan sonuclari da, bildirir, belirtir ve ortaya koyar.

Oyuzden bilimin temeli epistemolojiye dayanir. Bilim ve bilimsellikte, algilanan ve uzerinde calisma yapilabilen her olgu, bilimin bilimsel temelidir. Bunun madde, nesne, atomik yapiya sahip olmasi, genetik biyolojik yapiya sahip olmasi, bitki, hayvan ve insanoglu turu ve biri olmasi farketmez. Ustelik bilim ve bilimselligin kesinligi, mutlakligi yoktur, aksine; yanlislanabilir olmasi gerekir.

Ayrica, bilimin bildigini ortaya koymasi da soyutlamasidir, bu da dusunce ve epistemolojik mantik yurutumu ile mumkundur.

Oyuzden materyalist bilim diye, bir algi yoktur. Materyalizm ve onun takipcisi, felsefenin metafizik dalinin varlik konusunda, mustakil var olan varligin madde oldugunu one surendir. Bu bir ideolojik inancsal dogrudur. Felsefenin diger varlik ideolojileri ile tartisir, bilimin eski kesinlikci, ispatci, mutlak ve determinist geleneginin urunudur. Bu temelde de yanlislamaya acik degildir.

Bilim ve bilimsellik, deneyciligin, felsefe, metafizik akilciligin urunudur.

Oyuzden MATERYALIZMI BILIMIN TEMELI YAPMAK VE BILIMSEL OLDUGUNU SAVUNMAK TA SADECE BIR INANCSAL DOGRUDUR. Aklin akilciliginin, metafizik tartisma dallarindan biridir.

Bilim ve bilimsellige, akilciligin, ideolojik inancsal dogrusunu, epistemoloji ustu spekulatif, doga ustu ve dunya otesi (yaratilis, tanri, din, inanc, akilli tasarimcilik, teoloji, teleoloji, mistisizm, bilinmezlik, sir, gizem v.s.) teorileri v.s. katmak; bilim ve bilimselligi inancsallikla bezemektir. Ayrica, taban olarak, deneye, gozleme, arastirmaya v.s. musait olmayan hic bir kurgu; bilimsel degildir.

Bilimin felsefesi ile, bilimsel felsefe farki da, akilcilik ile deneycilik/yanlislanabilirlik (empiric falsification) farkidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
19-10-2010, 20:47
Sevgili Evrensel isterseniz, felsefe tarihini inceleyin derim. Forumlarda şimdi burada karşılıklı konuşarak bir şeyleri değiştiremeyiz.

Bilim felsefeden bağımsız değildir. Zaten yazımda açıkladım, felsefenin ve bilimin gelişimini dilerseniz antik-çağdan başlatabilir veya dilerseniz okumadığınız kaynaklar var ise güncel araştırmaya yönelirsiniz. Ben ciddi anlamda somut verileri olmayan, somut kaynakları olmayan, hiç bir dayanağı olmayan ama indirgemeci olan söz öbeklerini hem anlayamıyor hemde bu tür yöntemlerden hoşlanmıyorum. heleki başlık felsefe ile bilimi insanın çok farklı iki kutubu gibi görür noktasına gelmiş ki, o yüzden kaynak istiyorum, dayanak görmek istiyorum.

Felsefe ile bilimi birbirinden ayıramazsınız. Eğer materyalizm hakkında yeterli inceleme yapmamış iseniz bence, güncel klişeleşmiş bir iki poltik lafzın dışında derinlemesine incelemekte fayda var. Mümkünse klişeleşmiş politik sözler felsefe olarak sunulmasın. Materyalist yöntemin yapı taşıdır bilim.

Felsefe bilgiyi aramaktır, nasıl aranacağı ise bilimdir. Bu ayrımsız her felsefe için geçerlidir.. felsefelerin ayrıştığı temel nokta zaten bilimdir, bilginin nasıl'ıdır...

Birde neden kaynak gösterilmeden ithamlar kullanıyor veya indirgemeler de bulunuyor veya yargılar üretiyorsunuz ? Pasliçivi, Sevgili Evrensel kaynak koyun, yazarını, felsefecisini, bizimde görebileceğimiz bir biçimde, sonra söylemlerinizin dayanağını ortaya sürün ki, söylemlerinizi öne sürebilesininiz. Neden, çünkü, gibi kelimelerin yoğunluğunu görmek lazım, o da ancak kaynak göstermekle mümkündür. Ben kaynak bekliyorum....

1 comment:

  1. Merhaba,
      Şu anda değerli müşterilerimize% 3'lük düşük bir faiz oranı ile xmas kredisi veriyoruz. İşletmenizi finanse etmek için bir krediye ihtiyacınız var mı? Konsolidasyon kredisine ihtiyacınız var mı? Şu adresteki e-postamızı kullanarak hemen başvurun: oxford_loanfinances@hotmail.com

    ReplyDelete