Sunday 10 April 2011

Karsilikli Yazisma--16/01/2011-30/01/2011


paslıçivi
16-01-2011, 06:57
o bilinci kendine çevirip "kendilerini" bir görebilseler..-paslicivi-

Iste tam da sorun da, cozum de burda, birey bilinci de, bu bilincin tursel bilinc ve farkindalik duzeyi de, insanoglu dogal zihninin ve egosunun; insansal zihniyete donusmesi, evrensellesmesi tam da burda. DEVRIM BURDA.

Senin ile farklilastigimiz EVRIM/DEVRIM de burda.

Benim kendi devrimimi kendime yaptigim yer de tam burasi, sorgulama, arastirma, degerlendirme, nedenselleme v.s., matematiksel/mantiksal bilgi de, yenilenme, gelisme, ilerleme de, duzey ve bilinc farkini asma da AKLINA NE GELIYORSA, HEPSI BURDA VE SADECE FARKINA VARILMAYI VE BILINCE CIKMAYI BEKLIYOR. Iste asil mucadele burda, ya da mucadelesizlik evrime birakmak burda.



şu topicteki yazı dizimi bitireyim.. ondan sonra takkeleri/benlikleri masanın üzerine koyup bu konuyu seninle konuşalım..

bu ulaştığımız bilinç seviyesini diğer insanlara aktarılım mı, aktarmayalım mı yada aktarmak için neler yapabiliriz.. nasıl bir yol yöntem ugulamalıyız..

sevgili e.i.

diğer topicteki(evreni okuyalım mı) yazılarımı henüz bitirmedim ama tıkandım :) ileriki zamanlarda o topiğe tekrar dönmeyi düşünüyorum.. şimdi seninle şu konuyu konuşalım..

ikimizin bilinç düzeyi birbirine çok yakın.. ikimiz de varlığa/evrene "insan odaklı" bakabiliyoruz.. yani insanlığı bölen tüm soyut kavramlardan arınıp "önce insan" diyebiliyoruz.. ve insandan öte tüm bu soyutların bir "problem/sıkıntı" olduğunu farketmişiz..

şimdilik "problem/sıkıntı" diyorum, çünkü bu probleme yaklaşma açımız çok farklı..

sen bunun halledilebilecek bir "sorun" olarak görmektesin ve kişinin bunu farketmesi olayına "devrim" diyorsun..

evet bu bilincin farkındalığına varmak hem o kişi, hem dünya insanlığı için bir devrim sayılır..

ama bütün mesele; bir insanın bu devrimi yapacak hale gelmesi..

sen kendin; kendinle kavga ederek, düşünerek, okuyarak bu bilince ulaştığını ve diğer tüm dünya insanlarının da aynı şekilde ulaşabileceğini düşünüyorsun..

bense; bunu bir bilinç yetmezliği vakası yani tıbbi olarak düzeltilebilecek bir "hastalık" olarak görüyor ve tıbbi gelişmelerle bu hastalık tedavi edilene kadar doğal bilincin "evrim" sürecinin işleyeceğini düşünüyorum..

şimdilik kabaca olayı özetlemeye çalıştım.. şayet senin düşüncelerin/tezin konusunda hatalı bir şey yazdıysam önce onu düzelterek başlayabilirisin..

ikimize de kolay gelsin :)

umarım benliksiz bir yazışma ve tüm okuyanlara faydalı bir konuşma olur..

evrensel-insan
16-01-2011, 18:36
Saygideger paslicivi;

Once kullanilan devrim kavramini acikliga kavusturmak gerekir.

Birincisi burada kullanilan devrim kavrami;

Bireyseldir
Zihinsel, yani numenaldir.
Bilimsel dusunce seklidir.
Epistemolojiktir.

Yani, beynin hafizasindaki yerlesmis bilgileri kullanmak yerine ve aklin inandigi dogru temelli dile gelenleri mukayeseli kabul, ya da red etmek yerine; gozlem temelli dusunce uretimidir.

Yani beyinde yer etmis ne varsa, onun sorgulanmasi, nedensellige tasinmasi, irdelenmesi, arastirilmasi, incelenmesi ve her seyden once bilmeye tasinasidir.
Sorunu algilamak, sorunun bilinc ve farkindaligina varmaktir.

Turunu algilamak, birini algilamak birinin ve turunun bilinc ve farkindaligina varmaktir.

Birin turun bir parcasi oldugunu algilamak, birin turun bir farki oldugunu algilamak, birin ture karsi olmadigini algilamak, birin turden ayrilamayacagini algilamak, bire yansiyan ve algilayan sorunun, birsel degil de tursel oldugunu algilamak, bilincine ve farkina varmaktir.

Epistemolojik olarak turun ve birin alternatifsiz ve tek soyutlama yetisi olan soyut yaratan ve bunu sadece kendi turu ve biri icin, adina, eliyle, ait ortaya monolog olarak kondugunu algilamak, bilincine ve farkina varmaktir.

Birin varliginin, sadece yasam oldugunu algilamak, yasamin kontrolunu birin yonetip, yonlendirdigini algilamak, birin dogum insiyatifi olmadigini ve kendi olumunu (olmek) kendinin yasayamayacagini algilamak, bilincine ve farkina varmaktir.

Insanoglu disinda bir gercegin yansidigini, fakat bu yansiyi epistemolojik olarak tek ve alternatifsiz, insanoglu turu ve birinin kendi adina, icin, eliyle ve ait algiladigini kavram ile ozdeslestirerek yansittigini ve kisaca ortaya konan ne varsa, bunun ortaya koyucusunun sadece insanoglu turu ve biri oldugunu algilamak, bilincine ve farkina varmak.

Daha bir cok algi, bilinc ve farkindalik eklenebilir.

Bu isin birinci yonu.

Isin diger yonu ise, insanoglunun tarihsel olarak bilgiye verdigi onem/ilgi ve etkilesimdir.

Bunun bir ayagi, gnostige, karsi cikan agnostisizmdir.

Diger bir ayagi, bilgiyi metafizigin elinden kurtaran gelismedir.

Diger bir ayagi, bilgiyi; epistemolojinin konusu yapan ve bilgi felsefesinin dogmasina neden olmadir.

Diger bir ayagi, bilginin ve bilimin klasik metafizik anlayisin elinden alinmasi ve bilimin inanctan farkliliginin ortaya konmasidir.

Diger bir ayagi, klasik ispatsal ve kesinsel bilim ve bilgiye, vurulan yanlislanabilirlik darbesi ve bilim ve bilginin gelisimine acilan yoldur.

Diger ayagi, tum bilim dallarindaki paradigmalarin sorgulanmaya acilmasidir.

Diger bir ayagi, bilimin alisilagelmis metoddan kurtulmasidir.

Diger bir ayagi, bilimin ve bilimselligin, neyin ne olarak kesin ortaya konumu yerine, sadece yansiyanin, ne oldugu ile degil; onun algiya verdigi gozlemin one cikmasidir.

Aklin inancsal ve dogrusal yapilanis ve isleyisinin, soyut tabaninin algilanmasidir.

Nihilizmin, tanriya ve insanoglu disinda kalan ve de insanoglu eliyle ortaya konan her turlu degere getirdigi hiclik ve yukumsuzluktur.

Butun bunlara paralel olarak, soyut somut herseyin bir yapici icerikte oldugunun ortaya konmasi, yani yapisal (olgusal) bilginin ortaya cikmasidir.

Butun bu ve buna benzer gelismeler; inancsalligin, bilmsellik ile olan farkini gitgide ve acik olarak ortaya koymaktadir.

Yani, insanoglu birinin zihinsel ve numenal devrimini yapabilmesi icin, sorgulayabilecegi tarihsel gelisim ve sorun algisi mevcuttur.

Butun mesele, bu zihinsel kokten degisimin, evrim ile olamayacagini algilamaktir. Cunku evrim ve evrimsel gelisim, fenomenaldir.

Sende bu genel aciklamadan sonra, neden devrimin olamayacagini veya bu zihniyet degisiminin, evrim ile nasil mumkun olacagini dile getir.

Boylece farkli perspektif ortaya konmus olur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
17-01-2011, 07:04
Birincisi burada kullanilan devrim kavrami;

Bireyseldir
Zihinsel, yani numenaldir.
Bilimsel dusunce seklidir.
Epistemolojiktir.

Yani, beynin hafizasindaki yerlesmis bilgileri kullanmak yerine ve aklin inandigi dogru temelli dile gelenleri mukayeseli kabul, ya da red etmek yerine; "gozlem temelli" dusunce uretimidir.



sevgili e.i..

insanoğlunun evrene bakışındaki geldiği bu bilinç seviyesi o birey için bir devrimdir, buna katılıyorum.. zaten ben de bu durumu "kişisel bir kurtuluştur, bilincin quantal sıçrayışıdır" diye dile getiriyorum, zaman zaman..


yani insanoğlunun öğretiler(teizm düzeyi) ya da bunun karşıtı(non/antiteizm düzeyi) zihin köleliğinde bir yaşam sürmeyip kendi özgür/bireysel/insani yaşamını yaşayabilmesidir..

yani kısaca "yaşamı ıskalamaması"..

buraya kadar bir fikir ayrılığımız yok..

bütün sıkıntı ve seninle fikir ayrılığına düştüğümüz nokta bir insanın bu seviyeye gelme aşamaları..

peki sen ve ben bu konuda niçin fikir ayrılığına düşüyoruz?

bunun cevabı yine senin yukardaki bir cümlende yatıyor..

bak ne diyorsun

"gozlem temelli" dusunce uretimidir.

evet şimdi burda "gözlem" dediğimiz kavramı masayı yatırmamız gerekiyor.. nedir gözlem ?

burda senin ve benim geldiğimiz bilinç aşaması bizi kurtarmıştır, insanoğlunun binlerce yıldır yaşadığı bu zihin savaşını, sıkıntısını sona erdirmiştir.. ama sadece sende ve bende.. peki ya diğer insanların durumu ne olacak?

ulaştığımız bu lezzetli meyveyi sadece kendimiz mi yiyelim yoksa diğer insanlar da bundan faydalansın mı?

her ikimiz de bu geldiğimiz seviyeyi diğer insanlara da taşıma/aktarma düşüncesindeyiz.. çünkü farkındayız ki; dünyadaki insanların büyük bir çoğunluğu senin benim seviyeme gelebilse dünya insanlık tarihinde yaşanmış ve hala yaşanmakta olan bu anlamsız kördöğüş/kaos sona erecek..

cenneti kendi elimizle dünyaya getireceğiz :)

işte bu aşamada her ikimizinde birbirine karşıt tezi/düşüncesi var..

sen gözlüyorsun, bir düşünce üretiyorsun..

ben gözlüyorum, bir düşünce üretiyorum..

ikimizde gözlem yapıyoruz ama farklı sonuçlara varıyoruz..

sen gözlem sonucu ulaştığın düşünceyi/tezi dile getiriken bir şeyin farkında değilsin.. gözlem yaptığın şey sadece "kendinsin" yani sadece evrensel insanı gözlemliyorsun ve tüm dünya insanlığı hakkında bir düşünce/tez üretmeye çalışıyorsun..

ve bunun sonucu olarak yaptığın bilinç/düşünce aktarımı kaynaklı konuşmaların/tartışmalarında karşındaki kişide "kendin gibi" bir değişim görememeyi henüz kavrayabilmiş değilsin ve bu uğurda hala çaba harcıyorsun..

ben de diyorum ki; bu iş sadece bir kişiyi/kendini gözlemekle olmaz, tüm dünya insanlığını ve şimdiye kadar tüm yaşadıklarını/deneyimlerini gözlemelisin ki insanlık için daha faydalı bir adım atabilesin.. yoksa bu tarzda bir yaklaşımla son mohikan gibi sen de kendi yaşamını ıskalayacaksın..

evet senden beklediğim farkındalık bu.. evrensel insan ulaştığı bu bilinci yıllardır hem özel yaşamında hem internet ortamında diğer insanlarla paylaşıyor, aktarmaya çalışıyor.. ama henüz ikinci bir kişide "evrensel insan zihniyeti" oluşturabilmiş değil.. burdaki sorunu algılamasını bekliyorum..

şayet burdaki sorunu algılayabilirsen çok daha faydalı adımlar atabiliriz..

bu sitede ben de yaklaşık 2 yıldır yazıyorum, yazılarımı beğenerek okuyan insanlar hem forumdan hem öm yoluyla bana ulaşıyorlar.. ama tüm bunlara rağmen bu insanların forumlardaki yazdılarına bakınca bu insanlara hiçbir faydam olmadığını gözlemliyorum..

tüm bunlardan sonra sen ben ve düşüngen bence bu sorunu bulmalıyız diye düşünüyorum.. sorunun ne olduğunu bulmadan boşa kürek sallıyoruz..

şayet bu bilincimizi bu sitede paylaşmak bu insanlara fayda sağlamayacaksa biz burda niçin yazıyoruz..? o yüzden zaman zaman motivasyonum kırılıyor ve artık sitede yazmaktan vazgeçme aşamasına geliyorum..

evrensel-insan
17-01-2011, 07:26
Saygideger paslicivi;

sen gözlem sonucu ulaştığın düşünceyi/tezi dile getiriken bir şeyin farkında değilsin.. gözlem yaptığın şey sadece "kendinsin" yani sadece evrensel insanı gözlemliyorsun ve tüm dünya insanlığı hakkında bir düşünce/tez üretmeye çalışıyorsun..

Burada bir algi yanilgisi var. Ben aksine evrensel-insan zihniyetibilgi, bilinc, birikim, farkindaligiyle, bu gozlemi yapabildigim icin; insanoglunun insansal ve evrensel zihniyet sorununu ortaya koyabiliyorum.

Benim kendimi sorgulamam ise, sadece kendimin kendi zihniyet temelindeki evrensellesmemis ve insanlasmamis yansitmalari. Bunu da yine, kendimin diger insanoglu turu birleri ile olan her turlu iliskisinden gozlemliyorum.

Yani gozlem iki turlu, bir sorunlarin gozlemi, iki kendimi, zihinsel, dusunsel ve davranis olarak insanlastirmaya yonelik gozlem.

Bu ikisinin toplami, hem evrensel-insan zihniyetinin, hem de benim bireysel yasam ve iliskilerimin insanlasma adina surekli suregelen bir surec icinde yol almasini sagliyor.

ve bunun sonucu olarak yaptığın bilinç/düşünce aktarımı kaynaklı konuşmaların/tartışmalarında karşındaki kişide "kendin gibi" bir değişim görememeyi henüz kavrayabilmiş değilsin ve bu uğurda hala çaba harcıyorsun..

Sen bunu "gorememeyi" kavramis olmamami, neye dayanarak soyluyorsun. Ben kendi gozlemimi kendi yasam ve iliskilerimde dile getiriyorum. Kisilerle olan iliskilerimden de yine gozlem yoluyla, onlarin bu iliskiden nasil bir sonuc cikardiklarini, verdikleri yanitlardan algiliyorum.

Birincisi saygi cercevesinde, onlarin her turlu tabusal farklarinin tartismasini kisisel olarak yapmiyorum. Ikincisi vicdan olarak, konu algilanmiyorsa, zarar ve rahatsizlik vermemek adina kontrollu bir sekilde, konuyu degistiriyorum.

Ayrica benim sana vermis oldugum, bilgi konusundaki kisa insanoglu tarihi gelismesi de; artik bu bilinc ve farkindaligin alt yapi olarak alinabileceginin bir gostergesiydi.

Kisaca kendi disimda, baskalarina bir insanlasma bilinci vermek gibi, bir amac tasimiyorum. Ama; zaten yasam ve iliskilerimdeki, kendi birimi dusunce ve davranis olarak ortaya koymak, benim kendimin her konuda insanlasmak amacimi en azindan bana yansitiyor. Zaten o yuzden de gozlem iki turlu, hem insanoglu turu ve birinin benim bilinc ve farkindaligima yansiyan, sorunsal gozlemi; hem de kendi bireysel yasam ve iliskimin, baskalari ile olan etkilesim/tepkilesiminin gozlemi.

Yani, senin dedigin gibi "bu bilinc ve farkindalik baskasina nasil yansitilir, onlarin bu bilinc ve farkkindaligi almasi nasil saglanir?" uzerine bir dusunce ve davranis uretmis degilim. Hatta vicdan ve saygi algimdan dolayi, bu konuda cok nazik, titiz ve temkinli davranmaya ve birebir iliskilerde bu titizlik ve temkinliligi gostermeye azami bir dikkat harciyorum.

Bunun en guzel ornegini, "Diyalektik Materyalizm bilimselmidir?" basliginda gorebilirsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
17-01-2011, 08:15
çünkü farkındayız ki; dünyadaki insanların büyük bir çoğunluğu senin benim seviyeme gelebilse dünya insanlık tarihinde yaşanmış ve hala yaşanmakta olan bu anlamsız kördöğüş/kaos sona erecek..

cenneti kendi elimizle dünyaya getireceğiz :)



Yani, senin dedigin gibi "bu bilinc ve farkindalik baskasina nasil yansitilir, onlarin bu bilinc ve farkkindaligi almasi nasil saglanir?" uzerine bir dusunce ve davranis uretmis degilim.

dediğim gibi senin benim gibi insanların çoğalması dünyayı cennete çevirir..

ben diyorum ki, bu konuda birşeyler yapalım..

ama nasıl?

senden istediğim bu..

"-benim böyle bir düşünce ve davranış üretmemi bekleme" dersen zaten bu topicde konuşmanın, yazmanın bir anlamı kalmıyor benim için..

çünkü ben bu siteye girip bir şeyler yazarken amacım; insanlara bir şeyler verebilmek, ulaştığım güzelliği insanlarla paylaşmaya çalışabilmek..

yoksa "kişisel hoşça vakit geçirebilmek" gibi bir amacım yok..

evrensel-insan
17-01-2011, 08:35
Saygideger paslicivi;

ben diyorum ki, bu konuda birşeyler yapalım..-paslicivi-

Benim su anda yaptigim, bunu kitlesel platformlarda ve konusuna, kisisine v.s. gore de birebir iliskilerimde dile getirmek.

Bunun disinda, kisilere bir seyi dayatmadan, empoze etmeden, zorlamadan v.s. bir seyler yapilabilecegi dusuncesinde isen, hem basligi acan olarak, hem de bu konuda "kafa yormus" bir kisi olarak, sen dusuncelerini dile getir, degerlendirelim.

Sonucta ne sorunun algilanmasi, ne bilinc, ne farkindalik v.s. kisi istemeden ve disaridan siringaile verilmez.

Kisilere, "biz boyle bir dunya kurmak icin yola ciktik, bunun icin mucadele veriyoruz, hadin orgutlenelim, eylem yapalim" v.s. icerikli bir mesaj da veremeyiz, duyuru da yapamayiz.

Cunku konu; gonulluluk/zorunluluk konusu degil; algilama, bilgi, bilinc, farkindalik ve gozlem konusu. Ayrica, boyle bir insansal zihniyete gereksinim, ihtiyac algisi ve bu ihtiyac ve gereksinimi yerine getirmek icin de konuya dusunsel/davranissal yanasim konusu.

Oyuzden once senin onerilerini bekliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
18-01-2011, 06:29
Kisilere, "biz boyle bir dunya kurmak icin yola ciktik, bunun icin mucadele veriyoruz, hadin orgutlenelim, eylem yapalim" v.s. icerikli bir mesaj da veremeyiz, duyuru da yapamayiz.



:) sevgili e.i.. tabiiki böyle bir şey yapamayız, biz zaten bunun mücadelesini veriyoruz.. şimdiye kadar dünya insanlığında yapılan buydu, ister idealist olsun ister materyalist tüm üst bilinçler bunu yaptı zaten..

önde bir tane çoban arkasından giden milyarlarca koyun..

biz bu çoban koyun ilişkisini bozmalıyız ki "insanca yaşama" adım attıran "birey bilinci" gelebilsin.. yani çobanlık koyunluk gitsin herkes çakal olsun :)

bugün dünya insanlığını gözlediğimizde hem idealist felsefede hem de materyalist felsefede "birey bilinci" olmadığını çok net görüyoruz..

tüm dünya insanlığının hepsi "kendinde" değil, "kendinden öte" bir kişinin ve/veya öğretinin/akımın peşinden giden devasa bir dünya insanlığı..

idealisti de aynı materyalisti de..

ama dediğim gibi bu insanları suçlayıp eleştiremeyiz, çünkü henüz "kendinden öte/çeper"le uğraşıyorlar, kendilerinin/merkezin farkındalığına varabilmiş değiller..

paslıçivi
18-01-2011, 06:53
Sonucta ne sorunun algilanmasi, ne bilinc, ne farkindalik v.s. kisi istemeden ve disaridan siringaile verilmez.

Cunku konu; gonulluluk/zorunluluk konusu degil; algilama, bilgi, bilinc, farkindalik ve gozlem konusu. Ayrica, boyle bir insansal zihniyete gereksinim, ihtiyac algisi ve bu ihtiyac ve gereksinimi yerine getirmek icin de konuya dusunsel/davranissal yanasim konusu.



benim bahsettiğim "bilincin evrimsel gelişimi" de bu zaten sevgili e.i.. kimseye dışardan zorla bir şey verilemez, yapılamaz.. yapmaya çalışanlar da bu bilincin evrimsel sürecini değiştere-me-mişlerdir ve günümüz dünya insanlığı karşımızdadır..

kendi zaman ve coğrafyasının üstbilinçleri sadece bu kesim insanlığı etkilemiş ve bilincine taşıyamamışlardır, sadece arkada takipçi bir ümmet ordusu oluşturmuşlardır..

isa bir tanedir, budha, muhammed, tao, konfüçyüs, aristo, sokrates, krishna, nitchze, mahavira, marks, lenin hepsi bir tanedir, hiç kimse onların bilinç düzeyine çıkamamış sadece onların takipçisi olmuşlardır.. bu yukarda isimlerini saydığım kişiler "kendi çapında" bir birey bilincine ulaşıp insanlığa çobanlık görevi yapmışlardır..

işte insanoğlunda bir "zihin" yaratarak dünya insanlığına çoban olmuş ve bu farklı "zihinli" sürülerin biribirleriyle olan kavgası dünya insanlığını bu hale getirmiştir..

bu insanların yarattığı "zihnin" yanında veya karşısında yaşayan ve biribiriyleriyle bu farklı zihinler yüzünden kavga eden ve kendini göremeyen tüm dünya insanlığı..

paslıçivi
18-01-2011, 07:43
Oyuzden once senin onerilerini bekliyorum.



sen de ben de ortada bir "problem" olduğunun farkındayız.. probleme yönelik çözüm önerileri getirebilmek için önce tanıyı doğru koymalıyız..

senin "doğal düşünce" dediğin, benim de "teizm ve nonteizm bilinçaçıklığı" dediğim kavramın niçin ve nasıl bir problem olduğunu gözlemleyip analiz edip, konuşmamız gerekiyor..

eğer problemin ne olduğu konusunda doğru bir tanı koyamazsak yapacağımız her türlü tutum ve davranış çok yanlış sonuçlara neden olabilecektir..

yarım hoca imandan yarım doktor candan eder misali :)

ne aradığını bilmeyen ne bulduğunu anlayamaz..

nereye gideceğini bilmeyen gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez..

:) neyse atasözlerini geçip yavaş yavaş konuya girelim..

insanoğlunu diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği "bilinç sahibi" olmasıdır diyoruz.. bilinç gibi bir donanımla bezenmiş insanoğlu diğer varlıklardan üstün olabilmeyi başarmış ve dünya adlı gezegende yaşam canlılığa ve tüm düzene yön veren bir hakimiyet kurmuştur..

evet insanoğlu dünya adlı gezegende hakim canlı/varlık türüdür..

ve bilinç sahibi olmakla birlikte kendi türü arasında iletişim kurabilmek için "konuşma" dediğimiz bir şey icat etmiştir.. ağzından bir takım sesler çıkararak ve bu seslerin ifade ettiği olay, kavram, kişi vs gibi özdeşleştirerek anlaşmaya ve bilinç transferine gitme yoluna gitmiştir.. insanoğlunun şimdilik birbiriyle iletişim kurabilmek için bulabildiği en eski ve yegane yöntem budur..

"konuşarak anlaşma"


insanoğlu bu konuşarak anlaşma yöntemiyle evrene baktığında "bilgi" düzeyindeki verilerde/datalarda anlaşabilirken "öğreti/inanç" konularında çok ciddi ayrımcılığa ve düşmanlığa düşmüştür..

çünkü insanoğlu bilmekle inanmak arasındaki farkın farkındalığını kaybetmiştir.. bunu kaybettiği için de bilinç stan by/uyku moduna geçip herkes kendi gördüğü rüyayı gerçek zannetiği için biribiriyle dalaşmalar başlamıştır..

peki diğer farklı rüyalar niçin diğer insanları rahatsız edip biribirlerine düşman etmektedir..? niçin insanoğlu diğer insanların gördüğü rüyaları "banane senin rüyandan" deyip kayıtsız kalamamaktadır..?

bir ateist "tanrının yokluğundan" emin olduğu halde niçin tanrıyı yanlışlamaya uğraşır?

bir teist "tanrının varlığından" emin olduğu halde niçin yoklamaya çalışanlarla(ateist) böyle bir mücadeleye girer?

evet insanoğlu niçin bu kadar bilinçsiz ve farkındalıksız davranır?

bu durumdan dolayı bu insanları suçlamala mıyız? bu durum onların bir kusuru hatası mıdır?

bu öğretie/zihnin kölesi(teizm düzeyi) olarak yaşayanlarla, bu zihnin/öğretinin karşıtında(antiteizm) yaşayanlar bu bilinç durumlarına kendi özbenlikleri/iradeleriyle mi gelmişlerdir de diğer insanları bu yüzden suçlayıp eleştirip dışlarlar..


düne kadar islamın borazanlığını yapan biri ateist olduktan sonra ilk iş olarak islamı ve bu dine inanan müslümanları yanlışlamaya, hakaret etmeye başlar?

düne kadar kendi inancı yanlışlanmaya hakaret edilmeye çalışılırken yaşadığı travmayı niçin başka insanlara da yaşatmaya çalışmaktadır?

evet sevgili e.i.. kendini göremeyen algılamayan bu kadar aşşağılık düzeyde davranan insanoğlu sence bunları yaparken olayın farkında mı yoksa hala çok derin bir uykuda mı?

dediğim gibi tüm bunları çok iyi gözlemleyip önyargısız/inançsız bir şekilde yaklaşırsak problemin "ne olduğu"nu ortaya koyup çözebiliriz.. bu her ikimiz için de geçerli..

bu konuda elimizde ciddi bilgi düzeyinde datalar yok.. çünkü insanoğlu henüz bu durumun bir problem olduğunun farkında değilki bu konuda bilimsel bir çalışma yapmış olsun..

yani bu iş senin, benim gibi düşüngen gibi bu bilince ulaşabilmiş çok sayıda sınırlı insanın ortak gözlem ve fikir alışverişiyle ve en önemlisi "benliksiz" bir şekilde olaya yaklaşmasıyla mümkün..


bugünlük bu kadar diyeyim.. zaman içerisinde gelen görüşlere göre yeni açılımlar yapmayı düşünüyorum..

spartacus
18-01-2011, 10:48
Bilinci siz nasıl değerlendiriyorsunuz?. Yalnız bilinç sadece insanoğluna mahsus bir şey demeniz dahi bilincin karakterine tersdir.

İnsan açısından bilinçde bezenmiş bir şey değildir, o süreçle gelişmiş, bir çok ilişkisel(doğa) süreçlerle ilerlemiştir.

Bilincin delili insanların konuşmaları, iletişimi değildir, insan düşünerek ve iradesiyle üretim yaparak, işleyip, değiştirerek öne çıkmıştır. Bilincin gelişimide bu süreçlere bağlı olmuştur. Kısaca hayatda kalma mücadelesi.

Eğer dediğiniz gibi olsa idi insanda günümüzden 50.000 yıl önce, bu günki gibi bir bilince sahip olurdu. Bu birincisi
İkincisi bilinç sosyal bir ilerlemedir, bilinci bireysel düzeye ama insanın arzuları temelinde yaşama isteğine dönüştürme salt bilinç olarak işlenemez.

Farkındalığı sadece kendisinin ve kendi isteğinin farkındalığına indirgemek, farkındalığında anlamına terstir. Çevre farkındalığı sağlayamayanın kendi farkındalığıda, sadece kurgudan ibarettir.

İnsanların sorunu sadece bilinç sorunu değildir, her canlı gibi insan da hayatını sürdürmek ve devamını sağlamak temelinde doğaya, işleyen maddi süreçlere tabidir. İnsan doğaya hakim değildir, o belirli ölçülerde doğayı anlama ve kendi hayatı için yararlı üretimler ve değişimler yapma yetisine sahiptir. Diğer tarafdan da insanda doğadan ayrı, farklı bir bilinç değil, doğanın bir parçasıdır.

Gelinen aşama da insan üretmeden, doğada var olabilme mücadelesi vermeden hayatda kalamaz. Bu güne kadar "dışarıda gökyüzü açıksa ve bu beni mutlu ediyorsa, benden gayrısı benim içim önemli değildir" temelinde durdunuz. Bu noktada Evrensel İnsanı ayırıyorum, o çevre duyarlılığını yok etmenin bilinçlenmek olduğunu düşünmüyor.

Duyarlılığı kaldırmak, bilinci işlevsiz kılmaktan başka bir şey değildir. Eğer siz bilinci, düşüncelerimiz içerisinde kurguladığımız düşünsel şeyler olarak algılıyor iseniz bu bilinç değildir, bilinç, duyarlılığa bağlı, bu duyarlılıkla kopmaz bir bağı olan, bu duyarlılıkdan beslenen ve ortaya çıkan bir şeydir. Örneğin kendisini dışa kapatmış bir insan, kendi doğası ile savaşmaya çalışan bir insan olmakla birlikde, çevresinde gördüğü A-B gibi karşıtlıkları örnek verirken, kendisi ile savaşan bir açmazdan öteye gidemez. Bu bilincinde kapanmasından başka bir şey değildir. Çünkü bilinç duyarlılıkdan ayrıştırılamaz, algıdan ve tüm bu algıların kaynağıyla iletişim halinde olmadan, olamadan bilinç anlamsızdır, yapısızdır.

İnsanlara arzuları konusunda salt bireyciliği önermek ve bunada bilinç demek, insanlığın daha iyi yaşamasını sağlayacak değil, bu günden dahi daha geri bir bilinç düzeyinde yaşamasını sağlamak demektir. Birincisi bilinci kapalıdır, ikincisi çevreye duyarsızdır, üçüncüsü bencildir, dördüncüsü bu statüsünü korumak için fiili olarak haksızlık etmek için çalışacak veya savaşacaktır. Sırf kendisi için isteyen ve kendisindne başkasını önemli görmeyen insanların olduğu bir dünya. Böyle bir topluluk mümkün mü?

Şimdi bir noktadan gideceksek, nesnel dayanaklar oluşturmamız gerekir.
1. Önerdiğiniz yaşam modeli nasıl bir modeldir?
2. Üretim nasıl yapılacak ve nasıl paylaşılacaktır. Gıdalar nasıl alınacak ve sağlanacaktır?
3. Eğitim ve öğrenim sosyal bir şeymidir? Nasıl verilir?
4. Çobanları ne yapıyorsunuz? Mesala yarın için bana öneriniz nedir? Mesala ben yarın sizin gibi düşünsem pratik hayatım açısından değişen nedir? Neyi değiştirdiniz?
5. Yaşam mücadelesine bakışınız nasıldır?
6. İnsanın sosyal yaşamı bir tercih sebebi değildir, insanın sosyal yaşamı tabiatıdır. Toplumsal örgütlemeniz nasıl ve neye dayalı olacaktır.
7. Yasaları varmıdır varsa kim uygulayacak veya denetleyecektir.
8. Gündelik hayatımızda şu an Bukalemun mu olmamız isteniyor.
9. İnsanlar birbirine tabi hale gelecek midir? Örneğin toplumsal ayrımlar söz konusu olacak mıdır? Olmayacaksa efendi-köle gibi ekonomik üretim ilişkileri olacak mıdır?
10. İnsanlar arasında aynı tür oldukları halde bilincen değil ama uçurumlar düzeyinde ekonomik farklar olacak mıdır?
11. Ayrımcılıklar olacak mıdır?

Olmayacak veya olacaklar açısından nasıl sağlayacağınız ve nasıl bir model öneriyorsunuz? Mesala siz ne iş yapacak ve ne üreteceksiniz? yoksa herkes sizin yaptığınızı mı yapacak, peki ilacı kim üretecek, ekmeği kim üretecek yoksa sizin kurtuluşunuzda kim yok sadece ben'mi vardır?
Düşünceleriniz ters sonuçlar doğuruyorsa hali hazır toplumsal yapı içerisinde karşıt ilan edilirseniz ne önerirsiniz, nede olsa tüm insanlığı bu düzeye getireceğiniz önermesinden yola çıkarak hemen her şeyimden vazgeçerim diyebilir misiniz?.

Dünyanın büyük bir kitlesi bu gün Ortaçağdan kalma dünya görüşlerine mahkum yaşıyor, onların bu geri bakışı sayesinde, insanlığın büyük çoğunluğu ister direk ister dolaylı yoldan kul vazifesine amade haldedir ve bu durum savaşlarında asıl nedeni olan çobanları yaratıyor. Bunu nasıl kaldırmayı, o insanlığı nasıl bilinçlendirmeyi düşünüyorsunuz? Bu insanlığın büyük çoğunluğunu sürüleştiren düşünce ve bu düşünceyi bilince etmiş olmalarından dolayı nasıl bir çaba sarfedeceksiniz? Onlara kendi gerçeğinizi, onların kendi gerçeği sandığı ortaçağ düşünce ve inanç sisteminden hem geçmişe ait hemde modern tabularından arındırmadan nasıl vereceksiniz? Bunlar kendiliğinden kavranacak bir bilinç düzeyi değildir, haliyle insanlığın geçmişi binlerce yılı kapsamaktadır ve kendiliğinden, duyarlılığı kapatarak hiç bir ilerleme sağlanamamıştır.

jiro
18-01-2011, 15:42
Yalnızca, " aydınlanma, farkındalık ve dolayısıyla 'insanlaşma' " başlığındaki insanlaşma için bir şey söylemek istiyorum. Bana göre kesinlikle ön yargılı bir başlık olmuş. İnsanlaşmanın sınırı nedir? O sınır da ne vardır? Bunu günümüz de kullanılan " insan ol lan ayı " temelinin dışında algılayıp neden ön yargılı dediğimi ifade edeyim.

Aydınlanarak, farkındalık yaşayacak insanın netice itibariyle şimdi düşündüğümüz insanlık anlayışı ile bağdaşıp bağdaşmayacağını henüz bilmiyoruz değil mi? Belki insan toplulukları olarak farkındalıklarımızın ve aydınlanmamızın son deminde şimdiki tüm ahlaki kabullerimiz ve bakışımız yerle yeksan olacak ve şimdi için hayvan tabiri kullandığımız bir seviyeye geleceğiz, bunu kim tam olarak öngörebilir ki?

Bu ileriye yönelik " insanlaşma " hayalleri, büyük olasılıkla masallardaki hayali ütopya medeniyetler, dinlerin ortaya sürdüğü cennet tasavvurlarından kaynaklanyor. Aynısı şu ünlü zeitgeist'te de mevcut. Hatta zorlasak komünist düşünürlerin de bu yönde mutlak bir medeniyet beklentisi içerisinde olduğunu söyleyebilirim. Halbuki geleceğin henüz yazılı olmadığı fiziki bir dünyada yaşıyoruz. Ve her şey artan bir hızla değişiyor.

evrensel-insan
18-01-2011, 16:11
Saygideger paslicivi;

evet sevgili e.i.. kendini göremeyen algılamayan bu kadar aşşağılık düzeyde davranan insanoğlu sence bunları yaparken olayın farkında mı yoksa hala çok derin bir uykuda mı?-paslicivi-

Konu bilinc altina yerlesmisligin verdigi, alisilagelmis, otomatiklesmis ve toplumsal uyum kazanmis bir yasam ve iliskidir. Bu bir sorun olarak algilanamamakta ve sadece aklin inandigi dogru temelli bir sahiplenme, sabitleme ve tum bu verilerin, degerlerin ve tabularin verilen mucadelesinin yasamin kendisi oldugu algisidir.

Kisaca, sorun yoktur, sorun yoksa dusunce uretimi yoktur, kendini ve verileri sorgulama yoktur, sadece bilinc altinin yonlendirdigi alisilagelmis ve yerlesmis bir yasam ve iliski vardir.

Bu alisilagelmisligi, simdiye kadar bir tek bilimsellik tarihi olarak asabilmis ve herseyi sorgulayabilmenin, herseyin insanoglu turu ve birinin bir turevi, donusturumu oldugunu algilayabilmenin ve yapilandirilmis yapinin ne oldugunu algilamaya yonelmenin ve yeni yapilandirmanin insanoglu tarihi olarak bilinc ve farkindaligina varmistir. Ama hala, aklin inancsal dogrusal akil yurutumu en buyuk engeldir.

Cunku akil,sadece kendi vucudu icin uretir. Halbuki dusunce,oznesiz ve vucutsuzdur ve dusunce dile gelimi, o dile gelen dusuncenin; onu kullanmak isteyen diger ozne ve vucutlara acik oldugunun bir kanitidir.

Ama, akil bireyci, bencil, ayrimci, inancsal, dogrucu, otoriter, guce tapan v.s. oldugundan kendince sabitlemek ve sahiplenmek ve de baska akli hem kendince ikna etmek, hem de kendi sahiplendiklerini kaybetmemek icin, mucadeleye cekmek durumundadir.

Insanoglunun dogal zihniyetinin, kendi ic savasimi AKILLARIN INANCSAL VE DOGRUSAL SAVASIMIDIR. Bu da ister istemez,zorlama, baski, guc, otorite v.s. yi getirir.

Senin deyimin olan sahte benlik acisindan bakarsak; akil sahte benligi yonlendiren ve koruyan motordur. Aklin ufku kendisi ile sinirlidir ve kendisine ters dusemez. Iste bu temelde dusunce uretimi, aklin kendini sinirladigi, sinirlari asan ve bir yerine tursel ve genel kapsamli bir perspektifi olan bir harekettir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
18-01-2011, 16:22
Saygideger spartacus;

Sirf konu yeni bir perspektif kazansin diye, bence, senin insanoglu turu ve birinin faktorel onemini gorememenin altinda yatan, sanki baska bir turun biri imisin gibi konuya yanasman.

Bu da doganin, evrenin, dunyanin v.s. genelinde; insanoglu turu ve birini ve de kendini gorememek ve gale almamak temelli odaksal bir carpikliktir.

Sonucta kimse, sadece insanoglu var demiyor ki. Tabi ki, uzerinde yasam surdugu bir mekan var.

Ama konu insanoglunun kendi kendini gorebilmesi, bu da maalesef; dogaya bakarak degil, aynaya bakarak mumkun.

Cunku insanoglunun soyutlamasiyla ve bunlar adina yasam ve iliski surmesi ile; bu soyutlamalarinin kendisine ait oldugunun ve her seyden once kendi olmazsa bu soyutlamalarin olamayacaginin, yani TURUNUN VE BIRININ BILINCINE VE FARKINA VARMASI GEREKIR.

Ama, insanoglu senin de yaptigin gibi, bu bilinc ve farkindaligi ya soyutlamasinda, ya da somut ve soyut kavramlarda ve onlara verdigi anlam ve iceriklerde aramaktadir. Bu da onu gayet mantiksal olarak, dogal zihniyetli, insandsi ve insanlikdisi bir yasam ve iliskiye suruklemistir ve suruklemeye de, kendi varliginin farkina ve bilincine varana kadar da devam edecektir.

Burada dusuncenin gelisebilmesi ve uretebilmesi icin, onundeki en buyuk engel akil ve onun bilinc alti yonelim ve yonlendirimi ve aklin sadece kendi kendini tatminini ve kendince rahatini one cikarmasi ve bu ugurda, yine akli olan turuyle mucadele etmesidir. Bu mucadele de, aklin tur icindeki her turlu akli algisal ustunluk mucadelesidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
18-01-2011, 17:04
Saygideger spartacus;

Bak sana kendimden ornek vereyim. Ben kendi yasamim ve hak ve ozgurluklerim icin, kendi aklimi ve kendim icin kullaniyorum, bunu ne baskasina dayatirim, ne de bir kisiyi bu akil icin iknaya ugrairim. Cunku bu BENIM VE BENIM ICIN OLAN AKLIM.

Ama, iste akil orada bitiyor. Onun disi, dusunce ufku. Bu ufukta da, iliskilerim, turum ve algiladigim soyut somut hersey var. Iste bu dusunce bana ait degil, bu dusuncenin oznesi ve vucudu yok. Iste bu dusunce, benim de bir uyesi oldugum insanoglu turu icin ve bu insanoglu turunun algisi ile ortaya koydugu her turlu soyutlamasi, soyut ve somut kavramlari icin var. Iste bu dusuncenin birine ve turune ve de algiladigi her seye verdigi zarar, rahatsizlik soz konusu.

Sistemlesmisligi, kitlesellesmisligi, insanoglunu pesinden suruklemesi soz konusu, sorunu soz konusu. Bu soruna yanasilacak ...e goresi soz konusu, temelleri, kokeni soz konusu. Insanoglunu ve algiladigi herseyi icine dusurdugu durum soz konusu. Kisaca tursel butunlugun olmamasi soz konusu. Yasamin varliginin bilinc ve farkina varilmamasi soz konusu.

Iste akil bunlari soz konusu etmiyor, aksine bu sorunlarin tam da temellerinden birini olusturuyor. Etmemesi de cok normal. Cunku kendini evrensel aynilikta yapilandirmis ve islerlige koymus.

Fakat bu yapilanmisligin, verdigi rahatsizligi ve zarari gozlemleyemiyor. Cunku akil, ayirir, boler, farklilasir, kendini dusunur, kendini tatmin eder, kendi benligi icin yasar.

Insanoglunun dusunce olarak kendi turunun ve birinin varligini fark etmesi, nihilizm ile baslar ve dogal olarak bu baslangic ve gelismeside, akilcidir.

Kah bireyci, kah tasarimci pek de fark etmiyor. Sadece dogruluguna inandigi sey ne ise,onun ugruna yasiyor ve mucadele veriyor.

Akil dusunce uretmez, ya bilinc alti yonlenir, ya da cikar ayrim, guc v.s. pesinde kosar ve kendini AYIRIR. Dikkat et farklilastirir, demiyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

vartor
18-01-2011, 17:34
Bireysel farkindalik o kadar da guzel bir his degil. Kendin farkindasin ama cevren degil. yalniz yasamak gibi birsey, ustelik asosyallestirmesi yonunden pek de birey icin faydali bir durum degil. Ancak ismarlama gelmedigi, devamli yapilan self analizler sonucu varilan bir degisim oldugu icin, secme hakki da birakmaz farkindalik.
Bu forumda, defalarca artistlerin muminlere yapmaga calistigi da, siz kabul etmeseniz de, kendi fakindaliklarini onlara anlatabilmek. Tam da paslicivi'nin soylediginin aksine, daha once onlar gibi dusundukleri icin, imanlilarin dusunce tarzini bildiklerinden, onlarin da, en buyuk engelleri, dini dogmalardan siyrilip, alternatif dusunebilmeyi gosterme cabalari asagilik degil, cennete giden yol icin, yapilmasi gereken alt yapi calismalaridir.
Hur dusunce olmadan farkin farkina varilamadigi gun gibi asikarken, ateistler, materyalistler yanlis yolda iddialari bence hala farkindaliga erisememenin, empati kurma yeteneginin olmayisindan kaynaklanmakta. Hele koca forumda, iki kisinin kendini farkli ilan etmesi ve digerlerinden ayirmasi da, baska bir problemin gostergesi olabilir.

evrensel-insan
18-01-2011, 17:46
Saygideger spartacus;

Sana bir gozlemimi dile getireyim.

Mesela, sitemizde tanriyi yoklayanlarin, varlayanlara getirdigi bir AKILCI ELESTIRI" VARDIR. "Korukorune inanacagina aklini kullan" temelli. Iste tam da bu AKILCI ELESTIRInin akilciligigi budur. Zaten tanriyi varlayan akli ile varlamis ve ufkunu orda kapatmistir ve onun icin artik otesi yoktur ve yine bu aklinin inandigi dogrusunu savunmak ve kaybetmemek icin mucadele edecektir. Iste zaten dogal zihniyet te budur.

Peki tanriyi yoklayan ne yapmaktadir?, Kendi akilini kullanarak tanriyi yoklamakta, ve ayni varlayan gibi, kendi inandigi dogrusunu savunmak durumundadir. Bu da dogal zihniyetin bir tezahurudur.

Halbuki, tanriyi varlayanda, tanri konusunda olmayan bir gelisme, tanriyi AKLI ILE YOKLAYANDA bilincsiz olarak yasanmistir. Bu yasanan, tanriyi yoklayanin AKLIN SINIRLARI DISINA CIKIP, KENDINI SORGULAMASI ve bu sorgulama sonucu TEKRAR AKLINA DONMESIDIR.

Sonucta, tanriyi varlayan da, yoklayan da kendi akillarinin dogrularinca, huzurludur ve onlara gore sorun yoktur.

Burada aklin sorunu, varlayan icin; yoklamaya yonelim, yoklayan icin de varlamaya yonelimdir. Iste akil, boyle bir ikircimlilik yasamamak icin, dogruya, sabitlige, sahiplige, savunuya, kaybetmemeye v.s. yonelir ve kendince konu ile ilgili noktasini koyar.

Iste burada, tanriyi yoklayanin dusunce ufku, AKLIN NOKTALAMASI ILE SON BULMUSTUR. Yani, dusunce ufku kapatilmistir.

Ama, buradaki asil algilanamayan sorun; aklin olumlu ve olumsuzsinirlanmasinin disina cikamayacagi, sadece sorgulama temelli dusuncenin nedeninin sadece acabanin ortadan kalkmasi olacagidir.

Oyuzden akil ile dusunce farkini cok iyi algilamak, bilince tasimak, farkina varmak ve bilincli bir sekilde fark ederek konusuna gore; DUSUNCE URETEREK, AKLIN INANCSAL DOGRUSAL SINIRLARINI ASMAK GEREKIR.

Eger bu gerceklesmezse, akil inandigi dogrusunda; mutlu yasayacak, ve sadece bu sahiplendigi ve sabitledigi dogrusunu kaybetmeme mucadelesi verecektir.

Aklin bu ic ve dis celiskisini, ben; e. kosesi'nde dile getirdim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
18-01-2011, 17:56
Saygideger vartor;

Hur dusunce olmadan farkin farkina varilamadigi gun gibi asikarken, ateistler, materyalistler yanlis yolda iddialari bence hala farkindaliga erisememenin, empati kurma yeteneginin olmayisindan kaynaklanmakta. Hele koca forumda, iki kisinin kendini farkli ilan etmesi ve digerlerinden ayirmasi da, baska bir problemin gostergesi olabilir.-vartor-

Benim hic bir zaman boyle bir ilanim olmadi. Oldugunu iddia edenler, bunu ispat etmek zorundadir.

Ayrica benim "ateistler, materyalistler 'yanlis' yolda" temelli bir aciklamam da olmadi. Dogrusal yanasmayan bir kisinin, baskasini yanlislamasi kadar mantiksiz bir iddia olamaz.

Sitede yazilan tum yazilarim durmaktadir. Oyuzden bu sekilde bir itham yapmadan once, hele hele kitle onunde, bunlar ornekleriyle gosterilmelidir.

Kimin ateist, materyalist ya da idealist v.s. oldugu, ancak onu ilgilendirir ve onu baglar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

vartor
18-01-2011, 18:13
Evrensel, konuya yazan yalniz sen degilsin, paslicivi'nin yorumuydu benim bahsettigim.

düne kadar islamın borazanlığını yapan biri ateist olduktan sonra ilk iş olarak islamı ve bu dine inanan müslümanları yanlışlamaya, hakaret etmeye başlar?

düne kadar kendi inancı yanlışlanmaya hakaret edilmeye çalışılırken yaşadığı travmayı niçin başka insanlara da yaşatmaya çalışmaktadır?

evet sevgili e.i.. kendini göremeyen algılamayan bu kadar aşşağılık düzeyde davranan insanoğlu sence bunları yaparken olayın farkında mı yoksa hala çok derin bir uykuda mı?

spartacus
18-01-2011, 18:20
Sevgili Evrensel

İnsanoğlunun kendisini görmesi demek düşünce çıkmazlarında dolanmaksa böyle bir insanoğlu türü göremiyorum. Tabirim görmeyişimle ilgili ve kendime dönüktür.

İnsan kendisini doğadan yalıttığı anda kendisini göremez. Bu yöntemin en azından bilinçle ilgili olmadığını düşünüyorum. Yani bilinci doğadan(insanda içinde) yalıtık anlamlandıramıyorum.

İkincisi ise insanın aynaya bakması için kendisini yalıtması gerekmiyor, aksine yalıtmadan bunu başarmak gerekir diye düşünüyorum.

Üçüncüsü "doğaya hakim" olmak konusunda, insanoğlu=tanrı dermişsiniz gibi kanılara kapıldığım için hakimiyet konusunda katılmıyorum size, bu felsefik değil ister istemez(egemenlik gibi) politik bir söylem veya inançsal-dini bir söylem gibi geliyor bana. Kaldıki insan evrende bir damla bile değil, böylesi bir ön kabulü olumlayamıyorum. Doğada işleyiş insan yasalarına veya bir iradeye bağlı değil çünkü. Ayrıca insan olmasaydı doğayı kim ortaya koyacaktı sorusunun yeterli olmadığını düşünüyorum, çünkü kim sorusu iradi odaklıdır. Kaldı ki, doğanın böyle bir ihtiyacı olduğunu öngöremiyorum.

Dördüncüsü bilinci duyumların dışına taşıyan örneklemeleri mantıklı bulmuyorum. Bu bakımdan her şeyi sadece insanoğlu ortaya koymuştur kabulünüz kendi görüşlerinizle çelişiyor, sizin doğrunuz haline geliyor gibi.

Beşincisi insanın kendisini görmesi dediğiniz şeyin önemini kavrayabiliyorum, adına ansiklopediler dolduracak kadar geniş bir içeriği olacağı ve üzerinde felsefeler oluşturacağı kadar geniş göremiyorum, bu bir tespittir diyebilirim. Elbetde, insanların kendi farkındalığı oluşturması temelinde size katılıyorum. Ama insanın kendisini görmesini çevresinden soyutlamaya bağlamış olmanıza hem katılmıyor hemde bunu sağlayamayacağını düşünüyorum. Çünkü insan ne alıyorsa içinde yaşadığı toplumdan, uzun birikimlerden alıyor, çevresini ve toplumu ve doğa ile ilişkilerini, bağlılık ve bağımsızlıklarını çözemeden kendisine ayna tutma şansına da sahip değildir diye düşünüyorum.(Önceki yazımda dediğim gibi sosyal yaşam insanlar için tercih sebebi değildir, sosyal yaşam insanın tabiatıdır.) Bu görüşün aksini(düşünsel ve bireysel bilinç, insanoğlu ve biri) düşünmenizi ise yine kendi fikirlerinizle çelişik görüyorum, yani siz bunun doğru olduğunu düşünüyorsunuz, bu güne kadar ki tüm alternatif açılımlarıda ret edebildiniz. Aldıklarınızı sorgulamadan ve bunların ne olduğunu -sadece insan üretimidir, kavramdır deyip geçiyorsunuz- ortaya koymadan, insanın bilinçleneceğini öngörebiliyorsunuz. İnsanın kendisine dönmek söyleminizi biçimsel olduğu gibi de objektif bulamıyorum.


Salt düşünceye-bilince odaklanmış felsefenin düşünceci-subjektif sonuçlar çıkartacağını düşünüyorum. Çünkü düşünce eninde sonunda yine düşüncelere yaslanmak açısından objektifliği kaybettiği gibi soyutlananın içinde çözüm-süzlük- aramaya yada kendisini ısrara koyulacaktır. Bunu bir bilgi olarakda alsak salt bilgiyi esas alarak biraz daha iyi sonuçlar elde edebiliriz evet, ama bilginin yeterliliğinin en temel alanı nesnel yani iradelerden bağımsız ve gözleme, çevreye, duyumlara açıklık içermelidir. Çevreden bağımsız insan bilinci ne mümkündür ama nede çevre faktörü dışlanarak insan kendisine bakabilir.

Soyutlayanın insan olması demek çözümünde soyutlar dünyasında bulunabilirliğini düşünmüyorum, çünkü bunlar asli değildirler, bilinçlenmek için kendi içimize değil öncelikle kendimizden de öteye bakabilmeyi başarmak gerekir diye düşünüyorum ve o soruları soruyorum.

evrensel-insan
18-01-2011, 18:39
Saygideger vartor;

Evrensel, konuya yazan yalniz sen degilsin, paslicivi'nin yorumuydu benim bahsettigim.-vartor-

Daha once de bu konu, baska basliklarda bir kac kere ortaya kondu. Ben kendi adima, boyle bir yorumum olmadigini o basliklarda da dile getirmistim. Oyuzden boyle bir yanlis algilama olmamasi icin, o mesaji yazdim.

Ayrica, konuyu, sahsim adina aydinliga kavusturdugun icin de, tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
18-01-2011, 18:43
Saygideger spartacus;

Dile getirdigin yorumlarin icin, tesekkurler. Cunku amacim, bu konuda ne tartismak, ne de karsilikli yazismak.

Yalniz, senden sordugun sorulara once senin cevap vermeni bekliyorum.

En azindan, bu konuda ne dusundugunu algilayabilmek icin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
18-01-2011, 19:16
Tartışma havasında yazmadım zaten olsada gerekli görmüyorum, karşıt iddialar değil böyle düşünürsem bunlar sağlanamaz temelli düşüncelerim. aslında ilk yazıda seni farkındalık konusunda bir yerde ayrı tutmuştum(belirtmiştim). Ortak noktalar açısından baktım tümünde ve o şekilde yazdım.

Ben sorduğum soruları cevaplayabilirim ama başlığın burası olmadığını düşünüyorum. Sadece şunu söyleyebilirim, ne ideolojik nede ist ekli bir cevabım olabilir. Yani böyle bir cevabı olmayacktır yalnız neyi nasıl yapabilirsek yada dünyada insanlık nasıl bir yaşam kurabilir temelinde öngörüler olabilir. Tabi bilinçlenmeden ama bu bilincide bireyin bilinci olarak değil sosyal bir biçimde öngörmeden ifade edebilmek en azından benim açımdan mümkün değil. En önemlisi işte temel ayırdıma geliyoruz, önce dünyada neler oluyor, hiç kimseyi ayırmadan insanlar nasıl yaşıyor, gerçekler nelerdir, gündelik hayatımız neler üzerine kurulu, düşünsel hayatımız nasıl kurgulanmış, ne tür kurgularla aşılanıyoruz, nasıl yaşıyor ve ne için çabalıyoruz bunun geri dönüşü nasıl oluyor gibi olgu merkezli yani nesnel temelde bakarım vs... Benim sorularımda ki amaç, örneğin paslıçivi'nin açılımlarının bireyciliğide ötede bırakır olduğunu düşünmemden dolayı. bıraktım çevreyi insanın kendisine yabancılaşması(kendi konumu ve iyiliği için, mutluluğu için ne denirse çevreye kapanma, duyumları kapatma) olarak algıladığım içindi. Bir an çok sayıda insanı öyle düşündüm ve bu yalıtıklık içerisinde doğada yaşamanın imkansız hale geleceğini öngördüm ve sordum.

Geleceğe dönük tahminleride baz aldığımda günlük 4.000.000 bir nüfus artışı var. Buda yıllık yaklaşık 50.000.000 demektir. 2050 Yılında bu güne göre ortalama +,- bir rakam 2 milyarlık bir artış öngörülüyordu.

Şimdi bu bilgiden yola çıktığımda, her yıl milyonlarca insan bir çevrenin içine, hem yaşam mücadelesi hemde düşünsel-inançsal zeminlerin içine doğuyor.

Bu istatistiklerin dağılımına baktığımda çok daha farklı verilerde elde ediyorum.

Mesala nüfus artışı ile ülkelerin gelişmişlik oranı ters orantılı.
Mesala toplumsal bilinçlenme ile gelişmişlik doğru orantılı.(buradan bakarak gelişmişliğin artışının bilinçlenmede önemli unsur olduğunu görebiliyorum kaldı ki bunu günlük 5.000.000 olarak düşünün ve Paslıçivi, Evrensel İnsan günde kaç kişiye nasıl erişebilir?)

Mesala nüfus artışı neleri sağlar? diyede sorabiliyorum.
Daha geniş bir tüketim, işçi ücretlerinde düşüş, güç faktörü, daha çok vergi geliri, negatif olarak işsizlik, yoksulluk, bilinçsizlik.. alıp başını gidiyor...

Tümünün toplamında ise ne insanın doğaya hakim olduğunu ne her şeyin insanın soyutlamasına indirgenebileceğini, ama nede insanın bilinçlenmesinin salt bireyler temelinde ve a-sosyal farkındalıklar ile sağlanabileceğini düşünüyorum. Şu yukarıdaki istatistik dahi doğanın ve insanın bir parçasıdır ve önemli bir verdir diye düşünüyorum.

evrensel-insan
18-01-2011, 19:29
Saygideger spartacus;

yalnız neyi nasıl yapabilirsek yada dünyada insanlık nasıl bir yaşam kurabilir temelinde öngörüler olabilir.-spartacus-

Zaten olabilecek olan da bu. Onemli olan bunun aklin inandigi dogrular temelli dogruluk tartismasi ile degil de; dusunce temelli ve ..e goresinin insan ve insanligi olarak ele alinmasi.

Amac, kimsenin kimseye kendi dogrusunukabul ettirmesi degil; insan ve insanlik amacli ortak bir yaklasim gosterme ve ortak bir dusunce uretme.

Benim konuya birey bilinci olarak yanasmamin sebebi de, zaten baskalarini bir dogru pesinde suruklememek icindir.

Oyuzden benim acimdan, hala bireyin zihniyet devrimi gecerlidir. Bu da birin kendi kendini sorgulamasi ve icinde bulundugu dogal zihniyetin, kendince bir sorun oldugunu algilamasi ile paraleldir. Cunku bunu kimse kimseye algilatamaz, kisi ancak kendi algilayabilirse, algilar.

Oyuzden de konu toplumsal degil; bireyin kendi kendisinin zihinsel devrimidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
18-01-2011, 19:55
Saygideger spartacus;

Mesela, sen; dunyayi, Turkiye'yi, cevreyi, toplumu, iliskilerini v.s. gozlemlediginde; insanoglu turunu olarak ne gibi bir ortak sorunlar gozlemliyorsun?

Sence, insanoglunun ortak sorunlari var mi/varsa bunla nelerdir?

Kisa ve oz maddeler halinde siralar misin?

Mumkun oldugu kadar, sorunlarin insanoglu turunu kapsamasina dikkat et. Mesela aclik, tok icin sorun degildir. Ya da yoksulluk, zengin icin sorun degildir.

Oyuzden konuya, sinifsal, etik ve ideolojik degil; tum insanliga kapsayacak sekilde yaklas.

Ya da tartismak, tum insanligin sorunu olabilir ama; bu senin acindan bir sorun teskil etmeyebilir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
19-01-2011, 01:03
Sevgili Evrensel

Ben bilinçlenmeyi çevreden yalıtılamaz olarak düşündüğümü söylemiştim, insana dair olupda insanlığın sorunu olmayacak bir şey göremiyorum.

Mesela aclik, tok icin sorun degildir. Ya da yoksulluk, zengin icin sorun degildir. (Evrensel İnsan)

bana sorarsan bunun sorun olmaması sorundur sevgili Evrensel.

Bunun dışında evvel yazılarınızda tüm insanlığı bizim bilinç seviyemize getirirsek demiştiniz. Bende bu bilinç seviyesine geldiğimizde hem sosyal, hem toplumsal hemde hayat mücadelesini nasıl çözebileceğimizi merak etmiştim. En azından bu seviyede olmadığımızı varsaydığımızda sizin öneriniz nedir? Çünkü tamamen çevreden yalıtılmış ve böyle bilinçlenebileceğimiz bir bilinç öngörülüyordu. (oysa arama motorlarını kullanmayan çok az insan var)

Soruya sorunun anlaşılmasını sağlayacak sorular ve çok zorda kalmayacak durumlarda soru ile karşılık verilmesini daha önce nedenlerini dile getirdiğim şekilde makul bulmuyorum. zaten açıklamasını yapmaya çalıştım. Merakımdan sordum cevap vermek zorunda değilsiniz, zaten sorular, insanlığın ortak sorunları veya yansımaları diye düşünüyorum ve bilinç konusunu ve insanın kendisi olamama sorununu ortak sorun olarak bende size katıldığımı belirterek dile getirdim ve bunun en önemli nedeninin çevre, soyal ve toplumsal yaşamımız olduğunuda(aşılanma) ayrıca belirterek o soruları sordum, tabiki katılmak zorunda değilsiniz, benim görüşüm. Aslında neden o soruları sorduğumu o yazıda açıklamıştım.

Mesela aclik, tok icin sorun degildir. Ya da yoksulluk, zengin icin sorun degildir.

diye verdiğin örnekde dahi -birde bu örneği bir çok benzer faktöre yaydığımda- ben büyük bir sorun görebiliyorum ve insanlığın ortak sorunu değildir diyemem. nereden baktığımız da önemli diye düşünüyorum.

evrensel-insan
19-01-2011, 01:28
Saygideger spartacus;

Ben bilinçlenmeyi çevreden yalıtılamaz olarak düşündüğümü söylemiştim, insana dair olupda insanlığın sorunu olmayacak bir şey göremiyorum.

Bende bilinclenmenin cevreden yalitlanir oldugunu soylemedim, aksine; gozlem zaten en guzel, ve olmasi gereken bilinclenme seklidir. Yeterki bu gozlem, gozleyenin kendisini sorgulayabilecek bir icerikte ve degerlendirme de yapilsin. Sonucta gozlem iki turludur, bir bireyin kendisini gozlemi, bir de kendi disindaki algiladigi her seyi gozlemi. Oyuzden DUSUNCE TEMELLI GOZLEM (AKIL TEMELLI DEGIL), BILINCLENME VE FARKINDALIK KAZANMANIN ANAHTARIDIR.

Neden insana dair olan hersey, insanligin sorunu?, cunku insana dair degil; insanogluna dair.

Mesela aclik, tok icin sorun degildir. Ya da yoksulluk, zengin icin sorun degildir. (Evrensel İnsan)

bana sorarsan bunun sorun olmaması sorundur sevgili Evrensel.

Burada AKILCI BIR YANASIM SOZ KONUSUDUR. Yani "tok acin halinden anlamaz" sorun olabilmesi icin, tokun aci dusunebilecek duzeyde dusunce uretimi gerekir. Aksi, acin tok ile ideolojik dogrusal akilci savasidir. Tokun aci dusunebilmesi de, INSANSAL GOZLEM ve tursel algi gerektirir.

Bunun dışında evvel yazılarınızda tüm insanlığı bizim bilinç seviyemize getirirsek demiştiniz. Bende bu bilinç seviyesine geldiğimizde hem sosyal, hem toplumsal hemde hayat mücadelesini nasıl çözebileceğimizi merak etmiştim. En azından bu seviyede olmadığımızı varsaydığımızda sizin öneriniz nedir? Çünkü tamamen çevreden yalıtılmış ve böyle bilinçlenebileceğimiz bir bilinç öngörülüyordu. (oysa arama motorlarını kullanmayan çok az insan var)

Benim onerim belli, herkesin kendisini kendi adina sorgulayarak; zihinsel devrimini gerceklestirmesi. Ya daen azindan, tabastan birey bilinci ve kendi ve turunun varliginin farkina varmasi. Bu "cevreden yalitilmis" konusu bunu yapan birey icin gecerli degildir.

Soruya sorunun anlaşılmasını sağlayacak sorular ve çok zorda kalmayacak durumlarda soru ile karşılık verilmesini daha önce nedenlerini dile getirdiğim şekilde makul bulmuyorum. zaten açıklamasını yapmaya çalıştım. Merakımdan sordum cevap vermek zorunda değilsiniz, zaten sorular, insanlığın ortak sorunları veya yansımaları diye düşünüyorum ve bilinç konusunu ve insanın kendisi olamama sorununu ortak sorun olarak bende size katıldığımı belirterek dile getirdim ve bunun en önemli nedeninin çevre, soyal ve toplumsal yaşamımız olduğunuda(aşılanma) ayrıca belirterek o soruları sordum, tabiki katılmak zorunda değilsiniz, benim görüşüm. Aslında neden o soruları sorduğumu o yazıda açıklamıştım.

Size soyle bir soru sormak istiyorum, birin toplumsal yanasimi ile, tursel yanasimi farki nedir? Neden birin ufku parcasal bir sinira sahiptir de, turu ve butunu kapsamaz?

Burada bence toplumsal kisilik ile, tursel farkindalikli birey bilinci farki arasinda, insanoglu ile insan farki ucurumu vardir. Cunku toplumsal kisilik, henuz birey bilincine ulasmamistir.

Mesela aclik, tok icin sorun degildir. Ya da yoksulluk, zengin icin sorun degildir.

diye verdiğin örnekde dahi -birde bu örneği bir çok benzer faktöre yaydığımda- ben büyük bir sorun görebiliyorum ve insanlığın ortak sorunu değildir diyemem. nereden baktığımız da önemli diye düşünüyorum.

Dedigim gibi, sorunun kaynagi; zenginin ve tokun algi ve bilinc duzeyinde mi, yoksa acin ve yoksulun guce dayanan iktidar savasiminda mi? Bu savas kazanilsa bile, ac ve yoksul olanin tok ve zengin olmayacagini kim garanti edecek? Cunku sonucta ortada bilinc yok ise, savasimi veren, o savasi savasi verdiginin yerini almak icin verir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-01-2011, 05:05
sevgili dostlar..

ateist arkadaşlar alınganlık gösterip savunmaya geçmişler, haklılar.. yani beklenen bir davranış şekli.. aynı şekilde teizm düzeyinden bir arkadaş da aynı tepkiyi verebilirdi..

ama benim yazılarımı okuyan arkadaşlar bilirler ki; ne teizm ne de antiteizm düzeyi bilinç için hiç bir zaman "bu yanlış yoldur, bu felsefe ve bu felsefedeki arkadaşlar eleştirilmelidir, dışlanmalıdır" gibi bir ifadem olmamıştır..

her zaman söylediğim şey; bu iki felsefenin de insanoğlunu "insani olmayan" bir tutum ve davranış içinde yaşamaya ittiğidir..

ben nasıl teizm düzeyi bilinçteki bir insanı eleştirip dışlayamazsam aynı şekilde antiteizm düzeyini de dışlayıp eleştiremem..

ama teizm ve antiteizm düzeyi bilinçteki insanlar için bu imkansızdır.. birbirilerini dışlayıp eleştirmek ve yanlışlamaya çalışmak zorundadırlar.. yani sahip oldukları zihnin karşıtı her türlü zihinle mücadele etmek zorundadırlar.. bu zaten bir zorunluluktur..

bir budist bir müslümanın inancını olasılık içine alıp saygı göstermez. onu eleştirmek ve bilincinde yanlışlamak zorundadır..

yine aynı şekilde

bir hristiyan bir hindunun inancını

bir musevi bir ateistin inancını

bir ateist bir panteistin inancını

bilincinde eleştirmek ve yanlışlamak zorundadır..

yani tüm bu insanlar kendi inançlarını/zihinlerini doğrulamak ve diğer tüm zihinleri yanlışlamak zorundalar..

sahtebenliğin görevi budur zaten..

"benim zihnim/inancım doğru, diğerlerinin hepsi yanlış"..

ve benim bu topiği açma nedenim evrensel insanla bir türlü konuşamadığımız şu problem/sorun/hastalık denen şeyi konuşabilmek..

bu topicte teizm ve antiteizm düzeyi için bazı konuları konuşabiliriz.. ama lütfen burda konuşulanları sizi eleştirmek/dışlamak amaçlı olmadığını görmeye çalışın..

o yüzden burda yazılan yazılara ve sorulan sorulara cevap vermiyeceğim.. ama evrensel insanla olan konuşmamız bittikten sonra ayrı bir topicteki her şeyi konuşabiliriz..

bu arada; şu an biribirini yiyen teizm ve nonteizm düzeyi bizzat deneyimlemiş biriyim, yani müslümanlığı savunduğum günler de oldu, içine edip, eleştirdiğim dışladığım, hakaret ve küfür ettiğim antiteizm günlerim de.. yani ben de sizden farklı değilim, sadece ben bu seviyeleri geçtim diyorum..

paslıçivi
19-01-2011, 05:45
evet sevgili e.i.. kendini göremeyen algılamayan bu kadar aşşağılık düzeyde davranan insanoğlu sence bunları yaparken olayın farkında mı yoksa hala çok derin bir uykuda mı?-paslicivi-

Konu bilinc altina yerlesmisligin verdigi, alisilagelmis, otomatiklesmis ve toplumsal uyum kazanmis bir yasam ve iliskidir. Bu bir sorun olarak algilanamamakta ve sadece aklin inandigi dogru temelli bir sahiplenme, sabitleme ve tum bu verilerin, degerlerin ve tabularin verilen mucadelesinin yasamin kendisi oldugu algisidir.

Kisaca, sorun yoktur, sorun yoksa dusunce uretimi yoktur, kendini ve verileri sorgulama yoktur, sadece bilinc altinin yonlendirdigi alisilagelmis ve yerlesmis bir yasam ve iliski vardir.



sevgili e.i.. işte seninle konuşmak istediğim konu bu..

ne teizm düzeyi ne de antiteizm düzeyi bunun bir problem olduğunun farkında değil..

sen buna bir "sorun" diyorsun ben bir "hastalık" diyorum.. burda hastalık ifadesini kullanırken tıbbi anlamda bir hastalıktan bahsediyorum..

dediğim gibi insanoğlu henüz bunun bir problem olduğunun farkında değilki bu konuda bilimsel çalışma yapmış olsun..

o yüzdendir ki; senin olayı "sorun" benim de "hastalık" olarak tanımlamam sadece bir tez, yani henüz evrensel onay almış bir bilgi/data değil..

işte seninle bu konuyu konuşalım diyorum, şayet bu bilince varmış olan ikimiz bu konuda önyargısız, benliksiz bir şekilde gözlemsel, analitik çözmeye çalışırsak bir yere varabiliriz..

aksi takdirde sen sorun demekte ben de hastalık demekte diretirsek bunu bir tez değil de bir "inanca saplanacağımızın" farkındasındır umarım..

ben olaya bu bilinçte yaklaşacağım ve her şeyi ayrıntılı konuşalım diyorum.. şu an bu konuyu konuşup çözüm arayabileceğimiz başka insan yok.. sevgili düşüngen bize yok yakın, şayet katılımda bulunursa onun da düşüncelerinin çok fayda sağlayacağını düşünüyorum..

şayet bu bilinçte konuşmaya hazırsan ben bu "problemi/sıkıntıyı" niçin bir "hastalık" olarak gördüğümü anlatmaya çalışmakla başlayabilirim..

spartacus
19-01-2011, 12:26
Bu noktada Evrensel İnsanı ayırıyorum, o çevre duyarlılığını yok etmenin bilinçlenmek olduğunu düşünmüyor.


Sevgili Evrensel, ortak olarak gördüğüm ve üzerine görüşümü yazmaya çalıştığım bireye indirgeme üzerinedir.

İnsan tüm edinimlerini, kelimeleri, yazılarını, harflerini yaşam biçimine kadar her şeyi toplumdan alıyor. Haliyle böyle bir edinim ve toplumsal yaşamdan yalıtık bir aydınlanma, farkındalık öngörüsü, bilinci kapatarak oluşturulacak bir farkındalık öngörüsünü hem olumlu hemde imkanlı bulmuyorum.


sen kendin; kendinle kavga ederek, düşünerek, okuyarak bu bilince ulaştığını ve diğer tüm dünya insanlarının da aynı şekilde ulaşabileceğini düşünüyorsun..



Oysa bırakalım insanı farkındalık dahi burada kendi anlamından yalıtılmış görünüyor.

Paslıçivi'ye göre bir insanı kendi halinde ve toplumdan yalıtık doğada büyümeye bıraksak, her şeyin en ideal, en ileri bilincine erişecek ve farkındalık oluşturacaktır. Oysa bir yerleşiklik çevre olmadan farkındalık oluşamaz. Bunlar bir yana, Paslıçivi'de tüm edinimlerini, şu düşüncelerini, kelimeleri, harfleri toplumdan, toplumsal yaşayışdan aldı almaya da devam ediyor.

Her gün milyon insan doğuyor ve bu milyonlar bir işleyişin içerisine doğuyor. Yani toplum. Bu toplumdan yalıtılarak ve bilinci hiç bir şey umrumda değil, ben sadece ben içe dönerek, daha içe, daha içe dönerek farkındalık oluşturabilirim sanılıyor. Oysa daha içe, daha içe diye gittiğimizde bilinç-altımıza yerleşik yine toplumsal edinimleri bulabilir ve hatta bir kaos ortamı ile karşılabiliriz, bu bilinç-altı bir düzeydir. Olan da bu oluyor ve karşılaşılan kaosda çözüm, "eğer kolum ağrıyorsa onu omuz kökünden keserim" olarak öngörülüyor, bunu yapmayanlar hasta ilan ediliyor ve bu öngörü bir hastalık değil, bir sakatlama, bir sakatlayış olarak ortaya çıkıyor. Kaosa karşı savunusu ise farkı oluşturacak çelişkileri ortaya çıkarmak yerine çelişkileri yok saymakla yapılıyor, o halde zaten farkındalıkda kalmadı, bilinçde. Çünkü bilinci çevreden yalıtık düşünmeye kalkmak dahi onu sakatlamaktır.
Tüm edinimlerimizi toplumdan aldık ve bilinç toplumsal ve sosyal düzeyde öngörülemez ise, bireye indirgemenin raslantısal istisnalar oluşturmak dışında bir anlamı yoktur. İşleyişi çözümlemeden herkesin bizim gibi düşünmesini beklemek teist bilinç düzeyinden daha öte bir düzey değildir.



bir ateist "tanrının yokluğundan" emin olduğu halde niçin tanrıyı yanlışlamaya uğraşır?

bir teist "tanrının varlığından" emin olduğu halde niçin yoklamaya çalışanlarla(ateist) böyle bir mücadeleye girer?

evet insanoğlu niçin bu kadar bilinçsiz ve farkındalıksız davranır?

düne kadar islamın borazanlığını yapan biri ateist olduktan sonra ilk iş olarak islamı ve bu dine inanan müslümanları yanlışlamaya, hakaret etmeye başlar?



Ateizm ne dinler gibi ortaçağın politik bir partisidir nede böylesi bir ideolojik yapıdır nede kutsal sayılan ilkçağdan kalma politik kitapları-yasaları vardır. O başlı başına bir farkındalıktır ve yerleşik düşünce ve şırıngalara, şartlanmışlıklara bir alternatiftir. Dinler ise farklı bir olgudur ve bizlerin gündelik yaşamlarından, kimle evlenip evlenemeyeceğimize, ne yiyip yemeyeceğimize, hukukumuza ve neremizden kalkacağımıza kadar müdahale hakkını kendisinde görebilen, insanlığın omur iliğine yapışmış bir sülük gibidirler. Ateizm ise bir dünya-insan bilincidir, ateizmi ve teizmi yok saydığınızda siz ecişler ve bücüşler alemini, Pinokyaya tapmamı emredebiliyor musunuz? Peki kilisenin çanına, kabenin taşına, düşüncelerdeki masal ve kurgulara diz çöktüğümde kime kul olmamı ve ne adına emredebilirsiniz? Hayır dersem hasta mı olurum, peki neden evet dememiz gerekiyor? Oysa dinler topluma bunu emrediyor toplumda biat edip sindiriyor, bizde o toplumlara doğuyor, büyüyor ve alıyoruz, aldıklarımızla çelişmeden ve yüzleşmeden fark ve bilinç oluşturamayız. Paslıçivinin düşüncelerinin altında ben yine bu toplumsal şırıngadan, bilinç altına yerleşmiş dinsel şartlanmışlıkların, bu yaraların verdiği rahatszılığı görüyorum ve bunu bilinç açıklığı olarak ne alabilir ama nede öngörebilirim. Çünkü bu bakış açısı teizm düzeyi taraflılığı aşamamış olmakdan, kendisini kendisine rağmen başkaları ile olumlama yöntemindende ileri geliyor. kendisini ortaya koyamıyor ve bunu toplumsal düzeyde alınan bir şey olarak gördüğüm içinde çözümü bireye indirgenemezlik olarak düşünüyorum. Milyon doğum->toplum.

Dinlerin insanları acılara sevk edip, acizliğe şartlandırıp tüm insanlığın aczinden faydalanması temeline kurulu olması ve bunlardan nemalanmasını, politik yada ekonomik çıkarlar edinmenin araçları olmasını insanlık dışı ve üstelik soyal-toplumsal bir işleyiş olarak görüyorum, bunu insanlık dışı görmeyipde itiraz edememeyi, ve bu şırıngalarla yüzleşmekten kaçınmayı bilinç olarak savlamayı ise bilinçlenmek ve farkındalık oluşturmak olarak düşünemiyorum, aksine bilinç kapalılığı bir sakatlama olarak görüyorum.

Biz bize şırınga edilmişliğin farkındayız ve bu farkı ortaya koymaya çalışıyoruz. Çünkü bireyin farkındalığı dahi ancak toplumsal birikimimizden geçiyor ve ateizm kendi özgülünde teizmden bağımsızdır, farklıdır ve ateizmde teizmde olmasa, algıladığımız ve ortaya koyduğumuz dünya yine aynı dünyadır. Ne dinlerin ecişlerle korkutup diz çöktürüp kul edeceği bücüşler var, ne Pinokyadan tanrılarımız ve tapınmazsak hayatımıza müdahale edecek dinler, ne o dinlerin içimize işlettiği korku, acı, keder, ezilmişlik, acz ne de bu tür şeylerden nemalanıp toplumların belleğini işgal eden bu dinlerin insanlık dışı vazifeleri. o gün ile bu gün arasında ki fark sadece yerleşke ile bilincimizin ulaştığı farktır ve biz bu farkı ortaya koyuyoruz. Bu gün bu fark vardır ve farkı yaratan yerleşik şırıngalar olmadığı gün bu farkda olmayacaktır, ne çelişkisi olacaktır ne kendisi nede gereği. Yani bilincimiz gerçekliğimiz üzerine kurulu birilerine göre değil o görelik iradelerden bağımsız toplumsal örgü ve aşılanan, şırınga edilen, dayatılan şeylerin çelişkisinden doğuyor.

Kaldı ki farkın bir çelişme olduğunu kavramadan, bireyin farkındalığı adına ansiklopediler de doldursak hep aynı şeyi söylemiş olacağız. Bireye indirgenmiş farkındalık ancak bireyin kendisine dönmesiyle bunu sağlayacağı farkındalık açılımı bir kitabın bir yaprağını geçmez. Asıl içerik nasıl bir dünyadayım, tolumsal edinimlerim nelerdir, nasıl olmalıdır, toplumsal değişimi nasıl sağlayabilirim, ne yapmalıyım, nasıl yapmalıyım, bize neler nasıl şırınga ediliyor, altındaki gerçekler nelerdir, neden sürüleştirilmiş bir toplumuz, kolum ağrıyorsa omuz hizamdan neden kesmemeliyim, çözüm nedir? gibi sorularla ortaya çıkar.

Öyleya farzet ben farkına vardım ama milyonlarca insan yine bizim doğduğumuz bu topluma doğdu onlarda kelimelerden harflere, düşünsel edinimlerden yaşamsal süreçler ve ihtiyaçlarına kadar bu toplumun içinde ve malesef aynen bizler gibi... Dönüşecek olan bireyler değil toplumdur ve bilinç toplumsal-sosyal ilişki ve birikimlerimizle hayat buluyor. Ağrıyan kolu kesmek çözüm değil.

spartacus
19-01-2011, 13:38
Neden insana dair olan hersey, insanligin sorunu?, cunku insana dair degil; insanogluna dair.

Burada AKILCI BIR YANASIM SOZ KONUSUDUR. Yani "tok acin halinden anlamaz" sorun olabilmesi icin, tokun aci dusunebilecek duzeyde dusunce uretimi gerekir. Aksi, acin tok ile ideolojik dogrusal akilci savasidir. Tokun aci dusunebilmesi de, INSANSAL GOZLEM ve tursel algi gerektirir.


Salt akılcı yaklaşım diyemeyiz, çünkü bilinci ben zemine dayalı görüyorum, bu açıdan bir gözlemleme, bir soyutlama var ve bunu bilinçli bir yaklaşım olarak öngörebiliyorum.

Kaldı ki bana göre insan demek ile insanoğlu demek arasındaki fark bireye indirgenmişliktir, insanın sorunu insanoğlunun sorunu olmuyorsa zatenbu bilinç meselesidir, o yüzdende insanoğlunun sorunu olarak değil insanlığın sorunu olarak ortaya konmasından yanayım. Aç-tok örneğinde gibi.

Size soyle bir soru sormak istiyorum, birin toplumsal yanasimi ile, tursel yanasimi farki nedir? Neden birin ufku parcasal bir sinira sahiptir de, turu ve butunu kapsamaz?

Burada bence toplumsal kisilik ile, tursel farkindalikli birey bilinci farki arasinda, insanoglu ile insan farki ucurumu vardir. Cunku toplumsal kisilik, henuz birey bilincine ulasmamistir.

Aksine belirlemiştir. Ve bu belirlenim insanlığın sürekli birikiminden beslenir. Kişinin ne aldığı değil öncelikle birikimin ne olduğu önemlidir. Malezeme bu. Haliyle herkes aynı ölçekde almayacaktır, farkı yaratan birey değil çevre ve sosyal ilişkileri, bilinçlenme süreçleridir. Bundan öte biyolojik farklardan bahsedebilir miyiz? edemeyiz. Örneğin bir müslüman topluma doğan bir birey ile bir Hindu topluma doğan bir bireyde fark bireysel değildir, belirleyicide değildir. Bireysel düzeyde gitmek taraflılık zemininde gitmek demektir.

Dedigim gibi, sorunun kaynagi; zenginin ve tokun algi ve bilinc duzeyinde mi, yoksa acin ve yoksulun guce dayanan iktidar savasiminda mi? Bu savas kazanilsa bile, ac ve yoksul olanin tok ve zengin olmayacagini kim garanti edecek? Cunku sonucta ortada bilinc yok ise, savasimi veren, o savasi savasi verdiginin yerini almak icin verir.


Sorun bilinç düzeylerinde değil öncelikle, bunu ortaya çıakrtyan nesnel zeminde. yani gözleme ve bilince dayanmak zorundayız.

Cunku sonucta ortada bilinc yok ise, savasimi veren, o savasi savasi verdiginin yerini almak icin verir.

Kesinlikle.Zaten o yüzden başından beri tarafları değil sorunu ortaya koymamız gerekir diye düşünüyorum. Buda bizim olgusal bir düzeyden, zeminden, iradelerden bağımsız koşullayışdan tamda işte bilinç dediğimiz ve işlevselliğinden bakmamızı gerektirir. Eğer sorunu zenginin fakiri anlaması bilinci olarak koyarsak, bu doğrucu-ideolojik bir yaklaşım, dayatma olur ve bunu kimseye dikte edemeyiz, etmek ise başlı başına bir sorundur zaten. bu koşulları doğuran zemini ele alır ve hiç bir biçimde meseleye taraflar açısından yaklaşmazsak, asıl bilinçlenme ve farkındalığın buradan kazanılabileceğini öngörüyorum.Şöyle düşünelim, zengin-fakir ayrımı çok uç nokta genel gidelim, ortada bir mahrumiyet olsun ve mahrum olmayan, mahrumiyeti olanı düşünüyor olsun. Bu bilince erişmiş fakat eğer bu bilince erişmiş 10 kişiye rağmen mahrumiyet durumunda olan 10.000 kişi var ise bu sadece farkındalıktır ama henüz bilinç düzeyi değildir. Bilince edilmesi ancak bu farkındalığı yaratan nedeni, olguyu artık her ne ise ortaya koymakla mümkündür.

Örneğin Turan Dursun sitesi tamda bu varlığa, farkındalığı yaratan nedenlerin ortaya konması çabasına bir örnektir.

evrensel-insan
19-01-2011, 18:57
Saygideger paslicivi;

şayet bu bilinçte konuşmaya hazırsan ben bu "problemi/sıkıntıyı" niçin bir "hastalık" olarak gördüğümü anlatmaya çalışmakla başlayabilirim..-paslicivi-

Tamam, sen anlatmaya basla; gerektiginde ben senin anlatmana katilabilirim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-01-2011, 19:28
Saygideger spartacus;

Bu konuda ben onca baslik ve mesajda konuyu yerine gore detayli anlatmama ragmen ya okunmuyor, ya da verildigi gibi algilanmiyor.

Herseyden once; birey, bireycilik, bireysellik, bencillik, ben v.s. temelli; insanoglu turunun birine isaret eden kavramlar, algi olarak biribirine karistiriliyorlar.

Aslinda belki de sorun, benim bu kavramlari; insanoglu turunun biri olarak ele almam ve aciklamam, ama alisilagelmis, yerlesmis, otomatiklesmis anlayisin ise; turun butununu degil de, parcasi olan toplum ile iliskisi/bagi.

Bu alisilagelmislik ile konuyu aciklamaya calisayim.

Birey ve toplum iliski ve bagi olarak.

Toplumun her bir uyesi, toplumun tek bir parcasini meydana getirir. Burada kullanilan, ferd, kisi, birey v.s. temelli kavramlar; bu toplumsal birlikteligin tek bir uyesi icindir.

Burada iki ana algi farki vardir. Birincisi toplumun herhangibir biri olmak ile, toplumun bireyi olmak farki.

Toplumun bireyi olmak demek, icinde bulundugu toplumda herhangibir birin, kendisinin dusuncesi, davranisi, yasam ve iliskileri ile, kendine ait bir yeri olmasi demektir.

Toplumun biri olmak demek, toplumda belirli bir yeri olmayan, toplum ile birlikte hareket eden ve toplumun ortak hareketinin bir parcasi olmak demektir.

Herseyden once bu iki fark algilanmalidir.

Bunun disindaki en onemli fark; ve de konumuz olarak, toplumda belirli bir yeri olmayan ve toplum ile harekettir. Iste bu kisilik, birey olmayan ve sadece toplumsal kisilik bilinci tasiyan bir kisiliktir. Yani toplum ne yaparsa onu yapar, toplumsal kutuplasma, kendi kutubuna baskalarini ikna etme, kendi kutubunun dogrusunu savunma, sahiplenme, sabitlenme v.s. kisaca sadece toplumun konusuna gore, belirli bir yapisi temelinde hareket etme. Bu katagoriye, toplum liderleri, aydinlari ve kendi yapisinin temelinde guc ve otorite olusturma da dahildir. Yani toplumun biri, belirli bir toplumsal sayidaki gorusun takipcisi ve uygulayicisidir (dinlilik/dinsizlik, ulusalcilik/liberalizm, AKP/CHP, her turlu geleneksel, toresel, ahlaki v.s. kutuplasmalar ). Iste burada bu toplumsal kisiligin, tum yasam ve iliskileri biz/oteki ayristiriminin bir mucadelesi olarak gecer.

Diger tum birey ile ilgili kavramlar, artik TOPLUMSAL DEGIL, BIREYSELDIR. Bu bencillikten, bireycilikten, bireysellikten tutta BIREY BILINCLILIGINE kadar uzanir.

Iste buradaki, benim dile getirdigim birey bilinci; kisaca, toplumun birinin, hem kendi biri olarak toplumda topluma kabul ettirdigi birey yeridir, hem de bu yerin; ne bir bencillik, bireycilik, bireysellik v.s. temelli toplumu KARSISINA ALAN YERIDIR.

Birey bilinci, hem toplumda kendi yerini ortaya koyar, hem de toplumdaki her farkin kendini ortaya koydugu gibi algilar ve mucadele etmez. Hem toplumunu biz/oteki olarak bolmez, hem toplumu karsisina almaz, hem de toplumdaki kendi farkli yerini korur. Hem toplumun toplumsal birlikteliginin disina dusmez, hem toplumsal kutuplasmaya meydan vermez, hem de toplumdaki kendi farkli yerini korur. Hem toplum icinde yok olmaz, hem toplumu karsisina almaz.

Hem kendini kendi yetistirir, hem toplumun her bir ferdinin farkini algilar.

Oyuzden boyle bir birey bilincinin, toplumdan yalitlanmasi v.s. soz konusu degildir.

Bu kisa aciklamadan sonra, sana bir sey sormak istiyorum. Amac nedir, gecinmek mi/tartismak mi?

Toplumda kendini ortaya koymak mi/kaybolmak mi?

Oyuzden birey bilincli birisini, toplum ile karsi karsiya koymak ve yalitlandigini dile getirmek, gecerli degildir. Bunun gecerliligi bencillik, bananecilik, bireycilik ve bieysellik temelinedir. Yani bir cesit toplumu, sadece kendin icin var saymak.

Birey bilincinin ne oldugu verildigi gibi algilanmazsa, zaten dile gelenlerin ve bireyin tursel bilincinin algilanmasi mumkun degildir.

Bu arada gecenlerde, bir birliktelikte; konusurken, iki kendisini ateist olarak tanitan arkadasla, yaptigimiz sohbet sonucu, onlarin benim dile getirdigim serbest dusunurluge sicak bakip, serbest dusunur olabileceklerini soylediler.

Birey bilinci, kendini oldugu gibi ortaya koyar, toplumu karsisina almaz, toplumun biz/oteki mucadelesine katilmaz, aksine toplumun her bir birinin farkini algilar. Cunku amac, bir arada yasayabilmektir, distalamak, atismak, satasmak v.s. degil.

Iste akil ile dusunce farki da, burada kendini gosterir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
19-01-2011, 20:18
Sevgili Evrensel

Yani insan topluluğunun öznesi olarak dahi düşünsem eninde sonunda bir bütün halinde gözlemem gereken insanlık, toplum oluyor, yani zemin orası. Zaten insanoğlu, kelimesi ataerkil bir kelime olmakla bile benim açımdan cazipliğini kaybediyor. Tabi bu kişisel yönü baz alınamaz. Bireyi ayırırken insan, bütünü dile getirirken insanlık veya toplumu kullanmaya çalıştım.

İnsanın toplum içerisinde kendisini ortaya koyabilmesi olarak zaten ilk mesajımda katıldığımı söylemiştim. Bu bir yönü ama diğer tüm söylediklerim bunu olumsuzlama çabasında değil, bilinç-insan, toplum-çevre, aydınlanma, farkı değil bilincini ortaya koyabilme yönü, yani bireye indirgenemezlik, zaten bu gün en önemli sorun bu değil mi? Bireye indirgenmiş bilinç ardılında bir sürü insan adı ve ardına -ist ekleri eklenmiş?.

Oyuzden birey bilincli birisini, toplum ile karsi karsiya koymak ve yalitlandigini dile getirmek, gecerli degildir. Bunun gecerliligi bencillik, bananecilik, bireycilik ve bieysellik temelinedir. Yani bir cesit toplumu, sadece kendin icin var saymak.

Birey bilinci farklı bir şey ama bilinci, bilinçlenmeyi bireye indirgemek farklı. İnsan edinimlerini nereden alır? Toplumdan, içinde olduğu çevreden. Farkına varmış olması ve farkını ortaya koyması değil sorun, sorun bu farkı yaratan bilinci ortaya koyabilmesidir bunu çevresiyle başarmadan zaten farkıda ortaya koyamayacaktır.

Benim karşı çıktığımda farkındalıkdan yola çıkarak sizin bilincide bireye indirgemeniz ve bilincin yerleşik toplumla çelişmesi halinde kişinin hiç bir şey yapmaması, çelişkileri gizlemesi ve üstünü örtmesi gerektiği yönündeki ifadelerinizdir. Çünkü siz daha başından çelişmeyi olumsuz bir şey olarak koyuyorsunuz ama ardından da farkdan bahsediyorsunuz. Fark zaten bir çelişimdir haliyle bu farkı ortaya koyan bilinç her ne ise yerleşik olanla çelişecektir. çeliştiği anda da diyorsunuz ki, işte doğrucu ve inançsal bir yaklaşım. Sebep? görüyorsunuz işte çelişiyor diyorsunuz. Bu dayanaksız bir bağıntıyla açığa çıkmış bir kısır döngü.

evrensel-insan
19-01-2011, 20:43
Saygideger spartacus;

Birincisi, fark bir celisim degil; fark olmasi gereken bir renktir. Onemli olan farklarin birlikteligi mi/ yoksa, farkin birinin kendi farki temelinde farklarin ayristirilmasi mi?

Iste insanoglunun yaptigi ikincisidir. Yani kendi farki temelinde, diger farklari ayristirmak ve biribiriyle celistirmektir. Halbuki, ayniyi olusturan farklarin birligi ve toplamidir.

Oyuzden sorun, farklari bir birinden bir fark temelinde ayirmak mi, ki olan budur. Yoksa, farklarin farkina varmak ve farklarin farklarini koruyarak farklar birlikteligini, butunlugunu saglamak mi?

Birey konusuna gelince, soyle tarihteki her konudaki her turlu gelisime bir bak bakalim. Kitlesellesmis, etik yonlendirim yaptirim haline gelmis, her turlu izm temelli her turlu sistemlesmenin ve duzen haline gelmenin, temelinde birey mi var, yoksa toplum mu?

Tum bu farkli acilimlari insanogluna tanistiran ve kitlesellesmesini saglayan ideolojiler, fikirler, formuller, teoriler v.s. hep bir BIR ELIYLE ORTAYA ATILMAMIS MIDIR?

Her konuda ki tarihi kisilikler, BIRER BIR DEGIL MIDIR?

Bir birin ortaya attigi ile, toplumlar sekillenmez mi?

Bu da soyutlamanin, toplumsal degil; birsel oldugunu ve kitleselleserek toplumsallastigini ortaya koyar. Ama, bu isi baslatan TOPLUM DEGIL, HER ZAMAN BIR BIR OLMUSTUR.

Oyuzden aslinda toplumsalligi belirliyen BIR BIRIN ORTAYA ATTIGIDIR.

Bunu yapilandirmaci epistemoloji, matematiksel/mantiksal bilgi olarak aciklar ve bu bilgi bir eliyle ortaya konur ve toplumsallasarak duzen, sistem ve kitle haline gelir.

Iste bu bir, toplumda farklilasan ve ve farkini ortaya koyan birdir. Cogu zaman, katledilir, yok edilir, iskence gorur v.s. cunku toplumlar, icinde bulunduklari alisilagelmis sartlarin degisimine alisik degildir ve bunu degistirmek isteyeni hosgeldin ile karsilamazlar.

Tarih bu tip bir lerin adlariyla doludur.

Iste bu temelde toplumlara yeniligi getiren, toplumlari degistiren, BIRLERDIR VE ONLARIN ORTAYA ATTIGI DUSUNCELERDIR.

Zaten sorunun kokenini de bu birin yeniliginin tum toplumca degil de, sadece bir kesiminin algisiyla taraftar bulmasidir. Bu da zaten izmler savasinin nedenidir. Cunku biri b u izmi, digeri obur izmi benimser.

Hele hele bunu tum insanoglu turu butunune tasimak istemek, birey bilincli bir bir icin, izm algisi verileceginden, bunu toplumsallastirmak ve kendi dusuncesine toplumu cekmeye calismak, fikrini tasimaz. O yuzden de, bu bir sorun algilama bilinci ve farkindaligidir der. Herkeste bu sorunu kendince algilar. Sorun da ancak algilandigi kadar var olur.

Oyuzden bir bireyin toplumu pesinden suruklemesi temelli izmi ile, bir bireyin alinmasi gereken birey bilincinin algilanabilmesini bire birakmasi farkli bilinc ve farkindalik algisidir.

Benim dile getirdigim birey bilincinde, toplumu pesinden suruklemek yoktur. Sadece dile gelenin, birsel temelde algilanabilmesi icin ortaya konumu vardir. Bunun algilanabilmesi tamamen bir birin insiyatifindedir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-01-2011, 21:10
Saygideger spartacus;

Bak sana gorsel bir ornek vereyim.

Her erkegin salvar giydigi bir toplumda, bir kisinin pantolon giymesi bir yeniliktir. Ama, o kisinin basina gelmedik kalmaz. Fakat, olan olmustur, toplum pantolonu gormustur ve zamanla pantolonu salvara karsi giymek, bir olay olur ve toplumlasir. Oyle bir an gelirki, biri cikar "bundan sonra herkes pantolon giyecek" der ve bunu kanunlastirir. Bu seferde salvar giyenler azinliga duser ve mucadelelerini surdururler, ama bir an gelir ki, hem pantolon giymek, hem de salvar giymek tartismasi kutuplasir.

Simdi bu durumda ne olacak? Pantoloncular ile salvarcilar kutuplasacak ve biri otekini distalayacak.

Iste birey bilinci, smokin giyer, hem pantolon, hem salvar giyene karismaz ve kendisi de smokin giyimini devam ettirir. Ama, KIMSEYE SMOKIN GIYMEYI DAYATMAZ, KISILERI SMOKIN GIYMEYE ZORLAMAZ ama; kimsenin de kendi giydigi smokine hak ve ozgurluk olarak mudahele etmesine izin vermez.

Iste birey bilinci, bu ornekteki smokin giymek ve pantolon-salvar tartismasina katilmamak ve kimseye de smokin giy baslkisi yapmamak, smokin giymek icin orgutlenmemek ve smokini pantolon ya da salvara karsi ortaya koymamaktir.

Ama dusunce olarak pantolon ve salvarin, insan ve insanligi adina ne gibi bir sorunlar yarattigini da ortaya koymak ve pantolon ve salvar giyme dusuncesini gozlem olarak sorunlari ile birlikte dile getirmektir.

Baskasinin da smokin giymesini istemek gibi bir dusuncesi, toplumu ikna olarak yoktur. Kisiler, bu smokin giyimini gorerek ve algilayarak isterlerse kendi kararlariyla smokin giyerler, bu da onlarin bu konuda bilinclendigini ve smokinin farkinin farkina vardigini gosterir.

Tabi ki bu arada, smokin giyenlerden birinin baskalarini smokin giymeye zorlamasi ve bu kisinin pantolon ve salvar giyenlere karsi bir savas acmasi, birey bilinci degil; bireyci akilciliktir.

Pantolon giyip, salvar ile mucadele edenler ve salvar giyip pantolon giyen ile mucadele edenler, toplumsal kisilige sahiptir.

O yuzden her ikisi de, smokin giyeni algilayamazlar, onun ile kisisel atisirlar, ya da onu gormemezlikten gelirler, alay ederler v.s. ama hic bir zaman, smokin giyen ile DUSUNCE DUZEYINDE BIR TARTISMAYA GIREMEZLER. Cunku smokin giyme bilinc ve farkindaliginda degillerdir. Onlar ya giyindikleri pantolonu/salvari savunurlar ve giymedikleri pantolona/salvara karsi mucadele verirler, ya da pantolon/salvari sadece giyerler ve bu savasa katilmazlar.

Ama, bir sey cok onemlidir. Artik o toplumda bu salvar/pantolon tartismasi disinda kalan, smokin giyen biri vardir, smokin olayi olgusu vardir.

Yani smokin olayi, olgusu oznesiz ve vucutsuz olarak toplumda dusunce temelli yerini almistir. Isteyen ozne/vucut bu olayi/olguyu alir ve kendine uygular, isteyen uygulamaz. Iste bu da uygulama temelli pantolon/salvar giyiminin sorun olarak algilanabilmesine baglidir.

Not: Salvar, pantolon ve smokin sadece dusunce ve davranis farkini aciklamak icin secilmis orneklerdir, mesaji degerlendirirken, bunlara takilma.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
19-01-2011, 21:27
Sevgili Evrensel

Birincisi, fark bir celisim degil; fark olmasi gereken bir renktir. Onemli olan farklarin birlikteligi mi/ yoksa, farkin birinin kendi farki temelinde farklarin ayristirilmasi mi?

Fark neye göre? yani ben bunu renk olarak algılayamıyorum, siz ısrarla fark ardından da bilinç diyorsunuz. Şimdi bilince dayalı fark ile rengi nasıl bir tutabiliriz?

yani söylebileceklerimi yukarı aşağı söyledim, farzettik sen farklısın, bu farka eriştin, ortaya koyabilir misin? Ben koyamayacağını düşünüyorum, çünkü bunun bilincini ortaya koyamazsan farkıda ortaya koyamayacaksın. Oysa diyorsun dönüp kendine, ben bu bilinci ortaya koyarsam, çelişirim o yüzden en iyisi çelişmemek adına ortaya koymayayım. Çünkü diyorsun ortaya koyarsam çelişir(çatışır), o zamanda doğrucu ve inançsal olurum diyorsun. Yani bu bir kısır döngü, düşünce merkezli bir tutum, oysa bilinçden bahsediyorduk.

Bu bilinci ortaya koyarsan toplumsal yaşam içerisinde sorun senin yada benim renklere bakışımız değil, sorun toplumun bu bilince ve size bakışıdır. İşte ben merkezli düşünmekden çıkıpda ilk elden bir toplum, çevre merkezli bakmayı denersek söylediklerimin belirli bir kısımını belkide anlatamadıklarımı ifade edebilmeyi başarmış olurum.

Tarih bu tip bir lerin adlariyla doludur.

Iste bu temelde toplumlara yeniligi getiren, toplumlari degistiren, BIRLERDIR VE ONLARIN ORTAYA ATTIGI DUSUNCELERDIR.

tarih o tiplerin bilinci bireye indirgemedikleri ve ortaya koyduklarıyla doludur. Bilinci çevreye yalıtık ve bireye indirgenebilir olarak değil, hem çevreyi gözlemleyip hemde insanlığın birikimini(bireye indirgenmemiş birikim) ellerinden geldikçe değerlendirmeyi yaptıkları içindir, yani burada kopmaz bir bağ ve ilişki vardır ve yine toplumsal eğitim, öğrenim gibi faktörleride içerir. Onları vareden, hem kişisel çabaları ama hemde bu bilinç düzeyinde toplumsal edinimleri ve bu birikimlerde edindikleri kazanımlar ve ortaya koyabilmeleridir. Eğer Kopernik, toplumsal inancın-düşüncenin, evrenin merkezi Dünya olduğu düşüncesi ile çeliştiğini bile bile dünyanında, diğer gezegenlerinde Güneş'in etrafında döndüğünü dile getirmekden sakınsa idi, işte tamda burada kendisini ortaya koyamayacaktı, ne farkı nede o farkı yaratan bilinci, oysa derdi kendisini ortaya koymak değildir, bilinci ortaya koymaktır.

Oysa sizin formülasyonunuz kişi, düşünce ile bilinci karıştırıyor ve şunu diyorsunuz, eğer farkımı ortaya ancak bilincimle koyacaksam, ve bilincim yerleşik olan düşünce ve inançlarla çelişecekse o halde bu tutumum doğrucu-inançsal olur çünkü çatışma yaşanır? o halde zaten farkını ortaya koyamazsın, farkın kalmaz. Ben ise başından beri bilincin ortaya konmasından bahsediyorum, yani olguların, iradelerimizden bağımsız zeminin, düşüncenin değil.

Kesinlikle ilk söylemde katıldığımı belirtmiştim, size ne olduğunuz söylenmesin, siz ne olduğunuzu ortaya koyabilin önermesini yapıyor ve kendime baz alıyorum. Buraya kadar hiç bir itirazım yok. İfade edemediğimi düşünüyorum, düşünceleri unutun, dikte edilecek şeyleride, taraf yok taraflılık yok, taraflarda yok. Farkındalığın bilincini ortaya koyduğunuz an çelişeceksiniz ve bu kaçınılmaz, bu sizden kaynaklı olmayabilir, bu sizin renklere olan anlayışınızlada ilgili olmayabilir bu toplumun ve milyonlarca insanın genel kanı oluşturduğu, şırınga edilmiş bir çok edinimiyle ortaya konan bilince nasıl baktığı ile ilgilidir. Yani bilinci "salt bireye indirgenemez olanı" ortaya koymalı ki, toplumsal değişimlerde sağlanabilsin, aynen yukarıda senden yaptığım alıntıda ifade ettiğin değişim ve verdiğim Kopernik örneği gibi...

Kısaca
Oyuzden bir bireyin toplumu pesinden suruklemesi temelli izmi ile, bir bireyin alinmasi gereken birey bilincinin algilanabilmesini bire birakmasi farkli bilinc ve farkindalik algisidir.

katılıyorum zaten, ayrımı Bilinç farklı düşünce farklı olarak düşünmem gerekir diye oluşturuyorum ve dolayısıyla farkındalığın ortaya konması ancak bilincin toplumsal çerçevede ortaya konması ile mümkündür, yada bizden başka kimsenin yaşamadığı ıssız bir adada farklı olduğumuzu düşünebiliriz, yada içe daha çok içe diye kendimize kapanabiliriz, öngörebiliriz tabi, bu halde ortaya konmasıda gerekli değildir, farkıda. Yani bilinç birey merkezli değildir, toplumsaldır ve sizin farkınızı, benimde algılayabilmem gerekir, işte tamda bu bilinç, farkındalık düzeyidir.

evrensel-insan
19-01-2011, 22:24
Saygideger spartacus;

Fark neye göre? yani ben bunu renk olarak algılayamıyorum, siz ısrarla fark ardından da bilinç diyorsunuz. Şimdi bilince dayalı fark ile rengi nasıl bir tutabiliriz?

Sadece bu iki paragrafina yanit verecegim. Cunku ayni dili konusmuyoruz. Fark baska, farkin farkina varmak baska, farktan arinmak baskadir.
Cok kisa, bir toplumda, musluman ile ateistin bulunmasi bir farktir. Birey bilinci, bu farkin farkindadir ve kendisi bu farktan, din ve yaratici konusu olarak arinmistir. Oyuzden bu farklarin, biribirlerini otekilestirmesi savasini desteklemez, cunku birinin tarafinda degildir. Ikisini de disaridan gozlemler ve sorunu, insanligin sorunu olarak dusunce temelinde dile getirir. Yasaminda ve iliskilerinde de, ne bir musluman, ne de bir ateist gibi yasamaz. Ne din ne yaratici, yasaminda olumlu/olumsuz yer almaz. Buna yasamlarinda yer verenlere de mudahele etmez. Ayni sey, ulusal/liberal; materyalizm/idealizm v.s. temelli her turlu toplumu kutuplastiran, biz/oteki durumuna getiren ve birini digerine distalatan tartisma da yer almaz. Sadece bunun dusunce olarak, insanliga ne gibi bir sorun yarattigini ortaya koyar. Sana salvar, pantolon ve smokin ornegini bunun algilanmasi icin verdim.

yani söylebileceklerimi yukarı aşağı söyledim, farzettik sen farklısın, bu farka eriştin, ortaya koyabilir misin? Ben koyamayacağını düşünüyorum, çünkü bunun bilincini ortaya koyamazsan farkıda ortaya koyamayacaksın. Oysa diyorsun dönüp kendine, ben bu bilinci ortaya koyarsam, çelişirim o yüzden en iyisi çelişmemek adına ortaya koymayayım. Çünkü diyorsun ortaya koyarsam çelişir(çatışır), o zamanda doğrucu ve inançsal olurum diyorsun. Yani bu bir kısır döngü, düşünce merkezli bir tutum, oysa bilinçden bahsediyorduk.

Konu benim farkli olmam degil ki. Bu farkin ne oldugunun algilanmasi. Benim farkim, her beni okuyanin algisina gore degisir. Ama eger bir fark algisi varsa, o da benim farkimin, farklarin farkina varmak ve farklardan arinmis olmak olmasidir. Yani farklarin, disindan gozlemini farklarin icinde yer almadan ve farklarin birinin tarafinda olmadan ortaya koymak.

Sana hatirlarsan demistim. Eger materyalizme karsi, baska bir izmi benden savunmami bekliyorsan, bekleme diye. Cunku ben materyalizmi, baska bir izm ile degerlendirmiyorum. Izm disi degerlendiriyorum. Ama, bunun izm icinde kalinan bir dusunce tarafindan algilanmasi da, sorundur. Oyuzden ayni dili konusabilirsek, benim dile getirdiklerim algilanabilir. Bu acidan, daha once de dile getirdigim gibi,birey bilincinin toplumsal/bireysel bir celiskisi yoktur. Sadece toplum icinde, kendi bireysel yeri vardir.

Bilinc ise, bence; kisinin kendi kendisini sorgulayarak, aklin ve dogumdan itibaren kendisine verilen oun yasam ve iliskisini yonlendiren yaptirimlarin sinirlari disindaki dusunce ufkuna ulasim duzey ve farkindaligidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
19-01-2011, 22:50
Sevgili Evrensel

İlk paragrafında dediğin gibi bende aynı şekilde yaklaşıyorum. Şimdi fark nerede? İkincisi aynı dili konuşuyoruz, sorun şablonlarda diye düşünüyorum.

İlla ötekileri söylemek zorunda kalıyorsun, bak bu bile bir ötekileşme? Kendi kendini ötekiledin, ben hala düşünce zeminidir bu diyorum, bilinç değil...

Konu benim farkli olmam degil ki. Bu farkin ne oldugunun algilanmasi.

Yani bende bunu diyorum, ama sorun şu bu fark nedir? nasıl ortaya koyacaksın? Düşünce ile mi, bu farkı ortaya çıkartan bilinç ile mi? Neye göre fark? Sen hemen ateist-teist, vs diyorsun, bende bu yaklaşım bilinç düzeyi değil, düşünsel düzeydir, ideolojiktir diyorum. Bu farkın algılanması tek biçimledir, bilinçle. Ve bu bilinç bireye indirgenebilirliği aşmalıdırzaten farkda ancak bu şekilde ortaya konabilir.
Bu tür ayrımlara ve ötekilemeye girmeden ortaya koyabilmek gerekir, bununda zemini bilinç ve toplumdur, insanlıktır.Bu zemine bakmadan ve bilinci ortaya konmadan farkda algılanamaz zaten farkında anlamı olmaz(raslantısal istisnalar hariç). Neyse ben izah edemiyorum, uzuyor boşa...Kopernik örneğim de ifade etmek istemiştim zaten.

evrensel-insan
19-01-2011, 22:58
Saygideger spartacus;

Ben hic bir zaman ayrima girmedim. Farklarin ortaya konulmasi, ayrim degil; farklarin farkina varmis olmaktir. Ayrim ise, bir farkin; diger farklari kendisinden ayirmasi ve otekilestirmesidir. Ayrim, kendi farkin temelinde, baska farklari kabul etmemek ve distalamaktir.

Bilinc, algi, sorun farkindaligi ve sorgulama ile paraleldir.

Ayrica ben hic bir zaman kendim uzerinden de, bir aciklama da bulunmadim.

Cunku benim hakkimdaki aciklama, benim dile getirdiklerimi kendi alguilariyla degerlendirenlerin aciklamasidir.

Benim farkli oldugumu, sen dile getiriyorsun. O zaman sen acikla bakalim, benim farkim senin alginda nedir?

Bendeki bu senin algiladigin fark, sence neyden kaynaklanmaktadir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

spartacus
19-01-2011, 23:26
Sevgili evrensel kendin farkın farkına vardığını dile getiriyorsun. Ben ise bu düşüncedir diyorum, bu başlık açısından, sorduğum da bilinç olarak nasıl ortaya konacağıdır yani algılanabilir olması gerekiyor. Ama bu bireyselliğe indirgenmeden, toplum, hali hazır edinimler, bir yığın sabitlikler, topluma işleyen ve sürekli işleyen şırınga olarak örnek verdiğim düşüncelerle dolmuş bilincimizle olamaz..... Kopernik örneğini düşün, toplum ve insanlığın tümü neredeyse dünyanın evrenin merkezi olduğunu düşünüyor ve Kopernik ulaştığı bilinci ortaya koyuyor. Burada bir çelişme vardır ve bu fark bu çelişimin kaynağında yatar. O halde Kopernik insanların düşündüğü gibi değil hatta tersine bir düşünce değil bir bilinç sunuyor ortaya, gözleme açık, algıya açık, iradelerden bağımsız ve bireye indirgenemez, A ya B ye göre değişmeyecek bilinç...

Farkın farkı, tüm bunların farkındalığında ortaya çıkıyorsa, tüm bunlar üzerinede bilinç düzeyinde ortaya konabilir. Burada bilincin düşüncelerle çelişmesi gibi bir ayrım konamaz, bireyselliğe de indirgenemez, kişiselde ele alınamaz böyle bir ayrım bilinçden değil, hali hazır düşüncelerin varlığından kaynaklıdır ve esas alınamaz, yada bilince rağmen onlara(örneğin ateist, teist vs) göre ifade edilemezler.

Şimdi Kopernik gibi düşünelim ve dünyayı gözlemleyelim, bu nasıl bir dünya böyle?. Ne görüyoruz, bizim farkımızı ortaya koyacak bilinç ne? örneğin dizlerimizin üzerine çöktüğümüzü ve bir yığın korku, tehdit, dayatım, eziklik, acz belirtimleri ile, zaafiyete uğratıldığımızı, ilk çağ masallarıyla bilincimizin kapatıldığını ve günden, güne her gün milyonlarca insanında doğduğunu, yine aynı işleyişe tabi olduğunu, neredeyse tüm edinimlerin belirli bir dönemde bu toplumsal işleyişden alındığını, şırınga edildiğini düşünelim, ve Kopernik'in güneş ve gezegenleri gözlemlediği gibi şimdi toplumu gözlemleyelim, gerçeği yani bilinci, bu durumu ortaya koyabiliyor muyuz? Peki biliyormuyuz ortaya koyduğumuzun hali hazır düşüncelerle çelişeceğini? meselede burada, çelişsede farkın farkındalığının algısı ancak bilincin ortaya konmasıyla mümkün ve çelişmenin sorumlusu bilinç değil, o düşüncelerin kendisidir. Sorunda burada, dünya evrenin merkezidir -> ilahi düşünce, kutsal görüş, Kopernik -> Dünya evrenin merkezi değildir ve gezegenler güneş etrafında dönüyor -> bilinç. Sonuç bilinç ile düşünce çelişimi ve bilinç farkı ortaya koydu.

yani kopernik'in ifadesi bilinçtir ve hazır düşüncelerle çelişmesi o nu doğrucu-inançsal yapmaz, burada Kopernik'in söyledikleride doğrucu-inançsaldır çünkü çelişki ve çatışma yaratmaktadır demek, doğrucu-inançsal bir yaklaşım olur.

evrensel-insan
20-01-2011, 00:00
Saygideger spartacus;

Dusuncenin dile geliminin ortaya koydugu nedir?

Bu dusunceyi ortaya koyan dile getirimin, arkasindaki nedir?

Bir kisinin toplum icinde davranisinin, dusuncesinin kaynagini belirleyen nedir.

Sen bilinc-dusunce bagini/iliskisini nasil kuruyorsun?

Farkindalik bilincin mi, dusuncenin mi bir urunudur?

Bilinc algisinin, bilincli olmak ile, bilinc duzeyi farkini nasil ortaya koyuyorsun?

Alisilagelmislik, yerlesmislik, otomatiklesmislik v.s. temelli yasam ve iliskinin bilinc ile bagi/iliskisi nedir?

Insanoglunun nihayi hareketini; algisi mi/dusuncesi mi/bilinci mi saglar?

Bilinc, dusunce ve farkindalik v.s. fenomenal degil; numenal degerlerdir ve bes duyu ile algilanmaz. O zaman bunlarin varligini algilatan nedir?

Bu sorulara verecegin yanitlara gore hareket edecegim.

Zannedersem, senin bu kavramlara verdigin icerik ile, benim verdiklerim de farkli.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
20-01-2011, 05:01
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO), sağlığın tanımı çağdaş, tam ve geniş anlamıyla yapmıştır. Bu tanım, Dünya Sağlık Teşkilatı'nın temel yasasında kesinlik kazanmıştır. Böylece değişikliğe uğratılması önlenmiştir. Çünkü sağlığın tanımı değişik çevrelere göre, değişik şekilde yapılmak istenmektedir.

Sağlık Nedir

Sağlık, yalnız hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, "bedenen, ruhen(psikolojik) ve sosyal yönden tam bir iyilik" halidir.


Hastalık Nedir

Sağlık, yaşamın belli evrelerinde etkilenir. Sağlığı bozan etmenlerin sıklığı, türü ve etkinliği organ veya sistemleri az veya çok fonksiyonlarından alıkoyar. Sonuçta insan hastalanır. Veya sakat kalır. Ya da ölür.

yani hastalık; kişinin bedenen, ruhen(psikolojik) ve sosyal yönden tam bir iyilik halini kaybetmesi olayıdır, bu tanımın dışına çıkmasıdır..


Dünya sağlık teşkilatı sağlığın ve hastalığın tanımını kişinin kendisine, başka çevrelere ve belli bir gruba bırakmamıştır..

çünkü farkındadır ki sağlık; bir insanın ya da bir grubun tam bir iyilik hali değil, birarada yaşamak zorunda olan insanoğlunun bir bütün/toplum/sosyal olarak tam bir iyilik halidir..

şimdi bu tanım çerçevesinde dünya insanlığına bir bakalım.. sizce dünya insanlığı sağlıklı olma tanımına uyuyor mu? yani dünya insanlığı bedenen, psikolojik ve toplumsal tam bir iyilik hali içinde yaşıyor mu?

sanırım hiç biriniz buna -evet dünya insanlığının keyfi yerinde, tam bir iyilik hali içinde yaşıyor diyemezsiniz..

kabaca dünya insanlığının tarihine baktığımızda hep bir didişme, biribirini öldürme, dışlama, kaos, savaş içinde olduğunu göreceksiniz..

evet farkındaysanız dünya sağlık örgütünün tanımına göre "dünya insanlığı hastadır".. ama dünya sağlık örgütü bile "dünya insanlığı hastadır" teşhisi koyup bunu deklere edemez..

çünkü hastalık teşhisini koyup deklere etse, hastalığın "teşhisini" koyacak bilinçte değildir henüz.. nedir bu hastalığın adı? iki ülke insanın farklı din, milet, toprak/vatan donanımı yüzünden savaşmasını "doğal/normal" karşılayacaktır.. çünkü şimdiye kadar farklı bir şey görüp algılamamıştır ki..

çünkü sağlığın ve hastalığın evrensel tanımını yapan bu insanların da büyük bir çoğunluğunun tutunduğu bir dini, milleti, toprağı/vatanı vardır..

her toplumun kendi içinde bir insan öldürmek büyük bir suç ve günahtır.. ama iş kendi dinini, milletini, vatanını savunmaya geldi mi insan öldürmek en kutsal ödüllerle bezenir, toplumda yüceleştirilir, diğer dinden, milletten, vatandan birini öldürmek adeta teşvik edilir.. insanlar düşmanını öldürmek için can atmaya başlarlar.. yani "insan öldürme kavramı" birden suç ve günah olmaktan çıkıp bir hedef bir ödül halini alır..

ve dünya insanlığına göre bu durum bir hastalık değil gayet normal/doğal/sağlıklı bir haldir.. :)

paslıçivi
20-01-2011, 05:49
bir ülkede aynı "din, millet/etnik kimik, vatan" ortak paydasında yaşayanlarda "insan odaklı" yaşam bilinci kurulmuştur.. yani insan önplana çıkarılmıştır.. o yüzden insanlık tarihinde hiç bir kültür yoktur ki bu ortak payda(zihin) altında yaşayan insanların biribirini öldürmesi suç ve günah sayılmasın..

ama hemen komşu toprakta, farklı dinde, farklı milli/etnik kimlikte yaşayan insanlarla olan savaşta işin rengi birden değişir..

"insan odaklı" yaşam biçimi biranda terkedilip bu "vatan, din, milli kimlik odaklı(zihin)" bir bilince ani geçiş yapılır..

insan artık önplanda değil çok geri plandadır.. hatta insan değeri itin g.tüne sokulur.. komşu toprakta diğer değerlere/zihne sahip insanı öldürmek için artık her yol mübahtır..

tüm kültürlerde savaş olmadığı zamanlarda insan denen canlı yüceltilir, biribiri içinde saygı sevgi anlayış içinde yaşaması, biribirinin canına, malına namusuna zarar vermemesi için kanunlar yasalar hazırlanır, devletler, hükümetler kurulur.. tüm çaba bu ortak payda(zihin) altında yaşayan insanı ön plana çıkarıp değer katmak ve bu kültürün devamını sağlamaktır..

evet insan çok değerlidir, bu ortak zihinde yaşayan insanlar bunun farkındadır.. tüm farklı ortak zihinlerde yaşayan kültürlerde insan çok değerlidir.. dünya insanlığı açısından tüm zamanı ve coğrafyayı gözlemlerseniz bu ortak zihin altında yaşayan insanların insana ne kadar çok değer verdiğini çok net gözlemlersiniz..

evet savaş ortamında ne olmaktadır da bu kadar yüceleştirlen, değer verilen insan faktörü birden yerin dibine sokulmaktadır? diğer toprakta farklı ortak paydada/zihinde yaşayan canlı türü insan değil midir?

düne kadar insani değerleri göklere çıkaran, koyacak yer bulamayan zevat birden niçin insanın öldürülecek kadar tehlikeli ve aşağılık bir yaratık olarak görmektedir? ne değişmiştir? insanoğlu bu soruyu hiç kendine sormuş mudur?

filistinde biribirini öldüren müslüman ve yahudi askerlerinin her iki tarafı da bu uğurda ölürlerse cennete gideceklerine inanmaktadır.. insan eliyle çizilmiş bir çizgi(vatan sınırı) uğruna ölen insanlar ölüm sonrası gidecekleri ortak bir cennettemi yaşamayı hayal ediyorlar?

örnekler çoğaltılabilir, kürt türk savaşı, ateist teist savaşı, amerika japon savaşı, senin kılın benim tüyüm savaşı..

ortada "insandan öte" bir çok değer/kavram ama insanoğlunun "kendisi" yok..

ve bu dünya insanlığı sağlıklı ve bilinçli :)

spartacus
20-01-2011, 12:10
Farkın farkı, tüm bunların farkındalığında ortaya çıkıyorsa, tüm bunlar üzerinede bilinç düzeyinde ortaya konabilir. Burada bilincin düşüncelerle çelişmesi gibi bir ayrım konamaz, bireyselliğe de indirgenemez, kişiselde ele alınamaz böyle bir ayrım bilinçden değil, hali hazır düşüncelerin varlığından kaynaklıdır ve esas alınamaz, yada bilince rağmen onlara(örneğin ateist, teist vs) göre ifade edilemezler.

Şimdi Kopernik gibi düşünelim ve dünyayı gözlemleyelim, bu nasıl bir dünya böyle?. Ne görüyoruz, bizim farkımızı ortaya koyacak bilinç ne? örneğin dizlerimizin üzerine çöktüğümüzü ve bir yığın korku, tehdit, dayatım, eziklik, acz belirtimleri ile, zaafiyete uğratıldığımızı, ilk çağ masallarıyla bilincimizin kapatıldığını ve günden, güne her gün milyonlarca insanında doğduğunu, yine aynı işleyişe tabi olduğunu, neredeyse tüm edinimlerin belirli bir dönemde bu toplumsal işleyişden alındığını, şırınga edildiğini düşünelim, ve Kopernik'in güneş ve gezegenleri gözlemlediği gibi şimdi toplumu gözlemleyelim, gerçeği yani bilinci, bu durumu ortaya koyabiliyor muyuz? Peki biliyormuyuz ortaya koyduğumuzun hali hazır düşüncelerle çelişeceğini? meselede burada, çelişsede farkın farkındalığının algısı ancak bilincin ortaya konmasıyla mümkün ve çelişmenin sorumlusu bilinç değil, o düşüncelerin kendisidir. Sorunda burada, dünya evrenin merkezidir -> ilahi düşünce, kutsal görüş, Kopernik -> Dünya evrenin merkezi değildir ve gezegenler güneş etrafında dönüyor -> bilinç. Sonuç bilinç ile düşünce çelişimi ve bilinç farkı ortaya koydu.

yani kopernik'in ifadesi bilinçtir ve hazır düşüncelerle çelişmesi o nu doğrucu-inançsal yapmaz, burada Kopernik'in söyledikleride doğrucu-inançsaldır çünkü çelişki ve çatışma yaratmaktadır demek, doğrucu-inançsal bir yaklaşım olur.

sevgili Evrensel, yine soru bombardımanı ile sarhoş oldum(yılda taş çatlasa 2 kez içerim, oda şaraptır : ). Ben başka bir şey anlatıyorum galiba : ) mesala üstdeki yazıda Kopernik örneğini ele almak yeterli fark ve bilinç konusunda...

Dönüşü soru bombardımanları ve konudan uzaklaşmak(yüzlerce sayfa bu soruları ve sonra teker teker, bilinç nedir o zaman? fark nedir? farkın farkı nedir? sorularına dönecek, sonu da gelmeyecek) ile yapmak gibi geliyor bana, zaten dediklerim basit, çok basite indirgediğim Kopernik örneği var. Ben sormuyorum aynı konular üzerine görüşlerimi açıklıyorum, üstelik nedenleriyle, açık ve seçik.

Bak sorduğun bir soruya direk yanıt vereyim, üstelik tek kelime ve açıklaması görüşümü belirttiğim yazılarımda mevcut.

Farkindalik bilincin mi, dusuncenin mi bir urunudur?

Bilincin.

Düşünceler dahi bilinç ile algılanır, düşünce ile değil. Kimin algıladığı değil sadece önemli olan nasıl algıladığıdırda.
Bilinç algıları kapatmaz ama düşünceler kapatır haliyle bilgiyede kapıyı kapatırlar. O yüzden bireye indirgenemeyecek olan şey bilinçtir. Örneğin Dünyanın düz olduğuna inanmak bireye indirgenebilir ama onun küre olduğu bireye indirgenemez, bu bir bilgidir, gözleme ve algıya açıktır, bireye indirgenemez veya bireye göre ele alınamaz, kişilere göre değişmez ve iradeden bağımsızdır. Örneğin dünyanın düz olduğuna inanan ve düşünen milyar insan olsa, sizin küre demeniz bir bilgidir, haliyle sizin bilginiz, diğer düşünce tarafından ötelenir, ötekileştirilir ama bilgi buna rağmen ancak ortaya konabilir ki, buda farkın algısını ortaya çıkartır. İradesinden bağımsız, düşüncelerinden bağımsız, kendine aşılanan mutlak doğrularından bağımsız gözlemlediğinde; birey bu bilincide farkıda algılayabilir.

Bizde farkın, farkındalığını ortaya koymayı ve algılanaiblirliği (algılara açıklığı, örneğin kral çıplak!), yani bilinci sırf hali hazır şablonlar ve düşünce sistematikleri tarafından çelişiyor veyada ötekileşiyor diye, bilincide sanki bir düşünce gibi doğru-yanlış-inanç düzlemine vurursak bu yaptığımız bilinçli bir davranış değil, düşünsel-ideolojik bir davranış veya tutum olur diyorum. Milyar insan dünya düz diyor, ben değil diyor almıyorum ve bilgisini veriyorum ve çelişiyorum, sen ise bana sen çeliştin o halde idolojiksin demeyi uygun görüyorsun, çıkış noktan ne dediğim değil, hali hazır düz diyenlerle aynı nokta, oradan bir bakış...

Bilinç hali hazır düşüncelerle çelişiyor veya çatışıyorsa, sorunu bilinçde değil, bu çelişmeyi yaratan düşüncelerde aramak gerekir, pekala böyle bir çelişme(dünya düzdür düşüncesi) olmasa, farkda olmaz.

Düşüngen
20-01-2011, 14:24
QUOTE=paslıçivi;358345]
şimdilik "problem/sıkıntı" diyorum, çünkü bu probleme yaklaşma açımız çok farklı.. sen bunun halledilebilecek bir "sorun" olarak görmektesin ve kişinin bunu farketmesi olayına "devrim" diyorsun..

bense; bunu bir bilinç yetmezliği vakası yani tıbbi olarak düzeltilebilecek bir "hastalık" olarak görüyor ve tıbbi gelişmelerle bu hastalık tedavi edilene kadar doğal bilincin "evrim" sürecinin işleyeceğini düşünüyorum..
[/QUOTE]--------------------------------------


Aslında olguya benliksiz baktığımız zaman ortada ne sorun ne de hastalık kalıyor sadece varoluşun varolma çabası kalıyor. O da zaten nasıl varolacağını çok iyi biliyor milyarlarca yıldır yaptığıda bu. Bizim sorun dediğimiz şey bizimle doğup bizimle yok olacak olan tatminsizliktir diye düşünüyorum.

Sorun olarak gördüğümüz olgular kaynağını kendi sinir sistemimizden alır ve ölüm sonucu çöken sinir sistemimizle birlikte ortadan kalkar. Bu sefer ortaya, yeni gelenlerin kaynağını sinir sistemlerinden alan sorun olarak gördükleri şeyler çıkar.

Örneğin Sevgili evrensel insanın proplem olarak gördüğü doğal düşünce sorunu evrensel insanın beyninde oluşmuş bir sorundur ve kaynağını kendi sinir sisteminden alır. Oysa doğal düşünce adı üzerinde son derece doğal bir düşüncedir, varoluşun düşüncesidir, katıksız... Ne var ki evrensel insanın düşünceside varoluşun düşüncesidir işte rekabet denilen şey bu...

Herkesin acıları zevkleri farklıdır beyin donanımlarından ötürü hatta aynı yumurta ikizleri bile annelerinin şeylerinden çıktıktan sonra farklılaşmaya başlarlar. Bu farklı acılar sonucu farklı arzular, farklı istekler oluşur. Bu isteklerin gerçekleştirilmesi öncelikli hale gelir. Böylece herkesin isteği, önceliği ve fikri başka başka olur.

Gerçekleştirilemeyen istekler büyük sıkıntılar yaratır. Bu sıkıntılar kişinin empati yeteneğini azaltır. Kişi çevresine zarar vermeye başlayabilir. Çünkü varolabilmesi bu isteklerinin gerçekleşmesine bağlıdır gözü hiç bir şey görmez. Bu yaptıkları kendi zorunluluğudur, mecburiyetidir ama bizim için sorun ya da hastalıktır. Onun penceresinden ise sorun olarak gözükmemektedir.

Aynı şekilde evrende işleyen süreç bize sorun olarak yansıyabilir oysa bu sorun sadece bizim sorunumuzdur varoluşun değil. Bizlerde bir benlik taşıdığımız için yargılarımızı çıkarlarımız doğrultusunda belirleriz. Dolayısı ile çıkarımıza uymayan tatmin sağlamayan her olguyu sorun olarak görürüz.

Düşüngen
20-01-2011, 14:25
Bende hep istemişimdir insanların ortak paylaşım içerisinde kardeşce mutlu yaşamasını. Ne var ki mal sahibi (evren ve yasaları) şu an için bunu kabul etmekmekte. Doğa her zaman başlama düdüğünü çalarak "Boks" deme ve kavganın, rekabetin fitilini ateşleme eğiliminde.

Bazı sebeblerden ötürü bu şekilde varolabiliyor ancak. Ve varolmuş olan bizler de varolmamazı sağlayan bu süreçleri benlik kaygılarımızdan dolayı eleştiriyor yargılıyoruz bu da bize dayatılan şikayetçilik hali..

Şu olabilir birgün gelirde rekabet canlılar için fayda sağlamayan bir eylem haline gelir işte o zaman uyum adına bu uygunsuzlaşan eylem (rekabet) doğa tarafından terk edilir.

Biz benliklilerin istekleri ile doğanın zorunlulukları büyük bir tesadüfle aynı noktada kesişirse işte o zaman bizim istediğimizin olmasının yolu açılmış olur rastlantıda olsa...

Zaten benliğinden sıyrılan kişinin her istediği gerçekleşir çünkü evrene karışmıştır evren benlik (Bu da yeni benlik :)) olmuştur artık hep onun dediği olacak ya da her olan onun dediği olmuş olacak.

Acıları kaçınılması gereken duygular, hazlarıda erişilmesi gereken duygular olarak görmemek lazım. Onlar sadece tarafik lambaları gibi yaşam yolculuğunda yardımcı araçlardır amaç değildir acıları dur ikazı yapan kırmızı ışığa, hazlarıda devam et işareti veren yeşil ışığa benzetebiliriz.

Oysa bu yolda araç ile amaç sessizce yer değiştirmiş. Öyle ki sadece bir sözcük olan acı simgelediği duygunun önüne geçmiş öcüye dönüşmüş. Sonuç olarak acıları ortadan kaldırmak isteriz oysa acılar ortadan kalkarsa dur ikazı olmadığı için kaza yapmamız kaçınılmaz olur. Uygunluk sağlanamaz. O yüzden acılarımız faydalıdır öcü değil...

Acılarıda olduğu gibi kabul ediyorsak şimdi sorun nerde?

Düşüngen
20-01-2011, 14:47
Sevgili kandaşlar, bu sorun mu? - hastalık mı? tartışmasını daha önce defalarca yapmıştınız.

Demek ki yazışmalar yüz yüze görüşmelerde olduğu gibi sağlıklı ve faydalı olmuyor. Zaten algılar kelimelere dökülünce asiti kaçıyor sidik gibi oluyor...

Çünkü kelimeler eskilerin bulduğu eskilerin duygu ve düşüncesini simgeleyen kodlardı, bir kelime onu ilk ortaya atanın duygusunu düşüncesini simgeliyordu senin benim değil... Biz onların kelimelerini kullanmak zorunda kalarak onların duygu ve düşüncelerini kullanarak onlara benzeyerek iletişim kuruyoruz böylece kendi öznelliğimiz buharlaşıyor yeni değil eski oluyoruz...

Beynimizdekini karşıya net bir şekilde geçiremiyoruz hal böyle olunca işler "Necla Nazır her pozisyona hazır" haline dönüyor.
Sonrada iletişim "İt ürür kervan yürür" misali faydasız hale geliyor. Bu bile iyi eğer dili geliştirmemiş olsaydık birbirimizin yüzüne ilk defa patos makinesi görmüş öküz gibi bakıyor olacaktık ya da bir birimize ilk defa belgeselcilerin jipini görmüş buffalo gibi bakacaktık.

Bir fikrim var, bazen on dakikalık telefon görüşmesiyle çözülebilecek sorunlar, yazı yönteminin hantallığı yüzünden aylarca çözülemiyor. Onun için evrensel insan paslıçiviye telefon numarasını versin, paslıçivi arasın olayı telefonda daha hızlı bir şekilde sonuçlandırmaya çalışsın....

NOT= Bu arada fatura da paslıçiviye girmiş olsun...:p Ne de olsa adam mutlak mutlu....Onun adı tomas fatura ona komaz...

Sevgiler...

vartor
20-01-2011, 17:00
nedense dusungen'in dediklerini rahatca algilayabiliyorum, acaba dusungen gibi dusundugum icin mi?

jiro
20-01-2011, 17:48
vartor, düşünce seviyesindeki konuların oldukça muğlak kelimelerle izah edilmeye çalışılması ve her nedense yalın olunmaya çalışılmaması konuları anlaşılamaz hale getiriyor sanırım. Çünkü her nedense ben de bir çok konuyu algılamakta oldukça zorlanıyorum. Halbuki hızlı bir okur olduğum söylenebilir. Konuya dahil olmaya çalışsam anlamak için kaybedeceğim enerjiyi düşünemiyorum bile.

Kısaca; Düşüngen ile birlikte bu konuda ki düşüncenizde yalnız değilsiniz.

evrensel-insan
20-01-2011, 21:16
Saygideger paslicivi;

Mesela, insanoglunun kendisinin rtaya attigi ve uzerinde 8000 yildir tartismakta oldugu, metafizigin, ontolojik ve teolojik varlik ve etik tartismasini; cogu filozoflar, insane, insanity (cilginlik, delilik, anlamsizlik v.s.) olarak degerlendiriyorlar.

Sanity ve sane durumu, yani, beynin saglikliligi, zindeligi, sihhatliligi, sukuneti v.s. yi de serbest dusunurlerin ortaya koydugunu soyluyorlar. Cunku beyin, kendi kendini sinirlayan verilerden, kendini ne kadar arindirirsa, o kadar; saglikli, sihhatli, huzurlu, zinde ve sukun oluyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
20-01-2011, 21:25
Saygideger spartacus;

Zaten konu numenal olunca, neyin ne oldugunun sudur temelli kesin bir aciklamasi olamaz. Ben sana o yuzden bu baslikta, akil ve dusunce farkini aciklamaya calistim.

Yalniz surasi onemlidir. Dudunce, bilinc, farkindalik, akil, duygu, his v.s. sadece kavram ile ortaya konur.

Bir kisinin, algi, gozlem,bilinc, dusunce v.s. temelli numenal icerigi de, ancak onun dile getirdiginden degerlendirilir.

Bu temelde, benim acimdan; bilincsiz kimse yoktur. Yalniz, bilinc farki olarak ve farkin farkina varma olarak, algi ve sorun gozlem duzeyi vardir. Bu da sadece sorunu gorenin algisina paraleldir.

Bunu bir cesit, ogrenmek ile bilmek ve aciklayabilmek temelindfe de ele alabiliriz.

Benim bilinci ele alisim ise, tamamen sorunsal temeldedir. Mesela, bir ateist; teizmin sorununun bilincine varmis ki, ateist olmus. Bu da bize teizm duzeyi bir bilincin, ateist olamayacagini gosterir. Cunku ateist, teist duzey bilincin sorununu algilayarak, teizmi birakmis ve teizmin sorunsal bilincine varmistir. Yoksa ateist olamaz.

Ben bunlari, cogu mesajlarimda aciklamistim.

Bu temelde, dusunce, farkindalik, bilinc v.s. ancak ortada bir sorun var ise, duzeyini degistirebilir. Yani bilinc duzeyinden, bilincine varmis duzeyine erisir.

Eger bulundugu duzeyde, zaten; mutlu, huzurlu v.s. olarak sorun algilamiyorsa, o bilinc duzeyini asmasi icinde bir neden yoktur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
20-01-2011, 21:54
Saygideger dusungen;

Örneğin Sevgili evrensel insanın proplem olarak gördüğü doğal düşünce sorunu evrensel insanın beyninde oluşmuş bir sorundur ve kaynağını kendi sinir sisteminden alır. Oysa doğal düşünce adı üzerinde son derece doğal bir düşüncedir, varoluşun düşüncesidir, katıksız... Ne var ki evrensel insanın düşünceside varoluşun düşüncesidir işte rekabet denilen şey bu...-dusungen-

Ben herseye once gozlem ile baslar, sonra o gozlemin sorunsali uzerine dusunce uretirim. Dolayisiyle, sorun; benim beynimde degil, algi, bilinc, birikim, bilgi, ve insansal zihniyete bakis acimin temelinde olusur. Zaten bu dogal oldugu icin, dogal dusuncedir, ama; insansal degildir. Benim dusuncem varolus dusuncesi degil; epistemolojinin yapilandirmaci dusuncesidir.

Bu dusunceye gore, hersey insanoglu monologu eliyle, adina, ait ve icin yapilandirilmistir. Inancta, gercekte, dogruda, bilgi de, bilide, felsefede, dilde ve akla gelen algilanan ne varsa hepsi de dahil.

Insanoglunun disinda yansiyan bir fenomenin oldugunun, ne oldugu, anlami, icerigi, adi, tanimi, tarifi v.s. her turlu bilgisi insanogluna aittir, buna insanoglunun kendi fenomeni de dahil.

Oyuzden konu var olus degil; VARIN (Yansiyanin algi isareti) YAPILANDIRILMISLIGIDIR (oldurulmuslugu).

Iste numenal olarak insanoglunu insanlastirmayan sorun da, bu yapilandirilmisliktir.

Bu yapidan kokten arinilmadan, sorun da devam edecektir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
21-01-2011, 05:41
Aynı şekilde evrende işleyen süreç bize sorun olarak yansıyabilir oysa bu sorun sadece bizim sorunumuzdur varoluşun değil. Bizlerde bir benlik taşıdığımız için yargılarımızı çıkarlarımız doğrultusunda belirleriz. Dolayısı ile çıkarımıza uymayan tatmin sağlamayan her olguyu sorun olarak görürüz.

sevgili düşüngen. söylediklerine katılıyorum..

bir tarafta varoluş/evren var diğer tarafta buna anlam, değer, kılıf biçen insanoğlu..

varoluşun kendi iç dinamikleri yani bir işleyiş süreci var.. bu süreç işlerken "-insanoğlu benim hakkımda nasıl şeyler düşünüyor, benim arkamdan ileri geri konuşuyormu" diye bir kaygısı yok.. yani bizi tınlamıyor, o bildiğini okuyor..

biz insanoğlu da bu sürecin böyle işlemesinden dolayı rahatsızız..

daha mutlu ve keyifli bir yaşam süreci olabilir diyoruz..

varolan mücadele ve kaos hiç bir zaman bitmeyecektir zaten..

ama hiç olmazsa bu insandan öte olan soyut kavramlar için (inanç, milli kimlik, ahlak vs) yapılan kavga döğüş azalsın ve bitsin..

bu arada telefon faturasını senin adrese kaktırmayı düşünüyorum :p çünkü sevgili e.i varyemez amca gibi duruyor..:wof:

paslıçivi
21-01-2011, 05:52
Saygideger paslicivi;

Mesela, insanoglunun kendisinin rtaya attigi ve uzerinde 8000 yildir tartismakta oldugu, metafizigin, ontolojik ve teolojik varlik ve etik tartismasini; cogu filozoflar, insane, insanity (cilginlik, delilik, anlamsizlik v.s.) olarak degerlendiriyorlar.


Saygilarimla;
evrensel-insan

çılgınlık delilik anlamsızlık.. güzelmiş..

dur ama daha oraya gelmedim, bu ifadelerin modern psikiyatride bir adı var.. alıştıra alıştıra gidiyoruz..

önce insanoğlunun bu durumunun bir hastalık olduğunu algılatalım ondan sonra teşhis kısmına gelicez..



Sanity ve sane durumu, yani, beynin saglikliligi, zindeligi, sihhatliligi, sukuneti v.s. yi de serbest dusunurlerin ortaya koydugunu soyluyorlar. Cunku beyin, kendi kendini sinirlayan verilerden, kendini ne kadar arindirirsa, o kadar; saglikli, sihhatli, huzurlu, zinde ve sukun oluyor.


sen bu aşamaya kendinle kavga ederek, kafa patlatarak gelmişsin..

benim kaderimde de meditasyon varmış.. ben sadece kendimde olan değişimlere/başkalaşımlara bir anlam veremiyordum, meditasyondan sonra olayı kısmen kavramaya başladım..

sen kendi kendini tedavi etmişsin bense farkında olmadan doğunun binlerce yıl önce bulduğu ilacı içerek..

paslıçivi
21-01-2011, 06:51
tıp biliminde temel 2 kavram vardır..

1. ilgi alanı 2. amacı

ilgi alanı: insan denen canlı türünün sağlığı ve hastalıkları

amacı: sağlıklı olma tanımından dışarı çıkmış insanları tekrar bu tanımın içine sokmaya çalışmak.. kısaca "hasta insanı" tekrar "sağlıklı insan" konumuna getirmeye çalışmak

sağlığın tanımını yapmış.. bedensel, psikolojik ve sosyal tam bir iyilik hali.. yani sağlığı sadece tek başına/kişi olarak ele almayıp birlikte yaşadığı toplumla birlikte ele almıştır..

ve bu yüzdendir ki tıp bilimi; insanı hem kendi bedeni ve psikolojisi içinde hem birlikte yaşadığı toplumla birlikte "uyum" yani "tam bir iyilik hali içinde" olmasını hedeflemiştir..

ve bu uğurda hizmet edebilmek adına sağlığın evrensel tanımının dışına çıkan durumları "hastalık" ve bu durumu taşıyan insanı da "hasta" olarak ifade etmiştir..

bu genel ifadelerden sonra hastalık durumlarını tespit edip tanı koymak ve tedavi edebilmek için hastalık kavramında bazı temel sınıflamalara gitmek zorunda kalmıştır..

olaya "hastalık" kişiye de "hasta" dedikten sonra bu hastalığı "bedensel ve psikolojik" olarak 2 ana gruba ayırmıştır..

bedensel ve/veya psikolojik olarak hasta durumuna düşen kişi birlikte yaşadığı insanları da etkilediği için yani varolan toplumsal denge/uyum/tam iyilik hali bozulduğu için işin içine bir de "sosyal" kavramını dahil etmek zorunda kalmıştır..

kendisine sorulduğunda hiç bir bedensel ve psikolojik şikayet dile getirmeyen bir şizofreni(halk dilinde kabaca deli, çılgın, kendi halinde) vakasını hastalık olarak sınıflamak zorunda kalmıştır..

evet; ağır bir şizofreni vakasında kişiye sorduğunuzda size hiç bir şikayeti, hastalığı olmadığını söyleyecektir.. o kendi dünyasından şikayetçi değildir, "her gün bayram" havasında yaşayabilmektedir..

ama birlikte yaşamak zorunda olduğu insan toluluğunda uyumu/dengeyi/tam iyilik halini bozacak tutum ve davranışlarda bulunmaktadır.. ve diğer insanlara verdiği bu rahatsızlığın "farkında değildir"..

işte o yüzdendir ki; tıp bilimi bu vakaları da "hastalık" ve kişiyi de "hasta" olarak niteleyip sağlığın tanımına "sosyal" kavramını getirmek zorunda kalmıştır..

sosyal uyumu sadece bu farkındalıksız vakalar bozmaz, hastalığının farkında olan bedensel ve psikolojik vakalar da bir şekilde toplumsal uyum/dengeyi bozarlar..

ve tıp bilimi hastalıkları "bedensel ve psikolojik" olarak temel sınıflamasını yaptıktan sonra daha derin bir sınıflama içine gitmiştir.. çünkü hastalık çeşidi çoktur ve tek bir bilim dalının hepsiyle mücadele etmesi imkansızdır..

o yüzden hem bedensel hem psikolojik hastalıkları bir çok altdallara ayırarak incelemek zorunda kalmıştır

hem de bu hastalıklarla çeşitli uzmalık kanallarıyla mücadele etme yoluna gitmiştir..

ve günümüze gelindiğinde bir çok farklı klinik ve uzmanlarla karşılaşmıştır insanoğlu..

şimdi bizim konumuz bedensel hastalıklar değil.. her nekadar insanoğlu bedeniyle psikolojisiyle bir bütün de olsa daha etkili tanı ve mücadele için bu sınıflamaya gitmek zorundayız..

onu bir tarafa koyup "psikolojik hastalıklar" başlığını incelememiz gerekiyor..

paslıçivi
22-01-2011, 07:23
psikiyatri ve psikolojik rahatsızlıklar

tıp bilimi ruhsal/psikolojik hastalıkları öncelikle 2 ana gruba ayırmıştır..

1. nevrozlar

2. psikozlar

nevroz: kişi yaşamında bir şeylerin ters gittiğinin farkındadır, psikolojik yaşam kalitesi eskisi gibi tam bir iyilik hali içinde değildir.. denge/uyum bozulmuştur.. psikolojik olarak bir takım sorunlarının olduğunun bilincindedir, rahatsızdır, acı ve sıkıntı yaşıyordur.. bu hastalık durumunu hem kişinin kendisi hem birlikte yaşadığı toplum onaylar yani herkes hastalığın farkındadır/bilincindedir

nevroz grubundaki bir kişi "ben hastayım" der ve doktora "kendi isteğiyle" gider.. hafif depresyon, anksiyete, fobi vs..

psikoz: kişinin yaşamında bir şeyler ters gitmektedir, psikolojik yaşam kalitesi eskisi gibi tam bir iyilik hali içinde değildir.. denge/uyum bozulmuştur..

bu hastalık durumunun sadece toplum farkındadır.. kesinlikle kişinin kendisi değil.. yani kişi hasta olduğunun farkında/bilincinde değildir..

psikoz grubundaki bir kişi "ben hastayım" demez, diyemez zaten.. ve doktora "kendi isteğiyle değil, toplum/yakınları tarafından kandırılarak yada zorla" götürülür.. şizofreni, ileri derecede demans(bunama) zeka gerilikleri, kromozomal anomaliler, deliryum vs..

gördüğünüz üzere nevrozla psikoz arasındaki en önemli ve yegane ayıraç "farkındalıktır, bilinçtir.."

nevrozda; hem kişi hem toplum hastalığın farkında iken..

psikozda; kişi farkında değildir ama toplum farkındadır..

nevroz grubundaki bir hasta doktora kendi isteğiyle gider dedik.. çünkü hem kişisel hem toplumla olan uyumunun bozulduğunun farkında ve bundan dolayı acı çekiyordur.. tüm bu uyumsuzlukların getirdiği acıdan kurtulup bir an önce eski haline dönmeyi arzular.. çünkü eski halinde uyumlu, huzurlu, mutlu ve sakindir.. bu durum tüm insanoğlunun onayladığı ve arzuladığı bir duygudurumudur..

yani nevroz hastalığındaki bir durumundan hem kişi hem toplum şikayetçidir.. şikayet iki taraflıdır.. her iki tarafın da istemediği, arzulamadığı bir durumdur..

psikoz grubundaki bir hasta doktora kendi isteğiyle değil kandırılarak ya da zorla getirilir dedik.. bu gruptaki bir hasta varolan uyumun bozulduğunun farkında olmadığı için herhangi bir acı çekmez, dolayısıyla halinden şikayetçi değildir.. o kendi dünyasında mutlu ve çoşkuludur..

peki biz toplum olarak kendi dünyasında mutlu, çoşkulu ve halinden şikayetçi olmayan bir insanı niçin "hasta" olarak damgalayıp zorla doktora götürürüz..?

o insanın bir şikayeti yoktur ama toplumun bu kişiden şikayeti vardır.. çünkü bu insan toplumla bir uyum içinde yaşayamaz, toplumdaki diğer insanların uyması gereken bir çok sosyal/ahlaki/yasal kurala uymaz ve diğer insanları bir çok alanda rahatsız etmeye başlar..

ölüsü olan bir gün delisi olan bir ömür ağlar..

yani kısaca psikoz hastalığındaki bir durumdan sadece toplum şikayetçidir, hasta kişinin böyle bir şikayeti yoktur, şikayet tek taraflıdır..

uzun lafın kısası yani belitmek istediğim nokta şu;

sağlık; bireye/kişiye has bir özellik, nitelik değildir..

bireysel şikayet değil toplumsal şikayettir, karar aldıran, "hasta" diye damgalatan..

yani sizin kişi olarak;

-ben hasta değilim, ben kendimi iyi hissediyorum, durumumdan dolayı bir şikayetim yoktur

demeniz "sağlıklı" olmanız anlamına gelmiyor..

yavaş yavaş tüm dünya insanlığını ve tarihini bir gözönüne getirmeye çalışın..

insanoğlu sağlığın ve hastalığın tanımını mı yanlış yapmıştır yoksa hasta olduğunun farkında mı değildir?

1. şimdi kendi inancıyla mutlu huzurlu sağlıklı olan bir insan kendi inancından olmayan insanlarla niçin bir uyumsuzluk, toplumsal çatışma ve şikayet durumu üretir..?

2. şimdi kendi dünyasında mutlu huzurlu sağlıklı olan bir şizofren kendinden olmayan insanlarla niçin bir uyumsuzluk, toplumsal çatışma ve şikayet durumu üretir?

1. gruptaki insana niçin "hasta değil farklı inançta" diyoruz da..

2. gruptakine "sağlıklı değil şizofren hastası" diyoruz?


arasındaki farkı biri bana açıklayabilir mi?

not: burdaki inanç kelimesi herhangi bir dine özgü kullanılmayıp, tüm teizm ve nonteizm düzeyi insanlar için kullanımıştır..

evrensel-insan
22-01-2011, 08:50
Saygideger paslicivi;

1. şimdi kendi inancıyla mutlu huzurlu sağlıklı olan bir insan kendi inancından olmayan insanlarla niçin bir uyumsuzluk, toplumsal çatışma ve şikayet durumu üretir..?

2. şimdi kendi dünyasında mutlu huzurlu sağlıklı olan bir şizofren kendinden olmayan insanlarla niçin bir uyumsuzluk, toplumsal çatışma ve şikayet durumu üretir?

1. gruptaki insana niçin "hasta değil farklı inançta" diyoruz da..

2. gruptakine "sağlıklı değil şizofren hastası" diyoruz?-paslicivi-

Bence birinci gruptaki kisinin, sorunu farkli inancta olmasindan degil; diger inanclara mudahele etmesinden, onlarin hak ve ozgurluklerini tanimamasindan kaynaklaniyor. Yani, toplum icinde, toplumun diger ferdlerini rahatsiz, huzursuz v.s. ediyor.

Yalniz burada onemli bir fark var. Eger bu kisinin davranisi, toplumda sivrilirse sorun olarak algilaniyor. Aksi, yani toplumun her ferdi, birbiri ile bu mucadeleyi veriyorsa, boyle bir sivrilme olmuyor ve herkes bunu normal karsiliyor.

Burada gene en onemli kistas, birey yetistirimi/yetisimi ve bilinci.

Soyle dusun. Bir toplum dusun, bu toplumda kisiler biribirlerinin hak ve ozgurluklerine saygili ve bu konuda bir uyum var. Bu topluma disaridan biri katiliyor ve bu uyumu saglamak yerine, digerlerinin hak ve ozgurluklerine mudahele ederek, "goze batiyor."

Boyle bir durumda, toplumun diger ferdleri; bu kisi diye, onu bir uzmana goturemez. Tek yapacaklari, onun ile kendi hak ve ozgurluklerine giren konularda boyle bir mucadeleye girmemeleri olur. Tabi, is fiziksellige dokulurse, bu da zaten hukuki bir sikayet konusudur. Ama, burda gordugun gibi, DOKTOR DEGIL; HUKUK DEVREYE GIRER.

Cunku toplum bu kisiyi doktora goturmez, ve hukuka da onun icin degil; KENDI HAK VE OZGURLUKLERINI KORUMAK ICIN BASVURUR.

Buradaki onemli fark, kisinin tedavisi degil; kisiden hukuk yoluyla zarar gormeme cabasidir.

Yani zarar, KISININ KENDINE DEGIL; ETRAFINDAKILERINEDIR.

Iste zararin kisinin kendine degil de; etrafindakilerine olma durumu iki farki girisim getirir. Sizofreni-doktor
Hak ve ozgurluk mudahelesi-hukuk
Ustelik ilkinde, birde kisinin toplum tarafindan "iyi edilecegi" dusuncesi hakimken, ikinci de, kisiye verilecek ceza gundemdedir.
Ikisinde ortak- kisinin kendine gore yaptigi "normal",etrafindakilerin kendini korumasi, rahatsizlik
Sizofreni de-hastanin iyi olma dusuncesi, hem hastanin hem de etrafindakilerin huzuru.
Digerinde-kisinin cezalandirilmasi dusuncesi, sadece etrafindakilerin huzuru, kisinin gordugu zarar (verilen cezaya paralel olarak).

Aslinda buradan bile, hastalik/doktor/tedavi uclemi yerine; rahatsizlik/hukuk/ceza uclemi farki doguyor.

Konu hastalik degil; baskasina mudahele oluyor.

Ustelik bu baskasina mudahele konusu da, sadece birey yetistiren toplumlardaki bir algi. Yoksa, toplumumuzda zaten baskalarina mudahele algisi yok. Cunku bu aileden, okuldan v.s. baslayarak, hem normal algilaniyor, hem de yetistirimin, ogrenimin ve egitimin yerlesmis bir parcasi olarak kabullenilmis.


Yani burda kisiden ziyade, toplumun farkindaligi ve bilinci onemli rol oynuyor.

Oyuzden Avrupa'da genelde bir dinli ve din farklari ve de dinsiz, birarada yasayabilirken, yani biribirlerinin hak ve ozgurluklerine saygili davranirken ve belkide ve de cogu zaman, farkli din veya dinsizlik konulari sadece bireysel yasam olarak uygulanirken; bizde, dinli ve farklari ile, dinsiz bir birini otekiliyor ve hatta dinsiz, ve farkli din hak ve ozgurlugunu toplum icinde cogu yerde ortaya koyamiyor.

Yani, DAHA MUDAHELE ASAMASINA GELMEDEN, BASTAN MUDAHELE EDILECEK KONU ORTAYA KONAMIYOR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

rakıbalık
23-01-2011, 03:08
Ben herseye once gozlem ile baslar, sonra o gozlemin sorunsali uzerine dusunce uretirim. Dolayisiyle, sorun; benim beynimde degil, algi, bilinc, birikim, bilgi, ve insansal zihniyete bakis acimin temelinde olusur. Zaten bu dogal oldugu icin, dogal dusuncedir, ama; insansal degildir. Benim dusuncem varolus dusuncesi degil; epistemolojinin yapilandirmaci dusuncesidir.

Bu dusunceye gore, hersey insanoglu monologu eliyle, adina, ait ve icin yapilandirilmistir. Inancta, gercekte, dogruda, bilgi de, bilide, felsefede, dilde ve akla gelen algilanan ne varsa hepsi de dahil.

Saygilarimla;
evrensel-insan
sayın evrensel insan,
bu yaklaşımınız kişisel mevzularınızda geçerli olmuyor sanırım. örnek vermem gerekirke forumda açtığınız başlık kapandı diye nedenini sormadan aynı başlığı başka bölümde açıp daha sonra da başka bir başlıkta bu sorunu veryansın ederek dile getirmekle kalmayıp yöneticilik derside vererek, adı üstünde özel mesajken aynı yerde özel mesajlaşmayı yayınladınız. sizin yazılarınızı özellikle takip edip bilgilerinizden faydalanmak isteyen birisi olarak bu hareketiniz size duyduğum güven ve yazılarınızın samimiyetliğini bir anda yok etti. ki yönetim, olayı size diilde genele yazarak bildirmiş siz şahsınıza özel açıklama beklemiştiniz.ki size surekli açıklama yapılıyordu yöneticiliğin nasılını çok iyi bilen birisi olarak(öyle demiştiniz) işçiniz size sorununu anlattığında tüm iççilerin içindemi çözümlersiniz ve onun özel konularınıda ortayamı dökersiniz. şaşırmamın sebebi herkesten çok sizin bu forumda insan ilişkileri üzerine olan yazılarınızın olmasıydı. heykelinizi mi dikeceklerdi.tavrınız sanki daha çok ayrıcalıklı muamele istiyor gibiydi oysa birçok üye bende dahil uyarıda alıyor, sadrazamın oğlu muamelesi beklemiyor. doğal diil tamamen bireysel ayrıcalıktı bencillikti yaptığınız bence. hal böyleyken inançlardan arındırmakla kişilerin değer yargıları yok olmuyor olamazda kişisel özelliklerine ve aldığı kültüre göre yaşayan birey için temel ihtiyaçları beslenme barınma korunma vs(maslow pramidi) karşılanmadan aydınlanmış farkındalık içinde davranış beklemekte saçmalık bence. yaşam mucadelesi içinde olan birisi yada sevdiklerini kaybeden yada acı çeken birisi çakralarını açıp ooo yeah varoluşun kaynağına yol alıyorum basayım kahkahayı hahahaha diyecek durumda olmaz kanımca kaldıki bu çakraları açanların en çok olduğu ülkeye girişlerde milllet aşılanmak zorunda hastalık riskine karşı. sümerden turuncu kumaş toplarını alıp sarmalanmak ve çakraları açıp kahkayı basmak yeterli olmuyor yeryüzünde yaşayabilmek için. bir nevi züğürt tesellisi gibi geliyor bana, ihtiyaçlar karşılanmadan farkındalık içinde olmak ki siz ve diğer arkadaşınız kendinize seviye belirleyip aydınlanmış farkındalık içinde birey olarak görüp diğerlerini hasta yada sorunlu adletmeniz bana göre hoş diil. doktor kimliğiyle tüm insanlara hastalıklı muamelesi yapmak ne kadar etik merak ediyorum sayın paslıçivi kasap olsaydı bu seferde tüm insanlık hayvanmı dicekti yada siz anadolunun ücra köşesinde berber olsaydınız aynı dildemi ifade edicektiniz kaldıki bireysel olayınızda nötr bakamadığınızı örnekledim. kendi yaşam felsefesinizi sahip olduğunuz etiketin dışında izah etmek zor sanırım bir yandan benliksiz olmayı savlıyor diğer yandan kişiliğinizin sizde yaratmış olduğu üst insan yada kendini beğenmişlik duygusuyla diğerlerini sorunlu yada hasta göruyorsunuz tuhaf ve çelişkili, bence. uzattım ama örnek olmak sözle diil davranışlarlada olmalı diye düşünüyorum, heleki mevzu sizin için insanlığın tümüne yönelikse.

paslıçivi
23-01-2011, 05:29
sağlık; bireye/kişiye has bir özellik, nitelik değildir..

bireysel şikayet değil toplumsal şikayettir, karar aldıran, "hasta" diye damgalatan..

yavaş yavaş tüm dünya insanlığını ve tarihini bir gözönüne getirmeye çalışın..



sevgili e.i..

benim bahsettiğim belli bir grupta/toplumda yaşayan insanların arasındaki teizm-nonteizm yada farklı teizm düzeyleri arasındaki inanç çekişmesi değil..

alıntımda kırmızı renkle vurguladığım ifadeleri daha dikkatli algılamanı bekliyorum..

olayın daha iyi ifade edilebilmesi açısından şöyle bir örnekleme yapayım..

uzayda ya da galaksimizde başka bir gezegende bizim gibi bir yaşam ve canlı türü olduğunu düşün.. bu canlılar bizden bilinç olarak daha fazla gelişmiş olsun.. yani benim hastalık dediğim "zihin/ego" illetinden arınmış olsunlar..

zihin/ego illetinden arınmış bir canlı topluluğu "inanç, milli/etnik kimlik, ahlaki ve siyasi düşünce" (bunların tüm hepsi zihin/egoyu oluşturuyor) yapısından dolayı biribirlerine düşman olmazlar.. bu kavramlar yüzünden bir bölücülüğe ayrımcılığa düşmezler..

hepsinin ortak paydası/çıkarı; "aynı canlı türü" olmalarıdır..

ve bu canlı türü bizim gezegenimiz dünyayı keşfetsin ve gelsin.. çaktırmadan biz dünya insanlığını gözlemlesin..

bu farklı inanç, milli kimlik, ahlaki ve siyasi yapı yüzünden yaşanan savaşları, ayrımcılığı, düşmanlığı, biribirini öldürme, katletme gibi olayları bir gözlemlesin..

işte benim olaya bakış açım bu..

bu bizden daha bilinçli canlı türü dünya insanlığına baktığında söyleyecek tek bir şey vardır..

- dünyada yaşayan ve kendilerine insanoğlu dedikleri bu canlı türü henüz bilinç evrimini tamamlamamış..

paslıçivi
23-01-2011, 06:08
ve bu uzaylılar bizim bu ilkel sefil halimize acıyıp bize yardım etmeye kalksalar..

bizimle iletişime geçip deseler ki;

ey insanoğlu, bir zamanlar biz de sizin gibiydik ama aradan çok yıllar geçti.. biz de zamanında sizin gibi evrene baktığımızda evreni "bildiğimizi" zannediyor ve hepimiz bu konuda çok ısrarcıydık..

hiçbirimiz diğerinin evrene bakışını beğenmiyor, "illa ki benim bakışım doğrudur, benimkilerin dışında hepsi yanlıştır" yanılgısında yaşıyorduk..

bu uğurda birbirimizle aynı sizin gibi dalaşıp duruyorduk..

oysa zaman içerisinde bilincimiz yükselince evrenin zaman ve mekan sınırlarını çizemediğimiz için yani bir "bütün/mutlak 1" olarak ortaya koyamadığımız için evreni "bilemeyeceğimizin" farkına vardık..

o yüzden evreni "bilme işini" kendi kişisel bilincimize değil "bilim"e bağladık.. şimdi hepimiz sadece bilim ışığında yol alıyoruz..

ve şimdi eski kavga gürültülerin hepsi bitti.. hepimizin ortak paydası bu uzayda ve gezegende daha iyi bir yaşam kalitesini ve türümüz canlılığının devamını yakalayabilmek..

gelin siz de bu ilkel yoldan vazgeçin, bizim yaşadığımız acıları siz de yaşamayın...

deseler :)


evet sevgili e.i.. böyle bir konuşarak anlaşma yoluna gitse bu iyi niyetli uzaylılar..

bizim sitenin üyeleri dahil tüm dünya insanlığından kaç kişi bu canlıları algılayıp kavrayabilir..

bir düşün bakalım.. müslümanları, ateistleri, deistleri, hristiyanları, budistleri, hinduları ve envai çeşit "evreni bildiğini zanneden" devasa bir insanlık..

evrensel-insan
23-01-2011, 08:04
Saygideger rakibalik;

Aciklamalariniz icin tesekkurler. Yalniz mesajinizi okudugumda yanlis algilama olarak gozlemledigim bazi noktalar var.

Birincisi, benim hem hem bir birey, hem de evrensel-insan zihniyeti olarak, turum ile hic bir sorunum yok. Her iki durumda da var olan sorun, insanoglunun soyutlamasi, sistemlenisi kurdugu duzen, yasam ve iliskilerinin ve yonetim/yonetiliminin zihniyet, dusunce ve davranis sorunudur.

Ben bir birey olarak, bireysel hak ve ozgurluklerimin her zaman, her sart ve kosulda arkasindayim. Bahsettiginiz konu da tahmin ettigim kadariyla, site yonetiminden aldigim haksiz uyari cezasi olacak. Burada benim bireysel hak ve ozgurluklerime karsi yapilmis bir haksizlik soz konusu idi, bende bunu dile getirdim. Eger yazilanlar dikkatli okunursa, konu evrensel-insan zihniyeti ile ilgili degil; tamamen bir yoneticinin sahsim ile ilgili olarak vermis oldugu haksiz uyari cezasi konu idi.

Burada benim, birey olarak gormus oldugum bir haksiz muameleyi dile getirmek kadar dogal bir sey yoktur.

Cunku, birey bilinci, hem bireyin hak ve ozgurlukleri icin vardir, hem de bireysel hak ve ozgurlukler; ayni zamanda da evrensel-insan zihniyeti olarak bu bilinc turselligi kapsar.

Umarim konu acikliga kavusmustur.

Eger konudaki bir yonetim tutumunun nasil olacagi soz konusu ise, burada da eger ben yonetici olsaydim, haksizliga ugrayan kisinin yaninda yer alirdim. Cunku yonetici olmak, yonetimin bir yoneticisinin yapmis oldugu haksiz bir uygulamanin arkasinda durmak ve bu haksiz uygulamayi yapmis yoneticisini savunmak degildir.

Onemli olan yonetim tarafkarligi degil; haksizligin giderilmesi icin yapilmasi gerekendir. Bu konudaki basit bir ozur bile, yapilan haksizligin savunulmadigini gosterir. Ya da en azindan haksizligi yapan yoneticinin, ortaya cikip yaptigi hatayi ya savunmasi ya da hatasini kabul edip, gereken ozuru dilemesi gerekir.

Oyuzden bahsettginiz olay, tamamen sahsima karsi yapilmis bir haksizliktir ve ben bu haksizligin ne oldugunu ortaya koydum. Bu da benim bireysel hak ve ozgurlugumdur ve dedigim gibi, hic bir sart ve kosulda hak ve ozgurluklerimden vaz gecmem ve devamli onlar icin mucadele ederim.

Evrensel-insan zihniyetinde ise, benim birey yanim ortada yoktur. Sadece insansal olmayan dusunce, davranislar sorunu insan ve insanliginin zihniyeti adina dile gelir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
23-01-2011, 08:15
Saygideger paslicivi;

Bunu insanoglu, insanogluna soyleyince kavranamiyor da, eger uzaylilar soyleyipte kavranacaksa; o zaman "var o uzaylilarda bir hayir" demek gerekecek.

Aslinda dusunuldugunde, insanoglu disindan gozlem yapilabilmesinin, bir insanoglu eliyle olmasinin algilanmasindan ziyade, bir uzaylinin olmasinin algilanmasi daha mantiksal gorunuyor. Cunku, bir uzayli "ben insanogluna disaridan bakiyorum" dediginde, bu dediginin algilanmasi pek zor degil. Cunku bunu diyen zaten uzayli insanoglu degil.:flame:

Ama bunu bir insanoglu soyluyorsa, o insanoglunun kendi disindan bakabilmesinin algilanabilmesi ise, ancak bilinc konusu.:boink:

Ayrica, bizler, bizleri notr algilayabiliyorken; uzaylilarin bizleri notr algilayip, algilayamayacagi da, farkli bir konu.:croc:

Ama mesela, bir ebeveyn bunu evladina, bir ogut/uyari/tavsiye v.s. olarak iletebilse, en azindan yetisecek nesiller; bunun farkina ve bilincine varabilmek icin olanak bulmus olur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
24-01-2011, 06:51
ve bu uzaylılar bizim bu ilkel sefil halimize acıyıp bize yardım etmeye kalksalar..

bizimle iletişime geçip deseler ki;

ey insanoğlu, bir zamanlar biz de sizin gibiydik ama aradan çok yıllar geçti.. biz de zamanında sizin gibi evrene baktığımızda evreni "bildiğimizi" zannediyor ve hepimiz bu konuda çok ısrarcıydık..

hiçbirimiz diğerinin evrene bakışını beğenmiyor, "illa ki benim bakışım doğrudur, benimkilerin dışında hepsi yanlıştır" yanılgısında yaşıyorduk..

bu uğurda birbirimizle aynı sizin gibi dalaşıp duruyorduk..

oysa zaman içerisinde bilincimiz yükselince evrenin zaman ve mekan sınırlarını çizemediğimiz için yani bir "bütün/mutlak 1" olarak ortaya koyamadığımız için evreni "bilemeyeceğimizin" farkına vardık..

o yüzden evreni "bilme işini" kendi kişisel bilincimize değil "bilim"e bağladık.. şimdi hepimiz sadece bilim ışığında yol alıyoruz..

ve şimdi eski kavga gürültülerin hepsi bitti.. hepimizin ortak paydası bu uzayda ve gezegende daha iyi bir yaşam kalitesini ve türümüz canlılığının devamını yakalayabilmek..

gelin siz de bu ilkel yoldan vazgeçin, bizim yaşadığımız acıları siz de yaşamayın...

deseler :)


evet sevgili e.i.. böyle bir konuşarak anlaşma yoluna gitse bu iyi niyetli uzaylılar..

bizim sitenin üyeleri dahil tüm dünya insanlığından kaç kişi bu canlıları algılayıp kavrayabilir..

bir düşün bakalım.. müslümanları, ateistleri, deistleri, hristiyanları, budistleri, hinduları ve envai çeşit "evreni bildiğini zanneden" devasa bir insanlık..

Saygideger paslicivi;

Bunu insanoglu, insanogluna soyleyince kavranamiyor da, eger uzaylilar soyleyipte kavranacaksa; o zaman "var o uzaylilarda bir hayir" demek gerekecek.

Aslinda dusunuldugunde, insanoglu disindan gozlem yapilabilmesinin, bir insanoglu eliyle olmasinin algilanmasindan ziyade, bir uzaylinin olmasinin algilanmasi daha mantiksal gorunuyor. Cunku, bir uzayli "ben insanogluna disaridan bakiyorum" dediginde, bu dediginin algilanmasi pek zor degil. Cunku bunu diyen zaten uzayli insanoglu degil.:flame:

Ama bunu bir insanoglu soyluyorsa, o insanoglunun kendi disindan bakabilmesinin algilanabilmesi ise, ancak bilinc konusu.:boink:

Ayrica, bizler, bizleri notr algilayabiliyorken; uzaylilarin bizleri notr algilayip, algilayamayacagi da, farkli bir konu.:croc:

Ama mesela, bir ebeveyn bunu evladina, bir ogut/uyari/tavsiye v.s. olarak iletebilse, en azindan yetisecek nesiller; bunun farkina ve bilincine varabilmek icin olanak bulmus olur.

Saygilarimla;
evrensel-insan


sevgili e.i.. şimdi senaryoda çok küçük bir değişiklik yapayım..

bizimle iletişime geçen bu canlı türüne "uzaylı" diyoruz yani bizim gibi "insan değil" diyoruz..

bu uzaylı dediğimiz canlı türünün aynı bizim gibi insan olduğunu düşün. biz insanlar bu evrende sadece dünyada yaşam/canlılık ve dolayısıyla insan olduğunu zannediyoruz şimdilik..

oysa pekala başka bir gezegende aynı bizim gibi bir canlılık/yaşam olabilir ve aynı bizim gibi insanoğlu denen canlı türü bulunabilinir.. böyle bir gezegeni henüz keşfedememiz başka gezegenlerde insanoğlu denen canlı türünün olmadığını göstermez..

şöyle düşün.. evrenin kendi iç dinamiklerinde başka bir gezegende bizden daha önce yaşam başlamış olsun.. örneğin bizden 1000 yıl önce.. ve aynı dünya gezegenindeki atmosfer şartları gibi aynı canlı türleri varolsun..

yani şunu söylemeye çalışıyorum.. bizim yaşam şartları ve canlı türlerinin yaşadığı birebir aynı bir tane daha dünya olsun.. tek farkları o dünyada yaşam bizden 1000 yıl önce başlamış olsun..

onlar da bizim gibi mağara döneminden kabilelere, mezralara, köylere, ülkelere krallıklara, padişahlıklara, demokrasi devletlerine, avrupa birliklerine geçmiş olsun..

yani bizim yaşadığpımız tüm süreci birebir yaşamış olsunlar..

tek farkla; bizden 1000 yıl daha ileri bir medeniyet seviyesi.. ve dolayısıyla bizim yaşadığımız bu zihin/sahtebenlik/ego illetinden arınmış, temizlenmiş olsunlar.. yani bu gezegende farklı inançlar, farklı milletler, farkılı politik görüşler olmasın.. inanç, ülke sınırı, miili kimlik gibi kavramlar zaman içerisinde zorunlu olarak buharlaşıp yokolsunlar.. hepsinin ortak paydası/çıkarı, bu yaşadıkları gezegende daha iyi bir yaşam kalitesi ve canlılığın devamı olsun..

ama bu insanlar da bilimde ne kadar ileri düzeye gelmiş olurlarsa olsun hala evrenin "zaman ve mekan sınırını" çizememiş olsunlar.. yani evreni bir "bütün/mutlak 1" olarak ortaya koyamasınlar.. yani onlar da bizim gibi "evren/uzay sonsuzdur ve evrenin başlangıcını hala teorilere" dayandırsınlar..

sen evrenesl insan olarak bu gezende yaşıyor ol ve seni sözcü seçelim.. dünyaya gel ve yukarda alıntıladığım konuşmayı yaparak insanoğluna kestirmeden 1000 yıl sonrasının medeniyeti böyledir, gelin sizde bu dalaşmayı bırakın, bu süreci savaşarak, dalaşarak biribirinizi öldürerek harcamayın bizim gibi yaşayın.. sizin de zaman içinde geleceğiniz medeniyet böyledir, bu seviyedir..

desen diyorum :)

günümüz dünya insanlığından kaç kişiyi ikna etmeyi düşünürsün..

senin karşına birer tane müslüman, hristiyan, ateist, hindu, budist getirsem, varolan bilinç düzeylerini aşıp senin bilinç davetine onay verirler mi :)

sence bu bir "sorun" mudur?

paslıçivi
24-01-2011, 08:01
şimdi zamanda yolculuk yapamaya devam edelim ama geriye dönük..

günümüz japonyasında yaşayan tam inançlı bir budisti alıp 1400 yıl öncesi arap yarımadasına gönderelim.. o dönemin yağız delikenlısı Muhammed'in karşısına çıksın.. ve desin ki..

-Muhammed kardeş, sen tanrının elçisiymişsin ve sana vahiy yoluyla bir kitap yazdırıyormuş.. ama bu kitapta hristiyanlığa museviliğe ve burdaki putperestlere bok atıp duruyormuşsun..

ama senin tanrının bizden haberi yok galiba, biz budistler İsa'dan 500 yıl önce yaşamış Budha'nın kurduğu dine inanıyoruz.. hatta bizden daha eski hinduizm diye bir din var.. onların da bir kutsal bir kitabı var(vedalar) ve tanrılarının yazdığını söylüyorlar.. sadece biz budist ve hindular dünya nüfusunun çok büyük bir bölümünü kapsıyoruz, yani afrikada vahşi ormanda yaşayan bir kabile değiliz..

senin tanrının(allah) işi gücü hristiyan ve yahudilerle, onların yanlış yola saptığını söyleyip duruyor ama biz budist ve hindular için tek kelime etmemiş kitabında.. musevilerin hristiyanların canı can da bizimkisi mor patlıcan mı? biz yanlış yoldamıyız doğru yoldamıyız bu konuda en ufak bir ayet yok kitabında.. bizi adamdan/insandan saymıyormu senin tanrın? bizler bu dünyada yaşıyormuyuz yaşamıyormuyuz belli değil, insanlardan vazgeçtik senin herşey gücü yeten tanrının bile bizden haberi yok


demeye kalksa bu günümüz modern japon budist kardeşimiz :)

Muhammed'i geçtim, etrafındaki müslümanların bu budisti kaç parçaya ayırabileceğini düşünüyor musun?

sence bir insanı böyle davranmaya iten düşünce bir "sorun" mu?

paslıçivi
24-01-2011, 08:23
ikinci dünya savaşı yıllarında amerika japonya savaşında amerikan savaş gemilerine kamikaze dalışı yapan bir budist pilot kendi ve diğer gemideki insanların yaşamını hiçe saymaktadır..

ve bu kamikaze dalışını ona yaptıran düşünce/inanç tarzı japon milli değerleri ve ölümden sonra daha iyi bir yaşam(reenkarnasyon) beklentisidir..

senin ifadenle "doğal düşünce", benim ifademle "teizm düzeyi bilinçaçıklığı" nda yaşayan bu insanın düşünce ve davranış şekli bir "sorun" mu?

bir sıkıntı/problem nereye kadar "sorun"dur, nerden sonra "hastalık" adını alır?

sanırım seninle "doğal düşünce/teizm nonteizm düzeyi bilinçaçıklığınının sorunmu hastalıkmı" olduğunu konuşmadan önce "sorun ve hastalık nedir, arasındaki farkların farkındalığı nedir?" bunu konuşmamız gerekiyor..

sevgili e.i..

sana göre sorun nedir, hastalık nedir, arasındaki fark nedir?

önce senin olaya bakış açını ve tanımlamanı bir görmek istiyorum..

evrensel-insan
24-01-2011, 23:15
Saygideger paslicivi;

sana göre sorun nedir, hastalık nedir, arasındaki fark nedir?-paslicivi-

Sana bu konuda belirli bir aciklama yapmistim.

Hastalik, iki turludur fiziksel, zihinsel (ozurlu, ya da psikolojik).

Hastalikta, once teshis sonra da tedavi vardir. Hasta oldugunu hasta da dile getirebilir, iliskideki bir kiside. Ya da doktora gider, hasta oldugunu ogrenir.

Hastaligin bir kac algisi vardir. Kisi hasta oldugunu algilayamayabilir, algilar; kabullenemiyebilir, algilar ve kabullenir ve hastaligi ile yasamayi ogrenebilir.

Bazi hastaliklar vardir, kalicidir, bazi hastaliklar gecicidir. Genelde doktorlar, hastayi tedaviden cok, hastaligin verdigi rahatsizligi dindirmeye calisirlar.

Oyuzden her hastalik tedavi edilir, diye de bir anlayis yoktur.

Sonucta hastalik bir rahatsizliktir. Konuda hastaliktan ziyade bu rahatsizligin giderilmesi, ya da minimuma indirgenmesidir.

Sorun ise, tamamen bir algi konusudur. Kisi sorununu algilar ve fark ederse, kendince careler arar. Burada ilk hatayi yapar. Cunku sorunun farkina varilmasi ve algilanmasi; aslinda cozume yonelisi degil; sorunun teshisini gerektirir. Teshis edilemeyen sorunun, cozumu, sorunun yeni sorunlara acilmasini getirir.

Sorunun fark edilmesive algilanmasi (bilinci degil), ayni hastalik gibi, bir rahatsizlik verir.

Sorunun bilinci ise farkli bir konudur. Genelde sorununun bilincinde olan bir kisi, o sorunun teshisini koymustur ve sorunu ile mucadeleye girmistir ve de bunun bilincindedir. Bu bilinc, en basta bu mucadelenin hic bir sart ve kosulda aksamamasi anlamini tasir. Ayrica bu bilinc, henuz farkinavarilmayan, algilanamamis ve rahatsizlik vermeye baslamamis ufuktaki sorunlarin da belirmesini saglar. Iste bu sorun bilinci, bu etkilemeden belirmeye basliyan sorunun bilincini de birlikte getirir ve o sorun rahatsizlik vermeden DEVRIM ile bertaraf edilebilir.

Mesela her turlu yaratilis sorunu, benim acimdan devrim ile bertaraf edilmistir.

Bu temelde, sorun; tamamen kisiye yonelik, kisinin algisina, bilgisine, birikimine, bilincine v.s. kisaca bulundugu duzeye yonelik bir olgudur.

Hastalikta oldugu gibi, kisiye icinde bulundugu sorunu baskasi gosteremez ve algilatamaz.

Kisinin ancak kendi sorununu kendi algilamasi gerekir. Ondan sonra da, ya sorununu sorun ile percinler, ya da sorununun bilincine varir.

Ayrica sorun algisindaki en onemli fark; kisiyi direk ilgilendiren ve onun yasam ve iliskilerinden gelen sorun ile; kisiyi dolayli yoldan ilgilendiren kisinin yasam ve iliskisini direk degil de, dolayli yoldan ilgilendiren insanoglunun, sistem, duzen, akil, felsefe, bilim sorunudur.

Ustelik kisi bunu sorun olarak algilamaktan ziyade, bunu kendine kimlik ve kisilik degeri yaparak, savunu, sahiplik, sabitlik v.s. mucadelesi olarak algilar. Bu da zaten sorunun bilinc duzeyine cikmadiginin bir gostergesidir.

Cunku genelde bu mucadele, kisiyi hem kendi, hem de yasami olarak geriye iter ve kisi bu ugurda yasamini feda edebilir, ya da baska kisilere her turlu zarar ve rahatsizligi verebilir ve bunu da, kendince dogru, hakli, olmasi gereken olarak algilar.

Ama bu dogru, hakli ve olmasi gerekenlerin cesitliligi ve farkliligi goz onune alinirsa; ortaya dogrular, haklilar ve gereken olanlar arasi bir savasim cikar. Bu savasimda da, guclu olan, otorite kurabilen ve ustun gelen, digerine kendi dogrusunu, hakliligini ve gerekli olani zorla, baski ile, mudahele ile ve onu sindirerek, korkutarak kabul ettirir. Taki kabul eden, bir acigini yakalayip, bpunduna getirip, tekrar kendi dogrusunun, hakliliginin ve gerekeninin savasimini verebilecek duruma gelene kadar.

Iste bu alt/ust mucadelesi, insanoglunun kendini bildiginden beri, turu bunyesinde kendi kendine verdigi mucadeledir.

Bu mucadelenin gucluleri, ustleri eliyle de, uzerinde guc uygulanan ve altlanan kesim icin; onlar bunu kader saysin diye; kurallar, kaideler, yasalar, kanunlar mitolojiler, efsaneler, mistisizmler v.s. yaratilmistir.

Simdilik burda noktaliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
25-01-2011, 08:05
olayın kavranabilmesi adına daha derinlere dalıcam..

insanoğlu kendi türünün diğer bireyleri ile birarada yaşarken sürekli hem kişisel hem toplumsal bir takım "sıkıntı/problemler" yaşar..

bir olgunun sıkıntı/problem adını alabilmesi için kişide ve/veya toplumda bir "rahatsızlık/şikayet" durumu oluşması gerekir..

yani kişide ve/veya toplumda bir rahatsızlık/şikayet durumu yoksa ortada sıkıntı/problemden bahsedilmez, böyle bir kavram yoktur..

örnekliyelim..

bir insanın herhangibir sebeple uzun süre besin maddesi veya içecek bulamaması o kişide açlık ve susuzluk dediğimiz bir durum yaratır.. açlık ve susuzluk o kişi için bir rahatsızlık/şikayet durumudur, kişi bu durumdan hoşnut değildir.. ve bu hoşnut olmadığı durum o kişi için artık bir "sıkıntı/problem" durumudur.. bu durumu ne o kişi ne de dünya insanlığı tarafından "hastalık" olarak nitelenmez.. çünkü tüm dünya insanlığı için bu durum evrensel onay alan bir doğallık/normallik içerir..

ikinci örneğimiz verelim..

bir insan için çok değerli olan bir kişi, bir mevki, bir maddi servet ölümünde/kaybında kişide yine bir hoşnutsuzluk/yas durumu ortaya çıkar.. kişi bu durumdan dolayı rahatsız/şikayetçidir.. ve bu durum o insan için "sıkıntı/problem" durumudur.. ama yine bu durumu ne o kişi ne de dünya insanlığıtarafından "hastalık" olarak nitelenmez.. çünkü bu durum da tüm dünya insanlığı için evrensel onay alan doğallık/normallik içerir..

üçüncü örneğimiz verelim..

bir insan belli zamanlarda işemek ve dışkılamak zorundadır.. yani tuvalet ihtiyacını gidermek durumundadır.. bu ihtiyacını giderebilecek ortamı/tuvaleti bulamayan kişide ileri dercede bir rahatsızlık/hoşnutsuzluk ve dolayısıyla sıkıntı/problem durumu ortaya çıkar.. patlamaya hazır bomba kadar tehlikelidir :) tüm dünya insanlığı için evrensel onayı olan bu durum yine "hastalık" olarak nitelenmez..


Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO), sağlığın tanımı çağdaş, tam ve geniş anlamıyla yapmıştır. Bu tanım, Dünya Sağlık Teşkilatı'nın temel yasasında kesinlik kazanmıştır. Böylece değişikliğe uğratılması önlenmiştir. Çünkü sağlığın tanımı değişik çevrelere göre, değişik şekilde yapılmak istenmektedir.

Sağlık Nedir

Sağlık, yalnız hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, "bedenen, ruhen(psikolojik) ve sosyal yönden tam bir iyilik" halidir.


sağlığın değiştirilemeyecek şekilde tanımını bu şekilde yapmış olan dünya sağlık örgütü(WHO) de bu yukarıda örneklediğim durumları "sağlıksızlık/hastalık" tanımlamasına sokmaz..

oysa yukarda örneklediğim durumlardaki kişi "bedenen, ruhen ve sosyal yönden "tam bir iyilik hali" içinde değildir..


evet bu yukarda örneklediğim durumlar ne bir "hastalıktır" ne de "tam bir iyilik hali"dir..

ne "hastalık" olan ne de "tam bir iyilik hali" olan bu hoşnutsuz/sıkıntılı/problemli durumlara insanoğlu "sorun" demektedir..

-sorun kavramının özellikleri..

1. kalıcı değil geçici bir durumdur..

2. herhangi bir profesyonel yardım/etki olmadan kendiliğinden eski haline döner..

3. birlikte yaşamak zorunda olan insanoğlunun sağlık, huzur, barış, can güvenliğini ve bütünlüğünü(sosyal sağlık) tehdit etmez..

4.bu sıkıntılı/hoşnutsuz durum için ne kişi ne toplum ne dünya sağlık örgütü profesyonel bir yardım teklifinde bulunmaz..

5. zaman, mekan ve imkanlar elverdiğinde bu hoşnutsuz/sıkıntılı durum ortadan kalkar..

6. ve en önemlisi tüm bu durumlar tüm dünya insanlığı tarafından evrensel onay almış bir durum olup herkes bu durumun farkında ve bilincindedir..


bu maddeler daha çoğaltılabilir.. işte bu "sorun" dediğimiz problemli, sıkıntılı, hoşnutsuz durumlar yaşamın kendi dinamikleri içerisinde çözülüp yokolup gider.. yani kronikleşip kişisel ve sosyal bir yara/hastalık halini almaz..

ama bazı sıkıntılı, problemli, hoşnutsuz durumlar vardır ki, yaşamın kendi iç dinamiklerinde çözülüp yokolmaz..

insanoğlu bu durumları aşabilmek adına 2 kavram geliştirmiştir..

1. hastalık ve hasta

2. suç ve suçlu


günümüz dünyasında yaşayan insanoğlu şimdi varolan kişi ve sosyal düzeni korumak adına bu iki kavram arasında cebelleşip durmaktadır..

kafası karışık ve bilinci kapalı günümüz insanoğlu

-kendi öz kızına tecavüz eden bir babanın
-ya da 5 yaşındaki bir çocuğa tecavüz edip öldüren
-ya da komşunun güzel kalçalı ve anıran karakaçanına kayan adamın durumunu

"hastalık" mı
"suç" mu
"sorun" mu

olduğu konusunda karar verme evirimini yaşamaktadır..

yarın devam ederim..

evrensel-insan
25-01-2011, 10:22
Saygideger paslicivi;

Guzel bir yazi ve anlatim dile getirmissin.

Bu senin dediginin temeli, yani sorun mu/suc mu/hastalik mi ucleminin temeli
SOSYAL SAVASIMDA YER ALMAK KONUSU ILE ILGILI.

Mesela aclik/yoksulluk bir sorundur, o zaman ya acin/yoksulun yaninda yer alirsin, ya da bu sorunu yasamiyorsan yer almazsin.

Ama isin ilginci, SOSYAL SAVASIMDA YER ALMAK tam da senin dedigin gibi evrensel bir onay temelinde, kimsenin aclik/yoksulluk KARSISINDA YER ALDIGINI ortaya koyamiyor.

Bugun en basitinden, bir fasizm yanlisi da, bir sosyalizm yanlisi da; kendi ideolojilerinin aclik/yoksulluk SORUNUNU ortadan kaldiracagini soyluyorlar. Ayrica iktidara gelen, her guc ve otorite; bunun icin, bu sorunun ortadan kalkmasi icin, caba harcadigini soyluyor.

Ama, ote yandan bir kisinin kendince onemli bir seyini kaybettigi zaman; genelde SOSYAL SAVASIMDA YER ALMA, tamamen o kisiden yana olmak ile sonuclaniyor. Yani, bir SOSYAL DAYANISMA soz konusu.

Konuya bu acidan baktigimiz zaman;

Sosyal savasimda yer alma
Sosyal dayanisma da yer alma

Ikileminin yaninda, SOSYAL YASAM ve ILISKI konusu gundeme gelmiyor.

Cunku sosyal yasam ve iliski konusunu; sosyal savasim ve sosyal dayanisma belirliyor.

Ayrica burada bir kisinin, bananeciligi de; eger toplumda ortaya cikmissa, toplum onu sosyal savasimda ve dayanismada yer almadigi icin, distaliyor ve o kisiye belkide gerektiginde sosyal dayanismasini vermiyor ve boylece kisi ASOSYAL BIR DURUMA GELIP, YANLIZLASIYOR.

Buradaki en buyuk celiski, sosyal savasimda yer alma celiskisi. Yani ortada bir sorun var, diyelim aclik/yoksulluk ve bu evrensel onay da kazanmis ve hatta zaman zaman, ulkeler biribirlerine bu konuda butce ayiriyor.

Fakat buradaki sorun nedir?, sorun hangi siyasi bakis acisinin guc otorite ve iktidar ile bu sorunu cozecegi konusunda, siyasi bakis acisi farklarinin kendi aralarinda verdigi savasimdir.

Iste bir kisi, bu savasimda; kendince bir sosyal yer alimi secerek, o siyasi gorusun ytarafinda yer alir ve digerlerini otekileyerek onlarla hem fiziksel, hem dusunsel savasa tutusur.

Bunun yaninda yaratilan sunni konular (milliyet, din, gelenek, tore, ahlak v.s.) de bu sosyal savasimda yer almanin birer unsuru haline gelmistir.

Mesela bugun, Turkiye'de askerlik yapmamak bir suctur. Zaten bu sosyal ayrimin temelide guc otorite temelli kanunlari, yasalari, kaideleri getirir. Boylece suc ve ceza ortaya cikmis olur.

Bu temelde suc ve ceza, zaten sosyallesmeye dayatilmis degerlere uymamakla paraleldir.

Burada illa konu devlet degildir, toplumsal bir degere (mesela tore) uymayani, toplumu cezalandirir. Cunku bu degere uymamak, o toplum temelinde bir suctur ve ceza gerektirir.

Aslinda, bu temelde suc ve ceza en kucuk toplum birimi, aileden baslar.

Bu da bize BAZI SORUNLARIN DOGUMDAN ITIBAREN VERILDIGININ kanitidir. Ustelik kisinin bu sorunlari uygulamamasi da suc ve cezayi gerektirir.

Burada SOSYALLESME ile SIYASALLASMA farkini da cok iyi algilamak gerekir.

Cunku Sosyal savasimda yer alma, siyasellesmeden mumkun degilken; sosyal dayanismanin ya siyasal bir tabani vardir, ya da etik bir tabani vardir.

Siyasallasma, sosyal bir savasimken; dayanisma, destek algisini tasir.

Ama, hani derler ya "insanoglu cig sut emmistir" iste bu temelde guc ve otorite kendi cikari ugruna dayanismayi da, siyasete alet eder, her turlu etik degeri de.

Bu temelde de, sosyallesme; birlikte sosyal yasami getirirken, siyasallasma, guc otorite ve iktidar savasimli, cikarli ve amacli biz/oteki ayrimlasmasini getirir.

Buradan bence sorunun onemli bir temeli ortaya cikiyor. Sosyallesme ile siyasallasma farkini algilamak ve bilince cikarmak.

Yani su sorulari sormak "siyasallasmadan sosyallesmek mumkun mudur?" bu sosyallesmenin tabani ne olmalidir? etik degerler, siyasallasmanin mi, sosyallesmenin mi bir temelidir?, farklar sosyallesmeli mi, yoksa siyasallasarak savasmali midir? Sosyal yasam, sosyallesmenin mi, yoksa siyasallasmanin mi bir tezahuru olmalidir? v.b. sorular.

kisaca SOSYAL YASAM VE ILISKI MI?, SIYASAL SAVAS VE AYRISIM MI?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
27-01-2011, 07:24
Buradan bence sorunun onemli bir temeli ortaya cikiyor. Sosyallesme ile siyasallasma farkini algilamak ve bilince cikarmak.

Yani su sorulari sormak "siyasallasmadan sosyallesmek mumkun mudur?" bu sosyallesmenin tabani ne olmalidir? etik degerler, siyasallasmanin mi, sosyallesmenin mi bir temelidir?, farklar sosyallesmeli mi, yoksa siyasallasarak savasmali midir? Sosyal yasam, sosyallesmenin mi, yoksa siyasallasmanin mi bir tezahuru olmalidir? v.b. sorular.

kisaca SOSYAL YASAM VE ILISKI MI?, SIYASAL SAVAS VE AYRISIM MI?

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili e.i.. benim burda yazdıklarımın ana başlığı bu zaten.. yani gelmek istediğim nokta burası. güzel yakalamışsın.. ama kademe kademe ve herkesin algılayabileceği dilden konuşarak gitmeye gayret gösteriyorum..


ancak bu aralar benim çakralar biraz tıkalı, bu konulara tam konsantre olamıyorum, günlük yaşam daha çok ilgimi çekiyor nedense :) neyse elimizden geldiğince bir şeyler yazmaya gayret gösterelim..

dünya sağlık örgütünün(WHO) evrensel tanımına göre dünya insanlığı ne kişisel ne de sosyal "tam bir iyilik hali" içinde değildir.. yani "sağlıklı" değildir..

zaten insanoğlunun mutlak anlamda tam bir iyilik hali içinde olması beklenemez.. çünkü insanoğlu varolduğundan beri hem içinde yaşadığı doğayla hem kendi türü arasında bir savaş/mücadele vermek durumundadır, zorundadır.. verdiği bu savaş/mücadele zorunlu olarak bir takım problem/sıkıntılar doğurmakta yani hoşnutsuz/olumsuz durumlar ortaya çıkarmaktadır..

işte insanoğlu; tam bir iyilik haline engel olarak duran bu hoşnutsuz/olumsuz durumları kabaca 3 ana başlık altında sınıflamıştır..

1.sorun
2.suç
3.hastalık

1- Sorun: kişide ve/veya toplumda hoşnutsuzluk yaratan ama ciddi bir müdahele edilmeden kendiliğinden düzelen, herhangibirinin sorumlu tutulmadığı, insanlarası bölücülük yapmayan, geçici hoşnutsuzluk/olumsuzluk durumlarıdır..

deprem, sel gibi doğal afetler bir sorundur, hem kişide hem toplumda bir hoşnutsuzluk yaratır. doğal afetler süreklilik arzetmezler, yani belli bir zaman içerisinde yaşanan ve kendiliğinden düzelen bir durumdur..

bir insanın belli bir süre yiyecek ve içecek yada tuvalet bulamaması bir sorundur.. açlığın, susuzluğun, tuvalet ihtiyacının giderilememesi geçici bir hoşnutsuzluk yaratır ve şartlar elverdiğinde durum kendiliğinden düzelir..

bir insanın soğuğa yada sıcağa maruz kalması bir sorundur.. üşümek ve aşırı sıcaklamak kişide bir hoşnutsuzluk durumu yaratır ama şartlar elverdiğinde durum kendiliğinden düzelir..

bir insanın yakınını kaybetmesi, servet ve mevki kaybı gibi şeyler de bir sorundur.. bunları yaşayan insanlar hoşnutsuzluk hissederler.. ama belli şartlar oluştuğunda ve belli bir süre sonra bu durum kaybolarak hoşnutsuzluk yokolur..

bu örnekler çoğaltılabilir.. görüldüğü üzere dünya insanlığını biribirine düşürmeyen, bölmeyen, varoluşun kendi dinamikleri içinde deneyimlemek zorunda olduğumuz, şimdilik ortaya çıkmasına engel olamayacığımız ve biz insanoğlunda geçici "hoşnutsuzluk yaratan" "evrensel onay" almış "doğal süreç" içindeki durumlara "sorun" deriz..

ama bazı durumlar vardır ki; hoşnutsuzluk yaratır, evrensel onay almıştır, doğal süreç içindedir ama insanoğlu bu hoşnutsuz durumu engeleyebilecek düzeye gelmiştir..

kişi ve/veya toplumun tam iyilik halini bozup hoşnutsuzluk yarattığında "sorun" kavramına göre daha ciddi hoşnutsuzluk durumları yaratmaktadır.. ve müdahele edilmediğinde kişi ve /veya toplumun tam iyilik halini daha ciddi bozup kronikleşme eğilimi gösterir.. işte tam bu aşamada insanoğlu bu hoşnutsuzluğu elinden geldiğince önlemek için "müdahele etmiştir"..

bu müdahelenin iki çeşidi vardır..

1. ceza

2. tedavi

ilkellikten medeniyete, hayvanlıktan insanlığa geçiş sürecinde bu hoşnutsuzluk yaratan durumlara müdahele, bilimin eşliğinde "cezadan tedaviye doğru" bir geçiş aşaması göstermiştir ve göstermektedir.. bu süreç halen devam etmektedir..

insanoğlunun tarihini incelediğinizde kişi ve/veya toplumun tam iyilik halini bozan durumlara önceleri "ceza"yla müdahele ederken zamanla "tedavi"yle müdahele ettiğini göreceksiniz..

ama süreç çok yavaş işlediği için bu 2 kavram sanki biribirinden çok ayrı/farklıymış gibi görünüp algılanır..


eskiden cüzzam, şizofreni, epilepsi(sara) vs durumlara insanoğlunun yaklaşımı nasıldı? şimdi nasıl?

günümüzde türkü, kürdü, ingilizi arapı, fransızı, müslümanı, ateisti, hindusu, hristiyanı, deisti, yahudisi nasıl algılanıyor ?

500-1000 yıl sonra nasıl algılanacak :)

eskiden epilepsiye cüzzama şizofreniye bilet kesip infaz gerçekleştiren insanoğlu günümüzde nasıl komik duruyorsa..

geleceğin insanı da günümüze baktığında kahkahayı basacak..

paslıçivi
29-01-2011, 08:04
2-Suç: evet kişi ve toplumda hoşnutsuzluk yaratan ve adına "sorun" dediğimiz kavram için insanoğlu ciddi bir müdahele/yaptırımda bulunmaz.. küçük önlemler ve doğal süreç içinde bu sorun dediğimiz kavram kendiliğinden ortadan kalkıp hoşnutsuzluk durumu giderilir..

ama bazı hoşnutsuzluk durumları vardır ki, insanoğlu bu durumları basit bir "sorun" olarak görmez ve olayı doğal işleyiş sürecine bırakmayıp müdahele/yaptırım ihtiyacı duyar..

çünkü bu durumlarda hoşnutsuzluk durumu geçici/basit değil ciddi ve kronikleşme eğilimi gösterir.. böyle durumlarda kişi ve/veya toplumun "tam iyilik hali" ciddi seviyede tehdit altındadır..

"yaşamda kalıp soyunu devam ettirme" temel içgüdüsüyle davranan insanoğlu bu hoşnutsuz duruma artık "sorun" demez, bunun adı değişmiştir.. bu durumun adı artık "suç"tur..

bir insanın kendiliğinden geçici bir süre besin maddesi bulamaması, sıcağa soğuğa maruz kalması, belli bir takım şeyleri kaybetmesi, ölmesi vs sorundur ve müdahele edilmez.. ama bu hoşnutsuz durumlara başka bir kişi veya toplum neden oluyorsa artık olay sorun değil suçtur..

işte sorun dediğimiz kavramda devreye girip müdahele etmeyen kollektif bilinç suç durumunda devreye girer ve müdahele eder.. çünkü ortaya çıkan hoşnutsuz durum basit/geçici olmayıp ciddi/kronikleşme eğilimindedir.. ve kişi/toplumun tam iyilik halini ciddi ölçüde tehdit etmektedir..

"sorun" dediğimiz kavramda;
1-hoşnutsuz bir durum
2-ve bu hoşnutsuz duruma maruz kalan kişi/toplum vardır..

"suç" dediğimiz kavramda;
1-hoşnutsuz bir durum,
2-bu hoşnutsuz duruma maruz kalan kişi/toplum
3-ve bu hoşnutsuz durumu yaratan bir kişi/toplum vardır..

yani sorun kavramında olmayan üçüncü bir etmen devreye girmiştir..

"suçlu"

paslıçivi
30-01-2011, 05:46
"sorun" dediğimiz kavramda;
1-hoşnutsuz bir durum
2-ve bu hoşnutsuz duruma maruz kalan kişi/toplum vardır..

"suç" dediğimiz kavramda;
1-hoşnutsuz bir durum,
2-bu hoşnutsuz duruma maruz kalan kişi/toplum
3-ve bu hoşnutsuz durumu yaratan bir kişi/toplum vardır..

yani sorun kavramında olmayan üçüncü bir etmen devreye girmiştir..

"suçlu"

sorun kavramına 2 olgu dahil etmiştik.. oysa burda aynı suç kavramında olduğu gibi 3. bir olguyu dahil edebiliriz.. yani kişinin/toplumun bu hoşnutsuzluğu yaşamasına neden olan kişi ya da toplum..

ama toplum bu insanlara "suçlu yada hasta" demez.. şakacı ya da sorunlu kişi der.. çünkü bu geçici hoşnutsuzluk durmunu yaratan kişi uyarıldığında bu eylemi yapmaktan vazgeçer..

uyarıldığında bu eylemi yapmaktan

kolay vazgeçenlere "şakacı kişi"

zor vazgeçenlere "sorunlu kişi" deriz..


peki niçin bunlara sorunlu/şakacı derken diğerlerine "suçlu" deriz ?..

suç ve suçlu kavramında kişi uyarılmasına rağmen bu eylemi devam ettirir ve eyleminin sonunda kişi/toplumun "tam iyilik hali"ne ciddi oranda zarar verir.... ve eyleme maruz kalan kişi/toplum bu drumdan ve insandan şikayetçidir..

ve kollektif bilinç bu tarzda tutum ve davranış gösteren insanlar için kanunlar/yasalar dediğimiz yani "hukuk" dediğimiz kavramı geliştirmiştir..

hukuk; birarada yaşamak zorunda olan insanoğlunun bu "tam iyilik hali"ni korumaya yönelik bir kurallar ve yaptırımlar bütünüdür..

o yüzdendir ki; suç kavramını azaltmaya, yoketmeye, önlemeye yönelik bir karşıt yaptırım geliştirmiştir..

ceza..

Düşüngen
30-01-2011, 19:28
Sevgili paslıçivi hastalık- sorun - suç olgularını net bir şekilde çözümlemiş.

Dünya sağlık örğütünün şu an ki çatışan zihinleri hastalık olarak görmemesinin sebebi bu zihin hastalığının genel bir hastalık olması, çok büyük bir çoğunluğun hem taşıyıcı hemde bulaştırıcı olması, hatta bunun zorunluluk olması (Dünya geneli). Şizofrenin hastalık olarak nitelenmesinin sebebi ise nadir görülen özel bir hastalık olması ve toplum dediğimiz canlıya zarar vermesi.

Zaten tıp bu yüzden şizofrenin tedavisi için kafa patlatırken zihin hastalığı için hiçbir şey yapmamakta çünkü bu durumun içinde doğdukları için bu bilinç yetmezliğinin farkında değiller. Dahası bu zihin çatışması en uygun en faydalı zihin modelinin bulunması/seçilmesi hususunda varoluşa katkı sağlamakta ve bu zihin rekabeti gizli itkilerle desteklenmekte.

Toplum kendisini düşünür nadir ve geçici olan bireysel sorun ve hastalıklarla pek ilgilenmez önemli olan çoğunluktur (toplum). Bu uğurda formül şudur; Hepimiz birimiz için değil, birimiz hepimiz için. Çünkü toplum bireyden güçlüdür ve güçlü olanın yaşama hakkı önceliklidir.

Zihin hastalığının farkında olanlar elbette var. Onlar bir şekilde bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmışlar. Lakin onlarda kendilerinin ne hastası olduklarının şu an farkında olmayabilirler tıpkı günümüz zihin hastalarının durumun farkında olmaması gibi. Belki çok ilerde gelişen beyinler bugünkü aydınlanmış insanlarında ne hastası olduklarını bulup teşhis koyarlar.

Dünya sağlık örgütü evrensel ve tüm zamanları kapsayacak bir sağlık/ iyilik hali tanımlayamaz. Bugünün sağlıklı kişi tanımı çok yakın bir zaman sonra hasta olarak nitelenebilir. Çünkü süreç değişerek dönüşerek devam etmekte dolayısı ile ilerideki toplum ve birey yapısının ne olacağı büyük bir muamma.

Düşüngen
30-01-2011, 19:29
Birde insanlığı bölen bu zihin hastalığı, olmasının gerektiği için hastalıktan sayılmıyor. Olmasının gerekmesinin sebebi ise bu durumun genetik, psikolojik, kültürel itkinin sonucu olması.

Evren ve yasalar böyle istiyor o yüzden bu ne bir hastalıktır ne bir sorun ne de bir suçtur o yüzden dünya insanlığı bu duruma kayıtsız ve duyarsız. Sonuçta dünya insanlığıda bütünün parçası olması hasebiyle evrenin kendisidir yasa böyle gerektiriyorsa buna uyulmalıdır şu an yapılanda o.

Örneğin bir boks maçında amaç yumruk atmaktır herkes bu yumruğu izlemek için oradadır. Dövende dövülende izleyende herkes mutludur birisi çıkıp birbirinize vurmanız hiçte insanca değil diyecek olursa onu kimse dinlemez çünkü önemli olan dövüşmektir bunun önüne kimse geçemez sonuçta derinden gelen bir itki var o yüzden.

Ceylan ile çitanın mücadeleside aşağı yukarı böyledir. İkiside mutludur onlar bir oyun oynamaktadırlar kanlıda olsa yakalamacılık oyunu oynuyorlar bazen çita bazense ceylan kazanıyor ama ezeli rekabetleri hep devam ediyor. Oyunun amacı ise biyokimyasal düzenleme, ilerleme.

Yani yakalanan ceylan daha hızlı koşması gerektiğini öğreniyor, kazanan çita ise hep böyle devam etmesi gerektiğini öğreniyor ve bu bilgiler daha uygunun yapılabilmesi adına ileri kuşaklara devrediliyor. Bu yakalamacılık oyunu kimisine göre vahşet kimisine göre ise biyokimyasal bir çalışma (Uyum çalışması) ya da genel kontrol.

evrensel-insan
31-01-2011, 01:04
Saygideger dusungen;

Sonuçta dünya insanlığıda bütünün parçası olması hasebiyle evrenin kendisidir yasa böyle gerektiriyorsa buna uyulmalıdır şu an yapılanda o.-dusungen-

Iste fark tam daburda. Senin yasa dedigin, insanoglunun bir yapilandirilmisi. Ustelik bu dogallik kisvesi altinda, "karsi cikilmaz" mis gibi lanse ediliyor.

Iste tam bu nedenden dolayida, insanoglunun zihniyet olarak insanlasmasi devrim gerektiriyor.

Cunku bu yasa dedigin sey; tam da dogal zihniyetin ve onun egosunun ta kendisi.

Eger bugun insanoglu artik bilimsel olarak ortaya konmus olan her seyin bir yapilandirilmislik oldugunu ve bu yapilandirilmisligin, insanoglu eliyle ortaya kondugunu bilinc ve farkindaligina cikarirsa, zaten o zaman; kendi kendini hapsettigi sinirlari, teslimiyeti ve caresizligi yikmis olacak.

Cunku, insanoglunun disinda ona yansiyan bir gercek varsa bile, buna algilayarak bunun ne oldugunu anlam, bilgi, icerik, ad, tanim v.s. ile ortaya koyan yine insanogludur.

Iste bunu, sanki evrenin, doganin v.s. kanunu imis gibi algilamak ile, bu yasanin insanoglunun yapilandirilmisligi oldugunu algilamak farki ve bilinci, dogal zihniyet ile, insansal zihniyet; inanc ile bilgi, bilimsellik ile inancsallik, teslimiyet-sinir ile ozgurluk ve ufuk sinirsizligi farkidir.

Paslicivi arkadasla da simdiye kadar dusunce olarak farklilastigimiz konu budur.

Ayrica bu konuyu ben, e. kosesi'nde isledim.

Sonucta insanoglunun dogaya, evrene, evrime yasa yuklemesi ve bunu ona aitmis gibi gostermeye calismasi, tam da gunumuz emperyalist sisteminin, hem bilimi hem de insanoglunu uyutmak ve carpitmak icin guc, otorite kullanarak uyguladigi yonlendirim ve yonetimdir.

Bu yonu ile bile, konu insanlasma, sosyallesme, evrensellesme acisindan zihinsel devrimin konusudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

No comments:

Post a Comment