Sunday 10 April 2011

Soru Kosesi-Eski Yazismalar-29/06/2010-21/07/2010


Sayfa : 1 2 [3]

Düşüngen
29-06-2010, 15:24
Ölüm üzerine yaptığınız özeti faydalanarak okudum teşekkürler.

Ünlü filozof Epikürün güzel bir sözü var der ki;
"Ben varsam ölüm yok demektir, eğer ölüm varsa zaten ben yokum demektir. Onun için benim ölümle sorunum olamaz."

Ölümü deneyimlemeden algılayamayız, deneyimlediğimizde ise ne yazık ki bu deneyimimizi kimse anlatamayacağız.

evrensel-insan
29-06-2010, 15:58
Saygideger dusungen;

"Ben varsam ölüm yok demektir, eğer ölüm varsa zaten ben yokum demektir-Dusungen-

Aslinda, ben bilinci tamda budur ve bu cumle, benin yasaminin onune gecen her turlu etik ve metafizik deger/tabu icin kullanilabilir.

"Ben varsam, tanri yok demektir, eger tanri varsa zaten ben yokum, ve o zaman benim yasamim yok, benim inancimin yasami ve inancsal yasamim var.

Burada tanri yerine, her turlu; siyasal ideolojiyi, her turlu ideolojik inanci, her turlu dini, milli deger ve tabuyu, her turlu dogaustu, dunya otesi, spekulatif, mistizmi, mitolojiyi, efsanevi degeri, toresel, ananevi, ahlaki, kulturel degeri, HATTA INSAN DISINDAKI HER TURLU KENDINE KISILIK VE KIMLIK OLARAK ALDIGIN DEGERI koyabilirsin. Buradaki ben, benim algimda, birey bilincini, evrensel/insansal duzeye kavramsal/epistemolojik olarak cikarabilmis BENLIKTIR ve OZ BILINC tir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Herkesi Sev
29-06-2010, 16:46
Sn.evrensel-insan (http://www.turandursun.com/forumlar/member.php?u=4887) Arkadaşım,

eger tanri varsa zaten ben yokum, ve o zaman benim yasamim yok.Bu matrix felsefesi.çok doğru yaklaşım.

Zıtlıklarla ilgili bir yazı ekledim dostum ilgini çekebilir.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=19264



Sevgiyle Kalın..

evrensel-insan
29-06-2010, 16:54
Saygideger djhorny;

Bu matrix felsefesinden ziyade, birey ve ben bilincini almislarin felsefesidir. Her nekadar, bencillik, cikarcilik, bananecilik v.s. "tehlikesi" dusunce ve davranis olarak icerse de, temeli budur.

Bu konuda da, benim detayli yazilarim var; evrensel'in kosesi'nde.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Herkesi Sev
29-06-2010, 16:58
Saygideger djhorny;

Bu matrix felsefesinden ziyade, birey ve ben bilincini almislarin felsefesidir. Her nekadar, bencillik, cikarcilik, bananecilik v.s. "tehlikesi" dusunce ve davranis olarak icerse de, temeli budur.

Bu konuda da, benim detayli yazilarim var; evrensel'in kosesi'nde.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sevgili evrensel-insan Arkadaşım

Şimdi bakıyorum teşekkürler


Sevgiyle Kal..

evrensel-insan
29-06-2010, 17:22
Saygideger djhorny;

Rica ederim. Bu isin tam mantigi sudur.

"Ya ben varim; ya da turumun ortaya koydugu, insanoglu disi ve insanlik disi, oznel icerik verilmis; olgular, degerler, tabular v.s. var. Dolayisiyla, ya benim yasamim var; ya da yasamimdan onemli olan ve yine turumun ortaya koydugu ideolojik, inancsal etik ve metafizik temelli, olgular, degerler, tabular var."

Buradaki birinci sorun; benin, buradan cikaracagi; bencillik, ayrimcilik, cikar ve bananecilik sorunudur. Bu da bireyci akilcilik olarak su an dunyanin icinde bulundugu durumdur.

Digeri ise, benin; bir insanoglu turu biri oldugunu algilamak ve bu beni; tursel bir butunluk, birlik, beraberlik temelinde degerlendirmek.

Iste bu fark; iki onemli noktayi dogurur. Birincisi, benin kendinde yer etmis olan tum hem; bencil, ayrimci, bananeci, cikarci veri, deger, tabu ve olgulardan; kendini sorgulamasi temelinde arinmasi/kurtulmasi; hem de bunun gercekliginin bilincinde ve farkinda olarak; bu degerlerle kendi adina "sorunsuz" yasayanlarin degerlerine saygi gostermek.

Hem kendi le olan arinma mucadelesini verirken; hem de tureu adina, bu insandisi ve insanlikdisi degerleri, tabulari, verileri ve olgulari; dusunce temeli olarak; tum resmi ile, insanogluna ve onun birine verdigi zarar ve rahatsizlik temelinde ortaya koymak ve bunu yaparken, kisiye ve onun kisiligini olusturan kisilik ve kimlik degerlerine yonelmemek. Yani bireysel hak ve ozgurlukler.

Aksi taktirde, bu tip bir formel, duz bir mantik yurutumu; sadece benin; kendi adina, cikarci,bencil, bananeci v.s. "kurtulusu" gibi gozukse de; bu kurtulusun, kendi beni disinda kalan turunun diger birlerine verdigi zarar ve rahatsizlik, temel olarak yine insandisi ve insanlikdisi olacaktir. Yani bireyci akilcilik.

Oyuzden, benin; tur butununun biri oldugunu algilamak, bilince cikarmak ve farkina varmak esastir. Aksi, nihilizm cukurudur ve bugunku emperyalist zihniyetin, dunyaya uyguladigi her turlu, ayrimci, cikarci, emperyalist bencil bir uygulamadir. Su anda dunya ve insanligida bunu yasamaktadir. Amerikan idealizmi, onun soros ideolojisi ve evengalist orgutlenmesi eliyle.

Ben bu konularda, her konuyu ayri ayri ele alan mesajlar ve basliklar olarak dile getirdim. Evrensel'in kosesi basliklarina burdan;

http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=300942&postcount=820

Diger mesaj ve basliklara da burdan;

http://www.turandursun.com/forumlar/search.php?searchid=1846061

ve burdan

http://www.turandursun.com/forumlar/search.php?searchid=1846063

Ulasabilirsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Herkesi Sev
29-06-2010, 18:30
Saygideger djhorny;

Rica ederim. Bu isin tam mantigi sudur.

"Ya ben varim; ya da turumun ortaya koydugu, insanoglu disi ve insanlik disi, oznel icerik verilmis; olgular, degerler, tabular v.s. var. Dolayisiyla, ya benim yasamim var; ya da yasamimdan onemli olan ve yine turumun ortaya koydugu ideolojik, inancsal etik ve metafizik temelli, olgular, degerler, tabular var."

Buradaki birinci sorun; benin, buradan cikaracagi; bencillik, ayrimcilik, cikar ve bananecilik sorunudur. Bu da bireyci akilcilik olarak su an dunyanin icinde bulundugu durumdur.

Digeri ise, benin; bir insanoglu turu biri oldugunu algilamak ve bu beni; tursel bir butunluk, birlik, beraberlik temelinde degerlendirmek.

Iste bu fark; iki onemli noktayi dogurur. Birincisi, benin kendinde yer etmis olan tum hem; bencil, ayrimci, bananeci, cikarci veri, deger, tabu ve olgulardan; kendini sorgulamasi temelinde arinmasi/kurtulmasi; hem de bunun gercekliginin bilincinde ve farkinda olarak; bu degerlerle kendi adina "sorunsuz" yasayanlarin degerlerine saygi gostermek.

Hem kendi le olan arinma mucadelesini verirken; hem de tureu adina, bu insandisi ve insanlikdisi degerleri, tabulari, verileri ve olgulari; dusunce temeli olarak; tum resmi ile, insanogluna ve onun birine verdigi zarar ve rahatsizlik temelinde ortaya koymak ve bunu yaparken, kisiye ve onun kisiligini olusturan kisilik ve kimlik degerlerine yonelmemek. Yani bireysel hak ve ozgurlukler.

Aksi taktirde, bu tip bir formel, duz bir mantik yurutumu; sadece benin; kendi adina, cikarci,bencil, bananeci v.s. "kurtulusu" gibi gozukse de; bu kurtulusun, kendi beni disinda kalan turunun diger birlerine verdigi zarar ve rahatsizlik, temel olarak yine insandisi ve insanlikdisi olacaktir. Yani bireyci akilcilik.

Oyuzden, benin; tur butununun biri oldugunu algilamak, bilince cikarmak ve farkina varmak esastir. Aksi, nihilizm cukurudur ve bugunku emperyalist zihniyetin, dunyaya uyguladigi her turlu, ayrimci, cikarci, emperyalist bencil bir uygulamadir. Su anda dunya ve insanligida bunu yasamaktadir. Amerikan idealizmi, onun soros ideolojisi ve evengalist orgutlenmesi eliyle.

Ben bu konularda, her konuyu ayri ayri ele alan mesajlar ve basliklar olarak dile getirdim. Evrensel'in kosesi basliklarina burdan;

http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=300942&postcount=820

Diger mesaj ve basliklara da burdan;

http://www.turandursun.com/forumlar/search.php?searchid=1846061

ve burdan

http://www.turandursun.com/forumlar/search.php?searchid=1846063

Ulasabilirsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sevgili Dostum evrensel-insan,

Klavyene sağlık hoşbir açıklama olmuş.şiirini ve birkaç yazını okudum gerçekten çok başarılı.




Sevgiyle Kal....

evrensel-insan
29-06-2010, 18:42
Saygideger djhorny;

Tesekkurler. Sana konu ile ilgili bahsettigim yazinin linki; ve mesaj no;

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=85

Mesaj 843

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
01-07-2010, 08:13
Saygideger UlulElbab;

Bu yazilanlari tam ve net olarak algilamak istiyorsan, sana evrensel'in kosesi'nden cizimsel ve sekilsel linkini verebilirim. Oglum sayesinde, bu sekilleri siteye aktarabildim. O yuzden benim gibi bilgisayar ozurlu bir kisinin, noktalamayi cizimsel ve sekilsel olarak gorsellige tasimasi buyuk bir sorun. Ama su an fiziken karsilikli olsak, sana tum dogal dusuncenin evrensel ve ctetolojik koken ve temellerini, ve neyi sey yapmadan onceki isleyisini ve sorununu kagida cizerek gosterebilirdim, sansina kus.:kiss:

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili e.i.. sana bir tavsiyem var.. madem bahsettiğin evrensel-insan düşüncesi devrim niteliğinde ve sen de bilgisayar özürlüsün, o zaman bahsettiğin kağıt kalemle olan açıklamayı bir videoya kaydedip burda yayınlayabilirsin.. biz de senin bu düşünceni daha iyi algılayabilir ve sağlıklı eleştiriler getirebiliriz..

teklifimi bir düşün istersen.. kimliğinin deşifre olmasını istimiyorsan video çekiminde basit bir teknikle bu sorunu çözebilirsin..

Saygideger paslicivi;

Onerin icin tesekkurler. Yalniz, ben zaten bu sitede gereken ABC'ye cizimsel/sekilsel olarak degindim. Eger bu incelenir, algilanir ve de daha detayli aciklama geregi ortaya cikarsa, o zaman onerini dusunebilirim. Merdivenleden, bir bir cikmak lazim, Aritmetik bilinmeden, matematik algilanmaz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili e.i..

sevgili ululelbaba getirdiğin öneride bana getirdiğin şart yok..

bu öneriyi/isteği ululelbabın getirdiğini düşün..

dostumu denetime almışlar:), onun adına ben rica etmiş olayım..

hadi çekinecek, saklanacak birşey yok.. bir şeyleri eleştirirken kendim dahil acımasız ve objektif olduğumu biliyorsun..:)

amaç yeter ki bil-giye/gerçeğe ulaşmak olsun..

Herkesi Sev
01-07-2010, 15:25
Saygideger djhorny;

Tesekkurler. Sana konu ile ilgili bahsettigim yazinin linki; ve mesaj no;

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=85

Mesaj 843

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sn.evrensel-insan Arkadaşım,

Yazınızı yeni okuma fırsatı buldum ve çok beğendim.Kendimi oralarda biryerlere koyma fırsatı buldum.olayları iyi yansıtmışınız.bencil ben ile özgürlüğe saygı duyan ben arasındaki farkı iyi belirtmişiniz.bencil ve saygı duyan benin eksisi ve artısı ile.Tebrik ediyorum.:clap2:.



Sevgiyle Kalın..

evrensel-insan
01-07-2010, 20:31
Saygideger paslicivi;

Hosgerigeldin. Umarim, bu kisa soluklu tatilin, istedigin gibi gecmistir.

Ben senin onerini hic almayatim. Cunku zaten yeteri kadar sessel/kulaksal dilde anlattiklarim anlatilmak istendigi gibi algilanamiyor. Simdi de henuz, dunyanin daha insanogluna tanitmadigi, goz dilinin; gorselligine, sekilselligine ve cizimselligine ve de boyutuna hic girmeyelim.

Sonucta, dogal dusunce yapilanis ve isleyisi, haluhazirdaki gibi; dusuncenin ufkunu belirledikce, ve insanogluna kendisini tanimaktan uzaklastirdikca ve yasam ve iliskisini, insandisi, insanlikdisi degerler, tabularla teslim aldikca ve insanoglu hala hayvansal temelini korudukca ve insanlasamadikca, birak goz dilini, kulak ve ses dilinin teke indirgemeli ve kesinlik, sabitlik, sahiplik iceren karsilikli tartisma cikmaz ve kisir dongusunun algilanmasi, bilince cikmasi ve farkina varilmasi once asilmasi gereken.

Yani, kisaca once; insanoglu kendi turu bunyesindeki biribirine zarar verme ve rahatsiz etme, teslim olma/alma iktidar, guc ve otorite savaslarini her konuda noktalamasi ve bitirmesi gerekiyor. Bundan zihniyet ve uygulama olarak arinilmadikca, kurtulunmadikca, gerisi bos.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
01-07-2010, 20:32
Saygideger Herkesi Sev;

Duygu oksayici sozlerin icin, tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
02-07-2010, 05:44
Yani, kisaca once; insanoglu kendi turu bunyesindeki biribirine zarar verme ve rahatsiz etme, teslim olma/alma iktidar, guc ve otorite savaslarini her konuda noktalamasi ve bitirmesi gerekiyor. Bundan zihniyet ve uygulama olarak arinilmadikca, kurtulunmadikca, gerisi bos.



sevgili e.i.. tamam isteğimden vazgeçtim.. yukardaki ifadene yürekten ve tüm bilincimle katılıyorum.. benim de anlatmaya çalıştığım ve teslimiyetim noktalarından biri bu ifadeler zaten..

bir süreç var, bu işlemek zorunda, herşeyin bir zamanı var, zamanı gelmediği sürece her bilinç deklarasyonu dışlanmak ve bir hayal olarak kalmak zorunda..

evrim dediğimiz şey, öylesine dengeli ve kertile kertile gidiyor ki insanoğlunun her türlü çabası sadece bu sürece olması gereken bir piyon olmaktan öte gidemiyor..

evrensel-insan
02-07-2010, 19:40
Saygideger paslicivi;

evrim dediğimiz şey, öylesine dengeli ve kertile kertile gidiyor ki insanoğlunun her türlü çabası sadece bu sürece olması gereken bir piyon olmaktan öte gidemiyor-paslicivi-

Ben kendi adima, insanoglunun dusunce ve davranista insanlasmaya gittigi yolda, ivme kazandirmaya, ve insanoglunun, birinin insan olma yolundaki yapmasi gerekenleri, dile getirmeye devam ediyorum.

Bu konu baglaminda, senden ricam; asagidaki linkteki verilen mesajlari okuman

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=316550#post316550

Mesajlar:872/74/75/77/79/80

"Korkma", mesajlar "uzun" degil.:mod:

Eger istersen, arada kalan 873/76/78 nolu mesajlari da okuyabilirsin. Yalniz, konu ile ilgili degil.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
03-07-2010, 13:37
bir süreç var, bu işlemek zorunda, herşeyin bir zamanı var, zamanı gelmediği sürece her bilinç deklarasyonu dışlanmak ve bir hayal olarak kalmak zorunda..
evrim dediğimiz şey, öylesine dengeli ve kertile kertile gidiyor ki insanoğlunun her türlü çabası sadece bu sürece olması gereken bir piyon olmaktan öte gidemiyor..

Sevgili paslıçivi, yukarıdaki bilgilerin yönlendirimiyle biçimlenen kültürümüz; yaşama uyum adına bu yanılsamaları meşrulaştırmakta, şüpheleri ise bilinç altına atmakta. Bu konuyla alakalı olabilecek bir soru yazmıştım siz yoktunuz, konu ölümle ilgiliydi.
497-498-499 nolu mesajlara bir göz atarsanız (valla linkler uzun değil gayet kısa) saf bilinç düzeyine ölüm gerçeği nasıl yansımaktadır bu konuyla ilgili algılarınızı yazıya dökerseniz faydalı olur kanaatindeyim.

Saf bilinç için ölüm var mıdır yoksa ölüm sadece benliklilerin hep varolma komplekslerinden kaynaklanan ve yine benlikli insanların özgün bakış açısıyla ortaya koyduğu bir soyut kavram mıdır, bir olumsuzluk mudur? Ölüm sadece; benlik sahibi olanların benliklerini kaybetme kaygısından doğan zorunlu olarak ortaya çıkan bir kuruntu mudur? Esasında ölü de diri de maddenin girdiği kılıklardan mı ibarettir, ölüm, zihnimizin bize canlı cansız ayrımı yapmamızı dayatmasından kaynaklanan zorunlu bir yanılsamasının ürünü müdür?

Ölüm saf bilinç için, sadece işlemekte olan bir sürecin duraklarından biri midir? Yani ölüm ve doğum ne üzülecek ne de sevinilecek bir durum olmayıp zorunlu bir serüvenin gerekli duraklarının, etaplarının biyolojik anlamda zamanlaştırılarak soyut ifadesi midir?

Saf bilinç ölümden tırsar mı, yok olacağı için kızar mı ve dünya kupasını kim kazanır?
Sevgiler...

paslıçivi
04-07-2010, 06:58
Değerli arkadaşlar, insanların kavramlaştırıp ortaya attığı düzen ve düzensizlik nedir ne değildir?
Düzen ya da düzensizlik insanın öznel bakış açısının, subjektif yargılarının, çıkar/tatmin gözetiminin sonucu mudur yoksa doğada düzen ya da düzensizlik diye bir durum var mıdır?
Yani insan algısından bağımsız bir düzensizlik var mı?

Çıkar/tatmin sağlayan oluşumlara düzen ismi veriliyor, sağlamayan oluşumlar ise düzensiz olarak nitelenip şikayet ediliyor. Bu durumda kişinin çıkarlardan arınması o kişi için şikayet edilecek unsurların ortadan kalkması anlamına mı gelir?


sevgili düşüngen..

dikkatini çektiyse zaman zaman "varoluştaki kaostan düzene geçiş" diye bir kavramdan bahsederim.. evrenin algılayabildiğimiz kadarını gözlemlediğimizde aşikar bir kaostan bahsedebiliriz.. kaos derken vurguladığım aslında bir dinamizmdir, yani hareketlilik/değişim/başkalaşım gibi şeyleri vurgularım.. yani bütünde bize yansıyan varolan statik yapı içerisinde müthiş bir dinamizm vardır.. yani dışardan baktığımızda çok statik duran bir fabrika binasını düşün, içerisinde/bütününde müthiş bir hareketlilik ve değişim/başkalaşım vardır.. aynı şekilde insan vücudunu örnekleyebiliriz, bir bütün olarak statik gibi duran insan vücudu kendi bünyesinde muazzam bir dinamizm içerir..

evren de aynı şekilde dışardan ilk bakıldığında çok düzenli bir statik yapı gibi görünmekle bereber durmak bitmek bilmeyen bir dinamizm içindedir..

ben tüm bunları "var" olmanın bir zorunluluğu olarak algılıyorum.. bir şey varsa bu dinamizmi yaşamak zorunda gibi.. bugün dinamizmin minimum olduğu cansız cisimleri bile binlerce milyarlarca yıl filme alıp daha sonra bu filmi hızlandırılmış bir şekilde oynatabilme şansımız olsaydı onların bile bütün olarak nasıl bir değişim/başkalaşım içinde olduğunu görebilirdik..

genel anlamda gözlemimden bahsedecek olursak

varlık; dinamizden statikliğe geçme çabasında gibi

bu geçiş; canlılıktan cansızlığa geçiş

tüm bu süreç de varlıktan yokluğa geçiş süreci gibi algılıyorum..

gerçek bir statiklik ancak "yok"lukla mümkün gibi..

yani kısaca ve kabaca özetlemeye çalışırsak;

kaostan düzene geçiş dediğim şey, "var"lıktan "yok"luğa geçiş gibi algılıyorum..


İnsanlarda bu şikayetsizlik, mutlak memnunluluk durumuna gelebilir mi? Gelirse neler kaybeder neler kazanır?

sanırım bu sorunun cevabı yine benlik modülüyle ilgili.. insandışı diğer varlıkların evrenle uyum/barışık içinde yaşamasının sebebi bir benliklerinin olmamasıyla ilgili.. yani "ben varım" diyememeleri ya da bunun farkında olmamaları.. "ben varım" ın farkındalığında olmadığı için evren denen bütünün vazgeçilmez bir parçası olarak evrenle bütünleşik yaşamaları ve varlıklarını sürdürmeleri..

insan denen canlı da benlik modülünden mümkün olduğunca arındığında aynı bir taş gibi, ağaç gibi, hayvan gibi evren/varoluş denen bütünle müthiş bir uyum içine giriyor.. evren ve evrenin yasalarıyla bir sorun yaşamıyor.. çünkü bütünün vacgeçilmez bir parçası olduğunu kavrıyor, evren olmadan benim varlığım olamaz, benim varlığım olmadan evren varolamaz..

ve evrenle kavga etmekten, boğuşmaktan, mücadele etmekten vazgeçip aynı ırmakta akan bir su damlacığı gibi kendini ırmağın akışına bırakıyor.. ırmak nereye gidiyorsa su damlacığı da onunla beraber gitmek zorunda.. su damlacığı olmadan ırmak varolamaz, ırmak olmadan su damlacığı olamaz, iki şey birbirinden bağımsız varolamaz..

insan denen varlık yüzme bilmediği halde denize atılmış bir canlı gibi yaşıyor.. yüzme bilmeyen biri denizde ne kadar çok su üstünde kalma mücadelesi verirse yerçekimi onu daha çok derinlere çekiyor ama bu insan bu mücadeleyi bıraktığında yerçekimi ortadan kalkıp suyun kaldırma kuvveti devreye giriyor ve suyun üstünde kalmayı başarıyorsun..

işte bu denizde boğulmamak için verdiğin amansız ve anlamsız mücadele insanoğlunun benlik modülüdür.. ve verdiğin bu mücadele de seni dibe çekiyor ve boğuluyorsun.. bu boğulmamak için verdiğin mücadelede aradabir su yüzüne çıkabilmek yalancı mutluluk, su altına girişler mutsuzluk olarak yansıyor.. denizle boğuşmaktan vazgeçip suyun kaldırma kuvvetiyle sırtüstü yatıp ense yapmak ise mutlak mutluluk dediğim kavram.. ama bunun yolu da ölmeden önce ölmek dediğimiz benlikten arınıp suyun kaldırma kuvvetine teslimiyetten geçiyor..

ve bahsettiğim tüm bu durumlar insanoğlunun düşünerek aşabileceği/ulaşabileceği şeyler değil.. çünkü düşünmek dediğim şey benlik mekanızmasının bir parçası..

paslıçivi
04-07-2010, 07:37
En onemlisi, KIM SORUSUNUN CEVABININ KENDI TURU VE BIRI OLDUGUNUN FARKINA VE BILINCINE VARACAKTIR.


sevgili e.i..

sana samimi bir sorum olacak.. benlikten arınmayıp düşünce yoluyla bu tarz algı/sezgi/derin düşünce/analitik gözlem mekanizmasını çalıştırmanın tıbbi bir açıklaması var..

belki duymuşsundur, tıpta "otizm" diye bir hastalık vardır, "rainman" filminden hatırlarsın.. tıp bunu bir hastalık olarak görür ama ben bu insanları varoluşun insanoğlu adına bir çeşnisi, zenginliği, katkısı, artısı olarak görürüm, her çeşit insanı gördüğüm gibi..

otizm; henüz tam olarak açıklanamamış ve çok değişik yelpazede klinik olarak kendini gösteren bir nörokimyasal değişiklik/farklılık durumudur.. bu insanlar normal nörokimyasal yapıdaki insanlardan farklı olarak çok zengin yetilere sahip olabiliyorlar.. mesela 3-4 basamaklı sayıları zihinden çarpmak, normal bir insanın görüp algılayamadığı şeyleri görüp aşırı analitik gözlem vs gibi.. ama bu insanlar yaşadıkları toplum içinde diğer insanlar tarafından biraz garip/tuhaf olarak algılanırlar..

bir hekim olduğumu bilerek ve bu şekilde yaklaştığımı düşünmeni isteyerek senin çocukluğundan itibaren bir müftünün çocuğu olmana rağmen teizme olan soğukluğun ve kendi ifadenle kendinle kavgalarının sonucunda ulaştığın şeyler altında acaba bu otizm durumu olabilir mi diye kendi kendime soruyorum..

dediğim gibi olayı bir eleştiri olarak değil de bu bahsettiğim açıdan algılamanı rica ederek; yaşamında hiç otizm kavramıyla ilgili bir şikayetin, hekimle karşılaşman ya da sana böyle bir yaklaşım içinde olan bir sağlıkçıyla/kişiyle karşılaşma durumun oldu mu? ya da böyle bir durum olup olmadığını araştırma durumuna gittinmi/gider misin?

paslıçivi
04-07-2010, 08:02
Öleceğini bilinçli bir şekilde algılayarak yaşamak nasıl bir duygu ola ki? Ne demiştik, öleceğinin farkında olan tek canlı insandır. Tamam da acaba ne kadar farkında, yüzeysel mi yoksa derinlemesine mi? Bu çok önemli..
Ölüm gerçeğiyle yaşayabilmek için dinsel inançlar dışında ne gibi motivasyon teknikleri kullanabiliriz?


sevgili düşüngen, doğayla içiçe güzel bir tatil sonrası hemen böyle konulara adapte olamadım:angel: islam forumunda nasıl inanıyorlar topiğinde göle maya çalmakla meşguldum..

bir gün öleceğini bilen tek canlı insanoğlunun mutlak anlamda mutlu olması imkansızdır.. bugün din, tanrı, inanç, felsefe, ego(benlik) vs gibi kavramların tek yaratıcısı ölüm gerçeğidir.. ölüm diye bir şey olmasaydı bu bahsettiğim kavramların hiçbirine gerek kalmazdı zaten.. bizim bahsettiğimiz, birbirimiz yediğimiz bu kavramlar bak bakalım insandışı varlıkların umurunda mı.. değildir, çünkü ölümün farkında/bilincinde değildirler.. yani ölüm yoksa yani bunu farkedecek bilinç yoksa sorun da yoktur.. tüm mesele, başroldaki aktör esasoğlan ölüm gerçeğidir..

ölüm demoklasin kılıcı gibi insanoğlunu bilincinin tepesinde sallandıkça ne tanrılar biter, ne dinler ne ölüm sonrası yaşamlar ne de ego..

bugünlük soruna kısaca şöyle cevap vermeye çalışayım..

ölüm "gelecek zamanda" gerçekleşecek bir şeydir.. insanoğlu zamandan/zihinden/egodan arınıp "an"da yaşamaya başlamadığı sürece ölüm gerçeği bir cehennemdir..

ve bu cehennemden kurtulmanın yolunu insanoğlu şimdilik tanrı/tanrılar, dinler, ölüm sonrası yaşam/yaşamlar varederek veya tüm varlığı bir bütün olarak bildiğini zannederek(gnostisizm) derin uykuda güzel bir rüyada yaşamak zorundadır.. aksi şimdilik insanoğlunun nörokimyasal yapısının ona verdiği benlik&bilinç ve dolayısıyla duygulanma&düşünme kombinasyonlarıyla uyumlu değildir, imkansızdır..

insanoğlu ölümün farkındalığıyla ve ölüm/ölüm sonrasının gizemiyle yaşamaya uygun evrimleşmemiştir henüz.. herşey bir süreçtir/evrimdir ve sadece süreç/evrim işliyor diyelim..

evrensel-insan
04-07-2010, 17:41
Saygideger paslicivi;

Hayir, hic bir otizm veya benzerini yasamadim. Beynim en saglam organimdir, basimin agridigini pek bilmem, dusuncem her zaman hareette ve zindedir.

Verdigim linkleri okudun mu?, bak sana bu siteden bir alinti daha veriyorum.

Bir zamanlar bende kendisinden aşağı kalır yanım yoktu. ama siz beni tedavi ettiniz bende tedaviye cevap verdim ,kulaklarımın sağırlığı gitti ,gözlerimin görmezliği gitti , hatta hayvanlığımdan bile eser kalmadı artık tamir edilmiş gözlerimle,kulaklarımla hayata, dünyaya daha iyi bakabiliyorum.Ya o zamanlar benide tersleyip kaderime terk etseydiniz ...., ben hala ne dediğimi bilmeden tapınma faliyetlerine devam edecektim ,manasını bilmediğim arap alfabesini okuyup medet ummaya devam edecektim.Gece yarıları kalkıp salya sümük ağlayarak namaz kılıp ne dediğimi bilmeden tuhaf duygularla sabahlamaya devam edecektim .Gördünüzmü nihilist bey neler başardınız farkında olmadan.
İnsan gibi düşünmek , düşünebilmek ne güzel... Alinti-

Burada kimin, kimi "tedavi ettigi" degil; senin piyonun olmamasi, kendini sorgulamasi, kendi kendinin bilinc yukseltmesi onemli.

Oyuzden sen kaderinle birlikte varolusuna teslim ol. Ama, bilki olmayan kisiler var ve her zaman olacak.

Oyuzden bence, sen; kisileri bulunduklari yere "civileme" huyundan vazgec. En azindan, kisilerin kendi degerlerini, tabularini sorguladiklarinin bilincine ve farkina var, olur mu?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
05-07-2010, 08:37
sevgili e.i..

bu konuları seninle konuşmuştuk ama tekrar konuşalım..

verdiğin örnekteki arkadaş benim daha önce bahsettiğim kırık kanatlı kuştur.. yani inancıyla barışık/bütünleşik mutlu/tatmin biri olmadığı için diğer bir insanın yardımıyla kendine kanat bulmuş ve uçabilmeyi başarmıştır..

bu kanadı kırık kuşlar eskiden misyonerlerin, şıhların, şeyhlerin oyuncağı olurlardı.. bir yerden duyup onların tarikatına dergahına gidip kendine kanat bulmaya çalışırdı.. ya da bu kanat dağıtanlar bunları tespit edip bizzat onun ayağına giderlerdi.. o gariban insanlara bir kanat verirken karşılığında onu bir koyun gibi görüp etinden sütünden kılından tüyünden sonuna kadar faydalanıp sömürürlerdi..

ama artık devir değişti, iletişim ve internet çağında yaşıyoruz.. artık dergahlar, misyonerler, şeyhler şıhlar sanal aleme taşındı ve böyle felsefe sitelerinde sanal dergahlarını tarikatlarını kurup aktivite gösteriyorlar..

bu bahsettiğin tedavi eden arkadaştan bir ricam olacak.. inancıyla barışık mutlu/tatmin bir insanı tedavi etmeyi denesin bakalım.. yani bu felsefeyle uğraşmayan, bu sitelerle işi olmayıp, inancıyla gayet mutlu günlük hayatını yaşayan sokaktaki bir insanı çevirip tedavi etmeye kalksın bakalım..


ve ondan sonra benim sana ve senin gibilerine niçin sürekli bir yansıtma içinde olduğumu algılayıp kavrayabilecek misiniz..

sence bir insan günlük yaşamını güzelce yaşayıp yegane değerli olan yaşamını ıskalayarak niçin bu sitelerde sabahtan akaşama kadar klavye çürütür...

insanları çok sevip onlara değer verdiği için değil mi....

sevgili e.i..

karşında derin uykuda kanatsız bir kuş yok.. tüm kanatlarını yolup kanatsız bir şekilde uçmayı başarabilmiş biri var..

ve uçtuğu seviyeden aşağı baktığında herşeyi çok net görüp algılayabiliyor, çünkü insan denen canlıyı çok iyi analiz etmiş..


insanları aydınlatmak başka şey...

aydınlatma adı altında insanı ve insanlığı sömürmek çok farklı şey...

çünkü bu ikincisini yapan sanal misyonerler de henüz kanatsız uçabilecek seviyede olmadığı için "diğer insanlardan ne kadar kanat koparabilirim" derdinde...

ne demek istediğimi umarım çok iyi algılayıp kavrarsın..

evrensel-insan
05-07-2010, 18:52
Saygideger paslicivi;

insanları aydınlatmak başka şey...

aydınlatma adı altında insanı ve insanlığı sömürmek çok farklı şey..-paslicivi-

Sence, evrensel-insan; bunlardan hangisini yapiyor?, neden ve neye gore nasil, onu yaptigini da aciklar misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
06-07-2010, 06:01
Saygideger paslicivi;

insanları aydınlatmak başka şey...

aydınlatma adı altında insanı ve insanlığı sömürmek çok farklı şey..-paslicivi-

Sence, evrensel-insan; bunlardan hangisini yapiyor?, neden ve neye gore nasil, onu yaptigini da aciklar misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili e.i.. bu kişisel tartışmalara girmek istemiyorum artık.. çünkü yeterince herşeyi zamanında vurguladığımı düşünüyorum ama benliği olan her insan gibi sana da bazı şeyleri aktarmak imkansız..

her zaman dediğim gibi benlikli üstbilinçler bu paradoksu algılayamadıkları için dünya insanlığını birbirlerine böldürüp kırdırmışlardır ya..


bir üstbilincin bir şey ulaşıp bunu deklare etmesiyle(göle taş atma) bu deklarasyonu sahiplenip nemalanmak(göle maya çalmaya çalışmak) çok farklı şeylerdir..

ama bunun farkındalığına erişebilmek için benlik dediğim modülden mümkün olduğunca arınmak gerekiyor.. bu benlik denen illet bir insanda olduğu sürece böyle davranması kaçınılmazdır, çünkü benlik sevgi, ilgi arsızıdır, her zaman söylediğim gibi.. kişi benliğinden arınıp mutlak mutluluğa ulaşamadığı sürece bu benliği bir şekilde doyurup beslemek zorundadır.. bu da her şey gibi bir zorunluluktur..

o yüzden bu durumlar bir eleştiri olarak değil bir yansıtılma şeklinde yapılmak zorundadır..

paslıçivi
06-07-2010, 06:57
Oyuzden sen kaderinle birlikte varolusuna teslim ol.

sevgili e.i..

benim kendi kaderimle varoluşa teslim olmamın bana ve diğer insanlara ne zararı var?

ya da aksi durum yani varoluşa teslim olmasam bana ve diğer insanlara ne gibi faydası olacak?

Ama, bilki olmayan kisiler var ve her zaman olacak.

Oyuzden bence, sen; kisileri bulunduklari yere "civileme" huyundan vazgec. En azindan, kisilerin kendi degerlerini, tabularini sorguladiklarinin bilincine ve farkina var, olur mu?



tabii ki varoluşa teslim olmayanlar her zaman olmuştur ve olacaktır.. ama işte yegane değerimiz olan yaşamı doyasıya gönlünce yaşamak varken bu teslimiyet içine girmeyenler daha doğrusu bu nörokimyasal donanıma erişip sahip olamayanlar yaşamında ve böyle felsefe sitelerinde cirit atıp, diğer insanlarla çatışacak, kendi bilincini dayatmaya çalaşacak, diğerlerini yanlışlamaya uğraşacak ve en önemlisi kendisine sunulmuş yaşamı gönlünce yaşayamayıp yaşamı ıskalayacaktır..

ama tüm bunlar bile eleştirilecek/suçlanacak bir durum değildir.. çünkü insanoğlu henüz nörokimyasal bir robot olduğu ve kendisini tanıyıp bulamadığı sürece tüm bu dayatımlara maruz kalmaktan kaçamayacaktır..

işte asıl cehennem budur.. bu dünyada ve yaşamda yaşanacak o kadar çok sonsuz güzellik varken, insanoğlu kendini arayıp bulma yolunda bu cehennemi yaşamak zorundadır..

bu dünyada neye, kime, hangi dine, hangi tanrıya/çok tanrılara/tanrısızlığa inandığının bir önemi yoktur.. bu dünyada teslim olmuş insanlar mutlu ve keyifli bir yaşam sürüp arayışlarını bitirmişlerdir..

ama bu teslimiyet bilinçli olur ya da bilinçsiz.. farketmez..


bir budist bir müslüman bir hindu bir musevi bilinçsiz teslim olmuştur, ben bilinçli teslim olmuşumdur..

ama şunu söyleyeyim, teslimiyet yoksa mutluluk ve huzur da yok...

çünkü bizim varlığımızı da içeren bir bütünün parçalarıyız.. bu bütünle ister bilinçli ister bilinçsiz mücadele etmek demek mutsuzluk ve huzursuzluk getirirken bilinçli ya da bilinçsiz teslimiyet mutluluk ve huzuru getiriyor..

ama dediğim gibi bu teslimiyet veya teslimiyetsizlik insanoğlunun özirade/muhakemesi dışında gerçekleşen bir olay..


ve benim kimseyi bulunduğu yere çivilemek gibi bir huyum yok.. bu durum benim kişisel ulaştığım bilinç seviyem, ben de herkes gibi kendi bilinç deklarasyonumu burda paylaşıyorum..


dışardan veya içerden bir etki/dürtü olup nörokimyasal yapı değişmediği sürece ne kişinin kendisi ne de bir başkası onun bilinç durumunu değiştiremiyor.. tüm bunları belirleyen nörokimyasal donanımımız... nörokimysal donanımda bir değişiklik olmadığı sürece herşey çayda çıra oynamaktan ya da rüzgara karşı işemekten başka bir işe yaramıyor..


bir insan bir midesi olduğunun farkında değildir sağlıklı çalıştığı sürece... ne zamanki midesi rahatsızlanır ve sıkıntı/sorun yaşamaya başlar, işte o zaman bir midesi olduğunu farkeder..

işte kişilerin tabularını bilinçlerini sorgulama işi de böyledir.. kişi mutlu/tatmin olduğu sürece bunları sorgulamaz, sorgulatmaz, farkındalığı yoktur... ta ki bu tatmin/mutluluk elden gidene kadar..

bu sitede varolan teistlerin hepsi sokaktaki teistlerden çok farklıdır.. sokaktaki adam inancını sorgulamaz, o günlük yaşamını yaşar.. bu sitede cirit atan teistler inancıyla uyumlu/barışık olmayan insanlardır.. ciddi şüpheye ve dolayısyla kaosa düşüp kendi inancını tehdit/yanlışlama yolunda olan bu nonteistlerle mücadele içine girip tekrar eski şüphesiz inancına yani mutlu ve huzurlu yapıya ulaşmanın mücadelesini vermektedir..

yani bir köprüden geçmeye çalışmaktadırlar ama varolan nörokimyasal donanımları ve burdaki tartışmalar ve yaşadıkları toplamında o köprüden her iki tarafa da düşebilirler..

evrensel-insan
06-07-2010, 17:46
Saygideger paslicivi;

Yorum ve goruslerin icin, tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
06-07-2010, 18:30
Saygideger paslicivi;

Senin hayatini yasatan, sen misin, yoksa varolus mu?, yani hayatini, varolusun senin icin belirledigi bir sekilde ve ona hic bir negatif, ya da pozitif etki yapamadan mi yasiyorsun?, yoksa senin hayatini yasamada bir rolun, etkin verdigin yon v.s. var mi?

Eger boyle bir etki, yon v.s. varsa ; bu etki, yon v.s. yi varolus mu duzenliyor, yoksa senin bu etkileme, yon verme de bir katkin var mi?

Kisaca; senin varligina herhangibir katkin var mi?, yoksa herseyiyle varolus mu seni yasatiyor?

Sen varolusun bir piyonumusun?, yoksa senin sen olmanda, senin sen olarak yasamanda senin bir katkin var mi?

Not:Mumkunse cevaplari, genel degil; tamamen senin kendi adina vermeni istiyorum. Sorularda, cevap acisindan cok basit, ya "ben" diyeceksin, ya da varolus. Eger senin sen olarak varolus'tan bagimsizligin olan bir ifaden var ise, onu da aciklarsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
07-07-2010, 07:10
Saygideger paslicivi;

Senin hayatini yasatan, sen misin, yoksa varolus mu?, yani hayatini, varolusun senin icin belirledigi bir sekilde ve ona hic bir negatif, ya da pozitif etki yapamadan mi yasiyorsun?, yoksa senin hayatini yasamada bir rolun, etkin verdigin yon v.s. var mi?

Eger boyle bir etki, yon v.s. varsa ; bu etki, yon v.s. yi varolus mu duzenliyor, yoksa senin bu etkileme, yon verme de bir katkin var mi?

Kisaca; senin varligina herhangibir katkin var mi?, yoksa herseyiyle varolus mu seni yasatiyor?

Sen varolusun bir piyonumusun?, yoksa senin sen olmanda, senin sen olarak yasamanda senin bir katkin var mi?

Not:Mumkunse cevaplari, genel degil; tamamen senin kendi adina vermeni istiyorum. Sorularda, cevap acisindan cok basit, ya "ben" diyeceksin, ya da varolus. Eger senin sen olarak varolus'tan bagimsizligin olan bir ifaden var ise, onu da aciklarsin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

ben bu yaşamda; hangi zaman, hangi galaksi, gezegen, coğrafyada, hangi tür bir varlık olarak sahnelenip rol alacağıma karar verip seçemiyorum..

varoluş bana M.S. 21 yüzyılda, bulunduğumuz galakside dünya adlı gezegende türkiye isimli ülkede bir insanoğlu müstakil varlığı olarak sahneye çıkıp rolümü oynamamı uygun görmüş..

ben tüm bu skalaya herhangi bir şekilde müdahele edip seçenekler içinden kendi bilincimle, özirademle bir seçenek seçemiyorum.. tüm bunlar bana dayatılmış..

tüm dayatma skalalar içinde varolduktan sonra ne cinsiyetimi, ne nasıl besleneceğimi, ne nasıl üreyeceğimi, ne nelerden zevk ve keyif alacağımı vs gibi milyonlarca parametre bana yine bir olasılık/seçenek olarak sunulmayıp dayatılmış.. peki nasıl dayatılmış, nörokimyasal bir yönetim/denetim merkezi olan insan vücudu içinde..

yani ben yaşamda kalmak için diğer canlı türü olan hayvan ve bitkileri öldürüp beslenmek zorundayım, yani ölmemek için öldürmeyelim, çünkü inorganik maddelerle yaşamda kalamıyorum.. ben bana dayatılan cinsel kimliğimi yaşamak zorundayım, ben şayet soyumu devam ettirmek istiyorsam(ki bu da aşk, orgazm ve evlat sevgisi üçgen tuzağıyla dayatılmış) bunun şekli şemalini kendim belirlemiyorum..

ne kadar yaşayacağıma, ne zaman öleceğime, ne tür hastalıklarla karşılacağaıma vs ben karar veremiyorum..

ben bir bilincim..

ama öylesine bir bedene ve mekana hapsedilmişim ki, tüm bu bahsettiğim parametreleri değiştiremeyip hepsini kabullenip yaşamda kalıp soyumu devam ettirmeye zorlamış/dayatılmış, sınırlarını çizemediğimiz bu devasa bütünün vazgeçilmez ve çaresiz bir parçasıyım sadece..

bunları değiştiremeyen ve yaşamak zorunda olan bir bilinç olarak; benim varoluş karşısında teslimiyetten başka bir şansım varmı şimdi, şu anda?

bugünlük bu kadar, yarın devam ederim belki..

evrensel-insan
07-07-2010, 18:27
Saygideger paslicivi;

Herseyden once verdigin yanitlarin icin tesekkurler.

Bende sana tamamen bana ait olani iletiyorum.

Bence, insanoglu birinin, dogumda insiyatifi olmayisi ve kendi olumunu yasayamayacak olmasi, zaten basli basina yasami anlamli ve kontrollu kiliyor.

Ayrica ben senin sordugunu ve tum sorulacak sorularin ve bunlara cevap arayanlarin ve cevap verecek olanlarin da insanoglu turu ve onun bir biri oldugunun bilincindeyim.

Ben yasami, insanoglu birinin kullanip, paylasacagi bir surec olarak algiliyorum. Iste insanoglu biri bu surecte, her bir birin kendi duzeyi temelinde bir yasam suruyor.

Burada da ben; bu yasam surecinin ihtiyac ve giderim oldugunun algisinda ve bilincindeyim. Ayrica bu ihtiyac ve giderimin, normal canli ihtiyac ve giderimi disinda, insanoglu birinin idaresinde ve kontrolunde oldugunun algisindayim.

Nasil bir yasam sureci yasam gerektigini, kendi kararlarimla aliyorum. Iste bu yasam surecinde, her turlu dusunce ve davranisimi kontrol etmeyi ve hem kendime hem de baskasina dusunsel ve fiziksel zarar veya rahatsizlik vermemeyi de bilinc, bilgi, birikim v.s. olarak algilamis durumdayim.

Ayrica insanoglunun hangi sorulara cevap verebilecek bilgide veya bilebirlikte oldugunun da bilincinde ve farkindayim. Oyuzden merak dahil, cevabi olmayan sorularin sorulmasinda, bir ihtiyac duymuyorum.

Zaten genel anlamda, insanoglunun kendi disindaki bir guce dusunce ve davranis olarak yonelmesinin altinda, bu sorularina cevap alamayacak sorulari sorarak, sirf kendini tatmin temelinde bu cevap veremedigi sorularin cevabini, kendince baska bir guce baglamasidir. Ben boyle bir ihtiyac duymuyorum. Ama; ihtiyac duyanlari da, yadirgamiyorum ve onlarin bu kisilik kimlik degerlerini ve kendilerini yasamak zorunda biraktiklari bu dusunce ve davranislari saygi ile karsiliyorum.

Bu temelde de, bilimin bilimsel epistemolojik gercekligi ve bildirdikleri bana yetiyor ve spekulasyona yonelme merakina ihtiyac duymuyorum. Ihtiyac duyanlar, zaten kendince bir cesit ihtiyacini ve merakini gideriyor.

Benim icin bir tek yasam ve yasatmak var. Bu yasam da bana ait oldugundan, yasami; kendi dusunce ve davranisim ile yasiyorum. Yasarkende, benim amacim; hem turume, hem dogaya, hem algiladigim her seye, yine kendi algimca zarar vermemek ve rahatsiz etmemek.

Oyuzden de, insanoglu eliyle ortaya atilan tum tur butunu ayrimciligini veren degerlerden arinmisim ve de ihtiyac olarak ta, turumden baska bir guce hic bir sekilde ihtiyac duymuyorum ve de ayni zamanda, insanoglunun cevap veremeyecegi sorulari da sormaya ihtiyac duymuyorum. Cunku bu ihtiyac duymadiklarim, benim yasamim da gerekli seyler de degil, zaten. Benim icin bir tek yasamim var ve ben bu yasami kendi dusunce ve davranisim ile yasiyor, kullaniyor ve paylasiyorum.

Umarim, yazilanlar, yeteri kadar aciktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
08-07-2010, 10:39
bu dünyada neye, kime, hangi dine, hangi tanrıya/çok tanrılara/tanrısızlığa inandığının bir önemi yoktur.. bu dünyada teslim olmuş insanlar mutlu ve keyifli bir yaşam sürüp arayışlarını bitirmişlerdir..
ama bu teslimiyet bilinçli olur ya da bilinçsiz.. farketmez..
bir budist bir müslüman bir hindu bir musevi bilinçsiz teslim olmuştur, ben bilinçli teslim olmuşumdur..
ama şunu söyleyeyim, teslimiyet yoksa mutluluk ve huzur da yok.....


Sevgili paslıkişi, isabetli atış yapmışsın.

Daha öncede söylediğim gibi bilincinin bilincinde olmayan yani yüksek farkındalığa erişemeyenler için yaşam yoktur onların ki sadece geçici canlılıktır. Farkındalık edinmiş, bilincinin bilincinde olan bireyler için yaşamdan söz edilebilir. Mesela bir ağaç ya da tavuskuşu ya da yosun için yaşam yoktur onlar için sadece canlılık söz konusudur.

Evreni bir resim/tablo olarak düşünürsek farkındalık edinmiş bireyler bu resimde sırıtmaya başlar çünkü ayıktır ve kendinin ve kendi bilinç altı süreçlerinin farkındadır. Bu farkındalık başlangıçta resime olan uyumu tehdit etmeye başlar. Birey resimi çözmüştür ve bu tablodan fırlamak ister ya da manzaranın içine etmek ister. Ancak o tabloya girmekte çıkmakta kendi elinde olmadığı için geçici kabuslar görür. Robotluğunu kabullenmeye başlar diğerlerinden tek farkı vardır o da, en azından bilinçli robot olduğunun farkındadır o kadar.

Diğer farkındalıksız canlılar evreni bir apartman olarak düşünürsek işte onlar tam manasıyla ev sahibidirler. Onlar resimle tam bir uyum halindedirler onlar manzaranın kendisidirler, bunu da farkındalıksızlıklarına borçludurlar.
Ben varım diyemedikleri için onlar için yaşam yoktur canlılık vardır. Farkındalık edinmişler ise bahsettiğimiz evde misafir gibidirler, apartman sakinleri kadar sakin ve uyumlu değillerdir çünkü farkındalık uyumu zorlar, resmi bozar.

Bu noktada teslimiyet daha doğrusu bilinçli teslimiyet bireyi diğer apartman sakinleri kadar mutlu kılabilir. Şartlarda buna müsade ederse kişi şikayetsizlik ve evrenle barışık bir halde kendisini büyük resmin ressamı olan süreçlere bırakabilir, fırçalardan şikayetçi olmaz hatta bu fırça darbelerinden zevk duyabilir.

Bu apartman sakinleri (farkındalık edinememişler) ile kendini misafir hissedenler (farkındalıklılar) ayrımını şuna da benzetebiliriz; İlki seve seve teslim olanlar, ikincisi ise, resimin şifrelerini çözüp gerçeği gördükten sonra seve seve teslim olmaz ise sevmeye sevmeye teslim olacağını fark eder ve güzellikle gönüllü ve bilinçli teslim olma yolunu seçebilir.

Bahsettiğimiz ağaçlar, yosunlar, tavuskuşları için yaşam olmadığından onlar sadece canlı süreçler olduğundan ev sahibidirler ve bütün ev sahipleri gibi kendi evlerine uyumsuzluk gibi bir olumsuzlukları olamaz. Uyum zorluğu sadece misafirler içindir o da bir noktaya kadar.

Hislerimizi ve algılarımızı; ölümlü olduğumuz için geçici olsa da bizlere sunan evrene, büyük teşekkürler edip büyük manzaraya her an son anmış gibi duygu yoğun bakıp özümsemek gerek yine bize sevgiyi tattıran evrene bize verdiği sevgiyi layıkıyla ona geri vermeli diye düşünüyorum. Hatta sonsuz evrende sonlu bir yaşam sürdüğümüzün bilinciyle, sonlu farkındalıktan sonsuz farkındalıksızlığa geçecek yaşamımızı şikayetsizce ve evrenle barışık bir tutumla olduğu gibi kabul etmek gerek diyorum.

Sevgiler...

Düşüngen
08-07-2010, 11:23
Ayrıca bitki ve aşağı hayvanlar için teslimiyet söz konusu olamaz onların ki büyük resim için bilinçsizce verilen bir pozdan ibaret. Varlık bilinçleri olmadığı için yaşamda, ölümde, teslimiyette onlar için yoktur. Teslimiyet, insan toplulukları için bilinç gerektiren bir eylemdir ve bazı durumlarda zorunluluktur.

Neden zorunluluktur? Bütün ideolojik, dinsel inançlar öğretiler amaç değil araçtır. Asıl amaç olan; yaşamda kalıp genlerini kopyalamak için bu inançlara teslimiyet araçtır ruhsal motivasyon/uyum adına.

Bütün inançlar; insanlar tarafından araç olarak kullanılan, asıl amaca ulaşmak için kullanılan sıkılıp atılan birer limonlardır. Bazı durumlarda araçlar amaçlaşmaya başlarlar ama neyse..

Doğanın bağrından doğup sonradan kopup kendisine ikinci doğa kuran insanın birinci doğa ile kaynak yapma, köprü kurma çabalarına inanç/öğreti diyorum. Bu da bir nevi teslimiyet oluyor, zorunluluk gereği.

Birinci doğa dediğimiz hayvan ve bitkilerin teslim olup uyumlu yaşadığı çevre, insanoğlunun ilk aşkıdır ama ne yazık ki o aşk çok gerilerde kaldı. Ama ilk aşkını unutamayan insanoğlu, birinci doğaya duyduğu aşk/teslimiyet özlemini birinci doğayı soyutlaştırarak (tanrılaştırarak) giderdi. Ne de olsa ilk aşklar unutulmazmış.
Önemli olan aşkımız o da bizde yok şaşkınız.

evrensel-insan
08-07-2010, 19:38
Saygideger Dusungen;

seve seve teslim olmaz ise sevmeye sevmeye teslim olacağıni-Dusungen-

Bence, paslicividen yaptigin alinti; oz, acik ve samimi. Herseyin de, butun paslicivi arkadas adina dile gelen dusuncelerinde, temeli ve ozu. Boylece, paslicivi arkadasin safbilincden neyi kast ettigide, algilanmis oluyor.

Yukaridaki ifadene, bir katki yapmak adina, duygusal olarak "ters" te olsa, bir ornek verecegim. Yalniz, bu ornek; sadece insanoglunun disisine yonelik degil, erkegine de yoneliktir. O yuzden kimse alinmasin.

Hani derler ya, "tecavuze ugrayan bir kisi, tecavuz aninda psikolojik bir bunalim gecirmek yerine, bu isten zevk almaya baksin" Iste senin bu "sevmeye sevmeye teslim olmak" ifaden, tam da bu ornege uygun.

Bu arada "teslim olma/alma" konusunda, bir link var; okursan sevinirim.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=83

Mesaj 829

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
09-07-2010, 07:40
Hislerimizi ve algılarımızı; ölümlü olduğumuz için geçici olsa da bizlere sunan evrene, büyük teşekkürler edip büyük manzaraya her an son anmış gibi duygu yoğun bakıp özümsemek gerek yine bize sevgiyi tattıran evrene bize verdiği sevgiyi layıkıyla ona geri vermeli diye düşünüyorum. Hatta sonsuz evrende sonlu bir yaşam sürdüğümüzün bilinciyle, sonlu farkındalıktan sonsuz farkındalıksızlığa geçecek yaşamımızı şikayetsizce ve evrenle barışık bir tutumla olduğu gibi kabul etmek gerek diyorum.


sevgili düşüngen.. safbilinç ve mutlak mutluluğa ramak kalmış gibi..

paslıçivi
09-07-2010, 07:45
Hani derler ya, "tecavuze ugrayan bir kisi, tecavuz aninda psikolojik bir bunalim gecirmek yerine, bu isten zevk almaya baksin" Iste senin bu "sevmeye sevmeye teslim olmak" ifaden, tam da bu ornege uygun.

Bu arada "teslim olma/alma" konusunda, bir link var; okursan sevinirim.

http://www.turandursun.com/forumlar/...t=5958&page=83 (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=83)



sevgili e.i..

sen de bir teslimiyet içindesin ama sadece neye, nasıl teslim olduğunun farkında değilsin.. biraz sabret oraya da gelicem..

evrensel-insan
09-07-2010, 08:41
Saygideger paslicivi;

sen de bir teslimiyet içindesin ama sadece neye, nasıl teslim olduğunun farkında değilsin-paslicivi-

Eger bana boyle bir farkindaligi tattirabilirsen, vallahi de, billahi de, tallahi de; cok memnun olurum.:kiss:

Zaten bu gune kadar bekledigin kapahat.:Cry:

Eger boyle bir farkindaligi tadarsam, bu benim icin yepyeni bir ufuk, sorgulama, gelisme, birikim, gozlem ve bilinclenme alani olur.

Yalniz, bu farkindaligin, evrensel, insansal, kavramsal ve bilissel kulvarin, epistemolojik sinirinin surekli suregelen surec temelinde gelismesi, ilerlemesi alaninda olmasi gerekir.

Cunku epistemoloji ustunun bilhassa nesneye (evren, madde, evrim, dunya, doga, varolus) oznel bir icerik verimiyle, o nesneyi tanrilastirmasi ve o nesne ile, tanrisal/inancsal/epistemoloji ustu, spekulatif bir bag kurmasi, benim ihtiyacimda olan bir alan degil. Bu isi en guzel farkinda ve bilincinde olarak panenteistler (evren/tanri ic iceligi) yapiyor zaten.

Burada bir ara verip, bu konudaki yazilariyla kendini dile getiren pante arkadasi anmadan gecemiyecegim.

Ayrica, nesnenin, nasil insanoglu monologuyla oznel icerik verilerek tanrilastirildigini ve nesne uzerinden tanrisal zihniyeti, ben; evrensel'in kosesi'ndeki son mesajda dile getirdim (Belki biraz "uzun" gelir de, okumazsin!)

Oyuzden, bana dogal dusuncenin, tanrisal son duragi olan, nesneyi (buna insanoglunun ve birinin kendini tanrilastirmasi da dahil) oznel icerikle tanrilastirip, onun ile teslimiyet bagi kurmayi gostermezde; evrensel, insansal, kavramsal ve bilissel kulvarda, epistemolojinin surekli suregelen surec icindeki gelisimi temelinde, bir teslimiyet gosterebilirsen, cok menun olurum.

O yuzden neye nasil teslim oldugumun aciklanmasini bekliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

hakikat12
09-07-2010, 10:30
benim bi sorum olacak bir köy muhtarsız olmaz bir iğne ustasız olmaz bir harf katipsiz olmaz biliyorsun nasılk olyurda nihayet derecede bukainat sahipsiz olaibliyor(bukadar basit ,küçük şeylerin sahibi oluyorda kusursuz bulunan koskoca kainat nasıl sahipsiz olabiliyor)?

Natan
10-07-2010, 00:18
benim bi sorum olacak bir köy muhtarsız olmaz bir iğne ustasız olmaz bir harf katipsiz olmaz biliyorsun nasıl olyurda nihayet derecede bukainat sahipsiz olaibliyor(bukadar basit ,küçük şeylerin sahibi oluyorda kusursuz bulunan koskoca kainat nasıl sahipsiz olabiliyor)?

Said'in anlayamadığı şeylerden biri de bu.

Bir defa soru içeriği ve soruluş şekli itibariyle yanlış.
Tıpkı şunun gibi ;

"O zaman dünyayı (evreni) kim yarattı ? " yada " O zaman canlıları kim yarattı ?"

Soruda birinin yaratmış olduğu yargısından hareket ettiğinden yanılgıdasın. Halbuki şöyle sorulabilir ;

O zaman canlılık nasıl oluştu ? Evrimle mi ? Yaratılışla mı ?" ..gibi :)

Cevabını evrensel'e bırakıyorum.


saygılarımla

evrensel-insan
10-07-2010, 00:59
Saygideger Natan;

Cevabını evrensel'e bırakıyorum.-Natan-

Nideng?:decision:

Sen simdi senin sordugun sorunun mu?, yoksa, hakikat 12 arkadasin sorusunu mu bana birakiyorsun. Eger senin sorun ise;

Hersey bir olusumdur ve olusumun evreleri degisim, donusum ve baskalasimdir. Canlilikta (ki burada canliliktan ne algilandigi onemlidir. Sonucta, DNA yapilanisi gibi, atom yapisi da canlidir), eger canliliktan, enerji, hareket algilaniyorsa; Fonksiyon, sey ilistirilmis, hareket demektir. Bu da bir ic dinamik ifadesidir. Iste, degisen, donusen, baskalasan bu ic dinamigin (Fonksiyonun) olusumudur (seyidir). Sey burada ne olarak ortaya konmussa odur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
10-07-2010, 01:23
Saygideger hakikat 12;

Natan arkadasimizin, istegini yerine getirmek adina; sana blinen bir tekerlemeden bahsedecegim.

Mal sahibi, mulk sahibi;
Hani bunun ilk sahibi?

Goruldugu gibi, bir sahiplikten bahsedebilmek icin, ortada bir mal ve/veya mulk, bir de ilk olmasi gerekiyor.

Kainat, bir mal midir?, mulk mudur?, Eger mal ve/veya mulk olursa, o zaman; bunu satan ve satin alan olmasi gerekir. Eger kainati satan ilk ise, satin alan kacincidir? Yok, satin alan ilk ise, satan kacincidir. Ustelik satan ile satin alan arasindaki anlasmada, kainatin rolu nedir?

Goruldugu uzre, kainata ilk sahib olma sorunu cozumsuzdur. Cunku her ilkin bir oncesi vardir. Ustelik, birak kainati satin alanin ilkligini, satanin ilkligi bile cozumsuzdur.

Eger sen sahiplikten baska bir seyi kast ettiysen, bilemem. Aciklarsan, o zaman sahiplikten baska bir seyi izah etmek istedigini algilarim.

Bu arada bir soru da ben sana sorayim. Yazi mi yazari yazar?, yoksa yazar mi, yaziyi yazar? Yazi mi, ilktir, yoksa yazar mi?, her yazinin yazari belli midir?:spit:

Bir yerde okudugun, yazi midir?, yoksa yazar mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
11-07-2010, 14:06
Değerli arkadaşlar, kelimeleri kullanmadan düşünmek ne kadar mümkündür ve kelimeli düşünmeye göre ne kadar avantajlıdır. Kelimesiz düşünmenin alternatifleri nelerdir.

Yaptığımız bir çok eyleme ve şeye isim taktığımız için bir plan yaparken her haretemizin bir kelime ile ifade edilen simgesi olduğundan o kelimelerle düşünür plan yaparız. Hatta ses dalgaları ile iletilen bu seslerin uzay boşluğunda kaybolmaması için somutlaştırmışızdır yani yazının icadıyla düşünceleri kağıda hapsetmişizdir.

Düşünmeyi sessiz konuşmak olarak tarif edersek yanlış olmaz. Sezsiz konuşma dediğimiz düşünme; kelimelerle gerçekleşir aynı sesli konuşmada olduğu gibi. Sesli düşünmenin avantajları hiç göz ardı edilemez çünkü bir kelime ona verilen içerik/kavram ile pek çok zincirleme vaka çağrıştırır böylece az zamanda çok şey düşünmüş oluruz, kavramlaşmış kelimeler sayesinde.

Örneğin "salata hazır" dediğimiz zaman, marulların, domateslerin, hıyarların vs.. yıkandığını, doğrandığını yağlandığını, soslandığını hepsini zihnimizde çabucak çağrıştırırız.
Kelimesiz ve o kelimeye yüklenen kavram/içerik olmaksızın bu kadar hızlı düşünebilir miyiz?


Evrensel insan da bazen kelimeli yani dilli düşünmeyi yetersiz kısıtlayıcı bulur kendisi orjinal insan olduğu için konuya daha ayrıntılı bir açıklama getireceğini tahmin ediyorum.

evrensel-insan
11-07-2010, 18:59
Saygideger dusungen;

Dil ve dil ile ifade ile ilgili, iki ornek vermek istiyorum.

Birincisi ve evrensel-insan'in s1kca basina gelen durumdur. Yani, ayni dilde (Turkce'de) ifade edildigi halde, yazilanlarin sanki baska bir dilde yazilmis gibi, vermek istediginin verilmek istendigi sekilde algilanamamasidir.

Ikincisi ise, orta da olan bir cumlenin, ya da tarihte isim yapmis bir karakterin, ortada olan ifsasinin, her bir okur tarafindan farkli icerik verilerek, yani okurun subjektif duzeyi okunana katilarak cok farkli icerik ve anlamlarla algilanmasidir.

Deginmek istedigim ucuncu bir nokta da; algilama ile anlama farkidir. Anlamak demek, okunanin okuyan tarafindan kendi duzey her turlu dogrusuyla mukayese etmesi ve kendi dogrularina oturtma cabasidir. Yani, ya okunan, okuyan tarafindan kendi dogrularina oturtulacak ve yazanin yazdiginin dogrulugu ile hem fikir olunacak, ya da okur yazilani kendi dogrusuna oturtamayacak ve kendi dogrusuna oturtamadigi yaziyi, yanlis olarak algilayacak ve karsi cikacaktir.

Iste bu iki temelde de, bilgi, birikim, bilinc v.s. alis verisi yoktur. Sadece karsilikli birbirini dogrular temelinde test etmek ve herkes kendi dogrusunu karsisindakine kabul ettirmek ve bu konuda ikna etmek v.s. icin karsilikli haberlesecektir. Bunun boyle olmasinin tek sebebi, gene dilin yapilanis ve isleyisinden kaynaklanir. Kisi, okudugu yaziyi, kendi ustune aldigindan, ya onu kabullenmek, ya da ona karsi cikmak dusuncesindedir. Cunku bu dusunce bir sabitleme ve sahiplen me temelindedir. Yani kisi, diyelim kendi dogrusu ile yanlisladigi bir dusunceyi kabul etmeyi, sanki kendi dusuncesine sahip cikamamak olarak algilar.

Algilama ise, farkli bir konudur. Temelinde, ogrenmek, bilgi edinmek ve dusuce paylasmak, kullanmak v.s. oldugundan, soyleneni/okunani sadece oldugu gibi almak demektir. Yani okuyanin, kendi dogrusuyla mukayesesi yoktur. Sadece "Ali, bu konuda boyle dusunuyor" temelli, Alinin dusuncesini kendi dogrusuyla mukayese etmeyen yanasimdir.

Iste bu tip bir algilama, hem kisilerin biri birini, dusunce olarak daha yakindan tanimasi ve birbiri ile karsilikli bir dil alisverisi yapmasini saglar.

Bunun disinda kulak ve ses dilinin yapilanis ve isleyisi, emirsel ve monologdur. Olumlu ya da olumsuz emirsel bir ortaya koyum gerektirir. Ortaya koyana, sahiplik, sabitlik, kesilik, kararlilik v.s. temelli DEGISMEZLERI sunar. Boyutsuz oldugu icin de, sadece noktalama ozelliklidir ve dogrunun da varligini getirmistir. Iste bu dogrunun varligi ve herseyin ikilem ve karsitlik temelinde bir noktaya ve teke indirgeme zorunlulugu da, siradan beyini zora sokar. Temeli dusunceyi dusundurtmeye degil; sadece hafizada olani kullanima dayanir. S1k1st1rici, kesinlikci v.s. oldugundan da, dusunduren ve dusunce ureten bir icerigi yoktur.

"Allah var mi/yok mu?, Turk musun?" v.s. temelli dusunce ve dusundurme icermeyen ve ya kabule, ya da tartismaya yol acan bir iceriktedir. Cunku bu tip tarih olmus sorular, algilamaya degil; anlamanin yorumuna acik sorulardir ve bilgi alis verisinden ziyade tartisma icerigine sahiptir. Hem soran, hem de cevaplayan icin.

Sessel, boyutsuz, kulaksal noktalama dilinin, dilsel uc yapilanisi ve isleyisi vardir. Etimoloji, kullanilan kelimenin tarihsel sekillenisini ortaya koyar. Linquistiks, bir dilin konusma/yazmaya donusmeden onceki tum algilanasbilir kurallarini ve kaidelerini, disiplinini verir. Language, yani konusulan/yazilan dil ise ifade dilidir.

Sonucta konusulan/yazilan dili sadece kullanmak yerine, bilmek; hem yazinin hem de ifadenin her turlu acilimini ve derinlesmesini ve de dile yeniliklerinin, kelime, deyim, anlam v.s. bazinda kazandirmayi v.s. getirir. Mesela herhangibir kelimenin, hem etimolojik, hem de linquistiks kokenine vakif olmak, o kelieyi yeni iceriklere tasiyabilmek anlamini tasir.

Insanoglu beyni soyutlamasi sayesinde !? alarak, gebe kalir. Iste dil BU GEBELIGIN DOGUMUDUR. Yani beyni gebe birakan dusuncenin, dile gelmesidir. Kavram da, dogan bebektir. Oyuzden dilin kisitliligi, kisirliligi v.s. sorununun cozumu dili, bilhassa anlam, ifade, icerik, v.s. temelinde kisitlamamakta, sonlamamakta, kesinlestirmemekte v.s. yatar. Dil, kullanilirsa, yasar, kullanilmayan dil olur (olmek) Uclu yapisiyla DIL, INSANOGLUNUN KENDINI VE DE ALGILADIGI HERSEYI HEM KENDI ILE, HEM DE TURU ILE BAG/ILISKI ARACIDIR.

Simdilik burada keseyim. Bu konulari ben ifade, iliski/celiski, kavram v.s. temelinde konusu bunyesinde detayli bir sekilde evrensel'in kosesi'nde isledim. Indexten konu ile ilgili mesaj basliklarina ulasabilirsin.

Son bir nokta da, evrensel insan tezinin, dogal dusunce gibi ses,kulak temelli noktalama dili ile degilde, goze hitabeden, boyutsal, gorsel, sekilsel ve cizimsel olmasi. Bu da insanoglunun ne dedigini degil, neyi diyemedigini, ya da denileni dedirten arka plani ortaya koymaktadir. Yani noktalanan bir kelimenin, noktasinin gorsel, cizimsel, sekilsel v.s. acilimini vermektir.

Insanoglunun goz diline gecebilmesi, hem kendini hem turunu, hem de algilayip, varladigi herseyi, hem bilmeye tasiyacak, hem de algilamasina yardimci olacak. Dil bir sabitlenme, sahiplenme, kesinlik, degismezlik v.s. temelinden kurtularak; sadece bir kullanim, paylasim ve kendini ortaya koyma araci haline gelecektir. Cunku dusuncenin kavram ufku, varlamk degil; bilmektir. Bu da hem varlananin bilincini, hem de bilmenin surekli suregelen surec olan epistemolojik gercekligini ortaya koyar. O yuzden dil, varlama degil; varlananin bilinmesi ve ortaya konabilmesidir.

Bana cogu arkadasim "ya iyi guzelde, sen o zaman evrensel insan tezini daha iyi izah edebilmen icin, bir de goz dilini ortaya koyabilmen lazim" dediginde, bende "onu da baskasi yapsin, her isi ben mi yapacagim?" diye espri yollu cevap verirdim.

Ama, henuz dile getirdiklerim, dogal dusuncenin algilanmasini tam saglayamadigi icin, hala dogal dusuncenin, her konuda ozel, ya da genel sorunsal resmini vermekle ugrasiyorum. Bu yuzden de evrensel insan tezine bir turlu sira gelmiyor.:faint2:

Saygilarimla;
evrensel-insan

yucemanitu
12-07-2010, 22:48
Hipotezle teorinin farkı nedir?

evrensel-insan
12-07-2010, 23:41
Saygideger yucemanitu;

Hipotezle teorinin farkı nedir? -yucemanitu-

Hipotez, bir dusunce ya da inanc olarak bir varsayimdir. Teori ise, bu varsayilan inancsal/dusunsel hipotezi, belirli bir sekilde idealize etmek/deneylemek, gozlemlemek v.s., formullemek, belirli bir icerik ve tez/antitez temelinde ortaya atmaktir.

Egerhipotez, inancsal icerikte ise, imana/ideolojiye; eger hipotez dusunsel ve deneysel, gozlemsel, bulussal v.s. icerikte ise, teze/antiteze, teoriye donusur.

Teorinin de bir ustu bilimsel olarak ilgili oldugu bilim dalinda evrensel onay kazanmasi ve yanlislanabilirligi baki kalarak GERCEKLIGININ (DOGRULUGUNUN DEGIL), ORTAYA KONMASI ve BU GERCEKLIGIN, KABUL/RED IKILEMINE DAYANMAMASIDIR. Mesela "bir ucgenin ic acilari toplami 180 derecedir." gibi. Bu belirli bir disiplinin evrensel onay olarak gerceklesmis ve epistemolojik olarak ta yanlislanabilirligi baki birakilmis ve belirli disiplinlerin temeli olarak (postulat, maxim, axiom v.s.) alinarak, ayni disiplindeki yeni acilimlari saglayan bir temeldir. Eskiden bunlar sorgulanamazlardi, simdi ise yanlislanabilirligi, deney, gozlem, arastirma, inceleme v.s. ile baki birakilanlardir.

Oyuzden de BILIMDE VE BILIMSEL YANASIMDA ARTIK, MUTLAK, KESINLIK, SORGULANMAZ HIC BIR KONUDA VE DISIPLINDE KALMAMISTIR. Aksi, bilimsel degil, inancsal olur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
14-07-2010, 13:39
Sevgili arkadaşlar, insanoğlu yalnızlıktan neden bu kadar çok korkar?
Neden fobilerimizin başında yalnızlık gelir?
Hatta "Yalnızlık allaha mahsusdur" diyerek taçlandırdığımız bu kabusun nedeni üzerine durabilir miyiz?

Acaba koktuğumuz husus kendimizle yüzleşmek mi yani öz varlığımızla yüzleşmemek için mi yalnızlıktan kaçıyoruz. Kendimizi yeterince tanıyor muyuz, örneğin aynaya baktığımızda gördüğümüz şey öz varlığımız mı yoksa istekleri bitmek bilmeyen çıkarcı mı yani benlik mi? Yalnız kaldığımız durumlarda kendimizi dinlediğimizde duyduğumuz öz varlığımız mı yoksa doyum isteyen benliğin sesi mi?

Öz varlığımızdan kaçmak için kendimize geçici eğlenceler ararız, sahte mutluluklarla oyalanırız, yaşamı yarış haline getirerek hem heyacan/zevk yaratır hem de yalnızlık tehlikesinden kurtulmuş oluruz. Ömrümüzün sonu yaklaşınca da, geride kalanlara miskince "Mal da yalan mülk de yalan var sende biraz oyalan" deriz, adeta yaşamı ıskalamayı formüle etmiş oluruz.

Öz varlığımıza yabancılaştığımız ya da yabancılaştırıldığımız için, nasıl ki her yabancıdan uzak durmamız gerekiyorsa öz varlığımızdan da uzak durmaya çalışırız çünkü o bir yabancı yani yabani. O yüzden bazen tesadüfen varlığını hissettiğimiz öz varlığımız bizi son derece rahatsız eder çünkü henüz onunla yüzleşmenin zamanı gelmemiştir. Şimdilik böyle olmak zorundadır, zaten beynimiz taşıyamayacağı algıyı omuzlanmaz.

Bir önemli noktada şudur; Kişi yalnızlıktan çıkar sağlayamaz, birileri ezmek sömürmek için etrafında kalabalıklar olması lazım, yine kendini birilerine ispat etmek, onlardan onay ve övgü almak için kalabalıklar arasında olmalıdır, her türlü ihtiyacımızı karşılamak için birbirlerimizin yardımına gereksinim duyacağımız şekilde evrilmiş kültürümüz yüzünden kalabalıklara muhtacızdır. Yalnızlık bu açıdan da tercih edilen bir durum değildir, aslında bunlar zorunluluktur.

Kişinin yalnızlığı, eğer ki evrenle kaynak yapamaz ise çok sıkıntılı bir durum meydana gelir ve kişi hemen bu sıkıntı verici yalnızlıktan kaçmaya, kalabalıklara koşmaya çalışır. Tıpkı su kaplumbağalarının yumurtadan yeni çıkmış yavrularının denize koşması gibi. Eğer ki yalnızlık evren ile kaynak yaparsa bu sıkıntı verici durum görkemli bir duyguya, keyife dönüşür. Evrenle yapılan kaynak ile bilinç açılır algılar saçılır. Bu kaynak işini Kaynakçı Abdurrahman abi değil, kişi kendisi yapacaktır tabi ki nörokimyasal (İç ve dış şartları uygunsa) durumu uygunsa.

Bir de üyesi olduğum dünya insanlığını gözlemlediğimde şöyle bir durum algılıyorum; Sanki hep birlikte yaşamı duymamak adına kendimize bir meşguliyet yaratmışız, oyun oynuyoruz, yarışıyoruz süremizi öldürmek için. Bu yarış yaşamı ıskalama yarışı, en iyi ıskalayan yarışmayı kazanıyor. Yaşam sanki karşımızda duran hedef tahtası ve hepimizin elinde yaya gerilmiş ok var yaşamı en iyi ıskalamak amaç olmuş okları karavanaya sallıyoruz. Bakalım yaşamı en iyi kim ıskalayacak. Hedefin(yaşamın) en uzağına atmak sanat olmuş hatta oku yaydan çıkaramamak yani başlamadan kaybetmek tercih sebebi olmuş (Bu benzetme yeni, bu sabah benzettim).

Kendinin, kendi zihin aktivitelerinin ve dışındaki evrenin bilincinde olmak demek yaşamak demektir. Bu bilinçte olmayan diğer canlılar için durum sadece, organik maddenin inorganik maddeye dönmemek için verdiği mücadeledir. Buna nano teknoloji ile yapılması planlanan çok uzun ömürlü, üstün zekalı insan robot kırması biyomakineler de dahil. Farkındalığım yoksa biyomakine olsam ne yazar, omo makine olsam ne yazar.

Duygularım şarz oldu bir slogan atmak farz oldu; "Farkındalığı olmayan ölümsüz biyomakine olacağıma, bir günlük ömrü olan farkındalıklı kelebek olmayı tercih ederim"
Lakin tüm bunlar yani yaşamın ve kendimizin tam farkındalığında olma durumu canlının iradesinde/kontrolünde olan bir durum değildir sadece bir oluşumdur.

Sevgiler...

Düşüngen
14-07-2010, 13:45
Evren bir akıştır hemde durmaksızın akan, bu akış canlılar için yaşam anlamına gelir. Yaşamda evren gibi kendiliğinden akar otamatik nefes alışlarla......
Ancak dürtülerin, genlerin, kültürel benliğin güdümünde olan insan bu akıştan memnuniyetsizlik duyar, şikayetçidir çünkü çıkarı ön plandadır ve çıkarını engelleyen her
oluşum, değişim keyfini kaçırır, mutsuz olmasına sebep olur. Mutlaka çıkarını tatmin etmesi gerekir (Para, mevki, araç değerler, kimlik) ancak o zaman
mutlu olabilir ki, bu da geçici bir mutluluktur sabun köpüğü gibi. Kişi kendisine mutluluk sağlayan serotonin hormonunun kovalayıcısı olmuştur. Bu hormonun
hangi eylemlerle, hangi durumlarda salgılanacağı bellidir böylece kişi o yönde güdülür. O yüzden dünya insanlığı serotonin avcılığıyla yaşamını geçirir.

Haz / mutluluk, genlerin ve kültürel benliğin çıkarına uygun olan her eylem ve oluşumda ödüllendirme amaçlı olarak ağzımıza koyulan şekerdir. Bu durumu canlılığın oto kontrol amaçlı uyguladığı bir geri besleme olarak görebiliriz.

Kişi çıkarını ne kadar tatmin ederse etsin doyum alamaz bu durumu açıklayacak bir söz vardır "Dünya malı
deniz suyu gibidir, içtikçe yanarsın yandıkça içersin" işte bu kısır döngü denizin kıyısında ağzımız açık ölmemize neden olur. Ne yapalım her şey genlerin varolma
adına verdiği savaşdan ibaret bizde bu savaşın bilinçsiz askerleriyiz.


Evren yaşam bir akıştır dedik, bu akıştan şikayetçi olmamak için ya benliğimizi buharlaştırmalıyız ya da bu benliğin hedeflerini, arzularını, isteklerini törpülemeliyiz vs. Doğal seçilimle edindiğimiz yeteneklerimizi zaten ihtiyaçlarımızı karşılamada kullanıyoruz bu gücümüzün yetersiz geldiği yerde isteklerde bitmeli yoksa mutsuzluk başlar, yaşam keyifsizleşir.

Evren/yaşam yokuştan aşağıya giden bir yol ise -tıpkı ırmak gibi- bizlerde bu yolda seyir eden motorlu taşıtlarız. Kimimiz daha hızlı gitmek, önde olmak adına başlangıçta boşta olan vitesi devreye sokup gaza yükleniriz ki bu hem tehlikelidir hemde yakıt israfına neden olur. Halbuki yaşam yokuş aşağıya kendiliğinden akmaktadır vitesi boşa atmak hem israfı önleyecek hemde daha tehlikeli hızlara ulaşmamızı önleyecektir, tabi bu durum tatmin bekleyen benliklerin işine gelmez, onlar hep önde olmak, hep kazanmak isterler. Yaşamda birbirimizi ezmemizin sebebi de budur. Hızlı olan yavaş olanı ezer. Bu evrimsel durum karşısında kim yavaş olmak ister ki?

Kimimizde akmakta olan yönü beğenmez yön değiştirmek ister halbuki zorunluluk gereği yol o yöne doğru akmaktadır, istediğimiz yönde akmıyor ise demek ki bu mümkün değildir de onun için. Kimimizde yaşamın doğal hızından korkup frene yükleniriz, bu da bir çeşit yaşamı ıskalamaktır zaten yolda giderken çevremizdekileri kıskanmak ya da kıskandırmakla uğraşarak yaşamı çoktan ötelemişiz hakkını vermemişizdir. En uygun olanı, yaşam boş viteste kendiliğinden akıp giderken yol, yön ve hızla ilgili şikayette bulunmadan çevremizdeki güzellikleri görmek, kokuları almak, lezzetleri tatmak, sesleri dinlemektir.

Evreni mal sahibi olarak düşünürsek, evren yasaları ile belirlenmiş yol ve akış en ideal olanıdır çünkü bu yol milyonlarca yıl kullanılarak aşınarak biçimlenmiştir. Mal sahibinin (Evren) verdiği bu yol garantisi, korkularımızı hafifletmede etkili olabilecek bir motivasyon sağlayabilir. Şunu da belirtelim, gideceği yeri çok iyi bilen mal sahibi (evren), bu yolda tatminsizlik çeken üyelerine bu tatminsizliği uygun görerek bu tutumuyla da bir bildiği olduğunu bizlere hissettirmektedir. Bu işlemekte olan evrim dediğimiz varolma, uyguna yönelme çabalarıdır.

Sevgiler...

evrensel-insan
14-07-2010, 21:21
Saygideger dusungen;

Insanoglu birinin yalniz kalabilmesi, hem kendi kendine yetebilmesi demektir, hem de her turlu duzey dusunceyi, dusuncesinde barindirabilmesi, empatik olabilmesi, kendi bir dusuncesinde, kendi muhakemesini, sorgulamasini, kritik dusuncenin, ayni konudaki leyhte ve aleyhtelerini dusuncesinde carpistirabilmesini, baskasinin yerine kendini koyabilmesini, kisaca KENDI HER TURLU SORUNUNU, SORUSUNU KENDI COZEBILECEK, KENDI KENDINE SORGULAYABILECEK VE KENDI KARAR ARABILECEK, BILGI, BILINC, BIRIKIM, GOZLEM VE TECRUBEYE SAHIP OLMASI GEREKIR.

Ustelik, bunlarin, devamli sartlara gore degisime ugrayacagini, dogrulara, kesinliklere, mutlaklara, sorgulanmazlara bagli kalinmayacagini, her yeni ortama adapte olabilmeyi, her yeni ortamda kendi birini her yonuyle ortaya koyabilmeyi, her cografya da yol ve yonunu bulabilmeyi, her topluma uyabilmeyi, v.s. bilincinde ve farkinda olarak becerebilmelidir. Kendi duzey gelisim ve sorgulamasi ise, sadece kendi kendinedir.

Yalnizlik, bir yerde; BIRIN KENDI BIRINI COGALTABILMESIDIR. Bilhassa, paylasilmak istenilen her turlu konu uzerindeki her turlu dusunce acisindan, benim bireysel olarak yasamim 30 seneye yakindir, yalniz gecer.

Cocuklarim ve ailem ve de bazi arkadaslarim, benim bilhassa yuzumden ve ifadeden, konusmadan, dusundugumu algiliyabilirler.

Benim burada anlatmaya calistigim, fiziksel yalnizliktan ziyade, dusunsel yalnizliktir. Bu temelde, dusunsel yalnizligin yasanabilmesi icin de, fiziksel yalnizlik sart degildir. Kendi kendine konsantre olabilmek yeterlidir. Yani, bir yerde dusunsel yalnizligi, ortamin her turlu kalabaligi bozamaz.

Zaten, dusunceyi dusundurten, sorgulayan ve bunu surekli suregelen surec temelinde yapan da, dusuncenin kendi basina yasayabilmesi ve kendi kendini uretebilmesidir. Dusunce, gunluk yasami her yonuyle alir, dusuneni de icine katarak her turlu bir gozlem degerlendirmesi (notr, disaridan bakis acisi ve epistemolojik gerceklik bunyesinde) yapar. Iste kendi birin, vucudunu da baska bir vucutmus, baska bir dusunce imis gibi degerlendirebilen, bu oznesiz dusuncedir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
15-07-2010, 08:01
sevgili düşüngen.. farkındalıklı bir bilincin en büyük özelliği yaratıcılıktır.. yazılarını büyük bir keyifle okuduğumu belirtmek isterim..

sevgi e.i.. senin de yazılarını dilini çözebildiğim için keyifle okuyorum ama "bazılarını":evil:

sevgili deran.. o kadar gaz verdik, hani nerelerdesin, tribünde oturmaya devam ediyorsun..:behindsofa:

evrensel-insan
15-07-2010, 17:11
Saygideger paslicivi;

Aslinda, hangi forum basligindaki, hangi yazi basliklarini ve neden "bazilarini" okudugunu, merak etmiyor, degilim.:flame::humble:

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
20-07-2010, 12:14
belki de biz insanlar hayvanların bilinçaçıkığından daha düşük düzeyde yaşayan canlı türüyüz.. belkide biz hayvandan evrimleşmedik, hayvanlar bizden evrimleşti.. çünkü onlar yaşadığı gezegeni yokedecek bir tutum ve davranış içinde değiller, yani bindikleri dalı kesmiyorlar..

neyse ne anlatacaktım nerelere girdim..:doh: bu fantastic yaklaşımdan çıkıp asıl konuyu ifade etmeye çalışayım..

__________________

Sevgili paslıçivi, yazılarını beğeniyle takip ettiğimi bilmeni isterim. Farklı hayvanlarda farklı bilinç basamakları olduğunu tahmin ediyorum. Bu basamakları belirleyen ihtiyaçlardır diyebiliriz. Yaşamda kalıp varolmak için bilinç gerekmiyorsa demek ki böyle ihtiyaç yoktur, olmasada olur insanda ise tam tersi.

Gelişmiş hayvanlarda insanlar gibi kendilerini ve çevrelerini tanırlar bilinçleri vardır ancak bilinçlerinin bilincinde değillerdir. Bilinç seviyesini, hayvandan hayvana değişen aşağıdan yukarıya doğru uzanan basakmaklardan oluştuğunu sanıyorum. İnsan ise, hem bilinçli hemde bilincinin bilincinde olan canlıdır. Bilinç insan beyninin bir fonksiyonudur ve ihtiyaç üzerine evrilmiş ya da bir ihtiyacı karşıladığı için seçilmiştir. İnsan beyni neden gelişmiştir sorusuna en kestirme cevap olarak "İhtiyacı olduğu için" cevabını verebiliriz. Aynı şekilde bir ördeğin neden beyni gelişmemiştir sorusunun en tutarlı cevabı "İhtiyacı olmadı için" olmalıdır. Tıpkı tansiyon sorunu olmayanların tansiyon ilaçlarına ihtiyaç duymaması gibi.

Örneğin, bir koyunun yaşamda kalıp kuzulaması için gelişmiş bir beyne değil gelişmiş bir otlak araziye ihtiyacı vardır. Zaten koyunun beyni gelişse ne işe yarayacak ki, çünkü koyunun düşündüğünü yapacak elleri, hassas parmakları yok ya da düşündüğünü söyleyecek dil yapısı yok. Koyun ancak meeler !! biliyorsunuz bu işler meelemekle olmaz icraat gerekli.

Belki de tarihte, gelişmiş beyni olan düşünebilen bir koyun yaşamıştır, etrafını ve kendini algılamakla kalmayıp gök cisimleride incelemiştir. Ne var ki bu durum bencil genlerin işine yaramamış bu hatalı üretimi sonlandırmıştır. Nasıl mı? Akıllı koyunumuz ayın yüzeyini izlerken kendisini izleyen kurtun farkına varamamış ve avcısının ay ışığında yiyeceği yemek olmuştur, o yüzden akıllı koyunların evrimsel serüveni başladığı an bitmiştir. Aksini iddaa eden varsa ispatlasın!!!

Düşüngen
20-07-2010, 12:17
İnsan kürkünü kaybettiği için beyni gelişmeliydi, anasının kollarından (Birinci doğadan) ayrıldığı için beyni gelişmeliydi, pençelerini düşürdüğü için beyni gelişmeliydi öyle de oldu ve bilincinin bilincinde olması da beraberinde geldi. Beyni olmasa doğada tutunamaz, var olamazdı. Doğa bu harika çocuğu hatırı için yer yüzünde tutmuyor, harika çocuk bunu fazlası ile haketti onun için var.

Eğer insanın beyin işlerliğini hayvanın beyin işlerliği seviyesine getirecek olursak insan, yaşamda bir karga kadar bile başarılı olamazdı. Ne bir tehlike karşısında küçük deliklere girebilir, ne havada uçabilir ne de karada hızlı kaçabilir, ancak korkudan altına sı_abilir. Bu durumda insan, gelen geçen tarafından ezilir, orta yerin malı olur ve en kısa sürede hayvanlar aleminden tasdikname alarak tarihten silinirdi.

Bir ineğin neden gelişmiş bir beyni yok? Çünkü ihtiyacı yok, bu haliyle yaşamda kalıp yavru yapabiliyor. Doğanın/genlerin istediğide tamda budur "yaşamda kal yeni yaşamlar yarat". Zaten inekte farkındalık olsaydı insanlara; "Beni yıllarca inek gibi sağdınız" diyerek tepki gösterirdi. Böylece sütlaçları, yoğurtları rüyamızda görürdük.
Aynı şekilde farkındalık kazanmış bir horoz sabahın köründe milleti rahatsız ettiği için kendinden utanırdı.- Bu kadar Lafontenlik yeter-.

Kısacası bilincin mimarı olan beyin en önemli savunma organımızdır ve ihtiyaç üzerine uyarlanmıştır. Doğadaki en tehlikeli savunma mekanizması, ne aslanın pençeleri, ne köpek balığının dişleri ne de yılanın zehiridir en tehlikelisi insanın zekasıdır. Zeka insanın atalarından miras aldığı büyük bir yıkıcı unsurdur, düşmanı/rakibi kökünden ortadan kaldırır (Bir bomba ile koca bir şehiri yok edebilir) böylece bütün kaynaklara sahip olmuş olur, insanın yaptığı budur. Yani varolma adına bir tavşanın ön dişleri ne iş görüyorsa insanın ön beynide aynı işi görür.
Sevgiler...

evrensel-insan
21-07-2010, 01:50
Saygideger Dusungen;

Iste bu beyni, siradan, dogal, inancsal, tanrisal; insandisi ve insanlikdisi olarak, ya insanoglunun tamamen urunu olan, etik degerlere teslim etmek, caresiz kilmak, emir kulu etmek, ya da metafizik degerlere teslim etmek, caresiz kilmak, emir kulu etmek ve birey yasamini harcamak ve insanoglu turunu kendi turu icinde "birbirine yedirtmek" var;

Ya da, yine tamamen insanoglunun urunu olan, bilime, bilimsellige, bilince, bilgiye epistemolojik sinir ve gerceklik olarak yonlendirmek, beyne insan ve birey faktorunu eklemek insanlasmak ve tur butunu temelinde evrensellesmek, insanin disinda, baska bir deger aramamak ve insan turu ve onun degerini de, yasaminin insan hak ve ozgurlugunu vererek yasamak, insanoglunu tur ve bir olarak, tanrilastirmamak var.

Iste ilk yol, nihilizme kadar gelen ve bugunde devam eden yol. Ikinci yol ise, nihilizm ile beliren ve nihilizmden insansal/evrensel farklilasan yol.

Saygilarimla;
evrensel-insan

No comments:

Post a Comment