Sunday 10 April 2011

Bilim ve Bilimsellik - Epistemoloji-Eski Yazismalar-13/02/2009-11/07/2009

evrensel-insan
13-02-2009, 15:33
Saygideger arkadaslar.

Bilim ve bilimsellik, epistemolojiktir. Epistemoloji, bugune kadar ortaya konmus olan demektir. Bilim ve bilimsellik, hep epistemolojik kalacaktir. Cunku; ortaya konanlar hep o tarihe kadar olacaktir.

Bilim ve bilimsellikte, inanca ve spekulasyona yer yoktur ve bilim hicbir seyin ve kimsenin tekelinde olamaz. Bilimin ortaya koyduklari, tum dunya insanoglu icin gecerlidir. Bilimin ve bilimselligin iki turlu yanasimi vardir. Eldeki verilerle, birseyi olumlu ortaya koymak veya, yine eldeki verilerle birseyi olumsuz ortaya koymak.

Bilim, epistemolojik oldugundan; ve de elinde veri olmadan; gelecekle ilgili veya bilinmiyenle ilgili fikir yurutmez. Eger, bir bilim bunu yaparsa; o zaman, bu ortaya atilan; ya spekulatif, ya da inancsal temelli olur. Bilimsel olamaz.

Bilim ve bilim adamini da, ayirmak gerekir. Bilim adami, kisisel olarak; bir inanca veya inancsizliga sahip olabilecegi gibi; spekulatif olarakta fikir yurutebilir. Burada onemli olan konu; bilim adaminin bilimsel calismasinda; kendi kisisel goruslerini ortaya koymamasidir. Eger bunu yaparsa; yaptigi bilimsel degil; spekulatif veya inancsaldir.

O YUZDEN; BIR BILIM ADAMI, KISISEL OLARAK BILINMIYENLE ILGILENSE BILE; BILIM VE BILIMSELLIK ILGILENMEZ. SADECE, ELINDEKI VERILERLE, ORTAYA KOYABILECEGI SEY; YENI, YANI BILINMIYEN OLABILIR.

Bilim ve bilimsellik, gelecegi ve bilinmiyeni merak etmez. Sadece,olanak oldukca; bilinmiyeni elindeki verilerle ortaya koyar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

frodo
13-02-2009, 17:00
Sevgil evrensel epistemolojiyi, bilginin elde edilmesi, doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe olarak bilirken sizin yeni tanımınız doğrusu şaşırttı beni.

Epistemoloji, bugune kadar ortaya konmus olan demektir. Bilim ve bilimsellik, hep epistemolojik kalacaktir. Cunku; ortaya konanlar hep o tarihe kadar olacaktir.

Çok ilginç bir yaklaşım olmuş.

Bilim ve bilimsellik, gelecegi ve bilinmiyeni merak etmez demişsiniz sanırım Türkçe'ye olan uzaklığınızın yol açtığı bir hata olmuş bu da. Bilimin konusu bilinmeyenlerdir. Bilim bilinmeyenleri, bilmediklerimizi bilinir yapma uğraşıdır. Sanırım burada
kast ettiğiniz herhangi bir somut belirtisini doğrudan ya da dolaylı biçimde algılayamadığımız şimdilik insan zihninin soyutlama yeteneğine bağladığımız tanrı, melek, cin, ruh gibi kavramlardır. Eğer bu kavramların tarif ettiği şeyler şu ya da bu biçimde gözlemlenebilir, ölçülebilir emareler verse idi onlar da bilimin konusu olurdu.

evrensel-insan
13-02-2009, 17:33
Saygideger frodo;

Evet; epistemoloji, felsefenin; bilimle ilgilenen dalidir. Ben, epistemolojinin, felsefi acilimini degil; bilimsel yanini belirtmek icin, o cumleyi kullandim. Cunku, epistemoloji; bilimin siniri demektir. Yani, bilimin; bilinebilir yani. Ki bu da, bilimin ilerlemesine paralel olarak; degiskendir.

Ikinci alintida da; "merak" kelimesini kullandim. Cunku, merak uzerine elde olmayan verilerle, bir oneri getirilirse; bu bilimsel degil; spekulatif ve inancsal olur. Oyuzden, bilim; teori pratik ve gozlem, uclemi temelinde; birinden birine gecerek bilinmiyeni ortaya koyar ve kanitlar.

Ayrica, destekleyici aciklamalariniz icin, tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

kappapi
13-02-2009, 21:04
Kesinlikle;
Genelde bizde şöyle bişi var
".... en süper düper universitesindeki Mr.X bla bla bla dedi."
".... mega hyper cooool bilim adamı Mr.Y hebele hebele diyor."
".... Piiirefesör, doçent, doktor, yüksek ve orta lisans Mr.Z böyle böyle dedi"

Sanki denilenin doğrulu ile kimin dediği arasında en ufak bir bağıntı varmış gibi... ki tarihte iyi bilim adamlarının sürüyle yanlış sözününüde bulmak mümkündür.

Ayejj
14-02-2009, 18:19
Ikinci alintida da; "merak" kelimesini kullandim. Cunku, merak uzerine elde olmayan verilerle, bir oneri getirilirse; bu bilimsel degil; spekulatif ve inancsal olur. Oyuzden, bilim; teori pratik ve gozlem, uclemi temelinde; birinden birine gecerek bilinmiyeni ortaya koyar ve kanitlar.
Sayın evrensel insan,

Bilgiye ulaşmak söz konusu olduğunda sezgilerimiz yoluyla ulaştığımız sonuçları bilimsel kabul edebilirmiyiz?

Örneğin paralel evrenler kuramının doğru olduğunu ölçmeye ve deneye bağlı olarak ispat etmemiz mümkün değil. Ancak birçok fiziksel bilgiyi bir araya topladığımda sezgisel olarak doğru olduğunu hissediyorum.

Şimdi deneysel olarak ispat edilmeyeceği için paralel evrenler kuramını bir kenara mı atmalıyım?

evrensel-insan
14-02-2009, 19:50
Saygideger Ayeji;

Herhangibir seyin, bilimsel olmasi icin; teorisinin, pratikte ispatlanmasi; ya da, teorisinin, pratikte curutulmesi gerekir. Eger, sezgiler; belirli bir temelde ve veriye oturmuyorsa; bilimselden ziyade; bilimkurgu, mistisizm veya spekulasyon olur.

Tabi; kisi acisindan; eger bu algilanirsa, ve tatmin edici bir icerik saglarsa; o bunu kendi acisindan, gerceklemis olabilir. Ama, bilimsel olarak olmaz.

Sezgilerin yarari; dusuncenin yaraticiligi ve hayal gucu; bilimsel bir ispata yonelis olarak algilanabilir. Ama, bilimselligi; ancak; somut verilerle ispatlanirsa; gerceklesir.

Zaten, Dusuncenin, yaraticiligi ve hayal gucu olmasa; bilimi ilerletecek dusunceler, somuta indirgenmek icin ugrasilmaz. Fakat; bu sadece yonelistir.

Bilimsellik, ise; bu yaraticiligin veya hayal gucunun, formule edilmesi ve teoriye tasinmasi; onunda; deney ve gozlemle gereken karsiligi verebilmesidir.

Cunku, bazi yaraticiligin ve hayalgucunun; olabilirligi; bilimin tarihsel olarak gelismesi temelinde; yerine gore gerceklesmistir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Serdar
21-02-2009, 23:46
Kim kimi 5 milyon yıl sonra yutacak yahu, insanlar güneşi yutmasın! Resmen palavra, bir gram inancım yok o tür haberlere. 2000 yılında dünyanın sonu gelecek dendi, hani noldu? Meteor çarpacak mış? Yakında da gökten İsa inecek diyorlar, yüzyıl önce de diyorlardı.

evrensel-insan
21-02-2009, 23:54
Saygideger arkadaslar;

Guzelim yasam ve ilskiler dururken, neden bu inancsal spekulasyonlara kafanizi takarsiniz ve onlarla ugrasirsiniz, bilmem. Ustelik , bu tip konulara kafa patlatmanin yararininda ne oldugunu algilamis degilim. Zararimi, ben onu hemen heme her mesajimda dile getiriyorum.

Birisine demisler "ya, duydunmu dunya yanip kavrulacakmis" o da cevap vermis "bizde onunla birlikte yanar, kavruluruz"

Saygilarimla;
evrensel-insan

Serdar
22-02-2009, 00:00
Ne kadar anlatsak boşuna! İnsanlar bilimden "haaaaaa, hooooooo" diyerekten nefes kesecek, inanılmaz şeyler bekliyorlar. Tıpkı İsa'nın gökten inerek, Orta Doğu'ya barış getirivereceği düşüncesi ve coşkusu gibi. Bu tür gizemsel coşkuların bilimsel alana yansımasıdır bu tür haberler. Bilimde gizemsel şeyler yoktur. Kara delikmiş! Ümööööö! Tabii, sana değil lafım Ayeij, bu haberleri basanlara, şalvarımıza sokuşturanlara! Baskı altında, korkutularak büyütülmüş günümüz fakir, gariban, ataerkil, baskıcı, zorba aile düzeni, toplum yapısı, cemaat yapısı ve alt taban ezilen halkların çocuklarını yetiştirme biçimi! Sorun bu! Bir nevi baba, patron yetkesinin onun özgürce açılmasına hep mani olması! Sonuç ise, makineleşmiş, robotlaşmış, çevresini ve doğayı algılayamayan, hep kendisinden güçlü birisinin yetkesini özleyen, ona muhtaç, onu hep şaşırtan, onun kontrolü dışında bir güç yetke anlayışı. Sonuç İsa'nın gökten inişi(Yani uzaydanD:)), siyasi alanda kurtarıcı beklentisi, bilimsel alanda hep olağan üstü şeyler beklentisi! Biraz farklı olgular arasında bağlantılar kurarak gerçeği görmeliyiz Ayeij.

evrensel-insan
22-02-2009, 00:28
Saygideger arkadaslar;

Aklima gelen bir soruyu, sizlere de, iletmek istiyorum. Gokyuzune baktigimizda, ciplak gozle; gunesi, ayi ve yildizlari gorebiliyoruz. Gunes sistemini ele alalim. Dunya disinda; bilinen 8 gezegen daha oldugu soyleniyor-ki son zamanlarda, bir gezegen daha kesfedilmisti yanilmiyorsam- Simdi bir mantik yurutelim. Gunesi goruyoruz, cunku onun sistemi icindeyiz. Ayi goruyoruz, cunku dunyanin uydusu. Yildizlari goruyoruz. Cunku, gokyuzundeler. Peki, biri bana izah edebilirmi?, neden dunyanin disindaki bilinen 8 gezegenden birini ciplak gozle goremiyoruz. Onlarda, dunya gibi gunesin etrafinda donmuyorlarmi, gunese uzakliklari, dunyadan farkli degilmi? Dunyadan farkli surelerde, donuslerini tamamlamiyorlar mi? Peki, o zaman neden biz bu gezegenlerden en azindan birini; ciplak gozle goremiyoruz? Lutfen, kimse bana teleskopu onermesin.

Bu soruyu aranizda dusunmus olan veya bu sorunun cevabini mantikli olarak-spekulatif degil- aciklayabilecek olan var mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
22-02-2009, 00:34
Aklima gelen bir soruyu, sizlere de, iletmek istiyorum. Gokyuzune baktigimizda, ciplak gozle; gunesi, ayi ve yildizlari gorebiliyoruz. Gunes sistemini ele alalim. Dunya disinda; bilinen 8 gezegen daha oldugu soyleniyor-ki son zamanlarda, bir gezegen daha kesfedilmisti yanilmiyorsam- Simdi bir mantik yurutelim. Gunesi goruyoruz, cunku onun sistemi icindeyiz. Ayi goruyoruz, cunku dunyanin uydusu. Yildizlari goruyoruz. Cunku, gokyuzundeler. Peki, biri bana izah edebilirmi?, neden dunyanin disindaki bilinen 8 gezegenden birini ciplak gozle goremiyoruz. Onlarda, dunya gibi gunesin etrafinda donmuyorlarmi, gunese uzakliklari, dunyadan farkli degilmi? Dunyadan farkli surelerde, donuslerini tamamlamiyorlar mi? Peki, o zaman neden biz bu gezegenlerden en azindan birini; ciplak gozle goremiyoruz? Lutfen, kimse bana teleskopu onermesin.

Bu soruyu aranizda dusunmus olan veya bu sorunun cevabini mantikli olarak-spekulatif degil- aciklayabilecek olan var mi?


Ay'ın görünen çapının 1/1000'ini görebiliyorsan Mars'ı, Jüpiter'i, Venüs'ü görebilirsin.
Görülemez diye birşey yok. Yeter ki konumlarını bil.

evrensel-insan
22-02-2009, 00:41
Saygideger pante;

Ben ciplak gozle, zahmetsiz bir gormeden bahsediyorum. Ayi, gunesi yildizlari gorurken, bir konum ayarlamasina gerek duymuyorum. Neden, onlar icin duyayim?

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
22-02-2009, 00:51
Ben ciplak gozle, zahmetsiz bir gormeden bahsediyorum. Ayi, gunesi yildizlari gorurken, bir konum ayarlamasina gerek duymuyorum. Neden, onlar icin duyayim?


Çıplak gözle göğe baktığında 8-10 bin yıldızı görebilirsin.
Bu parlaklıklardan hangisinin gezegen olduğunu nereden bileceksin?
Bilemezsin.
O nedenle önce gezegenlerin o akşamki konumlarını bilmen gerek.
Ay, güneş gibi tanıdığın ve çok büyük, net görünümü olan cisimler değil ki onlar gibi rahatlıkla görebilesin.

aydoe
22-02-2009, 00:56
Görecende ne olacak :D

Ki-Adi
22-02-2009, 01:06
Evrensel insan Güneşi,Ayı çıplak gözle çok rahat görebiliyoruz çünkü Ay dünyaya çok yakın ve aradaki mesafe sabit,Güneş ise Çok büyük ve aradaki mesafe sabit sayılır. Diğer gezegenler ise güneş etrafında dünya ile aynı hızda dönmedikleri için aradaki mesafe sabit kalmayıp çok uzak olabiliyor ve Boyutları güneşe oranla küçük kaldıkları ve güneş gibi ışık yaymadıkları için görünmesi zor oluyor. Ayrıca Yeryüzündeki ışık yüzünden de gök yüzündeki nesnelerin ışıklarını algılıyamıyoruz.Fakat bazı gezegenlerin yılın belirli zamanlarında dünya ile mesafeleri minimum duruma geldiklerinde ve uygun koşulları oluştuğunda çıpla gözle görülebiliyor.Hangi gezegenin ne zaman rahat gözükebilceğini google dan biraz araştırabilirsin.

Sevgili Serdar Güneşin Dünyayı yutması öyle birilerinin kafalarından salladıkları fantezileri değil malesef. Evrendeki her yıldızın belirli aşamalarla dolu yaşamları vardır. Güneş dünyayı yutmasa bile Dünyadaki yaşamı yok edecek kadar dünyaya yaklaşacaktır. Vikiden Güneş ile ilgili bir paragrafı aktarayım.


Güneş'in yıldız gelişimi bilgisayar modellemesi ve nükleokozmokronoloji yöntemleri kullanılarak ana dizi (http://tr.wikipedia.org/wiki/Ana_dizi) üzerinde hesaplanan yaşının 4,57 milyar yıl olduğu düşünülmektedir.Hidrojen (http://tr.wikipedia.org/wiki/Hidrojen) moleküler bulutun (http://tr.wikipedia.org/wiki/Molek%C3%BCler_bulut) hızla kendi içine çökmesi sonucu üçüncü nesil, Öbek I, T Tauri yıldızı (http://tr.wikipedia.org/wiki/T_Tauri_y%C4%B1ld%C4%B1z%C4%B1) olan Güneş'in doğduğu düşünülmektedir. Bu doğan yıldızın Samanyolu (http://tr.wikipedia.org/wiki/Samanyolu) gökadasının çekirdeğinden 26.000 ışıkyılı uzakta hemen hemen dairesel bir yörüngeye girdiği varsayılmaktadır.
Yıldız ana dizi (http://tr.wikipedia.org/wiki/Ana_dizi) üzerinde yıldız evrimi aşamasının yarı yolundadır. Bu aşamada çekirdekte oluşan nükleer füzyon reaksiyonları hidrojeni helyuma dönüştürür. Her saniye Güneş'in çekirdeğinde 4 milyon ton madde enerjiye çevrilir ve ortaya nötrinolarla (http://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%B6trino) radyasyon çıkar. Bu hızla günümüze kadar 100 Dünya kütlesi kadar madde enerjiye çevrilmiştir. Güneş yaklaşık olarak 10 milyar yıl ana dizi yıldızı olarak yaşamına devam edecektir.
Güneş süpernova (http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCpernova) olarak patlayacak kadar fazla kütleye sahip değildir. Bunun yerine 5-6 milyar yıl içinde kırmızı dev (http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1rm%C4%B1z%C4%B1_dev) aşamasına girecektir. Çekirdekte bulunan hidrojen yakıtı tükendikçe dış katmanları genişleyecek, çekirdeği büzüşerek ısınacaktır. Çekirdek ısısı 100 MK civarına ulaştığında helyum füzyonu tetiklenecek ve karbon ile oksijen üretmeye başlayacaktır. Böylece 7,8 milyar yıl içinde gezegen bulutsu aşamasının asimptotik dev koluna girerek iç sıcaklığında oluşan kararsızlıklar nedeniyle yüzeyinden kütle kaybetmeye başlayacaktır. Güneş'in dış katmanlarının genişleyerek Dünya'nın yörüngesinin bulunduğu noktaya kadar gelmesi olasıdır ancak son zamanlarda yapılan araştırmalar, Güneş'ten kırmızı dev aşamasının başlarında kaybolan kütle nedeniyle Dünya'nın yörüngesinin daha uzaklaşacağını, dolayısıyla da Güneş'in dış katmanları tarafından yutulmayacağını önermektedir. Ancak Dünya'nın üstündeki suyun tamamı kaynayacak ve atmosferinin çoğu uzaya kaçacaktır. Bu dönemde oluşan güneş sıcaklıklarının sonucunda 900 milyon yıl sonra Dünya yüzeyi bildiğimiz yaşamı destekleyemeyecek kadar ısınacaktır. Bir kaç milyar yıl sonra da yüzeyde bulunan su tamamen yok olacaktır.[ (http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCne%C5%9F#cite_note-17)
Kırmızı dev aşamasının ardından yoğun termal titreşimler Güneş'in dış katmanlarından kurtularak bir gezegensel bulutsu oluşturmasına neden olacaktır. Geride kalan tek cisim aşırı derecede sıcak olan yıldız çekirdeği olacaktır. Bu çekirdek milyarlarca yıl boyunca yavaş yavaş soğuyup beyaz cüce (http://tr.wikipedia.org/wiki/Beyaz_c%C3%BCce) olarak yok olacaktır. Bu yıldız evrimi senaryosu düşük ve orta kütleli yıldızların tipik gelişim senaryosudur.[ (http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCne%C5%9F#cite_note-future-sun-15)

evrensel-insan
22-02-2009, 01:07
Saygideger arkadaslar;

Bi kap dusunelim. Kapin sekli ve semali konumuz degil. Bu kapin bir de icindekileri dusunelim.

Bu kap, bilimin adlandirdigi sekliyle, evren; dinin adlandirdigi sekliyle, tanri olsun. Eskiden, insanoglu, tanriyi doga veya tabiatla esdeger tutardi.

Eger evren genisliyorsa veya tanri evrenin disinda ise; o zaman, evreni kap olarak kabul edemeyiz. Evren icindekiler statusune duser. Hadi diyelim, buna da bir isim bulalim. Sonucta, ne kadar gidersek gidelim, dinin tanrisinin karsiti bilimin evreni oluyor. Isteyen yeni isim verebilir.

Birincisi, evrenin boyutlari olculebildimi veya bilinebiliniyormu ki; evrenin genislediginden bahsediliyor?

Ikincisi tanri veya evren; Bilimsel olarak; icindekilerin, mustakil var olan varliginin temeli madde oluyor. Peki, dine veya tanriya gore; mustakil var olan varligin temeli ne? yani, kap ile icindekiler, nasil bir iliski icinde; icindekilerden biri mi, kapi olusturuyor?

Ozaman, tanriyi olusturan, hangi icindekilerden biri? ya da; kap icindekileri mi olusturuyor? o zaman; kap bunu yapabilecek bir yetiye mi sahip? ki o zaman, zaten kap=evren=tanri oluyor.

Yoksa, kap; icindekilerde, kendi ozelligini tasiyor da, birde onlarda karsit -dogum-olum gibi- ozellikler mi var? Evren ve tanri kap mi?, yoksa icindekilerden biri mi? ve de icindekilerin belirleyicisi. Evet, spekulasyonlari, alalim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Ki-Adi
22-02-2009, 01:17
Birincisi, evrenin boyutlari olculebildimi veya bilinebiliniyormu ki; evrenin genislediginden bahsediliyor?

Eğer Big Bang teorisini biraz araştırırsan nasıl genişlediğini bulduklarını görebilirsin.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Big_bang

evrensel-insan
22-02-2009, 01:20
Saygideger Ki-Adi;

Evren, neyin icinde genisliyor?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Ki-Adi
22-02-2009, 01:58
Forumlarda şöyle bir başlık buldum. Daha tam olarak incelemedim ama bazı bilgiler olabilir
http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=3761

evrensel-insan
22-02-2009, 02:48
Saygideger Ki-Adi;

Seyden bahsedebilmek ve seyin tamamlanmis butununu ortaya koyabilmemiz icin; seyin kendisi ve seyin karsiti olmasi gerekir. Bu durumda sey , kendisi ve karsiti nelerdir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

kappapi
22-02-2009, 03:44
Birincisi, evrenin boyutlari olculebildimi veya bilinebiliniyormu ki; evrenin genislediginden bahsediliyor?
Deney kısmı:
1.)Millet bi bakıyor ki tüm yıldız mıldız herkes bizden uzaklaşıyor, bir birlerindende uzaklaşıyorlar. (Bu olayı bulan ve doppler kayması ile evrenin büyüme hızını bulan "Hubble")
2.)Evren genişledikçe radyo paraziti çıkarıyor ve bu paraziti biz duyabiliyoruz(Bulan nobel aldı, ama kimdi ?)

Teorik Kısmı: Ne kadar kasarsak kasalım, eğer evren genişlmezse herşey bir birine yakınlaşmaya ve sonunda da 1 tek büyük hyper yoğun kütle haline geliyor.


Ben daha süper bişi söyleyeyim. Dünya evrenin tam merkezidir dersen bizi kanıtlayan sürüyle deney var. Örneğin nerden bakarsan bak yıldızların dağılımı yaklaşık aynıdır(homojendir) (not: x-ray yıldızlarınıda sayıyoruz), evrenin genişleme paraziti anteninin nereye çevrirsen çevir hep aynıdır.
Sanki bir kürenin tam merkezinde gibiyiz :)

evrensel-insan
22-02-2009, 04:10
Saygideger kappapi;

Nasrettin Hoca'ya sormuslar, dunyanin merkezi neresi diye, oda; tam ayagimi bastigim yerdir, demis. Hoca, demisler, nerden biliyorsun. O da, inanmazsaniz olcun demis.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Ayejj
22-02-2009, 12:21
Sn Evrensel insan ve Serdar,

Bilim adamlarının her sözü elbetteki Allah kelamı değil.Doğru olup olmadığından süphe edilebilir.Ancak birde bilim adamlarının yapmış oldukları araştırmalar sonucu artık doğruluğu kesinleşmiş bilgiler vardır.
Siz şimdi İnsanda düşünce üreten organın beyin olduğunu bize bildiren nedir? Böyle olduğunu bilim adamları söylüyor. Belki de yanlıştır derseniz olmaz.
Binlerce bilim adamının yüzbinlerce çalışmasıyla ortaya konmuş bir gerçek hakkında daha da şüphelenmek paranoyadır

evrensel-insan
22-02-2009, 16:03
Saygideger ayeji;

Dogrular ve gercekler; hem goreceli hem degiskendir. Dogru ve gercekten yola cikmak; kendini hissel ve duyumsal olarak tatmin etme gereginden kaynaklanir. Bu da inanctir. Inanclarda; bilimsel degildir. Bilimselligin siniri; epistemolojidir ve teorilerin yanlislanabilirligidir. Ortada bir spekulasyon varsa; bu epistemolojinin sinirlarini astigindan; bilim ve bilimsellige degil, inanca girer.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
22-02-2009, 16:07
Saygideger aydoe;

Görecende ne olacak -aydoe

Ben, ancak empiric gozlem sonucu bir seyi algilayabilirim. Sen, gormeden algilayabilirsin, bu da senin inancin olur. Benim, inanca ihtiyacim yok.

Saygilarimla;
evrensel-insan

kappapi
22-02-2009, 19:09
Dogrular ve gercekler; hem goreceli hem degiskendir. Dogru ve gercekten yola cikmak; kendini hissel ve duyumsal olarak tatmin etme gereginden kaynaklanir. Bu da inanctir. Inanclarda; bilimsel degildir. Bilimselligin siniri; epistemolojidir ve teorilerin yanlislanabilirligidir. Ortada bir spekulasyon varsa; bu epistemolojinin sinirlarini astigindan; bilim ve bilimsellige degil, inanca girer.

Malesef işin özü hiçte öyle değil evrensel, bilimde de "inançlar" var. Hep söylediğim occam razor bir inançtır. Eğer ona inanmazsanız bütün bilimsel birikiminiz geçersiz hale gelir..

evrensel-insan
22-02-2009, 19:18
Saygideger kappapi;

Sorunda o zaten. Ben o yuzden zaten, insandisi-madde, tanri- dusunce yanasiminin inancsal, tanrisal ve dini mentalite icerdigini soyledim. Bilim, epistemolojinin sinirlarini verisiz asarsa, varacagi yer inanctir. Inancla dogrulananinda; bilimsel bir yani yoktur. Bilim; bilinmiyeni, bilinir kilmaktir. Bilinmiyen hakkinda spekulasyon yapmak yada inanc uretmek degil. Bu tip bir aciklama ve girisim; tanriya, inanca ve dini mentaliteye hizmettir. Bilim sinirlarini bilmeli ve bilineni ortaya koyarken; bilinmiyeni arastirmalidir. Ama, bu arastirmanin temelini inanca dayandirmamalidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

aydoe
22-02-2009, 22:55
''Ben, ancak empiric gozlem sonucu bir seyi algilayabilirim. Sen, gormeden algilayabilirsin, bu da senin inancin olur. Benim, inanca ihtiyacim yok.'' E.İ

Algılasam ne olacak, algılamak inançmı oluyor?
Benimde inanca ihtiyacım yok.
Ben burdan bakınca İngiltere'yi göremiyorum,yoksa İngiltere diye bir yer yokmu?
Hiç gidip görmedim de ,görmek zorundamıyım?
Sen ben İngilteredeyim diyorsun,yoksa benle kafamı buluyorsun
Mars'a Phoenix (Anka Kuşu) uzay aracı gitmedimi ordan bize fotoğraflar yollamadımı bunların hepsi senaryomu ?

İlla ki görmem gerekir diyorsun,Allah bilir sen Allah'a da görmediğinden inamıyorsundur :)

Serdar
22-02-2009, 23:18
Sn Evrensel insan ve Serdar,

Bilim adamlarının her sözü elbetteki Allah kelamı değil.Doğru olup olmadığından süphe edilebilir.Ancak birde bilim adamlarının yapmış oldukları araştırmalar sonucu artık doğruluğu kesinleşmiş bilgiler vardır.
Siz şimdi İnsanda düşünce üreten organın beyin olduğunu bize bildiren nedir? Böyle olduğunu bilim adamları söylüyor. Belki de yanlıştır derseniz olmaz.
Binlerce bilim adamının yüzbinlerce çalışmasıyla ortaya konmuş bir gerçek hakkında daha da şüphelenmek paranoyadır

Hayır, tam tersine, keramete giden yoldur!

Serdar
22-02-2009, 23:28
İnsan bütün bedeniyle düşünür, sadece beyniyle düşünmez. İnsanoğlundan karaciğerini çıkar at, bak bakalım o insan düşünebilecek mi? Beyin sadece bedendeki birçok değişik organın ve dokunun işleyişlerinin birbirlerinden haberleri olmasını sağlayan organdır: sinyalleri birbirine aktarma organı. Kendi başına düşünmek gibi bir halt yiyemez. İnsan ayak kaslarıyla, kaburga kemikleriyle, böbreğiyle, ciğeriyle dalağıyla, burnuyla, kaşıyla, gözüyle, midesiyle düşünür.

aydoe
23-02-2009, 00:03
Walla ben beynimle düşünürüm,ama isteyen istediği yeriyle düşünsün karışamam.
İnsan vücudu bir bütündür tabiki organların ve sistemlerin birbirini etkilemesi söz konusudur.
Ama düşünme ve bilgi işlem merkezi hafıza kartı falan felan hepsi beyindir.
beyni olmayan düşünemez ama böbreği olmayan düşünebilir,yada midesini alırsın ameliyatla yine düşünür ,beyini alınan bir insan yaşayamaz da düşünemezde.

evrensel-insan
23-02-2009, 00:04
Saygideger aydoe;

Algilamak tabiki inanc olmuyor. Epistemolojik olarak, kanitlanmamis olan bir seyi; ortaya atmak ve onun dogrulugunu veya gercekligini savunmak, inanc oluyor.

Ingiltere diye bir yerin olup olmadigi; senin konuya bakis acina gore degisir. Bilim adamlari, bir temelde; sadece yasananlarin ancak gercek olabilecegini savunuyorlar. Sen, Ingiltereyi yasamiyorsan ve gercek oldugunu dusunmuyorsan ve de gercekligine inanmiyorsan; senin icin yokta olabilir. Ama, ben Turkiye'nin gercekligini ve varligini biliyorum. Bunun icinde, dogrulayici bir inanca ihtiyacim yok.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Serdar
23-02-2009, 00:05
Mars'a Phoenix (Anka Kuşu) uzay aracı gitmedimi ordan bize fotoğraflar yollamadımı bunların hepsi senaryomu ?


http://www.youtube.com/watch?v=xy6dGpDjf94
http://www.youtube.com/watch?v=xhmJUIXkT8o

Direk giremiyorsan, ktunnel ya da beatfilelteirng.com'dan dal.

Serdar
23-02-2009, 00:14
Adamlar bir çocuğun kavrayabileceği seviyede anlatmışlar. Yalancı çobanın yalan söylediği anlaşıldığında ona kimse bir daha inanmamış. Duydun mu sen o hikayeyi hiç sevgili Aydoe? Dolayısıyla Ay ya da Mars olması birşeyi değiştirmez.

aydoe
23-02-2009, 01:16
Adamlar bir çocuğun kavrayabileceği seviyede anlatmışlar. Yalancı çobanın yalan söylediği anlaşıldığında ona kimse bir daha inanmamış. Duydun mu sen o hikayeyi hiç sevgili Aydoe? Dolayısıyla Ay ya da Mars olması birşeyi değiştirmez.

Ben çocuk olmadığımdan kavrayamıyorum,Amerikalılar yalancı ,Ruslar'damı yalancı aynı filmin değişik versiyonlarınımı çekiyorlar :)
İkiz kulelerde yıkılmadı zaten oda video filmi.
Bilim diye bir şey yok zaten sana göre Serdar,sen inanmak istediklerine inanıyorsun.
Sorgulamak güzel ama bilim dışı inançlara yada bilimdışı uydurma teorilere inama gibi bir zorunluluğumuzda yoktur.

kappapi
23-02-2009, 04:14
Bilim, epistemolojinin sinirlarini verisiz asarsa, varacagi yer inanctir. Inancla dogrulananinda; bilimsel bir yani yoktur. Bilim; bilinmiyeni, bilinir kilmaktir. Bilinmiyen hakkinda spekulasyon yapmak yada inanc uretmek degil. ...... Ama, bu arastirmanin temelini inanca dayandirmamalidir.

Sayın evrensel;
Ne yazık ki bu söyledikleriniz günümüzün bilimine girmiyor. Yani sizin dediğiniz "bilimde inanç varsa bilim değildir" prensibini kullanırsanız bugün bir hiçbir "bilim"'e bilim diyemeyiz. Çünkü hepsinin temelinde "his", "önsezi" ,"kulağa çok doğru" geliyor var. Evet çok mantıklı "his"'ler, ama his işte neticede :)

Yoksa bilim dediğimiz yeni bir din mi :)

evrensel-insan
23-02-2009, 04:46
Saygideger kappapi;

Oyuzden zaten; benim serbest dusuncemin, temeli; ne ispat ne de karsi ispat. Tamamen, bu ayrimci, cikarci, bencil, erksel ve erkeksel karakterli duzen ve sistemi; her dalda ve her konuda, curutmek.

Cikarsamali yalanlama metodu ve herturlu sorunun evrensel ctetolojisini-elde edilen karakteristiklerin kokeni ve gelisimi-ortaya koyarak.

Cunku bu duzen ve sistemin bir tek amaci vardir ve bu amac icin hersey-bilim, felsefe, izmler, ideolojiler, teoriler, sosyal, siyasal, ekonomik, toplumsal v.s. sistemler- aractir.

Bu amacta; insanoglunu, bircesit; ayrimciligin, cikarin, bencilligin ve erkselligin v.s. sanki bir dogal olguymus gibi karakterize etmek ve tanrisal zihniyeti, dini mentaliteyi ve inancsal dogrulama/gerceklemeyi korumak ve kollamak. ayrica, insandisi yanasimi-tanri, madde- ve insanlik disi yanasimi-savaslar, isgenceler, katliamlar, zorbaliklar, cinayetler v.s. canli ve guncel tutarak, insanoglunun bir tek sahiplenebilecegi, yasam ve iliskisinide onun elinden alarak, yonetip, yonlendirmek.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Serdar
23-02-2009, 12:26
Walla ben beynimle düşünürüm,ama isteyen istediği yeriyle düşünsün karışamam.
İnsan vücudu bir bütündür tabiki organların ve sistemlerin birbirini etkilemesi söz konusudur.
Ama düşünme ve bilgi işlem merkezi hafıza kartı falan felan hepsi beyindir.
beyni olmayan düşünemez ama böbreği olmayan düşünebilir,yada midesini alırsın ameliyatla yine düşünür ,beyini alınan bir insan yaşayamaz da düşünemezde.

Kendin ifade etmişsin: İnsan vücudu bir bütündür tabiki organların ve sistemlerin birbirini etkilemesi söz konusudur.

İnsan sadece bir yeriyle düşünemez, bu imkansızdır. Kalpsiz bir insanın düşünmesini ancak bir müddet sağlayabilirsin, onu da makineye bağlayarak(kendi doğal işlevini taklit ettirmeyi sağlayarak). Böbreksiz insan nasıl yaşar? Böbreğin bir kısmını çıkar at, belki o zaman acılar içinde, daha enerjiden düşük bir formda düşünebilir yalnız. Tamamını çıkarırsan ölür canlı. Ancak makineye bağlaman gerekir. Dolayısıyla eskiki aktivitesini gösteremez. Ben şunu ortaya koymaya çalıştım: beyin düşünmekten sorumlu bir organ değildir başlı başına. Organlardan, kaslardan gelen sinyalleri ve kodlanmış bellekleri birleştirir. Bir eşgüdüm sağlar. Çünkü insan ve hayvan bedeni diğer canlılardan daha iyi evrimleşmiş, kıvrak ve atik hareketler yapabilen, birden fazla sistemlerden oluşmuş bir canlıdır. Ama düşünmek için vazgeçilmez değildir, belki insanlarda öyledir. Beyin hafıza kartı değildir. Organlardan ve kaslardan gelen hafızaları birleştiren, birbirleriyle işlem kurdurtan bir organdır. Bir bitki kökünü düşün, kökleriyle toprağa doğru doğru ilerlerken kendisini zararlı tuzlardan kaçınır, fakat su ve nitrat sinyalleri ile temas kurduğu zaman o bölgeye çullanır. Şimdi bu bitkinin beyni var mıdır? Veya bir tek hücreli canlının? O da aynı şekilde hareket eder. Canlıların kıvraklığı, atikliği, işbölümüne ayrılmış organlarının sayısı ve bedeninin büyüklüğü arttıkça, evrim cetvelinde, baş denen sinir düğümlerinden oluşan bir bölge oluşumu görülür. Bu ise, şunu gösterir: beyin eşgüdüm(birleştirme) işlevi gerekliliği nedeniyle sinir düğümleri birbirine yaklaşmış bir yapıdır. Zaten beyinden çıkan sinir telleri omurgadan giderek tüm bedene dağılır(Kıl köklerine kadar dahi). Bu da dış çevre koşullarına karşı adaptasyon sağlamada çabuk çözümler sunmaya yarar. Dolayısıyla hafıza kaslarda ve organlarda depolanır.

Ariyetten, ben bilim diye birşey yok demedim. Böyle gerektirebilecek birşey de yazmadım. Amerikanın uzay saçmalığını eleştirmek ve bunu sizlere haberdar etmek bilim karşıtlığı değildir. Amerika'nın(Amerika derken üç-beş de köleleşmeci dev şirketi kastediyorum. Bunları anlatırken Amerika deyip, %90'lık masum insanlara çamur atmak da adet olmuş bu arada.) politikalarına karşı çıkan herkes zaten terörist ilan edilmiştir. Genetik(DNA'ya bağlı ve genlerden oluşan) saçmalığı da zamanında Amerika'da türemiştir. Bugün ise, kalıtımdan sorumlu şeyin, başlı başına DNA olduğu değil, Hücredeki tüm biyokimysal reaksiyonların yol izlerinin frekansı olduğu ortaya çıkmıştır. Milyonlarca insanı inandırdılar buna(yani DNA'ya bağlı genetik saçmalığına). Binlerce film çekildi, saçma sapan araştırma kuruluşları kuruldu bu yolda. VE bu yeni görüş de dünyada gitgide kabul görmekte. "Central Dogma" saçmalığı yerin dibine batmakta. Yani, bu olguyu ortaya çıkaran insanlar, "milyonlarca bilim adamı "DNA'ya bağlı central dogma olayı bilimsel bir gerçek, ille de doğru" diyip, o buldukları şeyi araştırmaktan vazmı geçselerdi? Bu ne biçim anlayış böyle? Hep böyle olmuştur bu: sürü psikolojisi. Birisi birşey saçmalar, milyonlar arkasından, hiç düşünmeden, eleştirmeden arkasından koşar. Hitler de zamanında avrupayı kana bulamıştı. Yeni bir orta çağ saçmalığı, bir dini inanış: tıpkı tanrının evreni yarattığı ve kaza ve kaderi bildiği inanışı gibi, hücredeki herşeyden DNA sorumlu olması, canlının geçmişini geleceğini bilmesi, onu yönetmesi anlayışı... İnsanlardaki kafa ve coşkusal düşünme yapısının bilimsel alana sıçramasıdır bu olay. İki dogmanın işlevleri de birbirine benziyor işte. Allah ve DNA. Ve hatta buna beynin tüm canlıyı yönettiği anlayışına ekleyelim. Bunları insanlığın başına bela "üç mikrop" olarak nitelendirelim.

AMa gel gelelim ki, sömürgeciliğin baş şehir, üç-beş şirketin arka bahçesi olmuş Türkiye Cumhuriyetinde, bu üç mikop, insanlığın sevgilisi olarak tanıtılır. İnsanların bu üç mikrobun peşinde koşmaları sevdiklerinden ve bildiklerinden değildir aslında. Durmadan televizyonlarda ve eğitim kurumlarında bunların pompalanmasındandır Bu ülkenin garibanlığının ve çıkmazlılığının bir nedeni de budur işte.

Son olarak bilimde kesin diye birşey yoktur, herşeye süphe ile bakılmalıdır. Bir görüşü incelemeden, araştırmadan, bu pis, bu işe yaramaz denilemez. Katı sınırlar da yoktur bilimde. Her gelen yeni şey, daha öncekinin üzerine oturtularak geliştirilebilir veya onu ilelebet çürütebilir.

Bilimselcili alanında şunu da söylemek de fayda var: bilimle uğraşacak insanın kafası rahat, bedeni rahat, rahat düşünebilen, duyu alıcılarına ket vurulmamış, kasları doğal olaral devinen, kan akımları doğal, coşkuları doğal, kişilik olarak batırılmamış olması gerekir. Genelde ülkemizde çocuk yetiştirme anlayışı ataerkil, zorba, sert yönetimlerin egemenliğinde olduğundan bilimsel ve dinsel alanda gizemci, makineci, mucizeci, alana çok büyük bir kayma vardır.

Ayejj
23-02-2009, 13:21
Kendin ifade etmişsin: [I] Zaten beyinden çıkan sinir telleri omurgadan giderek tüm bedene dağılır(Kıl köklerine kadar dahi). Bu da dış çevre koşullarına karşı adaptasyon sağlamada çabuk çözümler sunmaya yarar. Dolayısıyla hafıza kaslarda ve organlarda depolanır.
Bilimselcili alanında şunu da söylemek de fayda var: bilimle uğraşacak insanın kafası rahat, bedeni rahat, rahat düşünebilen, duyu alıcılarına ket vurulmamış, kasları doğal olaral devinen, kan akımları doğal, coşkuları doğal, kişilik olarak batırılmamış olması gerekir.

Peki Stephen Hawking için ne söylüyorsunuz.Adamcagız kaslarını kullanmayı bırak konuşamıyor bile.Ama bütün dünya bilim adamı kimliğine saygı duyuyor.

aydoe
23-02-2009, 13:48
''Dolayısıyla hafıza kaslarda ve organlarda depolanır.'' Serdar

Sevgili Serdar,
Bu bilgileri nereden buluyorsun ben ilk defa duyuyorum.
Hafıza hangi kas veya organda depolanır?
Adamın bacağını kesersen hafızasına bir şey olmaz hafızası yerindedir.
Ama kafa travması ,beyin sarsıntısı geçiren bir insanda geçici veya kalıcı hafıza kaybı olur.
İnsan tek böbrekle ya da tek kolla normal yaşamını sürdürebilir ama beyinin yarısını al bakalım ne olacak.
Karaciğerin yarısını alırsın,sindirim sistemini .mideyi ,bağırsakları alırsın,gözün birini alırsın ,dalağı alırsın,safra kesesini alırsın ,akciğerlerin bazı loblarını alırsın,bu organ kayıpları hafıza üzerinde hiç bir etki yapmaz.
Hafıza merkezi beyindedir.
Bilmek başka inanmak başka şey sen öyle düşünüyorsun diye senin düşündüğün gibi olması mümkün değil.

Serdar
23-02-2009, 15:16
Hepsini çıkar at bakalım, canım. Tek böbrek, değil, böbreklerin hepsini çıkar at. Gözlerin ikisini de çıkar at. Doğal ortamlarda göremez, kör olursun. VE aç bir kurt gelir yer seni. Sonuç: düşünemez olursun. Her iki böbreği de al at. Kanında idrar oranı kabarır. Gene ölürsün. Böbrek dediysek tamamını düşün. Sonuç: gene ölürsün ve düşünemez olursun. Diğer yandan böbreklerden salınan hormon, senin davranış ve düşüncelerini etkiler. Sidik kesesinin şişmesi de senin davranış ve düşüncelerini etkiler. Hemen bir hela ararsın. Tek kolunun kırık olması, senin cesaretini etkiler: gene davranış ve düşüncelerin etkilenir. Saçlarını kestirdiğin zaman soğuk havada üşüdüğünü hissedersin. Ya mağaraya girer, ya peruk takarsın. Kalpsiz zaten düşünemezsin. Dalaksız da enfeksiyon kapar, hem bedensel hem düşünsel etkilenirsin.

Bütün bunlar en saf örnekler.

Bunların dışında, NLP denen icadı bir incelemeni isterim. Mesela kaslar kol kasları gerginken, insanın kafasında başka birşey canlanmakta, gevşekken ise başka birşey canlanmakta. İnsanın bedeninin duruşu bir haldeyken bilincinde başka şeyler canlanmakta ve duymakta, başka bir pozisyonda ise başka şeyler canlanmakta. Bütün bunlar, o insanın daha önce o pozisyonda dururken, kafasında neler görüp canlandırdığına bağlı. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. NLP de birçok karalama kampanyasına maruz kaldı. Fakat birçok şirket tarafından satış tekniklerinin arttırıması yönünde giderek kullanımı artmakta dünyada.

Bunların dışında Wilhelm Reich ve Orgonomy başlığı altında K. Çözümlemesi isimli kitabının son 130n sayfasından(son iki bölümünden) bazı alıntılar ve özetler yaptım. Mesela gene hasta kafasını tavana çevirdiğinde us yarılımı(şizofreni) süreci başlamakta. Daha da merak edersen kitabın al oku. Kas zırhlarını incele. Aynı başlıkta gene buna anlaşılabilecek bir tane örnek verdim. Onu okuyabilirisn.

İlk defa duyuyorsun, ama ilk defa görmüyorsun. Çevrendeki birçok canlı beyinsiz olarak yaşamakta. Nasıl oluyor bu? Hem de yaşama işlevleri haz ve kaygı mekanizmaları insanlara benzemekte.

Son olarak Stephand Hawking'in hayatı hakkında pek fazla bir bilgim yok, onun için bilmeden yorum yapmak istemiyorum.

Ayejj
23-02-2009, 16:26
Genetik(DNA'ya bağlı ve genlerden oluşan) saçmalığı da zamanında Amerika'da türemiştir. Bugün ise, kalıtımdan sorumlu şeyin, başlı başına DNA olduğu değil, Hücredeki tüm biyokimysal reaksiyonların yol izlerinin frekansı olduğu ortaya çıkmıştır.

Biyokimysal reaksiyonların yol izlerinin frekansını daha açık anlatabilir misiniz?

Ayejj
23-02-2009, 17:36
Diğer yandan böbreklerden salınan hormon, senin davranış ve düşüncelerini etkiler.
Mesela sinirlendiğimiz şeyleri beynimizle algılarız. İnsan sinirlenince böbreklerden adrenalin salgılanır.
Yani beyin algılar yorumlar ve böbreklere komut gider adrenalin salgılanır.

Serdar
23-02-2009, 22:34
Mesela sinirlendiğimiz şeyleri beynimizle algılarız. İnsan sinirlenince böbreklerden adrenalin salgılanır.
Yani beyin algılar yorumlar ve böbreklere komut gider adrenalin salgılanır.

Beyin algılamaz, yorumlamaz da. Mesela kötü kokulu bir odaya veya kötü kimyasalların olduğu bir odaya girdiğinde, çevreden gelen sinyalleri, bedenin diğer organlarının nasıl etkileneceğini çıkarmak aracılığıyla diğer organlarla bağlantı kurar. iletişimdir vazifesi. Ona göre kokunun veya kimyasalların iyi veya kötü olduğuna karar verirsin. Beyinin önemi hayatidir. İletişim ve bedensel birliktelik, haberdarlık sağlanmak zorundadır. Yoksa beden ayrışır, parçalanır, bölünür. Yorumlayan organlar ve kaslardır. Hafıza diye bir şeye de sahip değildir. Sadece organların ve kasların bilgileri hafızaya almasına aracılık eder.Açlık halinde glikozu ilk beyin tüketir.

Serdar
23-02-2009, 23:23
http://img6.imageshack.us/img6/2096/resim037.jpg (http://img6.imageshack.us/my.php?image=resim037.jpg)

Şu şekilde birşey düşün. Buradaki okların her kesişme noktasını bir molekül, protein veya biyokimyasal tepkimeye giren bir molekül olarak kabul et. Oklar, yani çizgiler birer biyokimyasal reaksiyon, yani biyokimyasal yol izleri olsun. Şimdi burada bazı moleküller, birden fazla reaksiyona girebilmekte. Bazıları da tek bir yol izine sahip olmakta. Bu çizim sadece basitleştirilmiş bir çizim. Gerçek canlıdaki yol izleri bundan alabildiğine daha karmaşık ve geniş. Bir balıkçı ağını hayal et. Ondan bile daha karmaşık. Canlı hücre zarının içinde birçok reaksiyon gerçekleşmekte.

1. Burada canlının ne olduğunu belirleyen etkenlerden birisi işte bu ağların oluşumu, dizilimidir. Bir A molekülü B, C, D molekülleriyle reaksiyona girip, E,J ve F moleküllerini oluşturmakta. Başta bir canlıda ise, Z molekülü var, bu Z molekülü, H ve G molekülleriyle tepkimeye girerek E ve F moleküllerini oluşturmakta. Farklılığın yani, canlının maymun mu yoksa ahtapot mu olacağını belirleyen etkenlerden birisi bu.

2. En önemlisi, ise şu: 6 tane A molekülü var sayalım. Mesela birim zamanda 2 A molekülü, 2 B molekülü ile 3 A molekülü 3 C molekülü ile ve 1 A molekülü de 1 D molekülü ile reaksiyona girmekte. Başka bir canlıda veya canlı sisteminde ise C molekülleri 6 A molekülünden 1 birim pay olarak reaksiyona girmekte. D molekülleri de 4 pay alarak, yani 4 D molekülü 4 A molekülü ile reaksiyona girmekte. Geriye kalan 1 A molekülü de 1 B molekülü ile eşleşmekte. Böylece bütün moleküler reaksiyonların kendisine özgü birer frekansı olmakta. Yani her yol izinin kendine ait bir hızı olmakta. VE ayrıca her yol izinin kendisine ait bir biyokimyasal dengesi olmakta.

İşte kalıtımdaki bilginin kaynağı, bu büyük ağdaki, reaksiyonların birbirleriyle olan frekansları ve etkileşimleridir. Döl adı verilen hücrelerde, hücre bütünsel yapısında bu frekansları ve moleküler ağ yapısını taşır. Her nesilde çevre koşullarının değişmesi ile, değişik çevre şartları ile karşılaşma sıklığının büyüklüğü ile doğru orantılı olacak şekilde, bu ağda belli oranda değişiliğe sebep olur. Bu şekilde farklılaşma ve evrim gerçekleşmekte.


Frekans: birim zaman başına bir olayın gerçekleşme sayısıdır. Periyotun çarpmaya göre tersidir.

Ayejj
24-02-2009, 14:07
Sn Serdar ,
Katılıtımda biyokimyasal yol izlerinin etkili olması iddianı Lamarck ın kazanılmış karakterlerin iletimi tezine benzetiyorum.

Peki biyokimyasal yol izlerinin kalıtımda belirleyici olduğunu kabul edersek hücre çekirdeğindeki DNA nın fonksiyonu nedir?

Serdar
24-02-2009, 18:46
Benim iddiam değil, Sayın Ayejj. Yazılarımı okudusan analaman lazım. Ama katıldığım ve savunduğum bir açıklama.

Serdar
24-02-2009, 22:46
http://img24.imageshack.us/img24/3840/resim044.jpg (http://img24.imageshack.us/my.php?image=resim044.jpg)

W. Reich, Kanser, Sayfa 65 (Kitap 1930 ve 40'larda yazılmıştır.)

evrensel-insan
02-09-2010, 06:09
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
25-09-2010, 00:27
Bilimadami elbette bir inanca sahip olabilir, ama labaratuvar kapisinda o inancini birakmalidir, sayet gercekten bilim uretmek istiyorsa.. Yani birbirine karistirmamalidir.

evrensel-insan
25-09-2010, 00:38
Saygideger neva;

Aynen. Bir de epistemolojinin ustune cikip, spekulatif bir teoriyi bilimsel olarak ortaya atmamalidir, buna kendisi inansa ve bunu kendisi kendine dogrulasa bile.

Onemli bir konuda, bilimsel her turlu cabasini, ne kendi cikarina, ne de herhangibir zihniyet, ideolojik inancsal dogru cikarina degil; insanoglu turu ve birinin bilgilenmesi, haberdar olmasi adina harcamalidir.

Cunku bilim ve bilimsellik, TARTISMA ACMAK DEGIL; BIR SEYE ACIKLIK GETIRMEK, BELIRTMEK VE ORTAYA KOYMAKTIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : Mumkunmu?, Mumkunse, nasil?

evrensel-insan
02-04-2009, 17:56
Saygideger arkadaslar;

Dunya, ayni 24 saat birimi icerisinde; cografi olarak; dunu, bugunu ve yarini yasarmi? Yasarsa; Turkiye'yi baz alarak; hangi saat dilimleri arasinda; zamanin bu uc farkli dilimini yasar? Yasamazsa, neden yasamaz?

Saygilarimla;
evrensel-insan

azınlık
02-04-2009, 18:01
Selam,

Yanlış hatırlamıyorsam Japonya'nın falan doğusundan geçen bir "gün değiştirme çizgisi" var. Belki orada benzer birşey olabilir.

A.

pante
02-04-2009, 18:27
Dunya, ayni 24 saat birimi icerisinde; cografi olarak; dunu, bugunu ve yarini yasarmi? Yasarsa; Turkiye'yi baz alarak; hangi saat dilimleri arasinda; zamanin bu uc farkli dilimini yasar? Yasamazsa, neden yasamaz?


24 saatte yaşayamaz.
24 saat + 1 salisede yaşar. :)

azınlık
02-04-2009, 19:38
Aslında bugün, veya an, dün ve yarının izdüşümüdür. Bugün aslında dün ve yarındır.

A.

kappapi
02-04-2009, 21:08
Dünya üzerindeki 2 nokta arasındaki saat farklı en fazla 12 saat olabilir o yüzden dün'ü, bugün'ü ve yarın'nın aynı anda yaşanma şansı yok.

DreiMalAli
03-04-2009, 18:31
Dünü ve yarını değil ama "Tam 1 günü" istediğin kadar kısa bir süre içinde yaşayabilirsin.
Hem Kuzey Kutbunda hem de Güney Kutbunda (coğrafi kutuplarda).
Merkezi tam kutup noktasında olan ve çevresi 1 m olan bir çember üzerinde ne kadar çabuk dönersen, 24 saatı değil ama tam 1 günü o kadar hızlı yaşamış olursun. :D
Çünkü Dünya'nın 24 tane saat dilimlerinin uzantıları kutup noktalarında buluşurlar.

Sevgiler

evrensel-insan
03-04-2009, 18:42
Saygideger DreiMalAli;

Peki; 24 saatin geriye kalan zamaninda da yasarsan ve gunu daha once yasadigini dusunursen; gundisi yasanan bu zaman hangisi; dun mu, yarin mi?:D

Saygilarimla;
evrensel-insan

DreiMalAli
03-04-2009, 20:03
Sevgili evrensel_insan,
dün; bilinaltına yerleşmiş dürtükleyip durur.
Yarın ise hep riziko doludur. Nerden vuracağı bilinmez.
Dünün şerrinden ve yarının belasından kaçıp şimdiki zamana sığındım.
Amin.

Şimdiki zamanda yaşadığım için, ne "dün" hakkında bir tecrübem vardır, ne de "yarın" uzmanlık alanıma girer.
Bu yüzden ne 24 saattan geriye kalan trilyonlarlarca saatı yaşayabilirim ne de yaşadığımı düşünebilirim.

Sevgiler


Orijinalini görmek için tıklayınız : Homo- veya Homeo- Ne Demektir?

evrensel-insan
21-06-2009, 16:33
Saygideger arkadaslar;

Burada; bilimin sormadigi, ya da sormaya "cesaret edemedigi bir konuyu isleyecegim.

Homo veya hom, ya da; homeo; eski yunan dilinde kok olarak AYNI demektir. Latince kullanim olarakta; (1590-1600) homo man, yani adam olarak kullanima gecmis; yine latince humus tan, hemo, yani dunyali olan acilimiyla, humanus tan; human acilimi kazanmistir.

Simdi soruyorum? Ayni olan nedir? Bu ayni somut mudur, yoksa soyutmudur? Madem ayni; o zaman; ayrim ve fark yani mukayeseli karsitlik nereden gelmektedir? Ayni ozmudur?, gorunusmudur? Fark veya ayrim! ozde mi?, yoksa gorunustemidir?

Eger ayni ise; Fark ve ayrim, yani karsitlik; bu aynidan turetilmemismidir?, ya da fark veya ayrim ve de karsitligin, kokeni ve temeli nedir ve nereden gelmektedir?

Yukaridaki oz; seyin tabiati, karakteri yani gorunmeyen kismi anlamindadir.

Ayni mi, yoksa; fark ve ayrim ve de karsitlik mi? dusunce urunudur?
Inanc urunu hangisidir?

Kisaca; bes duyu ile algiladigimiz mi, yani somut mu aynidir, ya da farkli ve karsitlidir?
Yoksa; sezgi ve duyum olarak algiladigimiz mi, yani soyut mu aynidir?, ya da farkli ve karsitlidir?

Yazar arkadaslarimin bu konudaki bilimsel, felsefi ve de ideolojik inancsal yanitlarini bekliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
21-06-2009, 17:57
Saygideger arkadaslar;

"Y ve X lere girecegim" diye cekinmeyin. Ister evrimden, ister biyolojiden, ister pozitif bilimden v.s.; hangi konudan olursa olsun, bir giris yapin.

Bakalim; Ayni, ayrim, fark ucleminin diagnostigi ve ctetolojik yapisi nasil ortaya cikacak? Dogal mi, yani evrimci mi?, fiziksel mi? Yoksa; yine dogal mi, evrimci mi? ama; dusunsel mi?

Evet; ayni, fark ve ayrimin; kokeni, temeli nedir?, nerden gelir? Getiren nedir? Degisime ugramismidir?, ugramamismidir?

Ayni ile adam'in bagi nedir? Insanoglu kavramindaki; Oglu adamdan geliyorsa; insan da aynidan geliyorsa;hem eski yunan koken ve hem de latin kokenin, ayni kelimeyi iki farkli kavram olarak olusturmadaki bagi nedir? Homo-ayni, homo-insan AYNIINSAN.

Peki, fark ve ayrim nerden geliyor? Aslinda; bilimin giripte izah edemedigi ve daima kacindigi; ustelik; insanozalyhte olarak; DNA, gen, kan ve deri; gorunus "farklarini" dusunce olarak AYIRMASI NIN ALTINDA YATAN MENTALITE NEDIR? Daha bu konuda cok soru sorulabilir.

Evet; AYNIYI VEREN CTETOLOJIK KOKEN NEDIR? Fark ve ayrim; bu kokenin temelimidir?, yoksa; "baska bir yerden" mi gelmektedir?

Buyrun, yanitlarinizi bekliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

milomanara
21-06-2009, 19:11
Sevgili evrensel,

homo; ön ek ve sıfat olarak "aynı" anlamındadır ama isim anlamı "insan" demektir. Homo sapiens[bilge-insan] oluyor.

Etimolojisi: http://www.etymonline.com/index.php?search=homo+sapiens&searchmode=none

evrensel-insan
21-06-2009, 19:15
Saygideger milomanara;

Bu bilgileri ben zaten verdim. Siz sorulara cevap verin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

milomanara
21-06-2009, 20:15
Sevgili evrensel, anlatmaya çalıştığım "aynı" ve "insan" arasında bağlantı olmadığıydı. Aynı kelimenin farklı cümle ögesi olarak kullanılması kelimenin diğer anlamıyla ilişkili olması anlamına gelmez.

"Yalnız" kelimesi gibi:
Yalnızlık Allah'a mahsustur.(i) Yalnız kadın sorunlarıyla anlatıyordu.(s)
Tek sorunu yalnız yaşamaktı.(z)Bu sorunları yalnız o çözer.(edat)
Bunları size alırım;yalnız derslerinize çalışırsanız.(bağ.)

evrensel-insan
21-06-2009, 20:26
Saygideger milomanara;

human'in kokeni nedir? ve homo on eki ne olarak kullanilir. Homosexual, homomorphic, homogenic, Neden homo sapiens te; andro veya antropo, ya da direk human degil.

Hep homo; homo eractus, homohabilis v.s.

Ama konu bu degil. Siz sorulara konsantre olunuz, lutfen.

Ya da soyle sorayim. Insanoglu turunu AYNI kilan nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

İvan Karamazov
21-06-2009, 20:32
"homo" ve "homeo" sanırım tam olarak aynı anlama gelmiyor mesela matematikte birbirinden farklı anlamlar üretir... matematikteki morfizma için homomorfizma ve homeomorfizma gibi iki farklı kavram vardır ve ikisi de birbiriyle alakasızdır :)

evrensel-insan
21-06-2009, 20:36
Saygideger Ivan Karamazov;

Konumuz, Aynilik, fark ve ayrim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
21-06-2009, 20:49
Saygideger arkadaslar;

Bakin: Man, woman, human; male, female

Woman deki ; wo, womb, yani ana rahmi demektir ve ordan gelir. Dolayisiyle, woman; "erkegin geldigi yer" demektir. Yani ortada kadini veren bir kavram, ifade ve anlam yoktur. Ayniligi bu temelde inceleyin ve degerlendirin.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
22-06-2009, 15:09
Saygideger arkadaslar;

Insanoglunu; diger canlilardan farkli kilan; tursel AYNILIGI nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

walla
23-06-2009, 06:45
Saygideger arkadaslar;

Insanoglunu; diger canlilardan farkli kilan; tursel AYNILIGI nedir?

Saygilarimla;
evrensel-insan
Tüm canlıların türsel AYNILIĞI üreyebiliyor olmalarıdır.

evrensel-insan
23-06-2009, 18:30
Saygideger walla;

Soru; insanoglunun, diger canlilardan FARKLI olan tursel AYNILIGI.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
18-09-2010, 16:34
Otekilestirebilmesidir.

AerA
18-09-2010, 18:44
Burada; bilimin sormadigi, ya da sormaya "cesaret edemedigi bir konuyu isleyecegim.

Sayın evrensel-insan ;

Bu körlemesine bir uçuş olmamış mı?
Bilimin sormadığı veya sormaya cesaret edemediği fikri sadece size mahsus olmasın.

Ben üniversite sıralarında iken, katalizör kimyasında dersinde, katalizörlerin reaksiyona girdiği ve değişmeden çıktığı anlatılmakta idi. Lakin peşinden de eklenirdi; aynı madde çıkıyor olsada bu aslında bir çok reaksiyonda AYNI madde değil, TIPKISI bir başka maddedir.

Anlıyacağınız bana anlatılan bilimde ne sorulmamışlığı, ne cesaret edilmemeişliği yoktur. Aksine sorulmuş hatta iç yüzü aydınlatılmıştır.

Aşağıdaki resimde HA bir katalizördür ve reaksiyondan aynı şekilde çıkar denilmekte. Nitekim reaksiyondan bu gözlensede artk HA'nin H atomunun farklı bir yerden geldiğini görebiliyoruz sanırım. Bu yüzden aslı olan 1.madde değil tıpkısı olan 2. bir madde çıkmaktadır.

http://instruct.uwo.ca/chemistry/373f/Nifty%20Stuff/Aldol%20Reaction_files/image002.gif

esen kalınız.

AerA
18-09-2010, 19:04
Mesaja ekleme sürem dolduğu için yeni bir post atıyorum.

Bilimin bahsettiği "aynı" kavramlarına hep bu gözle bakılmalıdır. Homojen Karışım derken her kesitinin bileşimi aynı olan bir karışımdan söz edilmekte, ama aynı derken, tıpkısı gibi, anlamındaki bir aynı.

Bilimin ağzından aynılığı kendi bildiğim bilim ile anlatmaya çalıştım.

taylan
18-09-2010, 20:55
insanoglunun, diger canlilardan FARKLI olan tursel AYNILIGI.

İnsan, hayatta kalmış tek hominid türüdür. Bir rakibi yoktur. Savanadan kendi türüyle galip çıkmıştır. Bir süre eski öncülleriyle yaşamı paylaşmış ama bu yeni türün uyum ve üremede gösterdiği üstünlük eski öncüllerin giderek yokolmasına ya da yeni tür içine elenerek karışmasına yol açmıştır. Üstünlük sağlamasının altında yatan nedenlerin en önemlilerinden biri neotenik bir evrim sürecinden geçmiş olmasıdır. İnsan bebeklerinin çaresiz ve çok masraflı oluşu sürekli olarak nüfüsun artırılmasıyla ve sıkı toplumsal bir hiyerarşinin kurulmasıyla dengelenmiş bu da türsel aynılığımızın kalıcı olmasını sağlamıştır. Şu anda iklime bağlı değişkenlerle fenotip olarak ırklara ayrışmış gibi görünsek de gerçekten de türümüz tek bir prototibin lokal farklılıklardan oluşmaktadır.

Dünyada tek bir insan türü yaşamaktadır. Ama sürekli biriken farklılıklar yeryüzünde birden fazla insan türünün ortaya çıkmayacağını garanti etmez.

Benim gelecekle ilgili bir varsayımım var. İnsan ırkının ikiye bölüneceğini düşünüyorum. Dünya imkanlarını kendi çıkarları için kullanan bir azınlığın karşısında çok büyük bir nüfusun kıtlık ve açlıkla savaş halinde olacağı ve bunun yaratacağı trajik seçilimin sonuçlarında insan ırkının evrimleşerek ikiye bölünebileceği ihtimali üzerinde duruyorum. Türsel aynılığımızın geçici olduğunu bunun mutlaka bir noktadan sonra dallanarak farklı bir türe dğru dönüşebileceğini tahmin ediyorum.

Saygılar

evrensel-insan
18-09-2010, 21:04
Saygideger arkadaslar;

Yanit, aciklama ve yorumlar icin tesekkurler. Yalniz, sorulan sorulara pek yanit olmamis. Sorulari asagiya bir daha yaziyorum. Hangi soruya cevap veriyorsaniz, ona gore belirtin ki, okuyan kisi de neye cevap geldigini algilasin.

Simdi soruyorum? Ayni olan nedir? Bu ayni somut mudur, yoksa soyutmudur? Madem ayni; o zaman; ayrim ve fark yani mukayeseli karsitlik nereden gelmektedir? Ayni ozmudur?, gorunusmudur? Fark veya ayrim! ozde mi?, yoksa gorunustemidir?

Eger ayni ise; Fark ve ayrim, yani karsitlik; bu aynidan turetilmemismidir?, ya da fark veya ayrim ve de karsitligin, kokeni ve temeli nedir ve nereden gelmektedir?

Yukaridaki oz; seyin tabiati, karakteri yani gorunmeyen kismi anlamindadir.

Ayni mi, yoksa; fark ve ayrim ve de karsitlik mi? dusunce urunudur?
Inanc urunu hangisidir?

Kisaca; bes duyu ile algiladigimiz mi, yani somut mu aynidir, ya da farkli ve karsitlidir?
Yoksa; sezgi ve duyum olarak algiladigimiz mi, yani soyut mu aynidir?, ya da farkli ve karsitlidir?-e.i.-

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
18-09-2010, 22:45
Saygideger arkadaslar;

Simdi soruyorum? Ayni olan nedir? Bu ayni somut mudur, yoksa soyutmudur? Madem ayni; o zaman; ayrim ve fark yani mukayeseli karsitlik nereden gelmektedir? Ayni ozmudur?, gorunusmudur? Fark veya ayrim! ozde mi?, yoksa gorunustemidir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayın evrensel-insan ;

Ben yine katalizörüm HA moleküllemesi üzerinden gideceğim.

Evet bu aynılık somuttur. En küçük yapı taşına (proton, nötron ve elektron dizilimi) kadar somuttur. Aynı zamanda sahip olunan H atomu ilk baştaki atom değil, onun tıpkısı başka bir atom atom olduğundan aynılık görünüştür. Bu aynılık düşüncelerimize de yansıdığından ve aslında ilk baştaki H ile sonraki H, tıpkısı atomların yerdeğiştirmesi olduğundan soyutturda. Öz şeyin tabiatı-karekteri olarak tanımlanmışsa eğer,Tıpkısı atomların yerdeğiştirmesinden bir farklılık elde edilmediği için, aynılık özdedirde.

Benim bile başım döndü.

esen kalınız.

Natan
18-09-2010, 22:55
Şuana kadar hiç karşılaşmadığım bir soru bu. İlk okuduğumda şaşırdım ve söyleyecek bir söz bulamadım.

Gerci şuanda bile sorunuza verecek mantıklı bir cevabım yok ya neyse. Sorunuzdan anladığım şey üzerine görüş bildirmek istedim.


insanoglunun, diger canlilardan FARKLI olan tursel AYNILIGI nedir ?
İnsanoğlu cevresi ve kendi hakkında bilgi edinen ,soran , sorgulayan - sürekli öğrenme sürecinde olan ,sosyal bir varlık. Bu varlığın cevresindeki diğer farklı türlerden bir yada bir kaç farklılığı vardır. Örneğin bilinç, seçim, cevresini değiştirebilme özelliği, şeylerden edindiği verileri değerlendirebilmesi vs.

Bunlar insan türünün diğer türlerden farklı bir özelliği olarak ifade edilir.

"Türsel aynılığı nedir ? " sorunuz çok yönlü bir ifadeyi kapsıyor diye düşünüyorum.

Aynı türü oluşturan insanoğlu diğer kendi türlerinden hem aynıdır hem farklıdır. öznel gerceklikleri temelinde varlığı ele alış tarzları ve varlıktan anladıkları farklı olabilir. Bu dinamiklikliği ve değişimi kapsıyor. Her insan olguları kendi algısına göre değerlendirir dersek yanılmış olmayız.

Konuya bir yön vermenizi bekleyerek burada kesiyorum .

saygılarımla

natan

evrensel-insan
18-09-2010, 23:21
Saygideger AerA;

Aynilik, bir seyin en temel birlikteligidir. Mesela canlilari canli kilan ortak ayni nedir?

Cansizlari cansiz kilan ortak ayni nedir?

Hem canliyi, hem cansizi ortak kilan ayni nedir?

Bu ayni temelinde canliyi, cansizdan ayiran fark nedir?

Bu ayrim, neye ve kime gore yapilir?

Eger genel temelde, ayni ve farki ayrim olarak algilayamazsak; ayni cesidin, yani canli veya cansiz cesidinin, kendi icindeki fark ve ayrimini da algilayamayiz.

Bu temelde, ayni, fark ve ayrim nedir? Bu butunun bir siniflanisimidir, yoksa parcanin bir siniflanisimidir?

Butun icindeki farkli parcalari, birbirinden ayiran ve bu parcalari ayni parca butunu yapan nedir?

Ben istersen bir cumle yapayim, sen o cumleyi degerlendir. Ayni, ayrilmis farklar butunudur.

Ayrica ayrim ve fark ta ayni anlami vermez. Ayirmak, birbirinden uzaklastirmaktir. Fark ise, ayninin bunyesindeki cesitliliktir.

Mesela, insanoglu organlari, biribirinden farkli olmasina ragmen; AYRI DEGILKDIR. Cunku ayri olsa insanoglu vucudu bir turunun biri olarak butunlesemezdi. Turun birinin butunlugu, farkli organlarin birlesimidir.

Mesela, insanoglu turunu farkli organlari ile ayni yapan, hepsinde ayni organlarin olmasidir.

Ama insanoglu turunu kendi bunyesinde farkli yapan; dis gorunusu ve dusunce ve davranisinin farkidir. Bunlari ayirirsak, butunlugu saglayamayiz. Ama; bunlari butunun birer farkli parcasi olarak algilarsak ve bu farkli parcalarin butunu olusturdugu, ayni organlar gibi algilarsak, o zaman tur butunlugunu farklariyla birlikte algilariz.

Oyuzden Ayninin, farklari ile butunlugu baska; farklarinin ayrilmasi ve butunun bolunmesi baskadir.

Bu da bize, ayniyi olusturan farklarin ayrimini degil de, farklarin butunlugunu algilatir.

Bu da, ayni butunun farklarinin butun bunyesinde tutulmasi mi, yoksa farklarin bir fark eliyle, butunu parcalara ayirmasi mi?, dusuncesinin hangisinin ne/kim temelinde uygun/uygunsuz oldugunu sorgulamamizi getirir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
18-09-2010, 23:53
Sayın evrensel-insan ;

Okuduğum ve okuttuğum bilimin ışığında diğebilirim ki farklılık bütünde kendini belli etmektedir. En küçük parçada farklılık yoktur. Farklılık dizilimden kaynaklanır, süreçten kaynaklanır. Bu yüzden yine diyebilirimki "aynı fark ve ayrım", "bütünün sınıflanışıdır."

Örneğim yine kimyadan gelecek gibi...(gibisi fazla)

İzomeri derler bir hadise vardır. Yapısı aynıdır, lakin dizilimi aynı değildir. Öz şayet maddenin davranışını tanımlar ise, özüde nerede ise aynıdır. izomerler aynı kimyasal yapıya sahip, aynı reaksiyonları veren, aynı moleküllerdir. Lakin uzaysal yönlenmelerindeki farklılıktan, biyolojik olarak anormal bir farklılık yaratır. Bu noktada bizler bu aynılığı kendi içinde sınıflandırırken etkilerinden ötürü de farklılaştırmaktayız.

Bu temelde, ayni, fark ve ayrim nedir? Bu butunun bir siniflanisimidir, yoksa parcanin bir siniflanisimidir?

Bütününde-parçanında sınıflanışıdır ayrım ve fark. Parçanın parçasının parçasının....gidilirse bir aynılık çıkar ortaya.

saygılar.

evrensel-insan
19-09-2010, 00:09
Saygideger AerA;

Herhangibir atomu, hucreyi, kimyasal elementi, ya da fiziksel butunu, daha detayli incelediginde; ortaya cikan AYNILIK MIDIR/FARKLILIK MIDIR?

Butunu ortaya koyan; butunun farkli parcalarindan birinin, kendini ayirarak; kendi farkiyla butunu ortaya koymasidir.

Iste bu temelde, butunu ortaya koyan, kendini diger farklardan AYIRMIS fark, AYRILMISLIGI ILE Hem butunu, hem de kendinden ayirdigi diger farklari, kendi farkida dahil; kendi fark ayrimiyla nasil ortaya koyabilir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
19-09-2010, 00:23
Sayın evrensel-insan ;

Herhangibir atomu, hucreyi, kimyasal elementi, ya da fiziksel butunu, daha detayli incelediginde; ortaya cikan AYNILIK MIDIR/FARKLILIK MIDIR? -e.i-

Daha detaylı incelemelerde ortaya çıkan aynılıktır. Çünkü detaylı incelemede bütünün en küçük parçasına kadar inmiş oluyorum ki ben aynılık buluyorum. Lakin bütünü oluştururkenki dizilim ve süreç farklılanmayı ortaya çıkarmakta.

Iste bu temelde, butunu ortaya koyan, kendini diger farklardan AYIRMIS fark, AYRILMISLIGI ILE Hem butunu, hem de kendinden ayirdigi diger farklari, kendi fark ayrimiyla nasil ortaya koyabilir? -e.i-

Bu bakımdan da, ilgili fark, kendinden bir bütün oluşturmak zorunda. Diğer farkların oluşturduğu bütün ile kendi bütününü analiz etmeli.

saygılar.

evrensel-insan
19-09-2010, 00:29
Saygideger AerA;

Diğer farkların oluşturduğu bütün ile kendi bütününü analiz etmeli.-AerA-

Kendini fark olarak AYIRMIS bir fark; kendi ayrimciligiyla, hem kendi farkini, hem diger farklari, hem de butunu nasil analiz edebilir?

Bu analiz, butun ya da diger farklar yerine, sadece kendisini fark olarak ayirmis farka ozgu bir analiz olmaz mi?

Bu analiz de,m diger farklarin ve butunun kendi adlarina rolu nedir?, cunku onlar sadece, kendi farkini ayirmisin, analizi ile ortaya konmustur. Neden diger farklari ve butunu icersin, ya da ilgilendirsin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
19-09-2010, 01:30
Sayın evrensel-insan ;

Sorunuza verebildiğim yegane cevap, beraberinde bir çok soruyuda getirdiğinden ve haklı sorulara getirebileceğim bir açıklama bulunmadığından, bu noktada bir şey söyleyemeyeceğim.

esen kalınız.

evrensel-insan
19-09-2010, 03:05
Saygideger AerA;

Samimi cevaplarin icin tesekkurler.

Istersen, bu konuyu ve sorulara; insanoglunun, hem bir tur butunu ve biri, hem de evrenin bir parcasi olarak, kendi ayrimciliginin farkiyla, hem diger parcalari, hem evrenin butununu nasil ortaya koydugunu; hem de kendi tur butunu icindeki farkliligin her farkinin ayrimciligiyla, kendi tur butununu nasil ayirdigini sorgulayarak bakabilirsin.

Tabiki bu sorgulama, kendinin de insanoglu turunun bir biri oldugunun isiginda olmalidir. Cunku bakis acisi; hem kendi turun bunyesindeki ayrimci farkin temelinde, hem de evren butunu icindeki bir parca olan insanoglu turunun, bir ayni biri olman temelinde, turun disindaki parcalara ve butun evrene bakisin olacaktir.

Yani farkin ayrimciliginin bakis acisi iki turludur. Bir kendi turune ve birine bakis, yani, kendi turunun ve birinin ayniligi, butunlugu; bir de kendi turun disindaki diger parcalara ve butune bakis. Yani; ayrimci fark insanoglunun kendi ayrimci farkiyla, kendi disindaki parcalara ve butune bakisi.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-09-2010, 03:34
Saygideger natan;

insanoglunun, diger canlilardan FARKLI olan tursel AYNILIGI nedir ?-e.i.-

Konuya, daha detayli yanasabilmen acisindan, ben sana bu TURSEL AYNILIGI soyliyeyim. Insanoglunun, diger canlilardan farkli olan tursel ayniligi SOYUTLAMA yetisi/ozelligidir.

Ama, sorun bu soyutlama yetisinin, tursel butunlugu, ayniligi korumasi yerine, tursel butunlugun bunyesindeki bugunku her turlu ve her konuda ortada olan ayrimciligi getirmistir. Cunku soyutlama yetisini kullanimin temeli, FARKLARIN BIRLIKTELIGI, BUTUNLUGUNE DEGIL; FARKLARIN, BIR AYRIMCI FARKIN AYIRMASI TEMELINDE, FARKLARIN AYRISTIRILMASINA YONELIK OLMASIDIR.

Iste ayniligin, farklarinin ayrilmasinin ve ayrismasinin temeli, bu soyutlamanin yapilans ve isleyisinde yatmaktadir. Bu sorun, dogal zihniyetin AYNI KOKENININ sorunudur. Cunku koken, temel farklarini birlestirecegine, her temel ayrimciliginin, kendi temel farkiyla; diger temelleri kokten ayirmasi ve sadece kendi ayrimci temelini kok yapmasidir.

Boylece, her ayrimci temel; kendini kok ilan ederek, kendi koksel ayrimciligini ortaya koyar. Halbuki tum temeller, AYNI KOKENIN, FARKLI (Ayrimci degil) temelleridir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-09-2010, 04:18
Saygideger arkadaslar;

Katilimlar ve onlarin dogurdugu, son iki mesajla detaylanan konunun biraz daha aydinliga kavusmasi adina, Butunun bir parcasi ve epistemolojik gerceklik olarak SOYUTLAMA YETISI olan tek parcasi olan, insanoglu turu ve birinin, kendi parca ayrimciligi farkinin, kendi turu aynisi soyutlamasinin sorununa biraz detay katalim.

Nedir, bu tursel ayniligi ve diger parcalardan ayiran fark soyutlama yetisinin sorunu?

Sorun, bu soyutlama yetisinin, ayni kokeninin farkli temellerinin, her temel ayrimciligi adina,m ayrilan temelin ayni kokeni, kendi ayrimciligi adina ortaya koymasi ve ortaya cikan temeller arasi ayrimciliktir.

Insanoglu soyutlama yetisine bakalim. Nedir bunlar; dil, felsefe, bilim ve bunlara verilen ve bunlari fark olarak biribirinden ayiran,m kurallar, kaideler, temeller, yasalar v.s., kisaca KURGULARDIR.

Mesela, dunya dilleri farkli olarak AYRILMISTIR, fakat her dil kendi icinde, belirli bir sayida DEGISMEZ, AYNI ALFABEDEN OLUSUR. Buradaki fark ve ayrim, kurallarla olusturulan kelimelere yuklenen anlam ve iceriktir, yani, AYNI KELIMENIN SOYUTLAMASIDIR.

Bilimde de, ayni sorun yasanir. Her bilim dali, biribirinden temeller, olarak AYRILMIS ve her bilim dalinin kendi icindeki temeli DEGISMEZ, AYNI formullere, postulatlara, maximlere, belgitlere ve ON KABULLERE dayandirilmaktadir. Ama, ayni kelimede oldugu gibi, biliminde terimlerinde degil, fark; terimlere yuklenen anlam ve iceriklerde ortaya cikar. Yani, AYNI AXIOMUN SOYUTLANMASIDIR.

Felsefede de durum farkli degildir. O da belirli dallara ve disipinlere ayrilmis ve AYNI DEGISMEZ, ideolojiler temelinde AYRILMISTIR.

Butun bu orneklerden, ortaya cikan AYNI, SOYUTLAMADAKI AYRIMCILIK VE SOYUTLAMA FARKIDIR. Bir aynilikta, ON KABUL, DEGISMEZLIK temelidir.

Iste butun bu fark ayrimciliginin, AYNILIGI bizi tek bir noktaya goturur, o da INANCtir.

Yani, tum bu soyutlamanin ayrilan her dalindaki ortak ayniligin ozellikleri, bize inancin temellerini ve ozelligini verir.

Iste, bu da insanoglu soyutlamasinin, ayni kokeninin farkli temellerinin temel icerigindeki ayristirma farki;AYNI KOKENIN ayrilmis temellerinin AYNI OZELLIKLERINI verir.

Bu da kisaca, dogal zihniyetin; ayni kokeninin soyutlamasindan kaynaklanir. Cunku bu zihniyetin soyutlamasinin temeli, farklari ayirmaya ve ayrilan fark temelinde AYNIYI ortaya koymaya ve bunun icin de degismezleri kullanmaya mahkumdur.

Iste insanoglu turu ve birinin, bugun hem kendi bunyesindeki, hem de dile getirdigi, kendi parcasi disindaki parcalarda ve de evren butununde yarattigi, karmasa, tartisma, kaos v.s. bu dogal zihniyetin yapilanis ve isleyisinin AYNILIGIN, AYRILMIS FARK VE BU FARKLARIN HERBIRININ AYRI AYRILMISLIGI TEMELINDEKI AYNI KOKENIN, FARKLI TEMELLERINI BIRBIRIYLE TARTISTIRAN icerigi ve isleyisidir.

Yani, soyutlama=inanc, AYNI KOKENININ, ayrilmis temellerinin kendi ayrilmisligini temel almasidir.

Halbuki, soyutlama= belireni, belirlemek ve belirtmek olmali, bu da sadece gozlem, deney, bulus, inceleme, arastirma, sorgulama calismasinin ORTAK, AYNI SOYUTLAMASI OLMALIDIR. Bu soyutlama, gozlem, deney, bulus, sorgulama v.s. ye paralel olarak, DEGISEBILIR, DEGISTIRILEBILIR, YANLISLANABILIR olmali ve gercekligi, sabitlenmemelidir.

Iste bu soyutlama, inanc ve inancsalligin her turlu zihniyetini, degismez, sabit, sahiplilik, on kabul v.s. iceren SORGULANMAZLARINI bertaraf edecek ve soyutlama yetisi, farklarinin ayrimciligini degil; farklarinin cesitliliginin butunlugunu saglayacaktir. Cunku butun zaten farklardan olusur. Ama; bir farkin temelinde fark ayrimciligi, degil butunu, kendine ayiran farkin kendisine bile bir isik tutmaz. Cunku inanc sonunda, on kabule ve bu kabulun dgismezligine dayanir. Ama, her farkin kendi ayriminin on kabulu ve degismezi kendi ayriminas gore olunca, ortaya "benim on kabulum/degismezim, dogrudur, iyidir, bilimseldir" tartismasi ve sonucsuzlugu ortaya cikar.

Dogal zihniyet, hangi konu da olursa olsun, temeli inanca, degismeze ve on kabule dayanir. Konunun tanri, madde, dusunce, ruh, etik degerler, metafizik ideolojiler olmasi bu, yapilanistaki ve isleyisteki AYNILIGI degistirmez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
25-10-2010, 02:26
Saygideger arkadaslar;

Guncelleme.

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : Bilimin Evren "cikmazi/celiskisi"

evrensel-insan
13-01-2010, 04:56
Saygideger arkadaslar;

Bilimin evren uzerine su anda pratikte ispatlanmamis, somuta indirgenememis bir suru spekulatif teorileri vardir.

Bilimin buradaki en buyuk "hatasi" evreni de, icindeki/uzerindeki parcalar gibi degerlendirmesidir. Evrenin uzerindeki her parca, kendi bunyesinde bir degisim, donusum, baskalasim ve olusum icindedir. Insanoglu da bu parcalardan biri oldugundan, kendi adina yarattigi zamani ve zamansal kavramlari, bu parcalara uygulayabilir.

Bir butun olan evrenin mekan olarak algilandiginda, ayni parcalari gibi; dogup (big bang) yasayip (genisleme) olmesi (daralma-buzusme) gibi bir icerige sokmak; bilimin kendi kendiyle celismesi ve kendi bindigi dali kesmesidir.

Enerjinin sakimi kanunu "hic bir sey yok olmaz ve yoktan da var olmaz" derken, bunu bir mekanda durmadan bir hareket halinde olan parca icin soylemistir.

Eger biz evreni de bir parca yerine koyarsak; o zaman onun da bir mekani olmasi gerekir ve bu bir kisir dongudur. Sonucta evren ile sorulan tum sorular zamansaldir ve zaman bir parca olan insanoglunun bir urunudur.

Evren bir mekan olarak; zamandan ve zamansal deger ve kavramlardan bagimsizdir ve zaman ve zamansal kavramlarla ortaya konamaz.

Cunku o zaman en basit soru akla gelir "Bu zamanin gectigi yer neresi?" iste sen bu yeri parcalari gibi zamana ve zamansal kavramlara (ilk, son, baslangic, bitis, sure v.s.) oturtursan, o zaman tanri ve yaratici gibi cikmaza girersin ve bu evrenin icine dustugu baska bir evren ararsin, ya sonucta bir evrende karar kilarsin, dini inanclarin tanrilarinda karar kildigi gibi ve onlarin durumuna dusersin, ya da durmadan bir mekan evren aramaya devam edersin.

Sonucta bilimin evreni de, butun degilde bir parca gibi degerlendirmesi, sonucta bilimi yeni bir butune yonlendirir ve bu kisir dongu boyle devam eder gider.

En basitinden, evren var olmustur bile demek, su soruyu cevapsiz birakir " nerde varolmustur?"

Bilim bence bu tip spekulatif teorilerinde dikkatli olmalidir. Yoksa bu isin sonu evrenin de bir tanri olmasi ve yaraticinin yaratilis cikmazina girmesidir.

CUNKU, VAR, VAR OLMA ve VARLIK ZAMANSAL SORULARDIR ve EVREN ZAMANSAL DEGILDIR VE ZAMANSIZDIR. Perpetual, yani daimi bir mekandir. Zaman ve zamansal degerler, veriler ve kavramlar insanoglu urunudur ve sadece parca icin bilimseldir, butun icin degil.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
13-01-2010, 05:28
Saygideger arkadaslar;

Evren uzerine ortaya atilan teoriler de, insanoglunun dogal dusuncesinin yapilanis ve isleyis sabitliginin ve ayniliginin bir urunudur. Karekteri hem ikilem; evrenin dogumu (big bang) veya evrenin....si, ve karsitlik.

Ilk karsitlik, bilindigi gibi, once ortaya atilan teorinin sabitligi (steady state theory) ne karsilik, buyuk patlama hareketi (big bang) olarak gelisti. cunku sabitlik ile hareket karsiliklidir. Bu teori daha sonra hareket temelinde, genislemeye ve buyumeye (expension) tasindi, simdi de yine bunun karsiti; daralma, kuculmeden bahsedilmekte ve big bang'i karsitligi olan big crunch (buyuk catlama) ya dogru yonlenmektedir.

Iste inanoglunun en buyuk dogal dusunce temellerinden biri olan zaman ve zamansal icerik; burada da evrene verilmektedir.

Eger bir enerji varsa ve bu enerji yoktan var olamaz ve vardan da yok edilemezse, bu enerjinin yasam surdugu bir mekan olmak zorundadir. Cunku mekan olmadan, varlik olmaz, var olmaz, var olmak olmaz.

Bilimin temeli var degil; bil dir. Bilmek ve bildirmek te, bilgidir. Evreni bilir ve bildirirsin. Bilen bildiren bir parca olan insanogludur. Bilip bildirdigi ve bildirecek oldugu da kendi parcasi, kendi disindaki parcalar ve butundur. Eger butunu parca yerine koydugun ve ona zamansal icerik verdigin zaman, bu zamanin vuku buldugu mekan sorunu gundemdedir.

Oyuzden bilimin evrene de bir parca gibi bakmasi ve kendi algisini her baska ve kendi parcasina yukledigi gibi yuklemesi kendi biliminin kuyusunu kazmasi demektir.

Evren perpetual, yani daimidir ve evren ile ilgili her turlu yanasimda zaman ve zamansal degerler kavramlar uygulanamaz. En azindan varsa, evrenin de icinde yer aldigi bir mekani, soyut teoride degil de; somut ispatta ortaya koyana kadar.

Evren nerede dogmustur, neyin icinde genislemektedir, neyin icinde buzusmektedir ve neyin icinde yok olacaktir? Evrenin mekani nedir?

Iste tum bu sorular evrene bir parca muamelesi yapmaktan dogar.

EVREN BIR PARCA DEGIL, BUTUNDUR,MEKANDIR, BOSLUKTUR. Taki icinde bulundugu baska bir butun, BOSLUK, MEKAN ortaya konana kadar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
03-10-2010, 08:35
Saygideger arkadaslar;

Prof. Hawking'in ,"tanri yok, evren kendi kendini YARATABILIR. Istenirse BILIM YASALARINA TANRI diyebilirsiniz" açıklamasıni da basliga ekleyerek, evren "cikmazi" nin, cikmazdan kurtulup kurtulmadigini, Hawking'in kisisel aklinin cumlesi ile guncelliyelim.

Hawking'in aciklamasinin da, bilimsel mi, yoksa inancsal mi oldugunu da "Bilimin evren cikmazi" uzerinden degerlendirelim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Natan
04-10-2010, 21:48
Bilimin evren yada canlılık uzerine su anda ispatlanmamis yada somuta indirgenememis pek çok teorisi olabilir. Bu insanoğlu için bir çıkmaz yada çözümsüzlük değildir.Bilimin hemen herşeye cevap vermesini de beklememiz gercekçi ve akılcı olmaz sanırım.


Bilimin buradaki en buyuk "hatasi" evreni de, icindeki/uzerindeki parcalar gibi degerlendirmesidir.- Evrensel
Elbette bilimin varlığa bakışı bütünsel değildir. Olmalı mıdır belki bu tartışılabilir . Fakat bilimin kendisine özgü yöntem /metodları vardır.

Bu yöntemler doğrultusunda varlığı parçalara ,birimlere bölerek onları kendi konuları dahilinde inceler. Burada bir problemimiz olmalı mıdır ?

İsterseniz bunu biraz daha somut bir örnekle dile getirelim.

Coğrafya bilindiği gibi insanı konu edinen pozitif bir bilimdir. Dağları, nehirleri,ovaları,iklim elemanlarını ele alması bu gerceği değiştirmez.
Doğal cevrenin insan yada canlı varlık üzerinde etkisini ele alırken neden-sonuç ilişkisini ortaya koyuyor. Bu bilimsel bir temel.Bu faktörden herhangi bir rahatsızlığımız olamaz ,değil mi?

Coğrafya kendi konusu dahilinde kendi bilimsel yöntemlerini ortaya koyarak bilimsel veriye ulaşmamızı sağlıyor. Coğrafyanın konulara ayrılması yada varlığı alanlarına göre bölmesi ve bu düzlemde incelemesi bir "hata" olabilir mi?

Ayrıca maddenin,dünyanın,yıldızların vs. ortaya çıkışı konusunda bilim insanlarının incelemelerine bakıyoruz.Onların büyük bir çoğunluğu büyük patlamayı işaret ediyor. Fakat henuz bu teori de tam olarak kanıtlanmış değil.

Ufacık bir hatırlatma yapalım .Elbette teori bilimsel çercevede farklı bir tanıma sahip. Günlük hayatta kullandığımız teoriyle ilgisi yoktur. Bilim alanında kullanılan teori ,mevcut bilimsel bilgi birikimine uygun olan ve büyük ölçüde doğruluğu kabul görmüş,kanıtlanmış hipotezlerdir. Fakat teori hipotez yada söylence ,varsayım değildir.

Big bang genel kabul görmektedir. Yine büyük patlamanın tam tersi büyük daralma ,sıkışma da bir başka hipotez. Bunun da doğruluğu yada yanlışlığı bilim insanlarınca ortaya koyulacaktır. Bunu ileride göreceğiz.


saygılarımla

Natan
04-10-2010, 22:33
Sevgili Evrensel ;

Aşağıda alıntıladığım şu cümleniz üzerinde epey düşündüm.İnsan türü şeyleri ortaya koyarak yada dile getirerek diğer varlıklardan bu noktada farkını ortaya koyar.Fakat bu kavramların dışında zamanı yaratan insan-türü değildir. Örneğin gece gündüz saat farkını biz mi belirliyoruz yoksa dünya’nın günlük hareketi mi?

Kavramların dile getirilişi ve bunun öznesi konusunda hemfikiriz.Buna bir itirazım yok. Bundan 8 , 9 ay önce size bir soru sormuştum ;

"Herşey bire döner ,peki bir nereye döner ??? " - Natan

"Hersey bire doner, bir de insanoglu eliyle dile gelir."- Evrensel

Yani kavramları bilinç sahibi olan insantürü yaratır ,bu kavramlara istediği içeriği,anlamı,ideolojiyi verebilir. Bunu dile getiren de yine insantürü.

Sonucta evren ile sorulan tum sorular zamansaldir ve zaman bir parca olan insanoglunun bir urunudur. -Evrensel
Zaman insan ürünü değildir, fakat zamanla ilgili kavramlar insansaldır mı diyorsunuz ? Eğer öyleyse itiraz esdebileceğim bir şey yok. Haklısınız.

Mekan konusunda ne denilebilir? Varlığın parçalara ayrılarak bilimsel yöntemle incelenmesi mekansal bir sorun taşır mı ? Ben pek öyle düşünmüyorum. Varlık yada madde diyelim var ise mutlaka zaman ve uzay eğrisinde yer alacaktır. Eğer yok ise , yoktur. Şeyler uzayda ve zamanda , daha doğrusu HİÇ BİR YERDE yer almıyorsa onun varlığından bahsetmemiz mümkün değildir.

"Her varlığın temel biçimi uzay ve zamandır" söylemine nasıl yaklaşıyorsunuz ? Bunu paylaşırsanız gercekten sevinirim.

saygılarımla

evrensel-insan
05-10-2010, 01:45
Saygideger natan;

Zaman nedir?, Bir dinazor icin zaman kavrami ve zamansal ifadeler ( ...den once, ....den sonra, ilk, baslangic, son, dun bugun yarin, gecmis, gelecek, bugun v.s.), mevcut mudur?

Insanoglu bir parca olarak ortada yok ise, mekan ile zaman bagini kuran; kimdir/nedir?

Insanoglu turu ve birinin en buyuk soyutlamalarindan biri olan zamana (digerleri, dusunce ve inanc), insanoglu hangi temelde, ihtiyac duymustur?

Saygilarimla;
erensel-insan

Düşüngen
17-10-2010, 16:54
Sevgili ev-in,

Görüşlerinize hak veriyorum ayrıca böyle tane tane yazılmış kolay anlaşılır yazılarınızdan herkes istifade edebiliyor.

Kanımca kararımca insanda çevreye uyum sağlamak için geliştirdiği bir algı-zihin- düşünme biçimi -soyutlama tekniği- sağduyu ve bilinç var. İnsan tıpkı proğramlanmış bir robot gibi bu özelliklerini kullanarak bilim, teknik yapar uygarlık, toplum kurar. Herşeyi, nesneyi bu özellikleri ile aydınlatmaya çalışır.

Örneğin insanın kendisinde bilinçli öngörü ve tasarım yapabilecek bir beyin yeteneği vardır ve tasarımlar yapar. Artık o zannederki herşeyin kendisi gibi bir bilinçli tasarımcısı var. Sonra günlük hayatta "mal/ mülk" sahiplik kavgamız vardır dolayısı ile herşeye "mal/mülk" gözüyle bakarız. Vay efendim bu araba çok pahalı kimin acaba? Vay efendim bu arazi çok büyük kimin acaba soruları aklımızdan çıkmaz. Böyle olunca kafamızı kaldırıp güneşe bakınca bu güneş çok büyük kimin acaba diye zihin şartlanmasından kaynaklanan saçma bir soru akla gelir sonra sahip aramaya başlarız.

Sonra biz kendi kültürümüzden biliriz ki; Her kurumun, her varlığın bir yöneticisi bir patronu vardır, bu seferde aynı alışlılagelmiş düşünce kalıbıyla evrenin patronunu aramaya başlarız. Oysa patronluk sahiplik gibi kavramlar bizim zorunluluğumuz olarak ortaya çıkmış bizimle alakalı kavramlar. Bunları minik bir parçası olduğumuz evrene uygulayamayız diye düşünüyorum.

Mesela ineklerde bizim ki gibi bir algı ve zihin olsaydı güneşe bakınca "Acaba orada ot var mıdır" ya da "Oraya gitsem orada da beni sağarlar mı" sorusunu düşünürdü komik duruma düşerdi. O da ineğin kendi doğal düşünce yapısını gösterirdi.

İşte evreni bu zihin , çıkarcı düşünce temelli özelliklerimizle açıklamaya çalışırsak doğal olarak ineğin düştüğü komik duruma bizde düşeriz.

Düşüngen
17-10-2010, 16:56
Bütünü görmeden parçadan yola çıkarak yapılan bütünün tanımı eksik ya da yanlış olur. Parça bütünü temsil eder sözü bu tür durumlarda pek işe yaramaz yani temsil edemez. Mesela okyonusdan alınmış bir bardak su okyonusun bütün özelliklerini taşımadığı için genelleme yapılamaz. Okyonusun bazı kıyıları sodalı bazı kıyıları tuzlu olabilir parça bu durumda bütünü açıklayamaz.

Şu var ki; İnsan bütünü kavrayamadığı zaman huzursuzluk hisseder aklı sabitlenemediği için motivasyon sıkıntısı yaşar. O yüzden bazen bilerek bu şekilde ahkamlar kesilerek bütünü bildiği yanılsaması sağlanır... uyum için.

Dört boyutlu soyutlama yeteneğimiz olduğu için "bir şeyin öncesi sonrası" gibi zamansal kavramları evrene de uygulamaya çalışırız (evrenden önce ne vardı) gibi. Eğer ileride farklı boyutta algılama soyutlama yeteneklerimiz ortaya çıkarsa bu sefer o özelliklerimiz dahilinde evreni açıklamaya çalışacağız.

Her insan evrendir üstelik mahiyetini, oluşumunu bilmediği bir evrendir.


Sevgiler...

evrensel-insan
17-10-2010, 18:56
Saygideger dusungen;

Mekan, zaman, butun, parca, v.s. temelli icerigin nasil bir ic iceligini daha detayli ve algilamali dile gelimi adina, asagidaki linke de bir goz atabilirsin.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=51

Mesaj 509 - Parca ve Butun - Kap ve Icerik ve ayni basligin,

Sayfa 56
560 - Yer (Kap/Butun), Yer Tutan Sey (Parca/Icerik) ve Zaman.

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : Beynin Norokimyasal Yapisi Mi/Dusuncenin Sorgulamasi Mi?

evrensel-insan
19-05-2010, 04:37
Saygideger arkadaslar;

Mumkun oldugu kadar, epistemolojikli bilimsel bir tartisma acmak istiyorum.

Sizce, insanoglu turunun kendi turu ile olan mucadelesi ve yarattigi soyutlar temelli sabitlik ve sahipligi, teist, nonteist ve antiteist duzeyli, inancsal/bilimsel bakis acisi ve dusunce ve davanisindaki her turlu farkliligin nedeni nedir?

Bu evrimsel gelismisligin insanoglu beyin farki mi, yani farkli norokimyasal yapilara sahip beyinler ve bunlara paralel olan dusunce uretimi mi?, yoksa, ayni beyin yapisi, fakat bilinclenme duzeylerinin kisi tarafindan dusunce ile sorgulanarak, dusunce duzeyli bilinclenme farki mi?

Yani kisaca, fark; beyinlerin norokimyasal yapilarinda mi?
Yoksa dusunce sorgulamasiyla degistirilebilen bilinc ve farkindalikta mi?

Yani, "bir kisini beyninin norokimyasal yapisi, nonteizme musait degilse, teistlikten kurtulamaz" denilebilir mi?

Yoksa"teist olan bir kisi, dusuncesini sorgular ve teizmin ne oldugunu algilarsa ve bundan rahatsiz olursa, non teist olabilir" denebilir mi?

Evet fark; dusuncede mi?
Yoksa beynin norokimyasal yapisinda mi?

Dusuncenin duzey degistirmesi insanoglunda sorgulama ile mumkun mu?
Yoksa dusunce duzeyinin degisebilmesi icin, ona uygun bir beyin kimyasal yapisinin gerekliligi var mi?

Evet, yorum, gorus, bilgi paylasimlarinizi bekliyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-05-2010, 04:57
Saygideger arkadaslar;

Tarihe cesitli donemlerde damgalarini cesitli konularla vurmus ve kitlesel hale gelmis dusunce uretenlerin beyin norokimyasal yapilari musait oldugu icin mi, bu dusunceleri urettiler, bir suru farkli izmleri ortaya attilar, yoksa; beyinleri herkes gibi idi de, sadece dusuncelerini sorgulayarak, irdeleyerek, degistirip mi bu dusunceleri ortaya attilar. Bu tarihte her konuda kitlesellesmis, isim yapmis kisilerin normal bir insanoglundan farki; beyinlerinin norokimyasal yapisimi idi, yoksa herseyi, ya da kendilerini kitlesellestiren konuyu sorgulayarak, irdeleyerek mi bu dusunce duzeyine ulastilar.

Bilinc ve farkli duzeyleri, neye baglidir? Beynin norokimyasal yapi farkina mi/ yoksa, ayni beynin urettigi dusunceye mi?

Mesela Einstain'in farki; beyninin norokimyasal yapisi mi?, yoksa herkes ile ayni olan beyninin, sorgulama ve konusuna yogunlasma farki mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-05-2010, 07:08
sevgili e.i.. başlığı yeni gördüm.. ilk fırsatta ben de katkıda bulunmak istiyorum..

jiro
19-05-2010, 13:54
Her insanın farklı algı hassasiyet düzeylerinin olması, insanın uzayda işgal ettiği üç boyutlu konumun insana kazandırdığı farklı bakış açıları, ailenin ebeveynlerinin etkileri, aile yaşamının etkisi, yediği bitki, hayvan besinleri, soluduğu temiz hava oranı ve bunlar gibi milyonlarca etken unsurun, verimli olanlarının bir olasılık dahilinde birleşerek diğerlerinden gözle görülür bir ayrılma sağlaması. Yani evrim. Bazı insanları diğerlerine göre daha verimli bazılarını ise daha verimsiz ya da normal yapan şey bu.

"Bilimsel olarak pratikte bu soruyu nasıl irdeleyebiliriz" anlayabilmek için yapay sinir ağları, makine öğrenmesi, genetik programlama, sibernetik, veri madenciliği, vs. vs. vs.
Sorunun cevabı "yapay zeka" çalışmaları ile uğraşan bilim adamlarının cebinde.

saygıyla.

evrensel-insan
19-05-2010, 17:56
Saygideger shibumi;

Sorunun cevabı "yapay zeka" çalışmaları ile uğraşan bilim adamlarının cebinde.-shibumi-

Yani "su an bir sey soylemek mumkun degil" mi diyorsun. Bu soru ve ne olduguna karar vermek, insanoglunun insanlik gelecegi icin o kadar onemli ki, ya insanoglunu "bundan bukadar" deyip, "kadere/evrime/dogalliga v.s." teslim edecegiz/olacagiz. Ya da "insanoglu, dusunce olarak degisebilir ve insan gibi yasam, duzen, iliski surebilir ve sistem kurabilir v.s." diyecegiz.

Bunun bir onemi de, "bilimsel" olarak lanse edilen "asil kan, bencil gen, zeki/gerizekali kafatasi, siyah/beyaz deri, kodlu DNA v.s. nin ne gibi bir amac besledigi.

Ya insanoglunu evrimin akisina birakacagiz ve soyutlarimizla, somutlarini "bilimsellestirecegiz", ya da insanogluna insanca bir yasam duzen sistem sunmak icin, dusuncemizi sorgulayacak, gelistirecek, ilerliyecek, bilinclenecek ve farkindaligimizi artiracagiz.

Iste bu soru, EVRIMSEL MI/DEVRIMSEL MI? farkidir, buradaki devrim; etiksel siyasi ideolojik inancsal dogrularin ayrimci, cikarci izm devrimleri degil; kisinin kendi kendini sorgulayarak, kendini insanlastirma ve dusunce ve davranisi ile o ozlenen her kesin arzu ettigi insani bir biri olarak ortaya koymadir. Yani insanoglu birinin kendi soyut ve soyutlama, yani dusunce devrimidir.

Dogumdan itibaren, hangi cografyada yasarsa yasasin, verilen her turlu kisilik ve kimligi olusturan ve sabitlenip, sahiplenilen ve ugruna can feda edilen her turlu tabulari sorgulayip, onlardan insan ve insanligi adina arinma/kurtulma devrimidir. Kisaca INANCSALLIKTAN ve ONA TESLIMIYETTEN arinma/kurtulma devrimidir. Bunu evrimin evrimsel secilimi ve mutasyonu saglayabilir mi?, evrimin soyuta bir etkisi/katkisi var mi?, yoksa evrim tamamen somut ile mi ilgili?

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
19-05-2010, 18:14
Saygideger shibumi;

Mesela, inanci olan bir kisinin, inancsiz olmasi, bir izmden, baska bir izme gecmesi, ogrendigi etiksel bir degeri uygulamamasi, milliyetci iken, milliyetin ayrimciligini algilamasi v.s. ki bu ornekleri sonsuza kadar cogaltabiliriz.

Kisinin, butun bu degisimlerinde, evrimin rolu var midir?, yoksa tamamen kisinin, dusuncesini sorgulamasi ve dusunce degisikligi yapmasimidir? Bu sorgulamayi kisiye yaptirtan nedir, beynin zorlamasi mi, yoksa gozlemi, deneyi, birikimi, bilinci mi v.s.?

Burada, bunu her kisi yapabili mi?, yoksa kisinin bunu yapabilmesi icin uygun bir beyin norokimyasi mi gerekir?, yani evrim ve evrimselligin, devrim ve devrimsellik ile bagi/etkisi/katkisi nedir, var midir?

Bence, icinde bulundugumuz cagin, cevap bulmasi gereken sorusu budur. Tabi ki bilimsel ve epistemolojik olarak.

Baska arkadaslarda basliga cevap verirse, konu daha detayli icerik kazanir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

jiro
20-05-2010, 01:55
Değerli evrensel-insan,

Elbetteki bu konu üzerine tarihsel, ideolojik, sosyolojik ve insan bilimsel olarak birçok şey söylenebilir. Sabahlara kadar konuşulabilir ve emin ol bir milyon kişi olsak her kişiden benzersiz farklı bir düşünce bile çıkabilir.

Bugün kırk yaşında kırk kişiye aynı kitabı verirsem, kitaptan ne anladıklarına dair kompozisyon çıkarmalarını istersem, eminim hepsi birbirinden farklı 40 yazı hazırlayacaktır.

İşte bu yüzden "fotoğraf", çekenin değil onu izleyenin hissettikleri kadar değerlidir. Bu fikirlerin hepsi birbirinden farklı tonda olacaktır. Müzik, renkler, şekiller de aynı şekilde. Aynılıklar da bu sebeptendir. Aynılıkları, genelin üzerinde ince düşünemediği kalın fikirler olarak düşünelim mesela.

Örneğin henüz çizgi dahi çizmemiş bir çocuk için "/" (eğik çizgi) hiçbir şey ifade etmez iken, yine hiçbir şey bilmeyen ama "eğik çizgi" çizmeyi öğrenmiş çocuk için bu bir "eğik çizgi"dir. Elbette A harfini öğrenmiş bir çocuk için "eğik çizgi", A harfini oluşturan temel şekillerden biridir.

Öncelikle A harfini çizebilen iki çocuğun çizim farkını ortaya koyan nedenleri düşünürsek kavramlar daha rahat yerine oturacaktır. Büyük lokmalar adı üzerinde büyüktür ve hazmedilmleri zordur. Problemleri parçalara, bölünebilecekleri mantıklı en küçük parçalara ayırmalıyız. Neden farklı dillerdeki cümlelerin farklılığını tartışmak yerine, yalnızca A harfini çizmeyi bilen iki çocuğun neden farklı çizdiğini tartışmayalım? Bu daha kolay olmaz mı? Şimdilik daha anlamlı çözümlemeler yapabiliriz.

İnsanları eğitmeye uğraşırken yüzyıllardır metot değiştiriyoruz, metotları geliştirmeye çalışıyoruz öyle değil mi? En hızlı ve beynin çalışma lüksüne uygun metot hangisi? Bu yüzden öğrenim çok önemli. Fakat dahilerin neden dahi olduğunu bunlarla açıklayamayız. O zaman işin içine tek kişinin altından kalkamayacağı bir karmaşıklık ağı çıkabilir belki.

Bilim hususunda fal bakmak benim işim değil, fakat bilimin o korkulan "yapay zeka" sistemlerini geliştirmesi çok yakın bir gelecekte mümkün olacak. Benim tahminlerim en geç iki yüz sene içerisinde ısınma ve hız sorunu olmayan düşünebilen makinelerin geliştirilebileceğidir.

Öncelikli hedef, hedefi parçalara ayırabilmek. Parçalar yeterince küçük mü?

saygıyla.

evrensel-insan
20-05-2010, 02:18
Saygideger shibubi;

"yapay zeka"-Shibumi-

Bunu aciklar misin?

Parçalar yeterince küçük mü?-Shibumi-

Bilim ne parcanin en kucugunu, ne de butunun en buyugunu hic bir zaman aciklamaya muktedir olamayacaktir. Bu mukayeseler, ayni zamansal ilk, son, once, sonra, baslangic, bitis v.s. gibidir. Yani epistemolojik olarak bilinen en kucugun de kucugu cikmazi, yine pistemolojik olarak bilinen en buyugunde buyugu cikmazi ayni ilkin de oncesi v.s. temelli her zaman mevcut olacaktir.

Oyuzden hic bir seyin, herhangi bir sekilde sinirini cizmek mumkun olmayacaktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

jiro
20-05-2010, 02:25
evrensel-insan, yeterince ve açık yazabildiğimi düşünüyorum. Fakat tam izah edememiş de olabilirim elbette. Bu mecrada, konuyla ilgili sunabileceklerim bunlarla sınırlı. O yüzden konuya daha fazla katkım olamayacak.

saygıyla.

paslıçivi
20-05-2010, 07:28
sevgili arkadaşlar bu işler dediğinizin gibi bilimin konusudur.. biz burda bilim değil felsefe yapıyoruz.. yani havanda su dövüyoruz.. bu konuya biz değil bilim karar verecektir..

nasıl mı..

bilim tek kollu ilerleyen bir süreç değildir.. birbirini destekleyen bir çok yandallarla beraber ilerler.. pozitif bilimin yanında yine deney ve gözlemlerin olasılık hesabının yapıldığı istatistik diye bir dal vardır..

ve bu bahsedilen beynin nörokimyasal yapısının etkileri varolan günümüz insanından çok değişik bilgi bilinç zeka düzeylerinden seçilecek bir gönüllü denek grubu üzerinde yapılacak deney gözlem ve istatistiki olarak hesaplanabilir ancak.. ve bu elde edilen veriler ışığında pozitif bilimde daha seçici araştırmalar ve yoğunlaşmalar üzerine gidilebilir..

ama siz de kişisel olarak bunu günlük hayatınızda basitçe yapabilirisiniz.. ve hatta yapıyorsunuz da ve bu sitede yaptığımız her tartışma da zaten basitçe bunun deney ve gözlemidir..

o yüzdendir ki zaten herkes kendi bilincini savunur ve diğerleriyle tartışır.. beyin kimyası ve dolayısıyla bilinci değişmediği sürece bir insan neyse odur ve o bilincin deklarasyonunu savunmak zorundadır.. çünkü mutlu/tatmin olması için bu bir zorunluluk ve dayatmadır...


daha önceleri bahsetmiştim.. aynı düzeyde IQ ya ve eğitime, birikime, sahip 7-8 tane adam alın.. mesela bunlar matemetik konusunda dünyaca isim yapmış insanlar olsun.. ama bunların hepsinin bilinç deklarasyonları farklı olsun.. yani biri budist, biri müslüman biri hristiyan, biri musevi biri hindu, biri ateist, biri deist, biri panteist olsun.. bu insanlar uzmanı oldukları matemetik bilimi konusundaki her deklarasyonda anlaşabilirken bu insanlara bir kahve molası vedirip inanç konusunu açın..

ve karşıya geçip eğlenceyi seyredin..

ve insanların nasıl birer nörofizyolojik bilinç robotu olduğunu kendi gözlerinizle gözlemleyin..

evrensel-insan
20-05-2010, 23:56
Saygideger paslicivi;

sevgili arkadaşlar bu işler dediğinizin gibi bilimin konusudur.. biz burda bilim değil felsefe yapıyoruz.. yani havanda su dövüyoruz.. bu konuya biz değil bilim karar verecektir.. -paslicivi-

ve insanların nasıl birer nörofizyolojik bilinç robotu olduğunu kendi gözlerinizle gözlemleyin-paslicivi-

Senden alintiladigim, bu iki cumlen arasindaki celiskiyi aciklayabilir misin?, tabi ki bu celiskiyi algiliyabiliyorsan.

Yani neden bunun aciklanmasini bilime birakmak yerine, spekulasyon yapip, insanoglunu norokimyasal yapisinin "caresizligine teslim ettigini" ve "elini kolunu baglamak" istedigini, bunun da sanki bilimsel br aciklamaymis gibi, sunmus oldugunu.

Saygilarimla;
evrensel-insan

ALKA
21-05-2010, 07:32
Sizce, insanoglu turunun kendi turu ile olan mucadelesi ve yarattigi soyutlar temelli sabitlik ve sahipligi, teist, nonteist ve antiteist duzeyli, inancsal/bilimsel bakis acisi ve dusunce ve davanisindaki her turlu farkliligin nedeni nedir?

Bu evrimsel gelismisligin insanoglu beyin farki mi, yani farkli norokimyasal yapilara sahip beyinler ve bunlara paralel olan dusunce uretimi mi?, yoksa, ayni beyin yapisi, fakat bilinclenme duzeylerinin kisi tarafindan dusunce ile sorgulanarak, dusunce duzeyli bilinclenme farki mi?

Yani kisaca, fark; beyinlerin norokimyasal yapilarinda mi?
Yoksa dusunce sorgulamasiyla degistirilebilen bilinc ve farkindalikta mi?

Yani, "bir kisini beyninin norokimyasal yapisi, nonteizme musait degilse, teistlikten kurtulamaz" denilebilir mi?

Sayin Evrensel-Insan, acaba bilmek veya tartismak istediginiz sey inancin ve ideolojik düsünebilme yetisinin herhangi bir genetik daha dogrusu biyolojik kökenleri olup olamayacagi mi?

Yani bilimsel anlamda bir inanc geni veya beyin kimyasi gibi bir sey olabilir mi? Acilim yapmak istediginiz konu tam olarak bu mu?

Eger bunlari kastediyorsaniz ve bu konulari bilimsel anlamda arastirmak istiyorsaniz US-amerikan bilim adamlari Andrew Newberg, Eugene D'Aquili ve Vince Rause'nin 2001'de yayinladiklari "Why God Won't Go Away" isimli kitabi ile baslayabilirsiniz. Ayni kitap 2004 yilinda Almanya'da Almanca'ya "Der gedachte Gott - Wie Glaube im Gehirn entsteht" (düsünülen Tanri / Inanc beyinde nasil olusuyor?) ismiyle cevrilmisti.

Yani, "bir kisini beyninin norokimyasal yapisi, nonteizme musait degilse, teistlikten kurtulamaz" denilebilir mi?

Yani kisaca, fark; beyinlerin norokimyasal yapilarinda mi?
Yoksa dusunce sorgulamasiyla degistirilebilen bilinc ve farkindalikta mi?


Muhtemelen her ikisinde de...

Bunlar birbirleriyle karsilikli olarak etkilesebiliyor ve birbirlerini belirli oranlarda degistirebiliyorlar..

Bazi ilginc beyin arastirmalarinda ve algilama psikolojisine dair deneylerde ilgili beyin korteksine yapay olarak elektro manyetik dalgalar ile etki edildiginde insanlarda "dini duygular" ve "spiritüel deneyimler" olustugu gözlemlenmistir. "Tanri nerede yasiyor?" sorusunun bilimsel cevabi tam olarak beyin sag bölgesindeki ventrolateral prerontal Korteksi'dir.

Yani Tanri asagidaki resmin icinde yasiyor..

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/c8/Ventromedial_prefrontal_cortex.png/250px-Ventromedial_prefrontal_cortex.png

Belki ilginizi cekebilir, siz hic "Halle Berry neuron cell" diye bir sey duydunuz mu? Veya grandmother brain cell?

Belirli bir kisiye dair bir hatira icin sadece beyinde belli bir nöron hücresinin oldugu ve bu hücre ölünce hatirlarinizin da öldügü sizce de ilginc degil mi? Düsüncenin de aslinda bir madde oldugu veya maddeye bagimli oldugu sizce bize ne söyler? :)
http://en.wikipedia.org/wiki/Grandmother_cell
http://scienceblogs.com/neurophilosophy/2007/12/decoding_the_halle_berry_cell.php

paslıçivi
21-05-2010, 07:53
Saygideger paslicivi;

sevgili arkadaşlar bu işler dediğinizin gibi bilimin konusudur.. biz burda bilim değil felsefe yapıyoruz.. yani havanda su dövüyoruz.. bu konuya biz değil bilim karar verecektir.. -paslicivi-

ve insanların nasıl birer nörofizyolojik bilinç robotu olduğunu kendi gözlerinizle gözlemleyin-paslicivi-

Senden alintiladigim, bu iki cumlen arasindaki celiskiyi aciklayabilir misin?, tabi ki bu celiskiyi algiliyabiliyorsan.

Yani neden bunun aciklanmasini bilime birakmak yerine, spekulasyon yapip, insanoglunu norokimyasal yapisinin "caresizligine teslim ettigini" ve "elini kolunu baglamak" istedigini, bunun da sanki bilimsel br aciklamaymis gibi, sunmus oldugunu.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sevgili e.i..

gözlemlemek ile karar vermek arasındaki farkı algıladığında ne ifade etmek istediğimi algılayacak ve çelişki olmadığını göreceksin..

evrensel-insan
21-05-2010, 08:19
Saygideger ALKA;

Sayin Evrensel-Insan, acaba bilmek veya tartismak istediginiz sey inancin ve ideolojik düsünebilme yetisinin herhangi bir genetik daha dogrusu biyolojik kökenleri olup olamayacagi mi?

Bir cesit, soyut verilerin, beyinde somut bir yer edisinin olup olmamasi ve insanoglunun bu teslimiyeti dusunce ve bilinclenmesiyle elimine edip edemeyecegi.

Yani bilimsel anlamda bir inanc geni veya beyin kimyasi gibi bir sey olabilir mi? Acilim yapmak istediginiz konu tam olarak bu mu?

Acilim yapmak istedigim sey, insanoglunun soyuta, yada somuta verdigi icerik ve kurdugu bagla sagladigi teslimiyetinin dusuncesi ve bilinclenmesi ile ortadan kalkip kalkmayacagi. Cunku ben somutlara verilen insanoglu soyutlarinin gecerliligini dusunmuyorum. Cunku bu soyutlarin gecerliligi, teslimiyeti getiriyor. Teslimiyetten kastim. Linki asagida;

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=306644#post306644

Düsüncenin de aslinda bir madde oldugu veya maddeye bagimli oldugu sizce bize ne söyler?

Insanoglunun kendisi; madde, dusunce ve kavramdan olusur. Dusunce beyninin fonksiyonu, kavram da dusuncenin yaratimidir. Bunlarin biri, ya da ikisinin varligi yeterli degildir. Ucu bir aradadir.

Yani, soyut, somutun fonksiyonu, soyutlama da her ikisibirdendir. Ayrica verdigin bilgiler ve kaynaklar icin, tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
21-05-2010, 08:22
Saygideger paslicivi;

Evrensel insan temellerinden biri de gozlemsel cikarsamadir.

Cikarsadiklarini da, notr algi ve disaridan bakis acisiyla ortaya koyar.

Saygilarimla;
evrensel-insan

ALKA
23-05-2010, 01:03
Saygideger ALKA;

Sayin Evrensel-Insan, acaba bilmek veya tartismak istediginiz sey inancin ve ideolojik düsünebilme yetisinin herhangi bir genetik daha dogrusu biyolojik kökenleri olup olamayacagi mi?

Bir cesit, soyut verilerin, beyinde somut bir yer edisinin olup olmamasi ve insanoglunun bu teslimiyeti dusunce ve bilinclenmesiyle elimine edip edemeyecegi.

Yani bilimsel anlamda bir inanc geni veya beyin kimyasi gibi bir sey olabilir mi? Acilim yapmak istediginiz konu tam olarak bu mu?

Acilim yapmak istedigim sey, insanoglunun soyuta, yada somuta verdigi icerik ve kurdugu bagla sagladigi teslimiyetinin dusuncesi ve bilinclenmesi ile ortadan kalkip kalkmayacagi. Cunku ben somutlara verilen insanoglu soyutlarinin gecerliligini dusunmuyorum. Cunku bu soyutlarin gecerliligi, teslimiyeti getiriyor. Teslimiyetten kastim. Linki asagida;

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=306644#post306644

Düsüncenin de aslinda bir madde oldugu veya maddeye bagimli oldugu sizce bize ne söyler?

Insanoglunun kendisi; madde, dusunce ve kavramdan olusur. Dusunce beyninin fonksiyonu, kavram da dusuncenin yaratimidir. Bunlarin biri, ya da ikisinin varligi yeterli degildir. Ucu bir aradadir.

Yani, soyut, somutun fonksiyonu, soyutlama da her ikisibirdendir. Ayrica verdigin bilgiler ve kaynaklar icin, tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan
Aklima Fermi Paradoksu geliyor nedense..

Dünya disi zeki varliklarin tasavvur edebildigimizden cok daha degisik oluslari yüzünden onlari gördügümüzde zeki canlilar olarak taniyip taniyamayacagimizi..

Gördügümüzde hic bir teknolojiye sahip olmadiklari halde, onlar icin "bu bir su yosunu mu yoksa Einstein misali bir profosör mü?" diye tanimlamaya calisacagimizi..

Bu zeki canlilarin biyolojik olarak cevrelerine cok iyi uyum saglayip cevrelerinden maksimum düzeyde bagimsiz ama gelismis bilincli beyin yapilari sayesinde bir tür matrix icinde kendi beyinleriyle yarattiklari ve diledikleri her seyin olabildigi sanal ve de salt soyut bir evrende yasadiklari, buna ragmen somut evrendeki her seyi, tüm olan bitenleri yerlerinden kimildamadan, salt bu cok gelismis bilincleri ve hayal gücleriyle bilebildikleri, anlayabildikleri, kendi yarattiklari soyut evrenlerinden somut ve maddesel evreni yine de gözetleyebildikleri ve bu somut cevreleriyle soyut bir sekilde telepatik iletisim kurabildikleri...(somut bir evren icinde birbiriyle iliskili ikinci bir soyut evren)

Sonsuz olasiliklar sunan bir evrende soyut düsünebilme yetisi neden her daim kötü veya olumsuz olsun ki... :)

Üstelik bir daha geri dönmeksizin gitgide genisleyen ve her atom zerresinin birbirlerinden milyarlarca isik yili uzaklikta donup kalacagi materyal bir evrende belki de böylesine bir soyut evren olusacaktir..

Ayagi yere bastigi halde insan beyni simdiden kendi hayal dünyasinda yasayabildigine göre...

evrensel-insan
23-05-2010, 01:52
Saygideger Alka;

Sonsuz olasiliklar sunan bir evrende soyut düsünebilme yetisi neden her daim kötü veya olumsuz olsun ki-Alka-

Insanoglunun somutuda, soyutuda zaten onun soyutlamasidir. Ustelik, insanoglunu diger canli varliklardan ayiran da onun soyutlamasidir, dusuncesi, hayal gucu v.s. temelinde, teorilerini, ideolojilerini, tez, hipotezlerini sentez analizlerini yapar ve ancak dili ile ortaya koyar.

Oyuzden konu kotuluk degil; insanoglunun ortaya attigi soyutlarina kendisini teslim etmesi, idareyi onlara devretmesi ve bu soyutlar ugruna mucadele vermesi ve turu icinde birbiri ile savasmasidir.

Konu, bu soyutlari kontrol altina alabilme, kullanip, paylasabilmedir. Sahiplenip, sabitleyip, onlara teslim olmak ve onlari yasamlarinin onune koymak yerine. Iste bu soyutlar, hem etiksel, hem de metafizik ideolojik inancsal dogrular ve epistemoloji disi ve ustu, spkulatif teoriler, tezler v.s. dir. Dusunce ile inancsal farkidir. Soyuttan somuta gitmek yerine, Somuttan soyuta gitme farkidir. Bak bu konu ile ilgili sana link veriyorum.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=83

Mesaj 824/825

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
23-05-2010, 08:25
bir insanın sahipolduğu bilinç ve dolayısıyla bunun deklarasyonu olan inanç seviye ve şeklini sorgulayarak değiştirebilir mi?

burda en önemli kriter kişinin mutluluğu/tatminidir.. kişi sahip olduğu inancıyla barışık ve tatmin ise bunu zaten sorgulamaz bile.. bu özellikle çok derin uyku dediğim egosentrik yaşayan yani teizm düzeyi bilinci dolayısıyla bir dogmada yaşayan kişilerdir..

şöyle açıklayayım..

bir müslüman, bir hristiyan, bir budist, bir hindu, bir musevi, ve bunların alt kolları olan yüzlerce değişik mezhepleri düşünün.. şu an günümüz dünyasında bu çeşitlilik yaklaşık 300 tanedir..

bu insanlar dünyaya geldikleri zaman ve coğrafyanın insan olan ataları tarafından bir zihinle/soyutla/dogmayla yüklenirler.. bu soyut/zihin yükleme olayı daha çocuk doğduğu andan itibaren başlar.. kulağına o coğrafyanın kutsal metinleri okunur, büyümeye başladığında sürekli o bölgenin dogmasıyla taciz edilmeye maruz kalır bebek.. bu hem anne/babası tarafından olabilir, anne/babası bu işi yapmasa bile çocuk çevresel görsel ve işitsel uyaranalarla yüklenmeye yani kirletilmeye devam edilir..

nedir bu görsel ve işitsel uyaranlar.. o coğrafyanın dogmasına ait dini ritüeller, yani somutlaştırılmış nesneler.. çocuk tv seyrederken, internette dolaşırken, okula gittiğinde aldığı din dersleri, arkadaş çevresinde konuşulan dogmayla ilgili konular, dini tapınaklar, dini ibadetler, kutsal sayılan somut cisimler, dini bayramlar, gelenekler görenekler..

işte tüm bunlar gelişme çağında olan ve soyutta yaşamaya evrimleşmiş bir hayvan olan insanoğlunun soyut/manevi aygıtını oluşturup şekillendirir..

olayı biraz daha açalım.. israilde doğan bir bebek daha doğar doğmaz museviliğin soyut somut tüm etkenleriyle karşılaşmaya başlar.. sinangoglar, rahipler, dini ibadetler, dinikutsal bayram ve günler, ailesi ve arkadaş çevresi, kitlesel iletişim araçlarında, okulda sürekli bu museviliğin soyut somut kavramlarıyla bir zihin/soyut bombardımına tabii kalır.. ve bu aşamada olan bir çocuk bunları sorgulayacak, yanlış olup olmadığını irdeleyecek donanıma henüz erişmemiştir.. kendisine hazır paket program olarak sunulan bu soyutu/zihni bir şablon gibi kabullenmek zorunda kalır..

bu musevilik için verdiğim örneği 300 e yakın dogma ve onların mezheplerine uygulayabilirsiniz.. bir ortodoksun bebeği ortodoks soyutuyla bir budistin bebeği budizmle, bir alevinin bebeği alevilikle, bir sünninin bebeği sünnilikle, bir hindunun bebeği hinduizmle, bir jainanın bebeği jainizmle kirletilmeye yani bir soyut/zihin bombardımına maruz kalmak zorundadır..

işte bilinçli bir hayvan olan ve soyutta yaşamak zorunda kalan insanoğlu kendisine daha doğumundan itibaren yüklenen bu soyutta/zihinde yaşamak zorundadır..

ve yaşamın getirdiği mücadeleyle o da yaşamını sürdürmeye başlar.. kolay kolay "varoluş nedir?" diye kendine sormaz, olur da bu soruyu kendine sorarsa "düşünme" dediğimiz şeyi yapar.. "düşünme" dediğimiz olay zaten kendisine yüklenen paket program içeriğinde oluştuğu için her insan düşünüp mantık kuralları çerçevesinde kendisine yüklenen soyuta/dogmaya ulaşır..

daha açık ifade etmek gerekirse..

bir müslüman istediği kadar kendine "varoluş nedir" diye sorsun, şayet bu sahip olduğu inancı bilinç seviyesiyle bir uyum içindeyse, yani kişi bu inancıyla mutlu/tatmin ise ulaşacağı sonuç kesinlikle islamın öğretileridir..

yine aynı şekilde bir budist; "varoluş nedir" diye kendine sorduğunda şayet mutlu/tatmin ise ulaşacağı sonuç budizmin öğretileridir.. kesinlikle bir yaratıcı tanrıya ulaşamaz.. tanrılı dine inanan birinin yaratıcız tanrıya ulaşamayacağı gibi..

aynı şekilde bir alevi; ne düşünürse düşünsün alevilikte mutlu/tatmin ise ulaşacağı sonuç hz. Ali ve onun izlediği yoldur..

bu verdiğim örnekleri gelmiş geçmiş ve gelecek olan tüm dogmalara uygulayabilirsiniz.. adeta bir şablon gibi hepsine uyar..

örneğin geçengün dr. neo isimli arkadaşımız holografik evren gibi bilimsel ve evrensel bir konuyu irdeleyerek islama, muhammede ve kurana bağlayıp özdeşleştirdi.. aynı konuyu bir budist incelediğinde budizme, bir hristiyan incelediğinde incile, bir hindu hinduizme vs. bağlayacaktır.. çünkü kişinin mutlu ve tatmin olması için varolan tüm bilimsel gelişmeler kendi bilinç deklarasyonuyla uymlu olmak zorundadır.. benlik dediğimiz kavram burda ne yapar ne eder, her türlü bilimsel teosriyi ve gelişmeyi ya reddeder ya da kendi inancıyla özdeşleştirmek zorundadır.. aksi mümkün değildir,benliğin savunma mekanızmaları zaten buna müsaade etmez.. çünkü kişinin yaşamda kalıp soyunu devam ettirebilmesi için mutlu/tatmin olmak zorundadır..

o yüzden dünyanın değişik zaman ve coğrafyalarında farklı bilinç öğretilerinde uyuyan insanlar her türlü bilimsel gelişmeyi kendi inancına bağlamak ya da reddetmek zorundadır.. bu bir zorunluluk ve dayatmadır ve bu iş benlik dediğimiz mekanızmayla gerçekleştirilir.. kurgu tamamen kişinin bilincini örten uyutan bu değişik düzeyde benlik mekanızması üzerinedir.. benlik ne kadar kabarık ve güçlü ise kişi o kadar bilinçsiz ve uyku durumundadır.. benlik törpülendikçe yani benlik zayıfadıkça bilincin üzerinden kalkar ve kişi uyanmaya başlar.. nonteizm düzeyindekiler o yüzden egosentrik değil ego egemenliğinde yaşayan uyku mahmurluğundaki bilinç düzeyindeki insanlardır..


bu benlikten tam olarak arınabilirsiniz; küçük bir çocuk gibi hiç bir şey bilmediğinizi farkedersiniz.. yeni doğan bir bebek bilincine yansıyan varoluş hakkında hiç bir şey bilmemektedir.. ama başta anne/babası olmak üzere yaşadığı coğrafyadaki insanlar varoluşu bildiğini zannederek ve iyiniyetle çocuğa bu varoluşun ne olduğunu aktarırlar..

aslında kendi bilincine yansıyan varoluşu bilmeyen o savunmasız yavru atalarından aldığı zihin/soyutla varoluşu bildiğini zannetmeye başlayıp çok derin bir uykuya itilir..


işte meditasyon dediğim şey bir ilaçtır.. medicine kökünden gelir.. iyi geldiği hastalık da zihindir yani sana sonradan yüklene tüm soyutları temizleme ilacıdır.. tekrar o yenidoğan durumundaki tabula rasaya ulaşmanı sağlar.. yani bir benliği olmayan bir bebek gibi olursun.. bir çocuğa fotoğrafta kendi resmini gösterirsen "ben" diyemez adını söyler, henüz benlik oluşmamıştır çünkü.. ama yaşadığı dünyada mücadele edip mutlu olması varoluş mücadelesi verebilmesi için dünyaya geldiği zaman ve coğrafyadaki ataları tarafından bir benlik oluşturulmaya mahkum kalır..


ve o benlik kişinin bu gizemli matrixde herşeyi bildiğini zannederek huzurlu bir şekilde yaşamını idame ettirmesini sağlar..

bu dünyada hiç kimse kendisine yansıyan bu varoluşu bir bütün olarak ortaya koyup bilemez.. ama hiçkimse de bu dile getirip deklare edemez.. çünkü varolan insanoğlu henüz böyle bir bilinçle yaşayabilecek donanıma erişmemiştir, yani henüz arageçiş formundadır.. ve bu bilinçle yaşamaya uygun evrimleşmesi belki de daha binlerce yıl alacaktır..

paslıçivi
24-05-2010, 05:52
işte bilinç açıklığı oranındaki inanç deklarasyonuna sahip bir insan varoluşu ve inancını kolay kolay sorgulamaz dedik.. sorgulasa bile "düşünme ve mantık kurma" işlemi yapar.. ama tüm bunları yaparken kendisinde oluşturulan benlik mekanızması içinde yaptığı için her zaman kendi inancına ulaşır ve kendi inancı ona dünyanın en mantıklı inancı gelirken diğer varolan tüm inançlar mantıkdışı/batıl gelir.. çünkü benlik kendi bindiği dalı kesmez.. bu yüzden durduk yerde hiç bir insan inancını sorgulamaz, sorgulasa bile mantık yoluyla doğru oluğuna kanaat getirir.. buna teizm ve nonteizm bilinç açıklığına sahip tüm insanlar dahildir..

çok derin uykuda rüya gören insanlar(teizm düzeyi) bu sorgulamayı yapmayıp inancından emin bir şekilde günlük yaşamlarını yaşarlar.. bu insanlar için sahip olduğu inanç sorgulanmayacak, "varoluş nedir?" diye sormaya gerek olmayacak kadar kadar kendilerinden emin bir şekilde yaşarlar.. günlük yaşamlarında sorgulama kesinlikle yoktur, sadece rutin yaşam günlük işleri ve inancının dini ritüellerinin uygulanması vardır..

inancını ve "varoluş nedir" sorusunu sorgulamaya başlamış bir teizm bilinçli insan uykudan uyanmaya aday kişidir.. bunlar hem günlük yaşamlarında hem de böyle TD gibi felsefe sitelerinde bu işleri konuşmak tartışmak arzusundadırlar.. ve varolan uyanmaya hazırlık devresinden dolayı eski mutluluğu/tatmini/huzuru kaçmıştır.. yani benlik bir kere irrite olmuş, taşlar yerinden oynamıştır.. o güzel tatlı uykudaki rüya bozulmak üzeredir ve bu durum kişiyi hırçın/gergin yapar genelde.. kişi irrite olan, taşları yerinden oynamış olan bu benliği eski konumuna getirmek için kendi bilincinin deklarosyonuyla hemfikir olan insanlarla birliktelikten ve kendi bilinç deklarasyonun dışındaki bilinç ve inançları karşısına alıp onlarla tartışmak ve onları yanlışlamak için can atar..

kişi benliğindeki bu hasarı onarmak için benliğin tüm savunma mekanızmaları devreye girerek tekrar eski dingin/durgun/huzurlu/rüya durumuna gelmeye çalışır.. dediğim gibi bunun için kendi inancını doğrulamak ve diğer tüm inançları yanlışlamak için tüm mücadelesini verir, bu konuda gerekirse akılcılıktan uzaklaşır, karşısındaki alaya alır, hakaret eder ve nihayetinde karşısındaki insan bir üst bilinçse başa çıkmayacağını anlayan savunma mekanızmaları tehlikeyi önceden sezip kişiyi bu tartışma ve konuşmadan uzak tutup kaçırır..


inancıyla mutlu/tatmin bir şekilde yaşayan bir insan ise bu tartışmalara, bu ortamlara girmez bile.. onun için bu sorgulama, tartışma işleri beyhude işlerdir, çünkü o inancının doğru/hakikat olduğundan o kadar emindir ki.. böyle bir insan bu gizemli varoluş karşısında hazır paket program eşliğinde kurtuluşa ermiş kimsedir.. yani kendi kanatlarıyla uçabilen bir kuştur artık o.. hani dine hangi mezhebe inandığının hiç bir önemi yoktur, bu kişi ister hindu olsun, ister müslüman, ister budist, ister protestan, ister alevi, ister musevi vs.. hiç ama hiç önemli değildir.. burda önemli olan kişinin bilinçaçıklık oranına uygun doğduğu zaman ve coğrafyadaki hazır paket programa olan şablonsu uygunluğudur..

yani böyle derin uykuda güzel rüya gören huzurlu/mutlu bir insanı karşınıza alıp onunla konuşarak, anlatarak, okuyarak, alternatif sunarak başka bir yola sürüklemek, sokmak imkansızdır.. çünkü bu insanlar varoluşun asıl gayesi/güdüsü olan mutlu/tatmin olup yaşamını sürdürüp soyunu devam ettiren nörofizyolojik robotlardır.. bu insanların inancını değiştirmeye çabalamak çok şiddetli esen bir rüzgara karşı işemeye ya da tükürmeye benzer.. o sidik ya da tükürük geri dönüp tekrar kendi suratınıza/üstünüze yapışır.. çünkü yapmaya çalıştığınız şey kendi kanatlarıyla uçan bir kuşun kanatlarını koparmaya çalışmaktır..

bir insan bu dünyada yaşamda kalıp soyunu devam ettirebilmek için mutlu/tatmin olmak zorundadır.. ve bunu insana sağlayan şey benliği ve onun savunma mekanızmalarıdır.. kişinin mutlu/tatmin olması da beynindeki seretonin gibi nöroaminlerin, endorfinlerin düzeyine bağlıdır.. benlik; işte bu nöroaminlerin düzeyini dengede tutmaya çalışan ve insanı nörokimyasal bir hayvana/robota dönüştüren bir ayarlayıcı, dengeleyici, düzenleyicidir..


benlik hasar gördüğünde yani bu nörokimyasal aminlerin düzenleyicisi arıza yaptığında kişi uyuduğu o derin uykudan uyanmaya hazır demektir.. çünkü ona mutluluk/tatmin veren rüyası bozulmuştur.. ve kişi tekrar o güzel rüyaya dönmeye çabalar.. kendi kanatlarıyla uçup kurtuluşa ermiş kuşun kanadı kırılmış ve yere düşmek üzeredir ya da düşmüştür.. artık özgür ve mutlu bir şekilde uçamamaktadır.. ve varoluşun emri "yaşamda kal ve soyunu devam ettir"i yerine getirecek gücü kendinde bulamaz..

işte tam bu aşamda ortada dolaşan fırsatçı kuşlar vardır.. bu fırsatçı kuşlar uçamayan bu kuşa 1 kanat vaadederler ama karşılığında 10 kanat alırlar.. bu 1 kanat sayesinde tekrar uçabilen kuş bu fırsatçı kuşun kulu kölesi olmuştur bile ve artık onun izinden gidip ona her türlü hizmeti yapmaya hazır hale gelir.. çünkü tekrar kanatsız kalıp o zor duruma düşmeyi aklından bile geçiremez..

ya da bu olayı şuna da benzetebiliriz.. bir koyun sürüsü düşünün, başında bir çoban ve çoban köpekleri.. bu koyunlar vahşi doğada rahat ve huzurlu bir şekilde otlayabilmeleri için bu sürü içinde, yani bu çobanın ve onun köpeklerinin himayesi altında kalmaya mecburdur.. aksi halde bu sürüden ayrılırsa kurtlara yem olacaktır..

işte bazı koyunlar bir şekilde bu sürüden ayrılıp yollarını şaşırırlar ve artık o sürünün, çobanın köpeklerin ona sağladığı tüm güvenlik kalkmıştır.. her an bir kurda yem olma tehlikesi vardır.. o yüzden bu koyun vahşi doğada kendi başına kalıp yaşayıp hayatını idame ettiremez.. ya bir an önce kendi sürüsünü bulacaktır ya da başka bir çoban veya onun köpeklerinin himayesine girecektir..

ama ister kendi sürüsünde olsun ister başka bir çobanın sürüsünde; o koyuna bu can güvenliği kara kaşı kara gözü için sağlanmaz.. çünkü
o koyun dediğimiz varlık etinden, sütünden, yününden, bokundan yani herşeyinden yararlanılıan bir araçtır sadece.. yani çoban ve çoban köpekleri bu koyunların can güvenliğini sğlamalarını tek bir nedeni vardır.. kendi çıkarları... ama ne çoban ne de çoban köpekleri bu durumu koyunlara net bir şekilde ifade etmezler, açıklamazlar, açıklayamazlar ve koyunlar da bunu algılayacak bilinçte değildir zaten.. çünkü varoluştaki kurgu bu şekildedir.. müstakil her varlık diğer varlıklarla olan mücadelesi ve onlardan faydalandığı oranda yaşamda kalıp soyunu devam ettirebilir.. yani kaos bir zorunluluktur..


işte insanoğlunda da bu çobanlık ve çoban köpekliği görevlerini eskinin peygamberleri, mistikleri, ermişleri, şıyhları, şeyhleri yapmış ve halen de yapmaktadırlar.. ve günümüz insanında da yeni çobanlığa ya da çoban köpekliğine hazır ve nazır bekleyen bir çok kişi vardır.. ama sürüleri eksiktir ve sürülerini ancak sürüden kopan, ayrılan, yolunu kaybeden koyunlardan oluşturacaklarını çok iyi bildikleri için bunları hedef seçmişlerdir.. ama bu hedef seçmeyi öylece insani temeller üzerine ve ustaca yaparlarki gariban koyunların ya da kırık kanatlı kuşların kaderi hiç değişmez.. onlar sadece tekrar kendini güvenli bir sürüde ya da kendi kanatlarıyla uçabildiklerini zannederler..

insanoğlu hem kendini hem türünü bir köleye robota çaviren bu benlik mekanızmasından arınmadığı sürece bu kurgu böyle devam etmek zorundadır.. tüm bu aşamalar hayvandan insana geçişin arageçiş formlarından başka bir şey değildir.. taki her insan evladı aslında kendisinde de çoban özelliklerine sahip olduğunu farkedip başka çobanların peşinden gitmediği zaman kadar..

ve bunun için de aşılması gereken bir evrim süreci vardır.. bu süreçte ortaya çıkan her çoban bu sürecin bir piyonudur ve piyonu olduğunun farkında bile değildir.. çünkü o da bu benlik denen mekanızmanın bir robotudur, sadece benlik tabakası inceldiği için bilinci açılmış yani yükselmiş, benlikli bir üstbilinçtir, hepsi bu..


varoluştaki insanlar arası bu kaosu yaratan koyunlar değil, çobanlar ve onun köpekleridir.. ama bunun farkında bile değillerdir.. ve olması gerekende zaten budur.. sadece olması gereken şeyler olmaktadır.. yani kurgulanan sahnede herkes kendine biçilen rolü oynamaktan başka bir şey yapmamaktadır..

ve bu gizemli matrixdeki süreç tam da olması gerektiği gibi devam edip işlemektedir sadece..

evrensel-insan
25-05-2010, 21:11
Saygideger paslicivi;

Peki, en son Natan arkadasimiz dahil; bu sitede teist duzey bilincinden, non-teist, ateist, ya da anti teist duzeyine gecisi, varolus kaderi ve norokimyasal yapi ile nasil acikliyorsun?

Bu arkadaslarin, icinde bulunduklari bilinc duzeyini sorgulayip, bilinc duzey degistirmelirini nasil acikliyorsun?

Ya, da burada dusuncenin ve kisinin sorgulamasinin varolus kaderciligine, ters dusmesini nasil acikliyorsun?

Bu degisimde, varolusun kaderi disindaki, birin kendisinin, dusuncesinin ve degisiminin nedeni nedir?

Gerci kadere, inanilisin, temelinde, olanin kader oldugunun dogruluguna inanilir, ama; bu en azindan senin kisilerin degisimini, onlemene karsi, bir uyaridir.

Cunku sonucta kisilerin, dusunce ve davranislari, bilinc duzeyleri degismektedir. Sen, kisileri boyle bir degisim olamayacagi soylemlerinle,kendine inandiramazsin. Cunku kisiler degisime ugrar, ugruyor ve ugruyacak.

Oyuzden senin bu kaderciliginde, kisilerin rolu nedir?, bu kaderciligin gidisatinda, ne kadar etkileri oluyor, bu gidisata ne kadar mmudahele edebiliyorlar? bunu once kendine aciklaman gerekiyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
26-05-2010, 05:41
sevgili dostum..

natan isimli arkaşımızı çok yakından tanımıyor ve geçirdiği bilinç değişimleri henüz bilmiyorum.. kendisi gelip bu topiğe samimi bir takım açıklamalarda bulunursa olayı çok daha iyi değerlendirebilirim..

ama kısaca değinmek gerekirse..

bir önceki yazımda

inancını ve "varoluş nedir" sorusunu sorgulamaya başlamış bir teizm bilinçli insan uykudan uyanmaya aday kişidir.. bunlar hem günlük yaşamlarında hem de böyle TD gibi felsefe sitelerinde bu işleri konuşmak tartışmak arzusundadırlar..

bunu açıkladım zaten.. natan kardeşimizin benliği bir şekilde irrite/hasar görmüştür ve varolan tatmin/huzur kaçar.. yani bilinç yükselmeye başladığında sahip olup deklare etttiği inancıyla bir uyumsuzluk yaşamaya başlar.. yani bilinç&inanç kombinasyonu artık uyumlu değildir.. yani bilinç tatminsizdir, dolayısıyla kişi mutlu değildir.. derin uykudaki o güzel rüya bozulmuştur artık..

ve bu durumdaki bir kişi bilincine uygun bir inanç deklarasyonu arayışına girer.. önce bir kaos yaşar, eski tatmini yakalamak için varolan inancını hem günlük yaşamında hem böyle felsefi sitelerde savunup, karşı inançları yanlışlamaya çalışır..

şayet bu aşamada hasar görmüş benlik, savunma mekanızmaları sayesinde kendini tamir edebilirse kişi eski tatmine dönebilir ve bir daha böyle konuları tartışmaz bile.. günlük sade yaşamına devam eder..

bunu dünyadaki her insan zamam zaman yaşar.. yaşamını alt üst edecek bazı travmalarda kişi inancından uzaklaşır, zıtlaşır, sorgulamaya başlar.. ama burda benliğin savunma mekanızmalarının çalışması ve gücü çok önemlidir.. bu mekanızma güzel çalışırsa kişi bir süre sonra incinmiş benliği tedavi olup eski haline dönünce tekrar eski bilinç&inanç kombinasyonunda tatmini ve mutluluğu yakalar..

uzun lafın kısası .. burda bütün mesele bilinç açıklığı oranında benliğin tatmini olayıdır.. benlik tatmin olmadığı sürece arayış ve mücadele devam edecektir..

ben insanlar değişmez demiyorum zaten.. bunun en canlı örneği kendimim.. teizmden geldiğim duruma bak.. sanki ben durduk yerde kendi kendime rahatımı bozup kendi isteğim özirademle mi buralara geldim..

ya da sen niçin evrensel-insan düşüncesini bulma ve geliştirme ihtiyacı hissettin.. sen de herkes gibi günlük normal yaşantını yaşamayıp kendinle(benliğinle) kavga ederek buralara geldin.. seni buna iten neydi..

bir de erkeklerde 38-40 yaş civarı çok kritik bir dönem.. bilinçte bir dalgalanma oluyor sanırım.. bu da halk arasında erkeğin 40 yaş bunalımı olarak geçiyor..

geçen gün farkındalık topiğimi öne taşıdılar, orda bir iki yazıma baktım.. kendim bilinç ve onun deklarasyonları aşamasında hala hızlı bir değişim ve gelişim içindeyim.. bunu da beyin kimyamı değiştiren yaptığım meditasyonlara bağlıyorum..

evrensel-insan
26-05-2010, 19:44
Saygideger paslicivi;

ya da sen niçin evrensel-insan düşüncesini bulma ve geliştirme ihtiyacı hissettin.. sen de herkes gibi günlük normal yaşantını yaşamayıp kendinle(benliğinle) kavga ederek buralara geldin.. seni buna iten neydi.-paslicivi-

Birey bilinci almakta iken, icinde bulundugum bilinc duzeyi; bilgi, birikim, gozlem ve de yasam ve iliski ile, rahatsiz oldu ve zarar gormemek icin, bu rahatsizligi sorguladi, irdeledi, nedenlerini ortaya koydu, taki rahatsizligi veren, kaynaga, kokene, yani dogal dusunceye tum resmiyle, temelleriyle, isleyisi ve yapilanisiyla, vakif olana kadar. Ondan sonra da tamamen farkli bir yasam ve iliski alternatifi ortaya koydu.

Iste bu rahatsizligi ve verecegi zarari algilayabilmek, bir bilinctir. Onemli olan da bu rahatsizligi verenin icinde rahata ermek degil; onun icinde rahata erilemeyecegini algilamaktir.

Iste karar da ondan sonra gelir, rahata erimin, teslim olarak mi, canavarlasarak mi, ya da baska bir pasif/aktif dusunce/davranisla mi olacagi, yoksa rahatin baska bir alternatiflemi saglanacagi olanagi mi, oldugu kararidir.

Ben, ikinciyi yaptim. Cunku birinci, rahata ermek degil; rahatsizligi dogal dusunce icinde ustelik bilinc atlayarak gecici rahata erdirmek, ya bu rahatta teslim olmak, ya da yeni rahatsizliklara yelken acmak.

Cunku dogal dusunce bunyesindeki sorgulama, ancak rahatsizligi, ya gecistirir, ya da rahatsizligi hissettirmeden, rahata erdirmis kilip, teslim alir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
27-05-2010, 05:18
Natan isimli arkadaşımızın kısa hikayesini "dinlerden nasıl kurtuldum" topiğinden okudum.. Alevi kökenli bir aileden geliyor.. alevilik her ne kadar islamın bir kolu olsa da her dogma gibi onun da içinde kendi değişik fraksiyonları var.. ama genelde bildiğimiz islamdan farklı bir anlayış tarzları vardır ve bu durum her alevi ailede doğan çocuğa bulunduğu fraksiyona bağlı olarak bir zihin yüklemesi olarak aktarılır..

Erzincan ilimizde 3 yıl görev yapma imkanı buldum zamanında.. orda insanlar alevi sünni diye ikiye ayrılmıştır ve aralarında belirgin bir çekişme kutuplaşma vardır.. sosyal yaşamlarında her iki taraf birbirinden mümkün olduğunca uzak durur ve kendi inançlarına kültürlerine göre bir yaşam sürerler..

nasıl her dinde köktendinci/yobaz/fanatik kesim varsa aynı şey alevilik için de geçerlidir.. ama genel olarak baktığımızda aleviler sünnilere göre çok daha aydın, daha az fanatiği olan, eğitime ve insani değerlere önem veren bir kesim.. o yüzden erzincanda görev yaptığım zamanlarda kendim sünni kökenli bir aileden gelmeme rağmen alevi insanlarla ilişkilerim çok daha sağlıklı olmuş ve dostlarım genelde alevi kökenli olmuştur.. başka türlü ramazan ayında şarap içemezdik yoksa:twitch:

ve gördüğüm kadarıyla Natan adlı arkadaşımızın ailesi bu radikal alevi kesimden değilmiş, yani aslında dinlerden özgür ateist bir felsefeleri varmış(burda yanılabilirim, şayet aksi durum geçerliyse natan düzeltecektir)..

ama natan'ın bilinç düzeyi bu nonteist düzeye henüz hazır değilmiş ki, bununla tatmin/mutlu olamayıp bir teizm düzeyi olan hristiyanlığı seçmiş.. tabii bu hristiyanlık inancıyla ne kadar bir süre ve nasıl bir tatmin içinde yaşadı onu bilemem.. ama sonuç itibariyle bir şekilde bu teizm düzeyi de bir süre sonra onu tatmin etmemeye yani bilinç&inanç birlikteliği bir uyumsuzluk göstermeye başlamış.. yani benlik irrite olmuş yani ego çatlamış..

işte bu aşamada kişide bir kaos meydana gelir, kişi iki arada bir derede kalır.. ne varolan teizm düzeyinde kalabilir ne de bir üst kademe olan nonteizme geçebilir.. işte bu insanlar hem günlük yaşamlarında hem de böyle felsefe sitelerinde öncelikle kendi teizmini doğrulayıcı diğer tüm inançları yanlışlayıcı bir davranış/tutum içine girer.. çünkü benlik hasar almıştır ve keyifler kaçmıştır.. kişi tekrar eski keyifli/mutlu/huzurlu rüyasına geri dönmek için bu mücadelesini verir..

bu sitedeki harun yahyanın askerleri hariç her teizm düzeyindeki arkadaşımız nontezime sıçramaya adaydır.. yani sokaktaki derin uykuda rüya gören kocakarı inancında yaşayan bir teisten daha bilinçlidir. ve o yüzden zaten bu sitede mücadele vermektedir.. aksi halde günlük normal yaşantısı yaşayıp inancını tartışmaya gerek bile görmez..

bu verdiği mücadelede bilinçaçıklığı müsaitse gün gelir kırılma noktasında kırılma yaşanır ve kişi bir üst bilince sıçrar.. yani rolantide çalışan araba(teizm) artık 1. vitese takıp(nonteizm) harekete geçip yolculuğa çıkmıştır.. ilk durak genelde ateizmdir.. bazen deizm de olabilir..

Natan artık egosentrik değil ego egemenliğinde bir yaşam sürecektir.. yani hristiyanlık inancından inanç bazında kurtulmuştur ama henüz zihinden arınmadığı için zihinde yaşamaya ve bu ikiye bölünmüş zihin içindeki mücadelesi devam edecektir..

yani bugüne kadar hristiyanlığı savunan natan bundan sonraki yaşamında hristiyanlığı yanlışlamak için elinden geleni yapacaktır.. çünkü hala zihinde yaşamaktadır, yani bir benliği vardır ve bu benlik henüz kurtuluşa ermemiştir.. yani natan artık bu felsefe işlerini bırakıp günlük normal yaşamına dönemez, varolan ikiye bölünmüş zihin onu sürekli rahatsız edecek ve nonteist kısmını dominat hale getirmek için vargücüyle hristiyanlığı yanlışlamak için uğraşacaktır..

mesela gidip islamı, budizmi, hinduzimi falan yanlışlamakla uğraşmayacaktır, çünkü bu dinler zaten zihnine yüklenmemiştir ya da yüklendiyse bile batıl/yanlış olarak yüklenmiştir.. o yüzden bu dinlerle bir sorunu olmayacaktır..

şayet beyin kimyası bu bilince uygun bir yapıdaysa bundan sonraki yaşamı ateist olarak devam edecektir.. olurda bir şekilde beyin kimyası değişir ve bilinci yükselirse yani ateizmle tatmin olmazsa daha üst seviyelerde tatmin arayışına girecektir..

burda natan arkadışımızın izni olmadan onun hakkında bir takım tesbitler yapmamdan dolayı umarım bir rahatsızlık olmaz..

paslıçivi
27-05-2010, 05:36
Birey bilinci almakta iken, icinde bulundugum bilinc duzeyi; bilgi, birikim, gozlem ve de yasam ve iliski ile, rahatsiz oldu ve zarar gormemek icin, bu rahatsizligi sorguladi, irdeledi, nedenlerini ortaya koydu, taki rahatsizligi veren, kaynaga, kokene, yani dogal dusunceye tum resmiyle, temelleriyle, isleyisi ve yapilanisiyla, vakif olana kadar

sevgili e.i.. dünya insanlığının nerdeyse tamamına yakını teizm düzeyinde yaşayıp bir rahatsızlık duymazken sen niçin rahatsız oldun.. seni diğer insanlardan farklı kılan şey nedir.. bir düşün bakalım..

Iste bu rahatsizligi ve verecegi zarari algilayabilmek, bir bilinctir. Onemli olan da bu rahatsizligi verenin icinde rahata ermek degil; onun icinde rahata erilemeyecegini algilamaktir.



tamam işte, niçin sen rahata erilemeyeceğini algılama bilincine sahipken diğer insanlar bu bilinçte rahata erebiliyorlar.. bu onların bir suçu/kusuru/hatası mıdır.. ya da bu bilinç algısı seni diğer insanlardan üstün mü kılar.. sen daha çocukluğundan itibaren teizm düzeyine soğukluğunu karşıtlığını neye bağlıyorsun?

ALKA
27-05-2010, 05:44
Saygideger paslicivi;

Peki, en son Natan arkadasimiz dahil; bu sitede teist duzey bilincinden, non-teist, ateist, ya da anti teist duzeyine gecisi, varolus kaderi ve norokimyasal yapi ile nasil acikliyorsun?

Bu arkadaslarin, icinde bulunduklari bilinc duzeyini sorgulayip, bilinc duzey degistirmelirini nasil acikliyorsun?

Ayna nöronlariyla belki daha iyi bir sekilde aciklanabilir. Gerci soru sayin paslicivi'ye yönbeltilmis ama benim de buna cevap verme istegim oldu. Zira konu bir bakima nöron hücreleri ve insan beyniyle ilgili. En azindan baslikta bunun ile ilgisi olup olamayacagi sorulmus.

Bu 1,5 kiloluk et yigini olan beyin sayesinde bu basligi acabiliyor, düsüncelerimizi yaziyor, uzayin genisligine dair kafa yorabiliyor, o sonsuzlugun anlamini düsünebiliyor, kendi varolusumuzun anlamini, Tanrı'nin dogasini, olup olmadigini sorgulayabilir, onun varliga inanabiliyor veya red edebiliyorz. Bu her seyi de beynimizle yapiyoruz.

O halde insanin düsündügü tüm bu seyler disaridan baska bir yerden kafasina gelmiyorsa ve beyin ile ilgiliyse bu sitede teist duzey bilincinden, non-teist, ateist, ya da anti teist duzeyine gecisi, varolus kaderi de insan beyninin norokimyasal yapisi ile aciklamaktan baska bir cözüm yok.

Yok eger düsüncelerin beyinden bagimsiz oldugunu düsünüyorsaniz ve diledikleri gibi beyin disindan bir yerlerden geldiklerini ve yine beyin disinda baska bir yere kendiliklerinden gittiklerini düsünüyorsaniz buna cevap aramak bu sekilde kolay olmayacaktir. O halde her sey beyinle ilgili olmasi lazim ve bu sorunun cevabini da sadece beyinde aramak gerek.

Ne oldu da bizim beynimiz non teist olmamizi saglarken bir baskasinin beyni onu teist olmaya yöneldiriyor? Ne oluyor da bir insanin beyni onu teist iken non teist olmaya yönlendiriyor? Bu beyin mekanizmasi nasil calisiyor, ve bu mekanizmanin cevremizdeki iliski icinde oldugumuz insanlar ve toplumla ne ilgisi var?

Ve bu gercekten dünyadaki en hayret verici sey. Insanların yüzlestikleri en büyük gizem: iyi de bütün bunlar nasil oluyor?

Bilindigi gibi beyin denilen organ nöronlardan olusuyor. Bir eriskin insanin beyninde 100 milyar nöron bulunmaktadir. Ve her bir nöron, beyindeki diger nöronlarla 1000-10.000 civarıida baglanti kurmustur. Bu sayilar temel alinarak, hesaplanmis olan beyin aktivitesindeki permütasyon ve kombinasyonlarin sayisi evrende mevcut olan bütün temel partiküllerin sayisini geciyor...Ilginc degil mi?

O halde bu iliskileri anlamak icin hangi yöntemle beyin üzerinden calisilmasi ve arastirma yapilmasi gerekiyor? Eger bu beynin degisik yerlerine elektrodlar koyarak bireysel beyin hücrelerinin gercek aktivite kayitlarini alirsak bu sekilde beyindeki sinir hücre aktivitesine kulak misafiri olabiliriz..

Mesela beynin ön tarafindaki basit "motor komuta nöronlari" 50 yildan fazla bir zamandir biliniyorlar. Bir insan spesifik bir hareket yaptiginda bu nöronlar uyarilir.. Örnegin bir insan uzanip masadaki bir elmayi avucuna alirsa, beynin ön lobunda bir motor komuta nöronu uyarilir.. Eger uzanir ve bu cismi kendine dogru cekerse de baska bir nöron uyarilir ve o objeyi cekmesi icin ona emir verir. Bunlar uzun zamandir bilinen motor komuta nöronlari...

Kisa bir süre önce Italyan bilim adamlari Giacomo Rizzolatti ve grubu "ayna nöronlari" adi verilen yeni bir grup nöron kesfettiler. Bu nöron grubu da beynin frontal ön lobundalar. Rizzolatti sunu da bulmus; bu nöronlarin bir alt kümesi belki yaklaşık %20 kadari da, bir insan baskasinin ayni hareketi yapmasini seyrederken uyariliyor. Yani eger biz bir kisinin masadaki elmayi uzanip aldiginda gözetledigimizde ayni zamanda bizdeki ayna nöronlari da uyariliyorlar. Elmayi biz almadigimiz halde, sadece seyretmis oldugumuz icin..

Yani bize ait bu nöron baska birinin bakis acisini benimsiyor. Bu durum, diger kisinin hareketinin bir cesit sanal gerceklik simülasyonunu yaratmasi gibi bir sey oluyor...

Bu ayna nöronlarin asil belirgin özelligi ilk olarak taklit (imitasyon) ve öykünme (emülasyon) gibi konularla baglantıili olmalaridir. Zira takdir edersiniz ki kompleks bir hareketi taklit etmek karsidaki kisinin bakis acisina adapte olmamizi gerektirir. Yani, taklit veya öykünmede bu cok önemli. Taklit etmek neden önemlidir? Nasil taklit ediyoruz?

Taklitin neden önemli oldugunu insanlik kültürü tarihine ve gelisimindeki fenomenlere baktigimizda daha iyi kavrayabiliyoruz. GFünümüzden 75-100 bin yil geri gidersek ve insan evrimine bakarsak, 75 bin yil önce cok önemli bir sey oldugu görülür. Insana özgü bir takim becerilerin cok ani bir sekilde ortaya cikmis olmasi ve ayni zamanda cok büyük bir hizla yayilmasi, örnegin alet kullanimi, atesin kullanimi, barinaklarin kullanimi ve elbette dil, ve baska birinin aklini okuyabilme ve davranisini yorumlayabilme becerisi. Bütün bunlar göreceli hizli bir sekilde olmus.

Bunun nedeni de sofistike ayna nöron sisteminin insan evriminde aniden ortaya cikarak baskalarinin hareketlerine öykünmemize ve onlari taklit etmemize izin vermis olmasindsan... Böylece grubun bir üyesi tarafindan ani rastlantisal bir kesif oldugunda, bu atesin kullanimi da olabilir, özel bir cesit aletin kullanimi da olabilir, yok olacagina hizla yatay olarak bütün nüfusa yayilarak, nesiller boyunca iletilmis.

Insanlari hayvanlardan ayiran bir özellikte insanin bir hayvanin 100 bin yilda ögerenebilecegi bir seyi 5 dakikada ve bir bakista, daha dogrusu bir gösteriliste ögerenebilmesi. Ve insan bir seyi bir kere ögrendiginde de bu beceri nüfusta geometriksel oranda yayilir. Bu insanlar icin temeldir. Kompleks becerilerin taklit edilmesi ise insanlarda kültür dedigimiz seyin ve medeniyetin temelini olusturur.

Simdi baska bir cesit ayna nöron daha var, bu nöron biraz daha farkli bir seyle baglantili. O da su; nasil hareketler icin ayna nöronlar varsa dokunma icin de ayna nöronlar vardir. Baska bir deyisle, biri size dokunursa örnegin omuzunuza, beyninizin duyusal bölgesinde somatosensor korteks'teki bölgede bulunan nöronlar uyarilir. Ama isin daha garibi bu ayni nöron bazen siz basitce baska birine dokunuldugunu seyrettiginizde de uyarilir. Yani bu baska birine dokunulmasi sizi de empatize ediyor. Yani burada yine empati ile ilgili baglantili nöronlar var.

Simdi soru su; basitce karsimdakine dokunuldugunu seyrediyorsak neden kafamiz karismiyor ve sadece dokunulan kisiyi seyrederek bize de gercekten dokunuldugu hissini yasamiyoruz? O kisiyle empati kuruyoruu ama bize dokunuldugunu hissetmiyoruz. Evet, bunun nedeni de derimizdeki reseptörler yüzündendir, beynimize geri giden dokunma ve agri reseptörleri "endise etme, sana dokunulmuyor" mesajini iletir. Yani, her sekilde karsimizdakine empati hissediyoruz ama dokunma hissini gercekte deneyimlemiyoruz. Eger bu böyle olmasaydi kafamiz da cok karisir, sersemlerdik.

Burada bir geribildirim sinyali var, bu da ayna nöronların sinyalini veto ediyor, bu sekilde bilincli bir dokunma hissi yasamiyoruz. Ama simdi baska bir garip durum da su oluyor, eger kolunuz kesilmisse veya kolunuza anesti yapilmis ve uyusmussa, kolunuz hic bir sey hissetmese ve hissiz ise, eger bu durumda baska bir insanin baska bir insanin koluna dokundugu gördügünüzde, iste o an bunu siz de kolunuzda hissediyorsunuz. Sanki gercekmis gibi. Bu ayni zamanda kol veya ayak gibi organlarini bir kaza sonucu yitiren insanlarda fantom agrilari denilen olgusunun kendisidir de. Kolu kesimlis insanlar kolu olmadiklari halde kollarinda sanci hissedebilirler. Baska bir deyisle, siz ve diger insanlar arasindaki bariyeri bu ayna nöronlari sayesinde yok ettiniz...

Ve bu söylediklerim soyut metaforik anlamda da degil, sizi o kisiden ayiran tek sey, diger kisi ile araniza giren sey, derinizden baska bir sey degil. Deriyi kaldirin, o kisiye dokunuldugunu aklinizda deneyimlersiniz ve siz ile diger insanlar arasindaki bariyeri yok edersiniz. Ve bu, pek cok Dogu felsefesinin de temelidir. Ve bunun anlami aslinda, diger insanlardan ayri, tek basina dünyayi gözlemleyen, insanlari gözlemleyen gercek bagimsiz bir benlik yoktur.

Gercekte biz, sadece Facebook veya internet ile degil, aslinda kelime anlamiyla nöronlarimizla birbirimize bagliyiz. Su anda bu baslikta birbiriyle konusan bütün bir nöron agi zinciri var. Ve sizin bilincinizle bir baskasinin bilinci arasinda gercek bir ayrilik yoktur.

Ve bu felsefi bir sacmalik bile degil, bu bulgular bilim adamlarinin nöroloji temel bilim anlayisindan ortaya cikan sonuclar. Özellikle hayalet kol veya fantom agrilar fenomeni arastirmalarindan..Sasirtici olan su; hayalet elinde agri olan biri ,karsisindakinin elini sikarsa veya masaj yaparsa hayalet elindeki agri da gidiyor. Veya saglam olan elini bir aynanin karsina koyup aynadaki sag elinin görüntüsünü kopuk olan sag elinin görüntüsü olarak algilamaya calisirsa ve saglam elini oynattiginda kopuk elini de oynattigini saniyor ve agri gidiyor.

Cok uzun zamandir insanlar fen bilimini ve sosyal bilimlerini birbirinden ayri olarak gördüler ve bu iki parcanin asla birlestirilemez bir sey oldugunu düsündüler. Ama yeni bulgularla ayna nöron sisteminin bilinc veya benlik gibi konular, kültür ve medeniyetin, ideoloji ve dini inanclarin dogmasi üzerinde bir kez daha düsünmemiz gerektirecegini gösteriyor.

paslıçivi
27-05-2010, 06:31
ben teizm düzeyi bilinçaçıklığını ağır şizofreniye, nonteizm düzeyi bilinçaçıklığını da iyileşmekte olan hafif şizofreniye benzetirim..

şizofreni bildiğiniz gibi ileri derecede algı bozulması yüzünden kişinin bu dünya gerçekliğinden kopup bambaşka bir dünya içinde yaşamasıdr.. ve genel olarak psikoz olarak isimlendirilir..

psikoz demek; toplumdaki çoğunluk sağlıklı dediğimiz insanlardan farklı bir algı dünyasında yaşaması ve kişinin bu farklı durumunu farkedememesi durumudur..

yani kişi normal populasyondan farklı olduğunu algılayamaz ve hasta olduğunu kabul etmez.. ve bu kişi kendi kendine düşünüp sorgulayarak bu durumunun farkına varamaz, ve dışardan biri bu psikotik (şizofrenik) bir insanla konuşarak, anlatarak ona bu farklı durumunu iletemezsiniz, algılatamazsınız, bu imkansızdır..

asıl bu algı mekanızması bozulmuştur zaten.. yani siz bozulmuş mekanızma üzerinden kişiye durumunu iletemezsiniz.. o yüzden dışardan somut müdahele gerektirir, yani kişinin beyin nörokimyasını yani algısını normale getirecek bir takım medikaller/kimyasallar/antipsikotik vermek zorundasınızdır..

işte teizm düzeyi bilinç açıklığındaki bir insan da aynı şizofreni hastası gibidir.. yani bir müslüman, budist, hristiyan, bir musevi, bir hindu kendi kendine düşünerek sorgulayarak durumunu algılayamaz.. ve bunu kendi algılayamadığı gibi dışardan başka bir insanın onunla konuşarak anlatarak da kişiye durumunu iletemezsiniz, değiştiremezsiniz.. çünkü o kişi bambaşka bir dünyada yaşıyordur.. ve dışardan müdahele edilmediği sürece kişi o bilinç düzeyinin deklare ettiği inancı bir gerçeklikmiş gibi yaşar..


işte burda dışardan müdahele dediğim şeyler benim gözlemlediğim ve deneyimlediklerim;

-ağır psikolojik travma

-meditasyon

-medikal bir takım nöropsikiyatrik ürünlerdir yani ilaçlardır..

o yüzden ileride tıbbın ve nöropsikiyatrinin de gelişmesiyle birlikte tüm bu teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklıklarının medikal olarak tedavi edilebilecek bir hastalık olduğu tezini savunuyorum..

ve glasgow skalası değişecektir.. bugün tam uyanık dediğimiz dünya insanlığı aslında tam uyanık/bilinci açık değildir henüz..

çünkü dünya insanlığı şimdilik nörokimyasal bir robot gibi ayakta uyuyor..

paslıçivi
27-05-2010, 06:47
ve bu bahsettiğim hastalığın adı zihin olacaktır, benlik olacaktır..

yani hiç bir soyutu olmadan dünyaya gelen savunmasız/masum insan yavrusuna ataları tarafından zaman ve coğrafyaya göre değişik yüklenen zihin/hafıza/öğreti/benlik tir hastalığın adı..

belki buna hastalık demek haksızlık olabilir.. çünkü varoluş insan denen canlıya böyle bir evrimi uygun görmüştür..

çünkü insan; hayvan denen ilkelden gerçek insan denen safbilince doğru bir yolculuk süreci yaşamaktadır..

ve bu konuda şimdilik insanlık çaresizdir, çünkü insanlığa yön veren bilimi vareden bilimadamları bile hala ayakta uyuyan nörokimyasal robotlardan başka bir şey değildir..

evrensel-insan
27-05-2010, 21:19
Saygideger ALKA;

Yok eger düsüncelerin beyinden bagimsiz oldugunu düsünüyorsaniz ve diledikleri gibi beyin disindan bir yerlerden geldiklerini ve yine beyin disinda baska bir yere kendiliklerinden gittiklerini düsünüyorsaniz buna cevap aramak bu sekilde kolay olmayacaktir. O halde her sey beyinle ilgili olmasi lazim ve bu sorunun cevabini da sadece beyinde aramak gerek.-ALKA-

Su an insanoglunun kullandigi dilin, kulaksal/sessel yapisinin ozdeslestirerek ve kesistirerek noktalamasini ve bu noktalanan ogelerin gozler onune serilmesini saglamak icin, once tum resmi ve kesisen/ozdeslesen her ogeyi ortaya koyarak gormek ve algilamak gerekiyor.

Birincisi, konuyu beyin olarak ele almak, bizi yanlisa goturur. Ele aAlacagimiz butunun insanoglu biri oldugunu algilamaliyiz ki, kesisen/ozdeslesen ogeleri ortaya koyalim.

Beyin de bir sorunun ve unlemin ISARETI DUSUNCEDIR. Yani beyin hareketitle bir isaret alir, iste bu isaret dusuncedir. Beyinde bu isarete sebep olan ve onun bir soru/unlem olmasini saglayan ise, beynin algiladigi baska bir seydir. Yani, beyinde soru isaretinin olusabilmesi icin, beynin disinda baska bir oge gerekir. Iste beynin bu ogeye karsi olan soru/unlem isareti, dusuncenin GEBELIGIDIR. Bu gebelik, kelime olarak kavramdir. Yani beyin soru isareti, dusuncesinin, uzerinde soru isareti dogan ogeye karsi gebeligi ve bu soru isaretini, cevaba cevirme, yani dogumunu saglamadir. Iste kavram, bu soru isareti ile uzerine soru isareti verilen oge yi bir birine kesistirn, ozdeslestirendir. Bu soru isaretinin, bes duyu ile mi, yoksa duyum ile mi olusmasi onemli degildir.

Demekki, somut ya da soyut bir seyden bahsetmeden once, insanoglu soyutlamasini algilamak ve bunun ogeleri, beyin, dusunce, soru isareti, gebelik, kavram ve bu kavramin neye yonelik oldugunu algilamak gerekir.

Iste bu soru isaretine cevap olarak ozdeslesen/kesisen kavram; soru isaretinin cevabidir, yani turevi, degisimi, ismi, adidir.

Bunun somutlugu, bes duyuya, soyutlugu duyuma dayanir.

Oyuzden kavramin olabilmesi icin sadece beyin ve dusunce yeterli degildir, bir de uzerine kavram verilecek olan ve duyu ve de duyum ile algilanan, soyut/somut oge gerekir.

Insanoglunun soru isareti vardir. Ne var sorusunun cevabi da kavramdir,

Yani insanoglu beynine yansiyan ve soru isaretine degisen, duyu ve de duyum ile algilanan ve bu algi temelinde kavramla ozdeslesen sey, soyut/somut yansitilan, turev ve bil kokenidir. Madde bir bil kokenidir, dusunce de bir bil kokenidir. Cunku kavramlasarak algi ile ozdeslesmisler ve kesismislerdir. Turevdir, yansitmadir, degisimdir.

Bu da seyin kendisini ortaya koyamayacagini, insanoglu olmadan seyin ortaya konamayacagini, ortaya koyanin insanoglu monologu oldugunu, sadece insanoglu eliyle/adina/icin/ait ortaya konuldugunu gosterir. Ustelik ortaya konan da, ne ortaya koyani, ne de ortaya koyulani verir. Cunku bu uclem, tek bir noktalama olarak kesismis ve ozdeslesmistir.

Oyuzden, madde/dusunce/kavram olmadan bir sey ortaya konamaz. Ortaya konan da bir uclem ve dortlu karaktere sahiptir.

Yani insanoglu kendi dahil, herseyi ve her bir seyi(sey/hicbirsey), metafizik (fizik otesi) ile ortaya koyar. Bu ortaya koyulan da, bir uclem ve dortlu karaktere sahip, yani bir 7'lidir. Ortaya konan/ortada olan SEKIZINCIDIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
27-05-2010, 22:26
Saygideger paslicivi;

sevgili e.i.. dünya insanlığının nerdeyse tamamına yakını teizm düzeyinde yaşayıp bir rahatsızlık duymazken sen niçin rahatsız oldun.. seni diğer insanlardan farklı kılan şey nedir.. bir düşün bakalım..-paslicivi-

tamam işte, niçin sen rahata erilemeyeceğini algılama bilincine sahipken diğer insanlar bu bilinçte rahata erebiliyorlar.. bu onların bir suçu/kusuru/hatası mıdır.. ya da bu bilinç algısı seni diğer insanlardan üstün mü kılar.. sen daha çocukluğundan itibaren teizm düzeyine soğukluğunu karşıtlığını neye bağlıyorsun?-paslicivi-


Senin varolusa teslimiyetin ve varolus kaderciligin, burada da kendini gosteriyor. Sen, benim neden rahatsiz oldugumu soracagina, rahatsiz olmayanlarin neden rahatsiz olmadigini sorgula. Pardon, sen bunu yapamazdin degil mi?, cunku onlarin rahatsiz olmamasi, varolus kaderleri. Benim rahatsiz olusum ise, insan olmak. Cunku insan olan rahatsiz olur, insandisi ve insanlikdisi bir kendi ortaya koydugu ogeye, verdigi icerik ve kurdugu bag ile teslim olan, onu kaderlestiren degil. Bu da senin dusuncende olmadigina gore, benim neden rahatsiz oldugumun ve bunun insan olmakla olan baginin algilanmasi senin acindan zordur. Ne de olsa, dusuncen seni varolusa teslim etmis. Zaten insan olmak isteyen bir dusunceye sahip olsan, sen de rahatsiz olurdun. Bu her insan olmak isteyen icin gecerli bir durumdur.

Neye bagladigim acik degil mi? insan olmaya, insanlik sunmaya. Yani insandisi ve insanlikdisina teslim olmamaya.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
28-05-2010, 06:00
sevgili e.i.. dünya insanlığının nerdeyse tamamına yakını teizm düzeyinde yaşayıp bir rahatsızlık duymazken sen niçin rahatsız oldun.. seni diğer insanlardan farklı kılan şey nedir.. bir düşün bakalım..-paslicivi-

tamam işte, niçin sen rahata erilemeyeceğini algılama bilincine sahipken diğer insanlar bu bilinçte rahata erebiliyorlar.. bu onların bir suçu/kusuru/hatası mıdır.. ya da bu bilinç algısı seni diğer insanlardan üstün mü kılar.. sen daha çocukluğundan itibaren teizm düzeyine soğukluğunu karşıtlığını neye bağlıyorsun?-

sevgili dostum, güzel insan, sevgili e.i. ciğim..

bak sana daha hodri meydan topiğinde yazışırken özbenlik/safbilinç olarak karşılaştığımızı ve bunun doğal zorunluluğu olarak yeri ve zamanı geldiğinde senin benliğinin ve savunma mekanızmalarının tehlikeyi sezdiği durumlarda taaruza geçeceğini söylemiştim.. bunun benzerlerini daha önce de yaşadık, şimdi de yaşıyoruz, ilerde de yaşıyacağız..

şimdi kendi yazımdan alıntı olan yukardaki yazıyı bir incele.. burda benlikten arınmış bir bilincin duruşunu tavrını sorgulamasını göreceksin.. ben burda bir bilinç olarak olayı konuşmaya, sorgulamaya, açıklamaya çalışırken, yani sana karşı bir tehdit, saldırı olmadığı halde sen bilinci bir tarafa koyup benliğin ve onun mekanızmalarıyla cevap veriyorsun..

nasıl mı?


Sen, benim neden rahatsiz oldugumu soracagina, rahatsiz olmayanlarin neden rahatsiz olmadigini sorgula. Pardon, sen bunu yapamazdin degil mi?,

şimdi burda senin verdiğin cevabın konu içeriğiyle/özüyle hiç bir ilgisi olmayıp tamamen rahatsız olup tehlikeyi sezmiş olan benlik ve onun savunma mekanızmalarının devreye girmesinden başka bir şey değildir..

ve bu durum için seni yine suçlamıyor ve eleştirmiyorum.. çünkü benlik sana bunları yaptırmak zorunda.. yani sen bu şekilde bir davranış ve tutum içine girmek zorundasın zaten, çünkü sen henüz sende değilsin.. sen hala varoluşun sana dayattığı benliğin kölesisin ve böyle bir davranış/tutum içinde olmak senin öziradende/bilincinde olan bir şey değildir..

ve yukardaki sorum hala geçerlidir.. sen daha çocukluğundan itibaren teizm düzeyi bir inanca soğukluğunu neye bağlıyorsun.. daha o yaşlarda da amacın insan olmak mıydı, şayet amacın buysa diğer yaşıtın çocuklar niçin böyle bir amaç güdemediler.. seni onlardan farklı kılan şey nedir?

Benim rahatsiz olusum ise, insan olmak. Cunku insan olan rahatsiz olur, insandisi ve insanlikdisi bir kendi ortaya koydugu ogeye, verdigi icerik ve kurdugu bag ile teslim olan, onu kaderlestiren degil. Bu da senin dusuncende olmadigina gore, benim neden rahatsiz oldugumun ve bunun insan olmakla olan baginin algilanmasi senin acindan zordur. Ne de olsa, dusuncen seni varolusa teslim etmis. Zaten insan olmak isteyen bir dusunceye sahip olsan, sen de rahatsiz olurdun. Bu her insan olmak isteyen icin gecerli bir durumdur.


sevgili e.i.. burdaki yazında da kendi düşünceni yani benliğini yüceltip diğer düşünceleri/insanları küçümsüyor ve yargılıyorsun.. yani rahatsız olan kendini "insan olmak"la rahatsız olmayan diğer insanları da "insan olmamak"la suçlayıp yargılıyorsun..

yani sana göre; hristiyan bir doktor, budist bir mimar, hindu bir köylü, ateist bir yazar, musevi bir finansçı, panteist bir mühendis, müslüman bir aile babası insan değil ve tüm bu insanlar suçlu.. suçları da senin gibi "insan olmamaları"..

ve sen "evrensel-insan düşünce" paketini mimarı ve savunucusu olarak benliğinin nasıl bir kölesi olup o eleştirip/beğenmediğin doğal düşünceye düşüp onun eşliğinde bir davranış ve tutum sergildiğini farkedebiliyor musun..

daha önceden sana, senin bu evrensel insan düşünce paketinin nasıl tehlikeli bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyordum.. bak sen bu işin mimarı ve lideri olarak nasıl benliğine ve doğal düşünceye yenik düşüp karşındaki insanlar arasından ayrımcılık/bölücülük yapıyorsun.. ve senin bu düşünce paketini benimseyecek olan altbilinçlerin dünyada birlikte yaşadığı diğer insanlara karşı nasıl bir tutum ve davranış içinde olabileceğini sezebiliyor musun..

yani anlatmaya çalıştığım şey şu..

senin "evrensel-insan düşüncesi" adlı paketin insanlığa fayda değil zarar getirecektir.. çünkü yapacağı tek şey, bellli bilinçteki insanların bir gruplaşmasından başka bir şey değildir.. sanki dünyada az gruplaşma, ayrımcılık, bölücülük varmış gibi bir de başımıza evrensel-insancıları ekleyeceksin..

ve tarihteki tüm insanlar arası bölücülüğe hizmet eden benlikli üstbilinçler gibi sen de bu paradoxu algılamadan ve mücadelesini verdiğin şeyin "insana faydalı" olduğunu zannederek bu işi yapmaya devam etmek zorundasın zaten.. hizmet ettiğin şeyin "insanlık ambalajı" altında "kendi benliğin "olduğunu da algılamadan tabii.. çünkü insanlığın evrimi bu şekilde kurgulanmış..

varolan dayatmayı ve paradoxu algılatmayan benliğini ve savunma mekanızmalarını da senden algılamanı beklemediğimi tekrar ifade edeyim..

çünkü her zaman söylediğim gibi sen şu an sende değilsin, sana dayatılan benliğin(sendeki özleşmiş) bir kölesisin sadece..

evrensel-insan
28-05-2010, 07:02
Saygideger paslicivi;

Verilen cevaplar, benim sahsima ait olan cevaplar, ne evrensel insan'in konu uzerindeki dusuncesi, ne de evrensel insan dusuncesinin kendisi. Bunu sana defalarca soyledigim halde,algilanmayan bir evrensel insan uzerine hala ekrana oynuyorsun, anlasilan varolus sana bu gorevi vermis. Onemli degil, sen oynamaya devam et. Bunun tek yarari sana, teslim oldugun varolusa, karsi verecegin ozgurluk savasinin onunu kapatmak olur. Cunku sen evrensel insan ile, benim sahsi gorusumun farkini gorebilecek bilincte ve farkindalikta degilsin, olmani da beklemiyorum zaten. Cunku sen, sen degilsin, sadece varolusun bir teslim aldigi ve onu insanoglu olarak dile getirdigiyle kendini avutan bir dusunce yapisina sahipsin. Aslinda bu teizm duzeyinden de asagi bir durum. En azindan teizm duzeyindeki kisi, teslim oldugunu ortaya koyarken bile, bunun farkindadir ve acik yureklilikle bunu soyler. Sen daha varolusa teslim oldugunun bilincinde degilsin, ustelik insanoglunun biri biri oldugunun bilincinde degilsin.

Ayrica ben bu tun bunlari yazarken de evrensel insan dan ozur diliyorum. Cunku kendisinin insanoglu oldugunun bilincinde ve farkinda olmayan bir kisi ile, insanogludisi bir dialog kuramiyorum. Evrensel insan, sadece insanoglu turu ve onun biri icin gecerlidir, varolusa teslim olmuslar icin degil.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
28-05-2010, 08:08
Aslinda bu teizm duzeyinden de asagi bir durum. En azindan teizm duzeyindeki kisi, teslim oldugunu ortaya koyarken bile, bunun farkindadir ve acik yureklilikle bunu soyler. Sen daha varolusa teslim oldugunun bilincinde degilsin, ustelik insanoglunun biri biri oldugunun bilincinde degilsin.


sevgili e.i..

nasıl bir evrensel-insan düşünce paketi bu.. bir insanın bilinç düzeyini resmen aşağılıyorsun.. bunun farkında mısın..

ben her bilinçaçıklığındaki insanı olduğu gibi kabul etmeli derken senin söylediğin ifadeye bak..

varoluşa teslim olduğumun bilincinde değil miyim? bunu defalarca dile getirdiğimi biliyorsun.. ben varoluşun gizemine teslim olmuş biriyim ve bunu her zaman deklare ettim zaten.. ve bunu burdan bir kez daha açıkyüreklilikle ifade ediyorum..

Evrensel insan, sadece insanoglu turu ve onun biri icin gecerlidir, varolusa teslim olmuslar icin degil.


sevgili e.i..

dediğim gibi benliğinin tatmini için

-varoluşa teslim olanları,

-bir dogma dine teslim olan teizm düzeyindekileri,

-nonteizm düzeyindekileri

evrensel insan düşüncesi paketinin kapsamı dışına alıyorsun..

çünkü bu benliğin bir tatmine ihtiyacı var.. ve her özbenliğe inmiş üstbilinçli benlikler gibi bu tatmin ancak dünyaya hükmetmekle tatmin olabilir..

o yüzdendir ki insanlık tarihi tanrı, tanrının oğlu, tanrının elçisi, kainatın efendisi, ermişler, evliyalar, ustalar, gibi tüm dünya insanlığına hükmetme arzusuyla dolu insanların mirası olarak günümüze kadar gelmiştir..

ve bu insanların hedef kitlesi her zaman için kendi kanatlarıyla uçabilen kuşlar değil kırık kanatlı kuşlar olmuştur.. şimdi senin yaptığın gibi..

sana; ona buna teslim olmuş mutlu insanlar değil, uçamayan mutsuz insanlar lazım..

ve bu bilinci yükselmiş özbenlik öyle tehlikelidir ki; gün gelirde bu kırık kanatlı kuşlardan bir ümmet/ordu kurarsa uçan kuşların(mutlu insanların) üzerinede saldırıp yeni mürit yani yeni sevgi/ilgi merkezi/kaynağı arayışına girecektir..

bunun tarihte örneklerini çok gördük ve daha da çok göreceğiz.. insanoğlu benliğinden arınamadığı sürece benlikli üstbilinçlerin güdümünde bir koyun sürüsü gibi yaşamaya devam edecektir..

ve sahipsiz kalmış ortalıkta serseri mayın gibi dolaşan bu koyunlara bir tutam ot vererek, gütmeye hazır, her zaman senin gibi çoban adayları çıkacaktır..

benim paslıçivi olarak görevim ve hedefim de bu çoban adaylarını bir ayna gibi yansıtmaktır..

evrensel-insan
28-05-2010, 14:56
Saygideger paslicivi;

benim paslıçivi olarak görevim ve hedefim de bu çoban adaylarını bir ayna gibi yansıtmaktır.-paslicivi-

Insanoglunu dusunce ve davranista, insanlastirmamak ve evrensellestirmemek icin, dogal dusuncenin insandisi ve insanlikdisi, temelleri, metafizik ve etiksel, ideolojik inancsal dogrulariyla ve herkes kendi dogrusunun bu dogrular arasinda savasimini vererek ve tum bu savasimin temelini teskil eden, tabulari kisilik ve kmlik degeri olarak sahiplenip, sabitliyerek insanoglu bu engellemeyi/ayristirmayi yapiyor zaten.

Buna bir de senin insandisi varolusunun engelleme/ayristirma savasi eklenmis, pek te bir sey fark etmiyor. Sonucta insanoglunun biri,insan olmasinin verdigi kendi sorgulamasiyla icinde bulundugu bilinc duzeyinden insanin insanligi adina rahatsiz oldukca ve zarar gordukce, bundan kurtulmanin yollarini arayacaktir, bu kacinilmazdir.

Sende birgun, varolusa teslimiyetten rahatsiz olur ve de zarar gorursen, insanlasmak ve evrensellesmek geregini kendin algilarsin. Hersey zaman ve yasam ve iliskilerinin getirdigi sorunlarla ugrasma isi. Neyseki senin varolus icin savasiminin insanlikdisi bir yonu yok. Bu da, insanoglunun insanligi adina verdigi savasta, konunun sevindirici tarafi.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
29-05-2010, 06:11
Sonucta insanoglunun biri,insan olmasinin verdigi kendi sorgulamasiyla icinde bulundugu bilinc duzeyinden insanin insanligi adina rahatsiz oldukca ve zarar gordukce, bundan kurtulmanin yollarini arayacaktir, bu kacinilmazdir.



evet insanoğlu varolduğundan beri bunu yapıyor zaten sevgili e.i.. ama kimler?

üstbilinçler..

ve her üstbilinç sadece varolan sürecin işlemesine hizmet ediyor hepsi bu.. sen de bu sürecin işlemesine farkında olmadan hizmet eden bir üstbilinçsin..

çünkü sahip olduğun beyin kimyan sana bunu yaptırmak zorunda, şimdilik o beyin kimyana sen hükmetmiyorsun, o sana hükmediyor..

ve sen bu beyin kimyanın kölesi olmaktan başka yapabileceğin bir şey yok..

aynı beyin kimyası normalden sapmış bir şizofreninin yaptığı tutum ve davranışlar gibi.. ya da teizm veya nonteizm düzeyinde yaşamak zorunda olan bir insan gibi..

onların beyin kimyası ona böyle davranmasını emrederken senin beyin kimyan da sana böyle davranmanı emrediyor..

yoksa çocukluğundan itibaren teizme olan soğukluğunu/karşıtlığını bize nasıl açıklayacaksın.. takdiri ilahi olarak mı?

paslıçivi
31-05-2010, 21:25
hepimiz birer nörokimyasal robotuz..

her türlü benlik&bilinç kombinasyonunun deklarasyonu olan gnostik yaklaşımınız(inancınız) oluşurken gerçek siz orda değilsiniz..

ama bu dünyada kime sorarsanız sorun varolan inancını kendi öziradesiyle belirlediğini söyler.. bunu böyle algılamak zorundadır zaten..

derin bir uykudayken, kendi bilincinizle/isteğinizle uyanabilir misiniz.. ya da gördüğünüz rüyayı değiştirebilir misiniz..

yapamazsınız değil mi..

inanç düzeyiniz ve çeşidi de aynı böyledir..

şayet hala varolan inanç düzeyimi ve türünü ben belirleyebilirim diyorsanız..


buyrun çok değil 1 günlüğüne inancınızı değiştirin ve o inancın algısına girmeye çalışın bakalım.. şayet yönetim dediğiniz gibi sizdeyse bu sizin için çocuk oyuncağı olmalı.. 1 gün sonra tekrar eski inanç algınıza dönebileceksiniz demektir..

buyrun baylar bayanlar.. ben nörokimyasal bir robot değilim, ben kendimi yönetiyorum diyenler, inancımı ben kendi özirademle seçip belirledim diyenler.. bakalım nasıl bir benlikmiş, iradeymiş bu görelim..

bakalım uykunun derinliğini algılayabilecek misiniz..

bu yaşamda müslüman budist musevi hristiyan hindu ateist deist panteist olmanın nasıl bir benlik modül dayatımı/zorunluluğu olduğunu algılayabilecek misiniz..

varolan benlik/bilinç donanımınız kırılma noktasında dönüşüme uğrarken orda gerçek sizin olmadığını görünce çok şaşıracaksınız..


tüm bunların farkındalığına varabilirseniz bir insan olarak tek çıkış noktanız kalır..

teslimiyet..

daha ötesini beceririm diyenler ve teslim olmayanlar..

buyrun burdan yakın..

evrensel-insan
01-06-2010, 03:37
Saygideger paslicivi;

teslimiyet..

daha ötesini beceririm diyenler ve teslim olmayanlar..-paslicivi-

http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=306644&postcount=829

Saygilarimla;
evrensel-insan

UlulElbab
01-06-2010, 04:26
sizi o kisiden ayiran tek sey, diger kisi ile araniza giren sey, derinizden baska bir sey degil. Deriyi kaldirin, o kisiye dokunuldugunu aklinizda deneyimlersiniz ve siz ile diger insanlar arasindaki bariyeri yok edersiniz. Ve bu, pek cok Dogu felsefesinin de temelidir. Ve bunun anlami aslinda, diger insanlardan ayri, tek basina dünyayi gözlemleyen, insanlari gözlemleyen gercek bagimsiz bir benlik yoktur.
Burada Sayın Alka güzel bir noktayı yakalamış.

Evrende merkezi bir benlik ve hafıza olabilir mi? :Çünkü hepimiz BİRİZ.

ve düşüncelerimizin okunduğuna,hatta düşüncelerimizin evrene yön verdiğine nerdeyse eminim.

Bir insanın diğer insanları kendisinden AYRI gibi görmesi aslında bir YANILGI dan ibaret.

Tıpkı Işığın suda kırılması ve gözü yanıltması gibi birşey...

Bu Bilinçte olan bir insan,kendisinden AYRI olmadığını bildiği başka bir insana Kötülük yapabilir mi?

Yapamaz..yapmaz...Ama insanlarda Bencillik...Ego...yani "sahte benlik" bu yanılgıya neden oluyor ve her bir birey
önce BEN diyor.

İşte yanılgı bu olsa gerek.

paslıçivi
01-06-2010, 07:29
sevgili e.i. verdiğin linki okudum..

senin bahsettiğin teslimiyet gnostik teslimiyet.. yani teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığına sahip olan insanların teslimiyeti.. yani varoluşu kendi elleriyle ortaya koyduğunu zanneden insanların teslimiyeti..

ve bu bahsettiğin teslimiyet insanlıkdışı bir teslimiyet olup insanlar arası bölücülük yapar.. hepsi kendi ortaya koyumlarını doğrulamak diğerlerini yanlışlamak mücadelesi içindedir..

ve tüm insanlık hakkında empati kurup insanlığın aslında dost/kardeş olduğunu algılayamazlar.. onlar binlece yıldır olduğu gibi ve yine bu sitede olduğu gibi sadece birbirlerini yerler..

çünkü bilinç düzeylerinin üzerinde kalın bir benlik tabakası/filtresi/modülü vardır.. ve benlik modülü bu insanları uyutur, birbirlerine düşman eder, çünkü benlik tatmin/tatminizlik üzerine düzenlemiştir.. ve bu benliği tatmin etmek için kendi bilinç düzeylerini(inançlarını) doğrulamak diğer hepsini yanlışlama mücadelesi verirler.. ve bu işi yaparken hepsi bilimi kullanmayı/alet etmeyi ihmal etmez.. diğer bilinç düzeyi(inançlı) insanların da bir insan olduğunu algılayamazlar ve onlarla empati kuramazlar..

zaten bu empatiyi kurabilecek bilinçaçıklıkları olsaydı her gnostik yaklaşımın insanlığı bölen kötü bir kabus olduğunu algılayıp bu tarz bir tutum ve davranış içine girmezlerdi..

benim teslimiyetim tamamen kişisel olarak ulaştığım; bilincime yansıyan varoluşun gizemine/bilinemezliğine teslimiyettir.. bu bir insandışı varlık, tanrı, yaratıcı, inanç vs değildir.. çünkü henüz öyle bir şeyle karşılaşmadım yada ulaşmadım.. yani bir nesne/özne değil bir sıfattır, benim teslimiyetim..

sen, şayet 1 günlüğüne dahi bir budist, bir müslüman, bir musevi, bir deist, bir ateist, bir isevi gibi olup, onların algı dünyasına girip onlarla empati kurup 1 gün sonra tekrar kendi bilinç düzeyine kendi iradenle dönemiyorsan "sen orda yoksun" demektir.. ve nörokimyasal bir robotsun ve beyin yapının bir kölesisin demektir..

ve zaten bunu yapamadığın için evrensel-insan düşünce paketini savunuyor ve bu konuda devrimci bir düşünceye sahipsin.. bir günlüğüne değil sadece bir kaç dakikalığına bu insanların bilinç düzeylerini ve dolayısıyla algı düzeylerini deneyimleme şansın olsaydı evrensel-insan düşünce paketinin nasıl bir rüya olduğunu algılardın..

senin ve benim ulaştığım bu insanların dostluğu/kardeşliği bilinç düzeyinin devrimsel mümkün olmadığını evrimsel olarak yavaş yavaş o noktaya gelinebileceğini, yani bunun için işlemesi gereken bir süreç olduğunu algılayabilirdin..

ve bugüne kadar bir kişiyi bile niçin bu bilinç düzeyine taşıyamadığını ve benim niçin varoluşun bu sürecine ve gizemine teslim olduğumu algılayabilirdin..

evrensel-insan
02-06-2010, 02:28
Saygideger paslicivi;

Eger hatirlarsan, ben burada filozoflara bir seminer verdigimden bahsetmistim, bundan 10 yil kadar once ve orada aldigim cevap, bu bilincin dunya da taraftar kazanabilmesi icin en az 300 yil gecmesi gerektigini soylemeleri idi.

Ayrica bir cevapta, ekonomikti, yani; bu tip bir bilincte yazilacak yazilarin ve her turlu duyurunun bir taraftar kazanmayacagi ve o yuzden tum cabanin bosa gidecegi seklinde idi.

............

Iste butun bunlari topladiginda, benim tek yapabilecegim ancak; kendi deneyim, gozlem, birikim, bilgi ve bilincimden ve gelismesinden bahsedebilmek. Cunku sahit oldugum ya da haberdar oldugum baska bir ornek yok.-e.i-

ve bugüne kadar bir kişiyi bile niçin bu bilinç düzeyine taşıyamadığını ve benim niçin varoluşun bu sürecine ve gizemine teslim olduğumu algılayabilirdin.. -paslicivi-

Bilmem, evrensel insandan yaptigim alintinin yerini hatirlayabildin mi?, seninle "bire bir yazistigimiz basliktan, 5. mesaj.

Evrensel insan'dan ve senden yaptigim alintilarda, koyulastirdigim yerlerde ne kadar benzerlik var degil mi?

Ustelik, filozoflarin tahmin ettigi sure, birey olarak yetisen ve birey bilinci alamamis toplumlar icindi, bunu, Turkiye gibi ulkelere uyarlarsak, bu sure en az bir iki yuzyil daha artar.

Dolayisiyle, ve gordugun gibi, ben bunun hem bilincinde ve de farkindayim. Ama senin algilayamadigin, benim zaten boyle bir beklentimin olmamasi ve herkes gibi, sadece kendi adima evrenselk insan dusuncesini dile getirmek. Ayni evrensel insan alintisindan ikinci koyulastirdigim cumle de belirttigim gibi.

Onemli bir nokta da henuz benim ortaya koydugum ve benden gelen bir evrensel insan aciklamasi olmadigi halde, ve de senin bunun ne oldugunu bilmedigin halde, bu konuda fikir yurutmen.

Cunku, benim mesajlarimda dile gelen, evrensel insan'in dile getirdiklerinden ziyade, herkesin kendi evrensel insanligini kendisinin ortaya koymasi ve belirlemesi. Yani bir kisi evrensel insan olmak istiyorsa, benim evrensel insan olarak dile getirdiklerimi uygulamak degil; kendi olmak istedigi evrensel insanliktan ne algilayarak, kendisini getirecegi duzeyi.

Oyuzden evrensel insan'in "eger evrensel insan olmak istiyorsan, bunlari yapmalisin" diye bir paketi yok. Sadece evrensel insan olmak isteyen "ben nasil evrensel insan olabilirim?" sorusunu kendi soracak, kendi cevaplayacak.

Benim evrensel insan olarak tum ortaya koydugum, insanoglunun kendi adina/eliyle kendi yapilandirdigi ve islerlige koydugu, dogal dusuncenin ne oldugu, neden oyle oldugu ve bunun neden sorun oldugu. Iste bunu gorebilmek icin birey bilinci gerekir. Bundan sonrasi, kisinin kendine kalmis, isterse kendine bir evrensel insan yon ve yontemi belirler, isterse belirlemez, cunku; ben evrensel insan adina kimseye evrensel insan yol ve yontemi belirleyemem, ancak kendime belirlerim.

Umarim, ben, evrensel insan, dogal dusuncenin ortaya koyumu, birey bilinci ve kisilerin kendileri icin evrensel insan yon ve yontemi cizip, cizmemeleri v.s. yeteri kadar algilanmistir.

Yani ben, birey bilincine sahip bir birey olarak, kendime bir evrensel insan olma yol, yontemi cizdim. Ne baskalarindan bu benim cizdigim yol ve yontemi ister bir durumum var, ne de baskalarina "evrensel insan omak istiyorsan tek yol bu yoldur, ya da benim yolumdur" icerikli bir mesajim var.

Ama benim evrensel insan olarak yaptigim bir sey var. O da dogal dusuncenin(insanoglunun simdiye kadar, yapisal ve isleyis olarak ortaya koydugu ve uygulayarak bu gunlere geldigi) her turlu konu ve genelde tum hatlariyla ortaya konumu, bunun neden sorun oldugu, nasil curutulecegi v.s. nin dile getirilmesidir, hepsi bu.

Iste ben bu temelde, kendimi ornek alarak, evrimsel veya norokimyasal gelisimin, dusunce, bilimsellik, gozlem, sorgulama v.s. yoluyla, bilinc degistirilebilecegini kendi adima soyluyorum. Ustelik bu konuda, benim birey olarak norokimyasal yapimin buna uyumlulugu/uyumsuzlugu da konu ve onemli degil. Cunku ben bu bilinc duzey degisimimi, norokimyasal yapima gore degil; yasam ve iliskim olarak kendi caba ve gayretime bagliyorum.

Sonucta benim norokimyasal yapim el verse de, ben bu caba ve gayreti harcamasam, degisen bir sey olmaz.

Bu ayni, mesela benim babamdan aldigim matematik beyin yerinin avantajini, matematiksel bir caba ve gayret gosterilmezse, bir anlami olmayacagi anlamina gelir.

Yani ne benim, beyinsel yatkinligim, ne normalligim, ne de uzakligim; benim matematikci olmama, eger ben bir caba ve gayret gostermiyorsam, yardimci olmaz.

Iste bu CABAS VE GAYRET tir devrimci olan.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
02-06-2010, 07:58
Iste ben bu temelde, kendimi ornek alarak, evrimsel veya norokimyasal gelisimin, dusunce, bilimsellik, gozlem, sorgulama v.s. yoluyla, bilinc degistirilebilecegini kendi adima soyluyorum. Ustelik bu konuda, benim birey olarak norokimyasal yapimin buna uyumlulugu/uyumsuzlugu da konu ve onemli degil. Cunku ben bu bilinc duzey degisimimi, norokimyasal yapima gore degil; yasam ve iliskim olarak kendi caba ve gayretime bagliyorum.



sevgili e.i..
bu son yazın hakkında yazacak çok şeyim var ama konu başlığı dolayısıyla özellikle yukardaki alıntınla başlıyorum.. zaman buldukça diğer yerlere de değineceğim..

yukardaki kırmızı punto işin canalıcı noktası işte..yani dananın kuyruğunun koptuğu yer..

bu dünyada sen dahil tüm dünya insanlığına varolan bilinç düzeyi ve/veya değişimini soracak olursak aynı cevabı alırız.. hiçkimse bir nörokimyasal robot olup benlik modülüyle yönetildiğini kabul edemez, etmez.. müslümanı da aynıdır, hindusu da, budisti de, hristiyanı da, ateisti de, deisti de, panteisti de ve sen de..

çünkü benlik modülünün görevi zaten budur, senin varoluşu/yaşamı/dünyayı böyle algılayıp bu yanılgıda/rüyada yaşaman için vardır.. ve bunu ancak bu benlik modülünden kurtulduğunda algılayabilirsin, daha önce imkansızdır.. benlik buna kesinlikle müsaade etmez, ne yapar ne eder, tüm savunma mekanızmalarını devreye sokar ve kişiyi o rüyada/yanılgıda yaşamasına devam ettirir..

çünkü zaten böyle olması gerekmektedir.. yani sen gördüğün rüyayı gerçek olarak algılamak zorundasındır..

daha önce örneğini verdiğim gibi şayet bu bilinç düzeyleri ve/veya değişimleri senin kontrolünde ise sen bu düzeyler/değişimler arasında çok rahat sörf yapabilmelisin.. yani canın istediğinde hadi bugün biraz müslüman takılayım ya da bugün ateist takılayım ya da biraz evrensel-insan takılayım deyip bu dönüşümleri gerçekleştirebilmelisin.. şayet kontrol gerçekten "gerçek sen" de ise ve bu dönüşümleri istediğin zaman istediğin şekilde gerçekleştirip, deneyimleyebiliyorsan ve o insanlarla birebir empati kurabiliyorsan işte ozaman sen nörokimyasal bir robot değilsin demektir..

ama bulunduğun bilinç düzeyini ne bir adım öte ne bir adım geriye götürüp değiştiremiyor ve bu farklı bilinç düzeyleriyle birebir empati kuramayıp sadece kendi bilinç düzeyini yaşayıp deneyimliyorsan ve bunu savunuyorsan sen hala benlik modülüyle yönetilen ya da uyutulan bir nörokimyasal robottan başka bir şey değilsindir.. ve benlik sana bu paradoxu algılatmaz bile..

ve belki de yaşamında ilk kez böyle bir tezle/soruyla karşılaşıyorsundur büyük olasılıkla.. ve benlik modülün böyle bir soruyla karşılaştığı için ve daha önce buna uygun bir savunma mekanızması geliştiremediği için şimdi bu duruma bir uygunluk aramaktadır..

daha önce sevgili ulpianla teist-nonteist konuşması deneyimledik biliyorsun.. bu bilinçaçıklık düzeyleri içindekileri kapsayan/algılayan ama üstündekileri kapsamayan/algılamayan birbiri içine geçmiş matruşkalara benzetmiştim..

senin, benim, düşüngen'in ve ululelbab'ın bilinçaçıklık düzeyleri ne teizm ne de nonteizm seviyesindedir.. ama bunu bu seviyeyi kapsayan insanlara algılatamazsın.. çünkü onlar sadece kapsadıkları matruşkaları algılayabilirler.. daha üstündeki matruşkaları değil..

teizm/nonteizm terminolojisi üreten filozoflar dünyadan bihaber sadece batı zihni yüklenmiş bir zihnin ürünüdür.. onlara göre tüm dünya insanlığını tanrıcı ve tanrıcı olmayan diye ikiye ayırabilirsin.. çünkü adamın zihninde sadece batı dünyasının tek tanrılı dinleri olan semavi dinler(teizm) ve bunları reddeden insanlar(nonteizm) vardır.. bu insanın zihninde doğu dünyasının tanrısız ve çok tanrılı dinleri kavramı olmadığı için ya da bu dinler zaten batıl yüklendiği için kişi bunları sınıflama içine alamaz..

daha sonra dünya iletişim sayesinde küçülüp evrenselleştikçe "budizm de nonteist bir dindir" gibi bir absürd açıklama yaparak budistleri semavidinlere inanan teizm düzeyi insanlardan ayırır.. sanki bir budistin bir müslümandan bir hristiyandan bir museviden farkı varmış gibi.. aslında yaratıcı tanrıya inanmayan bir budistle yaratıcı tanrıya inanan bir müslüman arasında bilinçaçıklık düzeyi açısından hiç bir fark yoktur.. her ikisi de yaşadığı zaman ve coğrafyanın merasında dünyaya gelmiş ve önüne konan otu yemiş koyun sürüsünden farklı değildir.. (umarım burda koyun sürüsü benzetmem bir hakaret olarak algılanmaz, konunun kolay izahı için bir benzetmeden başka bir şey değildir, siz isterseniz kartal sürüsü de diyebilirsiniz)

bugünlük benden bu kadar..

evrensel-insan
02-06-2010, 15:17
Saygideger paslicivi;

daha önce örneğini verdiğim gibi şayet bu bilinç düzeyleri ve/veya değişimleri senin kontrolünde ise sen bu düzeyler/değişimler arasında çok rahat sörf yapabilmelisin.. yani canın istediğinde hadi bugün biraz müslüman takılayım ya da bugün ateist takılayım ya da biraz evrensel-insan takılayım deyip bu dönüşümleri gerçekleştirebilmelisin.. şayet kontrol gerçekten "gerçek sen" de ise ve bu dönüşümleri istediğin zaman istediğin şekilde gerçekleştirip, deneyimleyebiliyorsan ve o insanlarla birebir empati kurabiliyorsan işte ozaman sen nörokimyasal bir robot değilsin demektir..-paslicivi

Anlasilasn gecmis bilinc ve inanca gore cok cabuk unutuluyor. Sen degil miydin, bana tanrisal icerikli bir basligimda "sen Tanriya inanmiyorsun?" diyen. Bende sana "Ben bu bilincleri coktan astim, gerekirse, bir teist, gerekirse de bir ateist gibi mesaj yazabilirim, hattaateizmin aleyhinde mesajlarim da var" demistim.

Bak sana bilimsel bir isleyisten bahsedeyim. Tez sadece kendini ortaya koyabilir, ama; antitez; sadece tezi ortaya koymakla kalmaz, o tezin sorununun ne oldugunu ve o tezi algilayarak o teze karsi bir tez gelistirir. O yuzden bir kisinin anti dusunebilmesi icin, once "the/a/an" dusunebilmenin bilincini asmis ve farkina varmis olmasi gerekir.

Iste bilincli degisim de budur. Yani bir anti, a veya non teistin, bir teistin bilinc duzeyini, bilinc olarak asmis ve farkindaligina varmis olmasi gerekir. Yani "Ben teizmin ne oldugunu ayni bir teist kadar algiliyorum, aramizdaki fark; teistin bu bilince teslimiyeti, benim ise, bu bilincin sorunlarinin, zararlarinin cikmazlarinin v.s. farkina varip, bu bilinci bilincli olarak astim ve bunun farkindayim" diyebilmesidir.

Iste bu temelde, teistiyle, non teistiyle, ya da maddesiyle, varolusuyla, ya da etiksel herhangibir tabusuyla dogal dusunceye teslim olanlarin, ben bilincindeyim ve dogal dusuncenin sorunlarinin, zararlarinin, cikmazlarinin v.s. de farkindayim.

Nasil bir teist, teist bilinc duzeyinde, teizmin sorunlarini ortaya koyan bir non teisti algilayamazsa, dogal dusuncenin hangi duzeyinde olursa olsun, dogal dusunceye teslim olan bir dusunce de, dogal dusuncenin sorunlarini ortaya koyan, evrensel insan'i algilayamaz.

Ben cok rahat ve sorunsuz olarak, bir milliyetci gibi, bir teist gibi, bir non teist gibi, ya da herhangibir soyut/somut degere kendini teslim etmis bir dusunce gibi, dusunebilir ve bu dusunceyi dile getirebilirim, ustelik etkilenmeden, sahiplenmeden. Istersen bunu bir cesit empati olarak ta degerlendirebilirsin. O yuzden de zaten tartismak yerine, disaridan bakar ve notr algilama yuruturum.

Senin "ayna gibi yansitma" dedigin olay.

Gelismis toplumlarda, cocuklar anti bilgisiyle egitilirler, kritik dusunce ve analitik dusunce bu anti egitimin bir temelini olusturur. Yani bir cocugun teist dusunmesi normaldir, onemli olan o cocugu anti teist dusunebilmeye alistirmak ve dusuncesini o yonde egitmektir. Bu nu teist dusunceye sahip, bir cocuga a egitim olarak verirler.

Sebebi de gayet aciktir. Cocuk hem the sini, yani teizmi, hem de antisini algilasin ve kendi hangisini kendine dusunce olarak sececeginin bilincine ve farkina varsin diye. Iste birey bilinci de budur. Yani kisiye tum olanaklari tum resmi vefarklariyla verip, kisinin bu olanaklar icinden, kendine uygun gordugunu kendi secmesi ve sorgulamasina devam ederek te, bu secimini sabitlemeden ve sahiplenmeden kullanarak, gerektiginde de degistirebilecek zihniyete sahip olmasi. Iste burayi algilarsan, sirf bu egitim sisteminin bile, senin varolusun norokimyasal yapisina teslim olmadigini algilamis olursun.

Mesele benim oglum, okul da her turlu dinin temel ilke ve ogretilerini ogrendigi halde, herhangi birini secme egilimi gostermiyor, cunku ihtiyac duymuyor. Bunlarin kisinin bir ogrenmesi gereken oldugunun bilincinde ve farkinda, yasi henuz 14.

Hatta islam ve muslumanlik ile ilgili odevlerini ben siteye acmis ve alinan cevaplar temelinde o da odevini hazirlamisti.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
02-06-2010, 21:22
Norokimyasal Yapisi Mi/Dusuncenin Sorgulamasi Mi? (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=309827#post309827)

Sevgili arkadaşlar, başlıktan hareketle cevaplarsak;
Anlaşılamadığını düşündüğüm bir hususa değinmek istiyorum.
Bilinçlenme, aydınlanma denildiği gibi kişinin bireysel sorgulamalarıyla sağlanabilir ancak sorun şudur; Kişi niçin sorgulasın? (Başlık bence bu şekilde olmalıydı)

İnsanın yaşam boyu başına gelen olumsuzluklar, engellenmeler, düş kırıklıkları, endişe ve korkuları kişiyi sorgulamaya iter. Çünkü uyumu bozulmuştur. Hem kendisinin hem toplumun uyumunu dengeleyici çözümler arar, sorgular, düşünür. Derinlere dalar "Neden" sorularını ard arda sıralar, bu nedenler kişiyi alimde edebilir zalim de edebilir. Bu kadar sorgulamasından sonra bir takım doğrular keşfeder ve bu buluşunu topluma dayatmaya çalışır çünkü bu yaşamsal zorunluluktur ve ilerlemenin dinamiğidir.

Gelelim mutlu/uyumlu kişilere;
Onlar maçın gidişatından memnundur ve skoru(mutluluğu) korumaya çalışırlar. Onlar için devrim, evrim, revizyon, düşünmek, sorgulamak çok sakıncalıdır çünkü ellerindeki mutluluk uçabilir çünkü gelen gideni aratır, ya eski mutluluklarını bulamazlarsa?
Bu yüzden mutlu/uyumlu elemanlar sorgulama gibi bir kumarın içine girmezler çünkü kaybedecekleri çok şey vardır.

Bu sorgulama çok küçük yaşta da başlayabilir. Örneğin 6 yaşındaki bir çocuğa oyuncak alamayan baba, topu noel babaya atar. Noel baba gelecek çocuğa oyuncak getirecektir. Böylece küçük çocuğumuz varlıklı arkadaşlarının oyuncaklarına imrenerek ezilmeyecektir.Derken çocuk mutsuzluk içerisine düşer çünkü beklenen noel babada oyuncakda ortada yoktur. Çocuk mutsuzluk içerisinde acı çekmeye başlar, boynu bükükleri oynar ve en sonunda, -ıçarım böyle noel babanın sakalına der. Çektiği acı, özlemini duyduğu mutluluk onu küçük yaşta sorgulamaya itmiştir ortada acı veren bir durum vardır ve o müthiş an gelir ve sorulur "Nedennnnnn".

Oyuncağı olan mutlu çocuk neden sorgulamaz?

a) Oyun oynamaktan sorgulamaya zaman bulamaz.
b) Herşey yolundadır kaşınmamak lazımdır.
c) Sorgulamak değil şükür etmek lazımdır.(Çünkü şükür etmesini gerektirecek nimetlere sahiptir)
d) Hepsi (Doğru ncevabımız hepsidir)

Yaşamın mazotu serotonin denilen mutluluk hormonudur demiştik. Aynı şekilde sorgulamanın ve bilinçlenmenin mazotunada "Acılar" diyebiliriz. Kıçı tutuşmaya başlayan sorgulamaya başlar ta ki kıçını kurtaracak çözümü bulana kadar.

Tekrar başlığa dönersek, bilinçlenmek için sorgulamak, uyanış gereklidir. Uyanış içinde rahatsız edici uyku kaçırıcı bir musibet gerekir. Tersten gidersek, önce uyuyan arakadaşı uyaracak bir ses ya da parmak, dürtü gereklidir. Sonrada sorgulama/düşünme dediğimiz "Neden" ler silsilesi başlayacaktır. Toplu halde uyuduğumuz bir yatakhanede vızıldıyan bir sinek, ancak rahatsız ettiği inek tarafından farkedilebilir diğerleri tarafından değil.

Rahatsızlık durumu, başlıkta bahsedilen nörokimyasal değişime sebeb olur sorgulayıp aydınlama ise sonuç olur. Sonuçlar sebebleri takip ederler.
Sevgiler..

evrensel-insan
02-06-2010, 21:45
SaygidegerDusungen;

Kişi niçin sorgulasın?-Dusungen-

Kisi, icinde bulundugu durumdan, rahatsiz oldugu, tatmin olmadigi, zarar gordugu, durumunu degistirmeye yoneldigi zaman sorgular. Ama bu sorgulama evrimsel sorgulamadir. Yani sartlarin zorladigi sorgulama.

Devrimsel sorgulama ise, bir sonuc, bir cikis, br arayis, bir yenilik, bir gereklilik temelli ILERIYE YONELIK/DONUK SORGULAMADIR.

Iste bu sorgulama kisinin zarar gorme ve rahatsizligindan ziyade, gelen bir sorgulama degil; zamana, caga, gidisata v.s. ayak uydurma temelli "Bu nedir?" degil "neden budur?", "problem/sorun nedir?" degil, neden, bu sorun/problem dir", kisaca "A nedir" degil, neden Adir?" sorgulamasidir. TERS SORGULAMA, goruldugu gibi, seyi sormaz, aksine neden sey oldugunu sorar.

Yani sorgulamanin icerigi; noktalayici, sonlayici evet/hayir, var/yok, oyle/degil, dogru/yanlis v.s. temellicevaplarin alindigi sorgulama degil; ACIKLAMA GEREKTIREN SORGULAMADIR.

Iste bu sorgulama, devrimci sorgulamadir. Bir cesit cevap verip, rahatlama sorgulamasi degil, aksine bilmeye ve algilamaya yonelik sorgulamadir. Sorunu cozme degil; sorunu ortaya koyabilme sorgulamasidir.NEGATIF SORGULAMADIR

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
03-06-2010, 05:35
Tekrar başlığa dönersek, bilinçlenmek için sorgulamak, uyanış gereklidir. Uyanış içinde rahatsız edici uyku kaçırıcı bir musibet gerekir. Tersten gidersek, önce uyuyan arakadaşı uyaracak bir ses ya da parmak, dürtü gereklidir. Sonrada sorgulama/düşünme dediğimiz "Neden" ler silsilesi başlayacaktır. Toplu halde uyuduğumuz bir yatakhanede vızıldıyan bir sinek, ancak rahatsız ettiği inek tarafından farkedilebilir diğerleri tarafından değil.

sevgili düşüngen.. yazının tamamı yine harika "tespitler/varoluşu ve insanı okumalar" içermekle beraber alıntıladığım kısımda olayı gayet güzel özetlemişsin..

kendi kanatlarıyla uçabilen bir kuş, kuşların uçma mekanızmasını sorgulamaz, taki kanadı kırılana kadar.. kanadın biri kırılırsa o da diğer kuşlar gibi uçabilmek için yani mutlu olup yaşamda kalıp soyunu devam ettirmek için bu mekanızmayı sorgulamaya ve eksik kanadını bulmaya çalışır.. uçmak aynı zamanda derin bir uykuda güzel rüya görmekle eşdeğerdir..

paslıçivi
03-06-2010, 06:23
Eger hatirlarsan, ben burada filozoflara bir seminer verdigimden bahsetmistim, bundan 10 yil kadar once ve orada aldigim cevap, bu bilincin dunya da taraftar kazanabilmesi icin en az 300 yil gecmesi gerektigini soylemeleri idi.

Ayrica bir cevapta, ekonomikti, yani; bu tip bir bilincte yazilacak yazilarin ve her turlu duyurunun bir taraftar kazanmayacagi ve o yuzden tum cabanin bosa gidecegi seklinde idi.

............

Iste butun bunlari topladiginda, benim tek yapabilecegim ancak; kendi deneyim, gozlem, birikim, bilgi ve bilincimden ve gelismesinden bahsedebilmek. Cunku sahit oldugum ya da haberdar oldugum baska bir ornek yok.-e.i-

ve bugüne kadar bir kişiyi bile niçin bu bilinç düzeyine taşıyamadığını ve benim niçin varoluşun bu sürecine ve gizemine teslim olduğumu algılayabilirdin.. -paslicivi-

Bilmem, evrensel insandan yaptigim alintinin yerini hatirlayabildin mi?, seninle "bire bir yazistigimiz basliktan, 5. mesaj.

Evrensel insan'dan ve senden yaptigim alintilarda, koyulastirdigim yerlerde ne kadar benzerlik var degil mi?

Ustelik, filozoflarin tahmin ettigi sure, birey olarak yetisen ve birey bilinci alamamis toplumlar icindi, bunu, Turkiye gibi ulkelere uyarlarsak, bu sure en az bir iki yuzyil daha artar.



sevgili e.i. senin insan temelli evrensel-insan düşüncesinin içeriğine bir şey dediğimiz yok.. tamamen iyi niyetli ve dünya insanlığına bu hayvansı yaşamdan çıkıp insansı yaşam sunan bir çözüm, bir paket..

bunun değerinin anlaşılabilip kabul görmesi için oldukça uzun bir süre geçmesinde de hemfikiriz.. zaten tarihe baktığımızda her üstbilincin görüşlerinin değerinin anlaşılabilmesi için oldukça uzun bir zamana ihtiyaç vardır.. her aydınlanmış insan kendi döneminde züccaciye dükkanına girmiş azgın bir boğa gibi algılandığındann daha önce bahsetmiştim.. çünkü o azgın boğa züccaciye dükkanındaki herşeyi yakıp yıkıp tehdidi içerir ve o dönem insanları tarafından algılanmayıp bir tehdit unsuru olarak görülür.. çünkü sahip olduukları tüm züccaciyeleri yani değerleri tabuları yıkmaya aday kişidir bu aydınlanmış insan.. senin şu anki bilinç düzeyin ve durumun bundan ibarettir..


ama ıskaladığın çok önemli bir nokta var.. bu kadar soyutu sahiplenmiş dünya insanlığının seni algılamayıp bir tehdit olarak görmesi ile paslıçivinin sana olan bu yaklaşamını bir tutman..

o insanlar senin görebildiğin kapsadığın matruşkaları içerir, onlar için sen dış matruşkasındır ve seni algılayamazlar..

benim ulaştığım bilinç düzeyini sen hala doğal düşünce içine almaya çalışıyorsun ama bir türlü bir yere monte edemiyorsun.. algılamaya çalışıyorsun, oraya koyuyorsun olmuyor, buraya koyuyorsun olmuyor.. çünkü sana göre doğal düşünce bir sorun ama paslıçivi doğal düşünce içinde olduğu halde senin bahsettiğin sorunları içermiyor..

yani dünya insanlığına ayrımcı bölücü bakmıyor, doğduktan sonraki tüm bu tabulardan arınmış ve senin doğal düşünce ve dolayısıyla sorun dediğin "şey nedir" sorusundan o zifiri karanlıktan kaçmayıp, içeri girdiği halde bir boşluğa, psikolojik bunalıma düşmemiş hatta mutlak mutluluktan, anda yaşamaktan, yaşamı ıskalamamaktan bahsediyor..

evet insanoğlu bir evrim geçiriyor ve bu evrim çok acımasız, hayvandan gerçek insana olan bu yolculukta çok canlar gidiyor, çok insanlar acı çekiyor.. sen tüm bunların sorunu olarak doğal düşünceyi ortaya koyuyor ve kendi mimarlığını yaptığın evrensel-insan düşünce paketini sunuyorsun..

evet insanlık bir süre daha acılar çekecek, birbirini, kendi türünü bir hayvan gibi öldürecek ama nasıl mağara adamının en küçük birlikteliği aile ve mezra/kabilelerden bugün avrupa birliğine kadar geldiysek yeri ve zamanı geldiğinde "dünya insanlar birliği" kurulacaktır.. ama herşey bir süreç meselesi, yani insanoğlu kertile kertile, evrile evrile, zorunlulukların dayatımlarından acı çeke çeke geçerek bu aşamaya gelecektir..

üst bilinçler sadece önceden güzeli/mükemmeli geleceği görür ya da gördüğünü zanneder, tarihte hep olduğu gibi.. ama hiç bir metod, hiçbir soyut insanoğluna sonsuz mutluluğu getirmemiştir, getiremez de zaten, çünkü bu eşyanın tabiatına aykırıdır.. sadece belli bir süre belli bir coğrafyada hakim olabilir ve diğer tüm soyutlarla/ideallarle kanlı bir çatışma vermek zorundadır..

çünkü insan ve varoluş sonsuz bir evrim içerisindedir, yani sonsuz bir değişim içerisindedir.. hiçbir metod evrensel ve sonsuz mutluluğu getiremez..


çünkü insanoğlunun bir bilinci vardır ve bu bilinç varolduğu sürece kendine yansıyan varlığı/şeyi tanımaya, bilmeye mahkumdur.. yani senin bahsettiğin ve sorun olarak gördüğün doğal düşünce insanoğlunun kaçınılmaz kaderidir.. insanoğlu kendine yansıyan varlığı/şeyi bir bütün olarak ortay koyamadığı/bilemediği sürece tatmin olmayacak ve arayışlarına/evrim sürecine devam edecektir..

senin evrensel-insan düşünce paketin sadece günümüz gnostik yaşayan insanlığa ileriki yıllarda bir geçici bir çözüm olabilecektir.. yani nasıl günümüz insanoğlu bir arageçiş formu ise, senin veya benzeri bir pakete/düşünceye/soyuta ulaşacak olan insanoğlu da ileriki yılların arageçiş formu olacaktır..

şimdi tekrar doğal düşünce dediğin ve bir türlü bir yere yerleştiremediğin paslıçivinin bilincini tekrar bir sorgula bakalım, bir üst matruşkayı algılayabilecek misin.. niçin bunca yıldır evrensel-insan düşüncesini insanların bırak algılamasını bir tehdit/tehlike olarak bile dile getirememesini ve bunu ilk defa paslıçivinin niçin dile getirdiğini algılayabilecek misin..

paslıçivi
03-06-2010, 07:57
Dolayisiyle, ve gordugun gibi, ben bunun hem bilincinde ve de farkindayim. Ama senin algilayamadigin, benim zaten boyle bir beklentimin olmamasi ve herkes gibi, sadece kendi adima evrenselk insan dusuncesini dile getirmek

sevgili e.i.. evrensel-insan düşünce programının bugün için dünyaya yayılmasını beklemeyebilirsin.. ama her zaman söylediğim gibi tatmin olması gereken bir benliğin var.. bilinci oldukça yükselmiş bir özbenliksin.. tarihteki her benlikli üstbilinç gibi sen de gizliden gizliye dünyaya hükmetme arzusu içindesin.. ve daha önce bahsettiğin gibi doğal olarak bu işte bir lider olmayı dile getirerek bunun açığını veriyorsun..

ve senin günümüz itibariyle bu programını sürekli ortaya koyman, ömrünün büyük bir bölümünü bu sitede geçirmen ve dile getirmen, savunman, çaba ve gayretin bir devrim değil bir benlik tatmini..

ve bu benlik tatminini kendi başına uçan kuşlardan alamayacağının farkındasın.. o yüzden hangi benlik&bilinç deklarasyonunda olursa olsun kişi sahipolduğu inancıyla bir uyum/tatmin/mutluluk içindeyse senin progrqmına yan gözle bile bakmaz.. yani bir müslüman bir hristiyan bir budist bir ateist bir deist bir panteist bir agnostik varolan bilinç düzeyiinde uyumu yakalamışsa yani mutlu ve tatmin ise senin bu programın onun için hiç bir şey ifade etmez..


amaaaa..

bulunduğu benlik&bilinç deklarasyonu olan durumuyla uyumu yakalayamamış, mutsuz/tatminsiz insanlar için her program ve bilinç sarılacak tutunalacak bir daldır.. yani denize düşen yılana sarılır.. bugün misyonerlik, mürit, toplama çabasında olan insanların hedef kitlesi her zaman bu tek başına uçamayan mutsuz kuşlardır.. sen de kendini çok iyi objektif gözlersen ve sana ve senin programına ilgi gösteren insanları çok iyi analiz edersen bu dediğimi çok iyi algılayıp göreceksin..

işte bu durum, bir benlik tatminidir, zor durumdaki insanların duygularının sömürülmesidir, onlara bir kanat verip on kanat almaktır.. yani şeyhin uçması değil müritlerin şeyhi uçurması olayıdır..

zamanında bu olayı yaşadım diyorum.. ve sen de şu an birebir bunu yapıyorsun.. benlik&bilinç dekleresyonuda uyum sağlayamamış, kırılma noktası yaşayan insanları farkında olmadan hedef seçip onları "bu devrim başka devrim" gibi sanal bir ümmet kurma gayreti içindesin.. ve sana ne kadar insan ilgi ve sevgi gösterirse o kadar çok mutlu ve tatmin olacaksın.. olur da bu sayı senin sağlığında/hayatında artmaya başlarsa tarihteki her mistik, her üstbilinç gibi uçmaya ve diğer ümmetlerle amansız kanlı bir savaşa gireceksin.. çünkü benlik dediğim modül tatminsizlik üzerine inşaa edilmiştir.. tüm dünyayı ister, tüm dünyanın sevgi ve ilgisini ister..

bana özelden ve özel yaşamımda yaklaşmaya çalışan insanlardan uzak durmamın ve ve herhangi dalganın üzerine oturup, sahiplenmeyip sadece göle taş atmaktan kastımın ne olduğunu şimdi algılamışsındır umarım..

ve bu dalganın üstüne oturup sahiplenen üstbilinçleri niçin bir ayna gibi yansıtmaya devam edeceğimi de anlarsın umarım..

evrensel-insan
03-06-2010, 22:29
Saygideger paslicivi;

zamanında bu olayı yaşadım diyorum.. ve sen de şu an birebir bunu yapıyorsun.. benlik&bilinç dekleresyonuda uyum sağlayamamış, kırılma noktası yaşayan insanları farkında olmadan hedef seçip onları "bu devrim başka devrim" gibi sanal bir ümmet kurma gayreti içindesin.. ve sana ne kadar insan ilgi ve sevgi gösterirse o kadar çok mutlu ve tatmin olacaksın.. olur da bu sayı senin sağlığında/hayatında artmaya başlarsa tarihteki her mistik, her üstbilinç gibi uçmaya ve diğer ümmetlerle amansız kanlı bir savaşa gireceksin.. çünkü benlik dediğim modül tatminsizlik üzerine inşaa edilmiştir.. tüm dünyayı ister, tüm dünyanın sevgi ve ilgisini ister..-paslicivi-

Bilhassa bu koyulastirdigim yerler, senin birey bilinci ve onun evrensel/insansal duzeyini algilayamadiginin ifadesidir. Bu senin ifade ettiklerin bireyci akilciligin, bencil ve egoist, ayrimci ve cikarci dusunce ve davranisidir. Sen bu olayi yasayadabilirsin, zaten senin bu ben ile ilgili cumlelerin, senin dusuncenin urunudur ve seni baglar. Benim ne bireysel dusuncemde ve de davranisimda, ne de evrensel insan da bu cumleler mevcut degildir.

Hani bir soz vardir ya, kisinin fikri ne ise zikri de odur, diye, iste bu dusuncelerde, senin dusuncelerin oldugundan, senin uygulayacaklarin olur.

Senin varolusunun yeri, dogal dusunce de belli; "Bananecilik, pasifligi ile, baskasindan gelen aktifligi onleme bencilligi. Yani BIREYCI DUYGUSALLIK. Bu zaten mutlulugu aramandan, ona icerik vermenden ve bu icerik temelinde, bu mutluluk kavramiyla kurdugun bagdan belli. Zannedersem, tum monistler, monosunun icerigi onemli degil; bu katagoriye dahiller. Bu arada senin kendin icin sectigin monon (birin/tekin), varolus.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
04-06-2010, 06:03
zamanında bu olayı yaşadım diyorum.. ve sen de şu an birebir bunu yapıyorsun.. benlik&bilinç dekleresyonuda uyum sağlayamamış, kırılma noktası yaşayan insanları farkında olmadan hedef seçip onları "bu devrim başka devrim" gibi sanal bir ümmet kurma gayreti içindesin.. ve sana ne kadar insan ilgi ve sevgi gösterirse o kadar çok mutlu ve tatmin olacaksın.. olur da bu sayı senin sağlığında/hayatında artmaya başlarsa tarihteki her mistik, her üstbilinç gibi uçmaya ve diğer ümmetlerle amansız kanlı bir savaşa gireceksin.. çünkü benlik dediğim modül tatminsizlik üzerine inşaa edilmiştir.. tüm dünyayı ister, tüm dünyanın sevgi ve ilgisini ister..-paslicivi-

Bilhassa bu koyulastirdigim yerler, senin birey bilinci ve onun evrensel/insansal duzeyini algilayamadiginin ifadesidir. Bu senin ifade ettiklerin bireyci akilciligin, bencil ve egoist, ayrimci ve cikarci dusunce ve davranisidir. Sen bu olayi yasayadabilirsin, zaten senin bu ben ile ilgili cumlelerin, senin dusuncenin urunudur ve seni baglar. Benim ne bireysel dusuncemde ve de davranisimda, ne de evrensel insan da bu cumleler mevcut degildir.

Hani bir soz vardir ya, kisinin fikri ne ise zikri de odur, diye, iste bu dusuncelerde, senin dusuncelerin oldugundan, senin uygulayacaklarin olur.


sevgili e.i..

ben yaklaşık 3 yıl önceki benlik&bilinç düzeyimden bahsediyorum.. ve bu düzeyi deneyimlerken/yaşarken olayın farkındalığında değildim.. ama devam ettiğim meditasyonlar sayesinde durumun farkındalığına vardım ve olaya son verdim.. o yüzden şu an yaptığım tek şey yansıtma.. diğer bir deyişle göle taş atıp geri çekilme ve izleme..

yukrda kırmızı puntoladığım davranışımda ifadene dikkat çekmek istyorum.. şayet sanal bir ümmet grubu grup o benliğini tatmin derdinde değilsen senden bir ricam olacak..


bu sitede kurduğun "bu devrim başka devrim" adlı ve varsa benzeri grupları yani sanalörgütüne önüne geleni davet etmekten vazgeçmeni ve hatta daha da ileri giderek bu grubun kapatmanı rica edicem..

ve bir de senden istenmediği halde herkese laf yetiştirip, kendi topiğinden link vermeni de bırakmanı rica edicem.. insanlara kendi paketinin zırt pırt reklamını yapıp empoze etme çalışmalrını bırakıp birey bilinci ve evernsel insan olma derdinde ve düşüncesinde olanların seni kendiliğinden bulmalarına izin vermeni isteyeceğim..

güneşin reklama ihtiyacı yoktur, onun ışığını herkes zaten farkeder ve güneş balçıkla sıvanmaz.. sen sana atılan balçıklarla benlik olarak değil bilinç olarak mücadele etmen gerekiyor, "dervişin fikri neyse zikri de odur" gibi benlik savunma mekanızmalarıyla değil..

bu yaptığın işten hiç bir beklentin ve çıkarın yoksa bu bahsettiklerimden vazgeçemnin sana bir zararı olmayacaktır.. sen bu sitede yine yazılarını ve düşüncelerini paylaşarak benliğine değil insanlığa hizmet edebilirsin..

paslıçivi
04-06-2010, 06:22
Onemli bir nokta da henuz benim ortaya koydugum ve benden gelen bir evrensel insan aciklamasi olmadigi halde, ve de senin bunun ne oldugunu bilmedigin halde, bu konuda fikir yurutmen.



senin ne ortaya koyduğunu çok iyi biliyorum, benim derdim senin ne ortaya koyduğun değil, nasıl ortaya koyduğun..

şayet senin ortaya koyduğun ve koyuş şeklin senin benliğine değil de insanlığa hizmet edecekse, sen sana ve senin programına gelebilecek her türlü eleştiriyi, yorumu, fikir yürütümünü bir üstbilinç olarak akılcı şekilde karşılamalı ve gelen saldırıları akılcı bir şekilde savunup savuşturabilmelisin.. benliğinin savunma mekanızmalarının ürettiği cümleleri sarfederek ya da eleştirilmeni istemeyerek ya da kaçarak değil..

dediğim gibi sen bir güneşsen bunlara zaten ihtiyacın yoktur.. altın çamura düşerek değerinden birşey kaybetmez.. ama sen hem güneşine laf ettirmemek istiyorsun, hem de bir altın olarak çamura düşme riskini göze alamıyorsun..

kendi kendine bir özeleştiri yapıp yumuşak karnını bakalım tesbit edebilecek misin.. sana ve programına gelen eleştirlerde niçin sinirlenip savruluyor ve eleştirdiğin doğal düşünce içine giriyorsun..? yoksa bahsettiğin evrensel-insan düşünce paketi altın değerinde değil de üstü altın kaplanmış adi ve sıradan bir metal mi..?

paslıçivi
04-06-2010, 06:54
Cunku, benim mesajlarimda dile gelen, evrensel insan'in dile getirdiklerinden ziyade, herkesin kendi evrensel insanligini kendisinin ortaya koymasi ve belirlemesi. Yani bir kisi evrensel insan olmak istiyorsa, benim evrensel insan olarak dile getirdiklerimi uygulamak degil; kendi olmak istedigi evrensel insanliktan ne algilayarak, kendisini getirecegi duzeyi.



sevgili e.i..

bir düşün bakalım.. kim ya da kimler evrensel insan olmak ister? sence varolan inancıyla barışık ve uyumlu olan bir teizm ya da nonteizm düzeyindeki insan yani mutlu/tatmin bir insanın "evrensel insan olmak" gibi bir derdi/arayışı olabilir mi.. olursa neden, olmazsa neden?

ve şayet

Oyuzden evrensel insan'in "eger evrensel insan olmak istiyorsan, bunlari yapmalisin" diye bir paketi yok. Sadece evrensel insan olmak isteyen "ben nasil evrensel insan olabilirim?" sorusunu kendi soracak, kendi cevaplayacak

ifaden doğruysa senin evrensel-insan düşünceni burda "haberdar etmeye, alternatif sunmaya" olan gayretinin altında yatan amaç nedir? birey bilinci almaya başlamış bir insan bu yolculuğu kendi yapabilecekse senin bu klavuzluk gayretlerin nedir.. niçin bu evrensel-insan düşüncesini bu kadar sahiplenip bu kadar üstüne düşüyorsun..

evrensel insan olmak istemeyen teizm ve nonteizm düzeyi insanlarla olan çatışmalarınızda onlarla savaşıp mücadele edecekmisiniz ya da size olan her türlü düşünsel ve fiziksel saldırılarda savaşmayıp kendinize yaşayacak başka bir ada ya da bir gezegen arayışına girdiniz mi?

ya da onların ölüm sonrası yaşam/yaşamlarını ve tanrılarını hiçe sayan bu düşünce paketini benimseyenlerin zamanla sayılarının artmasını alkışlayacağını falan mı düşünüp, havalarda uçuyorsunuz..

paslıçivi
04-06-2010, 07:20
Benim evrensel insan olarak tum ortaya koydugum, insanoglunun kendi adina/eliyle kendi yapilandirdigi ve islerlige koydugu, dogal dusuncenin ne oldugu, neden oyle oldugu ve bunun neden sorun oldugu. Iste bunu gorebilmek icin birey bilinci gerekir.

senin bu yukarda bahsettiğin tamamen benim gnostik dediğim insanlar için geçerli.. yani teizm ve nonteizm düzeyinde yaşayan insanlar.. çünkü bu gnostik düzeyde bilinçaçıklığı olan insanlar kendi dahil herşeyi bir bütün olarak ortaya koyduğunu zannedip büyük bir yanılgıda bir rüyada yaşayan devasa dünya insanlığıdır..

bilinçlerine yansıyan şeyin/varlığın insan eliyle insan adına bir bütün olarak ortaya konulamayacağının farkındalığına erişememiş insanlardır.. büyük bir farkındalık eksiklikleri vardır.. ama bu durum onların ne bir suçu ne bir hatası değildir.. onlar henüz bu varlıkta yaşamda kalıp soylarını devam ettirebilmek için böyle bir bilinçaçıklığında yaşamak zorunda olan insanoğlu dediğimiz ve arageçiş formunda olan bir canlı türüdür..

yani senin doğal düşünce dediğin şey bir sorun değil oluşması zorunlu olan evrim sürecinin insanoğlu ayağının hem nörokimyasal hem bilinçsel bir kesitinden başka bir şey değildir.. bu durumun milyonlarca yıl öncesi olduğu gibi milyonlarca yıl sonrası da olacaktır..

süreç/evrim işleyip zamanı geldiğinde insanoğlu bu gnostik yani doğal düşünceden arınacaktır ama sorunlar bitmeyecektir.. çünkü sorun sadece insanoğlunun derin uykusu değildir.. kaostan düzene geçiş sonsuz bir süreçtir.. her evrim sürecinin kendine özel sorunları ve ileriki aşamalarında taşların biraz daha yerlerine oturacağı çözümleri olacaktır.. insanoğlu dediğimiz müstakil varlık evrimin sadece bir ayağıdır ve bütünün bir parçasından başka bir şey değildir..

paslıçivi
05-06-2010, 08:25
Iste ben bu temelde, kendimi ornek alarak, evrimsel veya norokimyasal gelisimin, dusunce, bilimsellik, gozlem, sorgulama v.s. yoluyla, bilinc degistirilebilecegini kendi adima soyluyorum. Ustelik bu konuda, benim birey olarak norokimyasal yapimin buna uyumlulugu/uyumsuzlugu da konu ve onemli degil. Cunku ben bu bilinc duzey degisimimi, norokimyasal yapima gore degil; yasam ve iliskim olarak kendi caba ve gayretime bagliyorum.

Sonucta benim norokimyasal yapim el verse de, ben bu caba ve gayreti harcamasam, degisen bir sey olmaz.

Bu ayni, mesela benim babamdan aldigim matematik beyin yerinin avantajini, matematiksel bir caba ve gayret gosterilmezse, bir anlami olmayacagi anlamina gelir.

Yani ne benim, beyinsel yatkinligim, ne normalligim, ne de uzakligim; benim matematikci olmama, eger ben bir caba ve gayret gostermiyorsam, yardimci olmaz.

Iste bu CABAS VE GAYRET tir devrimci olan.



sevgili e.i..
daha önce de söylediğim gibi bu dünyada bir kişi yoktur ki varolan bilinç ve inanç durumunun doğuştan gelen nörokimyasal yapı ve sonradan yaşarken bu nörokimyasal yapının değişimlerine bağlasın.. buna dediğim gibi sen de dahilsin..

dünya insanlığının büyük bir çoğunluğu dünyaya geldiği zaman ve coğrafyada kendine yüklenen dogmada/soyutta/zihinde yaşar.. bu insanlarla konuşursan sana şöyle diyeceklerdir..

-evet ben bu dogmanın/zihnin içinde doğdum ama sonra bu işi araştırdım, sorguladım ve mantığımı kullandım ve gördüm ki benim dogmam/soyutum/inancım doğru diğer tüm dünya inançları yanlış..

bunu hangi teizm düzeyi bilinçaçıklığındaki insanla konuşursan konuş sana şablon gibi bu cevabı verecektir.. ve bu insanlar tüm yaşamlarını bu soyuta göre ayarlayıp ve inancını hakikat zannedip koca bir yaşamı derin uykuda rüya görerek tamamlarlar.. bunlar kabaca 5 büyük dogma olan islam, musevilik, hristiyanlık, budizm, hinduizm ve bunların alt fraksiyonları olan çok değişik çeşitte mezhep ve kollarıdır..


bu devasa insanlığın içinde bazı çocuklar vardır ki daha çocukluğundan itibaren bu dogmaya karşı bir direnç gösterirler.. daha çocuk yaşta nonteizme olan yatkınlıklarını belli ederler.. çünkü bu çocukların nörokimyasal yapısı bir zihin yüklemeye müsait değildir.. bu sadece dini inanç değil bir çok zihin katmanı için geçerlidir.. bu çocuklara sadece dini inancı değil daha birçok etik değer ve tabuyu kolay kolay yükleyemezsin, bu çocuklar "aykırı" "kime çekmiş bu çocuk ki" gibi denilen fırlama tiplerdir.. bu veletin kendine bu soyut yükleme işlemine olan direnci bilinçli değil bilinçsiz yani tamamen nörokimyasal yapısı eşliğinde gerçekleşir..

senin bir müftü çocuğu olduğun halde daha veletken allahı sınaman, oraya buraya çöğdürmenin sebebi budur.. sen bir müftünün çocuğu değil de bir çinde, hindistanda budist rahibin çocuğu olarak dünyaya gelseydin çocukluğunda buddhanın heykeline çöğdürecektin ve allahı sınamaycaktın bile, çünkü sana yaratıcı bir tanrı olan allahtan hiç bahsedilmeyecekti.. sen şu an çoğunluk dünya insanlığının doğuştan varolan nörokimyasına sahip olsaydın karşımızda azılı bir müslüman olarak bulunacaktın büyük olasılıkla..

bu nonteizme olan doğuştan yatkınlıkta diğer çok önemli bir faktör çocuğun yetiştiği ebeveynleridir.. 17-18 yaşına kadar sürsede asıl ilk 6 yaş hayati önem taşır.. ebevynler teizm değil de nonteizm bilinçaçıklığında ise bu velet doğuştan avantajlıdır.. hayata 1-0 önde başlar.. çünkü onu kirletecek, o tertemiz bilinci kapatacak atalarının(ebeveynlerinin) elinde büyümeyecektir..

önem sırasında diğer bir faktör doğumdan erişkinliğe(0-18yaş) kadar yaşadığı toplumdur.. ebeveynler teizm ya da nonteizm bilinçaçıklığında olabilir ama çocuk ailenin elinden/kontrolünden çıkıp dışarda arkadaşlarıyla oynamaya, okula gidip eğitim/öğretim almaya başladığında yine bir soyut/zihin/öğreti bombardımanına maruz kalır.. çocuk henüz saf bir bilinç(tapulu arsa:shocked:) olmasına rağmen arkadaşları ve öğretmenleri onun için çok önemlidir ve onlardan duydukları, öğrendikleri, gördüklerinden etkilenerek bu safbilincin üzeri yavaşa yavaş kapanmaya tozlanmaya başlar.. buna bir de yaşadığı toplumun dini ritüellerinin uygulandığı ibadethaneler, dini bayramlar, kutlamalar, ibadethanelerinin çevresel sesli uyaranları eklenir..(burdaki örnekleri kafanızda canlandırıken sadece semavi dinleri ve islamı değil doğunun tanrısız ve çok tanrılı dinleriyle antik dönemde yaşamış veletleri de canlandırmanızı rica edicem.. yani sinagoglar, manastırlar, kiliseler, camiler, budist rahipler, azizler, pederler, imamlar, inekler, maymunlar, putlar, ezanlar kilise çanları vs tüm somutlaştırılmış dini faktörler)

işte bu aşamada aile nonteizm bilinçaçıklığında olsa bile çocuğun nörokimyasal yapısı uygun değilse çocuk nonteizm düzeyini koruyamayıp bu çevresel tozlardan etkilenip bir tanesi tarafından hastalanır.. natan arkadaşımız buna güzel bir örnektir..

ailesi ve toplum tarafından kirletilmeyen bu çocuklar orjinal nonteizm bilinçaçıklığındaki insanlardır.. bir de bunların çakma olanları vardır.. zavallı savunmasız yavru şansızdır ve teizm düzeyi bir aile ve toplumun içinde dünyaya gelir.. ve dogmayı yutmak zorundadır, çünkü hem nörokimyasal yapısı buna uygundur hem de başka şansı/seçeneği yoktur.. o bir hamur gibidir, aile ve toplum onu bir güzel yoğurup şekil vererek kendilerine benzetirler..

ama bu şekil verilmiş hamur gün gelir bu şekli yamultacak, bozacak bir psikolojik travma yaşar.. o gördüğü güzel rüya bozulmuştur, rahatı, huzuru kaçmıştır ve beyin nörokimyasaında endojen morfinler (seretonin vs) azalmaya başlar.. işte o zaman bu darbeyi almış kişi "yaşamda kalıp soyunu devam ettirecek" gücü olan yaşama sevincini kaybetmeye başlar.. ve ruhsal aygıt hemen bu durumu tedavi/tamir çabasına girer.. bu işi ego dediğimiz benlik ve onun savunma mekanızmaları eşliğinde yapar.. bu benlik sağlam temellere dayanmış ve sevgiyle yoğurulmuşsa bu işin altından kalkakarak kişiyi tekrar uyku/narkoz/mutlu duruma getirerek yaşama kaldığı yerden devam etmesini sağlar..


amaaa bu benlik ve savunma mekanızmaları güçlü değilse kişi artık dönüşüme hazırdır.. uykudan uyanma zamanı gelmiştir, artık o güzel rüya bitmiştir.. işte burda ilk durak ateizm dediğimiz "dogmanın reddi" dönemi başlar.. kişi tam olarak uyanmasa bile o derin uykudaki rüyada değildir artık.. kişinin geçmişindeki dogma, beyin nörokimyası, yaşadıklarına göre bu durum ateizm olabileceği gibi deizm veya panteizm de olabilir.. bunlar çakma nonteizm düzeyi bilinçaçıklığında yaşayan insanlardır.. ve yaşamları genellikle yüklenen ve kurtulduğunu zannettiği dogma/soyutla mücadele içinde geçer.. orjinal nonteizm düzeyi insanlar bu dogmalarla çakmalar kadar uğraşıp cebelleşmezler.. onlar daha çok bilime ağırlık verirler..

neyse lafı fazla uazatmayayım.. bu nonteizm düzeyi insanlara da soracak olursanız onlar da kendi bilinç/inanç düzeylerini kendileri belirlediğini/seçtiğini söyleyip nörokimyasal bir robot olduklarını kabul etmeyeceklerdir.. onlar da kendi mantığını kullanrak, düşünerek sorgulayarak bu duruma geldiklerini ve kendi inançlarının doğru diğer tüm teizm ve nonteizm düzeyi inançları yanlışlayacaklardır..

işte dünya insanlığını bölen asıl mesele budur.. kişi kendini bildiğini zannetmektedir ve bu yüzden kendi inancı doğru diğer tüm fraksiyonlar yanlıştır.. ve hiçbiri diğer inanç düzeyi insanlarla empati kurup onları algılayamadığı için binlerce yıldır dünya insanlığı kardeş/dost olduğu halde kedi köpek gibi birbirlerini yemekten uzak duramazlar..

işte size bu "benim inancım doğru diğerleri yanlıştır" dayatmasını ve matrixini oynayan şey benlik modülüdür..


bu modül sizde monte edilmiş bir şekilde yaşadığınız sürece de bu tutum ve davranışınızı değiştirmeniz imkansızdır.. yani ya derin bir uykuda rüya göreceksiniz ya da uyku mahmurluğunda bir yaşam süreceksiniz.. ve bu konuda sizin düşünerek, okuyarak, sorgulayarak yapabileceğiniz hiç bir şey yok.. o yüzden diyorum ya bu dünyada neye kime ne oranda inanıp inanmadığızı siz belirlemiyorsunuz.. ve sizin inancınızdan sorumlu tutan tüm dogmalara diyorum ki koy g.tüne rahman gitsin..

benden bugünlük bu kadar..

paslıçivi
06-06-2010, 08:14
sevgili e.i..

2 günlük yokluğun umarım geçici bir durumdan kaynaklanıyordur.. sana olan yüklenemlerime alınmamanı ve tüm bu zihin çarpışmalarımızda hepimizin bilincini yükseltme çabalarımız olup insanlığa ışık tutup daha iyi bir noktaya gelme olarak algılamanı umuyorum..

sen bize lazımsın..

evrensel-insan
07-06-2010, 14:01
Saygideger paslicivi;

2 günlük yokluğun umarım geçici bir durumdan kaynaklanıyordur-paslicivi-

Sitedeki " yoklugumu" fark edebilmen ve dile getirmen, buyuk bir "incelik" Sitedeki "yoklugumun" site ile, ya da yazilan mesajlar ile bir ilgisi yok. Alinganlik, duzeyini de coktan astim. :tea:

Ben de herkes gibi her turlu birikimi mi paylasiyorum, hepsi bu.

Ayrica, hic endise etme. Benim kendi kendime yuklendigim kadar, disaridan birisi bana yuklenemez. Oyuzden rahat ol, istedigin gibi elestir. :happy:

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : Meditasyon Nedir?

evrensel-insan
03-08-2010, 22:11
Saygideger arkadaslar;

Birincisi, ana baslik secimi altinda, konunun tip ile ilgili oldugunu dusunerekten, konuyu "Bilim" basligina actim. Eger moderator arkadaslarin, konu basligi olarak, dusundukleri baska form ana basligi oldugunu dusunurlerse, bu basligi, formun o ana basligina tasiyabilirler.

Bu basliktaki ilk mesajda, konu ile ilgili algilarimi ve dusuncelerimi dile getirecegim. Amacim, konudaki "uzman" ya da pratikte meditasyon deneyimi yasamis ve yasamakta olan yazar arkadaslardan, bu konu basliginda bizlerle, neden meditasyon yaptiklari, meditasyondan ne algiladiklari, meditasyon sonunda ne elde ettikleri ve bu elde edilenlerin, kendilerinin yasam ve iliskilerinde nasil bir katki, yarar v.s. sagladigi, meditasyon yapmadiklari anda, nasil bir zihniyet ve dusunce ile yasam ve iliski surdukleri, meditasyonun belirli bir suresi olup olmadigi v.s. gibi sorularda da bizleri "aydinlatacaklarini" dusunuyorum.

Benim algimda, meditasyon, bir cesit zihinden "arinma" ve zihin "bosaltma" eksersizidir. Yani bir cesit transa gecmektir ve dunya ile o an "iliskiyi" kesmek ve kendini tamamen konsantre olarak kendinden "koparmaktir"

Bu temelde baktigimizda, dogal zihniyetin dogal egosunun; bir cesit yasam ve iliskilerden ve de yasamin gerceklerinden "arinarak" kendisini "bosluga" vermesidir.

Meditasyon kisisel yapilan ve sadece kisinin kendi istemi temelinde yapilan bir egsersiz olma vasfiyla ve sadece yapildigi surecte gecerli olma vasfiyla, bir cesit yasam ve iliskinin surekliligine "ara vermektir"

Bu temeldede bakildiginda, meditasyonu yararinin sadece yapildigi sure ile sinirli oldugu algilanir. Halbuki yasam ve iliski, belki uyku disinda devam etmektedir.

Ben bu temelde meditasyonu, gecici mutluluk ve huzur veren bir uyusturucu olarak algiliyorum.

Iste bu temelde de, tibbi haplar, uyusturucular, her turlu tasavvuf ve hareketleri de ayni sonucu vermektedir.

Bu temelde de, insanoglu dogumundan olumune kadar olan yasam ve iliski surecinde, insanoglu gibi yasama adina ve hayattan hic bir an kopmama adina, dusunce ve davranisini devamli diri tutmak zorundadir.

Oyuzden eger bir kisi, icinde bulundugu zihniyetten "rahatsiz olup" ve belkide "zarar gorup" onu gecici "uyusturmak" yerine; bir kisi olarak, neden zihnini bosaltmak ve zihinde yasamamak istedigini sorgulamali ve cozumu gecici ve meditasyon surecinde degilde, kalici ve yasam surecinde cozmelidir.

Iste bu da her zaman vurguladigim gibi, kisinin kendi kendisini, kendisini rahatsiz eden, her konu da sorgulamasi ve rahatsizligi ne ise, onu beynini uyutarak ve/veya uyusturarak degil; aksine daha cok calistirarak ve rahatsizligini irdeleyerek cozmelidir. En azindan bu tip bir cozum, kisinin bilinclenmesini ve rahatsizliginin farkindaligiyla ona yanastiginin bir gostergesi olur.

Sonucta insanoglu turu ve biri, diger canlilardan farkjli olarak soyutlama ozelligine ve deneme&yanilma tecrubesine sahip olarak, dusunce ve davranis disi yasayamaz. Bu dusuncenin, otomatik, alisilagelmis, yerlesmis ve hafiza temelli olmasi veya o an ortaya cikmasi v.s. dusuncenin, uykuda bile, surekli suregelen bir surec olarak hareketi demektir.

Oyuzden dusunce ve zihniyet sifirlanarak ya da uyutularak/uyusturularak hem de gecici bir sure gelen mutluluk ve rahatlik, hayatin yasaminin gerceklerinden kopuk bir mutluluktur. Cunku yasam ve iliski devam etmekte ve rahatsizliklar her konuda insanoglu birini beklemektedir.

Sonucta, mutluluk/mutsuzluk ta mut kokeninin karsitligi ve bir duygu, his urunudur. Ustelik yasam ve iliskilerin devamli degisen ve goreceli bir kurgusudur. Bir an mutlu oldugunuzu dusunurken, alacaginiz bir haber veya vuku bulan bir olay, sizi mutsuzluga yonlendirebilir.

Iste burada onemli olan ve basarilabilmesi gereken, mutluluk/mutsuzluk karsitliginin hayatin bir duyumu oldugunu algilayip, olaylara notr ve mantikli yanasabilmek.

Istedogal zihniyetin dogal egosunun bu ben icerikli pasif ve de belirli bir sure getirdigi mutlulugun, insanoglu birine ne sagladigi, benim acimdan bir merak konusudur.

Ayica isteyen yazar arkadaslar, bu baslik altinda, dier zihin bosaltici uygulamalari "tasavvuf, yoga v.s.) bu baslikta dile getirebilirler.

Bir konuda meditasyon disinda kalan yasam ve iliskilerin, meditasyon surecinde verdigi zihin bosaltimiyla nasil bir paralel ideolojik inancsal bir dogru turettigi ve bu dogrunun nasil meditasyon yapmadan, meditasyon yapiyortmus gibi bir his verip/vermedigi de merak ettigim bir konudur. Yani meditasyon yapilmadigi surecte, kisi yasam ve iliskilerinde zihnini nasil bosaltabilir ve nasil zihnini uyutabilir. Cunku sonucta bir canlidir ve kendine has bir toplum isi yasam ve iliskileri vardir. Bu meditasyonsuz yasam ve iliski surecinde kisi, nasil pasif olarak zihnini bosaltabilir ve tum dunyada ve cevresinde olanlara seyirci kalabilir? Burada, vicdan ve akil nerededir? duygu ve dusunce nerededir?, duyum ve inanc nerededir?

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-08-2010, 00:35
Saygideger arkadaslar;

Asagidaki linkte de konu ile ilgili mesajlar var.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=1959

Saygilarimla;
evrensel-insan

deran
04-08-2010, 00:50
Sayın evrensel-insan ,

Verdiğiniz bu link meditasyon konusunuyla çokta ilgili değil gereksiz yazılar var ...
Lütfen bu lingi geri alırmısınız?
İlk defa okuyacakların dikkatini dağıtabilir...
Saygılar...

AerA
04-08-2010, 01:15
Iste bu temelde de, tibbi haplar, uyusturucular, her turlu tasavvuf ve hareketleri de ayni sonucu vermektedir.

Okumaya ilk başladığmda aklıma gelen narkotik maddelerdi. Genel kanının aksine narkotik madde, polisin köpeklerle peşine düştükleri ile sınırlı değildir. Narkoz hazıl eden (bilinci geçici süre ile durduran) maddelerdir. Alkol, eter, propan v.b. maddelrde narkotiktir. Hatta kedi besleyenler bilirler belki, kedi otu (valeriana officinialis) bile narkotiktir.

Ayica isteyen yazar arkadaslar, bu baslik altinda, diğer zihin bosaltici uygulamalari "tasavvuf, yoga v.s.) bu baslikta dile getirebilirler.

Yukarıda yazdığım gibi zihin boşaltıcı uygulama değince (bitirme tezim narkotik kimyasallar olduğundan) hemen aklıma "Cannabis" geldi.

Bu hususta amaç çok önemli gibime geliyor. Cidden sarhoş olmak isteyen birisi çok az bir miktarla bile bilincini yitirebiliyor. Tasavvuf, yoga v.b. yola çıktığınız amaca kendi beyninizi şartlandırdığınız için olsa gerek herhalde işe yarıyor gibi gözüküyor.

Belki kötü bir benzetme olacak ama bana deneysel psikolojinin ilgi alanı "Klasik Koşullanma"yı hatırlattı. Veyahut placebo etkisini.

evrensel-insan
04-08-2010, 01:35
Saygideger Deran;

Olink disaridan verilmis bir link degil, bu konuya 2006 yillarinda da, site de deginilmis. Bende bunu yazimi yazdiktan sonra fark ettigim icin, ayni baslik diye ekledim.

Iki sayfalik bir link ve o zaman yazar arkadaslar, kendilerine gore bunu dile getirmisler. Ustelik, yazinin ustunden cok zaman gecti, yani "degistir" dugmesi olmadigindan, zaten istesem de, degistiremem.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-08-2010, 01:40
Saygideger AerA;

Ilk mesajimda da belirttigim gibi, benim algilamaya calistigim, bu bir yerde "beyni uyusturma(zihin ve dusunce acisindan)" durumunun geciciligi.

Yani, ickiden ornek verirsek; sarhosken belki hic bir sorun yoktur, ama ayildiginizda dunya ayni dunya sorunlar ayni sorundur. Iste bu temelde meditasyonu uygulayanlarin, meditasyon disindaki yasamlarindaki sorunlarla nasil bas ettikleri, yani sarhosluk bitmis, kisi ayilmis ve tum sorunlar ortada.

Bu temelde meditasyonun yarari nedir? Yani meditasyon disi gercek yasama etkisi nedir, var midir? Bir Kimyaci olarak ve mesajiniza paralel olarak, bu konudaki dusunceniz, nedir?

Ayrica bu plecebo ve etkisine de bir aciklik getirir misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

deran
04-08-2010, 01:55
Saygideger Deran;

Olink disaridan verilmis bir link degil, bu konuya 2006 yillarinda da, site de deginilmis. Bende bunu yazimi yazdiktan sonra fark ettigim icin, ayni baslik diye ekledim.

Iki sayfalik bir link ve o zaman yazar arkadaslar, kendilerine gore bunu dile getirmisler. Ustelik, yazinin ustunden cok zaman gecti, yani "degistir" dugmesi olmadigindan, zaten istesem de, degistiremem.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Gayriciddi bir topik olduğu için meditasyon başlığı altına yakışmamış o yüzden söyledim sadece bir kaç alıntı var meditasyonla ilgili...

Teşekkürler saygılar...

AerA
04-08-2010, 01:57
Bu temelde meditasyonun yarari nedir? Yani meditasyon disi gercek yasama etkisi nedir, var midir? Bir Kimyaci olarak ve mesajiniza paralel olarak, bu konudaki dusunceniz, nedir?

Ayrica bu plecebo ve etkisine de bir aciklik getirir misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayın evrensel-insan ;

Meditasyonun kanıtlanmış bir yararı olduğuna inanmıyorum. Açıkcası bunun üzerine çalışma yapıldığınıda sanmıyorum. Sıkıntı ve dertlerini kendi içine atıp durmaktansa başkalarıyla paylaşmak gereğine dayalı bir sürü söylem vardır.Bence meditasyon sıkıntı ve dertlerin yine bireyin kendi benliği ile paylaşılması gibi. Asosyal bir davranış gibime geliyor ki meditasyondan dem vuran kişilerin inziva hayatları sanki beni doğrular nitelikte.

Placebo etkisi ne gelince ; amcama ait hastahanede bazı hastalar üzerinde bizzat gözlemlediğim bir durumdur. Yapılan kan tahlilleri ve diğer tetkikler sonrası her hangi bir problemi gözlenmeyen bir kişi doktorun illaki ilaç yazmasını istiyor. Lakin siz teşhis koyamadığınız bu duruma etkin bir ilaçla cevap veremezsiniz. Sonuçta hastanın içindeki iyileşme dürtüsünü ateşleyen şeyin ilaç olduğu kesinse hiç bir etkisi olmayan placebo ilaçları tavsiye edersiniz. kalsiyum karbonat gibi mineraller tabletize hale getirilir ve hastaya sunulur. Kullandıktan sonra teşekküre gelen bir çok hasta gözlemlemişimdir.

Amaç hastanın kendince o ilaç ile iyileştirilmesi gibi gözüktüğü için, beyin hiç bir problemi olmayan vücuda ilaç girince şartlandığından dolayı düzelmiş hissi veriyor. Tamamen psikolojik.

Saygılar.

evrensel-insan
04-08-2010, 01:58
Saaygideger Deran

Bende "elimden gelmeyen sartlar" konusunda, gosterdigin anlayis icin tesekkur ederim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
04-08-2010, 02:04
Saygideger AerA;

Meditasyon ile ilgili yorum ve gorusun ve de placabo ile ilgili verdigin bilgiler icin tesekkurler.

Peki bu temelde, meditasyon icin de "gecici bir plecebo etkisi" diyebilirmiyiz?

Birde diger sorum, plecebo etkisinin gectigi, yani meditasyonun bittigi andan sonraki kisinin yasam ve iliskilerindeki sorunlari, rahatsizliklari v.s. ile igili nasil "basettigi" hakkinda, goruslerinizi, ya da varsa bilgilerinizi, sormustum.

Yani meditasyonun, meditasyon yapilmadigi zamanlarda yerini ne alabilir, ki sorunlar tekrar "ertelensin/unutulsun?"

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
04-08-2010, 02:14
Sayın evrensel-insan ;

Placebo etkisinin geçici olduğunu söyleyemem. Daha doğrusu bilmiyorum, ama aynı dertten yakınıp aynı etkisiz maddeyi almak için gelen olmuyor. Fakat bu benim gözlemim. Bir çok astım ilacının içinde saf su var denilmekte, (aslını bilmiyorum) astımlı olmadığı halde astımlı hissedenler için. Bu placeboya, psikolojik bir bağımlılık olmuş oluyor tabiki.

Meditasyon hususunda diyebilirim ki kişi kendini kendi ile paylaşma imkanı bulmuştur. Meditasyon bitince elbetteki "Welcome, to the Real World". Sonrasında hayatını ne şekilde idame ettirir, ilişkileri, sorunları v.b. nasıl üstesinden gelir bilmiyorum ama bence psikolojik olduğundan tekrar meditasyona yönelirler.

Saygılarımla

evrensel-insan
04-08-2010, 02:26
Saygideger AerA;

Birde, su "Klasik kosullanma" konusundaki, gorus, dusunce ve yorumlarini aciklar misin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
04-08-2010, 02:35
Sayın evrensel-insan ;

Mesajımda belirttiğim gibi pek uygun olmasada klasik koşullandırmaya benzetmiştim meditasyonu.

Klasik koşullandırma bildiğiniz üzere Ivan Pavlov'a 1904 yılında Nobel kazandırmıştı. Zil çalar ve köpeğin salyaları akar. Pavlov, bu davranışın, psikolojik etkinlikle özdeş olan yüksek düzeyde sinirsel etkinliğinin belirtilerinden biri olduğunu öne sürer.

Evet ortada bir zil yok, evet et verende yok ve elbetteki meditasyon yapan kişinin salyaları akmıyor ama beyin meditasyon ile bir şeyleri düzenlemeyi hedeflediği için, yani buna koşullandığı için, kanımca etkinliği varmış gibi gözükmekte.

Olaya bu bağlamdan bakınca aklıma placebo etkisi gelmişti ki onuda sonradan eklemiştim.

Saygılar.

evrensel-insan
04-08-2010, 02:50
Saygideger AerA;

Sormamdaki sebep, kullanilan ve gunluk kullanim olmayan kavram, kelime, tamlama v.s. lerin, kullanan yazar tarafindan aciklanmasi, yoksa benim bu gelen aciklamalara yorum yapmak gibi bir dusuncem zaten yok.

O yuzden aciklamalarin ve verdigin bilgiler icin, tesekkurler.

Aslinda, ben de bu etkiye bir ornek vereyim. Mesela basi agriyan bir kisi, eger kendisini "benim bas agrimi bir tek, atiyorum, anadin gecirir" diye sartlamissa, eger aldigi bas agri hapi, anadin degilse, basinin agrisi gecmiyor. Zannedersem, burada bir cesit dusuncenin beyni tatmini soz konusu.

Bunu, narkoz ya da anestetik almadan, fiziksel aci ve agri duymayan, kisilerin kendilerine aci duymadan aci vermesi ile de izah edebiliriz. Mesela, hint fakirleri.

Buradan anlasiliyor ki, beyine disaridan verilen fiziki mudahelenin (hap, icki, uyusturucu v.s.), yaninda; beynin kendi kendine verdigi uysturucu etkisi (meditasyon, aciya/agriya dayanma/hissetmeme v.s.) de mumkun.

Herhalde, ikincisi bir cesit, "Kisinin kendi kendinin beynini GECICI 'tedavisi, uyusturmasi, bosaltmasi' v.s." oluyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
04-08-2010, 03:01
Kisaca kendi deneyimlerimden bir bakis acisi;

Meditasyon aslinda bir "ara veris" eylemi degildir. Bir din vs. uzantisi/bununla ilgili de degildir.

Dolayisiyla bitiminden sonra bir baska boyuta "yeniden hosgeldin" tarzinda bir baslangic soz konusu degil.. Rutine dokuldugunde daha kolay beyni bosaltma veya herhangi bir konuya (is, ders vs.) daha kolay kanalize olmayi saglar. Cok basit bir deyisle bu pratigi daha hizli edinebilirsiniz gunluk kosusturmaca icinde..

Olaylara ve yasama daha sakin bakmayi ogrettiginden, empati yetenegini gelistirmeye de yardimci diye dusunuyorum. Gun icinde yuklendigimiz negatif elektrigin, buyuk olcude empati kuramamaktan kaynaklandigini dusunmekteyim.

Beyindeki kimyasal elektrik tuketimini(sarj/desarj) dengeledigini de dusunmekteyim.

AerA
04-08-2010, 04:10
Olaylara ve yasama daha sakin bakmayi ogrettiginden, empati yetenegini gelistirmeye de yardimci diye dusunuyorum. Gun icinde yuklendigimiz negatif elektrigin, buyuk olcude empati kuramamaktan kaynaklandigini dusunmekteyim.

Beyindeki kimyasal elektrik tuketimini(sarj/desarj) dengeledigini de dusunmekteyim.

Sayın neva;

Bu konuları biraz daha açarmısınız. Yaşama daha sakin ne şekiilde baktırır ve empati yeteneğinin gelişimine katkısı nasıl olmaktadır gibi.

saygılar

Neva
04-08-2010, 04:46
Sayin AerA ;

Dedigim gibi benimki kisisel deneyimlerimden elde ettiklerimdir. Geneli yansitmayabilir.

Nerde yasarsak yasayalim, gun icinde pek cok sinir bozucu, olayla karsilamaktayiz. (is, trafik , sosyal iliskiler vs.) Ve en onemlisi, insan her yerde, her haliyle insandir.

Dingin'e ulasmamis veya kolayca ulasamayan bir beyin, bu tip olaylara bence daha nevrotik, agresif sekillerde yaklasmakta.. Bu pratige eristiginizde bu tip yaklasimlara daha bir sakin bakabiliyorsunuz. Biliyorsunuz ki karsinizdaki beyin, arinmakta gucluk cekiyor.
Cunku disardan sunulmus fazladan duzenli bir sarj/desarj rutini yok.

Siz de bilirsiniz, normalde beyin, her insanda sadece uyku evresinde desarja baslar. Disardan sinyal alimini en aza indirgeyerek gerceklestirir bu evreyi.. Uyku evresi bitiminde, yine yogun cift tarafli sinyal alisverisine gecer.

Bunun rutinin disinda, beyni fazladan rahatlattiginizda daha fazla pozitif elektrik uretirsiniz. Pozitif bakis acisinda, insanlar daha sakin, daha sogukkanli yaklasirlar olaylara.. Eger bu pratigi yakalamissaniz, henuz bilincli olarak bu pratige ulasmamis insanin davranislarina empati ile yaklasirsiniz. Siz de onceden ayni sekilde davranmissinizdir zira..


Aksi takdirde tum insanlar bir sekilde meditasyon yaparlar. Ama cogunluk, bu bilincsizdir. Bir insanin isteyerek hamur yogurmasi, bir baskasinin maket ucak yapmasi, el becerilerine dayali urunler uretme vb..
Sonucta enerjinizi, dikkatinizi bir yone kanalize ederek yogunlasirsiniz.

paslıçivi
04-08-2010, 08:13
http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/17/cp/gnc115-20050716-101.html


sevgili e.i.. bir üyemizin bana ö.m den verdiği linki buraya alıyorum.. bu topiğe fırsat buldukça katkıda bulunmaya çalıcağım..

evrensel-insan
04-08-2010, 20:56
Saygideger paslicivi;

Bilimiyorum, verdigin linkte yazan herseyle hemfikir misin?, su cumle;

Bunun için insanın öncelikle kendinden daha güçlü bir şeye inanması gerekir-Alinti-

Tamda dogal zihniyetin, her turlu dogal egosunun Insanoglu dusuncesinde yarattigi ve insanoglunu caresizlige, teslimiyete mahkum ettigi bir cumle.

Evrensel insan zihniyeti ve birey bilincinin tursel selfinin, ZIHIN ACIKLIGINI tutsaklayan, boyunduruga baglayan, kendi turu ve birini yok sayan dogallik kisvesi altindaki yonlendirim ve yaptiriminin, ayrimci, cikarci, bencil, guce, otoriteye ve iktidara taptiran ve yonlendiren, insandisi bir nesneyi oznellestiren, ya da bir ozneyi nesnellestirerek TANRILASTIRAN Dogal zihniyetin temel dusuncesidir.

Iste tum, Dusuncenin metafizik ve etik; Tanrisal, ideolojik, inancsal, dogrusal, spekulatif, doga ustu, dunya otesi, mistik, efsanevi, mitolojik dusunce, davranis ve yonlendirim/yaptirimlarinin temeli bu cumledir.

Guclu olanin kazanacagi, genin bencilligi, kanin asilligi, deri renginin farki, kafatasinin buyuklugu/kucuklugu, zekanin geriligi/ileriligi ve de tum inanc temelli "bilimsel gorunumler de, tam bu cumlenin bir urunudur.

Bu cumledir, insanoglunu insanlastirmayan. Oyuzden bu cumle iyi ezberlensin ve her okur, bu cumleye karsi, dusuncesini ortaya koysun. Cunku INSANOGLU ILE INSAN'IN AYRIMI TAM DA BU NOKTADADIR. INSAN TEMELI VE DIGER TEMELLERIN AYRIMI TAM DA BU NOKTADADIR.

Tarihin insanoglundan insana donusumunu de bu cumle saglar.

Bu cumle, insanoglunu ve birini dogal zihniyete ve dogal egoya, dogallik kisvesi altinda kul eden, kole eden, teslim eden zihnin, siniri, sonu, tutsakligi ve boyundurugudur.

Isteyen teslim olur, isteyen insanlasir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

deran
04-08-2010, 22:08
Saygideger arkadaslar;

Asagidaki linkte de konu ile ilgili mesajlar var.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=1959

Saygilarimla;
evrensel-insan


Peki sayın evrensel -insan, siz verdiginiz linkte yazan herseyle hemfikir misiniz?

saygılarımla...

evrensel-insan
04-08-2010, 22:25
Saygideger deran;

Daha once de soyledigim gibi, bu konu site de tartisilmis ve bende bu gercegi sadece gorunurluge getirdim.

Bir kisinin bir link vermesi, tabi ki o link ile hemfikir oldugu anlamina gelmez. Bende o yuzden, o linkteki en belirgin ve bana gore o linkteki dusuncenin ozunu veren kismi alintiyip sordum.

mesajimi dikkatli okursaniz, paslicivi arkadasin, "hemfikir" oldugunu soylemedim, sadece sordum.

Bana sordugunuz sekilde konuya deginirsem, o linkteki her yazar, kendi gorusunu kendi bilgisi, birikimi v.s. ile dile getirmis, bu onlarin dile getirimidir ve sadece onlari baglar, onlarin dile getirdikleri sekilde, ben bir dile getirimde de bulunmadim. Bunun anlami da, o yazarlarin yazdiginin tarafimdan notr algilandigi anlamini tasir.

Isin acikcasi, her mesaji da okumadim. Sadece Tuzuk acisindan, ayni konudaki iki basligin bir araya getirilmesi gerektigini dusundum. Sonucta bir mod arkadas da, bunu fark ettiginde, aynisini yapardi. Cunku baslik ayni. Ayrica, basliga mesaj atan her yazar da, kendi birikimlerini dile getirmis.

Peki siz, benim paslicivinin vermis oldugu linkten yaptigim alinti ile hem fikir misiniz?

Saygilarimla;
evrensel-insan

deran
04-08-2010, 22:31
Sayın evrensel-insan şunumu demek istiyorsunuz ben daha önceki meditasyon topiğini okumadım, okumadan oraya ekledim eğer öyleyse mesele yok...
Herkes böyle hatalar yapar...
Sorunuza gelelim ben hemfikir değilim ama meditasyona da karşı değilim ve bende meditasyon yaparım...
saygılarımla...

evrensel-insan
04-08-2010, 22:47
Saygideger Deran;

Sayın evrensel-insan şunumu demek istiyorsunuz ben daha önceki meditasyon topiğini okumadım okumadan oraya ekledim eğer öyleyse mesele yok...

Konu okuyup, okumamak degil. Bakin, arasira ben dahil, modlar ve uyeler bu sitedeki bazi basliklari "guncelleme" yaparlar, neden?, nedeni mesajlarla hemfikir olundugundan degil; sadece o basligin guncelleme yapan yazarca, yeni yazarlarin yeni mesajlar atmalarini ve basligi guncel tutmayi istedigi icin. Ustelik, bu iki konunun basligi tamamen ayni ve iki basligin birlestirilmesi de bir tuzuk kurali.

Herkes böyle hatalar yapar...

Dolayisiyle benim yaptigim bir hata degil, bir tuzuk kuralini yerine getirmek.

Sorunuza gelelim ben hemfikir değilim ama meditasyona da karşı değilim ve bende meditasyon yaparım..

Cevabiniz icin, tesekkurler. Konu zaten, meditasyon taraftarligi/karsitligi degil; sadece meditasyon konusunun sorgulanmaya, tartismaya ve site yazarlarinin bu konudaki bilgi, birikim, gorus ve yorumlarini dile getirmeye yonelik.

Farkindaysaniz, kimse "ben meditasyona, karsiyim/degilim" diye degil; sadece bu konudaki dusuncelerini dile getirmek icin, mesaj atiyor ve en azindan meditasyon yapmis, ya da yapmakta olan yazar arkadaslarin bu konudaki birikimlerini dile getirerek, sitenin yazarlariyla paylasmasi soz konusu.

Mesela siz de, en azindan, neden meditasyon yapmaya karar verdiginizi, yaptiginizi ve meditasyondan ne yarar sagladiginizi ve nasil ve ne kadar araliklarla yaptiginizi v.s. site yazarlariyla paylasabilirsiniz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

deran
04-08-2010, 23:01
Sayın evrensel -insan eğer o topiği okusaydınız o saçma sapan yazıların altına bu tartışmayı açmazdınız diye düşünüyorum mesele tüzük olabilir ama tüzüğe de uygun bir işlem yapılırdı..
Meditasyon nedir değilde başka bir başlık açılırdı bence o topiğin forum kirlerine gönderilmesi gerekir.
Sizinde açtığınız topiğin ve sonra eklediğiniz lingin neler içerdiğini bilmeniz gerekirdi diye düşünüyorum ayrıca bu konu çok uzatıldı bana göre...
Yada topiği okuyup özellikle de meditasyon konusunu bu topiğin altına açmış da olabilirsiniz...bilmiyorum...
saygılarımla...

evrensel-insan
04-08-2010, 23:16
Saygideger Deran;

ayrıca bu konu çok uzatıldı bana göre.-Deran-

Aynen.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
05-08-2010, 08:30
Bilimiyorum, verdigin linkte yazan herseyle hemfikir misin?, su cumle;


sevgili e.i..

verdiğim linkteki bırak herşeyi hiçbiriyle hemfikir değilim.. bu linki buraya koymamın sebebi; bana ö.m. yoluyla bu konuda fikrimi soran üyemize her zaman yaptığım gibi konuyu özelden tartışmaktansa herkese açık olsun diye foruma taşımaktan başka bir şey değildir.. çünkü bir çok üyemiz bazı konuları benimle özelden tartışıp konuşmak istiyor, ben de bunun doğru olmadığını ve de buna zamanım olmadığı için forum genele taşıyorum..

gelelim linkin içeriğine..

burdan dikkat edilmesi gereken tek nokta "ben ötesi psikoloji" kavramıdır.. klasik/modern psikiyatri hala freud'un ıd, ego, süperego kavramları üzerinden gider.. özbenlik gibi bir kavram modern psikiyatride pek yer bulamaz.. o yüzden klasik psikiyatri muhammedi, musayı, isayı, taoyu budhhayı tanımlayıp sınıflayamaz..

tanımlayıp sınıflayamadığı gibi burda görüldüğü üzere koca psikoloji profesörü gider "ben müslümanım" diyerek muhammedin takipçisi olur.. çünkü burda adı geçen profesör meditasyonda başarılı olamamış ve hala zihinde yaşayan biri olduğu için batı zihinli "tek tanrı soyutu"na teslim olmak zorunda kalmıştır..

işte benötesi psikoloji kavramı bu insanları açıklamaya çalışır.. bu işi (meditasyonu) dünyada en iyi budizmin "zen kolu" ve bir parça da "sufizim" becermiştir..

sufizm bir parça becermiştir diyorum çünkü sufiler meditasyon yapar.. ama yaptıkları meditasyonda cevizin kabuğunun kırıp tam olarak öze inememişlerdir.. mevlana, yunus, ömer hayyam sufizm bilinaçıklığında olan insanlardır.. meditasyon egoyu/benliği parçaladığı için kişiyi insanlaştırır.. ama bir parça..

sufiler muhamedçidir ama klasik bir müslüman gibi islam dışı inanırları dışlamazlar, onların yanlış yolda olduğunu dile getirmezler.. mevlanın "ne olursan ol gel" demesi gibi.. ya da ömer hayyamın islama karşıt o tüm şiirlerine rağmen hala allah/muahhammed zihninden arınamaması gibi..

burdaki psikoloji profesörü bilgili bir kişidir ama bilge değildir.. dünyada tüm bilgileri de öğrenseniz, şayet kişi dönüşmemişse sadece bilgili kalır.. bilgili kalıp dönüşememek de sırtında dünyanın kütüphanesi taşıyan bir katırlık gibidir..

bir çok insanın bilinaçıklığı bir şekilde yükselir ve varolan bilinç/inanç deklarasyonuyla tatminsizlik yaşamaya başlar.. çünkü bilinç açılınca varolan inanç "?" boşlukları doldurmaya yetmez ve bilinçte biraz boşluk oluşur ve kişi huzursuzlanıp arayışa girer.. o "?" boşluğu doldurmak zorundadır, çünkü o "?" bilinemezliktir ve bir insan bununla yaşamaya uygun henüz evrimleşmemiştir, çünkü duygulanma kompenenti dengeleyip tatmin/mutlu olamaz..

burdaki şahsa çocukluğunda zaman ve coğrafya gereği musevilik paket programı yüklenmiştir.. daha sonra yaptığı meslek ve bir şekilde açılan bilinci dolasıyla musevilik bu kişideki "?" boşluğu doldurmamaya başlayıp kişiyi arayışa itmiştir.. yıllarca doğu mistisizmi incelemiş, ordaki mistiklerle tanışıp konuşmuş, meditasyon yapmış ama edindiği tüm bilgilere ve yaptığı meditasyonlara rağmen bu "?" boşluğu bir türlü dolduramayıp zihin/ego artıklarına teslim olmak zorunda kalmıştır..

kişide yüklü olan zihin "batı" zihnidir, yani "tek tanrı" zihnidir.. bu insan zihinden/egodan tam olarak arınabilseydi yani dönüşebilseydi bu zihnin artıklarına teslim olmayacaktı..

ve bu zihin artıklarıyla beraber doğu zihninin tanrısız(budizm) ve çok tanrılı(hinduizm) inanç deklarasyonlarıyla tatmin olması, uyumlu huzurlu yaşaması imkansızdır.. bu insan budizmi veya hinduzimi de seçebilirdi ama ikiye bölünmüş zihin onu kesinlikle rahat bırakmayacak ve kişideki zihin çatışması devam edip gergin, sinirli, huzursuz, tatminsiz, gizliden gizliye arayışına devam eden biri olacaktı.. çünkü tek tanrı zihni ile tanrısız veya çok tanrılı zihin aynı bilinçte rahat durmaz, kardeşçe yaşaması imkansızdır..

sufiler de aynı şekildedir.. zihni/egoyu meditasyonla bayağı bir temizleyip insanlaşmışlardır.. ama tam bir arınma/temizlik yapamadıkları için tek tanrı/islam zihin/ego artıklarının kölesidirler..

oysa meditasyon tam anlamıyla hakkıyla yapılabildiğinda yada o derin trans hali sadece ve sadece bir kez deneyimlendiğinde kişi zihinsizliğe ulaşır.. kişi artık "ol"muştur..

"zihinsizlik" dediğim şey sıfır düşüncede tabula rasa olan bebektir.. bir bebekte sıfır zihin vardır.. henüz insan olan ataları ona hiçbir zihin/veri bankası yüklemesi yapmamışlardır.. o yüzden bir bebek veya küçük bir çocuğun ne dini inancı, ne milliyeti, ne siyasi görüşü, ne ahlaki yapısı, ne de bir tabusu vardır.. o özünde yaşamaktadır, hiçbir tabunun/öğretinin/nonbilginin kölesi değildir henüz..

işte meditasyon dediğim şeyde "o an" bir kez deneyimlenebilirse kişi çeperden(sahtebenlikten) merkeze(özbenliğe) fırlatılır, yani kişi dönüşür... yani kişi yaşarken ölüp(ego) tekrar doğmuştur(özbenlik).. o kasırganın çeperindeki savrulmalardan kurtulup merkezindeki durgun/dingin ölü nokta dediğimiz merkeze fırlatılır.. ve artık sadece dışardaki kasırgayı sessiz ve sakin gözleyendir, tanıklık edendir.. kasırganın bir parçası olduğu halde savrulmaz..

paslıçivi
05-08-2010, 08:54
Bunun için insanın öncelikle kendinden daha güçlü bir şeye inanması gerekir

işte bu durum hala zihinde yaşayan bir insanın teslimiyetidir.. sadece o kişiyi bağlar.. bu insan "tek tanrı " zihninde yaşadığı için bu deklaresyonu yapması çok doğaldır ve bu o kişinin gerçekliğidir.. gerçek olmadığı halde..

Bu cumledir, insanoglunu insanlastirmayan. Oyuzden bu cumle iyi ezberlensin ve her okur, bu cumleye karsi, dusuncesini ortaya koysun. Cunku INSANOGLU ILE INSAN'IN AYRIMI TAM DA BU NOKTADADIR. INSAN TEMELI VE DIGER TEMELLERIN AYRIMI TAM DA BU NOKTADADIR.

Tarihin insanoglundan insana donusumunu de bu cumle saglar.

Bu cumle, insanoglunu ve birini dogal zihniyete ve dogal egoya, dogallik kisvesi altinda kul eden, kole eden, teslim eden zihnin, siniri, sonu, tutsakligi ve boyundurugudur.

Isteyen teslim olur, isteyen insanlasir.


sevgili e.i haklısın ama son cümlende işte senin yumuşak karnın ortaya çıkıyor..

bu insanoğlunun istemesinde değildir.. sen şayet teizmi, nonteizmi birebir deneyimleme/yaşama şansın olsaydı böyle konuşmazdın..

benim insan "nörokimyasal bir robottur" dediğim şey budur işte.. ben koyu bir müslaümanlıktan bu aşamaya geldim.. her kademeyi bizzat deneyimledim, yaşadım.. ve şimdi geldiğim noktadan geriye baktığımda insanoğlunun nasıl derin uykuda bir farkındalıksızlıkla yaşadığını gözlemliyor ve o yüzden herkesi olduğu gibi kabulleniyorum diyorum..

bir insan kendi isteğiyle teizmden, nonteizmden çıkamaz ya da bunlar arasında geçiş yapamaz.. çünkü ortada gerçek kendisi yoktur..

ve kişinin gerçek kendisi türevdir, sekonderdir, ikincildir..

primer olan yegane şey somut olan beynimizdir..

beynimizin nöro/fizyo/kimyasal yapısı, içeriği, niteliği değişmediği sürece kişi sahipolduğu bu bilinç/inanç deklarasyonunda yaşamaya mahkumdur..

bu dünyada ne müslümanı ne hristiyanı ne budisti ne ateisti ne deisti ne panteisti hiç biri bulundukları, savundukları soyutu kendi özgür/hür iradeleriyle bilinçleriyle seçmiyorlar..

hepsinin sahiplenip savunduğu soyut, onların beyin nörokimyalarının onlara dayattığı bir deklarasyondan başka bir şey değildir..

karinca
05-08-2010, 12:53
Sevgili paslicivi,
Ben sizinle bu konulari tartisacak, durumda oldugumu sanmiyorum. Sizi kendi seviyeme cekebilip belki bazi konularda daha aydinlamami saglamak ta biraz zor görünüyor. Ama burda egoist davranmak zorunda oldugumu düsünüyorum, cünkü ben bir yola girdigimi hissediyordum.
Muhammedin hayatini anlatan roman vari ama hayli tarih yüklü bir kitap gecti elime. Okudum. Bittiginde kendimi tutamadim, hickiriklara boguldum. Onlarla birlikte orda olmak, o hayati yasamak ve onlardan biri olmak istiyordum. Ama bu imkansizdi, artik
bilmek istedigim tek sey vardi. Muhammed bu insanlara ne vermisti? Ebubekir, Ömer, Ali, Osman ve öteki bir coklari. Kadinlar ve cocuklar. Kendisi öldügünde zirhi biraz bugday karsiligi bir yahudide rehindi.
Bunu ariyordum. Ne... Ne vermisti? Hani yasini basini almis adamlar cogu. Her birinin farkli gecmisi var. Cogunun okuma yazmasi bile yok.
Bir fuari dolasiyordum, bana göre kendinden ümidi kesmisler icin artik yayin evleri cocuklari hedef almislar "baba bana Allahi anlat", "anne bana dinimi ögret" gibi cicili bicili kitaplar dolu.
Birinde dizmisler üstüste yüzlercesini bir kitap. Elime aldim "900Katli Insan"... Ilginc psikoloji-misikoloji.
-Beyefendi nedir bu kitap ne anlatiyor?
(kendi okumadigi belli)
-Eeee valla o cok önemli bir kitap, insandan bahsediyor.
-Nasil yani nesinden? gibi bir kac dakika soru cevap sonra;
-Seyyy yazari burda isterseniz kendisiyle konusabilirsiniz. deyip kurtuluyor
-Ciddi mi memnun olurum.
-Efendim ben filan
-Bendeniz M.M., buyrun sizi dinliyorum, yada o manada gözlerimin icine bakti.
Bi an o kitabi(Muhammedin Hayati) bitirdigim psikolojim beni ele aliyor. Bogulacagim hickiriga kendime hakim olamiyorum. Bogazimda kocaman kocaman dügümler, yutkunuyorum care yok. Noluyoruz sakin ol diyorum kendime. Zor bela biraz toparladim ama artik uzatacak takatim yok biliyorum.
-Efendimizin arkadaslarina verdigi seyi ariyorum. Bu sizin kitabinizda var mi?
-Neyi aradiginizi tam anlayamadim biraz acar misiniz? Yada bu manada bakislar hic birsey dogru dürüst hatirlamiyorum. Hatirladigim tek sey adamin müthis derecede alcak gönüllü tavirlar sergilemesi.
-Yani efendimiz bir sey verdi/yapti onlara, ne bileyim birseyler oldu sonra bu bedeviler olagan üstü oldular neydi bu? Ben bunu ariyorum sizin kitabinizda varmi? (hani yoksa bosa ugrastirma der gibi)
-(tam hatirlayamiyorum diyalogu, birinin benim burda verdigim cümlelerle kalkip ücüncü sahislar hakkinda zanda bulunmasini da istemiyorum) hikmet olabilir belki aradiginiz, bu benim kitabimda vardir belki, ama varsa bile mevlanadan ve/veya ibn-i arabiden dolayi kendimden degil.
Artik (zaten kitap bulamadim dogru dürüst.)
-Aliyim ozaman ne kadar?
-Beyefendi ilgilensin, isterseniz bir tane imzalayabilirim.
-Tabi tabi cok sevinirim.
Bu durumlarda hizli okumayi beceremiyorum. Bir ay sürdü. Okudum. Cok seyler ögrendigimi düsünüyorum.
Bu kitap beni bu yola biraz daha cekti.
Ben nefsin katmanlari oldugunu biliyordum, tasvvuf, sufizm falan yüzeysel ama bunlarin bilimsel aciklamalarinin olabilecegini ve hatta insanin gercekten huzurlu bir hayat yasayabilmesi icin yapmak zorunda oldugu bir takim seylerin olmazsa olmazligi hususunda tatmin degildim belkide. Belki halada degilim.
-Nefsini öldüremeyecegini zaten öldürmesi de gerekmedigini aksine islah etmesi, bir dizi egitim ve uygulama ile tatmin etmesi gerektigini.
-Nefsin tatmin edilmesinin en önemli yollarindan birinin baskalarina vermek oldugunu.
-Ani yasamanin önemi
-Ölmeden ölmenin nasil mümkün olabilecegi.
-En üstteki bilinc seviyesinin(tam sinir cizilememekle birlikte) hayatin bütün alanlarinda kesintisiz devam ettirilmesinin mümkün oldugu.
-Rüyalarin aslinda bizi yönlendirmek ve bu yolda egitmek icin dizayn edildigi.
-Bütün bunlari siradan insanlar hayati normal yasarken yapabilirler/yapmalilar hususunda bir cok bakis acisi.
Gibi(Kitap yanimda olsa bakar daha aklima gelmeyen seylere de deginirdim.) bir cok hususta isik tuttu bana.
Su günlerde bu isi bir rehbersiz yapmaya kalkarsam ormanda kaybolurum diye düsünmeye basladim.
Bana tavsiyeleriniz olabilir mi?
Siz Islami yasadiginizi ve bir sonraki duragin mi bulundugunuz sevye oldugunu söylüyorsunuz?
Iletideki Prof.un gazete röportajindaki cümlesi ki kendisine ait oldugu ve onun düsüncesini tam temsil edip etmedi tartismali dururken iste bu demek dogru mudur?

Saygilar...

diamat
05-08-2010, 13:03
sakin bir göl kenarında balık tutmak da insanı dinlendirir.
zihnini boşaltmak ise mesele bunun onlarca kaynağı var.
meditasyon bunlardan biri olabilir, teknik açıdan en iyisi bile olabilir.

ancak baz arkadaşlar meditasyonu bir tür bilgi kaynağı ya da metododlojik bir şey falan mı zannediyor.
ne bu, sezgicilik mi bir çeşit.
beyler iyice uçmayalım ya.
komik oluyor.

neredeyse epistemolojik bir metod yerine koyacaksınız meditasyonu.
zihin boşaltmak için orgazm cigarası önerebilirim.
kesinlikle meditasyona beş çeker.

AerA
05-08-2010, 17:05
Kendisi öldügünde zirhi biraz bugday karsiligi bir yahudide rehindi.

Sayın karınca;

Yazdıklarınızı okuduğumda özellikle yukarıdaki cümleye takıldım kaldım. Haddimi aşıyorsam affola ama veda haccında kendi sürüsünden 100 deveyi kesen birinin zırhının, bir avuç buğday için bir emanetçide bulunması kadar tuhaf bir durum olamaz. Birisi yalan "Ya 100 deve kesmedi, ya zırhı emanetçide değildi".

Esen kalınız.

evrensel-insan
05-08-2010, 20:48
Saygideger paslicivi;

Sana daha once de belirttigim gibi, insanoglunun zihniyetini ve aciklik ufkunu, bir nesneye (norokimyasal yapi/varolus v.s.) oznel icerikle bagliyarak teslim etmek; insanoglunun dogal zihniyetinin dogal egosudur. Halbuki insansal zihniyetin, egoyu algilamis, farkina ve bilincine varmis selfi, insanoglu zihniyet sinirinin disinda bir aciklik ufkudur. O yuzden self ile egonun cesitlerinin farkini iyi algilayalim. Bu selfin de, kisinin egosundan duydugu rahatsizlik ve gordugu zarar temelinde ve ego sorununu ne duzeyde bir cozume tasima temelinde, bir sorgulama, gozlem, deney, birikim, bilgi kendini yetistirim v.s. oldugunu algilayalim.

Butun mesela, icinde bulundugu dogal zihniyetin, dogal ego temelli getirecegi dusunce ve davranislardan, ya rahatsiz olmak, ya zarar gormek, ya bir acaba belirmesi, ya da bir sorun oldugunu algilamak, farkina ve bilincine varmakta yatar.

Iste bu temelde de, ayni zihniyetin egolari olan, her turlu, tartismali, ispatli, dogrulu,ideolojili, inancli, epistemoloji ustu her turlu metafizik ve etik deger, veri tabu duzeyi, kendini ya bir soyuta, ya da bir soyut ile besledigi ve icerik verdigi somuta teslim eder, self ise, bu teslimiyeti veren her turlu sinirin, acilimi ve acikligidir. Bu da zihin ile ve onun deneysel, gozlem, bulus, arastirma, sorusturma icerikli dusunce ve davranis uretmesiyle saglanir. Iste bu temelde de, senin mesajindaki dusunce dile gelimi ve meditasyonun gecici zihin bosaltimi, dogal zihniyetin dogal egosuna, o veye bu duzey ve bilincte getirilen teslimiyet demektir. Tabi bunun kisiye, bencil bir mutluluk vermesi, ustelik kisinin bunu mutlaklastirmasi da, zihin ufkunun siniri ve teslim olusudur, zaten. Bu da o zihni dusundurmek yerie, zihne nokta koymak ve hatta zihinden bosalim ile mumkundur. Iste ego ve self tam da zihine bakis acisindan biribirine karsittir ve rakiptir. Ustelik ayni bedenin beyninde.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
06-08-2010, 05:48
cünkü ben bir yola girdigimi hissediyordum.


sevgili karınca..

"yola girdiğimi hissetmek" demek şimdiye kadar sahip olduğunuz bilinç&inanç birlikteliğinin değiştiğini gösteriyor.. ki bu durum duygulanmanızı etkileyecektir daha doğrusu dengesizleştirecektir, sizi tatminsiz kılacaktır..

ve sizi bir arayışa itmiştir.. çünkü sahipolduğunuz bilinçaçıklığı ve bunun karşılığı olan inancınız şimdilik birebir örtüşüp sizi tatmin etmiyor.. ve bilincinizde "?" tatmin edilmesi gereken boşluklar var.. bilinç kendinde oluşan bu boşluğu sevmez ve hemen bir inançla doldurmaya çalışır ve doldurur da..

bu bilinç&inanç değişikliği olmasaydı siz eski pozisyonunuzda olur ve bir "yola girdiğinizi hissetmez"diniz..


Muhammed bu insanlara ne vermisti? Ebubekir, Ömer, Ali, Osman ve öteki bir coklari. Kadinlar ve cocuklar.

bakın siz de her insan gibi hala zihinde yaşıyorsunuz.. yani bir zihin hapsindesiniz, zihninize vurulmuş o ağır zincirlerin kölesisisniz.. bunları sizi eleştirmek için söylemediğimin de sanırım farkındasınızdır..

zihin dediğim şey siz doğduktan sonra size yüklenen bilim dışı tüm öğretilerdir, bunların başında dini inanç, sonra ahlaki yapı ve miliyet/etnik yapı vardır..

şimdi sizi biraz zihin hapsinden kurtarmaya çalışalım.. Muhammedin bu insanlara "ne verdiğinden" öte niçin muhammed?

zihin hapsinde kurtulup şöyle yeryüzünden biraz yükselin ve dünyaya uzaydan bakın bakalım.. gözünüzün önünde o meşhur çarşaf gibi kocaman dünya atlası olsun.. bu koskoca dünya insanlığının hem zaman hem coğrafya olarak niçin muhammedi seçtiniz ve onun hayatını anlatan bir kitabı okudunuz?

sizin gibi bilinci tatminsiz kalmış ve arayışa giren bir japon/çinli niçin önce muhammedi değilde Budhha'nın hayatını okur..

bir avrupalı/amerikalı niçin isa'yı, bir yahudi niçin musa'yı, bir hindu mahavira'yı, bir alevi Ali'yi okur da muhammed'in hayatını okumaz..

önce insanoğlunun nasıl bir zihin hapsinde yaşadığını algılamanızı istiyorum.. dünyadaki her arayışa girmiş insan önce zihnine yükleneni araştırır, okur.. çünkü problem o zihnin kendisidir, içindeki şeydir ya da varolan tatminsiz boşluktur..

dünyada ne kadar gelmiş geçmiş üstbilinç/mistik diğer insanlara ne verip onları peşinden sürüklediyse muhammed de o çevresindeki insanlara onu vermiştir..

gidin isa'nın havarilerini araştırın, budha'nın tao'nun müritlerini, mevlana'nın ilk peşinden gidenleri yada mevalana'nın tebrizli şems'e olan aşkını ve onun arkasından gidişini inceleyin, araştırın..

her insan kendi zaman ve coğrafyasının mistiğinin peşinden gitmiş, etkilenmiş ve daha sonra kendinde oluşan bu zihni doğurdukları yeni nesillere aktarmıştır.. dünya inanç atlasını internetten bulup araştırın ve inceleyin.. ne kadar çok inanç çeşidi olduğunu ve hepsini belli coğrafyalarda hakim olduğunu göreceksiniz..

bunun tek bir sebebi vardır.. varolan zihnin bir sonraki nesillere aktarılması.. siz şimdi israilde doğup bu bahsttiğiniz bir yola girme işlemini yaparken muhammed umrunuzda bile olmayacaktı, ya da uzak doğuda dünyaya gelseydiniz yine muhammed umrunuzda olmayacaktı.. şu an bir buddha, mahavira, musa, isa, tao sizin nasıl çok fazla zihninizde ve umrunuzda değilse, orda dünyaya gelen insanlar için de aynı şey geçerlidir..


sizin Buddhaya verdiğiniz değer ne kadarsa, uzak doğuda doğup büyümüş bir insan da muhammede o kadar değer ve önem verir.. yani umrunda bile değildir.. çünkü o da hala zihinde yaşamakta ve zihninin kölesidir..

burda mesele ali, veli, muhammed, tao, buddha, isa, musa değildir... burda mesele bilinç&inanç birlikteliğinde yaşayan insanoğlunun bu bilinciyle inancı arasındaki oluşan "?" boşluğun yani tatminsizliğin giderilmesi meselesidir..

hepimiz insanız ve beyin denen bir organ tarafından idare edilip yönetiliyoruz.. bu birincil olan beynimizin nörokimyasal yapısı nedeniyle ikincil olan bir bilince sahibiz.. ve bu bilinçaçıklığı tüm dünya insanlığında parmakizi çeşitliliği kadar zenginlik gösterir..

ve bu kadar zengin bilinçaçıklığında yaşayan insanoğlunun bilince bir varlık/evren/varoluş yansımaktadır ve insanoğlu bilincine yansıyan bu varlığa bir anlam/içerik/öznellik vermek zorundadır..

ve bu varoluşa bir anlam/içerik verme konusunda insanlığa yön verenler işte bu muhammed tao isa budhha konfiçyus, musa gibi üstbilinç insanlardır.. hepsi kendi zaman ve coğrafyasının soyutunu yaratıp, özüne inmenin verdiği biyoenerji ile insanların bilinçlerindeki oluşan "?" boşlukalrı doldurup, insanın yaşamına bir anlam içerik katarak bu yaşam denen zorlu mücadeleyi katlanılabilir kılmışlardır..

bu konuda dünyanın batısı tek tanrıyla(semavi dinler) soyut kurarken, doğusu tanrısızlık(budizm) ve çok tanrılı(hinduizm) soyutlar kurup nesilden nesile zihin olarak aktararak günümüze kadar gelinmiştir..

Siz Islami yasadiginizi ve bir sonraki duragin mi bulundugunuz sevye oldugunu söylüyorsunuz?
Iletideki Prof.un gazete röportajindaki cümlesi ki kendisine ait oldugu ve onun düsüncesini tam temsil edip etmedi tartismali dururken iste bu demek dogru mudur?


ben zaman ve coğrafya gereği savunmasız bir çocuk iken bana islam zihni yüklendiği için ilk bilinç boşluğum dolasıyla müslümanlıkla tatmin edilmiştir.. daha sonra sırasıyla ateizm, deizm, panteizm, agnostisizm gibi bilinç seviyelerini bizzat yaşayıp deneyimledikten sonra şu an "farkındalık" dediğim bir düzeydeyim.. varoluş bir gizemdir diyor ve her insanı da kendi bilinç&inanç deklarasyonuyla olduğu gibi kabul ediyorum diyorum.. çünkü bu değişiklik maalesef insanoğlunun özbilinci/idaresinde olan bir şey değil..

ama bunun farkındalığına varabilmek için bu aşamaları bizzat deneyimleyip yaşamak, yani dağın tepesine tırmanarak çıkarak sonra aşağıya bakıp ne olup olmadığını görebilmek gerekiyor.. ve her insan bu dağa çıkarken bulunduğu noktayı zirve zanneder ve kendi bilincine yansıyan varoluşu bildiğini zannetme yanılgısında yaşar ama zaten bu bir zorunluluktur.. dağda yukarı çıktıkça bidiklerimizin ne kadar az, bilmediklerimizin ise sonsuz devasa bir boşluk olduğunu görürsün..

paslıçivi
06-08-2010, 07:05
meditasyonun gecici zihin bosaltimi

sevgili e.i..

meditasyon geçici zihin boşaltımı değildir..

meditasyon batı dünyasının yabancı olduğu ve yavaş yavaş öğrenmeye başladığı, doğu dünyasında da binlerce yıldır olan ama henüz tam ve zamanında uygulanamadığı için doğu dünyasında bile bir çok insan tarafından henüz önemi tam kavranamamış bir olay..

daha önce açıklamıştım.. insanoğlu doğduğunda küçük bir bebek/çocukken ne bir düşüncesi ne de ataları tarafından bir bilgi/inanç yüklemesi yapılmamış tamamen özünde yaşıyan bir canlıdır.. çok doğaldır, hiçbir yapmacıklığı yoktur, neyse odur, içidışı birdir.. ama bu özünde yaşayan bebek/çocuk büyüdükçe yaşadığı toplum tarafından kirletilir.. hem bilgi hem öğretilerle.. ve yapmacıklığı başlar, artık içi dışı bir değildir, doğal değildir, özünde değildir.. toplum tarafından şekillendirilmiş ve programlanmış bir robottan başka bir şey değildir..

doğduğumuzda ne bilgi ne de öğreti var.. yani herşey sıfır km.. o yüzden çocukluk evrenseldir, dünyanın neresinden getirisen getir çok farklı çocuklar anında kaynaşır, hatta daha konuşmayı bilmediği halde.. çünkü hepsinin ortak bir noktası vardır, çok doğal, özünde ve mutlu canlılardır.. hiçbir maskeleri yoktur..

bu sıfır km çocuk doğduğu zaman ve coğrafyasına göre bilgi+öğreti(nonbilgi) bombardımanına tutulur.. işte bu bilgi ve öğretilerin hepsine birden ben zihin diyorum.. yani çocuğa bir veri tabanı yüklenir.. çocuk büyürken de veri tabanındaki datalar hergeçen gün artar ve dediğim gibi içinde bilgi olduğu gibi öğreti(nonbilgi) de vardır..

işte yetişkin hale gelen insan bu kendisine yüklenen veri tabanında yaşar.. yaşamında karar verirken, düşünürken, mantık kurarken, insanlarla ve ortamla bir ileitşim içindeyken hem bu veri tabanını kullanır.. ama bu veri tabaınını kullanırken bir işlemciye ihtiyacı vardır.. işte o işlemci yani işletim sistemi benliktir, yani egodur..

formülüze edelim..

bilgi=epistemelojik gerçeklik/bilim

öğreti=nonbilgi/inanç

bilgi+ öğreti =veri tabanı=zihin

veri tabanı yani zihnin işletim sistemi/işlemcisi = EGO

"ya devlet başa ya kuzgun leşe" gibi bir söz vardır bilirsin.. bu bilgi ve öğretileri bir devletin vatandaşları gibi düşünelim.. bunlar arasında bir adalet, hak, hukuk, otorite, düzen yani devlet yoksa bu kargaşanın içinden mafya doğar.. çünkü ortada bir veri/zenginlik vardır ve bunun adaletli yönetilmesi gerekmektedir.. işte bu veri/zenginliğin başından adaletli bir yönetici yoksa mafya kendiliğinden oluşur ve bu veri/zenginliği hem sömürür hem yönetir...

işte bu bilgi+öğreti=zihin veritabanında yaşayan insanoğlu neyin bilgi neyin öğreti olduğunun farkında değildir, yani ortada bir hak, hukuk adalet yoktur.. yani kişi bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığında değildir..

işte bu karmaşada mafya ortaya kendiliğinden çıkar.. o mafyanın adı egodur.. o mafya sahtebenliktir, seni koruduğunu yönettiğini söyler ama aslında seni hem uyutup korkutur hem de sömürür.. mafya/ego bu bilgi öğretilerden beslenen ve zorunlu ortaya çıkmış bir yöneticidir, işletim sistemidir..

meditasyon dediğim şey; bu bilgi ve öğreti arasındaki karmaşadan ortaya çıkmış mafyayı/egoyu parçalıp kovup, hak, hukuk, adaleti sağlayan devleti başa geçirmektir.. ve işte o devlet dediğimiz ve adalet dağıtan işletim sistemi özbenliktir, vicdandır..

özbenlik; bilgiyi öğretiyi birbirinden ayırır, hepsine hakkettiği değeri verir..


yani meditasyon dediğimiz şey anarşinin mafyanın yönetimi ele aldığı düzende devrim yapıp adaleti/devleti başa geçirmektir.. yani bir geçici zihin boşaltımı değildir.. ve kalıcı bir zihin boşaltımı da değildir..

zihin dediğimiz şey olduğu gibi yerinde durmaktadır.. yani doğduğumuz andan itibaren öğrendiğimiz tüm bilgiler ve öğretiler/inançlar hala beynimizdedir.. sadece yönetici yani işletim sistemi değişmiştir..


eskiden mafya/ego yönetiminde olan bu zihin/veritabanı artık devlet/özbenlik yönetimindedir..

yani derinlerde gizli kalmış, bastırılmış, farkında bile olmadığımız o imparator sahneye çıkıp, devrim yapıp yönetimi ele geçirmiştir..

artık bir devletin vatandaşlarını mafya değil adil bir devlet yönetmektedir..

bugün dünya ülkelerine baktığında kimin ego kimin özbenlik tarafından yönetildiğini az çok anlayabilirsin.. ülkemiz hala ego tarafından yönetilen yani korkutulup, uyutulmuş, sömürülen bir şekilde yönetilmektedir..

insanın soyut/manevi aygıtı da bir bilgisayar bir devlet gibi çalışır..

karinca
06-08-2010, 12:25
Sayın karınca;

Yazdıklarınızı okuduğumda özellikle yukarıdaki cümleye takıldım kaldım. Haddimi aşıyorsam affola ama veda haccında kendi sürüsünden 100 deveyi kesen birinin zırhının, bir avuç buğday için bir emanetçide bulunması kadar tuhaf bir durum olamaz. Birisi yalan "Ya 100 deve kesmedi, ya zırhı emanetçide değildi".

Esen kalınız.

Sayin AerA,

Hani hep bir hikaye anlatilir. Imam yada seyh herneyse talebelerine derki; "gidin dünyanin en adi canlisini getirin" Her biri bir tür hayvan getirir, kimi mahallenin uyuz köpegini, kimi bir kediyi vs. Biri eli bos gelir. Adam sorar sen niye birsey getirmedin, koskoca dünyada bir sey bulamadin mi? "Efendim ben cok aradim kendimden daha adi birsey bulamadim, ben kendimi getirdim"

Benim seviyemdeki bir adamin yanlis yada eksiklere takilip kaybedecek zamaninin olmadigini düsünüyorum. Muhammede gelen bütün hediyelerin ve beytülmale gelen 1/5in hemen dagitildigini bunda cok acele edildigini, yarin gibi bir kaygiyi lügatten sildiklerini okumustum.

Yazilarinizdan anladigim kadariyla belki siz bu eksikliklerle ilgilenirsiniz ben daha yolun basindayim.
Saygilar...

diamat
06-08-2010, 12:51
toplum tarafından şekillendirilmiş ve programlanmış bir robottan başka bir şey değildir..



sayın paslıçivi

işte meselenin püf noktası burasıdır.
insan salt bir robot olsaydı, o programı asla aşamazdı.
o programı aşabilenlerin varlığı, o programın aşılabilirliğinin göstergesidir.

toplum tarafından şekillendirildiğine göre, bunu maddi koşullarla açıklayabilirsiniz.
norokimyasal süreçlerle değil.

sorun bu şekilllendirmenin ürettiği sahte bilinç kişinin kendisi tarafından nasıl tespit edilir ve bununla nasıl mücadeleye girilir ve bu mücadele nasıl kazanılır.

meditasyon bunun metodolojisini içermez.
bu süreç sorgulamayla başlar.
bilginin test edilip onaylanmayanların red edilmesiyle devam eder.
buna bilincin ilelemesi diyelim.
eğer bilinç; insanın maddenin en üst formu olduğunu, maddi koşullar tarafından belirlendiğini farkederse bu aşamadan sonra bizzat maddi koşulları belirleyebilme iradesini gösterebilme yeteneği de kazanmış olur.

bu süreç bir zihin boşaltma süreci değil, zihni yeniden yapılandırma sürecidir.
metodolojisi ise bizzat sorgulayıcı düşünmenin kendisidir.
meditasyon sorgulayıcı düşünme içeren bir şey değildir.
meditasyon aşma denemesidir.
sorgulamadan aşmaya çalışmak ise maddi koşulların önemini yadsımak, zihinsel süreçleri maddi koşulların önüne koymak gibi gerçeği karşılamayan bir durumu oluşturmaktan başka bir şey değildir.meditasyon farklın farkındalığını sağlamaz.kişinin kendisinin farkındalığını sağlar.

insanın toplum tarafından bir robota çevrilmesi bir sonuçtur.
maddi koşullarla belirlenen bu toplumsal sonuç, yine toplumsal irade ile maddi koşulların değiştirilmesi ile ortadan kaldırılır.
bireysel meditasyon ve yoga denemeleriniz maddi koşulları etkilemez ve değiştirmez.
sizi rahatlatır.
zihinsel orgazm görevi görür.

verili koşullar öncelikle ortaya koyulmalıdır.
köleliğin yaşanan biçiminin dayanağı ortaya koyulmalıdır.
çünkü insanın birey olarak ve tür olarak bilincinin ilerlemesi , yapısal olarak engellenmektedir.
sorun insanın norokimyasal yapısında değil, yaşadığı toplumun yaşama biçiminde.
iktidar ve mülkiyet ilişkileri bu haliyle devam ettiği sürece, bir kaç kişinin kendi kişisel zihinsel ilerleyişi türün kendisi adına bir şey ifade etmez.
bireyin kendisi adına ifade ettiği ise gerçek değil sanal zihinsel bir ilerlemeden ibaret olarak kalmasıdır.
sizin yaptığınız kendinizin farkına varmayı başarabilmenizdir.
bütün dünya tek tek bunun farkına varabilir mi.
hayır.
normal dağılım bunun verili koşullarda mümkün olmadığını gösteriyor.
mümkün olsaydı zaten verili olan da o olurdu.

o halde türün bu sahte bilinç denen şeyden yakasını kurtarmasını mümkün kılacak olan şey nedir.
en başta söylediğimiz şey.
bu neyin sonucu ise , bu sonucu üreten sebebin değişim dönüşümünü sağlamak.
eğer insan görmek istiyorsanız, insanca yaşamanın koşulları veri olmalı, o koşulların insan üretme mekanizması sağlanmalıdır.
sizin tekil olarak insanlaşmanız sonucu etkilemeye yetmez.

karinca
06-08-2010, 17:22
Sayin paslicivi,
Dünya iyi islerde yarisin bir arenasi ögrendigim kadariyla.
Iletisim hizlandikca dünya kücük bir köy haline geliyor. Bu bence melez bir kültürü, biraz ondan biraz bundani zorlastiriyor. Eskiden bir bilim adami belki eskilerde yasamis herkesin ulasamayacagi baska bir kültürün bir arifinden beslenip cok olaganüstü seyler koyabiliyordu ortaya. Ama bugün nerdeyse kolleksiyonlar bile artik o kadar bulunmaz degiller. Cok ender bulunur dediginiz bir parcanin malum sanal pazarlarda onlarcasina bir tusda sahip olabiliyorsunuz.
Artik her konuda insanlar daha secici davraniyor ve en orjinalini ariyorlar. Ben müslüman bir türk olarak, bir hristiyan fransiz/hatta bir müslüman arap gibi tavir yada inanislar sergiledigimde insanlarin ilgi göstermedigini hatta benden kactiklarini ve kendiminde tatmin olmadigimi görüyorum.
Ben kendi bilinc altima yerlesmis dünya görüsünün güzelliklerini bir arkeologun bir eseri meydana cikarmasi gibi calismali degil miyim? Ve güc yetirebiliyorsam onlari daha güzel hale getirip, daha zengin bir bilincalti mirasi birakmali.
Belki sizlerin, yukardakilerin ilgilenmesi gereken daha farkli seyler vardir. Ama her yeni baslayan sizin seviyenizden nasil baslar? Hayata sizin gibi nasil bakabilir?
Saygilar...

paslıçivi
07-08-2010, 06:55
Ben kendi bilinc altima yerlesmis dünya görüsünün güzelliklerini bir arkeologun bir eseri meydana cikarmasi gibi calismali degil miyim? Ve güc yetirebiliyorsam onlari daha güzel hale getirip, daha zengin bir bilincalti mirasi birakmali.


kesinlikle haklısın sevgili karınca.. senin bu yaşama anlam/içerik vermendeki programsa ve sana bu hayatı yaşanabilir, güzel, tatminli kılıyorsa bu konuda sana kimsenin diyeceği bir şey olamaz..

bu bilinaçaltını güzelleştirmede tek kriter; senin gibi olmayan, hatta senin bu dünya görüşüne düşman olan herkesin senin gibi bir bilinaçltı oluşturulmuş bir insan olduğunu hatırlayıp, onu olduğu gibi kabullenip, o sana hoşgörü göstermese bile senin ona hoşgörü gösterebilme becerindir..

çünkü seni insan yapacak, insanlaştıracak yegane şey budur.. etki yoksa tepki de yoktur, varolan etkiye tepki vermek karşı tarafa yeni tepki oluşturma potansiyeli taşır..

gelen etkiler olduğunda sen orda olma.. senden tepmesin geriye bu etki.. bırak o gelen tepki vuracak çarpacak bir benlik bulamasın ve sonsuzlukta kaybolup gitsin.. sen varoluşun bize dayattığı bu kaosun oyuncağı olma..

Ama her yeni baslayan sizin seviyenizden nasil baslar? Hayata sizin gibi nasil bakabilir?


ben de anamdan böyle doğmadım zaten.. yaşadığım hayat ve farkında olmadan yaptığım meditasyonlar sayesinde oldu herşey..

her insan ayrı bir bilinçtir, ayrı bir dünyadır.. benimki budur, sizinki odur.. dünyanın güzelliği/matrixi zaten bu bilinç zenginliğinde yatar..

aksi takdirde ayni düşünen, algılayan bir robotlar dünyası olurdu bu dünya ve çok sıkıcı olurdu..

paslıçivi
07-08-2010, 07:41
sevgili diamat..

meditasyonun ne olduğu, bir insanı nasıl etkilyebileceğini bu dünyada çok az insan deneyimleme şansı bulmuştur.. ben de bunlardan biriyim..

bakın size meditasyonun nasıl bir şey olduğunu açıklamaya çalışayım..

meditasyon medicine (ilaç) kelimesinden türemiştir.. zihnin ilacıdır, çünkü insanoğlu zihin hastasıdır ve bu hastalık nesilden nesile öğretilerle aktarılır.. yani bulaşıcı bir özelliği vardır..

antipsikotik dediğimiz bir ilaç grubu vardır.. bu ilaçlar başta şizofreni olmak üzere bu dünya gerçekliğinde yaşamayan insanları bu dünyaya döndürmeye yarar..

psikoz dediğimiz hastalığın en önemli özelliği kişinin "hasta olduğunun farkında olmamasıdır".. nöroz dediğimiz gruptaki insanlar hasta olduğunun farkındadır ve kendi isteğiyle bir hekime gider ve yardım ister, "ben hastayım beni iyileştirin" der..

ama psikotik düzeyde olan bir hasta; hasta olduğunun farkında değildir, o bambaşka bir dünyada yaşıyordur.. ve siz o insana bunu konuşarak/anlatarak ifade edemezsiniz.. yani bu dünya gerçeklerinden kopmuş bir şizofreni hastanızı karşınıza alıp "sen hastasın ve seni iyileştirmemiz gerekiyor" dediğinizde bunu algılayamaz.. bu hastalar yakınları tarafından çaktırmadan ya da zorla hekime götürülen hasta grubur..

bu insana hasta olduğunu söylemeniz/anlatmanız bir şey ifade etmediği gibi kişi bunu kendisi düşünerek ve sorgulayarak da algılayıp aşamaz.. zaten asıl bu mekanizma arızalıdır..

bilgisayarın bakımını yapan, problemlerini çözen bir yazılım/program düşünün.. bu yazılım/program bozulmayıp sağlıklı çalıştığı sürece o bilgisayara hizmet edip bakım yapabilir, sorunları çözebilir.. ama bu yazılım bozulduysa, hastaysa artık bu "bakım ve sorun çözme" işini yerine getiremez..

işte başta şizofreni dediğimiz psikoz grubu hastalıklarda bu mekanızma bozulmuştur..

ve aynı şekilde zihinde/egoda yaşayan bir insanda da bu mekanızma bozuktur.. siz bu insanla ne konuşarak ne anlatarak ne de başka bir şey yaparak bunu yokedip tedavi edemezsiniz..

yani inancıyla bütünleşik bir teizm ve nonteizm düzeyi bilinçaçıklığındaki bir insanı konuşarak, anlatarak başka bir düzeye taşıyamazsınız.. siz taşıyamadığınız gibi kendisi de taşıyamaz, çünkü kendi içinde bütünlüğü, mutlak 1', yakalamıştır, sorgulama ihtiyacı bile duymaz..

kişi ancak içindeki bu bütünleşik olma durumu yani mutlak 1'i kaybettiği zaman dönüşüme hazırdır.. işte bu durumdaki kişi artık arayışa girmiştir, felsefe yapar, kendi görüşündeki insanlarla birlikte olmaktan tatmin olduğu gibi kendi inancı dışındaki tüm inançları yanlışlama çabalarında başarılı olduğu sürece varolan pozisyonun koruyabilir..

söylemeye çalıştığım şey şu.. bilinç&inanç kombinasyonunda yaşayan ve bütünlüğü yakalayıp tatmin olmuş bir bilinç ister teizm olsun ister nonteizm ya da sizin sınıflandırmanızla ister idealist olsun ister materyalist; bu insanı konuşarak tartışarak değiştirmeniz imkansızdır.. ve dediğim gibi sizin değiştirmenizi bir yana bırakın bu kişi kendini sorgulama ve değiştirme çabası içinde olmaz ve olamaz, bu zaten mümkün değildir..

işte meditasyon tüm bu farkındalıksız ve uyku hallerine iyi gelen ve beyin nörokimyasını değiştiren bir işlemdir.. tabula rasa olarak dünyaya gelen bir bebek gibi inançsız, milliyetsiz, tabusuz, zihinsiz bir hale getirir sizi.. yani tüm zihinden ve egodan arındırdığı için o çocukluğunuzdaki tam uyanıklık safbilinç haline getirir sizi.. çünkü siz doğduktan sonra insan olan atalarınız tarafından zaman ve coğrafyaya göre çok değişik şekillerde kirletirlirsiniz, hasta edilirsiniz..

mesela siz tek tanrı soyutuyla kirletilmişsiniz ve yaşamınızda ve bu sitede bunun mücadelesini veriyorsunuz..

aynı şekilde ben de tek tanrı soyutuyla kirletildim hem de çok yoğun olarak.. 15-16 yaşlarına kadar 5 vakit namaz kılan, camide müezzinlik yapan biriydim..

şimdi ister tek tanrı olsun ister çok tanrı.. hani kaba bir tabir vardır "şeyimden aşşşağa kasımpaşa" vaziyetleri..

işte şimdi bu pozisyondayım.. ne teizm düzeyi ne de nonteizm düzeyi tanrıları yanlışlama gibi bir çabam yok.. çünkü zihnimde küçük bir çocuk gibi tanrı soyutu yok ki.. sadece bir veri input olarak var ama ben onun kölesi değilim.. ne yanındayım ne karşısında.. tanrı denen kavram benim için "ossuruktan tayyare selam söyle o yare" durumunda..

psikotik bir şizofreni hastasına nasıl antipsikotik ilaç vermediğiniz sürece onu bu gerçek dünyaya taşıyamazsanız, idelaist ve materyalist insanları da bulunduğu düzeyden başka bir düzeye taşıyamazsınız..

karinca
08-08-2010, 03:56
Saygideger paslicivi,
Tavsiyelerinizi sevgiyle alip size gönlümün taa derinliklerinden sükranlarimi sunuyorum.
Bu arada öncedeki iletilerde size bahsettigim kitaptan meditasyonla ilgili bölümden bazi yerleri özetlemeye calistim.

900Katli Insan (Kaknüs Yayinlari) s97 den itibaren meditasyonu inceliyor. Meditare=Latince merkezi bulmak. Naranjo ve Ornstein üc tip meditasyon tanimlamislardir; dikkati odaklastirma, acilim ve disa vurum teknikleri. Bulanik bir suya batik güzelliklerin yavas yavas yüzeye dogru cikmasi ve insanin yabanci oldugu bir cok güzelliklerle karsilasmasinin anlatilmasi zor haller oldugu icin bunun sanata yansidigini anlatiyor; Hayku denilen kisa ve özlü siirler, figüratif resimler, bahce tasarimlari, ilk bakista sacma gibi gelen hikayeler, Aikido, Tai Chi, kilic, okculuk ve birkac firca hareketi ile yapilan kusursuz hat yazilari kanji... Hep bu degisik bilinc hallerinin ifade tarzlaridir.

Siradan bir nar cicegi degisik bilinc hali etkinlestiginde bizde cok daha derin bir tesir uyandirir. Kalp bölgemizde yanma benzeri, tanimlamasi zor, bedensel bir his duyariz. Cicegi sanki ilk kez görüyoruzdur ve renklerin olaganüstü canlilikta oldugunu farkederiz. Bazen gözlerimizi yasartan muhabbet ve kardeslik duygusu uyandirir. Muhabbet, merhamet, hosgörü, husu, nese, güven, ümit, cosku, tamamlanmislik ve birlik duygulari gibi muhtesem hisler yasanir. Buna karsilik derinligine nufuz edildikce nefsani duygular; hirs, öfke, gurur, kaygi, ten duyusu sehveti günesin cikmasiyla carcabuk eriyip buharlasiverir.
Bunlari bir bilinc semasi ile daha anlasilabilir hale getirmis.

Saygilar...

paslıçivi
08-08-2010, 06:23
Benim algimda, meditasyon, bir cesit zihinden "arinma" ve zihin "bosaltma" eksersizidir. Yani bir cesit transa gecmektir ve dunya ile o an "iliskiyi" kesmek ve kendini tamamen konsantre olarak kendinden "koparmaktir"

Bu temelde baktigimizda, dogal zihniyetin dogal egosunun; bir cesit yasam ve iliskilerden ve de yasamin gerceklerinden "arinarak" kendisini "bosluga" vermesidir.

Meditasyon kisisel yapilan ve sadece kisinin kendi istemi temelinde yapilan bir egsersiz olma vasfiyla ve sadece yapildigi surecte gecerli olma vasfiyla, bir cesit yasam ve iliskinin surekliligine "ara vermektir"

Bu temeldede bakildiginda, meditasyonu yararinin sadece yapildigi sure ile sinirli oldugu algilanir. Halbuki yasam ve iliski, belki uyku disinda devam etmektedir.

Ben bu temelde meditasyonu, gecici mutluluk ve huzur veren bir uyusturucu olarak algiliyorum.

Iste bu temelde de, tibbi haplar, uyusturucular, her turlu tasavvuf ve hareketleri de ayni sonucu vermektedir.


sevgili e.i..

topiğe giriş yazındaki meditasyon hakkındaki bu önfikrin meditasyonu tarif etmediğini görmüşsündür sanırım.. dediğim gibi meditasyon kavramı batı dünyasının henüz kavrayamadığı bir olay, çünkü kültürümüzde yok.. ve yeni nesillere böyle bir şey aktarılmıyor.. ve senin tarif ettiğin şekilde algılanıyor meditasyon.. geçici rahtlama, günlük sıkıntılardan stresleren uzaklaşma..

oysa meditasyon bu değildir.. meditasyonun ne olduğunu zen ustalarından ve sufilerden öğrenebilirsin.. çünkü meditasyon yapan insan kendisine yüklenen "zihnin(veri tabanı) kölesi değil efendisi konumuna" gelmekte ve "insanlaşma" yolunda çok önemli bir adım atmaktadır..

çünkü her doğan bebek insan olmaya aday doğar ama bu bebeği insan olmaktan uzaklaştıran şey dünyaya geldiği zaman ve coğrafyadaki kendine yüklenen bu bilimdışı öğretilerin/veri tabanının kölesi durumuna düşmektir..

işte meditasyon bu yüklenen veritabanının kölesi olmaktan kurtarır insanı.. yani doğumdan sonra bize yüklenen insanlığı ayıran inanç, milliyet, politik, ahlaki yapı vs gibi tüm tabuların/soyutların hakimiyetine son verdiren bir işlemdir..

normal bir insan kendisine yüklenen bu verilerde yaşar, bu verileri sahiplenip sabitler yani bu verilerin/zihnin kölesidir.. bu çeperde sahte bir yaşamdır..

işte meditasyon bu verileri/zihni silmez, sadece bu verilerde yaşamaya son verir, bu zihnin kölesi olmaktan kurtarır seni.. çeperden merkeze(özbenliğe) gelir ve gerçek insani bir yaşama başlatır insanoğlunu..

Sonucta, mutluluk/mutsuzluk ta mut kokeninin karsitligi ve bir duygu, his urunudur. Ustelik yasam ve iliskilerin devamli degisen ve goreceli bir kurgusudur. Bir an mutlu oldugunuzu dusunurken, alacaginiz bir haber veya vuku bulan bir olay, sizi mutsuzluga yonlendirebilir.



sevgili e.i.. çeperde/egoda yaşayan bir insanın mutluluğu doyumsuzluktur.. çünkü egonun kurgulanışı zaten tatminsizlik üzerinedir.. ve kişi çeperde/zihinde/egoda sahiplenip sabitlediği kölesi olduğu tabularla mutlu olabilir..

çeperde yaşayan bir insanın teist yada nonteist bir inancı vardır, bu doğrulandığı sürece mutludur..

bir milliyeti/etniğivardır, bu yüceltildiği, aşağılanmadığı sürece mutludur..

bir politik görüşü, ahlaki yapsı vs vardır, bunlar doğrulandığı, uygulnadığı sürece mutludur..

tutunduğu kendinden başka her türlü somut/soyut bir çok unsur vardır.. tüm bunlar o insanın her türlü maddi/manevi zenginliğidir.. bunlara sahip olma oranında, bunların doğrulandığı oranda, bunlara saldırı gelmediği oranda, yada saldırı aşağılama geldiğinde savunabildiği oranda mutludur.. yani kişinin mutluluğu sabit değil çok değişkendir.. kişi sahip olduğu tüm soyut/somut zenginliklere sahip olduğu, koruyup savunabildiği sürece mutlu olabileceğini düşünür..

o yüzden tutunduğu tüm bu unsurları sahipleyip sabitler ve hem nitelik hem de nicelik olarak arttırmaya çalışır.. inandığı teizm ya da nonteizm düzeyi inanç tüm dünya insanlığına hakim olsun ister, mensubu olduğu milli/etnik yapı yine onurlu/gururlu dünya insanlığında bir yeri olsun ister, plitik görüş ahlaki yapı için de yine aynı şeyler geçerlidir..

tutunduğu somut unsurlar olan sevdiği insanlar, maddi zenginlikler vs, hiç azalmasın hep onlara sahip olsun ve hep bunların artmasını ister..

yani çeperde/zihinde yaşayan bir insanın mutluluğu bunlara bağlıdır.. ama tüm bunlara fazlasıyla sahip olmuş birçok insan hala derinlerde bir eksiklik hisseder, tatmin olmayan bir nokta olduğunun farkındadır.. o yüzden sürekli bir çaba içindedir, elinde sahip olduğu tüm bu somut/soyut zenginlikere daha bir fazla yapışır ve arttırmaya çalışır.. ama tüm çabası nafiledir.. tüm evrenin her türlü soyut/somut zenginliğine sahip olsa mutlak tatmini bulamaz.. ve buna yaşam der..

ve bir gün gelir ölüm kapısnı çalar ama o hala bu zenginlikeri sahiplenip sabitlemekle yaşamını ıskalayarak geçirmiştir.. zihinde/çeperde yaşayan bir insanın mutlak tatmine ulaşması imkansızdır zaten.. çünkü zihni/çeperi yöneten egoda yaşamaktadır ve dediğim gibi ego tatminsizlik üzerine kurgulanmıştır..

bu dünyada bir insanın yaşayabileceği 3 orgazm vardır..

1.. bildiğimiz cinsel orgazm, en basitidir..

2.. karşı cinse yakalandığımız aşk, bu psikolojik orgazmdır.. birinciden daha yücedir daha tatminkardır..

bu yukarda saydığım orgazmlar belli süreler için insanı tatmin eder, ömür boyu devam etmez..

3.. kozmik orgazm.. kişinin kendini bulması, özbenliğine inmesi.. işte bu kalıcı, mutlak orgazmdır.. artık mutlu olman için kendinden başka hiçbirşeye gerek yoktur.. kendinin dışında hiçbir somut/soyut zenginliği çok fazla sahipleyip sabitlemene gerek kalmaz.. çünkü tatminsizlik üzerine kurgulanmış o ego denen hastalıktan/zehirden kurtulmuşsundur, arınmışsındır..

işte sık sık bahsettiğim mutlak mutluluk, safbilinç, özbenlik hali bu kozmik orgazm durumudur.. ve bir insanın yaşayabaileceği, deneyimleyebileceği en tatminkar, kalıcı orgazm şeklidir..

paslıçivi
08-08-2010, 07:44
Birincisi, ana baslik secimi altinda, konunun tip ile ilgili oldugunu dusunerekten, konuyu "Bilim" basligina actim. Eger moderator arkadaslarin, konu basligi olarak, dusundukleri baska form ana basligi oldugunu dusunurlerse, bu basligi, formun o ana basligina tasiyabilirler.


aslında bu meditasyon konusunu doğru yere açtın.. çünkü meditasyon tam da bilimin özellikle tıbbın/psikayitrinin konusu olmaya aday ve ben ötesi psikoloji kavramıdır, konusudur..

5 duyumuza yansıyan bir varlık/evrenle karşı karşıyayız.. bunlardan "tadma, dokunma" gibi duyularımızda bir maddesel/fiziksel temas sözkonusudur ve beynimizde bir takım nörokimyasal değişiklik yapar ve bizi bir davranış/tepki içine sokar..

tadma: ekşi, acı, tatlı, tuzlu vs, gibi kavramlar üretmişizdir, bunları dilimizle tattığımızda beynimizde bir takım değişikler olur ve ona göre bir tepkime veririz.. bunları sağlayan dilimizdeki bu tadalıcı reseptörlerdir/algılayıcılardır.. burda varlıkla direk/fiziksel bir temas sözkonusudur..

dokunma; aslında dokunma ve tadma hemen hemen aynı şeylerdir.. birinde(dokunma) deri dediğimiz organımızı/dokumuzu kullanırken, tadma dediğimiz olay da bu işin dille yapılması olayıdır..

dokunma dediğimiz olay da bize yansıyan varlık/evrenle fiziksel direk bir temas olayıdır.. ve dokunduğumuzda sıcak soğuk, yumuşak sert, ıslak, kuru vs aklına gelebilecek her türlü sıfat/öznelliği kullanırız..

koku/kokma: burda her nekadar direk fiziksel bir temas olmasa da karşımızdaki varlık/evrenin bir parçasının yaydığı maddenin 3 halinden "gaz" dediğimiz halinin burnumuzdaki reseptörlere/algılayıcılara çarpması olayıdır.. bir çiçek düşün, bu çiçeği ilk önce gözlerimizle görüp algılarız ama yanına yaklaştığımızda burnumuzda bir algı oluşur.. işte bu çiçeğin salgıladığı bir gazın burnumuzdaki algılayıcılara çarpıp beynimize ulaştırılması olayıdır.. sonuçta koku/kokma dediğimiz olay da gaz denen maddenin bir halinin direk temasıyla oluşan bir algı çeşididir..

işitme: maddenin/varlığın ürettiği ses dalgalarının kulağımızdaki zara çarparak bir titreşim yaratmasıyla yine sinirler aracılığıyla beynimize ulaştırılması olayıdır.. bu ses dalgaları çok değişik frekanslardadır ve her canlı varlıktaki bu değişik frekanstaki ses dalgalarından belli limitler dahilnde olanı algılayabilir.. bir insanın algılaybileceği frekans aralığüı ile bir hayvanın algılayabileceği ses frekans aralığı çok değişkendir.. yani bizim işitmediğimiz bir sesi bir hayvan işitebilir..

görme: maddenin/varlığın ürettiği görsel, şekilsel, yani ışınsal yansıttıklarının bizim gözümüzün görebileceği/algılayabileceği ışık boyları aracılığıyla bize yansıması ve beynimize iletilmesidir.. ve insanoğlunun göz donanımı aynı kulakta, deride, dilde, burunda olduğu gibi gözde de belli frekanslar limitinde çalışır.. yani gözümüz her uzaklığı her ışık boyunu algılama yetisine sahip değildir..

bu yukarda saydığım 5 duyumuz aracılığyla madde/varlıkla iletişim kurar ve onu algılayıp beynimizde oluşan "!" işaretin karşılığı olarak "var" deriz..


sonra beynimizde oluşan "?" işarete karşılık da bu beş duyumuzla belli frekanslarda algıladığımız tüm algıların beyine iletilmesi sonucu ordaki merkezde oluşan nörokimyasal reaksiyon sonucu bu varlığa/maddeye bir öznellik/soyut ekleyip o maddeyi tanımlarız.. ve "?" işareti karşılığını bulup tatmin olur..

şimdi karşımıza bu 5 duyumuza da yansıyan bir madde/varlık alalım.. yani bu madde hem tad, hem dokunma, hem işitme, hem koku hem de görme duyularımıza çarpıp bizim beynimizde bir "!?" oluştursun..

buna yine madde/varlık olan bir insan türünü örnek verelim, yani karşımıza bir insan alalım.. insan dediğimiz madde 5 duyumuza da algı yaratacak sinyaller üretip göndermektedir..

yani bir insanı

elleyip dokunabiliriz(taciz olmamak kaydıyla),

tadabiliriz(yanlış anlaşılmasın:tongue1:)

işitebiliriz,

koklayabiliriz(doğalgaz üretim tesisi)

görebiliriz(ront:fear:)


işte tüm bunlardan sonra karşımızdaki madde için "var" deyip, bu 5 duyumuz eşliğindeki algılarımız sayesinde "var"ladığımız bu insana bir tanımlama getiririz, öznellik yada nesnellik veririz..

ama biz sadece 5 duyusu ve bu duyuları belli limitlerde algılayabilen/çalışabilen bir canlı türüyüz.. yani varoluşun bize sunduğu donanım eşliğinde/sınırında/gücünde ancak bize yansıyan varlığı/maddeyi varlayıp tanımlayabiliriz..

ve bu varlayıp tanımladığımız madde/varlığın mutlağı bu değildir..

sadece bizim algı sınırlarımıza yansıyanı kadardır..

neyse yarın devam ederim..

diamat
08-08-2010, 13:32
zen ustaları ve sufilerden meditasyon öğreniliyor öyle mi sayın paslıçivi.

işte new age dininizin kendi ağzınızdan itirafı bu.

insan kozmik bir güç içerir.
evrende de bu gücün hem kaynağı hem merkezi vardır.
hadi o kozmik merkezle bütünleşelim.
aslında anlattığınız bu.
meditasyon bunun aracı değil mi.

ama hala daha meditasyonun metodolojik olarak bilincimizde nasıl ve hangi yolla sonuç doğurduğunu net olarak ortaya koymadınız.
bunu netleştirmemenizin sebebi son tahlilde anlatageldiklerinizin new age bir din olduğunun açığa çıkmasını istemiyor oluşunuzdur.
idealizmin yeni truva atı agnostisizmdir.agnostik new age ise eski dünya öğretilerini modifiye edip ambalajlayıp yeniden piyasaya sürüyor.

siz düpedüz sezgicisiniz.
keşf ve ilham ehli yani.

siz pek çok peygamberi olan yeni bir dinin bu sitedeki peygamberliğinin mücadelesini veriyorsunuz.

evrensel-insan
08-08-2010, 17:06
Saygideger paslicivi;

Algisi olan tek organ beyindir. Dolayisiyle, bes duyu, duyularin degil; beynin bir fonksiyonudur. Bes duyu sadece bu fonksiyonu yerine getiren nesnedir.

Bunun disinda algi sadece bes duyu ile sinirli degildir. Dusuncenin bes duyusunu kullanmadan, kendi urettigi sezgisel duyumsal algida vardir. Dolayisiyla, !? isaretleri varin yansisi iki cesittir. Eger bu yansinin algisi somut bir organa/nesneye dayanmiyorsa; algi sezgisel, duyumsal, inancsal, soyut, oznel ve ozseldir. Eger varin yansisinin algisi, bes duyu araciligi ile oluyorsa, algi fiziksel, duyusal, bilimsel, somut, nesnel e gorunusseldir.

Iste bu temelde !? yansisinin isareti hem inancsal, hem bilimsel olarak algilanir ve de bu temelde varlik, hem inancsal, hem bilimsel icerik tasir.

Iste bilimselligi, inancsalliktan farkli kilan;

Bilmsellik, somuttan soyuta dogru
Inancsallik soyuttan somuta dogru
Bilimsellik, deneye, gozleme, bulusa
Inancsallik, soyutun somuta indirgenmesine, soyut=somut ozdeslestirmesine
Bilimsellik, nesneyi/maddeyi deney, gozlem v.s. ye tabi tutmaya
Inancsallik, nesneye, insanoglu oznelligi vermeye
Bilimsellik, deney, gozlem v.s. sonucu olusan formul, teori v.s. ye
Inancsallik, soyutu somutla ozdeslestirilenin, imanina, teslimiyetine, tanrilasmasina
Bilimsellik, yanlislanabilirligin bakiligine
Inancsallik, mutlakliga, kesinlige, sabitlige, sahiplige
Bilimsellik, epistemolojinin sinirina ve gerceklige
Inancsallik, 1/sonsuzun, ideolojik inancsal dogrusuna
Bilimsellik, bil kokeninin bilgi, bilinc, bilim, bilmesine
Inancsallik, var kokenin, olmasina, varligina, ogretisine, alinmasina, ogrenisine dayanir
Bilimsellik; evrensel onaya
Inancsallik; kabul/red acilimina
Bilimsellik, evrensel onay temelinde kabul/red de acik degil
Inancsallik; ideolojik temelde dogru kabul/reddine
Bilimsellik, ortaya koyuma
Inancsallik, goruse, yoruma, tartismaya
Bilimsellik, gercegi algiya
Inancsallik, dogruyu anlamaya
Bilimsellik, acikliga, sorusturmaya, dusuncenin hareketine
Inancsallik, pesin hukumluluge, alindigi gibi kabule, dusuncenin dondurulmasina
Inancsallik zihniyet ve egonun, sinirlanan, teslim alan dogalligina
Inancsallik zihniyet ve selfin, gelistiren, ilerleten, bilinclendiren acikligina
Inancsallik, insanoglunu mahkumiyete
Bilimsellik, insanin ufuk acikligina
Yol acar.

Isin en olumcul tarafi ise, bu inancsallik/bilimsellik mucadelesinin, insanoglu turu birinin, disinda degil; icinde, kendi mustakil var olan varliginin bunyesinde olmasidir.

Inancsal insanoglunun tur ve bir yoklugu mu/bireyin bilimsel isansalligi mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
09-08-2010, 06:40
zen ustaları ve sufilerden meditasyon öğreniliyor öyle mi sayın paslıçivi.

işte new age dininizin kendi ağzınızdan itirafı bu.


sevgili diamat..

şu "new age" din kavramanı bana açıklarsanız sevinirim, başka bir üye de bir zamanlar bahsetmişti ama ne olduğunu bilmiyorum..

meditasyonu benim okuduklarımdan görebildiğim kadarıyla zen ustaları çok güzel başarmışlar ve insanlaşmışlardır.. sufiler ise zen ustaları gibi tam olarak bu işi başaramamışlar.. zen ustalarının bir inancı yoktur, onlar bilinmezi bilmeden akıllarını teslim edip bir inanç geliştirmezler ama sufiler cevizin kabuğunu kıramamış meditasyonculardır.. hala allah ve muhamedçilerdir, yani bir şekilde müslümandırlar ama kesinlikle islamiyet dışı hiç bir inancı dışlamazlar, yanlışlamaya çalışmazlar, herkese önce "insan sevgisiyle" yaklaşırlar.. yani bizim sitemizdeki müslümanlar gibi derin uykuda değillerdir.. cennet cehennemi ölüm sonrası bir mekan olarak görmezler, herşeyin bu dünyada gerçekleştiğini söylerler..

meditasyonu bu insanlardan öğrenebilirsiniz derken kastettiğim şey; "bu insanlar bu meditasyonu yapan deneyimleyen insanlardır ve kendilerindeki değişimi, deneyimi size aktarabilirler" demekti..

ben mesela meditasyonu öğrenebilmek, kavrayabilmek adına yaklaşık 1 yıl boyunca 25-30 kitap okudum, ordaki anlayışı kavramaya çalıştım, anlatılan bütün teknikleri denedim, bu teknikleri denerken bile çok fazla değişime uğradım..

ve bugün geldiğim seviyede hala "meditasyon uzmanı" olmadığımı, meditasyon uzmanı olan insan olduğunu ama meditasyonu çok iyi becerebilen/deneyimleyen insanlardan biri olduğumu söylüyorum..

meditasyon sayesinde iç dünyamda yaşadığım kaos ve beraberinde gelen bilinç açılmasını sözlerle size aktarmam zaten imkansız.. ama felsefeye meraklı olmayan, basit felsefi terimleri dahi bilmeyen ben bu sitede yazdıklarımdan az çok meditasyonuın bir insanı nasıl değiştirebildiğini görebilirsiniz..

ama hala daha meditasyonun metodolojik olarak bilincimizde nasıl ve hangi yolla sonuç doğurduğunu net olarak ortaya koymadınız.
bunu netleştirmemenizin sebebi son tahlilde anlatageldiklerinizin new age bir din olduğunun açığa çıkmasını istemiyor oluşunuzdur.
idealizmin yeni truva atı agnostisizmdir.agnostik new age ise eski dünya öğretilerini modifiye edip ambalajlayıp yeniden piyasaya sürüyor.


ben bu işle 4-5 yıldır uğraşmama, onca kitap okumama, defalarca meditasyon yapmama rağmen ben kendi içimde bunu net olarak ortaya koyabilmiş değilim.. çünkü benim anlattıklarım beni bağlar ve bilimin konusu değildir.. her zaman söylüyorum, meditasyon henüz bilimin ciddi olarak ilgilendiği bir konu değil, sadece bu işe meraklı bir kaç kişi inceliyor, meditasyon anında MR ile beyin görüntüsü alıyorlar, beyin dalgalarını ölçülüyorlar falan.. ama ne beyin ne de bilinç dediğimiz şeyler bilimde henüz daha çok şeye gebe olan kavramlar.. beyin dediğimiz organ hala gizemli kara bir kutu.. öğreneceğimiz daha çok şey var.. her şey bir süreç meselesi..

ve daha ben meditasyon konusunda bahsedeceklerimden çok azına değinebildim, meditasyon iki paragrafla açıklanabilseydi, kavranabilseydi işler çok daha kolay olurdu.. biraz sabredin, zamanla bir çok konuya değinmeye, kendi kişisel deneyimlerimi, tecrübelerimi aktarmaya çalışacağım..

siz düpedüz sezgicisiniz.
keşf ve ilham ehli yani.


algı sezgi dünyasına girmekten bahsederim zaman zaman.. burda anlatmaya çalıştığım şey; bilincimize yansıyan evren hakkında bir yargıya varmadıysak bilinç sürekli evreni gözler, sorgular ve bir çok yeni keşifler yapar.. ama evren hakkında bir verilmiş bir kararınız varsa yani aklınız/düşünceniz bir şekilde taraf olup teslim olmuşsa bu gözleme/sorgulama otomatikman kapanır..

ve bundan sonraki mücadeleniz sizin gibi karar vermiş ama farklı nitelikte karar vermiş insanlarla mücadeledir.. mesela siz "herşey maddedir" diyorsunuz, bunun karşısında olan tüm karalarla burda mücadele ediyorsunuz.. diğer taraftan karşınızdaki insanlarda bir şekilde karar vermişler evren hakkında; onlar da sizinle mücadele ediyorlar..

sonra bunun adına felsefe deniyor.. benim gördüğüm kadarıyla felsefe denen kavram "benim babam seni babanı döver, rüzgara karşı en uzağa ben işerim, duran toplara en iyi ben vururum" tarzı bir çekişmeden başka bir şey değil.. çünkü ortada bir "bilinmeyen" var ama insanlar bildiklerini zannetikleri için birbirlerini yiyiyorlar..

siz pek çok peygamberi olan yeni bir dinin bu sitedeki peygamberliğinin mücadelesini veriyorsunuz.

bahsettiğiniz dini ve peygamber kavramına nasıl bir içerik/anlam verdiğiniz söylerseniz bu konuyu sizinle daha ayrıntılı konuşuruz.. çünkü "peygamberlik" denen şeyle mücadele eden biriyim zaten ben.. yani bir soyut yaratıp bu soyutu sahiplenip, insanları peşine takan, bunları sömüren, insanları bölen, birbirine kırdıran, canavarlarla mücadelem benim.. şayet benim söylemlerimde böyle bir şey sezinlediyseniz beni acımasızca eleştirin, ben de sizin yanınızda olucam kendime karşı..

paslıçivi
09-08-2010, 06:59
Algisi olan tek organ beyindir. Dolayisiyle, bes duyu, duyularin degil; beynin bir fonksiyonudur. Bes duyu sadece bu fonksiyonu yerine getiren nesnedir.


sevgili e.i. bazen beni uyuz ediyorsun:)

bu bahsettiğin ilköğretim seviyesindeki bir bilgidir, hele ki benim bir hekim olduğumu düşünürsen şimdi bunu burda yazmanın, vurgulamanın ne anlamı var.. bir ara da "&" işaretine ben "sonsuz" dediğim için beni düzeltme ihtiyacı duymuştun.. bilgisayar klavyesinde yanyatmış 8 var da ben mi kullanmıyorum demiştim..

tabi ki algının oluştuğun yer beyindir, diğer beş duyu organımınız sadece reseptördür, algılayıcıdır ve sinirler vasıtasıyla dış dünyadan/varlıktan kendisine çarpan şeyleri beyine ileterek bir algı oluşur.. şimdi burda iki saat anatomi fizyoloji dersi mi vereyim yani..:)

Bunun disinda algi sadece bes duyu ile sinirli degildir. Dusuncenin bes duyusunu kullanmadan, kendi urettigi sezgisel duyumsal algida vardir. Dolayisiyla, !? isaretleri varin yansisi iki cesittir. Eger bu yansinin algisi somut bir organa/nesneye dayanmiyorsa; algi sezgisel, duyumsal, inancsal, soyut, oznel ve ozseldir. Eger varin yansisinin algisi, bes duyu araciligi ile oluyorsa, algi fiziksel, duyusal, bilimsel, somut, nesnel e gorunusseldir

burayı örnekleyerek biraz aç bakalım, doğrumu anlamışım..

paslıçivi
09-08-2010, 07:28
ve bu varlayıp tanımladığımız madde/varlığın mutlağı bu değildir..

sadece bizim algı sınırlarımıza yansıyanı kadardır..



demiştik..

yani beyni ve duyu organları olan her canlı türü kendisine yansıyan evreni/varlığı; sahip olduğu donanım limitlerinde "var"layıp bir tanımlama/öznellik getirebilir..

sen bir insan olduğun için elma gözüne çarptığında kırmızı denen bir algı oluşur beyninde ama bir köpekte aynı şey oluşmaz.. çünkü o kırmızıyı algılayabilecek ışın boylarını algılayabilecek donanıma sahip değildir..

sen bir insan olduğun için birkaç yüzmetre yukardan denizdeki göldeki birbalığı yada karanlıkta bir cismi görmezsin ama bir kartal, aslan görebilir, çünkü onun göz donanımı senin ışın boylarından daha fazlasını algılamaya müsaittir..

sen yüzlerce km öteden bir kokuyu algılayamazsın ama bir köpekbalığı, aslan, yılan bunu algılayabilir.. çünkü donanımı buna uygundur..

yine sen belli frekanstaki sesleri duyabilirisin ama başka bir canlı bu frekansların çok farklı aralığını duyabilir..

tad dokunma gibi duylarımız için de aynı şeyler geçerlidir..

yani varolan her canlı türü sahip olduğu duyu organlarının donanımın müsaade ettiği oranda/limitlerde kendisine yansıyan varlığı/evreni algılayıp yansıtabilir..

o yüzdendir ki; evren/madde/varlığın mutlağı yoktur, her canlı türü kendi adına bunu ortaya koyabilir..

peki evrenin/maddenin mutlağı nedir, biliyormuyuz, bilmiyoruz tabii ki.. sadece bilim sayesinde bu beş duyumuzun limitlerini arttırıp, geliştirdiğimiz teknoloji ile, duyamadıklarımızı duymaya, göremediklerimizi görmeye, koklayamadıklarımızı koklamaya, dokunamadıklarımıza dokunmaya yani kısaca bize yansıyan varlığa/maddeye ulaşmaya çalışıyoruz..

gece görüş dürbünleri , termal kameralar, teleskoplar, değişik frekansları duyabilen cihazlar vs üretiyoruz..


peki tüm bunları yaparken asıl bunların taşındığı ve algının oluşup analiz sentezin yapıldığı ve bilinç denen sekonder/ikincil olguyu oluşturan primer/birincil olan beynimiz için bir şey yapıyor muyuz.... kocaman bir hayır...

işte meditasyonun önemi/bilimselliği burda ortaya çıkıyor.. çünkü meditasyon kişisel deneyimlemelerimden, okuduklarımdan, yaşadıklarımdan gördüğüm kadarıyla beyin denen organın nörokimyasını değiştirip sekonder türev olan bilinç denen mekanızmayı etkiliyor.. açıyor, yani pozitif yönde bir etki sağlıyor..

evrensel-insan
09-08-2010, 17:51
Saygideger paslicivi;

burayı örnekleyerek biraz aç bakalım, doğrumu anlamışım.. -paslicivi-

Birincisi, neden oyle diyorsun, kalbin bile hala bir beyin gorevini gordugune inananlar var.

Diger algiya verilecek ornek, soyut dusunce/inanc uretimidir. yani, bir yerde bes duyunun sadece kavram olarak, algiladigina anlam/icerik vermek. Tum psikolojik olgulari buna dahil edebiliriz. Korku, endise, nefret, sevinc, uzuntu, haz, hinc, ozlem, kiskanclik, ozenti, mutluluk, umut, husran v.s.

Soyut dusunce uretimi de, nereye, nasil, ne ile gitmek, nerde, nasil, neden ne soylemek, seyredilen bir filme, skece, okunan bir kitaba v.s. yapilan yorum, birine "akil vermek", oneride, tavsiyede bulunmak v.s.

Bunun yanida da, inancli bir kisi isen; inancinin verdigi dusunce uretimi, mesela cin, seytan, ahret v.s. ile ilgili mistik yorum, gorus v.s.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
09-08-2010, 23:17
[QUOTE=paslıçivi;327400]
gece görüş dürbünleri , termal kameralar, teleskoplar, değişik frekansları duyabilen cihazlar vs üretiyoruz..
peki tüm bunları yaparken asıl bunların taşındığı ve algının oluşup analiz sentezin yapıldığı ve bilinç denen sekonder/ikincil olguyu oluşturan primer/birincil olan beynimiz için bir şey yapıyor muyuz.... kocaman bir hayır...
QUOTE]



Şerrrefsizim benim aklıma gelmişti bu!!!

Herşeye emir veren beyin niçin kendisi ve kendisinin gizil güçlerinin aydınlatılması için emir vermez. Bu "Terzi söküğünü dikemez" sözünü aklamıza getiriyor. Beyin pek çok şeyi çözüyor ama kendisini çözmüyor daha doğrusu kendisiyle ilgilenmiyor. Çünkü şu an beyin dış dünya ile ilgili. O da dünya malına aldanmış gidiyor.

Uzak galaksileri bile avucunun içi gibi bilen beyin, ilginçtir ki kendisini bilememekte. Burnunun ucunu görememek gibi bir şey ya da "Mum dibine ışık vermez" diyelim.

Anlaşılan o ki; Beyin henüz kendisini tanımıyor, tanısa kendisiyle de yoğun bir şekilde ilgilenecektir. Beynimiz evrimsel süreçte henüz dışa dönük, içe değil. O yüzden kendi içine yönelik bir seyehat merakı henüz taşımıyor.

Bizleri mereklandırmaya her şeyi öğrenmeye şartlayan nedir= Beyin
Bize, beynimizi merak ettirecek olan nedir= Beyin
Beynimizi öğrenmeyi ne şartlayacak= Beyin
İşte fasit çember.

Bir benzetme yapacak olursak; İnsanoğlu bilinç açıklığı bakımından henüz çocukluk çağını yaşamaktadır. Bu yüzden henüz kendisi ile değil doğal olarak oyuncakları ile meşguldür (Araba, yat, motor, karşı cins, silah, koltuk vs...).

Ve süreç işlemeye devam ediyor, nereye gidecekse...

evrensel-insan
09-08-2010, 23:22
Saygideger dusungen;

Dogal zihniyet ve onun dogal egosunun, aynasi yoktur. Oyuzden selfini (kendini) goremez. Butun mesele, disariyla yasarken, icerden yasamaktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
09-08-2010, 23:28
Saygideger dusungen;

Dogal zihniyet ve onun dogal egosunun, aynasi yoktur. Oyuzden selfini (kendini) goremez. Butun mesele, disariyla yasarken, icerden yasamaktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sevgili evrensel insan, aslında herkesin baktığı bir ayna var ama o ayna sadece bakan kişinin isteklerini, çıkarlarını, yanılsama olan benliğini gösterir. Zaten o aynaya bakan da, görüntüyü yorumlayanda o çıkarcı benliğin kendisidir. Doğal olarak aynaya hangi niyetle/gözle bakıyorsa onu görüyor, gerçek olanı değil.
Sevgiler..

evrensel-insan
09-08-2010, 23:30
Saygideger Dusungn;

Bunun sebebi cok basit. Aynaya kendini gormek icin degil, egosunu baskasina gostermek icin bakiyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

karinca
10-08-2010, 01:43
Insanin iki yönü var madde ve mana. Maddi yönü bu kainata bagli onun kurallarina mahkum. Mana yönü bu kainattan degil kaynagi farkli yerden. Dolayisiyla tabi oldugu kanunlar farkli ve kaderi de. Cisim degil.

evrensel-insan
10-08-2010, 01:58
Saygideger Karinca;

Insanoglu turu ve birinin mana yonu, yani soyutlamasi, zaten insanoglunun ve birinin kendi varligi ve algiladigi hersey icin dir. Yani "baska bir dunya" degildir. Topu topu bir yasam vardir, bu yasam soyutlamanin somutu ve soyutu ile birlikte yasanir. Bu yasam insanoglu turu icin, surekli suregelen bir surec, biri icin ise olumludur (olmek).

Saygilarimla;
evrensel-insan

Düşüngen
10-08-2010, 14:37
Bunun sebebi cok basit. Aynaya kendini gormek icin degil, egosunu baskasina gostermek icin bakiyor.


Sevgili evrensel insan, bu aynaya bakmaktaki amaç kişinin kendi elinde değildir. Aynanın karşısına geçip gerçek kendisine mi yoksa egosuna mı bakacağının kararını kişinin özgür iradesi vermiyor.

Farkındalık öyle bir kavram ki, dışarıdan verilemiyor onun içerden filizlenmesi gerekiyor. Farkındalıkta altın bir kural vardır bu kuralın adı "Kendiliğindenlik" tir. Gerçek farkındalığın varolmasının tek yolu vardır o da kendiliğindenliktir. Dıştan müdahaleler de etkili olabilir ama kişi kendi iradesi ile farkındalık kazanamaz.

Büyük şairler vardır güçlü ilhamları vardır, büyük şiirler yazarlar bu şiirleri milyonlarca insan beğeniyle okur. Ama hiç birisi çıkıpta aynı kalitede derinlikte şiir yazamaz, sadece okurlar. Demek ki usta şairlerin şiirlerini okuyarak ustalıklı şiir yazılamıyor. Ne mi eksik? Derinden gelen esinlenme, kendiliğinden peydahlanan ilham eksiktir de ondan. Kişi istediği kadar şiir okusun bahsettiğim özellikleri yoksa asla aynı kalitede şiir yazamaz. Çünkü kendiliğindenlik eksiktir.

Düşüngen
10-08-2010, 14:44
Yine defalarca tanık olduğum bir olayı paylaşayım.
Herhangi bir insana "farkındalık kazanmak istermisiniz?" diye soracak olursak alacağımız cevap şudur; -"Bu farkındalığın bana ne gibi bir maddi kazancı olacak"-

Görüldüğü gibi kişi çıkarına o denli yoğunlaşmıştır ki, farkındalığın bile kendisine neler kazandıracağının derdindedir. Böyle bir kişiyi uyandırmak için, havai fişek değil zirai fişek bile fayda etmez.

Meditasyon başlığını sulandırdık mı ne?

deran
10-08-2010, 15:50
Yine defalarca tanık olduğum bir olayı paylaşayım.
Herhangi bir insana "farkındalık kazanmak istermisiniz?" diye soracak olursak alacağımız cevap şudur; -"Bu farkındalığın bana ne gibi bir maddi kazancı olacak"-

Görüldüğü gibi kişi çıkarına o denli yoğunlaşmıştır ki, farkındalığın bile kendisine neler kazandıracağının derdindedir. Böyle bir kişiyi uyandırmak için, havai fişek değil zirai fişek bile fayda etmez.

Meditasyon başlığını sulandırdık mı ne?


Farkındalık öyle bir kavram ki, dışarıdan verilemiyor onun içerden filizlenmesi gerekiyor. Farkındalıkta altın bir kural vardır bu kuralın adı "Kendiliğindenlik" tir. Gerçek farkındalığın varolmasının tek yolu vardır o da kendiliğindenliktir. Dıştan müdahaleler de etkili olabilir ama kişi kendi iradesi ile farkındalık kazanamaz.

Topiği sulandırıp sulandırmadığınıza siz karar verin ancak kendi kendinizle çelişkiye düştüğünüz bir gerçek...
arka arkaya yazdığınız iki mesajı dikkatli okursanız ne demek istediğimi anlıyacaksınız sayın Düşüngen...

evrensel-insan
10-08-2010, 16:23
Saygideger Dusungen;

Aynanın karşısına geçip gerçek kendisine mi yoksa egosuna mı bakacağının kararını kişinin özgür iradesi vermiyor.-Dusungen-

Bu temeldeki dusunce ile, bilhassa paslicivi arkadasin nezdinde cok mesajlastik. Oyuzden burada bir tekrar yapmak istemiyorum.

Yalniz, herseyin bir degisim oldugunu hatirlatarak ve bu tip kesinlik iceren bir cumle kurmanin sadece bir teslimiyet getirecegini de vurgulayarak. Sabitlesmis ve sahiplenilmis dusuncelerin, tekrar sorgulanabilmesi tek onerim.

Cunku, en azindan kendi yasam tecrube ve gozlemime ters dusen bu sabit dusunceyi, hem kendi sahsim adina, hem de evrensel insan zihniyeti adina dusunce olarak onaylayabilmem mumkun degildir. Tabi, teslim olmanin ne oldugunun farkinda ve bilincinde bir dusunceyle dusunen bir birey olarak.

Oyuzden fizigi yukaridaki gibi, sabit bir dusunceye teslim ve mahkum etmek, zaten egonun en buyuk kozudur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
11-08-2010, 07:17
vücudumuzda bir çok organ ve doku var.. ve bunların hepsinin görevleri farklı ve biribiriyle bir düzen uyumluluık içinde çalışmak zorunda..

yani insan bedeni bir bütünlüktür.. ve bütünlük içinde herhangibir organ veya doku kendi keyfine göre davranamaz, diğer tüm organlarla bir uyum içinde canlılığı sürdürmek üzere, çalışmak, görev yapmak zorundadır..

yani bir böbrek ben filtrasyon hızımı değiştireyim, bundan sonra biraz böyle takılayım diyemez, derse(ki hastalık durumlarında bu oluyor)vücudun tüm dengesi bozulur.. vücut bir yere kadar bunu kompanse etmeye çalışır ama bunun da bir limiti vardır, bu limit aşıldığında sitemin dengesi bozulur ve canlılık tehilekeye girer ve sorun devam ederse canlılık sona erip ölüm gerçekleşir.. ve siz kendi bilincinizle uyumlu çalışmayan bir böbreği uyumlu çalışmaya ikna edemezsiniz.. ve tıbbi yardım alıp bu düzeni bozulmuş böbreği düzene sokmaya çalışırsınız..

kalp damarlarınız(koroner) yıllar içerisinde yağlar, genetik özellik, sigara, tansiyon vs gibi nedenlerle tıkanmaya başlar ve belli bir aşamadan sonra bu koroner damardan kan geçemediği için kalp krizi geçiririsiniz.. siz kendi bilincinizle bu şekilde sorun yaşayan bir koroner damarda bu tıkanmayı engelleyemezsiniz, sadece bir parça daha bilinçli yaşayarak olayı geciktirebilirsiniz.. ve zamanı geldiğinde tıbbi yardım alıp(hala yaşıyorsanız tabii) bu düzeni bozulmuş damarı düzene sokmaya çalışırsınız..

peki beyin dediğimiz organ ne işe yarar.. beyin; koca bir ordunun karargahı gibidir.. tüm kararlar burda alınıp gerekli organ ve dokulara sinirler ve kimyasallar(hormon, enzim vs) aracılığı ile nasıl düzenli çalışması gerektiği iletilir.. beyin sahip olduğu vücudu yöneten bir komutan gibidir.. her ayrıntıyı hesaplayıp, düşünüp, tüm bu oca ordunun mükemmel bir düzende çalışması için 24 saat boyunca vei alır, bunları analiz eder, sentezler ve duruma göre yeni emirler gönderir..

beyin ve diğer organlar arasındaki bu emir-komuta, sinir sistemimizdeki sinirler ve kimyasalların damar içinde kan yoluyla iletişimi ile mümkündür.. vücuttaki tüm organlar birbirleriyle bu iletişim ağı ile hem kendi aralarında hem de beyinle bir iletişim içinde olmak zorundadır... bu iletişimdeki en ufak bir sorun bu düzeni bozar ve canlılığı tehlikeye atar...

beyin bu başkomutanlık görevini yaparken diğer taraftan asıl görevi olan bilinci, duyguyu, düşünceyi ve dolayısıyla davranışı, inancını vs üretir.. beyin bir şekilde arıza yaptığında bu kişiye duygulanma, düşünme, bilinaçıklığı, davranış bozukluğu vs olarak yansır..

siz nasıl bir böbreğe, kalbe, karaciğere, mideye uyumlu çalışması gerektiğini kendi özbilinciniz/öziradenizle belirleyemiyorsanız aynı şekilde beyne ve onun türevleri olan düşünme, duygulanma, bilinaçıklığına hükmedemiyorsunuz.. beyninizin nörokimyasal yapısı/altyapısı/donanımı neye müsaitse, nasıl çalışmya uygunsa siz o oranda düşünme duygulanma, bilinçaçıklığı ornanında yaşarsınız..

yani anlatmaya çalıştığım şey şu.. insanoğlu nörokimyasal bir robottur..

insan bedeni hem somut hem soyut anlamda doğduktan sonra endojen(içsel, genetik) ve eksojen(dışsal, çevresel, yaşamsal) milyarlarca parametrenin etkisi altında şekillenip yaşamını sürdüren nörokimyasal bir robottan başka bir şey değildir.. tüm bunlar sizin safbilincinizin dışında oluşan gelişen şeylerdir, olaylardır, kavramlardır, ofgulardır.. tüm bunların bileşkesi "işte bu benim" dedirten o sahtebenliği ortaya çıkarandır..

ve bu durum aynı koroner damarın tıkanması gibi, böbreğin iyi çalışmaması gibi, akciğerlerinizin hava yollarının tıkanması gibi bilinciniz kapatan/tıkayan bir hastalıktır ve diğer tüm hastalıklar gibi sadece tedavi edilmesi gerekmektedir..

ama bu durumun farkındalığına varılması yani sahtebenlik/ego dediğimiz şeyin bir insanlık hastalığı olduğunu farkedilmesi bu işlerle uğraşan insanların(nörolog, psikyatrist vs) önce bu hastalıktan kurtulması gerekmektedir.. ama bu bahsettiğim hastalığa bu insanlar da her insanoğlu gibi mecburen yakalanmış ve bu hastalığın muzdaribidirler..

yani balık iyice kokmaya başlamıştır ama onu bu kokudan kurtaracak olan tuzlar da kokmaktadır... sevgili düşüngenin dediği gibi terzi kendi söküğünü görememekte ve dolasıyla dikemeyip kıçı açıkta gezmektedir.. ortalık kıçı açık bir insanoğlu türüyle doludur..

bir tiyatro sahnesi düşünün.. bu tiyatroda sahne almış dünya insanlığını izleyin.. milli, etnik, zenginlik, mal, mülk, iktidar, güç vs her türlü kavgayı bir yana bırakıp sadece bu sahnedeki insanların inanç kavgasını gözlemleyin.. ateistiyle, budistiyle, müslümanıyla, hristiyanıyla, deistiyle, satanistiyle, hindusuyla, panteistiyle, agnostiğiyle, musevisiyle vs yüzlerce binlerce inanç ve alt çeşitlerinin kavgasını izleyin..

ama artık burda diğer insanları değil, oturduğunuz koltuktan sahnedeki kendinizi izleyin, gözlemleyin.. sizin diğer insanlardan ne farkınız var, ya da diğer insanların sizden ne farkı var.. niçin herkesin ve sizin "ille de ben" diye dayattığını, bu uğurda kavga verdiğinizi bir gözlemleyin.. niçin herkes "ille de ben" diye dayatmaktadır, hiç düşündünüz mü.. ya da diğer insanları bırakın artık ve kendinizi izlemeye gözlemeye alın.. o sahnedeki kendi mücadelenizi oturduğunuz koltuktan dışardan biriymiş gibi seyredebilecek misiniz bakalım..

bu sitede ve yaşamınızda niçin bu konulara bu kadar değer/önem veriyorsunuz, niçin bu konularla uğraşıp sizin gibi olmayanlarla dalaşıp, onlara siz gibi olmasını dayatıyorsunuz.. dediğim gibi bırakın artık siz gibi olmayanları, biraz o gözü kendinize çevirin ve kendinizi inceleyip gözlemleyin..

ve dışardan bir tanık gibi kendize tanıklık etmeye başlayın artık..

herşeyin sizde gizli olduğunu görünce çok şaşıracakasınız..

Düşüngen
11-08-2010, 14:25
Topiği sulandırıp sulandırmadığınıza siz karar verin ancak kendi kendinizle çelişkiye düştüğünüz bir gerçek...
arka arkaya yazdığınız iki mesajı dikkatli okursanız ne demek istediğimi anlıyacaksınız sayın Düşüngen...

Haklısınız sevgili deran; İçine düştüğüm çelişkiyi bana gösterdiğiniz için teşekkürederim.
Önce farkındalık kazanmak kişinin kendi iradesinde değil diyorum sonra da kalkıp "Bir kişiyi tutup farkındalık kazanmak ister misin" diye sorsak diyorum dimi... Dikkatli gözlemlemeniz ve zamanında yaptığınız uyarı için sağolun.
Diğer uyarılarınızı da dikkate almıyor değilim...

Topiği sulandırdığımı itiraf etmiştim zaten bu vesile ile meditasyon severlerden özür dilerim.

Düşüngen
11-08-2010, 15:02
[QUOTE=paslıçivi;327940]

yani anlatmaya çalıştığım şey şu.. insanoğlu nörokimyasal bir robottur..

insan bedeni hem somut hem soyut anlamda doğduktan sonra endojen(içsel, genetik) ve eksojen(dışsal, çevresel, yaşamsal) milyarlarca parametrenin etkisi altında şekillenip yaşamını sürdüren nörokimyasal bir robottan başka bir şey değildir.. tüm bunlar sizin safbilincinizin dışında oluşan gelişen şeylerdir, olaylardır, kavramlardır, ofgulardır.. tüm bunların bileşkesi "işte bu benim" dedirten o sahtebenliği ortaya çıkarandır..
QUOTE]



İşte buydu... Teşekkürler...

karinca
11-08-2010, 15:59
Saygideger Karinca;

Insanoglu turu ve birinin mana yonu, yani soyutlamasi, zaten insanoglunun ve birinin kendi varligi ve algiladigi hersey icin dir. Yani "baska bir dunya" degildir. Topu topu bir yasam vardir, bu yasam soyutlamanin somutu ve soyutu ile birlikte yasanir. Bu yasam insanoglu turu icin, surekli suregelen bir surec, biri icin ise olumludur (olmek).

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayin evrensel-insan,
Ben yazinizi anlayamadim. Lütfen aciklik getirir misiniz?
Saygilar...

deran
11-08-2010, 17:19
Sayın karınca, Sayın evrensel- insan bu tür felsefi yazılarını özellikle felsefe bilmeyenlerin anlamaması için yazıyor...
Ben çoğu yazılarını anlıyamıyorum...
O yüzden artık kendisini takip edemiyorum...bu durumu kendisine de ilettim...

evrensel-insan
11-08-2010, 19:11
Saygideger karinca;

Mnada, vucutta, hepsi bu dunyadadir ve beraberdir. Birbirinden farkli dusunulemez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
11-08-2010, 19:16
Saygideger Deran;

Sayın evrensel- insan bu tür felsefi yazılarını özellikle felsefe bilmeyenlerin anlamaması için yazıyor...
Ben çoğu yazılarını anlıyamıyorum...-Deran-

Yazilanlarin anlasilamamasinin felsefe ile bir ilgisi yok. Oyuzden yukaridaki "ithaminiz" gecersizdir.

Paslicivi arkadasta, felsefeden "anlamadigini" soyluyor, ama; benim yazilarim ile bir sorunu yok.

Bir kisi okudugunu anlayamiyorsa, ya sorar ogrenir, ya da anlamaya calisir. Yazinin yazarinin konu ile ilgisi yoktur.

Eger siz saklambac gazetesini okuyup, anliyorda, milliyet gazetesini okuyup anliyamiyorsaniz, bu milliyet gazetesinin sorunu degildir.

Ben bir birey olarak, sitede hic bir yazarin yazisi icin, boyle bir "ithamda" bulunmadim. Cunku okudugum bir seyi algilayamiyosam, bu yazarin degil; benim sorunumdur. Eger anlamak istersem de, sorular ile nerelerini anlayamadigimi dile getirir, aciklanmasini isterim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

deran
11-08-2010, 20:58
Sayın e.i
İşte şimdi burda gerçek yüzünüzü gösterdiniz karşınızdakini suçlayarak...
20 - 25 tane sözcüğü arkaya getirip bir cümle kurmaya çalışırsanız yazılarınız anlaşılmaz olur daha öncede yazdım yazı yazmanın da bir matematiği vardır
En iyi yazarların yazdığı yazılarda bir cümledeki sözcük sayısının genelde 7 civarında olduğu görülmüştür...
Ayrıca neden en küçük bir uyarıya böyle size yakışmayan bir kabalıkta cevap veriyorsunuz?
O meşhur inceliğiniz zarifliğiniz nasıl çabucak kayboldu?
En ağır bilimsel araştırma raporları bile sizin çoğu yazılarınızın yanında daha okunabilir kalır...
Böyle yazarak daha mı iyi anlattığınızı sanıyorsunuz?
Ayrıca karşınızdakini böyle suçlama hafife alma hakkını kim size veriyor?
bakın sayın karınca da anlamadığını yazmış...
Size bu tür bir cevap yazmayı hiç yakıştıramadım... demek ki o meşhur kibarlığınız gerçek değilmiş...

Farkin farkindayim. iste bu benim hem kendime hem herkese duydugum saygim. Ne kendime zarar veririm, nede baskasina; vicdan rehberligindeki aklimla baslarim zamana. Ben bir bireyim, bireysellikten arinip "insan" olmaktir, dilegim.

İmzanızla çeliştiğiniz yukardaki incelikten yoksun yazınızdan belli oldu...
Ayrıca anlama ile bir sorunum yok sizinle zeka seviyemi her zaman karşılaştırabilirim
istediğiniz yerde zeka seviyelerimiz ölçülebilir sizde kabul ederseniz eğer...

deran
11-08-2010, 21:55
Sayın e.i,
Bahsettiğiniz Saklambaç gazetesi eskiden Hürriyet gazetesinin magazin ekiymiş.. Ama ben ona yetişemedim şimdide sanırım Takvim gazetesinin Saklambaç adlı bir magazin eki varmış... Siz magazin eklerini biliyorsunuz meraklısınız sanırım...
Ben Takvim gazetesi okumam...
Bu bilgileri google dan aldım...bilginize...

evrensel-insan
11-08-2010, 22:00
Saygideger deran;

insan bu tür felsefi yazılarını özellikle felsefe bilmeyenlerin anlamaması için yazıyor...-deran-

hakkimdaki gorusleriniz icin, tesekkurler. Umarim yeteri kadar "icinizi dokmussunuzdur", hizinizi alamadiysaniz, devam edebilirsiniz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

deran
11-08-2010, 22:03
Sayın e.i,
Sizde hızınızı alamadıysanız devam edebilirsiniz incelikten yoksun yazılarınıza...

Nova
12-08-2010, 00:59
Sn. e.i. karınca' ya ve deran' a katılmamak elde değil.

kusura bakmayın...

Daha anlaşılır olmak sizin elinizde iken, yapmamak da sizin elinizde. Kısacası, anlaşılabildiğiniz kadarsınız, anlatabildiğiniz kadarsınız.

evrensel-insan
12-08-2010, 01:11
Saygideger nova;

Tesekkurler, ama ben maalesef; baskasinin yazi dili ve uslubu ile degil, kendim ile ilgileniyorum. Hemen hemen herkesin her yazisini okuyor, anlayamadigim zamanda, dahaiyi anlamak adina, sorular yoneltiyorum. Yani, kimsenin yazi dili ve uslubuna KARISMIYORUM. Yeterki tuzuk kurallari disi bir anlam ve icerik icermesin (kufur, hakaret, kisisel satasma, kisisel degerlere hakaret, siddet, teror v.s.)

Cunku benim mantigim soyle der "Eger okunan bir sey anlasilmiyorsa, sorun yazilan yazida degil; okuyanin anlayamamasindadir. Amac anlamak istemek ise, bunun cabasi yazardan degil; okurdan gelir" Ben boyle yapiyorum.

Siteyi dolasirsaniz, bunun orneklerini gorursunuz.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Nova
12-08-2010, 01:30
Aşçı olduğunuzu düşünüyorum,

Bütün yemeklerde baharatı kepçeyle kullandığınızı görüyorum,

Baharat bana zararalı yemek yiyemem diyorum,

Sizde "yiyemezseniz ölürsünüz" haklı-doğru önermesinde bulunursunuz,

Ama hala kepçe ile baharat atarsınız,

"Yemeyen yemesin aç kalsın ölsün" tavrıdır bu.

"anlatabildiklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır"

Anlaşılmaya önem vermek, anlatılandan daha önemlidir.

Herkes sizin gibi düşünse forum panolarının hali nice olurdu.

evrensel-insan
12-08-2010, 01:41
Saygideger nova;

Burasi site ve tum mesajlar kitlelereacik yayinlaniyor. Dolayisiyle, benim mesajlarim sitenin herbir yazarina ayri ayri yonelik degil. Eger iliskilerim birebir olursa, zaten durum farklidir. Benim yasamimda, benim dusuncelerimi bilmeyen cevrem mevcuttur, ayni zamanda bu siteden daha "derin" dusuncelerimi bilen cevrem de mevcuttur.

Oyuzden mesajlar kitleye yonelikken, bir anlam veya icerik duzenlemesi yapmak mumkun degildir. Ama, eger birebir iliski soz konusu olursa, o zaman durum degisir.

Oyuzden benim hemen hemen hic bir mesajim, kisiye, kisinin kisilik ve kimlik degerlerine yonelik degil; tamamen dusunceye yoneliktir.

Oyuzden de kimse ile, sitenin kitleye acik formu onunde, kisisel bir mesajlasmaya, girmem ve giremem. Okurum, yazarim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
12-08-2010, 05:36
Bir konuda meditasyon disinda kalan yasam ve iliskilerin, meditasyon surecinde verdigi zihin bosaltimiyla nasil bir paralel ideolojik inancsal bir dogru turettigi ve bu dogrunun nasil meditasyon yapmadan, meditasyon yapiyortmus gibi bir his verip/vermedigi de merak ettigim bir konudur. Yani meditasyon yapilmadigi surecte, kisi yasam ve iliskilerinde zihnini nasil bosaltabilir ve nasil zihnini uyutabilir. Cunku sonucta bir canlidir ve kendine has bir toplum isi yasam ve iliskileri vardir. Bu meditasyonsuz yasam ve iliski surecinde kisi, nasil pasif olarak zihnini bosaltabilir ve tum dunyada ve cevresinde olanlara seyirci kalabilir? Burada, vicdan ve akil nerededir? duygu ve dusunce nerededir?, duyum ve inanc nerededir?


sevgili e.i..

yazdıklarımdan sonra sanırım meditasyonun "bir zihin boşaltımı ve zihin uyutulması" olmadığını kavramışsındır.. dediğim gibi konu batı dünyasına henüz aşina olmadığı için kulaktan dolma bilgilerle bu konu hakkında yorum yapılıyor..

şayet zihin kelimesine/kavramına; doğumdan sonra bize öğretilen tüm bilgi ve nonbilgilerin toplamı olarak bakarsan, meditasyon bu bilgi ve nonbilgiyi ayıran bir işlemdir.. yani bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığına vardırır insanı.. normal bir insan bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığında olmadığı için ya uykudadır, ya uyku mahmurluğundadır..

bilmek bilgiyi, inanmak nonbilgiyi içerir.. işte normal bir insanda bu iki kavram birbiri içine girip kaynamıştır.. bu kaynağı yapan şey de ego dediğimiz sahtebenliktir..

meditasyon bu egoyu/sahtebenliği parçalayıp yokettiği için bu bilgi ve nonbilgi arasındaki kaynak bozulup kopar ve kişi bilgi ve nonbilgiyi ayırdetmeye başlar.. yani bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığına varır..

önünde bir tepsi pirinç olduğunu düşün. bu pirinçteki taşları ayıklayacaksın.. önce gözüne pirincin renginde ve şeklinde olmayanlar takılır.. yani eğri büğrü, büyük ve/veya siyah, kahverengi vs, yani pirincin şeklinde ve renginde olmayanları görür ve kolayca ayıklarsın.. işte bunlar ateistlerin bahsettiği "uçan spagetti canavarı, alladdinin lamba cini" gibi sırıtanlardır..

ama sorun bunlar değil asıl princin şeklinde ve renginde olup da pirinç tanesi olmayan parçalardır.. işte bunlar pirinç tanesi olmadığı halde pirinç gibi görünürler.. bunlar da "ölüm sonrası yaşamlar/tanrı" gibi "inanç" dediğimiz kavramlardır..

işte normal(egoda yaşayan) bir insan bu pirince benzeyen ama pirinç tanesi olmayanları ayıklayamaz.. hangisi pirinç tanesidir hangisi değildir, bunu ayıklayamadığı için bu pirince benzeyenleri herkes farklı pirinç tanesi gibi algıladığı için dünya insanlığı birbirini algılayamaz ve bu konuda birbirini yer..

işte meditasyon yapıp ego denen illetten kurtulan insan bu anlamsız savaştan/cehennemden kurtulmuştur.. artık pirinci ayıklamak için tepsinin başına oturup saatlerce uğraşmaz.. tepsiden bir avuç pirinç aldığında pirinç olmayanlar kendiliğinden avucundan düşer zaten, avucunda sadece gerçek pirinç taneleri kalır.. işte bunlar bilgidir, epistemelojik gerçekliktir..

diğer insanlar ömürlerini bu pirinç ve pirince benzeyenleri ayıklamakla, ve ayıklarken diğer insanlarla bu pirince benzeyenleri farklı algıladakları için birbiriyle kavgayla, bu zahmetli işlemle ömürleri heba edip ıskalarlar..

meditasyonun yapıp asıl pirinci ayıklamış kişi ise çoktan pilavını yapıp dişine hiç bir taş gelmeden pilavını afiyetle yemektedir.. gerçi papaz hergün pilav yemez ama bu pilavın tadını/lezzetini değiştirmek de papazın elindedir.. bu ayıklanmış pirinçle hergün yeni bir yemek çeşidi yapıp yemektedir.. örneğin fırında yapılmış pilavlı piliç çok güzeldir.. yemeye doyamazsın.. hatta yemeye kıyamazsın yanında yatarsın..

Cunku sonucta bir canlidir ve kendine has bir toplum isi yasam ve iliskileri vardir. Bu meditasyonsuz yasam ve iliski surecinde kisi, nasil pasif olarak zihnini bosaltabilir ve tum dunyada ve cevresinde olanlara seyirci kalabilir? Burada, vicdan ve akil nerededir? duygu ve dusunce nerededir?, duyum ve inanc nerededir?


meditasyon sayesinde egodan kurtulup safbilinç/özbenlik haline gelen insan artık bir "kişi-lik" değil sadece bir "kişi"dir.. "-lik" ortadan kaybolmuştur, yani pirinç ayıklanmıştır.. bu "-lik" ortadan kalkınca dünyadaki diğer devasa "-lik" lerle artık bir sorun kalmamıştır.. artık sadece bir gözlemcisindir, sadece tanıklık edersin olaylara ve yansıtırısın.. sadece "olması gereken şeylerin gerçekleşiyor olmasından" başka bir şey olmadığını sadece "işlemesi gereken sürecin" ilerdiğini farkedersin.. çünkü artık sahnedeki oyundaki rolün bitmiştir, sahneden inip koltuğa oturup sahnedeki oyunu seyretmeye devam edersin.. bu arada elinde bir tabak pilavı atıştırmaya devam edersin..

ve sahnedeki o rolünü oynayan herkese hak verirsin.. çünkü o rolü kendi seçmemiştir, o rol ona verilmiştir ve o kişilik o rolü oynamak zorundadır.. başka seçeneği yoktur.. herkese hak verdiğin gibi bu kişiler arasındaki kavgaya da hak veririsin.. çünkü kurgu/düzen bu şekildedir.. matrix devam etmektedir..

burdan söylemeye çalıştığım şey şu..

sevgili dostlar, ateistler, müslümanlar, deistler, hristiyanlar, budistler, materyalistler, idealistler, hindular, museviler, satanistler, vs, yaşadığınız yaşama bir anlam veren bu tutunduğunuz ve bırakamadığınız elinizde dalı/halatı siz seçmediniz.. size verildi bu.. ve siz yaşamınız boyunca bu dala tutunup diğer tüm dalları reddetmek zorundasınız, çünkü "zihinde yaşamak" bunu gerektirir..

bir koltuğa birden fazla karpuz sığmaz.. o yüzden kolunuzdaki karpuz dışındaki tüm karpuzları reddetmekten başka seçeneğiniz yok..

diğer bir yaşam biçimi daha var.. karpuzsuz bir yaşam.. ama bu sizin elinizde değil, çünkü henüz karpuzsuz yaşayacak düzeyde evrimleşmedik ve bu yüzden bu karpuzlu/hastalıklı dönemi yaşayarak aşmak zorundayız..

ve koltuğunuzun altındaki karpuzun çeşidinden dolayı kesinlikle siz sorumlu değilsiniz, çünkü dediğim gibi karpuzu seçen siz değilsiniz, size bu karpuz verilmiş, bunu yemekten başka çareniz yok.. yaşamı ıskalamayın, her anın, nefesin değerini bilin..

karinca
12-08-2010, 12:56
Okyanustan buharlasarak kopan bir damlanin macerasina benzetilir insanoglunun arayisi. Allah kendi ruhundan üflemis, bir irade, bir nefis ve birde akil verip daha bir cok extra ile donattigi insana kelimeyi ögretip cennete koymus.
Basina gelecekleri ögrenmeli haddini bilmeliymis.
Daha kelimelerle olan sinavda Seytan gözleri önünde lanetlenmis. Denmiski; sundan yemeyeceksiniz. Elmamiymis yoksa MirKelamin dedigi gibi ayvami bilmem ama sonunda yemisler.
Ya Seytan gibi "Sen imtihan etmeseydin ben kaybedenlerden olmazdim" deyip kendilerini hakli cikarmaya calisacaklar ya da, yaratan ve bu kadar nimetle donatan rablerine nankörlük etmeyip "ben kendi nefsime zulmettim yasagi cignedim" deyip özür dileyeceklermis.

Adam Satanlik yapmayip özür dileyerek hadiseden gereken dersleri cikarip kurtulmus. Fakat Adam öyle siradan bir adam degilmiski, görev ve sorumluluklari siradan olsunmus.

Adam binbir zitlikla donatilmis, binbir mesele cikmis karsisina.
Bir yani asagi cekistiriyormus bir yani yukari.
Bazan bir agaca benziyormus bir yani camur icinde bir yani cicek, bir yani kaba nasirli bir yani ince nazik, bir yanindan kuslar ucuruyormus öbür yaniyla topraga mahkummus. Topraktan kurtul özgür ol demisler, bikmadin mi her yil ayni isi yapmaktan? Veriyorsun güzel meyvelerinide nooluyor, kurtul su esaretten git odun ol seni islesinler belki bir sarayda bir padisahin altina taht olursun dermisler.

Isi hem cok zormus hem kolay, hem karmasikmis hem basit, hem deliymis hem akilli, hem aciymis hem tatli.

Hem dünyayi imar edecek, hem hemcinsleriyle iyilikte yarisacak, kötülüge teslim olanlari düzeltecek, hemde kendisini bu kadar nimetle donatana sükredecekmis.
Ama bu yalanci cennet cok cazipmis. Kimi adamlar kaptiriyorlarmis kendilerini, unutuyorlarmis ölümü.
Satan onlara ben ben dedirtiyormus onlar da diyorlarmis. Oysa O demelilermis, O, O. Cünkü cabasi hasreti aslinda hep O degilmiymis. Ötekiler yalanci memeymis, üstünde lokum olsada, tatlida olsa yalanciymis. Ananin sefkatli kollarinda tüm maddi manevi dertlerine deva olan ak sütlü meme degilmiski.

O demeli ol-maliymis. Ya oldugu gibi görünmeli ya da göründügü gibi olmaliymis. Meselesi zihnini bosaltmak degil doldurmakmis. Güzelle ugrasip güzelin hikmetiyle doldurmak. Cünkü bosluk kabul etmezmis zihin, ilaci O`ymus.
O`kyanusa ulasmadan tatmin olmazmis damlacik.
Saygilar...

VraeL
12-08-2010, 16:11
MEB'in 2004 yılındaki lise 2 psikoloji ders kitabında meditasyon için şöyle birşey yazılmış:

Meditasyon:
"Yüksek seviyede bir bilinçlilik hali demek olan meditasyon, bir obje ya da ses üzerine devamlı konsantrasyon ile gerçekleşir.

Meditayon, insanın vücut fonksiyonlarını kendi bilinciyle kontrol altına almasına ve dikkat toplaşımını artırmasına denir.

Meditasyonun amacı bedensel işlevleri kontrol etmeyi öğrenip denetlemektir.Böylece gevşeme ve dinlenme sağlanmış olur. Meditasyon içindeki insanın duyum, algı ve hatırlatma etkinlerinde, sinir sisteminin işleyişi artmıştır.
Kişi rahatlamıştır ve derin bir dinlenme durumu yaşar. BUNA KARŞILIK ZİHİNSEL FONSİYONLARDA ARTIŞ GÖRÜLÜR."

4 yıldır düzenli olarak meditsayon yapan biri olarak, her hangi bir zararını görmedim.

evrensel-insan
12-08-2010, 18:27
Saygideger paslicivi;

şayet zihin kelimesine/kavramına; doğumdan sonra bize öğretilen tüm bilgi ve nonbilgilerin toplamı olarak bakarsan, meditasyon bu bilgi ve nonbilgiyi ayıran bir işlemdir-paslicivi-

Iste ben bu dedigini, kendi adima, sorgulayarak, irdeleyerek, degerlendirerek v.s. yapiyorum, ustelik surekli suregelen bir surec seklinde. Ama, bunun icin meditasyona ihtiyacim yok. Ustelik sadece dogal zihniyetin bu farkini sorgulamakla kalmiyor, ayni zamanda non bilgiyi bir daha zihniyete tasimiyorum onun evrensel yapilanisini, isleyisini ve sorunlarini kokun temellerinden biliyorum ve farklarini ortaya koyabilecek duzeyde de bilinc ve birikimim var. Epistemolojik gerceklik surecinde bilgiyi birakiyorum. Boylece ogrendigim nonbilgi, yasam ve iliskilerimde yer almiyor, ustelik alanlari da notr algiliyor ve disaridan bakis acisi ile degerlendiriyorum.

Buradan da insansal zihniyetin dusunce ve davranisi ortaya cikiyor ve non bilgi temelli egodan, bilgi temelli selfe gecis yolu ortaya cikiyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

demos cratos
14-08-2010, 00:41
Meditasyon Nedir?

Kocaman bir hiç!

paslıçivi
14-08-2010, 07:33
Meditasyon Nedir?

Kocaman bir hiç!


sevgili demos cratos..

bildiğimiz tek şey aslolan insan ve evren/varlıktır..

geriye kalan herşey ama aklınıza gelebilecek her türlü şey meditasyon da dahil bir araçtır..

insanoğlu bu gizemli varlıkta yolunu aramaktadır ve herkes bir dala/ışığa tutunmuş ve onu gerçek zannetmektedir.. bu zaten böyle de olması gerekmektedir.. aksi halde bilinçli ama yeterince evrimleşmemiş olan insan denen canlı türü sağlıklı bir canlılık sürdüremez..

dediğim gibi meditasyon sadece bir araçtır bir ilaçtır.. ve herkese iyi gelecek diye de bir kural yoktur.. bugün ağrı kesici olarak bilinen bilimin bulduğu aspirin bile bir çok insanın başının ağrısını geçirmeye yetmemektedir.. ki meditasyon denen ilaç herkese şifa olsun..

zaten öyle olsaydı binlerce yıldır uygulanan doğu dünyasındaki meditasyon doğu insanını temizler, arındırırdı.. bugün doğu dünyasında da budizm, hinduizm ve kısmen de jainizm vs gibi bir çok inanç şekli vardır..

bugün müslümanı da meditasyon yapar(tasavvuf) hristiyanı da budisti de hindusu ateisti de deistide de.. meditasyon bir dini ritiüel değildir, zamanında doğu dünyasının bulduğu bir insanlık hastalığı olan egoyu temizleyen bir tedavi şeklidir..

ama hastalık yoktur hasta vardır.. ve her hasta tek tek alınması lazımdır.. kimine meditasyon iyi gelir kimine teizm düzeyi bir inanç kimine nonteizm düzeyi bir inanç.. ya da kimine materyalizm kimine idealizm..

bir inancınızın olup olmaması ya da neye inandığınız hiç bir önemi yoktur.. hatta aydınlanmanın bile bir önemi yoktur..

önemli olan şey; ne kadar insanlaşabildiğinizdir..

ister materyalist olun ister idealist ya da ister aydınlanmış biri ya da bir müslüman, bir budist bir ateist bir deist bir hristiyan hiç ama hiç önemli değildir..

insanlaşıp diğer insanlara değer verebiliyorsanız, onları olduğu gibi kabul edip sevebiliyorsanız, diğer insanlara ve canlılara ve evrene davranış içindeyken sanki kendinize davranıyormuş gibi yüreğinizde bir parça vicdan, sızı, otokontrol duyabiliyorsanız, işte "ol"muşsunuzdur..

bunu haricindeki soyut/somut her şey sizin bu gizemli matrixde sizi oyalamaktan başka bir şeye yaramayan sahte oyuncaklarınızdır.. ölümlü bir varlıksınızdır ve bunu bilincinizden sadece 3 saniye sonrasına atabilmek ya da ölümsüzleşebilmek için daha çok sahte oyuncaklar üretecektir insanoğlu..

paslıçivi
14-08-2010, 07:49
Saygideger paslicivi;

şayet zihin kelimesine/kavramına; doğumdan sonra bize öğretilen tüm bilgi ve nonbilgilerin toplamı olarak bakarsan, meditasyon bu bilgi ve nonbilgiyi ayıran bir işlemdir-paslicivi-

Iste ben bu dedigini, kendi adima, sorgulayarak, irdeleyerek, degerlendirerek v.s. yapiyorum, ustelik surekli suregelen bir surec seklinde. Ama, bunun icin meditasyona ihtiyacim yok. Ustelik sadece dogal zihniyetin bu farkini sorgulamakla kalmiyor, ayni zamanda non bilgiyi bir daha zihniyete tasimiyorum onun evrensel yapilanisini, isleyisini ve sorunlarini kokun temellerinden biliyorum ve farklarini ortaya koyabilecek duzeyde de bilinc ve birikimim var. Epistemolojik gerceklik surecinde bilgiyi birakiyorum. Boylece ogrendigim nonbilgi, yasam ve iliskilerimde yer almiyor, ustelik alanlari da notr algiliyor ve disaridan bakis acisi ile degerlendiriyorum.

Buradan da insansal zihniyetin dusunce ve davranisi ortaya cikiyor ve non bilgi temelli egodan, bilgi temelli selfe gecis yolu ortaya cikiyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan


aferin sevgili e.i.. sana söylediğim gibi bir şekilde düşünerek aydınlamış bir insansın.. ama düşünme burda primer değil sekonderdir yani türevdir.. çünkü seni bunları düşünmeye iten bir şey vardır, bu beyin nörokimyası olabileceği gibi, genetik, yaşamın vs herşey olabilir..

ama senin bir şekilde düşünerek aydınlanmış olman tüm dünya insanlığının aynı senin gibi olmasını gerektirmiyor ve zaten bu mümkün de değil..

çünkü sen de herkes gibi diğer insanlarla empati kuramıyorsun, diğer farklı benlik/bilinç/inanç kombinasyonunda yaşayan insanları algılayamıyorsun.. zaten algılayabilseydin insanlık tarihindeki tüm aydınlamış insanlar gibi sen de "işte insanlığı bu düzen/sistem/soyut düzene sokar" diye ortaya çıkmazdın..

insanlararası ve tüm varlıkta bu kaosun bir zorunluluk bir dayatma ve hiçlik/yokluk değil de varlık olmanın yegane şartı bu "kaosun olmazsa olmaz olduğunu" algılardın..

kaos olduğu sürece varız, kaos bittiğinde yani düzene geçtiğimizde yokluğa/hiçliğe geçeriz..

evrensel-insan
14-08-2010, 12:45
Saygideger paslicivi;

çünkü sen de herkes gibi diğer insanlarla empati kuramıyorsun, diğer farklı benlik/bilinç/inanç kombinasyonunda yaşayan insanları algılayamıyorsun.. zaten algılayabilseydin insanlık tarihindeki tüm aydınlamış insanlar gibi sen de "işte insanlığı bu düzen/sistem/soyut düzene sokar" diye ortaya çıkmazdın..

insanlararası ve tüm varlıkta bu kaosun bir zorunluluk bir dayatma ve hiçlik/yokluk değil de varlık olmanın yegane şartı bu "kaosun olmazsa olmaz olduğunu" algılardın.-paslicivi-

Yukaridaki cumleleri, sana ait bir yorum olarak algiliyor ve sadece seni dusunce olarak bagliyacagini belirtmek istiyorum.

Ayrica, kaos algisida, bir dusunce algisidir, bunun fiziki bir yonu yoktur. Cunku, nesnenin, boyle bir ozelligi yoktur ve bu ozellik insanoglunun nesneye verdigi icerik/anlam oznelligidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
14-08-2010, 13:33
Saygideger paslicivi;

çünkü sen de herkes gibi diğer insanlarla empati kuramıyorsun,-paslicivi-

Bak, empati ne imis, burda anlatiyor.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=89

Mesaj 883

Saygilarimla;
evrensel-insan

deran
14-08-2010, 22:13
Saygideger paslicivi;

çünkü sen de herkes gibi diğer insanlarla empati kuramıyorsun,-paslicivi-

Bak, empati ne imis, burda anlatiyor.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=89

Mesaj 883

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayın e.i,
Verdiğiniz linkte empatiyi siz kendi penceremizden bakarak yazmışsınız ki katılmıyorum yazdıklarınıza... Bende diğer insanlarla empati kuramadığınızı
söylüyorum...

Nova
14-08-2010, 23:10
Sayın e.i,
Verdiğiniz linkte empatiyi siz kendi penceremizden bakarak yazmışsınız ki katılmıyorum yazdıklarınıza... Bende diğer insanlarla empati kuramadığınızı
söylüyorum...

Sizinle aynı fikir ve kanaatteyim sevgili Deran.

evrensel-insan
14-08-2010, 23:17
Saygideger deran ve nova;

Katilmak "mecburiyeti" yok ki. Yalniz sadece katilmamak, bence yeterli degil; en azindan sizinde bu konudaki goruslerinizi, kendi adiniza ortaya koyabilmeniz, konunun daha detayli ortaya konabilmesi acisindan, bir ivme kazanabilir.

Tabi, bu konuda da bir "mecburiyet" yok.

Oyuzden, yazilan bir mesaja, katilmlak/katilmamak degil; o konunun daha da detaylanabilmesi icin, katki beklenendir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
14-08-2010, 23:32
Saygideger deran ve nova;

Duygusal dusunup te, her hangibir konuda bir seyi gostermek adetim degildir ama, ayni yaziyi okuyup, baska turlu dusunenlerde var. E mailime gelen bir posta.

Aslında en çok gerekli olupta üstunde durmadığımız empati olayında karşıdakinin yerine kendimizi koyarken onun olayını kendimiz gibi dilde onun yaşamı kişiliği ve bakış açısına göre değerlendirip bakabilmek olaya onun gözüyle bakmakla ve ona göre şekil almakla ne çok şeyin çözüme ulaştığını bilmek, kazık kadar yaşımda bunu sayenizde anladım tuh bana:) veeee saygıyı yani her zaman yapamasamda herşeyin saygı ve samimiyetle hale ve yola koyulduğunu değer yargılarının bize ne kadar çok manevi işkence yaptığını (ataerkilduzendekiler yaşadığımız yere göre değişsede) hep sizinle öğrendim yani ben onların içinde debelenirken ve yanlış adımlar atarken siz yol gösterdiniz çıkış noktası saygıymış herşeyin. kösnül kaba çıkarcı insanlara ve samimiyetsizliklere karşı nasıl davranmam gerektiğinide aklıma gelmeyen birçok şeyi, yeniden yaşamayı belkide sizden bu iddialı gelebilir ama sizden öğrendim sizi iki yıldır okuyorum. Alinti-

Saygilarimla;
evrensel-insan

Nova
15-08-2010, 01:51
Sn. e.i. ,

Ben empatiden bahsediyorum.

Bu başlıktaki son mesajımdır,

Siz empati kurmuyorsunuz, onun yerine kafanızda bir model yaratıp onu dayatıyorsunuz. Yarattığınız modelin gerçekle alakası yok, sadece yemi ile oynayan avcı misali kendi yaratımınızı öne sürüyorsunuz, istediğiniz yere çekiyorsunuz, ve kerşınızdakine dayatıyorsunuz.

Bunu anlamadığınızı birkere daha test ettim ve anladım.

Sizin kafanızda oluşturduğunuz, gerçeği ile ilgisiz, kötü bir taklit. Çin malları gibi, ilk çıktığında heyecan yaratır herkes koşar, fakat ömrü çok kısa ve faydasızdır.

Üzgünüm, bu konuda sizinle geçmişte de tartıştık.

Şimdi tartışmak için iki kişi lazım, fakat şu anda tek başlınıza kaldınız.

Sizinle anlaşmak yada yarattığınız-gerçek olmayan fikirlerinizi kabul etmek zorunda da değilim, bu konuda hadis kitapları ile sizin yazılarınız arasında (forum üyesi olarak) bir ayrım yapmadığımında altını çizeyim.


Ö.m de yollamayınız geçmişteki gibi.


iyi geceler.

evrensel-insan
15-08-2010, 01:58
Saygideger nova;

Yaziniz cok net empati alginizin, dusunce olarak ne oldugunu ortaya koyuyor ve koymaya da devam ediyor. Sizi baglayan, HAKKIMDAKI yorumlariniz icin, tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
15-08-2010, 06:22
önemli olan şey; ne kadar insanlaşabildiğinizdir..


demiştik.. peki niçin önemli bu "insanlaşabilme" dediğimiz olay..

insanlaşabilmek düşünerek ortaya çıkabilecek bir durum değildir, bir insanın dönüşümüdür, yani yapmacık, sahte, diğer insanlarla rol/çıkar gereği iyi geçinen bir insan değil gerçekten iyi, vicdanlı bir insan haline gelmesidir.. kişinin bu insanlaşabilme dediğim olayı bizzat yaşayıp deneyimlemesi olayıdır..

diğer insanlara, canlılara, doğaya kısaca yaşamında ilişki kurduğu tüm varlığa/evrene karşı içten gelen bir samimiyetle empati kurabilip uyumlu/vicdanlı davranabilme halidir.. yani insanlaşabilme; toplumun/atalarımızın bize sunduğu güzel ahlakı bir öğreti eşliğinde yapmacık/sahte yapmak değil bu öğretilerin varlığımızın özünden gelerek bir mayalanma ve dönüşüm haline gelebilmemizdir..

insanlaşabilmek, kurtuluştur.. hem bireysel hem toplumsal kurtuluştur.. insanlaşabilen kişi bilinç/inanç seviyesi ne olursa olsun kendinden başka diğer varlıklarla/canlılarla sorunu, kavgası bitmiştir.. çünkü kişi artık kendini, kendi içindeki insanı yaşamaktadır..

insanlaşma yolunda olan biri asıl kavganın kendi içinde olduğunu görebilen ve bu kavgayı çözebilmiş insandır.. dediğim gibi bu insan bir hrisitiyan bir müslüman, bir ateist, bir deist, bir budist bir agnostik olabilir.. bulunduğu bilinç/inanç seviyesinin bir önemi yoktur bu insanlaşabilme yolunda..

kişinin kendi içindeki kavgası/kaosu bittiğinde varlıkla/evrenle de kavgası bitmiştir..

bir insan muhammed gibi evreni ve insanı okumada üstbilinç haline gelip insanlaşamayıp aksine canavarlaşırken, dağdaki bir çoban çok alt bilinç ama insanlaşmış olabilir..

insanlaşabilen kişi yaşamı doyasıya yaşarken, diğerleri yaşamı ıskalar.. ama yine bu durumlar da kişinin kendi özbilinci/iradesi dahilinde olabilen şeyler değildir..

paslıçivi
15-08-2010, 06:47
MEB'in 2004 yılındaki lise 2 psikoloji ders kitabında meditasyon için şöyle birşey yazılmış:

Meditasyon:
"Yüksek seviyede bir bilinçlilik hali demek olan meditasyon, bir obje ya da ses üzerine devamlı konsantrasyon ile gerçekleşir.

Meditayon, insanın vücut fonksiyonlarını kendi bilinciyle kontrol altına almasına ve dikkat toplaşımını artırmasına denir.

Meditasyonun amacı bedensel işlevleri kontrol etmeyi öğrenip denetlemektir.Böylece gevşeme ve dinlenme sağlanmış olur. Meditasyon içindeki insanın duyum, algı ve hatırlatma etkinlerinde, sinir sisteminin işleyişi artmıştır.
Kişi rahatlamıştır ve derin bir dinlenme durumu yaşar. BUNA KARŞILIK ZİHİNSEL FONSİYONLARDA ARTIŞ GÖRÜLÜR."

4 yıldır düzenli olarak meditsayon yapan biri olarak, her hangi bir zararını görmedim.

meditasyon, bir obje ya da ses üzerine devamlı konsantrasyon ile gerçekleşir.


sevgili vrael, verdiğin bilgiler için teşekkürler.. ama sanırım MEB meditasyon hakkında bir kaynaktan alıntı yapıp bunları yazmış.. bilinçte yükselme yaptığı meditasyondan az çok anlayan biri için hemfikirlik bir olaydır ama meditasyonun sadece bir ses ya da obje üzerine konstansyonu yüzlerce teknikten sadece bir kaçıdır..

meditasyonun asıl özü kişinin meditasyon halinde insanın zamandan/düşünceden kopması ve anda yaşamasıdır.. meditasyon halindeyken bir şey düşünemezsiniz, çünkü düşünmek demek; gelmiş geçmiş veya gelecekte olabilecek şeyleri "şimdiye şu ana" getirmektir.. oysa "şimdide, şu anda" hiç bir şey yoktur, o düşündüğünüz şeyler "zamandadır", yani ya yaşanmış olmuş bitmiş geçmişte kalmıştır ya da gelecekte olabilecek şeylerle ilgilidir..

"şimdide şu anda" sadece sizin evreni algılayan bilinciniz vardır..

"şimdide şu anda" kalabildiğiniz her saniye bir trans bir meditasyon halidir ve bilinci örten sahtebenliği zımpara taşı gibi zımparalamaktadır..

meditasyon; insan bilincini örten öğreti/zihin/nonbilgi artıklarının egemenliğine son vermektir.. kişinin bu zihnin yöneticisi sahtebenliğinin gidip özbilincin/özbenliğin yönetime gelmesi halidir.. yani kişinin artık gerçek kendini bulması, bilmesi halidir..

paslıçivi
15-08-2010, 07:45
Cünkü bosluk kabul etmezmis zihin, ilaci O`ymus.
O`kyanusa ulasmadan tatmin olmazmis damlacik.
Saygilar...


sevgili karınca..

o güzel yazından özellikle yukarıdakini alıntıladım..

evet insanın bir bilinci var ve bu bilince çarpan/yansıyan bir varlık/evren/varoluş var.. bilincimize çarpan bu varoluşu dışarı yansıtırken boşluk kabuletmediği çok doğrudur.. çünkü boşluk dediğimiz şey bilinemezliktir..

insan bilincine yansıyan varoluş "!?" oluşturmaktadır..

"!" oluşturduğu boşluğu tüm dünya insanlığı "var" diyerek doldurmuştur..

ama "?" oluşturduğu boşluk zaman ve coğrafyaya göre çok değişkenlik göstermektedir..

"?" sizin dediğiniz gibi "O" diyelim..

"O" nedir? diye sorarsak dünyadaki şimdiye kadar yaşamış günümüzde yaşayan ve gelecekte yaşayacak olan tüm insanlık farklı cevap verecektir.. çünkü ortada "O" diye mutlak bir şey yoktur..

işte O "inanç" dediğimiz şeydir, "nonbilgi", "bildiğini zannettiğimiz" şeydir..

siz zaman ve coğrafya olarak islami bir toplumda dünyaya geldiğiniz için O'nun cevabı sizde muhammedin öğretileridir..

uzak doğuda dünya gelseydiniz cevabı Budhanın öğretileri olacaktı..

hindistanda dünyaya gelseydiniz hinduizm olacaktı

bundan 9-10 bin yıl önce değişik bir coğrafyada dünyaya gelseydiniz o dönemin öğretileri olacaktı..

israilde dünyaya gelseydiniz musanın öğretileri olacaktı..

avrupada dünaya gelseydiniz isanın öğretileri olacaktı..

antik yunanda dünya gelseydiniz zeus vs, olacaktı

mısırda musa öncesi firavun döneminde gelseydiniz firavununuz ya da onun tanrıları olacaktı..

gördüğünüz gibi "?" yani "O" nun cevabını insanoğlu kendi algılayıp bulamıyor.. doğduğu zaman ve coğrafyadaki ataları ona zihin olarak ne aktarırsa cevap o oluyor..

ve zihin boşluğu sevmeyip kabuletmediği gibi çokluğu(birden fazlalık) da kesinlikle kabul etmez.. yani bir insanın zihninde sadece bir çeşit öğreti/İnanç çeşidi olabilir..

şöyle açıklamaya çalışayım..

size yüklenen zihin neyse onun haricindeki herşey otmaktikman ya batıldır, ya bozulmuştur, ya hurafedir, ya şeytan işidir vs..

doğu dünyasının tanrısız(budizm) ve çok tanrılı(hinduizm) dinleriyle batı dünyasının tek tanrılı (semavi)dinleri arasındaki uçurumu bir yana bırakın, tek tanrılı dinler arasında da bu bahsettiğim zihnin birden fazlayı kabul etmemesi geçerlidir..

yani bir hristiyana göre iki tane semavi din vardır.. aslolan hristiyanlıktır

bir museviye göre bir tane semavi din vardır.. oda museviliktir..

bir müslüman göre üç tane semavi din vardır ama hakikat islamdır gibi..

doğu dünyasında da aynı şey geçerlidir, bir budist için budizm haricindeki tüm dinler ya batıldır ya da boş işlerdir..

bir hindu için kendi kutsal kitabı "vedalar" hakikattir, bunun haricindeki tüm dünya dinleri batıldır..

işte insanoğlu böyle bir zihin hapsinde/köleliğinde sahte bir yaşam sürmektedir..

bu yukarda bahsettiğim durum nonteistler için de geçerlidir.. onların da zihni sadece bir şeyi içeri alıp diğer tüm şeyleri dışlamak zorundadır..

yani kişi zihinde yaşadığı sürece "?" boşluk olarak yani "bilinemez, bilmiyorum" olarak kalamaz.. mutlaka burayı doldurmak zorundadır.. neyle doldurduğunun hiç bir önemi yoktur..


bu bir spermin bir yumurtayı döllemesi gibidir.. bir sperm bir yumurtaya girdimi yumurta kendini diğer tüm spermlere kapatır..

yumurta döllenmiş ve bütünlük sağlanmıştır artık.. insanoğlu zihinde(yumurtada) yaşadığı sürece bir spermle döllenmek zorundadır.. spermin çeşidini belirleyen şey de kişinin dünyaya geldiği zaman ve coğrafyaki spermlerdir..

yani tarlaya ne ekilmişse o biçilecektir..

işte meditasyon dediğim şey bu zihni bu yumurtayı ortadan kaldırıp bilinçteki "?" olduğu gibi çırılçıplak bırakır.. kişi bilincine yansıyan evreni/varoluşu bilmediğinin farkına varır..

arada herhangi bir zihin/yumurta olmadığı için döllenme de olmaz
ve bilinç kendine yansıyan varlıkla direk temasa geçip yekpare/tekvarlık olur..

işte gerçek bütünlük hissi budur..

paslıçivi
15-08-2010, 08:12
Yukaridaki cumleleri, sana ait bir yorum olarak algiliyor ve sadece seni dusunce olarak bagliyacagini belirtmek istiyorum.



sevgili e.i.. kötü niyetli omadığını biliyorum sadece farkındalığın ve empatin yok diyorum.. ve bu durum seni "tehlikeli" kılıyor..

yukarıdaki cümlende vurguladığım kavramları kendine ve bu sitede yazdığın tüm görüşlerine uyguladığında farkındalığın bir parça artacaktır diye düşünüyorum..


bu dünyadaki en büyük sorun empati yoksunluğu yani farkındalıksızlıktır.. her insan kendi dışındaki diğer tüm dünya insanlarını "kendi gibi" bilir..


o yüzden herkes zihnindeki kendi doğrusunu diğer insanlara dayatmaya aşılamaya çalışır..

der ki;

-ulen ben de insanım o da insan, o niye böyle düşünüp davranamıyor.. dur şunu bir uyarayım, doğru yolu gösterip hem onu hem dünya insanlığını kurtarayım..

o insanın apayrı bir dünya ve diğer tüm insanların kendine has/özel bir donanımı/dünyası olduğunu henüz kavrayamamıştır çünkü..

parmak izi çeşitliliği ne kadar zenginse bu dünyada o kadar farklı zengin donanım/dünya insan vardır..

bunu kavrayabilen insan zaten diğer insanlara bakmaya, akıl öğretmeyi bırakıp kendi içine bakmaya başlar..

çünkü asıl problemin diğer dünya insanlığında değil herkesin kendi içindeki problem olduğunu görür ve kavrar..

ve bunu kavrayabilen biri artık diğer dünya insanlarıyla, onların düşünce ve inanç şekilleriyle uğraşmayı bırakıp herkesi olduğu gibi kabullenmesini gerektiğini kavramıştır..

çünkü kendini bilen insan, insanı bilmeyi kavramıştır..

karinca
15-08-2010, 12:36
Saygideger paslicivi;

çünkü sen de herkes gibi diğer insanlarla empati kuramıyorsun,-paslicivi-

Bak, empati ne imis, burda anlatiyor.

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5958&page=89

Mesaj 883

Saygilarimla;
evrensel-insan
Sayin evrensel-insan,
Empati konusundaki görüsleriniz beni sasirtti desem yeridir. Ben görüslerinize katilmiyorum. Herkesin kabul edebilecegi bir görüs ortaya atmanizi, beni de bulundugum durumdan bir adim öteye götürmesini inanin arzu ederdim. Cünkü empati bagnaz/yobaz/bencil olmayan her insanin gönül rahatligi ile kabul edebilecegi bir durustur diye düsünüyorum.
Kapitalist ama akilsiz bir firma sahibi rakibini yok etmek ister. Ama gercekte akletse önce kendisinin rakip firmaya ihtiyaci oldugunu bilir. Siftah edememenin ne demek oldugunu bilen bakkal ben siftahimi yaptim sekeri de yandan al diyebilir/demistirde.
Dünyayi bir kavga degil birlikte yasama yeri olarak gören herkes ötekini oldugu/olmasi gerektigi gibi kabul etmelidir. Bir müslüman olarak hristiyan komsumun iyi bir hristiyan olmasi beni rahatsiz etmez, aksine hristiyanligi bozulur artik bir deger yargisi kalmazsa benim icin o zaman kaygi vericidir. Cünkü hicbir din karsidakini yok etmek icin tasarlanmamistir.
Bir devletin cikarlari ötekinin zarari degildir. Karsilikli paylasim vardir. Bu sefer biri daha karli cikabilir, isiniz o zaman ötekini yoketmek degil daha iyisini yapmak olmalidirki; bir dahakine daha iyi kazanan siz olabilesiniz. Karsidakinin beni yoketmek yerine benden daha iyisini yapmak istemesini anlarim, yok etmeye kalkarsa bu sefer barisi korumanin yollari aranir önce.
Saygilar...

evrensel-insan
15-08-2010, 17:52
Saygideger paslicivi;

-ulen ben de insanım o da insan, o niye böyle düşünüp davranamıyor.. dur şunu bir uyarayım, doğru yolu gösterip hem onu hem dünya insanlığını kurtarayım-paslicivi-

2000 lere kadar aynen boyle dusunuyordum, taki saygi (farkin farkina varmak, hic bir farki one cikarmamak ve herhangi bir farki gormemezlikten gelmemek) ve vicdan (hem kendine, hem de baskasina fiziksel ve dusunsel zarar vermemek) bilincini notr algi ve disaridan bakis acisi farkindaligi ile, kendimde olusturana kadar.

Simdi ise, herkesi kendini dusunce olarak ortaya koydugu gibi algiliyor, bende kendimi dusunce ile ortaya koyuyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
15-08-2010, 17:53
Saygideger karinca;

Yorumlarin icin, tesekkurler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
15-08-2010, 18:58
Saygideger Karinca;

Herkesin kabul edebilecegi bir görüs ortaya atmanizi, beni de bulundugum durumdan bir adim öteye götürmesini inanin arzu ederdim.-Karinca-

Bak asagiya alintisini yaptigim dile getiris, empatiyi senin mesajinda acikladigin gibi algilamis, peki sen benim mesajimdan ne algiladin?

Aslında en çok gerekli olupta üstunde durmadığımız empati olayında karşıdakinin yerine kendimizi koyarken onun olayını kendimiz gibi dilde onun yaşamı kişiliği ve bakış açısına göre değerlendirip bakabilmek olaya onun gözüyle bakmakla ve ona göre şekil almakla ne çok şeyin çözüme ulaştığını bilmek,-Alinti-

Saygilarimla;
evrensel-insan

deran
15-08-2010, 21:31
Saygideger paslicivi;

-ulen ben de insanım o da insan, o niye böyle düşünüp davranamıyor.. dur şunu bir uyarayım, doğru yolu gösterip hem onu hem dünya insanlığını kurtarayım-paslicivi-

2000 lere kadar aynen boyle dusunuyordum, taki saygi (farkin farkina varmak, hic bir farki one cikarmamak ve herhangi bir farki gormemezlikten gelmemek) ve vicdan (hem kendine, hem de baskasina fiziksel ve dusunsel zarar vermemek) bilincini notr algi ve disaridan bakis acisi farkindaligi ile, kendimde olusturana kadar.

Simdi ise, herkesi kendini dusunce olarak ortaya koydugu gibi algiliyor, bende kendimi dusunce ile ortaya koyuyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayın e.i
Keşke 2000lerden önceki halinizde kalsaydınız şimdi harddiskinize virüs
girmiş gibi olmuş...

Saygılarımla...

evrensel-insan
15-08-2010, 21:37
Saygideger deran;

Keşke 2000lerden önceki halinizde kalsaydınız şimdi harddiskinize virüs
girmiş gibi olmuş.-deran-

Gordugum kadariyla, evrensel-insanafobi devam ediyor.:hug:

Neyse, etsin bakalim. "Zaman herseyin ilacidir" diyorlar.:)

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
16-08-2010, 06:37
sevgili e.i..

arkadaşların sana takılması seni sevdiğinden, seni daha iyi anlamaya çalışmalarından dolayı sanırım..

hani bir deyim vardır.. "ayı enceğini severken öldürürmüş" diye..:)

burda yazışan arkadaşların "bilgiye ulaşma çabaları" olarak algılıyorum ben..

en azından ben öyle yapıyorum, kendimde olanları paylaşmak ve diğer insanlardan birşeyler öğrenebilmek..

"bilgi"ye ulaştığımız oranda insanlaşma oranımız artacaktır diye düşünüyorum..

paslıçivi
16-08-2010, 07:34
Sayin AerA ;

Dedigim gibi benimki kisisel deneyimlerimden elde ettiklerimdir. Geneli yansitmayabilir.

Nerde yasarsak yasayalim, gun icinde pek cok sinir bozucu, olayla karsilamaktayiz. (is, trafik , sosyal iliskiler vs.) Ve en onemlisi, insan her yerde, her haliyle insandir.

Dingin'e ulasmamis veya kolayca ulasamayan bir beyin, bu tip olaylara bence daha nevrotik, agresif sekillerde yaklasmakta.. Bu pratige eristiginizde bu tip yaklasimlara daha bir sakin bakabiliyorsunuz. Biliyorsunuz ki karsinizdaki beyin, arinmakta gucluk cekiyor.
Cunku disardan sunulmus fazladan duzenli bir sarj/desarj rutini yok.

Siz de bilirsiniz, normalde beyin, her insanda sadece uyku evresinde desarja baslar. Disardan sinyal alimini en aza indirgeyerek gerceklestirir bu evreyi.. Uyku evresi bitiminde, yine yogun cift tarafli sinyal alisverisine gecer.

Bunun rutinin disinda, beyni fazladan rahatlattiginizda daha fazla pozitif elektrik uretirsiniz. Pozitif bakis acisinda, insanlar daha sakin, daha sogukkanli yaklasirlar olaylara.. Eger bu pratigi yakalamissaniz, henuz bilincli olarak bu pratige ulasmamis insanin davranislarina empati ile yaklasirsiniz. Siz de onceden ayni sekilde davranmissinizdir zira..


Aksi takdirde tum insanlar bir sekilde meditasyon yaparlar. Ama cogunluk, bu bilincsizdir. Bir insanin isteyerek hamur yogurmasi, bir baskasinin maket ucak yapmasi, el becerilerine dayali urunler uretme vb..
Sonucta enerjinizi, dikkatinizi bir yone kanalize ederek yogunlasirsiniz.


sevgili neva.. burda bahsettiğiniz şeyler doğrudur.. meditasyonun en hafif etkisi kişiyi biraz relax hale getirip, yaşamı daha katlanılabilir hale getirmesidir.. ve meditasyon hakkında batı dünyası sadece bu kadarına odaklanmıştır ve bunu bilmektedir..

oysa meditasyonun bu etkisi, buzdağının suyun üzerinde görülen küçücük kısmıdır.. ama bunu bilen dünyada çok az insan vardır ve bu durumu bizzat deneyimleyerek yaşamışlardır.. ve bu deneyimleyerek yaşanılan şey sözlerle ifade edilebilecek bir şey değildir.. bunu denyimleyen kişi zaten artık dönüşmüştür ve duygu düşünce bilinç deklarasyonlarıyla bunu dışa vurarak ancak kendini ifade edebilir..

meditasyonu dünyada bir çok insan yapıyor ama nedenini şimdilik tam bilemediğim ama tahmin edebildiğim r nedenlerden ötürü herkes aynı oranda dönüşüme uğramıyor.. bunun bir çok sebebi olabilir, kişinin genetiği, nörokimyasal donanımı, yaşı, yaşadığı coğrafyanın öğretilerden ne oranda kirletildiği vs bir çok sebep olabilir..

Gazali'nin çok sevdiğim bir sözü vardır.. "cevizin kabuğunu kırmadıkça elinizdeki şeyi kabuktan ibaret sanırsınız" der..

bir ceviz düşünün.. cevizin üzerindeki tüm yosunumsu tabakaları temizleseniz de kabuğu kırıp içindeki meyveye ulaşmadığınız sürece ceviz sizin için sert kabuklu bir şeydir..

işte dünya insanlığının çoğu meditasyonu ancak bu düzeyde başarabiliyor.. yani cevizin kabuğunun üzerindeki o yosunumsu şeyleri temizleyince geçici bir rahatlama, kendini güzel hissetme meydana geliyor ve bunun adı meditasyon oluyor..

medistasyonda gerçek trans haline geçmek kolay bir şey değildir.. zaman ve tecrübe ister.. gerçek trans haline geçebilirseniz işte o zaman cevizin kabuğunu aşındırmaya, kırmaya başlarsınız.. bu bile başlı başına bir sorundur.. çünkü o aşındırdığınız kırdığınız şey sizin "bu benim, ben buyum" dediğiniz benliğinizdir, egonuzdur ama sahte bir benliktir o.. ve çok güçlü, çok dirençli, çok sert ve birçok savunma mekanızması olan bir tabakadır, katmandır.. işte o cevizin kabuğudur..

ve meditasyonun deniz altında kalan o devasa buzdağı işte bu kabuğun kırılması işlemini içerir.. yoksa geçici bir rahatlama dediğiniz şey basit bir psikoterapi, biraz alkol alma, bir dostla dertleşme olarak da çözebilirisiniz.. ama burda sadece günlük sıkıntı streslerden bir parça arınıp dönüşüme uğramazsınız ve ertesi gün kaldığınız yerden devam edersiniz..

benim bahsettiğim meditasyonda; bu safbilincimizin üstünü bir ceviz kabuğu gibi örten, kapatan şeyin kırılmasıdır.. o şey de zihin ve onun patronu egodur.. meditasyonun asıl işe yaradığı nokta budur..

bunu başarabildinizmi artık dönüşmüşsünüzdür ve annenizden doğduğunuz andaki o zihinsiz, öğretisiz, benliksiz, tabusuz, meraklı bir çocuğa dönüşürsünüz.. yani ölmeden önce ölmek denen şeyi yaşarsınız, değişim dönüşüm inanılmaz düzeydedir.. isanın ve muhammedin bu konuda çok güzel tesbitleri vardır, görebildiğim kadarıyla..

işte bu dönüşümün yaşandığı evreyi atlatmak çok zordur, kendinizi, kimliğinizi kaybedersiniz, ben neyim, kimim demeye başlarsınız.. çünkü "siz" zannetiğiniz o sahtebenlik parçalanmaktadır.. müthiş bir kaosa girersiniz..

o yüzdendir ki, belli bir yaştan sonra ya da teizm düzeyi bilinçaçıklığı olan insanların meditasyon yapması faydadan çok zarar getirebilir.. kişinin mutlaka desteğe ihtiyacı olacaktır çünkü.. ve meditasyon henüz bilimin ciddi olarak ele aldığı araştırdığı bir konu değildir..

meditasyonun ne olduğu, ne işe yaradığını ancak bunu deneyimleyip yaşamış insanlar aktarabilir şimdilik.. budizmin zen ustaları ve "kısmen de" sufiler bu işi becerebilmektedir, görebildiğim kadarıyla..

karinca
16-08-2010, 13:35
Sayin paslicivi,
Kuran ve Muhammed bu ikisi de bizim icin geldiler. Biz olmasaydik onlarin bir anlami olmayacakti. Yaratanin bize verdigi degerin bir ifadesidir bunlar. O istese bu anlamda, baska bir sekilde de bize ulasirdi. Sekil yer ve zaman olarak böyle taktir etti. Bu durumda biz ne gecmisi ne de gelecegi tam olarak bilemiyoruz. Nicin böyle bir tercih yaptiginin hikmetleri hususunda bize ögrettiginden baska bir sey bilmiyoruz/bilemeyiz.

Bize yakin oldugu kadar uzak olmasa, bizimle konustugundan fazla suskun olmasa kendisine sorardik. Niye? Ama O el-Batin`dir/ez-Zahirdir. Cik isin icinden. Fakat gelene gelirim, gidenden giderim diyor. Gelene geliyor ama önce bagliyor agzini dilini.

Bulundugu durumdan memnun olan insanlar cok etrafimizda. Bes duyu organlarinin algiladiklarina bile lakayd kalan, sifir lastikle, bozuk firenle uzun yola cikanlar cok. Kaldiki ruhun (ben ruh deyim baskasi ne derse desin) derinlikleriyle ilgilenecek zihnindeki cevapsiz sorularin cevabini arayacak. Adamlar zihni tresor haline getirmisler, en azili psikiatristler bile giremez.
Hani bunlara bakinca diyorumki, bu 124 bin ve kitapta anlatilan öteki peygamberlerin yasadiklari dogru. Kendi iclerinden yetisip gelen, cigerini bildikleri kardeslerini büyücülük, yalancilik, bölücülük gibi bir sürü yaftayla reddedip bitirmisler. Direnmisler degisime, olmak istememisler. Bugün kabul etmek zorunda kaldiklarini yarin tahrif etmisler.

Kötüler cogu kez dini ele gecirip kuzu postu altinda kurtluklarini yapmaya devam etmisler. Kabil babasinin cennette yasadiklarini, Seytanin basina gelenleri anlayip nefsine yenik düsmese ve bütün Kabiller bunu yapabilseydiler bugün insanlik ne muhtesem bir sevyede olurdu düsünemiyorum. Kötü yok kötülükle mücadele yok. Bütün enerji iyiye ve iyilere harcansaydi.
Buda´nin, Oguz`un ve Konficyüs gibi daha bircoklarinin peygamber olduklarini okumustum. Kimbilir onlar ne gibi bir direnisle karsilastilar. Inin ögretilerinin en derinliklerine (inebilirseniz, biraktiysalar kötüler geriye, orjinal birseyler) sonunda karsiniza O cikar.
Kötüler, iyilerinde sonunda idare etmek zorunda kaldiklari istedikleri kadar O uydursunlar O bir tanedir.
Bak tabiatin kalan kismina var mi bir tahrif, var mi insanin müdahalesi haricinde kötüye giden? Yok cünkü onlar bizden daha olgun. Köpek köpekliginden memnun, inek inekliginden. Hepsi en iyilerini insana sunup hizmetini yapiyor, karsiligini almadan ölüyorlar. Ne ki; bizi bencil yapan bu denli?
Saygilar...

karinca
16-08-2010, 15:54
Kötüler, iyilerinde sonunda yetinmek zorunda kaldiklari istedikleri kadar O uydursunlar O bir tanedir.

evrensel-insan
17-08-2010, 04:53
Saygideger Karinca;

Ne ki; bizi bencil yapan bu denli?-Karinca-

Insanoglunun kendi kendine hayvandanesinlenerek verdigi, insandisi ve insanlikdisi, bencil, cikarci, ayrimci, guce otoriteye tapan, kendi insanoglu turu ve birini algilatmayan, fark ettirmeyen dogal dusunce ve onun dogal egosu. Yani, INSANOGLUNUN INSANLIGINI SAKLAYAN, ORTEN VE KENDINE KENDISININ VERDIGI, GIYDIGI/GIYDIRDIGI POSTU/ORTUSU/ELBISESI. Ustelik "dogallik" kisvesi altinda.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
17-08-2010, 06:11
Saygideger paslicivi;

Ben, senin dile getirdigin meditasyondan, sunu algiliyorum.

Insanoglu turu ve birinin uzerinde, ona gene kendi turunun verdigi ve kendisine ait olmayan bir elbise var.

Sen, meditasyon olarak bu elbiseyi insanoglundan cikartiyorsun ve tabiri caizse, onun ciplakligina safbilinc diyorsun.

Buraya kadar zaten hem fikiriz. Sorun bundan sonra basliyor.

Birincisi o kisi, elbisesini cikarinca, usuyecektir ve yeniden elbiseye gereksinim duyacaktir. sen ona "elbise giyme, elbisesiz yasa, cunku senin elbisen varolus/norokimyasal yapi" diyorsun. Iyi guzelde, bu kisi, bir insanoglu turu ve yasam ve iliskisini soyutlama yapmadan, monologunu kullanmadan yasayamaz.

Bu durumda ne olacak, bosalmis bir zihin var ortada. Bu zihni ve soyutu,ona kim verecek ve nasil? Varolus mu , ya da norokimyasal yapisi mi verecek?

Yani sen ona "varolusun, norokimyasal yapinin sesini dinle, o ne derse onu yap" mi diyeceksin?, peki ya mesaji gerektigi gibi alamazsa, ya dinledigi sesi, verildigi gibi duymazsa! o zaman ne olacak? Ya tekrar, farkinda e bilincinde olmadan ego elbisesi giymeye baslarsa, bunu kim onleyecek, kim ona hatirlatacak, kim ona yol gosterecek? varolus ve norokimyasal yapi mi?, oyle ise, tekrar basa donduk. Ya mesajlar verildigi gibi alinmazsa?

Kisaca, bilincsiz ve farkindaolmadan, sorgulanmadan, degerlendirmeden, irdelemeden v.s. bosaltilan zihniyet; neyi neden bosalttiginin bilincinde ve farkinda olmadigi icin, tekrar ayni egoyu alacaktir. Cunku, o egoyu, SORGULAYARAK DEGIL; ZIHNINI BOSALTARAK ATMISTIR.

Iste senin ile, benim zihniyet farkim bu. Ben, bilincli, farkindalikli, dogal zihniyetin ve egonun sorgulanarak v.s. sifirlanmasindan bahsederken, sen sadece meditasyon ile, zihin bosaltiminddan bahsediyorsun. Sonucta, bu bosaltim, bilincli, farkindalikli, sorgulanarak yapilmadigindan, tekrar ayni zihniyet kazanilacaktir. Yani kisi, basladigi yere geri donecek ve her zihin bosaltimi, bir kisir dongu olacaktir.

Iste GERIYE BOSALTIMDAKI, bilincin, farkindaligin, sorgulamanin, irdelemenin v.s. onemi de, bosaltilan zihnin yerine, ayni dogal zihniyetin ALINMAMASIDIR.

Bu da birey bilinci ve onun evrensel/insansal duzeyi, yani INSANSAL ZIHNIYET ve insanoglu turu birinin TURSEL SELFIDIR.

Sonucta meditasyon yoluyla bosaltim, kisiye hic bir dusunce, tecrube saglamayacaktir. Cunku, bosaltim BILINCLI VE FARKINDA OLARAK OLMAMISTIR, MEDITASYON YOLUYLA OLMUSTUR.

Sonucta, ha bir kisiyi teslim alarak elbisesini cikarmissin, ha meditasyon yoluyla; ELBISE CIKARILMISTIR, KISI ELBISEYI KENDI CIKARMAMISTIR. Yani, arada meditasyon aracisi, ya da kim/ne onun ustunden cikarmissa (varolus, norokimyasalyapi), o araci vardir. BIRINDE OLAN ARACININ ELIYLE, DIGERINDE OLAN KISININ KENDI ELIYLEDIR. Iste buradaki "kendi" birey bilincidir. Yani, dogal zihniyet ve onun dogal egosunda olmayan bilinc ve farkindalik.

Kisaca elbiseyi giydirende, cikartanda baskasidir. Halbuki, baskasinin giydirdigi elbise, kisinin kendi tarafindan cikartilirsa, kisi o zaman o elbiseyi bir daha giymez.

Eger bu mesaj yeteri kadar algilanirsa, ARACI ve KENDI farkida algilanmis olur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

karinca
17-08-2010, 16:20
Sayin evrensel-insan,
"Insanoglunun kendi kendine hayvandanesinlenerek verdigi, insandisi ve insanlikdisi, bencil, cikarci, ayrimci, guce otoriteye tapan, kendi insanoglu turu ve birini algilatmayan, fark ettirmeyen dogal dusunce ve onun dogal egosu. Yani, INSANOGLUNUN INSANLIGINI SAKLAYAN, ORTEN VE KENDINE KENDISININ VERDIGI, GIYDIGI/GIYDIRDIGI POSTU/ORTUSU/ELBISESI. Ustelik "dogallik" kisvesi altinda." evrensel-insan

Buna belkide insanin hayvan tarafi diyebiliriz. Agac örnegindeki camur-caylak. Ben bunu insanin sonradan icad etme degilde beraberinde getirdigini düsünüyorum.

Kardesim Pazar günleri de calismak zorunda, is biraz agir ve iftar yapmak bile zor oluyor. Ona bir gün olsun izin verdikten sonra evlerine caya gittim. Kücük kizimiz var 1,5 yasina daha girmedi, ama cümle kurabiliyor. 2 ayda bir gördügü amcasini babasindan bile kiskaniyor "amca benim", fakat öyle tatli yapiyorki, insan bencillik filan düsünemiyor. Herkes agzi acik onu seyrediyor.

Yas büyüdükce ya insan bu yönlerini terbiye edecek ya da kendisini gizleyecek. Artik ne sevimli, ne de hosgörü hakediyor.

"Kisaca, bilincsiz ve farkindaolmadan, sorgulanmadan, degerlendirmeden, irdelemeden v.s. bosaltilan zihniyet; neyi neden bosalttiginin bilincinde ve farkinda olmadigi icin, tekrar ayni egoyu alacaktir. Cunku, o egoyu, SORGULAYARAK DEGIL; ZIHNINI BOSALTARAK ATMISTIR."evrensel-insan

Sorgulama, degerlendirme, irdeleme, farkina varma gibi islemleri ben cok karmasik bir kablolu yapiya benzetsem. Her kablonun mutlaka baglanmasi gereken onlarca karsiligi olsa. Bu kablolarin kirmizi, sari ve yesilin tonlarinda renkleri olsa. Zihin süzgecinden gecirdiginiz her enerji yüklü kabloyu bir ötekine ulamak zorundasiniz.
-Acikta birakamiyorsunuz, serserinin ne yapacagi belli degil, bütün sistemi yakabilir,
Götürüp bir yere bagliyorsunuz,
-Yanlis bagladiginizda ya sigortalari attiriyor
-Ya simdilik sessiz kaliyor ilerde baska bir durumda sigortayi attiriyor,
-Ya yanlis islevler meydana getirtiyor, bir seyi acacak yerde kapiyor,
Uzatilabilir kirmizi koyulastikca tehlike, yesil koyulastikca olumluluk artsin.
Bu isleri bilen uzman birine/birilerine ihtiyacimiz var.
Bu gün bizce dogru buldugumuz bir yere götürüp bagladik, yarin ardindan gelen kablo acikta kaldi? Hangi konuyu ne sekilde irdeleyecek, sonra götürüp onu nereye baglayacagiz ki, tatmin olalim. Ve tatmin olmus/olma yolundaki bu karinca hem kendisi hem cevresine faydali olsun. Yasarken tekamül etsin.
Saygilar...

evrensel-insan
17-08-2010, 21:54
Saygideger Karinca;

Ben bunu insanin sonradan icad etme degilde beraberinde getirdigini düsünüyorum. -Karinca-


Yorum ve goruslerin, icin tesekkurler. Yalniz, yukaridaki cumlende yer alan ve koyulastirdigim kismi, ben ne algiladigimi dile getirmeden once, aciklar misin? Cunku, insanoglunun hem hayvansal yonu, hem de insansal yonu; dogal zihniyet, insansal zihniyet ve "bencil" ego, tursel self farklarini algilamak acisindan cok onemli.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
18-08-2010, 05:27
Ben, senin dile getirdigin meditasyondan, sunu algiliyorum.

Insanoglu turu ve birinin uzerinde, ona gene kendi turunun verdigi ve kendisine ait olmayan bir elbise var.

Sen, meditasyon olarak bu elbiseyi insanoglundan cikartiyorsun ve tabiri caizse, onun ciplakligina safbilinc diyorsun.

Buraya kadar zaten hem fikiriz. Sorun bundan sonra basliyor.

Birincisi o kisi, elbisesini cikarinca, usuyecektir ve yeniden elbiseye gereksinim duyacaktir. sen ona "elbise giyme, elbisesiz yasa, cunku senin elbisen varolus/norokimyasal yapi" diyorsun. Iyi guzelde, bu kisi, bir insanoglu turu ve yasam ve iliskisini soyutlama yapmadan, monologunu kullanmadan yasayamaz.

Bu durumda ne olacak, bosalmis bir zihin var ortada. Bu zihni ve soyutu,ona kim verecek ve nasil? Varolus mu , ya da norokimyasal yapisi mi verecek?

Yani sen ona "varolusun, norokimyasal yapinin sesini dinle, o ne derse onu yap" mi diyeceksin?, peki ya mesaji gerektigi gibi alamazsa, ya dinledigi sesi, verildigi gibi duymazsa! o zaman ne olacak? Ya tekrar, farkinda e bilincinde olmadan ego elbisesi giymeye baslarsa, bunu kim onleyecek, kim ona hatirlatacak, kim ona yol gosterecek? varolus ve norokimyasal yapi mi?, oyle ise, tekrar basa donduk. Ya mesajlar verildigi gibi alinmazsa?


sevgili e.i..

daha önce açıklamıştım, zihin boşaltılmıyor..

çocuk doğuyor.. mutlu, meraklı, anda yaşayan, benliksiz, işte bu safbilinç..

daha sonra ataları ona bir takım şeyler öğretip bir "veri tabanı" oluşturuyorlar..

bu veri tabanında 2 çeşit veri var 1.bilgi 2.öğreti(nonbilgi)..

bu veri tabanı yüklenmesi beynin gelişimi esnasında yani bebeğin çocukluktan yetişkinliğe geçiş döneminde oluyor..

bebeğin beyninin olgunlaşması esnasında verildiği için, kişi yetişkin yaşa gelene kadar bu aktarılan veri tabanındaki bilgi+öğreti birlikteliği çocuğun hücrelerine atomlarına elektronlarına kadar işleniyor.. adeta bir hamurun mayalanması görevi görüyor.. ve kişi bu veri tabanında yaşıyor ve yaşamını bu veri tabanındaki bilgi+öğreti karışımından aldığı komutlarla yaşamını yönlendirip kararlar alıyor..

ve veri tabanındaki bilgi+öğreti karışımındaki şeyde neyin bilgi neyin öğreti olduğunu ayıramıyor.. yani bilmek ile inanmak arasındaki farkın farkındalığı ortadan kalkıyor..

yani bir çocuğa hem 2 artı 2 eşittir 4 öğretiliyor.. hem de varoluşun ne olduğu konusunda hazır paket program(din) öğretiliyor..

yetişkin yaşa gelen insan bu ikisini ayıramıyor, aritmetik işleminin gerçekliğiyle kendine öğretilen dinin gerçekliğini eşit oranda algılıyor..

o yüzdendir kişi hangi zaman ve coğrafyada dünyaya geldiyse ona yüklenen kendi dini inancını 2 artı 2 eşittir 4 gibi algılayıp yaşıyor ve yaşam karalarını ona göre alıyor..

yani kişi;

2 artı 2 nin 4 ettiğinden ne kadar eminse

dini inancınından da o kadar emin bir şekilde yaşıyor..

işte bu durum kişinin bir rüyada yaşamasına neden oluyor.. bugün dünyanın neresine gidersen git inançlı bir insan (teizm düzeyi bilinaçaçıklığı) dininden adı gibi, 2artı2 eşittir 4 gibi emindir.. git bir museviyle konuş, bir budistle konuş, bir hinduyla konuş, bir müslümanla konuş, bir hristiyanla konuş sonuç değişmez.. hepsi inancından adı gibi emindir, sorgulamaya bile gerek duymaz ve yaşamında aldığı kararlar bu dinin öğretileri yönündedir ve yaşama bu şekilde bakarlar.. teizm düzeyi bilinçaçıklığı(beyin nörokimyası) değişmediği sürece bu kişi böyle yaşamaya mahkumdur, yapacak hiçbir şey yoktur..

bir musevi için; tanrı vardır ve tektir ve tek bir elçisi vardır o da musa'dır.. ve ölüm sonrası cennet cehenem diye yaşamın devamı vardır..

bir budist için; tanrı anlamsızıdr, Budha bu dünyay gelmiş en kutsal insandır ve ölümden sonra yeniden doğumlar vardır..

bir hristiyan/isevi için isa tanrının oğludur/kendisidir ve ölümden sonra cennet cehennem diye yaşam vardır..

bir hindu için çok tanrılar vardır, ölüm sonrası karma yaşam vardır

bir müslüman için allah vardır tektir, muhammed onun son peygamberidir ve ölüm sonrası cennet cehennem yaşamı vardır..

teizm düzeyi açıklığında yaşayan biri için bu yukarda saydığım öğretiler bir inanç değil bir bilgidir.. çünkü kişi çok derin bir uykuda rüya görmektedir ve uyanmadığı sürece gördüğü şeyin bir rüya olduğunu algılayamz bir insan..

işte bu bilgi ve öğreti veri bankasında(zihinde) ikisini biribirinden ayıramayan insanı yöneten, karar aldıran bir "benlik" vardır ve kişiyi o benlik yönetir.. onun adı "ego"dur, işte o "sahte bir benlik"tir..

meditasyon yaptığın zaman bu veri tabanını (zihni) silmiyorsun, boşaltımıyorsun.. meditasyon bu veri tabanını(zihni) yöneten egoyu, sahtebenliği öldürüyor, yokediyor..

ve ego ölüp ortadan kalkınca bu veri tabanındaki bilgi ve öğreti ayrımı çok net bir şekilde ortaya çıkıyor.. çünkü ego yokolunca ortaya özbenlik otomatikman çıkıyor.. ve artık neyin bilgi neyin öğreti olduğunu kavrayıp o derin uykudan uyanıyorsun.. yani bilmek ve inanmak arasındaki farkın farkındalığına varıyorsun..

kendimden örnek vererek açıklayayım..

bana çocukluğumda okuldaki bilgi lerle beraber ailem ve toplum tarafından islam(öğreti) yüklendi.. ben belli bir yaşıma kadar okulda öğrendiğim bilgiyle ailemden öğrendiğim islamın arasındaki farkı algılayacak nörokimyasal donanıma/olgunluğa sahip olmadığım için benim için her ikisi de gerçeklikti.. yani okuldaki bilgiler ve islam öğretisi..

ben meditasyon yaptığım için bu bilgi ve öğretileri boşaltmadım, silmedim.. yani hala öğrendiğim bilgi ve öğretiler(islam) veri tabanımda(zihnimde) olduğu gibi duruyor..

ama meditasyon yaptığım için egoyu öldürüp bilgiyle öğretiyi ayırabildim.. bilginin gerçeklik öğretinin bir inanç/rüya olduğunu farkedebildim.. şayet ben çocukluğumda oyun diye yaptığım meditasyonu yapmamış olsaydım bugün karşınızda bir müslüman olarak bulunacaktım..

meditasyon; doğada ham/karışık halde bulunan altını ateşten geçirerek saflaştırma işlemi gibidir.. saflaşmış altın artık tekrar kirlenmez, hamlaşmaz.. altın artık çamura da düşse altındır ve değerinden ve niteliğinden bir şey kaybetmez..

meditasyon da; ataları tarafından öğretilerle kirletilmiş ve ham halde bulunan insanın ateşten geçmesi olayıdır.. ateş ne kadar sıcak ve uzunsa altın o kadar saflaşır.. o yüzden yaşamdaki acılarımız, psikolojik travmalarımız bizi saflaştırır.. bir meditasyon görevi görür..

umarı bu yazımda meditasyonun ne işe yaradığını ve ne kadar önemli bir zihin/bilinç ilacı olduğunu aktarabilmişimdir..

paslıçivi
18-08-2010, 06:19
...................

paslıçivi
18-08-2010, 07:30
Sayin paslicivi,
Kuran ve Muhammed bu ikisi de bizim icin geldiler. Biz olmasaydik onlarin bir anlami olmayacakti. Yaratanin bize verdigi degerin bir ifadesidir bunlar. O istese bu anlamda, baska bir sekilde de bize ulasirdi. Sekil yer ve zaman olarak böyle taktir etti. Bu durumda biz ne gecmisi ne de gelecegi tam olarak bilemiyoruz. Nicin böyle bir tercih yaptiginin hikmetleri hususunda bize ögrettiginden baska bir sey bilmiyoruz/bilemeyiz.

Bize yakin oldugu kadar uzak olmasa, bizimle konustugundan fazla suskun olmasa kendisine sorardik. Niye? Ama O el-Batin`dir/ez-Zahirdir. Cik isin icinden. Fakat gelene gelirim, gidenden giderim diyor. Gelene geliyor ama önce bagliyor agzini dilini.

Bulundugu durumdan memnun olan insanlar cok etrafimizda. Bes duyu organlarinin algiladiklarina bile lakayd kalan, sifir lastikle, bozuk firenle uzun yola cikanlar cok. Kaldiki ruhun (ben ruh deyim baskasi ne derse desin) derinlikleriyle ilgilenecek zihnindeki cevapsiz sorularin cevabini arayacak. Adamlar zihni tresor haline getirmisler, en azili psikiatristler bile giremez.
Hani bunlara bakinca diyorumki, bu 124 bin ve kitapta anlatilan öteki peygamberlerin yasadiklari dogru. Kendi iclerinden yetisip gelen, cigerini bildikleri kardeslerini büyücülük, yalancilik, bölücülük gibi bir sürü yaftayla reddedip bitirmisler. Direnmisler degisime, olmak istememisler. Bugün kabul etmek zorunda kaldiklarini yarin tahrif etmisler.

Kötüler cogu kez dini ele gecirip kuzu postu altinda kurtluklarini yapmaya devam etmisler. Kabil babasinin cennette yasadiklarini, Seytanin basina gelenleri anlayip nefsine yenik düsmese ve bütün Kabiller bunu yapabilseydiler bugün insanlik ne muhtesem bir sevyede olurdu düsünemiyorum. Kötü yok kötülükle mücadele yok. Bütün enerji iyiye ve iyilere harcansaydi.
Buda´nin, Oguz`un ve Konficyüs gibi daha bircoklarinin peygamber olduklarini okumustum. Kimbilir onlar ne gibi bir direnisle karsilastilar. Inin ögretilerinin en derinliklerine (inebilirseniz, biraktiysalar kötüler geriye, orjinal birseyler) sonunda karsiniza O cikar.
Kötüler, iyilerinde sonunda idare etmek zorunda kaldiklari istedikleri kadar O uydursunlar O bir tanedir.
Bak tabiatin kalan kismina var mi bir tahrif, var mi insanin müdahalesi haricinde kötüye giden? Yok cünkü onlar bizden daha olgun. Köpek köpekliginden memnun, inek inekliginden. Hepsi en iyilerini insana sunup hizmetini yapiyor, karsiligini almadan ölüyorlar. Ne ki; bizi bencil yapan bu denli?
Saygilar...



sevgili karınca..

sizin bilincinize yansıyan varlık/evrenin oluşturduğu "?" boşluğu/bilinemezliği yukarda alıntıladığım "O" dolduruyor.. buna kimse bir şey diyemez.. siz bir insansınız ve varlığa böyle bir içerik/anlam verip tatmin oluyorsanız bu tamamen sizi bağlar.. ve yaşam sizin yaşamınız, biz sadece varlığa verdiğiniz anlama içeriğe saygı duyarız..

ama sizin "O" ya saygı duyduğumuz gibi yine bir insan olan ve ineği, fareyi, putu, maymunu kutsal sayana da, çok tanrıya inanana da, tanrısızlığı kabul edene de, ölüm sonrası cennet cehennemi kabul edene de, çoklu yaşamı, reenkarnasyonu, karma yaşamı, yeniden doğumları kabul edene de, sataniste de, ateisti de deiste de, kısaca kendisine yansıyan varlığa bir anlam/içerik vermek zorunda olup bilincindeki boşluğu doldurmak zorunda olan tüm insanlara saygı duyarız..

duyduğumuz saygı inancını kabulettiğimizden değil, karşımızdaki kişinin bir insan olmasındadır.. ve bu anlamı vermek zorunda olmasından dolayıdır.. çünkü bu konuda çaresizdir.. yaşama anlam verilmeden yaşayacak düzeye henüz evrimleşemedik çünkü..

siz bilincinize yansıyan varlığa verdiğiniz "O" içeriğiyle tatmin içindeyseniz, ne mutlu size.. gidin yaşamınızı inancınız doğrultusnda ıskalamadan bir güzel yaşayın derim..

evrensel-insan
18-08-2010, 21:47
Saygideger paslicivi;

Konu meditasyon olarak algilanmistir. tek "sorun" insanoglu turu ve biri yerine, varolusa/norokimyasal yapiya, insanoglu turu ve birini teslim etmen.

Bu da kim sorusuna cevap verememenden kaynaklaniyor.

Norokimyasal yapi/varolusun varlik nedeni nedir?
Ya da, norokimyasalyapi/varolus, neden var?
Norokimyasalyapi/varolusun kendilerinin nedeni nedir?
Varolus, ne midir? kim midir?
Kimin sifatiyla varolus nedir/bilinmezdir/gizemdir?

Ne, kendisini ortaya koyamaz, neyi kim ortaya koyar. Ne, kimin ozelliklerini tasir.

Sorulara ne olarak degil, kim olarak bak.


Saygilarimla;
evrensel-insan

karinca
19-08-2010, 03:43
Saygideger Karinca;

Ben bunu insanin sonradan icad etme degilde beraberinde getirdigini düsünüyorum. -Karinca-


Yorum ve goruslerin, icin tesekkurler. Yalniz, yukaridaki cumlende yer alan ve koyulastirdigim kismi, ben ne algiladigimi dile getirmeden once, aciklar misin? Cunku, insanoglunun hem hayvansal yonu, hem de insansal yonu; dogal zihniyet, insansal zihniyet ve "bencil" ego, tursel self farklarini algilamak acisindan cok onemli.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayin evrensel-insan,
Insanlar kablolariyla doguyor. Belki birbirine cok yakin renklerin hepsi ortalama bir enerjiyle bir yere bagli olarak. Bir cogu kisisel gelisme, yas ve cevre gibi etkenlerle degisik sekil/zamanlarda ortaya cikiyor. Hayatin sürdürüldügü toplumun standarti icin gerekli baglantilar toplumun birimleri tarafindan büyük ölcüde hallediliyor.
Hayvani yön de tipki insani yön gibi olmazsa olmazi insanin. Ilk düzen zaman icerisinde degistirilmeli cünkü gelen enerjinin miktari degisiyor.
Bunlar kablolarin her halükarda dogru yere dogru miktarda enerjiyle baglanmasi sonucu düzene giriyor.
Bu cok kolay bir is degil. Yanlislar enerjiye daha istekli. Bu cok karmasik yapida insan kolayca kabloyu yanlis yere baglayip/yanlis enerjiyle güzel olduguna da inanabiliyor.
Bence en önemli ve ilk is kisinin baglantiyi dogru yapmak husunda iyi niyet tasimasi, güzelliklere odaklanmasi gerekiyor. Bu cok cetin bir is. Sonucta bütün zaaflarindan arinmasi, acilarinin ve köleliklerinin sona ermesi, kainat mekanizmasina bagli olmayan ruhun ana kaynagiyla ve kurabilenlerle baglantisini kurarak, ölmeden sonsuz yasama gecmesinin mümkün olmasi. Bunu yalniz ve kilavuzsuz yapmak imkansiz. Size ayna ve isik tutacak bu tekamülünüzde size sizden daha yakin dosta ihtiyaciniz var. Arada caninizi yakacak, fazlaliklarinizi kesip alacak. Bütün bunlar olurken hayat normal bir sevyede yasanacak insanlar sizdeki degisimi mümkün mertebe farketmeyecekler. Bu bir hal isidir. Hal baslayinca dil lal olacak. Yunus imzasi tasiyan bir cok siir aslinda baska ariflere ait. Yasadigi olagan üstü hallerin sonucu olan bir cok sanati baskalarinin imzasiyla cikariyorlarki kendi nefisleri ön plana cikmasin. Arifler kendisine has özellikleri asla bozmaz aksine onu en güzel hale getirmek icin caba sarfederler. Hic biri Yunus olmaya calismaz, kendisinin en iyisi olmaya calisir. Bu yüzden onlar hangi siirin Yunusa ait oldugunu görebilirler. Her eser aslinda sahibinin imzasini tasir.
Saygilar...

karinca
19-08-2010, 03:50
Sayin paslicivi,
Konuyu sulandirdigimi düsümeye basladim, lütfen beni uyarin sayet böyle bir seyi siz de düsünüyorsaniz.
Saygilar...

evrensel-insan
19-08-2010, 04:01
Saygideger Karinca;

Konuyu sulandirdigimi düsümeye basladim,-karinca-

Neden boyle bir hisse/duyguya kapildigini sorabilir miyim?, ya da ne sana boyle bir his/duygu verdi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-08-2010, 06:13
sevgili insanoğlu türü ve biri:)

tek "sorun" insanoglu turu ve biri yerine, varolusa/norokimyasal yapiya, insanoglu turu ve birini teslim etmen.


bu niçin bir "sorun" sence?

Bu da kim sorusuna "cevap verememen"den kaynaklaniyor.


"cevap verememek" dediğin şeye ben "bilmiyorum" diyorum

Norokimyasal yapi/varolusun varlik nedeni nedir?


bilmiyorum..

Ya da, norokimyasalyapi/varolus, neden var?


bilmiyorum..

Norokimyasalyapi/varolusun kendilerinin nedeni nedir?


bilmiyorum..

Varolus, ne midir? kim midir?

bilmiyorum..

Kimin sifatiyla varolus nedir/bilinmezdir/gizemdir?


bir insan olan ben paslıçivi sıfatıyla..

Ne, kendisini ortaya koyamaz, neyi kim ortaya koyar. Ne, kimin ozelliklerini tasir.

ne kendini ortaya koyamaz, doğrudur.. bir hayvanın kendisi ortada olduğu halde kendisini ortaya koyamaması gibidir..yani bir hayvan "ben varım" diyemez.. hayvan bir ayna ya da durgun bir suya baktığında kendisi, kendi duyu organlarına ve dolayısıyla bilincine yansır ve "var"layıp tepki verir.. işte o zaman bu hayvan kendisini ilkel bir şekilde ortaya koymuştur..

tüm varlık/evren bir olgudur ama bunu ortaya koyacak, yansıtacak bir aynaya ihitiyaç vardır.. bu ayna olmadığı sürece varlık/evren ne "var"lanabilir ne "yok"lanabilir.. işte bunu yansıtıp "var" layan da insan dediğimiz canlı türü ve onun bilincidir.. yani burda ihtiyaç duyulan "ayna" insan bilincidir..

insan ve dolayısıyla bilinci yoksa; varlık/evrenin yansıyabileceği bir ayna olmadığı için "var"lanamaz.. insandışı müstakil varlıklarla da bir diyalog/iletişim içinde olamadığımız için onlar varlık/evreni kendi bilinçlerine nasıl yansıyıp "var"layıp "varlama"dıkları konusunda bir bilgi/fikir sahibi değiliz..

şimdilik sadece insanalar arası bir iletişim olduğu için varlığı/evreni "var"layan sadece ve sadece insanbilincidir.. ve varlık, insanbilincinin ona/varlığa verdiği özellikleri taşır..

sevgili e.i... senin ısrarla üstünde durup vurguladığın tüm bunlar bana nasıl bir farkındalık kazandırmalı? bu yukardaki senin soruların ve benim cevaplarım bana niçin bir şey kazandırmıyor?

ben embesil miyim, idiyotmuyum yoksa turfandalık salatalık mıyım?:)

paslıçivi
19-08-2010, 06:24
Sayin paslicivi,
Konuyu sulandirdigimi düsümeye basladim, lütfen beni uyarin sayet böyle bir seyi siz de düsünüyorsaniz.
Saygilar...


sevgili karınca.. bu forum herkese açık ve bir takım kuralları var.. bu kuralları çiğnemediğiniz sürece istediğiniz kadar sulandırabilirsiniz.. hatta bu işe ben de memnuniyetle katkıda bulunmaya hazırım..

yaşanması gereken bir hayatımız var, bunu ne kadar neşe ve keyif içinde zamandan koparak, kahkahayı basarak yaşarsak o kadar kazançlıyızdır diye düşünüyorum..

ciddiyet beni çok sıkar, zaten özel yaşamımda bir dakika bile ciddi olamam.. her an bir fırlamalık/serserilik yapmaya hazırımdır ve yaparım da..

yaşam; geçip giden "an"ların bir dizilimidir, bir süreçtir.. bu "an"ları ıskalamadığınız sürece yaşadığınız hissedersiniz.. geçen her "an" geriye dönmemek üzere sonsuzlukta kaybolup gider çünkü..

site/forum ana kurallarına uyduğunuz sürece burada ayı bile oynatsanız benim bir şikeyetim olmaz.. içiniz, yüreğiniz rahat olsun..

evrensel-insan
19-08-2010, 06:34
Saygideger paslicivi;

sevgili e.i... senin ısrarla üstünde durup vurguladığın tüm bunlar bana nasıl bir farkındalık kazandırmalı? bu yukardaki senin soruların ve benim cevaplarım bana niçin bir şey kazandırmıyor?-paslicivi-

Soru ve cevaplarini, KIM OLARAK DEGIL DE, NE OLARAK SORMAN VE CEVAPLAMAN. Dolayisiyle, kimi ne olarak ortaya koyup, kiminin kim oldugunu "bilinemez" kilman.

Uc cesit kim vardir.

Tanri, ya da herbir/herturlu yaratici
Seyin kendisi
Insanoglu turu ve biri.

Birincisi idealizm, ikincisi (seninkisi) hylotheism.

Evrensel'in Kosesi' ndeki son yaziyi oku.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-08-2010, 07:15
Uc cesit kim vardir.

Tanri, ya da herbir/herturlu yaratici
Seyin kendisi
Insanoglu turu ve biri.

Birincisi idealizm, ikincisi (seninkisi) hylotheism.



ikincisi seninkisi diyorsun da; ben varlığı ortaya koyanın insanoğlu bilinci olduğunu dile getirdim zaten..

şeyin kendisi, kendi kendini ortaya koyamaz, bu konuda hemfikiriz..

burayı biraz az içtersen..

evrensel-insan
19-08-2010, 07:27
Saygidegerpaslicivi;

şeyin kendisi, kendi kendini ortaya koyamaz, bu konuda hemfikiriz-paslicivi-

Peki neden,

tek "sorun" insanoglu turu ve biri yerine, varolusa/norokimyasal yapiya, insanoglu turu ve birini teslim etmen. -e.i.-

Yukaridaki cumlemi uyguluyorsun. Senin cumlen ile dusunce olarak celiskiye dusuyorsun. Gerci, bu senin icin zaten sorun olmadigindan uyguluyorsun, ama; bu senin dusunceni KIM sorusuna cevap olarak, varolusun/norokimyasal yapinin kendisi yapiyor, bilinmezligi, gizemliligi, sirliligi da, senin dusunceni " agnostic teizm" yapiyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-08-2010, 07:39
Saygidegerpaslicivi;

şeyin kendisi, kendi kendini ortaya koyamaz, bu konuda hemfikiriz-paslicivi-

Peki neden,

tek "sorun" insanoglu turu ve biri yerine, varolusa/norokimyasal yapiya, insanoglu turu ve birini teslim etmen. -e.i.-

Yukaridaki cumlemi uyguluyorsun. Senin cumlen ile dusunce olarak celiskiye dusuyorsun. Gerci, bu senin icin zaten sorun olmadigindan uyguluyorsun, ama; bu senin dusunceni KIM sorusuna cevap olarak, varolusun/norokimyasal yapinin kendisi yapiyor, bilinmezligi, gizemliligi, sirliligi da, senin dusunceni " agnostic teizm" yapiyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

senin için neden "sorun" sevgili e.i.. bunu niçin bir "sorun" olarak algılıyorsun.. ben burayı bir türlü anlayamadım..

biz insanoğlu henüz zamansal ve mekansal olarak sınırlarını çizemediğimiz ve dolayısıyla mutlak 1 olarak ortaya koyamadığımız bu varoluşun/bütünün bir parçasıyız..

biz varoluşu değil, varoluş bizi yönlendiriyor..

burdaki "sorun" nedir?

evrensel-insan
19-08-2010, 07:42
Saygideger paslicivi;

Bak soyle iki ornek vereyim. Meditasyon ile, uzerindeki elbiseyi dusunce olarak cikartiyorsun, ama; ayni elbiseyi ayni zihniyetle ters cevirip tekrar giyiyorsun.

Ya da, boyunduruk tutsakliginin, dusunce olarak tutsakligindan kurtuluyorsun, ama; zihniyetinin, boyundurugu boynundan cikarip atmiyorsun.

Ya da materyalizm, kim sorusunu algilayamadigi icin, maddeyi yani kendisini bilincsiz olarak tanrilastiriyor, (hylotheism), sen de, bilinci olarak ama farkinda olmadan, materyalizmin maddesinin bir cesidi olan, varolus/norokimyasal yapiya "bilinemez, sir, gizem" teslimiyetiyle, kim sorusunun cevabini veriyorsun(hylotheism). hylotheism, bir cesit diyalektik monizm olan panteizmdir. Panenteizm degil, cunku panenteizm monizm degil; dualizmdir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-08-2010, 07:59
sevgili e.i.. tamam da sorun ne? beni az çok tanıyorsun artık.. benim varoluşa, insnoğluna, insanlarası ilişkiye, yaşama bakışımdaki "sorun" nedir?

bunu net olarak cevaplamanı istiyorum..

bu arada paraya kıyıp kendine bir tane türkçe klavyeli bilgisiyar alsan iyi olacak ya da ayarlardan klavyeni "türkçe Q" olarak değiştir.. "şık" kelimesi mübarek bu ramazanda orucumuzu bozacak anlamda çıkıyor..

evrensel-insan
19-08-2010, 08:04
Saygideger paslicivi;

Senin acindan bir sorun yok. Ama benim dogal zihniyet ve dogal egoyu ortaya koymam acisindan sorun var.

Bu sorunda benim algima gore sende; Tanridan degil, tanrisal dusuncenin, olumlu/olumsuzundan degil, ama; bilinc altinda olan TANRISAL ZIHNIYETTEN KAYNAKLANIYOR.:behindsofa:

Ama, dedim ya, sorun gorebilen, algilayabilen, sorgulayan, ve icinde bulundugu dusunceden rahatsizlik duyan ve zarar goren icin vardir.:smow:

Senin icin boyle bir durum olmadigindan da, senin adina, bir sorun yok. Cunku bunun sana mutlak mutluluk verdigine kendini inandirmissin. :wof:

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
19-08-2010, 08:14
sevgili e.i..

senin bulunduğun bilinç seviyesi bende olduğu gibi "varlığı anlamdırmadaki kaosu" geçmiş ve "insan temelli" bilince ulaşmışsın..

ama ben bu konuyu/bilinci de aşabilirsek "can temelli" bilince geçmek istiyorum aslında..

insana ve onun herşeyine saygı duyup olduğu gibi kabullenmem niçin hala bir sorun teşkil ediyor senin adına, anlayabilmiş değilim..

ya da sen anlatabilmiş değilsin..

klavye hakkında yorum yapmadın, londrada çok mu pahalı bilgisayarlar.. senin oğlan bu ayarlardan "türkçe Q" ayarını yapar diye düşünüyorum..

evrensel-insan
19-08-2010, 08:25
Saygideger paslicivi;

ama ben bu konuyu/bilinci de aşabilirsek "can temelli" bilince geçmek istiyorum aslında-paslicivi-

Nedir bu "can temelli bilinc?"

Benim acimdan konu; dogal zihniyetin her turlu dogal ego ortusunden, elbisesinden arinmak. Buna TANRISAL ZIHNIYETTE DAHIL. Genelde, zihniyet, dusunce gibi, bilincte degil; bilinc altindadir. Oyuzden dusunce de bosalimi, disaridan kahkaha atmayi belki yaskalayabilirsin ama; bilinc altina yerlesmis INANCSAL ZIHNIYETTEN KURTULMAK, ancak bilincli, farkindalikli kisinin bu zihniyetin ustune gitmesiyle olur.

Iste bu sahte insandisi dogal zihniyetin, her turlu bilinc alti temizligini saglayacak olan, INSANSAL ZIHNIYET VE ONUN SELFININ (BIREYININ) TUR BUTUNLUGUDUR.

O yuzden sen beni bosgec, hazir yakalamissin, mutlak mutlulugu ve buna kendini inandirmissin, teslim olmanin bir anlami kalmiyor. Cunku, boyundurugu hissetmiyorsun. Birak o da boynunda kalsin, mutlak mutlulugunu bozma.:pray2:

Saygilarimla;
evrnsel-insan

paslıçivi
20-08-2010, 05:17
Nedir bu "can temelli bilinc?"

sevgili e.i..

1-biliyorsun ki dünya insanlığı kendi bilincine yansıyan "varlığa anlam/içerik verme temeli" bir bilinçaçıklığında yaşıyor..

2-bu bilinç düzeyinin bir üstünde senin benim ve daha 1-2 arkadaşın durumu olan insan temelli bilinç düzeyi vardır.. varlıklar içerisinde insanı üst kategoriye yerleştirir..


3-bu aşamdan sonra da "can temelli" bilinç düzeyi gelir.. insanın da içinde olduğu insan, hayvan ve bitkiler dediğimiz "canlı" müstakil varlıkları üst kademeye taşıma bilincidir.. yani insanoğlunun "ben/insan" merkezli egoizminden bir parça daha arınarak diğer canlılara da insan kadar değer verme bilincidir..

ama şu an bunu kiminle niçin konuşacağım konusunda da henüz emin değilim..

evrensel-insan
20-08-2010, 06:09
Saygideger paslicivi;

Insansal zihniyet zaten ucuncuyu bunyesinde tasir. Cunku birey bilinci olarak kendi birine ne kasdar onem ve deger veriyorsa, bilirki; yeryuzundeki her cesit bir de bu dunyaya yasamak icin geliyor ve onlarin biri de, kendi biri kadar, degerlidir.

Zaten, birincisi, birey bilinci alinmadan, insansal zihniyet mumkun degildir. Ikincisi, bu birey bilinci, sadece bireye ait bir bilinc degil; ayni zamanda her turlu birin de farkindaligidir. Siar da, "yasamak icin oldurmek" degil, "guclu olan ayakta kalir", degil, "gen bencildir" degil; YASAMAK VE YASATMAKTIR. Iste bu zaten bireyin hem kendi turunun bilinc duzeyi, hem de diger birlerin ve turlerinin farkindaligidir.

Cunku epistemolojik olarak bir tek insan turu ve biri vardir soyutlayarak, yasam ve iliski kuran. Iste bu yasam ve iliski, uzerinde, bunyesinde yasam suren her bir parcayi ve de mekani evren olarak kapsar.

Ama, maalesef; henuz insanoglu biri, birak tur butunlugunu algilamayi, henuz dogal zihniyet ve dogal egosu ve de bunun yapilanis ve isleyisi ile, kendi tur ve bir varligindan, yasamdan bir haberdir.

Bu durum, insanoglu turu ve birini, bilincsiz ve bilincalti yonlenim ve yaptirim ile, hayvandan, daha vahsi yapar. En azindan hayvan; etik ve metafizik degerler icin oldurmez, iskence, soykirim, katliam yapmaz, ezmez, somurmez, alay etmez, kucuk gormez v.s., yani insanoglunun dusunce ve davranista zihniyet olarak, insanlasamamasindan kaynaklanan, psikoloji olgusu yasamaz.

Oyuzden gunumuz, insanoglu turu, hayvandan her yonuyle daha vahsi/canavardir ve bu bilincli ve farkindalikli bir dusunce ve davranis degildir. Sadece dogumdan itibaren verilen, bilinc altinin verilen temelinde yonlenmesi ve yaptirimidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
20-08-2010, 06:24
Siar da, "yasamak icin oldurmek" degil, "guclu olan ayakta kalir", degil, "gen bencildir" degil; YASAMAK VE YASATMAKTIR.

sevgili e.i..

benim de konuşmak istediğim konu bu.. bu konuyu derinlemesine incelediğimizde çok farklı algılar gelişecektir.. benden bugünlük bu kadar..

sen istersen bu alıntıyı biraz aç, ben yarın yazmaya başlarım..

evrensel-insan
20-08-2010, 06:35
Saygideger paslicivi;

Herseyden once buna "can temelli" den ziyade, "yasam temelli" demek; daha uygun olur. Cunku canin algisi soyuttur ve herkesce farki iceriklendirilebilir ve anlamlandirilabilir. Ama yasam bellidir. Mustakil var olarak dogan varligin; insiyatifi olmadigi, dogumu ve yasayamayacagi olumu (olmek) arasindaki surectir, yasam. Ustelik birin algisi olarak, dogumsuz ve olumsuzdur (olmek). Yasayanin insiyatifinde, kontrolunde, yonlendirim ve yonetiminde olabilecek tek gercek olgudur, yasam.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
20-08-2010, 06:54
Saygideger paslicivi;

Yasam temeli icin, daha oncede degindigim gibi her yonuyle baska bir kulvarin, INSAN KULVARININ, dilinin, felsefesinin, bilim dallarinin ve biliminin, algisinin, dusuncesinin, yansitmasinin, kavraminin v.s. tamamen ve yeni bastan yenilenmesi ve yepyeni bir SOYUTLAMA YETISI gerekir.

Cunku mevcut olan insanoglunun yapilandirdigi ve islerlige sundugu soyutlama koken ve temelleri, sadece insandisina ve insanlikdisina hizmet eder. Sonlandirici, noktalayici, sabitleyici, sahiplenici, ayrimci, cikarci, bencil, emirsel, baskici, zorlayici v.s. icerik, anlam, yonlendirim ve yaptirim tasir.

Eger hatirlarsan, ben bunun dil, yani iletim, iletisim, dialog v.s. kismina daha once seninle, "Hodri Meydan" daki, "birebir" mesajlasmamizda deginmistim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

karinca
21-08-2010, 03:12
Saygideger paslicivi;

Yasam temeli icin, daha oncede degindigim gibi her yonuyle baska bir kulvarin, INSAN KULVARININ, dilinin, felsefesinin, bilim dallarinin ve biliminin, algisinin, dusuncesinin, yansitmasinin, kavraminin v.s. tamamen ve yeni bastan yenilenmesi ve yepyeni bir SOYUTLAMA YETISI gerekir.

Cunku mevcut olan insanoglunun yapilandirdigi ve islerlige sundugu soyutlama koken ve temelleri, sadece insandisina ve insanlikdisina hizmet eder. Sonlandirici, noktalayici, sabitleyici, sahiplenici, ayrimci, cikarci, bencil, emirsel, baskici, zorlayici v.s. icerik, anlam, yonlendirim ve yaptirim tasir.

Eger hatirlarsan, ben bunun dil, yani iletim, iletisim, dialog v.s. kismina daha once seninle, "Hodri Meydan" daki, "birebir" mesajlasmamizda deginmistim.

Saygilarimla;
evrensel-insan
Sayin evrensel-insan,
Insanoglu kendi felsefesini üretmek hususunda özgür. Iste bu özgür secimin sonucu insanligin geldigi nokta.
Gelecegi görebilmemiz icin önce gecmisimizi görmüs olmamiz gerekir. En azindan yakin bin yillari dogru irdeleyebilirsek su an sizin, benim, onun cektigi acilarin arayislarin nerden kaynaklandigini ve bizden önce benzeri acilara dücar olanlar nerde kaldilar bilmemiz gerekir.
Mevcudu yok sayarak/eksikleyerek nereye varabiliriz? Insanoglunun geldigi noktayi su an hakim güclerin geldigi noktayla es deger görmek düsecegimiz en büyük yanlis olur.
Bati dünyasi pozitif ilimlerde insanoglunun geldigi son noktayi temsil edebilir, buna itirazim yok. Ama insanlik hususunda, insan olma husunda sizin yukarda cizdiginiz tablo onlar icin gecerli, dünyanin tamami icin degil.
Peki ozaman nerde dogunun insanligi?
Bati olanca bencilligi ile hala sömürüye devam ediyor. Insanlara göz actirmiyorlar. Hangi ülkede gelismeye yönelik bir olusum varsa dinamitliyorlar. Ekonomik ve kültürel acidan gelismekte ve geri olan ülkelerin tamamini abluka altina almislar. Hic bir ülkenin kendi insanini egitmesine bile müsade etmiyorlar.
Insanlar hayatta kalabilme mücadelesi veriyorlar. Hic bir kurum islevini geregi gibi yerine getiremiyor/getirtmiyorlar.
Ekonomi, egitim, saglik, trafik, sosyal kurumlar, dernekler, kulüpler hatta özel sektöre ait isletmeler bile.
Insanligin ilaci bizde. Insanin kötü yanlarini terbiye edip, iyi yanlarini doruga cikartmanin yollari bilimsel olarak ortaya konmus zaten. Bunlari incelemeden, kavramadan atacagimiz her adim bizi yanlisa götürecektir.
Önce can sonra canan. Bati kendi yarasina ilaci kendi bünyesine uygun olarak üretsin. Biz önce kendimize gelelim. isterlerse onlar da kurtulurlar. Zorla güzellik olmaz.
Saygilar...

evrensel-insan
21-08-2010, 03:17
Saygideger karinca;

Mevcudu yok sayarak/eksikleyerek nereye varabiliriz?-karinca-

Benim dile getirdigim cumlelerden, boyle bir anlam icerik mi cikardin? Hangi cumle sana bu icerigi verdi?, belirtirsen sevinirim. Cunku, dusunce dile getirimi olarak, hic boyle bir icerikte bir cumle ve anlam kullanildigini dusunmuyorum. Cunku boyle bir dusunce dile gelimi zaten mumkun degil.

Saygilarimla;
evrensel-insan

karinca
22-08-2010, 03:29
Sayin evrensel-insan,
Ben 128 nolu iletinizden bu sonucu cikardim. Nasilki müslümanlar Yunan felsefesini gözardi edemedilerse, günümüz insani da sayet insan diyorsa, 1400 yildir müslümanlarin insan üzerine yaptigi calismalari bilimsel olarak incelemeden, Gazali`yi, Mevlana`yi hele Ibni Arabi`yi bilimsel olarak ortaya koymadan insan üzerinde konusmak gecen 1400 yili yok saymak demektir.
Bence insan olarak yeni birseylerden bahsedebilmemiz icin önce sermayemizi tanimaliyiz.
Müslümanlarin ortaya koyduklari Matematik, Kimya, Tip, Astronomie, Fizik, Harita (kaynak Islamda Bilim ve Teknik, Fuat Sezgin) dallarindaki calismalardan bütün insanlik nasil faydalandiysa, Insan üzerine ortaya koyduklari ki; asil büyük calismalar bu konuda yapilmistir, cok ciddi calismalar beklemektedir.
Mevcudu yok saymak derken ben sizin görüslerinizi direk olarak kasdetmiyorum. Avrupalinin piskin piskin kendi geldigi noktayi insanliginkiyle es deger görmesi/göstermesi ve herseyin kaynagini kendisine mal etme uyuzluguna uyuz oluyorum. Ötekiler bunlardan birkac cekmece asagida olcakki batili pazarlarini elinde tutabilsin. Modasina varana kadar Afrikali dahil herkese satabilsin.
Saygilar...

evrensel-insan
22-08-2010, 03:38
Saygideger karinca;

Benim insanoglundan kastim, dunyanin her cografyasinda yasayan her toplumu. Yani herhangibir ayrim belirtmedim. Insanoglundan, bir tur olarak bahsettim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

karinca
22-08-2010, 09:40
Saygideger karinca;

Benim insanoglundan kastim, dunyanin her cografyasinda yasayan her toplumu. Yani herhangibir ayrim belirtmedim. Insanoglundan, bir tur olarak bahsettim.

Saygilarimla;
evrensel-insan
Sayin evrensel-insan,
Güzel. Önyarginiz yoksa ozaman meditasyondan baska elinizde care de yok.
Saygilar...

evrensel-insan
22-08-2010, 18:01
Saygideger karinca;

Önyarginiz yoksa ozaman meditasyondan baska elinizde care de yok.-karinca-

Benim carem, birey bilinci ve onun insansal zihniyeti ile tursel selfi, farkindalik duzeyi.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
23-08-2010, 07:55
Herseyden once buna "can temelli" den ziyade, "yasam temelli" demek; daha uygun olur.

tamam "yaşam temelli" diyelim, benim için farketmez..

Siar da, "yasamak icin oldurmek" degil, "guclu olan ayakta kalir", degil, "gen bencildir" degil; YASAMAK VE YASATMAKTIR.

evet sevgili e.i..

şu kırmızı puntoladığım yeri açalım biraz..

biliyorsun ki tüm canlılar yaşamak için beslenmek zorundadır.. ve bu beslenmenin kaynağının çok küçük bir kısmı inorganik maddeleri içerirken (su, tuz, elementler vs.) asıl besin kaynaklarımız yine bizim gibi yaşam hakkı olan diğer canlı varlıklardır.. yani biz insanlar ve hayvanlar ve bazı bitkiler yine kendi gibi diğer yaşam hakkı olan canlıları yiyerek(öldürerek) yaşamda kalıyorlar..

yani sen yaşamda kalabilmek için et(hayvan) ve ot(bitki) ile beslenmek zorundasın..

bu bağlamda

Siar da, "yasamak icin oldurmek" degil, "guclu olan ayakta kalir", degil, "gen bencildir" degil; YASAMAK VE YASATMAKTIR

bu ifadene biraz açıklık getirmeni istiyorum.. çünkü sen bir insanoğlu olarak "yaşamak için öldürmek" zorundasın..

sen, hayvan ve bitkilerden bazen beden ve her daim bilinç/akıl olarak güçlü olduğun için "güçlü olan ayakta kalır" ı çok güzel uygulayıp bir çok bitki ve hayvanın yaşam ve beslenme alanlarını gaspedip, öldürüp, bazen onların soyunu tüketiyorsun..

senin siarında olan "yaşamak ve yaşatmaktır" ifadesi neyi ifade ediyor.. sen bir insanoğlu olarak diğer canlı türlerinin yaşamlarına nereye kadar saygı duyup onları yaşatıyorsun.. ve sınrın/limitin nerde başlıyor nerde bitiyor?

yaşamda kalmak zorunda kaldığında "-hayır ben açlıktan ölsem de olur, yeter ki diğer canlıları öldürüp onlara zarar vermeyeyim" diyormusun yoksa her öğün onlardan oluşan bir mönüyü mideye afiyetle indiriyormusun..

sen; "yaşamak ve yaşatmak" derken neyi kastediyorsun?

biraz bunları konuşalım, benim "yaşam temelli" bilinç dediğim şey bu çünkü..

karinca
23-08-2010, 12:16
Saygideger karinca;

Önyarginiz yoksa ozaman meditasyondan baska elinizde care de yok.-karinca-

Benim carem, birey bilinci ve onun insansal zihniyeti ile tursel selfi, farkindalik duzeyi.

Saygilarimla;
evrensel-insan
Eger siz sorgulayan, kafa yoran bir insansaniz yada biz (nasil oluyor anlamiyorum ama bazi hemcinslerimiz o denli vurdumduymaz oluyorlarki; koyunlar tirnaklarini isirir) o zaman akletmek zorundayiz da.
Yukardaki konuyla da Fransiz kalmayip ordan devam edeyim, son zamanlarda hayvan haklari tartismasi o dereceye gelmeye basladi ki; dünyayi hayvanat bahcesine cevirip ömrümüzü onlarin huzur ve mutluluguna adamaktan baska caremiz kalmayacak. Bu nokta bence düsünen, kafa yoran ama akletmeyen insanin gelecegi bir noktanin virgülleridir.
Akletmek konusuyla ilgili bir baslik acikti belki halen yaziyordur arkadaslar. Bir türlü kelime ve kavramlardan kurtulup isin özüne yani akletmenin ne olduguna inilemedigi icin beyin mi kalp mi, o kalp dedi su bunu dedi konu gümbürtüye gitti/gidiyor.
Bundan yüzyil önce sen yari hayvansin ben daha insanim, yok ciftlikler kurdular daha insan insanlar üretmek icin, sonra yari hayvanlari öldürdüler. Bilanco icler acisiydi yaklasik 80 milyon masum iskencenin ve zulmün en cekilmezini yasamak zorunda kalip ölümü bir kurtulus olarak kucakladilar. Bu atmosfer dagildiginda ancak toplumun büyük kesimi akledebildi ve o hep akleden azinlik ancak anlasildi.
Dün hayvan diye insan yakan, bu gün yine hayvan diye kimbilir neler yapacak!!!
Bu yasam, bu can bu kadar basit miki; deneme tahtasi gibi her mantikli gelenin pesinde agir bedeller ödemek zorunda kalalim? Yok mu bunun bir ölcegi? Yok mu bunun bir mihenk tasi?
Var. Size meditasyon dedim, ama sunu düsündügüm icin;
Cünkü siz inanmiyorsunuz. En azindan, dünyada tatmin olamasanizda, huzurlu olabilmeniz icin inancsiz da uygulanabilecek daha iyi bir sistem yok. Sizinle ancak mezara kadar dost olamasada yoldas olabilecek bir arkadas. Belki mezara kadar kablolarinizin gecici baglantilarini az enerjiyle saglayabilirki hasar büyük olmasin. Vurdum duymazlara göre en iyi vurdum duyar bilinc durumu.
Bireyi bagladiniz bir direge peki ötekiler nolacak? Toplumlar, onlarin herseyden kiymetli devletleri, kurumlari, inanclari adetleri, korkulari hayalleri,hudutlari say say bitmez.
Ölüm nolacak? Bosuna mi bütün bunlar? Varsa ve yeterse bir ömür didinip hasa huzurdan kicimi yirtayim azicik olgunlasmak, azicik adam olabilmek icin sonra pat sacma bir sebepten nefesim kesilsin, 150cm topragin altina. Haydaaaa... Bu mu bizim hayata/cana verdigimiz anlam?
Saygilar...

evrensel-insan
23-08-2010, 18:11
Saygideger karinca;

Bu yasam, bu can bu kadar basit miki; deneme tahtasi gibi her mantikli gelenin pesinde agir bedeller ödemek zorunda kalalim? Yok mu bunun bir ölcegi? Yok mu bunun bir mihenk tasi?-Karinca-

Var tabi ki, dusunce ve davranista insana yakisir bir bicimde yasamak ve iliski kurmak.

Butun sorularinin cevabi burda yatiyor. Yeterki insana yakisir, dusunce ve davranisi; insandisi ve insanlikdisi degerlerle algilama.

Insanoglu turu ve birinin bunu yapabilmesi icinde, yasamini kendi varliginin hem tursel, hem de birsel bilincine vararak ve de sadece yasami oldugunu algilayarak ve yasaminin onune hic bir degeri koymayarak diger her turlu degeri, sadece yasami ve iliskileri icin kullanarak dusunup, davranmasi ve bunun farkina varmasi, cok onemlidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
23-08-2010, 18:26
Saygideger paslicivi;

bu ifadene biraz açıklık getirmeni istiyorum.. çünkü sen bir insanoğlu olarak "yaşamak için öldürmek" zorundasın.-paslicivi-

"Oldurmenin" anlami, bir deger, tabu, veri icin olursa gecerlidir. Bir aslanin, beslenmek icin, ceylani "oldurmesi" buradaki anlamda degildir.

Yasam bir beslenme zinciridir. Bu yasamin gerekliligidir. Ama, insanoglu disinda hic bir canli turu, SOYUT/SOMUT DEGER, VERI, TABU ICIN OLDURMEZ. Ayrica, iskence, katliam, soykirim, eziyet, v.s. temelli psikolojik sadizm de tasimaz.

Oyuzden, her seyden once yasam icin gereken beslenme ve canlilar arasindaki beslenme zinciri ile, sadece insanogluna ait olan soyutlamanin, soyut/somut degerlerini, verilerini, tabularini biribirine karistirmayalim.

Cunku insanoglu, yasamin beslenme gereksinimini ve beslenme zincirini algilamadan once, kendi soyutlama temelli insandisiligini ve insanlikdisiligini algilamasi gerekir. Hayvan dahil, tum canli turlerinde, TURLERININ DISILIGI GIBI BIR OLGU YOKTUR. Cunku soyutlamalari yoktur. Turunun her turlu soyutlama ile, disina hem somut, hem de soyut olarak cikan tek canli turu insanogludur.

Bu da insanoglu turu ve birinin, ayni zamanda, yasam bilinc ve farkindaligini algilamasi, ondan baska bir deger olmadigini algilamasi ve dolayisiyle, kendi turu ve birinin varligini algilamasi ile mumkundur. Insanoglu, henuz kendi adina/eliyle/icin/ait v.s. kendi disinda herseyi monologu ile ortaya koymus, ama KENDI TURU VE BIRINI ORTAYA KOYAMAMISTIR. Cunku seyin kendisini kendi adina ortaya koyamamasi durumu, insanoglunun kendi icin de gecerlidir.

Ustelik, kendi kendini kendi adina v.s. ve monologuyla, ortaya koyabilecek tek tur ve bir de insanogludur. Iste bunun icin, once yasamin, onemini, bilincini ve farkindaligini algilamasi gerekir. Iste butun bunlardan sonra, ancak yasatip, yasayacaktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
24-08-2010, 06:42
Yasam bir beslenme zinciridir. Bu yasamin gerekliligidir. Ama, insanoglu disinda hic bir canli turu, SOYUT/SOMUT DEGER, VERI, TABU ICIN OLDURMEZ. Ayrica, iskence, katliam, soykirim, eziyet, v.s. temelli psikolojik sadizm de tasimaz.
Oyuzden, her seyden once yasam icin gereken beslenme ve canlilar arasindaki beslenme zinciri ile, sadece insanogluna ait olan soyutlamanin, soyut/somut degerlerini, verilerini, tabularini biribirine karistirmayalim.




sevgili e.i.. bir şeyi karıştırıdığım yok.. bu konuyu zaten aylardır konuşuyoruz.. bu "yaşama anlam/içerik verme temelli" bir bilinç düzeyinin problemleri..

bunu ancak bu bilinç düzeyini aşabilen insanlar algılayabilir.. yani sen, ben ve bir kaç kişi daha.. diğer idelaist ve materyalist dediğimiz insanlar hala "yaşama anlam/içerik verme temelli" bilinç düzeyinde yaşadıkları için onların tek derdi kendi anlam/içeriklerini doğrulamak onun haricindeki tüm anlam/içerikleri yanlışlamak üzerinedir zaten.. onlar henüz bunu aşıp insan temelli bir bilince çıkamadıkları için hala birbirilerini yiyiyorlar ya zaten..

o insanlar bırak diğer canlılara değer vermeyi henüz kendi türüne değer verecek bilinç düzeyinde değiller.. ( bu bir eleştiri değildir, çünkü nörokimysal donanım daha üst bilince henüz uygun değildir)

benim bahsettiğim konu bu değil..

Yasam bir beslenme zinciridir. Bu yasamin gerekliligidir.

şu ifadeni biraz sorgulamanı istiyorum.. yaşam bir beslenme zinciridir, doğru.. ve farkedersen bu zincirin tepesinde insan vardır.. yani dünyada "hakim canlı türü" insandır.. insanoğlu yaşamak için diğer canlı türlerine bu konuda hiç acımamaktadır.. ben zevk için avlanan avcılardan bahsetmiyorum..

insanoğlu yaşamak gereketiğinde "önce benim türüm/soyum" demektedir.. "gen bencildir", "yaşamak için öldürmek", "büyük balık küçük balığı yutar", "güçlü olan ayakta kalır" gibi ifadeleri işte ben bunun için kullanıyorum..

insanoğlu ister "yaşama anlam/içerik verme temelli" ister "insan temelli" bilinç düzeyinde olsun; "gen bencildir", "yaşamak için öldürmek", "büyük balık küçük balığı yutar", "güçlü olan ayakta kalır" kavramlarını çok güzel uygulamaktadır diyorum..

çünkü varoluştaki yaşam kurgusu "biribirini her anlamda yemek" üzerinedir.. yani sen ve her türlü canlı türü diğer "canlı türü" maddelerle beslenerek yaşamda kalabilir ancak.. yani canlılara diğer canlı türlerini öldürüp yemeden başka bir yaşamda kalma seçeneği sunmamıştır varoluş..

beslenme zincirinin en altında olan bitkiler sadece cansız maddelerle (inorganik maddeleri kökleriyle topraktan) beslenerek yaşamda kalabiliyorlar..

onun haricindeki hayvanlar etobur ya da otobur yaşamaya zorlanmış ve dayatılmış.. çünkü insan da dahil tüm hayvanlar belli besin türlerini alarak ancak yaşamda kalabiliyorlar.. karbonhidratlar, proteinler ve yağlardan bahsediyorum.. ve bu besin maddeleri de doğada cansız(inorganik) varlıklarda değil organik(canlı) varlıklarda var..

tüm canlı türleri bitkiler gibi sadece inorganik maddelerle beslenip haytta kalabilme özelliğine sahip değiller.. yani böyle bir seçenek yok.. hadi "bizde bitkiler gibi diğer canlı türlerini öldürmeden, onları yemeden sadece inorganik(cansız) maddeleri yiyerek yaşamda kalalım" deme tercihleri/lüksleri yok..

yaşamda kalabilmek için diğer canlı türlerini öldürüp onları yiyerek bunu başarabiliyorsun ancak..

ve işte bu konuda bir beslenme zinciri oluşmuş, bunun en zirvesinde insan, sonra hayvan ve zincirin en sonunda da bitkiler var..

*peki bu zincirdeki bu sıra niçin böyle oluşmuş?..

*niçin insan beslenme zincirinde zirvede ve diğer tüm canlı türlerini öldürüp yiyerek hayatta kalıyor?

*bu beslenme zincirinin bu şekilde oluşmasında kriterler nedir?

işte sana algılatmaya çalıştığım nokta burası.. bu yukarda sorduğum soruların cevabı ne mi?

çok basit..

-gen bencildir..

-yaşamak için öldürmek zorundasın..

-büyük balık küçük balığı yutar..

-güçlü olan ayakta kalır..

o yüzden bu "can/yaşam temelli" bilinç düzeyini konuşma konusunda henüz emin değilim dedim.. çünkü ancak ilk 2 bilinç düzeyi aşıldıktan sonra bunlar algılanabilinir ve konuşulabilinir..

Neva
24-08-2010, 12:01
Sayin paslicivi,


Besin zincirinin en tepesindeki insana dair "gen bencilligi yuzunden, en tepeyi isgal eder" dersek, can/yasam dongusunun, bir nevi bencilliginden hic haberimiz yoktur gibi bir durum cikar ortaya..


Bu bahsettiginiz zincir, yasamin surdurulebilirligi adina bir zorunluluktur.

Hic dusundunuz mu?



Mesela, insan gerek yasami boyunca, gerekse yasami sonlandiginda, yasam dongusunun surdurulebilirligi adina, dogada varolanlar arasinda, kendi yapisi ile en fazla yararli copluk ureten bir yapi olabilir mi ?

evrensel-insan
24-08-2010, 21:00
Saygideger paslicivi;

Hem ikisini birbirine dusunce olarak "karistirmadigindan" bahsediyorsun, hem de mesajini bu "karistirmaya" tabi tutarak, dogal zihniyet ve dogal egodan bahsediyorsun.

Ben sana zaten, yasamak ve yasatmak bilincinin, ancak INSANSAL ZIHNIYET ve BIRIN TURSEL SELF BILINC VE FARKINDALIGININ BIR URUNU oldugunu mesajimda belirttim.

Bu dogal zihniyet ve dogal egodan hala bu temelde neden bahsettiginin de bir anlami kalmiyor.

Cunku bahsedilen duzey, dogal zihniyet ve dogal egolu insanoglu icin degil; insansal zihniyet ve tursel self bilinc ve farkindaligini almis bireyin, dusunce ve davranista; insansalligi/evrenselligi bilinci kazanildiktan sonra gecerli.

O yuzden senin, yukaridaki mesajinda getirdigin, dogallik kilifi altindaki zihniyet, zaten yasam temelli bir bilince acik degildir ve ufkunda bile yoktur. Cunku her turlu dogallik ufku (zihniyeti, egosu, her turlu yasa, kanun v.s. kurgusu), bu bilinci kapsamaz. Cunku ufuk, kulvarlari temelleri, koku, v.s. herbirsey farklidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

paslıçivi
25-08-2010, 05:00
Besin zincirinin en tepesindeki insana dair "gen bencilligi yuzunden, en tepeyi isgal eder" dersek, can/yasam dongusunun, bir nevi bencilliginden hic haberimiz yoktur gibi bir durum cikar ortaya..


sevgili neva, bu cümlenizi tam olarak anlamamakla beraber, besin zincirinde insanın en tepeyi işgal etmesinin tek nedeni "genlerin bencilliği" değil yazımdaki kalın puntoladığım diğer maddeler de vardır.. hatta bunlar daha da arttırılabilir..

Bu bahsettiginiz zincir, yasamin surdurulebilirligi adina bir zorunluluktur.



evet işte ben de bunu ifade etmeye çalışıyorum zaten.. tüm canlılar birbirleriyle yaşam/hayatta kalam mücadelesi vermek zorundadırlar.. çünkü yaşamda kalmanın primer/birincil olmazsa olmaz şartı "beslenmedir"..

ve beslenme dediğimiz şey yine diğer canlıları yiyerek gerçekleşiyor ancak..

varoluşta öyle bir kurgu var ki; canlıların biribiriyle dostane geçinmesi imkansız kılınmış.. her şey biribirimizin haklarını gaspetme, birbirimiz yeme üzerine kurgulanmış.. yani canlılar arası yaşanan her türlü kaos bir zorunluluk, bir dayatma.. ben de bunu ifade etmeye çalışyorum..

Mesela, insan gerek yasami boyunca, gerekse yasami sonlandiginda, yasam dongusunun surdurulebilirligi adina, dogada varolanlar arasinda, kendi yapisi ile en fazla yararli copluk ureten bir yapi olabilir mi ?

bu bahsettiğiniz araştırılabilir ve konuşulabilir.. ama görünen bir şey var ki insan denen canlı yaşam döngüsüne katkıdan çok, egosu yüzünden hem yaşadığı gezegene hem diğer canlı türlerine en fazla zarar veren tür.. dünya savaşlarını çıkaran, küresel ısınmaya sebebiyet veren, ozon tabakasını delen ve daha bir çok yaşamsal kavramlara zarar veren yegane tür bilinçsizce yaşayan insanoğludur..

ve varolan bilinçsizliği de onun elinde/suçu/kusuru olan bir şey değildir.. çünkü bir zihin hastası, bilinç evriminde bir arageçiş formunda ve bir nörokimyasal robot olduğunun henüz farkında değildir..

paslıçivi
25-08-2010, 05:23
O yuzden senin, yukaridaki mesajinda getirdigin, dogallik kilifi altindaki zihniyet, zaten yasam temelli bir bilince acik degildir ve ufkunda bile yoktur. Cunku her turlu dogallik ufku (zihniyeti, egosu, her turlu yasa, kanun v.s. kurgusu), bu bilinci kapsamaz. Cunku ufuk, kulvarlari temelleri, koku, v.s. herbirsey farklidir.


sevgili e.i..

burayı biraz aç bakalım.. sen "yaşam temelli" bilinçten ne anlıyorsun, ya da neyi ifade etmeye çalışıyorsun ki bu bilincin "doğal zihniyetin ufkunda bile olamayacağını" söylüyorsun..

aynı şeylerden bahsetmiyoruz sanırım..

evrensel-insan
25-08-2010, 05:36
Saygideger paslicivi;

burayı biraz aç bakalım.. sen "yaşam temelli" bilinçten ne anlıyorsun, ya da neyi ifade etmeye çalışıyorsun ki bu bilincin "doğal zihniyetin ufkunda bile olamayacağını" söylüyorsun-paslicivi-

Ben bu konuyu, daha once bu baslikta dile getirdim. Yasam bilincinin olabilmesi icin, oncelikle insanoglunun kendi varliginin ve birinin farkina ve bilincine varmasi, yasamin elindeki tek degeri oldugunun algisi ve yasaminin onune metafizik ve etik hic bir deger veya tabuyu koymamasi bilinci. Bu bilinc te, dogal kisvet altindaki, zihniyette, egoda ve nesneye verilen kurallarda, kaidelerde, insanoglu icerikli oznelliklerde ve ozelliklerde yoktur. Cunku dogallik kisvesi, insanoglu tur ve birinin, insanlikdisi ve insandisi kendini teslim ettigi, sabitleyip, sahiplendigi, mutlak ve degismez kildigi, sorgulamadigi bir kok ve temelleri uzerinekurulmustur. Isleyisi, bu yapilanis bunyesindedir.

O yuzden kendi dahil; bir kim olarak ortaya koydugu her turlu soyut ve somut kendisini kendi adina ortaya koyamaz. Dogal zihniyet ve her turlu dogallik burda biter.

Halbuki ufuk, insanoglu turu ve birinin, SADECE KENDINI KENDI ADINA ORTAYA KOYABILMESIDIR. Yani, BIR KIM OLARAK, KENDI NESINI ORTAYA KOYABILIR. Bu da ancak, insansal zihniyetin ve birin tursel selfinin bilinci ve farkindaligi ile mumkundur, dogallik sinirlari ve teslimiyeti icinde mumkun degildir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
26-08-2010, 13:04
sevgili neva, bu cümlenizi tam olarak anlamamakla beraber, besin zincirinde insanın en tepeyi işgal etmesinin tek nedeni "genlerin bencilliği" değil yazımdaki kalın puntoladığım diğer maddeler de vardır.. hatta bunlar daha da arttırılabilir..


varoluşta öyle bir kurgu var ki; canlıların biribiriyle dostane geçinmesi imkansız kılınmış.. her şey biribirimizin haklarını gaspetme, birbirimiz yeme üzerine kurgulanmış.. yani canlılar arası yaşanan her türlü kaos bir zorunluluk, bir dayatma.. ben de bunu ifade etmeye çalışyorum..



Merhaba sayin paslicivi,

Bir onceki mesajinizda dediniz ki gen bencildir, yani duzenek budur. Yanlis okudugumu sanmiyorum.



insanoğlu yaşamak gereketiğinde "önce benim türüm/soyum" demektedir.. "gen bencildir", "yaşamak için öldürmek", "büyük balık küçük balığı yutar", "güçlü olan ayakta kalır" gibi ifadeleri işte ben bunun için kullanıyorum..

yaşamda kalabilmek için diğer canlı türlerini öldürüp onları yiyerek bunu başarabiliyorsun ancak..

ve işte bu konuda bir beslenme zinciri oluşmuş, bunun en zirvesinde insan, sonra hayvan ve zincirin en sonunda da bitkiler var..

*peki bu zincirdeki bu sıra niçin böyle oluşmuş?..

*niçin insan beslenme zincirinde zirvede ve diğer tüm canlı türlerini öldürüp yiyerek hayatta kalıyor?

*bu beslenme zincirinin bu şekilde oluşmasında kriterler nedir?

işte sana algılatmaya çalıştığım nokta burası.. bu yukarda sorduğum soruların cevabı ne mi?

çok basit..

-gen bencildir..

-yaşamak için öldürmek zorundasın..

-büyük balık küçük balığı yutar..

-güçlü olan ayakta kalır..

o yüzden bu "can/yaşam temelli" bilinç düzeyini konuşma konusunda henüz emin değilim dedim.. çünkü ancak ilk 2 bilinç düzeyi aşıldıktan sonra bunlar algılanabilinir ve konuşulabilinir..

Ben de size diyorum ki;

Insanin yasam dongusu icin en fazla yararli cop ureten bir yapi oldugunu dusundunuz mu hic?

Kuskusuz insan en fazla zarar veren yapi ayni zamanda,yikiyor, deliyor, kiriyor, yok ediyor.

Mesela dunyanin bir nevi yakit istasyonu olan magma, nerden enerji aliyor, nasil yaniyor, idamesini nasil sagliyor vs.

Ben bir zorunluluk derken bunu kastetmistim. Ancak siz sadece "ego" olarak algiladiniz sanirim.

Bunu hic dusundunuz mu?

Yani insan gen anlaminda bencil olsa da, olmasa da bir nevi, bir baska yapinin idamesi icin, harcanmasi ve harcatmasi gereken onemli bir done..


Orijinalini görmek için tıklayınız : Beyin "Nakli" Konusu

evrensel-insan
20-09-2010, 01:40
Saygideger arkadaslar;

Beyin nakli konusuna nasil bakarsiniz?

Bilindigi gibi, her turlu organin nakli epistemolojik gerceklik olarak mumkun, ama; henuz beynin degil. (Kronolojik yasi olanlar, Frenkestayn'i hatirlayacaktir.)

Beyin, diger organlar gibi degildir. SOYUTLAMA YETISININ MERKEZIDIR. Dolayisi ile eger yarin beyin nakli tibbi olarak mumkun olursa, bu konuya nasil bakarsiniz?

Cunku, beyin hafizasinda,m hem bilgi, hem de ogreti tasir. Bir nakilde, bu bilgi ve ogreti, nakledilene gececektir. Bu da o kisiyi, belki de dusunce ve davranis olarak, hem bir cikmaza sokacak, hem de tamamen farkli bir kisi yapacaktir.

Mesela tore ogretisi ile yasayan bir kisiye, batida yasayan gelismis bir kisinin beyninin naklini dusunun.

Birincisi, konu etik acidan nasil algilanir?
Ikincisi, beyin nakli kisinin kisilik ve kimlik degerlerini alabora edecegi icin, o kisiye ayni kisi diyebilir miyiz?

Byin nakli alan kisinin, psikolojisi ne durum alir?, mesela bir katilin beyin naklini dusunun

Bilim bu psikolojik ve yan etkileri cozume getirmeden, beyin nakli yapmasi, sizce uygun mu olur?

Bu ve buna benzer sorularla, konu hakkinda; dusunce, yorum, bilgi ve goruslerinizi bekliyorum.

Evet, konumuz beyin nakli.

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
20-09-2010, 01:59
Sayın evrensel-insan ;

Konuyu imkansızlıktan çıkarma adına şöyle bir girişimim olacaktır:

Robert White ve maymunlarda kafa nakli.

Bilim adamları sağlık ve tıp alanında müthiş buluşlar yaptılar. İnanılmaz başarılardan biri de bir canlıdan diğerine kafa nakli yapılmasıydı. Bilim adamları iki maymunun kafalarını değiş tokuş ederek tıpta bir devrime imza attılar. Büyük yankı uyandıran deney Case Western Reserve Üniversitesi'nden Prof. Robert White başkanlığındaki ekip tarafından Ohio'da makak maymunları üzerinde gerçekleştirildi. Kafaları değiştirilen maymunların dışarıdan gelen uyarılara verdikleri tepkilerde hiçbir bozulma meydana gelmedi, uyku düzenleri değişmedi. Ses ve gürültüye tepki veren maymunlar sinir sistemleri mükemmel işlediği için tıptı eskisi gibi yemeye ve içmeye devam ettiler. Maymunlar bir hafta yaşadı. Amerikalı bilim adamlarına göre bu deney en geç 25 yıl içinde insanlara da uygulanabilecek. Vücudun büyük bölümünün yaralandığı durumlarda hastaya pek çok organ nakli yapılması yerine, sağlam kafaya uygun beden takılacak.

azrael
20-09-2010, 02:05
sayın evrensel insan

ben beyin naklini kafamda hep şöyle hayal etmişimdir.

örneğin benim beyin naklim yapılacak. ben tüm düşüncelerimle beynimde yaşayan biriyim. yani beni ben yapan beynim. ve beynimi naklederlerken aslında benide naklediyorlar. değişen sadece bedenim oluyor ve yeni bedenimin yarattğı ufak bir psikolojik bunalım. yani sizin söylediğiniz gibi beynim nakledilirken yeni biri ortaya çıkmayacak yada benim düşüncelerim ve öğretilerim bedene geçmeyecek.

uzun lafın kısası sadece beden değiştirme olarak hayal ediyorum ve istiyorum. ayrıca böyle bir şeyin olabilmesi ölümsüzlüğümüzü getirebilir diye düşünüyorum. çünkü her bedenimizin yaşlanıp kullanılamaz hale geldiğinde nakil yapıp başka bedene geçersek bir anlamda ölümsüz oluruz.

çokmu saçma? olabilir :D

bilimle fazla içiçe olmayan biri olan beni maruz görün. sadece hayalini kurduğum birşey

evrensel-insan
20-09-2010, 02:07
Saygideger AerA;

Sence, herhangibir "degisikligin" gozlemlenememesinin altinda, henuz maymunlarin soyutlama yetisinin olmadigi, kanisina varabilir miyiz?, yani duyumsal hareket ettikleri kanisina.

Ayrica, ben once tur ici bir beyin naklinden bahsediyorum.

Bir maymunun insanogluna, ya da bir insanoglunun, bir maymuna beyin nakli, zaten "evrimsel tur karmasasi" yaratir, ne dersin?

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
20-09-2010, 02:13
Saygideger azrael;

Bu dedigin zaten, dusuncenin bir nesnesi olmadigi, ve dusuncenin, onu kullanacak her vucudu kullanabilecegini, gosterir.:)

Yalniz, isin bir de cikar yonu var. Yani, "beyin simsarlari" konusu. Bu temelde de, kimbilir, kimlerin neye gore canina kiyilacak.:smokin::mad2:

Mesela, bir kisi olmeden once, kendi adina bir vucut isteyebilir. Vucutlar, baska beyine sahip olsun diye, telef edilebilir, ya da tersi.:crazy:

Yaw, bu Frankestayni dusunce, "canavarlik mi/delilik mi/dahilik mi?, karar vermek cok zor. :fish2:

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
20-09-2010, 02:14
Sayın evrensel-insan ;

Verdiğim örnek dahilinde maymun-maymunda nasıl yapıldı ise insan-insanda da öyle yapılır.

İnsan-insan beyin naklinde soyutlama yeteneklerininde gözden geçirilmesi gerekmekte elbette.
Yani maymundaki gibi değişiklik yok demekle olmaz. Basitçe Rorschach testi yapabiliriz bireye. Nakilden önce ve nakilden sonra. Tutarlılık varsa, oh ne ala.

Saygılar.

evrensel-insan
20-09-2010, 02:18
Saygideger AerA;

Rorschach testi'ni biraz daha aciklayabilir misin?, bunun psikolojik cikmaza yonelik yarari ne olabilir? Cunku bu cikmaz, kiside olmasa bile, cevresi onu bu cikmaza sokacaktir "Sen boyle degildin, sana ne oldu?", diye!

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
20-09-2010, 02:27
Sayın evrensel-insan ;

Önce konuyu bilmeyen kişiler için Rorschach testinin ne olduğunu bir resim ile izah edeyim.

http://www.itusozluk.com/img.php/4cb4d8aaeee95e14e3d3f415da0223fe7836/rorschach+testi

Bu lekede ne görüyorsun testidir. Soyuttan somuta bir geçiş vardır burada. Soyutun bıraktığı izlenimlerin somut nesnelere dönüştürülmesi. Sadece mekanizmanın tersine işlediğini farz edin. Somutu, soyutlaştırdığınızı. Resim sanatında "soyutlama" olarak karşımıza çıkar bu. Beyinde gittiği yol aynıdır kanımca. Soyutu somutlaştırken kullandığı mekanizma aynıdır yani. Buradanda bir çok resim hakkında yaptığı yorumları, nakilden sonra tekrar bekleriz. Aslında şahşiyetin cevaplarını değil psikologun yorumlarının uymasını bekleriz. Lakin aklıma gelen ilk metot bu idi. Kişisel deneyimlerimle de bu testin iş yaptığını söyleyebilirim.

Saygılar.

evrensel-insan
20-09-2010, 02:31
Saygideger AerA;

Bu lekede ne görüyorsun testidir.-AerA-

Konulara, "fransiz olmak" cok s1k1c1 bir sey. Burada, "leke" derken, neyi kasdediyorsun? Tum resmi mi, farkli renklerimi, seklin icerigini mi? v.s.

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
20-09-2010, 02:43
Sayın evrensel-insan ;

Öncelikle Türkçe bir klavyenin özlemini çekiyormusunuz?

Hemen ardından; bu lekede bir bütün olarak ne gördüğünüz önemli. daha sonra isteğe göre gördüğününüz bütünün parçalarını lekeye adapte edebilirsiniz. Misal ben yukarıdaki lekede biyometrik bir karınca vesikalığı gördüm. Ama antensiz. İstiyorsanız ortada kalan şekilde (beyaz leke) uzuvlarını ayırmış bir kadın figürüde bulunmakta.

Sizde bütünün ilk uyandırdığı intiba önemli. Zaman geçince "daha başka ne görebilirim acaba"ya gidebiliyor konu.

Bu somutlaştırma olmakta elbette. Ama ben prensipte soyutlaştırmanında aynı yolu izlediği kanaatindeyim.

saygılar.

evrensel-insan
20-09-2010, 03:38
Saygideger AerA;

Kusura bakma, konuya hala "fransizim." Sen "ITU SOZLUK" ten bahsetmiyor musun?

Saygilarimla;
evrensel-insan

İvan Karamazov
20-09-2010, 11:49
bence farklı olan tek şey; kişinin, nakil yapılan yeni vücutta yaşamaya devam etmesi olur. bence beynimiz, vücudumuzu sadece bir araç olarak kullanıyor :lol: beyin başka bir vücuda geçerse, bu kez de o vücudu araç gibi kullanır kanaatindeyim... ayrıca bu yöntemin ölümsüzlüğe çare olacağını da sanmıyorum; sonuçta sinir hücrelerinin de bir yaşam ömrü var.

AerA
20-09-2010, 12:36
Sayın evrensel-insan ,

Resimi barındıran site resmi kaldırmış. Bu sebepten sadece kendi logoları gözüküyor. Eklediğim resim şu idi :

http://img824.imageshack.us/img824/7114/110td.jpg

Sanırım artık problem kalmamıştır.

Saygılar.

Neva
20-09-2010, 14:55
Ben pek etik bakmiyorum aslinda, ama caresiz insanlar, cocuklar ozellikle aklima geldiginde olabilmeli diye de dusunuyorum.

Fakat bu bir bir bobrek, karaciger vs. nakli kadar basit bir nakil olmaz kanimca. Herseyden once, kan bankasi misali beden bankasi kurulmasi gerekir. Donorler gerekir. Cunku kafa ve beden birbirini kabul etmeyeceginden, alternatif stogunun bir sekilde yaratilmasi gerekir. Bunu yazmak cok kolay ama kurmak ve uygulamak ve kotuye kullanimi anlaminda kontrolu cok zor.

Kotuye kullanimi, ozellikle bu nakil turu icin oldukca onem arzediyor, cunku sonucta gerceklesirse, bu gelismis ulkelerden biri tarafindan yapilacak. Ve diger ulkelere(daha az gelismis) ulasmasi zaman alacak. Bu surecte ister istemez, insanlar hristiyanken, musluman veya baska bir dine gecmis olacaklar otomatikman. Bu kaos yaratacaktir. Cunku hristiyan alemi bu konuda daha farkli bakacaktir, uygulama onlar tarafindan yapilacagi icin ilkin. Bu da gelismemis ulkelerde, karaborsa insan ticareti ve satisi anlamina gelecektir bir nevi. Soz konusu hastalar cocuk ise, ayni sekilde cocuk ticareti baslayacaktir. Ki en dehset verici kismi bu..

Diger nakil turlerinde, simdilik, nakledilen organin, ilac sayesinde tepkileri kontrol altina alinabiliyor, beyin kadar hayati onem arzetmedigi icin. Ama beyin nakli konusunda bundan emin olmak cok cok zor. Cunku soz konusu olan yekpare bir beden.. Yani naklettiginiz organ, tum bedene komut edecek, sadece kimlik degisimi sorunu ile bitmiyor is.. Asil onemli olan sinyallerin gonderimi, kabulu veya reddi, ki beyinde cozumleme yapilip eyleme gecirilebilsin.
Bu kisim oldukca riskli.. Yani hastaligi ile 10 yil yasamasi muhtemel bir insani, boylesi bir nakille 10 yil once oldurebilirsiniz de.. Cunku reddettigi noktada olay bitecektir. Beyin, cok hafifmesrep(ben onu boyle cagirmayi seviyorum) ve ego sahibi bir organdir, onun bir siyah, bir beyaz kavrami vardir kendine dair, ucuncu bir ton anlayisi yoktur, her onune konani yemez, icmez, parmaginda oynatir yani. Bu yuzden tekrar cikarayim, eskiyi takayim vs. gibi bir sansiniz yok.

Beyin nakli yerine, agir vakalarda, kok hucreyi tercih etmek bence daha akillica.. Cunku kisinin kendi vucudundan alinip cogaltilip, tekrar zerkedilebiliyor. Su anda dahi hukumetlerin aptalca tutumlarindan dolayi, bircok insan Hindistan vs. gibi kacak merkezlerde kok hucre tedavisi yaptiriyor.

AerA
20-09-2010, 15:46
Etik olup olmadığına şu noktada yorum yapamam. Hadise gerçekleşirse etik kurullarımızında beraberinde evrileceğini düşünüyorum. Lakin şu an tahmin edebildiğim bir şey var ki, az gelişmiş ülkelerden insan kaçırılması ve bir grup kitlenin refahı için kullanılmaları kaçınılmaz. Böbrekle veya karaciğerle sınırlı nakillerde bile Afganistan'dan organları için kaçırılan çocuklar bilinmekte.

evrensel-insan
20-09-2010, 19:48
Saygideger AerA;

Nihayet resmi gordum. Dedigin, kizi da ortada gordum. Bence resmin neresine konsantre olarak algiladigina ve de hayal gucunun o anki hafizadan ne cagirdigina bagli, ne goruldugu. Resmin tumunu algilamak, sadece siyah kismi algilamak, sadce beyaz kismi algilamak ve siyahi da, beyazi da parcasal algilamak cok farkli cagrisimlar, yapabilir.

Bu kadar farklilik ve belki de her bakisin farkli algisinin getirecegi, algi degisikligi deneyinin neye yarayacagini bu konuda pek algilamis degilim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
20-09-2010, 20:07
Sayın evrensel-insan;

Öncelikle deneyimimi aktarayım. Uzunca bir süre önce, üniversite sıralarında iken psikoloji bölümünde okuyan arkadaşlarım benden bir ricada bulundular. Bana bu testi uygulayarak, önlerindeki kağıtlara benimle ilgili notlar aldılar. Bu bir etüt benzeri bir vazife idi. Arkadaşları kırmadım ve katılmıştım.

Sonrasında testin, olay döngüleri içerisinde şekillenen fikir ve düşüncelerimizin, benliğimizin, dışa vurumu şeklinde yorumlanması olduğunu anlattılar. Her olay, her insanda aynı etkiyi bırakmıyor. Bu yüzden eş yaşayan (aynı) insanlar yoktur. Aynı şekilde birden fazla resime, aynı cevapları veren kişide. Resimlere verdiğiniz cevaplar sizin soyuttan-somuta götürür. Lakin ben mekanizmanın aynı işlediğini düşünüyorum. yani somuttan-soyuta mekanizmasının. Bu yüzden, bu testi, beyin nakli yapılan birinin, benliğinde, fikir ve düşüncelerinde, meydana gelen değişikliği tespit etmek için yegane araç olarak gördüm.

Saygılar.

evrensel-insan
20-09-2010, 20:14
Saygideger AerA;

Benim bu yazilanlara bir "itirazim" yok. Yalniz, ayni kisinin, ayni resme; her bakis acisinda, beyinsel fonksiyon olarak ve bunun algisal kavrama donusmesi olarak farkliliklar gosterebilecegini soyluyorum. Yani ortaya, tutarli bir sonuc cikacagini zannetmiyorum.

Cunku somuta bakarak ondan soyut cikarmak, inancsal da, dusuncesel de olabilir. Yani algiladiginin gercekligini degil; kisi algiladiginin inancini, ozlemini, istedigini v.s. dile getirebilir.

Sonucta, beyin fotograf cekip, sabitlemiyorki, her seferinde ayni karenin, farkli fotografini cekebiliyor.

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
20-09-2010, 20:20
Saygideger AerA;

Benim bu yazilanlara bir "itirazim" yok. Yalniz, ayni kisinin, ayni resme; her bakis acisinda, beyinsel fonksiyon olarak ve bunun algisal kavrama donusmesi olarak farkliliklar gosterebilecegini soyluyorum. Yani ortaya, tutarli bir sonuc cikacagini zannetmiyorum.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Sayın evrensel-insan;

Bende zaten testin yorumdan ibaret olduğunu dile getirmiştim. Kaldıki aynı psikolog aynı cevapları zaman içinde farklı yorumlayabilir de. Katti suretle bir doğru arayamayız bu testte. Lakin en basit ve en ucuzu, bu gibi. Bir kaç lekeli kağıt.

Saygılar.

evrensel-insan
20-09-2010, 20:45
Saygideger AerA;

Bu tip goruntuleri yaratanlar, kendileri yaratmadan once, bir dusunce/inanc yurutmuyorlar mi?

Sonucta, bir goruntu, goruntuyu verenin, subjektivizmidir, degil mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

AerA
20-09-2010, 20:52
Sayın evrensel-insan ;

Elbette...:)

Saygılar.

Neva
20-09-2010, 21:34
Etik olup olmadığına şu noktada yorum yapamam. Hadise gerçekleşirse etik kurullarımızında beraberinde evrileceğini düşünüyorum. Lakin şu an tahmin edebildiğim bir şey var ki, az gelişmiş ülkelerden insan kaçırılması ve bir grup kitlenin refahı için kullanılmaları kaçınılmaz. Böbrekle veya karaciğerle sınırlı nakillerde bile Afganistan'dan organları için kaçırılan çocuklar bilinmekte.

Sayin AerA ;

Iste bu cok kotu bir durum. Fakat nakil basarili olursa, insan bankasi kurulma sarti kacinilmaz olur. Olan gene gelismemis ulke insanlarina olur.

Neva
20-09-2010, 22:12
Resimlere verdiğiniz cevaplar sizin soyuttan-somuta götürür. Lakin ben mekanizmanın aynı işlediğini düşünüyorum. yani somuttan-soyuta mekanizmasının. Bu yüzden, bu testi, beyin nakli yapılan birinin, benliğinde, fikir ve düşüncelerinde, meydana gelen değişikliği tespit etmek için yegane araç olarak gördüm.

Saygılar.

Sayin AerA ;

Sizin dusundugunuz gidisat dogru(somuttan-soyuta), cunku hasta degilsiniz.:D Cok yasayin guldurdunuz beni.
Hasta insanlarda soyuttan-somuta gider bu isleyis.

AerA
20-09-2010, 22:28
Sayin AerA ;

Sizin dusundugunuz gidisat dogru(somuttan-soyuta), cunku hasta degilsiniz.:D Cok yasayin guldurdunuz beni.
Hasta insanlarda soyuttan-somuta gider bu isleyis.

Sayın Neva dostum ;

Güldürdü isem ne mutlu.:love:

Ben beyin nakli sonrasında fikriyatın sağlam kalıp kalmadığı içinde bu veya benzeri bir metot kullanılabilir mi acaba demek istemiştim. Ama gördüm ki yüzüme gözüme bulaştırmışım:brushteeth:

Esen kalınız.

evrensel-insan
20-09-2010, 22:35
Saygideger AerA;

Ama gördüm ki yüzüme gözüme bulaştırmışım-AerA-

"Uzulme." Sonucta hersey, "deneme-yanilma Metodu" dur. Ama, bunun ne gibi bir sonuc vereceginin, ne olabilecegini de, bazan kestirmek, guctur.:hat:

Bazilari, bu sonucu "Allah'in bir taktiri" :amen: ile izah ediyor, bazilarida, cikan sonucu, gozlemliyor, inceliyor, arastiriyor v.s. fark da bu olsa gerek.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Neva
20-09-2010, 23:05
Sayın Neva dostum ;

Güldürdü isem ne mutlu.:love:

Ben beyin nakli sonrasında fikriyatın sağlam kalıp kalmadığı içinde bu veya benzeri bir metot kullanılabilir mi acaba demek istemiştim. Ama gördüm ki yüzüme gözüme bulaştırmışım:brushteeth:

Esen kalınız.

Sayin AerA ;

Aslinda bulastirmadiniz. Boylesi bir nakil varsayalim ki tum olasi sorunlar asilip yapildi, taslar yerine oturana kadar, bilinc bulanik yansiyacaktir. Orjinali takilmadigi icin (kafa yani), bir nevi tanima, kabullenme sureci gececektir. Mesaj iletimlerinde puruzler olusacaktir vs. vs.

Bu safhadan baslanarak bahsettiginiz test turevleri uygulanirsa, hersey yolunda ise tibben, kademe kademe kisi soyuttan-somuta ile baslayip, somuttan-soyuta donusup yapacaktir. Yani bulanik bir bilincten, net ve saglikli bir isler bilince ulasacaktir. Tabi nakilde hersey yolunda gitmisse sayet.

Beyin, kalp gibi damarlar dikildikten sonra parmaginizla vurup hadi calis bakalim tarzinda bir organ degil cunku..

Ama soylediginiz, onerdiginiz yontem dogru ve mantikli.. Imgeleme hala sizofren vs. hastaliklarda kullanilan basarili bir yontemdir.

hackercesur
21-09-2010, 10:03
Yine çok ilginç bir konuya deginmişsiniz sayın evrensel-insan;

Beyin naklini hiç düşünmedim doğrusu. Fakat yazılanları okuyunca resmen beynim bulandı... Biran beynimin naklini düşündüm. Hatta birazda uçuk bir hayal kurdum. Mesela hep kuş beyinli filan derler. Beynimi bir kartalın beyni yerine kullanıldıgını düşündüm. Tabiki tıbbi olarak mümkün olmayan bir olay fakat öyle olsaydı mükemmel olurdu.

Elbette ki bu işin baya bir aşama kaydetmesi gerekli diye düşünüyorum.

evrensel-insan
21-09-2010, 22:48
Saygideger hackercesur;

Biran beynimin naklini düşündüm.-hackercesur-

Neden beyninin naklini dusundun de; vucuduna baska bir beyin nakli dusunmedin, sence bu ikisi arasinda, senin sen olarak kalman ve senin sen olarak olmaman arasinda ne fark var?:decision:

Saygilarimla;
evrensel-insan

Alpha Centauri
02-10-2010, 10:49
beyin naklinden yola cıkarak ilginç bir fikir geldi aklıma.
beyin organının yerine acaba beynin içindeki kayıtlı bilgilerin dijital bir ortama aktarılması acaba ne derece mümkündür...gerçek benliğimizi oluşturan bizi biz yapan bilgiler mesela.
beden olmaksızın herhangi bir organa baglı kalmaksızın sonsuz bir hayat olabilirmi?
eger gelecekte böyle birşey mümkün olursa ölümsüzlüğede ilk adımıda atmış oluruz :)

hercümerç
09-10-2010, 12:54
Böyle birşey gerçekleşmiş olsa bile ölümsüzlük elde edilemez bence, çünkü nakledilen beyin yenilenmediği için zamanla ölecek. Ölümsüzlük sanırım, sürekli doku yenilenmesiyle mümkün olabilir.

üye001
10-10-2010, 13:35
beyin naklinden yola cıkarak ilginç bir fikir geldi aklıma.
beyin organının yerine acaba beynin içindeki kayıtlı bilgilerin dijital bir ortama aktarılması acaba ne derece mümkündür...gerçek benliğimizi oluşturan bizi biz yapan bilgiler mesela.
beden olmaksızın herhangi bir organa baglı kalmaksızın sonsuz bir hayat olabilirmi?
eger gelecekte böyle birşey mümkün olursa ölümsüzlüğede ilk adımıda atmış oluruz :)
Bence imkansız olmayan mükemmel bi durum ama üzülerek söylemekteyim bizden çok sonralara denk gelecektir diye tahmin ediyorum(:

Alpha Centauri
12-10-2010, 11:34
Bence imkansız olmayan mükemmel bi durum ama üzülerek söylemekteyim bizden çok sonralara denk gelecektir diye tahmin ediyorum(:

evet haklısın :)
hayal gücünün sınırı yok, bizim yaptığımızda hayal etmek :D şöyle bi ihtimal var beyin nöronlarımızı komple dondurup en azından bilgileri muhafaza edebiliriz bugünün şartlarında. gelecekte böyle bir nakil sırasında hiç süphe yok kobay olarak ilk denenicek kişi sen olursun hemde bilime hizmet etmiş oluruz. :D

üye001
17-10-2010, 11:14
evet haklısın :)
hayal gücünün sınırı yok, bizim yaptığımızda hayal etmek :D şöyle bi ihtimal var beyin nöronlarımızı komple dondurup en azından bilgileri muhafaza edebiliriz bugünün şartlarında. gelecekte böyle bir nakil sırasında hiç süphe yok kobay olarak ilk denenicek kişi sen olursun hemde bilime hizmet etmiş oluruz. :D
Beynimi şimdi vermem ama 70 li yaşlarımda falan istedikleri gibi dondurabilirler tabi çözmek kaydıyla:D

Bronx
31-10-2010, 20:49
"Eğer insan beyni onu anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı biz yine onu anlayamayacak kadar aptal olmuş olurduk"
Beyin hala gizemi çözülememiş bir organ, kafa nakliyle beyin nakli farklı olaylar ve bence beyin nakli pek muhtemel gözükmüyor.

withoutreligion
07-11-2010, 03:44
Zaman zaman benimde düşündüğüm bir konu idi
Eğer gerçekleşecek olursa insanlık hayatının dönüm noktalarından en önemlisi olacağını düşünüyorum.

Nedenine gelince; Bugün düşünemeyeceğimiz kadar komplike olaylarla karşılaşılabilir.

Mesela beyin nakli yapılan vücut eğer kadın vücudu ise(kadından kadına) eğer o zaman hala namus kavramları değişmemişse bu konuda çıkacak problemler
veya dinsel anlamda düşündüğümüzde çıkacak problemler

Örnek olarak bilirsiniz müslümanlara göre günah işleyen organlarımızın kıyamette aleyhimize şahitlik yapacağı söylenir.Eğer bir beyin iki vücut kullanmışsa hangi organ kime şahitlik yapacak gibi...

35-40 yaş altı pek hatırlamayabilir 1987 yılında TRT tarafından çekilen ve baş rolünde Ahmet Mekin 'in oynadığı tamda bu konuda geçen beyin nakli ile ilgili Kavonozdaki Adam adlı bir dizi film çekilmiş ve bayağı da ilgi çekmişti nette bulabilirseniz izlemenizi tavsiye ederim.

sen_nerelisin
21-02-2011, 23:47
duyduğum kadarıyla bazı bilm adamları farklı hayvanların kafalarını değiştirmek suretiyle bi beyin nakli yapmayı düşünüyolarmış bu ne derece mümkün bilemem ama benzer canlılardan beynin nakli yapmak olablir ilerde

mahirzz
25-02-2011, 19:05
bu imkansız ötesi bir şey bence, yada imkansız diyelim kısaca, şöyle bir soru sorsam anlatabilir miyim;

{ "peynirli yumurtamı, yumurtalı peynirmi" }

burada anlatmak istediğim durum, beyin = ben, dolayısıyla beyin nakli değilde, buna daha çok vücut nakli demeliyiz, çünkü seni sen yapan beyin, ve beyin sensen sana nakledilen şey beyin değil senin vücudunun değiştirilmesidir.
insan hücreleri her zaman yenilenmektedir, örneğin en basitinden, eliniz çizilse ve bir miktar deriniz hasar görse, bir süre sonra orası yenilenecektir, tüm diğer organlarımızda da hücreler eğer çok büyük bir hasar yoksa bir süre sonra yenilenir, ancak beyin hücrelerimizde durum farklıdır, onlarda bir hasar olmaması gerekir ve olursa yenilenmez. o yüzden insan kafatası oldukça sağlamdır. örneğin standart bir silahla eğer tam dik atış yapılmazsa kurşun dahi delemez. insan beyni tam olgunluğa ulaştıktan sonra (erkeklerde 1300 gr diye hatırlıyorum), hücreler asla yenilenmez, hasar görseler dahi yenilenme olmaz, bunun açıklaması ise gayet basit, bilginin tutulduğu veri alanları yenilenirse beyindeki bilgilerde kaybolur, anılarımız yada bildiklerimiz sıfırlanır, bu yüzden yenilenmez, bunun yanında beynimizde hiç kan yokdur, evet beyinde kan olmaz, tüm kan beynin etrafında kafatasının dışına yakın alanda çevrelidir, ayrıca beynin bir sürü bağlantı noktası vardır, yani beynin fizyolojik açıdan naklide tartışmalıdır. bu tam bir bilim kurgu konusu görülüyor. güzel olurdu :)

vartor
25-02-2011, 19:34
Vucut nakli gerceklesirse olumsuzluk de gerceklesebilir. Gerci beyin de hastalaniyor, hucreler arasi iletisim yavasliyor; Yasli bir beyinin, sapitmadan ne kadar dayanabilecegini bilmek de imkansiz. Beyin hucrelerinin de teklemesi, fonksiyonunu kaybetmesi bence kacinilmazdir.

mahirzz
30-03-2011, 23:14
bu imkansız diyorum,

dikkat edilirse şu durumda ortaya çıkıyor.
beyin nakli = ölümsüzlük.

yaşlanıyorsunuz ve genç bir adam buluyorsunuz (vücut), beyninizi oraya naklettiriyorsunuz,
yeniden gençsiniz, beyine hasar olmadığı müddetçe bu sürekli tekrarlanabilir, tabi ölmek isteyen birini bulmalısınız, yada zengin olup birini ayarlıcanız illegal olarak.

kısacası imkansız bir şey bu beyin nakli.

düşüncesi bile fantasya, sadece bilim kurgu filimlerinde görebilirisniz

murteddd
31-03-2011, 00:32
bu imkansız diyorum,

dikkat edilirse şu durumda ortaya çıkıyor.
beyin nakli = ölümsüzlük.

yaşlanıyorsunuz ve genç bir adam buluyorsunuz (vücut), beyninizi oraya naklettiriyorsunuz,
yeniden gençsiniz, beyine hasar olmadığı müddetçe bu sürekli tekrarlanabilir, tabi ölmek isteyen birini bulmalısınız, yada zengin olup birini ayarlıcanız illegal olarak.

kısacası imkansız bir şey bu beyin nakli.

düşüncesi bile fantasya, sadece bilim kurgu filimlerinde görebilirisniz

İmkansız derken ortaya bir gerekçe koyamıyorsun. Bu fikir dogmalarını tırmaladığı için imkansız diyorsun. Beyin nakliyle ölümsüzlük teorik olarak gayet mümkün.

mahirzz
04-04-2011, 17:20
olabilirlik sınırları içinde olmayan, kurgusal bir şey, tıpkı:

"beynin fonksiyonlarını taklit eden bir bilgisayara beyninizin kopy edilmesi ile bilgisayarda yaşam bulmanız" gibi..

bir fiction film konusu olabilir. yada:

"boyut olarak çip boyuna küçülen bir insanın bilgisayar çipleri arasında seyahet etmesi ve karşısına çıkan macera"

seyrettiniz mi bu filmi ?

mahirzz
04-04-2011, 17:30
örnek vermek gerekirse beyin sadece ve sadece sizin yaşamınızla ilgili verileri içermez. yani anılarınız, geçmiş yaşamınızda yaşadığınız tecrübeler, eğitimle kazandığınız bilgiler, vs gibi. aynı zamanda bir çok başka konularda da bilgisi vardır, örneğin sizin hangi yiyeceklerden hoşlanmanız gerektiği (bilgisi değil!), yada benzeri sizin vücudunuzu sağlıklı bir şekilde yönetmek için gerekli bilgiler, ancak bu veriler sizin vücudunuza göre tertip edilmişdir, bunları sizin (bilinç) sisteminizin bilmesine gerek yokdur, bu verilere göre beyin hali hazırda olduğu güncel (current) bedeni yönetir. Ancak bir fiction olarak beyin başka bedene nakledildiğinde bu verilere ne olacak, öyle hemen fiction bir cevap uydurmayalım, bunu bir beyin uzmanını sormalısınız, belkide beyin çökecektir, etsel olarak yani nörolojik açı hariç beyin nakledilse dahi, ortada nörolojik bir sistem sorunu oluşacakdır, beyin buna uygun yaratılmış yada evrilmiş midir ? bir bilgisayarın hard diskini söküp başka bilgisayara takabilirsiniz, ardından bilgisayar açıldığında donanım farklılıklarından dolayı bilgisayarın açılmama ihtimali çok yüksekdir, örneğin bir bilgisayarın disk imajını almaya yarayan özel programlardan bazıları, onu başka bir donanıma dönmenize yardımcı olan bir özelliğe sahiptirler. Örnek vermek gerekirse "Acronis" programının "Universal Restore" özelliği. Dolayısıyla beyin naklide yapılırken donanımlar farklı olacağı (bedenler farklı olacağı) için beyinin naklinde "Universal Restore" işlemi yapılma zorunluluğu vardır. Sizce beynin kernel yapısını çözüp bu fonksiyonları uygulayabilir miyiz ?

priapos
09-04-2011, 13:02
Mahirzz bazı hususlara değinmiş ancak eksik ve kısmen hatalı olmuş. Kısaca açmak gerekirse eksikliği canlıyı çevresinden izole olarak görmesinde. Hatalı olan kısmı ise uyum probleminin beynin çalışmasını etkileyebileceğini değil engelleyebileceğini düşünmesinde.

Yani Mahirzz vücudun geri kalanının beynin çalışmasını etkileyebileceği görüşünde tamamen haklı. Vücudumuzdaki sinir demeti, kaslar, organlar, hormonlar bir diğer insanın bu özellikleri ile aynı değil. Bu nedenle beyne gelen verilerde farklı olacak ve bu veriler beyin nakli yapılmadan önceki kişi ile yapıldıktan sonraki kişinin aynı olmamasını sağlayacaktır.

Ve daha ötesine gelirsek bunu açıklamak için kurgusal bir deney öneriyorum size, buradan fikir yürütün;

Bir kişinin kuantum özellikleri dahi tamamen aynısını yapabildiğimizi varsayın bu kopya ile asıl kişiyi yanyana koyun, bu kişiler aynı kişiler midir yoksa farklı kişiler midir? Aynı kişilerdir diye düşünüyorsanız zamanla aynı kişiler olarak kalacaklar mıdır yoksa farklılaşacaklar mıdır? Bu kişilerden birisini öldürmek o kişinin halen yaşadığı anlamına gelir mi? Ölen kişi siz olsanız gönül rahatlığıyla öldürülmenize izin verir misiniz?

Herşey çevresi ile bir bütündür. Çevresinde olan farklılıklar o şeyi de değiştirecektir.

Beyin nakli ile yapabileceğiniz şey o beynin bir süre daha yaşamasını sağlayabilmek olacaktır, o kişinin değil. Ki burada asıl sorun vücudun sağlıksız olup beynin sağlıklı olması değildir. Beyin zamanla atrofiye uğrar, yaşlı insanların çekilen tomografisinde genellikle ''yaşı ile uyumlu atrofi saptandı'' ibaresi bulunur. Yaşlanmaya çare beyin/vücut nakli değil yaşlanmanın önlenmesi olacaktır.

Tabi bu söylediğim hususlar çok su kaldırır, kafa karıştırır. Şöyle düşünün bir adama beyin nakli değilde sadece böbrek nakli yapılıyor bu naklin bu adama kişilik bağlamında etkisi olur mu?? Olmazsa bu adama belirli aralıklarla çeşitli nakiller yapıldığını farz edin. Sonra karaciğer, sonra barsak, sonra kalp, sonra deri vs. Herşeyi zamanla değiştirin beyin sabit kalsın. Bu adam aynı adam mıdır??

Bunu illa yukarıdaki şekilde yapmak gerekmiyor, bunu atom atom, molekül molekül yaptığınızı düşünün ki gerçek yaşamda olanda bu. Zamanla insana dair herşey değişir (beyin de dahil) ama biz o insanı aynı insan kabul ederiz. Burada zamanı unuttuğumuzu görüyoruz o adam ile onun öncülü adam aynı kişiler değiller midir?Yoksa aynı kişiler midir??? Bir sn önceki ben ile bir sn sonraki ben aynı kişi miyim değil miyim??

Kafalar iyice karıştı değil mi??

Şimdilik bunlara biraz yorum almak istiyorum, daha sonra devam ederim belki...



Orijinalini görmek için tıklayınız : Anti Hidrojen Atomu

evrensel-insan
19-11-2010, 20:04
Saygideger arkadaslar;

Bilimin dun yapmis oldugu aciklamaya gore, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) fizikçilerinin yaptığı deneyde ortaya çıkarılanın ''anti hidrojen atomunun uzun süre hapsedilebilmesi'' olduğunu söyledi.

http://kitapdergi.cumhuriyet.com.tr/?hn=192254

http://www.bbc.co.uk/news/science-environment-11773791

Saygilarimla;
evrensel-insan

evrensel-insan
22-11-2010, 02:19
Saygideger arkadaslar;

Anti matter ile ilgili kisa tarihce asagidadir.


1931: Paul Dirac predicts the existence of antimatter.

1931-Paul Dirac antimaddenin varligini ongordu.

1932: Positron discovered at the California Institute of Technology.

1932-Kaliforniya Enustutusu' nun Teknoloji Bolumu' nde, Positron bulundu.

1955: Antiproton discovered at Lawrence Berkeley National Laboratory (LBNL) in California.

1955-Kaliforniya'nin Lawrence Berkeley Milli Labaratuari'nda, antiproton bulundu.

1956: Antineutron discovered by scientists at the LBNL.

1956-Ayni labaratuarda, bilim kisileri, Antinotronu buldu.

1965: Antideuteron (an antiproton and an antineutron) created at CERN near Geneva, Switzerland, and at Brookhaven National Laboratory in New York.

1965-CERN'de ve Newyork'taki Brokhaven Milli Labaratuar'inda, antideuteron (antiproton ve antinotron), yaratildi.

1995: Observations of anti-hydrogen at CERN.

1995-CERN'de anti-hidrojen gozlemlendi.

2002: Creation of thousands of antihydrogen atoms at CERN.

2002-CERN'de binlerce antihidrojen atomu yaratildi.

2010: 38 atoms of antihydrogen trapped at CERN.

2010-CERN'de 38 adet anti hidrojen atomu yakalandi, hapsedildi.

http://www.nature.com/news/2010/101117/full/468355a/box/1.html

Saygilarimla;
evrensel-insan

hackercesur
28-11-2010, 03:24
Çok önemli bulgularmış bunlar. Fakat detaylar net olarak haberlerde çıkmadı.

Yani ? Detayları bilen paylaşırsa sevinirim.

AerA
05-12-2010, 13:02
38 adet Anti-Hidrojen atomunu nerede kafeslemişler ki...

Başımıza taş yağacak taş :)

evrensel-insan
05-12-2010, 18:45
Saygideger AerA;

38 adet Anti-Hidrojen atomunu nerede kafeslemişler ki... -AerA-

Sisst, diger 37 sinin nerede oldugunu, bilmiyorum; amma, biri bende. :tea:

Gozum gibi bakiyorum, sakin kimseye soyleme, Insanlik sirri.:caked::nono:

Saygilarimla;
evrensel-insan


Orijinalini görmek için tıklayınız : Evren'in Sekli

evrensel-insan
24-06-2009, 02:15
Saygideger arkadaslar;

Evren'in nasil bir sekli oldugu, biliniyor mu? Mantikli dusunursek ve dunyanin koselerden basik ta olsa; bir kure oldugunu soylersek; ve bu kurenin; neresinden olursa olsun; yukariya bakildiginda bir gokyuzu gorursek;

Birincisi evren duz olmaz.
Ikincisi paralel evrenler olmaz.
Ucuncusu, dunyanin neresinden bakarsak bakalim, evrenin kubbelestigini goruruz. Ayni uzaktaki bir geminin once direginin ve yaklastikca asagiya dogru gorunumunun arttigini goruruz.

Butun bu verilere dayanarak; evreninde; yuvarlak, kuresel bir sekil oldugunu soyleyemezmiyiz?

Cunku evren duz veya, paralel evrenler olsa; yukariya bakinca, gokyuzunun gorunumu kubbelesmez, oyle degil mi?

Eger bu temelde algilarsak ve atom parcaciklarinin en kucugunun de; kuresel oldugunu algilarsak; Demekki hem en kucuk, hem de en buyuk; epistemolojik olarak urtaya konabilen cisim; KURESELDIR.

Nasil en kucuk atomcuk parcasinin da; daha kucugu olabilecegi gibi; en buyuk evrenin de daha buyugu olabilir. Bu da bir ICICELIGI gostermektedir.

Dolayisiyle bilim, epistemolojik olarak; bu iciceligin; ne en kucugune ne de en buyugune erisemeyecektir. Cunku ortaya koydugu; her yeni icicelik; onun da icice oldugu baska birsey olduguna acilacaktir.

O zaman Bu ICICELIK SONSUZDUR, ILKI DE, SONU DA YOKTUR. Dunya da bu ic icelikte; eger evreni atom olarak alirsak; bir atomcuktur. Ya da; okyanusta, bir zerreciktir, ya da colde bir kum tanasidir. Ama ne evren, ne atom, ne okyanus, ne de col en buyuktur; ne atomcuk, ne zerrecik, ne de kum tanesi en kucuktur. Dolayisiyle; atomcugun, zerrecigin ve de kum taneciginin; icindeki icin; onlar, en buyuktur. ICICELIGIN NE EN BUYUGUNE, NE DE EN KUCUGUNE ULASILABILIR. Sadece epistemolojik olarak; o zamanki bilinen en buyuk ve en kucuk ortaya konabilir. Bu arada; hareketi de; gozonune alirsak; bu ICICELIK SUREGELEN BIR SURESIZ SURECLE DEGISIME-DONUSUME-BASKALASIMA UGRAMAKTADIR.

Bu ic icelik; bilinen herhangibir cisim icinde insanoglu icinde uygulanabilir. DNA, gen, hucre, doku, organ v.s.

Ayni icicelik kimyasal olarakta mumkundur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

özgürlük00
05-07-2009, 17:58
Ucuncusu, dunyanin neresinden bakarsak bakalim, evrenin kubbelestigini goruruz. Ayni uzaktaki bir geminin once direginin ve yaklastikca asagiya dogru gorunumunun arttigini goruruz.


Evrenin kubbeleştiğini neye dayanarak söylüyorsunuz?

evrensel-insan
05-07-2009, 18:14
Saygideger ozgurluk00

Alintida zaten gemi ornegi var. Ayrica gokyuzune baktiginiz zaman, en uc noktadaki bir cismin ustune gelir. Eger duz olsa boyle bir uste gelis olmaz.

Ayrica dunyanin neresinden bakarsaniz bakin, yani 360 derece olarak; gokyuzunu gorursunuz. Dolayisiyle evren; yuvarlak olan dunyayi cevrelemektedir. Yuvarlagida, ancak tuvarlak cevreler.

Saygilarimla;
evrensel-insan

niveru
05-07-2009, 18:25
bir karenin icinde cember olamaz mi diyorsunuz yani !) , hatirliyorum ilkokulda boyle problemler cozerdik ,,

evrensel-insan
05-07-2009, 18:46
Saygideger niveru;

Karenin cizgileri duzdur, kubbeli degildir. Ama bir silindir veya elips v.s. olabilir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

İvan Karamazov
06-07-2009, 01:22
peki sevgili evrensel-insan;

karenin kenarları, çemberden, algılanmayacak kadar uzaktaysa :)

evrensel-insan
06-07-2009, 01:28
Saygideger Ivan Karamazov;

Uzaklik mevzu bahis degildir. Soyle dusun. her tarafi bos bir alana cik ve tam durdugun yerden gokyuzune bak. Bakarak gokyuzunu takip ettiginde; hem kafanin, hem de gozlerinin asagiya dogru egildigini gorursun. Eger gokyuzu duz olsa; bu egilme meydana gelmez.

Saygilarimla;
evrensel-insan

İvan Karamazov
06-07-2009, 01:32
belki evren dikdörtgenler prizması gibidir ancak bu prizmanın sınırlarını göremediğimiz için ve gözlerimizin görme mesafesi sınırlı olduğu için gözümüzü merkez alan bir kürenin parçasını oluşturyordur görüş alanımız?

evrensel-insan
06-07-2009, 01:38
Saygideger Ivan Karamazov;

Sinirlarini goruyorsun. Yani, evrenin herhangibir cisimle kesistigi yer onun siniridir. Bulundugun yerden daha assagasini goremezsin.Ama; bulundugun yerden ilerledikce; bu sinirin, yeni sinirlar dogurdugunu gorursun. Ama ne kadar ilerlersen ilerle, bu siniri gorursun. Eger onun dumduz ise; bu sinir, senin ayaklarina kadar iner. Hatta bir ucurumun kenarindaysan, ucurumundibine kadar iner, ya da denizde isen; deniz ile gokyuzu birlesir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

İvan Karamazov
06-07-2009, 01:42
bence sınırları olduğunu düşündüğünüz yer, sizin görüş alanınızı oluşturan, gözünüz merkezli küre...

bence sözkonusu evren olunca gözlemlerinizin illa ki geçerli olacağına bu kadar güvenmeyin (bence).

evrensel-insan
06-07-2009, 01:44
Saygideger Ivan Karamazov;

Bu sinir, en az ve en cok icin de gecerlidir. Sonucta, yuvarlak olmazsa; bu sinir olmaz. Bunun mesafe ile bir ilgisi yoktur.

Saygilarimla;
evrensel-insan

İvan Karamazov
06-07-2009, 01:46
neden mesafe ile bir ilgisinin olmadığını düşünüyorsunuz? görüş alanımız sınırlı sonuçta... öyle değil mi?

evrensel-insan
06-07-2009, 01:51
Saygideger Ivan Karamazov;

Gorus alaninin sinirliligi ya da genisliligi onemli olmadigi icin, mesafe onemli degildir. Ama; mesafe, gorus alaniyla paraleldir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

İvan Karamazov
06-07-2009, 01:55
Bilim ve Teknik dergisinin 2000 yılındaki bir konusu var aşağıdaki linkte, incelemenizde fayda var bence:

http://yunus.hacettepe.edu.tr/~b0344706/pdfler/evrenduz.pdf

evrensel-insan
06-07-2009, 02:11
Saygideger Ivan Karamazov;

Düz derken, doğal
olarak kastedilen, yarıçapının çok büyük
olması nedeniyle yayın düzmüş
gibi göründüğü bir küre kastediliyor.-yazidan alinti-

Dunyadan, aya veya gunese bakildiginda; nasil gorunuyor, duz. Eskiden de dunya duz kabul ediliyordu.

Saygilarimla;
evrensel-insan

İvan Karamazov
06-07-2009, 02:20
oradaki söylem topolojik bir iddia mesela doğru parçası da yarıçapı sonsuz büyüklükte bir çemberin parçasıdır... ayrıca sizin iddianız top şeklindeki bir küre mi? yoksa evrenin sahip olduğu düşünülen dört boyuttan dolayı bir 3-küreden mi bahsediyorsunuz?

evrensel-insan
06-07-2009, 02:27
Saygideger Ivan Karamazov;

Ortada bir yaricap varsa; zaten bir yuvarlaklik soz konusudur. Ben ana yazida belirttim, ICICELIGI.

Saygilarimla;
evrensel-insan

kafasikarisik
06-07-2009, 14:46
sn. evrensel insan,

Gökyüzünü küre şeklinde görmemiz, dünyanın küre şeklinde olmasından kaynaklanan bir yanılsamadır. Bir uzay gemizinden bakınca sınırsız bir hacim algılaması olacaktır. Dediğiniz bakış açısı Dünya üzerinden (ya da herhangi bir gezen ) için geçerlidir.

özgürlük00
07-07-2009, 11:12
NASA'nın verdiği bilgilere göre, evrenin şekli, "evren özkütlesi"ne bağlı.
1- Eğer evrenin özkütlesi, kritik özkütleden büyükse, o halde uzay geometrisi kapanır ve küre biçiminde (+) kıvrılır.
2- Eğer evrenin özkütlesi, kritik özkütleden küçükse, o halde uzay geometrisi açılır, ve eyer biçiminde (-) kıvrılır.
3- Eğer evrenin özkütlesi, kritik özkütleye eşitse, o halde uzay geometrisi
bir kağıt yaprağı gibi düz olacaktır

özgürlük00
07-07-2009, 11:24
Eğer sizi yanlış anlamamışsak dünyadan bakınca evren kubbemsı gözüküyor diyorsan sevgili kafası karışıka katılıyom.Ayrıca evrenin sınırı varsa yokluğa genişliyor olmayan şeyin içine genişlemek mantıksızlık ifadesi değilmi.Bence bizim yanlış yada eksik bildiğimiz birşeyler var bugünkü bilgilerimizle evrenin oluşumunu tam olarak açıklayabilecek kapasitede değiliz

DreiMalAli
11-07-2009, 09:31
NASA'nın verdiği bilgilere göre, evrenin şekli, "evren özkütlesi"ne bağlı.
1- Eğer evrenin özkütlesi, kritik özkütleden büyükse, o halde uzay geometrisi kapanır ve küre biçiminde (+) kıvrılır.
2- Eğer evrenin özkütlesi, kritik özkütleden küçükse, o halde uzay geometrisi açılır, ve eyer biçiminde (-) kıvrılır.
3- Eğer evrenin özkütlesi, kritik özkütleye eşitse, o halde uzay geometrisi
bir kağıt yaprağı gibi düz olacaktır

Sevgili özgürlük00,
uzayın geometrisi ve uzayın şekli birbirinden değişik şeylerdir.

Uzayın geometrisinden bahsedilirken, uzaydaki sınırlı bir bölgenin (hacmin) sonsuza dek büyüyüp büyümeyeceği kastedilir. Bu ise evrenin özkütlesine bağlıdır. Geometri terimi ise ışığın aldığı yolun nasıl eğilip büküldüğünü ifade etmek için kullanılır.

Evrenin şekli ise, dışardan(!) baktığımızda göreceğimiz formdur; fotbol topu, küre, elipsoid, borazan, torus vs. gibi.

Mesela şu torus düz evrene bir örnektir. Geometrisi düz bir evrene örnek. Şekli ama pek de düz değil.

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/80/Torus.jpg

Tabi bütün bunlar sadece Evrenin görülebilen kısmı için önerilir. Evrenin tamamı hakkında elimizde hiç bir bilgi yoktur.

Sevgiler

1 comment:

  1. Bu, böbrek satmak isteyen herkese açık bir ilan, böbrek nakli ihtiyacı olan hastalarımız var, bu nedenle böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen iowalutheranhospital@gmail.com adresindeki e-posta adresimizden bizimle iletişime geçin.
    Ayrıca +1 515 882 1607 numaralı telefondan whatsapp'ı arayabilir veya bize yazabilirsiniz.

    NOT: Güvenliğiniz garanti altındadır ve hastamız, onları kurtarmak için böbrek bağışı yapmayı kabul eden herkese büyük miktarda para ödemeyi kabul etmiştir. Sizden haber almayı umuyoruz, böylece bir hayat kurtarabilirsiniz.

    ReplyDelete